22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

söylenmesi lâzım olan hususları söyleyerek, faydalı nasîhatler yapardı. Müşkilleri ve suâlleri<br />

olanlar, vâzdan sonra, anlayamadıkları yerleri sorarlar, o da cevap verirdi. Bir gün<br />

Sultanahmed Câmiinde vâz verirken şu şiiri söyledi:<br />

Semâdan sırr-ı tevhîdi duyan, gelsin bu meydâna.<br />

Derûn içre bugün, Allah diyen gelsin bu meydâna<br />

Duyanlar sırr-ı Settârı, görenler nûr-i Gaffârı<br />

Cihânda şîşe-i ârı, kıran gelsin bu meydâna<br />

Sezâdır ehl-i irfâna getirsin cânı meydâna<br />

Fedâ kılmaya ol cânı duyan gelsin bu meydâna<br />

Gönül maksûdunu buldu, cihan envâr ile doldu.<br />

Bugün iklim-i oldu, duyan gelsin bu meydâna<br />

Süleymâniye Câmiinde vâz ettiği bir gün, kürsüye bir kâğıt kondu. Vâzdan sonra, bu şekilde<br />

konan kâğıtları okurlardı. Kâğıdı okuyunca; "Sizin gavs olduğunuz söyleniyor. Gavs olan,<br />

Allahü teâlânın izni ile istediğini yaparmış. Eğer gavs iseniz, beni bu mecliste öldürün<br />

bakalım." yazıyordu.<br />

Abdülehad Efendi bu yazıyı okuyunca; "Taassub insanı nelere götürürmüş. Sübhânallah, biz<br />

âciz ve fakîr bir kuluz. Halk bizi gavs ve kutb bilir. Hak teâlâ onları tasdik eyleye. Kutb<br />

olanlar nefis ehli olanlar gibi, ben bunu yapamaz mıyım diye elinden geleni yapmaya<br />

kalkışmaz. Onlara sıkıntı ve cefâ verilse bile onlar affederler. Onun için yüksek mertebelere<br />

eriştiler. Fakat evliyâ, kınından çekilmiş bir kılıçtır. Bir kimse kendini kılıca vursa, kabahat<br />

kılıcın mıdır, yoksa kendini kılıca vuranın mı?" buyurduklarında, câminin içinde; "Aman,<br />

eyvah, eyvah." diye bir çığlık koptu. O kâğıdı yazan kişi o anda vefât etti.<br />

Kudüs ve Kâhire'de kâdılık yapmış olan İsmâilzâde Efendi, Abdülehad Efendinin dergâhına<br />

yakın bir yerde oturuyordu. Abdülehad Efendiye gider gelirdi. Yine bir gün dergâha acele ile<br />

gelerek; "Efendim! Mâlumunuz, bir oğlumuz kaldı. O da tâûn hastalığına yakalandı. Ölmek<br />

üzeredir. Duâ ve himmetlerinizi istemeye geldim." dedi. Abdülehad Efendinin, yapacak bir<br />

şeyi olmadığını bildirmesi üzerine, Kâdı İsmâilzâde Efendi; "Sizden murâdım nâil<br />

olmadıkça, buradan ayrılmam mümkün değildir." diye ısrar etti. Duâ ve himmet etmeleri için<br />

çok yalvardı. Bunun üzerine Abdülehad Efendi; "Bakalım Hak teâlâdan ne işâret buyurulur?"<br />

deyip dışarı çıktı. İki rekat namaz kılıp murâkabeye vardı. Bir müddet o hâlde kaldı. Sonra<br />

bulunduğu yerden çıkıp; "İsmâil Efendi, oğlun tâûndan kurtuldu. Sıhhate kavuştu. Elbisesini<br />

giymiş bir hâlde odasında dolaşmaktadır." diye müjde verdi. Buna çok sevinen İsmâil Efendi,<br />

Allahü teâlâya hamd ve senâda bulunup, Abdülehad Nûrî'ye çok teşekkür etti. Evine<br />

vardığında oğlunu, Abdülehad Nûrî Efendinin haber verdiği şekilde, odada elbisesini giymiş<br />

ve dolaşır buldu.<br />

Abdülehad Nûrî Efendi'ye; "Sultânım, böyle bir hastanın şifâya kavuşmasına vesîle olmak<br />

büyük bir iş, güç ve kuvvettir." denildiğinde şöyle cevap verdi:<br />

Evet öyledir. Fakat Allahü teâlânın dilediği şey elbette olur. Allahü teâlâya, bu hastalığı o<br />

çocuktan defetmesi için teveccüh edip yalvardığım zaman, tâûn askerinden ellerinde bir<br />

defter ile dört kimse göründü. "Siz Kutbu âzam, gavs-ı âlem ve Allahü teâlânın sevdiği bir<br />

kul olduğunuz hâlde, niçin Allahü teâlânın kazâ ve kaderine karşı gelirsiniz. Bizim<br />

defterimizde ismi ve resmi ile vefâtı yazılı olan kimsenin yaşamasını niçin istersiniz?"<br />

dediklerinde, onlara; "Benim Allahü teâlâya teveccüh etmem, yalvarıp yakarmam da, Allahü<br />

teâlânın rızâsı, kazâ ve kaderi ile değil midir?" dedim. O dört şahıs susarak kaybolup gitti.<br />

Vezirlerden birisi, Abdülehad Efendiye bir kese altın hediye gönderdi. Sonradan o vezir,<br />

Abdülehad Efendinin sohbetinde bulunduğu bir gün; "Bu derece hediyede bulunmak herkesin<br />

kârı değildir." mânâsında sözler sarf ederek övündü ve yaptığı iyiliği başa kakar bir duruma<br />

düştü. Bunun üzerine Ebdülehad Efendi; "Behey Paşa! Fakîrlerin ve halkın gözü, ciğeri ve<br />

kanı ile bana minnet mi edersin?" dedi. Ellerini yanlarında bulundurdukları keseye

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!