25.04.2017 Views

SÖZGÜN

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>SÖZGÜN</strong><br />

Aylık Fikir, Sanat ve Edebiyat Dergisi<br />

20.03.2017 Sayı: 1 Fiyat: 5 Tl<br />

Bir Garip<br />

Orhan Veli


*iÇindekiler*<br />

2. BAŞLARKEN<br />

3. BU GECE – OĞUZ YILDIRIM<br />

4. HATIRLADINIZ MI?<br />

5. KOMİKAZE<br />

6. DUYANLARA<br />

DUYMAYANLARA<br />

7. HİÇ UNUTMAM<br />

8. BİR GARİP ORHAN VELİ<br />

9. SON DURAK – ŞEYMA<br />

AKKAŞ<br />

10. SİZE DE OLUYOR MU?<br />

11. SÖZDEM<br />

12. ŞİİR<br />

13. TÜRKÇESİ VARKEN<br />

14. FİLM: 12 KIZGIN ADAM<br />

15. SOKAKTAKİLER<br />

16. ŞİİR<br />

25.11.2016<br />

BAŞLARKEN…<br />

Yıl 2016. Günlerden Cuma. Her ne kadar bu mübarek günde dedikodu<br />

yapmış olsak da artık mecburiyetlerimizi ve keyfiyetlerimizi birbirinden ayırıp,<br />

hayallerimiz yolunda ilk adım olması vesilesiyle böyle bir derginin atılımına<br />

başlamış bulunmaktayız. Söz konusu şahısların çıkardığı edebiyatımsı dergi<br />

hakkında birçok maruzatımız vardır. Uzun zamandır vurulan kelepçelerin<br />

anahtarlarını bulma yolunda emin adımlarla ilerlemekteyiz. Uzun zamandır<br />

kendi kendini tekrarlayan ve basmakalıp düşüncelerle bir adım ileri iki adım<br />

geri giden ve edebiyatımızda iz bırakmış onca yazar ve şairimizi göz ardı eden<br />

bu söz konusu dergi duraklama dönemi yaşamadan direkt çöküş dönemini<br />

yaşamıştır.


Biz (Şeyma, Ayşegül, Mehmet) olarak Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi<br />

öğrenci kafeteryasında bir yuvarlak masa etrafında toplanmış ve bu konu<br />

hakkındaki fikirlerimizi birbirimize beyan etmiş bulunmaktayız. Farklılık<br />

ortaya çıkarmak gerektiğinin farkındayız ve özgün bir üniversite dergisini siz<br />

okuyucularla tanıştıracağımızın sözünü de vermiş bulunuyoruz. İyi okumalar…<br />

Şeyma AKKAŞ Ayşegül DOĞAN<br />

Mehmet YAZLIK<br />

BU GECE<br />

Resmine baktıkça<br />

Dalar gözlerim çok uzaklara.<br />

Aksayan bir gecenin topal ışığında,<br />

Kaybolur gülüşler kuru dudağımda.<br />

Dökülmesin kalbine tek bir hece,<br />

Esintilerin yüreğimi okşadığı gece,<br />

Bu gece<br />

Bahara gelen yaz gibi gelsen ömrüme.<br />

Hangi mevsimdi ki<br />

Hazan yaprakları birikti gönlüme?<br />

İçin için ağlarım kan dolar gözlerime<br />

Ölüm fermanımı imzaladığın gece<br />

Bu gece<br />

Gözüm görmez kimseyi dilim lal olur,<br />

Bir bakışın bana tutunacak dal olur,<br />

Yüreğimde akan ırmaklarda sal olur.<br />

Ciğerimin kor kor yandığı gece<br />

Bu gece<br />

Oysa sarılmak sana en masumca<br />

dileğim.


Neden vazgeçtin benden?<br />

Söyle de bileyim.<br />

Reva mıdır? Zebun düşer yüreğim<br />

Beni sensiz bırakan gece<br />

Bu gece<br />

Ne zormuş seni sensiz yaşamak,<br />

Elimde değil ki ağlarım gizli kaçamak,<br />

Sen ki gözümde son bakış içimdeki son<br />

nefes,<br />

Ölürken yaşadığım;<br />

Yaşarken öldüğüm gece<br />

Bu gece…<br />

Oğuz YILDIRIM<br />

HATIRLADINIZ<br />

MI?<br />

Çocukluğumuzu düşündüğümüzde hepimizin yüzünde kocaman bir gülümseme bırakan<br />

onca şey vardır. Ama şöyle tekrar düşündüğümüzde de tadı damağımızda kalan ve<br />

paylaşmaya kıyamadığımız o minicik çikolata ''Cino'' hemen aklımıza gelir.<br />

Bakkala her ekmek almaya gittiğimizde bir gözümüzün Cinoda, diğer gözümüzün<br />

de para üstünde olduğunu unutanlarımız var mıdır? Sanmıyorum. Cino onu bir kez<br />

yemiş olanların tadını asla unutamayacakları bir lezzet! Şimdiki gibi en süslü<br />

paketlerle sarılı çikolatalar gibi değildi ama onlardan daha tatlı gelirdi içindeki<br />

kayısı portakal karışımı. Hiç bitmeyecek gibi yediğimiz bu çikolata elbet biterdi ama<br />

yenisinin alınacağı bir ekmek macerasını tekrar ve tekrardan yaşatırdı. Çünkü başka<br />

bir güç bizi o bakkala götürmeyi başaramazdı. Sokak yarışlarında bahis, oyunlarda<br />

bol enerji ve arkadaşımızla hiçbir zaman paylaşmadığımız en lezzetli sırrımızdı o


izim. Belki de çocukluğumuza olan özlemimizi gideren, büyümüş olsak da onu her<br />

görüşümüzde bizi tekrar çocuklaştırabilen tek yiyecektir Cino…<br />

SIRADIŞI<br />

1<br />

BİLGİ<br />

Gıdıklandığınızda vermiş olduğunuz<br />

gülme tepkisi aslında vücudun paniğe<br />

karşı geliştirdiği bir tepkidir. Kendinizi<br />

gıdıkladığınızda gülmezsiniz; çünkü<br />

tehlikesizsinizdir.<br />

KOMİKAZE<br />

Ya ben İstanbul’u<br />

dinlerken gözlerim kapalı<br />

çıkmışım. Siler misin<br />

lütfen onu? .s


FİNAL SONRASI ÖĞRENCİLER<br />

DUYANLARA<br />

DUYMAYANLARA<br />

* BU SESE KULAK VERİN *<br />

Değerli okurlar! Hayatınızı kolaylaştıracak, verimliliğinizi artıracak<br />

yeni uygulamalarla tanışmak ister misiniz? Evetse yazdıklarıma bir<br />

göz gezdirin.<br />

Sesli Kitap uygulaması sayesinde artık her an kitaplarla iç içe kalabilirsiniz. Dünyaca ünlü<br />

teknoloji konseyi üyelerinin de kullandığı bu uygulamanın Türkiye’deki girişimcilerinden biri Berk<br />

İmamoğlu. İmamoğlu bir Amerikan uygulaması olan Audible uygulamasını Türkiye’ye uyarlamış ve<br />

Sesli Kitap dükkânını açmıştır.<br />

Dünya çapında hızla yayılan sesli kitaplar Türkiye’de henüz çok<br />

dar bir alanda ilerleme kaydediyor; ancak bana kalırsa kulak<br />

verilmesi gereken müthiş bir uygulama. Seslenen Kitap<br />

uygulaması günün standartlarına uygun yayın yapma amacı güden<br />

bir sesli kitap dükkânı. Akıllı telefonlar ve Webde kullanılabilir<br />

olup; uygulaması Apple, Android veya Windows mağazalarından<br />

ücretsiz indirilebiliyor. Arşivdeki kitaplar henüz yalnızca site<br />

üzerinden satın alınabiliyor. Alınan kitaplar uygulamada<br />

‘Kitaplarım’ sekmesi altında görünüyor. İndirilen kitabı dinlerken<br />

durdurmak, kaldığı yerden dinlemeye devam etmek, ileri veya geri<br />

sarma veya da (Birçok okuyucunun ilgi odağı olan) kitap ayraçları<br />

koymak mümkün. Ayrıca dinlenen her kitabın sonunda kitabın<br />

yazarı (Aynı zamanda seslendiricisi) ile yaklaşık 5-10 dakikalık bir


Şeyma AKKAŞ<br />

Hiç<br />

unutmam<br />

SÜTLAÇ<br />

İç Anadolu’nun küçük şirin bir kasabasında doğdum ben. Çok yaramaz çok afacandım; ama<br />

arkadaş çevremde, mahallede sevilen sivri zekâlı bir çocuktum. Oturduğumuz ev kerpiçten yapılma,<br />

duvarları kireç cilalı küçük bir evdi.<br />

Akşama köyden misafirler geleceği için evde hummalı bir hazırlık vardı. Rahmetli annem<br />

mutfakta kollarını sıvamış, önlüğünü takmış akşam için çeşit çeşit hepsi de birbirinden lezzetli<br />

yemekler yapmıştı. Karnıyarık, pilav, çorba ve suböreğinin müthiş kokusu sarmıştı evi. Tatlı olarak da<br />

en sevdiğim sütlaç vardı. Tabi o zaman buzdolabı olmadığı için pencerenin eşiğine dizmiş annem<br />

soğusunlar diye sütlaç dolu tasları. Köy evlerinde pencerelere tel sineklikler çakılır sinek, böcek<br />

girmesin diye ve genellikle mutfak penceresi evin kuzey tarafındadır. Her neyse dışarıda avluda oyun<br />

oynarken burnuma gelen bu leziz kokuyu takip ettim mutfak penceresinin önünde durdum. Üstü<br />

kaymak tutmuş sütlaçları canım öyle çekti ki onlara ulaşmanın bir yolunu bulmalıydım. Annemden<br />

istesem vermezdi emindim çünkü misafirler için hazırlamıştı, ben de hiç sorma gereği duymadım.<br />

Ancak bir engel vardı pencerede tel çakılıydı. Bir müddet düşündüm etrafa bakınırken evin<br />

çatısındaki kamışlara takıldı gözüm. Köy evlerinin çatıları kamıştan yani sazlıktan olur. Uzandım uzun<br />

bir kamış aldım, telin aralıklarından uzattım pipet gibi kullanarak tabaklardaki sütlaçların sütlerini<br />

afiyetle içtim. Sütünü çektiğim tasların tabanında pirinçleri kalmıştı sadece. O sırada annem temizlik<br />

yapıyordu hemen oradan uzaklaştım. Sanki onu yapan ben değilmişim gibi kaldığım yerden oyuna


Bir Garip Orhan Veli<br />

Şu şairler sevgililerden beter;<br />

Nedir bu adamlardan çektiğim?<br />

Olur mu böyle, bütün bir geceyi<br />

Bir mısranın mahremiyetinde geçirmek?<br />

Sabaha Kadar<br />

Dinle bakalım, işitebilir misin<br />

Türküsünü damların, bacaların<br />

Yahut da karıncaların buğday taşıdıklarını<br />

Yuvalarına?<br />

Beklemesem olmaz mı güneşin doğmasını<br />

Kullanılmış kafiyeleri yollamak için,<br />

Kapıma gelecek çöpçülerle,<br />

Deniz kenarına?<br />

Şeytan diyor ki: "Aç pencereyi;<br />

Bağır, bağır, bağır; sabaha kadar."<br />

1914-1950<br />

Ben Orhan Veli<br />

Orhan Veli Kanık


1914’te doğdum.<br />

1 yaşında kurbağadan korktum.<br />

2 yaşında gurbete çıktım<br />

7sinde mektebe başladım<br />

9 yaşında okumaya,<br />

10 yaşında yazmaya merak sardım.<br />

13’te Oktay Rıfat’ı,<br />

16’da Melih Cevdet’i tanıdım.<br />

17 yaşında bara gittim.<br />

18’de rakıya başladım ve şarkı<br />

söylemesini çok sevdim.<br />

19 yaşından sonra da avarelik devrim<br />

başlar.<br />

20 yaşından sonra da para kazanmasını<br />

ve sefalet çekmesini öğrendim.<br />

25’te başımdan bir otomobil kazası geçti.<br />

Çok âşık oldum.<br />

Hiç evlenmedim.<br />

Ben Orhan Veli<br />

Ben Orhan Veli<br />

“Yazık oldu Süleyman Efendiye”<br />

Mısra-i meşhurunun yazarı..<br />

Duydum ki merak ediyormuşsunuz,<br />

Hususi hayatımı,<br />

Anlatayım:<br />

Evvela adamım, yani<br />

Sirk hayvanı falan değilim.<br />

Burnum var, kulağım var,<br />

Pek biçimli olmamakla beraber.<br />

Bir evde otururum,<br />

Bir işte çalışırım.<br />

Ne başımda bulut gezdiririm,<br />

Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.<br />

Ne İngiliz kralı kadar<br />

Mütevazıyim,<br />

Ne de Celâl Bayar’ın<br />

Ahır uşağı gibi aristokrat.<br />

Ispanağı çok severim<br />

Puf böreğine hele<br />

Biterim<br />

Malda mülkte gözüm yoktur.<br />

Vallahi yoktur<br />

Oktay Rıfat’la Melih Cevdet’tir<br />

En yakın arkadaşlarım.<br />

Bir de sevgilim vardır pek muteber;<br />

İsmini söyleyemem<br />

Edebiyat tarihçisi bulsun.<br />

Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,<br />

Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz<br />

Sadece yazarlar arasındadır.<br />

Ne bileyim,<br />

Belki daha bin bir huyum vardır.<br />

Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?<br />

Onlar da bunlara benzer.<br />

SON DURAK


Bitse sabrın dolsa vaktin dur biraz<br />

Bekle!<br />

Gitmekten sıkıldın kal biraz<br />

Sussa şarkın kopsa teller çal biraz<br />

Bekle!<br />

Dinmekten sıkıldın coş biraz<br />

İnse yağmur çökse sisler bak biraz<br />

Bekle!<br />

Körlükten sıkıldın gör biraz<br />

Solsa rengin yoksa fırçan al biraz<br />

Bekle!<br />

Silmekten sıkıldın çiz biraz<br />

Yansa bağrın aksa nehrin iç biraz<br />

Bekle!<br />

Yüzmekten sıkıldın kan biraz<br />

Düşse gardın bitse harbin vur biraz<br />

Bekle!<br />

Düşmandan sıkıldın sen biraz<br />

Aksa zehrin zorsa zaptın din biraz<br />

Bekle!<br />

Nefretten sıkıldın sev biraz<br />

Sürse hüznün varsa derdin at biraz<br />

Bekle!<br />

Yaşlardan sıkıldın gül biraz<br />

Varsa çorban boşsa sofran kur biraz<br />

Bekle!<br />

Bekle!<br />

Yanmaktan sıkıldın yak biraz<br />

Donsa eller lalse diller çöz biraz<br />

Bekle!<br />

Susmaktan sıkıldın öt biraz<br />

Eğse boynun verse emrin duy biraz<br />

Bekle!<br />

Kula kulluktan sıkıldın dost biraz<br />

Buysa farkın varsa arzın sun biraz<br />

Bekle!<br />

Sormaktan sıkıldın bil biraz<br />

Varsa tahtın yoksa bahtın in biraz<br />

Bekle!<br />

Heybetten sıkıldın sin biraz<br />

Geçse devrin bükülse belin kalk biraz<br />

Bekle!<br />

Neslinden sıkıldın sen biraz<br />

Aşksa derdin yoksa kibrin sev biraz<br />

Bekle!<br />

Yarandan sıkıldın sar biraz<br />

Dursa kalbin dolsa mühlet gez biraz<br />

Bekle!<br />

Dünyandan sıkıldın uç biraz<br />

Sorsa Rabbin çoksa şerrin af dilen<br />

Bekleme!<br />

İşte ora son durak<br />

Açlıktan sıkıldın doy biraz<br />

…<br />

Şeyma AKKAŞ<br />

Sönse kandil bitse kibrit çak biraz<br />

SİZE DE OLUYOR MU?


UYURKEN BOŞLUĞA DÜŞME HİSSİ<br />

Uyurken birden boşluğa düşme hissini hepimiz yaşıyoruz; ama neden<br />

olduğunu bilmiyoruz. Çoğunlukla uykuya dalmadan hemen önce bu şekilde bir<br />

hisse kapılmak, çoğu insanın başına gelen bir durum.<br />

Jack London, ‘’Âdemden Önce’’ isimli kitabında bu his için oldukça ilginç bir<br />

yaklaşımda bulunmuş. Kitapta anlatılan öyküye göre bu his, yakın<br />

akrabalarımız olan maymunlardan bize miras kalan bir içgüdü. Çoğunlukla<br />

ağaç üstlerinde yaşayan maymunlar, geceleri uyurken ağaçların üzerinde<br />

dengelerini kaybettikleri için, sürekli olarak bu hisle uyanıyorlar ve insanda da<br />

zaman zaman içgüdüsel olarak tam uykuya dalma öncesinde aynı his<br />

oluşuyor.<br />

Ne kadar hoşumuza gittiği bilinmez ama bu görüş için kesin bir şey<br />

söylemek henüz imkânsız…<br />

Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney’e göre ise uykumuzun iki bölümünü<br />

oluşturan ‘’NONREM’’ ve ‘’REM’’ dönemleri arasındaki geçiş sırasında vücut<br />

kaslarının aşırı gevşemesinden dolayı bu durumu yaşıyoruz. Çok büyük bir<br />

ihtimalle vücudumuzun uykuya fizyolojik olarak hazırlanışı esnasında<br />

meydana gelen belirli elektriksel ve hormonsal değişimlerin bir sonucu olan<br />

bu hissin tam olarak açıklaması ise belirlenebilmiş değil.


SÖZDEM<br />

SOKAK<br />

Sabahın ilk ışıklarında, kuşların yeryüzünü selamladığı vakitte odanın penceresinden<br />

baygın gözlerle baktığım sokak, beni farklı düşüncelere götürür. Her düşündüğümde ise ilk<br />

olarak çocukluk anılarım gelir aklıma. Akşam ezanına kadar oradan oraya koşturup, vaktin<br />

nasıl geçtiğini anlamadığımız, farklı sokakları heyecanla keşfe çıktığımız, en saf ve en temiz<br />

olduğumuz eşsiz zamanlar…<br />

Birçok hatırayla doludur sokaklar. Kulak verilse neler anlatır kim bilir. Kiminin ekmek<br />

kapısı, kiminin caddeden ayrılıp kafasını dinlemek için alabildiğine yürüdüğü, kimileri içinse<br />

sığınacak bir yuva. Hoş, belki de bazı insanlar için iki yanında evler ve dükkânlar bulunan yol<br />

sadece. Yalnız insanlar mı var sokakta? Özellikle akşam vakitleri peşimize takılıp sahiplenilme<br />

umuduyla gideceğimiz yere kadar bizi takip eden hayvanlar da sokağın bir parçasıdır.<br />

Nice geçmiş hayatları, nice sevdaları, nice kahkahaları barındıran, gecesinde yalnızlıktaki<br />

kalabalığı, gündüzünde kalabalıktaki yalnızlığı tattıracak, belki de bundan daha çok şeye<br />

tanıklık edecek en büyük şahitlerdir sokaklar.<br />

Mehmet YAZLIK


Merhaba arkadaşlar.<br />

Bu köşemizde aslında çok yaygın bir hastalığa çare bulmaya çalışacağız.<br />

Peki, nedir bu hastalık? Gün geçtikçe büyüyen, bulaşan ve birçok insanı<br />

pençesine alan yabancı kelime kullanma hastalığı. Evet, yanlış duymadınız.<br />

Yabancı kelime kullanma hastalığı. Maalesef güzel Türkçemizi tehlikeye<br />

atan ve yozlaştırmaya başlayacak kadar ileri gitmekte olan bu hastalığı<br />

durduracak güç bizde ve yine en büyük iş bize düşüyor. Onun için şimdi en<br />

çok kullandığımız yabancı kelimelerin yerine hangi Türkçe kelimeler<br />

kullanılmalı onlara bakalım:<br />

1. FULL = TAM DOLU<br />

2. OKEY = TAMAM<br />

3. MÜSAİT = UYGUN<br />

4. EKSTRA = FAZLADAN<br />

5. PARTNER = EŞ<br />

6. OBJEKTİF = TARAFSIZ<br />

7. İLLEGAL = YASA DIŞI<br />

8. FOBİ = KORKU<br />

9. KONSEPT = KAVRAM<br />

10. LİNK = BAĞLANTI<br />

11. CENTER = MERKEZ<br />

12. ANTİPATİ = İTİCİLİK<br />

13. AGRESİF = SALDIRGAN<br />

14. BARİYER = ENGEL<br />

15. MİKSER = KARIŞTIRICI<br />

16. ONLINE = ÇEVRİMİÇİ<br />

17. ANALİZ = ÇÖZÜMLEME<br />

18. DİZAYN = TASARIM<br />

19. MAKRO = BÜYÜK<br />

20. VERSİYON= SÜRÜM<br />

21. DATA = VERİ<br />

22. SEANS = OTURUM<br />

23. PLAKET = ONURLUK<br />

24. E-MAIL = E-POSTA<br />

25. TREND = EĞİLİM<br />

Şeyma AKKAŞ


Bir film<br />

12 KIZGIN ADAM<br />

Yönetmen: Sydney Lume<br />

Yapımcı: Henry Fonda, Regınald<br />

Rose<br />

Oyuncular: Henry Fonda, Lee J.<br />

Coob, E. G. Marshall, Martin Balsam,<br />

John Fiedler, Jack Klugman, Edward<br />

Binns, Jack Warden,Joseph<br />

Sweeney,Ed Begley, George<br />

Voskovec,Robert Webber<br />

Yapım Yılı: ABD,1957<br />

Latin Amerikalı genç çocuk,<br />

babasını öldürdüğü gerekçesiyle<br />

cinayetle suçlanır. Sanığın<br />

kaybettiğini söylediği bir bıçak ise<br />

cinayetin işlendiği odada<br />

bulunmuştur, gencin mahkemeye<br />

sunduğu savunma zayıftır ve olan<br />

biteni duyduklarını söyleyen pek çok tanık vardır. Sanık suçlu bulunduğu<br />

takdirde idama mahkûm edilecektir. Jüri sonuçları pek de şaşırtıcı değildir: 12<br />

jüri üyesinden sadece sekiz numaralı jüri üyesi Davis 'suçsuz' hükmü yönünde<br />

oy vermiştir. Davis’in jüri üyelerini ikna etmeye çalışması esnasında her jüri<br />

üyesinin 'suçlu' kararı vermesinin arkasında ise, aralarında yabancı düşmanlığı,<br />

kanuna aşırı güven, çoğunluğa uyma, geçmişle hesaplaşma gibi farklı kişisel<br />

sebepler olduğu ortaya çıkacaktır.<br />

‘ Bir hiç olmak çok üzücüdür beyler. İnsanlar hep aranmak ister, dinlenmek<br />

ister, hayatta bir kez de olsa önemli olmak ister.’<br />

Ayşegül DOĞAN

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!