22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Bir müddet sonra Sultan Murâd Han, maaşını artırmak isteyince kabûl etmedi. "Devlet<br />

hazînesinden aldığım otuz akçe bana yetiyor, ihtiyaçlarımı karşılıyor. Daha fazlasına<br />

ihtiyâcım yok. Devlet hazînesinden ihtiyaçtan daha fazla almak helâl değildir." diyerek,<br />

mâzeret bildirdi.<br />

Dînî ilimleri çok iyi bilirdi. Verâ ve takvâ sâhibiydi. Haram ve şüphelilerden çok sakınırdı.<br />

Allahü teâlânın rızâsı olan bir işte, kınayanın kınamasından aslâ çekinmezdi. Her yerde,<br />

hakkı ve hakîkatı çekinmeden söylerdi. Hadîs ilmini Mevlânâ Haydar Hirevî'den öğrendi. Bu<br />

zâttan Sahîh-i Buhârî adındaki meşhûr hadîs kitabını okudu ve icâzet (diploma) aldı. Haydar<br />

Hirevî de, Sâdüddîn Teftâzânî'den icâzet almıştı. Fahreddîn-i Acemî'den de Sahîh-i<br />

Buhârî'yi okudu ve icâzet aldı.<br />

Sultan İkinci Murâd Han ve Fâtih Sultan Mehmed Han zamânında, otuz sene fetvâ işlerini<br />

güzel bir şekilde idâre etti.<br />

Sultan Murâd Han gibi oğlu Fâtih SultanMehmed Han da âlimlerle sohbet etmeyi sevmekle<br />

ve onlarla birlikte bir arada bulunmaya fazlasıyla rağbet etmekle tanınmıştı. İlim yolunda<br />

çalışanlara her türlü imkânı bahşederdi. Yolculuk dâhil her türlü masraflarını karşılardı. Bu<br />

îtibârla Osmanlı sarayı dünyânın dört bir tarafından gelen âlimlerle dolmuştu. Ancak Fâtih'in<br />

bu engin hoş görüsünden istifâde etmek isteyen hurûfî îtikâdındaki bâzı kimseler yaldızlı<br />

sözler ve hîlelerle sultânın gözüne girdiler. Fâtih bu sapıklara sarayda bir de oda tahsîs etti.<br />

Sarayda rahat bir şekilde yaşayan bozuk îtikad sahibi hurûfîler iç yüzlerini gizleyerek bir<br />

taraftan teşkilâtlanmaya çalışıyorlardı. Ancak bu adamların bozuk yolda olduklarını, Vezir<br />

Mahmûd Paşa anlamıştı. Fakat kesin bir bilgi elde edemeden Fâtih Sultan Mehmed'e bunlar<br />

hakkında bir şey söylemeye cesâret edemiyordu. Sonunda durumu Fahreddîn-i Acemî'ye<br />

anlattı. Fahreddîn-i Acemî ile Mahmûd Paşa anlaştılar.<br />

Mahmûd Paşa, evinde bir dâvet tertîb etti. Dâvete, hurûfî yolunda olan sapıklar da çağırıldı.<br />

Fahreddîn Acemî de perde arkasına saklanmış, onları dinliyordu. Sohbet ilerleyince,<br />

Mahmûd Paşa, kendilerini çok sevdiğini ve her dertlerini çekinmeden kendisine<br />

açabileceklerini söyledi. Vezirin bu aşırı sevgi ve muhabbetinden dolayı onu kendisinden<br />

zanneden bu kimseler, fırkalarının iç yüzünü anlatmaya başladılar. "Her testi içine konulanı<br />

sızdırır" sözü gereğince sapıklıklarını ve küfürlerini açıkladılar. Hattâ:<br />

"Allahü teâlâ (hâşâ) Fadlullah'a (Hurûfîlik bozuk yolunun kurucusu olup, 1393 senesinde<br />

Tîmûr Hanın oğlu Mirân Şah tarafından öldürülmüştü.) hulûl etmiştir." dediler.<br />

Bunu duyan Fahreddîn Acemî, daha fazla dayanamadı. Hemen ortaya çıkarak, bu sapıkların<br />

üzerine atıldı. Hurûfîler kaçarak, sultânın sarayına sığındılar. Fahreddîn Acemî de<br />

peşlerinden koştu. Sarayda bunları yakaladı. Hâdiseden haberi olmayan Fâtih Sultan<br />

Mehmed, edebinden Şeyhülislâma karşı ses çıkarmadı. Fahrüddîn Acemî, bu işi burada<br />

halletmek istiyordu. Hemen câmiye gitti, halkı câmiye çağırdı. Çok kalabalık toplandı.<br />

Fahreddîn Acemî hazretleri minbere çıkıp, bu hurûfî denilen kimselerin sapık ve dinsiz<br />

olduklarını isbât etti. Kötü yolda olduklarını ve hemen idâm edilmeleri lâzım geldiğini<br />

söyledi. Mahkeme kurulup, idâm edilmelerine karar verildi. Halkın ibret alıp, böyle sapıklara<br />

fırsat vermemeleri için, büyük bir kalabalık önünde cezâları infâz edildi. Çünkü bu sapıklar,<br />

fırkalarının kurucusu Fadlullah'ın yeryüzünde Allah'ın temsilcisi, hattâ insan sûretindeki şekli<br />

olduğunu söylüyor ve başkalarını da kandırmaya çalışıyorlardı. Bütün hurûfîler tesbit edildi.<br />

Hepsi yakalanıp idâm edilerek, Osmanlı toprakları bu sapıklardan temizlendi.<br />

Hastalandığında, Molla Ali Tûsî ziyâretine geldi. Fahreddîn-i Acemî'den nasîhat istedi. O da,<br />

kânunların uygulanmasında kimseye tâviz verilmemesini vasiyet etti. Bir daha konuşmadı.<br />

1460 (H.865) senesinde vefât etti. Edirne'de Üç Şerefeli Câmi yanında bir medrese yaptırdı.<br />

Dârülhadîs Câmii önüne defnedildi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!