You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
<strong>Kimya</strong><br />
<strong>Dergisi</strong><br />
İNOVATİF<br />
<strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong><br />
YIL:5 SAYI:<strong>44</strong> MART 2017<br />
NANOFİBER<br />
ÜRETİM<br />
TEKNİĞİ<br />
HAVAN İLAÇ ve KİMYA ŞİRKETİ GENEL MÜDÜRÜ<br />
M. TAMER GELEN BEY İLE RÖPORTAJ
KURALLARIMIZ<br />
1. <strong>İnovatif</strong> <strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong> yazılarını herhangi bir<br />
makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını<br />
aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış<br />
olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak<br />
belirtmek durumundasınız.<br />
2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci<br />
derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun<br />
yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız.<br />
3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza<br />
gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi<br />
sorumlu değildir.<br />
4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde,<br />
yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır.<br />
Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine<br />
ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen<br />
yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet<br />
ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri.<br />
Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar<br />
sorumludur. Dergi sorumlu değildir.<br />
5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız<br />
var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile<br />
konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise<br />
iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine<br />
mail atabilirsiniz.<br />
6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları<br />
info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine<br />
göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz<br />
yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından<br />
incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri<br />
dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde<br />
bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu<br />
kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç<br />
daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi.<br />
7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı<br />
yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının<br />
yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız<br />
yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin<br />
yazılarını maalesef yayımlamayacağız.<br />
8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz.<br />
Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi<br />
bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler<br />
yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz<br />
konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi<br />
yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını<br />
değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz<br />
dergi yöneticisine aittir.<br />
9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya<br />
ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma<br />
yapmayı seven herkes yazabilir.<br />
10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur.<br />
Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir.<br />
Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş<br />
sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir.<br />
Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran,<br />
huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler<br />
ekipten çıkarılır.<br />
11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi<br />
buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine<br />
sahiptir.<br />
12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları<br />
kabul etmiş sayılırlar.<br />
SOSYAL MEDYA<br />
http://www.inovatifkimyadergisi.com<br />
https://www.facebook.com/Inovatif<strong>Kimya</strong><strong>Dergisi</strong><br />
https://twitter.com/Inovatif<strong>Kimya</strong><br />
https://instagram.com/inovatifkimyadergisi<br />
http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr<br />
https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ<br />
https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi<br />
https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2Xp0LJgn9bB-aLM6w0-3pw
Ekibimiz<br />
YAVUZ SELİM KART<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
KURUCU-YÖNETİCİ<br />
PELİN TANTOĞLU<br />
KİMYAGER<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
EBRU APAYDIN<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
TUĞBA NUR AKBABA<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
GÜLŞAH TİRENG<br />
KİMYA TEKNİKERİ<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
PEMBE ÖZÇAKMAK<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
ZEHRA ORUÇ<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
BURÇİN AKSARAY<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
DERYA İNCELİ<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
TARIK BERCAN SARI<br />
KİMYA VE BİYOLOJİ MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
ÖZLEM ÖZDEN<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
HATİLE MOUMİNTSA<br />
KİMYA<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
GİZEM AYVERDİ<br />
KİMYAGER<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
ASLIHAN YILDIZ<br />
KİMYA TEKNİKERİ<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
BEGÜM MENEVŞE<br />
KİMYAGER<br />
INSTAGRAM EDİTÖRÜ<br />
CANAN KULA<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
ELİF TUNA<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
AYŞENUR YAPRAK<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
DAMLA ÖZTÜRK<br />
KİMYAGER<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
DİLEK İNSEL<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
NİLAY ÇABUK<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
ÖZNUR ÇALIŞKAN<br />
KİMYA VE SÜREÇ MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN
Ekibimiz<br />
AHMET ÜĞE<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
CANAN AYVAT<br />
BİYOLOG<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
ECE ÖZTEN<br />
KİMYAGER<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
ESRA BARUT<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
KARDEN KANIKLI<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
MERVE ÇÖPLÜ<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
RÜYA ATLIBATUR<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
SÜREYYA HELİN AKTURAN<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
SİNAN YENER<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
DAMLA TURA<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
EFRAİM KAPLAN<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
FATMA GÖKÇE AKİKOL<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
KÜBRA KAYA<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
ORHUN KARAKUŞ<br />
BİYOLOG<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
SILA SÖZMEN<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
ORHUN SÜNER<br />
KİMYAGER<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
ÖZGENUR GERİDÖNMEZ<br />
ECZACI<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN
EDİTÖRDEN<br />
<strong>44</strong>. <strong>Sayı</strong>dan Herkese Merhaba,<br />
Öncelikle bize olan ilgi ve alakanız için çok teşekkür ediyoruz.<br />
Bu ay e-dergimizde birbirinden ilginç konular yer almakta ayrıca<br />
Havan İlaç ve <strong>Kimya</strong> A.Ş. Genel Müdürü M. Tamer Gelen Beyle ilgi<br />
çekici bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bu güzel röportaj<br />
için çok teşekkür ediyoruz.<br />
Bize her zaman kimya sektörü ya da kimya ile ilgili bir konuda<br />
yazıp gönderebilirsiniz.<br />
İyi okumalar dileriz<br />
YAVUZ SELİM KART
REKLAM<br />
İÇİN<br />
iletisim@inovatifkimyadergisi.com<br />
BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE<br />
ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE<br />
REKLAM VERİN<br />
BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN
İÇİNDEKİLER<br />
FOSFORLU ÇUBUKLARIN<br />
9<br />
BİLİMİ<br />
SOYA YAĞINDAN KARBON<br />
11<br />
GRAFEN ÜRETİLDİ<br />
YERLİ İLAÇ SANAYİSİNDE<br />
12<br />
KAPASİTE YATIRIMI<br />
ORGANOMETALİK KİMYA 13<br />
ENERJİ DEPOLAMA<br />
TEKNOLOJİSİNDEKİ BİR SONRAKİ<br />
16<br />
İLERLEME KARANLIKTA PARLAYAN<br />
BOYA OLABİLİR Mİ?<br />
YERLİ İLAÇ İÇİN HER ŞEY HAZIR! 18<br />
PLASTİKLERİN NUMARALANDIRILMASI 20<br />
ÇİN’İN ‘YAPAY GÜNEŞ’İ 102 SANİYE<br />
22<br />
BOYUNCA ISI YAYDI<br />
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, KİMYA<br />
23<br />
ALANINDA 2 YENİ PATENT ALDI<br />
ŞARJ EDİLEBİLEN BATARYALAR<br />
24<br />
(İKİNCİL BATARYALAR )’IN TARİHİ<br />
CANLI HÜCRELERİN İÇİ, YENİ BİR<br />
26<br />
ULTRASON TEKNİĞİ İLE İLK KEZ<br />
GÖRÜNTÜLENDİ<br />
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ KİMYA<br />
BÖLÜMÜ BAŞKANI PROF. DR.<br />
27<br />
HÜSEYİN KARACA: DÜNYANIN<br />
YAKLAŞIK 45 YILLIK BİR PETROL<br />
REZERVİ KALDI<br />
NANOFİBER ÜRETİM TEKNİĞİ<br />
29<br />
ELECTROSPINNING<br />
DENİZ SUYUNDAKİ ATIKLAR<br />
KALKERLİ TORTU İÇİNDE TUTULACAK<br />
32<br />
BAKTERİLER HAVAMIZI<br />
34<br />
TEMİZLEYECEK<br />
AYIN RÖPORTAJI 35<br />
GIDA KATKI MADDELERİ<br />
40<br />
(EMÜLGATÖRLER)<br />
DÜŞÜK OKSİJEN DÜZEYİ, DÜNYA’NIN<br />
EVRİMİNİ 2 MİLYAR YIL GECİKTİRDİ! <strong>44</strong>
İÇİNDEKİLER<br />
KİMYA SEKTÖRÜ 2017’YE HIZLI 45<br />
BAŞLADI<br />
SAÇ ŞEKİLLENDİRMENİN KİMYASI 47<br />
POLİMERİN PROTEİN İLACININ<br />
49<br />
STABİLİTESİNİ GELİŞTİRDİĞİ<br />
BELİRLENDİ<br />
LASTİK SEKTÖRÜNE 3. HAVALİMANI<br />
DOPİNGİ<br />
51<br />
RADİKAL- ANTİOKSİDAN İLİŞKİSİ 53<br />
SIFIR ENERJİ KULLANARA<br />
KOBJELERİ SERİN TUTAN 55<br />
MALZEME GELİŞTİRİLDİ<br />
ÇİMENTO İHRACATINDA İLK SIRADA<br />
SURİYE VAR<br />
56<br />
İLAÇ GELİŞTİRME İÇİN BİYOLOG VE<br />
58<br />
KİMYAGERLER<br />
MÜHENDİSLER BETON<br />
YAPILARIN GÜÇLENDİRİLMESİ İÇİN<br />
60<br />
FİBERLE GÜÇLENDİRİLMİŞ<br />
POLİMER KULLANACAK<br />
KİMYA SEKTÖRÜNÜN YOKSULLUKLA<br />
62<br />
MÜCADELESİ PROJESİ<br />
BİR KİMYAGERİN TEHLİKELİ MADDE<br />
GÜVENLİK DANIŞMANI (TMGD) 64<br />
OLMASI İÇİN HAKLI SEBEPLERİ<br />
NELERDİR?<br />
GÜNEŞ ENERJİSİNİ KULLANARAK<br />
ÇOK YÜKSEK VERİMLE ÇALIŞAN 66<br />
BİR SU ARITICISI GELİŞTİRDİLER!<br />
DOPAMİN DÜZEYİ ARTTIRILARAK<br />
AŞKIN ÖMRÜ UZATILABİLİR 68<br />
İNSANLIK İÇİN BİR ÖLÜM TEHLİKESİ<br />
DAHA ALÜMİNYUM<br />
70<br />
BİLİM İNSANLARI, İLK KEZ “İMKANSIZ<br />
MOLEKÜL” OLARAK BİLİNEN<br />
‘TRIANGULENE MOLEKÜLÜNÜ’ 73<br />
LABORATUVARDA ÜRETTİ<br />
TÜRKİYE’DE KAYA GAZI ADI ALTINDA<br />
DÜNYADA NADİR BULUNAN 76<br />
HELYUM-3 MÜ TOPLANIYOR?
ELÇİN SAYINSÖZ<br />
DOKTOR KİMYAGER<br />
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ<br />
ÇALIŞAN<br />
sayinsoz2580@gmail.com<br />
FOSFORLU<br />
ÇUBUKLARIN BİLİMİ<br />
Çoğu kişinin partilerde kullandığı bir parti<br />
favorisi: fosforlu çubuklar. Ya bir doğum<br />
günü partisinde, ya tatil toplantılarında ya<br />
da evlenme törenlerinde fosforlu çubuklar kolay bir<br />
eğlencedir! Buna ek olarak, fosforlu çubuklar doğal<br />
felaketler gibi acil durumlarda hayat kurtarmaya<br />
yardımcı olurlar. Ayrıca kampçılar ve dalgıçlar da<br />
bu çubukları sıklıkla kullanırlar. Ben de bu plastik<br />
tüplerin nasıl çalıştığını merak ettim ve konu<br />
hakkında küçük bir araştırma yaptıktan sonra bu<br />
9<br />
bilgileri sizlerle de paylaşmak istedim.<br />
Eğer siz de bu çubuklara ne oluyor da böyle<br />
ışıldıyorlar diye merak ediyorsanız buyurun…<br />
Fosforlu bir çubuğu büktüğünüzde exergonic bir<br />
reaksiyon meydana gelir. Exergonic basit olarak<br />
“enerji salan” anlamına gelir.
Plastik tüpün içinde iki farklı bölme ve bu<br />
bölmelerin içinde de farklı kimyasallar vardır.<br />
Fosforlu çubuklarda genel olarak çözeltilerden biri<br />
difenil okzalat bileşiğidir. Bu bileşik ile birlikte rengi<br />
belirleyen boya kullanılmaktadır. İstenilen renge<br />
gore farklı farklı boyalar kullanılabilir. Diğer bir<br />
çözelti de iç tarafta olan ve ikinci bölmeyi oluşturan<br />
cam silindirin içinde bulunan hidrogen peroksit<br />
çözeltisidir. Cam silindir iki çözeltinin birbirinden<br />
ayrı durmasını sağlar ve birbirleri ile raksiyona<br />
girmelerini engeller. Fosforlu çubuğa kırma işlemi<br />
uygulandığında, cam silindir kırılır ve hidrojen<br />
peroksit ve difenil okzalat çözeltileri reaksiyona<br />
girer. Bu iki çözelti birbirine karışır ve foforlu ışık<br />
yayılmasını sağlayan reaksiyon da gerçekleşmiş olur.<br />
Bu reaksiyon sonucunda difenil okzalat bileşiği<br />
hidrogen peroksit tarafından yükseltgenir ve diğer<br />
ürünler ile birlikte kararsız olan1,2-diokzoetandion<br />
bileşiğini oluşturur. Çok fazla kararsız olan bu<br />
bileşik karbondioksit ve enerji açığa çıkarmak üzere<br />
bozunmaya hazırdır. Tam da bu noktada kullanılan<br />
boya molekülleri oyuna katılır ve reaksiyonda<br />
bizzat yer almasa da molekülde bulunan elektronlar<br />
1,2-dioxetanedion un bozunmasıyla açığa çıkan<br />
enerjiyi absorblayıp bir üst enerji düzeyine geçerler.<br />
Elektronlar yeniden baslangıçta bulundukları enerji<br />
seviyelerine (temel enerji seviyesi) dönerlerken sahip<br />
oldukları fazla enerjilerini kaybederler ve bu enerji<br />
kaybı ışık (foton) yayılımı halinde ortaya çıkar. Bu<br />
sürecin adı “chemiluminescence” dır.<br />
Açığa çıkan ışığın enerjisi boya molekülünün<br />
yapısına bağlıdır ve yapıdaki farklılıklar değişik<br />
renklerin elde edilmesini sağlar. Reaksiyon süresince<br />
boya moleküllerinin miktarı sabit kalırken hidrojen<br />
peroksit ve difenil okzalat yavaş yavaş azalır. Bu iki<br />
molekülden biri tükendiğinde de reaksiyon sona erer<br />
ve artık çubuktan ışık yayılmaz.<br />
Belki de farketmişsinizdir, fosforlu çubukların<br />
paketleri üzerinde çubukların kesilerek içindeki<br />
kimyasalların açığa çıkarılmaması gerektiği yazar.<br />
Bunun kimyasal bir nedeni vardır. Cam silindir<br />
içinde bulunan hidrojen peroksitin zararlı olmasının<br />
yanında, difenil okzalat ve hidrojen peroksit<br />
10<br />
arasında oluşan reaksiyon sonucunda yan ürün<br />
olarak küçük miktarda fenol açıga çıkmaktadır. Bu<br />
nedenle cilt ile temas ettiğinde iritasyon ve dermatit<br />
gibi istenmeyen etkiler ortaya çıkabilir.<br />
Son birşey daha söylemek gerekirse, birçok kimyasal<br />
proses gibi fosforlu çubukta oluşan reaksiyonlar da<br />
ısıdan etkilenebilirler. Düşük sıcaklık reaksiyonu<br />
yavaşlatırken yüksek sıcaklık ise reaksiyon hızını<br />
arttıacaktır. Işığın daha uzun sürede tükenmesini<br />
istiyorsanız çubuğu dondurucuda tutabilirsiniz.<br />
Keyifli günler dilerim herkese…
Haber<br />
Yabancı<br />
SOYA YAĞINDAN<br />
KARBON GRAFEN ÜRETİLDİ<br />
Avustralyalı bilim adamları, yemeklik soya yağını<br />
karbon grafen malzemeye dönüştürmeyi başardı.<br />
Avustralyalı bilim adamları, yemeklik soya yağını<br />
karbon grafen malzemeye dönüştürmeyi başardı.<br />
İngiliz Uluslar Topluluğu Bilimsel ve Endüstriyel<br />
Araştırma Örgütü (CSIRO) araştırmacıları, başta<br />
elektronik ve biyomedikal uygulamalar olmak üzere<br />
çok geniş bir sahada kullanım alanı olan tek atomlu<br />
bir karbon malzeme olan grafeni ucuz şekilde<br />
üretmenin bir yolunu buldu.<br />
grafen, çelikten 200 kat daha güçlü ve elektriği<br />
bakırdan daha iyi iletebiliyor. Karbon grafen, yüzde<br />
1 oranında plastiğe aktarıldığında malzemeyi iletken<br />
hale getiriyor.<br />
Grafen, 2004’te Manchester Üniversitesinde yapılan<br />
deneylerde icat edilmiş ve mucidi olan bilim<br />
adamlarına 2010 yılında fizik alanında Nobel Ödülü<br />
kazandırmıştı.<br />
Yeni yöntemde yemeklik soya yağını oda sıcaklığında<br />
temel karbon unsurlarına ayrışana kadar ısıtan bilim<br />
adamları, ayrıştırılan unsurları nikel folyo üzerinde<br />
ince bir film halinde soğutarak grafen bir zar üretti.<br />
Grafenin sanayide kullanılmasının önündeki<br />
en büyük engelin üretimindeki yüksek maliyeti<br />
olduğuna vurgu yapan araştırmanın başyazarı<br />
Dr Zhao Jun Han, bugüne dek grafenin patlayıcı<br />
gazların sıkıştırılması ve vakumlama gibi zahmetli<br />
süreçlerle üretilebildiği belirtti. Bunun 10 santimetre<br />
çapındaki grafen filmin birim maliyetini 750 dolara<br />
kadar çıkardığını kaydeden Dr. Han, yeni yönetim<br />
bunu belirgin şekilde düşüreceğinin altını çizdi.<br />
Araştırma, “Nature Communication” dergisinde<br />
yayımlandı.<br />
Esnek ve bükülebilir bir karbon malzeme olan<br />
11
Yerli<br />
Haber<br />
YERLİ İLAÇ SANAYİSİNDE<br />
KAPASİTE YATIRIMI<br />
Toksöz Grup bünyesindeki Arven İlaç, Türkiye’de<br />
Kırklareli’nde bulunan tesisinin üretim kapasitesini<br />
genişletti.<br />
Genişleyen üretim kapasitesi ile Arven, biyolojik<br />
ilaçları Türkiye ve çevresindeki pazarlara hızlı<br />
bir biçimde ihraç edecek. Arven, global kalite<br />
standartlarına ve düzenlemelere uyumluluk<br />
bakımından GE’nin FlexFactory çözümüyle Avrupa<br />
pazarlarına açılacak.<br />
Avrupa’nın yedinci büyük ilaç pazarı olan Türkiye,<br />
2023’e kadar ilaçlarının yerel üretimini yüzde 60’a<br />
çıkararak, sağlık sektörünü daha da büyütmeyi ve<br />
dönüştürmeyi planlıyor.<br />
Arven İlaç, Türkiye’deki üretim kapasitesini, esnek<br />
ve verimli biyolojik üretimi mümkün kılan, entegre<br />
ve tek kullanımlık teknoloji tabanlı GE FlexFactory<br />
platformuyla genişletmeyi seçti. Verimlilik<br />
konusunda elde edilen iyileştirmeler, Arven<br />
biyobenzer ilaç portföyünü destekleyecek.<br />
İrem Yenice anlaşma ile ilgili şu açıklamalarda<br />
bulundu: “Memeli hücrelerini baz alan biyolojik<br />
üretim için, tek kullanımlık sarf malzemelerinin<br />
kullanımına dayalı sistemleri devreye sokmaya<br />
karar vermeden önce, bir dizi farklı kriter<br />
üzerinden değerlendirmelerde bulunduk. Bunlar;<br />
sistemlerin esnekliğini, yerel organizasyon gücünü,<br />
teknik desteği, hızı ve işbirliğine dayanan çalışma<br />
yapısını kapsıyordu. GE Sağlık’ın standartları ve<br />
FlexFactory platformu bu anlamda ihtiyaçlarımızı<br />
karşıladı. Türkiye son dönemde biyoteknolojik<br />
ürünlerin hücreden bitmiş ürüne kadar tüm<br />
aşamaları ile yerel üretimine odaklanıyor. Bu<br />
nedenle, tek kullanımlık üretim teknolojilerinin<br />
devreye alınmasıyla birlikte sektörde benzer<br />
hedefleri olan şirketlerdeki iş fırsatlarının<br />
artacağına inanıyoruz.”<br />
Arven İlaç Biyoteknoloji ve Ar-Ge Direktörü,<br />
12
ENİS ÇOKO<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ<br />
MEZUN<br />
eniscoko@gmail.com<br />
ORGANOMETALİK<br />
İlk olarak en az bir metal-karbon bağı içeren<br />
bileşiklerin kimyası olarak tanımlanan<br />
organometalik kimya daha sonra bu tanıma<br />
fosfinler(M-PR 3<br />
),alkoksitler (M-OR) ve iminler<br />
(M-N=CR) de dahil edilerek son şeklini almıştır.<br />
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında disiplinlerarası<br />
yeni bir bilim dalı olarak ortaya çıkmış ve yüzyılın<br />
sonuna doğru çok hızlı bir gelişme göstermiştir.<br />
Organometalik <strong>Kimya</strong> yeni bir alan olmasına<br />
karşın , bilinen ilk organometalik bileşik iki yüzyıl<br />
kadar önce sentezlenmiştir. 1760 yılında arsenat<br />
tuzlarından görünmeyen mürekkep geliştirmeye<br />
çalışan Fransız <strong>Kimya</strong>cısı L. C. Cadet, son derece<br />
kötü kokulu bir sıvı elde etti. Daha sonra bu sıvının<br />
(CH 3<br />
) 2<br />
As-As(CH 3<br />
) 2<br />
formülündeki dikakodil<br />
(Eski Yunanca'da kötü kokulu anlamında) bileşiği<br />
olduğu anlaşıldı. Arsenik ile karbon atomu<br />
değerlik elektronlarını ortaklaşa kullanarak s bağı<br />
yapmaktadır. Benzer şekilde, element-karbon s bağı<br />
içeren çok sayıda alkilmetal bileşiği ondokuzuncu<br />
yüzyılın ikinci yarısında sentezlendi. Bunlar arasında<br />
Alman <strong>Kimya</strong>cısı E. Frankland tarafından 1849<br />
yılında sentezlenen Zn(C 2<br />
H 5<br />
) 2<br />
bileşiğini, tarihsel<br />
sıralamada ikinci konumda bulunması nedeniyle<br />
belirtmek gerekir. İlerleyen yıllarda diğer metallerin<br />
de benzer bileşikleri sentezlendi ve bir yandan bu<br />
bileşiklerin yapıları aydınlatılmaya çalışılırken, diğer<br />
yandan da bunların kullanılması üzerinde yoğun<br />
arayışlara girildi. Araştırmalar sonucunda alkilmetal<br />
bileşiklerinin çok geniş kullanım alanları bulundu.<br />
Özellikle organik bileşiklerin sentezinde alkilmetaller<br />
geniş ölçüde kullanım alanı bulmuştur. Bugün dahi<br />
yaygın şekilde kullanılanlara örnek olarak, Grignard<br />
bileşikleri (alkilmagnezyum halojenürler, R-Mg-X)<br />
verilebilir. Grignard bileşikleri susuz ortamda alkil<br />
KİMYA<br />
13<br />
halojenürün magnezyum ile tepkimesinden elde<br />
edilir. Bu bileşiklerin ilginç özelliklerinden biri,<br />
değişik maddelerle tepkimeye girerek yeni bileşikler<br />
oluşturmasıdır. Örneğin, su veya asitlerle tepkimeye<br />
girince alkan (doymuş hidrokarbon), havanın<br />
oksijeni ile alkol, aldehit ve ketonlar ile büyük<br />
alkoller oluşmaktadır.<br />
Organometalik kimya, 1970'lerin sonuna kadar<br />
hemen hemen yalnızca temel araştırmaların<br />
yapıldığı, her geçen yıl bilimsel makale sayısının<br />
hızla arttığı bir alandı. Daha çok yeni organometalik<br />
bileşik sentezleniyor ve bunların yapıları NMR<br />
(çekirdek manyetik rezonans) spektroskopisi<br />
ve X-ışınları kırınımı gibi yeni yöntemlerle<br />
aydınlatılmaya çalışılıyordu.
1970'lerin sonlarına doğru, organometalik<br />
bileşiklerin gerek organik sentezlerde ve gerekse<br />
olefinlerin hidrojenlenme, izomerleşme,<br />
polimerleşme gibi tepkimelerinde homojen katalizör<br />
olarak kullanılması yönündeki çalışmalar büyük<br />
bir ivme kazandı ve geliştirilen bazı katalizörler<br />
endüstriyel ölçekte kullanılmaya başladı. Burada en<br />
son geliştirilen katalizörü anlatmak yerinde olacaktır.<br />
Karbon monoksit ve etilen moleküllerinin düzenli<br />
bir şekilde kopolimerleşerek özellikleri son derece<br />
uygun bir polimer oluşturdukları birkaç yıl önce<br />
bulundu.<br />
Şekil 1. CO ve C 2<br />
H 4<br />
polimerleşme reaksiyonu<br />
Organometalik bileşiklerin biyolojik sistemlerdeki<br />
tepkimelerde de katalizör olarak etki ettiğinin<br />
anlaşılmasından sonra organometalik kimya yeni<br />
bir boyut daha kazandı. Bugün birçok enzimin<br />
etkinliğinin geçiş metal atomları üzerinden<br />
yürüdüğü bilinmektedir. Bir yandan biyolojik<br />
sistemlerdeki katalitik olayların anlaşılması için çok<br />
geniş kapsamlı araştırmalar yürütülürken, diğer<br />
yandan da bu tür katalitik tepkimelerin model olarak<br />
kullanılarak endüstriyel çapta üretimin yapılabilirliği<br />
üzerinde yoğun çalışmalar sürmektedir. İlk bilinen<br />
örnek, bitkiler tarafından havadaki azotun yararlı<br />
amin türevlerine (aminoasitler) normal koşullarda<br />
dönüştürülmesine karşılık, hidrojen ve azottan<br />
amonyak üretiminin çok zor koşullarda (yüksek<br />
sıcaklık ve yüksek basıç altında) gerçekleştirilebilir<br />
olmasıdır. Bilim adamları bitkilerde bulunan<br />
bazı geçiş metal komplekslerinin bu dönüşümü<br />
sağladığını bulunca, benzer kompleksleri kullanarak<br />
hücre dışında da azotu amonyağa dönüştürmeye<br />
çalışmaktadırlar.<br />
Resim 1. Havaya duyarlı organometalik bileşiklerin ve reaktiflerin taşınması için vakum hattı.<br />
14
1980'lerin sonuna doğru organometalik bileşikler<br />
kullanılarak çok değişik özelliklere sahip yeni<br />
malzemeler sentezlenmeye başlandı. Bugün yeni<br />
malzemeler geliştirilmesinde ve işlenmesinde<br />
organometalik kimya çok yaygın bir şekilde<br />
kullanılmaktadır. Organometalik kimya kullanılarak<br />
geliştirilen yeni malzemelere şu örnekler verilebilir:<br />
Yarı-iletken parçacıkların üretilmesi, anorganik<br />
membranların geliştirilmesi, metal karbür gibi<br />
seramik malzemelerin üretilmesi, nanoyapılar<br />
oluşturulması, ince film üretilmesi, silisyum bazlı<br />
malzemelerin geliştirilmesi, moleküler magnet<br />
üretilmesi gibi. Bunlar arasında biri, organometalik<br />
kimyadaki uzun yıllar boyu sağlanan bilgi<br />
birikiminden çok geniş ölçüde yararlanmaktadır. Bu,<br />
yarı-iletken parçacıkların üretilmesidir. Kristal tane<br />
büyüklüğünün bir, iki ve üç boyutta sınırlanması<br />
ile kuantum kuyuları, telleri ve noktaları denilen<br />
farklı optik ve elektronik özelliğe sahip yarı-iletken<br />
malzemelerin elde edilmesinde organometalik<br />
kimya bilgisinden geniş ölçüde yararlanılmaktadır.<br />
Örneğin, kuantum tellerinin veya noktalarının<br />
oluşturulması ancak organometalik bileşikler<br />
kullanılarak mümkün olabilmektedir. Yarıiletken<br />
malzemeyi oluşturan elementlerin uçucu<br />
organometalik bileşikleri, önceden hazırlanmış<br />
yuvalara konularak tepkimeye sokulur ve tepkime<br />
sonucunda yuvalarda yalnızca yarı-iletken malzeme<br />
kalır, diğer tepkime ürünleri gaz olarak uzaklaşır.<br />
Eğer bu yuvalar yeterince küçük yapılırsa, elde<br />
edilen yarı-iletken de o derece küçük boyutta olur.<br />
Bu amaçla kullanılan yuvaların küçük olduğu kadar,<br />
düzenli olması da gerekir. Bir yalıtkan malzemenin<br />
oluşturduğu küçük, fakat eş büyüklükteki düzenli<br />
yuvalarda üretilecek yarı-iletken parçacıklar<br />
kuantum noktaları olarak düşünülebilir. Moleküler<br />
boyutlarda düzenli gözenekli yapıya sahip<br />
zeolitler içerisine yerleştirilen metal karboniller<br />
ve diğer organometalik bileşikler, ısı veya ışığın<br />
etkisinde yine zeolitin gözenekleri içerisinde<br />
hapsedilmiş metal veya metal oksit kümeciklerine<br />
dönüştürülebilmektedir. Kuantum noktaları olarak<br />
nitelendirilebilecek düzenli bir dağılıma sahip bu<br />
tanecikler, külçe halindeki malzemelerden çok farklı<br />
optik, elektronik ve katalitik özellik göstermektedir.<br />
Bu taneciklerin özellikleri, gerek zeolitin gözenekli<br />
yapısında ve gerekse kümeciğin hazırlanmasında<br />
bazı parametreler değiştirilerek ayarlanabilmektedir.<br />
Metal oksit taneciklerinin oksijen içeriği veya<br />
zeolitin katyonu değiştirilerek, örneğin yarı-iletken<br />
malzemenin enerji aralığı ayarlanabilmektedir.<br />
Organometalik kimya bugün iki alanda geniş<br />
uygulama alanı bulmaktadır. Bunlardan biri,<br />
organometalik bileşiklerin homojen katalizör<br />
olarak kullanılmasıdır ki, bu hem endüstriyel hem<br />
de biyo-organometalik kimyayı kapsamaktadır.<br />
İkincisi ise, ileri malzemelerin geliştirilmesidir.<br />
Organometalik kimyada uzun yıllar boyu sürdürülen<br />
temel düzeydeki araştırmalardan sağlanan bilgi ve<br />
veri birikiminden ileri malzemeler geliştirilmesinde<br />
geniş ölçüde yararlanılmaktadır. Burada özellikle<br />
vurgulanması gereken nokta şudur: Uygulama<br />
çalışmalarına hız verilmesi organometalik kimyadaki<br />
temel araştırmaları azaltmamış, tam tersine,<br />
sonuçların uygulamaya geçirilebilir olması temel<br />
araştırmaları daha da artırmıştır.<br />
Kaynaklar :<br />
1-www.abecem.net/bilim/organometalik-kimya.html<br />
2-23. Ulusal <strong>Kimya</strong> Kongresi , Organometalik Bileşiklerin İmmobilizasyonu , Prof.Dr.Bekir Çetinkaya<br />
3-acswebcontent.acs.org/prfar/2015/abimages/Paper_13<strong>44</strong>1_abstract_29774_0.png<br />
4-www.mn.uio.no/kjemi/english/research/projects/organometallic-chemistry-homogeneous-catalysis/<br />
vacuum-line-organometallic-507.jpg<br />
15
Haber<br />
Yabancı<br />
ENERJİ DEPOLAMA<br />
TEKNOLOJİSİNDEKİ BİR SONRAKİ<br />
İLERLEME KARANLIKTA PARLAYAN<br />
BOYA OLABİLİR Mİ?<br />
Enerji depolama teknolojisindeki bir sonraki ilerleme<br />
karanlıkta parlayan boya olabilir mi?<br />
UB bilim adamları öyle düşünüyor.<br />
Bir gün elektrikli otomobiller ve evler için şarj<br />
edilebilir, sıvı bazlı pillerde enerji depolamak için<br />
ideal bir malzeme olarak BODIPY adında bir<br />
flüoresan boya belirlediler.<br />
BODIPY – boron-dipirrometen’in kısaltılmış hali –<br />
karanlıkta, karanlık bir ışık altında parlıyor.<br />
Ancak enerji depolamayı kolaylaştıran bu özellikler<br />
daha az görünürdür. Yeni araştırmalara göre, boya iki<br />
önemli görevde onu mükemmelleştiren alışılmadık<br />
kimyasal özelliklere sahiptir: elektronları depolamak<br />
ve elektron transferine katılmak. Piller enerjiyi<br />
korumak ve transfer etmek için bu fonksiyonları<br />
yerine getirmelidir, ve BODPY bu konularda çok iyi.<br />
Deneylerde, BODIPY bazlı test bataryası verimli<br />
ve uzun ömürlü çalıştı. Araştırmacılar 100 kez<br />
boşalttıktan ve şarj ettikten sonra iyi çalışıyordu.<br />
Dünya alternatif enerji kaynaklarına daha fazla<br />
bağımlı hale geldiği için, sahip olduğumuz en büyük<br />
sorulardan biri, “enerjiyi nasıl depolarız?”. Baş<br />
araştırmacı yard. Prof. Timothy Cook, gece güneş<br />
battığında veya rüzgar durduğunda ne olur? Dedi.<br />
Tüm bu enerji kaynakları kesiklidir ve bu yüzden<br />
ortalama evi güçlendirmek için yeteri kadar enerji<br />
depolayabilen pillere ihtiyacımız var.<br />
Araştırma 16 Kasım’da ChemSusChem’de yayınlandı;<br />
kimya ile sürdürülebilirlik arasındaki bağlantıyı konu<br />
alan bir akademik dergide yayınlandı.<br />
Geleceğin boya tabanlı bir pili<br />
BODIPY, “redoks akışlı pil” adı verilen, sıvı bazlı bir<br />
pil için umut verici bir malzemedir.<br />
Bu sıvı doldurulmuş güç hücreleri, geleneksel<br />
malzemelerden yapılmışlara kıyasla birçok avantaj<br />
sunar.<br />
Örneğin, lityum iyon piller açık oldukları zaman alev<br />
alabilecekleri için risklidir, diyor Cook. Boya tabanlı<br />
pillerin bu sorunu olmaz; eper parçalanırlarsa, sadece<br />
sızdırırlardı diyor.<br />
16
Redoks akışlı piller aynı zamanda daha fazla enerji<br />
depolamak için kolayca geliştirilebilir. Bir solar eve<br />
gece yeteri kadar güç sağlamak için ev sahibine<br />
olanak verir, örneğin, kamu hizmeti veren bir şirkete<br />
maksimum kullanım süresi için rüzgar enerjisi<br />
depolayabilmesine olanak sağlar. Bu önemlidir,<br />
çünkü ölçeklendirme diğer birçok pil teknolojisi için<br />
bir zorluk olmuştur.<br />
BODIPY pillerde nasıl çalışır?<br />
Redoks akışlı piller, çeşitli bariyerlerle ayrılmış iki<br />
tanklı sıvıdan oluşur.<br />
Pil kullanıldığında, elektronlar bir tanktan toplanır<br />
ve diğerine taşınır, teoride 1 elektrik akımı üretmek<br />
el feneri kadar küçük veya bir ev kadar büyük<br />
aletleri güçlendirebilir.Pili yeniden şarj etmek için,<br />
elektronları orijinal tankına geri zorlamak için<br />
bir güneş, rüzgar veya başka bir enerji kaynağı<br />
kullanılırdı; ki burada işlerini yeniden yapmak için<br />
uygun olurdu.<br />
Deneylere dayanarak, bilim adamları, BODIPY<br />
pillerinin topluma yararlı olabilmek için yeteri kadar<br />
güçlü olacağını ve yaklaşık 2,3 volt elektrik ürettiğini<br />
öngörüyor.<br />
Çalışma, PM 567 üzerine odaklandı BODIPY nin<br />
farklı çeşitleri aynı kimyasal özellikleri paylaşıyor<br />
diğer BOPIDY boyalarının da iyi enerji saklama<br />
adayları yapması muhtemel, diyor Cook.<br />
Araştırma ekibi, UB kimyası doktora öğrencisi<br />
olan ilk yazar Anjula M. Kosswattaarachchi’yi ve<br />
UB araştırma yardımcısı kimya profesörü Alan<br />
Friedman’ı içeriyordu. Çalışma UB, SUNY Araştırma<br />
Vakfı ve Ulusal Araştırma Enstitüleri’nin bir parçası<br />
olan Ulusal Araştırma Kaynakları tarafından finanse<br />
edildi.<br />
Bir redoks akışlı akünün verimliliği, her bir depodaki<br />
sıvıların kimyasal özelliklerine bağlıdır.<br />
Cook, “Redoks akışlı pillerde kullanılan<br />
moleküllerin kütüphanesi şu anda küçük ancak<br />
önümüzdeki yıllarda önemli ölüde büyümesi<br />
bekleniyor” dedi. “Araştırmamız, BODIPY<br />
boyasını umut verici bir aday olarak tanımlıyor.”<br />
Deneylerde Cook’un ekibi, bir redoks akışlı pilin her<br />
iki tankını aynı çözeltiyle doldurdu: PM 567 olarak<br />
bilinen güçlendirilmiş BODIPY boyası sıvı içerisinde<br />
çözüldü, sıvıda eritilen PM 567 toz haline getirilmiş<br />
bir BODIPY boya.<br />
Bu kokteylde, BODIPY bileşikleri kayda değer<br />
bir kalite gösterdi: Birçok kimyasalın yaptığı gibi,<br />
indirgenme olmadan elekronu bırakıyorlar ve<br />
alabiliyorlardı, vazgeçip alçaltılmadan bir elektron<br />
alabiliyorlardı. Bu özellik boyalaraın elektron<br />
depolamasını ve 100 kez tekrarlı olarak pillerin<br />
şarj edilip ve boşaltılması boyunca pillerin bitiş<br />
noktalarındaki elekyron transferini kolaylaştırdı.<br />
Bu özellik, boyanın elektronları depolamasını ve<br />
şarj ve boşaltmanın tekrarlanan döngüleri olan 100<br />
saat boyunca pilin iki ucu arasındaki transferini<br />
kolaylaştırdı.<br />
17
Yerli<br />
Haber<br />
YERLİ İLAÇ İÇİN HER ŞEY HAZIR!<br />
İlaç sektöründe 4 milyar TL’lik ilacın kamu alım<br />
garantisiyle yerli üretimini hedefleniyor.<br />
Sağlıkta yerli üretimin artırılmasına yönelik projede,<br />
ilaçta yüksek teknolojili ürünler yanında, patent<br />
koruması kalkmış ancak yerli olarak üretilmeyip<br />
ithal edilen eşdeğer (jenerik) ilaçlar için de pazarlık<br />
yapıldığı açıklandı.<br />
Sağlık Bakanlığı 700 milyon TL’lik eşdeğer ilacın,<br />
kamu alım garantisiyle yerli üretimi için üreticilere<br />
çağrıda bulundu ve pazarlık yapılıyor. Yakın<br />
zamanda 1,5 milyar TL’lik bir grup için daha 2 ay<br />
içinde sektöre teklifte bulunulacak.<br />
Dünya’dan Mehmet Kaya’nın Sağlık Bakanlığı<br />
yetkililerinden aldığı bilgiye göre, toplam 4 milyar<br />
TL’lik ilacın kamu alım garantisiyle yerli üretimini<br />
hedefleniyor.<br />
İlaçta biyoteknoloji, donanımda ise görüntüleme<br />
teknolojileri gibi ileri teknolojili ürünlerin yerli<br />
üretiminin yanında, patent koruması olmayan ve<br />
şartları oluşturan herkesin üretebildiği ilaçlara ve<br />
tıbbi donanıma yönelik olarak da yerli üretim için<br />
harekete geçildi.<br />
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, ilaç firmalarına iki<br />
ayrı pakette eşdeğer üretime uygun ancak şu anda<br />
Türkiye’de üretilmeyip ithal edilen ürünlerin yerli<br />
üretimi için teklifte bulunulduğunu açıkladı. İki<br />
ayrı gruptaki bu teklifte; yıllık 700 milyon TL’lik<br />
tüketim yapılan ve ithal olan ilaçlar için yerli üretim<br />
çağrısı yapıldı. İki ay içinde 1,5 milyar TL’lik bir<br />
ilaç grubu için de çağrı yapılacak. Böylece toplam<br />
2.2 milyar TL’lik ithal ilaç grubu için yerli üretim<br />
pazarlığı başlayacak. Edinilen bilgilere göre Sağlık<br />
Bakanlığı’nın toplam 4 milyar TL’lik eşdeğer ilaç<br />
üretimi için çağrı yapmayı planladığı kaydedildi.<br />
Alım Garantisi Verilecek<br />
Üretim çağrısının firmalarca olumlu karşılandığı<br />
öğrenildi. Sonuçta firmaların da karının garanti<br />
edildiği bir alım garantisi modeli uygulanacak.<br />
Sağlık Endüstrileri Yönlendirme Komitesi tarafından<br />
yürütülecek çalışmayla ilaçlara alım garantisi<br />
verilecek. Ana alıcı olan Sosyal Güvenlik Kurumu<br />
18
yürütücü olacak. İlaçların patent koruması olmadığı<br />
ve üretimi serbest olduğu için firmalar açısından<br />
da karlı bir ortam doğacak. Buna karşılık ilaçların<br />
maliyetinin bir miktar yükselmesinin sözkonusu<br />
olabileceği ancak yerli üretim yapılması nedeniyle<br />
ödemeler dengesi ve toplam yükü açısından<br />
Türkiye’ye sonuçta daha olumlu bir ekonomik<br />
dönüşü olacağı kaydedildi. Alım garantisiyle de<br />
kamunun gelecek 7 yılda ilaç maliyet yükünü<br />
hesaplamasının daha kolay olacağı vurgulandı.<br />
Düşük Teknolojili Tıbbi Cihazlar<br />
İçin Cazibe Merkezleri’nde<br />
Üretim<br />
olarak bu program kapsamında üretilen ürünler için<br />
kamunun alım garantisi vermesi imkanı bulunuyor.<br />
Bakanlığın, çoğu tek kullanımlık düşük teknolojili<br />
tıbbi cihazları üretmek için 23 ilde yatırım yapmak<br />
isteyenlerle anlaşmaya hazır olduğu, özellikle<br />
Türkiye’de üretilmeyen ve ithal edilen cihazlara<br />
yönelik alım garantili anlaşmalar yapmak istediği<br />
belirtiliyor. Tıbbi cihaz tanımı, ileri teknolojili<br />
görüntüleme sistemlerinden, enjektörlere, hastane<br />
yataklarına kadar geniş bir alandaki ürünler için<br />
kullanılıyor. Sağlık alanında çok büyük bir kısmı<br />
düşük teknolojiyle üretilebilir 40 binden fazla tıbbi<br />
cihaz ve sarf malzemesi kullanılıyor.<br />
Öte yandan, düşük teknolojili tıbbi cihazlarla ilgili<br />
Sağlık Bakanlığı’nın Cazibe Merkezleri programını<br />
kullanmak için girişim başlattığı kaydedildi. Yasal<br />
19
NİHAL ERENSOY<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ<br />
ÖĞRENCİ<br />
nerensoy1997@gmail.com<br />
PLASTİKLERİN<br />
NUMARALANDIRILMASI<br />
Tükettiğimiz hazır gıdalarda (yiyecek-içecek)<br />
paketlerinde üçgen veya oklar içerisinde<br />
sayılar yazmaktadır. Peki bu sayılar ve oklar<br />
bize ne anlatmaktadır biliyor musunuz?<br />
Uzun yıllardan beri yapılan bu numaralandırmalar;<br />
1988 yılında yapılan uluslararası bir düzenlemeyle<br />
suların, yiyecek ve içeceklerin konduğu plastik kaplar<br />
birden yediye (1-7) kadar numaralandırılmaktadır.<br />
[1] Bu rakamlar bize kullanılan plastiğin sağlığa<br />
20<br />
uygun veya uygun olmadığını göstermektedir. Peki<br />
bu numaralandırmalar neye göre yapılmaktadır?<br />
Plastiklerin numaralandırılması plastiğin türüne<br />
göre yapılmaktadır. Bu numaraların oklar içinde<br />
yazılmasının sebebi ise; plastiğin geri dönüşebildiği<br />
anlamına gelmektedir. Yiyecek - içecek alırken<br />
plastiğin üstündeki veya altındaki üçgendeki rakama<br />
bakmayı unutmayın! Eğer plastiğin üzerinde bu<br />
üçgen ve rakam yoksa almamaya dikkat ediniz!
Birden yediye kadar numaralandırılan plastikler şunlardır;<br />
• 1 numara –> PET veya PETE (polyethylene terephtalate)<br />
• 2 numara –> HDPE (high density poly ethylene)<br />
• 3 numara –> PVC (poly vinyl chloride)<br />
• 4 numara –> LDPE (low density polyethylene)<br />
• 5 numara –> PP (polypropolene)<br />
• 6 numara –> PS (polystyrene)<br />
• 7 numara –> Diğer (yukarıdaki sınıflamaya girmeyen diğer plastik türlerinin genel sınıflamasıdır)[1]<br />
Resimde gördüğümüz rakamlar arasından 3 tane<br />
plastik türü sağlığımız için zararlıdır. Bu 3 türden<br />
plastiği tüketmemeye veya kullanmamaya dikkat<br />
etmeliyiz. Bu 3 tür şunlardır;<br />
3, 6 ve 7 no’lu plastiklerden uzak durulmalı. Bunlar<br />
zararlıdır.[2]Kansere sebep olabilirler. Diğer plastik<br />
türleri de şunlardır;<br />
1. PET veya PETE Polietilen: Genelde su, iki litrelik<br />
alkolsüz içecekler ve yağların konduğu pet şişelerde<br />
kullanılır. Cam gibi şeffaftır. Zararsızdır.<br />
2. HDPE Yüksek yoğunluklu polietilen: Deterjan<br />
ambalajları ve pet süt şişesinde bulunur. Zararsızdır.<br />
3. PVC Polivinil klorid: Streç folyo, dış mekanda<br />
kullanılan eşyalar, plastik pipo, zemin malzemesi, duş<br />
perdeleri, şeffaf ve kabartmalı plastik ambalajlarda<br />
kullanılır. Zararlıdır!<br />
4. LDPE Az yoğunluklu polietilen: Kuru temizleme<br />
ve çöp torbaları, yemek saklama kaplarında bulunur.<br />
Zararsızdır.<br />
5. PP Poliproplen: Şişe kapakları, içecek kamışları,<br />
biberon, yoğurt kaplarında vardır. Zararsızdır.<br />
6. PS Polistiren: Yemiş paketleri, plastik bardaktabak,<br />
markette etin satıldığı köpük tabak, hazır<br />
paket fast food ürünlerdedir. Zararlıdır.<br />
7. DİĞER: Bunlar birden altıya kadar kullanılan<br />
plastiklerin dışında kalanlardır. Yemek saklama<br />
kapları ve bazı pet şişelerde bulunur. Zararlıdır.[2]<br />
Plastikte sağlık için en önemli tehlike Bisphenol<br />
A (diğer adıyla BPA) denen madde. Bu madde<br />
polikarbonatı çok sert ve cam gibi parlak hale<br />
getirmek için kullanılıyor. Bundan böyle plastik<br />
kaplardaki satın alacağınız yoğurttan, süte suya<br />
kadar pek çok ürününün altında yazan numaralara<br />
dikkat edin. Bu ufak ayrıntılar sizin daha sağlıklı ve<br />
hastalıklardan uzak bir yaşam sürmenize yardımcı<br />
olabilir.[3]<br />
Kaynaklar :<br />
• [1] http://www.hekim.org/index.php?a=8<br />
• [2] http://serinletici.com/2015/06/30/plastik-kapsiseler-uzerindeki-ucgenler-rakamlar-ve-anlamlari/<br />
• [3] https://www.enuygun.com/bilgi/plastikkaplarin-numaralarina-dikkat<br />
21
Haber<br />
Yabancı<br />
ÇİN’İN ‘YAPAY GÜNEŞ’İ 102 SANİYE<br />
BOYUNCA ISI YAYDI<br />
Çin Fiziksel Bilimler Enstitüsü geçici olarak<br />
güneşin üç katı sıcaklığa ulaşabilen yapay bir<br />
güneş yarattıklarını ve 102 saniye ısı yaymasını<br />
sağladıklarını açıkladı.<br />
Çin’de bulunan Fiziksel Bilimler Enstitüsü’nde görevli<br />
bilim insanları, geçici olarak güneşin üç katı sıcaklığa<br />
ulaşabilen yapay bir güneş yarattılar. Yapay güneş,<br />
nükleer füzyon haznesini 49.999 milyon derecelik<br />
ısısıyla eritmeden önce, 102 saniye ısı yaydı.<br />
Yapılan deneyde 102 saniye boyunca korunan 49.999<br />
milyon derecelik ısı dünyanın çekirdek sıcaklığının<br />
8600 güneşin çekirdek sıcaklığının ise üç katı.<br />
Güneşle Aynı Prensibi<br />
Deney, Deneysel İleri Derecede Süper İletken<br />
Nükleer Kaynaşım Halkası (EAST) olarak bilinen<br />
termonükleer reaktörde gerçekleştirildi. Güneşin<br />
enerji üretme prensiplerini kullanan reaktör, Jiangsu<br />
bölgesinde bulunan Çin Bilim Akademisi bünyesinde<br />
olan Plazma Fizik Enstitüsünde bulunuyor.<br />
sorusuna cevap arıyor.<br />
Nükleer Füzyon Nedir?<br />
Nükleer füzyonun çalışma prensibi, iki ayrı<br />
hidrojen gazını, döteryum ve tritium, yaklaşık 100<br />
milyon derece ısıya çıkararak, işlem sonrası oluşan<br />
plazmadan enerji elde etmek üzerine olup, fosil<br />
yakıtlara göre çok daha fazla enerji üretmesi, karbon<br />
salınımı olmaması ve güvenlik riski oluşturmaması<br />
gibi avantajları vardır.<br />
Culham Füzyon Enerjisi Merkezi’nin açıklamasına<br />
göre nükleer füzyonla elde edilen bir kilogram<br />
yakıttan elde edilecek enerji, 100 milyon kilogram<br />
fosil yakıttan elde edilen enerjiye eşdeğer.<br />
Günümüz teknolojisiyle bu kadar yüksek ısılara<br />
birkaç dakikadan uzun süre dayanabilecek<br />
çekirdekler üretilemediği için, bilim insanlarının<br />
önündeki sorun, Güneş’in sıcaklığının üç katına, bir<br />
güç kaynağı olarak kullanılabilmesine izin verecek<br />
kadar dayanabilecek bir çekirdek üretmek.<br />
Bütçesi 37 milyon Amerikan Doları olan proje,<br />
Endüstriyel Devrimi’nden beri bilim insanlarının<br />
çözmeye çalıştığı, makinelerden, doğanın<br />
sağladığından daha fazla enerji elde edilebilir mi<br />
22
Yerli<br />
Haber<br />
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, KİMYA<br />
ALANINDA 2 YENİ PATENT ALDI<br />
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Mühendislik Fakültesi<br />
<strong>Kimya</strong> ve <strong>Kimya</strong> Mühendisliği bölümlerinin öğretim<br />
üyelerinin çabalarıyla hayata geçirilen 2 buluşun<br />
daha patenti alındı.<br />
İÜ’den yapılan açıklamaya göre, İÜ öğretim<br />
üyelerinin, İÜ Bilimsel Araştırma Projesi<br />
Koordinasyon Birimi tarafından destekli çalışmaları<br />
sonucu, geçen aylarda 2 buluşun 20 yıl korumalı<br />
incelemeli patent tescilinin ardından, “Antibakteriyel<br />
Güneş Koruma Etkili Toksik Olmayan Nano Yapılı<br />
Katkı Maddesi” ve “Antibakteriyel Kitosan/Fe-<br />
Silika Nanobiyomalzemesi” isimli 2 yeni patent<br />
almaya daha hak kazandı.<br />
Patenti alınan 2 buluş, İÜ Mühendislik Fakültesi<br />
<strong>Kimya</strong> Bölümü Fiziksel <strong>Kimya</strong> Anabilim Dalı<br />
Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Ayben Kilislioğlu, Doç. Dr.<br />
Tuba Şişmanoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Selcan Karakuş’un<br />
yanı sıra doktora öğrencileri Ezgi Tan, Gizem Akdut<br />
ve Merve İlgar’ın da yer aldığı araştırma ekibince<br />
geliştirildi.<br />
Çok sağlam bir yapı<br />
Açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr.<br />
Ayben Kilislioğlu, patenti alınan nano yapıların<br />
geliştirilmesinde, kuvvetlendirilmiş ses dalgalarının<br />
23<br />
kullanıldığını belirtti.<br />
Tescil edilen nano yapıların ticari ürüne<br />
dönüştürülebilmesi için çalışmalarının sürdüğünü<br />
aktaran Kilislioğlu, şunları kaydetti:<br />
“Elde edilen yeni malzemelerde, 300 mm civarında<br />
ZnO tanecikleri ile çinkonun bir mineraline<br />
rastladık. Rastladığımız bu mineral bizi çok<br />
heyecanlandırdı. Çünkü bu mineral, ancak çok<br />
yüksek basınç ve sıcaklıklarda çinko ile silikanın<br />
bir araya gelmesiyle ancak meydana geliyor.<br />
Bu minerale, elmasın oluştuğu yerlerde ya da<br />
meteorların çarptığı yerlerde rastlanabiliyor.<br />
Dolayısıyla çok sağlam bir yapı. Bunun laboratuvar<br />
koşullarında nasıl oluştuğuna yoğunlaştık ve bunu<br />
sağlayanın ses dalgaları olduğunu bulduk. Ses<br />
dalgaları, yüksek enerjili kimya ile çözeltilerde<br />
olağan dışı mekanizmalar oluşturabiliyor.”<br />
Yrd. Doç. Dr. Selcan Karakuş ise “Hastalık<br />
yapıcı bakterilere savaş açtık. Geliştirdiğimiz<br />
inovatif ürünlerle ülke ekonomisine katkı<br />
sağlayacağına inanıyoruz. Teknolojiyi üreten ve<br />
teknoloji pazarında yarışan bir ülke olmamız<br />
için çalışmalarımızı gece gündüz özveriyle<br />
sürdüreceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
BURAK TEKİN<br />
YÜKSEK KİMYA MÜHENDİSİ<br />
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ<br />
DOKTORA ÖĞRENCİSİ (19 Mayıs Üniversitesi Araştırma Görevlisi)<br />
burak.tekin@omu.edu.tr<br />
ŞARJ EDİLEBİLEN BATARYALAR<br />
(İKİNCİL BATARYALAR )’IN TARİHİ<br />
Şekil: Şarj edilebilen Lityum iyon batarya mekanizması<br />
İlk batarya,1836 Yılında İngiliz bir kimyacı<br />
olan John F. Daniell tarafından üretmiştir.<br />
Ancak Daniell’in üretmiş olduğu pil, tekrar şarj<br />
edilemediği için şarj edilemeyen veya primer batarya<br />
olarak anılmaktadır.1859 yılının ortalarına doğru<br />
Fransız fizikçi Gaston Plante kurşun asit isimli ilk<br />
şarj edilebilen bataryayı icat etmiştir. En eski araba<br />
aküsü olarakta bilinen kurşun asit bataryaların<br />
günümüzde hala kullanıldığını görmekteyiz.<br />
İsviçreli bilim adamı Waldmar Jungner, 1899 yılında<br />
Fizikçi Gaston Plante’nin üretmiş olduğu kurşun<br />
asit bataryalara alternatif başka bir şarj edilebilen bir<br />
batarya türü geliştirdi. Waldmar Junger tarafından<br />
üretilen bu batarya’da; pozitif elektrot (katot) olarak<br />
nikel, negatif elektrot( anot) olarak ta kadmiyum<br />
kullanılmıştır. Ancak bu bataryada kullanılan<br />
elektrot malzemeleri kurşuna oranla pahalı olduğu<br />
için, bu batarya ticari anlamda fazla gelişememiştir.<br />
İki yıl sonra, Thomas Edison, Waldmar’ın üretmiş<br />
24
olduğu pilden esinlenerek, kadmiyum yerine demir<br />
kullanıp, nikel-demir ismini verdiği yeni bir batarya<br />
türü geliştirir. Bu bataryanın’da, düşük spesifik enerji<br />
yoğunluğu, düşük sıcaklıklarda zayıf elektrokimyasal<br />
performans sergilemesi, nikel-demir bataryaların<br />
başarısını büyük oranda kısıtlamıştır. 1932 yılına<br />
Nikel-kadmiyum bataryanın elektrokimyasal<br />
performansını geliştirmek üzere pek çok bilim adamı<br />
tarafından çalışmalar yürütülmüş, yüksek akım<br />
yoğunluğu elde edilemesede, bu tarihte Schelecht ve<br />
Ackermann bilim adamları tarafından, sinterlenmiş<br />
kutup plakar geliştirerek, Nikel-kadmiyum<br />
bataryanın kullanım ömrünü büyük bir oranda<br />
artırmıştırlar.<br />
Uzun yıllar boyunca kadmiyum-nikel bataryalar,<br />
taşınabilir elektronik aletlerde tek şarj edilebilen<br />
batarya türü olarak kullanıldı. Ancak 1990 yılların<br />
başlarında Avrupa’daki bazı çevre bilimciler, NiCd<br />
(Nikel-kadmiyum) bataryaların dikkatsiz bir şekilde<br />
çevreye atılması durumunda maruz kaldıkları<br />
zarardan endişelenmeye başladılar. Günümüzde<br />
değiştirilmesi mümkün olmayan özel endüstriyel<br />
kullanımlar haricinde, NiCd (Nikel-kadmiyum)<br />
bataryaların kullanımı Avrupa birliği tarafından<br />
satışı kısıtlanmıştır. Tabi bu yıllarda NiCd batarya<br />
yerine alternatif olabilecek NiMH ( Nikel metal<br />
hibrit) bataryalar önerilmiştir.<br />
Şarj edilebilen bataryalar için asıl dönüm noktası<br />
1991 yılında Sony şirketi tarafından ortaya konulan<br />
ilk Lityum iyon bataryalar ile başlar. Bu tarihten<br />
sonra lityum üzerine derin yapılan derin araştırmalar<br />
yapılmış ve bu tarihten günümüze kadar çeşitli<br />
konfigrasyonlarda lityum iyon batarya türevleri<br />
türetilmiştir. Lityum iyon bataryalar, doğadaki<br />
elektrokimyasal olarak en aktif metal olması,<br />
molekül kütlesi en hafif metal olması, yüksek enerji<br />
yoğunluğuna sahip olması, çevre dostu olması ve<br />
uzun raf ömrüne sahip oldukları için günümüzde<br />
cep telefonu, tablet ve elektrik araçlar gibi pek çok<br />
alanda yüksek oranda kullanılmaktadır.<br />
Kaynaklar :<br />
*http://batteryuniversity.com/learn/article<br />
*http://www.sony.net/SonyInfo/csr/SonyEnvironment/ChargeyourEmotion.html?s_tc=eco000059_CSR<br />
25
Haber<br />
Yabancı<br />
CANLI HÜCRELERİN İÇİ, YENİ BİR<br />
ULTRASON TEKNİĞİ İLE İLK KEZ<br />
GÖRÜNTÜLENDİ<br />
Kök hücreler yağ hücreleri haline gelir. Ultrason<br />
tekniğini kullanılarak, yağ hücrelerinin neden<br />
yağ içerdiği ve hücrelerin diyet yapıp yapmadığı<br />
araştırılabilir.<br />
Nottingham Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, kök<br />
hücre nakillerinde ve kanser teşhisinde potansiyel bir<br />
uygulama olan canlı hücrelerin içini görmek için ışık<br />
yerine ses kullanan bir ara geçiş tekniği geliştirdiler.<br />
Yeni nano ölçekli ultrason tekniği, optik dalga<br />
boylarından daha kısa bir ses dalgası kullanıyor ve bu<br />
özelliği ile 2014’deki Nobel <strong>Kimya</strong> Ödülü’nü kazanan<br />
optik süper-çözünürlük tekniklerine rakip olabilir.<br />
Bu yeni alt optik fonon (ses) görüntüleme tekniği,<br />
daha önce elde edilememiş bir ölçekte canlı<br />
hücrelerin yapısı, mekanik özellikleri ve davranışları<br />
hakkında paha biçilemez bilgiler sağlıyor.<br />
Nottingham Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ndeki<br />
Optik ve Fotonik Grubu araştırmacıları bu bulguları<br />
‘Alt optik dalga boyundaki fononlarla canlı<br />
hücrelerin yüksek çözünürlüklü 3B görüntülemesi’<br />
adıyla Scientific Reports dergisinde yayınladılar.<br />
Araştırmaya katkıda bulunan Profesör Matt Clark;<br />
“İnsanlar vücudun içine bakmanın bir yolu<br />
olarak en basit ifadeyle, tek bir hücrenin içine<br />
bakabileceği bir nokta için ultrason tekniğiyle<br />
ilgileniyorlar. Nottingham şu anda bunu<br />
yapabilecek yeteneğe sahip olan dünyadaki tek<br />
üniversitedir.”<br />
Işık (foton) kullanan geleneksel optik mikroskopik<br />
incelemede görebileceğiniz en küçük cismin boyutu<br />
(veya çözünürlük) dalga boyuyla sınırlıdır.<br />
Biyolojik örnekler için, dalga boyu mavi ışığın dalga<br />
boyundan daha küçük olamaz çünkü ultraviyole<br />
ve daha kısa dalga boyları için ışığın fotonları<br />
üzerinde taşınan enerji o kadar yüksektir ki biyolojik<br />
molekülleri bir arada tutan bağları yok ederek<br />
hücrelere zarar verebilir.<br />
Ayrıca, optik süper çözünürlüklü görüntülemenin<br />
biyolojik araştırmalarda farklı sınırlamaları vardır.<br />
Kullanılan floresan boyaların genellikle toksik olması<br />
ve hücrelere zarar verecek bir görüntüyü elde etmek<br />
ve yeniden oluşturmak için büyük miktarda ışık ve<br />
zaman gerektirmesi nedeniyle ortaya çıkan zararlar<br />
bu sınırlamalara örnek olarak verilebilir.<br />
Işığın aksine, sesin yüksek enerjili bir yükü yoktur.<br />
Bu özellik, Nottingham araştırmacılarına daha küçük<br />
dalga boylarını kullanmalarını ve daha küçük şeyleri<br />
görmelerini ve hücre biyolojisine zarar vermeden<br />
daha yüksek çözünürlüklere ulaşmalarını sağladı.<br />
Profesör Clark; “Vücuttaki ultrason gibi,<br />
hücrelerdeki ultrasonun hasara neden olmaması<br />
ve çalışması için toksik kimyasallara ihtiyaç<br />
duyulmaması harika bir şeydir. Böylece, örneğin<br />
kök hücre nakli gibi hücrelerin vücuttaki bir<br />
hücre içine nakledilebileceği hücrelerin içinde ne<br />
olduğunu görebiliriz.”<br />
26
Yerli<br />
Haber<br />
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ KİMYA<br />
BÖLÜMÜ BAŞKANI PROF. DR.<br />
HÜSEYİN KARACA: DÜNYANIN<br />
YAKLAŞIK 45 YILLIK BİR PETROL<br />
REZERVİ KALDI<br />
İnönü Üniversitesi Mühendislik Fakültesi <strong>Kimya</strong><br />
Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Karaca,<br />
‘Dünyanın mevcut fosil yakıtlarına baktığımız<br />
zaman ekonomik ömürler açısından dünyanın<br />
yaklaşık 45 yıllık bir petrol rezervi kaldı. Tüketim<br />
hızla devam ederse dünyadaki petrol rezervleri 40<br />
ya da 45 yıl sonra tükenmiş olacak’ dedi.<br />
Prof. Dr. Karaca, yaptığı açıklamada, petrol<br />
rezervlerinin 45 yıllık ömrü kaldığını söyleyerek,<br />
alternatif enerji kaynaklarına yönelinmesi gerektiği<br />
konusunda uyarılarda bulundu. Türkiye’nin şu an<br />
ortalama olarak yüzde seksen düzeyinde enerjisini<br />
fosil yakıtlardan sağladığını anımsatan Prof. Dr.<br />
Karaca, “Bunu yalnızca Türkiye için söylemiyorum.<br />
Dünyanın aslında bunu dikkate alması gerekiyor.<br />
Dünyanın mevcut fosil yakıtlarına baktığımız<br />
zaman ekonomik ömürler açısından dünyanın<br />
toplam 40 ya da 45 yıllık bir petrol rezervi kaldı.<br />
Yani bu tüketim hızla devam ederse dünya 40 ya<br />
da 45 yıl sonra mevcut petrol rezervlerini tüketmiş<br />
olacak” dedi.<br />
Doğalgaz rezervi<br />
27<br />
Karaca doğal gaz rezervinin ise 65 yıllık ömrü<br />
kaldığını savunarak, “Peki bu durumda doğalgaz<br />
rezervi ne olacak? Doğalgaz rezervlerine<br />
baktığımız zaman 60 ya da 65 yıllık bir ömrü<br />
var. Doğalgaz etkin bir şekilde enerji üretiminde<br />
kullanılmakta. Peki biz bu doğalgazı nereden elde<br />
ediyoruz ve kullanıyoruz? Bakın biz bunu ithal<br />
etmek durumunda kalıyoruz. Yüzde 90 düzeyinde<br />
ithal ediyoruz” diyerek uyarılarını sürdürdü.<br />
En uzun ömürlü rezerv kömür<br />
Karaca, şu anda alternatif enerji kaynaklarından<br />
rezervi en uzun olanın ise kömür olduğunu<br />
vurgulayarak, “Kömürlerde, dünya kömür<br />
rezervleri ortalama 200-255 yıl hatta bazı<br />
rakamlara göre 300-350 yılla kadar yeterli düzeyde<br />
kömür rezervler var. O zaman ne yapılması<br />
gerekiyor. Yapılması gereken şu, birinci öncelik<br />
bizim mutlaka mevcut kömür yataklarımızı,<br />
kömür rezervlerimizi etkin bir şekilde<br />
kullanmamız gerekiyor. Kömür rezervlerini de<br />
kullanırken yalnızca enerji üretimine yönelik<br />
olmamalı. Mevcut kömür rezervlerimizi alternatif<br />
yeni petrol rezervleri, yeni yakıtlar üretme üzerine
şekillendirmeliyiz” İfadelerine yer verdi.<br />
Alternatif enerji kaynakları<br />
Karaca, Türkiye’nin enerji kaynakları bakımından<br />
çok zengin bir ülke olmadığını dile getirerek,<br />
enerjisinin yüzde seksen oranında dışarıdan ithal<br />
ettiğini kaydetti. Türkiye’nin güneş, rüzgar, jeotermal<br />
gibi diğer enerji kaynaklar ile biyoyakıtlara yönelmesi<br />
gerektiğini de kaydeden Karaca, “Türkiye aynı<br />
zamanda güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal<br />
enerji ve diğer enerji kaynakları öncelikle<br />
biyoyakıtları konusunda çok ciddi anlamda önemli<br />
rezervlere, potansiyellere sahip. Peki bunları etkin<br />
bir şekilde kullanabiliyor muyuz? Bu konuda<br />
oranlara baktığımız zaman maalesef bu konuda<br />
çok iç açıcı durumda değil” dedi.<br />
Biyoyakıtlar kullanılmalı<br />
Prof. Dr. Karaca, Türkiye’nin mevcut<br />
enerji kaynaklarından çok etkin bir şekilde<br />
faydalanamadığına yineleyerek, enerji kaynaklardan<br />
daha fazla faydalanılması için çağrıda bulundu.<br />
Karaca, alternatif kaynaklardan daha fazla yönelim<br />
için teknolojik olarak ülkenin alt yapısının da<br />
geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Türkiye’nin<br />
rüzgar enerjisi bakımından da önemli bir potansiyele<br />
sahip olduğunu anlatan Karaca, tarım ürünleri ile<br />
elde edilen biyoyakıtın da teşvik edilmesi gerektiğini<br />
vurguladı. Karaca, “Türkiye’nin gelirine baktığımız<br />
zaman öncelikle bir tarım ülkesi. Halen daha<br />
yüzde yüz tam sanayileşmiş bir ülke değil. Bu<br />
anlamda temel geçim kaynağına baktığımız zaman<br />
tarımın çok büyük bir etkinliği var. Tarımsal<br />
ürünlerinin mutlaka etkin bir şekilde biyoyakıt<br />
dediğimiz alternatif enerjide kullanılması gerekir.<br />
Yani rüzgar, güneş, jeotermal, su enerjisi dediğimiz<br />
enerji dışında biyoyakıtlarında mutlaka etkin<br />
bir şekilde kullanmalıyız. Çünkü bu gerçekten<br />
Türkiye’nin bir avantajıdır. Türkiye’nin bu mevcut<br />
fırsatı etkin bir şekilde ekonomiye kazandırması<br />
gerekiyor. Bu anlamda özellikle ülkenin doğu ve<br />
güneydoğusunda bu biyoyakıtları çok etkin bir<br />
şekilde Türkiye’ye etkin bir teşvik mekanizmasıyla<br />
yürürlüğe sokabilir. Hem çevre anlamında hem de<br />
Türkiye’nin enerji komplosu oluşturması açısından<br />
çok önemli katkı sağlar düşüncesindeyim” diye<br />
konuştu.<br />
28
DİLZAR DURSUN<br />
KİMYAGER<br />
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ<br />
ÖĞRENCİ<br />
d.dursun2@gmail.com<br />
NANOFİBER ÜRETİM TEKNİĞİ<br />
ELECTROSPINNING<br />
Yıllardır çok duyduğumuz ,adına<br />
seminerlerin,kongrelerin yapıldığı,bir çok<br />
araştırmacının ilgisini üzerine çeken ve son<br />
yirmi yılın en popüler çalışma alanı nanoteknolojidir.<br />
Atomik mikroskopların keşfedilmesi nanometre<br />
boyutlarında fiziğe ve kimyaya çok güçlü bir göz<br />
kazandırmıştır. Bu mikroskoplarla nanometre<br />
düzeyinde çeşitli süreçleri, etkileşimleri, kimyasal<br />
reaksiyonları gözlemek ve atomları teker teker<br />
kontrollü bir şekilde istenen yerlere taşıyıp yapay<br />
malzemeler oluşturmak mümkündür. Nano-ölçek<br />
seviyesindeki malzemelerin özellikleri makroskobik<br />
29<br />
ölçekten tamamen farklı olup, nano-boyutlara<br />
yaklaştıkça birçok yeni özellikler ortaya çıkmaktadır.<br />
Maddeyi nano boyutlarda işleyerek ve ortaya çıkan<br />
değişik özellikleri kullanarak, yeni teknolojik nano<br />
boyutta aygıtlar ve malzemeler yapmak mümkün<br />
olmuştur.<br />
Bilimde elde edilen gelişmeler ve varılan bu sonuç<br />
nanometre boyutlarında malzemelerin teknolojiye<br />
ne kadar büyük olanaklar kazandırabileceğini<br />
göstermiştir. Otomotiv ve benzeri imalat<br />
sanayilerinde kar marjlarının düşmüş olduğu
ABD’de iktisatçılar bu olanakları herkesten önce<br />
görüp Başkan Clinton’ı etkileyerek nanoteknolojiyi<br />
öncelikli alan olarak ilan ettirmiştirler. Bundan<br />
sonra, 1997’den itibaren konu bütün dünyada hızla<br />
gelişmiştir. Şimdi nanoteknoloji bilgisayar devrimini<br />
izleyen ve 21. yüzyıla damgasını vuracak bir teknoloji<br />
devrimi olarak değerlendirilmektedir [Çıracı, 2007]<br />
Yeni yüzyılda kritik bir teknoloji devrimi olarak<br />
görülen nanoteknoloji hala kuluçka dönemindedir.<br />
Bu kritik teknolojinin 2025 yılına kadar gelişmesini<br />
tamamlaması ve hayatın her alanına girmesi<br />
beklenmektedir [Bayındır, 2007]<br />
Son yıllarda da tek yönlü (One dimensional-<br />
1D) nano-yapılar örneğin teller (wires),çubuklar<br />
(rods),tüpler (tubes) gösterdikleri özelliklerden<br />
dolayı çoğu araştırmacının dikkatini çekmektedir.<br />
Sahip oldukları bu özellikler bir çok uygulama<br />
alanında kullanılma imkanı sunmaktadır<br />
(elektronik, optoelektronik, elektrokimya gibi ).Yakın<br />
zamanlarda da çevre,sağlık,güvenlik gibi günlük<br />
yaşamın ihtiyaçları doğrultusunda nanoliflere<br />
(nanofiberlere) olan ilgi artmıştır.Nanofiberlerin<br />
kullanım nedenlerinden bir kaçı; birim kütleden<br />
elde edilebilecek yüzey alanında artışa sahip<br />
olmaları,farklı çaplarda, çok katlı olabilen, çok<br />
kararlı yapılar, daha dayanıklı, daha hafif yapılar<br />
oluşturmaları, üretimlerinde daha az malzeme<br />
kullanımı, daha az enerji kullanımı,filtrelemede<br />
yüksek performans göstermeleri olarak<br />
sıralanabilir.Bir çok nanofiber üretim tekniği<br />
vardır ; Çekme yöntemi (Drawing) ,Kalıp sentez<br />
yöntemi (Template Sentezi) ,Faz ayrımı (Phase<br />
Separation) ,Kendiliğinden düzenlenme (Self-<br />
Assembly),Elektrospinning gibi. Bunlardan en çok<br />
kullanılan elektrospinning yöntemidir, Türkçeye<br />
elektro lif çekim yöntemi olarak geçmiştir. Bu<br />
yöntemin neden kullanıldığına dair birkaç özellik<br />
sıralanabilir; ucuz ve basit bir cihaz kullanımı, farklı<br />
çaplarda fiber üretimi, sentez sürecinin kolay olması<br />
gibi.<br />
Elektrospinning, William Gilbert ‘ ın 1600 ‘ lü<br />
yıllarda sıvının yüksek voltajla değişimini merak<br />
etmesiyle ilk adamını atmış daha sonra birçok bilim<br />
insanı tarafından geliştirilmiş bir yöntemdir.<br />
Tipik bir elektrospin cihazı<br />
Resimde de görüldüğü üzere iğnenin ucundan çıkan<br />
polimer jeti karşıda sabitlenmiş olan alüminyum<br />
tabakaya ulaşacaktır. İğne ucu ile tabaka arasında<br />
ki mesafeye yüksek voltajda elektrik uygulanır. Bu<br />
sayede ince bir iplik görünümünü alan fiber arada ki<br />
mesafe boyunca kuruyarak tabakaya ulaşır, bir çok<br />
fiberin üst üste gelmesiyle pamuk görünümü elde<br />
edilir. Ortalama 15-18 kV elektrik voltajı uygulanır<br />
ki bu da evlerde kullanığımız voltajın (200 V) çok<br />
üzerindedir. Polimer solüsyonu fiberin kullanım<br />
amacına göre hazırlanır .Solüsyon için kolay uçucu<br />
bir solvent kullanılır çünkü iğne ucu ile tabaka<br />
30<br />
arasında solventin buharlaşması istenir.<br />
Burada ki temel mantık şöyledir; iğne ucunda<br />
elektriklenen polimer solüsyonunda ki atomlar artı<br />
ve eksi yükler ile depolanır.Birbirini itmeye başlayan<br />
atomlar uygulanan voltajın eşik değerine ulaşmasıyla<br />
harekete başlarlar.Bu hareket esnasında çözücü<br />
madde buharlaşır geriye kalan katı çözünen madde<br />
fiber halinde karşıya ulaşır.<br />
Elektrospinning yönteminde bir çok parametre<br />
mevcut olup bunlardan bazıları; Çözelti iletkenliği,
Yüzey gerilimi, Çözelti viskozitesi ,Molekül<br />
ağırlığı ,Voltaj ,Akış hızı, İğne-toplayıcı arası<br />
mesafe,Toplayıcı etkisi, Şırınga çapı.<br />
Çok fazla parametre olması bu yöntemin dezavantajı<br />
olarak görülebilir. Ancak bu, parametrelerin<br />
değiştirilmesi ile farklı özelliklerde malzeme<br />
sentezleme olanağı vermektedir.<br />
Uygulama alanları arasında filtrasyon sistemleri ve<br />
özellikle doku nakli gibi tıbbi protezler en yaygın<br />
olanlarıdır. Hedeflenen diğer uygulamalar doku<br />
şablonu, elektromanyetik koruyucu, kompozit<br />
delaminasyon direnci ve sıvı kristal cihazını içerir.<br />
Genişletilmiş olarak uygulama alanları Şekil-2 ve 3’te<br />
verilmiştir .<br />
Bu uygulamaların çoğu endüstri seviyesine<br />
ulaşamamış, sadece bir laboratuar araştırma ve<br />
geliştirme aşamasındadır. Ancak, umut verici<br />
potansiyel ile tüm dünyada akademik ve sanayi<br />
yatırımlarının dikkatini çekeceğine inanılıyor.(1)<br />
Kaynaklar :<br />
(1) Çakmakçı E. “Elektrospinning Yöntemiyle Yeni Polimerik Malzemelerin Sentezi ve Karakterizasyonu” ,<br />
http://www.bilimkurgukulubu.com<br />
http://www.iwash.com.hr<br />
http://www.yenisafak.com<br />
31
Haber<br />
Yabancı<br />
DENİZ SUYUNDAKİ ATIKLAR<br />
KALKERLİ TORTU İÇİNDE<br />
TUTULACAK<br />
Elektrokimyasal teknik metal bakımından zengin<br />
deniz suyunda sadece yedi gün içinde nikelin % <br />
24’ünü yakalayabilir.<br />
Yeni Kaledonya’nın Güney Pasifik adasındaki yeni<br />
araştırmalara göre; çaydanlığın kireçtaşının su<br />
ısıtıcının iç kısmında birikmesine neden olan aynı<br />
işlem, deniz suyundaki nikel kirliliğini temizlemeye<br />
yardımcı olabilir.<br />
Nikel Madenciliği yeni Kollandiyada önemli bir<br />
endüstridir,küçük ada dünyanın en büyük metal<br />
üreticilerinden biridir.Fakat büyük açık ocaklar ve<br />
şiddetli yağışların kombinasyonu, önemli miktarda<br />
nikel demektir,kurşun ve diğer metaller ile birlikte<br />
adanın çevresindeki suları bitiriyor. Bu nikel kirlilik<br />
insan sağlığına zararlı olabilir, çünkü balık zinciri<br />
yukarıya doğru hareket ederken balık ve kabuklu<br />
deniz hayvanlarının bedenlerinde daha yoğunlaşır.<br />
Bu nikelin bir kısmını sudan çekmek için ; Fransa<br />
La Rochelle Üniversitesi’nden bir çevre mühendisi<br />
olan Marc Jeannin ve Noumea’daki Yeni Kaledonya<br />
Üniversitesi’ndeki meslektaşları katdik koruma<br />
yöntemini kullanıp kullanamayacaklarını merak<br />
etti. Bu yöntem, okyanustaki metalik yapılardaki<br />
korozyonu kontrol etmek için kullanılmaktadır.<br />
Deniz suyundaki bir metale zayıf bir elektrik akımı<br />
uygulandığında, kalsiyum karbonata ve magnezyum<br />
dihidroksitin sudan çökelmesine ve metal yüzeyinde<br />
kalkerli bir kütle oluşturmasına neden olur.<br />
Süreç, nikel gibi metalik kirleticiler varlığında<br />
incelenmemişti ve araştırmacılar, nikel iyonlarının<br />
bir kısmının depoda sıkıştığını bilmek istiyorlardı.<br />
Ekip, CaCl 2<br />
tuzuyla kaplanmış yapay bir deniz<br />
suyunun bir küvetine bir galvanize çelik tel<br />
yerleştirdi ve yedi gün boyunca zayıf bir akım<br />
geçirmiştir. Kısa sürenin sonunda, başlangıçta<br />
bulunan nikelin% 24’ünün kireç tabakası deposunda<br />
sıkıştığını buldular.<br />
Jeannin, bu, nikel kirliliğini gidermek için ucuz ve<br />
basit bir yol olabilir.’Bütün kirliliği giderebilir,ancak<br />
bunun sınırı olabilir’diyor.<br />
Şans Eseri Bulgular<br />
Kirliliği iyileştirme orjinal araştırma planının<br />
hedeflerinden biri olmadığından sonuçlar biraz<br />
şans eseriydi. Jeannine’nin ana araştırması kıyı<br />
erozyonuyla mücadele yolları geliştiriyor,deniz<br />
tabanına gömülmüş tel örgü üzerindeki kalkerli<br />
birikintileri, daykların altında sedimentlerin stabilize<br />
edilmesine yardımcı olmak için bir tür doğal çimento<br />
görevi görebileceklerini araştırıyor.<br />
32
Jeannin, bölgedeki nikel kirliliğinin tarihinin<br />
incelenmesine yardımcı olması için örgünün yeterli<br />
metal kirletici maddeleri tutup tıkayamayacağını<br />
belirlemek için Yeni Kaledonya projesine başladı.<br />
Ancak, çok miktarda nikel yakalayabildiğimizi<br />
öğrendiğimizde olası endüstriyel uygulamalar<br />
hakkında düşünmeye başladık “diye hatırlıyor.<br />
Vancouver’daki British Columbia Üniversitesi’nde<br />
çevreci bir kimyager olan Kristin Orians, yöntemin<br />
sadece nikel değil aynı zamanda önemli miktarda<br />
diğer metalleri de kaldıracağını söyledi. ‘Birlikte<br />
çökeltme çok seçici değil,’ diye Chemistry World’a<br />
anlatıyor. ‘Zehirli metalden yeterli miktarda,<br />
demir gibi yararlı olabilecek metalleri de<br />
uzaklaştırmadan etkili bir şekilde kaldıracağını<br />
bilmiyorum.’<br />
Bununla birlikte, Jeannin, sistemin, büyük ölçekte<br />
konuşlandırılmışsa, hayati mineralleri okyanuslardan<br />
sıyırdıklarından endişe duymuyor. Deneyde,<br />
kalsiyumun sadece% 3’ü ve magnezyumun% 0.4’ü<br />
sudan çıkarıldı ve o okyanustaki demir miktarının<br />
önemli ölçüde etkilenmemesi için yeterince büyük<br />
olduğunu söylüyor.<br />
Jeannin, özellikle, Noumea limanı gibi, nikel<br />
sızıntısının yüksek olduğu yerlerde denize giren<br />
miktarın azaltılmasına yardımcı olması için böyle bir<br />
sistemin kurulabileceğini önermektedir. Az gözlem<br />
gerektirir ve güneş panelleri gibi yenilenebilir enerji<br />
kaynaklarına bağlanabilir. Kireçtaşı içine sıkışan<br />
nikel ve diğer kirleticiler geri kazanılabilir ve geri<br />
dönüştürülebilir.<br />
Jeannin, Fransa ve Yeni Kaledonya’daki şirketler<br />
ile birlikte çalışarak, sistemin endüstriyel ölçekte<br />
kurulup kurulamayacağının belirlenmesine yardımcı<br />
olacak bir pilot proje hazırladığını söyledi.<br />
33
Yerli<br />
Haber<br />
BAKTERİLER HAVAMIZI<br />
TEMİZLEYECEK<br />
Gebze Teknik Üniversitesinde geliştirilen proje<br />
tamamlanınca atık gazlar bakteriler tarafından<br />
arıtılacak. Bu sayede ekonomik ve basit işletilebilir<br />
bir sistem ile zararlı NO x<br />
gazlarının atmosfere<br />
salınımı engellenmiş olacak.<br />
Özellikle endüstriyel üretimin, nüfus ve trafik<br />
yoğunluğunun yüksek olduğu şehirler başta olmak<br />
üzere dünyada artan hava kirliliği insan sağlığı<br />
üzerindeki kaygıları da beraberinde gündeme getirdi.<br />
Ulusal ve uluslararası düzenlemelerle emisyonlara<br />
getirilen kısıtlamalar nedeniyle daha seçici ve<br />
ekonomik arıtım sistemlerinin geliştirilmesine<br />
ihtiyaç duyuluyor. Bu doğrultuda Gebze Teknik<br />
Üniversitesinde biyolojik atık gaz giderimi üzerine<br />
yürütülen çalışmalar hız verildi. Araştırmalar<br />
neticesinde alternatif bir arıtım yöntemi olarak<br />
geliştirilecek yeni sistem ile baca gazı emisyonlarında<br />
bulunan NO x<br />
gazları, membran biyofilm reaktör<br />
aracılığıyla havadaki azot gazına (N 2<br />
) dönüştürecek<br />
bir proje geliştirildi. Projede tasarlanan seçici<br />
malzeme bakterilerin atık gaz ile temas süresini<br />
arttıracak. Bu sayede reaktör içerisinde uygun<br />
şartlar altında bakteriler atık gazı yüksek verimlerde<br />
tüketebilecek zararlı NO x<br />
gazlarının atmosfere<br />
salınımı engellenmiş olacak.<br />
Doğal bir sistem<br />
34<br />
Gebze Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği<br />
Bölümü Doktora Öğrencisi Faruk Can’a ‘3<br />
Dakikada Doktora Tezi Yarışmasında’ ikincilik<br />
getiren doktora tezi ‘Demir Porfirin Modifiyeli<br />
Hollow Fiber Membran Biyofilm Reaktör<br />
Kullanılarak Biyolojik NO x<br />
Giderim Sistemi’<br />
projesini şu ifadelerle açıkladı: “En önemli hava<br />
kirleticilerden birisi olarak karşımıza çıkan azot<br />
oksitler (NO x<br />
), çevre ve sağlık üzerindeki ciddi<br />
olumsuz etkilerinden dolayı azaltılması gereken<br />
emisyonlardır. TÜBİTAK tarafından maddi<br />
olarak desteklenen bu tez çalışmasında uygun bir<br />
reaktör içerisinde NOx seçici bir filtre malzemesi<br />
geliştirilerek biyolojik gaz arıtımında kullanılması<br />
amaçlanmıştır. Esasında doğada kendiliğinden<br />
gelişen biyolojik dönüşümün, geliştirilen<br />
biyomimetik malzemeyle uygun reaktör koşulları<br />
sağlandığında seçici ve hızlandırılmış bir arıtım<br />
yöntemi olarak kullanılabileceği görülmüştür.<br />
Hali hazırda kullanılan yöntemlere güçlü bir<br />
alternatif olarak karşımıza çıkacaktır. Laboratuvar<br />
ortamında yapılan çalışmalarda sistemin istenilen<br />
verimleri yakalaması halinde, ilk etapta çimento ve<br />
gübre üretim fabrikaları gibi sabit kaynaklardan<br />
yayılan azot oksit emisyonların arıtımında<br />
kullanılması hedeflenmektedir”.
AYIN RÖPORTAJI<br />
• Merhaba, öncelikle röportaj için çok teşekkür<br />
ederiz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?<br />
Merhaba; röportaj yapmak için firmamızı seçtiğiniz<br />
için biz teşekkür ederiz. Ben Mehmet Tamer Gelen<br />
1969 doğumluyum. Eğitimimi 4 yıllık lisans eğitimi<br />
ile Biyolog olarak tamamladım. Eczacı bir babanın<br />
oğlu olmaktan gurur duyan ve eczacılık mesleğini<br />
ve camiasını çok seven biri olup evli ve 2 çocuk<br />
babasıyım.<br />
•Firmanızın kuruluş öyküsü var mı? Firmanızdan,<br />
üretim tesislerinizden ve ürünlerinizden biraz<br />
bahseder misiniz?<br />
Firmamız 70’li yılların sonun da şahıs firması<br />
olarak kurulmuş olup 93 yılında ltd. şti.olarak<br />
kurumsallaşmıştır. Kuruluş amacı Eczanelerin<br />
laboratuar sarf malzemeleri ve medikal malzemeler<br />
konusunda tedarikini ve dağıtımını yapmak<br />
idi. Uzun yıllar kuruluş amacına uygun olarak<br />
eczanelerin hizmetinde bulunduktan sonra 2007<br />
yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığın’dan<br />
onaylı kendi üretim tesislerini faaliyeti geçirerek<br />
yine aynı Bakanlık tarafından ruhsatlandırılmış<br />
35<br />
olan Takviye Edici Gıdaların üretimini yapmaktadır.<br />
Üretim Tesisimizde Tablet, Likit-Solüsyon, toz, şase,<br />
ve çiğnenebilir formlarda ürün üretimi yapmaktayız.<br />
•Havan İlaç’ın Türkiye ve Dünya ilaç pazarındaki<br />
konumu hakkında bilgi verir misiniz?<br />
Havan ilaç Türkiye pazarında, özellikle, ülkemizde<br />
bir ilk olan çiğnenebilir formda gıda takviyelerinin<br />
ar-ge ve üretimini kendi bünyesinde geliştirmiş<br />
ve üretimine başlamış olmakla diğer takviye edici<br />
üretim yapan firmalardan farklı bir konuma sahip<br />
olmuştur. Dünyada birçok gelişmiş ülkede çocuklar<br />
için ayrıcalıklı ve tercih edilen bir form olarak<br />
ciddi bir pazar payına sahip olana çiğnenebilir jelly<br />
formundaki ürünlerin, ülkemizde de yavaş yavaş<br />
tanınan ve pazar payını yükselten bir form olduğunu<br />
göz önüne alırsak ve bu formun şu an Türkiye’deki<br />
tek üretici ve ruhsatlandırılmış ürün grubuna sahip<br />
firması olduğumuzu düşünürsek; gelecekte OTC<br />
pazarında oldukça büyük bir paya sahip bir firma<br />
olacağımızı umuyoruz.
•Firmanızı kısa ve öz tanımlayacak olsanız bu<br />
tanım ne olurdu?<br />
İnsan sağlığına önem veren, bu konuda etik kurallara<br />
ve yasal düzenlemelere uygun olarak hareket<br />
eden, inovatif ürünlerle toplum sağlığına katkıda<br />
bulunmaya çalışan bir firmayız.<br />
•Arge faaliyetleri yürütüyor musunuz, bu<br />
konudaki çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir<br />
misiniz?<br />
Arge faaliyetlerini kendi bünyemizde yürütmekle<br />
beraber dışardan da destek alıyoruz. Ar ge<br />
çalışmalarını tamamen kendi bünyemizde yaptığımız<br />
ve piyasaya sunduğumuz çiğnenebilir formda<br />
(halkın bildiği anlamda Jelibon) takviye edici<br />
ürünler dışında, Laktoz intoleransına karşı Laktaz<br />
enzimi içeren damla, tamamen bitkisel içerikli ağız<br />
içi aftlarda kullanılan aftavit isimli solüsyonumuz,<br />
içilebilir formda saf balık yağı gibi ürünlerimiz<br />
de bulunmaktadır. Şu an bu ürünlerin haricinde<br />
farklı takviyeler üzerine ar ge çalışmalarımız devam<br />
etmektedir ve çok kısa süre içerisinde çalışmaların<br />
tamamlanmasıyla bu ürünlerimizi de piyasaya<br />
sunmak hedefindeyiz.<br />
•Yerli ilaç ya da Milli İlaç üretimi hakkındaki<br />
düşünceleriniz nelerdir?<br />
Türkiye’nin bulunduğu coğrafya ve insan nüfusunu<br />
göz önünde bulundurursak çok ciddi bir pazardır.<br />
Bu pazar içerisinde yurt dışı ilaç firmaları ile<br />
rekabet edebilmek için Ar ge çalışmalarına önem<br />
vermek gerekir. Ancak ciddi Ar ge yapabilmek<br />
yetişmiş nitelikli kişiler ile mümkündür. Bu<br />
anlamda sanayicilerin ve üniversitelerdeki yetişmiş<br />
insanlarımızın ortak hareket etmesi bunun da<br />
devlet politikası olarak kabul edilip desteklenmesi<br />
gerekmeklidir diye düşünüyorum.<br />
•İlaç dışında üretimleriniz mevcut mudur? Varsa<br />
bu üretimler hakkında bilgi verebilir misiniz?<br />
Üretim yeri ve ürünlerimizi Gıda Tarım ve<br />
Hayvancılık Bakanlığına tabi yönetmelikler ve izinler<br />
çerçevesinde Gıda Takviyesi olarak üretmekteyiz. İlaç<br />
olarak değil. Ancak ürettiğimiz ürünler tamamen<br />
eczanelerde satışı gerçekleşen OTC ürün grubu<br />
olarak arz edilmektedir. Şu anda bunların dışında<br />
bir ürün grubu ve malzeme olarak üretimimiz<br />
bulunmamaktadır. Fakat kuruluş amacımıza<br />
uygun olarak mümessilliğini ve bayiliğini yapmış<br />
olduğumuz eczane laboratuvar ve sarf malzemeleri<br />
ile ilgili tedarik ve satış sistemimiz ecza depoları<br />
36
aracılığı ile devam etmektedir.<br />
•OTC ürünleri üzerinde çalışıyorsunuz.<br />
Türkiye'deki OTC pazarı hakkında ne<br />
düşünüyorsunuz, OTC'nin geleceği sizce nasıl<br />
görünüyor?<br />
OTC ürünleri gelişmiş ülkelerde ve toplumlarda<br />
hastalık önleyici ürün gurubu olarak oldukça geniş<br />
ve etkin bir pazar ve tüketime sahiptir. Günümüz<br />
dünyasında olumsuz yaşam koşullarını göz önüne<br />
alırsak, hastalıkları önleyici ve sağlıklı bir yaşam<br />
amacıyla tüketilen OTC grubu ürünler ülkemiz<br />
için de dikkate alınması gereken önemli bir ürün<br />
gurubudur. Ancak bu ürün gurupların da pazar<br />
payının yavaş yavaş ciddi bir şekilde büyümeye<br />
başlaması ve daha da büyüyecek bir potansiyele<br />
sahip olması art niyetli kişi ve firmaların sağlıksız ve<br />
ruhsatsız ürünleri farklı reklam ve satış kanallarını<br />
kullanarak piyasaya sunmalarına sebep olmaktadır.<br />
Toplum sağlığı açısından büyük bir tehlike arz eden<br />
bu ürünler ve kişiler ile ilgili hem yönetmelikler,<br />
hem denetim mekanizması, hem yasal çerçevede<br />
üretim yapan sanayiciler, hem de eczanelere dağıtım<br />
yapan depolar kanalı ile ciddi bir mücadele verilmesi<br />
gerekmektedir. Bu mücadelenin verilmemesi<br />
durumunda toplum sağlığını ciddi bir şekilde<br />
ilgilendiren OTC grubu ürünlerin güvenilirliğini<br />
yitirmesine ve gelişmeden ülkemizde bu ürün<br />
grubunun kısa zamanda kaybolasına sebep olur ki<br />
bu da ülkemiz toplum sağlığı açısından ciddi bir<br />
tehlikedir.<br />
•Gıda takviyelerini çiğnenebilir formda yumuşak<br />
jel haline getirecek üretim tesisini Türkiye’de kuran<br />
ilk firmasınız. Benzer şekilde, yeni iş geliştirme<br />
faaliyetleri yürütme gibi hedefleriniz var mı?<br />
Firmamız üstlendiği vizyon ve misyonun bir<br />
sorumluluğu olarak inovatif ürünler üretme<br />
hedefiyle çalışmalarını devam ettirmektedir. Bu<br />
anlamda yürüttüğümüz çalışmalar sonuçlandıkça<br />
sizler ve sektör paydaşlarımızla paylaşacağız.<br />
37
•Çalışanlarınız Havan İlaç firmasını nasıl bir<br />
firma olarak görüyorlar? Firmanızı, çalışma<br />
ortamı ve kariyer planlaması fırsatları açısından<br />
değerlendirir misiniz?<br />
Firmamızın sektör içerisindeki geçmişten gelen<br />
güvenilirliği ve geliştirmiş olduğu yenilikçi<br />
ürünler, çalışanlarımızı da olumlu anlamda motive<br />
etmektedir. Çalışanlarının gelecekteki kariyerleri<br />
firma açısından çok önemsenmektedir. Bu anlamda<br />
gelişime açık, yenilikçi ve kariyer planlamasında hep<br />
bir adım ötesini düşünen çalışanlarımızın bulunması<br />
ve onlarla bu yolda beraber yürümekten keyif<br />
aldığımızı söyleyebilirim.<br />
•İlaç sektöründe çalışan kadın istihdam modeli<br />
hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?<br />
Şirketinizdeki durum nedir?<br />
Günümüz iş dünyasında, tabi bu sadece bizim değil<br />
tüm sektörler için geçerli olan bir durumdur ki, o<br />
da kadın ve erkek ayrımcılığının bulunduğu hiçbir<br />
firma veya kuruluşun büyümesi, kurumsallaşması ve<br />
markalaşması mümkün değildir. Medeni ve gelişmiş<br />
toplum ve kurum olmanın ilk adımı kadınların da<br />
artık üretime katılması ve erkeklerle her platformda<br />
eşit koşullarda bulunması ile mümkündür.<br />
•Şirketinizdeki kariyer basamakları hakkında bilgi<br />
alabilir miyiz?<br />
iyi ifade edebilen ve hedefleri olan arkadaşlarla<br />
çalışmayı tercih ediyoruz.<br />
•İlaç sektöründe birçok pozisyon mevcut.<br />
Sektörden mezun olan arkadaşların birçoğu ilaç<br />
sektöründe görev almak istiyor. <strong>Kimya</strong> üzerine<br />
bölüm bitiren arkadaşlar hangi pozisyonlarda<br />
görev alabiliyor ve bu pozisyonlara alırken nelere<br />
dikkat ediyorsunuz?<br />
Öncelikle mezun olan tüm arkadaşlarımıza başarılar<br />
diliyorum. Önlerinde çok zor bir yol var. Kariyer<br />
planlamalarını yapabilmeleri ve uygun yaşam<br />
standartlarını yakalayabilmek adına, mesleklerine<br />
dair bir iş arama ve bulma süreci ülkemiz için<br />
oldukça sıkıntılı. Nacizane tavsiyem öncelikle<br />
sevdikleri iş ve sektörle ilgili iş arayışlarında<br />
bulunmaları esas olan yaptıkları işte mutlu<br />
olmalarıdır. Bu anlamda da kendilerini geliştirmeleri,<br />
farklı bakış açılarını yakalayabilmeleri ve yenilikleri<br />
takip edebilmeleri gerekmektedir.<br />
•İşe alım süreci sonrası şirketinizde eğitimler<br />
devam ediyor mu, takım çalışmasının<br />
şirketinizdeki önemi nedir?<br />
İşe alım sonrasında belirli periyodlarda eğitimlerimiz<br />
devam etmektedir. Yaptığımız iş bireysel olmadığı<br />
için takım çalışması ve çalışanlar arasındaki uyum en<br />
önemli konularımızdan biridir.<br />
Firmamızın, her daim gelişmeyi ve büyümeyi<br />
kendine hedef edinmiş olmasından dolayı, bizimle<br />
aynı hedefi paylaşan ve mücadele veren her<br />
arkadaşımız için, büyüme grafiğimize paralel olarak,<br />
kariyer imkanı sunmak temel ilkelerimizdendir.<br />
Güncel büyüme hızımız ve gelecekte planladığımız<br />
büyümemiz göz önüne alınırsa ve bu amacı<br />
gerçekleştirebilirsek, her çalışanımızın hak ettiği her<br />
türlü kariyer aşamasını da sunan bir firma olmayı<br />
hedefliyoruz.<br />
•Firmanıza iş başvurusunda bulunan adayların<br />
hangi özelliklere sahip olmasına dikkat<br />
ediyorsunuz? İşe alım süreci şirketinizde nasıl<br />
uygulanıyor?<br />
Öncelikle bize başvuruların ulaşmasından sonra<br />
özgeçmişler titizlikle incelenir. Sonrasında, uygun<br />
bulunan adaylar ile mülakat görüşmelerimiz<br />
olmaktadır. Elbette profesyonel İK mülakatlarının<br />
detaylarının dışında temel olarak samimi, dürüst,<br />
özgüveni yüksek, sadakat duygusuna sahip, kendini<br />
38<br />
•Şirketinizde staj yapmak isteyen öğrencilere<br />
tavsiyeleriniz nelerdir, staja kabul ederken<br />
nelere dikkat ediyorsunuz? Öğrenci arkadaşlar<br />
hangi konulara hakim olarak size gelmeliler, bu<br />
konudaki tavsiyeleriniz nelerdir?<br />
Firmamızın staj konusunda dönemsel olarak belli<br />
sayıda bir kabulü söz konusu. Bize gelecek olan<br />
arkadaşlarımızın öncelikle bulunduğumuz sektör ile<br />
ilgili bir ön araştırma yapması ve bizde bulunduğu<br />
süre içinde kendine neler katabileceğini bilerek<br />
gelmesi önemlidir.<br />
•Son olarak sektörün büyümesine ve gelişmesine<br />
katkıda bulunacağını düşündüğünüz tavsiye ve<br />
önerileriniz nelerdir?<br />
OTC ürün grubunda, sektörün büyüme ve<br />
gelişmesinin önündeki en büyük sorun toplum<br />
sağlığını düşünmeden sadece ticari kar olarak<br />
görülerek bilinçsiz ve duyarsız üretilen ürünlerdir. Bu<br />
ürünlerin üretilmesinin ve pazarlama mecralarının
denetim altına alınması en önemli katkı olacaktır.<br />
İllegal olarak üretilen ve denetimsiz reklamları<br />
yapılan ve satılan bu ürünlerle ilgili olarak gerekli<br />
otokontrol ve denetim mekanizmalarının kurulması<br />
ve mücadele edilmesi gerekmektedir.<br />
Röportaj ve bilgilendirmeler için bana ve firmamıza<br />
bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.<br />
Röportaj için çok teşekkür ediyoruz.<br />
Soruları Hazırlayanlar<br />
Yavuz Selim Kart Özgenur Geridönmez Rüya Atlıbatur<br />
39
ONUR BAYRİ<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ<br />
MEZUN<br />
bayrionur19@gmail.com<br />
Gıda Katkı Maddeleri<br />
(Emülgatörler)<br />
Aldığımız gıdaların üzerinde E100, E262 vb.<br />
ifadeler pek çoğumuzun dikkatini çekmiştir.<br />
Bu ifadeler gıda katkı maddeleridir ve<br />
aldığımız ürüne aroma katmak veya bozulmasını<br />
geciktirmek gibi amaçlar ile kullanılmaktadır.<br />
Bu maddeler içinde zararsız katkı maddeleri<br />
çoğunluktadır ancak şüpheli, kanserojen veya<br />
tehlikeli katkılar da vardır. Aldığınız ürünlerin<br />
sağlığınız açısından tehlike yaratmaması için bunları<br />
bilmek yararlı olacaktır.<br />
Besinlerdeki katkı maddelerin güvenli olup<br />
olmadığını anlamak için hayvanlar (fareler)<br />
kullanılmıştır; ancak hayvanlar insan değil ki<br />
onlara kendilerini nasıl hissettiklerini soralım.<br />
(Başınız ağrıyor mu?) Ayrıca insanlarla hayvanların<br />
biyokimyasal ve genetik yapıları farklı olduğu için<br />
varılan sonuçlar son derece yanıltıcı olabiliyor.<br />
Bir araştırmada insanlar; thalidomide ilacından,<br />
farelerden yüz kat, maymunlardansa yirmi kat<br />
daha duyarlı olup çok daha fazla etkilenmektedir.<br />
Diğer bir nokta da, bu katkı maddelerinin<br />
kokteyl etkisinin araştırılmamasıdır. İki madde<br />
üzerinde yapılan ender bir araştırma sonucunda,<br />
sodyum sülfit (E221) ile benzoik asidin (E210)<br />
birlikte kullanılmalarındaki etkileri ayrı ayrı<br />
kullanılmalarıyla karşılaştırıldıklarında, birlikte<br />
olarak tek başlarına verdikleri sonuçlardan çok daha<br />
ciddî sonuçların ortaya çıktığı görülmüştür<br />
40
Şu hususa da dikkat!<br />
Gıdaların üzerinde “Hiçbir koruyucu madde<br />
içermez” yazısı “Hiçbir katkı maddesi yoktur”<br />
anlamına gelmiyor. Örneğin: “Hiçbir koruyucu<br />
madde içermez” diye etiketlenen hazır çorbalarda<br />
MSG adlı lezzet arttırıcı katkı maddesi bulunuyor.<br />
Her yıl binin üzerinde yeni kimyasal katkı maddesi<br />
gıda sektöründe, raflarda ve dolayısıyla bedenimizde<br />
yer alıyor.<br />
Hepimiz artık sanayi, şehir ve toprak kirliliği ile<br />
kimyasal bir çevre içinde yaşamaktayız. Vücudumuza<br />
giren zehir miktarını mümkün olduğunca azaltmak<br />
vücudumuzun ve bağışıklık sistemimizin daha güçlü<br />
EMÜLGATÖR GERÇEĞİ:<br />
Emülgatör: Besinlere katılan ve onların kararlı<br />
emülsiyon haline gelmesini sağlayan katkı<br />
maddesidir.<br />
Emülgatörler: Bir gıda maddesinde, yağ ve su gibi<br />
iki veya daha fazla fazın homojen bir karışımını<br />
oluşturan veya sabit tutan maddelere verilen genel<br />
bir addır.<br />
Emülgatörler (emülsiyon yapıcılar) uçlarından<br />
birisi yağı seven (hidrophobic) diğeri suyu seven<br />
(hidrophilic) moleküllerdir. Yağın ve suyun iyi bir<br />
şekilde birbirine karışmasını (dispersion) sağlayarak<br />
kararlı, homojen ve topaksız bir emülsiyon meydana<br />
getirirler.<br />
İstenen ölçüde birbiri içinde dağılmayan sıvı ve<br />
hamur şeklinde bulunan maddelerin karışımını<br />
sağlayabilmek için Emülsiyon yapıcı katkı maddeleri<br />
kullanılır.<br />
olmasını sağlayacaktır. Tâbii ki arada bir tüketilen<br />
birkaç katkı maddesi bizi öldürmeyecektir. Fakat bu<br />
durumun vücudumuza uzun sürede etki etmediği<br />
anlamına gelmiyor.<br />
İki tip Emülsiyon vardır:<br />
Yağ içinde su Emülsiyonu: Tereyağı<br />
Su içinde yağ Emülsiyonu: Süt<br />
Öyle malzemeler vardır ki bunlar bir Emulsiyon’un<br />
oluşumunu kolaylaştırırlar veya karışımı önlerler.<br />
Emülsiyonlar istikrarsız yapılardır, bu sebeple<br />
kendiliğinden oluşmazlar. Bir emülsiyonu<br />
oluşturmak için gerekli enerji girişinin çalkalama,<br />
karıştırma, püskürtme ve homojenleştiriciler ile<br />
sağlanması gerekir.<br />
Emülgatörlerin Bazı Sektörlerdeki uygulamaları:<br />
Ekmek: Emülgatör olmadan da ekmeğin yapımı<br />
mümkündür. Fakat onsuz yapılan ekmek; kuru,<br />
hacmi düşük, ve kolay bayatlayan bir ekmek<br />
olacaktır. Hamura eklenen % 0.5 kadar az miktardaki<br />
emülgatör ekmekte hacmin artışını, yumuşak bir<br />
ekmek içi yapısının oluşumunu ve raf ömrünün<br />
uzamasını sağlamaya yeterlidir.<br />
41
Çikolata: Bütün çikolata ürünleri, %0.5 oranında<br />
lesitin (E 322) veya amonyum fosfat (E <strong>44</strong>2) içerir. Bu<br />
emülgatörler, çikolataya uygun bir kıvam sağlamak<br />
amacıyla eklenir. Böylece çikolatalar kalıplara daha<br />
kolay yerleşebilir.<br />
Eğer çikolata yüksek sıcaklıkta stoklanmışsa,<br />
yüzeyi donuk veya beyaz görünebilir. Bu durum,<br />
ürünü müşteriye karşı daha az çekici kılar ve<br />
çiçek açma (beyazlanma) olarak isimlendirilir.<br />
Sorbitan tristearate (E 492) çiçek açma oluşumunu<br />
geciktirebilir.<br />
Dondurma: Karşılaşılan en kompleks (karmaşık)<br />
ürünlerden birisi dondurmadır; hem köpük hem de<br />
emülsiyon, buz kristalleri ve donmamış sulu karışım<br />
içerir.<br />
Emülgatörler, dondurmanın daha akıcı bir yapıda<br />
olmasını sağlamak ve servis yapıldıktan sonra hızla<br />
erimemesini garantiye almak için donma işlemi<br />
esnasında ilave edilirler ve aynı zamanda donmaçözünme<br />
kararlığını düzenlerler. Yağ asitlerinin<br />
mono ve digliseritleri (E 471), lesitin (E 322) ve<br />
polisorbatlar (E 432, E 436) dondurma üretiminde<br />
yaygın olarak kullanılan emülgatörlerdir.<br />
Bahsi geçen bütün bu emülgatörlerin kullanımı,<br />
donmuş yoğurt gibi tatlılara da uygulanır.<br />
Margarin: Emülgatörler, margarine gerekli<br />
sağlamlık, yumuşaklık/sertlik ve tat sağlarlar. Su<br />
damlacıklarının, yağ fazı içerisinde iyi bir şekilde<br />
dağılmasını sağlamak için genellikle yağ asitlerinin<br />
mono ve digliseritleri (E 471) ve lesitin (E 322)<br />
kullanılır. Örneğin, kek pişirmede kullanılan iyi<br />
kalitede bir margarin için laktik asit ve poligliserol<br />
esterleri kullanılırken mono ve digliseritlerin<br />
sitrik asit esterleri, margarinden suyun ayrılmasını<br />
engellerler.<br />
İşlenmiş et: Sosisler, Avrupa işlenmiş et ürünleri<br />
endüstrisinde en önemli yeri tutarlar. Sosisler, et<br />
proteinleri ve sağlam bir emülsiyon içinde bağlanmış<br />
yağ ve su moleküllerinden meydana gelirler.<br />
Emülgatörler, bu emülsiyonu kararlı hale getirerek<br />
yağın ürün içerisinde iyice dağılmasını sağlar. Gıda<br />
katkı maddeleri yağ oranı düşük et ürünlerinde de,<br />
bu ürünlerin tam yağlı türleri kadar iyi olmalarını<br />
sağlamak amacıyla kullanılırlar. Gıda endüstrisinde,<br />
işlenmiş et ürünleri imalatında, yağ asitlerinin mono<br />
ve digliseritleri ve sitrik asit esterleri kullanılır.<br />
‘E’ harfiyle besleniyoruz:<br />
Yediğimiz, içtiğimiz hemen her şeyde katkı maddesi<br />
vardır. En bilinen katkı maddeleri, emülgatörler,<br />
boyalar, asitler, koyulaştırıcılar ve tatlandırıcılar.<br />
Bunlar, başında ‘E’ harfi bulunan numaralarla<br />
gösteriliyor.<br />
Katkı maddeleri; Katkı maddeleri ürünün rengini,<br />
yapısını, tadını, kimyasal ve mikrobiyolojik<br />
dayanıklılığını, besleyici özelliklerini ayakta tutuyor<br />
ve sorunsuz bir üretim sürecini güvenceye alıyor. En<br />
bilinen katkı maddeleri, antioksidanlar, emülgatörler,<br />
boyalar, dayanıklılığı artırıcılar, asitler, stabilizatörler,<br />
koyulaştırıcılar ve tatlandırıcılar. Bunlar başında ‘E’<br />
harfi bulunan numaralarla gösteriliyor. Bunların da<br />
bir sistematiği var. Örneğin E100-199 arası boyalar,<br />
E200-299 arası dayanıklılığı artırıcılar, E300-321<br />
antioksidanlar, E322-375 emülgatörler ve asitler,<br />
E400-419 koyulaştırıcı ve jölelendiriciler, E400 ve<br />
üzeri daha farklı katkı maddelerini gösteriyor.<br />
AB ülkeleri aralarında ortak bir gıda kodeksi<br />
oluşturmak için karmaşık kimyasal tanımlar<br />
yerine, her maddeye bir numara vermeyi<br />
kararlaştırmışlardır. ‘E’ harfi ile başlayan numaralar<br />
o katkı maddesinin sağlığımız için bir tehlike<br />
oluşturup oluşturmadığını anlamamıza yardımcı<br />
oluyor.<br />
Zararsız katkılar:<br />
E100, 103, 104, 105, 111, 121, 122, 126, 130, 132,<br />
140, 151, 152, 160, 161, 162, 163, 170, 174, 175, 180,<br />
181, 200, 201, 202, 203, 236, 237, 238, 260, 261, 262,<br />
263, 270, 280, 281, 282, 290, 300, 301, 303, 304, 305,<br />
306, 307, 308 309 322 325, 326, 327, 331, 332, 333,<br />
334, 336, 337, 382, 400, 401, 402, 403, 404, 405, 406,<br />
408, 410, 411, 420, 421, 422, <strong>44</strong>0, 471, 472, 473, 474,<br />
475, 480,<br />
Şüpheli katkılar:<br />
E125, 141, 150, 153, 171, 172, 173, 240, 241, 477, 605,<br />
E220, 221, 222, 223, 224, 338, 339, 340, 341, 460, 461,<br />
466, 407, (mide ve bağırsak hastalıklarına yol açıyor)<br />
E200 (vücuttaki vitamini B12 yi yok ediyor)<br />
E250, 251, 320, 321, (Kalp hastalıkları Damar<br />
sertlikleri ve tıkanıklıklarına yol açıyor)<br />
Tehlikeli Katkılar:<br />
E102, 120, E311, 312, (Nörolojik hastalıklara yol<br />
açıyor)<br />
42
Kanserojen maddeli Katkılar:<br />
E102, 110, 123, 124, 131, 142, 210, 211, 213, 214,<br />
215, 216, 217, (örneğin E211-Sodyum Benzoat<br />
Ketçaplarda bulunmaktadır)<br />
En Tehlikeli Kanserojen Katkı:<br />
E330 ( ne yazık ki birçok hazır gıdada<br />
kullanılmaktadır)<br />
Kaynaklar :<br />
1.http://www.food-info.net/tr/qa/qa-fi63.htm,<br />
2.http://www.nedirnedemek.com/em%C3%BClgat%C3%B6r-nedir-ne-demek,<br />
3.http://www.main-board.eu/bunlari-biliyormuydunuz/178907-emulgatorler-nedir.html,<br />
4.http://www.okumas.net/showthread.php?<strong>44</strong>6-Emulgat%F6r-nedir-neden-yap%FDl%FDr,<br />
5.http://www.webhatti.com/saglik/173103-e-harfiyle-besleniyoruz.html,<br />
43
Haber<br />
Yabancı<br />
DÜŞÜK OKSİJEN DÜZEYİ, DÜNYA’NIN<br />
EVRİMİNİ 2 MİLYAR YIL GECİKTİRDİ!<br />
Exeter Üniversitesi’nin verileri, Dünya’da yaşanan<br />
gelişmeleri ve karanlık bir gerçeği ortaya koyuyor.<br />
vurgulanıyor. Büyük Oksidasyon’dan sonra<br />
atmosferde oksijenle reaksiyona girdi.<br />
Dünyanın orta çağlarındaki düşük atmosferik<br />
oksijen seviyesi, gezegenimizdeki yaşamın kökeni<br />
hakkında yeni sorular yaratarak 2 milyar yıllık bir<br />
evrimi gölgede bıraktı.<br />
Exeter Üniversitesi tarafından yapılan yeni<br />
araştırmalar, oksijenin, önceki yıllara göre akılları<br />
baştan alacak düzeyde gerilediği gerçeğini ortaya<br />
seriyor.<br />
Exeter Coğrafya Bölümü’nden Profesör Tim Lenton<br />
ve Dr Stuart Daines, oksijenin halihazırda erken<br />
fotosentezle üretilmesine rağmen oksijenin düşük<br />
seviyelerde stabilize edildiğini ve yükselmediğini,<br />
araştırmalarla ortaya koydu.<br />
2,4 milyar yıl önce atmosfere oksijen veren ‘büyük<br />
oksidasyon olayı’ maalesef oksijen düzeyine<br />
yardımcı olamıyor.<br />
Exeter Üniversitesi’nden bilim insanları, sedimenter<br />
organik karbonun oksidatif hava şartlandırmasındaki<br />
düşük Proterozoik (Kambriyen öncesi dönemde<br />
oluşan kayaç katmanlarının daha üstte yer alan<br />
bölümü) seviyesini ortaya çıkarıyor. Dünyanın<br />
basit tortul kayaçlarında biriken organik maddeni,<br />
basit yaşam biçimlerinin nasıl bir araya geldiği<br />
<strong>44</strong><br />
Atmosferdeki oksijenin seviyesi çok olursa, bu<br />
organik materyal ile reaksiyona girerek oksijenin<br />
tortullar tarafından üretildiği ortaya çıkar.<br />
Söz konusu mekanizma, kara bitkilerinin yükselmesi<br />
ve bunun sonucu olarak küresel fotosentezin iki<br />
katına çıkmasıyla değişti. Atmosferdeki artan oksijen<br />
konsantrasyonu nihayetinde oksijen kontrolünü<br />
bastırdı ve oksijen değerleri, nihayet bugünkü<br />
seviyelere geldi. Buna, hayvanların işgal etmesi ve<br />
sonuçta insanlığın evrimi yardımcı oldu.<br />
Profesör Lenton şu ifadeleri kullandı: “Dünya tarihi<br />
kökten değişri. Bazı yaşam biçimlerin değiştirmek<br />
teoride mümkün değildi çünkü atmosferde yeterli<br />
oksijen yoktu ve karışık bitkilerden dolayı yeterli<br />
oksijen mevcut değildi. Sadece kara bitkileri<br />
geliştiğinde atmosferik oksijende belirgin bir<br />
artış gördük. Dünya’nın tarihine bakılırsa,<br />
gezegenimizin fiziksel ve kimyasal mekanizmaları<br />
arasında yakın bir ilişki var. Bence insanlar, var<br />
oluşlarının bir mucize olduğunu ve muhteşem<br />
bir gezegende yaşadıklarını kabul etmeli. Birkaç<br />
yüzyıl içinde tüm dengeler değişebilir. Yine<br />
de şunu vurgulamız şart: Oksijen düzeyinin<br />
yetersizliği, insanlığın gelişimini milyarlarca yıl<br />
geliştirdi.”
Yerli<br />
Haber<br />
KİMYA SEKTÖRÜ 2017’YE HIZLI<br />
BAŞLADI<br />
<strong>Kimya</strong>dan 1 Milyar 237 Milyon<br />
Dolarlık İhracat<br />
<strong>Kimya</strong> sektörü 2017 yilina hem miktarda hem<br />
değerde ihracat artışıyla başladı. İstanbul Kimyevi<br />
Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği<br />
(İKMİB) verilerine göre; Ocak ayı kimya ihracatı<br />
geçtiğimiz yılın aynı ayına göre miktarda yüzde<br />
27,08 artışla 1 milyon 607 bin ton, değerde ise yüzde<br />
23,62 yükselişle 1 milyar 237 milyon dolar olarak<br />
gerçekleşti. Artışta Rusya, İran ve Irak gibi önemli<br />
pazarlardaki toparlanma etkili oldu. Aynı dönemde<br />
Çin, Singapur ve Malta’ya yapılan ihracattaki artış<br />
dikkat çekti.<br />
Ocak Ayında Yüzler Güldü<br />
Bu yıl 15,5 milyar dolarlık ihracat hedefi koyan<br />
kimya sektörü temsilcilerinin yüzü Ocak ayı ihracat<br />
rakamları ile güldü. Türkiye sanayinin en önemli<br />
aktörlerinden kimya, geçtiğimiz ay miktarda ve<br />
değerde ihracat artışı yakaladı. Ocak ayı kimya<br />
ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre miktarda<br />
yüzde 27,08 artışla 1 milyon 607 bin ton, değerde ise<br />
yüzde 23,62 yükselişle 1 milyar 237 milyon dolara<br />
ulaştı.<br />
İlk Sırada Birleşik Arap<br />
Emirlikleri Var<br />
<strong>Kimya</strong> sektörünün Ocak ayında en çok ihracat<br />
yaptığı ilk on ülke; Birleşik Arap Emirlikleri,<br />
Singapur, Almanya, Irak, İspanya, İtalya, İran, Malta,<br />
Hollanda ve Çin olarak sıralandı. Sektörün 2017<br />
ve sonrasında ihracatta hedef ülkeler arasına aldığı<br />
ABD’ye gerçekleştirilen ihracatta miktarda yüzde<br />
34,11; değerde ise yüzde 19,51 düşüş yaşandığı ve<br />
18.’lige gerilediği görüldü.<br />
45
En Çok İhraç Edilen Mineral<br />
Yağlar ve Ürünler<br />
<strong>Kimya</strong>nın alt sektörlerinin Ocak ayında<br />
gerçekleştirdiği ihracat rakamlarına bakıldığında<br />
mineral yağlar ve ürünlerin 386 milyon 719 bin<br />
dolarlık ihracatla uzun bir aradan sonra yeniden ilk<br />
sıraya yerleştiği dikkat çekti. Plastikler ve mamülleri<br />
352 milyon 386 bin dolarlık ihracatla ikinci sırada<br />
yer alırken üçüncülüğü 95 milyon 546 bin dolarla<br />
kauçuk ve kauçuk eşyalar üstlendi.<br />
Yüzümüz Gülüyor. Rusya<br />
İhracatımız %19 Artışta<br />
Ocak ayı ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul<br />
Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları<br />
Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat<br />
Akyüz, “Dünya genelinde yaşanan tüm olumsuz<br />
gelişmelere rağmen Ocak ayında elde ettiğimiz<br />
ihracat rakamları sanayicimizin yüzünü güldürdü.<br />
Uçak krizi sonrası kayıp yaşadığımız Rusya<br />
pazarına ihracatımız yüzde 19’lik artış yakaladı.<br />
Önümüzdeki aylarda petrol fiyatlarındaki<br />
yükselişin ekonomisini olumlu etkilemesi<br />
beklenen Rusya pazarından alacağımız payın daha<br />
da artacağını düşünüyoruz. Yine sektörümüz<br />
için büyük önem taşıyan Irak’a ihracatımız yüzde<br />
33,43; İran’a ise yüzde 32,98 arttı. En çok ihracat<br />
gerçekleştirdiğimiz ülkeler arasında Çin, Singapur<br />
ve Malta’da yaşanan artışlar dikkat çekiciydi.<br />
Singapur’a ihracatımız yüzde 362,67 artışla bu<br />
ülkeyi ikinci en çok ihracat gerçekleştirilen ülke<br />
yaparken, Malta’ya ihracat yüzde 631,51; Çin’e<br />
ihracat yüzde 39,17 arttı” dedi.<br />
İhracatta Süreklilik Önemli<br />
İhracattaki artışın sürekliliğinin önemli olduğunu<br />
belirten Murat Akyüz şunları söyledi; “Her zaman<br />
söylediğimiz gibi umutsuz olmamalıyız. Bunun<br />
yanında riskleri de düşünüp temkinli hareket<br />
etmek gerekiyor. Önümüzdeki aylarda da<br />
ihracatımızdaki artışın sürmesi için istikrarlı bir<br />
ortama ihtiyacımız var. Kurdaki ani dalgalanmalar<br />
ihracatçı firmalarımızın önlerini görmelerini<br />
zorlaştırıyor, bir an evvel makul seviyelere<br />
gelmesini bekliyoruz.”<br />
46
ÖZGENUR GERİDÖNMEZ<br />
ECZACI<br />
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ<br />
ÖĞRENCİ<br />
ozgenurgeridonmez@gmail.com<br />
SAÇ ŞEKİLLENDİRMENİN<br />
KİMYASI<br />
Her birimizin saçlarının şekli farklıdır.<br />
Kimimizin düzken kimimizin dalgalı hatta<br />
kıvırcıktır. Peki bu çeşitliliğin sebebini hiç<br />
merak ettiniz mi?<br />
Aslında bu konuda en önemli faktör genlerimizdir.<br />
Lise hatta belki ilkokul bilgilerimizden<br />
47<br />
hatırladığımız Mendel genetiğine kadar uzanıyor<br />
bu çeşitlilik. Anne ve babamızdan aldığımız alleller<br />
saçımızın şeklini belirler.<br />
Fakat saç şeklimizi belirleyen tek şey genlerimiz<br />
değildir. Önemli bir diğer faktör de saçlarımızda<br />
bulunan keratindir.
Peki nedir keratin?<br />
Keratin, bazı ökaryotik hücrelerde bulunan, ipliksi<br />
bir yapısal proteindir. Keratin filamentleri yapısal<br />
olarak çok sağlamdırlar ve suda çözünmezler.<br />
Keratin proteinin alfa ve beta olmak üzere 2 çeşidi<br />
vardır. Saçlarda α-keratin yoğunlukta bulunur.<br />
α-keratin de yapısında, kükürtlü aminoasit olan<br />
sistein’den bol miktarda bulundurur. Sistein<br />
aminoasitlerinin yan zincirlerinde bulundurdukları<br />
tiyol grupları okside olarak iki sistein arasında<br />
disülfit bağı oluşturabilir. Bu bağ, proteinleri<br />
oluşturan aminoasit zincirlerinin çapraz<br />
bağlanmasını sağlar. Bu nedenle sistein, keratin<br />
proteininin üç boyutlu yapısının oluşturulmasında<br />
belirleyici rol oynar. Nasıl mı? Sisteinler arası<br />
oluşan kovalent karakterdeki disülfit bağları (-SS-)<br />
saçın kıvırımlı hale gelmesini sağlar. Yani genelleme<br />
yapmak istersek disülfit bağları ne kadar çok ve<br />
yoğunsa saçlar da o kadar kıvrımlı olur.<br />
Saçlarımızın şeklinin nereden geldiğini öğrenmiş<br />
olduk. Fakat saçlarımız hep olduğu gibi kalmaz.<br />
Biz insanlar, değişikliği severiz. Hatta özellikle<br />
kadınlar, en ufak moral bozukluğunda direk<br />
saçlarında değişim yapmak isterler. Eski çağlardan<br />
beri de saçlarını değiştirmek için farklı yöntemlere<br />
başvururlar. Şimdilerde kalıcı bir saç dalgası elde<br />
etmek kolay bir işlemdir. Kuaförde veya evde çok<br />
rahat uygulanabilir. Fön çekmek, maşa yapmak,<br />
perma gibi bir çok yöntem var bunun için.<br />
Düz bir saçı kıvırcık hale getirmek, proteinin<br />
doğallığını bozma(denatürasyon) ve yeniden<br />
doğallaştırma(renatürasyon) işleminin pratik bir<br />
uygulamasıdır. Peki bunu yaparken nasıl bir kimyasal<br />
işlem uygulanıyor?<br />
Önce düz saçtan başlanarak disülfit bağları sülfhidril<br />
gruplarına (-SH) indirgenir. Bu sırada uzun<br />
protein zincirleri arasındaki çapraz bağlar kırılır.<br />
İndirgenmiş hale gelen saç, artık şekillendiricilerle<br />
istenen şekle sokulabilir.<br />
Daha sonra indirgenmiş ve yeniden düzenlenmiş<br />
saç, yeniden disülfit bağları oluşturmak üzere bir<br />
yükseltgenle muamele edilir. Yeni disülfit bağları<br />
başlangıç konumundan farklı pozisyonda oluştuğu<br />
için verilen şekli korur ve yeni bir saç modeli elde<br />
edilmiş olur.<br />
Aynı şekilde kıvırcık saça da düz fön çekmeye<br />
çalıştığımızda, saça yoğun bir ısı uygulanır. Isıyla<br />
beraber keratin yapısındaki disülfit ve hidrojen<br />
bağları yıkılır.<br />
Disülfit bağları, renatüre proteinlerin farklı<br />
pozisyonlarında oluşmasına rağmen, saç<br />
48<br />
keratinlerinin herhangi bir özel işlevi olmadığından<br />
ortada biyolojik bir sonuç yoktur. “Kalıcı” kelimesi<br />
sadece indirgen ve yükseltgen maddelerle muamele<br />
edilen saç kısmı için geçerlidir. Dalgalı saçlar, yeni<br />
çıkan ve bu kimyasal maddelerle işlem görmemiş<br />
keratinlerin, eskilerinin yerini almasına kadar devam<br />
eder.<br />
Saça yapılan bu işlemlerin sık uygulanması ve saça<br />
çok fazla ısı uygulanması sonucu saçta kalıcı hasarlar<br />
oluşabilir, saç eski haline dönemeyebilir ve saç yapısı<br />
zarar görebilir.<br />
Kaynaklar :<br />
1. Organik <strong>Kimya</strong>, Hart Craine Hart<br />
2. Genel <strong>Kimya</strong>, Chang and Goldsby (Palme<br />
Yayıncılık, 2014)<br />
3. https://tr.wikipedia.org
Haber<br />
Yabancı<br />
POLİMERİN PROTEİN İLACININ<br />
STABİLİTESİNİ GELİŞTİRDİĞİ<br />
BELİRLENDİ<br />
Trehaloz esaslı glikopolimer insülini ısı ve mekanik<br />
strese karşı korur, farede vücut içerisindeki proteinin<br />
ömrünü uzatır.<br />
Trehaloz yan zincirleri olan bir glikopolimer, farede<br />
insülinin vücut içerisindeki ömür süresini arttırır ve<br />
proteini depolama ve taşınım süresince oluşabilecek<br />
ısı ve mekanik stresten korur. (Bioconjugate Chem)<br />
Tedavi edici proteinlere polietilen glikol gibi canlı<br />
ile uyumlu polimerler ekleyerek kan dolaşımındaki<br />
ömürleri arttırılabilir. Fakat bu polimerlerin çoğu,<br />
protein ilaçlarını vücut dışında dengeleyemez.<br />
Protein ilaçları genellikle refrijenasyona, depolama<br />
ve taşınım süresince dikkatli kullanıma gereksinim<br />
duyar. Aksi takdirde, hastalar için hayati risk taşıyan<br />
sonuçlara sebep olarak inaktif olabilirler.<br />
Günümüzde, araştırmacılar enjeksiyon öncesi ve<br />
sonrasında protein ilaçlarını stabilize edebilen<br />
polimerleri geliştirmektedirler. Yan zinciri disakkarit<br />
trehaloz içeren glikopolimer insüline eklendiğinde,<br />
farelerdeki proteinin ömür süresi toksik etkisi<br />
olmaksızın uzatılmıştır. Bu aynı zamanda insülini,<br />
ambalajlama ve nakliye sırasında ısıl ve mekanik<br />
strese maruz kalındığında oluşacak yığılmadan önler.<br />
Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nden<br />
Heather D. Maynord ve takım arkadaşları trehaloz<br />
glikopolimerin, lisozim ve diğer enzimleri ısı ve<br />
49<br />
dondurarak kurutmadan koruduğunu bulmuşlardır.<br />
Yeni çalışmalarında, glikopolimerin protein ilaçlarını<br />
vücut içinde ve dışında stabilize edebilirliğini test<br />
etmek istemişlerdir. Diyabetli hastaların kandaki<br />
glikoz seviyesini ayarlamak için yaygın olarak<br />
kullanılan insülin üzerine odaklanmışlardır.<br />
İnsülini ısıl, mekanik stresten ve yığılmadan -iki<br />
bileşen beher içerisinde kolaylıkla birleştiğinde<br />
dahi- koruyan glikopolimer bulunduktan sonra,<br />
proteine farklı bölgelerden 2 glikopolimer zincirini<br />
ekleyerek insülin-glikopolimer konjügatlarını<br />
çözümlemişlerdir. Bu bağlayıcının aynı ısıl ve yığılma<br />
testlerine maruz kaldığında insülin-glikopolimer<br />
karışımı ile aynı stabillikte olduğu ortaya çıkmıştır.<br />
Vücut içerisindeki insülinin ömür süresini arttırdığı<br />
bilinen insülin-PEG konjügatları ile insülinglikopolimer<br />
konjügatlarının sağladığı ömür süreleri<br />
yaklaşık olarak aynıdır. Bu insülin-glikopolimer<br />
konjügatları farede kan şekeri seviyesini düşürdü<br />
fakat tek başına insülinden beş kat daha fazla yüksek<br />
bir doz gerekti. Önceki çalışmalarda, muhtemelen<br />
polimerin insülinin reseptörüne bağlanmasını<br />
engellediği için, insülin-PEG sonuçları benzer<br />
çıkmıştır. Araştırmacılara göre, ileriki araştırmalarda<br />
insülin proteine konjuge olan glikopolimerin daha<br />
iyi bir reseptör bağlanmaya olanak sağlayacağı<br />
belirlenebilir.
Minnesota Üniversitesi’nden Theresa M. Reineke<br />
‘ Bu, PEG (protein ilaçlarına konjuge edilmiş<br />
polimer) için umut verici bir alternatiftir’ diye<br />
belirtmiştir. Maynard, trehaloz glikopolimerin<br />
diğer terapötik proteinler ile testlerine başlamıştır.<br />
Bu ilaçların stabil edilmesi A.B.D ‘de önemli<br />
fakat diğer bölgelerde sürekli refrijenasyon uygun<br />
değildir diye belirtmiştir. Yine de uzun süreli<br />
klinik öncesi çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
‘Ayrıca, sistemin bütünüyle anlaşılması için<br />
geniş kapsamlı mekanik çalışmalara gereksinim<br />
duyulmaktadır’ demiştir.<br />
50
Yerli<br />
Haber<br />
LASTİK SEKTÖRÜNE 3. HAVALİMANI<br />
DOPİNGİ<br />
Türkiye’de ticari lastik sektörü geçen yıla göre önemli<br />
ölçüde büyürken Goodyear Türkiye ticari lastik<br />
pazarının büyümesinin üç katı büyüme sağladı. Bu<br />
büyümede en önemli etken ise 3. Havalimani inşaatı<br />
oldu.<br />
2016 yılında, ticari lastik sektöründe en ciddi<br />
büyüme karma servis olarak adlandırılan ve daha<br />
çok inşaat sektöründe kullanılan ürün grubunda<br />
yaşanırken, İstanbul’daki üçüncü havalimanı<br />
gibi büyük ölçekli projeler, bu ürün segmentinin<br />
büyümesine önemli ölçüde katkı sağladı.<br />
3. Havalimanı tedarikçisi<br />
Bu verileri değerlendiren Goodyear Ticari Lastikler<br />
Direktörü Şaban Güngör konuyla ilgili olarak yaptığı<br />
açıklamada; “Goodyear olarak bu yıl en çok inşaat<br />
sektörünü kapsayan karma servis ürün grubunda<br />
büyüdük. Bu alanda en önemli projelerin başında<br />
gelen İstanbul’daki üçüncü havalimanın lastik<br />
tedarikçisiyiz. Böylesine büyük projelerde yer<br />
alarak, sektörün en güçlü bayilerini Goodyear<br />
ailesine katarak ve elbette müşterilerimiz<br />
sayesinde, Goodyear Şirketi 2016 yılında, Türkiye<br />
ticari lastik pazarının büyümesinin üç katı büyüme<br />
sağladı” diye konuştu.<br />
EMEA bölgesinde lider<br />
2016 yılında Goodyear Avrupa, Orta Doğu, Afrika<br />
(EMEA) bölgesinde yer alan pazarlardan, ticari<br />
lastik işindeki en başarılı performanslarından birini<br />
Goodyear Türkiye ekibinin göstermiş olmasından<br />
büyük gurur duyduklarını ifade eden Güngör,<br />
“Böylece; EMEA bölgesinin 2016 yılı ticari lastik<br />
iş sonuçlarına en büyük katkıyı sağlayan ülke,<br />
Türkiye oldu” dedi.<br />
Ticari lastik pazarının 2017’de de geçtiğimiz<br />
yıllardaki kadar olmasa da, ekonominin genel<br />
seyrine paralel olarak büyümesini sürdüreceğini<br />
öngördüklerini ifade eden Güngör; “Goodyear,<br />
2017’de ürün portföyüne kattığı yeni ürünlerle,<br />
satış sonrası hizmetleriyle büyüyecek. Goodyear’ın<br />
bütün stratejilerinin odağında müşterileri<br />
yer alıyor. Bu bağlamda Goodyear, servis<br />
standartlarının gelişmesini de sürdürecek” dedi.<br />
51
2017’de çalışmalar hızlanacak<br />
Önümüzdeki dönemde filolaşmanın bir trend olarak<br />
daha da artacağını belirten Güngör; “Buna bağlı<br />
olarak, biz de Türkiye’de, Goodyear’ın Avrupa’da<br />
halihazırda kullandığı filolara yönelik servis<br />
programlarının uyarlanması üzerine çalışıyoruz.<br />
2017’de bu çalışmalarımızı daha da hızlandırarak,<br />
müşterilerimize çok daha gelişmiş bir hizmet<br />
sunacağız” diye konuştu.<br />
52
ELİF ESRA ALTUNER<br />
YÜKSEK KİMYAGER<br />
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ<br />
DOKTORA ÖĞRENCİSİ (Selçuk Üniversitesi)<br />
ee_altuner@hotmail.com<br />
RADİKAL- ANTİOKSİDAN<br />
İLİŞKİSİ<br />
Doğada herşey çift yaratılmıştır. Evrendeki<br />
bütün varlıkların bir çifti vardır.<br />
İnsanoğlundan tutunda atomlara kadar bu<br />
gerçeklik yerini korumaktadır.<br />
Bildiğiniz üzere atomlara son yörüngelerini dublete<br />
yada oktede tamamlayıp kendini soygazlara<br />
benzetmek isterler. Yani son yörüngelerindeki tek<br />
elektronlarını çiftlemek isterler.<br />
bulundurduğundan kararsız atomlardır. Çünkü<br />
çiftlenmemiştir. Bu kararsızlıkları sebebiyle çok<br />
kararsız olup enerji yüklüdür.<br />
Radikaller vücuda girdiğinde hücrelere, dokulara<br />
organlara saldırarak vücudumuza hasar verir.<br />
Hastalıklara sebebiyet verir. Bu radikaller güneş<br />
ışığında, sigara dumanında , stresli durumlarda ve bir<br />
çok olumsuz etmenlerde çıkmaktadır.<br />
Son yörüngelerinde tek elektron atoma radikal adı<br />
verilir. Radikaller son orbitallerinde tek elektron<br />
ŞEKİL 1: BİR RADİKAL TASLAĞI<br />
Peki bu tek elektronlu radikallerin zararını nasıl<br />
ortadan kaldırırız?<br />
Tek elektron başka bir tek elektronu bulursa çiftleşir<br />
mantığı<br />
Antioksidan adını verdiğimiz tek elektronlu atomlar,<br />
diğer tek elektronlu radikallerle çiftleşerek ortaya<br />
bir bileşik getirirler Ve bu bileşikler, kendini soygaza<br />
benzetip zararsızdır.<br />
53
ŞEKİL2: ANTİOKSİDAN-RADİKAL İLİŞKİSİ<br />
Antioksidanlar; meyvelerde, kahve ve çikolatada,<br />
yumurtada , barbunya ve fasulyede, çaylarda ve bir<br />
çok doğal kaynaklarda bulunmaktadır.<br />
Belli başlı antioksidanlar:<br />
Kateşinler<br />
C vitamini<br />
B 6<br />
ve B 12<br />
vitamini<br />
Çinko<br />
Magnezyum<br />
Likopen<br />
Lutein<br />
Selenyum<br />
Glutain<br />
Beta Karoten<br />
Katalaz<br />
Magnezyum vs gibi örneklerini artırabiliriz<br />
Radikallerden uzak, stressiz ve bol antioksidanlı<br />
günler geçirmeniz dileğiyle ….<br />
54
Haber<br />
Yabancı<br />
SIFIR ENERJİ KULLANARAK<br />
OBJELERİ SERİN TUTAN MALZEME<br />
GELİŞTİRİLDİ<br />
ABD’li mühendisler, doğada var olmayan sıra dışı<br />
özelliklere sahip, objeleri serin tutan bir malzeme<br />
geliştirdi.<br />
Colorado Boulder Üniversitesi’nden bir grup<br />
mühendisin geliştirdiği malzemenin, doğrudan<br />
güneş ışığına maruz kalan nesneleri dahi sıfır enerji<br />
ve su tüketimiyle serin tutmayı başardığı, bir nevi<br />
iklimlendirme cihazı gibi hareket ettiği belirtildi.<br />
spektral yansıtma amacıyla da altına ince gümüş<br />
kaplama eklediği belirtildi.<br />
Malzemenin ayrıca hem inşaat sektöründe hem de<br />
ticari amaçlı olarak kullanılabileceği ifade edildi.<br />
Keşifle ilgili detaylar Science dergisinde<br />
yayımlanırken, ölçeklenebilir metamalzeme filmin,<br />
bir yüzeye uygulandığında altındaki objeyi, güneş<br />
enerjisini etkili bir biçimde yansıtarak, aynı zamanda<br />
yüzeyin kendi ısısını kızıl ötesi termal ışınım<br />
formunda tutarak soğuttuğu kaydedildi.<br />
Mutfaklarda yaygın kullanılan alüminyum folyodan<br />
biraz daha kalın olan, sadece 50 mikrometrelik<br />
cam-polimer karışımı malzemenin, soğutma işlemi<br />
için büyük miktarda su ve elektriğe ihtiyaç duyan<br />
termo elektrik santrallerine çevre dostu bir seçenek<br />
sunabileceğine dikkat çekildi.<br />
Mühendislerin güneş ışınlarını atmosfere geri<br />
yansıtırken aynı zamanda kızıl ötesi ışınım için kaçış<br />
yolu sunması amacıyla polimer filmin içine kızılötesi<br />
radyant ısı mini kürecikleri serpiştirdiği, azami<br />
55
Yerli<br />
Haber<br />
ÇİMENTO İHRACATINDA<br />
İLK SIRADA SURİYE VAR<br />
Çimento üreticileri 2016 yılından memnun.<br />
Geçen yıl yaklaşık 80 ülkeye çimento ihracatı<br />
gerçekleştirilirken, ilk sırayı 1,7 milyon tonla Suriye<br />
aldı.<br />
Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB)<br />
Başkanı Mustafa Şefik Tüzün, 2016’nın çimento<br />
sektörü açısından bir önceki yıla göre daha iyi<br />
geçtiğini ve 2015 yılına göre yaklaşık yüzde 5 satış<br />
artışı yaşandığını bildirdi.<br />
2016 başında beklentilerinin daha yüksek olduğunu<br />
anlatan Tüzün, “İlk 3 ay içinde bir önceki yıla göre<br />
yüzde 20’lere varan artışları yakalamıştık satış<br />
olarak ama tabii sonra bu azalarak devam etti.<br />
Rakamlar tam olarak netleşmedi ama sanıyorum<br />
2016’yı, iç satışta 69 milyon ton, çimento ve klinker<br />
toplam ihracatında da 11 milyon ton civarında bir<br />
rakamla kapatacağız” dedi.<br />
80 Ülkeye İhracat Gerçekleştirildi<br />
Tüzün, iç satış büyüklüğünü 3 milyar dolar, ihracatı<br />
da 550 milyon dolar olarak tahmin ettiklerini<br />
belirterek, yaklaşık 80 ülkeye ihracat yapıldığını, en<br />
fazla ihracat yapılan ülkelerin sırasıyla Suriye, Libya,<br />
Batı Afrika ülkeleri ve ABD olduğunu söyledi.<br />
Lojistik maliyetlerin artmasına karşın dolar<br />
paritesinin ihracatı kolaylaştırdığını söyleyen Tüzün,<br />
“Avrupa’da bir kriz var, ayrıca İspanya, Portekiz<br />
gibi Akdeniz bandı üzerinde ihracat yapmaya<br />
çalışan ülkeler var. Lojistik anlamda bu ülkelere<br />
göre biraz daha dezavantajlı konumdayız. Ayrıca<br />
kullandığımız, kömür, fuel oil gibi yakıtların<br />
fiyatında artış var. Bu da doğal olarak üretim<br />
maliyetlerini etkiliyor. Dolar paritesinden<br />
dolayı ihracatta bir kolaylık da söz konusu.<br />
Bunların dengesine göre 2017’yi göreceğiz”<br />
değerlendirmesinde bulundu.<br />
2017 Beklentileri<br />
Bu yılın da 2016 kadar iyi veya onun eşdeğeri<br />
olacağını ön gördüklerini söyleyen Tüzün, “Daha<br />
iyi bir yıl beklentimiz vardı, fakat önümüzde<br />
bir referandum süreci var. Ondan sonra yeni bir<br />
döneme girilecek. Bunların hiçbiri belli değil.<br />
56
Ekonomide en kötü olan şey de belirsizlik. Bu<br />
nedenle yatırım planlarında piyasada genel olarak<br />
bir bekleme var. Devletin büyük projeleri, mega<br />
projeleri var. Bu çerçevede inşaat sektörünün<br />
mevcut durumunu devam ettireceğini, bunun<br />
eşdeğeri olarak da çimento sektörünün mevcut<br />
durumunu muhafaza edeceğini düşünüyoruz”<br />
dedi.<br />
Tüzün ayrıca Türkiye’nin, çimento üretiminde<br />
Avrupa’da birinci, dünyada ise ilk 5 ülke içinde yer<br />
aldığını, ihracatta da ilk 3 ülke içinde bulunduğunu<br />
da söyledi.<br />
57
AHMET KÜÇÜKÇALIK<br />
KİMYAGER<br />
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ<br />
YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ<br />
kucukcalik@itu.edu.tr<br />
İLAÇ GELİŞTİRME İÇİN<br />
BİYOLOG ve KİMYAGERLER<br />
Biyologlar doğadan özütleyip elde ettikleri<br />
ve ardından ayırdıkları malzemeleri<br />
biyolojik kataliz olarak önemli sentezleri<br />
gerçekleştirmek üzere hazırlarlar. Hepimizin bildiği<br />
gibi katalizler kimyasal reaksiyonlar için hız arttırıcı<br />
görev üstlenirler tıpkı enzimler gibi. Öyle ki enzimler<br />
de vücut içindeki reaksiyon hızını arttırıcı işlev<br />
görür.<br />
Buradan asimetrik sentez kavramına yolculuk<br />
yapacağız. Nedir bu asimetrik sentez, neden<br />
asimetrik denir? Asimetrik sentez biyolojik katalizler<br />
kullanılarak sentezlenmesi zor olan kiral ara<br />
ürünlerin kolayca elde edilmesi ile yüksek üretkenlik,<br />
verimlilik ve kararlılığa sahip enzimleri üretmeyi<br />
amaçlar.<br />
İşte tam burada biyologlar devreye giriyor; istenen<br />
hızda kimyasal prosesler için uygun biyolojik<br />
katalizin üretilmesi. Kataliz teknolojileri o kadar<br />
ilerledi ki eskiden eldeki enzimlere göre sentezler<br />
planlanırdı, şimdi ise istenen sentezlere göre<br />
özel enzimler üretilmekte. Bunu da doğanın bize<br />
gösterdiği yoldan yapmak en hızlı, kolay ve akılcı<br />
yolu. Bitkilerden özütlenen enzimlerin biyolojik<br />
aktivitesi bazen tahminlerden çok daha iyi sonuç<br />
verebilir. Doğanın derdinden doğa anlar diyesim<br />
geliyor…<br />
Biyolojik aktiviteyi tanımlama ihtiyacı duydum,<br />
biyolojik aktivite bir molekülün insan vücuduna<br />
girdiğinde yaptığı etki ve işlev diyebiliriz. Aslında<br />
bu sadece insan da olmayabilir, herhangi bir canlı<br />
organizma içerisindeki aktiviteye ‘in vivo’, cansız bir<br />
doku veya hücre kültürü içerisindeki aktiviteye ise<br />
‘in vitro’ ölçüm demekteyiz.<br />
58
Peki kimyagerler bu işin neresinde duruyor?<br />
Öncelikle kimyagerlerin ilaç geliştirmede neler<br />
yapabileceği üzerinde duralım. Tabi burada sentetik<br />
organik kimya laboratuarına yolumuz düşüyor.<br />
• Bir kimyager bilinen bir yöntemden yola çıkarak<br />
bilinen bir molekülü sentezleyebilir.<br />
• Yeni bir metodoloji ve yöntem geliştirerek daha<br />
önceden yapılmamış sentezleri gerçekleştirebilir.<br />
• Doğal olan moleküllerden fazla miktarda<br />
gerektiğinde bunu bir kimyager organik sentez<br />
bilgisini kullanarak gerçekleştirebilir.<br />
• Doğal olmayan, doğada bulunmayan veya doğada<br />
henüz gözlemlenmemiş yeni molekül ve bileşikleri<br />
sentetik olarak laboratuarda sentezleyebilir.<br />
• Bir kimyager ilaç molekülünün yapısına göre ilacın<br />
hangi hedefe karşı aktivite göstereceği ve ne derecede<br />
tesir edeceğini kestirebilir.<br />
• Belirli bir hastalığın tedavisi için etkili olabilecek<br />
yapıda moleküller tasarlayarak ilaç Araştırma<br />
Geliştirmede önemli roller alabilir.<br />
• Bir kimyager ilacın vücutta emilimi, dağıtımı,<br />
parçalanması ve atılışı (farmakokinetik) süresince<br />
uğradığı kimyasal değişimleri ve ilacın dönüşeceği<br />
metabolitlerin neler olabileceğini kestirebilir.<br />
Kayıtlı ilaçların bilinen metabolitlerine drug bank<br />
uzantısından erişilebilir.<br />
Bununla birlikte ülkemizde ilaç firmaları jenerik<br />
ilaç üreticileri olduğu için kimyagerlerin değeri<br />
bilinmemekte ve sektördeki ihtiyaçlarına binaen<br />
istihdamları oldukça problemli olmakta. Daha<br />
kapsamlı bilgiler için “Yeni İlaç Etken Madde<br />
Geliştirmek mi Yoksa Jenerik Üretim mi” başlıklı<br />
yazımı okumanızı tavsiye ederim.<br />
Kaynaklar :<br />
* Detay için “İlaçların Yan Etkileri” yazımı inceleyebilirsiniz: http://web.itu.edu.tr/kucukcalik/ilaclarin_yan_<br />
etkileri.pdf<br />
* https://www.drugbank.ca/<br />
* http://web.itu.edu.tr/kucukcalik/jenerik_uretim.pdf<br />
59
Haber<br />
Yabancı<br />
MÜHENDİSLER BETON YAPILARIN<br />
GÜÇLENDİRİLMESİ İÇİN FİBERLE<br />
GÜÇLENDİRİLMİŞ POLİMER<br />
KULLANACAK<br />
Geçen yıl depremler sırasında çok sayıda yapı<br />
harap oldu. Bu yapıların yeniden inşası devam<br />
ediyor. Altyapıları / yapıları korumak, onarmak ve<br />
yeniden inşa etmek için pahalı süreç, sahiplerine ve<br />
müteahhitlerine, Fiber Reinforced Polymer (FRP’ler)<br />
kullanarak soruna daha etkin çözümler aramalarını<br />
sağlamıştır. Hafiflik, korozyona karşı direnç, kurulum<br />
kolaylığı ve dayanıklılık, mühendislik profesyonelleri<br />
arasında popülaritesinin arkasındaki başlıca<br />
nedenlerdir.<br />
Ana fiberin bir takviye elemanı olarak işlev gören<br />
cam matris içine gömülü çelik teller gibi epoksi lif<br />
gibi epoksi reçine gibi polimer matrisi aralarında<br />
bir bağlayıcı görevi görür. Betonarme yapılarda<br />
hızla çelik üzerinde tercih edilen malzeme haline<br />
geliyorlar. FRP malzemesi imalat ajansında<br />
prefabrik olarak imal edilebilmekte olup, burada<br />
uygulama yerinde çubuklar, çubuklar ve levhaların<br />
güçlendirilmesi için kullanılabilecek çeşitli form<br />
ve ebatlara dönüştürülebilmektedir; yerinde ise<br />
cam veya karbondan kuru kumaş karıştırılarak<br />
hazırlanmaktadır Beton altlığı hazırlamak için epoksi<br />
gibi reçinelerle bağlanır. Çok yönlü yapı ve köprüler,<br />
çok yönlülüğü ve daha iyi çalışma ortamı nedeniyle<br />
dünyanın son günlerinde FRP’yi kullanarak çok<br />
sayıda inşa ediliyor. Saha uygulaması, korozif ve<br />
soğuk iklim koşulları üzerinde çeşitli yapıları kapsar.<br />
Büyük rüzgar değirmenlerinin bıçağından ev<br />
kapılarına ve diğer ev yenileme elemanlarından, FRP<br />
çekiciliğini yayıyor. FRP kapılar son derece sağlam<br />
ve kırılması zor. Sertleştikten sonra, FRP yapısal<br />
bir sistemin ayrılmaz bir parçası olarak davranır.<br />
Genel olarak FRP’ler için kullanılan elyaf, karbon,<br />
cam ve aramittir. Nihai FRP ürününün özellikleri<br />
elyafın kalitesine, şekline, yönlendirilmesine, polimer<br />
matrisine yapışmasına ve üretim sürecine bağlıdır.<br />
En yaygın FRP sistemi karbon elyaf bazlıdır<br />
(CFRP). Matris sadece elyafları kaplamaz, çeşitli<br />
kazara mekanik aşınmalardan korur, aynı zamanda<br />
elyaflar arasındaki gerilimleri de aktarır. Termoset<br />
ve termoplastik, FRP kompozitler için yaygın<br />
olarak kullanılan iki polimer matris çeşididir.<br />
Termoset polimerleri termoplastiklerden daha fazla<br />
kullanılırIsıyla sertleşen polimerler, iyi bir lif çıkışı<br />
60
elde etmek için sıvı halde işlenir. Bazıları polyester,<br />
vinil esterler ve epoksitlerdir. Prefabrike FRP<br />
elemanları, genellikle CFRP çubuğunun yönlendirme<br />
bakımından düz ve hafif kavisli yüzeylerle sınırlı<br />
olduğu için serttir. Öte yandan, herhangi bir<br />
geometriye kolayca sığabilen ve hemen hemen her<br />
profil türüne sarılabilen rulolar üzerinde FRP fiber<br />
mevcuttur.<br />
Köprü tasarımı bağlamında, FRP, daha fazla sismik<br />
direnç ile arttırılmış mukavemet ile birlikte azaltılmış<br />
toplam ağırlık ile daha uzun desteksiz yayların arzu<br />
edildiği durumlarda kullanılır. Öte yandan, FRP<br />
takviyeli yapı, kolonların ve temellerin maliyetini<br />
düşürebilir ve muhtemelen daha ağır trafik<br />
yüklerindeki artan taleplerle başa çıkabilir. Yapıların<br />
çeşitli türlerdeki sismik yenileme çalışmaları<br />
başarıyla uygulanmıştır. Kiriş-kolon derzlerinden,<br />
kiriş / kolonlarda makaslama başarısızlığı, boyuna<br />
çelik çubukların kolonlarda bükülmesi, betonarme<br />
yapıların enerji tüketim özellikleri ve çeşitli<br />
sıcaklıklar ve sismik niteliklere ilişkin toplam<br />
performansı için uygulanabilir.<br />
Güçlendirici çubuklar, güvenli ve sağlam güvenilir<br />
yapı tasarımı ve yapımı alanlarında büyük ilgi<br />
gören başka bir üründür. FRP çubuklarının yüzeyi,<br />
spiral, düz ve deforme olmuş gibi çeşitli seçenekler<br />
olabilir. Bu çubukların beton ile birleşmesi, çeliğin<br />
bağına eşit ya da daha iyidir. Korozyona dayanıklı<br />
özellik, hem iç hem de dış cephelerde hemen hemen<br />
tüm olumlu çevresel koşullarda uygulanabilir hale<br />
getirmiştir. Yüzey hazırlığı, FRP ile önceden var olan<br />
beton arasındaki doğru bağ için bir zorunluluktur.<br />
FRP sisteminin uygulanmasından önce betonda<br />
mevcut bozulma ve korozyon giderilmelidir. Bunu<br />
gerçekleştirmedeki başarısızlık sonuçta betonun<br />
yapısının delaminasyonu nedeniyle FRP sistemini<br />
hasarlandıracaktır. Çelik betonarme betonda, çelik<br />
donatı korozyonunu önlemek için çatlak genişliğinin<br />
azaltılması şarttır. FRP betonarme maddeleri<br />
açısından FRP malzemelerinin korozyon direnci<br />
özelliği nedeniyle bu gerekli değildir. Bunu büyük<br />
ölçekte değerlendirirsek, uzun vadeli avantajlı<br />
davranışa sahip olur.<br />
Yapışkan, betona nüfuz etmek ve sistemin<br />
yapışmasını arttırmak için kullanılan bir astar<br />
da dahil olmak üzere FRP ile birlikte kullanılır.<br />
Epoksi gibi reçine, beton yapıdaki boşluğun<br />
doldurulmasında, FRP’nin kaplandığı bir yüzey elde<br />
etmek için kullanılır. Taşıma ve uygulama açısından,<br />
FRP çubukları geleneksel çelik çubuklara göre daha<br />
az emek ile yerlere aktarılabilir. FRP çubuğunun<br />
yapımı ve uygulaması geleneksel çelik takviye<br />
formatına benzer. FRP ağırlığının düşük olması<br />
nedeniyle, FRP kalıp dökümü, çelik takviyeden<br />
çok daha az zaman alır. Nepal’de kendi onarım ve<br />
güçlendirme yönergelerimize sahip olmadığımız<br />
için, FRP’nin uygulamaları ile ilgili çok az bilgi<br />
Hint Standart kodlarında listelenmiştir. Zarar gören<br />
yapılar teknik olarak düzenli ve doğru uygulanmaları<br />
ile denetlenirse, çok sayıda yapı ve altyapı daha iyi bir<br />
şekilde güçlendirilebilir.<br />
61
Yerli<br />
Haber<br />
KİMYA SEKTÖRÜNÜN YOKSULLUKLA<br />
MÜCADELESİ PROJESİ<br />
İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri<br />
İhracatçıları Birliği (İKMİB), sosyoekonomik<br />
açıdan dezavantajlı bireylerin mesleki eğitimlerini<br />
tamamlayarak kimya sektöründe istihdam<br />
edilmelerini hedefleyen “<strong>Kimya</strong> Sektörünün<br />
Yoksullukla Mücadelesi” projesini hayata geçirdi.<br />
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Avrupa Birliği<br />
ve Mali Yardımlar Dairesi Başkanlığının yürüttüğü<br />
“Dezavantajlı Grupların Sosyal Entegrasyonu ve<br />
İstihdam Edilebilirliklerinin Geliştirilmesi Hibe<br />
Programı” kapsamında hayata geçirilen <strong>Kimya</strong><br />
Sektörünün Yoksullukla Mücadelesi projesinin<br />
açılış toplantısına İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Murat Akyüz, İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet<br />
Önal, Bağcılar Kaymakamı Orhan Çiftçi, Esenler<br />
Kaymakamı Hulusi Şahin ve Gaziosmanpaşa<br />
Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Berber katıldı.<br />
İKMİB, sosyoekonomik açıdan dezavantajlı<br />
bireylerin mesleki eğitimlerini tamamlayarak kimya<br />
sektöründe istihdam edilmelerini hedefleyen <strong>Kimya</strong><br />
Sektörünün Yoksullukla Mücadelesi projesini hayata<br />
geçirdi.<br />
Toplantının açılış konuşmasını yapan İKMİB<br />
Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, “<strong>Kimya</strong><br />
sanayicileri olarak elimizi taşın altına koyuyor<br />
ve sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bireylerin<br />
sektörümüzde istihdam edilmelerini sağlamak<br />
üzere harekete geçiyoruz.” dedi.<br />
Akyüz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,<br />
Avrupa Birliği ve Mali Yardımlar Dairesi Başkanlığı<br />
ve proje ortaklarının desteğiyle <strong>Kimya</strong> Sektörünün<br />
Yoksullukla Mücadelesi projesinin bu alanda örnek<br />
bir model haline geleceğine ve ilerleyen yıllarda etki<br />
alanını daha da genişleteceğine inandıklarını söyledi.<br />
Akyüz, toplam bütçesi 1 milyon 100 bin lira olan<br />
proje kapsamında yapılan çalışmalar hakkında<br />
şunları söyledi:<br />
“Hazırlık çalışmalarını tamamladığımız proje<br />
kapsamında sektör firmalarımızla görüşmeler<br />
gerçekleştireceğimiz İK İhtiyaç Analizine<br />
başladık. Analizden çıkacak veriler doğrultusunda<br />
sosyoekonomik bakımdan dezavantajlı 100<br />
kişiye mesleki eğitim verilerek sertifika almaları<br />
sağlanacak. Ayrıca İnsan Kaynakları Portalı<br />
62
oluşturularak iş gücü piyasasına girişleri<br />
kolaylaştırılacak. Güçlü bir Türkiye için kendi<br />
ayakları üstünde durabilen güçlü kadınlara<br />
ihtiyacımız var. Bu doğrultuda projemizden<br />
yararlanacak 100 kişiden en az 25’i kadın olacak.<br />
Proje ile dezavantajlı grupların yaşadığı zorluklar,<br />
sosyal dışlanma gibi konularda farkındalık<br />
yaratmaya yönelik çalışmalar da gerçekleştireceğiz.<br />
<strong>Kimya</strong> sektöründe faaliyet gösteren 100 firmamızı<br />
ziyaret ederek konu hakkında bilgiler vereceğiz.<br />
Hazırlanacak kamu spotu ve farklı konularda<br />
yapılacak atölye çalışmaları ile kamuoyunda<br />
farkındalığın artırılmasını da hedefliyoruz.”<br />
İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet Önal da projeyi ilk<br />
duyduğunda sevindiğini belirterek “Çünkü proje<br />
sadece Türkiye’de değil bir çok dünya ülkesinin en<br />
önemli sorunlarından biri olan işşizlik sorununa<br />
parmak basıyor.” diye konuştu.<br />
63
KADİR EROL<br />
KİMYAGER<br />
BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ<br />
HİTİT ÜNİVERSİTESİ<br />
(Yrd. Doç. Dr. )<br />
kadirerol86@gmail.com<br />
BERAY EROL<br />
KİMYAGER<br />
HİTİT ÜNİVERSİTESİ<br />
YÜKSEK LİSANS<br />
ÖĞRENCİSİ<br />
bulter12beray@hotmail.com.tr<br />
BİR KİMYAGERİN TEHLİKELİ<br />
MADDE GÜVENLİK DANIŞMANI<br />
(TMGD) OLMASI İÇİN<br />
HAKLI SEBEPLERİ NELERDİR?<br />
TMGD Nedir?<br />
30 tehlikeli madde güvenlik danışmanlığı<br />
Haziran 2015 tarihi itibariyle, yazılı ve<br />
görsel medyada sıklıkla telafuz edilen<br />
(TMGD) kavramının tarihi, yaklaşık 60 yıl öncesine<br />
dayanmaktadır. Tehlikeli Malların Karayolu<br />
ile Uluslararası Taşımacılığına İlişkin Avrupa<br />
Anlaşması (ADR), Birleşmiş Milletler Komisyonu<br />
himayesinde, 30 Eylül 1957 tarihinde Cenevre’de<br />
hazırlanmış, bundan 11 yıl sonra yani 1968 yılında<br />
ise yürürlüğe girmiştir. Günümüz itibariyle,<br />
Türkiye’nin de içinde bulunduğu toplam 46 ülke<br />
tarafından uygulanmaktadır. ADR, yalnızca karayolu<br />
taşımacılığını ilgilendiren bir düzenleme olmayıp,<br />
tehlikeli maddenin bir noktadan diğer noktaya<br />
ulaşmasında rol alan tüm firmaları, yükümlülük<br />
altına alan bir uygulamadır.<br />
Ülkemiz ADR Anlaşmasını 2010 yılında<br />
imzalamıştır. ulusal mevzuat olarak anlaşma<br />
koşulları 01.01.2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.<br />
Ayrıca yine ADR kapsamında hazırlanan, “Tehlikeli<br />
Madde Güvenlik Danışmanlığı Hakkında Tebliğ”<br />
22.05.2014 tarihli ve 29007 sayılı Resmi Gazete’de<br />
yayımlanmıştır. 1 Temmuz 2015 itibari ile de tehlikeli<br />
madde ile çalışan ya da başka bir deyişle Tehlikeli<br />
Madde Taşımacılığı ile ilgili gönderen, paketleyen,<br />
dolduran, taşımacı vs. faaliyetleri gerçekleştiren<br />
işletmelerin tehlikeli madde güvenlik danışmanı<br />
(TMGD) istihdam etmesi veya tehlikeli madde<br />
güvenlik danışmanından hizmet alması zorunludur.<br />
64
Yalnız piyasadaki TMGD sayısı az olduğu<br />
için akaryakıt ve LPG istasyonlarında TMGD<br />
bulundurma zorunluluğu, 2018 yılına ertelenmiştir.<br />
2018 yılında Türkiye piyasasının TMGD ihtiyacının<br />
18 bin kişi olacağı tahmin edilmektedir.<br />
Nasıl Tehlikeli Madde Güvenlik<br />
Danışmanı Olunur?<br />
TMGD olmak isteyenlerin lisans mezunu olmaları<br />
ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı<br />
(UDHB) tarafından yetkilendirilen bir kurumdan 49<br />
saatlik eğitim alarak sonrasında bakanlığın yapacağı<br />
sınavda başarılı olmaları gerekmektedir. Yapılacak<br />
sınavda 40 soru sorulmakta ve en az 70 puan<br />
alınması gerekmektedir. Yanlış cevap doğru cevabı<br />
götürmediği için adaylara 28 doğru cevap yeterli<br />
olmaktadır. Sınav süresi ise 210 dak.’dır.<br />
Bir kimyager neden TMGD<br />
olmalı?<br />
TMGD eğitiminin içeriği incelendiğinde eğitimin en<br />
çok kimyagerlere hitap ettiği görülmektedir. Tehlikeli<br />
madde denildiğinde akla gelen şeyler patlayıcı,<br />
zehirli, radyoaktif vs. sınıfına giren maddelerdir.<br />
<strong>Kimya</strong> ile ilgili bireylerin bu sınıftaki maddeler<br />
hakkında bilgi sahibi olması doğal ve beklenen<br />
bir durumdur. Bu husus eğitimde anlatılanları<br />
daha iyi anlama ve dolayısıyla da sınavda başarılı<br />
olma ihtimalini kimya sektörü dışındaki adaylara<br />
göre arttırmakla beraber kimyagerler açısından<br />
yeni bir gelir kapısının açılmasını da beraberinde<br />
getirmektedir. Özellikle de TMGD sertifikasına sahip<br />
bir kişinin 5 farklı firmada görev yapabilecek olması<br />
kişi açısından önemli bir avantaj teşkil etmektedir.<br />
Tüm bu sebepler TMGD mesleğini kimyagerler<br />
açısından cazip kılmaktadır.<br />
Kaynaklar :<br />
http://www.kimyasalgelismeler.com/kimya-kutuphanesi/kimya-meslekleri/tehlikeli-madde-guvenlikdanismanligi-tmgd.html<br />
65
Haber<br />
Yabancı<br />
GÜNEŞ ENERJİSİNİ KULLANARAK<br />
ÇOK YÜKSEK VERİMLE ÇALIŞAN BİR<br />
SU ARITICISI GELİŞTİRDİLER!<br />
Bear Grylls’tan ilham alan akademisyenler, güneş<br />
enerjisini kullanarak çok yüksek verimle çalışan bir<br />
su arıtıcısı geliştirdiler!<br />
Bear Grylls’ın plastik ve güneş ışığının biraz daha<br />
fazlası ile kirli suyu içme suyuna dönüştürdüğünü<br />
görmüştük. Akademisyenler, tuzlu ve kirli suyun<br />
kişisel kullanım için içilebilir suya dönüştürülmesi<br />
amacıyla son derece verimli ve ucuz bir yol yaratmak<br />
için üçüncü bir eleman olarak karbona daldırılmış<br />
kağıdı sisteme eklediler. Sistem, özellikle doğal<br />
afetlerden etkilenen bölgeler ve gelişmekte olan<br />
bölgelerde küresel içme suyu sıkıntısını gidermeye<br />
yardımcı olabilir.<br />
Özellikle gelişmekte olan ve doğal afetlerden<br />
etkilenen bölgelerde küresel içme suyu sıkıntısına<br />
yardımcı olabilecek bu fikir, online olarak 30 Ocak<br />
2017 günü Global Challenges dergisinde yayımlanan<br />
bir çalışmada açıklanmıştır.<br />
Araştırmaya önderlik eden Buffalo Üniversitesi<br />
Mühendislik ve Uygulamalı Bilimler Fakültesi’nde<br />
elektrik mühendisliği olan Doçent Qiaoqiang Gan,<br />
PhD, “Son derece düşük maliyetli malzemeler<br />
kullanarak, buharlaşma sırasında güneş enerjisini<br />
neredeyse maksimum düzeyde kullanan bir sistem<br />
yaratmayı başardık. Aynı zamanda bu süreçte<br />
oluşan ısı kaybını da en aza indirdik” dedi.<br />
Araştırma ekibinin diğer üyeleri de; UB’nin<br />
<strong>Kimya</strong> Bölümü’nden, Çin’deki Fudan Üniversitesi,<br />
Wisconsin-Madison Üniversitesi ve UB’nin Malzeme<br />
Bilişiminde New York Eyalet Mükemmellik Merkezi<br />
ve UB’nin RENEW Enstitüsü(karmaşık çevre<br />
sorunlarını çözmeye adanmış disiplinler arası bir<br />
enstitü) üyesi Gan’ın laboratuvarı.<br />
Güneş enerjili buhar jeneratörü<br />
Ekip, araştırmayı yürütmek için güneş enerjisi ile<br />
çalışan küçük ölçekli bir su damıtma cihazı yaptı.<br />
“Güneş Buhar Jeneratörü” olarak adlandırılan bu<br />
cihaz, güneş ışığından elde edilen ısıyı kullanarak<br />
66
suyu temizler veya tuzundan arındırır. Burada işler<br />
şu şekilde yürümektedir: Güneş suyu buharlaştırır.<br />
Sıvı gaz haline geçerken bu işlem sırasında tuz,<br />
bakteri veya diğer istenmeyen maddeler geride kalır.<br />
Daha sonra su buharı soğur ve tekrar sıvı faza geçer,<br />
tuz veya kirleticiler olmaksızın ayrı bir kapta toplanır.<br />
UB’nin doktora adayı ve araştırmanın önde gelen<br />
yazarlarından Haomin Song, “içme suyu yetersizliği<br />
sıkıntısı çeken insanlar yıllardır güneş enerjili<br />
su damıtma cihazlarını kullandılar, ancak bu<br />
cihazlar oldukça verimsizdi.” diyor. “Örneğin,<br />
birçok cihaz buharlaşma işlemi sırasında sıvı<br />
yığınının ısıtılması nedeniyle değerli ısı enerjisini<br />
kaybetmektedir. Ayrıca güneş ışığını konsantre<br />
etme işlemi için aynalar ve mercekler gibi optik<br />
konsantratörleri içeren sistemler de pahalıdır.”<br />
şeklinde ekliyor.<br />
UB önderliğindeki araştırma ekibi, yaklaşık mini<br />
bir buzdolabı ebatlarında olan bir güneş enerjili su<br />
damıtma cihazı tasarlayarak mevcut sorunları ele<br />
aldılar. Bu cihaz, genleşmiş polistiren köpükten (ısı<br />
yalıtım malzemesi olarak kullanılan yaygın bir plastik<br />
ve gerekirse bir flotasyon cihazı) ve karbon siyahı<br />
ile kaplanmış gözenekli kağıttan imal edilmiştir. Bir<br />
peçete gibi kağıt suyu absorplar, karbon siyahı da<br />
güneş ışığını emer ve güneş enerjisini buharlaşma<br />
sırasında kullanılacak olan ısı enerjisine dönüştürür.<br />
satın alınması durumunda düşebilir. (Aksine, optik<br />
konsantratörleri kullanan sistemler metrekare<br />
başına 200 $ ‘dan fazla perakende satış yapabilirler.)<br />
Ticarileştirildiğinde cihazın perakende fiyatı, Dünya<br />
Ekonomik Forumuna göre 2010 ve 2030 yılları<br />
arasındaki dünya çapında 26 trilyon dolar olarak<br />
öngörülen su alt yapı tesislerinin yenilenmesi için<br />
gerekli fon açığını da nihai olarak azaltabilir.<br />
UB’nin misafir öğretim üyesi, Fudan Üniversitesi’nde<br />
doktora adayı ve araştırmanın ortak yazarlarından<br />
biri olan Zhejun Liu “Geliştirmekte olduğumuz<br />
güneş enerjili su damıtma cihazı, küçük<br />
topluluklardaki insanlar için kendi evlerinin<br />
çatısındaki güneş panelleri vasıtasıyla ürettikleri<br />
enerji ile kendi içme sularını yaratmalarına izin<br />
verecek şekilde ideal olacaktır.” dedi.<br />
Araştırma kısmen ABD Ulusal Bilim Vakfı, Çin<br />
Ulusal Bilim Vakfı ve Çin Burs Konseyi tarafından<br />
finanse edildi.<br />
Güneş enerjili su damıtma cihazı su yüzeyini<br />
kaplayarak çok verimli bir şekilde suyu buharlaştırır.<br />
Örneğin, buharlaşma işlemi sırasında mevcut<br />
enerjinin sadece yüzde 12’si kaybolmakta ve<br />
araştırma ekibi bu oranın daha önce görülmemiş<br />
bir oran olduğunu düşünmektedir. Cihazın <strong>44</strong> ˚C’de<br />
buharlaşan yalnızca yüzey suyunu dönüştürmesi<br />
nedeniyle bir dereceye kadar başarı sağlanması olası<br />
gözükmektedir.<br />
Verimli ve ucuz<br />
Araştırmacılar, test sonuçlarına dayanarak günde<br />
3-10 litre su üretebildiklerinden gün içinde 1-5 litre<br />
su üreten benzer boyuttaki ticari güneş enerjili su<br />
damıtma cihazlarına göre bu konu üzerinde bir<br />
gelişme olduğuna inanmaktadırlar.<br />
Yeni güneş enerjili su damıtma cihazının<br />
malzemeleri, metrekare başına kabaca 1.60 $’a mal<br />
olmaktadır ki bu rakam malzemelerin toplu olarak<br />
67
Yerli<br />
Haber<br />
DOPAMİN DÜZEYİ ARTTIRILARAK<br />
AŞKIN ÖMRÜ UZATILABİLİR<br />
Biyokimya Uz. Dr. Servet Külahçıoğlu, aşıkken<br />
salınan biyokimyasal maddelerin aşkın oluşumunda<br />
ve devamında etkili olduğunu belirterek, dopamin<br />
düzeyi arttırılarak aşkın ömrünün uzatılabileceğini<br />
kaydetti.<br />
Memorial Diyarbakır Hastanesi Biyokimya<br />
Bölümü’nden Uz. Dr. Servet Külahçıoğlu, 14 Şubat<br />
Sevgililer Günü nedeniyle aşkın kimyasal yönü<br />
ve hormonlara ilişkin açıklamalarda bulundu.<br />
Aşkın vücutta bir dizi biyokimyasal olayı harekete<br />
geçiren karmaşık bir duygu hali olduğunu belirten<br />
Külahçıoğlu, “Aşık iken salınan biyokimyasal<br />
maddeler aşkın oluşumunda ve devamında<br />
etkilidir. Aşk her daim çok sayıda bilimsel<br />
araştırmanın konusu olmuş ve aşk için çok sayıda<br />
bilim insanı çeşitli tanımlamalar yapmıştır. Freud<br />
aşkı yüceltilmiş cinsellik olarak tanımlamıştır.<br />
Amerikalı psikolog Doroty Tennov ise kadınca<br />
bir bakış açısı ile aşkı normal insanlarda bilişsel<br />
etkinliği devre dışı bırakan sevilen kişiye yönelik<br />
bedenin verdiği duyarlı tepki olarak tanımlamıştır<br />
ve bana göre beynin vücuda bir oyunu olan aşkın<br />
en güzel tanımı budur. Evrimsel bakış açısıyla<br />
ise aşk insanların başarılı üremelerini sağlayan<br />
bir uyum mekanizması olarak tanımlanmıştır.<br />
Helen Fisher ise aşkın oluşumunu cinsel dürtü<br />
oluşumuna, cinsel dürtü oluşumunu ise bir<br />
erkeklik hormonu olan testosterona bağlamıştır.<br />
Tüm bu tanımlamaların birleşimi aşkın aşırı ilgi,<br />
aşırı sorumluluk ve bağlanma hali olduğudur”<br />
dedi.<br />
Aşk ile hormonlar arasındaki ilişkiye de değinen<br />
Külahçıoğlu, “Peki hormon nedir, hangileri aşk<br />
sırasında artar ve bizim zavallı vücudumuza<br />
nasıl hükmeder? Hormonlar vücudumuzda<br />
haberleşmeyi düzenleyen kimyasal maddelerdir.<br />
Bu maddelerin salınımı beyinde bulunan<br />
hipotalamus-hipofiz sistemi ile kontrol edilir.<br />
68
Hormonlar vücudun dengesini, büyüyüp<br />
gelişmesini, üreme ile ilgili olayları, ruhsal<br />
durumumuzu düzenler. Dolayısı ile aşıkken bizi<br />
yöneten sistem beynimizde bulunan hipotalamohipofizer<br />
merkezdir. Aşık olmamıza ve aşkın<br />
sürdürülmesine ve sonrasında yerini sevgi ve<br />
bağlılığa bırakmasına, sadakat veya sadakatsizliğe<br />
salınan bu hormonlar etkilidir. Söz konusu<br />
hormonlar; dopamin, serotonin, oksitosin,<br />
melatonin, adrenalin, noradrenalin ,testosteron<br />
ve diğer cinsiyet hormonlarıdır. Dopamin,<br />
kendimizi iyi hissetmemizi, coşkulanmamızı<br />
sağlayan bir kimyasal maddedir. Dopamin ne<br />
kadar çok artarsa kişi o kadar ağır aşk belirtileri<br />
gösterir. Fazla salınan dopamin nedeniyle kişi<br />
daha hareketli, daha dağınık olur, konsantrasyonu<br />
bozulur. Dopamin düzeyi tutku ve sadakat ile<br />
de ilgilidir. Serotonin mutluluk hormonu olarak<br />
bilinir. Serotonin yükseldiğinde kişinin ruhsal<br />
durumu düzelir, enerjisi artar, keyifli olur. Bu<br />
etkilerinden ötürü depresyon ve başka diğer<br />
psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan<br />
ilaçlar serotonin düzeyini yükselterek etki<br />
gösterirler. Yani aşık olmak bizi depresyondan<br />
korur. Adrenalin ve noradrenalin aşkın en yoğun<br />
olduğu dönemde fazla salınır” diye konuştu.<br />
Ayakların yerden kesilmesi duygusunu bu<br />
hormonların yaşattığına dikkat çeken Külahçıoğlu,<br />
şunları kaydetti.<br />
“Aşık olan kişide kalbin hızlı çarpmasına, ellerin<br />
terlemesine, kan basıncının yükselmesine,<br />
heyecanlı ruh haline sebep olurlar. Oksitosin<br />
ise şefkat hormonu olarak bilinir. Bu hormon<br />
kadın olmanın, anne olmanın temel maddesi<br />
gibidir. Kadının cinsellik sırasına zevk almasını,<br />
doğumun başlamasını, emzirme sırasında<br />
göğüslerden süt gelmesini bu hormon sağlar.<br />
Çocuk annesinin memesini emdikçe bu hormon<br />
artar ve anne ile bebeğin birbirine bağlanmasını<br />
sağlar, sevgiyi arttırır. Aşık olunca da oksitosin<br />
salınımı artar ve benzer etki ile aşık olunan<br />
kişiye karşı şefkatli ve bağlı olunmasını sağlar.<br />
Aşkın en parlak döneminde salınımı artan<br />
adrenalin ve dopamin zaman içerisinde azalır,<br />
normal düzeye iner ve yerini oksitosine yani<br />
sevgi ve şefkat duygusu oluşturucusuna bırakır.<br />
Aşkın ömrü ile ilgili varsayımlar bu durum ile<br />
açıklanabilir. Testosteron, östrojen, progestoron<br />
ise seks hormonlarıdır. Testosteron kadınlarda<br />
az erkeklerde ise çok miktarda bulunur. Her<br />
iki cinste de testosteron düzeyinin artması<br />
kişilerin karşı cinse yönelmelerine neden olur.<br />
Testosteron hormonunun yüksek olması erkek<br />
cinsi davranış modeline ve çok eşliliğe sebep<br />
olur. Melatonin yine aşık insanların kanında<br />
artmış olduğu gösterilen başka bir maddedir. Bu<br />
madde karanlık odada uyurken salınımı artan<br />
bir hormondur ve kişinin bağışıklık sistemini<br />
güçlendirerek kişiyi hastalıklara karşı korur. Zaten<br />
bu özelliği nedeniyle kanser, stres, uykusuzluk<br />
gibi hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır.<br />
Aşıkken daha az hastalanmamızın aşk acısı<br />
çekerken devamlı hasta olmamızın sebebi bu olsa<br />
gerek. Aşık olmamıza ve bunun devamına yol açan<br />
bu maddeler ile ilgili çalışmalar arttıkça dışarıdan<br />
bu maddeleri vererek kişinin aşık olmasını<br />
sağlayabilir miyiz ya da aşk acısı bu hormonların<br />
düzeyini azaltan ilaçlar ile önlenebilir mi soruları<br />
kafaları kurcalar olmuş ve yeni çalışmalara yön<br />
vermiştir. Özellikle psikiyatristler tarafından<br />
aşık olma hali kimi hastalıklara benzetilmiş ve<br />
tedavi edilip edilmeyeceği araştırılır olmuştur.<br />
Belki dopamin düzeyini arttırarak aşkın ömrünü<br />
uzatabilir ya da oksitosin vererek kişinin<br />
bağlılığını arttırabiliriz.”<br />
69
HATİLE MOUMİNTSA<br />
KİMYA<br />
YANYA ÜNİVERSİTESİ<br />
MEZUN<br />
hatile_m@hotmail.com<br />
İNSANLIK İÇİN BİR ÖLÜM<br />
TEHLİKESİ DAHA<br />
ALÜMİNYUM<br />
Etrafımız plastik ve değişime uğramış<br />
eşyalarla doludur. Sanki etrafımız sarılmış<br />
onlardan kaçamıyoruz. Çünkü onları öyle<br />
bir sunuyorlarki bizlere normalmiş gibi geliyor.<br />
Acaba düşünüp yavaş yavaş klasik cam ve paslanmaz<br />
eşyalara gerimi dönsek? Değerli okuyucularımız bu<br />
ay sizlere alüminyumdan bahsedeceğim.<br />
Alüminyum simgesi Al. Gümüş renkte sünek bir<br />
metaldir. Atom numarası 13 tür. Doğada genellikle<br />
boksit cevheri halinde bulunur ve oksidasyona karşı<br />
üstün direnci ile tanınır. Bu direncin temelinde<br />
pasivasyon özelliği yatar. Alüminyumdan üretilmiş<br />
yapısal bileşenler uzay ve havacılık sanayii için<br />
vazgeçilmezdir.<br />
Uçaklardan mutfak gereçlerine kadar birçok yerde<br />
kullanılan ve hafif bir metal olan alüminyum uzun<br />
zamandır hayatımızın bir parçası. Bu metalin<br />
faydaları milyonlarca kişinin hayatını kolaylaştırdı.<br />
Özellikleri<br />
kadardır. Kolaylıkla dövülebilir, makinede işlenebilir<br />
ve dökülebilir.<br />
Her ne kadar hayatımızı kolaylaştırmış olsada<br />
kaplar ve kozmetikte kullanımı hakkında aynısı<br />
söyleyemem.<br />
Alüminyum Kaplar ve Zararları<br />
Alüminyum malzemeden üretilen malzemeler<br />
piyasada çok fazla yer alıyor. Bu kaplar insan<br />
sağlığı açısından son derece tehlikelidir. İnsanlar<br />
evlerindeki alüminyum eşyaları kullanmamalıdır<br />
ve bu maddeden olabildiğince uzak kalmalıdır.<br />
Alüminyum maddesi adeta besinlerin yapısına<br />
işleyerek vücuda ve organlara ciddi derecede zarar<br />
verir. Alüminyum kapların zararları ısı gördükçe<br />
içerisindeki maddeler erime gösterince daha da<br />
tehlikeli bir hale geleceklerdir. Bu nedenle de kaplar<br />
sıcak yerlerde tutulmamalıdır.<br />
Alüminyum,yumuşak ve hafif bir metal olup mat<br />
gümüşümsü renktedir. Bu renk, havaya maruz<br />
kaldığında üzerinde oluşan ince oksit tabakasından<br />
ileri gelir. Alüminyum, zehirleyici ve manyetik<br />
değildir. Kıvılcım çıkarmaz. Saf alüminyumun<br />
çekme dayanımı yaklaşık 49 megapascal (MPa) iken<br />
alaşımlandırıldığında bu değer 700 MPa'a çıkar.<br />
Yoğunluğu, çeliğin veya bakırın yaklaşık üçte biri<br />
70
Alüminyum ve Yiyecekler<br />
Alüminyum ayrıca bazı yiyeceklerde bulunmaktadır.<br />
Bunlar E173, E523, E541 şeklinde yer almaktadır.<br />
Bunlardan bazıları:<br />
Un ve hazır keklerde<br />
Kabartma tozlarında<br />
Bazı çocuk mamalarında<br />
Ve sigarada bulunmaktadır.<br />
Alüminyumda Sağlık ve<br />
Kozmetik<br />
Bazı güneş kremlerinde, ağız temizleyicilerinde ve<br />
deodorantlarda olduğunu tespit edilmiştir. Bilhassa<br />
deodorant kullanımının meme kanserine yol açtığını<br />
ve ne kadar zararlı olduğunu görmüşüzdür.<br />
Bulundugu bazı kozmetik ve sağlık alanları:<br />
Ruj<br />
Maskara<br />
Hemoroid aşıları<br />
Deodorantlar<br />
71
Toparlayacak olursak alüminyum hayatımızın her<br />
alanında vardır. Kolaylaştırdığı kadar zararlarıda<br />
bulunmaktadır.<br />
Kısaca anlatacak olursak:<br />
1. Alüminyum folyonun zararları: Alüminyum<br />
folyo içerisinde bekleyen besinler maddenin metal<br />
içeriklerini alır ve doğrudan insan vücuduna zarar<br />
verir.<br />
2. Beyin fonksiyonlarını bile etkileyecek kadar<br />
kimyasallar içerir. Alzheimer hastalığına neden olan<br />
etkilerden birisidir. Direkt etki göstermediği için<br />
insanlar zararlarını gözle göremezler.<br />
3. Vücut için çok gerekli olan vitamin, mineral,<br />
protein ve kalsiyum gibi yapı taşlarının yeteri kadar<br />
emilmesine de engel oluyor.<br />
4. Beyin hücrelerinin hasar almasına da neden<br />
olmuştur.<br />
5. Yiyeceklerin ağız yolu ile alınmasından dolayı<br />
başta gırtlak kısmı olmak üzere, akciğer, bağırsak ve<br />
mide rahatsızlıklarına da davetiye çıkarıyor.<br />
6. Çeşitli kanser oluşumlarında da baş rolü oynadığı<br />
gözlenmiştir.<br />
7. Alerjik bazı reaksiyonlara da neden olabilir.<br />
8. Baş ağrıları<br />
9. Miğde arıları<br />
10. Çocuklarda öğrenme bozuklukları<br />
11. Kabızlık<br />
12. Cilt hastalıkları<br />
Olabildiğince kendilerimizi korumalıyız. Çünkü<br />
gördüğünüz gibi bir çok zararı olmasına rağmen hiç<br />
bir fabrika aldırmıyor ve üretime devam etmektedir.<br />
Alüminyum yerine cam, bakır, kum veya paslanmaz<br />
eşyaları kullanmalıyız. Bir yiyecek alırken<br />
içindekilerini iyice kontrol etmeliyiz. Kozmetik<br />
alanından herhangi bir şey seçerken ve bilhassa<br />
deodorantların alüminyum olmayanlarından<br />
almalıyız.<br />
Kaynaklar :<br />
https://tr.wikipedia.org/wiki/Al%C3%BCminyum<br />
72
Haber<br />
Yabancı<br />
BİLİM İNSANLARI, İLK KEZ<br />
“İMKANSIZ MOLEKÜL” OLARAK<br />
BİLİNEN ‘TRIANGULENE<br />
MOLEKÜLÜNÜ’<br />
LABORATUVARDA ÜRETTİ<br />
Araştırmacılar, ilk defa, fizikçilerin yaklaşık 70<br />
yıldır peşinden koştuğu, triangulene adı verilen<br />
garip ve dengesiz özellikli üçgen biçimli bir molekül<br />
sentezledi.<br />
Triangulene, grafene benzemektedir çünkü sadece<br />
bir atom kalınlığındadır. Fakat karbon atomu<br />
levhası yerine tirangulene bir üçgen oluşturmak için<br />
kenarları boyunca birleştirilen altı altıgen karbon<br />
molekülünden oluşur ki alışılmamış bir düzenlemeye<br />
sahip, iki eşleşmeyen serbest nitelikteki elektronun<br />
dengeli bir bağ oluşturamaması nedeniyle kimse<br />
geleneksel kimya yoluyla bugüne kadar bu molekülü<br />
sentezleyememişti.<br />
Business Insider’da yer alan habere göre yaratılması<br />
zor bu molekül, IBM’den bir araştırmacı ekibi<br />
tarafından iğne benzeri bir mikroskop ucu<br />
kullanılarak tekil atomların istenilen formatta<br />
manipüle edilmesiyle oluşturuldu.<br />
Araştırmacılar, geleneksel olarak üretmesi mümkün<br />
olmayan kararsız molekülleri sentezleyebildikleri<br />
ilk molekül Triangulene değil ancak triangulene,<br />
yalnızca benzersiz yapısıyla değil aynı zamanda<br />
elektronik ve kuantum bilgisayarlarda yararlı<br />
özelliklere sahip olması ile çok özel bir konuma<br />
sahip.<br />
67 Yıla Uzanan Keşif<br />
Triangulene ilk kez 1950 yılında Çek bilim insanı<br />
Erich Clar tarafından öngörüldü. Clar, en azından<br />
teorik olarak üçgen şeklindeki hidrokarbonun altı<br />
dairesel benzen molekülünden yapılabilirliğini<br />
hesapladı ki bu moleküller eşit sayıda atom ve<br />
elektrona sahipti ancak yapısından kaynaklı iki<br />
eşleşmemiş elektron açığa çıkartıyordu.<br />
Nature dergisinden Philip Ball’a konuşan İsviçre’deki<br />
IBM laboratuarından baş araştırmacı Leo Gross,<br />
“Triangulene , kimyagerlerin çok uğraştıkları ve<br />
başaramadığı bir molekül ve şu an yapısı hazır.”<br />
diyor.<br />
73
Clar denedi ve laboratuarda tirangulen yapmakta<br />
başarısız oldu. Bu inanılmaz derecede zor bir görevdi,<br />
çünkü eşleşmeyen bu iki elektron, eşleşmemiş halde<br />
kalmaktan hoşlanmıyordu, bu nedenle çevresindeki<br />
herhangi bir şeye tepki veriyordu.<br />
Bilim insanlarının odaklandığı geleneksel sentez<br />
teknikleri , daha büyük yapılar oluşturmak bir araya<br />
getiren molekülleri irdeler. Ancak neredeyse 70 yıldır<br />
araştırmacılar bu şekilde triangulan oluşturmak için<br />
uğraşıyorlar.<br />
Araştırmacılardan Niko Pavlicek, “Sentez<br />
oluşturduğunuz anda, oksitlenecektir de.” diyor.<br />
IBM ekibi bunu farklı bir teknik kullanarak çözdü,<br />
bir molekülden molekül yapısı oluşturmak yerine,<br />
önce daha büyük bir öncü yapı oluşturdu ve sonra<br />
onu aşağı doğru kırdı.<br />
Öncü yapı, dengeli olabilmesi için birkaç ekstra<br />
hidrojen atomuna sahipti. Bu hidrojen atomları, bir<br />
elektron demeti kullanılarak patlatıldı ve kararsız<br />
triangulen molekülü bırakıldı.<br />
görüntüleyebildiler.<br />
IBM araştırmasına dahil olmayan ancak daha önce<br />
triangulen sentezi üzerine çalışan ve Nature dergisine<br />
konuşan diğer araştırmacı olan Japonya’daki Osaka<br />
City Üniversitesi’nden Takeji Takui “Bildiğim<br />
kadarıyla değiştirilmemiş triangulen’in ilk kez<br />
sentezlenmesi.”<br />
Beklenmeyen Özellikler<br />
Yeni malzemebazı benzersiz ve beklenmedik<br />
özellikler taşıyor. Tahmin edilebileceği gibi, Ekip, –<br />
triangulen molekülündeki iki elektronun molekül<br />
seviyesinde manyetik hale getirdiği ve kuantum<br />
bilgisayarlar hatta dönüz bazlı elektronik cihazlar<br />
üretmek için kullanışlı olma anlamına da gelen – iki<br />
eşleşmeyen serbest elektronun kararlı bir dönüşe<br />
sahip olduğunu gösterdi.<br />
Yapıyı bir taramalı sondalı mikroskopi kullanarak<br />
74
Ancak ekip aynı zamanda, bir deney süresince<br />
dört güne kadar bakır yüzeyinde kararlı kaldığını<br />
gördüler. Triangulen metalle reaksiyona girebileceği<br />
tahmin edilmişti ancak ve ekip bunun neden<br />
olmadığını anlamaya çalıştı.<br />
Nature News’e konuşan Gross “Bakırda triangulen<br />
için hiçbir bağ oluşmadığına şaşırdık.” diyor:<br />
“Bunun nedeni, tirangulenenin pi-radikal olması<br />
ve bunun eşleşmeyen serbest elektronların<br />
delokalize olmasını anlamına geldiğini<br />
düşünüyoruz.”<br />
Triangulene hakkında öğrenilmesi gereken çok şey<br />
var ve bağımsız denetçilerle IBM araştırmacılarının<br />
yarattığı şeyin başarılması çok zor olan gerçekten<br />
üçgen şekilli molekül olup olmadığının<br />
doğrulanması gerekiyor. Yine de bu ilerleme diğer<br />
bilim ekiplerinin de bu keşifin açtığı yolda keşfi<br />
derinleştirme şansını arttırıyor.<br />
75
Yerli<br />
Haber<br />
TÜRKİYE’DE KAYA GAZI ADI<br />
ALTINDA DÜNYADA NADİR<br />
BULUNAN HELYUM-3 MÜ<br />
TOPLANIYOR?<br />
Kaya gazı ile ilgili bir iddia gündeme bomba gibi<br />
düştü. Türkiye’de kaya gazı adı altında dünyada nadir<br />
bulunan helyum-3 mü toplanıyor?<br />
40 ton helyum-3’ten ABD’nin bir yıllık elektrik<br />
ihtiyacını karşılayabilecek bir enerji ortaya çıkıyor.<br />
Helyum-3, ABD’nin uzay çalışmalarında en çok takip<br />
ettiği gazların başında geliyor. Türkiye’de helyum-3<br />
ile ilgili test laboratuvarlarının ve ruhsat tarifinin<br />
bile bulunmaması kaya gazı ile ilgili iddiaları daha<br />
vahim bir hale getiriyor. Bilindiği üzere 2012 yılında<br />
Diyarbakır-Silvan’da 4 bin metre derinliğinde<br />
kuyular açılarak kaya gazı aranmıştı. Ve bu sondaj<br />
aramalarının masraflarının tamamı Shell tarafından<br />
karşılanmıştı.<br />
ABD’nin Kaya Gazı İlgisi<br />
İsminin açıklanmasını istemeyen önemli bir enerji<br />
uzmanı, kaya gazı ile ilgili bomba bir iddiayı<br />
gündeme taşıdı. Kaya gazının boşluklarda sıkışan<br />
gaz olduğunu ve maliyet hesabına bakıldığında<br />
doğalgazla rekabet etmesinin mümkün olmadığına<br />
dikkat çeken enerji uzmanı, “Durum ortada iken<br />
ABD neden kaya gazı ile bu kadar ilgileniyor?”<br />
diye sordu.<br />
“Kaya gazının sıkışmış alanlarda birikmiş bir<br />
gaz olduğu belli. Miktarının da yüksek olması<br />
mümkün değil. Kaya gazı denmiş olması,<br />
doğalgazın kayaların arasında sıkışması,<br />
kaçamaması demektir. Yaygın bir havza<br />
oluşturamaması demektir. Sadece küçük<br />
miktarlarda farklı farklı birden çok yerde<br />
oluşabiliyor” şeklinde konuşan enerji uzmanı,<br />
büyük bir havzada bulunan doğalgazın maliyeti ile<br />
kayaların içine sıkışmış kaya gazının maliyetinin<br />
aynı olamayacağının altını çizdi. Enerji uzmanı,<br />
“O zaman geriye tek bir şey kalıyor. Helyum-3’ün<br />
kaya gazından daha fazla bulunma ihtimali var.<br />
Bunu da bilimsel olarak kimse ortaya koymuyor.<br />
76
Israrla koymuyorlar” dedi.<br />
Helyumun her gaz ortamında, petrol türevlerinin<br />
bulunduğu ortamlarda bulunan bir gaz olduğunu<br />
anımsatan enerji uzmanı, kaya gazı aramalarında da<br />
helyum-3’ün aranma ihtimalinin yüksek olduğunu<br />
vurguladı.<br />
Bütün Masrafları Shell<br />
Karşılamıştı<br />
Bilindiği üzere Türkiye Petrolleri A.O (TPAO), Shell<br />
ile birlikte 2012 yılında Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde<br />
kaya gazı araştırmasına başlamıştı. Bu bölgede 4 bin<br />
metre derinliğinde kuyu açılmıştı. Ve TPAO’nun<br />
Shell ile yaptığı anlaşma gereği sondaj masraflarının<br />
tamamının Shell tarafından karşılanacağı<br />
açıklanmıştı. Enerji uzmanının kaya gazı ile ilgili<br />
gündeme getirdiği iddialar, 2012 yılında Diyarbakır-<br />
Silvan’da açılan kaya gazı sondaj kuyularının<br />
sorgulanmasına neden oldu.<br />
Türkiye’de Tarifi Bile Yok<br />
Kaya gazı aramalarında Türkiye için büyük bir<br />
tehlikeye de dikkat çeken enerji uzmanı, bırakın<br />
helyum-3 ile ilgili bir ruhsat alınmasını, Türkiye’de<br />
helyum-3’ün ruhsat tarifinin bile bulunmadığını<br />
vurguladı. Bu durumun da kaya gazı aramalarında<br />
arayan şirketler için büyük bir avantaj sağladığını<br />
ifade eden enerji uzmanı, şunları kaydetti:<br />
“Kaya gazı aramada kalmanın şöyle bir avantajı<br />
var. Helyum-3 zaten miktarı az olan ama değeri<br />
çok yüksek olan bir gazdır. Kaya gazı arama<br />
sırasında numune alır gibi helyum-3’leri alır alır,<br />
çeker gidersiniz ve arama sürekli devam eder.”<br />
77
YAZARIMIZ<br />
OLUN<br />
KOŞULLAR<br />
1-) KİMYA VEYA KİMYA SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ BİR KONUDA KAYNAKLARINIZI BELİRTEREK<br />
YAZIN<br />
2-) HER AYIN 20. GÜNÜNE KADAR info@inovatifkimyadergisi.com adresine<br />
AD-SOYAD<br />
SIK KULLANDIĞINIZ MAİL ADRESİ<br />
BİTİRDİĞİNİZ/OKUDUĞUNUZ OKUL İSMİ<br />
PROFİL FOTOĞRAFI<br />
YAZINIZIN WORD FORMATI<br />
İLE GÖNDERİN.<br />
BİR SONRAKİ AY BİLGİLERİNİZ İLE YAZINIZI YAYIMLAYALIM