Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE
(Peygamberlik Müjdeleri)
Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.
Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:
1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.
2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.
3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.
4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.
5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.
6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.
7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.
8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.
9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
dim. O gün evlendim ve iki bin dinâra sâhib oldum.<br />
¥ Bir kimse şöyle anlatmışdır: Babam baytâr idi. İmâm-ı<br />
Askerî hazretlerinin hayvânlarına bakardı. Halîfe Müsteînin<br />
bir katırı vardı. Değil binmek, bakıcılardan kimse ona eğer<br />
vuramıyordu. Halîfenin yakın dostlarından biri, bu katırı<br />
İmâm-ı Askerî Hasen bin Alîye “radıyallahü anh” götürsün.<br />
Ya b<strong>un</strong>u terbiye edip, binecek duruma getirir veyâ katır onu<br />
helâk eder, dedi. Halîfe, İmâm-ı Askerî hazretlerini çağırdı.<br />
Gelip serâyın kapısından içeri girince, katırı avluya çıkardılar.<br />
İmâm-ı Askerî “radıyallahü anh” katıra yaklaşıp, mubârek<br />
elini sağrısına sürdü. Katır terledi. Sonra halîfe Müsteînin<br />
yanına gitdi.Halîfe ona hürmet gösterdi ve yanına oturtdu.<br />
Sonra bu katıra bir dizgin tak, dedi. İmâm-ı Askerî hazretleri<br />
de babama, bu katıra bir dizgin tak, dedi. Halîfe ona dizgini<br />
sen tak deyince, başındaki taylesanı çıkarıp koydu ve katıra<br />
dizgin vurdu. Sonra gelip yerine oturdu. Halîfe bu katıra<br />
bir de eğer vur, dedi. İmâm-ı Askerî “radıyallahü anh” yine<br />
babama, bu katıra eğer vur deyince, halîfe, eğeri de sen vur,<br />
dedi. Tekrâr yerinden kalkıp katıra eğer bağladı. Halîfe, bu<br />
sefer, ne olur ona bir de bin, dedi. İmâm-ı Askerî hazretleri<br />
katıra binip, serâyın avlus<strong>un</strong>da dolaşdı. Katır hiç serkeşlik<br />
yapmadı. Sonra katırdan indi. Halîfe bu katırı nasıl buld<strong>un</strong><br />
diye sor<strong>un</strong>ca, b<strong>un</strong>dan dahâ iyisini görmedim, dedi. Halîfe o<br />
katırı İmâm-ı Askerî hazretlerine hediyye etdi. O da babama<br />
b<strong>un</strong>u tut götür, buyurdu. Babam katırı alıp götürdü. Katır hiç<br />
serkeşlik yapmadı.<br />
¥ Bir kimse şöyle anlatmışdır: İmâm-ı Askerînin “radıyallahü<br />
anh” huzûr<strong>un</strong>da fakîrlikden şikâyet etdim. Elinde bir<br />
kırbaç vardı. On<strong>un</strong>la yeri kazdı. Beşyüz dinâr kıymetinde bir<br />
kalıp külçe altın çıkardı ve bana verdi.<br />
¥ Yine bir kimse şöyle anlatmışdır: Zindânda habs idim.<br />
İmâm-ı Askerî hazretlerine bir mektûb yazıp, zindânın<br />
darlığından ve beni bağladıkları zincirlerin ağırlığından şikâyet<br />
etdim. Geçim sıkıntısı da çekdiğimi yazacakdım. Fekat<br />
b<strong>un</strong>u yazmağa utandım. Mektûbum<strong>un</strong> cevâbında, bugün<br />
öğle nemâzını evinde kılacaksın diye, yazmışdı. O gün<br />
– 390 –