Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE
(Peygamberlik Müjdeleri)
Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.
Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:
1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.
2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.
3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.
4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.
5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.
6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.
7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.
8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.
9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
kilisenin yakınında ateş yakmışlardı. Rüzgârla ateş kıvılcımı<br />
sıçrayıp ağaçdan yapılmış ve altın yaldızla süslenen kilise, temâmen<br />
yandı. Yemen vâlîsi Ebrehe b<strong>un</strong>dan dolayı çok kızıp,<br />
Kâ’beyi yıkacağım diye yemîn etdi. Habeş askerlerini toplayıp,<br />
gidip Kâ’beyi yıkmak için yola çıkdı. Ebrehenin bir fili<br />
vardı. On veyâ bin fili olduğ<strong>un</strong>a dâir rivâyetler de vardır.<br />
Mekkeye yaklaşdıkları sırada, Abdülmuttalib, Mekke mallarının<br />
üçte birini vereyim, geri dönün dedi. Kabûl etmediler.<br />
Fili önlerine alıp Mekkeye doğru yürüdüler. Fili Kâ’beye<br />
doğru sürdüler. Fil aslâ o tarafa yürümedi. Yönünü başka tarafa<br />
çevirdiklerinde, o tarafa koşarak gidiyordu. Son<strong>un</strong>da bir<br />
yerde durmak mecbûriyyetinde kaldılar. Mekke çevresine<br />
adamlar gönderdiler. B<strong>un</strong>lar Abdülmuttalibin ikiyüz devesini<br />
yakalayıp getirdiler. Abdülmuttalib develerini istemek<br />
için Ebrehenin yanına geldi. Ebrehe onu uzakdan görünce,<br />
heybetinden ürperdi. Bu gelen kimdir diye sordu. O Mekkenin<br />
büyüğü, reîsidir, dediler. Ebrehe onu karşılayıp, kendi<br />
minderi üzerine oturtdu ve ne istiyors<strong>un</strong>, dedi. Abdülmuttalib,<br />
senin süvârilerin benim develerimi tutup getirmişler. Onlara<br />
söyle de, develerimi geri versinler, dedi. Ebrehe ona, ey<br />
Kureyşin efendisi! Ben size izzet ve şeref kazandıran şu<br />
Kâ’beyi yıkmak için geldim. Sen ise ondan bahsetmiyors<strong>un</strong><br />
da, develerini istiyors<strong>un</strong>, dedi. Abdülmuttalib şöyle cevâb<br />
verdi: Ben develerin sâhibiyim, kendi malımı istiyorum.<br />
Kâ’benin sâhibi vardır. O herkese karşı gâlib gelir ve Kâ’beyi<br />
korur. Sonra Abdülmuttalibe develerini verdiler, geri<br />
döndü. Kâ’beye gidip kapısının halkasına yapışarak, Allahü<br />
teâlâya münâcâta, düâya başladı. O sırada gökyüzünde ansızın<br />
sürü hâlinde kuşlar gördü. O zemâna kadar öyle kuşlar<br />
hiç görmemişdi. Kuşlardan herbirinin gagasında ve iki ayağında<br />
mercimekden büyük, nohuddan küçük taşlar vardı.<br />
Her taşın üzerinde bir kâfirin ismi yazılı idi. Kuşların bırakdığı<br />
taş, başına isâbet eden askerin altından çıkıyor ve o asker<br />
hemen ölüyordu. Atlı ise, atı da ölüyordu. Ebrehenin ordusu<br />
kaçmaya başladı. Kuşlar ta’kip edip, taş bırakarak hepsini<br />
öldürdüler. Ebrehe de çok perîşân bir hâlde öldü. Ebrehenin<br />
vezîri kaçıp kral Necâşînin yanına gitdi. Hâdiseyi an-<br />
– 65 – Şevâhid-ün Nübüvve - F:5