Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE
(Peygamberlik Müjdeleri)
Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.
Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:
1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.
2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.
3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.
4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.
5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.
6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.
7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.
8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.
9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
hi ve sellem” orada idi. Mubârek yüzü ayın ondördü gibi<br />
parlıyordu. Yemâmeli bir adam, bir oğlan çocuğ<strong>un</strong>u bir parça<br />
beze sararak getirmişdi. Resûlullah o çocuğa, ben kimim,<br />
buyurdu. Çocuk, sen Resûlullahsın deyince, doğru söyledin.<br />
Allahü teâlâ seni mubârek etsin, buyurdu. Ondan sonra o<br />
çocuk büyüyüp konuşabilecek yaşa gelinceye kadar hiç konuşmadı.<br />
Ona Mübârek-ül-Yemâme ismini verdiler.<br />
¥ Üsâme bin Zeyd “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır:<br />
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” vedâ haccına giderken,<br />
yolda bir kadın önüne çıkdı. Kucağında küçük bir çocuk<br />
vardı. Selâm verdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />
durdu. O kadın, yâ Resûlallah, bu çocuğum doğduğ<strong>un</strong>dan<br />
beri onu birşey tutuyor ve çok zahmet veriyor, dedi. Resûlullah<br />
“sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek ellerini uzatarak<br />
kadından çocuğu aldı. Mubârek ağzının suy<strong>un</strong>dan çocuğ<strong>un</strong><br />
ağzına koydu ve ey Allahın düşmânı çık! Ben Resûlullahım<br />
buyurdu. Sonra çocuğu annesine verdi. B<strong>un</strong>dan<br />
sonra söylediğin sıkıntı olmaz, buyurdu. Vedâ haccından<br />
dönerken, o kadının bul<strong>un</strong>duğu yere ulaşmışdık. O kadın<br />
bir koy<strong>un</strong>u kebâb yapıp getirdi: Yâ Resûlallah! Ben, sıkıntıdan<br />
kurtardığınız çocuğ<strong>un</strong> annesiyim, dedi. Resûlullah çocuğ<strong>un</strong><br />
hâli nasıldır, diye sordu. Kadın sizinle ilk karşılaşdığımız<br />
günden beri hiç sıkıntı çekmedi, dedi. Üsâme “radıyallahü<br />
anh” şöyle nakl eder. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve<br />
sellem” bana, ey Üsâme, o koy<strong>un</strong><strong>un</strong> bir kol<strong>un</strong>u ver, buyurdu.<br />
Verdim. Sonra bir kol<strong>un</strong>u dahâ ver, buyurdu. Verdim.<br />
Tekrâr, ey Usâme, bir kol<strong>un</strong>u dahâ ver buyur<strong>un</strong>ca, ben yâ<br />
Resûlallah! Bir koy<strong>un</strong>da iki koldan fazla olmaz, dedim.<br />
Eğer böyle söylemeseydin, her elini uzatdığında, o koy<strong>un</strong>da<br />
biz istedikce devâmlı bir kol dahâ bulurd<strong>un</strong>, buyurdu. Sonra<br />
ey Üsâme, çevreye gidip bak kazay-ı hâcet için tenhâ bir<br />
yer var mıdır, buyurdu. Çevreyi yorul<strong>un</strong>caya kadar dolaşdım.<br />
Ne insanlar arasından çıkabildim, ne de tenhâ bir yer<br />
bulabildim. Geri dönüp durumu Resûlullaha bildirdim. Hiç<br />
ağaç ve taş gördün mü diye sor<strong>un</strong>ca, evet bir yerde üç hurma<br />
ağacı ve diplerinde de bir kaç taş gördüm, dedim. O<br />
– 196 –