22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

tutarak aldım. Onu bir arkadaşımın eteğine fırlattım. Daha sonra oradan ayrıldım. Şehirde bir<br />

yerde tesâdüfen abdestsiz olarak üzerinde âyet-i kerîme yazılı kâğıt parçalarını tutmuş ve<br />

kaldırmış bulundum. Buna çok üzülmüştüm. Pazarda tanıdık birkaç kişi ile birlikte dolaşırken<br />

hırsızlık yapan birkaç kişi kaçıp kalabalığın arasına girdi. Bütün halkta bir karışıklık başladı.<br />

O sırada ben; "Onların reisi benim. Kimse sesini çıkarmasın." dedim. Nihâyet emniyet<br />

görevlileri beni alıp götürdüler ve bir elimi kestiler. Gelen birisi beni tanıyıp görevlilere; "Siz<br />

ne yapıyorsunuz? Göklerin üzerimize yıkılmasını mı istiyorsunuz? Bu sâlih bir kimsedir.<br />

İsmi de Ebü'l-Hayr Tinâtî'dir." dedi. Bunun üzerine görevliler; "Eyvah mahvolduk." dediler<br />

ve yaptıklarından pişman olup, üzüntülerini dile getirmeye başladılar. Ben onlara;<br />

"Korkulacak, üzülecek bir şey yok. Çünkü elim hâinlik yaptı ve kesilmeye müstehak oldu."<br />

dedim. Bana şaşkınlıkla ne yaptığını sordular. Ben; "Elim bir şeye değmişti. Halbuki elim<br />

ondan daha temizdi ve o şey de gâzilerin parası idi. Elim bir şeye daha değmişti ama o şey<br />

elimden çok çok daha temizdi. Bu şey de Mushaf-ı şerîfti. Onu abdestsiz tutup kaldırmıştım."<br />

dedim. Bana; "Hakkınızı helâl edin." dediler. Ben de üzülmemeleri için; "Size hakkımı helâl<br />

ettim. Elimi kestiğiniz için sizden bir hak talep etmeyeceğim." dedim ve ayrıldım."<br />

Ebü'l-Hayr Akta (bu halde) evine dönünce, âile efrâdı feryâd etmişti. Onlara da; "Ortada<br />

ağlanacak, tâziye edilecek bir şey yok, aksine tebrik edilecek bir hal var. Şâyet elimiz<br />

kesilmeseydi, kalbimiz kesilecek, gönlümüz ölüp gidecekti. Elimizin ne önemi var." diye<br />

cevap verdi.<br />

Başka bir rivâyet de şöyledir: Bir kısım insanlar kendisine; "Elinizin kesilmesine sebep ne<br />

oldu?" diye sordular. O; "Gençliğimde bir günah işledim. O yüzden kestiler." buyurdu.<br />

"Bunun ne zamandan beri olduğunu ve sebebini öğrenmek isteriz." dediler. O; "Ben Magribli<br />

idim. İçimde sefere gitmek arzusu uyandı. İskenderiye'ye gelip on iki yıl ikâmet ettim."Onlar;<br />

"İskenderiye mâmur bir şehirdir. Orada kalmak mümkündür. Fakat Şitt ve Dimyat arasında<br />

mâmur bir yer yoktur." dediler. Ebü'l-Hayr; "Dimyat'a dökülen ırmak kenarında kamıştan bir<br />

ev yapmıştım. O sıralarda birçok yolcu Dimyat'a gelirdi. Akşam yemekleri yer ve sofralarını<br />

kalenin surlarından dışarıya silkelerlerdi. Dökülen ekmek parçalarına köpeklerle berâber<br />

üşüşür ben de nasîbimi alırdım.<br />

Yaz mevsiminde bütün azığım buydu. Kış olunca şöyle yaptım. Evimin etrâfında çok saz<br />

yetişiyordu. Onun kökünün beyazını ve tâzesini alarak yerdim. Kurumuşlarını veya yaşlarını<br />

atardım. Azığım buydu.<br />

Bir gün hatırıma; "Ey Ebü'l-Hayr! Sen halkın azığına ortak olmadığını zannediyorsun ve<br />

tevekkül üzere olduğunu iddiâ ediyorsun." diye geldi. Sonra: "İlâhî! Senin izzetin hakkı için,<br />

bundan böyle elimi yerden biten şeylere uzatmayacağım ve onlardan hiçbir şey<br />

yemeyeceğim. Sâdece bana ihsânın ile göndereceğin şeyleri yiyeceğim." dedim. Bunun<br />

üzerinden on iki gün geçti, namazın farzını, sünnetini ve nâfilelerini edâ ettim. Sonra<br />

nâfileleri kılmaktan âciz kaldım. On iki gün de farzı kıldım. Sonra kıyamdan da âciz kaldım.<br />

On iki gün de oturarak farzları edâ ettim. Sonra oturmaktan da âciz kaldım. Artık farzları da<br />

edâ edemiyordum. Sonra Hak teâlâya sığındım. Gizlice niyâz edip yalvararak; "İlâhî! Benim<br />

üzerime farz ettiğin bir hizmetten geri kaldım. Kefil olduğun rızkımı göndermeni beklerim; o<br />

rızkı bana ihsân et." dedim. O zaman önümde iki sofra belirdi. O sofralar her gece bana gelir<br />

oldu.<br />

Bir gün meyvelerinin bâzısı yeşil, bâzısı kızarmış bir ağaç gördüm. Üzerine çiğ düştüğü için<br />

parıldıyordu. Çok hoşuma gitti. Bunlar bana ettiğim yemini unutturdular. Elimi uzattım ve<br />

yemişlerden topladım. Bâzıları ağzımda, bâzıları elimde iken yeminimi hatırlattılar. Elimde<br />

olanları serptim, ağzımda olanları tükürdüm. Kendi kendime, mihnet ve belâ vakti erişti<br />

dedim. Harbemi ve kalkanımı uzağa attım. Bir yerde oturdum, elimi şakağıma dayadım.<br />

Daha tam karar tutmamış iken bir bölük atlı ve yaya gelip etrâfımı sardılar. Sonra beni alıp<br />

deniz kenarına götürdüler. Orada, oranın emîri (sultânı) atın üstünde duruyordu. Atlılar ve

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!