Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE
(Peygamberlik Müjdeleri)
Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.
Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:
1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.
2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.
3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.
4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.
5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.
6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.
7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.
8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.
9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Sonra Süva adlı put<strong>un</strong> yanına gitdim. Bakdım ki iki tilki o<br />
put<strong>un</strong> çevresinde dolaşıyorlardı. Dilleriyle putu yalıyorlar ve<br />
yanına konulmuş olan hediyyelerden yiyorlardı. Sonra da<br />
ayaklarını kaldırıp put<strong>un</strong> üzerine bevl ediyorlardı. Ben bu<br />
hâli şi’rle şöyle ifâde etdim.<br />
Tilkilerin başına bevl etdiği şey hiç rab olur mu,<br />
Tilkilerin üzerine bevl etdiği şey muhakkak zelîldir.<br />
Bu hâdise Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Medîneye<br />
hicret etdiği sıralarda olmuşdu. B<strong>un</strong>lar başımdan geçdikden<br />
sonra, Medîneye gitdim. O zemân benim adım Zâlim<br />
idi. Yanımda bir köpeğim vardı. On<strong>un</strong> adı da Râşid idi. Resûlullahın<br />
huzûr<strong>un</strong>a varınca adımı sordu. İsmim Zâlimdir,<br />
dedim. Köpeğimin adını sordu, Râşiddir dedim. Senin adın<br />
Râşid, köpeğin adı Zâlim ols<strong>un</strong> buyurdu. Ben îmân edip,<br />
müslimân oldum. Sonra Resûlullahdan kendi memleketimde<br />
bir yer istedim. Bana, bir at koşumu ve üç taş atımı genişliğinde<br />
bir yer verdi. Bir matara da su verdi. O suy<strong>un</strong> içine<br />
mubârek ağzının suy<strong>un</strong>dan koydu. Bu suyu sana verilen toprağa<br />
dök. Su senden artarsa halkı ondan men’ etme, onlar da<br />
alsınlar, buyurdu. O suyu götürüp kendisine ayrılan toprağa<br />
dökdü. Oradan bir tatlı pınar çıkdı. Oraya hurma ağaçları<br />
dikdi. O diyârın halkı şifâ niyyetiyle o pınarın suyu ile yıkanırlardı.<br />
O suy<strong>un</strong> adını Ma’ür-Resûl (Resûlullahın pınarı)<br />
koydular. Nakl edilir ki, Râşid “radıyallahü anh” erâzîsinde<br />
bir kayayı yuvarlamışdı. Bu iş insan gücü ile olacak bir iş değildi,<br />
denilmişdir.<br />
¥ Birgün Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâb-ı<br />
kirâm ile “radıyallahü anhüm ecma’în” oturuyordu. Deveye<br />
binmiş olduğu hâlde bir kimse geldi. Yorg<strong>un</strong> ve uykusuz görünüşünden,<br />
yoldan geldiği anlaşılıyordu. Hanginiz Muhammedsiniz<br />
diye sordu. Eshâb-ı kirâm, Resûlullahı “sallallahü<br />
aleyhi ve sellem” gösterdiler. Yâ Muhammed! Önce sen Allahü<br />
teâlânın sana emr etdiği şeyi mi bildirirsin, yoksa ben<br />
putlardan işitdiklerimi mi anlatayım, dedi. Önce Resûlullah<br />
“sallallahü aleyhi ve sellem” ona îmânı bildirdi. Sonra o kim-<br />
– 209 – Şevâhid-ün Nübüvve - F:14