22.03.2018 Views

Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE

(Peygamberlik Müjdeleri)

Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.

Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:

1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.

2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.

3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.

4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.

5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.

6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.

7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.

8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.

9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

anına bak, dedi. Bakdım ki, ayağı yanmış ve kabarcıklar<br />

meydâna gelmişdi. Bana, rü’yâmda kabristâna girdim, ayağım<br />

bir kabrin içine girdi ve yandı. Bu gördüğün yanık ve kabarcıklar<br />

o yanmanın eseridir, dedi. Bu hâdiseden sonra<br />

kabr azâbına inandı ve hiç inkâr etmedi.<br />

Halîfe Mütevekkil, birgün sırçadan, camdan yapılmış<br />

olan, alt ve üst tarafından su akan serâya girmişdi. Yakın<br />

adamları ve nedîmleri, sohbet dostları da yanında idi. Oturup<br />

sohbet ederlerken, halîfe Mütevekkil güldü. Sonra neden<br />

güldüğümü sormuyors<strong>un</strong>uz, dedi. Yanında bul<strong>un</strong>anlar,<br />

Allahü teâlâ seni güldürsün, ey mü’minlerin emîri, gülmenizin<br />

sebebi nedir, dediler. Halîfe, yakın adamlarına hitâben:<br />

Vâsıkın da yakın dostlarıyla oturduğu, bir sohbet meclisinde,<br />

Kur’ân-ı kerîmin mahlûk olup olmaması husûs<strong>un</strong>da çok düşündüm.<br />

Bu husûsda çok titiz davrandım. Halkı bu fikre<br />

da’vet etdim. Bir kısmı benim sâhib olduğum mâl ve mevkı’ye<br />

tama’ edip kabûl etdiler. Ba’zıları da dövülüp, habs e-<br />

dildikden ve çok zorlandıkdan sonra kabûl etdiler. Bir kısmı<br />

ise dinde ve vera’daki kuvvetleri sebebiyle kabûl etmediler.<br />

Bu hususda kalbime bir şübhe geldi. Bu i’tikâdı terk etmeği<br />

ve bu mes’ele ile uğraşmamayı istiyorum, dedim.<br />

Kur’ân-ı kerîm mahlûkdur diye inanan ve bu mes’ele<br />

üzerinde çok duran İbni Ebî Dâvüd da orada idi. O, bu<br />

mes’elelerde çok ileri gitmişdi. Allah, Allah, ey mü’minlerin<br />

emîri, ihyâ etdiğin mes’eleyi söndürmek mi istiyors<strong>un</strong>, dedi.<br />

Senden evvelkilerin yapmadığını sen yapdın. Bu mes’ele<br />

üzerinde durduğ<strong>un</strong> için, Allahü teâlâ sana hayrlı karşılıklar<br />

versin, dedi ve bu mes’ele hakkında çok mübâlaga etdi. Vâsıkın<br />

bu mu’tezile i’tikâdından dönmesinden korkdu. Sonra<br />

Vâsık, haydi bu husûsda Allahü teâlâya ahd edelim, dedi.<br />

B<strong>un</strong><strong>un</strong> üzerine İbni Ebû Dâvüd, eğer Kur’ân-ı kerîm mahlûk<br />

değilse, Allahü teâlâ beni ölmeden önce dünyâda felç<br />

etsin, dedi. Orada bul<strong>un</strong>anlardan biri de, Kur’ân-ı kerîm<br />

mahlûk değilse, benim vücûduma demir çiviler batsın dedi.<br />

Bir başkası, eğer Kur’ân-ı kerîm mahlûk değilse, Allahü<br />

teâlâ benim bedenime fenâ koku versin. Tanıyan tanıma-<br />

– 445 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!