Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE
(Peygamberlik Müjdeleri)
Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.
Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:
1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.
2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.
3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.
4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.
5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.
6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.
7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.
8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.
9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Evet mümkin olur. Çünki, mü’minin rûhu bedenden ayrılınca,<br />
istediği yere gidebilir. Kâfirin rûhu siccînde habs edilmişdir,<br />
dedi. Selmân-ı Fârisî “radıyallahü anh” vefât etdi. Bir gün kaylûle<br />
için uyurken rü’yâmda Selmân-ı Fârisînin “radıyallahü<br />
anh” geldiğini gördüm. Selâm verdi. Selâmını aldım ve yerini<br />
nasıl buld<strong>un</strong>, dedim. İyidir, tevekkül et, tevekkül ne iyi şeydir,<br />
dedi ve bu sözü üç kerre tekrârladı.<br />
TUFEYL BİN AMR DÛSÎ “radıyallahü anh”<br />
Kendisi şöyle anlatmışdır: Resûlullah “sallallahü aleyhi<br />
ve sellem” Peygamberliğini bildirdikden sonra, Mekkeye<br />
gitdim. Kureyş müşriklerinden ba’zısı yanıma gelip, ey Tufeyl,<br />
bizim şehrimize geldin. Bizim aramızda Muhammed<br />
“aleyhisselâm” çıkıp, kavmimiz arasına ayrılık sokdu. Sözlerinde<br />
sihr te’sîri vardır. Kardeşi kardeşden, karıyı kocadan<br />
ayırıyor. Bu sözleri senin kavminin duymasından korkuyoruz.<br />
On<strong>un</strong>la sakın konuşma, yanına gidip sözlerini<br />
dinleme, dediler. O kadar mübâlağa etdiler ki, on<strong>un</strong>la aslâ<br />
konuşmayayım, sözlerini dinlemeyeyim diye, azm etdim.<br />
Mescid-i harâma girince, On<strong>un</strong> sözlerini duymamak için<br />
kulaklarıma pamuk tıkardım. Bir sabâh Mescid-i harâma<br />
girdim. Bakdım ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />
Kâ’beye yakın bir yerde nemâz kılıyordu. Ona yakın bir<br />
yerde durdum. Allahü teâlâ irâde etmiş olacak ki, Resûlullahın<br />
sözlerini duydum. Son derece güzel sözlerdi. Kendi<br />
kendime, ben şâirim ve zekî bir kimseyim. Sözlerin iyisini<br />
kötüsünü iyi bilirim. On<strong>un</strong> yanına varayım. Eğer iyi söylerse<br />
kabûl edeyim, dedim. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve<br />
sellem” evine doğru dönüp, gitdi. Ben de, arkasından gitdim.<br />
Eve girince, ben de peşlerinden girdim. Ey Muhammed<br />
“aleyhisselâm”! Kavmin senin sözlerini işitmekden,<br />
beni o kadar korkutdular ki, işitmemek için kulaklarıma<br />
pamuk tıkamışdım. Allahü teâlâ irâde buyurmuş ki, senin<br />
güzel sözlerini işitdim. Onları bana bildir, dedim. Bana islâmı<br />
arz etdi ve Kur’ân-ı kerîm okudu. Vallahi ondan dahâ<br />
güzel kelâm işitmemişdim. Kelime-i şehâdet söyliyerek<br />
müslimân oldum. Sonra, yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve<br />
sellem”! Kavmime benim sözüm geçer. İstiyorum ki gidip,<br />
– 409 –