Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE
(Peygamberlik Müjdeleri)
Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.
Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:
1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.
2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.
3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.
4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.
5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.
6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.
7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.
8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.
9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
vecheh” fazîletleri kadar işitilmemişdir. Seyyid-üt-tâife Cüneyd-i<br />
Bağdâdî “kuddise sirruh” ise şöyle demişdir: Eğer<br />
hazret-i Alî “radıyallahü anh” muhârebelerden biraz fırsat<br />
bulabilseydi, bize tesavvufa âid çok şeyler gelirdi ki, kalbler<br />
ona tâkat getiremezdi. (Şerh-i te’arrüf) kitâbında şöyle yazılmışdır:<br />
Alî bin Ebî Tâlib “radıyallahü anh” âriflerin başıdır.<br />
O kendisinden önce kimsenin söylemediği ve kendisinden<br />
sonra da benzerini dahî kimsenin söyliyemediği şeyleri söylemişdir.<br />
Meselâ, bir gün minber üzerinde: Bana Arşın altındakilerden<br />
sor<strong>un</strong>uz. Benim kalbim ilmle doludur. Bu ilm, ağzımda<br />
bul<strong>un</strong>an Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />
mubârek ağzının suy<strong>un</strong>dandır. Mubârek ağzının suy<strong>un</strong>u ağzıma<br />
koymuşdu. Nefsim kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn<br />
ederim ki, eğer izn verilse, Tevrâtda ve İncîlde olan şeyleri<br />
söylerdim ve benim sözlerimi tasdîk ederlerdi, buyurmuşdur.<br />
O meclisde Da’leb Yemânî adında bir kimse vardı. Hazret-i<br />
Alînin “radıyallahü anh” bu sözlerini duy<strong>un</strong>ca, bu kişi ne<br />
söylüyor, ona bir soru sorayım da rüsvâ edeyim, dedi. Kalkıp<br />
bir şey sormak istiyorum, dedi. Hazret-i Alî “radıyallahü<br />
anh”, öğrenmek için ise sor, inâd için ise sorma, buyurdu.<br />
Da’leb Yemânî, sen beni süâl sormağa mecbûr etdin, diyerek,<br />
yâ Alî “radıyallahü anh” Rabbini gördün mü, diye sordu.<br />
Hazret-i Alî, görmediğim Rabbime tapmıyorum, dedi.<br />
Da’leb: Nasıl gördün diye sordu. Hazret-i Alî, baş gözü ile<br />
görülmez, ancak kalbler hakîkî yakîn ile görür. Rabbim birdir,<br />
ortağı ve benzeri yokdur. Mekânı yokdur. Üzerinden zemân<br />
geçmez, hislerle anlaşılmaz, mahlûklara kıyâslanmaz,<br />
buyurdu. Da’leb Yemânî bu sözleri duy<strong>un</strong>ca feryâd edip düşdü<br />
ve bayıldı. Bir müddet sonra kendine gelince, hiç kimseye<br />
inâd ve imtihân niyyetiyle soru sormayacağına dâir Allahü<br />
teâlâya söz verdi. Hazret-i Alî ona dedi ki, ş<strong>un</strong>u bilmelisin ki,<br />
İbni Abbâs “radıyallahü anhümâ” şöyle buyurmuşdur: Alîye<br />
“radıyallahü anh” ilmin onda dokuzu verilmişdir. Onda birine<br />
de ortakdır.<br />
¥ İmâm-ı Müstagfirî “rahmetullahi aleyh” (Delâil-ün-nübüvve)<br />
adlı kitâbında şöyle yazmışdır: Rûm kayseri, Emîr-ül<br />
– 305 – Şevâhid-ün Nübüvve - F:20