22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Böyle büyük bir felâkete düşmekten Allahü teâlâya sığınırız.<br />

Şimdi bizim de Sultânımızdan bir ricâmız vardır. Dün öldürülmesini emrettiğiniz Emîr<br />

Sultan, Resûl-i ekremin neslinden hürmete değer bir insandır. Bu zât gibi temiz kalbli,<br />

Peygamber neslinden bir kişi, zamânımıza kadar Anadolu'ya ayak basmamıştır. Buna benzer<br />

aslı temiz bir kimseyi elleri hediyeler dolu davetçiler göndererek Buhârâ'dan Anadolu'ya<br />

getirmeye çalışsaydınız, sizin için ebedî bir şeref olurdu. Böyle yapmadığınız hâlde, mânevî<br />

irâde üzerine yurdumuza gelen bu zât dolayısıyla Peygamber efendimize yakınlık<br />

kazandığınız takdirde, dünyâ ve âhiret saâdetiniz artacaktır.<br />

Şunu da bildireyim ki, bu dâmâdınız, Peygamber efendimizin; "Ümmetimin âlimleri,<br />

İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir." buyurduğu kimselerdendir. Bizim böyle<br />

seyyidlerden gördüğümüz feyz eserlerini, hazret-i Muhammed'den sonra kimse<br />

göstermemiştir. Eğer bir daha onun başını kestirmek için asker gönderirseniz, bütün<br />

yurdumuzun felâketi olacağından şüphemiz yoktur. Son ferman sultânımızındır."<br />

Aradan günler geçtikten sonra Bursa'ya dönen Osmanlı ordusunu ve sultânı karşılayanlar<br />

arasında Emîr Sultan da vardı. Yıldırım Bâyezîd, onunla selâmlaşınca, harb meydanında<br />

askerlerle kendi yarasını saranın bu genç olduğunu anladı. Sultan, ona şifreli olarak; "O el<br />

çabukluğu ne idi?" diye sordu. Emîr Sultan; "Allah'ın kuvvet ve yardımı, o bîat edenlerin<br />

vefâ ve sadâkatlerinin üzerindedir." (Feth sûresi: 10) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu.<br />

Yıldırım Bâyezîd; "Ya o mendilin yarısı ne oldu?" diye sorunca, Emîr Sultan; "Babacığım, o<br />

mendilin yarısı cebimdedir. Bendeniz dâmâdınız Muhammed Şemseddîn." dedi. Yıldırım<br />

Bâyezîd Han atından inerek onunla kucaklaştı ve gözyaşlarını tutamıyarak ikisi de ağladılar.<br />

Sultan Yıldırım Bâyezîd Han, Niğbolu zaferinden sonra kazanılan ganîmetler ile<br />

müslümanların ibâdet etmeleri için, Bursa'nın güzide bir yerinde câmi yaptırmak istedi. Bu<br />

durumdan vezîrini de haberdar etti. Bugünkü Ulu Câminin yeri uygun görüldü ve arsa<br />

sâhiplerine mülklerinin bedelleri verildi. Herkes gönül rızâsıyla arsalarını verdiler. Fakat<br />

câminin inşâ edileceği yerde bir ihtiyar kadıncağızın evi vardı. Bu hanım; "Ben evimi<br />

satmam." diye inâd etti. Ona; "Bize bu ev mutlaka lâzım." denildi ise de, hiçbir kimsenin,<br />

sözünü dinlemedi. Sultan Yıldırım Bâyezîd Han da o kadının yanına gidip, durumu anlattı.<br />

Fakat, kadını fikrinden döndüremedi. Sonra Sultan, dîvânı toplayarak bu husûsu görüştü.<br />

Dîvânda, Emîr Sultan hazretlerine durumun bildirilmesi ve ona göre hareket edilmesi<br />

kararına varıldı. Sultan Bâyezîd, Emîr Sultan'ın huzûruna giderek durumu anlattı ve; "Sizin<br />

hizmetinize muhtâcız, yoksa câmi-i şerîf yapılamaz." dedi. Emîr Sultan; "Her işin<br />

gerçekleşeceği bir vakit vardır." diyerek Sultânı teselli ve teskin etti. O gece ihtiyar kadın<br />

rüyâsında, mahşer günündeki hâlini gördü. Herkes Muhammed Mustafâ'dan şefâat umup,<br />

Cennet tarafına gidiyordu. İhtiyar kadın da onlar gibi Cennet'e gitmek istedi. Fakat yürümeye<br />

gücü olmadığı için, Arasat meydanında yapayalnız kaldı. Bunun üzerine ihtiyar kadın feryâd<br />

etmeye başlayınca, zebâniler ona; "Niye ağlıyorsun?" diye sordular. İhtiyar kadın;<br />

"Müslüman tâife Cennet'e gitti. Ben kaldım, onun için ağlarım." dedi. O sırada gâibden bir<br />

ses; "Eğer sen de Cennet'e gitmek istersen, Yıldırım Bâyezîd Hana evini sat, inâd etme, yoksa<br />

inatçılardan olup, ehl-i nâr, cehennemlik olursun." dediği ânda, ihtiyar kadın hemen uyandı.<br />

Uyandığı zaman, evinin bir nûr ile kaplanmış olduğunu gördü. "Elhamdülillah ben de Cennet<br />

ehli oldum." diyerek sabaha kadar ibâdetle meşgûl oldu. Sonra gönül rızâsı ile evini sattı ve<br />

câminin yapılmasına vesîle oldu.<br />

Emîr Sultan çok gayret göstermesine rağmen, Tîmûr-Yıldırım çarpışmasının önüne<br />

geçemedi. İki müslüman-Türk ordusunun birbirleri ile savaşmasını istemeyen Emîr Sultan,<br />

sonucun ne olacağını da çok iyi biliyordu. Ankara Savaşının başlamasına çok az bir zaman<br />

varken, hanımı Hundî Hâtun; "Niçin babamı yalnız bırakıyorsunuz yâ Emîr?" diye sordu.<br />

Emîr Sultan; "Telâşın boşunadır yâ Hundî! Bu savaş bizim aleyhimizedir. Bunu muhteşem<br />

pederinize daha önce arzettim." deyince, hanımı; "Ne olursa olsun. Şu anda babamın yanında

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!