atilim_299
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
04 EKİM DEVRİMİ<br />
Atılım<br />
Ekim’in 100. yılında kapitalizmin<br />
varoluşsal krizi<br />
҉҉OLCAY ÇELİK<br />
Sosyalizmin 1950’li yıllarda kapitalist<br />
restorasyona uğraması ve nihayetinde<br />
revizyonist blokun 90’ların başında çökmesiyle<br />
birlikte “Tarihin sonunun geldiğini”<br />
vaaz eden burjuva ideolojisinin bizi<br />
getirip bıraktığı yer, büyüme oranları ve<br />
sanayi üretiminin durduğu, üretkenliğin<br />
çakıldığı, işsizlik, gelir dağılımı uçurumu<br />
ve kemer sıkma politikalarının giderek<br />
arttığı bir dünya oldu. ABD ve AB’de faşizm,<br />
ırkçılık ve göçmen karşıtlığı yükselişte.<br />
Dünya barışı şöyle dursun, 3. Dünya<br />
Savaşı’na doğru koşuyoruz. Ancak<br />
asıl sorun, kapitalizmin krizleri aşabilme<br />
kabiliyetinin ortadan kalkmasından kaynaklanıyor.<br />
Ortada ne toparlanmaya<br />
dair bir işaret ne de burjuvazinin yeni<br />
bir umut yaratacak ideolojik ve politik<br />
projesi var. Kısacası kapitalist üretim<br />
tarzı varoluşsal bir kriz içerisinde. Kâr<br />
için üretimin toplum için üretime dönüşmesinin<br />
ve kapitalist demokrasinin yerini<br />
de sosyalist demokrasinin almasının<br />
vakti çoktandır geldi.<br />
KÂRIN HAZİN ÖYKÜSÜ<br />
Kâr rekabeti, kapitalistleri daha az<br />
emekle daha çok üretme teknikleri yoluyla<br />
kendi metalarının değerini toplumsal<br />
değerinin altına düşürüp diğer<br />
kapitalistlerden ekstra kâr emebilmeye<br />
zorlar. Üretilen tüm değer, başlangıçta<br />
ekstra kâr olarak “ilerici” kapitaliste aksa<br />
da mutlak ve göreli artıdeğer sömürüsü<br />
teknikleri yaygınlaştıkça metanın bireysel<br />
ve toplumsal değeri arasındaki fark<br />
kapanacağından, kâr oranları düşer. İşte<br />
burada kapitalizmin temel çelişkisi açığa<br />
çıkar. Kâr rekabeti, üretilen meta sayısını<br />
devasa miktarlara ulaştırırken canlı<br />
emeği giderek daha fazla üretimden dışladığı<br />
için alım gücü kâr getirecek kadar<br />
çok meta satışını karşılayamaz ve yaratılan<br />
artıdeğer kütlesi gerçekleştirilemez<br />
olur. Toplam sermaye ne kadar artarsa<br />
artsın, elde edilen kâr kütlesinin artmadığı<br />
noktada kapitalizm aşırı üretim krizine<br />
girer. Depolardaki stoklar büyür, yeni<br />
üretim yapmak anlamsızlaşır.<br />
Bu, kapitalizmin dönemsel krizinin<br />
tipik bir seyridir. Çözümü, iflaslar ve imhalar<br />
yoluyla üretim araçlarının değerini<br />
düşürmek ve stokları yok etmek, böylece<br />
üretimi ve istihdamı arttırmaktır. Her<br />
dönemsel kriz, sermayeyi biraz daha<br />
merkezileştirir ve yoğunlaştırır. Ancak<br />
bir noktada pazarların doygunluğu krizlerin<br />
burjuva ideologlarının “yaratıcı yıkım”<br />
dediği bu yollarla çözülebilmesine<br />
↘ ↘ Tüm toplumsal sorunların temel kaynağı olan kâr için<br />
üretimin aşılmasının tek yolu, toplum için üretimdir. Üretim<br />
araçlarının mülkiyeti toplumsallaştırıldığı ölçüde üretim, bizzat<br />
üretenler tarafından ve üretenlerin ihtiyaçları doğrultusunda<br />
planlanır, böylece hem üretenlerin refahı yükselir hem de<br />
yaşamın maddi temellerini geliştirecek yatırımlar kapitalist<br />
üretim tarzına kıyasla çok daha yüksek oranda yapılabilir.<br />
Ekim Devrimi bu gerçeği bizzat göstermiştir.<br />
müsaade etmez. İhtiyaç olan şey yeni<br />
pazarlar ve çok daha yüksek bir merkezileşme<br />
ve yoğunlaşma düzeyidir. Bunu<br />
sağlayacak olan şey de sömürgecilik,<br />
tekelleşme, yani emperyalizm olmuştur.<br />
Kapitalizm, ilk ciddi aşırı-üretim krizini<br />
1870’lerde yaşadı ve bu krizi dünya<br />
ülkelerini sömürgeleştirerek aştı.<br />
Emperyalizmin tekelci kapitalizm evresi<br />
olarak adlandırılan bu süreç sonrasında<br />
1930’larda gelişen ikinci büyük aşırı-üretim<br />
krizi ise tekelci devlet kapitalizmi<br />
yoluyla aşıldı. Hem dünya pazarlarını<br />
hem de iç pazarları tehdit eden Bolşevik<br />
Devrimi karşısında kapitalist sınıf, liberalizmin<br />
en temel ilkelerini ve iç çelişkilerini<br />
bir kenara bıraktı ve burjuva devleti<br />
kolektif bir sermaye gücü olarak sahaya<br />
sürdü. 2. Paylaşım Savaşı’nın Büyük Antifaşist<br />
Savaşa dönmesiyle Sovyet iktidarını<br />
alt edemeyen, üstüne üstlük bir<br />
de yeni devrimlerin doğmasına yol açan<br />
tekelci sermaye, bu sefer de SSCB’yi<br />
ekonomik ve ideolojik kuşatmaya aldı.<br />
EMPERYALİST<br />
KÜRESELLEŞME EVRESİ<br />
1974-’75’de kapitalist üretim tarzı<br />
yeni bir aşırı-üretim krizi ile yüz yüze<br />
geldi. Bu kriz, öncelikle emperyalizmin<br />
tekelci devlet kapitalizmi evresinde kendi<br />
eliyle kurduğu ulus-devletlerin parçalanması<br />
ile aşılmaya çalışıldı. Böylece,<br />
giderek büyüyen bir sermaye gücü olan<br />
sosyal devlet aygıtı özelleştirmeler yoluyla<br />
sermayenin krizi aşabileceği yeni<br />
pazarı haline geldi.<br />
Emperyalizmin hala içinde bulunduğumuz<br />
son evresi olan ve emperyalist<br />
küreselleşme evresi olarak adlandırılan<br />
bu evrede, üretim süreci de verimliliği en<br />
üst düzeye çıkaracak ve sermaye devresini<br />
kısaltacak ölçüde dönüşüm geçirdi.<br />
Önceden klasik ve yeni sömürgecilik<br />
yoluyla meta ve sermaye ihracına dayalı<br />
olan üretim örgütlenmesi yerini üretim<br />
sürecinin bizzat kendisinin parçalanarak<br />
tüm dünyaya yayılmasına bıraktı. Uluslararası<br />
tekeller, üretim sürecinin düşük<br />
teknolojili ve emek-yoğun kısımlarını<br />
mali-ekonomik sömürge haline getirdikleri<br />
ucuz emek cenneti klasik ve yeni<br />
sömürge ülkelerin işbirlikçi kapitalistlerine<br />
devrederek hem emek maliyetlerini<br />
azalttılar hem de devasa orandaki sabit<br />
sermaye yatırımından boşanmış oldular.<br />
Bu da, tekel fiyatı uygulayarak bu ülkelerde<br />
üretilen artıdeğeri emebilmelerini<br />
sağladı. Sermaye dolaşımının önündeki<br />
tüm engeller kaldırıldı, iç pazarların yakın<br />
ilişkisine dayalı dünya pazarı, entegre<br />
hale gelmiş tek bir pazara dönüştürüldü.<br />
Ancak bu model kârların azalışını<br />
durduramadığı gibi, bu düşüşü kâr kütlesini<br />
arttırarak telafi etme çabaları da<br />
sıkışmayı engelleyemedi. Üretimden<br />
gelen kâr kütlesi artık yeniden üretime<br />
değil, hiçbir yeni değer üretmeyen ve<br />
tamamen önceden üretilmiş olan değeri<br />
yeniden paylaşmaya ve daha önemlisi,<br />
işçi sınıfının gelecekte üreteceği değeri<br />
bugünden gasp etmeye dayalı olan hayali<br />
sermaye pazarlarına akmaya başladı.<br />
İÇE DOĞRU PATLAMA<br />
Ancak tüm bu önlemler, 2008’de<br />
başlayan son krizin aşılmasına yetmiyor.<br />
2010’da uluslararası tekellerin yüzde 8<br />
olan kâr oranları 2016 itibariyle 2008<br />
krizi seviyesi olan yüzde 5-6’lara düşmüş<br />
durumda.(1) OECD, küresel ekonominin<br />
ortalama büyümesinin 2014-2030 arası<br />
yüzde 3.6 olacağını, 2060 sonrasında<br />
ise yüzde 0.5’e düşeceğini öngörüyor.<br />
(2) Toparlanma sinyalinin aranacağı en<br />
önemli göstergelerden biri olan toplam<br />
sabit sermaye yatırımlarının dünya hasılasına<br />
oranı 1980’de yüzde 26 iken,<br />
2015’de yüzde 23.5’e gerilemiş vaziyette.(3)<br />
Diğer bir önemli gösterge olan<br />
üretkenlikteki, yani göreli artıdeğer sömürü<br />
kapasitesindeki artış hızı da 90’lardan<br />
bu yana geriliyor.(4) Üretime dönmeyen<br />
kâr kütlelerinin hayali sermaye<br />
alanına yönelişinin boyutları da devasa<br />
miktarlara ulaşmış vaziyette. 2017 itibarıyla<br />
toplam borcun küresel ekonomiye<br />
oranı yüzde 220’ye ulaştı. Yani, mevcut<br />
üretimin toplamı kadar bir miktar gelecekten<br />
borç alınmış vaziyette!<br />
Sıkışan kârların işçi sınıfına yoksulluk,<br />
işsizlik ve gelir adaletsizliği olarak<br />
yansımasını da verilerden açıkça görebiliyoruz.<br />
Bugün en zengin yüzde<br />
1 dünya zenginliğinin yarısını alırken,<br />
en yoksul yüzde 80 ise bu zenginiliğin<br />
yüzde 5.5’ini paylaşıyor. Yedek işçi ordusuna<br />
2017 yılında yaklaşık 4 milyon<br />
işsizin daha katılacağı tahmin ediliyor.(5)<br />
Küçük burjuvazinin durumu da farksız<br />
değil. Orta sınıflar mülksüzleştirilip proleterleştiriliyor,<br />
yani proletaryanın tabanı<br />
giderek genişliyor. Öte yandan, kafa<br />
emeği ile kol emeği arasındaki gelir ve<br />
statü farkları ortadan kalkıyor.<br />
Özetle, fethedecek bir “dışarısı” kalmayan,<br />
üretim sürecini yeniden düzenleyen,<br />
mekansal sömürü yetmeyince bu<br />
sefer hayali sermaye yoluyla geleceği<br />
gasba kalkışan kapitalizm aşırı üretim<br />
krizini aşamadıkça içe doğru patlıyor.