Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE
(Peygamberlik Müjdeleri)
Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.
Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:
1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.
2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.
3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.
4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.
5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.
6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.
7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.
8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.
9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
teâlâya kavuşayım. Şübhesiz ki Eshâb-ı kirâmın fazîletleri<br />
sayısızdır. Onların hârikalarını anlatmakdan diller âcizdir.<br />
¥ Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” bir Cum’a günü minberde<br />
hutbe okurken, hutbeyi bırakıp iki veyâ üç kerre, “Yâ<br />
Sâriye el-Cebel, el-Cebel” dedi. Sonra hutbeye devâm edip<br />
temâmladı. Cemâ’at, Ömer “radıyallahü anh” divâne olmuş<br />
dediler. Nemâzdan sonra Abdürrahmân bin Avf “radıyallahü<br />
anh” hazret-i Ömerin yanına yaklaşıp, yâ Ömer “radıyallahü<br />
anh”, sana ne oldu da hutbe arasında o sözü söyledin.<br />
Halk senin hakkında konuşmağa başladı, dedi. Hazret-i<br />
Ömer “radıyallahü anh” dedi ki: “O sırada Sâriye “radıyallahü<br />
anh” ordusuyla bir dağın dibinde, kâfirlerle muhârebe<br />
yapıyordu. Kâfirler önden ve arkadan durmadan saldırıyorlardı.<br />
O hâli gördüm ve dayanamayıp arkalarını dağa versinler<br />
ve kâfirlerin şerrinden kurtuls<strong>un</strong>lar diye o sözü söyledim.”<br />
Medîne ile muhârebenin yapıldığı yerin arası bir aylık<br />
yol idi. Aradan bir müddet geçdikden sonra, Sâriye “radıyallahü<br />
anh” Medîneye döndü ve Eshâb-ı kirâma şöyle anlatdı:<br />
Bir Cum’a günü kâfirler ile muhârebe yapıyorduk. Sabâhdan<br />
Cum’a vaktine kadar harb etdik. Öğle vakti, yâ Sâriye<br />
el-Cebel diye bir ses işitdik. B<strong>un</strong><strong>un</strong> üzerine arkamızı dağa<br />
verdik. O kadar savaşdık ki, kâfirlerin askerlerinin çoğ<strong>un</strong>u<br />
öldürdük. Kalanları da kaçdılar. Hazret-i Ömere divâne oldu<br />
diyenler, b<strong>un</strong>ları dinleyince, b<strong>un</strong>lar hazret-i Ömeri doğru<br />
çıkarmak için anlatılıyor, dediler. Hazret-i Ömerin “radıyallahü<br />
anh” Cum’a günü hutbede söylediği o sözü hazret-i Alîye<br />
söylemişlerdi. Hazret-i Alî, o boş söz söylemez ve boş iş<br />
yapmaz. Söyledikleri ve yapdıkları âyet-i kerîmelere muvâfıkdır,<br />
dedi. İmâm-ı Fahreddîn Râzî “rahmetullahi aleyh”<br />
(Tefsîr-i kebîr)inde şöyle yazmışdır: Resûlullah “sallallahü<br />
aleyhi ve sellem”, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk ve hazret-i<br />
Ömer-ül Fârûk “radıyallahü anhümâ” için, (Siz ikiniz benim<br />
gözüm ve kulağım gibisiniz) buyurmuşdur. Nitekim hazret-i<br />
Ömer “radıyallahü anh” Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve<br />
sellem” halîfesi ol<strong>un</strong>ca, minber üzerinden o kadar uzak mesâfedeki<br />
hâli gördü.<br />
– 288 –