22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

vermezse sabretmelidir."<br />

"Senin bize ihtiyâcın yok mu?" diye soranlara; "Allahü teâlâya muhtâc iken, size ve sizin<br />

gibilere nasıl ihtiyâcım olur. Fakirin bulduğu şey gıdâsı, mahrem yerini örten şey ise<br />

elbisesidir. Kanâat, Hak teâlâdan gıdâ (ve güç) almaktır. Hakîkî zenginlik, dengin olan bir<br />

kimseye muhtaç olmaman, hakîkî fakirlik ise dengine muhtâç olmandır."<br />

Ebû Türâb-ı Nahşebî hazretleri ömrü boyunca Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için gayret<br />

etti. Bir yolculuk sırasında Basra sahrasında 859 (H.245) senesinde vefât etti. Yanında kimse<br />

yoktu.<br />

Vefât ettiği sırada namaz kılıyordu. Bu halde uzun müddet kaldı. Onun vefât ettiğinden<br />

kimsenin haberi olmadı. Bir topluluk yoldan geçerken kendisini görüp, yanına<br />

yaklaştıklarında vefât ettiğini anladılar. O hiçbir şeye yaslanmadan, yüzü kıbleye çevrili<br />

bedeni kurumuş bir halde idi. Bu zaman içinde cesedine vahşî hayvanlar ve kuşlar hiç<br />

yaklaşmamış ve vücûduna dokunmamışlardı. Topluluk onu kefenleyip cenâze namazını kıldı<br />

ve orada defneyledi.<br />

MAKSAT VE ARZU<br />

Hac yolculuğu sırasında beraberinde bulunan Ebû Abbâs Rakkî şöyle anlattı: "Mekke-i mükerreme yolunda, Ebû<br />

Türâb Nahşebî ile berâber gidiyorduk. Talebelerinden birisi ondan su istedi. Ebû Türâb ayağını yere vurunca, bir<br />

pınar kaynadı. Birisi; "Ben bardakla içmek istiyorum." dedi. Ebû Türâb elini toprağa vurdu. Ona beyaz camdan<br />

bir bardak verdi. Bu bardak, gördüğüm bardakların en güzeli idi. Hepimiz aynı bardakla su içtik. Mekke-i<br />

mükerremeye kadar o bardak yanımızda idi. Bir gün Ebû Türâb bana; "Allahü teâlânın kullarına ikrâmda<br />

bulunduğu bu işler ve kerâmetler hakkında talebelerin ne diyor?" diye sordu. Ben de, hepsinin bunlara inandığını<br />

ve kabûl ettiklerini söyledim. Bunun üzerine Ebû Türâb; "Ben sana ahvâl bakımından sordum. Sen ise, onların o<br />

mevzuda hiçbir sözünü söylemedin. Senin talebelerin, bu hallerin Allahü teâlânın onlara mekr-i ilâhîsi olduğunu<br />

söylüyorlar. Halbuki durum, onların dediği gibi değildir. Şâyet bu hallere meyl duyulur, onlar arzu edilirse,<br />

mekr-i ilâhî olur. Fakat böyle bir istek olmadan, böyle haller zuhûr ederse, bu, rabbânîlerin mertebesidir."<br />

buyurdu.<br />

Ebû Türâb'ın bu sözünde önemli iki husus vardır: 1) Kerâmetler ve keşifler, yalnız ona rağbet duyan, o hallerin<br />

kendisinde zuhûr etmesini arzu eden kimseler içindir. O kimsenin bütün maksadı ve arzusu bu kerâmetler olur.<br />

Bir kısım kimseler, kerâmetlere îtibârda o kadar ileri gittiler ki, bu sebeple mânevî ihsânlardan mahrum kaldılar.<br />

Bâzıları ise, bunlara meyletmediler. Doğru olan, Ebû Türâb'ın kerâmetlere meyletmenin, onları arzu etmenin<br />

noksanlık olduğunu anlatmak istediği sözdür. Hiçbir ârifin inkar etmediği husus, ârif olanın kerâmete arzu ve<br />

meyl duymamasıdır. Onun maksadı ve arzusu, kerâmet değildir. Kerâmet, âriflerin yolunda meydana gelir.<br />

Arzusu, hedefi ve matlubu bu olan kimse, aldanmıştır ve helâke gider. Böyle kimse, arzu ettiği kerâmetlere de<br />

ulaşamaz. Kerâmetlere, sâdece, isteği ve maksadı kerâmet olmayan kimseler kavuşur.<br />

BU HIRSIZ DEĞİLDİR<br />

Kendisi anlatır: "Bir gün çölde gidiyordum. Nefsim yumurta ve sıcak ekmek istedi. Hiçbir zaman nefsimin<br />

istediğini yapmamış idim. Fakat nasıl olduysa isteğim gâlip geldi. Yolumu değiştirip, bir köye girdim. Köyde<br />

hırsızlık olmuştu. Onun için köylüler bir yere toplanmış durumu konuşuyorlardı. Beni görünce içlerinden biri, bu<br />

adam hırsızla beraberdi, dedi. Beni yakaladılar ve yetmiş sopa vurdular. Bu arada biri gelip beni tanıdı. Bu hırsız<br />

değildir. Bu âlim Ebû Türâb'tır, dedi. Bunun üzerine benden özür dilediler. İçlerinden biri beni eve yemeğe<br />

götürdü. Bana tâze ekmek ve yumurta getirdi. Nefsime; "Ey nefs! Yetmiş sopadan sonra ekmekle yumurta<br />

yiyebilirsin." dedim.<br />

1) Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c.2, s.152<br />

2) Tabakâtü'l-Evliyâ; s.355<br />

3) Hilyetü'l-Evliyâ; c.10, s.45, 219<br />

4) Tabakâtü'l-Kübrâ; c.1, s.96<br />

5) Tabakâtü's-Sûfiyye; s.146

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!