22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

EBÛ ABDULLAH-I TURUĞBÂDÎ;<br />

Evliyânın büyüklerinden. Onuncu yüzyılda İran'ın Tûs şehrinde yetişti. İsmi, Muhammed bin<br />

Muhammed bin Hüseyin veya Hasan'dır. Künyesi Ebû Abdullah'tır. Tûs'un Turuğbad<br />

köyünden olduğu için Turuğbâdî nisbesiyle şöhret bulmuştur. Doğum târihi belli değildir.<br />

961 (H.350) senesinde Tûs'da vefât etti.<br />

Zamânında bulunan âlim ve velîlerin ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulunan Ebû<br />

Abdullah-ı Turuğbadî ilimde derece sâhibi oldu. Tasavvufa karşı büyük alâka duydu. Onun<br />

tasavvuf yoluna bağlanması şöyle olmuştur: Ebû Abdullah'ın yaşadığı Tûs şehrinde büyük bir<br />

kıtlık oldu. Bu sırada insanlar açlıktan ot, çöp yiyorlardı. Bir gün evine geldi. Anbarında iki<br />

ölçek buğday olduğunu gördü. İnsanlara merhametinin çokluğundan içine bir ateş düştü ve<br />

kendi kendine; "Ey Ebû Abdullah! Müslümanlara şefkat ve merhametin bu mudur? Onlar<br />

açlıktan kırılıp geçerken, sen anbarında buğday saklıyorsun. Yazıklar olsun sana!.." dedi. Bu<br />

durum kendisine çok tesir etti, üzüntüsünden aklı başından gitti. Evinden ayrılıp, sahralara<br />

düştü. Uzun zaman açlık çekerek riyâzetlere başladı. Nefsinin kötü arzularından kurtulmak<br />

için çok mücâhede etti. Sonunda kendisini düşünecek hâli kalmadı. Sâdece Rabbini<br />

zikrediyor ve O'nun kullarına merhamet ve şefkat gösteriyordu. Bu hâl üzere devâm ederken,<br />

İslâm âlimlerinin ve evliyânın büyüklerinden Ebû Osman Hîrî hazretlerinin hizmetinde<br />

bulunmaya başladı. Onun sohbet meclislerinde yetişip tasavvuf yolunda ilerledi. Başka<br />

velîlerle de görüşüp sohbetlerinde bulunan Ebû Abdullah-ı Turuğbadî, Ebû Osman Hîrî<br />

hazretlerinin önde gelen talebelerinden oldu. Zâhirî ilimlerde yükseldiği gibi, tasavvufî<br />

hakîkatlarda da üstün mârifetlere kavuştu. Nefsinin isteklerine karşı çıkıp, riyâzetler çekerek<br />

üstün haller ve kerâmetler sâhibi bir velî oldu.<br />

Hocası Ebû Osman Hîrî hazretleri, Ebû Abdullah-ı Turuğbâdî'ye insanlara İslâmiyetin emir<br />

ve yasaklarını anlatmak ve talebe yetiştirmek husûsunda vazîfe verdi. O da insanlara İslâm<br />

dîninin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâ ve âhirette saâdet ve kurtuluşa<br />

kavuşmaları için çalıştı. Birçok talebe yetiştirdi. Hallâc-ı Mensûr hazretleriyle görüşüp<br />

sohbet etti. Bir gün talebeleriyle birlikte yolculuğa çıkmıştı. Yolda yemek yemek için bir yere<br />

oturdular. O sırada Keşmîr'de bulunan Hallâc-ı Mensûr da yola çıkmıştı. Aralarında çok uzun<br />

bir mesâfe vardı. Bir aralık talebelerine; "Şimdi bir genç yola çıktı. Şu şu vasıflardadır.<br />

Derhal onu karşılayınız! O, yüksek bir velî ve anlaşılmaz bir hâl sâhibidir." dedi. Talebeleri<br />

gidip onu karşıladılar. Bir müddet sonra Hallâc-ı Mensûr, yanında iki köpeği olduğu halde<br />

Ebû Abdullah'ın yanına geldi. Yemeğini bırakıp ayağa kalktı. Yerine Hallâc-ı Mensûr'u<br />

oturttu. Ona çok izzet ve ikrâm etti. Talebeler bu işe şaşıp kalmışlardı. Hallâc-ı Mensûr'un<br />

elbiseleri, üstü başı dağınık idi. O, ayrılıp gittikten sonra talebelerine, "Siz, onun dışına<br />

bakmayınız! O nefsi ile mücâhede hâlinde bir gençtir ve bütün kötü arzulardan kurtulmuştur.<br />

Velîlik âleminin pâdişâhı olmaya namzettir. Bu devlet kuşu, onun başına konacaktır."<br />

buyurdu.<br />

Bir gün kendisine; "Allah yolunda bulunup, O'nun rızâsını kazanmak isteyen talebenin vasfı<br />

nasıldır?" diye sorulduğunda; "Talebe, bu yolda meşakkat ve sıkıntı içindedir. Fakat<br />

karşılaştığı zorluklar, kendisine neşe ve huzur vermektedir. Hakîkî talebe böyle olur!"<br />

cevâbını verdi.<br />

Kendisine; "Sofî ve zâhid kime denir?" diye suâl edilince de;<br />

"Sofî, her an Rabbi ile berâber olandır. Zâhid ise, daha o makâma kavuşamayıp, nefsi ile<br />

uğraşan, onun kötü isteklerinden kurtulmaya çalışandır." dedi.<br />

Ebû Abdullah-ı Turuğbâdî zühd sâhibi olup, dünyâya ve onun içindekilere meyletmezdi.<br />

Takvâ ve verâda kemâl derecesindeydi. Haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçınır, her<br />

sözünün ve her işinin Allahü teâlânın rızâsına uygun olmasına çalışırdı ve buyururdu ki:

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!