22.03.2018 Views

Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE

(Peygamberlik Müjdeleri)

Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.

Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:

1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.

2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.

3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.

4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.

5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.

6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.

7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.

8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.

9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

âlen], (O Fir’avn ve askerleri yeryüzünde (Mısrda) hakları<br />

olmıyarak büyüklük tasladılar. Ve zan etdiler ki, bize döndürülmiyecekler.<br />

Biz de hem Fir’avnı, hem askerlerini yakaladık<br />

da onları denize atıverdik..) buyurdu. İhlâk, çok kerre<br />

ni’met olarak verilen birşeyi son<strong>un</strong>da azâb olarak gönderip,<br />

aldatmakdır.<br />

O hâlde bu âyet-i kerîmelerden anlaşıldı ki, arzû edilen<br />

şeylerin ele geçmesi, se’âdete kavuşmaya, olg<strong>un</strong>luğa ve hayra<br />

delâlet etmez.<br />

Kerâmet ile istidrâc arasındaki fark şöyledir: Kerâmet sâhibi<br />

olan kimse, <strong>un</strong>sûru latîf ve cevheri şerîf olan kerâmet ile<br />

meşgûl olmaz ve on<strong>un</strong>la öğünmez. Bilâkis, kendisinden kerâmet<br />

zuhûr edince, kendisinden meydâna gelen bu hâlin istidrâc<br />

olabileceği endîşesi ile Allahü teâlâdan korkusu iyice<br />

artar. On<strong>un</strong> kahrından sakınması son derece fazlalaşır. Yâhud<br />

da, bu amellerinin dünyâda cezâsı olabilir diye düşünür.<br />

Fekat istidrâc sâhibi olan kimse, bu durum, güzel hâller ve<br />

ameller ve bu amellerin netîceleridir diye zan eder. B<strong>un</strong>lar<br />

mekr, aldatma ve sapdırma değildir diyebilir. Kendinde bir<br />

olg<strong>un</strong>luk ve üstünlük olduğu hayâli ile insanlara hakâret nazarı<br />

ile bakar. Kendini ikâb-ı ilâhîden emîn bulur. Kötü akîbetden<br />

sakınmaz. Bu sebebden kâmil ve derin âlimler buyurmuşlardır<br />

ki; Allahü teâlâdan uzaklaşanların, ya’nî dalâlete<br />

düşenlerin ekserîsi, kerâmet gösterme makâmında düşmüşlerdir.<br />

Şübhesiz ki, kerâmetlerin ve hârikul’âde hâllerin zuhûr<strong>un</strong>dan<br />

ve çeşidli belâlardan sakınıp, korkanlar, mâsivâya<br />

nazâr etmiyenler mekre düşmezler ve Allahü teâlâdan uzaklaşmazlar.<br />

Onlar yakîn ehli ve âlemlerin Rabbinin makbûlüdürler.<br />

Sahîh nakllerde gelmişdir ki, Bel’am bin Bâura, Bersîsa<br />

ve b<strong>un</strong>lar gibi kimseler; zemânlarında çok ibâdet ve ağır<br />

riyâzetler yapmaları sebebi ile çeşidli hârikalar, keşf ve kerâmet<br />

sâhibi olmuşlardı. Lâkin, bu hâllerin meydâna gelmesinden<br />

mağrûr oldular. Bu sebeb ile mekr-i ilâhîye düşdüler.<br />

Nihâyet köpek ve domuz mertebesine düşdüler. [İmâm-ı<br />

– 26 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!