22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Allahü teâlânın emirlerine uymayı tercih etmek, nefsi ayıplamak ve dostların nasîhatini öğüt<br />

kabûl etmek husûsunda da şöyle buyurmuştur: "Kul, gizli ve açık her zaman Allahü teâlâya<br />

itâat eder, hiç bir an O'nun emrinden çıkmaz. Kendisine kötülük edene iyilik eder, nefsin<br />

arzusuna uymaz, nîmet zamânında şükreder, şiddet zamânında sabreder. Kendinden aşağı<br />

olana ikrâm eder. Kendisiyle istişâre edenin sözünü dinler."<br />

Birisi ziyâretine gelmiş huzûrundan ayrılırken; "Bana ne tavsiye edersiniz?" deyince; "Dünyâ<br />

ve âhiretin hayrını, halvette ve kıllette (yalnızlıkta ve azlıkta) buldum. Şerrini ise, halk<br />

arasına karışıp halkla berâber olmakta buldum." demiştir.<br />

"İnsana nefsin hâkim oluşunun temeli, arzulara, isteklere uymaktır. Arzu ve heveslere uyma<br />

gâlip gelince kalbi kararır. Kalp kararınca can sıkılır, can sıkılınca huy kötüleşir."<br />

"Kalbin altı hasleti vardır: Hayâtı ve ölümü, sıhhati ve hastalığı, uyanıklığı ve uyuması. O,<br />

hidâyetle diri olur. Dalâletle ölür. Temizlik ve saflıkla sıhhat bulur. Dünyâya meyletmek ve<br />

kararmakla hastalanır. Zikirle uyanır, gafletle uyur. Bunlardan her birinin alâmetleri vardır:<br />

Kalbin diriliğinin alâmeti; iyiliğe rağbet, kötülükten el çekmek ve hayırlı amel işlemek.<br />

Ölümü de bunların tersidir. Sıhhati, bunlarla sıhhat ve lezzet bulması, hastalığı da tersidir.<br />

Uyanıklığının alâmeti duyması ve görmesidir. Uyuması da sağırlığı ve körlüğüdür."<br />

"Dünyâ rahatlığının peşinden koşmak, dünyâ ve âhirette sıkıntıya sebeb olur. Dünyâyı<br />

terkedip Hakka yakın olmak, sevâbın rahatlığını getirir. Nefsinin arzularını terk eden, onların<br />

musîbetlerinden de kendisini korumuş olur."<br />

"Seçilmişlerin kalbleri temiz, ahlâkları güzeldir. Onlar insanların önderleridir. İnsanları<br />

hayırlı amellere dâvet eder, sultan ve devlet adamlarına emr-i mârûf nehy-i anilmünker<br />

yaparak, yâni Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirerek huzur ve âsâyişi sağlarlar.<br />

Seçilmişler bozulduğu zaman yalancılar hâkim olur.<br />

ÖYLEYSE ATMADIN<br />

Ebû Bekr Verrâk şöyle anlatır: Hocam Muhammed bin Ali Tirmizî bir gün bana yazdığı eserlerden<br />

bâzılarını verdi. "Bunları götür, Ceyhun Nehrine at!" dedi. Bunları alıp atmaya kıyamadım, götürüp<br />

evime bıraktım. Huzûruna gelince; "Kitapları nehre attın mı? Ne gördün deyince; "Hiçbir şey<br />

görmedim." dedim. "O halde atmadın." dedi. Kendi kendime dedim ki: "Şimdi bu husûsu merak<br />

ediyorum. Atarsam acaba ne olacak?" diyordum. Evime dönüp kitapları aldım, gönlüm râzı değildi<br />

ama nehrin kenarına varıp kitapları nehre attım. Bir de baktım ki nehrin suyu ikiye ayrıldı. Suyun<br />

dibinde ağzı açık bir sandık ortaya çıktı. Attığım kitaplar sandığın içine düştü. Sonra sandığın kapağı<br />

kapandı, nehrin yarılan suyu birleşti. Hocama gidip gördüğüm hâdiseyi aynen anlattım. "İşte şimdi<br />

atmışsın." dedi. Bu işin sırrını sordum. Buyurdu ki: "Tasavvuf ilmine dâir yazdığım o kitapları benden<br />

kardeşim hazret-i Hızır istedi. O gördüğün sandığı onun emriyle bir balık getirdi. Su onu ulaştırır."<br />

dedi.<br />

DİLE BİZDEN<br />

Kâbe'yi ziyâret için giderken yolda yaşlı bir kadın; "Delikanlı sen kimsin?" diye sordu. "Garip bir adamım."<br />

deyince de; "Rabbinle berâberken, O'nun yolunda yürürken, gurbetin verdiği sıkıntıdan şikâyet mi ediyorsun?"<br />

şeklinde sordu. Ebû Bekr Verrâk, yürüyecek tâkatı kalmayıp dona kaldı. Orada ona mânevî kapılar açtılar. "Dile<br />

bizden dilediğini." dediler. O da; "Yâ Rabbî! Sen bilirsin ki, peygamberlerin ve yaratılanların serveri olan<br />

Muhammed aleyhisselâmın başına her türlü dert ve belâ geldi. Halbuki sen hiçbir kimseye hayırdan başka bir<br />

şey vermezsin. Belâya katlanmaya tâkatım kalmadı. Bulunduğum çâresizlikten beni kurtar." diye yalvardı.<br />

1) Sıfat-üs-Safve; c.4, s.144<br />

2) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.106

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!