22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

hapsetmişim. İşte şimdi beni alıp götürecek, katledecekler." dedi. Şeyh: "Var selâmetle git."<br />

dedi. O gittikten sonra, şeyh hücrenin ortasında dizleri üzerine gelerek, ellerini havaya<br />

kaldırdı. Başını önüne eğdi. Şehâdet parmağı ile işâret ederek, ansızın ağladı. Öyle ağladı ki,<br />

gözyaşından ıslanmadık bir yeri kalmadı. Kendinden geçerek yüzünü yere koydu. O sırada<br />

zindancıbaşı içeri girdi. Tekrar şeyhin önüne oturdu. Şeyh: "Ne oldu?" diye sordu.<br />

Zindancıbaşı: "Kurtuldum." dedi. "Hangi sebeple kurtuldun?" diye sordu. O, "Beni halîfenin<br />

yanına götürdükleri zaman halîfe; "Şimdiye kadar seni katletmeyi tasarlıyordum. Şimdi sana<br />

gönlüm hoş geldi. Seni beğendim. Tekrar affettim." dedi. Bundan sonra şeyh, yüzünü o havlu<br />

ile temizlemek istedi. Havlunun asılı olduğu ipin yüksekliği şeyhden yirmi arşın yukarıdaydı.<br />

Şeyh elini uzatarak havluyu aldı. Şeyhin eli mi uzandı yoksa o havlu mu şeyhe yaklaştı<br />

anlayamadım." Sonra ben çıkıp gittim ve İbn-i Atâ'ya vardım. O haberi verdim. Dedi ki:<br />

"Eğer tekrar onunla buluşursan; beni, kendi başıma bırakırlarsa, ona mektupları<br />

saklayacağımı söyle." dedi.<br />

Naklederler ki, Hallâc-ı Mansûr hapishânedeyken üç yüz kişiydiler. Bir gece diğerlerine; "Ey<br />

mahpuslar! Gelin sizi kurtarayım." dedi."Peki sen kendini niçin kurtarmıyorsun. Gücün olsa<br />

kendini kurtarırsın." dediklerinde; "Biz himâye ve selâmet içindeyiz. Eğer dilersek bir<br />

işâretle bütün kelepçeleri açarız!" dedi. Sonra parmağıyla işâret edince, bütün kelepçeler yere<br />

döküldü. Bunun üzerine; "İyi ama hapishânenin kapısı kilitli, şimdi biz nereye gidelim?"<br />

dediler. Bunun üzerine bir daha işâret etti. Duvarlarda bir takım gedikler ortaya çıktı. Bu hali<br />

gören mahpuslar, hemen Hallâc'ın ayaklarına kapanarak kendileriyle gelmesi için yalvarmaya<br />

başladılar. Fakat o reddetti. Neden diye sorduklarında; "Bizim O'nunla öyle bir sırrımız<br />

vardır ve sır sâhibinden başkasına söylenmez." buyurdu.<br />

Bu haberler halîfeye ulaşınca; "Fitne çıkarmak istiyor, onu katlediniz veya Enel-Hak<br />

sözünden dönene kadar sopalayınız." emrini verdi. Bunun üzerine Hallâc-ı Mansûr<br />

hazretlerini Bağdât'ta Tâkkapısına götürdüler. Evvelâ yüz kırbaç vurdular. Kendisinden en<br />

küçük bir ses çıkmadı. Ölmediğini görünce, ellerini ve ayaklarını kestiler.<br />

Hallâc-ı Mansûr'un rahmetullahi aleyh elleri ve ayakları kesildiğinde; "Sakın korkudan<br />

sarardığımı zannetmeyin. Kan kaybetmekten sararıyorum." buyurdu.<br />

Darağacına çıkan Mansûr hazretlerine şu suâl soruldu; "Tasavvuf nedir?" "Tasavvufun en<br />

aşağı derecesi, işte bende gördüğünüz bu haldir." "Ya ileri derecesi?" "Onu görmeye<br />

tahammülünüz olmaz."<br />

İdâm edilmeden önce halk taş atmaya başladı. Atılan taşlara hiç ses çıkarmıyor, hattâ<br />

tebessüm ediyordu. Bir dostu, taş yerine gül attı. O zaman Mansûr hazretleri inledi. Sebebi<br />

sorulduğunda; "Taş atanlar beni yakînen tanımayanlardır. Tabiîdir ki halden anlamazlar.<br />

Halden anlayanların bir gülü bile beni incitti." cevâbını verdi.<br />

Bu arada kendisinden nasîhat istemek için gelen hizmetçisine; "Nefsi, yapması gereken bir<br />

şeyle, ibâdetle meşgul et! Yoksa o seni yapılmaması gereken bir şeyle, haramlarla meşgul<br />

eder." dedi.<br />

Ellerinden, bacaklarından sonra dilini de kesmek istediler. İzin isteyip; "Allah'ım, bana senin<br />

için bu işkenceyi revâ görenlere rahmet et! Senin rızân için beni elimden, ayağımdan,<br />

gözlerimden, başımdan, canımdan ayıran bu kullarını affet!" diye yalvardı.<br />

Daha sonra dili ve başı da kesildi, cesedi yakıldı, külleri Dicle'ye atıldı.Atılan küller dökülür<br />

dökülmez, nehir hemen kabarmaya başladı. Kabaran Dicle'nin suları Bağdât'ı basmak<br />

üzereydi. O zaman bir dostu hırkasını Dicle'ye attı ve Dicle bir müddet sonra eski normal<br />

hâlini aldı. Hallâc-ı Mansûr hazretleri bu kimseye, şehid edilmeden önce: "Benim kollarımı,<br />

bacaklarımı, başımı kestikten sonra, cesedimi yakıp, külünü Dicle'ye atacaklar. Korkarım ki,<br />

nehir taşıp Bağdât'ı basacak. O zaman hırkamı nehrin kenarına götürüp, sulara at."

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!