22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Celâleddîn Sühreverdî de, elinde bulunan bir narı Genc-i Şeker'e verdi. Genc-i Şeker o anda<br />

oruçlu olduğu için, narı orada bulunanlara dağıttı. Celâleddîn Sühreverdî, Genc-i Şeker'in<br />

üzerindeki elbisenin tâmir edilemez derecede eskiliğini gördü. Bunun üzerine, îmâ yoluyla<br />

yedi sene boyunca bir elbiseye bile sâhib olamayan ve avret yerlerini sâdece uzun gömleği ile<br />

örten, Buhârâlı bir velînin hikâyesini anlattı. Gâyesi, Genc-i Şeker'in kanâatini övmekti.<br />

Celâleddîn Sühreverdî oradan ayrıldıktan sonra, Genc-i Şeker, bir nar tânesinin yerde<br />

durduğunu gördü. Onu aldı ve akşam orucunu açmak için yedi. Bir tâneyi yer yemez, mânevî<br />

âlemin yeni yeni manzaralarını görmeye başladığını fark etti. Narın hepsini kendisinin<br />

yemediğine pişmân oldu. Hocası Hâce Kutbüddîn Mültan'a geldiğinde, Genc-i Şeker durumu<br />

hocasına anlattı. O da; "Bütün nardan sâdece senin yediğin bir tâne, ilâhî sırların esrârını hâvi<br />

idi." dedi.<br />

Hocası, Kutbüddîn-i Bahtiyâr Kâkî el-Ûşî, kerâmet ve yüksek firâseti ile vefâtının<br />

yaklaştığını anlayıp, kendisine vekîl, yerine halîfe olacak zâtın Ferîdüddîn olduğunu bildiren<br />

haber ve eşyâlarla, bir talebesini ona gönderdi. Bu günlerde Ferîdüddîn hazretleri de hocasını<br />

rüyâda görüp, kendisini Delhi'ye çağırdığını anlayınca hemen yola çıktı. Yolda, kendisine<br />

haber getiren talebe ile karşılaştı. Delhi'ye geldiler. Hocasının vefâtını öğrenince, elem,<br />

üzüntü ve derd içinde hocasının cenâze namazını kıldı. Sonra kendisine bırakılan hırka, sarık<br />

ve nalinleri giyip, hocasının makâmına oturdu. Çeştiyye yolunun rehberi oldu. İnsanları<br />

irşâda, doğru yolu anlatmaya başladı.<br />

Bu sırada, Bedreddîn-i Gaznevî isminde birisi, Kutbüddîn hazretlerinin vefâtından sonra<br />

vekîl olarak yerine geçecek zâtın kendisi olduğunu bildirerek, bu haksız iddiâyı insanlar<br />

arasına yaydı. Genc-i Şeker, bu hâle çok üzülüp, Acûzân isimli beldeye gitti. Oranın ahâlisi<br />

müslüman değildi. Orada küçük bir kulübeye çekilip uzlete yalnızlığa devâm etti. Konuşup<br />

sohbet edecek kimse bulunmadığından, insanlar arasına karışmazdı. Kulübesinde ibâdet ve<br />

tâat ile meşgûl oluyordu. Oranın ahâlisi, zamanla Ferîdüddîn Genc-i Şeker'in kulübesine<br />

yönelir bir hâl aldılar. Bu zâta çok muhabbet ettiler. Kendisinde bulunan güzel ahlâka hayrân<br />

olup, îmân edenler oldu. Zamanla çoğaldılar. Böylece, İslâmın girmediği bir yerde, İslâmın<br />

emir ve yasaklarına uyan, Ehl-i sünnet îtikâdını kabûl eden bir İslâm cemiyeti hâsıl oldu.<br />

Yirmi beş sene kadar orada ibâdet, tâat ve irşâdla meşgûl olup, yalnız Acûzân halkı değil,<br />

artık Pencab kabîleleri de irşâd dâiresinin içine girdi. O havası, suyu iyi olmayan yerde, o sert<br />

tabiatlı kişileri, sabırla, sıkıntı çekerek yumuşatıp, İslâmın güzel ahlâk sınırları içine çekti.<br />

Sözleri kılıçtan tesirli oldu. Huzûrunda şehzâde ile dilenci bir tutulurdu. Bir mal verseler<br />

almaz, fakirce yaşamayı tercih ederdi. Onun bu hâlini gören binlerce insan müslüman oldu.<br />

Sâdece civâr kabîlelerden on altısı toptan İslâma girdi.<br />

Genc-i Şeker Acûzân'a tamâmen yerleşince, annesini Hotval'dan getirtmek için, kardeşi<br />

Necîbüddîn Mütevekkil'i gönderdi. Kardeşi, annesini ata bindirip, kendisi yaya olarak<br />

Acûzân'a doğru yola çıktı. Yolda, vahşî hayvanlarla dolu bir ormandan geçmek zorunda<br />

kaldılar. Yaşlı kadın, ormandayken oğlundan su istedi. Necîbüddîn, annesini bir ağaç<br />

gölgesine bırakarak su aramaya gitti. Bir süre sonra, su ile berâber annesini bıraktığı yere<br />

geldiğinde annesi yoktu. Bütün aramalara rağmen bulamadı. Çok kötü bir vaziyette Acûzân'a<br />

döndü. Olanları ağabeyine anlattı. Bunun üzerine Genc-i Şeker, talebelerini de kardeşiyle<br />

birlikte oraya gönderdi. Onlar da aradılar, bulamadılar, Necîbüddîn aramadan dönüşte, bir<br />

çantanın içinde birkaç insan kemiği getirdi. Genc-i Şeker çantayı seccâdesinin üzerine<br />

koydurdu. Fakat çanta açıldığında hiçbir şey görülmedi. Necîbüddîn Mütevekkil ise,<br />

kemikleri dikkatle sardığını ve sâlimen getirdiğini söyledi. Kemiklerin çantadan<br />

kaybolmasının ilâhî bir hâdise olduğu kabûl edildi. Bu olay üzerine, Genc-i Şeker, Allahü<br />

teâlânın takdîrine sığındı. Annesinin rûhuna Fâtiha okunmasını ve fakirlerin doyurulmasını<br />

istedi.<br />

Bir gün Ferîdüddîn Genc-i Şeker'in yanına birisi geldi. Genc-i Şeker ona bir şey verdi ve<br />

gitmesini söyledi. Fakat o kimse, Genc-i Şeker'in yanından uzun zaman ayrılmadı ve

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!