22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Abdülkâdir-i Geylânî'nin sofrada tavuk yediğini gördü.Abdülkâdir-i Geylânî'ye; "Sen kendin<br />

tavuk eti yiyorsun benim çocuk arpa ekmeği yiyor." dedi. Bunun üzerine Abdülkâdir-i<br />

Geylânî hazretleri, elini o kemiklerin üzerine koydu ve; "Çürümüş kemikleri dirilten Allahü<br />

teâlânın izni ile kalk!" dedi. Tavuk, gıdaklıyarak kalktı. Sonra Abdülkâdir-i Geylânî, kadına;<br />

"Oğlun böyle olduğu zaman, dilediğini yesin." buyurdu. Kadın da çocuğunun böyle bir hoca<br />

elinde olgunlaşacağını düşünerek Allahü teâlâya şükür etti.<br />

Yine Abdülkâdir-i Geylânî'nin bulunduğu meclise, fırtınalı bir günde bir kuş geldi. Mecliste<br />

karışıklık meydana getirdi. Bunun üzerine Abdülkâdir-i Geylânî; "Ey rüzgâr! Bu kuşu<br />

yakala!" buyurunca, o ânda kuş bir tarafa, başı bir tarafa düştü. Sonra Abdülkâdir-i Geylânî<br />

kürsüden inip, o kuşu aldı ve; "Bismillâhirrahmânirrahîm." dedi. Kuş, hemen canlandı ve<br />

uçtu. Orada bulunan herkes bunu gördü. Abdülkâdir-i Geylânî rahmetullahi aleyh bir gün<br />

cumâ namazına gitmek için yola çıkmıştı. Yolda içki yüklü üç hayvan gidiyor ve içki kokusu<br />

her tarafa yayılıyordu. Abdülkâdir-i Geylânî, o yüklerin sâhibine durmasını ve gitmemesini<br />

söyledi. Fakat o durmayıp yola devâm etti. Bunun üzerine Abdülkâdir-i Geylânî, içki yüklü<br />

hayvanlara; "Durun!" deyince hareketsiz kaldılar. Sâhibi, hayvanları ne kadar dövdü ise hiç<br />

kımıldamadılar. Hayvanların sâhibi de kulunç hastalığına yakalandı. Duyduğu ızdıraptan<br />

kıvranıyordu. Bunun üzerine Abdülkâdir-i Geylânî'den af diledi. Sonra bu hâli geçti. İçki<br />

yüklerinden bu sefer sirke kokusu geliyordu. Hayvanlar artık yürümeye başladı. Görenlerin,<br />

hayretten ağızları açık kaldı. Abdülkâdir-i Geylânî, sonra câmiye gitti. Bu durum sultâna<br />

bildirilince, korkusundan ağladı. Bu sebeple haramlardan vazgeçti. Abdülkâdir-i Geylânî'nin<br />

ziyâretine geldi ve tevâzu ile onun huzûrunda oturmaya başladı.<br />

Abdullah Yâfiî hazretleri talebelerine karşı çok şefkatli idi. Onların her türlü ihtiyaçlarını<br />

karşılamayı kendisine vazîfe bilirdi. Tasavvuf yolundaki ve ilimdeki şöhreti her tarafa<br />

yayıldı. Bununla ilgili olarak Şeyh Alâeddîn Harezmî şöyle anlatır:<br />

Bir gece Şam beldelerinden birinde halvette idim. Yatsı namazından sonra oturmuştum.<br />

Halvette olduğum yerin kapısı iyice kapalı idi. İçeriye nereden girdiklerini anlayamadığım iki<br />

kişi gelip yanıma oturdu. Bir müddet benimle sohbet ettiler. Birbirimizle fakîrlerin hâllerini<br />

konuştuk. Şam'dan bir kimseyi zikrettiler ve ondan övgü ile bahsettiler. Daha sonra; "Bizim<br />

selâmımızı yoldaşın Abdullah Yâfiî'ye ulaştır." dediler. Ben onlara; "Abdullah Yâfiî'yi<br />

nereden biliyorsunuz?" diye sordum. Onlar; "Onun hâli bize gizli değildir." deyip mihrabtan<br />

tarafa yürüdüler. Namaz kılacaklarını zannetmiştim. Halbuki duvardan dışarı çıkıp<br />

gitmişlerdi.<br />

Yine Şeyh Alâeddîn Harezmî şöyle nakletti:<br />

Şam taraflarında 1341 senesinde, Recep ayında yatsı namazından sonra nûrânî yüzlü iki<br />

ihtiyar içeri geldi. Nereden girdiklerini göremediğim bu kimselerin hangi şehirden<br />

olduklarını da bilmiyordum. İçeri girince bana selâm verdiler ve müsâfehâ ettiler. Onlara<br />

yaklaşıp nereden geldiklerini sorunca; "Sübhanallah, senin gibi kişi bu halden suâl mi eder?"<br />

dediler. Sonra bir mikdâr kuru arpa ekmeğini önlerine getirip ikrâm ettim. Onlar; "Biz bunun<br />

için gelmedik." deyince ben ne için geldiklerini sordum. O zaman; "Sana selâmımızı<br />

Abdullah Yâfiî'ye götürmeni vasiyet ederiz." dediler. Ayrıca ona; "Müjdeler olsun sana."<br />

diye söylememi istediler. Onlara; "Abdullah Yâfiî'yi nereden tanırsınız?" dediğimde; "Biz<br />

onunla görüşürüz, o bizimle görüşür." cevâbını verdiler. Sonra onlara: "Bu müjdeyi ona<br />

eriştirmeye size izin verildi mi?" diye sorduğumda; "Evet izin verildi." dediler. Devam<br />

ederek; "Onun şarkda, doğuda kardeşleri vardı. Onların yanından gelirler." deyip,<br />

kayboldular.<br />

Mekke'de bulunduğu zamanda hac için çeşitli İslâm memleketlerinden gelen ve onun<br />

şöhretini duyan pekçok âlim, velî ve sâlih kimse onun ilim meclislerinde ve sohbetlerinde<br />

bulundular.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!