22.03.2018 Views

Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE

(Peygamberlik Müjdeleri)

Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.

Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:

1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.

2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.

3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.

4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.

5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.

6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.

7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.

8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.

9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

lahü anh” ile berâberdim. Hazret-i Alînin haklı olduğ<strong>un</strong>dan<br />

hiç şübhem yokdu. Nehrevâna varıp, orada konakladık. Bu sırada<br />

içime bir şübhe düşdü. Karşımızdakilerin hepsi kurra ve<br />

seçilmiş kimselerdir. Onları katl etmek büyük bir işdir, diyordum.<br />

Sabâhleyin askerlerin arasından çıkdım. Bir matara suyum<br />

vardı. Bir yerde mızrağımı yere dikip, kalkanımı üzerine<br />

asdım. Kalkanın gölgesinde oturdum. Bir de bakdım ki, Emîrül<br />

mü’minîn hazret-i Alî “radıyallahü anh” çıka geldi. Yanında<br />

hiç su var mı, dedi. Mataramdaki suyu verdim. Alıp uzak<br />

bir yere gitdi ve görünmez oldu. Sonra göründü. Abdest almışdı.<br />

Gelip kalkanın gölgesine oturdu. O sırada atlı birisi geldi<br />

ve hazret-i Alîyi “radıyallahü anh” sordu. Yâ Emîr-el<br />

mü’minîn! Bu atlı kimse sizi görmek istiyor, dedim. Çağır gelsin,<br />

dedi. Çağırdım. Huzûr<strong>un</strong>a gelip yâ Emîr-el mü’minîn, muhâlifler<br />

Nehrevânı geçdiler ve suyu kesdiler, dedi. Hazret-i<br />

Alî “radıyallahü anh”, imkânsız geçmiş olamazlar, dedi. Biz<br />

böyle konuşurken bir kişi dahâ çıkageldi. Muhâlifler suyu<br />

geçdiler, dedi. Hazret-i Alî, geçmediler, dedi. O kimse vallahi<br />

ben, onların sancaklarını suy<strong>un</strong> öbür tarafında görmeden gelmedim,<br />

geçdiler, dedi. Emîr-ül mü’minîn hazret-i Alî ise, vallahi<br />

geçmediler! Nasıl geçerler ki, onların düşüp, kanlarının<br />

akacağı yer burasıdır, dedi. Sonra beklemeğe başladı. Ben de<br />

bekliyordum. Kendi kendime, Elhamdülillah elime bir ölçü<br />

geçdi. Hazret-i Alînin “radıyallahü anh” hâlini bu ölçü ile anlarım.<br />

O yâ yalancı bir bahâdırdır veyâ on<strong>un</strong> Allahü teâlâdan<br />

veyâ Resûlünden bildiği bir delîli vardır, dedim. Kendi kendime<br />

şöyle karar verdim. Muhâlifler suyu geçmişlerse, hazret-i<br />

Alîye karşı, geçmemişlerse muhâliflere karşı savaşayım, dedim.<br />

Askerlerin arasından geçdim ve bakdım ki, muhâlifler<br />

suyu geçememişler. Bayrakları aynı yerde duruyordu. Bu sırada<br />

hazret-i Alî “radıyallahü anh” sırtıma dok<strong>un</strong>up, haydi<br />

işinle meşgûl ol, dedi. Savaşmaya başlayıp, muhâliflerden birini<br />

öldürdüm. Arkasından birini dahâ öldürdüm. Birinin<br />

üzerine de atımı sürüp hücûm etdim. Onu yaraladım, o da<br />

beni yaraladı. İkimiz de yere düşdük. Arkadaşlarım beni alıp<br />

götürmüşler. Kendime geldiğimde muhârebe bitmişdi.<br />

– 310 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!