22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

düşünür, ona göre hareketlerini düzeltirdi.<br />

Ahmed Buhârî, Simav'da bir müddet kaldıktan sonra, hocasından izin alarak hacca gitmeye<br />

karar verdi. Hocası ona on akçe yol harçlığı, binek olarak da eşeğini verdi. Yolda okumak<br />

üzere bir Kur'ân-ı kerîm ve Mesnevî aldı. Akşam namazını kıldırdıktan sonra, hocası ve<br />

arkadaşlarıyla vedâlaşarak yola koyuldu. Yolda, bir kimsenin çok ısrârı üzerine Mesnevî'yi<br />

ona verdi. O kimse de hediye olarak iki yüz akçe vermek istedi. Almamak için çok uğraştı ise<br />

de, sonunda kabûl etmek mecbûriyetinde kaldı. Bir müddet daha gittikten sonra, bir konakta<br />

Kur'ân-ı kerîmini çaldılar. Kudüs'e kadar parası kendisine yetişti. Ahmed Buhârî hazretleri<br />

bundan sonrasını şöyle nakletmektedir:<br />

"Kudüs-i şerîfte idim. Mescid-i Aksâ imâmı bize muhabbet edip, Kudüs Medreselerinin<br />

birinde bir oda ayırdı ve orada günlerimi geçirmeğe başladım. Medresenin kayyımı,<br />

hizmetlisi bize iki ekmek getirirdi. Bir gün dedi ki: "Bu ekmek, odanın hissesidir." O zaman<br />

içime bir sıkıntı düştü. Vakıf ekmeğini yemeyi kabûl etmeyip; "İhtiyâcım yoktur,<br />

istemiyorum." dedim. Kayyım da; "Öyle söylüyorsun ama, görenler seni zengin zannederler<br />

ve odadan çıkarırlar. Ekmeği al, yemezsen bir başkasına verirsin." dedi. Ben de; "Senin<br />

olsun." dedim. Ondan sonra hatırıma; "Bir kazanç yolu olsa da ondan günde bir akçe gelir<br />

olsa ve onunla nafakamı temin etsem." düşüncesi geldi. O anda içeri bir köylü girdi. Bana;<br />

"Efendim! Yazı yazmayı bilir misin?" dedi. "Biraz okumuşluğumuz var." dedim. Bir kitap<br />

göstererek; "Bunu yazarsan, her yaprağına bir akçe vereceğim. İstediğin kadar yazabilirsin.<br />

Hepsi de kabûlümdür." dedi. Kalem, kağıt ve mürekkep de getirdi. O kitaptan hergün bir<br />

yaprak yazardım ve bir akçe alır, onu nafakamda kullanırdım. Hiç kimseden sadaka<br />

almazdım. Bey gibi geçinip giderdim. Sonra artan paralarla hac yolculuğuna devâm ettim.<br />

Mekke-i mükerremeye gittiğimde, hergün yedi defâ tavâf yedi defâ da sa'y yapacağıma nezr<br />

etmiştim. Sayı olarak kırk dokuz sa'y ediyordu. Gece yarılarına kadar devâm ederdim. Gece<br />

yarısı harem-i şerîfe karşı ayakta durarak duâ ederdim. Bâzan da oturarak duâda bulunurdum.<br />

Sonra tavâfa devâm ederdim. Hiçbir gün yatıp uyuduğumu hatırlamıyorum." Seyyid Emîr<br />

Ahmed-i Buhârî, bir sene kadar Kudüs-i şerîfte, bir sene de Mekke-i mükerremede kaldı.<br />

Hocası Abdullah-i İlâhî, Simav'dan hacca gidenlere tenbih ederek, Ahmed'in artık gelmesini<br />

buyurdu. Haberi alan Ahmed; "Başüstüne!" diyerek, o sene hacılarla berâber Simav'a geldi.<br />

Hac dönüşü bir müddet daha Simav'da hocasının hizmetinde bulunan Ahmed-i Buhârî, bir<br />

gün hocasına; "Efendim! İstanbul evliyâsını merâk eder dururum. Müsâade ederseniz, gitmek<br />

istiyorum." dedi. Hocası da; "Bizi de sık sık İstanbul'a dâvet ediyorlar. Vezîr, kâdıasker<br />

Manisalı Çelebi, hediyeler ve haberciler göndermiş, gelmemi istemişler. Sen önce git, bize<br />

oradan haberler gönder. Durum nedir öğrenelim." buyurdu. Ahmed-i Buhârî hemen yola çıktı<br />

ve İstanbul'a geldi.<br />

Emîr Ahmed-i Buhârî hazretleri bu yolculuktan sonra hâlini şöyle anlatır: "İstanbul'a geldim.<br />

Fakat ne bir kimse beni tanırdı, ne de ben bir kimseyi. Vefâ'ya gittim. Şeyh Vefâ<br />

hazretlerinin câmiine vardım. İkindi namazını bir köşede kıldıktan sonra, beklemeye<br />

başladım. Şeyh Vefâ, mihrâb içindeki kapıyı açıp girdi. Talebelerine imâm oldu. Namazdan<br />

sonra, talebeleriyle Allahü teâlâyı zikre başladılar. Sessizce, herkes kendi hâlinde cenâb-ı<br />

Hakk'ın ismini anıyordu. Onları uzaktan seyre daldım. Hocaları Vefâ hazretlerine bakmak<br />

isteyince, o da başını kaldırıp bana doğru bakıyordu. Zikrleri bitince, yerimden kalkıp,<br />

hocaları ile müsâfeha etmek istedim. Şeyh de yerinden kalkıp, bana doğru geldi ve beni<br />

kucaklayıp bağrına bastı. Epey zaman konuşmadan oturdum. Sonra talebelerine dönerek;<br />

"Seyyid Ahmed, bizim misâfirimizdir. Hak ve hukûkuna riâyet ediniz." diyerek ayrıldı. O<br />

gece rüyâmda Vefâ hazretlerinin câmiinin direklerinden birinde bir kandil yanıyor gördüm.<br />

Fakat alevi parlak değildi. Benim de elimde bir mum vardı. Mumu o kandilden yakmak<br />

istedim ve uzattım. O anda kandil ortadan kayboldu. Yerime geldim. Oturdum. Direğe<br />

baktığımda, kandil yine orada duruyor, sönük bir vaziyette yanıyordu. Tekrâr mumu yakmak<br />

için gittim, yine kayboldu. Bu şekilde üç defâ tekrar ettim. Mumu yakmaya muvaffak

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!