22.03.2018 Views

Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE

(Peygamberlik Müjdeleri)

Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.

Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:

1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.

2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.

3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.

4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.

5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.

6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.

7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.

8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.

9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

lullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” oraya götürdüler. Kuyuyu<br />

açıp güvercini çıkardı. Fekat iplerdeki düğümleri çözmek<br />

mümkin olmadı. Cebrâîl aleyhisselâm Mu’avvizeteyn [Kûl<br />

e’ûzü] sûrelerini getirdi. Yâ Muhammed “aleyhisselâm”! Bu<br />

sûreleri o düğümlerin üzerine oku, dedi. Resûlullah “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem” o sûreleri okumağa başladı. Her âyeti<br />

okudukça düğümlerden biri çözülmeğe ve iğnelerden biri çıkmağa<br />

başladı. Sûreleri temâmen okuy<strong>un</strong>ca, düğümlerin de temâmı<br />

çözüldü. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hastalıkdan<br />

temâmen kurtulup, sıhhate kavuşdu. Sonra o mel’ûn<br />

kimseleri çağırıp, azarladı. Medîne ehâlîsi onlara öyle cezâlar<br />

verdiler ki, helâk oldular.<br />

¥ Ammâr bin Huzeyme şöyle anlatmışdır: Evs ve Hazrec<br />

kabîleleri arasında, Ebû Âmirden dahâ ziyâde Resûlullahı<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” medh eden yokdu. Çünki, yehûdîler<br />

arasında çok bul<strong>un</strong>muş ve onlardan Resûlullahın “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem” sıfatlarını işitmişdi. O Peygamberin<br />

hicret edeceği yer Medînedir diye söylemişlerdi. Ayrıca din<br />

aramak için Şâma gitmişdi. Orada da yehûdîlerden ve nasrânîlerden<br />

Resûlullahın vasflarını, şeklini ve şemâilini işitmişdi.<br />

Son<strong>un</strong>da Medîneye dönüp orada yerleşdi. Yünden hırka giyer,<br />

rûhbanlık iddiâsında bul<strong>un</strong>urdu. Dâimâ millet-i hanîf<br />

üzere olduğ<strong>un</strong>u iddiâ ederdi. Resûlullahın “sallallahü aleyhi<br />

ve sellem” gönderilmesini bekledi. Nihâyet Resûlullaha<br />

Mekkede peygamberliği bildirilince b<strong>un</strong>u işitdi. Fekat Mekkeye<br />

gitmedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Medîneye<br />

hicret edince de, Ebû Âmirin içine bir hased ve nifâk<br />

düşdü. Resûlullahın yanına gidip, Ey Muhammed! Ne ile<br />

Peygamber old<strong>un</strong> dedi. Dîn-i hanîf üzere buyur<strong>un</strong>ca, sen bu<br />

dîne birşeyler karışdırmışsın, dedi. Resûlullah bu dîni apaçık<br />

ve tertemiz getirdim. Yehûdî ve nasrânî âlimlerinin benim<br />

vasflarım hakkında sana bildirdikleri nereye gitdi, buyurdu.<br />

Ebû Âmir, o sen değilsin, dedi. Resûlullah, yalan söylüyors<strong>un</strong><br />

deyince de, yalan söyleyen memleketinden sürülüp garîb ölsün,<br />

dedi. Bu sözleriyle Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

Mekkeden Medîneye gelmiş olmasını kast ediyordu.<br />

– 135 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!