22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Can, Yavuz Sultan Selîm Hanın en yakın dostu, sırdaşı ve sohbet arkadaşı oldu.<br />

Hasan Can anlatır: "Sultan Selîm Han, bir gün İran seferinde geçen bir hâdiseyi anlatırken<br />

demişti ki: "Biz, hiçbir sefere kendi görüş ve düşüncelerimizle karar vermedik.<br />

Görevlendirilmeden herhangi bir yere seferimiz olmamıştır." Bunun üzerine ben de,<br />

Kemâleddîn-i Erdebîlî'den işittiğim sözleri naklettim. Sözümü tasdîk edip; "Molla<br />

Kemâleddîn denilen bu zât nasıl bir kimsedir?" diye suâl etti.Dedim ki: "Mevlânâ<br />

Celâleddîn-i Devânî'nin büyük ve en bilgili talebesi olup, din ve fen ilimlerindeki tahsîlini<br />

tamamladıktan sonra, tasavvuf yoluna meyletti. Evliyâlıkta yüksek derecelere kavuştu. Fenâ<br />

mertebelerine ulaşıp, âlimlerin ve halktan herkesin kendisine inanıp bağlandığı ve çok<br />

talebesi bulunan bir tasavvuf ve mârifet ehli oldu. İbâdetle çok meşgûl olur, bir an Allahü<br />

teâlânın emir ve yasaklarına itâatsizlik etmezdi. Dâimâ tâat üzere bulunurdu. Tefsîr ve hadîs<br />

ilimlerini mütâlaaya devâm ederdi. Tefsîr-i Beydâvî'yi ve Sahîh-i Buhârîyi yanından hiç<br />

ayırmazdı. İbâdet eşiğinden başını kaldırmazdı. Âlimler arasında bir mesele hakkında ihtilâf<br />

zuhûr edip çözmeye güçleri yetmezse, hemen ona başvururlar ve cevâbını alırlardı."<br />

Yine Hasan Can, şânı yüce pâdişâhla aralarında geçen bir hâdiseyi şöyle nakletmektedir:<br />

"Merhum Cennet-mekân Sultan Selîm Han hazretlerinin âdet-i şerîflerinden biri de, çoğu<br />

gecelerini kitap okumakla geçirip, sabah namazına kadar uyumamalarıydı. Zaman zaman da<br />

ona okutup, kendileri dinlerlerdi. Bâzan da, devlet ve saltanat işlerinden söz ederlerdi. Bir<br />

gece uyku bastırıp, sıhhatim de bir parça bozuk olduğundan, yatağıma uzanıp<br />

uyuyakalmışım. Sabah namazı vaktinde uyanarak namazımı kıldıktan sonra, hemen Sultânın<br />

hizmetine koştum. "Bu gece hiç görünmedin, ne yapıyordun?" diye sordular. "Birkaç geceden<br />

beri uykusuz kaldığım için, bu gece gaflet bastırıp hizmetinizden uzak kaldım." diyerek<br />

cevap verip, özür diledim. Bunun üzerine buyurdular ki:<br />

"Öyleyse şimdi anlat bakalım, bu gece nasıl bir rüyâ gördün?" "Anlatılacak değerde bir rüyâ<br />

görmedim." diye cevap verdim. Yine buyurdular ki: "Bu nasıl sözdür? İnsan bir gecenin<br />

tamâmını uyku ile geçirsin de hiç rüyâ görmesin. Hayret doğrusu! Herhâlde bir şeyler<br />

görülmüştür." Sonra üzerinde durmayıp, başka konularda bir süre sohbet ettikten sonra tekrar<br />

buyurdular ki: "Saçma şeyler söyleme Hasan Can! Herhâlde bu gece bir rüyâ görülmüştür.<br />

Bunu benden gizleme!" Çok düşünmeme rağmen bir türlü rüyâ gördüğümü hatırlayamadım.<br />

Yemîn ederek, anlatılmağa değer bir rüyâ görmediğimi söyledim. Mübârek başlarını sallayıp;<br />

"Tuhaf şey!" dediler. Tekrar tekrar rüyâmdan sormaları çok garibime gitmişti. Sebebini de bir<br />

türlü anlayamadım. Şaşırıp kalmıştım.<br />

Bir süre sonra, Kapı Ağasının oturduğu odaya bir iş için beni gönderdiler. Vardığımda<br />

gördüm ki, Hazînedârbaşı Mehmed Ağa, Kilercibaşı ve Saray Ağası ile töreleri üzere oturup<br />

konuşuyorlardı. Fakat Kapı Ağası Hasan Ağa düşünceli, şaşkın ve başını önüne eğmiş bir<br />

vaziyette gözü yaşlı oturuyordu. Gerçekten de o, az konuşur, sâkin, iyi huylu ve geceleri<br />

teheccüd namazına kalkan kişilerden biriydi. Fakat bu hâli, önceki davranışlarına hiç<br />

benzemiyordu. Bir yakını vefât etmiş sandım.<br />

"Ağa hazretleri, geçmiş olsun! Kalbiniz gamlı, gözünüz yaşlı görülür. Sebebi ne ola?"<br />

dediğimde; "Hayır, böyle bir durumum yok!" diye hâlini gizledi. Hazînedârbaşı dedi ki:<br />

"Kardeş! Ağa bu gece bir rüyâ görmüş. Daha o uykunun mahmurluğundadır." Ben de dedim<br />

ki: "Allah rızâsı için söyleyin ki, devletlû Pâdişâhımız, elbette bir rüyâ görmüşsündür diye<br />

hiç durmadan beni şıkıştırdı durdu. Herhâlde bu türlü ısrâr edip durmaları sebepsiz yere<br />

değildir. Ona iyi bir armağan olur, anlatınız!" Hasan Ağa ise anlatmaktan kaçınıp duruyordu.<br />

Üzerinde bir utanç hâli vardı. "Benim gibi yüzü kara günahkârın ne rüyâsı ola ki, pâdişâh<br />

katında söylensin. Kerem edin, bana böyle bir teklifte bulunmayın!" diye anlatmaktan<br />

kaçınıyordu. Biz sıkıştırdıkça, Ağa, hayâsı çok bir kişi olduğundan; "Kerem eyleyin, vaz<br />

geçin!" diye yalvarırdı. Sonunda Mehmed Ağa dedi ki: "Niçin söylemezsin? Daha önce bize<br />

anlattığında, pâdişâha anlatmak için memur edildiğini söylemiştin ya! Gizlenmesi hıyânet

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!