22.03.2018 Views

Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE

(Peygamberlik Müjdeleri)

Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.

Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:

1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.

2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.

3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.

4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.

5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.

6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.

7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.

8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.

9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ağzı mührlü olarak duruyordu. Yakında bir yerden esîr satıcısı<br />

gelecek, falan yere konaklayacak buyurdu. Bir başka<br />

def’a huzûr<strong>un</strong>a gitdiğimizde söylediği satıcının geldiğini haber<br />

verdiler. O bir kese dinârı verip, b<strong>un</strong><strong>un</strong>la bir câriye satın<br />

al, buyurdu. Satıcıya gitdik. Bütün câriyeleri satdığını, ancak<br />

birbirinden güzel iki câriye kaldığını söyledi. Görelim dedik.<br />

Getirdi, birini beğendik. Kaça satarsın, dedik, yetmiş altına<br />

dedi. Biraz ikrâm et, dedik. Yetmiş dinârdan bir kuruş aşağı<br />

olmaz, dedi. Keseyi verip, bu kesenin içinde ne kadar altın<br />

varsa al, biz ne kadar olduğ<strong>un</strong>u bilmiyoruz, dedik. Orada saçı<br />

sakalı ağarmış bir kimse vardı. Altınları sayın, dedi. Satıcı,<br />

eksik çıkarsa vermem, dedi. Ak sakallı kimse ısrâr etdi ve<br />

keseyi açıp saydık. Tam yetmiş altın çıkdı. Câriyeyi alıp,<br />

İmâm-ı Muhammed Bâkırın huzûr<strong>un</strong>a getirdik. Oğlu<br />

Ca’fer-i Sâdık da orada idi. Satıcı ile aramızda geçenleri anlatdık.<br />

Allahü teâlâya şükr etdi. Sonra câriyeye bâkire misin,<br />

dul mus<strong>un</strong> diye sordu. Câriye, bâkireyim deyince, hiçbir câriye,<br />

câriye satıcısının elinden kurtulamaz. Sen nasıl kurtuld<strong>un</strong>,<br />

dedi. Câriye dedi ki, satıcım ne zemân benim yanıma<br />

gelse ve bana kast etmek istese, beyâz sakallı bir ihtiyâr zât<br />

gelir, ona bir tokat vurarak benden uzaklaşdırırdı. Bu hâl bir<br />

kaç def’a böyle oldu. Sonra İmâm-ı Muhammed Bâkır oğlu<br />

Ca’fer-i Sâdıka, bu câriyeyi al götür, buyurdu. Ca’fer-i Sâdık<br />

“radıyallahü anh” o câriye ile nikâhlanıp, evlendi. Ondan<br />

oğlu Mûsâ Kâzım doğdu “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”.<br />

¥ İmâm-ı Muhammed Bâkır “radıyallahü anh” bir gün<br />

Medînede bir cemâ’at ile birlikde oturuyordu. Âniden mubârek<br />

başını önüne eğdi. Bir müddet öyle kaldıkdan sonra,<br />

başını kaldırdı ve şöyle buyurdu: Bir kişi bu Medîneyi görmeğe<br />

gelecek. Dört bin kişilik ordusuyla üç gün çok kimseyi<br />

öldürecek. Ondan büyük zarar göreceksiniz. Bu hâdise gelecek<br />

sene olacakdır. Kesinlikle bilesiniz ki, bu söylediklerim<br />

doğrudur. B<strong>un</strong>dan sakınınız! Medîneliler bu sözlerine inanmadılar.<br />

Sâdece az bir gurub kimse ve Hâşimoğulları inandılar.<br />

Çünki, Hâşimoğulları İmâm-ı Muhammed Bâkırın “ra-<br />

– 353 – Şevâhid-ün Nübüvve - F:23

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!