22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

teâlâyı zikretmek için, gece uykuyu. Netice olarak Allahü teâlâdan başka her şeyi terk<br />

etmelisin. Herkesi kendinden iyi bil ki, hepsinden iyi olasın. Tevâzu sâhibi ve alçak gönüllü<br />

ol ki, evliyâlık makâmına ulaşasın. Böyle olmayanın bizim yolumuzla ilgisi yoktur."<br />

buyurdu.<br />

Osman Hârûnî, hocasının bu nasîhatına uyarak çok riyâzet çekti. Üç yıl sonra, hocası<br />

tarafından ona vekil olma izni verildi. İsm-i a'zama kavuştu. Zâhirî ve mânevî ilimleri<br />

öğrendi. Hocası vefât edince, yerine geçti. Hâce Osman Hârûnî'nin dört büyük talebesi vardı.<br />

Bunlar; HâceMuînüddîn Çeştî, Hâce Necmüddîn Sugrâ, Şeyh Sa'dî Tenkuhî ve Şeyh<br />

MuhammedTürkî'dir.<br />

Osman Hârûnî devamlı nefsi ile mücâdele ederdi. Hiçbir zaman doyuncaya kadar yiyip<br />

içmezdi. Geceleri çoğunlukla uyumaz, ibâdet ederdi.Çok acıktığı zaman, sâdece bir-iki lokma<br />

yemek yerdi. Duâsı makbûldü. Âhireti düşünerek çok ağlardı.<br />

Bir gün Hâce Osman namazdayken gâipten bir ses; "Ey Osman, namazını beğendim ve kabûl<br />

ettim. Dileğini iste vereyim." dedi. Namazdan sonra; "Yâ Rabbî! Ben senden seni istiyorum."<br />

dedi. Yine; "Ey Osman! İsteğini kabûl ettim. Başka ne istersen iste ki vereyim." deyince,<br />

Osman Hârûnî; "Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden olan bütün<br />

müslümanların günahkârlarını affet." diye niyazda bulundu. Bunun üzerine o ses; "Onlardan<br />

otuz bin günahkârı sana bağışladım." dedi. Osman Hârûnî bundan sonra her namazının<br />

arkasından hep böyle duâ eder ve aynı cevâbı işitirdi. Onun duâsı ile affolanların sayısını<br />

ancak cenâb-ı Hak bilir.<br />

Osman Hârûnî çok seyâhat ederdi. Bir gün halkı mecûsî, ateşperest olan bir yerin yakınına<br />

geldi. Bir ağaç altında namaz kılmaya başladı. Yemek pişirmek için Fahreddîn isimli<br />

yardımcısı ateş almak için mecûsi köyüne gitti. Köylülerden ateş yakabilmek için kor istedi.<br />

Fakat halk, ateşe tapındıklarından, istediğini vermedi.Ateş almadan geri dönüp, durumu arz<br />

edince, Osman Hârûnî abdestini tâzeleyip bu defa kendisi gitti ve halkı ateşe tapar buldu.<br />

Başkanlarının yedi yaşındaki oğlu da oradaydı.<br />

Osman Hârûnî onlara; "Allahü teâlânın önemsiz bir mahlûku olan ve az bir su ile sönebilecek<br />

ateşe tapmaktan maksadınız nedir? Ateş, cenâb-ı Hakk'ın âciz bir yaratığıdır. Onun ve her<br />

şeyin sâhibi yalnız Allahü teâlâdır. Niçin O'na tapmıyorsunuz? O'na taparsanız ebedî<br />

kurtuluşa kavuşursunuz." dedi.Mecûsîlerin başkanı; "Ateşin, bizim dînimizde yeri büyüktür.<br />

Biz ona kıyâmet günü yakmasın diye ibâdet ediyoruz." deyince, Osman Hârûnî ona; "Bu<br />

kadar kıymetli yıllarını kendisine tapmakla harcadığın ateşe bir uzvunu koy da yakmasın."<br />

dedi.Başkan; "Ateşin âdeti yakmaktır. Buna kim karşı gelebilir?" deyince, Osman Hârûnî;<br />

"Ateş de, bütün âlemin yaratıcısı olan Allahü teâlânın emrindedir. O'nun izni olmadan bir saç<br />

teli bile yakamaz." dedikten sonra yaşlı adamın kucağındaki çocuğu aldı. Besmele çekerek;<br />

"Ey ateş! İbrâhim'in üzerine serin ve selâmet ol." (Enbiyâ sûresi:69) meâlindeki âyet-i<br />

kerîmeyi okuyarak ateşin içinde kayboldu.<br />

Bir müddet sonraOsman Hârûnî kucağında çocuk ile ateşin içinden çıktı. Yaşlı râhib ve<br />

etrâfındakiler çocuğu sağ sâlim görmekten memnun oldular ve ona ateşin içinde ne<br />

gördüğünü sordular. Çocuk; "Şeyhin sâyesinde bir bahçede oynadım." diye cevap verdi.<br />

Mecûsilerin hepsi bu duruma hayran kalarak, müslüman oldu. Başkanın ismini Abdullah,<br />

oğlununkini İbrâhim koyan OsmanHârûnî bir süre orada kalarak, onlara İslâmiyeti öğretti.<br />

Söz konusu ateş mâbedinin yerine bugün de mevcûd olan çok güzel bir câmi inşâ edildi.<br />

Muînüddîn Çeştî anlatır: "Bir gün Osman Hârûnî ile birlikte bir seyâhate çıkmıştık. Dicle<br />

kenarına geldiğimizde, karşıya geçebilmek için bir kayığın bulunmadığını gördük. Osman<br />

Hârûnî bana dönerek; "Gözlerini kapa!" buyurdu. Birkaç sâniye sonra; "Aç!" dedi. Gözlerimi<br />

açtığımda karşı sâhile geçmiş olduğumuzu gördüm. Bunun üzerine Allahü teâlâya şükrettim.<br />

Yine birgün hocam Osman Hârûnî ile Sevastan'a gitmiştik. Bir müddet Sadrüddîn Ahmed

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!