22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Hasan Sezâî Efendinin menkıbe ve kerâmetleri pekçoktur.<br />

Rivâyet edilir ki: Zamânın Edirne vâlisi, adamlarından ikisine birer kese altın vererek;<br />

"Gidiniz. Bunların birini Güzelcebaba'daki dergâhın şeyhi Enis Dede'ye, diğerini de<br />

Bostanpazarı'ndaki Hasan Sezâî'ye veriniz." dedi. Vazifeliler Enis Dede'ye gelip parayı<br />

vermek istediklerinde, Enis Dede; "Evlâdım, vâli paşaya selâmlarımı söyleyiniz. Biz bir<br />

şeyimiz kalmadığı zaman sâhib olduklarımıza bakarız ve Rabbimize şükrederek ne kadar çok<br />

nimete kavuştuğumuzu anlarız. Siz lütfen bunu muhtâc birine veriniz. O zaman ben de<br />

memnun olurum." dedi. Bunun üzerine oradan ayrılan vazifeliler Hasan Sezâî'nin dergâhına<br />

doğru yola çıktılar.<br />

Bu sırada Sezâî Efendi dergâhının esnafa olan borçları birikmiş olduğundan, bâzı esnaf,<br />

alacaklarını istemek üzere dergâha gelmişlerdi. HasanSezâî alacaklıları iltifât ile karşılıyarak;<br />

"Buyurunuz. Lütfen oturunuz. Paranız gelmek üzeredir." dedi. Hasan Sezâî'nin yanında para<br />

olmadığını bilen talebeleri bu alacaklıların sıkıştırmasından, bu sebeple hocalarının zor<br />

durumda kalacağından dolayı üzgün idiler. Az sonra vâlinin adamları geldiler. Hasan Sezâî<br />

onları görünce; "Nerede kaldınız evlâtlarım. Bizleri beklettiniz. Şu altınları verin de<br />

alacaklıların hesaplarını kapatalım. Kendilerini bekletmeyelim." dedi. Oradakiler Sezâî<br />

hazretlerinin bu kerâmeti karşısında şaşa kaldılar. Hepsi onun talebesi oldular.<br />

Hasan Sezâî hazretlerinin hayâtında çok kerâmetleri görüldüğü gibi vefâtından sonra da<br />

böyle fevkalâde hâlleri, kerâmetleri çok görülmüştür. Vefâtından yüz sene kadar sonra,<br />

Kabrini su basmıştı. Dergâhın bulunduğu yerdeki câminin hatîbi rüyâda birkaç defâ îkâz<br />

olundu. Bunun üzerine, hürmetle ve hükümetin de mâlûmâtı olarak, tasavvuf ehli zâtların da<br />

huzûrunda, besmele ile kabir açıldı. Bu arada Hasan Sezâî'nin cesedi de göründü. Vefâtından<br />

sonra aradan yüz küsûr sene geçmiş olmasına rağmen, vücûdu eskisi gibi duruyordu.<br />

Kabirden alınıp yan tarafta bir odaya kondu. Oraya konulduğu anda etrafı çok güzel bir koku<br />

kapladı. Kabir tâmir edilip ve su basması önlendikten sonra tekrar aynı kabre defnolundu. Bu<br />

hâli gören ve duyanların muhabbet ve bağlılıkları daha da arttı.<br />

Sefînet-ül-Evliyâ kitabının müellifi Hüseyin Vassâf Halvetî şöyle anlatır: "1906 senesinde<br />

Sezâî hazretlerinin türbesini ziyâret için Edirne'ye gitmiştim. Ziyâret esnâsında duyduğum,<br />

hissettiğim mânevî haz pek yüksekti. Başucundaki taşın üzerine kutubluk alâmeti olmak<br />

üzere siyah bir sarık sarılmıştı. Bu ziyâretim mânevî bir hava içerisinde geçti.<br />

Edirne'ye daha sonraları birkaç defâ gittim. Son ziyâretim 1922 senesinde oldu. Sezâî<br />

Efendinin güzel kokulu türbesini ziyâretle şereflendim. O sıralarda türbeye bakmakla vazifeli<br />

olanlar her nasılsa dünyâya düşkün kimseler olduğundan, onların alâkasızlığı ve lâkayd<br />

hâlleri sebebiyle türbe bakımsız hâldeydi. İçeriyi örümcek ve tozlar kaplamıştı. Cildleri<br />

bozulmuş, sahifeleri eskimiş Kur'ân-ı kerîmler de ortalıkta duruyordu. Bu duruma çok<br />

üzüldüm. Hattâ bir kimse içeriye kadar girmiş, sandukanın üzerinde örtülü bulunan değerli<br />

kumaşın yarısını keserek, götürüp satmıştı. Bunu öğrenince üzüntüm daha da arttı. Çok<br />

mahzûn oldum. Böyle yüksek bir zâtın türbesinin bu derece bakımsızlık içinde bulunması ne<br />

kadar acıydı. Mahallî vakıfların bozulması ve dergâha bakanların geçim derdine düşmeleri,<br />

türbeye hizmeti aksatmıştı. Hemen türbeyi temizlemek için teşebbüse geçtim. Allahü teâlânın<br />

izni ve yardımı ile türbeyi lâyık olduğu hâle getirdik."<br />

Hasan Sezâî Efendi uzak bir yere gittiğinde oğullarına ve talebelerine yahut uzakta bulunan<br />

sevdiklerine mektuplar gönderir, onların dînin emir ve nehiylerini yerine getirmekte gayret<br />

ve şevklerini artırırdı.<br />

Oğluna yazdığı bir mektuptan bâzı kısımlar:<br />

"Gözümün nûru evlâdım. Her hâlinle seni cenâb-ı Hakk'a emânet ettim. Kalb gözün açık<br />

olsun. Mahlûklara güzel ahlâk ile muâmele edesin. Bütün amellerin en güzeli, güzel huylu<br />

olmaktır. Dili tatlı olanın dostu çok olur, buyrulmuştur. Dâimâ insanların aybını gizle.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!