22.03.2018 Views

Sevahid-un Nubuvve - Peygamberlik Mujdeleri - Mevlana Abdurrahman Cami

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri) Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır: 1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır. 2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır. 3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır. 4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır. 5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır. 6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır. 7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır. 8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır. 9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE

(Peygamberlik Müjdeleri)

Bu kitâb, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, "ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE" adlı kitâbının tercümesidir.

Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:

1) Mukaddime: Nebî ve mürsel kelimelerinin ma’nâlarını ve bunlara bağlı şeyleri açıklamakdadır.

2) Birinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan evvel, Peygamberliğine delîl olan alâmetler hakkındadır.

3) İkinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" doğumundan bi’setine [Peygamberliği bildirildiği vakte] kadar, meydâna gelen alâmetler hakkındadır.

4) Üçüncü bölüm: Bi’setden hicrete kadar meydâna gelen mu’cizelerin beyânı hakkındadır.

5) Dördüncü bölüm: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hicretinden vefâtına kadar olan mu’cizeleri hakkındadır.

6) Beşinci bölüm: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından sonra meydâna gelen ve ayrıca zemânı kesin belli olmıyan veyâ bir vakte mahsûs olmıyan alâmetler hakkındadır.

7) Altıncı bölüm: Eshâb-ı kirâmdan ve Ehl-i beytden [oniki imâmdan] meydâna gelen kerâmetler anlatılmakdadır.

8) Yedinci bölüm: Tâbi’în, tebe-i tâbi’în ve sofiyyeden sâdır olan kerâmetler hakkındadır.

9) Hâtime: Din düşmanlarının gördüğü cezâ ve belâlardan bahs edilmekdedir.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

dıyallahü anh” zemânına kadar sabâh akşam o koy<strong>un</strong>dan<br />

süt sağdık. O sene bütün kabîlelerde hiç süt elde edilememiş<br />

idi.<br />

Ebû Ca’fer bin Harîr Taberî şöyle rivâyet etmişdir: Ümmü<br />

Ma’bedin Ma’bed adında kötürüm bir oğlu vardı. Resûlullahdan<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” mu’cize görünce, oğl<strong>un</strong>u huzûr<strong>un</strong>a<br />

getirdi ve düâ istedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve<br />

sellem” düâ etdi. Çocuk o ânda iyileşip, yürümeye başladı.<br />

¥ Zemahşerî, (Rebîül-Ebrâr) adlı kitâbında şöyle rivâyet<br />

etmişdir: Ümmü Ma’bedin kızkardeşinin oğlu Hindden, o<br />

da Ümmü Ma’bedden şöyle nakl etmişdir: Resûlullah “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem” çadırıma uğradı. Gece çadırımda<br />

istirâhat edip, uyudu. Uyanınca su istedi. Mubârek ellerini<br />

yıkadı ve ağzını çalkalayıp, suy<strong>un</strong>u çadırımın yanında bul<strong>un</strong>an<br />

bir dikenin dibine dökdü. Sabâhleyin bakdık ki, oradan<br />

büyük bir ağaç yetişmiş. Kocaman meyveler vermişdi. Meyvelerin<br />

kokusu anber gibi, tadı şeker gibi idi. O meyveleri aç<br />

kimse yise doyar, susuz kimse yise suya kanar, hasta olan yise<br />

sıhhate kavuşurdu. Üzüntülü kimse yise neş’elenirdi. O<br />

ağacın yaprağından yiyen deve ve koy<strong>un</strong>lar hesâbsız süt verirdi.<br />

Biz o ağacın adını mubârek ağaç koymuşduk. Çevredeki<br />

kabîleler, hastaları için on<strong>un</strong> meyvelerinden istemeye<br />

gelirlerdi. Bir seher vaktinde o ağacı yemişleri dökülmüş,<br />

yaprakları küçülmüş bir hâlde gördüm. Çok korkdum ve<br />

üzüldüm. Bir de işitdim ki, Resûlullahın “sallallahü aleyhi<br />

ve sellem” vefât haberi geldi. Bu hâdiseden sonra, aradan<br />

otuz sene geçdi. Yine bir sabâh vakti dışarı çıkıp bakdım ki,<br />

o ağaç kökünden budaklarına kadar diken hâlini almış,<br />

meyveleri yere dökülmüşdü. Hazret-i Alînin “kerremallahü<br />

vecheh” şehîd edildiği haberini işitdik. Bu hâdiseden sonra<br />

o ağaç artık meyve vermedi. Fekat yapraklarından fâideleniyorduk.<br />

Bir gün bakdım ki ağacın içinden hâlis kan akıyordu.<br />

Yaprakları solmuşdu. Üzüntülü bir hâlde otururken,<br />

hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh” şehîd edildi diye haber<br />

getirdiler. Ondan sonra o ağaç kökünden kurudu ve belirsiz<br />

oldu. Zemâhşerî şöyle demişdir: Hayret edilir ki, bu hâdise<br />

– 128 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!