22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Dâvûd-i Tâî halktan tamamiyle ümidini, alâkasını kesti. Kendisinin küçük bir arâzisi vardı.<br />

Hazret-i Ömer, İranlılarla yapılan savaşlarda alınan arâzilerden bir kısmını da onun dedesine<br />

vermişti. Bu arâzinin üçte ikisini dört yüz dirheme satarak, ömrünün sonuna kadar bu parayla<br />

yaşadı. Hattâ kefenini de bu para ile aldı. Arâziyi sattığı sıralarda; "Bizim yolumuz parayı<br />

saklama yolu değildir, ihtiyaç sâhiplerine dağıtma yoludur" diyen arkadaşlarına; "Ben bu<br />

parayı, dünyâlık kazanma sıkıntılarına karşı, başkalarına yük olmadan, ölünceye kadar âhiret<br />

için hazırlık yapayım diye saklıyorum." dedi. Evinde hiç durmadan, biraz sonra ölecekmiş<br />

gibi ibâdet ederdi. Boş şeylerle meşgûl olmazdı. Lüzumsuz bir tek kelime konuşmaz, ibretsiz<br />

bir yere bakmazdı.<br />

Yemek yerken vakitten tasarruf olsun diye ekmeği suyun içine doğrar, çorba gibi yapıp öyle<br />

yerdi. "Çiğnemek, zamânı uzatıyor, bir lokmayı çiğnemek, elli âyet-i kerîmeyi, okumama<br />

engel oluyor, niçin zamânı zâyi edeyim." derdi.<br />

Dâvûd-i Tâî hazretleri o derece riyâzet ve takvâ üzere idi ki, zarûrî ihtiyaçları dışında<br />

evinden çıkmamış, ağzına lezzet veren bir nîmet koymamıştır. Güzel ve yeni elbiseler<br />

giymedi. Halkın getirdiği yemekleri fakirlere bağışlayıp, oruçlu olduğunu kimseye<br />

bildirmedi. Annesi bile onun oruçlu olduğunu bilmez, gelen yemekleri yediğini zannederdi.<br />

Kimseden bir şey kabûl etmez, kâr ve kazanç peşinde koşmazdı. Babası vefât ettiğinde kalan<br />

mîrâsı bir vekilharç tutarak ona teslim etti. Bu para çoğalarak yirmi miskâl altına ulaştı.<br />

Dâvûd-i Tâî ihtiyaçlarını bu paradan karşıladığı hattâ isteyenlere ödünç para verdiği gibi<br />

fakirlere sadaka da dağıtmıştı. Parası bittiğinde ömrünün de tamam olması için duâ ve<br />

niyazda bulunmuştu; "Ey Rabbim! Bu mîrâs malını bize kâfi ve vefâlı kılıp, başkasının<br />

malına muhtâc etme. Malımız sona erince, senin huzûruna yüz akıyla gelenlerden olayım."<br />

diye ettiği duâ, Allahü teâlâ tarafından kabûl buyrulmuş, hakîkaten malı bittiğinde vefât<br />

etmişti.<br />

Bir defâsında hacamat yaptırarak kan aldırmıştı. Hacamat yapana bir altın verdi. Ona dediler<br />

ki: "Bir altın vermeniz çok değil mi? İsrâf etmiş olmuyor musunuz?" O da: "Hacamatçıya<br />

yardım olsun diye verdim. Mürüvveti olmayanın ibâdeti ve dîni olmaz." dedi.<br />

Dâvûd-i Tâî, evinden sâdece namaz vakitlerinde çıkar, câmide namazını kılar kılmaz hemen<br />

kalkar, aceleyle evine dönerdi. Bir gün, onu cemâata hızla giderken görüp; "Niçin acele<br />

ediyorsun?" diye sordular. O da; "Askerler beni bekliyorlar." dedi. "Hani askerler?" diye<br />

sordular. O da "Mezarlıkda bulunan ölüler." dedi. Câmiden çıkınca, eve birinden kaçıyormuş<br />

gibi aceleyle gelirdi. "İnsanlar dünyâya çok bağlanıyor, onlarla görüşünce kalbime dünyâ<br />

sevgisi geliyor." der. İnsanlarla bir araya gelmemeye çalışırdı.<br />

Dâvûd-i Tâî'ye; "İnsanların arasına, niçin karışmıyorsun?" dediler. "Kiminle konuşayım?<br />

Akıllı kimseler, benimle dînî bir mevzûda konuşmuyorlar, emir ve yasaklardan anlatmıyorlar;<br />

yaptığım hatâ ve kusurlarımı yüzüme karşı söylemiyorlar, aksine hatâlarımı fazîletmiş gibi<br />

anlatıyorlar. Böyle insanların bana fayda yerine zararı oluyor, onlarla niçin oturayım." dedi.<br />

Fudayl bin Iyâd hazretleri, Dâvûd-i Tâî ile ömründe iki defâ görüşmüş karşılıklı sohbette<br />

bulunmuştu. Bu görüşmeleriyle övünürdü. Bir defâsında evin tavanındaki çatlağı gördü ve<br />

Dâvûd-i Tâî'ye; "Buradan kalk, zîrâ tavan çatlamış, üstüne yıkılacak." dedi. Dâvûd-i Tâî;<br />

"Ben çok zamandır buradayım. Bırak çatlağı, tavanın bile farkında değilim." diye cevap<br />

verdi.<br />

İbn-i Semmâk hazretleri, Dâvûd-i Tâî'ye gelip; "Bana nasîhat et." dedi. O da; "Öyle gayret et<br />

ki, Allahü teâlâ seni yasak ettiği yerde görmesin, emrettiği yerden de ayrılmış bulmasın.<br />

Allahü teâlâdan hayâ et ki, senin O'na yakın olduğunu ve senin üzerindeki kudretini göz<br />

önüne getiresin. Dünyâya karşı oruçlu ol ki, iftarın ölüm olsun, insanlardan, aslandan kaçar<br />

gibi kaç, fakat cemâatla namazı terk etme ve sünnetten ayrılma." buyurdu.<br />

Birisi kendisinden nasîhat isteyince; "Dünyâ için, dünyâda ne kadar kalacaksan, o kadar;

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!