25.12.2017 Views

YEDEK-------SON-----BOZKIR-------dergi-son hali

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Üç Aylık Dergi<br />

YIL : 1 Sayı : 5<br />

İMTİYAZ SAHİBİ ve SORUMLUSU<br />

Mehmet Ulubey PEHLİVANLI<br />

GENEL MÜDÜR<br />

Hüseyin ERGİN<br />

GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />

Adem YAZAR<br />

HABER MÜDÜRÜ<br />

Murat KARADAĞ<br />

Abdullah GÜLDEREN<br />

REKLAM MÜDÜRÜ<br />

Cemil PEHLİVANLI<br />

İDARE MÜDÜRÜ<br />

Muhammed YEŞİLYURT<br />

HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />

Av. Gökhan ŞEN<br />

YAYIN İNCELEME KURULU<br />

Mehmet ALSAÇ<br />

Aydın YÜKSEL<br />

İsmihan ERDOĞMUŞ<br />

Zeliha VURAL<br />

EDİTÖRLER<br />

Kadir ORAKCI<br />

Hüseyin ZARAR<br />

MİZANPAJ KAPAK TASARIM<br />

Abdullah GÜLDEREN<br />

Bozkır İlleri Dergisinde yayınlanan bütün eserlerin<br />

sorumlulukları eser sahiplerine aittir.<br />

Öztepe Matbaacılık


İÇİNDEKİLER<br />

ESER ŞAİR / YAZAR SAYFA NO<br />

BAŞ YAZI Mehmet Ulubey PEHLİVANLI 3<br />

AKŞAM ÇAYI Abdullah GÜLDEREN 4-5-6-7<br />

EYLÜL SANCILARI Aydın YÜKSEL 8-9<br />

BİLMEZDİN Emine ŞAFAK 10<br />

GİDERİM Nerman KARAKOÇ 10<br />

ADRESE TESLİM NOTLAR Adem YAZAR 11<br />

NE OLUR Nuh Ali BERK 12<br />

SERZENİŞ 3 İsmihan ERDOĞMUŞ 12<br />

AKLINIZDA BULUNSUN Hüseyin ZARAR 13<br />

HAT SANATI NEDİR ? Bekir ER 14-15<br />

BAK DİNLE OĞUL Gülden TAŞ 16<br />

FASLI MUHABBET Kadir ORAKCI 17<br />

ÇIKAMAZ SOKAK Zeliha VURAL 18<br />

DOST PAZARI Efdal PETEK 18<br />

BİR İZ Burak METİN 19<br />

YILLAR GEÇSE DE Yakuphan ULU 20<br />

HASRET TÜRKÜSÜ Leyla YILDIRIM 20<br />

ŞEHİDİM HAKKINI HELAL ET BİZE Osman DİNDAR 21<br />

SANAT-I MUAMMA Murat MERAL 22<br />

SANAT-I MUAMMA Mehmet Ali IŞIK 22<br />

YAKIŞMIYOR Salih KOZAN 23<br />

NERDESİN ? Sibel ORCAN 23<br />

İYİLİK SAĞLIK Disleksi Nedir ? - Ne Değildir ? 24-25<br />

HÜKÜMLÜ İlker GÜLBAHAR 26<br />

ELMA AĞACI Hikmet NAZLI 26<br />

GEL ARTIK İŞTE Ali ERDİNÇ 27<br />

MANEVİ HAYAT Hayri CİHANGERİ 28<br />

BİR GARİP USTA İbrahim DÜĞER 29<br />

YAMALI HEYBE Hatice Tarkan DOĞANAY 30<br />

SÜLEYMANİYE’ DE ITRİ İLE BERABER Hanifi YILMAZ 31<br />

ARAFTA Dursun Ali SAĞLAM 32<br />

2


Başyazı<br />

Saygıdeğer okurlarımız.<br />

Öncelikle Bozkır İllerinden başlayarak Ülkemiz genelinde<br />

yayıncılık çalışmalarımızın artarak devam etmekte<br />

olduğunu belirtmek isterim.<br />

Dergimizin bu sayısının sizlere kadar ulaşması aşamasında<br />

görev alan ve büyük çaba sarf eden arkadaşlara canı<br />

gönülden teşekkürlerimi sunuyorum.<br />

Birlikte, kaliteli işler ortaya koymanın hassasiyeti içerisinde<br />

bu sayımızla bir iz bırakacak olmanın ümidini taşımaktayız .<br />

Bu vesile ile tüm çalışma arkadaşlarıma başarılar diliyor ,<br />

hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.<br />

Selam saygı ve muhabbetlerimi sunarım.<br />

Mehmet Ulubey PEHLİVANLI<br />

Halkla İlişkiler Uzmanı


Akşam Çayı<br />

Abdullah GÜLDEREN<br />

Dergimizin bu sayısının Akşam Çayı'nda bir büyük çınarı, yürüyen bir kültür<br />

hazinesini ağırladık. Ozanlık geleneğinin en güçlü temsilcilerinden ve bir döneme damgasını<br />

vuran saz ve söz ustası AşıkSefai...<br />

Aslında bilinenin ötesinde bilinmeyen bir Sefai keşfettik. Sohbetimiz sırasında eğitimci yanını,<br />

ustasını ve en önemlisi Sefai’nin derin bir tasavvufi yanının olduğunu öğrendik. Kendisini konuk<br />

Aşık Sefai bize kısaca kendini tanıtabilir mi?<br />

ettiğimizde yanında öğrencilerinden<br />

şair ve yorumcu Ahmet COŞKUN<br />

beyefendi de vardı. Anlayacağınız biz<br />

bir göze razıydık, karşımızda iki göz<br />

birden bulduk.<br />

Önce " Benim çayım açık olsun<br />

" diye seslendi <strong>son</strong>ra bize dönerek "<br />

Sorun çocuklar sorun. Soru sözden<br />

değil özden gelir ben söze değil öze<br />

bakarım " diyerek önce bizi<br />

rahatlattı akabinde biz dilimizle<br />

sorduk o yüreği ile cevapladı…<br />

- Ne bilim ben, yaradan bilir, ben kimim. O yarattı...( Sonra bir dörtlükle devam etti )<br />

Bedenim sendedir nefesim senden<br />

Sen sende sen bende ben neredeyim<br />

Haber alan varsa söylesin benden<br />

Sen sende sen bende ben neredeyim.<br />

Zigana yaylasından Türkmen Çepnisi Aşık Sefai dediler, soyum sülalem Akyüzler sülalesi.<br />

Gonak Ali’nin torunuyum. Asya Türküyüm. Allah razı olsun hepsinden.<br />

Hocam Karadeniz’den pek aşık, ozan çıkmaz. Şurada Aşık Sefai nerelidir diye bir soru<br />

sorsak alacağımız cevap ağırlıklı olarak iç Anadolu’da bir yer ismi olur. Yani kimsenin<br />

aklına Trabzon’un Yomra ilçesinin Tepe köyünden olduğunuz gelmez bu hususta ne<br />

söylersiniz?<br />

- Biz Oğuzuz. Karadeniz Sinop’a kadar Çepnidir hattızatında.Oğuzlardan her zaman çok<br />

sağlam ozan, çok sağlam şair ve aşıklar çıkmıştır. Bu durum Dede Korkut geleneğinden beri<br />

süregelir. Tabii Karadeniz de her ne kadar kültürel ve şekil olarak biraz farklılıklar göze çarpsa<br />

da işin özü hep aynıdır. Mesela Karadeniz’de kemençe ön plana çıkar ama atmalar (atışma)<br />

olur,<br />

Mahnı (Mani) lar olur, bazı bölgelerde hoyrat diye geçer, bazı bölgelerde bayatı denir bunlar<br />

var. Sonra Karadeniz’in yol havaları ve yayla havaları vardır bunlarda mistik ve bölgesel birer<br />

ozanlık örnekleridir. Yani her ne kadar Karadeniz’de farklı bir üslupta tezahür etse de yoğun bir<br />

şekilde ozanlık geleneği hüküm sürmektedir.<br />

4


Akşam Çayı<br />

Abdullah GÜLDEREN<br />

Ama sizin daha çok Anadolu kültürüne yakın bir<br />

mizacınız var yada Karadeniz kültürü ile Anadolu<br />

kültürünün sentezi diyelim. Bu anlamda başka<br />

örneklere rastlamak mümkün mü?<br />

- Hani diyor ya biri " Nefis köpektir onunla dalaşma<br />

sahibi ile iyi geçin yeter " O yüzden bende nefsimden<br />

Allaha sığınarak söylüyorum.<br />

Rahmetli Ahmet KABAKLI bir gün köşesinde Sefai Ata<br />

Oğuz Çepnisidir diye bir yazı kaleme aldı. Bizim<br />

ozanlığımız ve aşıklığımız üzerine araştırma niteliğinde bir yazı idi. Bende bilmiyordum. Oradan<br />

anladığıma göre bu manada Karadeniz biyografisine aşık olarak ilk biz geçmişiz.<br />

Buradan anlıyoruz ki merhum Ahmet KABAKLI hoca ile de tanışıklığınız vardı?<br />

- Evet, programlarına davet ederlerdi. Meclislerinde çok bulundum Rahmetli Ahmet KABAKLI<br />

olsun, rahmetli Tahir Kutsi Makal olsun Edebiyat profesörleri ; Kafalı hoca, Mustafa Argunşah, eşi<br />

Hülya hanım hepsi çok kıymetli insanlardı. Edebiyatımızın duayenleri yani.<br />

Ozanlık ve Aşıklık geleneğini bir yere bir bölgeye mal edebilirmisiniz?<br />

- Asla böyle bir şey yapamazsınız. Bu gelenek bir yekünü temsil eder. Bu yekün de tüm Türk<br />

dünyasıdır. Türk milletinin olduğu her yerde destan şairliği vardır, normal düz şairler vardır,<br />

ozanlar vardır, aşıklar vardır. Lakin bunun teferruatına fazla girmemek lazım.<br />

Peygamberimiz ( sav ) diyor ya; " Teferruatta fitne vardır. " Bu durumu fazla kategorize edip<br />

bölgelere indirgeyerek fitneye mahal vermemek gerekir.<br />

Ozanlık ve aşıklık geleneği açısından geçmişle bu günü karşılaştırdığınızda aradaki farkı<br />

söylermisiniz ?<br />

- Her dönemi kendi içinde değerlendirmek gerekir. Geçmişte daha üst düzeyde idi tabiki.<br />

Şimdi şartlar çok farklı, belki gelişen teknoloji hayatı kolaylaştırdı hatta yaptığımız işi iletişim<br />

anlamında üst düzeye çıkardı ama bazı teknolojik ürünler kültürümüzü resmen asimile etti.<br />

Gençliğin içini boşalttı. Özellikle telefon. Sağladığı faydanın yanında özümüzden çok şeyi<br />

götürdü. Bir mesaj atıyorsun bayramda seyranda tamam. Oysa insanların yüz yüze<br />

görüşmesinin ve yakın iletişiminin gelecek kuşaklara kültür aktarımı açısından önemi çok<br />

büyüktür. Ama maalesef bu tür olumsuzluklarla mücadele günümüzde çok zorlaştı.<br />

Aslında en başta sormamız gereken bir soru ama; hani vardır ya herkesin bir başlama<br />

hikayesi. Aşık Sefainin ozanlığa başlama hikayesini dinleyebilirmiyiz?<br />

- Öyle belirgin bir hikayem yok. İlk dörtlüğümü 1969 da yazdım. O gün bu gündür yazıyor<br />

söylüyoruz işte . ( susuyor ve biraz sessizliğin ardından devam ediyor )<br />

Bazı şeyler söylenmez. Aynada bile kendine söylemezsin diyor ardından ekliyor :<br />

" Ey Sefai! Sefaiye var söyle. Bazen sır görünür gözüme benim."<br />

5


Akşam Çayı<br />

Abdullah GÜLDEREN<br />

Şimdi gelelim cevabı en çok merak edilen soruya.<br />

Hocam, Sefai mahlasını kim verdi size? Nasıl aldınız?<br />

- 1988 yılında Reyhani, Murat ÇOBANOĞLU, Aşık<br />

Hasreti, Feymani, Gülhani, Fuat Çerkezoğlu gibi Türkiye’nin<br />

bilinen kırk aşığının bulunduğu bir mecliste aşıkların<br />

arasında büyük bir itilaf çıkmıştı, tansiyon iyice yükselmişti.<br />

Detayına girmeyeceğim. Sonra ben çıkıp " Sizler aşıksınız,<br />

yol büyüğümüzsünüz şimdi söyleyin bana ben sizin bu<br />

<strong>hali</strong>nizi mi örnek alayım " deyince bir anda büyük bir<br />

sessizlik hakim oldu meclise. Bir müddet <strong>son</strong>ra ortam<br />

yatışınca aralarında konuşup bana senin mahlasın Sefai<br />

olsun, sen buraya hoşnutluk ve sefa getirdin dediler .Ve<br />

böylelikle adımız Sefai oldu. Yani kendiliğinden ortaya<br />

çıkmış<br />

oldu.<br />

Sıra geldi ustanın ustasını öğrenmeye. Ustanız kimdir hocam?<br />

- Ustam Aşık Hasretidir.<br />

Bize ustanızı ve aranızdaki usta çırak ilişkisini anlatırmısınız?<br />

- Ben onun kadar çapraz bir adam görmedim. On üç sene hizmet ettim ona. Bir gün<br />

rahmetli Çobanoğlu dedi ki bana " Yahu Sefai sen Hasreti’nin çırağı değilmi sin sen aşık<br />

olsan ne olacak sanki "Bende "Doğru, ben Aşık Hasretiyi on üç senedir gezdiriyorum.Sen bir<br />

hafta gezebilirmisin Hasreti ile " deyince " Haşaaa! "dedi.<br />

Bir daha söyle dedim. " Haşa onunla iki gün yan yana durur mu insan "dedi. Bende Ayette de<br />

geçer<br />

" Sabredenler mükafatını alır " Ben Hasretiye 13 yıldır sabrediyorum sana da sabrederim<br />

deyince " Yahu vallahi biz hiç öyle düşünmedik." dedi<br />

( Bir yandan çay kaşığı ile çayı karışrırken bir yandan da ustası Hasretiyi anlatmaya devam<br />

ediyordu ) Aşık hasreti yürürken gölgesine tekme atan, aynada kendi ile küfürleşen ağzı<br />

bozuk bir adamdı. Kendisine birgün " Utanıyorum senden, ağzın çok bozuk " dedim. O da "<br />

Ee ! peki ben o kadar kötüyüm de ve benden bukadar utanıyorsunda nasıl bu seviyeye geldin<br />

" deyince " Aşık Hasretinin yaptıklarının tersini yaparak " dedim. " Bundan daha büyük bir<br />

tedrisat olabilirmi benim için dedim.<br />

Ben aşık Hasretinin hayat tarzının, insanlara davranışının kısaca yaptıklarının tersini yaparak<br />

geldim bu güne. Yanlıştan doğruyuçıkardım ve böyle bir ozan çıktı ortaya. Bu arada masanın<br />

öbür tarafında bizimle birlikte büyük bir dikkatle hocasını dinleyen Ahmet COŞKUN söze girdi.<br />

" Bu müthiş bir felsefe hocam. Eğri yaydan doğru ok çıktı yani " dedi<br />

6


Akşam Çayı<br />

Abdullah GÜLDEREN<br />

Buna rağmen sizi Hasretiye mecbur eden sebep ne<br />

idi. Ne buldunuz ki onda onca yıl katlandınız<br />

kendisine.<br />

- Gurban olduğum; ayette diyor ya her şeyi zıttı ile<br />

yarattık. Zıtlar bir birini tamamlar. Benim kader anlayışım<br />

yaşanılması mutlak olan ilahi sırdır.<br />

Yani bu birlikteliği kaderinizin tecellisi olarak<br />

görüyorsunuz?<br />

- Orasını siz çözün.<br />

Gördük ki Aşık sefai yürüyen bir kültür hazinesi; Türkiye, Türk insanı bu hazineden<br />

yeterince faydalanabiliyor mu?<br />

- Estağfirullah, estağfirullah.. Onun cevabını Ahmet versin ( Ahmet COŞKUN devam ediyor )<br />

Ben 46 yaşımdayım 20 yaşımdan beri aşık Sefai akademisindeyim ben Sefai ırmağının<br />

koluyum onun çeşmesinden besleniyorum, benim durumumda olan binler var Türkiye’de ben o<br />

binlerden biriyim sadece. Diğerlerini hocama sorsanız söylemez. Ama herkesin tanıdığı üst<br />

düzey sanatçılardır. Bende dahil, hep hocamın öğrencileriyiz.<br />

Teknoloji ile aranız nasıl? Bilgisayar kullanırmısınız? Sosyal medyada hesabınız varmı?<br />

- Bir gün Ahmet (Coşkun) gösterdi adıma hesap açılmış milyonun üstünde üyesi var. Dedim yahu<br />

bu insanların hiç mi işi yok.<br />

Sayın Ahmet Coşkun siz bir öğrencisi olarak Sefai denizinin sınırlarını bize çizin desek bu<br />

denizin kıyıları nereye varır?<br />

- Aşık sefai çok büyük bir destan şairidir. Bir insan düşünün bin dokuz yüz doksan altılarda<br />

bir şiir albümü çıkarıyor (BUHESAP SORULACAK albümü) üç milyon satıyor. Doksanlarda<br />

çıkardığı Ayşem albümü beş milyon satıyor. Bu şiir albümü anlamında Türkiye ortalamasının çok<br />

çok üstünde bir rakamdır. Otuz kırk bin satınca bayram edilen bir ülkede beş milyondan<br />

bahsediyoruz varın dalgaların boyunu siz hesaplayın.<br />

Hocam biraz özele inelim; kadınlar hakkında ne düşünüyorsunuz?<br />

- Evlat bu bir Aşık Sefai sözüdür yaz oraya . "Ortalıkta gezinen kadınlar başka bir şey ama<br />

uğruna destanlar yazılan kadınlara kurban olayım. Öbürleride bana kurban olsun."<br />

Hocam yeni çalışmalarınız varmı? Buradan <strong>dergi</strong>miz vasıtası ile sizi sevenlere bir müjde<br />

verebilirmiyiz?<br />

- Detayına girmeyeyim ama bir kitap ve albüm çalışmamız var gerisi sürpriz olsun O sert<br />

mizacının altında altın gibi bir kalp ve alabildiğine mütevazi, alçak gönüllü ustayla birer çay daha<br />

içtikten <strong>son</strong>ra müsade istedik.<br />

Oradan ayrılırken Ustayı ve öğrencisini her ay gerçekleştirdiğimiz şiir dinletisi programımıza<br />

davet edip vedalaştık.<br />

7


Eylül Sancıları<br />

Aydın YÜKSEL<br />

Eylül bir vedadır. Hep bir sızının adı; yaprakların ağaçlara, çiçeklerin bozkıra, güneşin<br />

gökyüzüne vedasıdır. Eylül herkeste bir sancıdır. Her aşığın Eylül ile bir hesabı, her şairin<br />

Eylüle yazılmış bir şiiri vardır. Peki aşıklar mıdır Eylülü Eylül yapan, şairler midir eylüle anlam<br />

katan yoksa bir yaprağın yere düşmesi midir eylülü anlatan. Elbette hayır.<br />

Eylülü sanatın merkezine çeken, şiirlere konu eden, eylüle o derin lirizmi veren asıl<br />

etken; Eylülün, insan ömrü ile özdeşleşen mevsimlerden ömrün <strong>son</strong> anını temsil etmesidir.<br />

Her insanın bir eylülü vardır. Hisseder, yaşar, ama bir türlü yüzüne bakamaz, resmini<br />

çizemez, elinden tutamaz.<br />

Bazen bir çiçek üzerinden ağlar insan; aslında solan çocukluğudur, bazen bir yaprak<br />

üzerinden döker gözyaşlarını; yere düşen gençliğidir. Nasıl korkar rüzgarlardan nasıl; ha<br />

kırıldım ha kırılacağım diye. Artık <strong>son</strong> demidir hayatın.<br />

Rüzgarın sürüklediği yapraklardan çıkan hışırtılar aslında anıların can veriş uğultularıdır. Bir<br />

türlü dönüp bakamaz insan. Cesaretin en zayıf anıdır artık, en kırılgan yanı…<br />

Dönse, bir köşede çocukluğunu görecek belki, belki bir köşede ağladığını, bir köşede<br />

güldüğünü, askerden dönüşünü, gelin oluşunu, damatlık giyişini, belki bir derenin kenarında<br />

dalıp gidemeyişini, belki de başını okşayan bir ele olan özlemini…<br />

Uzansa dokunamayacak babasının Pazar filesine ve aşırıp ucunu kırdığı yavan ekmeğe,<br />

avucunda gizleyip tellediği cigaraya, yaslandığı duvara, belki bir baba şevkatine, hatta bir<br />

annenin o sıcacık döşüne… uzansa dokunamayacak.<br />

Eylül bu; tutmaya görsün insanın elinden çeker götürür peşinden, bir bir döker yapraklarını<br />

senden, ilk baharı, yazı soyar indirir teninden geçmişin bir yaprak gibi sürüklenir arkanda bir<br />

oyana bir bu yana, heyhat! Hiç bir şey gelmez elinden.<br />

Eylül, bir mecburi istikamet, çıkmaz bir sokak gibidir.<br />

Başın eğilişi, belim bükülüşüdür.<br />

Çaresizliğin siyah beyaz resmidir. ve insanın tel tel dökülüşüdür.<br />

Eylül hayatın bütün renklerini soyunup alaca bir karanlığı giyinişidir.<br />

Eylül aldanmaktır.<br />

Eylül yanmaktır.<br />

En <strong>son</strong>unda inanmaktır, kanmaktır…<br />

8


Eylül Sancıları<br />

Aydın YÜKSEL<br />

Her eylül, bir sensizlik geçer içimden<br />

Yüzün gelir dikilir karşıma<br />

Sol yanımdan vurur yalnızlığım<br />

Bir gül gibi kanarım.<br />

Yokluğun dokundukça içime<br />

Eylül gibi yanarım<br />

Geriye bir eylül sancılarım<br />

Bir ben kalırım.<br />

Sırf senin yüzünden<br />

İçimde hep bir uzağı taşırım ben<br />

Yüzün kadar aşikar<br />

Sesin kadar kayıp<br />

Yaşattığım;<br />

Yaşayamadığım bir yer<br />

Çatılarında kurumuş yapraklar<br />

Camlarında kırılan umutlarım var.<br />

Yıllanmış bir ceket gibi sırtımda acı<br />

Gün geçtikçe ötelenirsin içimden<br />

Hoyrat bir hüzne dalar gözlerim<br />

Geriye bir eylül sancılarım<br />

Bir ben kalırım.<br />

Korkular suskunluğuma sürükler beni<br />

O çocuk yüzün gelir düşer aklıma<br />

Ay gibi yükselirsin içimden,<br />

Gece boyu karanlığı öperim ben.<br />

Ayaklarım zeminsiz bir boşluğu adımlar<br />

Yürüdükçe güneş açar gerçeklerin üstüne<br />

Sabahları eylül sancıları alır umutlarımı<br />

Ve sen yok olursun<br />

Geriye bir eylül sancılarım<br />

Bir ben kalırım.<br />

Bütün çiçekler solar,<br />

Solar buğulu camlarda güneş<br />

Silinmiş bir yazı gibi süzülürsün içime<br />

Çocuk sesleri çekilir sokaklardan.<br />

Sende gidersin<br />

Yüreğinde gider umutlarım<br />

Düşümün yapılır sevincimden.<br />

Geriye bir eylül sancılarım<br />

Bir ben kalırım.<br />

9


Bilmezdin<br />

Giderim<br />

…<br />

Sen bilmezsin seni neden sevdiğimi<br />

Bilmezdin seni ne kadar sevdiğimi<br />

Sen ömrüme serpiştirilmiş huzur<br />

Sen yeşil gözlerime bahşedilmiş nur<br />

Sen ellerimde cennet kokusu<br />

Sen yüreğimde kaybetme korkusu<br />

Sen adına aşk dediğim<br />

Sen bilmezsin seni ne zaman sevdiğimi<br />

Bilmezdin seni her an sevdiğimi<br />

Sen eflatun gecelere sığmayan yar<br />

Sen gönül kapısında yanan har<br />

Sen ömrüme geç gelen nevbahar<br />

Sen aklımın kıyısındaki efkar<br />

Sen hüznüme huzur bildiğim<br />

Sen bilmezsin seni nasıl sevdiğimi<br />

Bilmezdin seni nerede sevdiğimi<br />

Sen cümlelerimin tadı tuzu<br />

Sen şiirlerimin canı ruhu<br />

Sen geceme doğmuş Zühre yıldızı<br />

Sen kalbimin şımarık arsızı<br />

Sen nahif gönlümde çocukça sevdiğimi<br />

Sen bilmezsin seni niye sevdiğimi<br />

Bilmezdin seni aşk ile sevdiğimi...<br />

.<br />

Bir güzel sevdası düşürdü zâra<br />

Akibeti aşkın sır oldu bana<br />

Ölmeden şu ruhum girdi mezara<br />

Gece ile gündüz bir oldu bana<br />

Giderken gönlüme vurdu talanı<br />

Acıyla kederdi bende kalanı<br />

Başıma tac ettim derde salanı<br />

Döktüğüm gözyaşı kâr oldu bana<br />

Boşunaymış meğer çektiğim cefa<br />

Nasıl düştüm bilmem böyle zaafa<br />

Belli ki kalmadı o yârda vefâ<br />

Gördü güzelleri kör oldu bana<br />

Abşari dereler dağlar giderim<br />

Ben de bu yarayı bağlar giderim<br />

Göremedim yâri ağlar giderim<br />

Yine gurbet eller yâr oldu bana<br />

Emine ŞAFAK ( EmŞa )<br />

10<br />

Nerman KARAKOÇ ( Abşari )


Adrese Teslim / NOTLAR<br />

Adem YAZAR<br />

EHİLİYET<br />

Şu yaşıma geldim arabalara karşı ne bir ilgim oldu ne de şoför koltuğuna<br />

oturmuşluğum var. İstemediğim için nasipte olmadı belki...<br />

Fakat bu aralar ailenin genişlemesi ve çocukların büyümesiyle seyahat ve<br />

ulaşımda bir arabaya ihtiyaç zuhur etti. Tabi ki öncesinde ehliyet şart.<br />

Bir kaç sürücü kursu ile ön görüşmede bulundum. Ve bir tanesinin<br />

söylediği şuydu :<br />

- Ehliyet almak artık çok kolay. Takma kafana. Size kitap vereceğiz ona<br />

çalış gir kazan.<br />

- Ya direksiyon dedim<br />

- O da kolay canım, direksiyon dersini de veririz. Alır çıkarsın...<br />

Demek bu kadar kolay dedim Adam gayet kendinden emin<br />

- Tabi ki kolay canım. Ehliyet almakta ne var sanki dedi .<br />

.... .... ... ... .... .... .... ...<br />

Demek ki neymiş efendim. Trafik kazalarının sebebi bu kadar basit.<br />

Sürücü kursları bu işe ticari gözle bakarak ehil olmayan ehliyetlileri trafikte<br />

direksiyon başına oturttuğu için...<br />

Yazımı usta bir şoför olan ( aynı zamanda oto tamir bakım ustası ) abimin<br />

güzel ve dikkate şayan bir sözüyle noktalayım. "<br />

Ben şoför koltuğuna oturduğum vakit beş araba birden kullanıyorum.<br />

Bir sağımdaki iki solumdaki üç önümdeki ve dört arkamdaki ve beşincisi de<br />

kendi arabam."<br />

11


Ne Olur<br />

Serzeniş 3<br />

İnanmadım, dileğine falına,<br />

Fallardan sen beni, silsen ne olur,<br />

Bir mıhına vurup, birde nalına,<br />

Sonradan yüzüme, gülsen ne olur,<br />

Yıllarca koşturdun, beni peşinden,<br />

Tam kavuştum derken, ittin döşümden,<br />

Uyandırdın sarsıp, derin düşümden,<br />

Şimdi gecelerim, bölsen ne olur,,<br />

Düşmeseydim keşke, böylesi aşka,<br />

Senin sevdan bende, inanki başka,<br />

Otursan gönlüm de, ne vardı köşk'e,<br />

Hazan zamanım da, gelsen ne olur,,<br />

Vuslat bize zaten, ırak mı ırak,<br />

Sevdada acemi, hep kaldık çırak,<br />

Bir gün saracak tır, o kara toprak,<br />

O zaman kıymetim, bilsen ne olur,,<br />

Yetmezmi bunca yıl geçirdik ayrı<br />

Böylesi bir Aşkın, olurmu hayrı,<br />

Yaşayan ölüyüm, gel de gör gayri,<br />

Gönlüme sevdanı, salsan ne olur,<br />

Kul Hızır'ı üzdün, bunu bilerek,<br />

Mutlu olan varmı, mesut olarak,<br />

Mezarım başına, bir gün gelerek,<br />

O meftayı artık, bulsan ne olur,<br />

Sen benim yoluma, ölsen ne olur.<br />

.<br />

Taş atana gül attım adım deliye çıktı<br />

Sanki bu yetmez gibi tefe koydular beni<br />

Yüzüm gülerken bile yaşım içime aktı<br />

Bir bıçak darbesiyle kesip kıydılar beni<br />

Avaz, avaz bağırıp söz hakkı vermediler<br />

Taş üstü yatak oldu <strong>hali</strong>mi görmediler<br />

İltihap sardı yaram dirhem em sürmediler<br />

İşe yaramaz ayrık otu saydılar beni<br />

Cefaya sustum diye anlamadım sandılar<br />

Ne varsa pay ettim de yine kötü andılar<br />

Benden duyup görmeden el sözüne kandılar<br />

İftirayla karışık sözle yaydılar beni<br />

Safiri’nin yüreği tertemiz kine yer yok<br />

Hesabımı veririm alnım açık yüzüm ak<br />

Günahım varsa eğer kes cezamı yüce hak<br />

Yaşarken ölü sayıp kabre koydular beni.<br />

Nuh Ali BERK ( Kul HIzır )<br />

12<br />

İsmihan ERDOĞMUŞ / ANKARA


Aklınızda Bulunsun<br />

Hüseyin ZARAR<br />

Lebdeğmez (Dudak Değmez) : Halk edebiyatımızda aşık ve ozanların iki dudak arasına<br />

iğne koyarak yasak harfleri kullanmadan karşılıklı atışma tekniğidir.Yasak harfler ise<br />

( b-f-m-p-v) sesli harflerdir .<br />

Bu atışma , verilen ayağa basmadan ( aynı ayağı ikinci kez kullanmadan) ve yasak<br />

harfleri de kullanmadan yapılan eğlenceli , aynı zamanda yetenek isteyen bir şiir<br />

tekniğidir.<br />

İki aşık atışırken yasak harfleri kullanan aşık iğnenin dudaklarına batması <strong>son</strong>ucunda<br />

atışmayı kaybetmiş olur . Genellikle (4+4=8) (6+5=11) ve nadiren de olsa 7+7=14 hece<br />

ölçüsünde kullanılmaktadır<br />

Lebdeğmez , bazen sabit ayak , bazen koşar ayak kullanılır .Kısaca bazı örnekler<br />

vermek gerekirse Fasl-ı Muhabbet Grubunun düzenlediği bir atışmadan örnekler<br />

aşağıda verilmiştir. ( Sabit ayak 6+5=11 hece )<br />

Gündüzden gece doğru geçeriz<br />

Has olan dostları tek tek seçeriz<br />

Her gün otuz adet anca içeriz<br />

Çaylar tazelendi gelin gardaşlar....Kıymeti<br />

Akıl geri geldi günahı sattık<br />

Eldeki kadehi kırdık attık<br />

Şeytana sırt döndük secdeye yattık<br />

Çaylar tazelendi gelin gardaşlar....firari<br />

İyi değil desek çayın rengine<br />

Yalan olur doğru düşer engine<br />

Ustalar atışır dengi dengine<br />

Çaylar tazelendi gelin gardaşlar....İlhami<br />

O aşkla yanında durduğun<br />

Her gün hayalini kurduğun güzel<br />

Nerde o hasretle sardığın güzel<br />

Çaylar tazelendi gelin gardaşlar....<br />

Aydın yüksel<br />

UTANSIN<br />

Kırklar dergahından erenler geldi<br />

Hakk'ı anlattılar sanki yeldi<br />

Gözlerden dökülen yaşlarda sanki seldi<br />

Kulak ardı eden kullar utansın.<br />

Çırasız körüksüz ateşi yakan<br />

Sınırları aşan zilleri takan<br />

Karşısına geçen hayasız sıkan<br />

Dost diye görünen eller utansın.<br />

Gökten yıldız kayar dilek tutulur<br />

Yar ne derde desin sözü yutulur<br />

Gün gelir söylenen sözler unutulur<br />

Sözlerinden dönen diller utansın<br />

Ta ki Edirne'den Ağrı'dan Kars'a<br />

Sarılırız dosta , dostta sararsa<br />

Aşk'a dair çalan sazlar durursa<br />

Tezeneye küsen teller utansın<br />

Hüseyin Zarar<br />

Aklınızda Bulunsun<br />

13


Hat Sanatı Nedir ?<br />

Hattat Bekir ER<br />

Hat Sanatı; Kur'ân-ı Kerîm harfleri çerçevesinde<br />

oluşmuş, güzel yazı sanatıdır. Batıda, Hüsn-i Hat<br />

(güzel yazı) karşılığında, kaligrafi (calligraphy)<br />

kelimesi kullanılmaktadır. Ancak, Hüsn-İ Hat, İslam<br />

yazıları için kullanılan bir tabirdir. Sanatkârına, hicri<br />

ilk asırlarda, Kâtib, Küttâb, Verrâk daha <strong>son</strong>ra da<br />

Hattat denilmiştir. İranlılar, Hattat karşılığında Hoş<br />

Nüvis veya Hüb-Nüvis kelimelerini kullanmışlardır.<br />

Osmanlılarda Hat Sanatı gelişirken, Hattatlara da<br />

hususiyetlerine göre farklı isimler verilmiştir. Bu yeni<br />

tabirler, yazı çeşidine göre, Ta'lik - Nüvis (Ta'lik<br />

yazan), Celi - Nüvis (Celi yazan), Siyakat - Nüvis<br />

(Siyakat yazan), Çep-Nuvisan (Divani yazanlar) olarak kullanılmıştır.<br />

Meşhur bir tarifte hat şöyle anlatılır: "Hat her ne kadar, cismani aletlerle meydana<br />

gelirse de, aslında ruhi bir hendesedir." Aynı manadaki diğer bir tarifte de, Nazzam:<br />

"Hat, bedeni duygularla meydana gelirse de o ruhun asaletindendir" der.<br />

Bu tariflere göre Hat: "Üstadını taklitle, zihne nakşolan şekillerin ruhtaki güzellik<br />

duygularıyla birleşerek, el, kalem, kâğıt ve mürekkep gibi, maddi aletlerin yardımıyla<br />

meydana gelen ruhi bir hendesedir."<br />

Hat, bir fikri ifadeye yarayan ölçülü yazıdır. Bir fikrin yalnızca çizgili sembollerle ifadesi<br />

değil, aynı zamanda okuyana hayranlık uyandıran güzellik vasıtası, dini ve toplumsal<br />

değerlerin tasviridir.<br />

Plotinos, "Maddi güzellik, ruhi güzelliğin ifadesidir" derken gerek kâinatta, gerekse<br />

sanat eserlerinde görülen güzelliğin, ruh güzelliği olduğunu ifade etmiştir. Hat sanatı,<br />

konusunu resim ve tezyinatta olduğu gibi tabiattan değil, insan ruhundan alır. Önce<br />

zihinde şekillenir, <strong>son</strong>ra el, göz ve irade vasıtasıyla meydana gelir.<br />

14


Hat Sanatı Nedir ?<br />

Hattat Bekir ER<br />

Abbasiler devrinde gelişen Hat Sanatı XV.<br />

yüzyılda ünlü Türk Hattatı Şeyh Hamdullah<br />

(1429-1520) ile yeni bir tavır ve şive kazanmış<br />

ve o zamanki İslam dünyasının bütün<br />

hattatlarının üstadı olmuştur.<br />

Onun üslubu Osmanlı Hat Sanatı’nın<br />

gelişmesine geniş ölçüde yol açan bir temel<br />

oluşturmuştur. XV. yüzyılda yetişen<br />

sanatkârlardan biride İstanbul Fatih Camii<br />

kitabesiyle Topkapı Sarayı’nda Sultan Ahmed<br />

Çeşmesi’ne bakan dış kapının kitabesini yazan<br />

Ali Bin Yahya Sofi'dir.<br />

Süleymaniye Camii kubbesinde yazıyı yazan<br />

Karahisari, Osmanlı Sanatı’na güzel fakat süreli<br />

olmayan bir üslup getirmiş daha <strong>son</strong>ra o sitil<br />

devam ettirilmemiştir. XVII. yüzyılda Hafız<br />

Osman'la Türk Yazı Üslubu yeni bir yükseliş<br />

devrine girmiştir. Zamanın bütün hattatları<br />

ondan ders alıp onun yazı sanatını<br />

benimsemişlerdir. Sultan III. Ahmet ve Sultan II.<br />

Mustafa da onun öğrencileri arasında idi.<br />

Taş basmasıyla çoğaltılan Kur'an'larla Hafız<br />

Osman'ın şöhreti bugün Hindistan'a ve Cava'ya<br />

kadar bütün İslam âlemine yayılmıştır.<br />

Bundan <strong>son</strong>ra Mustafa Rakım ve Mehmet Esat<br />

Yesâri XIX. yüzyılda, Kadıasker Mustafa İzzet<br />

Efendi ve Yesârizâde Mustafa İzzet Efendi,<br />

Sami Efendi, Necmeddin Okyay, Aziz Efendi,<br />

Kemal Batanay, İsmail Zühdi, Mustafa Rakım,<br />

Mehmed Şevki, İsmail Hakkı Altunbezer,<br />

Hamid Aytaç çok tanınmış üstatlardır.<br />

Yazı başlı başına bir sanat olduğu gibi dekoratif<br />

sanatların zenginleştirilmesinde ve mimaride<br />

çok büyük rol oynamıştır. Gerek Selçuklu,<br />

gerekse Osmanlı Mimarisinden yazıyı<br />

çıkaracak olursak bunların pek fakir bir<br />

manzara göstereceğine şüphe yoktur.<br />

Dekoratif sanatlar içinde aynı şey söylenebilir.<br />

Yazı sanatının yanında tuğraları da gözden<br />

geçirmek lazımdır. Her sultanın adına arma<br />

şeklinde tuğra denilen bir kompozisyon<br />

oluşturulmuş ve fermanlar ile önemli<br />

vesikaların başına da tuğra çekilmiştir.<br />

Hat yazılarının kenarları tezhib ve ebrularla<br />

15


Bak Dinle Oğul<br />

Gülden TAŞ<br />

Bu kaçıncı oldu, uslanmaz mısın?<br />

Suların yerlere çalınsın Çoruh!<br />

Yârin yüreğine yaslanmaz mısın?<br />

Seninde yüreğin alınsın Çoruh!<br />

Artvin yetmedi mi başka illerden,<br />

Taze fidanları büyüyen yerden…<br />

Kırdın buduyorsun bilmedin halden,<br />

Kıydın onca cana bilinsin Çoruh!<br />

Evladımı aldın geri vermedin,<br />

Mezarı çok gördün, <strong>hali</strong>m görmedin.<br />

Şu bayramda olsun yaram sarmadın,<br />

Sana bedduayla gelinsin Çoruh!<br />

Nice bahar geçti gözlerim sende,<br />

Ah’lı vah çektiğim sözlerim sende…<br />

Gözlerim, yürekte ahım var sende<br />

Senin de yüreğin delinsin Çoruh<br />

Bir parçasın olsun bana geri ver,<br />

Kokusun gizlemiş bilmem hangi yer.<br />

Kan ağlar yüreğim “huyun mudur?” der<br />

Acılar serine çalınsın Çoruh!<br />

Daha gencecikti doymadım ona,<br />

Geri ver yavrumu, kıyma sen cana.<br />

Duy yeter, duy beni anayım ana!<br />

Bırakmam yakanı yılansın Çoruh!<br />

Aldın ya yavrumu, çok mu korkmuştu?<br />

Suyunda boğarken nasıl ürkmüştü?<br />

“Anne yetiş!” derken içim burkmuştu,<br />

Bağrımdan parçamı çalansın Çoruh!<br />

Soğuk sularında yavrum dondurdun,<br />

Aldın onu benden ocak söndürdün.<br />

O daha bir fidan, nasıl yondurdun?<br />

Suyun parçalara bölünsün Çoruh!<br />

Yaş kalmaz gözümde, sinemde yara<br />

Yaktın ciğerimi düşürdün dara.<br />

Yavrumun bahtını yazdın kapkara,<br />

Adın coğrafyadan silinsin Çoruh!<br />

Canım candan alma hasretim bitir,<br />

Kınalı kuzumdan bir haber getir.<br />

Beni de al, ya da oğluma götür.<br />

Varlığım seninle bilinsin Çoruh!<br />

Hani o düştüğü kayalık yerde,<br />

Hesabın sorarım evladım nerde?<br />

Düşsen de çaresiz devasız derde,<br />

Canın çıksın; an an ölünsün Çoruh!<br />

Gülden’im bu dertle bağrımı deldim,<br />

Ağlattın bir ömür, ne zaman güldüm?<br />

Her gün binlerce kez sayende öldüm,<br />

Senin de namazın kılınsın Çoruh! ..<br />

16


Kıymeti sözüme kıymet vermezse<br />

İlhami ne dese boş bundan <strong>son</strong>ra<br />

Uzaktan bakar da yakın görmezse<br />

Davulun sesi de hoş bundan <strong>son</strong>ra<br />

Güzeldi, beraber içilip yenen<br />

Dostluktu her iki gönüle sinen<br />

Hani aramızda muhabbet denen<br />

Kanatlanıp uçan kuş bundan <strong>son</strong>ra<br />

Niye eylenmedin gönül yurdunda<br />

"Git hadi" mi dedim sen ki durdun da<br />

Dost görünen ehli riya ardında<br />

Yürüme istersen koş bundan <strong>son</strong>ra<br />

BUNDAN <strong>SON</strong>RA<br />

Resmini çizemem, verme tuvali<br />

Göz çıkar yaparsam kaş bundan <strong>son</strong>ra<br />

Davul sandın çaldığım şu kavalı<br />

Gül atsam da sana taş bundan <strong>son</strong>ra<br />

Gönüller riyakar artık mert değil<br />

Sorsan hiç kimsede niyet art değil<br />

İki kere iki artık dört değil<br />

Bugün hesapladım beş bundan <strong>son</strong>ra<br />

Kimine dost diye kıyak geçerken<br />

Kimine en kolay ayak seçerken<br />

Hatana karşılık dayak biçerken<br />

Akıbetin yıkılmak tuş bundan <strong>son</strong>ra<br />

İlhamiyem gayrı sözüm kalmadı<br />

Takadım tükendi özüm kalmadı<br />

İlkbahar yaz geçti güzüm kalmadı<br />

Kapıya dayanan kış bundan <strong>son</strong>ra<br />

Koşarım elbette, hakka koşarım<br />

Bu sevdam olmasa niye yaşarım<br />

Yalnız ! dostun çelmesiyle düşerim<br />

Kayıyor, yollarım yaş bundan <strong>son</strong>ra<br />

Dostun eşiğine edeple bastım<br />

Nice kem sözlerin sesini kıstım<br />

Aşk ehli olanın yanında sustum<br />

Uğruna fedadır baş bundan <strong>son</strong>ra<br />

Kıymetiyem gonca güller dermişim<br />

Çobanoğlu adabini görmüşüm<br />

Yar emriyle ben sazıma vurmuşum<br />

Töreyi belletmek iş bundan <strong>son</strong>ra<br />

Adem YAZAR ( İlhami ) Kadir ORAKCI ( Kıymeti )<br />

17


Çıkmaz Sokak<br />

Dost Pazarı<br />

Hani öyle bir şey yaşarsınız ve ne olduğunu<br />

anlamadan bir gong sesiyle gözlerinizi açar şaşa<br />

kalırsınız. Birde bakmışsınız hayat sizi kocaman<br />

bir çıkmaz sokağın ortasına bırakıp kaçmıştır.<br />

Ileri gidrmezsiniz, önünüzde betondan ve<br />

boyunuzdan büyük yüksekçe bir duvar . Geriye<br />

nasıl döneceğiniz bilemez, olduğunuz yere çöker<br />

kalırsınız. İşte tam da burada başlar ruhla bedenin<br />

savaşı...<br />

Ruh kaçmak kurtulmak ister, arkasına bile<br />

bakmadan. Ama mıh gibi sokağın ortasına<br />

saplanan bedeni kımıldatamaz bile yerinden.<br />

Çırpınır bağırır ağlar sızlar fayda etmez, naçar<br />

kalır. İkna edemez...<br />

Sanki bütün uzuvlar lal olmuş inme inmiş gibi<br />

kifayetsiz kalır içinde çırpınan varlığa. Bu<br />

mücadelen sıkılan beden onu sürekli rahatsız<br />

eden şeyi hapseder et yığının içine. Hatta daha<br />

ileri gidip çıkmaz sokağın ortasına bir mezar kazıp<br />

hiç bir şeye aldırış bile etmeden diri diri gömer<br />

oracığa...<br />

Ya üzerine atılan toprağa boyun eğecek ya da<br />

tırnaklarıyla kazıyarak kurtulacak bu mezardan.<br />

Kurtulamazsa, kendini büyük bir kabir azabının<br />

ortasında bulacağını bilir de ondandır belkide<br />

bunca çırpınışları...<br />

.<br />

Ben bir tezgah açtım dost pazarına<br />

Uğrayan sırtını dönüp de gitti<br />

Olanca mahsulüm elimde kaldı<br />

Bütün umutlarım sönüp de gitti<br />

Dost bağına doğru çektim yürüdüm<br />

Dikenden ayrığa söktüm yürüdüm<br />

Emek verdim güller diktim yürüdüm<br />

Zamansız vakitsiz senip de gitti<br />

Çarkına tükürem senin ben dünya<br />

Her yanın foyaymış her yanın boya<br />

Ben biçare kalırken yollarda yaya<br />

O dostlar atlara binip de gitti<br />

Kul Efdal'ım dosta yandım ha yandım<br />

Zehir olsa bile bandım ha bandım<br />

Gün gelir kıymetim bilinir sandım<br />

Yine bana neler denip de gitti<br />

Zeliha VURAL<br />

Efdal PETEK<br />

18


Bir İz<br />

Burak METİN<br />

" Adile NAŞİT "<br />

Hababam Sınıfı’nın elinde okul ziliyle koridorlarda koşturan Hafize ana’sı, Gülen<br />

Gözler’de Münir ÖZKUL’un tonton eşi Nezaket hanım’ı, Neşeli Günler’in turşucu<br />

annesi, inatçı Saadet hanım’ı, ‘Uykudan Önce’ isimli televizyon programının Adile<br />

Teyze’si. Evet Adile NAŞİT ten bahsediyorum.…<br />

17 Haziran 1930 senesinde İstanbul’da dünyaya gelmiş ve zorlu bir hayatın onu<br />

beklediğini bilmeden. Hem Tiyatro hayatında hemde özel hayatında başarıdan<br />

başarıya koşmayı hedeflemiş biri o.<br />

Kendisi gibi bir tiyatrocu olan Ziya KESKİNER ile mutlu bir evlilik hayatı varmış, ta<br />

ki ilk çocuğu ( Ahmet KESKİNER ) dünyaya gelene kadar.<br />

Ahmet’te doğuştan kalp rahatsızlığı bulunuyordu ve bu da Adile NAŞİT in<br />

mutsuzluğuna sebepti tabi.<br />

Ama her sahneye çıktığında, mutlu, güler yüzlü bir kişi <strong>hali</strong>ne geliveriyordu. Oysa<br />

ki hayatın da mutlu olmamak için, mesleğini en iyi şekilde<br />

yapmamak için milyonlarca sebebi vardı ama her şeye rağmen<br />

kendini insan sevgisine ve mesleğine adadı. Bu da onu çok başarılı ve<br />

yarınlara iz bırakan bir insan yaptı.<br />

O aslında içimizden biriydi. Biz ona bu güçlü duruşu ve anaç duygularından<br />

dolayı ana demiştik.<br />

Ahmet’in hastalığı gün geçtikçe daha fazla artarak okulu bırakması gerekti. Adile<br />

ana oğlunun okul hayatı bitmesin diye dışarıdan okutuyordu ve<br />

ilkokul <strong>son</strong>a geldiğinde kalp ameliyatı olmaya hazırlanmıştı Ahmet.<br />

Bu günler geçerken insanları sevindiren, ağlatan, mutlu eden, güldüren bir<br />

mesleği olduğunu biliyordu…<br />

16 Haziran 1966 senesinde ameliyat başarılı geçtiği halde Ahmet, komaya<br />

girerek hayatını kaybetti ve en önemlisi de oğlunun ölüm haberini aldıktan <strong>son</strong>ra<br />

Adile Naşit, İzmir’de, Gönül Ülkü Tiyatrosunda sahne alacaktı. İçi kan ağlasa da<br />

dışından sevgi, kahkaha tebessümü asla eksik olmayacaktı ( ki bunları yazarken<br />

bile insanın içi cız ediyor. )<br />

Sadece bununla da kalsa iyi, doğum günü oğlunun ameliyata girdiği günden bir<br />

gün önceydi. O günden <strong>son</strong>ra kalbine taş bastı ve hayatını çocuklara adadı.<br />

Aslında onun milyonlarca çocuğu vardı. Çünkü onun kalbinde bitmeyen bir sevgi<br />

ve bizlerden aldığı büyük bir güç mevcuttu.<br />

Hayatında en büyük lüksü sevgi olan Adile ana hayattan ikinci darbesini de 32<br />

yıllık hayat arkadaşını bu dünyadan göndererek alıyor. İzmir de Sezen Aksu aile<br />

gazinosu komedisini oynarken, ilk bölümün arasında ölüm haberi gelmiştir ama bu<br />

acıklı anneye söylenmemiştir. Oyun bittiğinde ölüm haberini alıyor ve ikinci defa<br />

yıkılıyor.<br />

11 Aralık 1987 senesinde aramızdan ayrılmıştır. Bizler de onu sevgi ve<br />

saygıyla yad ediyoruz….<br />

19


Yıllar Geçsede<br />

Hasret türküsü<br />

Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve<br />

sevdam değil. Gelseydin;<br />

kendimi unutup sana akacaktım.<br />

Susturacaktım içindeki isyanı.<br />

Kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup<br />

ısıtacaktım yüreğini. Sevinçten<br />

ağlayacaktım bu defa, mutluluktan sarhoş<br />

oluşum gibi...<br />

Bir ihtimal gelişine sığındığımı<br />

farkettiysem de, engel olmadım gurursuz<br />

ama umutlu ve sabırlı hasretine. Anlık<br />

hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor<br />

bazen...<br />

Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...<br />

İmkansız olan her rüyaya inanasım geliyor.<br />

Bir çocuk gibi, isteklerimi<br />

bastıramıyorum.Kendinden bağımsız ,<br />

sadece okumak,okumak, okumak<br />

istiyorum...<br />

Bir başkasının hayatını keşfetmek gibidir,<br />

kendi iç dünyanı keşfetmek bazen. Hazzı<br />

büyüktü...<br />

Yıllar içinde,bir başka gözle karşılaşınca<br />

sayfaların birinde, korkmamak elde değildir.<br />

Belki senin gibi göremezdim,<br />

göremiyordum. Belki sen de benim gibi<br />

.<br />

Yüreğimin kara kıştan farkı yok<br />

Umutlarım düşe döndü sevdiğim<br />

Göçebe ömrümün kuştan farkı yok<br />

Yaz baharım kışa döndü sevdiğim<br />

Ucube görürüm baktığım şeyi<br />

Yanıyor yüreğim deyi deyi<br />

Otuz günüm çile bir günüm eyi<br />

Bir olan dert beşe döndü sevdiğim<br />

Azabım arttıkça uykusuz gece<br />

Karışık düşlerim zorlu bilmece<br />

Boğazımda düğüm çıkmıyor hece<br />

Tatlı dilim boşa döndü sevdigim<br />

Senden ayrılalı <strong>hali</strong>m perişan<br />

Dağları aşamam yolum perişan<br />

Lal oldu ağzımda dilim perişan<br />

Acılarım başa döndü sevdiğim<br />

Sığındığım handa selamsız hancı<br />

Herkes bana uzak herkes yabancı<br />

Bağrımın içinde büyüyen sancı<br />

Gözlerimde yaşa döndü sevdiğim<br />

Yakuphan ULU ( Çirkin Postacı ) Leyla YILDIRIM ( Leylican )<br />

20


Şehidim Hakkı'nı Helal Et Bize<br />

Her gün şehitler var ya çocuk ya genç<br />

Kanla doldu toprak terör çok iğrenç<br />

Terörün safında olan gel vazgeç<br />

Şehidim hakkını helal et bize<br />

Otuz yıldır düşman yaşar içimizde<br />

Vatanın bekası vardır özümüzde<br />

Şehit oldu çocuk daha beşinde<br />

Şehidim hakkını helal et bize<br />

Acılar yaşıyor hep Türk Milleti<br />

Canı dişe taktı Türk'ün devleti<br />

Seni şehit eden yaşar zilleti<br />

Şehidim hakkını helal et bize<br />

Şehadet tutuyor bizi ayakta<br />

Ah ne günler Yarab günler tuzakta<br />

Ol Yâr ki bekliyor şehidi ufukta<br />

Şehidim hakkını helal et bize<br />

Memleketin yandı dört bir köşesi<br />

Söndü onca evin bugün neşesi<br />

Şehadet ölümün en erkekçesi<br />

Şehidim hakkını helal et bize<br />

Patlıyor her yanda hain bombalar<br />

Koptu candan geri gelmeyen canlar<br />

Çanakkale ile aynı olanlar<br />

Şehidim hakkı'nı helal et bize<br />

Son kale <strong>son</strong> burcu bura İslamın<br />

Hepsi bir arada bugün küffarın<br />

Korkma sönmez senin o İman nârın<br />

Şehidim hakkı'nı helal et bize<br />

Minarede ezan burçta bayrak<br />

Üstüne bastığım bu kutsal toprak<br />

Emanettir bize hüzünlü firak<br />

Şehidim hakkı'nı helal et bize<br />

Şehadet haberin hicranım yeli<br />

Dindari yazarken ağlar kalemi<br />

Yarab göster bize gayrı Zafer'i<br />

Şehidim hakkı'nı helal et bize<br />

Gelse üstümüze cihan seferi<br />

Vatana basmasın düşman neferi<br />

Biliriz hürriyet bize can evi<br />

Şehidim hakkı'nı helal et bize<br />

Osman DİNDAR<br />

21


Sanatı Muamma<br />

Sanatı Muamma<br />

Suale cevaptır atışma şartı....<br />

Her madeni saklar toprağın altı<br />

Yüzü tek bir tane astarı altı<br />

Böyle bir katmandan haberin var mı?<br />

Kusursuz yaratmış toprak taşını<br />

Üstünde görürsün bütün işini<br />

Bir zaman kendine kendi eşini<br />

Doğuran babandan haberin var mı?<br />

Her soru sorulmaz sıradan toya<br />

Bu haber geldi mi sizin de köye<br />

Tatlı su karışmaz hiç tuzlu suya<br />

Söyle bu ummandan haberin var mı?<br />

Sakin ol kızma sen hemen murada<br />

Atışıyoruz biz hocam burada<br />

Herkesi çok özel yaratmış<br />

Hu'da Herkesten farkından haberin var mı?<br />

Toprakta sürünen bütün bebekler<br />

Doğuştan ecele doğru emekler<br />

Ol deyince olmuş yedi kat gökler.!<br />

Böyle bir fermandan haberim vardır.<br />

Cahile söylenir sözün kabası<br />

Evrim teorisi inkar çabası<br />

Bütün insanlığın tek bir babası<br />

Adem ilk insandan haberim vardır.<br />

Bu yuvarlak dünya yedi kıtada<br />

Tatlı ile tuzlu aynı noktada<br />

Birisi doğuda biri batıda<br />

Cebeli Tarıkdan haberim vardır .<br />

Ali der dünyada işler hayrıdır<br />

Hikmeti Hüdanın işi gayrıdır<br />

İkiz doğsa bile ayrı ayrıdır<br />

Her Parmak ucundan haberim vardır .<br />

Murat MERAL<br />

Mehmet Ali IŞIK<br />

22


Yakışmıyor Nerdesin ?<br />

Türlü bahanelerle bozulmasın aramız<br />

Karşımda gül yüzünü asman hiç yakışmıyor<br />

Feryadıma kulak ver kanıyorken yaramız<br />

Dikenleri bağrıma basman hiç yakışmıyor .<br />

Dört yanımı keder aldı yürüdü<br />

Gergefler işledi, ördü benimle<br />

Umut ektim, nevmit bitti bürüdü<br />

Huzuru kurşunlar vurdu benimle<br />

Hazan vurmasın bizi, yaş akmasın gözünden<br />

Çile hırkası giydim sevdamızın yüzünden<br />

Kaç kere yemin ettin dönemezsin sözünden<br />

Çılgın rüzgarlar gibi esmen hiç yakışmıyor<br />

Hem umudum hem sevdam ey yar alın yazımken<br />

Canımı adadığım mutluluğum, hazzımken<br />

Kalbimin ilk ağrısı dinmez yürek sızımken<br />

Selam sabahı benden kesmen hiç yakışmıyor .<br />

.<br />

Bilemedim, var mı yanında yerim?<br />

Hiç yok mu gözünde benim değerim?<br />

Ettiğin cefaya boyun eğerim<br />

Çileler yüklendi, derdi benimle<br />

Yalana kapıldım, benimsin sandım<br />

Yazdığım şiirde adını andım<br />

Bir sigara yaktım, külünde yandım<br />

Dumanı dağları sardı benimle<br />

Bu sevda bitmeyecek can bedende durdukça<br />

Yürek seninle çarpıp aşkım diye vurdukça<br />

Canım can çekişiyor, ulu orta kırdıkça<br />

Razıyım her sözüne küsmen hiç yakışmıyor .<br />

Bu vefalı sevdaya reva mıdır bu yokuş<br />

Neler anlatır bana bir ahla bin dokunuş<br />

Bende seni sevdim de, konuş sevdiğim konuş<br />

Dut yemiş bülbül gibi susman hiç yakışmıyor .<br />

Deli gönlüm küskün, benden firari<br />

Tan yeri ağarmaz, günden firari<br />

Tüm zamanlar kaçak, dünden firari<br />

Saatler geçmiyor, durdu benimle<br />

Hayatın resminde yaşamıyorum<br />

Ayaklarım bağlı, koşamıyorum<br />

Uykusuz geceyi aşamıyorum<br />

Sabahı yıldızlar gördü benimle<br />

Seni düşünmekten beynim aşındı<br />

Kalbimle cenk etti, kılınç kuşandı<br />

Takvimler sarardı, aylar taşındı<br />

Haftalar yıllara girdi benimle<br />

Salih KOZAN<br />

Sibel ORCAN<br />

23


İyilik Sağlık Disleksi Nedir ? Ne Değildir ?<br />

Son yıllarda özellikle toplumumuzda çocuklarımızın öğrenme ve davranış sorunları<br />

ile ilgili farkındalık artış göstermektedir. Gerek öğretmenlerimiz gerekse anne<br />

babalar bu konularla ilgili daha çok araştırma yapmakta, çocuk psikiyatri kliniklerine<br />

daha fazla başvuruda bulunmaktadır. Bu sorunların en başında da öğrenme ve<br />

algılamada görülen güçlükler gelmektedir. Özellikle “disleksi” terimi hem<br />

ebeveynler tarafından hem de eğitimciler tarafından sıklıkla telaffuz edilmektedir. Bu<br />

durum farkındalığın artması açısından olumlu gibi görünse de yerli yersiz çok fazla<br />

kullanımı en başta bu durumdan müzdarip çocuklarımızı ve ailelerini olumsuz<br />

etkilemektedir. Burada kısaca bu durumun ne olduğu ve nasıl yaklaşılması gerektiği<br />

konusunda kısaca bilgi vermek istedim.<br />

Tanımlayacak olursak “disleksi” okuma güçlüğü anlamına gelmektedir. Tıbbi<br />

literatürde “öğrenme güçlükleri” sınıfının bir alt grubu olsa da günlük hayatta<br />

disleksi terimi ile öğrenme güçlükleri aynı anlamda sıklıkla kullanılmaktadır.<br />

Öğrenme güçlükleri geniş bir tanımı yapılacak olursa bireysel olarak uygulanan<br />

standart doğru okuma ya da kavrama testleri ile ölçüldüğü üzere, kişinin kronolojik<br />

yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve yaşına uygun olarak aldığı eğitim göz önüne alındığında<br />

okuma, yazma, kavrama, konuşma ve matematik alanlarında başarısının beklenenin<br />

önemli ölçüde altında olması olarak tanımlanabilir. Burada en önemli husus birey<br />

normal zeka düzeyine sahip olmasıdır.<br />

Biz tıp doktorları bir rahatsızlığı tanımlarken genellikle o rahatsızlığın tarihçesinden<br />

uzun veya kısa bahsederiz. Bazı kimseler “bizim zamanımızda böyle durumlar yoktu,<br />

bu tür hastalıklar modern çağın hastalıkları” gibi önyargılarda bulunabilir. Aslına<br />

bakarsak bazı hastalıklarda bu türlü önyargılar kısmen doğru olsa da “disleksi” için<br />

geçerli değildir. 19. Yüzyılın <strong>son</strong>larına doğru tıbbi literatürde yer almaya başlayan<br />

disleksi günümüz tanımına 1930’lu yılların ortalarında erişmiş ve tam olarak<br />

çalışılmaya başlanmıştır. Gördüğünüz gibi sizin ve hatta sizin ebeveynlerinizin<br />

çocukluk döneminde de bu hastalık varmış. Pek çok ünlü isminde çocukluk<br />

döneminde bu hastalıktan müzdarip olduğu bilinmektedir. Örneğin Leonardo Da<br />

Vinci, Einstein, Steven Spielberg, masal yazarı Andersen, İngiltere Başbakanı<br />

Churchill, yazar Agatha Christie, Mozart gibi isimlerde de öğrenme güçlüğü<br />

görülmüştür.<br />

Peki bu hastalığın nedeni nedir? Bu soruya tam anlamıyla cevap vermek <strong>hali</strong>hazırda<br />

çok zor. Ama biliyoruz ki <strong>son</strong> yapılan beyin görüntüleme çalışmaları disleksi ve<br />

öğrenme güçlüklerinin temel nedeninin beyin yapısında görülen bir takım<br />

değişiklikler olduğunu ortaya koyuyor. Yani disleksili bireylerin beyni diğer toplum<br />

bireylerine göre farklı bu farklılık beyin çalışmasında da görülebiliyor. Ancak bu<br />

beyin yapısında ki farklılığın neyin sebep olduğu konusu hala muammasını koruyor.<br />

24


İyilik Sağlık Disleksi Nedir ? Ne Değildir ?<br />

Bilim çevreleri net bir sebep ortaya koyamasa da genetik faktörler çoğu hastalıkta<br />

olduğu gibi olağan şüpheli konumunda. Yapılan çalışmalar dişlektik bireylerin<br />

kardeşlerinde bu rahatsızlığın ortaya çıkma riskinin topluma göre 12 kat artmaktadır.<br />

Yine kromozomal olarak 15. ve 17. Kromozomlar suçlanmaktadır. Çevresel bir takım<br />

etkenler de hastalığın ortaya çıkmasında etkili faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />

Özellikle gebelik döneminde kullanılan alkol ve sigara başlıca risk faktörleridir.<br />

Tabi pek çok alanda belirti ile görülen geniş yelpazede ortaya çıkan bu hastalıkta bireyin<br />

özellikleri belirtilerin çeşitliliğini değiştirmektedir. Ancak genel olarak şu belirtiler bize<br />

disleksiyi düşündürebilir;<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

yazılı kelimeleri öğrenme ve hatırlamada zorluk.<br />

b ve d, p ve q harflerini, 6 ve 9 gibi sayıları ters algılama; kelimelerdeki harfleri ya<br />

da sayıları karışık algılama, ne’yi en; 3’ü E; 12’yi 21 olarak algılamak gibi.<br />

Okurken kelime atlamak.<br />

Hecelerin seslerini karıştırmak ya da sessiz harflerin yerini değiştirmek, sıklıkla<br />

yazım hatası yapmak.<br />

Yazı yazmada zorluk.<br />

Gecikmiş ya da yetersiz konuşma.<br />

Konuşurken anlama en uygun kelimeyi seçmede zorluk.<br />

<br />

Yön (yukarı, aşağı gibi) ve zaman (önce, <strong>son</strong>ra, dün, yarın gibi) kavramları<br />

konusunda sorunlar.<br />

Elleri kullanmada hantallık ve beceriksizlik<br />

Disleksi ve öğrenme sorunlarının tedavisinde ana eksen eğitsel müdahalelerdir. Ayrıca<br />

psikolojik tedavilerin ve ek bulgular varsa psikiyatrik tedaviler eğitim desteğine ek<br />

olarak verilebilir. Ancak şahsen tedavide ki en önemli kısmın toplum düzeyinde<br />

farkındalığı artırmak suretiyle erken tanıdır. Çünkü Erken tanı bu çocukların gelecekte<br />

alacakları eğitimin tespiti açısından çok önemlidir. Bu konuda çocuğa yardımcı ve<br />

destek olunmalıdır. Tedavi anne-baba, eğitimci, psikolojik danışman ve psikiyatri ortak<br />

hareket etmeli ve multidisipliner yaklaşımdan taviz verilmemelidir.<br />

Dr. Melih Nuri KARAKURT<br />

Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı<br />

Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi<br />

İlkadım \ SAMSUN<br />

25<br />

Dr. Melih Nuri KARAKURT


Hükümlü<br />

Elma Ağacı<br />

Solumun ortasını, mesken tutalı beri<br />

Bende iç çekişlerin, gözümden hükümlüdür.<br />

Varsın dikiş tutmasın, aklımın şahdamarı<br />

Hercai bakışların sözümden hükümlüdür.<br />

Yamaçta bekleyen elma ağacı<br />

Senin de dalların bükülür elbet<br />

Bilirim, yalnızlık ne kadar acı<br />

Yine de çaresiz, çekilir elbet.<br />

Gündönümü sancılı, mevsim uymaz şartına.<br />

Canı çıkmış baharın, dinmek bilmez fırtına.<br />

Ayaz konmuş sarmaşık saçlarının sırtına,<br />

Arsız kara kışların yazımdan hükümlüdür.<br />

Fikrimde zincir kopmuş, cümleler darmaduman.<br />

Bir hasret ki deniz mi derya mı yoksa umman?<br />

Sanki durmuş akmıyor, mühürleniyor zaman.<br />

Alnıma çöküşlerin, özümden hükümlüdür.<br />

Uzar gider menzilin, erişmek mümkün değil.<br />

Yarım kalmış umudum, hiçbiri bütün değil.<br />

İnfaz desem imkansız, böylesi sürgün değil.<br />

Yolunda yokuşların dizimden hükümlüdür.<br />

Dolup dolup taşıyor, canımda sabır küpü<br />

Murada erdirmiyor, temmuzda inen tipi<br />

Anahtarsızmış meğer, sana açılan kapı<br />

Kanımda akışların sızımdan hükümlüdür.<br />

.<br />

Pek ufaksın daha, meyven yok henüz<br />

Dalların kısacık, gövden ince, düz<br />

Başın çiçek açmış, hele gelsin güz<br />

Yaprağın sararıp dökülür elbet.<br />

Dilekle takarlar dalına ipi<br />

Yuvanda kuş bekler, kovukta kirpi.<br />

Çevrende koparken fırtına, tipi<br />

Umarsız <strong>hali</strong>ne bakılır elbet.<br />

Çok piknik yapılır geniş gölgende<br />

Benzerin bulunmaz, teksin bölgende<br />

Oksijen verdiğin güzel ülkende<br />

Kolların kırılır, yakılır elbet.<br />

Gövden yara bere, her yanın yama<br />

Düşersin tasaya, düşersin gama<br />

Zamanla pabucun atılır dama<br />

Yanına genç fidan dikilir elbet.<br />

Dertlerin budakta sanki bir çıban<br />

Bilinmez değerin, görünmez çaban<br />

Yağmurlu bir günde, garip bir çoban<br />

Usulca yanına sokulur elbet.<br />

Yıllar tükendikçe çoğalır yükün<br />

Rahatlamak için yükünü dökün<br />

Yıpranmış, kurumuş, o yorgun kökün<br />

Sonunda yerinden sökülür elbet.<br />

İlker GÜLBAHAR<br />

Hikmet NAZLI<br />

26


Gel Artık İşte<br />

Yetmedi mi hasretlik daha ne bekliyorsun?<br />

Benden uzak yerlerde kalma, gel artık işte...<br />

Özlem sermayesine kâr-payı ekliyorsun<br />

Mutluluktan hissemi çalma, gel artık işte...<br />

Başını yesin senin sabır dediğin meret<br />

Gerçeğinden betermiş beyne kazınan sûret<br />

Teklemeye başladı ne laçkalık, ne cüret<br />

Duracak kalbe sebep olma, gel artık işte...<br />

Umut kem talihinin genzini sıksa bari<br />

Aradığın mutluluk yüzüne baksa bari<br />

İkimizden birisi felaha çıksa bari<br />

Sen de yoktan belanı bulma, gel artık işte...<br />

Anlardın, başka gönül yoklasaydım anlardın<br />

Senden gizli halt edip saklasaydım anlardın<br />

Bir cümleye bin manâ yükleseydim anlardın<br />

Destan yazmaya mecbur kılma, gel artık işte...<br />

Ben sevdikçe çılgındım, sense sevilen mazlum<br />

Acziyetim ortada kalmadı saklım gizlim<br />

Tadında bırak n'olur yetiş hercai gözlüm<br />

Çorak bahçede açıp solma, gel artık işte...<br />

Diskalifiye olduk -tuş- ları geçtik gülüm<br />

Erişsin artık bahar kışları geçtik gülüm<br />

Saklambaç oynayacak yaşları geçtik gülüm<br />

Armut dedim çıkmadın... Elma ! Gel artık işte...<br />

27<br />

Ali ERDİNÇ


Manevi Hayat<br />

Şehrullah: Allah’ın Ayı<br />

Muharrem ayı, Peygamberimiz s.a.v. tarafından “Şehrullah:<br />

Allah’ın Ayı” olarak nitelendirilmiş, Ramazandan <strong>son</strong>ra en hayırlı ve en üstün bir ay olarak ifade edilmiştir. Bu<br />

ayın onuncu günü, önüne veya arkasına ilave yapılarak oruç tutulması tavsiye edilen Aşûra günüdür.<br />

Muharrem ayı, hicrî/kamerî takvimin ilk ayıdır. Hz. Ömer r.a.’ın <strong>hali</strong>feliği devrinde 17 (miladî 638) yılında Rasul<br />

-i Ekrem s.a.v.’in Mekke’den Medine’ye hicreti resmî takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Muharrem de<br />

hicrî yılın ilk ayı olarak belirlenmiştir.<br />

Sözlükte “haram kılınan, yasaklanan; kutsal olan, saygı duyulan” anlamlarındaki “muharrem” savaşmanın<br />

haram kabul edildiği dört aydan birinin adıdır. Rasul-i Ekrem s.a.v. haram ayları Zilkade, Zilhicce, Muharrem<br />

ve Receb olarak açıklamıştır. Bunlardan Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayları ard arda, yani 11. ay, 12. ay ve<br />

1. ay olarak gelir. Receb ayı ise tektir. Bu aylara “Haram Aylar” denilmesinin tek sebebi, savaşmanın haram<br />

kılındığı aylar olması değil, bu aylar içinde belirli gün ve gecelerin de mukaddes sayılmasıdır.<br />

Muharrem ayının onuncu günü “Aşûra” diye adlandırılır. Bazı alimler, bu mübarek güne ‘Aşûra Günü’<br />

denilmesinin sebebini, Muharremin onuna tekabül etmesini göstermişlerdir. Çünkü “aşûra” Arapça 10<br />

demektir.<br />

Hz. Peygamber s.a.v. Risalet ten önce ve Medine’ye hicretinden <strong>son</strong>ra bu günde birkaç defa oruç tutmuş,<br />

müslümanlara da tutmalarını emretmiştir.<br />

Cenab-ı Hakk’ın bu günde on peygamberine bazı ihsanlarda buyurması olarak ettiği rivayet edilmektedir.<br />

Şöyle ki:<br />

1. Hz. Adem a.s.’ın tövbesi, Aşûra günü kabul olunmuştur.<br />

2. Hz. İdris a.s.’ın göğe çıkarılması bu gün olmuştur.<br />

3. Hz. Nuh a.s.’ın gemisi bu gün Cudi Dağı’na oturmuş ve şükür için o gün oruç tutmuştur.<br />

4. Hz. İbrahim a.s. Aşûra gününde doğmuş, kendisine bu günde Halilullah sıfatı verilmiş ve bu günde<br />

Nemrut’un ateşinden kurtulmuştur.<br />

5. Hz. Yakub a.s.’ın gözleri bu gün açılmıştır.<br />

6. Hz. Yusuf a.s. bu gün kuyudan çıkartılmış, yine bu günde zindandan kurtulmuştur.<br />

7. Hz. Eyyûb a.s. tutulduğu hastalıktan bu günde sıhhat bulmuştur.<br />

8. Hz. Yunus a.s. balığın karnından bu gün çıkarılmıştır.<br />

9. Hz. Süleyman a.s.’a muhteşem saltanat bu gün verilmiştir.<br />

10. Hz. İsa a.s. bu günde doğmuş ve o günde göklere çıkartılmıştır.<br />

(Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Kebîr, 5538; el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 5132)<br />

Muharrem Ayınızı tebrik eder hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah tan dilerim .<br />

Hayri CİHANGERİ<br />

28


Bir Garip Usta<br />

Neşet Ertaş a ithafen<br />

Anadan garipdin çok çektin cefa<br />

Yalan dünya sana dar geldi usta<br />

Her zaman ağladın sürmedin sefa<br />

Pes etmek şanına ar geldi usta<br />

Felek seni çemberinden geçirdi<br />

Öksüz koydu yuvanızı uçurdu<br />

Küçük yaşda diyar diyar göçürdü<br />

Bu ağır yük sana zor geldi usta<br />

Kader gemisini der yaya saldın<br />

Sevdaya kapılıp hayale daldın<br />

Bir ahu gözlüden hep ayrı kaldın<br />

Siyah saçlarına kar geldi usta<br />

Gönül bahçesine samyeli esdi<br />

Bağların bülbülü dalında susdu<br />

Bozkırda tezene sesini kesdi<br />

Yanık yüreklere kor geldi usta<br />

Omuzlarda geldin kendi iline<br />

Sessizce karışdın insan seline<br />

Akıp gittin ebediyet gölüne<br />

Son ayrılık bize zar geldi usta<br />

Mahşer durdu Kırşehir’in içine<br />

On binler katıldı senin göçüne<br />

Muharrem babanın ayak uçuna<br />

Yattığın o yere ser geldi usta<br />

Veda ettin dostlarına eşine<br />

Sıla toprağını basdın döşüne<br />

Bağbaşın da mezarıyın başına<br />

Ah lelom dediğin yar geldi usta<br />

İbrahim’im derki Neşet bir’idi<br />

Sözleriyle yunus gibi er idi<br />

Asrın <strong>son</strong> abdalı hakka yürüdü<br />

Yolculuk haberin er geldi usta<br />

İbrahim DÜĞER<br />

29


Yamalı Heybe<br />

Hatice Tarkan DOĞANAY<br />

Sevgili sen,<br />

Derinden bir nefes alıyorum. Gözlerim gönlüme açılan ufacık bir pencere oluyor…<br />

adeta gün ışığını kopya edercesine. Yüreğimde ufacık kıpırdanışlar hâkim. Sevinç mi,<br />

pişmanlık mı, ızdırap mı adını koyamıyorum. Aniden sızlatan ve bedenimi titreterek<br />

sarsan bir his, önce ürkütüp <strong>son</strong>ra yerini deli bir sevince bırakıyor. Bedenimde başkaldıran<br />

bu çılgın sevinç tufanı dakikalar belki de saatler sürüyor. Ne ayaklarım, ne kalbim ne de<br />

beynim yeryüzünün varlığından haberdar.. Bazen tüm cihana haykırmak istiyorum<br />

umarsızca. Herkes bilsin ve içindeki o küçük mutluluk devasa bir mutluluğa dönüşsün.<br />

Ama bazen utanmıyorum en nadide sırrım olarak yüreğimde saklamaktan. Sen<br />

aklımdayken bambaşka ağyar alemlerde sarhoş gönlümü eğlendiriyorum. Sonra<br />

uçurumdan yuvarlanıp düşerken buluyorum kendimi. Seni yüreğimde hapsetmiş, en<br />

hassas yerine gizlemiş olmam sancının asıl sebebi. Tılsımlı bir güç gelse ve prangalarımı<br />

çözse, yüreğimin kapılarını ardına kadar açsa, sanki uçarak gelivereceksin yanıma. Bütün<br />

hayalleri gerçekleştirecek mutlulukların en büyüğünü yaşatacaksın. Tüm eksiklikler<br />

tamamlanıp bir bütünü oluşturacak… Oysaki şimdi aldığın her nefes kalbime batıyor… ne<br />

yana dönsem kanatıyor… Anlıyorum, susuyorum ve ağlıyorum. Sonra yine o sıcacık<br />

sesinle yeniden var oluyorum. Varlıkla yokluk arasında kalmak yaksa da canımı, sensiz<br />

kalma ihtimali olmamalı lehine kurulmuş cümlelerimin <strong>son</strong>unda<br />

O sıcacık sesin, sevda rengi gözlerin aklıma bir mıh gibi çakılıyor. Ne yana dönsem,<br />

solan yüreğime can veren bakışlarını görüyorum. Yitip yok olmak istediğim zamanlar<br />

oluyor. Bu durumdan kurtulmak için seni içimden koparıp savurmak istiyorum benden<br />

uzaklaştıracak yollara. Lakin bu ne ızdırap verici, ne can yakıcı bir durum. Kopan her<br />

takvim yaprağı sensiz geçen günleri sayıyor oysaki. Akrebi kovalayan yelkovan her saat<br />

başında buluşup sensizliği buluyor acımasızca. Yokluğunun güncesini tutmak bana seni<br />

getirmese de savurup atmak kadar canımı yakmıyor. Kendimi tamamlanmamış bir<br />

bulmacaya benzetiyorum bazen. Kimse eline alıp çözmek istememiş... istemiş ya da<br />

çözememiş. Birisi olsa! Hayatı sil baştan yaşayacak kadar güçlü… Gelse bir yerlerden…<br />

Alsa eline bulmacayı ve heyecanla, sevgiyle çözmek istese. Tamamlasa şu bahtsız<br />

bulmacayı. Yanlışlar silinse… harfler dizilse karelere… kelimeler oluşsa… manaları ile<br />

buluşsa… o kadar zor mu imkânsız mı? Yaşam yitirdiklerimi yeniden vermez mi? Şu<br />

buhranlı girdaptan çıkarıp anlamımı, nefesimi yeniden vermez mi? Sunmaz mı yeni ve<br />

güzel bir dünya? Acıtır mı hep böyle?<br />

Sensin biliyorum. Beni gördüğünü, anladığını ve hissettiğini biliyorum. Bu yarım<br />

kalmış bulmacanın boş kalmış karelerine hangi harfleri yerleştirip hangi anlamları<br />

yükleyeceğini biliyorsun ve ben bunu da biliyorum. Tamamlayıcı mutluluk verici, eksik<br />

yanımsın… Gönlüme saçılan ışığın kaynağısın sen. Bakışın, gülüşün, hoş bir seda olarak<br />

kalıyor hep beynimin kıvrımlarında… Tek yanlışın tüm doğruları götürdüğü yerdeyim. Bu<br />

yanlış <strong>son</strong>suz sevgi ve ben o sevgiyi <strong>son</strong>suz kılan parçayım… Sense puzzelemın kayıp<br />

parçası. Söyle savurabilir miyim seni kalbimden ötelere.<br />

30<br />

Hatice Tarkan DOĞANAY


Süleymaniye’ de İtri İle Beraber<br />

Süleymaniye'deyim, durdum seyrana daldım<br />

Dolaştım tarihin seyrinde ummana daldım<br />

Süleyman ve Sinan karşımda sanki dipdiri<br />

Ruhlar dile getirir o muhteşem Tekbîr'i<br />

Seyreder mest olur, hayrandır Mustafa Itrî<br />

Katılır ilâhî meşke, O da söyler Tekbîr'i<br />

Tekbîr'in Salât'ın bütün cihanda söylenir<br />

Ulaşır Kâbe'ye meşkin, can cânân dillenir<br />

Mûsikî âleminin pîri üstadı sensin<br />

Süleymaniye'de canlanır nefeslenirsin<br />

O ne ihtişamdır Ey Şair, bize lütfettin<br />

Birbirinden güzel eserler hediye ettin<br />

Hâfız Post'dan ders aldın,Nâbî'dir dostun senin<br />

Fuzulî'den Nefî'den, dopdolu bestelerin<br />

Ney sesi gelir sanki, ahşap konaklarından<br />

Süleymaniye'nin Vefa'nın sokaklarından<br />

Segâh Âyini ki, anlatamam yok cesaretim<br />

Seyr ü sefer olur ki, hâlden hâle girerim<br />

Bir edeple dinlenir, semâzenler şâd olur<br />

Taa semada seyreder, gönüller âbâd olur<br />

Ol ney ki hoşlanır, en çok makamı Segâhtan<br />

Itrî bu sırrın pîri, gücünü alır Hak'tan<br />

Senin gibi bir üstad gelmedi şu cihana<br />

Sevenin var, Kırım'dan Hicaz'dan Hindistan'a<br />

İrade biter, kaderin keskin soluğu gelir<br />

Nefesler tükenir ki, ruhlar arşa yükselir<br />

Avam havas mûsikîden hep alır payını<br />

Âh! Ne çok isterdim seninle, bir akşam çayını<br />

Bir ezan sesinde ayıldım, Segâh dinlerim<br />

Namazı eda eder, hoşça kal der giderim<br />

Yılmaz <strong>son</strong> demde sana, Tekbîr'i söylesinler<br />

Bu dünyadan Ukbâya, rahmetle göndersinler.<br />

Fırat gibi akar gönüllere Nevâ Kâr'ın<br />

Semadan Arştan duyulur sanki âhu zârın<br />

Burak gibidir kurtarır, azap deryasından<br />

Hiç çıkar mı gönüller, ferahfeza bağından<br />

Hanifi YILMAZ<br />

31


Arafta<br />

Sarhoşu olmuşum düştüğüm aşkın.<br />

Aklımı başımdan attırma bana.<br />

Hem <strong>hali</strong>m hal değil, hem içim taşkın.<br />

Derdin anasını sattırma bana.<br />

Efkarım nâzenin <strong>hali</strong>ne vurgun.<br />

İlhamım her sensiz kelama kırgın.<br />

Yüreğim isyankar, yüreğim yorgun.<br />

Aşkın nârına kin güttürme bana.<br />

Sarı saçlarını takma boynuma.<br />

Gözlerini her düş sokma koynuma.<br />

Ben düşmüşüm zaten kendi oy'numa.<br />

Her yolu yol diye tutturma bana.<br />

Unut demiyorum, unutamazsın.<br />

O gönlünü bensiz avutamazsın.<br />

Denizlere düşsen soğutamazsın.<br />

Seni de derdime kattırma bana<br />

Gülü kıskandıran sima sen de ki.<br />

Bülbülün niyazda ima sen de ki.<br />

Belki de bir âmâ gözdür ben de ki.<br />

Güzelliğine laf ettirme bana.<br />

Ya cehennemine nârın et beni.<br />

Ya da cennetin de varın et beni.<br />

Al gönlüne gülüm yarin et beni.<br />

Dünyada arafı tattırma bana.<br />

32<br />

Dursun Ali SAĞLAM

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!