22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ve yasaklarına tam uyması, kendisinden sonra vazîfesini devâm ettirecek olan Seyid<br />

Abdülhakîm gibi âlim ve velî bir zâtı yetiştirmesiydi. Bunlardan başka pekçok kerâmetleri<br />

görülmüştür.<br />

Seyyid Fehim hazretleri bir defâsında talebeleriyle Van Gölü kıyısında giderken, göldeki<br />

Ahtamar Adasında bulunan Ermeni kilisesinden bir papaz çıkarak su üstünde yürümeye<br />

başlar. Talebeler bunu görünce, bâzılarının hatırına; "Allah'ın düşmanı dediğimiz papaz, su<br />

üzerinde yürüyor da, evliyânın büyüğü, Allahü teâlânın sevdiği, seçtiği kulu bildiğimiz,<br />

Seyyid hazretleri acabâ neden yürümez ve kıyıdan dolaşır" diye gelir. Seyyid Fehim, bu<br />

düşünceyi anlayıp, mübârek ayaklarındaki nalınları ellerine alıp, birbirine çarpar. Nalınları<br />

çarptıkça papaz suya batar. Boğazına kadar gelince, bir daha çarpar. Papaz, batar ve boğulur.<br />

Sonra, böyle düşünen talebesine dönerek; "O, sihir yaparak, su üstünde gidiyor, böylece sizin<br />

îmânınızı bozmak istiyordu. Nalınları çarpınca sihri bozulup battı. Müslümanlar sihir<br />

yapmaz. Allahü teâlâdan kerâmet istemekten de hayâ ederler." buyurdu. Kerâmeti ile papazın<br />

sihrini bozdu. Bu kerâmet, Abdurrahmân Arvâsî hazretleriyle ilgili olarak da anlatılmaktadır.<br />

İstanbul'da, Kağıthâne'de sabun fabrikası olan Rıfat Beyin babası Abdülvehhâb Efendi<br />

1963'te vefât etti. Vefâtından birkaç sene evvel dedi ki: "Erzurum'da medrese tahsîlini<br />

bitirmiştim. Daha okumak istedim. Aradığım büyük âlimin Bitlis'te Abdülcelîl Efendi<br />

olduğunu söylediler. Bitlis'e gittim. Kendisini aradım. Van'a gitti, yakında gelir, bekle<br />

dediler. Sabredemedim, Van'a gittim. Sorduğumda; "Müks şeyhi Seyyid Fehim hazretleri<br />

Van'a geldi. ŞâbâniyeCâmiinde, onun yanındadır." dediler. Oraya gittim. Hem de büyük âlim<br />

Abdülcelîl Efendi, kürsüye çıkmış, herkes onu dinleyip istifâde etmektedir, diye<br />

düşünüyordum. Câmiye girdim. Herkes başını eğmiş, edeple oturuyordu. Karşıda nûr gibi,<br />

tatlı bakışlı bir zât vardı. Herkes buna karşı saygı ile dönmüştü. Abdülcelîl Efendi, her hâlde<br />

karşıdaki heybetli, tesirli zâttır, diyordum. Fakat, soracak kimse yoktu. Herkes, boynunu<br />

bükmüş önüne bakıyordu. Ansızın, önüme bir genç geldi. "Ne arıyorsunuz?" dedi.<br />

"Abdülcelîl Efendi hazretlerini arıyorum." dedim. "İşte budur." diyerek, en geri sırada<br />

boynunu bükmüş edeple oturan birini gösterdi. "İstersen sen de otur." dedi. "Karşıda oturan<br />

kimdir?" dedim. "Seyyid Fehim hazretleridir." dedi. Nice zaman sonra, bu gencin, Seyyid<br />

Abdülhakîm Efendi olduğunu anladım. Biraz sonra ezan okundu. Sünnetler kılındı. Seyyid<br />

Fehim hazretleri imâm oldu. Safları düzelttik. İmâmla birlikte tekbir getirirken, bütün<br />

cemâat, elektrik çarpan kimse gibi titremeye başladık. Şimdi altmış sene oluyor. İmâmın o<br />

tekbir sesi hâtırıma geldikçe, titriyorum. Kalbimde, o gün olduğu gibi, bir hal oluyor."<br />

Endis köyünden Hacı Abdullah ismine bir kimse hacca gitmişti. Hac ibâdeti esnâsında<br />

cebindeki paralarını kaybetti. Üç ay müddetle müslümanların yardımıyla idâre etti. Bir gün,<br />

içinde bulunduğu sıkıntılı hâli düşünerek Mekke-i mükerremenin sokaklarında yürürken,<br />

birden meyve ağaçları, çiçekleri, akan suları ve ortasında çok güzel ve süslü bir câmi bulunan<br />

bir makam gördü. Câminin kapısında güzel simâlı bir zât oturuyordu. Kendi kendine<br />

düşündü. "Yâ Rabbî! Mekke-i mükerremede böyle bağ, bahçe ve akan sular yoktur. Bu<br />

gördüğüm hayal midir, rüyâ mıdır?" deyip, câminin kapısında duran zâta gitti. Selâm verdi. O<br />

zât selâmını aldı ve; "Merhaba, hoş geldin, sefâ geldin ey hacı!" dedi. Hacı Abdullah Efendi<br />

hayretini o zâta bildirdi. O zât; "Burası mânevî bir makamdır. Evliyâya mahsustur. Cumâ<br />

günü ikindi namazlarını bu mübârek mâbedde kılarlar." dedi. Hacı Abdullah Efendi;<br />

"İmâmları kimdir?" diye sordu. O zât; "Herhalde tanırsınız. Seyyid Fehim-i Arvâsî<br />

hazretleridir." diye cevap verdi.<br />

Hacı Abdullah Efendi bu söze çok sevindi. Bahçenin bir kenarına çekilip Seyyid Fehim<br />

hazretlerinin gelmesini bekledi. Orada durduğu müddet içinde evliyâ-yı kirâm tek tek, grup<br />

grup geldiler. Câmi tamâmen doldu. Hepsinden sonra Seyyid Fehim hazretleri büyük bir<br />

vekâr ve nâzik bir tavırla geldi. Abdullah Efendi koşup saygıyla ellerini öptü. Sıkıntılı hâlini<br />

arz etti. Seyyid Fehim hazretleri; "Hayâtımda bu sırrı ifşâ etmemek şartıyla sâdât-ı kirâmın<br />

(bu yolun büyüklerinin) himmet ve bereketleriyle îcâbına bakarız. Eğer sırrı ifşâ ederseniz,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!