22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

kabûl ediniz! İşte sizi Allah için serbest ve hür bırakıyorum. Serbestsiniz." dedim. Sonra<br />

oğullarım Tâhir ve Sâdık'a ve hanımıma dönerek; "İşte yaptığımız muâmeleyi gördünüz ve<br />

anladınız. İsterseniz sizi buradan Vidin'e göndereyim. Orada oturunuz. Nasîbimizde var ise<br />

bir gün yine kavuşuruz. Eğer burada kalmayı isterseniz sabır ve tahammül göstermeniz îcâb<br />

eder. Hocam ne zaman izin verirse o zaman gelip sizinle görüşürüm." dedim. Hanımım ve<br />

oğullarım tam bir teslîmiyetle; "Saçının bir teline bin can ve baş fedâ olsun." diyerek orada<br />

kalmayı istediler. Feyzullah Efendi onların bu samîmi teslîmiyeti üzerine onları kirâladığı<br />

evde bırakıp Muhammed Kudsî hazretlerinin huzûruna gitti. Hocası onu hemen halvete<br />

soktu. Kırk gün bir yerde yalnız ibâdet ve tâatla meşgûl oldu. Daha bu vazîfeye başladığı<br />

sıralarda idi. Bir gün bir âh çektiğinde yanında bulunan arkadaşlarının süratle yanından<br />

kaçıştıklarını görüp niçin kaçtıklarını sordu. Onlar: "Sen âh çektiğin zaman ağzından ateş<br />

çıkıyordu. Biz bu ateşten korkup kaçtık." dediler.<br />

Kendisi şöyle anlatır: "Bir sabah vakti Muhammed Kudsî hazretlerinin sohbet meclisinde en<br />

ön saftan bir adım ileri oturmuştum. İçeri teşrif ettiklerinde safların düzeltilmesi ile vazîfeli<br />

olan Celâl Efendi ile birlikte yanıma gelip kalabalık bir cemâat önünde kolumdan tutarak<br />

beni en arka safa geçirdi. Bunun bir hikmetinin ve nefsimin kusuru sebebiyle olduğunu<br />

düşünerek dışarı atılmadığıma şükrettim."<br />

Feyzullah Efendi, Muhammed Kudsî hazretlerinin yanında yedi ay müddetle tasavvufta çok<br />

sıkı bir şekilde çalıştı. Meşakkatli riyâzetler çekti. Yedi ay sonra ona tasavvufta icâzet ve<br />

hilâfet verdi. Kendisi şöyle anlatmıştır: "H.1257 senesi Rebî'ülevvel ayının başında bir Cumâ<br />

günü, Cumâ namazından sonra Muhammed Kudsî hazretleri câmiden çıktığı sırada pazar<br />

halkı büyük bir kalabalık hâlinde saf saf dizilmiş bekler bir halde idi. Hocam halka selâm<br />

verdikten sonra ellerini açıp onlara duâ etti. Büyük kalabalık da; "Âmîn!" dedi. Bu duâdan<br />

sonra beni medresenin bir odasına götürüp, daha önceden benim için yazdığı icâzetnâmeyi<br />

çıkarıp açtı ve okudu. Sonra bana verdi ve beni irşâd vazîfesi yapmakla vazîfelendirdi.<br />

Hemen o gün Malatya'ya gitmemi emretti. Hazırlanıp vedâlaşarak yola çıktım. Kırk beş<br />

günde Malatya'ya ulaştım. Burada insanları terbiye etmek ve talebe yetiştirmekle meşgul<br />

oldum.<br />

1842 (H.1258) senesinde hacca gitmek üzere yola çıktım. Şam'a kadar atla, Maan'a kadar<br />

merkeble, Maan'dan on sekiz saat yürüyerek yol aldıktan sonra bir nargileci katırı kiraladım.<br />

Kendimden geçmiş bir halde aşk ve şevk içinde Medîne-i münevvereye ulaştım. Üç gün<br />

Medîne'de kalıp Resûlullah efendimizin türbesini ziyâret ettim. Sonra bir deve kiralayıp<br />

Mekke-i mükerremeye gittim. Arafat'taki Cebel-i Rahmeye yürüyerek çıkıp indim. Hac<br />

farîzasını yerine getirdikten sonraCidde'den bir gemiye binerek kısa yoldan dönerkenAkabe-i<br />

Resi Muhammed denilen körfez önünden Berr-ül-Acem denilen tarafa yöneldiğimiz sırada<br />

şiddetli bir rüzgâr çıktı. Gemimizin direği kırıldı. Dalgaların şiddetle çarpmasıyla gemi su ile<br />

doldu. Herkes geminin batmak üzere olduğunu görerek feryâda başladı. Ben Allahü teâlâya<br />

tevekkül ederek sessiz bir halde duruyordum. Bu sırada gemideki hacılar benim sâkin hâlime<br />

bakıp yanıma toplandılar. "Bu dehşet verici halden kurtulmamız için bildiğiniz duâları<br />

okumanızı istirham ediyoruz." dediler. Bunun üzerine Behâeddîn Nakşibend Buhârî<br />

hazretlerini hatırlayarak; "Yâ Şâh-ı Nakşibend yetiş, yardım et, bizi Allahü teâlânın izni ile<br />

kurtar!" diye nidâ ettim. Bu sırada Behâeddîn Buhârî hazretleri Allahü teâlânın izni ile<br />

geminin gerisinde deniz üzerinde gözüktü. Batmak üzere olan gemimizi tutup doğrultarak<br />

yoluna koydu. Himmet ve yardımlarıyla gemimiz tehlikeyi atlattı. Bütün yolcular sevinçle<br />

gemiden karaya indiler. Bu işin farkında olanlar yanıma toplanıp bizim kurtuluşumuza vesîle<br />

oldunuz diye teşekkür ettiler.<br />

Kasîr'den Kana ve Saîd yoluyla Mısır'a İskenderiyye'ye ve bir yelkenli gemiyle Beyrut'a<br />

vardığımızda yolcuları karantinaya aldılar. Beni yol arkadaşlarımdan ayırıp; "Sende altın<br />

vardır." diyerek insanlar arasında üzerimi aradılar. Bende altın olmadığını gördüklerinde,<br />

karantina işlerine bakan kimse uygunsuz sözler söyleyerek hakâret etti. Sonra da; "Alın bunu,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!