22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

öğrenerek felsefecilerin sapıklığını ortaya koymak için eski Yunan veLatin filozoflarının<br />

kitaplarının aslı üzerinde üç sene titizlikle incelemeler yaptı. Bu incelemeleri esnâsında ve<br />

neticesinde felsefecilerin maksatlarını açıklayan Mekâsid-ül-Felâsife kitabı ile felsefecilerin<br />

görüşlerini reddeden Tehâfüt-ül-Felâsife kitabını yazdı.<br />

O sırada dünyânın tepsi gibi düz oduğunu iddiâ eden ve bu tür saçmalıkları ilim adı altında<br />

insanlara vermeye çalışan Avrupalı filozofların bu fikirlerinin yanlışlıklarını ortaya koydu.<br />

Dünyânın yuvarlak olduğunu, karaciğerde kanın temizlendiğini, safranın, lenfin ve zararlı<br />

madde eriyiklerinin burada kandan ayrıldığını, bu işte dalağın, böbreklerin ve safra kesesinin<br />

rollerini, kanın madde mikdârlarındaki oranın değişmesi ile sıhhatin bozulacağını, bugünkü<br />

fizyoloji kitaplarında olduğu gibi anlattı. Bu bilgileri kuvvetli delillerle isbât<br />

ederekAvrupalıların bilmedikleri doğru bilgileri kitaplarında yazdı.<br />

İmâm-ı Gazâlî'nin, felsefecilerin görüşlerini çürütmek ve îtikâdlarına felsefe karıştıran sapık<br />

fırkalara cevap vermek için yaptığı bu çalışmasını işiten bâzı kimseler, onu felsefeci<br />

zannetmişlerdir. Bunun sebebi, felsefe ile tefekkür arasındaki mühim farkı bilmemek olabilir.<br />

Felsefeciler aklı rehber edinmişlerdir. Mütefekkirler ise aklı kullanmakla berâber, akla da<br />

rehber olarak peygamberleri ve onların bildirdiği îmânı almışlardır. Göz için ışık ne ise, akıl<br />

için îmân da odur. Işık olmayınca göz göremediği gibi, îmân olmayınca akıl da doğru yolda<br />

yürüyemez. İmâm-ı Gazâlî, filozof değil müctehiddir. Zâten İslâmiyette felsefe ve filozof<br />

olamaz. İslâm âlimi olur. İslâm dîninde, felsefenin üstünde İslâm ilimleri, filozofun üstünde<br />

de İslâm âlimleri vardır.<br />

Bağdât'ta bulunduğu sırada ilim öğretip talebe yetiştirmekle meşgûl olan İmâm-ı Gazâlî<br />

hazretleri, kardeşi AhmedGazâlî'yi yerine vekil bırakarak uzun bir seyahatte bulunmak üzere<br />

Bağdât'tan ayrıldı. Şam'a giderek velîlerle görüştü ve sohbet etti. Tasavvuf büyüklerinin<br />

kitaplarını okudu onlardan rivayet edilen sözleri ve hallerini inceledi.<br />

İnsanlardan tamâmen uzaklaşarak halvet, yalnız kalmak; uzlet, insanlardan uzaklaşmak;<br />

mücâhede, nefsin istemediklerini yapmak ve riyâzet, nefsin istediklerini yapmamak sûretiyle<br />

nefsinin tezkiyesi ve ahlâkının mükemmelleşmesiyle meşgûl oldu. İhyâu Ulûmi'd-Dîn adlı<br />

meşhûr eserini yazdı.<br />

Sonra Kudüs'e gitti. Bu sırada Bâtınî denilen sapık fırkaya karşı Mufassıl-ül-Hilâf,<br />

Cevâb-ül-Mesâil ve Allahü teâlânın isimlerini (Esmâ-i hüsnâyı) anlatan<br />

El-Maksad-ül-Esma adlı eserini yazdı. Kudüs'te bir müddet kaldıktan sonra, hacca gitti.<br />

Haccı müteâkiben Bağdât'a döndü. Nizâmiye Medresesinde Şam'da yazdığı İhyâ'sını<br />

kalabalık bir talebe topluluğuna ders olarak okuttu. Bu seferki tedris hayâtı uzun sürmedi.<br />

Doğduğu yer olan Tûs'a ve Nişâbur'a gitti. Burada yine Bâtınîlere karşı Ed-Derc-ül-Merkûn<br />

kitabı ile El-Kıstâs-ül-Müstekîm, Faysal-üt-Tefrika, Kimyâ-ı Seâdet, Nasîhat-ül-Mülûk<br />

ve Et-Tibr-ül-Mesbûk adlı kıymetli eserlerini yazdı.<br />

İmâm-ı Gazâlî hazretlerine; "Bağdât'ta, pekçok ilim talebesi varken, orada ilim neşretmekten,<br />

öğretmekten niçin vaz geçtiğinizi kimse bilemiyor ve bu kadar uzun zamandan sonra<br />

Nişâbûr'a dönmenizin sebebini kimse anlayamıyor!" dediklerinde bu hâdiseyi şöyle<br />

anlatmıştır:<br />

"Ben şer'î ve aklî ilimlere bu kadar alışkanlık peydâ edip, her ikisinde de inceleme ve<br />

araştırma yaptım. O esnâda bulunduğum yolda, bende; Allahü teâlâya, nübüvvete ve âhiret<br />

gününe yakînî bir îmân hâsıl oldu. Îmânın bu üç aslı ile kalbim çok kuvvetlendi. Ayrıca takvâ<br />

sâhibi olmak nefsin isteklerini bırakmak ve bütün dünyevî arzuları terk etmeden âhiret<br />

saâdetine kavuşmanın imkânsız olduğunu anladım. Hepsinin başı dünyâ alâka ve bağlarını<br />

kalbten tamâmen kesmek ve bu dâr-ı gurûrdan, aldanma yeri olan dünyâdan uzaklaşıp, ona<br />

muhabbet köklerini, gönül bahçesinden söküp atarak, âhirete dönmek ve azîmet etmek ve<br />

cenâb-ı Hakk'a tam gayret ile dönüp tövbe eylemektir. Bu da, emelleri kısmak, makamı, malı

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!