Cinedergi 103

n Onu ilk kez Jodie
Foster’ın kızı rolünde 2002
yapımı Panic Room’da
seyrettik. Filmin gerilimli
havasına uygun bir vücut
dili ve bakışları olan Kristen
Stewart 12 yaşında
oyunculuk gücüyle herkesi
kendine hayran
bıraktı. Hemen ardından
korku filmi Cold Creek Manor’da inanılmaz
bir kadroyla beraber kamera karşısına geçti.
Dennis Quaid, Sharon Stone ve Juliette Levis
gibi isimlerin altında ezilmeden kabiliyetini
gösterdi izleyiciye. Fakat onun asıl değerini
2004 yılında oynadığı Speak filminde gördük.
13 yaşındayken çevirdiği bu film ne yazık
ki Türkiye’de gösterime girmedi. Tecavüze
uğrayan bir genç kızın ailesi ve okulunda
yaşadığı problemleri anlatan film onun gelecekte
ünlü yıldızlardan biri olacağının
kanıtıydı. Çok farklı bir fiziğe sahip olan
Steward’ın hüzünlü gözleri ve depresif havası
bağımsız filmlerde rol almasını sağladı. Tabii
küçüklükten beri kendi tercihlerinin de bu tür
filmlerde oynamak olduğunu söylemeliyiz. Bir
röportajında şunları söylüyor Stewart “Hikaye
anlatmayı seviyorum. Hikayeleri güzel
olan filimlerde oynamayı seviyorum. Bir Hollywood
yıldızı olmayı umursamıyorum.” Bu
açıklamalar doğrultusunda Sean Penn’in
yönettiği Christopher Mccandless’ın gerçek
hayat hikayesini anlatan Into the Wild’ta rol
aldı. Bu film de yığınları peşinden sürükleyen
aynı Stewart’ın tarzına uygun karanlık ve etkileyici
bir yapımdı. Sonunda Twilight filminde
bir vampirin vaz geçemediği sevgilisi rolüyle
dünyaca ünlü bir yıldız oldu. Bütün yıldız
bunalımları ve tartışmalı beraberliklerine
rağmen hala oyunculuğunun ilk günlerindeki
tercihlerinin izinden gittiğini söyleyebiliriz
Stewart için. Cafe Society, Anestezi, Clouds
of Sils Maria gibi göreceli bağımsız filmler
oyuncunun hala tercihi. Bu ay ise Hayalet
Hikayesi filmiyle karşımıza gelecek olan Kristen
Stewart’ı benim gibi funları seyretmekten
zevk alacaktır.
SERDAR AKBIYIK