22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ancak Çelebi Hüsrev hazretlerine gösterilen bu sevgi ve yakınlık, kendisini çekemeyenlerin,<br />

hasedcilerin iftirâlarına sebeb oldu. Bunlar bu mübârek zâtı her fırsatta kötülemeye ve ona<br />

olmadık sıfatlar yakıştırmaya başladılar. Nitekim bu sözler o derece arttı ki, sonunda Sultan<br />

Bâyezîd-i Velî hazretlerine kadar geldi. Evliyânın hâlinden ancak velî olan anlar düsturunca,<br />

velî pâdişâh kendisine söz getirenlere şöyle dedi: "Allahü teâlânın aziz kıldığı bir zâtı, zelîl<br />

etmeyi istemek, o kimsenin alçalmasına rezil ve rüsvây olmasına sebeb olur. Böyle mübârek<br />

ve kıymetli kimselere izzet, ikrâm ve hürmetten başkası yapılamaz." Bu sözler iftirâcıların<br />

suratına bir şamar gibi patladı. Bir müddet Çelebi Hüsrev hazretleri hakkında söz söylemeye<br />

cesâret edemediler.<br />

Kânûnî Sultan Süleymân Han 11 Haziran 1534'te Irakeyn seferine çıktığında 20 Temmuzda<br />

Konya'ya geldi. Burada otağını kurup birkaç gün kaldı. Bu esnâda Konya'da medfûn bulunan<br />

başta Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî olmak üzere velîlerin kabirlerini ziyâret etti. Kânûnî,<br />

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin türbesi yanında dervişlerin namaz kılacakları,<br />

âriflerin duâ edip yalvaracakları bir mescid yaptırdı. Ayrıca Behâeddîn Sultan Veled<br />

hazretlerine âid eski ve yıkık bir medreseyi tâmir ettirip yeniledi. Bu sırada Çelebi Hüsrev<br />

hazretleri de dâhil olmak üzere mevlevî şeyhlerinin sohbet meclislerinde bulunup duâlarına<br />

kavuştu.<br />

Kânûnî Sultan Süleymân Han, evliyâ duâlarının da bereketi ile seferi zaferle netîcelendirdi.<br />

Bağdât'ı fethetti. Buradaki İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin ve diğer velîlerin<br />

türbelerini tâmir ettirdi. Dönüşte tekrar Konya'ya geldi. Mevlânâ hazretlerinin türbedârı<br />

Osman Dede'nin sohbetlerinden bereketlenmek ve mânen istifâde etmek için onun birkaç<br />

sohbetinde bulundu. Bu sırada memleket meselelerinden bâzı müşkillerini arzeden Süleymân<br />

Han, o hususlarda kendisini rahatlatacak cevaplar aldı. Sohbet esnâsında kendisinde mânevî<br />

coşkunluk hâlleri meydana geldi. Bunları evliyâyı sevmenin bir alâmeti bilen şânı yüce<br />

pâdişâh bundan sonra şiirlerinde "Muhibbî" mahlasını kullanmaya başladı. Kânûnî Sultan<br />

Süleymân bu arada Çelebi Hüsrev Efendi ile de çok defâ sohbet etti. Çelebi hazretleri bu<br />

sohbetlerde pâdişâha Mesnevî'nin ince, derin ve akılları hayrette bırakan mânâlarından<br />

bahsetti. Kânûnî, işittiği, duyduğu bu gizli sırlardan öyle bir haz aldı ki, apayrı bir âlemde<br />

yaşadı. Kendisini değişik hâller kapladı. Kânûnî bir ara Şeyh Hüsrev hazretlerine bu hâllerini<br />

arzedip hikmetini sordu. Şeyh hazretleri; "Bu çeşit mânevî tesir ve kalb aydınlığı başka<br />

meclislerde hâsıl olmaz. Ancak gönül sâhiplerinin, Allahü teâlânın sevdiklerinin yüksek<br />

meclislerinde ele geçer." diye cevap verdi. Pâdişâh buna hayret edince de; "Sultânım! Her<br />

şey, kendisine uygun olan şeye tesir eder. Yâni söz ve kalıba âid olan şeyler, görünen his<br />

uzuvlarına tesir ettiği gibi, hâle ve kalbe âid şeyler de, görünmeyen duyguları, kalbi, aklı,<br />

rûhu aydınlatır." buyurdu. Bundan sonra pâdişâha, devamlı hal ve gönül sâhiplerine yönelip<br />

onlarla berâber ve irtibât hâlinde olmayı tavsiye etti.<br />

Çelebi Hüsrev Efendi, mevlevîhânede devamlı olarak talebelerle meşgul olur, onları<br />

tasavvufun en yüksek derecelerine, mertebelerine yükselmeleri için teşvik ederdi. Hiç bir<br />

talebesinin aşağı mertebelere takılıp kalmasını istemezdi. Bu iki mertebe arasında büyük fark<br />

bulunduğunu misâllerle açıklardı. Kânûnî Sultan Süleymân, mevlevîhânenin ihtiyaçlarını<br />

görmesi için Şeyh Hüsrev Efendiye pekçok yardımlar yapar, hediyeler gönderirdi. Şeyh<br />

hazretleri de bunları talebelerine ve ihtiyaç sâhiplerine dağıtırdı. Bâzı kısa görüşlü ve kalbi<br />

bozuk kimseler, onun kendisine hiç mal ayırmamasını, sultanın hediyesine ehemmiyet<br />

vermemek, talebelere ve muhtaçlara dağıtmasını ise isrâfçılık olarak değerlendirdiler. Bu<br />

sözleri işiten şeyh hazretleri çok üzüldü. Kalbi yanık ve gözü yaşlı olduğu hâlde şu mânâda<br />

bir şiir söyledi: "Dervişim, gönlümde ve rûhumda bir karışıklık tutmam. Baştan ayağa<br />

nîmetler içerisindeyim. İçimde dünyâ malı düşüncesi yoktur. Bunun hevesi ve üzüntüsünü<br />

taşımam. Gözümde ve gönlümde hakîkî yâr olan Allahü teâlâdan başkası yoktur."<br />

Fitne ve fesatçıların aleyhte sözlerine rağmen Çelebi Hüsrev'in şöhreti her tarafta yayıldı.<br />

Herkes onun sohbetine kavuşmak ve duâsına mazhâr olabilmek için huzûruna koşuyordu.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!