Cinedergi 100
Binder100
Binder100
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
CINEVİZYON<br />
3 ŞUBAT<br />
Gecenin Kanunu / Live by Night<br />
Altın / Gold<br />
Toni Erdmann<br />
Lion<br />
Tüylü Kaçak / Run Ozzy Run<br />
Halka 3 / Rings<br />
Yaşamın Kıyısında / Manchester By The Sea<br />
Fırıldak Ailesi<br />
17 ŞUBAT<br />
Recep İvedik 5<br />
Ay Işığı / Moonlight<br />
Silence<br />
Parçalanmış / Split<br />
Yaşam Kürü / A Cure for Wellness<br />
10 ŞUBAT<br />
Swiss Army Man<br />
Enkaz<br />
İsra ve Sihirli Kitap / Isra en het magische boek<br />
Amatörler Gecesi / Amateur Night<br />
Lego Batman Filmi / The Lego Batman Movie<br />
John Wick 2<br />
Karanlığın Elli Tonu / Fifty Shades Darker<br />
24 ŞUBAT<br />
Cereyan<br />
Paterson<br />
AlexCamera10<br />
Gizli Sayılar / Hidden Figures<br />
Karlar Kraliçesi 3: Ateş ve Buz / The Snow<br />
Queen 3<br />
Resident Evil: Son Bölüm / Resident Evil: The<br />
Final Chapter
İÇİNDEKİLER<br />
10<br />
dosya<br />
<strong>100</strong> EN İYİ FİLMİ SEÇTİK<br />
<strong>Cinedergi</strong> yazarları en beğendikleri 10<br />
filmlik listeleri hazırladı.<br />
40<br />
GÖZDEN KAÇAN FİLMLER<br />
Murat Kızılca gözden kaçan<br />
minik hazineleri yazdı<br />
46 RING 3 SİZİ KAPACAK<br />
Masis Üşenmez Ring<br />
dünyasının kapısını aralıyor..<br />
52 MANCHESTER BY THE SEA<br />
Onur Kırşavoğlu Oscar favorisini<br />
seçti Manchester By The Sea.<br />
62 LIVE BY NIGHT<br />
Halil İbrahim Sağlam Ben Affleck’in<br />
filmlerini odağına aldı.<br />
36<br />
AFRA SARAÇOĞLU<br />
RÖPORTAJ<br />
58<br />
68<br />
ÇALGI ÇENGİ<br />
Yönetmen Selçuk Aydemir ve<br />
oyuncu Naz Erkul ile konuştuk<br />
BEDİİ FAİK AKIN<br />
Dağ 2 filminin genç oyuncusu<br />
Bedii Faik Akın iddialı geliyor,<br />
66 JOHN WICK 2<br />
Egemen Tokatlıoğlu Keanu<br />
Reeves’in sinema serüvenini yazdı.
ÖZEL KÖŞE<br />
46 SUSMAYAN KÖŞE<br />
Sinema eleştirmenleri satın alınabilir<br />
mi? Murat Tolga Şen soruyor.<br />
72 ZAMANIN RUHU<br />
Serdar Akbıyık Oscar adaylarını<br />
değerlendirdi. Favorilerini bizle paylaştı.<br />
80<br />
90<br />
94<br />
102<br />
BELGESELCİ<br />
Semra Güzel Korver<br />
Ertuğrul Karslıoğlu ile söyleşti.<br />
AYŞE TEYZE<br />
Ayşe Teyze ile Büyük Gözler<br />
filmi bir başka güzel.<br />
UZUN FİLMİN KISASI<br />
Fırat Sayıcı Ramazan Kılıç ile<br />
kısa filmi Penaver’i konuştu.<br />
DİZİDERGİ<br />
DİZİFUN<br />
Yeni internet dizisi Masum<br />
Nergiz Karadaş’ın odağında.<br />
104<br />
EPISODE<br />
The Americans ile<br />
Amerikanlaşmak mı Ruslaşmak mı?<br />
BÜYÜK BiR<br />
KAYNAK <strong>100</strong>0’DEN<br />
FAZLA FiLM<br />
EDITO<br />
Dile kolay <strong>Cinedergi</strong>’nin <strong>100</strong>’üncü sayısı<br />
bu, yani <strong>100</strong> aydır bu işi yapıyoruz. Bu<br />
<strong>100</strong> ay içinde bize yazan, destek veren<br />
ve şu an bizle olmayan birçok arkadaşımız<br />
oldu. Uzun süredir yazanlarımız var ve inanın<br />
ben dahil hiç birimiz bu sevdaya maddiyat<br />
için düşmedik ve maddi bir katkısı da olmadı<br />
bize. Onun için şimdi edeceğim teşekkür<br />
çok daha anlamlı bence. Şu an yazan<br />
yazmayan herkese çok teşekkür ediyorum.<br />
Çünkü biliyorum ki burada yazmalarının<br />
sebebi bir sinemayı çok sevmeleri, iki benim<br />
arkadaşlığımı kutsamaları. Neyse gelelim<br />
<strong>100</strong>. sayı için yaptığımız en beğendiğimiz <strong>100</strong><br />
film listelerine, 16 yazar <strong>100</strong> filmlik listelerini<br />
gönderdiler. Bu demek ki 1600 film eder.<br />
bunlarda ortak olan filmler var ama nereden<br />
baksanız en az <strong>100</strong>0’den fazla farklı film ismi<br />
bulacaksınız bu listelerde. Böyle bir kaynak<br />
nerede? Bence böyle bir çalışmanın en<br />
yararlı tarafı bu. Aslında bizim Murat Tolga<br />
Şen’in Susmayan köşesindeki konuyu bu<br />
köşeye taşımak istiyordum ama yer kalmadı.<br />
Kısaca bir sinema eleştirmenini satın almak<br />
mümkün mü diye sormuştu Murat. Yahu ekmek,<br />
gazete alsanız daha mantıklı...
PEK YAKINDA<br />
GHOST<br />
IN THE SHELL<br />
Yönetmen: Rupert Sanders<br />
Oyuncular: Scarlett Johansson, Michael<br />
Pitt, Juliette Binoche<br />
Konu: Mamoru Oshii imzalı, 1995<br />
yapımı ünlü animasyon filmi Ghost<br />
in the Shell’in live-action uyarlaması<br />
olan film 9. birlik özel görev gücünün<br />
başında yer alan, özel operasyonlardan<br />
sorumlu benzersiz insan-saybörg<br />
hibritin hikayesini konu alıyor. Kendisini<br />
en tehlikeli suçluları durdurmaya<br />
adamış olan 9. Birlik, tek amacı<br />
Hanka Robotic’in siber teknolojideki<br />
girişimlerini yok etmek olan bir<br />
düşmanla karşı karşıyadır.
POWER RANGERS<br />
Yönetmen: Dean Israelite<br />
Oyuncular: Dacre Montgomery,<br />
RJ Cyler, Naomi<br />
Scott<br />
Konu: 90’ların kült televizyon<br />
dizisi olan Power<br />
Rangers serisini yeniden<br />
perdeye taşıyacak olan<br />
filmin yönetmen koltuğuna<br />
Dean Israelite oturuyor.<br />
Filmin başrollerini ise<br />
Dacre Montgomery, RJ<br />
Cyler, Naomi Scott, Becky<br />
G ve Ludi Lin üsteniyor.<br />
Power Rangers’ın ikonik<br />
kötülerinden uzaylı cadı<br />
Rita Repulsa’ya ise ünlü<br />
oyuncu Elizabeth Banks<br />
hayat verecek.<br />
NERUDA<br />
Yönetmen: Pablo<br />
Larraín<br />
Oyuncular: Luis<br />
Gnecco, Gael García<br />
Bernal, Mercedes<br />
Morán<br />
Konu: Film,<br />
1940’larda Komünist<br />
Parti’ye<br />
katılmak için<br />
kendi ülkesinde<br />
bir kaçak haline<br />
gelen, Nobel ödüllü<br />
Şilili şair Pablo<br />
Neruda’nın peşine<br />
düşen bir müfettişi<br />
konu ediniyor.<br />
Yönetmenliğini<br />
Pablo Larraín’nin<br />
üstlendiği filmin<br />
başrollerini Gael<br />
García Bernal, Luis<br />
Gnecco ve Alfredo<br />
Castro paylaşıyor.<br />
COLLIDE<br />
Yönetmen: Eran Creevy<br />
Oyuncular: Nicholas<br />
Hoult, Felicity Jones,<br />
Anthony Hopkins<br />
Konu: Kötü giden bir<br />
soygunun ardından<br />
Casey Stein kendini<br />
acımasız mafya babası<br />
Hagen’den kaçarken<br />
bulur. Hagen’ın geri<br />
almak için her şeyi<br />
yapabileceği bir kargoyla<br />
kaçmaya çalışan<br />
Casey’in seçenekleri<br />
çok azdır. Çaresizlik<br />
içinde eski patronu ve<br />
uyuşturucu kaçakçısı<br />
olan Geran’ı arar.<br />
Geran’dan isteği uzun<br />
süreli kız arkadaşı<br />
Juliette’i Hagen’dan<br />
korumasıdır.
PEK YAKINDA<br />
ALT TARAFI<br />
DÜNYANIN<br />
SONU<br />
Yönetmen: RXavier Dolan<br />
Oyuncular: Gaspard Ulliel, Na<br />
thalie Baye, Léa Seydoux<br />
Konu: Başrollerinde Marion Cotillard,<br />
Vincent Cassel, Lea Seydoux,<br />
Nathalie Baye ve Gaspard Ulliel gibi<br />
birbirinden başarılı oyuncuların yer<br />
aldığı ve Kanadalı genç yönetmen Xavier<br />
Dolan’ın yönetmenliğini üstlendiği<br />
It’s Only The End Of The World ailesini<br />
uzun zamandır görmeyen bir yazarın<br />
ailesinin yanına gitmesini ve yaşadığı<br />
olayları anlatıyor.
LOGAN<br />
Yönetmen: James Mangold<br />
Oyuncular: Hugh Jackman,<br />
Patrick Stewart, Dafne<br />
Keen<br />
Konu: Yakın gelecekte<br />
yaşlanmış ve yorgun<br />
olan Wolverine ve Professor<br />
X, Meksika sınırında<br />
saklanmaktadır. Fakat<br />
Logan’ın dünyadan gizlenmesi<br />
ve mirası, karanlık<br />
güçler tarafından takip<br />
edilen genç bir mutant<br />
geldiğinde sona erer.<br />
Şimdi Wolverine’de genç<br />
bir kadın klonunu Nathanial<br />
Essex’in liderliğindeki<br />
kötü bir organizasyondan<br />
korumalıdır.<br />
AQUARIUS<br />
Yönetmen: Kleber Mendonça<br />
Filho<br />
Oyuncular: Sônia<br />
Braga, Maeve Jinkings,<br />
Irandhir Santos<br />
Konu: Brezilya’da<br />
varlıklı ve köklü bir<br />
ailede doğmuş olan<br />
Clara, 65 yaşında<br />
emekli bir müzik<br />
eleştirmenidir. Clara,<br />
1940’larda inşa edilmiş,<br />
Recife’in üst sınıf<br />
bölgelerinden olan<br />
Avenida Boa Viagem’de<br />
deniz kenarında<br />
konuşlanan Aquaris’in<br />
son apartman sakinidir.<br />
Tüm diğer apartmanlar<br />
o bölge için başka<br />
planları olan bir şirket<br />
tarafından çoktan satın<br />
alınmıştır.<br />
BEAUTY AND<br />
THE BEAST<br />
Yönetmen: Bill<br />
Condon<br />
Oyuncular: Emma<br />
Watson, Dan Stevens,<br />
Luke Evans<br />
Konu: Disney<br />
masalından beyazperdeye<br />
uyarlanan<br />
filmde, tüccar olan<br />
bir adamyolculuğu<br />
sırasında fırtınaya<br />
yakalanır. Ailesine<br />
dönüş yolunda gece<br />
konaklayacak bir yer<br />
ararken yakınlardaki<br />
bir şatoyu görür. Ev<br />
sahibi ortada görünmese<br />
de her şey<br />
konuğun rahatı için<br />
ayarlanmıştır. Gitmek<br />
üzereyken, gözü bir<br />
güle ilişir ve kızının<br />
kendisinden bir gül<br />
istediği aklına gelir.
Dergimiz dile kolay <strong>100</strong>. sayısını yayınladı. Biz de bu<br />
sayıya özel bütün yazarlarımızın beğendiği <strong>100</strong> film<br />
listelerini yayınlayalım dedik. Bu listelerden yola<br />
çıkarak en beğenilen 120 filmlik bir liste yaptık..<br />
n Başlıkta da dikkat ederseniz en iyi <strong>100</strong> film<br />
demiyoruz. Yazarlarımızın en beğendiği <strong>100</strong><br />
film diyerek yola çıktık. Çünkü herşeyden önce<br />
en iyi lakabı bize büyük sorumluluk yükler.<br />
Ayrıca sinema bu anlamda soyut bir kavramdır.<br />
Sizin durduğunuz yere, kişiliğinize, algınıza<br />
göre içselleştirilir. Belki de duruma bağlı olarak<br />
16 yazarımızın hepsinin listesinde yer alan bir<br />
film çıkmadı. Ama Godfather 14 yazarın listesine<br />
girerek zirveye çıktı. Ben de merak ettim<br />
Godfather’ı kim yazmamış diye rastlantıya<br />
bakın ki iki kadın yazarımız Godfather’ı listelerine<br />
almamışlar. Bunlardan Gizem Merve<br />
Kaboğlu Godfather 2’yi listesine eklemiş. Tam<br />
bunun üzerine 120 filmlik ortak listeye 2016<br />
yapımı tek bir filmin girdiğini gördüm. La La<br />
Land dört yazarımızın listesinde vardı. Kadın<br />
yazarlarımız La La Land’ı listelerine alarak<br />
120 filmlik ortak listeye soktular. İşin komiği<br />
La La Land’ın hiç bir erkek yazarın listesinde<br />
yer almamasıydı. Daha fazla cinsiyetçilik yapmadan<br />
diğer<br />
bakalım.<br />
dikkat çekici noktalara<br />
Bizim yazarlarımızın<br />
çoğunun uzmanlık<br />
alanı korku<br />
sineması. Murat<br />
Tolga Şen, Murat<br />
Kızılca, Egemen<br />
Korkmaz, Masis Üşenmez, Onur Kırşavoğlu<br />
korku sinemasına hakim yazarlardır. Ama<br />
durum böyleyken The Exorcist, The Omen,<br />
Changeling gibi korku klasikleri ortak listeye<br />
giremedi. En şaşırdığım ise The Exorcist gibi<br />
bir klasik sadece iki yazarımızın listesinde<br />
vardı. Ortak listemizdeki en eski film 1925<br />
yapımı Potemkin zırhlısı ile 1927 yapımı Metropolis.<br />
Bilimkurgu filmleri içinde Otomatik<br />
Portakal 13 yazarımızın listesine girerek bu<br />
türde zirveye oturdu. 2001 Uzay Macerası ise<br />
11 yazar ile onu takip etti. Savaş filmlerinde<br />
ise 11 yazarla Apocalypse Now ve 6 yazarla<br />
Platoon listenin önlerinde yer aldılar. Polisiyelerde<br />
ise Seven önde. Ortak listemizde 120<br />
film varken yazarlarımızın kendi listelerini<br />
de yayınlıyoruz. Tam rakkamı bilmiyorum<br />
ama bütün listelerde farklı <strong>100</strong>0’e yakın film<br />
bulacaksınız. Koleksiyoncular için bulunmaz<br />
bir kaynak. İyi okumalar ve iyi seyirler...<br />
BEĞENİLERİN YILDIZI 120 FİLM<br />
Godfather 1972 14<br />
Citizen Kane 1941 13<br />
A Clockwork Orange 13<br />
12 Angry Men (1957) 13<br />
Taxi Driver (1976) 12<br />
Apocalypse Now 1979 11<br />
Seven 1995 11<br />
2001: A Space Odyssey 1971 11<br />
Fight Club (1999) 11<br />
Ucuz Roman pulp fiction 11<br />
The Good, the Bad and the Ugly 10<br />
Bicycle Thieves (1948) 10<br />
The Shining (1980) 10<br />
Star Wars 1977 9<br />
The Shawshank Redemption 1994 9<br />
Matrix 1999 9
The Silence of the Lambs 1991 9<br />
Blade Runner 1982 9<br />
Sevmek Zamanı 1965 9<br />
Seven Samurai (1954) 9<br />
Rear Window(1954) 9<br />
Schindler’s List (1993) 9<br />
Casablanca 1942 8<br />
Modern Times 1936 8<br />
Vertigo 1958 8<br />
Requiem for a Dream (2000) 8<br />
Inception (2010) 8<br />
Oldboy (2003) 8<br />
Metropolis 8<br />
Once Upon a Time in America 1984 7<br />
Reservoir Dogs 1992 7<br />
There Will Be Blood 2007 7<br />
Bir Zamanlar Anadolu’da 2011 7<br />
City Lights - Şehir Işıkları(1931) 7<br />
8½ - Sekiz Buçuk(1963) 7<br />
Alien - Yaratık(1979) 7<br />
Eternal Sunshine of the Spotless Mind 7<br />
Memento 2000 7<br />
Trois couleurs: BleU 1993 7<br />
Yol 7<br />
Psycho (1960) 7<br />
Persona (1966) 7<br />
Amores perros 2000 7<br />
Rocky 1976 6<br />
Platoon 1986 6<br />
The Lord of the Rings:<br />
The Fellowship of the Ring 2001 6<br />
Guguk Kuşu 1975) 6<br />
The 400 Blows (1959) 6<br />
The Seventh Seal (1957 6<br />
Tatlı hayat (1960) La dolce vita 6<br />
Tôkyô monogatari 1953 6<br />
Full Metal Jacket 6<br />
Stalker (1979) 6<br />
Terminator (1984-1991-2003) 6<br />
Jaws 1975 5<br />
Forrest Gump1994 5<br />
Das ALPER Leben der TURGUT Anderen 2006 5<br />
Braveheart 1995 5<br />
On the Waterfront 1954 5 Singin’ in the Rain (1952) 4<br />
The Elephant Man 1980 5 The Battle of Algiers (1966) 4<br />
The White Ribbon 2009 5 Potemkin Zırhlısı 4<br />
The Usual Suspects 1995 5 Andrei Rublev 4<br />
Ben Hur 1959 5 Into the Wild 4<br />
Pan’s Labyrinth (2006) 5 Fargo 4<br />
The Pianist 5 Trainspotting 4<br />
A Separation 5 Der Himmel über Berlin 4<br />
Life Is Beautiful (1997) 5 Protesto (1995) La haine 4<br />
The Deer Hunter 5 Incendies 2010 4<br />
Büyük Lebowski 5 Mulholland Dr. 2001 4<br />
La grande bellezza 2013 5 The Thin Red Line 1998 4<br />
Muhsin Bey 5 Lola rennt 1998 4<br />
M 1931 5 Nuovo Cinema Paradiso 4<br />
It’s a Wonderful Life 1946 5 Uçurtmayı Vurmasınlar 4<br />
Suspiria (1977) 5 Gone with the Wind (1939) 4<br />
Selvi Boylum Al Yazmalım 5 The Great Dictator (1940) 4<br />
The Thing (1982) 5 To Kill a Mockingbird (1962) 4<br />
Leon (1994) 5 Goodfellas (1990) 4<br />
Interstellar (2014) 5 Jurassic Park 4<br />
À bout de souffle 1960 5 The Green Mile (1999) 4<br />
Masumiyet (1997) 5 V for Vendetta (2005) 4<br />
Rashomon (1950) 5 Gemide (1998) 4<br />
Annie Hall 1977 4 Dr. Strangelove 1964 4<br />
Unforgiven 1992 4 Raiders Of The Lost Ark 4<br />
Her Şey Çok Güzel Olacak 4 North by Northwest (1959) 4<br />
Rain Man 1988 4 Chinatown (1974) 4<br />
Rosemary’s Baby (1968) 4 The Fountain (2006) 4<br />
Raging Bull (1980) 4 The Truman Show (1998) 4<br />
In the Mood for Love (2000) 4 La La Land 4<br />
City of God (2002) 4 Chungking Express (1994) 4<br />
Filmlerin yanındaki sayılar kaç yazarın listesinde olduklarını belirtir
SERDAR AKBIYIK’IN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
1 - Star Wars 1977<br />
2 - Crying Game 1992<br />
3 - Apocalypse Now 1979<br />
4 - Grease 1978<br />
5 - Jaws 1975<br />
6 - Ordinary People 1980<br />
7 - Godfather 1972<br />
8 - The Shawshank<br />
Redemption 1994<br />
9 - Forrest Gump1994<br />
10 - Matrix 1999<br />
11 - Seven 1995<br />
12 - The Silence of the<br />
Lambs 1991<br />
13 - Saving Private Ryan 1998<br />
14 - Back to the Future 1985<br />
15 - Das Leben der Anderen 2006<br />
16 - American Beauty 1999<br />
17 - Once Upon a Time in<br />
America 1984<br />
18 - Citizen Kane 1941<br />
19 - Message 1976<br />
20 - Reservoir Dogs 1992<br />
21 - Braveheart 1995<br />
22 - Exorcist 1973<br />
23 - A Clockwork Orange<br />
24 - 2001: A Space Odyssey 1971<br />
25 - Rocky 1976<br />
26 - On the Waterfront 1954<br />
27 - Once (2007)<br />
28 - The Elephant Man 1980<br />
29 - The Bridges of Masion<br />
County (1995)<br />
30 - There Will Be Blood 2007<br />
31 - Platoon 1986<br />
32 - Network 1976<br />
33 - Annie Hall 1977<br />
34 - Groundhog Day 1993<br />
35 - You’ve Got Mail 1998<br />
36 - The Good, the Bad<br />
and the Ugly 1966<br />
37 - OTOBÜS<br />
38 - Unforgiven 1992<br />
39 - Avatar 2009<br />
40 - Amour 2012<br />
41 - Dark City (1998)<br />
42 - Love Story 1970<br />
43 - Bananas 1971<br />
44 - West Side Story 1961<br />
45 - The White Ribbon 2009<br />
46 - Birdman 2014<br />
47 - Blues Brothers 1980<br />
48 - Blade Runner 1982<br />
49 - Contact 1997<br />
50 - Crimes and<br />
Misdemeanors 1989<br />
51 - The Revenant 2015<br />
52 - The Untouchables 1987<br />
53 - Escape to Victory 1981<br />
54 - A Fish Called Wanda 1988<br />
55 - Anadolu’nun Kayıp Şarkıları<br />
56 - The Name Of The Rose 1986<br />
57 - Hair 1979<br />
58 - High Anxiety 1977<br />
59 - History Of The World 1981<br />
60 - The Two Escobars 2010<br />
61 - Casablanca 1942<br />
62 - Her Şey Çok Güzel Olacak 63 -<br />
Tinker Tailor Soldier Spy 2011<br />
64 - Aşk Filmlerinin Unutulmaz<br />
Yönetmeni<br />
65 - Kış Uykusu 2014<br />
66 - Bir Zamanlar Anadolu’da 2011<br />
67 - The Last Command 1928<br />
68 - Little Shop Of Horrors 1986<br />
69 - Love And Death 1975<br />
70 - A Man For All Seasons 1966<br />
71 - Marathon Man 1976<br />
72 - Planet Of The Apes 1968<br />
73 - Missing 1982<br />
74 - Mississippi Burning 1988<br />
75 - Modern Times 1936<br />
76 - Shame 2011<br />
77- The Usual Suspects 1995<br />
78 - Patton 1970<br />
79 - Persepolis 2007<br />
80 - The Wall 1982<br />
81 - Queen Margot 1994<br />
82 - Scrooged 1988<br />
83 - Black Swan 2010<br />
84 - Soylent Green 1973<br />
85 - Under Fire 1983<br />
86 - Vertigo 1958<br />
87 - Cast Away 2000<br />
88 - The Lord of the Rings:<br />
The Fellowship of the Ring 2001<br />
89 - Paths of Glory 1957<br />
90 - Zelig 1983<br />
91 - Rumble Fish 1983<br />
92 - Sevmek Zamanı 1965<br />
93 - Sonbahar 2008<br />
94 - The Turin Horse 2011<br />
95 - Rain Man 1988<br />
96 - Ben Hur 1959<br />
97 - Brokeback Mountain 2005<br />
98 - Biutiful 2010<br />
99 - Babam ve Oğlum<br />
<strong>100</strong> - The Third Man 1949
ALPER TURGUT’UN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
1 – Baba<br />
2 – Yüzüklerin Efendisi<br />
3 - Tanrı Kent<br />
4 - Gel ve Gör (Idi i smotri)<br />
5 - Das Cabinet des Dr. Caligari<br />
6 - Potemkin Zırhlısı<br />
7 - Yurttaş Kane<br />
8 - Başkalarının Hayatı<br />
9 - Bir Ayrılık<br />
10 - Dövüş Kulübü<br />
11 - Ucuz Roman<br />
12 - Yeraltı Peygamberi<br />
13 - Sil Baştan<br />
14 - Mandalinalar<br />
15 – Esaretin Bedeli<br />
16 - Asabiyim Ben<br />
17 - Dönüş<br />
18 - Adem’in Elması<br />
19 - Annie Hall<br />
20 - Andrei Rublev<br />
21 - Yedinci Mühür<br />
22 - 400 Darbe<br />
23 – Olağan Şüpheliler<br />
24 - Spotlight<br />
25 – Müfreze<br />
26 – Kuzuların Sessizliği<br />
27 - Taksi Şoförü<br />
28 - Into the Wild<br />
29 - Fargo<br />
30 - Trainspotting<br />
31 - Akıl Oyunları<br />
32 - Avcı<br />
33 - Büyük Lebowski<br />
34 - Kan Dökülecek<br />
35 - Yeniden Sev Beni<br />
36 - Çingeneler Zamanı<br />
37 – Kaplumbağalar da Uçar<br />
38 - Akıl Defteri<br />
39 - Berlin Üzerindeki Gökyüzü<br />
40 - Aşk Zamanı (Faa yeung nin wa)<br />
41 - Protesto<br />
42 - Tatlı Hayat<br />
43 - İçimdeki Yangın<br />
44 - Açlık<br />
45 - Yojimbo<br />
46 - Yedi Samuray<br />
47 - Rasomon<br />
48 - Yıldız Savaşları<br />
49 - Muhteşem Güzellik<br />
50 - Ölümcül Oyunlar<br />
51 - Cennetin Çocukları<br />
52 - İnce Kırmızı Hat<br />
53 - Koş Lola Koş<br />
54 - Beyaz Bant<br />
55 - Mulholland Çıkmazı<br />
56 - 3 Renk: Mavi<br />
57 - İçimdeki Deniz<br />
58 - Yedi<br />
59 - Tokyo Hikayesi<br />
60 - Geç Gelen Bahar<br />
61 - Erken Gelen Yaz<br />
62 – Bir Güz Öğleden Sonrası<br />
63 - Gün Doğmadan<br />
64 - Gün Batmadan<br />
65 - Biutiful<br />
66 - Cezayir Savaşı<br />
67 - Gazap Üzümleri<br />
68 - Gözlerindeki Sır<br />
69 - Pan’ın Labirenti<br />
70 - Çöküş<br />
71 - Affedilmeyen<br />
72 - Cinnet<br />
73 - Full Metal Jacket<br />
74 - Prenses Mononoke<br />
75 - Kıyamet<br />
76 - Asri Zamanlar<br />
77 - Arka Pencere<br />
78 - Şehir Işıkları<br />
79 - Kazablanka<br />
80 - Bıçak Sırtı<br />
81 - Cennet Sineması<br />
82 - 12 Öfkeli Adam<br />
83 – Mukaddes Vazife<br />
84 – Batıda Kan Var<br />
85 - İyi, Kötü ve Çirkin<br />
86 - Ölümsüz (Z)<br />
87 – Bisiklet Hırsızları<br />
88 - Yağmurdan Önce<br />
89 - Rezervuar Köpekleri<br />
90 - İhtiyar Delikanlı<br />
91 – Yol<br />
92 – Sevmek Zamanı<br />
93 - Karpuz Kabuğundan Gemiler<br />
Yapmak<br />
94 - Umut<br />
95 - Sürü<br />
96 - Duvar<br />
97- Muhsin Bey<br />
98 – Uçurtmayı Vurmasınlar<br />
99 - Bir Zamanlar Anadolu’da<br />
<strong>100</strong> - Susuz Yaz
FIRAT SAYICI’NIN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
Akdeniz<br />
Baba Serisi<br />
Ucuz Roman<br />
İyi, Kötü ve Çirkin<br />
Dövüş Kulübü<br />
Star Wars Serisi<br />
Guguk Kusu<br />
Matrix<br />
Paris-Texas<br />
Kuzularin Sessizligi<br />
Sevginin Gücü<br />
Ruhlarin Kaçisi<br />
Sapik<br />
Şehir Isiklari<br />
Terminator : Mahser Günü<br />
Gelecege Dönüs Serisi<br />
Kiyamet<br />
Alien Serisi<br />
Cennet Sinemasi<br />
1900 Efsanesi<br />
Pariste Son Tango<br />
Oldboy<br />
Yurttas Kane<br />
Amelie<br />
Otomatik Portakal<br />
Taksi Soförü<br />
Toy Story<br />
Bisiklet Hirsizlari<br />
Indiana Jones Serisi<br />
Metropolis<br />
Cehennem Silahı Serisi<br />
Zor Ölüm Serisi<br />
Ran<br />
Atesten kalbe akildan dumana<br />
Trainspotting<br />
The Thing<br />
Avatar<br />
Hayalet Avcıları<br />
Müfreze<br />
Son İmparator<br />
Mad Max Serisi<br />
Paramparça ‘Asklar-Köpekler’<br />
Jurassic Park<br />
Çağrı<br />
Rocky Serisi<br />
Köprüdeki Kız<br />
Sekiz Bucuk<br />
Bugün aslinda dündü<br />
Protesto<br />
Jaws Serisi<br />
Kolya<br />
Üç Renk Serisi<br />
Carmen<br />
Flamenco<br />
Tango<br />
Beter Böcek<br />
Devdas<br />
Aşk Her Yerde<br />
Gerizekalılar<br />
Dünyanın Bütün Sabahları<br />
Durgun Sular Derin Akar<br />
Açlık<br />
Kikujiro’nun Yazı<br />
Leviathan<br />
Ölüm Provası<br />
Postacı<br />
Mutfak Öyküleri<br />
Aşk Hikayesi<br />
Erkekler Kadınlar Kullanma<br />
Kılavuzu<br />
Konuş Onunla<br />
Güreşçi<br />
Salon Kitty<br />
Vengo<br />
Tango Dersleri<br />
Billy Elliot<br />
Sonsuzluk ve Birgün<br />
Blade Runner<br />
Ülke ve Özgürlük<br />
Muhsin Bey<br />
Anayurt Oteli<br />
Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni<br />
Hababam Sınıfı Serisi<br />
Gırgıriye<br />
Kurbağalar<br />
Mayıs Sıkıntısı<br />
Masumiyet<br />
Selvi Boylum Al Yazmalım<br />
Tabutta Rövaşata<br />
Sevmek Zamanı<br />
Susuz Yaz<br />
Uçurtmayı Vurmasınlar<br />
Kosmos<br />
Ah Belinda<br />
Züğürt Ağa<br />
Yol<br />
Gemide<br />
Ağır Roman<br />
Çoğunluk<br />
Anadolu’nun Kayıp Şarkıları<br />
Bay E
MURAT TOLGA ŞEN’İN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
1.Citizen Kane (1941)<br />
2.Apocalypse Now (1979)<br />
3.Rocky (1976)<br />
4.The Searchers (1956)<br />
5.Patton (1970)<br />
6.Butch Cassidy and the Sundance<br />
Kid (1969)<br />
7.Bonnie and Clyde (1967)<br />
8.Rear Window (1954)<br />
9.The Godfather (1972)<br />
10.The Shawshank Redemption<br />
11.Raging Bull (1980)<br />
12.Local Hero (1983)<br />
13.The Good, the Bad and the<br />
Ugly (1966)<br />
14.Se7en (1995)<br />
15.Once Upon a Time in the West<br />
(1968)<br />
16.Terminator 2: Judgment Day<br />
17.Dr. Strangelove Or: How I<br />
Learned to Stop Worrying and<br />
Love the Bomb (1964)<br />
18.Alien (1979)<br />
19.Grave of the Fireflies (1988)<br />
20.Taxi Driver (1976)<br />
21.Full Metal Jacket (1987)<br />
22.Bicycle Thieves (1948)<br />
23.2001: A Space Odyssey (1968)<br />
24.Metropolis (1927)<br />
25.Yojimbo (1961)<br />
26.Pan’s Labyrinth (2006)<br />
27.Mad Max: Fury Road (2015)<br />
28.Incendies (2010)<br />
29.The Thing (1982)<br />
30.Life of Brian (1979)<br />
31.Platoon (1986)<br />
32.Shutter Island (2010)<br />
33.Stalker (1979)<br />
34.The Wizard of Oz (1939)<br />
35.Twelve Monkeys (1995)<br />
36.Jaws (1975)<br />
37.Groundhog Day (1993)<br />
38.A Fistful of Dollars (1964)<br />
39.The Graduate (1967)<br />
40.The Message (1976)<br />
41.The Secret Life of Walter Mitty<br />
(1947)<br />
42.Braveheart (1995)<br />
43.It Happened One Night (1934)<br />
44.Chinatown (1974)<br />
45.Moonrise Kingdom (2012)<br />
46.The Life Aquatic with Steve Zissou<br />
(2004)<br />
47.All About Eve (1950)<br />
48.Hidden Fortress (1958)<br />
49.Seven Samurai (1954)<br />
50.Stagecoach (1939)<br />
51.Canım Kardeşim (1975)<br />
52.A.I. Artificial Intelligence (2001)<br />
53.Güzel Bir Gün İçin (1965)<br />
54.The Big Lebowski (1988)<br />
55.El Topo (1970)<br />
56.My Fair Lady (1964)<br />
57.Sevmek Zamanı (1965)<br />
58.La Grande Bellezza (2013)<br />
59.Dark City (1998)<br />
60.Nanook of the North (1922)<br />
61.Fitzcarraldo (1982)<br />
62.Excalibur (1981)<br />
63.The Purple Rose of Cairo (1985)<br />
64.Masumiyet (1997)<br />
65.Sen Aydınlatırsın Geceyi (2013)<br />
66.Her Şey Çok Güzel Olacak<br />
67.Easy Rider (1969)<br />
68.The Battle of Algiers (1968)<br />
69.The Last Picture Show (1971)<br />
70.Tokyo Story (1953)<br />
71.The Wild Bunch (1969)<br />
72.C’era una volta il West (1968)<br />
73.Planes, Trains and Automobiles<br />
74.Wings of Desire (1988)<br />
75.Nightmare Before Christmas<br />
(1993)<br />
76.The General (1927)<br />
77.The Fall (2006)<br />
78.Days of Heaven (1997)<br />
79.Thin Red Line (1998)<br />
80.Selvi Boylum Al Yazmalım<br />
81.2001: A Space Odyssey (1968)<br />
82.A Clockwork Orange (1971)<br />
83.Scarface (1983)<br />
84.The Truman Show (1998)<br />
85.12 Angry Men (1957)<br />
86.The Green Mile (1999)<br />
87.Forrest Gump (1994)<br />
88.The Evil Dead (1981)<br />
89.The Shining (1980)<br />
90.The Changeling (1980)<br />
91.Once Upon a Time in America<br />
92.Akira (1988)<br />
93.Ghost in the Shell (1995)<br />
94.Nosferatu (1922)<br />
95.Birdman of Alcatraz (1962)<br />
96.Dr. Jekyll and Mr. Hyde (1941)<br />
97.The Breakfast Club (1985)<br />
98.When Harry Met Sally... (1989)<br />
99.Field of Dreams (1989)<br />
<strong>100</strong>.Fandango (1985)
ALİ ULVİ UYANIK’IN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
2001: A Space Odyssey 1968<br />
Citizen Kane (1941)<br />
12 Angry Men (1957)<br />
All Quiet on the Western Front<br />
(1930)<br />
Seven Samurai (1954)<br />
The Godfather(1972)<br />
Taxi Driver (1976)<br />
Rear Window (1954)<br />
Sunset Blvd. (1950)<br />
Fantasia (1940)<br />
Come and See (1985)<br />
All That Jazz (1979)<br />
The Grapes of Wrath (1940)<br />
Guguk Kuşu (1975)<br />
West Side Story (1961)<br />
City Lights (1931)<br />
The Elephant Man (1980)<br />
The Best Years of Our Lives<br />
(1946)<br />
Rocco and His Brothers (1960)<br />
Bicycle Thieves (1948)<br />
The 400 Blows (1959)<br />
They Shoot Horses, Don’t They?<br />
A Clockwork Orange (1971)<br />
A Special Day (1977)<br />
Apocalypse Now (1979)<br />
Don’t Look Now (1973)<br />
On the Waterfront (1954)<br />
Das Boot (1980)<br />
Once Upon a Time in America<br />
(1984)<br />
There Will Be Blood (2007)<br />
The Music Lovers (1970)<br />
Rosemary’s Baby (1968)<br />
Coming Home (1978)<br />
The Graudate (1967)<br />
The Return (2004)<br />
Artificial Intelligence: AI (2001)<br />
Face to Face (1976)<br />
Who’s Afraid of Virginia Woolf?<br />
(1966)<br />
JFK (1991)<br />
Requiem for a Dream (2000)<br />
Selam Bombay(1988)<br />
Ryan’s Daughter (1970)<br />
8½ (1963)<br />
Barry Lyndon (1975)<br />
In the Heat of the Nigh (1967)<br />
Million Dollar Baby (2004)<br />
Brokeback Mountain (2005)<br />
Cabaret - Kabare (1972)<br />
Amadeus (1984)<br />
Raging Bull (1980)<br />
The Seventh Seal (1957)<br />
The Maltese Falcon (1941)<br />
Annie Hall (1977)<br />
Carmen (1983)<br />
Sleuth (1972)<br />
Klute-Fahişe (1971)<br />
The Umbrellas of Cherbourg (1964)<br />
Deliverance (1972)<br />
Gloria (1980)<br />
In the Mood for Love (2000)<br />
The Official Story (1985)<br />
Hombre (1967)<br />
A Short Film About Killing (1988)<br />
It Happened One Night (1934)<br />
Little Big Man (1970)<br />
Pan’s Labyrinth (2006)<br />
Modern Times (1936)<br />
The Cook, the Thief, His Wife &<br />
Her Lover (1989)<br />
City of God (2002)<br />
Soldier Blue (1970)<br />
The Apartment (1960)<br />
The Hours (2002)<br />
Schindler’s List (1993)<br />
All About My Mother (1999)<br />
The Piano (1993)<br />
Death in Venic (1971)<br />
My Neighbor Totoro (1988)<br />
Taxidermia (2006)<br />
The Assassination of Trotsky (1972)<br />
Amélie (2001)<br />
Fight Club - Dövüş Kulübü (1999)<br />
The Pianist<br />
L.A. Confidential (1997)<br />
Central Station (1998)<br />
Children of Men (2006)<br />
Inception (2010)<br />
Singin’ in the Rain (1952)<br />
Battle In The Heaven (2005)<br />
Salò, or the 120 Days of Sodom<br />
(1975)<br />
The Silence of the Lambs - (1991)<br />
Molokh (1999)<br />
A Hen in the Wind(1948)<br />
The Battle of Algiers (1966)<br />
Cheyenne Autumn (1964)<br />
Seven(1995)<br />
Dog Day Afternoon (1975)<br />
Son of Saul - Saul’un Oğlu (2015)<br />
A Separation<br />
Alien (1979)<br />
Life Is Beautiful 1997)
KEREM AKÇA’NIN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
1-Intolerance (1916)<br />
2-Das Cabinet des Dr. Caligari<br />
(1920)<br />
3-The Gold Rush (1925)<br />
4-Potemkin Zırhlısı (1925)<br />
5-Metropolis (1927)<br />
6-Film Kameralı Adam (1929)<br />
7-L’Age d’Or (1930)<br />
8-M (1931)<br />
9-Freaks (1932)<br />
10-Vampyr (1932)<br />
11-La Regle du Jeu (1938)<br />
12-Story of Last Chrysanthemum<br />
13-Stagecoach (1939)<br />
14-The Wizard of Oz (1939)<br />
15-Citizen Kane (1941)<br />
16-Ossessione (1943)<br />
17-Laura (1944)<br />
18-It’s a Wonderful Life (1946)<br />
19-Lady in the Lake (1947)<br />
20-Rope (1948)<br />
21-Les Enfants Terribles (1950)<br />
22-Rashomon (1950)<br />
23-An American in Paris (1951)<br />
24-Vertigo (1958)<br />
25-Hiroshima Mon Amour (1959)<br />
26-Shadows (1959)<br />
27-House on Haunted Hill (1959)<br />
28-La Dolce Vita (1960)<br />
29-A Bout de Souffle (1960)<br />
30-L’Avventura (1960)<br />
31-Zazie dans Le Métro (1960)<br />
32-Jules ve Jim (1962)<br />
33-Vivre Sa Vie (1962)<br />
34-Sanma No Aji (1962)<br />
35-8 1/2 (1963)<br />
36-Hizmetçi (The Servant) (1963)<br />
37-This Sporting Life (1963)<br />
38-Etsuraku (1965)<br />
39-Repulsion (1965)<br />
40-Persona (1966)<br />
41-Shadows of Forgotten Ancestors<br />
42-Da Zui Xia (1966)<br />
43-Blowup (1966)<br />
44-Au Hasard Balthazar (1966)<br />
45-Sedmikrasky (1966)<br />
46-Ostre Sledované Vlaky (1966)<br />
47-Point Blank (1967)<br />
48-Belle de Jour (1967)<br />
59-Csillagosok, katonak (1967)<br />
50-Koroshi No Rakuin (1967)<br />
51-Privilege (1967)<br />
52-Planet of the Apes (1968)<br />
53-2001: Uzay Yolu Macerası<br />
(1968)<br />
54-Once Upon a Time in the West<br />
(1968)<br />
55-Shinju: Ten No Amijima (1969)<br />
56-Domuz Ahırı (Porcile) (1969)<br />
57-Bara no Soretsu (1969)<br />
58-L’eden et Apres (1970)<br />
59-Konformist (1970)<br />
60-Performance (1970)<br />
61-Even Dwarfs Started Small<br />
(1970)<br />
62-Valerie a Tyden Divu (1970)<br />
63-A Clockwork Orange (1971)<br />
64-Holy Mountain (1973)<br />
65-Sanatorium Pod Klepsydra<br />
(1973)<br />
66-Celine et Julie Vont en Bateau<br />
(1974)<br />
67-Zardoz (1974)<br />
68-Sweet Movie (1974)<br />
69-Zerkalo (1975)<br />
70-The Tenant (1976)<br />
71-Im Lauf Der Zeit (1976)<br />
72-Suspiria (1977<br />
73-Jubilee (1977)<br />
74-All That Jazz (1979)<br />
75-Die Blechtrommel (1979)<br />
76-Possession (1981)<br />
77-Querelle (1982)<br />
78-Rumble Fish (1983)<br />
79-Body Double (1984)<br />
80-Stranger Than Paradise (1984)<br />
81-Hamlet liikemailmassa (1987)<br />
82-Der Siebente Kontinent (1989)<br />
83-Edward Scissorhands (1990)<br />
84-Natural Born Killers (1994)<br />
85-Crash (1996)<br />
86-Mat y Sin (1997)<br />
87-Lola Rennt (1998)<br />
88-Truman Show (1998)<br />
89-Memento (2000)<br />
90-Faa Yeung Nin Wa (2000)<br />
91-Moulin Rouge! (2001)<br />
92-Mulholland Dr. (2001)<br />
93-The Royal Tenenbaums (2001)<br />
94-Donnie Darko (2002)<br />
95-Kill Bill (2003)<br />
96-Lost in Translation (2003)<br />
97-Tulse Luper’in Çantaları Üçlemesi<br />
(2003-2004)<br />
98-The Fountain (2006)<br />
99-I’m Not There. (2007)<br />
<strong>100</strong>-Rüzgarların Arasında (Ristuules)<br />
(2014)
MELİS ZARARSIZ’IN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
Mary&Max<br />
Interstellar<br />
Beasts of The Southern Wild<br />
Psycho<br />
The Silence of The Lambs<br />
Rain Man<br />
Pulp Fiction<br />
Good Will Hunting<br />
Taxi Driver<br />
Se7en<br />
Fight Club<br />
The Game<br />
Inception<br />
Matrix<br />
Eternal Sunshine of the Spotless<br />
Mind<br />
Truman Show<br />
Pan’s Labyrinth<br />
V for Vendetta<br />
Kill Bill<br />
Oldboy<br />
Requiem For A Dream<br />
Trainspotting<br />
Black Swan<br />
Sin City<br />
Being John Malkovich<br />
Shutter Island<br />
Only Lovers Left Alive<br />
Run Lola Run<br />
Stranger Than Paradise<br />
The Great Beauty<br />
La La Land<br />
Arrival<br />
The Artist<br />
Pi<br />
Saw<br />
Abre Los Ojos<br />
Ringu<br />
Inglourious Basterds<br />
Beetlejuice<br />
White Ribbon<br />
Rear Window<br />
Birds<br />
Pianist<br />
Jules & Jim<br />
The Others<br />
Sliding Doors<br />
Black Hawk Down<br />
Nymphomaniac<br />
Blue Is The Warmest Color<br />
A.I<br />
The Skin I Live In<br />
Bicycle Thief<br />
A Bout De Souffle<br />
Harold and Maude<br />
Lord of the Flies<br />
Schindler’s List<br />
Chungking Express<br />
Funny Games<br />
Star Wars<br />
Babel<br />
Avatar<br />
Nebraska<br />
Predestination<br />
I Origins<br />
The Lives of Others<br />
Le Havre<br />
We Need to Talk About Kevin<br />
Melancholia<br />
Holy Motors<br />
Jagten<br />
Laurence Anyways<br />
Leviathan<br />
Donnie Darko<br />
Her<br />
Toni Erdmann<br />
Captain Fantastic<br />
Dr. Strange<br />
A Girl Walks Home Alone at Night<br />
The Science of Sleep<br />
Blade Runner<br />
Eraserhead<br />
Floating Weeds<br />
Persona<br />
Wild Strawberries<br />
Stalker<br />
The Shining<br />
Snowpiercer<br />
Hababam Sınıfı<br />
Her Şey Çok Güzel Olacak<br />
Kader<br />
Arabesk<br />
Teyzem<br />
Yeraltı<br />
Gölge Oyunu<br />
Hanım<br />
Sarmaşık<br />
Bizim Aile<br />
Garip<br />
Kış Uykusu<br />
Babamın Kanatları
MURAT KIZILCA’NIN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
The Gold Rush (1925)<br />
Battleship Potemkin (1925)<br />
King Kong (1933)<br />
The Great Dictator (1940)<br />
Citizen Kane (1941)<br />
Rashomon (1950)<br />
A Streetcar Named Desire (1951)<br />
Europe ‘51 (1952)<br />
Tokyo Story (1953)<br />
On the Waterfront (1954)<br />
La Strada (1954)<br />
Seven Samurai (1954)<br />
Journey to Italy (1954)<br />
The Seventh Seal (1957)<br />
Vertigo (1958)<br />
Pickpocket (1959)<br />
North by Northwest (1959)<br />
Breathless (1960)<br />
La Dolce Vita (1960)<br />
Rocco and His Brothers (1960)<br />
La Notte (1961)<br />
Yojimbo (1961)<br />
Last Year at Marienbad (1961)<br />
The Exterminating Angel (1962)<br />
L’Eclisse (1962)<br />
8½ (1963)<br />
Band of Outsiders (1964)<br />
Red Desert (1964)<br />
Onibaba (1964)<br />
Kwaidan (1964)<br />
Blow-Up (1966)<br />
Persona (1966)<br />
The Good, the Bad and the Ugly<br />
(1966)<br />
Le Samouraï (1967)<br />
2001: A Space Odyssey (1968)<br />
Night of the Living Dead (1968)<br />
Rosemary’s Baby (1968)<br />
Teorema (1968)<br />
The Party (1968)<br />
Faces (1968)<br />
Once Upon a Time in the West<br />
(1968)<br />
Le Cercle Rouge (1970)<br />
A Clockwork Orange (1971)<br />
A Bay of Blood (1971)<br />
Harold and Maude (1971)<br />
Un Flic (1972)<br />
The Godfather (1972)<br />
The Discreet Charm of the Bourgeoisie<br />
(1972)<br />
Chinatown (1974)<br />
Dersu Uzala (1975)<br />
Salò, or the 120 Days of Sodom<br />
(1975)<br />
Deep Red (1975)<br />
Taxi Driver (1976)<br />
Annie Hall (1977)<br />
Suspiria (1977)<br />
Eraserhead (1977)<br />
That Obscure Object of Desire<br />
(1977)<br />
Dawn of the Dead (1978)<br />
The Deer Hunter (1978)<br />
Stalker (1979)<br />
Alien (1979)<br />
Apocalypse Now (1979)<br />
Zombie (1979)<br />
The Shining (1980)<br />
The Blues Brothers (1980)<br />
The Beyond (1981)<br />
The Evil Dead (1981)<br />
Escape from New York (1981)<br />
The Road Warrior (1981)<br />
Tenebre (1982)<br />
Blade Runner (1982)<br />
The Thing (1982)<br />
Yol (1982)<br />
Scarface (1983)<br />
Stranger Than Paradise (1984)<br />
Once Upon a Time in America<br />
(1984)<br />
Ran (1985)<br />
Brazil (1985)<br />
The Fly (1986)<br />
Full Metal Jacket (1987)<br />
Women on the Verge of a Nervous<br />
Breakdown (1988)<br />
The Killer (1989)<br />
Tetsuo, the Iron Man (1989)<br />
Boiling Point (1990)<br />
Terminator 2: Judgment Day (1991)<br />
Hard Boiled (1992)<br />
Chungking Express (1994)<br />
Cemetery Man (1994)<br />
La Haine (1995)<br />
Lost Highway (1997)<br />
Happy Together (1997)<br />
The Big Lebowski (1998)<br />
Gemide (1998)<br />
In the Mood for Love (2000)<br />
Requiem for a Dream (2000)<br />
Donnie Darko (2001)<br />
Infernal Affairs (2002)<br />
City of God (2002)<br />
Spring, Summer, Fall, Winter... and<br />
Spring (2003)<br />
Memories of Murder (2003)
NERGİZ KARADAŞ’IN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
The Birth Of A Nation/ 1915<br />
Citizen Kane/ 1941<br />
The Shawshank Redemption/1994<br />
The Great Dictator/1940<br />
Det sjunde inseglet/1957<br />
The Godfather /1972<br />
Autumn Sonata/1978<br />
Intolerance/1916/<br />
One Flew Over the Cuckoo’s<br />
Nest / 1975<br />
The Great Dictator/1940<br />
The Gold Rush /1925<br />
Star Wars/1977<br />
Star Wars: Episode V - The Empire<br />
Strikes Back/1980<br />
Saving Private Ryan/1998<br />
Raiders of the Lost Ark /1981<br />
Bisiklet Hırsızları 1948<br />
400 Darbe 1959/<br />
12 Angry Men/1957<br />
La La Land/2016<br />
The Pianist/2002<br />
Memento/2000/<br />
Persona 1966<br />
Swing Time 1959<br />
Funny Games/1997<br />
La vita è bella/ 1997<br />
The Silence of the Lambs/1991<br />
Hiroshima Mon Amour/1959<br />
Modern Times/1936<br />
12 Angry Men / 1957<br />
Blow Up/ 1966<br />
Amores perros/2000<br />
Léon/1994<br />
The Elephant Man/1980<br />
The Shining /1980<br />
The Boy in the Striped Pyjamas<br />
/2008<br />
A Clockwork Orange /1971<br />
Vivre Sa Vie / 1962<br />
It Happened One Night/1934<br />
Sin City/2005<br />
Metropolis 1927<br />
Reservoir Dogs/1992<br />
Singin’ in the Rain 1952<br />
City Lights /1931<br />
The Usual Suspects/1995<br />
Casablanca/ 1942<br />
Full Metal Jacket 1987<br />
Buddha coliapsed out of<br />
shame/2007<br />
Schindler’s List/1993<br />
Persepolis 2007/ Marjane Satrapi,<br />
Nuovo Cinema Paradiso /1988<br />
Pulp Fiction /1994<br />
Scarface /1983<br />
Il buono, il brutto, il cattivo/ 1966<br />
It’s a Wonderful Life/1946<br />
Taxi Driver/1976<br />
Sen to Chihiro no kamikakushi/2001<br />
Rear Window /1954<br />
Eternal Sunshine of the Spotless<br />
Mind /2004<br />
Interstealler/2014<br />
Le ballon rouge/1956<br />
Amores Perros/2001<br />
Birdman 2014<br />
Vertigo /1958<br />
Where Do We Go Now/2011<br />
Forrest Gump 1994<br />
V for Vendetta 2005<br />
The Green Mile /1999<br />
Requiem for a Dream /2000<br />
Rain Man /1988<br />
Fight Clup /1999<br />
Hizmetçi 2016<br />
2046 2004<br />
Sivas 2014<br />
Pride/2014<br />
The Dolls/2002<br />
Youth/2015<br />
Jaco Van Dormael/2015<br />
Kaptan Fantastik 2016<br />
Whiplash 2014<br />
Big Fish /2003<br />
Serseri Aşıklar 1960<br />
The Fall/ 2006<br />
Memento/ 2000<br />
The Prestige /2006<br />
Sen Aydınlatırsın Geceyi 2013<br />
Sarhoş Atlar Zamanı 2000)<br />
Old Boy/2003<br />
Koş Lola Koş 1998<br />
The Lobster 1925<br />
The Lobster /2015<br />
Bin-Jip/2004<br />
Into the Wild/2007<br />
3 Idiots /2009<br />
Spotlight 2015<br />
A Saparation/ 2011<br />
İnceendies/ 2011<br />
Amelie 2001<br />
Amadeus 1984<br />
Frida 2002<br />
To Kill a Mockingbird/1962
MASİS ÜŞENMEZ’İN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
The Godfather (1972)<br />
The Godfather: Part II (1974)<br />
Taxi Driver (1976)<br />
Dog Day Afternoon (1975)<br />
Goodfellas (1990)<br />
The Exorcist (1973)<br />
The Shining (1980)<br />
Pulp Fiction (1994)<br />
Gladiator (2000)<br />
Matrix (1999)<br />
Jaws (1975)<br />
Raging Bull (1980)<br />
Fargo (1996)<br />
Rosemary’s Baby (1968)<br />
There Will Be Blood (2007)<br />
Yol (1982)<br />
Apocalypse Now (1979)<br />
Citizen Kane (1941)<br />
Blade Runner (1982)<br />
Léon: The Professional (1994)<br />
Casablanca (1942)<br />
Mean Streets (1973)<br />
The Empire Strikes Back (1980)<br />
The Royal Tenenbaums (2001)<br />
Gone with the Wind (1939)<br />
Midnight Cowboy (1969)<br />
Requiem for a Dream (2000)<br />
Being There (1979)<br />
A Clockwork Orange (1971)<br />
The Shawshank Redemption<br />
(1994)<br />
Schindler’s List (1993)<br />
Fight Club (1999)<br />
Psycho (1960)<br />
Forrest Gump (1994)<br />
12 Angry Men (1957)<br />
West Side Story (1961)<br />
Star Wars (1977)<br />
2001: A Space Odyssey (1968)<br />
E.T. the Extra-Terrestrial (1982)<br />
The Silence of the Lambs (1991)<br />
Dr. Strangelove or: How I Learned<br />
to Stop Worrying and Love the<br />
Bomb (1964)<br />
Ben-Hur (1959)<br />
Amadeus (1984)<br />
The Lord of the Rings: The Return<br />
of the King (2003)<br />
Titanic (1997)<br />
Saving Private Ryan (1998)<br />
Unforgiven (1992)<br />
Raiders of the Lost Ark (1981)<br />
Rocky (1976)<br />
To Kill a Mockingbird (1962)<br />
Doctor Zhivago (1965)<br />
Butch Cassidy and the Sundance<br />
Kid (1969)<br />
Il buono, il brutto, il cattivo (1966)<br />
Platoon (1986)<br />
On the Waterfront (1954)<br />
The Deer Hunter (1978)<br />
Bonnie and Clyde (1967)<br />
Sevmek Zamanı (1965)<br />
Rain Man (1988)<br />
Close Encounters of the Third Kind<br />
Jurassic Park (1993)<br />
Braveheart (1995)<br />
Dances with Wolves (1990)<br />
The Maltese Falcon (1941)<br />
Interstellar (2014)<br />
Rear Window (1954)<br />
North by Northwest (1959)<br />
Eşkiya (1996)<br />
Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)<br />
Selvi Boylum Al Yazmalım (1978)<br />
Masumiyet (1997)<br />
Life Is Beautiful (1997)<br />
Good Will Hunting (1997)<br />
Gemide (1998)<br />
Her Şey Çok Güzel Olacak (1998)<br />
Üç Maymun (2008)<br />
Alien (1979)<br />
Aliens (1986)<br />
Se7en (1995)<br />
Eternal Sunshine of the Spotless<br />
Mind (2004)<br />
The Omen (1976)<br />
Poltergeist (1982)<br />
The Lobster (2015)<br />
Her (2013)<br />
Black Swan (2010)<br />
Gravity (2013)<br />
Inception (2010)<br />
Vertigo (1958)<br />
La Haine (1995)<br />
Metoroporisu (2001)<br />
Total Recall (1990)<br />
Terminator 2: Judgment Day (1991)<br />
Back to the Future (1985)<br />
Back to the Future Part II (1989)<br />
Akira (1988)<br />
Kôkaku Kidôtai-Ghost in the Shell<br />
(1995)<br />
Mononoke-hime (1997)<br />
Sen to Chihiro no kamikakushi<br />
(2001)<br />
Pitch Black (2000)<br />
Rebel Without a Cause (1955)
BAŞAK BIÇAK’IN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
Nosferatu (1922)<br />
Sunrise (1927)<br />
M (1931)<br />
City Lights (1931)<br />
Modern Times (1936)<br />
Gone with the Wind (1939)<br />
The Wizard of Oz (1939)<br />
The Great Dictator (1940)<br />
Citizen Kane (1941)<br />
Casablanca (1942)<br />
Brief Encounter (1945)<br />
It’s a Wonderful Life (1946)<br />
Ladri di Biciclette (1948)<br />
Singin’ in the Rain (1952)<br />
The Seven Samurai (1954)<br />
Rear Window (1954)<br />
The Night of the Hunter (1955)<br />
12 Angry Men (1957)<br />
Vertigo (1958)<br />
Ben Hur (1959)<br />
Psycho (1960)<br />
La Dolce Vita (1960)<br />
Spartacus (1960)<br />
Breakfast at Tiffany’s (1961)<br />
To Kill a Mockingbird (1962)<br />
Lawrence of Arabia (1962)<br />
8 1/2 (1963)<br />
Sevmek Zamanı (1965)<br />
Il buono, il brutto, il cattivo<br />
(1966)<br />
2001: A Space Odyssey (1968)<br />
Rosemary’s Baby (1968)<br />
A Clockwork Orange (1971)<br />
Pasolini Eros Üçleme (1971-<br />
1972-1974)<br />
The Exorcist (1973)<br />
One Flew Over the Cuckoo’s Nest<br />
Jaws (1975)<br />
Taxi Driver (1976)<br />
Rocky (1976-1985-2006)<br />
Star Wars (1977-1980-1983)<br />
Suspiria (1977)<br />
Selvi Boylum Al Yazmalım (1977)<br />
Apocalypse Now (1979)<br />
Stalker (1979)<br />
Alien (1979-1992)<br />
The Shining (1980)<br />
The Elephant Man (1980)<br />
The Thing (1982)<br />
Yol – Şerif Gören (1982)<br />
Terminator (1984-1991-2003)<br />
Once Upon a Time in America<br />
The Purple Rose of Cairo (1985)<br />
Back to the Future Üçleme (1985-<br />
1989-1990)<br />
Full Metal Jacket (1987)<br />
Nuovo Cinema Paradiso (1988)<br />
Wings of Desire (1988)<br />
Grave of the FireFlies (1988)<br />
Mujeres Al Borde De Un Ataque De<br />
Nervios (1988)<br />
Goodfellas (1990)<br />
Thelma & Louise (1991)<br />
The Godfather (1972-1974-1990)<br />
Reservoir Dogs (1992)<br />
Schindler’s List (1993)<br />
Trois Couleurs (1993-1994-1994)<br />
Jurassic Park (1993-1997-2001)<br />
The Shawshank Redemption (1994)<br />
Pulp Fiction (1994)<br />
Forest Gump (1994)<br />
Leon (1994)<br />
Underground (1995)<br />
The Bridges of Masion County<br />
Se7en (1995)<br />
Before Üçleme (1995-2004-2013)<br />
Braveheart (1995)<br />
Fargo (1996)<br />
Eşkıya (1996)<br />
La Vita è Bela (1997)<br />
Fight Club (1999)<br />
The Green Mile (1999)<br />
Matrix- The Wachowski Brothers<br />
(1999-2003-2003)<br />
Gladiator (2000)<br />
Requiem for a Dream (2000)<br />
Spirited Away (2001)<br />
The Lord Of The Rings Üçleme<br />
(2001-2002-2003)<br />
Kill Bill Vol:1 – Vol:2 (2003-2004)<br />
Oldboy (2003)<br />
Corpse Bride (2005)<br />
V for Vendetta (2005)<br />
El Laberinto del Fauno (2006)<br />
Apocalypto (2006)<br />
Into the Wild (2007)<br />
There Will Be Blood (2007)<br />
Incendies (2010)<br />
Inception (2010)<br />
Shutter Island (2010)<br />
The Tree of Life (2011)<br />
Moonrise Kingdom (2012)<br />
La Grande Bellezza (2013)<br />
Interstellar (2014)<br />
Mad Max: Fury Road (2015)<br />
Le Tout Nouveau Testament (2015)
HALİL İBRAHİM SAĞLAM’IN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
- 2001: A Space Odyssey (1968)<br />
- 12 Angry Men (1957)<br />
- Casablanca (1942)<br />
- The Good, the Bad and the Ugly<br />
(1966)<br />
- Persona (1966)<br />
- There Will be Blood (2007)<br />
- The Godfather (1972)<br />
- Satantango (1994)<br />
- Seven Samurai (1954)<br />
- Metropolis (1927)<br />
- Sunset Blvd. (1950)<br />
- The 400 Blows (1959)<br />
- Mulholland Drive (2001)<br />
- Citizen Kane (1941)<br />
- 8½ (1963)<br />
- A Clockwork Orange (1971)<br />
- Modern Times (1936)<br />
- Battleship Potemkin (1925)<br />
- Apocalypse Now (1979)<br />
- Taxi Driver (1976)<br />
- Hiroshima mon amour (1959)<br />
- North by Northwest (1959)<br />
- Andrei Rublev (1966)<br />
- Goodfellas (1990)<br />
- Stalker (1979)<br />
- Psycho (1960)<br />
- Schindler’s List (1993)<br />
- Vertigo (1958)<br />
- Ben-Hur (1959)<br />
- Tokyo Story (1953)<br />
- The Discreet Charm of the<br />
Bourgeoisie (1972)<br />
- Pulp Fiction (1994)<br />
- Fight Club (1999)<br />
- Inception (2010)<br />
- The Bridge on the River Kwai<br />
(1957)<br />
- The Leopard (1963)<br />
- All About Eve (1950)<br />
- Gone with the Wind (1939)<br />
- Ordet (1955)<br />
- La regle du jeu (Oyunun Kuralı)<br />
(1939)<br />
- Au Hasard Balthazar (1966)<br />
- Bicycle Thieves (1948)<br />
- The Battle of Algiers (1966)<br />
- L’Avventura (1960)<br />
- Man with a Movie Camera (1929)<br />
- Ugetsu monogatari (1953)<br />
- The Seventh Seal (1957)<br />
- Ali: Fear Eats the Soul (1974)<br />
- Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)<br />
- The Third Man (1949)<br />
- All Quiet on the Western Front<br />
(1930)<br />
- Chinatown (1974)<br />
- On the Waterfront (1954)<br />
- The Deer Hunter (1978)<br />
- Breathless (Serseri Aşıklar) (1960)<br />
- Come and See (1985)<br />
- Le Samourai (1967)<br />
- Enter the Void (2009)<br />
- Intolerance (1916)<br />
- It Happened One Night (1934)<br />
- Dogville (2003)<br />
- M (1931)<br />
- Salò, or the 120 Days of Sodom<br />
(1975)<br />
- Playtime (1967)<br />
- El Topo (1970)<br />
- The Tree of Life (2011)<br />
- Last Year at Marienbad (1961)<br />
- Touch of Evil (1958)<br />
- Amores Perros (2000)<br />
- Barry Lyndon (1975)<br />
- Lawrence of Arabia (1962)<br />
- Three Colors: Blue (1993)<br />
- Singin’ in the Rain (1952)<br />
- One Flew Over the Cuckoo’s Nest<br />
(1975)<br />
- Rashomon (1950)<br />
- Network (1976)<br />
- The Shining (1980)<br />
- Blade Runner (1982)<br />
- Das Weisse Band (2009)<br />
- Fanny and Alexander (1982)<br />
- The French Connection (1971)<br />
- Le Mepris (1963)<br />
- Interstellar (2014)<br />
- Pickpocket (1959)<br />
- Aguirre, the Wrath of God (1972)<br />
- The Lord of the Rings: The Return<br />
of the King (2003)<br />
- Seven (1995)<br />
- Oldboy (2003)<br />
- American Beauty (1999)<br />
- Sevmek Zamanı (1965)<br />
- The Face of Another (1966)<br />
- Holy Motors (2012)<br />
- Viridiana (1961)<br />
- City Lights (1931)<br />
- La Dolce Vita (1960)<br />
- La Grande Illusion (1937)<br />
- L’Atalante (1934)<br />
- Sunrise (1927)<br />
- The Green Mile (1999)<br />
- The Fountain (2006)
TUĞÇE MADAYANTİ’NİN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
12 Angry Men<br />
A Clockwork Orange<br />
American History X<br />
Amores Perros<br />
Amour<br />
Arrival<br />
Before Sunset<br />
Being John Malkovich<br />
Blood Simple<br />
Blue Velvet<br />
Che: Part One<br />
Chungking Express<br />
Citizen Kane<br />
City of God<br />
Clerks<br />
Cube<br />
Days of Heaven<br />
Dead Man<br />
Don’t Breath<br />
Down by Law<br />
Dr. Strangelove Or …<br />
Elle<br />
Eternal Sunshine of the Spotless<br />
Mind<br />
Fargo<br />
Frances Ha<br />
Fruitvale Station<br />
Gran Torino<br />
Hair<br />
Happiness<br />
Hunger<br />
I’ve Loved You So Long<br />
Ikiru<br />
Il gattopardo<br />
In The Mood For Love<br />
Inception<br />
Into the Wild<br />
Jagten<br />
Juno<br />
Kill List<br />
Knockin’ on Heaven’s Door<br />
La Grande Illusion<br />
La la land<br />
Le Trou<br />
Leon: The Professional<br />
Little Miss Sunshine<br />
M<br />
Mad Max: Fury Road<br />
Mauvais Sang<br />
Memento<br />
Mulholland Drive<br />
Napoleon Dynamite<br />
Once<br />
Pi<br />
Pineapple Express<br />
Psycho<br />
Pulp Fiction<br />
Requiem for a Dream<br />
Reservoir Dogs<br />
Sausage Party<br />
Schindler’s List<br />
Se7en<br />
Selvi Boylum Al Yazmalım<br />
Seven Samurai<br />
Shallow Grave<br />
Sicario<br />
Sid & Nancy<br />
Sightseers<br />
Stand By Me<br />
Stranger Than Paradise<br />
Take Shelter<br />
The Big Lebowski<br />
The Blair Witch Project<br />
The Doors<br />
The Evil Dead<br />
The Friends of Eddie Coyle<br />
The Godfather<br />
The Kautokeino Rebellion<br />
The Matrix<br />
The Notebook<br />
The Shawshank Redemption<br />
The Silence<br />
The Silence of the Lambs<br />
The Sixth Sense<br />
The Spirit of the Beehive<br />
The Texas Chain Saw Massacre<br />
The Thin Red Line<br />
The Thing<br />
The Usual Suspects<br />
The Wrestler<br />
Three Colors: Blue<br />
Trainspotting<br />
Un conte de Noël<br />
V for Vendetta<br />
Valley of Love<br />
Werckmeister Harmonies<br />
Whiplash<br />
White God<br />
Wild Strawberries<br />
Winter’ Bone<br />
Year of the Devil
EGEMEN TOKATLIOĞLU’NUN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
2001: A Space Odyssey<br />
Seventh Seal<br />
The 400 Blows<br />
Metropolis<br />
Stalker<br />
Seven Samurai<br />
The Mirror<br />
12 Angry Men<br />
Star Wars: A New Hope<br />
The Bicycle Thief<br />
Persona<br />
Roma, Città Aperta<br />
The Godfather<br />
Vivre sa vie<br />
A Clockwork Orange<br />
The Good, The Bad And The<br />
Ugly<br />
Otobüs<br />
Full Metal Jacket<br />
Nosferatu<br />
The Grapes of Wrath<br />
Gurbet Kuşları<br />
City Lights<br />
Uçurtmayı Vurmasınlar<br />
Casablanca<br />
Psycho<br />
One Flew Over The Cuckoo’s<br />
Nest<br />
Taxi Driver<br />
Modern Times<br />
The Shining<br />
Shawshank Redemption<br />
The Godfather 2<br />
Star Wars: Empire Strikes Back<br />
Ben-Hur<br />
Sevmek Zamanı<br />
Rear Window<br />
Yol<br />
To Kill A Mockingbird<br />
Eşkıya<br />
Tôkyô monogatari<br />
Lost Highway<br />
Muhsin Bey<br />
Suspiria<br />
Gone With The Wind<br />
Star Wars: Return of The Jedi<br />
Terminator<br />
Gemide<br />
The Bridge On The River Kwai<br />
The Turin Horse<br />
Hababam Sınıfı<br />
The Silence Of The Lambs<br />
Susuz Yaz<br />
Oldboy<br />
Apocalypse Now<br />
Solaris<br />
Kış Uykusu<br />
Life is Beautiful<br />
Bir Zamanlar Anadolu’da<br />
Memento<br />
Cache<br />
Schindler’s List<br />
Dr. Strangelove<br />
Fight Club<br />
Sonbahar<br />
Braveheart<br />
Blade Runner<br />
Lost in Translation<br />
Tabutta Rövaşata<br />
Raiders Of The Lost Ark<br />
À Bout de Souffle<br />
Back To The Future<br />
The Matrix<br />
Rocky<br />
American History X<br />
Vertigo<br />
Eternal Sunshine Of The Spotless<br />
Mind<br />
The Pianist<br />
Vozvrashchenie<br />
Spring, Summer, Fall, Winter…and<br />
Spring<br />
The Dark Knight<br />
Alien<br />
Jurassic Park<br />
Platoon<br />
Grease<br />
Masumiyet<br />
Inception<br />
The Usual Suspects<br />
Mr. Nobody<br />
Andrei Rublev<br />
The VVitch<br />
Pulp Fiction<br />
It’s a Wonderful Life<br />
The Lion King<br />
Ağır Roman<br />
Reservoir Dogs<br />
Der Untergang<br />
The Elephant Man<br />
Amores perros<br />
Magnolia<br />
Wings of Desire<br />
The Wailing
GİZEM MERVE KABOĞLU’NUN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
Blind Chance (1987)<br />
L’Eclisse (1962)<br />
12 Angry Men (1957)<br />
Requem for a dream (2000)<br />
Trois Couleurs : Blanc (1994)<br />
Pulp fiction (1994)<br />
Memento (2000)<br />
Il Postino (1994)<br />
In July (2000)<br />
Before Sunset (2004)<br />
Bin Jip (2004)<br />
Fight Club (1999)<br />
Gizli Yüz (1991)<br />
The Godfather: Part II (1974)<br />
The Man Who Wasn’t There<br />
(2001)<br />
Y Tu Mamá También (2001)<br />
Mystery Train (1989)<br />
Dogville (2003)<br />
Inside Llewyn Davis (2013)<br />
Spirited Away (2001)<br />
Festen (1998)<br />
Sürü (1979)<br />
Trois couleurs : Rouge (1994)<br />
A Clockwork Orange (1971)<br />
Trilogia I: To Livadi pou dakryzei<br />
Persona (1966)<br />
Inception (2010)<br />
Babel (2006)<br />
Chasing Amy (1997)<br />
Se7en (1995)<br />
Sevmek Zamanı (1965)<br />
Dancer in the dark (2000)<br />
Kazablanka (1942)<br />
Saturno contro (2007)<br />
Before the rain (1994)<br />
Jodaeiye Nader az Simin (2011)<br />
The Curious Case of Benjamin Button<br />
(2008)<br />
Matrix (1999)<br />
Rashômon (1950)<br />
Uçurtmayı Vurmasınlar (1989)<br />
Amores Perros (2000)<br />
Metropolis (1927)<br />
La Strada (1954)<br />
Perfume (2006)<br />
American Beauty (1999)<br />
Hayat Var (2008)<br />
Anomalisa (2015)<br />
The Truman Show (1998)<br />
The Mirror (1975)<br />
Amelie (2001)<br />
Dabba (2013)<br />
Tabutta Rövaşata (1996)<br />
Being John Malkovich (1999)<br />
Eternal Sunshine of the Spotless<br />
Mind (2004)<br />
Muhsin Bey (1987)<br />
Yol (1982)<br />
The Shining (1980)<br />
Höstsonaten (1978)<br />
Arkadaşım Şeytan (1988)<br />
Sunset Blvd 1950)<br />
Gölge Oyunu (1992)<br />
Professione: reporter (1975)<br />
Mavi Boncuk (1974)<br />
It’s a Free World (2007)<br />
The Big Lebowski (1998)<br />
Uzak (2002)<br />
Lost in Translation (2003)<br />
Ran (1985)<br />
Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)<br />
In The Name Of The Father (1993)<br />
Le fate ignoranti (2001)<br />
Masumiyet (1997)<br />
Blue Velvet (1986)<br />
The Double Life of Veronique<br />
Cache (2005)<br />
Züğürt Ağa (1989)<br />
The Brand New Testament (2015)<br />
Breaking the waves (1996)<br />
The pianist (2002)<br />
Umut (1970)<br />
Rear window (1954)<br />
The high sun (2015)<br />
A ay (1988)<br />
Following (1998)<br />
The Lord Of The Rings: The Return<br />
Of The King (2003)<br />
Spring, Summer, Autumn, Winter...<br />
and Spring (2003)<br />
Das Leben der Anderen (2006)<br />
Kramer Vs. Kramer (1979)<br />
No (2012)<br />
Teyzem (1986)<br />
La La Land (2016)<br />
About time (2013)<br />
Interview (2007)<br />
Sen aydınlatırsın geceyi (2013)<br />
Heaven (2002)<br />
Pleasantville (1998)<br />
My Left Foot: The Story of Christy<br />
Brown (1989)<br />
Inosensu: Kôkaku kidôtai (2004)<br />
Interstate 60 (2002)<br />
Kırık bir aşk hikayesi (1981)
ONUR KIRŞAVOĞLU’NUN<br />
EN BEĞENDİĞİ <strong>100</strong> FİLM<br />
Monthy Python and the Holy<br />
Grail<br />
Se7en<br />
The Assassination of Jesse James<br />
by the Coward Robert Ford<br />
All the President’s Men<br />
Amarcord<br />
Barton Fink<br />
Badlands<br />
Fight Club<br />
In the Mood for Love<br />
The Tree of Life<br />
The Thin Red Line<br />
Ladri di Biciclette<br />
Otto e Mezzo<br />
L’ Avventura<br />
Das Weisse Band<br />
Days of Heaven<br />
La Grande Bellezza<br />
Bir Zamanlar Anadolu’da<br />
Muhsin Bey<br />
12 Angry Men<br />
21 Grams<br />
2001: A Space Odyssey<br />
400 Blows<br />
Umberto D.<br />
Wall-E<br />
Mystic River<br />
Un Prophete<br />
The Unforgiven<br />
The Matrix<br />
Three Colors (Üçleme)<br />
The Godfather I – II<br />
Roma, Citta Aperta<br />
12 Monkeys<br />
The Shawshank Redemption<br />
Godfellas<br />
Schindler’s List<br />
Rashomon<br />
Seven Samurai<br />
Paths of Glory<br />
Once Upon a Time in America<br />
Once Upon a Time in West<br />
La Dolce Vita<br />
Il Conformista<br />
Do the Right Thing<br />
Miller’s Crossing<br />
Indagine Su Un Cittadino al di Sopra<br />
di Ogni Sospetto<br />
Pulp Fiction<br />
Reservoir Dogs<br />
There Will Be Blood<br />
A Bout de Souffle<br />
Oldboy<br />
Das Leben Der Anderen<br />
A Seperation<br />
Raging Bull<br />
Citizen Kane<br />
Apocalypse Now<br />
The Deer Hunter<br />
Dog Day Afternoon<br />
Novecento<br />
Suspiria<br />
Taxi Driver<br />
Modern Times<br />
Vozvrashcheniye<br />
North by Northwest<br />
25th Hour<br />
Jules et Jim<br />
Il Gattopardo<br />
Bande a Part<br />
Zerkalo<br />
Dollars Trilogy (üçleme)<br />
Le Samourai<br />
Morte e Venezia<br />
Halloween<br />
Chunking Express<br />
Hable Cone Ella<br />
It’s a Wonderfull Life<br />
A Woman Under the Influence<br />
Bring me Head of Alfredo Garcia<br />
Blade Runner<br />
La jetee<br />
La Strada<br />
M<br />
Tokyo Monogatari<br />
Come and See<br />
Uzak<br />
Z<br />
Character<br />
L’Atalante<br />
Andrei Rublev<br />
Ugetsu Monogotari<br />
The Wild Bunch<br />
The Fountain<br />
Infernal Affairs (üçleme)<br />
Spirited Away<br />
The Conversation<br />
Ansikte mon Ansikte<br />
Chinatown<br />
Aguirre, dern Zorn Gottes<br />
Star Wars (ilk üçleme)<br />
In the Name of the Father
CINEKRiTiK<br />
BANU BOZDEMİR<br />
KABA KOMEDİNİN ISRARLI TEKRARI<br />
n Mahsun Kırmızıgül her filmine bir tutam<br />
kattığı eleştirel dozunu son iki filminde<br />
komediyle harmanlayarak biraz Yılmaz<br />
Erdoğan’ın tarzına biraz da özellkle<br />
son filmi Vezir Parmağı’yla biraz Ertem<br />
Eğilmez ekolünün daha çok laflı sözlü<br />
erotizme yaslanan komedisine yer vermeye<br />
çalışmış gibi. Osmanlı’ya uzanmak<br />
gibi risksiz bir konuyu kadıya yüklenerek<br />
çoğaltmaya çalışan Kırmızıgül bir kere hikayeyi<br />
ve bizi gereksiz bir uzunlukla sınıyor. Sürekli<br />
tekrarlanan istekler ve anlaşılmamalar üzerinden<br />
giden kaba komedi<br />
algısı hikayeyi yoruyor.<br />
Savaşa giden ve dönmeyen<br />
köyün erkeklerini<br />
beklemekten helak olmuş<br />
kadınlar ordusunu zaman<br />
zaman Şalvar<br />
Davası’ndaki amazon<br />
ruha benzetsem de, bir<br />
erkeğe üç-dört kadının<br />
birden razı olması fikri<br />
beni bu düşüncemden<br />
sürekli uzak tuttu.<br />
Kadınların bu derdi<br />
başlarına vurup taa vezire<br />
kadar uzanınca vezirde<br />
bir Müstesna Paşa’nın<br />
denetiminde köye bir<br />
damızlık erkek grubu<br />
yolluyor. Tabii bu erkekler savaşa gideceklerini<br />
sanıp yol boyunca şehitlik gazilik edebiyatı<br />
yaparken, Paşa’nın imalı gülümsemeleri kalıyor<br />
planın sonunda… Kadınlar ise gelecek bu<br />
gruba dair hayalleri ve beklentileriyle hikayeyi<br />
ittirip duruyor. Tabii filmin kostümlerine, panoramik<br />
çekimlerine ve gösterişine bakınca kötü<br />
demek zor geliyor ama hikayenin tekrarlarını<br />
budayınca adeta bir avuç kaldığını ve o<br />
gösterişin altında ezildiğini söylemek mümkün.<br />
Tabii Kırmızıgül kadıyla olan derdini sadece<br />
eleştirel dozda halletmiyor, ona rakı içirterek<br />
başka bir çıkarsama derdine düşüyor gibi geldi<br />
bana. Ama seyircinin en çok tepki verdiği yerlerin<br />
kadının ikiyüzlü tavırlarının olması, toplumsal<br />
ikiyüzlüğünün güzel bir yansımasını hatırlattı<br />
bana.<br />
Filmin erotizmi nispeten ortalıkta sulu sepken<br />
dolaşan ve sırf bel altı espri olsun diye<br />
yapılanlardan daha iyi, dediğim gibi Yeşilçam’ı<br />
yakalama gayreti var en azından. Yeşilçam’ın özellikle<br />
Süt kardeşler, Tosun Paşa gibi Osmanlı komedilerinden<br />
feyz alan film onların yolunda ilerlemeye<br />
çalışan zayıf ama şaşaalı bir komedi. Kadınların<br />
ön planda olduğu hikayede özenle seçilen kadın<br />
oyuncular rollerinin hakkını vermek için abartılı bir<br />
çaba içindeler. En çok da Yasemin Yalçın’ı görmek<br />
iyi geldi. Filmin az da olsa müzikal bir yanı bile<br />
var ama müzik kullanımı çok fazla. Neredeyse<br />
filmin çoğunluğunda patlayan müzik çok rahatsız<br />
etmese de filmin üstüne sıvanması fazla geldi.<br />
Filmin abartılı mizahının doz aşımına uğradığı ve<br />
filmin adının geçtiği yegane kısımdaki cinsellik<br />
muhabbetinin ayan beyan kabalaşması ise biraz<br />
şaşırtmıyor değil…<br />
Sonuçta Tecavüzcü Coşkun ve Nuri Alço’nun bile<br />
sızdığı filmden buram buram kaba erotizm taşıyor,<br />
tekrarlar bel bükmeye başlıyor, hikayenin zayıflığı<br />
görselliğe yenik düşüyor. Ve Vezirin Parmağı bir<br />
kere görünüp kayboluyor. Belki de Kırmızıgül bol<br />
acılı soslu dramlara geri dönmeli diye düşünmeden<br />
edemedim…
CINEKRiTiK<br />
ALPER TURGUT<br />
ESPRİ ANLAYIŞINIZI ASLA YİTİRMEYİN<br />
n İşte Fences, hatta Hacksaw Ridge, sonra<br />
Manchester by the Sea, illa Moonlight<br />
ve haliyle Toni Erdmann, hep ebeveyn ve<br />
çocuk üzerine hikâyeler… Oscar’ın aileyle<br />
bağları malumunuz, Akademi, oldum olası<br />
kutsal aileyi sever, sayar, ödüllere boğar.<br />
Parçalanmış, dağılmış, savrulmuş, ayrı<br />
kalmış, kavuşmayı unutmuş, temel taşı<br />
birlik bozulmuş da fark etmez. Bireylerin<br />
bocalaması, kaçması, saçmalaması bambaşka<br />
şey, onların ayrık otuna dönüşmesiyle, tüme,<br />
bütüne zeval gelmez. Ailenin, sülalenin önemine<br />
ve değerine değinin kâfi…<br />
Evet, iki saat 42 dakikalık ve şu ana dek 31<br />
ödül kapmış Toni Erdmann, mizah ile izah<br />
etmeyi deneyen, böylelikle dramı görece hafifletmeyi<br />
hedefleyen, özgün bir baba-kız öyküsü.<br />
Ah be gardaşım, keşke bu kadar uzatılmasaydı,<br />
don lastiği gibi çekiştirilmeseydi. Filmin bir saati<br />
kafadan atabilirdi kanımca, iş dünyasının bik<br />
biklerine, yahu dur Allah aşkına denilseydi,<br />
ayrıntıların, genel izleyiciyi (sinefil, her türlü<br />
seyreder) esnetmesine izin verilmeseydi, fena<br />
mı olurdu?Yani yönetmen, kıymayı becerip,<br />
kessssss deseydi, hani keşke. Gereksizlik,<br />
asla eksiklik hissi vermez, orası kesin. Haaa<br />
bizim yerli dizilerin bildik durağanlığıyla alakası<br />
yok, hakkını teslim edelim. Bunlar sanatsal<br />
çabalar işte, bakın sizi mevzuya soktuk,<br />
kahramanlarımızla empati kurdurduk, kamerayı<br />
da açık unuttuk, haydeee aksın zaman<br />
hesabı… Kendi adıma, ben bu filmi sevdim ve<br />
beğendim, baştan söyleyeyim. Tam da bu noktadan<br />
yürüyeyim. Sanat sepet çevresinin, filme<br />
bayılmasının ve anında göklere çıkarmasının,<br />
elbette etkisinde kalmadım, aman ha, yanlış<br />
anlaşılma olmasın, buna en çok hür iradem<br />
gocunur. Neyse…<br />
Biz Akdeniz insanlarına, Avrupalının halleri, kabul<br />
buyurun soğuk gelecek, sözleri, hareketleri,<br />
tepkileri, canlı mı ulan bunlar, emin miyiz,<br />
buzzz resmen buz gibi tipler dedirtecek haliyle.<br />
Yalnızlığı iliklerine dek hissetmeye başlayan bir<br />
baba, mutsuzluğunu iş koşturmasında dizginlemeye<br />
çabalayan kızının peşine düşüyor, ta<br />
Romanya’ya kadar. Kapitalist sistemin gönüllü<br />
bir parçası olan, soğuk nevale Ines Conradi’nin,<br />
muzip ve insancıl babası Winfried Conradi (nam-ı<br />
diğer Toni Erdmann) ile çatışması, kaçınılmaz<br />
olacaktır. İş hayatı, elbette acımasızdır, hata payı<br />
yoktur, çıkmak meşakkatli, düşmek kolaydır. Bir<br />
kadının, ayakta kalması daha da zordur, karşı<br />
cinsin egemenliği altındaki dünyada… Çocuk<br />
ruhlu babasının, gökten zembille hayatına inmesi,<br />
şakalarıyla, sürprizleriyle ve tuhaflıklarıyla, bıkmış,<br />
usanmış, yıpranmış kadını afallatacaktır. Babası
ile iş arkadaşlarının arasında kalacak, utanacak, bocalayacak,<br />
kaçmaya çabalayacak, belki de nereden<br />
çıktı şimdi bu adam diye kendine soracak. Evet,<br />
aslında aralarındaki kopukluğun üzdüğü, hüzne<br />
boğduğu babanın arzusu da, biricik kızına, doğru<br />
soruyu sordurtmak ve cevabını bulmasını ummak...<br />
Misal kariyer planı, iş-güç koşuşturması, salt bir<br />
şeye odaklanılması, hayatı ıskalamak değilse nedir?<br />
Mesele biraz da, geç kalıp kalmamakla ilgilidir<br />
aslında, dönüşmek, değişmek, özgürleşmek için.<br />
Alman yönetmen Maren Ade’ye, böylesi ilginç ve<br />
orijinal bir film çektiği için, oyuncular Sandra<br />
Hüller ve Peter Simonischek’e ise karşılıklı<br />
döktürdükleri için tebrikler. Ah be mesafeler,<br />
kırk kat yabancıları yakın, hayat bulmasına<br />
vesile olduğunun insanı, senden uzak tutabilir.<br />
Asri zamanlar, başa büyük bela, aile üyelerinin<br />
bile birbirlerini artık tanımadığı, belki de<br />
tanıyamayacağı bir çağ… Duyguysa duygu,<br />
ironiyse ironi, espriyse espri, tuhaflıksa<br />
tuhaflık, bu peynir rendesi kadar absürt filmde<br />
hepsi ziyadesiyle var.
CINEKRiTiK<br />
FIRAT SAYICI<br />
İLK OSURUK GÜLDÜRÜR SONUNCUSU<br />
n İlk okumada başlık size biraz kaba<br />
gelebilir. Ancak “Swiss Army Man” filmini<br />
izlediyseniz ya da izlerseniz bu sözün ne<br />
kadar derin bir anlamı olduğunu daha iyi<br />
kavrarsınız. Zira filmde, ıssız bir adada<br />
yalnız kalan Hank’in zaruri intiharına<br />
osuruklarıyla mani olan Manny’nin, yine<br />
osuruklarıyla Hank’in kederli yanlızlığına<br />
el sallaması arasında geçen hikayeye<br />
tanık oluyoruz.<br />
Hank, düştüğü ıssız adada artık hiçbir kurtuluş<br />
şansının kalmadığına kanaat getirmiş ve<br />
hayatına son vermeye karar vermiştir. Artık pes<br />
edip kendini asmaya hazırlandığı anda, kıyıya<br />
vurmuş bir cesetle karşılaşır. Manny adını<br />
verdiği bu cesedin konuşabildiğini ve birtakım<br />
doğaüstü becerilere sahip olduğunu fark<br />
eder. Hank’in yalnızlığına son verecek olan<br />
bu mucize, onun bu adadan kurtulmasını da<br />
sağlayabilecek midir? Prömiyerini yaptığı Sundance<br />
Film Festivali’nde büyük bir coşkuyla<br />
karşılanıp yönetmen ödülünü kucaklayan<br />
“Swiss Army Man” son dönemde izlediğimiz<br />
en tuhaf ve en sürreal film kesinlikle. Daniel<br />
Radcliffe, Paul Dano ve Mary Elizabeth<br />
Winstead’in oynadığı filmin yaratıcıları ise Dan<br />
Kwan ve Daniel Scheinert.<br />
Bildiğiniz üzere sürrealist sinema denince<br />
aklımıza ilk önce usta İspanyol yönetmen<br />
Luis Bunuel gelmekte. “Bir Endülüs Köpeği”,<br />
“Burjuvazinin Gizli Çekiciliği”, “Özgürlük<br />
Hayaleti” ve “Arzunun Şu Karanlık Nesnesi”<br />
gibi başyapıtlarıyla dünya sinema tarihine<br />
damgasını vurmuş olan Bunuel’in ardından<br />
gelen pek fazla yönetmen olmadı sürrealist<br />
sinema alanında. Kendi adıma merakla<br />
izlediğim ve beni şaşırtan örnekleriyle sürrealist<br />
sinemadan çoğu zaman tatmin<br />
olmuşumdur. “Swiss Army Man”i de aynı<br />
duygularla izlediğimi rahatlıkla belirtebilirim.<br />
Sıradan filmler çöplüğünde parıltılı ve zeka<br />
dolu bir iş izlemek kimi mutlu etmez ki? Daha<br />
önce ürettikleri işlerin neredeyse tamamında<br />
birlikte çalışan ‘ilginç’ yönetmenler Dan Kwan<br />
ve Daniel Scheinert’in, bu filmin Sundance’de<br />
en iyi yönetmen ödülünü almaları şans ya da torpil<br />
değil. Bazı filmler ne kadar yenilikçi ve zeka dolu<br />
olurlarsa olsun kolay kolay bu film gibi hem provokatif<br />
hem de ışıltılı bir eğlence sunamıyorlar.<br />
Yaratıcılık konusunda Spike Jonze’la minik<br />
benzerlikler gösterdiklerini de söyleyebileceğim<br />
yönetmenlerin dünyası, çoğu seyirciye ağır gelecek<br />
olsa da, sinemanın yenilikçi, devrimci ve<br />
denemeci ruhunu seven seyircilere eğlenceli bir<br />
lunapark vaat ediyor. Karşımızda ilginç olduğu<br />
kadar derin, felsefi ve sosyolojik bir film var. Seyirciye<br />
bir yandan yaşamın güzelliklerini, hatıraları<br />
ve sevinci ballandırarak anlatırken bir yandan da<br />
ölümün karanlık, soğuk ve geri dönülmezliğini<br />
sezdiriyor. Birbirine tamamen zıt iki karakterin en<br />
yakın dost olabileceğini vurgularken, bir kadın için<br />
birbirlerine nasıl düşman olabileceklerini de gözler<br />
önüne seriyor. Kadınların vazgeçilmez ve ruhani<br />
varlıklar olduğundan tutun da mastürbasyona<br />
yapılan güzellemelere dek ters köşe diyaloglara<br />
rastlıyorsunuz. Korkunun insan ruhunda açtığı
AĞLATIR<br />
yaraları da görebiliyor, korku olmadan nasıl<br />
felaketlere sürüklenebileceğimizin de işaretlerini<br />
alıyorsunuz. İzlemesi zor ama bilinçaltınızı<br />
okşayan ve hatta pohpohlayan bir film...<br />
Yönetmenlerin dehası ve sürprizlerle süslenmiş<br />
senaryonun haricinde filmi sırtlayıp götüren iki<br />
unsur daha var elbet; Daniel Radcliffe ve Paul<br />
Dano... Bildiğiniz üzere Harry Potter serisi ile<br />
kendini dünyaya tanıtan Radcliffe, “The Woman<br />
in Black”, “Kill Your Darlings”, “Horns” ve “Imperium”<br />
gibi filmlerle hayranlarını ters köşeye<br />
yatırmıştı. Bu filmde de, performans anlamında<br />
artık A sınıf oyuncularla adının anılması<br />
gerektiğini düşündüğüm Radcliffe, başından<br />
sonuna dek merak hissini dinç tutan bir yorumla<br />
seyircinin yüzünü güldürüyor. Kendisinin<br />
içinde bulunmaktan en çok hoşlandığı filmin bu<br />
olduğunu ve bu filmde pek fazla dublör kullanmak<br />
istemediğini de belirtelim. “Little Miss Sunshine”,<br />
“Looper”, “Youth”, “There Will Be Blood”<br />
gibi önemli filmlerden de hatırlayacağımız Paul<br />
Dano için ise en azından bu film bazında övgüler<br />
hep yetersiz kalacak. “Swiss Army Man”de<br />
çoğu sahneyi tek başına sırtlayan Dano’nun<br />
filmin en büyük şansı olduğu aşikar. Hank<br />
rolünü oynayabilecek aktör sayısı gerçekten<br />
azdır. Dano, kameranın ne işe yaradığını ve ona<br />
karşı nasıl davranmak gerektiğini iyi kavramış<br />
bir oyuncu. Genel ve uzak planlarda vücudunu<br />
kullanışıyla, yakın ve yüz planda mimiklerini<br />
kullanışı adeta ders niteliğinde. Birçok seyirci<br />
Manny ve Hank’i, aynı kişinin iki zıt yönü olduğu<br />
şeklinde yorumlayacaktır. Yönetmen topu seyirciye<br />
atmış. Ancak, Hank hayal mi görüyor ya<br />
da ruh hastası mı, yoksa aslında ölü mü, gibi<br />
sorularla seyircinin açmazda kalmasına sebebiyet<br />
veren bu dahi oyuncu kısa zamanda büyük<br />
ödülleri toplar gibime geliyor. Aynen bu filmde<br />
olduğu üzere, doğduktan sonra ilk osuruğumuzla<br />
en yakınımızdakileri güldürdüğümüz gibi gün<br />
gelecek son osuruğumuzla da onları ağlatıyor<br />
olacağız. Acı/tatlı ve gerçek. Tıpkı sinema gibi...
CINEKRiTiK<br />
SERDAR AKBIYIK<br />
BİRAZ DA YABANCI KORKU SEYREDEL<br />
n Özellikle biz sinema yazarlarının<br />
kötülediği Türk korku filmlerinin haksız<br />
eleştiriye uğradığını savunan birisiyim.<br />
Hatta genel itibariyle sinemanın tümünde<br />
böyle bir algı yaratıldığına inanıyorum.<br />
“Yerliyse kötüdür” düsturuyla sinemaya<br />
bakan, yorumlayan kalemlerden hiç<br />
haz etmedim. Mesela bir yabancı komedide<br />
küfür gırla giderken buna sesini<br />
çıkarmayan bizim sinema entelektüelinin<br />
bir Türk komedisinde küfüre takılmasını ne<br />
kadar samimi bulabilirim ki? Veya cinsiyetçi<br />
komedinin dibine vuran Borak gibi bir filmi<br />
yüceltirken Recep İvedik’i cinsiyetçi komedi<br />
yapıyor diye aşağılayanları. Son dönemde<br />
bu samimiyetsizlik en çok korku sinemasında<br />
kendini gösteriyor. Hasan Karacadağ’dan<br />
Alper Mestçi ve Özgür Bakar’a kadar iyi korku<br />
filmi çeken yönetmenlerimiz var. Evet belki<br />
hiçbiri bir başyapıt değil. Ama sinemada çok<br />
geçerli olan korku türünü kendi kültürümüzle<br />
bağdaştıran bir dil oluşturmaya yakın önemli<br />
isimler bunlar. Bizim entelektüelimizin kendi<br />
korku filmlerimizin posterini gördükleri anda<br />
ve çoğunlukla seyretmeden “Yine cin filmi”<br />
aşağılamalarını duymaktan da sıkıldım. Yahu<br />
yıllardır ruha giren şeytanı seyrediyoruz veya<br />
perili ev hikayelerini, hiç kimsenin de “Aman<br />
yine şeytan filmi” dediğini duymadım. Üstelik<br />
en az 80 yıldır bu tür filmlerin egemenliğinde<br />
sinema salonları. Halbuki Türk korku sineması<br />
neredeyse 10 yılını yeni bitirdi ama hemen<br />
bir bıkkınlık ve suni bir hoşnutsuzluk<br />
ile boğmaya çalışıyorlar Türk korkusunu. Bu<br />
hafta vizyona giren Shut In bu anlamda ilgimi<br />
çekti. Yazılarımı takip edenler bilir korku filmi<br />
seyredemem çünkü korkarım. Kendimi kaptırır<br />
ve rahatsız hissederim. Fakat Shut In girince<br />
vizyona gideyim seyredeyim dedim. Üstelik<br />
filmin künyesi de çok iyi, yılların güzel kadını<br />
ve iyi oyuncusu Naomi Watts başrolde. Watts<br />
son dönemlerde korku sinemasında görmeye<br />
alıştığımız bir isim. Mesela Halka filminin<br />
Amerikan versiyonunda bayağı başarılıydı.<br />
Her ne kadar 90’ların kadın oyuncularının<br />
düşüş dönemini yaşasak da sonuçta film bir<br />
sinema şahaseri olma iddiasında değil. Watts’ın<br />
bu filme zarar verecek kadar kötü bir performans<br />
sergilemesi olanaksız. Çocuk oyuncular deseniz,<br />
Jacob Tremblay daha geçen yıl Room filmindeki<br />
performansıyla bizi kendimizden geçirmişti.<br />
Masum yüzü, koca gözleri ve müthiş yeteneği<br />
sayesinde her film için artı olabilecek bir oyuncu.<br />
Filmin kötü karakterini canlandıran Charlie Heaton,<br />
Stranger Things dizisinin oyuncusu. Bu<br />
dizideki rolüyle genç yeteneklerin en önemlilerinden<br />
biri olduğunu kanıtladı. Negatif kahraman<br />
karakterine uygun fiziği, kötücül olma kapasitesi<br />
ile sinemada büyük avantaja sahip olan Heaton<br />
bu filmdeki karaktere çok uygun aslında. Bütün<br />
bu cast’a rağmen film o kadar kötü ki puanlama
İM<br />
yapsam <strong>100</strong> üstünden 20 zor veririm. Çünkü<br />
filmin senaryosu bir felaket. Daha ilk sahneden<br />
bütün olayı çözüyorsunuz. Mary eşini bir kazada<br />
kaybetmiştir. Aynı kazada üvey oğlu Stephen<br />
da bitkisel hayata girmiştir. Psikolojik danışman<br />
olan Mary orman içinde, ücra köşedeki bir<br />
evde oğlunun bakımı ve mesleğiyle beraber<br />
yaşamaktadır. Mary’nin hastalarından biri olan<br />
otistik Tom yalnızlığı ve masumluğuyla Mary’nin<br />
dikkatini çekmiştir. Bir gece fırtına sırasında<br />
Tom’un kaçıp arabasına saklandığını görür.<br />
Onu evine getirir ama o andan itibaren evde<br />
gariplikler olmaya başlar. Kapılar kapanır, camlar<br />
kırılır, Mary gözlendiğini hisseder. Bir tarafta<br />
hastası küçük Tom diğer tarafta bitkisel hayattaki<br />
üvey oğlu Stephen ile bu tehdidin sırrını<br />
öğrenmek zorundadır. Film korku türünün bütün<br />
klişelerini kullanıyor. Ama o kadar basma kalıp<br />
senaryosu var ki filmin sonunu söylemesem de<br />
siz tahmin etmişsinizdir. Bu rezaletin en büyük<br />
sorumlusu yönetmen Christina Hodson. Zaten<br />
kariyerine bakınca kısa film ve televizyon dizisi<br />
çekmek dışında pek birşey yapmadığını görüyoruz.<br />
O kadar yıldız ve korku sineması klişeleri<br />
de filmi kurtaramamış. Merak ediyorum herhangi<br />
bir sinema eleştirmeni bu filmi yazacak mı? Türk<br />
korku filmlerini seyretmeden yerden yere vuran<br />
ve çok da mecburlarmış gibi bir iki kelam eden<br />
sinemacılarımız eminim bu filmi görmeyeceklerdir.<br />
Nasıl olsa Hollywood filmi, kötülemenin ilgi<br />
çeken bir tarafı yok.
AFRA SARAÇOĞLU<br />
CARPE DIEM’E (ANINIZI
Kötü çocuk filminin genç<br />
yıldızı Afra Saraçoğlu Carpe<br />
Diem’i felsefe olarak kabul<br />
ettiğini ve mesleğini çok<br />
sevdiğini söyledi.<br />
SERDAR AKBIYIK<br />
n Sinemamız sürekli yeni isimleri önümüze<br />
getiriyor. Bu isimlerin çoğu ya dizilerde ünleniyor<br />
veya yok olup gidiyor. Bu hafta farklı bir oyuncuyla<br />
röportaj yaptık. Genelde genç oyuncuların<br />
kariyeri dizi de başlarken Afra Saraçoğlu iki<br />
sinema filmi çekerek mesleğe atıldı. Bunun<br />
kendisi için bir şans olduğu söyleyen Saraçoğlu<br />
çocukluğundan beri oyuncu olmak istediğini<br />
onun için kendini çok şanslı hessettiğini belirtti.<br />
Senaryoyu okuduğunuzda sizi etkileyen şey<br />
ne oldu?<br />
Orjinal bir senaryo olması, 17-18 yaşlarındaki<br />
gençlerin yaşayabilecegi şeylerin olması ve<br />
Kayla’nın eğlenceli kişiliği :)<br />
Rolünüzden bahsedebilir misiniz?<br />
Kayla enteresan bir karakter. Onu yaşarken çok<br />
eğlendim. Kayla’nın enerjisini çok seviyorum.<br />
Bir kere çok güçlü bir kız ve çok fazla inişleri<br />
çıkışları olan bir kız, dobra bir kız, saf iyi niyetli<br />
ve temiz bir kız. Çok sakar. Köpeklerden<br />
çok korkuyor. Kayla’nın bu denli köpeklerden<br />
korkması benim için garip çünkü ben hayvanları<br />
çok severim özellikle kedi ve köpekleri.<br />
Heyecanladığı zaman ağzından ne çıktığını<br />
bilemiyor ve cümleleri kafasında filtrelemeden<br />
çıkartıyor. Bunların yanında Kayla’nın içinde<br />
çok derin büyük bir baba yarası var. Belkide bu<br />
yüzden girdiği ortamlarda içine kapanık. Herkese<br />
güvenemiyor. Sırf babasının nefretini kazanmak<br />
için kendinden çok zıt bir karakteri istemesi<br />
onu biraz kendi saflığından uzaklaştırıyor. Çok<br />
yönlü bir karakter yani Kayla.<br />
19 yaşında genç bir oyuncusunuz ve bu sizin<br />
ilk başrolünüz. Biraz gözünüz korktu mu?<br />
Yönetmenin de ilk sinema filmi sanıyorum.<br />
Bu sizin için bir avantaj oluşturmuş olabilir<br />
mi çalışma şartları açısından?<br />
Tabi ki birazcık strese giriyor insan. Size<br />
güvenen ve inanan önemli insanlar var ve sizde<br />
ister istemez büyük bir sorumluluğun altına<br />
giriyorsunuz. Bu kadar insanın beklentilerini<br />
karşılayabilecek miyim acaba diye düşünmeden<br />
edemiyor insan ve omuzlarınıza büyük bir yük<br />
biniyor. Tabiki herkesi memnun etmek mümkün<br />
degil. Ama eğer ben bu işi aldıysam elimden<br />
gelenin fazlasını yapmalıyım diye düşündüm<br />
ve bana güvenen insanların güvenlerini boşa<br />
çıkartmamak için sınırlarımı aşmaya çalıştım.<br />
Sinemada en çok hangi türü seversiniz. Türler<br />
arasında kendi fiziğinizin melodrama daha<br />
çok uygun olduğunu düşünüyor musunuz?<br />
Sinemada fantastik, komedi, aksyion ve gençlik<br />
türlerini çok severim. Evet yakıştırıyorum.<br />
Bazı roller vardır onlara hazırlanmak gerekir.<br />
Mesela tarihi bir kişiliği oynuyorsanız veya<br />
engelli birini canlandıracaksanız araştırma<br />
yaparsınız. Bir de oyuncunun kendi tecrübesinden<br />
yola çıkarak hazırlandığı roller vardır.<br />
Bu film hangisine yakın. Nasıl bir hazırlanma<br />
süreci geçirdiniz?<br />
Ben kendi tecrübelerimden yola çıkarak Kayla<br />
karakterini çıkartmaya çalıştım. Kayla gayet<br />
doğal, içinden nasıl geliyorsa öyle davranan bir<br />
kız. Bunun için bir araştırma yapmama gerek<br />
kalmadı çünkü bu bemim içimde olan bir şey.<br />
Sadece 17 yaşına kadar babasız büyümüş ve<br />
baba şevkati görmemiş olan bir kız. Babasız<br />
büyüyen bir çocuğuda araştırmama gerek<br />
kalmadı çünkü o konuda Kaylayı en iyi anlayanlardan<br />
biri de benim. Ama karakteri çıkartmak<br />
için tabiki de bir ön hazırlık sürecim oldu.<br />
Oyuncu koçum bana 30’a yakın terimler verdi<br />
ve bu terimleri benim için ne ifade ediyor onları<br />
yazmamı istedi. Ben de sayfalarca yazdım. Sonra<br />
aynı terimleri Kaylayı yaşamaya başlayınca<br />
Kayla içinde yazmaya başladım. Yaklaşık 15-20<br />
YAŞAYIN) İNANIYORUM
gün bir ön hazırlık sürecim oldu diyebilirim.<br />
Bu ikinci sinema filminiz. Günümüzde oyuncular<br />
ilk önce diziyle mesleğe atılıyor. Siz de ise bu<br />
durum farklı sebebini sorabilir miyim?<br />
İlk teklifler o yönde geldi. Bende kendimi geliştirmek<br />
açısından olumlu karşıladım. Sinema filmiyle<br />
hazırlanmak istedim oyunculuğa. Çünkü sinema filmi<br />
çekmek gerçekten çok keyifli ama bi o kadarda emek<br />
isteyen bir iş. İyiki de sinema filmiyle başlamışım.<br />
Sinema setiyle dizi seti farklıdır. Özellikle dizi<br />
çekimlerinin zorlu şartlarını biliyoruz. Bu anlamda<br />
bir çekinceniz var mı?<br />
Evet ikiside farklı. Dİzi maratonuna daha<br />
başlamadım.Zor oldugunu tahmin edebiliyorum. Ama<br />
işinizi sevdikten sonra yapamayacağınız şey yoktur.<br />
Perde güzel kadını sever. Ama oyuncu bu<br />
güzelliğine hem tecrübe hem de kabiliyetini<br />
katmalı. Bu anlamda nasıl bir yapılanma içindesiniz?<br />
Evet daha yolun başındayım. Yavaş yavaş tecrübe<br />
kazanıyorum. Benden daha tecrübeli insanlardan<br />
destek alıyorum ve sanatın her dalında kendimi<br />
geliştirmek istiyorum.<br />
Kadın oyuncularımızın önünde Türkan Şoray<br />
kanunları gibi bir örnek de var. Bu kuralları doğru<br />
buluyor musunuz?<br />
Türkan Şoray kuralları olmasa da benimde kendi<br />
sınırlarım var tabiiki.<br />
Bizim sinemamızın kökleri Yeşilçam’a dayanır.<br />
Yeşilçam filmlerini severmisiniz? Sizin<br />
oyunculuğunuzda Yeşilçam’ın etkisi var mıdır?<br />
Evet çok severim. onlarla büyüdüm ben de. Hala<br />
tv’de denk geldigimde severek izliyorum.<br />
Oyuncu olmayı ne zaman istediniz?<br />
Küçüklüğünüzde böyle bir özleminiz var mıydı?<br />
Evet küçüklüğümden beri bir tutkuydu benim için.<br />
10-11 yaşlarımda kendim senaryo yazıp iki farklı kötü<br />
ve iyi karakter yazıp onları canladırırdım. Çevremdeki<br />
herkesin taklidini yapardım ve şu an hayallerimi<br />
yaşıyorum. İnsanın sevdiği mesleği yapması kadar<br />
güzel bir şey yokmuş.<br />
Benim size sormadığım ama sizin izleyiciler için<br />
söylemek istediğiniz bir şey var mı?<br />
Başarıya ulaşmak yada hayallerinizi gerçekleştirmek<br />
her zaman kolay olmuyor. Hiçbir zaman yılmadan ve<br />
ümidinizi kaybetmeden çalışın. Ve tabiki benim mottom<br />
olan anınızı yaşayın,gününüzü yaşayın. Carpe<br />
Diem.
GÖZDEN KAÇIRMIŞ<br />
OLABİLECEĞİNİZ<br />
MİNİK HAZİNELER<br />
En iyi film listelerinde<br />
pek göremeyeceğiniz<br />
ama gönül rahatlığıyla<br />
kaçırmayın<br />
diyebileceğimiz<br />
filmler bu listede.<br />
İyi keşifler!”<br />
MURAT KIZILCA<br />
n Her yılın sonunda<br />
envaiçeşit<br />
“en iyi film” listeleri<br />
yapılarak, bir nevi<br />
biten yılın sinemasal<br />
muhasebesi çıkarılır.<br />
Okur (ya da izleyici)<br />
kötüler ayıklanarak<br />
hazırlanmış bu listeleri karıştırarak, kendi<br />
beğenisine göre sağlam bir izleme listesi<br />
çıkarabilir, kaçırmış olabileceği “iyi”<br />
filmleri izleme fırsatı yakalar. Genelde<br />
bu listeler, yayınlandığı mecranın (ya<br />
da yayınlayan yazarın) ilgi alanına göre<br />
ufak tefek farklılıklar içerse de çok büyük<br />
sapmalar göstermeden hemen hemen<br />
benzer filmleri ihtiva eder. Aşağıda “en<br />
iyi film” listelerinde pek göremeyeceğiniz<br />
ama gönül rahatlığıyla “kaçırmayın”<br />
diyebileceğimiz bazı filmleri bir araya getirdik.<br />
İyi keşifler!<br />
Take Me to the River (2015)<br />
Matt Sobel’in ilk uzun metraj denemesi,<br />
geçtiğimiz senenin önemli keşiflerinden<br />
biriydi. Filmin merkezinde 17 yaşındaki<br />
Ryder isimli eşcinsel genç yer alıyor.<br />
Cinsel tercihiyle barışık yaşayan Ryder,<br />
anne ve babası ile bu konuda sıkıntı
yaşamamaktadır. Tabii ki ailenin California<br />
gibi görece daha rahat bir şehirde<br />
yaşadığını göz ardı etmemek gerek.<br />
Ryder’ın anne tarafının geleneksel aile<br />
toplanması için Nebraska’ya giden ailenin<br />
huzuru, başlarına gelen talihsiz bir olay<br />
sonucu kökünden sarsılır. Nebraska’ya<br />
giden aileyi araba içinde resmeden bir<br />
sahne ile açılan Take Me to the River, aynı<br />
aileyi California’ya geri dönerken benzer<br />
şekilde resmeden sahne ile sona eriyor.<br />
Arada olanlar ise aile bireylerinin (ve belki<br />
de izleyicilerin) hayata bakış açılarında<br />
değişikliklere yol açıyor.<br />
From Afar (2015)<br />
Sinema konusunda pek fazla<br />
sesi soluğu çıkmayan<br />
Venezuela’dan müthiş bir ilk film.<br />
Lorenzo Vigas’ın yönettiği From<br />
Afar, yalnız başına yaşayan ellili<br />
yaşlardaki Armando ile suça<br />
bulanmış bir hayat yaşamak zorunda<br />
kalan 17 yaşındaki Elder’ın<br />
kelimenin tam anlamıyla garip ilişkisine<br />
odaklanıyor. Vigas’ın didaktiklikten uzak<br />
gözlemci tavrı; aşkı, sevgiyi, dostluğu ve<br />
hayatı sorgularken net cevaplar vermekten<br />
özellikle kaçınıyor.<br />
Journalist (2015)<br />
Güney Kore yapımı Journalist, habercilik<br />
hakkındaki zirve filmlerden Ace in the<br />
Hole’un (1951) izinden gidiyor. Bir türlü<br />
istediği patlamayı yapamayan ve belki de<br />
yakında kovulacak olan muhabir<br />
Moo-hyuk, şehri kasıp kavuran<br />
seri katil hakkında önemli bir<br />
ipucu yakaladığını zannedip<br />
haber yapar. Rakip kanalları<br />
atlattığı haber sayesinde bir anda<br />
parlayan Moo-hyuk’un yanıldığını<br />
anlaması uzun sürmez. Gerçeği<br />
açıklamak ile oyuna devam etmek<br />
arasında kalan genç muhabir,<br />
istemeden de olsa bambaşka bir<br />
yola saparak hiç ummadığı bir sona<br />
doğru yelken açar. Journalist, mizahi<br />
öğelere fazlaca yer vererek anlatısını
iraz sulandırsa da iş ahlakı konusunda<br />
önemli laflar eden hoş bir seyirlik.<br />
Maggie’s Plan (2015)<br />
Arthur Miller’ın kızı Rebecca<br />
Miller’ın son filmi Maggie’s Plan,<br />
biraz fazlaca Woody Allen filmlerini<br />
anımsatıyor ama yine de<br />
kendi ayakları üzerinde durmayı<br />
başarıyor. Başrollerdeki Greta<br />
Gerwig, Ethan Hawke ve Julianne<br />
Moore’un çizgi üstü oyunculukları<br />
ile seviye atlayan, umulmadık derecede<br />
çarpıcı bir ilişki komedisi.<br />
A Man Called Ove (2015)<br />
İsveç’ten usta işi bir kara mizah örneği.<br />
Hannes Holm’un yönettiği film,<br />
89. Akademi Ödülleri’nin en iyi<br />
yabancı film dalında son beşe<br />
kaldı. A Man Called Ove, sitelerde<br />
ya da apartman yönetiminde<br />
sıkça karşılaştığımız “emekli<br />
albay” tiplemesine cuk oturan<br />
Ove isimli 59 yaşındaki karakterin<br />
başından geçenleri anlatıyor.<br />
Karısının ölümünden sonra iyice<br />
yalnızlaşan ve yalnızlaştıkça<br />
daha da huysuzlaşan Ove, intihar etmeye<br />
karar verir ama etrafında olan bitenler<br />
her defasında yaşlı adamın nihai emeline<br />
ulaşmasına engel olur. Çok komik ama bir<br />
o kadar da iç burkan, trajik ama aynı zamanda<br />
yüreğinizi ısıtacak, harika bir film.<br />
Other People (2016)<br />
Chris Kelly’nin yazıp yönettiği yarı otobiyografik<br />
Other People, televizyon<br />
dünyasında yer edinmeye çalışan David<br />
isimli 29 yaşındaki yazarın<br />
hayatının belki de en kötü yılına<br />
odaklanıyor. David’in ileri derecede<br />
kanser teşhisi konmuş annesi<br />
ölmek üzeredir. Son aylarını<br />
annesi ile beraber geçirmek<br />
isteyen David, ailesinin yanına<br />
Sacramento’ya döner. Annesini<br />
kaybedeceğini bilmenin<br />
acısıyla baş etmeye çalışan David, bir<br />
yandan da uzun yıllardır birlikte olduğu
sevgilisiyle ayrılma aşamasına gelmesi,<br />
babasının eşcinselliğini bir türlü kabullenememesi<br />
ve kız kardeşleriyle samimi<br />
bir ilişki kuramaması gibi problemler ile<br />
uğraşmaktadır. Ciddi sorunları hafif mizah<br />
sosuyla veren, melodrama yaklaşsa da<br />
belli bir düzey tutturmayı başaran bir film.<br />
7 Años (2016)<br />
Başları maliye ile derde giren<br />
bir şirketin dört ortağı,<br />
buldukları bir arabulucu ile<br />
ofise kapanır. Hep beraber<br />
hapse girmektense aralarından<br />
seçecekleri bir kişinin suçu<br />
üstlenmesine karar verirler<br />
ama kimse yedi sene hapis<br />
yatmaya gönüllü değildir. Netflix için<br />
çekilen ilk İspanya yapımı film olan 7<br />
Años, tek mekânda geçen “tırnak yediren<br />
filmler” arasında kendisine sağlam yer<br />
açtı. Kısıtlı sayıdaki oyuncularına odaklanan<br />
film, anlatısını sinemanın ‘flashback’<br />
benzeri nimetlerinden faydalanmadan,<br />
sadece diyaloglar ile şekillendiriyor.<br />
Oyuncuların dengeli performansları ve<br />
zekice yazılmış diyaloglar ile ayakta<br />
duran 7 Años, senenin dikkate alınması<br />
gereken TV filmlerinden biri.<br />
Always Shine (2016)<br />
Beth, birkaç düşük kalibreli korkugerilim<br />
filminde ve bir iki reklamda boy<br />
göstermiş, biraz ticari başarı kazanmaya<br />
başlamış oyuncudur. Arkadaşı Anna<br />
da oyuncudur ama öğrenci<br />
filmleri dışında bir projede yer<br />
alamamıştır. İki arkadaş hafta<br />
sonu kaçamağı için sayfiyeye<br />
gider. Rekabetin ve kıskançlığın<br />
şekillendirdiği ilişkileri tedirgin<br />
edici bir ortam yaratmakta gecikmez.<br />
Daha çok oyunculuğu ile<br />
tanıdığımız Sophia Takal’dan<br />
etkileyici bir film. Bir parça<br />
sıkıntılı geçen ilk bölümde yorulmazsanız,<br />
karşılığını fazlasıyla alacaksınız. Anna’nın<br />
biraz tuzlu bulduğu oto tamir bedeline<br />
itiraz ettiği sahneye dikkat.
Certain Women (2016)<br />
Kelly Reichardt, son filmiyle takipçilerini<br />
yine memnun etmeyi başardı.<br />
Maile Meloy’un kısa öykülerinden<br />
uyarlanan film,<br />
birbiriyle bağlantısız üç ayrı<br />
bölümden oluşuyor. Bölümler<br />
arasında anlatıya etki<br />
etmeyen tesadüfi karakter<br />
çakışmaları ile her birinin<br />
aynı yerde yaşadığına dikkat<br />
çekiyor ve böylece zaman<br />
ve mekân birliği kuruyor.<br />
Adından da anlaşılacağı üzere kadın<br />
hikâyeleri anlatan filmin özellikle<br />
üçüncü bölümü çok ama çok etkileyici.<br />
Filmin geneline hâkim melankolinin,<br />
fark ettirmeden içinize işlediğine<br />
tanık olacaksınız.<br />
If There’s a Hell Below (2016)<br />
Nathan Williams, ilk uzun metrajlı<br />
filminde sessiz, sakin ama gerilimi<br />
bol bir casusluk öyküsü anlatmaya<br />
girişmiş. Devletin gizli servis<br />
kurumlarından birinde çalışan<br />
bir kadın ajan, her vatandaşın<br />
öğrenmesi gerektiğine inandığı bazı<br />
gizli bilgileri basına sızdırmak ister.<br />
Bu amaçla fazla tanınmamış bir gazeteci<br />
ile buluşur. Çılgın bir paranoyaya<br />
hapsolmuş gibi görünen kadın<br />
ajan, devamlı takip edildiğinden<br />
şüphelenmektedir. Olayı fazla ciddiye<br />
almayan gazeteci ise ne olup<br />
bittiğini anlamaya çalışır. Primer<br />
(2004) ile Brick (2005) arasına bir<br />
yere yerleştirebileceğimiz If<br />
There’s a Hell Below, finaliyle<br />
bir parça hayal kırıklığı<br />
yaratıyor. Ancak filmden<br />
sonra aynı Primer gibi bir<br />
dolu tartışmayı da beraberinde<br />
getirmeye müsait<br />
ayrıntılarla bezeli olduğunu<br />
da eklemek lazım. Nathan<br />
Williams’ın bir sonraki filmini merakla<br />
bekliyoruz.
ELEŞTİRMEN<br />
KALEMİNİ<br />
SATAR MI?<br />
MURAT TOLGA ŞEN<br />
SUSMAYAN KÖŞE<br />
Murat Tolga Şen,<br />
eleştirmenlerin en çok<br />
karşılaştığı ithamın<br />
sebebini araştırıyor ve<br />
soruyor; eleştirmenler<br />
gerçekten filmleri övmek<br />
için sinemacılardan<br />
çanta dolusu para mı<br />
alıyorlar?<br />
Eleştirmenler filmleri övmek için<br />
sinemacılardan para mı alıyor?<br />
Sevdiğim bir meslektaşım bu çirkin<br />
suçlama ile karşılaştı, hem de birden<br />
fazla kez, sebebi de yazdığı Çalgı<br />
Çengi İkimiz filmi kritiği... Okudum, filmi<br />
hem övmüş hem de yermiş, dengeli<br />
bir yazı kaleme almış. Emek verenleri<br />
küstürmeden işin olmayan taraflarını<br />
göstermiş ama birileri üşüşmüş hemen;<br />
“bu filmi para aldın da mı övüyorsun”<br />
diye...<br />
Bazen benim de başıma gelir; birilerinin<br />
sevmediği bir film hakkında olumlu<br />
bir eleştiri yazarım ve arkadaşın biri<br />
bana ulaşabildiği bir sosyal medya<br />
kanalından hemen en değerli tespitini<br />
önüme atar: “söyle bakalım, kaç para<br />
aldın da bu filmi övüyorsun!”<br />
Dayanamadığım, tahammül<br />
edemediğim tek sual bu, hele de sırtını<br />
hiçbir yere dayamadan eleştirmenlik<br />
yapmaya ve işin doğrusunu yazmaya<br />
gayret ederken. Soranın amacı asap<br />
bozmak, o çok belli. Bu sadece benim<br />
başıma gelen bir şey de değil, bir sürü<br />
meslektaşım kariyerinin bir noktasında<br />
bu ithamla mutlaka karşılaşır.<br />
Peki, gerçekten bunu yapan var mıdır?<br />
Yani bir filmi övmek için o sinemacıdan<br />
para alan eleştirmenler yaşıyor mudur<br />
bu ülkede?<br />
Hemen cevaplıyorum: hayır! Ben<br />
bunca yıldır en samimi dostlarımdan,<br />
hiç sevmediğim bazı eleştirmen<br />
kişilerine kadar kimsenin böyle bir şeye<br />
kalkıştığını görmedim, duymadım.<br />
Sevdiği arkadaşı film çekmiştir, onu<br />
kayırır vs. rastladım böyle durumlara<br />
ama “ver parayı al övgü dolu eleştiriyi”<br />
durumu hiç yok, o yüzden bu şekilde<br />
saçmalayanlara çok kızıyorum. Bu<br />
mesleğin bir Hipokrat yemini yok ama<br />
bu işi yapanlar kendi vicdanları ile<br />
hareket ediyor ve bu öyle “vermeyen”<br />
bir meslektir ki kazanılan paraları<br />
bilseniz insanların hala neden bu işi<br />
yaptığını sorgularsınız!
Bazen bölüm başına 50 bin kazanan dizi oyuncusu<br />
ile o röportajı sevabına yapan eleştirmen<br />
aynı masada bir araya gelir, dünyanın en<br />
adil olmayan karşılaşmasıdır bu. Peki, niye<br />
böyle? Çünkü dergiler-gazeteler-TV kanalları<br />
eleştirmenleri sevmez, onlara pek yüz vermez,<br />
yüz verse de para vermez. Bu devran böyle<br />
gelmemiş ama böyle gidiyor.<br />
Ayrıca, “film eleştirmeni” bir eserin gişesini<br />
arttıracak ya da onu gişede batıracak etkiye sahip<br />
değildir. Bizimkisi sinemanın sanatını kollayan<br />
bir kılavuzluk, iyi filmler izleyin istiyoruz ama<br />
kim nasıl biliyorsa öyle yapıyor. Televizyonda<br />
yayınlanan 10 saniyelik bir spot <strong>100</strong> eleştirmen<br />
yazısından etkilidir çünkü koca ülkede eleştiri<br />
okuyan taş çatlasın 20 bin kişi var.<br />
Hem aksi olsa çok övdüğümüz bazı filmler, mesela<br />
Babamın Kanatları, yılın en iyi gişelerinden<br />
birini yaparken, yerden yere vurduklarımız da<br />
gişede nal toplardı ama maalesef öyle olmuyor.<br />
Türkiye’nin gişe şampiyonu, eleştirmenlerin de en<br />
sevmediği filmlerden biridir: Recep İvedik 4…
YA TELEVİZYONDAN<br />
BU ÇIKARSA?<br />
Hiç tanımadığınız beyaz<br />
elbiseli uzun saçlı bir kadın<br />
televizyonunuzdan bir anda<br />
fırlasa ne yapardınız?<br />
MASIS ÜŞENMEZ<br />
n Japon korku edebiyatının unutulmaz<br />
kötücül ruhu Sadako Amerika ziyaretine<br />
üçüncü filmi Rings ile devam<br />
ediyor. Hikayenin bittiği yerden<br />
13 yıl sonrasında Samara adıyla yeni<br />
kıtada dolaşan ruhumuz lanetli videosunda<br />
aslında gizli bir mesaj taşıdığını<br />
gösteriyor. Ring, Spiral ve Loop, Koji Suzuki’nin efsaneyi<br />
başlatan Halka üçlemesi 1990’larda yayınlanmış<br />
ve Japonya’da büyük ses getirmişti. Seyredeni yedi gün<br />
içerisinde öldüren bir lanet taşıyan video kaset etrafında<br />
dönen hikayeler insanın başına merak yüzünden ne büyük<br />
belalar gelebileceğini anlatıyordu.<br />
1998 yılına gelindiğinde yönetmen Hideo Nakata bu laneti<br />
görselleştirerek ilk Ringu filmini çekti. Henüz filmlere<br />
ulaşmamızın kolay olmadığı bu yıllarda Ringu daha seyredilemeden<br />
korku tutkunları arasında bir fenomen olmuştu.<br />
Boşanmış anne Reiko’nun lanetli bir kaset etrafında oluşan<br />
ölümleri araştırması ve sonunda Sadako Yamamura’nın<br />
acıklı hikayesine ulaşmasını anlatıyordu. Sadako beyaz<br />
kıyafeti, ıslak yüzünü kapatan uzun saçları ile insan vücudunun<br />
girmemesi gereken bir şekilde hareket edip televizyondan<br />
fırladığı andan itibaren kült korku karakterleri<br />
arasındaki yerini almıştı.<br />
Uzak doğu Ringu ile sallanırken, Hollywood cephesi de<br />
boş durmadı. Sadako’nun hikayesi Amerikanlaştırarak, adı<br />
da Samara yapılarak 2002 yılında The Ring vizyona girdi.
48 milyon dolarlık bütçesi ile 249 milyon<br />
dolar gişe elde eden film tüm zamanların en<br />
karlı korku filmlerinden biri oldu. Böylece<br />
devam filmlerinin de önü açıldı. The Ring<br />
Two, 2005 yılında vizyona girerken beklenen<br />
tepkiyi vermedi ve Samara ile uzun bir ayrılık<br />
yaşadık. 2014 yılında Ring 3D söylentileri<br />
çıktı ancak sürekli ertelenen proje sonunda<br />
resmileşti!! Rings şubatta vizyona giriyor.<br />
The Ring’in başarısı iki açıdan önemliydi.<br />
Öncelikle J-horror dediğimiz Japon korku<br />
türünü kitlelere ulaştırdı. The Ring’i seyredenler<br />
orjinal Ringu’ların da peşine düştü<br />
ve bu arayışta pek çok farklı j-horror filmini<br />
de keşfetti. Bu talep öncelikle Japonya’da<br />
sonrasında ise bütün Uzak Doğu’da korku<br />
filmlerinin önünü açtı ve ikibinler böylece<br />
Uzak Doğu korku filmlerinin yükselişine<br />
tanıklık etti.<br />
İkinci önemli nokta da hem ünlü Japon<br />
yönetmenlere Hollywood’un kapılarını açıp<br />
kendi seslerini duyurmalarını sağladı hem de<br />
The Grudge, Dark Water, Pulse, One Missed<br />
Call v.b. kült Japon korku filmlerinin Hollywood<br />
remakelerinin çekilmesine neden oldu.<br />
Tabi bu remakeler ne kadar başarılı oldu<br />
başka bir tartışma konusu olur. Ancak The<br />
Ring’i sadece bir ticari başarı olarak görmek<br />
çok sığ bir bakış açısı olur. Bir remake<br />
olarak J-horror türünün önünü açmış ve<br />
altyapısı kuvvetli bir korku sinemasını bizlere<br />
tanıtmayı başarmıştır.<br />
David Loucka, Jacob Aaron Estes ve Akiva<br />
Goldsman’ın senaryolaştırdığı serinin yeni<br />
halkası Rings’in yönetmen koltuğunda F.<br />
Javier Gutiérrez oturuyor. Kendisini 2008<br />
tarihli yapıtı Tres días (Before The Fall) filmi<br />
ile hatırlayabilirsiniz. Matilda Lutz, Alex Roe,<br />
Johnny Galecki, Aimee Teegarden, Bonnie<br />
Morgan ve Vincent D’Onofrio gibi isimlerin<br />
oynadığı rings ilk iki filmdeki hikayenin 13 yıl<br />
sonrasında geçiyor.<br />
Julia (Matilda Lutz), izleyen kişiyi izlendikten<br />
7 gün sonra öldüreceğini söyleyen gizemli<br />
bir video kasetin etrafındaki karanlık alt kültürü<br />
araştıran erkek arkadaşı Holt (Alex Roe)<br />
için endişelenir. Erkek arkadaşını kurtar-
mak için kendini feda eder ve bunu yaparak<br />
korkunç bir şeyi keşfeder: “Filmin içinde<br />
daha önce hiç kimsenin görmediği bir film<br />
vardır.”<br />
Paramount projeyi ilk açıkladığında bir<br />
remake ya da reboot ile karşılaşılacağı<br />
düşünülüyordu. Bunca yıldan sonra serinin<br />
orijinalinin devamının gelebileceğini ön<br />
görememiştik. Bir devam filmi olduğu<br />
anlaşıldıktan sonra 2014 yılında çekimler<br />
başlamış ve 2015’de gösterime çıkacağı<br />
söylenmişti. Ancak çeşitli problemler ile<br />
2015 geçildi ve bu sefer 2016’nın cadılar<br />
bayramında filmin vizyona gireceği duyuruldu.<br />
Ne olduysa 2016 da Rings’siz geçti ve<br />
son olarak Şubat 2017’de kesin vizyon tarihi<br />
konulabildi. Belki de Samara’nın laneti filmin<br />
çekimlerini engellemiştir kim bilir?<br />
Pek çok süprizbozan’ın bulunduğu<br />
fragmanında bir çocuk sesi şöyle diyor<br />
“Bir zamanlar kimsenin adını telaffuz etmek<br />
istemediği bir kız çocuğu vardı. Ölümünde<br />
acılar ile dolu yaşamı için intikam<br />
alıyor. Eğer onun hikayesini seyrederseniz<br />
yaşayacağınız 7 gün kalmış demektir. Çünkü<br />
o unutmaz. Çünkü o affetmez.”<br />
Paramount seriye güveninden pek çok viral<br />
video ile insanları Samara ile buluşturdu.<br />
Bir süredir her köşe başından Samara fırlar<br />
oldu. Bakalım tüm bu pazarlama taktiği filmin<br />
gişesini etkileyecek ve yeni nesli Halka ile<br />
buluşturabilecek mi?<br />
Tüm bu Rings furyası sırasında serinin<br />
köklerinde ne oluyor diye bakarsak orada<br />
da büyük bir hareketlenme var. Ringu’nun<br />
kötücül ruhu Sadako ile Grunge’ın kötücül<br />
ruhu Kayako, Sadako vs Kayako filminde<br />
bir araya getirildi. Daha önce bir benzerini<br />
Freddy vs. Jason (2003)’da gördüğümüz bu<br />
kötülerin çarpışması eğlenceli bir seyirlik<br />
olarak olumlu tepkiler aldı.<br />
Rings, ülkemizde 3 Şubatta Halka 3 adıyla<br />
gösterime girecek. Bakalım ilk Ring’den sonra<br />
sinemadan korku dolu gözlerle uzaklaşan<br />
seyirci bu devam filmine aynı tepkiyi verebilecek<br />
mi?
MANCHESTER BY THE SEA<br />
GERÇEK SİNEMA<br />
ONUR KIRŞAVOĞLU<br />
n DDaha evvel Gangs<br />
of Newyork ve Analyze<br />
This senaryoları<br />
ile büyük başarı yakalayan<br />
ve You Can<br />
Count on Me filmi<br />
ile de Oscar adaylığı<br />
kazandığı senaristlik<br />
yeteneğinin yanısıra yönetmenliğini de<br />
kanıtlayan Lonergan, Margaret filmi ile de<br />
övgüler toplamıştı. Bu kariyerin bir yerde<br />
patlama göstereceği, en üst seviyeye<br />
ulaşılacağı bekleniyordu ve bu beklenti<br />
hep mütevazi bir başarı odaklıydı. Hatta<br />
Manchester by the Sea ilk duyulduğunda<br />
ve festivalleri dolaşmaya başladığında<br />
bu mütevazi hava koklanmaya başlamıştı<br />
ama kimse bunun bir başyapıt seviyesi<br />
olduğunu sanırım düşünmemişti. Hayatın<br />
tam içinden, olabildiğince yalın ve saf bir<br />
sinema örneği Manchester by the Sea...<br />
Film, ölen kardeşinin oğluna bakmakla
yükümlü olan sıradan bir adamın hikayesine<br />
odaklanıyor. Burada devreye<br />
ilk olarak zaten muhteşem bir senarist<br />
olan Kenneth Lonergan’ın kalemi giriyor.<br />
En gerçek haliyle, hiç abartı katmadan<br />
ve eksiği de olmayan bir hikaye<br />
anlatımı mevcut. Hikaye, olabilecek en<br />
kusursuz ve gerçek bir dille aktarılmış.<br />
Böylesini yaşamak için Casey Affleck’in<br />
canlandırdığı Lee Chandler karakterinin<br />
arkadaşı falan olmanız ve ancak bunları<br />
gerçek hayatta yaşıyor olmanız gerekir.<br />
Hikayenin manevraları, geçişleri ve vurucu<br />
anları harka bir ayar içerisinde<br />
birleştirilmiş. Lee Chandler karakteri<br />
başta çok soğuk, bize de empati şansı<br />
tanımıyor ama sonra birden bir flashback<br />
ile o mesafe yok oluyor. Bu yok<br />
oluş sonrası ona kızmamız hatta nefret<br />
etmemiz gereken şeyler öğrenmemize<br />
rağmen hiç ama hiç kızamıyoruz. Karakter<br />
oluşumundaki gerçeklik ve diyalogların<br />
gücü bizi arkadaş konumuna sürüklüyor.<br />
Karakter aslında yine soğuk, yine<br />
anlaması güç ama biz sersemlediğimizle<br />
kalıyor, neye uğradığımızı şaşırıyoruz. Bonus<br />
olarak da suçluluk duygusu, geçmişin<br />
ağırlığı ve bunların da sıfır ajitasyon ile<br />
önümüze sunuluşu eklenince hikayeye<br />
kendimizi kaptırmamamız imkansızlaşıyor.<br />
Tabii oldukça umursamaz görünen<br />
yeğenin bazı anlardaki kendini ele verişi<br />
de yine karakter yaratımının şaheser<br />
olarak önümüze serilişi anlamına geliyor.<br />
Filmin açılışından kapanışına kadar<br />
da her hamle, her söz aynı derece anlam<br />
taşıyor ve film bittikten günler sonra bile<br />
bunların ağırlığı izleyiciye de geçiyor. Sıfır<br />
ajitasyon ile kaburga kemiklerimiz zarar<br />
görüyor. Zira, çoğu filmde olan abartı<br />
drama, kendini de zora sokar ve izleyici<br />
olarak bizi uzaklaştırır. Bu filmde ise her<br />
şey öylesine gerçek ki gerçek olması<br />
bizi derinden etkiliyor ve savurup yere<br />
fırlatıyor.<br />
Lonergan, senaristliğin üzerine yönetmenlik<br />
beceresini koymayı başarıyor.
Filmin açılış ve kapanış sekanslarındaki<br />
diyaloglar ve göndermeler, geçmişin<br />
hesabını kurgusal olarak yedirerek<br />
geleceğe taşımak, anlatım dilini olabilecek<br />
ve olması gereken en saf halde kurmak<br />
ve elbette harika manevralar. Oyunculuk<br />
yönetimindeki ustalıktan bahsetmiyorum<br />
bile. Lonergan, adeta yaşayan en büyük<br />
yönetmen edasıyla, kendinden ve hikayesinden<br />
emin olarak ağlarını örüyor.<br />
Bunu yaparken de bize film izlediğimizi<br />
bile unutturuyor. Herhangi bir eksik ya<br />
da fazlaya düşmeden romanını yazıyor<br />
ve imzasını atıyor. Detayları muhteşem<br />
bir şekilde işliyor. Filmin bir yerindeki<br />
diyalog koca anlatılanın özeti olabiliryorken,<br />
bir başka yerinde geçen cümle kendi<br />
hayatımızı sorgulamamıza sebebiyet veriyor.<br />
Suçluluk psikolojisini sert bir şekilde<br />
önümüze serip, unutulmaz bir sahneye<br />
imza atmayı da başarıyor ve bir tekne motorundan<br />
bütün bir anlamı ve devamlılık<br />
zorunluluğunu da aktarıyor. Filmin üzerinden<br />
zaman geçtikçe alımıza gelip, onu<br />
hep düşünme sebebimiz de çok açık.<br />
Bu filmde yaşananları birer anı olarak<br />
hatırlıyoruz. Sanki biz yaşamış, sanki<br />
en yakınımız tam ortasında yer almış<br />
ve sanki bu, yıllar sonra çocuklarımıza<br />
anlatacağımız bizim Lee’nin hikayesi.<br />
Bir de filmde bazı anlar var. An’lardan<br />
oluşan harika portreler, yine en derinden<br />
yakalayacağımız diyaloglar var. Eski<br />
yaşanmışıklar, acılar, pişmanlıklar, sorumluluklar,<br />
karşılaşmalar var. Bunların<br />
acısı var, ne yapacağını bilememek var.<br />
Hayatın, birden getirdikleri karşısında<br />
hiç yapmam deyip de yapmak zorunda<br />
kalmışlık var. Yaşamın kıyısında, aslında<br />
tam da ortasında tutunmaya çalışmak<br />
var. Kendini zor idare ederken, kendine<br />
neredeyse yetemezken, başkalarına da sahip<br />
çıkma gerekliliği var. Bu filmde hayat<br />
var, anlar var, her şey var. Hem de üstüne<br />
basa basa tekrar ederek söylenmeli ki<br />
fazlası ya da eksiği yok. Bu gerçeklikte<br />
bir hikaye en iyi sinemayı hak eder. İşte
gerçek sinema bu dedirten bir anlatıyı... Bu<br />
filmde o da var, hem de fazlasıyla!<br />
Bu kadar yoğun anlatının içinde kötü, vasat,<br />
hatta iyi oyunculuk performansları sırıtırdı,<br />
eksik kalırdı ve zedelerdi ama o konuda da<br />
muhteşemlik izleyici karşısında. Bu filmle<br />
haklı Oscar adaylıkları alan Casey Affleck,<br />
Michelle Wiliams ve Lucas Hedges başta<br />
olmak üzere herkes kusursuz. Karşılıklı<br />
oynadıkları sahneler de harikulade. Bundan<br />
aşağısı bu hikayeye olmazdı. Casey Affleck<br />
soğuk, etkileyici ve bütün o ağırlığı hissettiren<br />
bir performansa imza atarken, Michelle<br />
Williams ise hüzünlü, çaresiz ve büyüleyici.<br />
Lucas Hedges ise olağanüstü. Hani kırk yıllık<br />
aktör gibi klişesini hak edercesine bilinçli,<br />
düzenli. Müzik kullanımı ve geri dönüşleri<br />
zerre hissettirmeyen kurgu da muazzam<br />
olunca bu film tek kelime ile bir “başyapıt”.<br />
Yılın en iyi filmi olmasının yanı sıra, demlendikçe<br />
büyüyen, düşündükçe saran ve onsuz<br />
yapamayacağınız bir şaheser. Yaşadığımız<br />
hayat, yitirdiklerimiz, hatalarımız,<br />
kararlarımız ve bütün bir ömrün belki<br />
başında ya da ortasında olsak bile yarattığı<br />
sorumluluklarımız. Manchester by the Sea,<br />
kesinlikle bir filmden çok daha fazlası...
TÜRKiYE’NiN HER<br />
ZAMANKiNDEN FAZLA<br />
KOMEDiYE iHTiYACI VAR<br />
Çalgı Çengi İkimiz filminin yönetmeni<br />
Selçuk Aydemir ile kadın oyuncusu<br />
Nur Erkul sorularımızı cevapladı.<br />
Aydemir günümüzdeki dramatik<br />
süreçte Türkiyenin her zamankinden<br />
fazla komediye ihtiyacı var dedi.<br />
SERDAR AKBIYIK<br />
n Çalgı Çengi, Düğün Dernek, İşler Güçler<br />
gibi komedi yapımlarının usta yönetmeni<br />
Selçuk Aydemir ve Çalgı Çengi İkimiz filminin<br />
kadın oyuncusu Nur Erkul günümüzde<br />
komedi yapmanın zorluğu ve önemi üzerine<br />
konuştuk. Aydemir hayatı boyunca komedi<br />
yaptığını hiç bir dönemde mesleğine bu<br />
kadar ihtiyaç duyulmadığını söyledi. Naz<br />
Erkul ise yaşadığımız dönemde komedinin<br />
yaşanılamadığı için bu mesleğe ihtiyaç<br />
duyduğunu belirtti. İşte Çalgı Çengi İkimiz<br />
filminin iki isminin dönemimiz ve filmleriyle<br />
ilgili söyledikleri.<br />
Genelde komedi oyuncuları oynadığı filmlerde<br />
kendi rollerini yazar. Mesela Şahan<br />
kendi rolünü yazar, Cem Yılmaz kendi<br />
rolünü yazar. Ama siz gerçekten çok ünlü<br />
oyunculara senaryo yazıyorsunuz ve onu<br />
giydiriyorsunuz. Bunun şifresi ne?<br />
SELÇUK AYDEMİR: Ben ilk filmi yazdığımda<br />
çok ünlü değillerdi. Hiç ünlü değillerdi.<br />
Film zar zor 60 salonda vizyona girdi, o<br />
da Cem Yılmaz’ın ricasıyla oldu. Kötü<br />
sinema salonlarında vizyona girdik. On-<br />
NUR ERKUL
SALÇUK<br />
AYDEMİR<br />
dan sonra dizi, İşler Güçler derken insanlar<br />
ünlendi. Daha sonrasında da ben<br />
sanki ünlülere yazıyormuş gibi oldum. Ama<br />
aslında arkadaşlarıma yazdığım şeylerdi.<br />
Arkadaşlar ünlenince, ünlü insanlara oldu.<br />
Ama dediğiniz doğru, komedyenler genelde<br />
kendi rollerini yazıyorlar. Bu da güzel oluyor<br />
bence. Onlara bir alan açıyor.<br />
Çok da tanınmadıkları dönemde yazdığınız<br />
için aslında sonraki yollarını da şekillendiren<br />
kişi siz oldunuz.<br />
SELÇUK AYDEMİR: Evet bir şekilde öyle<br />
oldu. Karşılıklı geliştik.<br />
Sonuçta bu kadar tanıdığınız ve senaryosunu<br />
yazabildiğiniz insanlarla film yapmak da bir<br />
güven ve başarı garantisidir. Daha farklı yerlere<br />
nasıl açılacaksınız? Bilmediğiniz sularda<br />
yüzmeye ne zaman başlayacaksınız?<br />
SELÇUK AYDEMİR: Aslında benim niyetim<br />
şöyle, bu filmde batmazsam, önümüzü<br />
görürsek ve bu yıl başka dizi yapmazsam,<br />
senede iki tane film yapıp bir tanesinde<br />
bilmediğim sularda yüzeceğim dediğiniz gibi.<br />
Çalışmak istediğim ama kısmet olmayan insanlarla,<br />
yeni ekiplerle yapmak. Bir tanesini<br />
de kendi ekibimle yapmak istiyorum. Hem<br />
bu ekip de büyüyecek, gelişecek hem de ben<br />
gelişeceğim ve yeni insanlar tanıyacağım.<br />
Yeni ekip derken, kostümcüsüyle, görüntü<br />
yönetmeniyle her şeyiyle yeni bir ekip.<br />
Bu benim gelişmemi ve bilmediğim şeyleri<br />
öğrenmemi sağlayacak.<br />
Sizin ilk sinema filminiz, daha öncesinde<br />
dizileriniz var. Her sinema oyuncusunun ilk<br />
filmi önemlidir. Sizin için bu ne ifade ediyor?<br />
Neden ilk seçim için bu film?<br />
NUR ERKUL: Olaylar biraz da kendiliğinden<br />
gelişti ama benim için de güzel bir noktaya<br />
geldi. Yapmak istediğim şey zaten komediydi.<br />
Artık o dalda devam etmek istiyordum.<br />
Artı, Selçuk Hocayla çalışmak, onun komedi<br />
tekniği çok güzel benim için. Çok başka<br />
bir şey onlarla çalışmak. Öyle bir şey ki,<br />
sektörde ego işi yapıyoruz doğal olarak.<br />
Ama Selçuk Hoca o kadar güzel kurmuş ki<br />
o dengeyi, herkes çalışıyor. Kimse kimsenin<br />
boyunduruğu altına girmiyor. Herkes
muhteşem bir şekilde işini yapıyor.<br />
Neden komedide oynamak istiyordunuz?<br />
NUR ERKUL: Komedide kendimi daha rahat<br />
hissediyorum. Aslında dram da yapabildiğimi<br />
söylüyorlar. Ama komedide daha bir nefes<br />
alıyorum. Belki de şu devirde komediyi<br />
yaşayamadığımız için işimizle yapmaya<br />
çalışıyoruz.<br />
Senaryodaki rolleri kimin oynadığını bilerek<br />
yazmak veya yazılmış bir hikayeye birisini<br />
seçmek. Nasıl bir fark var bunda? Siz bunu<br />
nasıl çiziyorsunuz?<br />
SELÇUK AYDEMİR: Çok büyük fark var<br />
aslında. Artısı da var eksisi de var. Nur, zaten<br />
bizimle çalışmıştı daha önce. Mesela yazarken<br />
Ahmet (Kural) ve Murat (Cemcir) dışında,<br />
bunu bu oynasın şunu şu oynasın demem.<br />
Çünkü Ahmet ve Murat’a arayıp soruyorum<br />
“Şöyle bir şey yapsam, yapabilir misin?”<br />
diye. Biraz da onların kapasitesine göre<br />
yukarı çekiyorum senaryoyu. Onların dışında<br />
yazıyorum, sonra diyorum ki “Bunu x kişisi<br />
oynar” ve anlaşıyoruz. Eğer yapamam dediği<br />
bir şey olursa draftı yeniden yazıyorum.<br />
Artısını şöyle görüyorum, karakteri yazdığın<br />
zaman, eğer bir tanışıklığın da varsa oyuncuyla,<br />
ondan maksimumunu alabiliyorsun.<br />
Oyuncu diyor ki “Şöyle olursa, şöyle yapabilirim”<br />
siz de ona göre kaleme alıyorsunuz.<br />
Diğer yandan çok sürpriz çıkıyor. Daha önce<br />
başka bir karakteri oynamış olan birisi hiç<br />
beklemediğin bir performans sergileyebiliyor.<br />
Yine İsmet’i yazarken mesela oyuncusu yoktu<br />
benim aklımda. Sonra inanılmaz bir performans<br />
çıktı. Belli bir ismi düşünerek yazarsan<br />
zaten yazarken o oynuyor kafanda. Çekerken<br />
de sürprizle karşılaşmıyorsun. Ekstra bir<br />
performans genelde düşünmeden yazdığımda<br />
çıkıyor. Bizde de güzel bir denge var. Birkaç<br />
adamı düşünerek yazıyorum, diğer isimler her<br />
seferinde sürpriz.<br />
Ne yazık ki Türkiye’de genç oyuncular,<br />
oyunculuk tecrübesini dizilerde kazanıyor.<br />
Sizce bu durum, bir oyuncunun sinemasal<br />
olgunlaşmasında sorun yaratıyor mu?<br />
NUR ERKUL: Tabii, sektör olarak Türkiye’de<br />
oyunculara çok izin verilmiyor bir şeyler<br />
yapmak için. Tabii ki yönetmen ne diyorsa o<br />
olacaktır. Ama oyuncunun da kattığı bir şey<br />
olmalıdır diye düşünüyorum. Dizilerde bu<br />
mümkün değil ama sinemada yönetmen biraz<br />
serbest bırakabiliyor kendinizi bulmanız<br />
için. Bu yüzden kendi dilinizi yakalamak ancak<br />
sinemada olabiliyor. Bu da kendi adınızı<br />
duyurup başarı yakaladığınızda mümkün<br />
olabiliyor Türkiye standartlarında.<br />
Peki kendinizi değerlendirdiğinizde bu<br />
sıkıntıyı siz de yaşıyor musunuz?<br />
NUR ERKUL: Çok yaşadım hatta son projemden<br />
de bu sebeple ayrıldım.<br />
Gizli bir proje mi?<br />
NUR ERKUL: Evet.<br />
Hepimiz biliyoruz ki, sinemanın en büyük<br />
değerlerinden biri güzel kadın ve kadın<br />
oyuncu. Fakat güzel kadının da oyuncu<br />
olarak kendine bir şeyler katması lazım.<br />
Yurtdışında bu çok daha kolay. Kariyer<br />
planlamasını, ne yapmaları gerektiğini çok<br />
iyi biliyorlar. Türkiye’de ise bu oyuncuya<br />
kalıyor. Bu noktada sizin bir çabanız, kariyer<br />
planlamanız, nasıl bir hedefiniz var?<br />
NUR ERKUL: Benim aslında çok büyük<br />
bir planım yoktu. İşimi yapmak istiyorum.
Sonuçta ben bunun eğitimini aldım.<br />
Eğitiminizi nerede aldınız?<br />
NUR ERKUL: Müjdat Gezen Sanat<br />
Merkezi’nde aldım, iki tane de konservatuar<br />
bitirdim. O yüzden işimin gereği neyse onu<br />
yapmak istedim senelerdir. Dediğim gibi en<br />
son işimden ayrıldığımda iki sene kendimi<br />
nadasa çektim. Düşünme şansım oldu. Yeni<br />
bir stratejiyle gideceğim. Henüz stratejinin ne<br />
olduğunu ben de bilmiyorum. Yeni menajerim<br />
oldu, yeni projeler oldu, bundan sonrasını<br />
zaman gösterecek. Çünkü bir strateji<br />
yaptığınızda bir bomba patladığında sizin için<br />
her şey bitmiş oluyor. Ama yapmak istiyorum.<br />
Çünkü yapmadığında yok oluyorsun.<br />
SELÇUK AYDEMİR: O soruyu bir de ben<br />
yanıtlayayım mı? Kendime çok sordum onu.<br />
Yabancı yapımlarda oyuncuların kamera<br />
arkasını izliyorsun. Kadın sekiz ay kick-box<br />
dersi almış. Kadın bir tekme atıyor, ben de<br />
zamanında kick-box dersi aldım, benim hocam<br />
öyle tekme atamıyor. Sekiz aylık bir<br />
eğitim… Bir yerde ufacık Fransızca bir şey<br />
konuşacak, gitmiş dil öğrenmiş. Biz de böyle<br />
bir şey yok. Adamlar IMDB’ye filmlerini astığı<br />
zaman seyirci o filmi üç sene sonra izliyor. O<br />
filmin anlaşmasını sen şimdi yaparsan, oyuncunun<br />
parasını ona göre verirsen, bir de o<br />
film dünyanın her yerine dağıtılacak, oyuncu<br />
önden aldığı o parayla kendisine yatırım yapacak,<br />
filme hazırlanacak. Bizde ise şöyle<br />
oluyor. Senaryoyu gönderiyorsun, bir ay sonra<br />
çekim var. Niye, çünkü bir yönetmen olarak<br />
filmin her şeyiyle ben ilgileniyorum. Filmi<br />
yazın çektik, kışın vizyona girdi. Biz yine iyi<br />
bir sürede yaptık. Bir ay önce bitti bizim film.<br />
Bu sıkışmışlık, oyuncunun kendisine zaman<br />
ayırmaması için bir sebep. Siz oyuncuya<br />
yeterli zamanı vermiyorsunuz. “Bak senaryo<br />
bir sene önce geldi, Fransızca bir replik var, git<br />
Fransızca öğren” diyemiyorsunuz. Bizim sektörümüz<br />
henüz oyunculara kendisine yatırım<br />
yaptıracak kadar büyük bir sektör değil. Hepimizin<br />
biraz parmağı var yani bu işte.<br />
Türk sinemasında bir zamanlar korku filmi<br />
furyası vardı. Şimdi korku gitti, komediye<br />
dayanıyor filmler. Her hafta sinemada komedi<br />
izliyoruz. Bu kadar komedi içinde sizin<br />
yaptığınız işin nasıl kaybolmamasını bekliyorsunuz?<br />
Nasıl bir farkı var?<br />
SELÇUK AYDEMİR: İki türü yapan bir çok<br />
arkadaşım var. Münir Özkul’un “Evlat öyle<br />
deme, mizah çok ciddi bir iştir” diye çok<br />
sevdiğim bir sözü var. Zaten komedi filmi<br />
çekiyoruz. Ölçekleri belli, işte şöyle böyle<br />
minimum ekiple yaparız diyorlar. Seyirci<br />
“Bu şey benim sinemada izlemem gereken<br />
bir şey mi?”yi cevaplandırabiliyor. Mizahın<br />
çalışılmamışıyla çalışılmışı arasında dünya<br />
kadar fark var. Seyirci beşinci dakikada “Ben<br />
bunun devamını izlemem” diyor. Bazılarına<br />
bakıyorum, çok iyi senaryo. Bazılarının rejisi<br />
çok iyi. Bazılarının oyuncusu çok iyi.<br />
Ama o ekip o işe inanarak kenetlenememiş,<br />
yeterli para harcanamamış, gerekli mesai<br />
harcanmamış. Şu da önemli bir şey, siz o<br />
senaryoyu yazarsınız, sonrasında o senaryo<br />
oyuncunun ağzına uymayabilir. Sürekli<br />
yazım halinde olması bile bambaşka bir şey<br />
çıkartıyor ortaya. Çalgı Çengi böyle bir film<br />
oldu. Filmin üretimi durmadı bizde. Kurgu için<br />
bir senemizi verdik.<br />
Komedi çok önemli bir tür. Çok eleştirel ve
çok politik bir tür. Bu noktada, yönetmensiniz,<br />
senaristsiniz, üretiyorsunuz. Bu kadar apolitik<br />
olmanızın sebebi nedir? Biliyorum belki<br />
de toplum böyle istiyor. Ama bence sanatçı<br />
olarak kendinizi de tatmin etmeniz gerekir.<br />
Bunu bana babam da<br />
çok sorar. İki tane çok majör sebebim var.<br />
Birincisi şu, siyasetin tarihi geçer. Şu anda<br />
ben neyi eleştireyim, Ak Parti hükümetini<br />
eleştireyim veya muhalefeti eleştireyim<br />
bilmem ne. Bugün bunu izlediğinizde değerli<br />
ama bunu 10 yıl sonra izlediğinizde değerli<br />
olacağına inanmıyorum. Zaman üstü bir şey<br />
yapmak lazım ki zamana yenik düşmesin. 15<br />
sene sonra izlensin. 15 sene sonra, 15 sene<br />
öncenin siyasetiyle ilgili espriye gülmeyecek<br />
ki bu insanlar. Nasıl yakalayacaksınız<br />
onu? Zamanda çürüyecek şeylerden uzak<br />
kalmanız gerekiyor. İkincisi şöyle bir şey<br />
var, söyleyecek sözün yoksa zaten film<br />
yapamazsın. Komedi hiç yapamazsın. Kendi<br />
filmlerimde özellikle bunu anlatırım, önce<br />
insan olmayı bileceksin. İnsanlığımızla<br />
alakalı dertlerim var. Bunu bir halledeyim<br />
ben, daha sonra siyaseti düşünürüm. Üç yıl<br />
sonra “Ben filmlerimde akrabalık bağı olmayan<br />
insanların da birbirlerini akraba gibi<br />
sevebildiğini anlatıyorum” diyebileyim. Çalgı<br />
Çengi’de “Sen zaten sana verilene razı olmazsan<br />
derman bulamayacaksın”ı anlatmaya<br />
çalışıyorum. Ben hala bizim insanlığımızla<br />
alakalı kısımlardayım. Bunu aşabileyim, hakikaten<br />
bu derdim bitsin daha sonra başka<br />
şeylerle ilgilenirim. Bunu niye yapmıyorsun<br />
değil olay. Hissetmeden yapamam. Benim hissetmeden<br />
yaptığım şeyi anlarsınız.<br />
Şu an bunu hissetmiyorsunuz ve dertleriniz<br />
başka.<br />
SELÇUK AYDEMİR: Aynen öyle. Bambaşka<br />
ve tamamen insana özgü dertler. Benim<br />
hayatımda, arkadaşlarımın hayatında olan<br />
şeyler. Bazen anlatamıyorum da, diyorum<br />
ki bak bunu anlattım. Aralarında akrabalık<br />
bağı yok. Yaşça fark var ama adamın dertleriyle<br />
dertlenebiliyorlar. Bunun olması lazım.<br />
Çaresizliğin insana ne yaptırdığını bilemezsiniz.<br />
Çaresizlik bir son değil. Bir arkadaşım<br />
intihar etti. Bu kadar basit değil ya. Bu mudur<br />
sana verilen şans. Şu anda derdim başka.<br />
Günün birinde belki sıra siyasete de gelir<br />
ama daha çok yol var. Mizah yapan insanlara<br />
baktığımda şunu görüyorum, o kadar kafaya<br />
takmışlar ki siyaseti artık komik değiller. Sen<br />
ilk önce komik ol sonra ne yapamadığını<br />
anlarsın. Ben hala dert anlatamıyorum. Bir<br />
süre sonra onu öğreneceksin. Belki daha<br />
sonra genel bir siyaset yapabilirsin.<br />
Türkiye’de komedinin odak noktası erkektir.<br />
Sizse komediyi seviyorsunuz ve ilk filminizde<br />
komedi yapmayı tercih ettiniz. Bu<br />
konuda ne düşünüyorsunuz?<br />
NUR ERKUL: Gelen rolü eğer oynamak<br />
istersem, beğenirsem tabii ki oynarım<br />
ama yönümü komedide çizmek istiyorum.
Yanlış anlaşılmasın ama cıvıtmak, komedide<br />
erkekte daha rahat kaldırılabiliyor. Türk<br />
toplumu olarak biz kadını daha farklı bir yere<br />
koyduğumuz için kadınımızın cıvıtmasını<br />
yapay olarak algılıyoruz. Erkeklerimizi sokaklarda<br />
şakalaşırken görebiliyoruz ama<br />
kadınlarımız kendilerini daha şuh göstermek<br />
istedikleri için şaka yapacaklarsa bile yapmazlar.<br />
Filmde evlenme teklifi alıyorsunuz. Böyle<br />
bir rolünüz var ve önemli bir rol. Bazı roller<br />
vardır hazırlık gerektirir. Fakat bazı roller<br />
vardır sizden çıkması gerekir. Bu rol hangisine<br />
yakın? Ve de senaristin yazdığı dışında<br />
siz bu role kendinizden ne kattınız?<br />
NUR ERKUL: Açıkçası çok odaklı bir şey<br />
çalışmadım, çünkü ilk defa çalışacaktım<br />
Selçuk Hocayla. Elimden geldiğince yapmaya<br />
çalıştım. Selçuk Hoca da zaten “Yok şunu<br />
şöyle kullanacağız” vesaire dedikten sonra<br />
anlık değişimlerimi daha kolay yapabileceğimi<br />
düşündüğü için o şekilde çalıştım.<br />
Türkiye kötü günlerden geçiyor. Böyle bir<br />
ülkede komedi yapmak çok kolay değil. Bu<br />
siyaset, bu hava, bu insanlardaki moralsizlik<br />
vesaire sizi etkiliyor mu? Veya bir sanatçıyı<br />
etkiler mi?<br />
SELÇUK AYDEMİR: Tabii ki de etkiliyor, etkilemez<br />
mi? Ama mesela dün müydü önceki<br />
gün müydü neydi, kendi kendime “İşimi en iyi<br />
yapmam gereken zamandayız” dedim. Yani<br />
yaptığım iş komedi ve başka bir şeyim yok<br />
benim. Bir sene, bir buçuk sene mühendislik<br />
yaptım, elimden başka bir şey gelmez. Kitap<br />
yazıyorum komedi, dergi yazıyorum komedi,<br />
film yapıyorum komedi. Artık insanların benden<br />
günlük beklentileri de komedi üzerine.<br />
Haliyle de bu böyle bir yetenek. Böyle bir<br />
dönemde görüyorsun ki galiba buna ihtiyaç<br />
var. İlk defa yeteneğim gerçekten de işe<br />
yarayacak gibi geliyor bana. Ve nasıl daha<br />
az etkilenirim. Nasıl üretimimi baltalamaz<br />
duygu dünyam, tamamen bunun üzerinde<br />
çalışıyorum. Çok zor, inanılmaz zor. Kitabı<br />
bir ay falan ileri attım ki normalde ben Şubat<br />
ayında teslim edeceğim dediğim kitabı<br />
aralık ayı ortalarında çoktan bitirmiş olurum.<br />
Oturdum yazmak için bu sefer, konsantre<br />
olamıyorum, haberler geliyor vesaire. Benim<br />
şu anda yapabileceğim şey nedir? Bir insan<br />
olarak duyarlılığımı göstermek dışında ne<br />
yapabilirim? İşimi iyi yapabilirim. Sonuçta<br />
bu sefer işime ihtiyaç da var. Yani ne kadar<br />
iyi komedi yapabilirsem o kadar çok insana<br />
bu süreç içerisinde faydam olur. O kadar çok<br />
insanın yüzünü güldürebilirim. Onun dışında<br />
tabii ki de etkileniyorum… İnşallah alışmayız.<br />
Bu bir meslek. Fırında ekmek yapan adamdan<br />
benim hiçbir farkım yok. Sadece ben ekmek<br />
yapamıyorum komedi yapıyorum. Benim işim<br />
bu ve işimi yapabiliyor olmam lazım. Tabi<br />
“Show must go on” mantığına katılmıyorum.<br />
Ben sadece mesleğimi nasıl en iyi şekilde yapmaya<br />
devam edebilirim buna bakıyorum.
BEN AFFLECK’TEN<br />
YENİ BİR SUÇ FİLMİ<br />
LIVE BY NIGHT<br />
HALİL İBRAHİM SAĞLAM<br />
n 15 Ağustos 1972<br />
doğumlu aktör Ben Affleck,<br />
yönetmenlik kariyerine<br />
2007’de Dennis Lehane’nin<br />
Gone Baby Gone romanını<br />
uyarlayarak başlamış<br />
ve sinema çevrelerince<br />
olumlu tepkiler alarak dikkat çekmişti. Daha<br />
sonra The Town ve Argo filmlerinde de uyarlama<br />
senaryoları yöneten Affleck, 70’ler suç,<br />
polisiye, gangster, ajan filmlerine olan sevgisini,<br />
yetkinliğini, aksiyon sahneleri çekme<br />
ve suç şehri atmosferi yaratma başarısını<br />
gözler önüne serdi. 2013’de politik açıdan<br />
epey tartışmalı filmi Argo’yla Oscar ödülünü<br />
kazanması Affleck’i yönetmenlik kariyerinde<br />
zirveye taşıdı. 4 yıllık aradan sonra ilk filmi<br />
Gone Baby Gone’da olduğu gibi yine bir<br />
Dennis Lehane romanı uyarlaması olan Live<br />
by Night ile yönetmenliğe geri dönen Affleck<br />
bu sefer eski filmleri kadar olumlu eleştiriler<br />
alamadı. Oscar için pazarlanan filme Akademi<br />
ödüllerinde adaylık çıkmadı, açılış
Ülkemizde 3 Şubat 2017’de vizyona<br />
girecek olan Live by Night<br />
vesilesiyle Ben Affleck’in bugüne<br />
kadar yönettiği tüm filmlere bir göz<br />
atmakta fayda var.<br />
hasılatlarıyla da film şimdiden zarar<br />
etti. Geçtiğimiz günlerde Ben Affleck<br />
ayrıca solo Batman filmini yönetmekten<br />
vazgeçtiğini açıkladı.<br />
Ülkemizde 3 Şubat 2017’de vizyona girecek<br />
olan Live by Night vesilesiyle Ben<br />
Affleck’in bugüne kadar yönettiği tüm<br />
filmlere bir göz atmakta fayda var.<br />
Gone Baby Gone (2007)<br />
Gizem, suç ve polisiye türlerini harmanlayan<br />
yazar Dennis Lehane’nin Gone<br />
Baby Gone romanını sinemaya uyarlayarak<br />
yönetmenlik kariyerine başlayan<br />
Ben Affleck, ahlaki meselelere sürprizli<br />
bir senaryoyla olan yaklaşımını sinemasal<br />
açıdan çok güçlü olmasa da eli<br />
yüzü düzgün bir atmosferde uyarlıyor,<br />
kardeşi Casey Affleck’in tuhaf ve etkili<br />
performansından güç alıyordu.<br />
Boston’da kaçırılan bir kız çocuğu ve<br />
olayı araştıran dedektifin hikayesine<br />
odaklanan film, Lehane’nin izleyiciyi<br />
felsefi ya da ahlaki sorularla baş başa<br />
bırakan çıkmazlarıyla hafızalarda yer<br />
etti. 19 milyon dolar bütçeli film,<br />
toplamda 34 milyon dolar hasılat<br />
elde etti.<br />
The Town (2010)<br />
Chuck Hogan romanı uyarlaması<br />
ikinci filmi The Town ile beraber<br />
Ben Affleck’in 70’ler suç filmi<br />
modeline kayması başlarken,<br />
yönetmenlik becerisi Gone Baby<br />
Gone’a oranla daha da arttı. Aksiyon<br />
sahneleri çekme konusundaki
i yetkinliğini gösteren Affleck, yan rollerde<br />
Jeremy Renner’ın da katılmasıyla Michael<br />
Mann ekolüne benzeyen bir “erkek<br />
çatışması” yarattı. Affleck – Rebecca Hall<br />
arasındaki suçlu-rehine duygusallığı formül<br />
olarak tutarken, soygun sahnelerinde<br />
kullanılan farklı kamera açıları teknikleri<br />
hafızalara kazandı. Affleck’in ilk filminde<br />
de aşina olduğu Boston bölgesini iyi<br />
tanımasından kaynaklı olarak yarattığı suç<br />
şehri atmosferi kendisini ilerleyen filmlerinde<br />
bu türün peşinden gitmeye itti. 37 milyon<br />
dolar bütçeli film toplamda 154 milyon dolar<br />
hasılat elde etti. Jeremy Renner, “en iyi<br />
yardımcı erkek oyuncu” dalında Oscar’a ve<br />
Altın Küre’ye aday oldu.<br />
Argo (2012)<br />
Ben Affleck, bir bölümünü Türkiye’de çektiği<br />
Argo filminde Tahran’da gerçekleşen bir CIA<br />
operasyonunun perde arkasını<br />
William Goldenberg’in sürükleyici<br />
kurgusuyla işleyen bir gerilim<br />
atmosferinde anlattı. Temel olarak<br />
Affleck’in 70’ler klasik casus<br />
filmlerine hakim yönetimi ve kurgusunun<br />
dört dörtlük işlediği<br />
filmin eleştirilen noktası politik<br />
açıdan taraflı bakış açısını belli<br />
eden senaryosuydu. Amerika’nın<br />
İran’a operasyon yapma ihtimalinin<br />
arttığı bir dönemde, ülkenin<br />
Orta Doğu politikalarına (üzerini<br />
mizahla örtmeye çalışsa da) onay veren bir<br />
tutum sergileyen ve İran’ı olabildiğince kötü<br />
gösteren filmin, Oscar’da “En İyi Film” ödülünü<br />
“first lady” Michelle Obama’dan alması<br />
son yıllarda gördüğümüz en politik Akademi<br />
törenlerinden birine zemin hazırlamıştı. 45<br />
milyon dolar bütçeli film 232 milyon dolar<br />
hasılat elde etti ve “en iyi film”, “en iyi uyarlama<br />
senaryo”, “en iyi kurgu” dallarında 3<br />
Oscar ödülü kazandı.<br />
Live by Night (2017)<br />
Ben Affleck’in Gone Baby Gone’dan sonra<br />
ikinci Dennis Lehane uyarlaması olan<br />
Live by Night, aynı zamanda 65 milyon<br />
dolar bütçesiyle en pahalı filmi. Affleck’in
yönetmenliğinde diğer<br />
filmlerinde olduğu gibi<br />
yine pek sorun yok,<br />
aksiyon sahneleri çekmedeki<br />
yetkinliğini,<br />
70’ler klasik suç filmleri<br />
atmosferini görsel açıdan başarıyla perdeye<br />
yansıttığı aşikar. Lakin, filmin türün<br />
tüm klişelerini ardı ardına sıralayan senaryosuna<br />
eklenen din ve Tanrı motifli yan<br />
hikaye (Elle Fanning ve Chris Cooper’ın<br />
oynadığı) Lehane’nin Gone Baby Gone’da<br />
sorunsuz işleyen ahlaki ikilemlerini bu sefer<br />
öyküye bir yama gibi hissettiriyor. Rüşvet,<br />
şantaj, tehdit, çatışma ve ölümlerin ardı<br />
arkasının kesilmediği bir hikayenin The<br />
Town ve Argo’daki sürükleyici kurguların<br />
aksine akıcı olamaması ve Ben Affleck’in<br />
sanki kendisi değil de balmumu heykeli<br />
oynuyormuş gibi ifadesiz, pudraya bulanmış<br />
bembeyaz yüzü filmin handikaplarından.<br />
Leonardo DiCaprio’nun da yapımcıları<br />
arasında yer aldığı filmin önce Oscar’a aday<br />
olması beklenirken eleştirmenler tarafından<br />
beğenilmemesi ve hiçbir adaylık alamaması,<br />
daha sonra ise Warner Bros’un film için 75<br />
milyon dolar zararda olduğunun açıklanması<br />
da Affleck’i yönetmenlik filmografisinde son<br />
sıraya yazılması gerektiğini gösteriyor.
HOLLYWOOD’UN<br />
DERTLİ AKTÖRÜ<br />
KEANU REEVES<br />
1964 doğumlu Keanu Reeves, yeri<br />
geldi romantik filmlerde, yeri geldi<br />
aksiyon dozu yüksek filmlerde<br />
oynadı. O diğer bazı meslektaşları<br />
gibi çalkantılı, inişli çıkışlı yaşamı<br />
ile değil de daha çok mütevazi<br />
ve ışıltılı hayatlardan uzaktaki<br />
görüntüsü ile hafızalarda yer etti.<br />
EGEMEN TOKATLIOĞLU<br />
n 1964 doğumlu Keanu Reeves,<br />
yeri geldi romantik filmlerde,<br />
yeri geldi aksiyon dozu yüksek<br />
filmlerde oynadı. O diğer bazı<br />
meslektaşları gibi çalkantılı, inişli<br />
çıkışlı yaşamı ile değil de daha<br />
çok mütevazi ve ışıltılı hayatlardan<br />
uzaktaki görüntüsü ile hafızalarda<br />
yer aldı. Hep bir hüzünlü yanı<br />
vardı. Bu ay vizyona girecek olan aksiyon<br />
filmi John Wick 2 ile yeniden gündemdeki<br />
yerini alan Keanu Reeves’in kariyerine bir<br />
yolculuk yapalım.<br />
Özellikle ticari sinemanın kalesi olan<br />
Hollywood’da bir kariyer inşa ediyorsanız<br />
gece hayatından ve dahası gözlerden uzak<br />
kalmanız çok zor bir hal alıyor. Bunalımlı<br />
hayatlar, inişli çıkışlı kariyer ve bitmek bil-
meyen ego savaşları derken bu arenada<br />
doğru düzgün yer edinebilmek ve doğru<br />
düzgün hatırlanabilmek de bir o kadar<br />
güçleşiyor. Keanu Reeves, genç nesil için<br />
1999 yapımı türde çığır açan bilim kurgu/<br />
aksiyon filmi The Matrix ile tanınmış olsa<br />
da kendisi bu sektörde daha çok genç<br />
yaşta pek çok kaliteli yapımda yer alan bir<br />
isim.<br />
Duygusal yönü ile de bilinen Reeves için<br />
Hollywood kaybolması muhtemel büyük<br />
bir labirent gibi. Ancak kariyerini gayet<br />
iyi şekilde yönlendirmeyi beceren Reeves<br />
mütevazi yaşamı ile bu riskli labirente hiç<br />
bulaşmayan birisi. Öyle ki özel arabası ve<br />
şoförü yerine halkın kullandığı metroyu<br />
tercih edip kafa dinlemek için Karayip<br />
adalarına değil de tek başına halka açık<br />
bir parkta oturmayı yeğliyor. Belki de onu<br />
özel kılan ve diğer meslektaşlarından<br />
ayıran en büyük özelliklerden birisi de bu.<br />
Yanlış anlaşılmasın bu şekilde yaşamayan<br />
oyuncular kötüdür, samimiyetsiz demiyorum.<br />
Sadece bize daha yakın daha aşina<br />
yerlerde vakit geçiren ünlü isimleri biraz<br />
daha samimi buluyoruz sanırım. Bu elbette<br />
oyunculuğunu ve kariyerini tamamen<br />
dışarıda tutarak dile getirdiğimiz bir yorum.<br />
Bununla birlikte özel yaşamında oldukça<br />
acılara göğüs germiş birisi kendisi. Kız<br />
arkadaşının ölü bir çocuk dünyaya getirmesi<br />
akabinde yine kız arkadaşının trajik<br />
ölümü yetmezmiş gibi bir de kan kanseri<br />
olan kız kardeşinin bakımı ile ilgileniyor.<br />
Yani kısacası hayattan çok çekmiş Reeves.<br />
Daima hüzünlü bir tarafı olan ve bunu genel<br />
yapısından da anlamak her daim mümkün<br />
olmuştur. Kısacası dünyevi maddi<br />
olan hemen her şeyden sıyrılmış ve maneviyata<br />
daha çok değer vermeye yönelmiş<br />
birisi. Bunda yaşadığı büyük travmaların<br />
etkisi yadsınamaz. Ancak Reeves ne olursa<br />
olsun aktör olarak da özel yaşantısında<br />
da duruşuyla kendisini saygıyla anımsatan<br />
birisi.<br />
Sinemadaki kariyerine bakacak olursak<br />
kendisi 80’li yılların ilk yarısında televizyon
serilerindeki kısa rollerle bu hayata adım<br />
atmış. İlk yer aldığı uzun metrajlı film bir<br />
suç draması olan One Step Away oldu.<br />
Ardından Patrick Swayze ile karşı karşıya<br />
oynama fırsatı buldu ve Youngblood’da<br />
kamera karşısına geçti. 1986’da kamera<br />
karşısına geçtiği Flying ile yakışıklılığının<br />
farkına varıldı. Romantik bir aşk filmi olan<br />
Flying sonrası Dennis Hopper’ın da başrolde<br />
olduğu gerilim filmi River’s Edge’de kendisini<br />
gösterme fırsatı buldu. Ardından esas<br />
atağını yapma fırsatı bulduğu 3 Oscar ödülü<br />
sahibi Dangerous Liaisons’da yer aldı.<br />
Burada birbirinden ünlü isimlerle beraber<br />
karşılıklı oynama fırsatını yakaladı. Kadroda<br />
kimler yoktu ki; Glenn Close, Michelle Pfeiffer,<br />
John Malkovich, Uma Thurman…<br />
İyiden iyiye kendisini belli etmeye başlayan<br />
genç oyuncu birçok kesim tarafından kendisinin<br />
tanınmasına olanak sağlayan ve<br />
özellikle video döneminde büyük ses getiren<br />
Bill & Ted’s Excellent Adventure’da rol<br />
aldı. Zaman makinesi ile yolculuk yapan ve<br />
başlarından komik, heyecanlı olaylar geçen<br />
iki gencin hikayesini anlatan film oldukça<br />
sevildi ve bir televizyon serisi ve onu izleyen<br />
1991 yılında bir de devam filmi çekildi.<br />
Yine 1991 yılında eski oyuncu arkadaşı<br />
Patrick Swayze ile Point Break’te yer<br />
aldı. Bu film büyük beğeni ile karşılandı<br />
ve hali hazırda kariyer merdivenlerini<br />
tırmanan Reeves’e hız kazandırdı. Reeves<br />
artık durmak bilmiyordu, ardı ardına kaliteli<br />
yapımların aranan genç aktörü haline<br />
gelmişti. 1992 yılında ise efsane bir yönetmenle<br />
çalışma fırsatı buldu. Bu isim Francis<br />
Ford Coppola’dan başkası değildi. Bram<br />
Stoker’ın romanından uyarlanan Dracula<br />
uyarlamasında yine birbirinden yetenekli<br />
ve yıldızı parlak isimlerle yan yana oynadı.<br />
1993 yılı geldiğinde Bernardo Bertolucci<br />
yönetmenliğinde çekilen dram Little<br />
Buddha’da rol aldı. Bu filmde Bridget Fonda<br />
ve Chris Isaak ile yan yana oynama fırsatı<br />
elde etti. Sene 1994 olduğunda ise Reeves’in<br />
aksiyon arenasında ne denli başaralı<br />
olacağının sinyallerini ziyadesiyle veren
Speed vizyona girdi. Teknik dallarda 2 Oscar<br />
sahibi olan filmde Reeves, Sandra Bullock<br />
ile muazzam bir kimya tutturmuştu.<br />
1995 yılında bilim kurguya sıçrayan<br />
Reeves, Johnny Mnemonic ile seyirci<br />
karşısına çıktı. Ardından 1996 yılında yine<br />
bir başka bilim kurgu filmi olan Chain<br />
Reaction’da siyahi efsane aktör Morgan<br />
Freeman ile karşılıklı oynama fırsatı elde<br />
etti. Sırasıyla Feeling Minnesota ve The<br />
Last Time I Committed Suicide gibi romantik<br />
ve dram filmlerde yer alan Reeves<br />
için altın çağ başlamıştı. Bu altın çağ 1997<br />
yılında Al Pacino ile birlikte rol aldığı gerilim/gizem<br />
filmi The Devil’s Advocate ile<br />
start aldı. Filmde aklı şeytan tarafından<br />
çelinmeye çalışılan genç bir avukatı<br />
canlandıran Reeves dünya tarafından<br />
tanınan ve sevilen bir oyuncu haline geldi.<br />
Bunu pekiştiren film ise hemen akabinde<br />
çekilen bilim kurgu türüne yeni bir soluk<br />
kazandıran The Matrix oldu. Bir bilgisayar<br />
korsanının dijital dünyayı keşfederek<br />
aslında gerçek sandığımız dünyanın bir<br />
dijital dünya olduğunu fark etmesi üzerine<br />
şekillenen olayları konu edinen film senaryo<br />
ve fikir bazında muazzam bir işti.<br />
Gelmiş geçmiş en iyi filmler, sinemaya<br />
yön veren filmler listelerine üst sıralardan<br />
girmeyi de ihmal etmiyordu. Teknik dallarda<br />
4 Oscar ödülü bulunan filmin başarısı<br />
üzerine 2’de devam filmi çekildi.<br />
2000 yılında yine bir gerilim filmi olan The<br />
Watcher ile oyunculuk kariyerine devam<br />
eden Reeves bu türe ısınmış olacak<br />
ki hemen arkasından The Gift ile korku<br />
sularında yüzmeye devam etti. Sam Raimi<br />
yönetmenliğinde çekilen başarılı filmde<br />
Cate Blanchett, Katie Holmes gibi isimlerle<br />
yan yana oynadı. Ardından ise direksiyonu<br />
biraz kırdı ve romantik sulara yöneldi.<br />
2001’de kamera önüne geçtiği romantik/<br />
dram film Sweet November ile hemen herkesin<br />
kalbine dokundu desem doğru olur<br />
sanırım. Özellikle final sekansı ile unutulmayacak<br />
aşk filmleri listesinde yerini aldı<br />
şüphesiz. 2003 yılında romantik/komedi
Something’s Gotta Give ile<br />
hayranlarını karşısına çıkan<br />
Reeves her ne kadar bu filmde<br />
minimal bir şekilde yer almış<br />
olsa da Jack Nicholson, Diane<br />
Keaton gibi isimlerle renkli bir<br />
kadro oluşturuyordu.<br />
2005’te çizgi roman dünyasına<br />
dalan Reeves korku formatlı<br />
Constantine ile büyük beğeni<br />
topladı. İblis avcısı John<br />
Constantine ile çizgi roman<br />
formatına uymasa bile hayranlardan<br />
tam puan alıyordu. 2006<br />
yılında ise önce bir suç draması<br />
animasyon olan A Scanner<br />
Darkly’da ardından Speed’deki<br />
rol arkadaşı Sandra Bullock<br />
ile yeniden kalpleri sızlatan bir<br />
romantik filme imza atıyordu.<br />
2008’de yükselişe geçen genç<br />
yönetmen David Ayer’in kamera<br />
arkasında olduğu suç<br />
draması Street Kings’te başarılı<br />
bir performans sergileyen<br />
başarılı oyuncu 2008’de bir<br />
yeniden çevrim olan bilim<br />
kurgu filmi The Day the Earth<br />
Stood Still’de rol aldı. 2013’te<br />
hem Man of Tai Chi ile hem de<br />
47 Ronin ile Uzakdoğu sularına<br />
dalan Reeves, 2014 yılına<br />
geldiğimizde John Wick olarak<br />
karşımıza çıkıyordu. Emekli<br />
bir suikastçı olan John Wick’in<br />
öldürülen köpeğinin intikamını<br />
almasını keyifle izledik. Aksiyon<br />
dozajı yüksek bu filmin<br />
devamının gelmesi ise elbette<br />
şaşırtmadı.<br />
2015 yılında Eli Roth gerilimi<br />
Knock Knock ile yeniden<br />
korku arenasına dönüş yaptı.<br />
Ardından türe yakın gizemli,<br />
gerilimli bir hikayeyi anlatan<br />
Exposed’da rol aldı. Bu son iki<br />
filmiyle izleyenleri pek tatmin
edemeyen karizmatik aktör<br />
2016’da bir suç draması olan<br />
The Whole Truth ile görücüye<br />
çıktı. Filmde Renée Zellweger<br />
ve Jim Belushi gibi isimler ona<br />
eşlik ediyordu. Ardından yine<br />
yükselişte olan bir yönetmen,<br />
Nicolas Winding Refn’in senenin<br />
iddialı korku filmlerinden<br />
birisi olan The Neon Demon’da<br />
motel görevlisini canlandırdı.<br />
1-2 komedi filmi ve televizyon<br />
serisinde konuk oyuncu olarak<br />
yer alan Reeves Ağustos<br />
ayında komedi ve dram türünü<br />
harmanlayan To the Bone ile<br />
beyazperdede yerini alacak.<br />
Bir de eski günlerini özlemiş<br />
olacak ki Bill & Ted’in yeni<br />
çekilecek bölümünde kendisini<br />
yeniden Ted ‘Theodore’ Logan<br />
olarak izleme şansına sahip<br />
olacağız. Ancak bundan önce<br />
bu ay vizyona girecek olan ve<br />
ilki oldukça beğenilen John<br />
Wick Chapter:2 ile seyircisi ile<br />
randevusu var karizmatik aktörün.<br />
Özel hayatında oldukça büyük<br />
travmalar geçirmiş olan kaliteli<br />
aktör Keanu Reeves rol aldığı<br />
tüm türlerde kendisini ispat<br />
etmiş yetenekli bir oyuncu.<br />
Kendisi nasıl bir aksiyonda<br />
kendisini hayranlıkla izletebiliyorsa<br />
bir dramda da yüreklere<br />
dokunabilme kabiliyetine<br />
sahip. Yaşadıklarını her halukarda<br />
yüzünden okumanın<br />
mümkün olduğu, hayatın gerçek<br />
ve acı yüzüyle çok erken<br />
tanışmış ve bu olgunluğa<br />
çok erken yaşlarda erişmiş<br />
biri olarak Reeves, daima<br />
Hollywood’un karizmatik ve bir<br />
o kadar duygusal aktörü olarak<br />
hatırlanacak.
OSCAR FİLMLERİNİ<br />
SİZİN İÇİN<br />
SEÇTİK<br />
İŞTE FAVORİLER<br />
26 Şubat’ta yapılacak ödül<br />
töreniyle sahiplerini bulacak<br />
Oscar ödülleri büyük bir<br />
sabırsızlıkla bekleniyor. Oscar’a<br />
aday olan dokuz filmi sizin için<br />
seyrettik işte favoriler...
SERDAR AKBIYIK<br />
n Sinemanın en<br />
önemli ödülleri olan<br />
Oscarlar her yıl<br />
tartışmalarıyla gündemimizi<br />
meşgul<br />
eder. Geçen yıl siyahi<br />
oyuncuların ve<br />
siyahi sinemacıların Oscar’a hak ettikleri<br />
kadar katılamadıkları veya akademi üyeleri<br />
tarafından ırkçı bir bakış açısıyla<br />
değerlendirildikleri yönünde tartışmalar<br />
vardı. Aslında Akademi üyelerinin sadece<br />
yüzde 11’inin siyahi olması da bu iddiaları<br />
güçlendiriyor. Bu sene bünyesine 683<br />
yeni üye katan akademinin yüzde 27’si<br />
kadınlardan, yüzde 11’i ise siyahi oyunculardan<br />
oluşuyor. Belki bu tartışmalan<br />
yüzünden yarışma filmlerine baktığımızda<br />
geçen yıllara nazaran siyahi oyuncuların<br />
yer aldığı daha fazla filmi adaylar arasında<br />
görüyoruz. Oscar habercisi denilen Altın<br />
Küre ödüllerinde drama dalında Moonlight<br />
filminin en iyi film seçilmesinin sebeplerinden<br />
biri de bu olabilir. İşte Oscar’ın<br />
arkasında dönen bu politik çekişmeler<br />
ödülleri hep etkiledi. Biz sizlere sadece<br />
sinemasal bir değerlendirme sunalım<br />
dedik. Onun için bütün aday filmleri bir<br />
şekilde önceden bulup seyrettik. İşte aday<br />
filmler ve bizim favorilerimiz...<br />
EN İYİ FİLM<br />
FAVORİ: Moonlight<br />
Ay Işığı, genç siyahi bir adamın<br />
çocukluğundan yetişkinliğe kadar<br />
Miami’nin zor bir mahallesinde, hayatta<br />
kendine yer edinme savaşını ve büyüme<br />
hikayesini anlatıyor. Eşcinsel dürtüleri ve<br />
uyuşturucu bağımlısı bir annenin arasında<br />
bocalayan Chiron okulda arkadaşlarının<br />
kaba şiddetine maruz kalıyor. Filmin dili<br />
entelektüel açıdan çok başarılı. Daha önce<br />
görmediğimiz bir bakış açısıyla çekilen<br />
film seçkinin en iyisi.
La La Land<br />
Altın Küre’de müzikal dalında en iyi film seçilen<br />
La La Land büyük ilgi görüyor. Titanik filminden<br />
daha fazla adaylık alan film neredeyse herkesin<br />
favorisi. Ödülü alsa itirazımız olmaz ama Moonlight<br />
gibi sinema sanatı açısından çok başarılı<br />
olan bir film ile rakip olması onun şanssızlığı...<br />
Sebastian bir caz kulübü açma hayalinde, Mia<br />
ise Hollywood’ta oyuncu olma telaşındadır.<br />
Bu iki insanın kalpleri birbiri için atmaya<br />
başladığında hayat şartları onları yavaş yavaş<br />
hayallerinden uzaklaştırmaya başlayacaktır.<br />
Manchester by the Sea<br />
La La Land ve Moonlight’tan sonra şansı en<br />
yüksek görülen film Manchester By The Sea.<br />
Büyük bir trajedi sonunda iki çocuğunu kaybeden<br />
Lee’nin suçlulukla mücadelesi ve yeğenine<br />
bakma mecburiyeti arasında kaldığı bir süreyi<br />
seyrediyoruz. Filmin çok seveni olsa da bizim<br />
gözümüzde En İyi Film ödülünü hak etmiyor.<br />
Fences<br />
Denzel Washington’ın yönettiği ve başrolünü<br />
oynadığı film ırkçılıkla mücadele eden bir<br />
adamın aile ilişkileri ve sosyal hayatı üzerine<br />
odaklanmış. Film Oscarlarda sürpriz yapabilir.<br />
En İyi Film’de şansının yüksek olduğunu<br />
düşünmesem de özellikle oyunculuklarda ödüle<br />
daha yakın.<br />
Lion<br />
5 yaşındaki Hintli bir çocuk ağabeyinin geri dönmesini<br />
beklerken bir tren vagonunda uyuyakalır.<br />
O uyurken trenin yola çıkması sonucu küçük<br />
çocuk uyandığında kendini evinden kilometrelerce<br />
uzakta bulur. Artık kayıptır ve eve nasıl<br />
döneceğine dair bir fikri yoktur. Avustralyalı<br />
bir çift tarafından evlat edinilir ve sevgiyle<br />
büyür. Ancak ailesini bulma isteği giderek bir<br />
saplantıya dönüşür. Slumdog Millionaire ile 2008<br />
yılında Oscarlar’ın dumanını atmış olan Dev Patel<br />
filmin başrolünde. Ama bu sefer aynı başarıyı<br />
kazanacağı şüpheli.<br />
Hidden Figures<br />
Üç siyahi kökenli kadın NASA’da büyük işlere
imza atmaktalardır. Uzay ve bilimlerinin derinliklerindeki<br />
sorunları müthiş zekalarıyla çözmeye<br />
çalışan bu kadınlar gelmiş geçmiş en önemli<br />
NASA operasyonlarından birinde de büyük rol<br />
oynayacaklardır. Bu başarılı kadınların ırkçılıkla<br />
mücadelesi ve NASA gibi bir kurumdaki ayrılıkçı<br />
tavırlar daha önce filmlere hiç konu edilmemişti.<br />
Bu yönüyle ödül almasını çok istediğimiz ama<br />
akademi üyelerinin fazlaca önem vermeyeceğini<br />
düşündüğümüz bir yapım.<br />
Arrival<br />
Birden çok uzay gemisi dünyaya iniş yapınca<br />
dünya adeta sarsılır. Amaçlarının ne olduğu bilinmeyen<br />
uzaylılarla iletişim kurmanın yolları aranmaya<br />
başlar. Uzaylılarla iletişim kurması için ordu<br />
dilbilimcisi Dr. Louise Banks çağrılır. Doktora<br />
yardımcı olması için de fizikçi Ian Donnelly seçilir.<br />
İkilinin artık en önemli görevi uzaylıların barışçıl<br />
mı yoksa istilacı mı olduğunu belirleyebilmektir.<br />
2016’nın en iyi bilimkurgusu olan film bir Avatar<br />
değil. Böyle olunca Avatar’ı bile en iyi film seçmeyen<br />
akademi üyelerinin Arrival’a ödül vermesini<br />
beklemek hayalcilik olur.<br />
Hacksaw Ridge<br />
İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan<br />
Ordusu’ndan Desmond T. Doss, Okinawa<br />
Savaşı’nda görev yaparken insanları öldürmeyi<br />
reddeder ve Amerikan tarihinin ilk Onur<br />
Madalyası’na layık görülen vicdani retçisi olur.<br />
Film, tek bir kurşun sıkmadan 75’e yakın kişiyi<br />
kurtaran kahramanın hikayesini ele alıyor. Yönetmen<br />
Mel Gibson ve Yahudi lobisinin Mel Gibson’a<br />
negatif bakışı belli. Filmin ödül alması çok uzak<br />
bir ihtimal.<br />
Hell or High Water<br />
Bankaya borçlanan ve tek varlıkları olan aile<br />
çiftliğini ipotekten kurtarmaya çalışan iki erkek<br />
kardeşin western hikâyesini anlatıyor. Parayı<br />
denkleştirmek için banka soyan Tanner ve Toby,<br />
şehirden şehre dolaşarak izlerini kaybettirmeye<br />
çalışır fakat peşlerine düşen emektar polis<br />
müfettişi o kadar kolay pes etmeyecektir... Belki<br />
de seçkinin en zayıf halkası Hell or High Water.<br />
Hiç şansı yok.
EN İYİ KADIN OYUNCU<br />
FAVORİ: Emma Stone, La La Land<br />
Altın Küre’de en iyi kadın oyuncu ödülünü alan<br />
Emma Stone bizce de Oscar’ın en önemli favorisi.<br />
Enerjisiyle zaten dokunaklı bir film olan La La<br />
Land’a çok şey katmış. Özellikle seslendirdiği<br />
şarkılar oyuncunun Oscar yarışında öne geçmesinin<br />
sebebi.<br />
Isabelle Huppert, Elle<br />
Olgun yaşına rağmen Elle filmindeki cüretkar<br />
sahneleriyle izleyiciyi kendinden geçiren<br />
Isabelle Huppert, Altın Küre’de drama<br />
dalında en iyi oyuncu ödülünü alsa da Emma<br />
Stone’un karşısında çok da şansı olduğunu<br />
düşünmüyorum. Ama performansını ödüle layık<br />
bulanlara da karşı çıkmam.<br />
Meryl Streep, Florence Foster Jenkins<br />
Oscar tarihinin en fazla adaylık almış oyuncusu<br />
Meryl Streep her zaman favori gösterilebilir.<br />
Bu sefer de favoriler arasında ismi öne çıkıyor.<br />
Ama filmin komedi olması, rakiplerinin başarılı<br />
performansları bu sefer fazla şansı olmadığını<br />
düşündürüyor.<br />
Natalie Portman, Jackie<br />
ABD’de suni bir beğeni fırtınası estirilen Jackie<br />
filminin oyuncusu Natalie Portman sinema<br />
açasından en başarısız performanslarından birini<br />
gösteriyor. Bu filmle eğer ödül alırsa Oscar’ın<br />
ABD seviciliği kanıtlanmış olur. Hiç şans vermiyorum.<br />
Ruth Negga, Loving<br />
Filmin hikâyesi ırklararası evlilik yapmış bir çifti,<br />
Richard ve Mildred Loving’i, konu ediniyor. Loving<br />
çifti 1958 yılında evlendikleri için Virginia<br />
hapishanesinde mahkûm edilir. Ruth Negga<br />
filmde iyi bir performans gösterse de rakiplerine<br />
göre daha az bir şansa sahip olduğunu<br />
düşünüyorum.<br />
EN İYİ ERKEK OYUNCU<br />
FAVORİ: Denzel Washington, Fences<br />
En iyi erkek oyuncuda benim favorim aslında<br />
bir sürpriz. Otoriteler arasında fazla şans<br />
tanınmayan Denzel Washington’un olgun<br />
yaşlarının en etkileyici performansı olduğunu<br />
düşünüyorum. Ödül almasını yürekten isterim.<br />
Casey Affleck, Manchester by the Sea
Otoritelerin Oscar’ı alacağına kesin gözle<br />
baktıkları Casey Affleck bu ödülü hak etmediğini<br />
düşündüğüm bir isim. Bir başrol için bile yeterli<br />
karizmaya sahip olmadığına inandığım Affleck<br />
Hollywood’ta ilişkileriyle öne çıkıyor. Nereden<br />
geldiği belli olmayan bu beğeni dalgası ile ödülü<br />
alırsa da sürpriz olmaz.<br />
Ryan Gosling, La La Land<br />
Altın Küre’de müzikalde ödülü alan Ryan Gosling<br />
otoritelerin favori isimlerinden biri. La La Land’ı<br />
her ne kadar beğensem de Gossling’in Oscar<br />
alacak kadar büyük bir performans gösterdiğini<br />
düşünmüyorum. Ama Denzel Washington’a ödül<br />
gitmezse Gossling’e gitmesini isterim.<br />
Andrew Garfield, Hacksaw Ridge<br />
1950’lerin Hollywood tarzı savaş filmlerine benzeyen<br />
Hacksaw Ridge’in başrolünde oynayan<br />
Andrew Garfield ortalama bir performans<br />
göstermiş. Film oyuncunun performansından<br />
çok canlandırılan karakterin mucizevi öyküsüyle<br />
dikkat çekiyor. Garfield’ın ödüle layık olduğuna<br />
inanmıyorum.<br />
Viggo Mortensen, Captain Fantastic<br />
Viggo Mortensen’in oyunculuğuna bir şey diyemem.<br />
Ama biraz karikatürize bir tipleme olan<br />
karakterin ve filmin kapitalist öyküsünün tatsızlığı<br />
ödülü almasına sıcak bakmamama sebep oluyor.<br />
Otoriteler de fazla şans vermiyorlar Mortensen’e<br />
EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU<br />
FAVORİ: Viola Davis, Fences<br />
1950’lerde ailesini geçindirmeye çalışırken bir<br />
yandan da ırk ilişkileri ile mücadece etmeye<br />
çalışan Afro-Amerikan bir babanın hayatını<br />
anlatıyor. Viola Davis performansıyla öyle bir etki<br />
yapmış ki filme Denzel Washington’u en iyi erkekte<br />
favori görmeme sebep oldu diyebilirim. Keşke<br />
kazansa.<br />
Michelle Williams, Manchester by the Sea<br />
Yardımcı kadın veya erkek oyuncu her ne kadar<br />
yardımcı diye nitelendirilse de filme büyük derinlik<br />
katan öğelerdir. Michelle Williams’ın ise Manchester<br />
By The Sea’de neredeyse hiç bir etkisi<br />
yok. Hem çok az vakit almış hem de senaryoda<br />
çok dışarıda bırakılmış. Zaten filmin en iyi filme<br />
uzak olmasının sebeplerinden biri de bu. Kısacası<br />
eğer ödül alırsa hiç hak etmediği bir ödül olur.
Naomie Harris, Moonlight<br />
Oyunculuğuna bir şey diyemeyeceğim Naomie<br />
Harris’in en büyük şanssızlığı senaryonun<br />
önem vermediği bir karakteri canlandırması.<br />
Uyuşturucu bağımlısı anne karakteri zaten<br />
yeterince karikatürizeyken bir de filmin hikayesinde<br />
bu kadar dışarıda kalan bir karakterle ödül<br />
alabileceğine inanmıyorum.<br />
Nicole Kidman, Lion<br />
Nicole Kidman adayların en güzeli ama<br />
performansının öyle yükseklerde uçtuğunu söylemek<br />
yanlış olur. Genel itibariyle diğer adaylardan<br />
daha zayıf ödülü kazanma şansı. Sürpriz<br />
kategorisine bile gireceğini sanmıyorum.<br />
Octavia Spencer, Hidden Figures<br />
Octavia Spencer’in hem oyunculuğunu hem<br />
de filmin hikayesini beğendiğimi söylemeliyim.<br />
Eğer bu listede sürpriz yapacak bir isim varsa<br />
Spencer, Hidden Figures’teki performansıyla o<br />
isimdir.<br />
EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU<br />
FAVORİ: Michael Shannon, Nocturnal Animals<br />
Noctural Animals bu yılın en iyi filmi olduğu halde<br />
Oscar’a sadece en iyi yardımcı erkek dalında<br />
aday olabildi. Hiç tartışmasız Michael Shannon<br />
adaylar arasında ödüle en layık isim. Muhteşem<br />
bir dedektif karakteri yaratan Shannon öyküde<br />
diğer karakterler arasında sivriliyor.<br />
Dev Patel, Lion<br />
Slumdog Millionaire filmiyle daha önce Oscar’ı<br />
alan Dev Patel, Lion filmindeki performansıyla<br />
aday gösterildi. Aslında filmde başrol olan karakterin<br />
niye yardımcı oyuncu olarak kategorize<br />
edildiği bir muamma. Shannon karşısında şansı<br />
yok.<br />
Jeff Bridges, Hell or High Water<br />
Çok sevdiğim bir oyuncu olan Jeff Bridges bu<br />
sefer hedefi tutturamamış. Özellikle filmde yaşlı<br />
şerifi canlandırırken işi biraz abarttığı için ne<br />
söylediğini anlamakta zorlandım. Bridges’in çok<br />
iyi filmlerini seyrettik bu rolle ödül alması ona<br />
yakışmaz.<br />
Lucas Hedges, Manchester by the Sea<br />
Adaylar listesinde Michael Shannon’dan sonra<br />
en beğendiğim performans Lucas Hedges’e ait.<br />
Hatta Manchester By The Sea’ye bir ödül ver-
ileceksi bunu en hak edem Hedges. Onun ödül<br />
almasına itiraz edemem.<br />
Mahershala Ali, Moonlight<br />
Moonlight çok iyi bir film ama öykünün baş karakterini<br />
canlandıran üç oyuncu var. Ve film bu karaktere<br />
odaklanmış. Diğer yardımcı oyunculuklar<br />
çok da önemli bir yer kaplamıyorlar. Mashershala<br />
Ali iyi bir performans göstermiş ama süresi çok<br />
az. Bu noktada filmin hikayesini fazla etkilemiyor.<br />
Onun için ödüle fazla yakın bulmuyorum.<br />
EN İYİ YÖNETMEN<br />
FAVORİ: Barry Jenkins, Moonlight<br />
Moonlight çok iyi bir film. Ve özellikle bir yönetmen<br />
filmi. Hem oyuncu yönetimi hem de senaryonun<br />
da Barry Jenkins’e ait olması büyük bir<br />
artı. Moonlight’ın Jenkins’in kariyerinde özel bir<br />
film olacağı şüphe götürmez. Niçin bir Oscar ile<br />
taçlandırılmasın? Ayrıca en iyi film ile en iyi yönetmenin<br />
farklı filmlere gitmesini doğru bulmuyorum.<br />
Jenkins bu performansıyla ödülü hak ediyor.<br />
Denis Villeneuve, Arrival<br />
Arrival bu yılın en iyi bilimkurgusu demiştik. Zaten<br />
Villeneuve kariyerindeki önemli filmlerle kendini<br />
kanıtlamış bir isim. Sürpriz olarak onu ödüle yakın<br />
buluyorum ama dediğimiz gibi akademi üyelerinin<br />
bilimkurgu türüne yaklaşımına güvenmiyorum.<br />
Onun için şansının az olduğunu düşünüyorum.<br />
Mel Gibson, Hacksaw Ridge<br />
Mel Gibson eli yüzü düzgün bir film çekmiş. Her<br />
ne kadar başrol oyuncusunda bir kast hatası<br />
yapıldığını düşünsem de aday filmler içinde<br />
önemli bir yere sahip Hacksaw Ridge. Bir de Yahudi<br />
lobisinin Gibson’a negatif bakışı olmasa...<br />
Damien Chazelle, La La Land<br />
Damien Chazelle, La La Land ile otoritelerin en<br />
büyük favorisi. Kişisel olarak ben de müzikal severim<br />
özellikle söz konusu caz ise gönlümde ayrı<br />
bir yeri vardır. Ama filmin ağır konulara hafif bakış<br />
açısı Chazelle’nin ödülü tam olarak hak ettiğini<br />
bana düşündürmüyor.<br />
Kenneth Lonergan, Manchester by the Sea<br />
Kenneth Lonergan bence en iyi yönetmen<br />
adaylarının en zayıf halkası. Çünkü filmde<br />
hatalı bulduğu herşey yönetmene bağlanıyor.<br />
İyi oyuncular ve iyi hikayeyle iyi bir film ortaya<br />
koyamamış Lonergan. Özünde daha çok bir senarist<br />
olan ismin yönetmenlik becerisi sınırlı.
YÜZ YILIN<br />
BELGESELİ<br />
SEMRA GÜZEL KORVER<br />
BELGESELCİ<br />
Belgeselin konu<br />
edindiği gerçeğin<br />
fiyatı olmaz, satın<br />
alamazsınız!<br />
“Çok ilginç” yapımlar<br />
belgesel adı altında<br />
izlettirilmeye çalışılıyor.<br />
Günü birlik çekilen sudan<br />
konular, magazine<br />
kaçan komik olaylar,<br />
haber dosyalar belgesel<br />
değildir.<br />
Türkiye’de belgesel sinema denince<br />
akla ilk gelen isimlerden biri:<br />
Ertuğrul KARSLIOĞLU. 1995’de<br />
sinemanın <strong>100</strong>. yılı nedeniyle Keçenin<br />
Teri belgeseliyle “Yüzyılın Belgeseli” ödülünü<br />
alan üç yönetmenden biri olan ustayı<br />
dergimizin <strong>100</strong>. sayısında ağırlamak<br />
bizim için ayrıca anlamlı oldu. Bir yandan<br />
üniversitede Belgesel Sinema ve Sinema<br />
Dili üzerine dersler. Bir yandan yeni belgeseli<br />
Sonsuzluğa Mühürlenen Kentler<br />
Mardin-Matera’nın çekimleri, bir yandan<br />
festivaller, jüri başkanlıkları, paneller,<br />
söyleşiler, yeni projeler derken nihayet<br />
<strong>100</strong>. sayımızda buluşabildik.<br />
Sizin TRT’de bu işe başladığınız yıllarda<br />
belgesel algısı nasıldı? Bugün belgesel<br />
denince akla “hayvanlar” geliyor çoklukla?<br />
70’li ve 80’li yıllarda belgesel filmlerin<br />
çoğunluğu insana dayalı yapımlardı.<br />
Sinemalarda belgesel gösterim yok<br />
denecek kadar azdı. Televizyonun<br />
neredeyse her eve girmesiyle önce<br />
yabancı belgeseller ve<br />
daha sonra da yerli belgeseller izleyiciye<br />
ulaştı. Geniş halk kitlelerinin kendi<br />
gerçeklerini görüp, tarihine, yaşadığı<br />
coğrafyaya, bu coğrafyada oluşan kültürlere<br />
ilişkin bilgileri arar duruma<br />
geldiğini fark etmemiz uzun sürmedi.<br />
İzleyicinin halen o dönemlerin<br />
belgesellerini anımsamasının bir nedeni<br />
de bu olsa gerek. Bizim dönemde<br />
TRT’de hayvan belgeseli çekildiğini<br />
anımsamıyorum. Şimdilerde çekiliyor<br />
galiba. İyi de oluyor. Ancak nedense<br />
şimdi belgesel denince hayvan belgesellerinin<br />
akla gelmesi, halkı tanımamaktan<br />
geliyor. Ne demek bu. Şu demek; yapılıp<br />
yayınlanan yüzlerce belgeselden çok azı<br />
izleyiciye ulaşıyor! Geriye kalan ürünlerin<br />
çoğu araştırma yapılmadan, sığ bilgilerle<br />
bir-iki günde çekilip, takla attırılarak<br />
kurguladıklarını sandıkları sıradan işler<br />
oluyor. Ve bu filmleri yayınlayanlar da,<br />
yılların verdiği deneyimle belgeseli ciddiye<br />
alan, düzeyini anlayan, içeriği algılayan<br />
düzeyli bir izleyici kitlesinin farkında<br />
değiller.
Yani düzeyli izleyici kitlesi es mi geçiliyor? Öte<br />
yandan yeni belgesel seyircisi yetiştirilmiyor mu<br />
diyorsunuz?<br />
E biraz öyle değil mi Semra! Belgesel diye<br />
yayınlananlara bir baksana! Oysa izleyici 70’li<br />
yılların başından itibaren uzun süre kaliteli<br />
yapımlarla beslendi. En azından bilinçli bir belgesel<br />
izleyici kitlesine dönüştü. Belgeselin ne<br />
olup olmadığı konusunda bilgi sahibi oldu. Ama<br />
görüyor ve izliyorum, çok ilginç yapımlar belgesel<br />
adı altında izlettirilmeye çalışılıyor. Günü birlik<br />
çekilen sudan konular, magazine kaçan komik<br />
olaylar, haber dosyaları (burada şunu belirteyim<br />
haber dosyaları gerçekten çok kaliteli televizyon<br />
yapımlarıdır ama belgesel değil)… Bu yayınları<br />
genç nesil, belgesel film, belgesel sinema buymuş<br />
diye izliyor ve gerçek belgesel algısı da yavaş<br />
yavaş güme gidiyor!<br />
O zaman “kitap okurum, müzik dinlerim belgesel<br />
izlerim” diyen seyirciye ne diyelim? Kızmayalım<br />
mı onlara?<br />
Kızmamalıyız! Çünkü kaliteli, anlayan, bilen<br />
bir seyirci kitlesinin yetişmesi hiç kolay olmadı<br />
ülkemizde.<br />
Belgesel Sinemamızın bugünkü durumunu nasıl<br />
değerlendiriyorsunuz?<br />
Çok üretim var, birçok TV kanalı belgesel<br />
yayınlıyor. Bazı kanallar yayınlamak zorundalar!<br />
İşte sorun bu nedenle ortaya çıkıyor! Ne<br />
demek illa belgesel yayınlayacağım. O saati<br />
şu içerikli belgeselle dolduracağım. Allah Allah.<br />
Ne bu be, boyahane küpü mü daldır çıkar<br />
belgesel olsun. Araştırmadan, bilgi ve belgelere<br />
ulaşmadan, zamanı, ışığı beklemeden kısacık<br />
bir sürede çekip yayınlamak belgesel oluyor ise<br />
biz şimdiye dek belgesel yapmamışız!
Çok az paralara belki de insanlığın geçmişine<br />
ilişkin bir tarihsel olayı aydınlatacak belgeyi kamuoyuna<br />
sunacak belgesele üç otuz para<br />
vererek o konunun yalap şap hazırlanmasına ve<br />
tabii ehil olmayan ellerde yok olmasına neden<br />
olunuyor.. Ancak çok üretimin olması başarısız,<br />
derdini anlatamayan işlerin yanında, iyi olan<br />
belgesellerin de artmasını sağlıyor şüphesiz.<br />
Bir süreden beri oldukça yetenekli genç yönetmenler<br />
yetişti. Çok başarılı belgesel yaptılar.<br />
Yapıyorlar. Belgesel sinema örneklerine tanık<br />
oluyoruz. Bu genç yeteneklerden Kurtuluş<br />
Özgen, Hasan Basri Özdemir, Musa Ak, Turgay<br />
Kural, Tayfun Belet, Muhammed Beyazdağ,<br />
Murat Türten ve daha sayamadıklarım…<br />
Sizin belgesel algınız, olmazsa olmazlarınız<br />
neler? Belgeselle kurmaca arasındaki ince çizgi<br />
ne sizin için?<br />
Ben belgeseli, “gerçeği yaratıcı bir biçimde<br />
yorumlayan”lardanım. En azından belgesellerimde<br />
işin yaratıcılık yanına ağırlık verenlerden.<br />
Tanımlamam böyle. Senin de bildiğin<br />
gibi bu Grierson’un 1930’larda belgeseli<br />
tanımladığı tümce. Gerçeğin peşindeyken<br />
görselliğe aşırı özen göstermek, kurguyu kesyapıştırın<br />
ötesinde düşünmek, müziği, efekti,<br />
varsa metni bir bütünlük oluşturacak biçimde<br />
oluşturmak... Olmazsa olmazlar diyorsun ya<br />
işte bunlar. Gelelim kurmacayla belgesel film<br />
arasındaki temel ayırıma. Kurmaca adından<br />
da anlaşılacağı üzere yazarın, senaristin ya da<br />
yönetmenin hayal dünyası, fantezisinin ürünü<br />
iken belgesel yaşadığımız gerçeğin kendisi.<br />
Kurmaca filmde hayallerin sınırını bile zorlayarak<br />
ötesine geçebilir, istediğiniz biçimde<br />
izleyeni yönlendirebilirsiniz. Ya da eğlendirebilir,<br />
korkutabilirsiniz. Belgesel de ise karşınızda<br />
duran gerçeğin özüne dokunmadan, bozmadan,<br />
eğer içinde gerilim, acı, eğlence yani ne demek<br />
istiyorsa gerçek, onu bulup çıkarmanız lazım.<br />
Temel fark bu. Hayal kurmak bedava ama hayalinizi<br />
film yapmak çok pahalı. Kolay mıdır<br />
uzay gemileri inşa edip uzaydaymışçasına<br />
dolaştırmak! Ya da ortaçağ şatosunda bir<br />
entrikayı anlatmak. Ciddi finans gerektirir<br />
hayalin gerçekleştirilmesi. Belgeselin böyle<br />
bir derdi yok! Derdi var ama bunlar değil. Onu<br />
bulmak ortaya çıkarmak için ne kadar masraflı<br />
araştırma ve çekimler yaparsanız yapın, uzay<br />
gemisi ya da istasyonu tasarımı için sarf edilen<br />
paranın yanında belgesele harcanan paranın<br />
esamesi okunmaz. Ancak belgeselin konu edindiği<br />
gerçeğin fiyatı da olmaz, satın alamazsınız! O gerçek<br />
sosyolojik bir vaka ise yüzyılların imbiğinden<br />
süzülerek gelmiştir. Hayal değil yani. İzleyiciye<br />
gelince, kurmacanın izleyicisi tabii ki daha fazladır<br />
çünkü hayal pazarlıyor kurmaca.<br />
Keçenin Teri belgeselinizin sırrı neydi? Neden bu<br />
kadar çok sevildi ve sahiplenildi?<br />
Keçenin Teri belgeseli yaptığım tanımın tam<br />
karşılığı bence! Bu kadar çok tutulmasının, sahiplenilmesinin<br />
bir kaç nedeni var. Bunlardan<br />
önemlilerini sıralayacak olursam ilk sırayı akıtılan<br />
emek ve alın teri alır. Bu üretim biçimi izleyende<br />
şok etkisi yaratır. Keçecilerin keçeyi hamamda<br />
döverken canını dişine takarak akıttığı terin<br />
her damlası izleyenin yüreğine damlar gibidir.
Özgün bir üretim biçiminin son demleriydi.<br />
Yıl 1989. Urfa’da çekmiştik. Şimdi artık böyle<br />
keçe üretilmiyor. Ve tabii belgesel sinemaya<br />
örnek olarak alınabilir Keçenin Teri. Biz bunu<br />
16 mm çektik, ses ve efektleri Nagra ses aletiyle<br />
kaydettik. Keçe döverken çıkarılan sesler<br />
gerçekten insanların içini titretti. O sesi bir<br />
çok yerde duyabilirsiniz. Dayak yerken, dayak<br />
atarken, odun kırarken, ya da seks yaparken…<br />
O sesi ilk duyduğumda benim de tüylerim diken<br />
diken olmuştu ve bunu seyirciye geçirdik. O ter<br />
damlarını, o sesleri seyirci kendi bedeninde hissetti<br />
adeta.<br />
Bir nevi hayatın sesi ve görüntüsüydü, mücadelenin<br />
sesiydi, resmiydi belki de seyirci için.<br />
Herkesi bir yerlere götürdü.<br />
Evet gerçekten öyle. Zaten hikâyesi çok etkileyici.<br />
Suyla Gelen Kültür’ü çekerken öğretmen<br />
evinde kalıyorduk. Bir arkadaşın horlamasından<br />
uyuyamamış dışarı çıkmıştık. Öğretmenevinin<br />
gece bekçisi (filmde keçeyi yapan genç) dedi ki<br />
“Ertuğrul ağabey niye keçeciler hamamına gelip<br />
keçeyi çekmiyorsunuz ?” Sanat danışmanımız<br />
rahmetli Mehmet Avcıdırlar, aslında gidip<br />
araştırma yapmış ve “çok fazla bişey yok” diye<br />
bana bilgi vermişti. Anladığım kadarıyla hamama<br />
girer girmez dışarı fırlaması bir olmuş. Ve burada<br />
zor çalışılır diye de bilgi vermişti bana. Çünkü 40<br />
derece sıcak ve nemli bir hava ve havadaki kıl<br />
parçaları insanın nefes almasına engeldi gerçekten.<br />
Öğretmenevi gece bekçisinin anlattıklarını<br />
dehşet ve merakla dinledim, sabahı zor ettim.<br />
Ertesi sabah ilk işimiz oraya, hamam gitmek<br />
ve o inanılmaz üretimi görmekti. Ve çekmeye<br />
karar verdik. Bir konsept oluşturdum. Bu son<br />
keçe ustaları görsel olarak bize keçenin nasıl<br />
yapıldığını anlattılar. Hiç sözsüz, müzik ve efektle<br />
bu hikâyeyi belgesel film haline getirdik.<br />
En beğendiğiniz belgeseller, belgeselciler, belgesele<br />
çaba harcayan, anlam katanlar kimler?<br />
Yabancılardan söz edecek olursak hemen söyleyeyim<br />
Ron Fricke ve belgeseli Baraka! Bana göre<br />
dünyanın şimdiye dek yapılmış en başarılı<br />
belgeseli. Jacques Cousteau, Jean Vigo. Michelle<br />
Moore.. Türk belgeselcilerine gelince az önce<br />
sözünü ettiğim gençlerin yanında rahmetli Suha<br />
Arın olmak üzere, Hasan Özgen, Sen yani Semra<br />
Güzel Korver, Kerime Senyücel, Yılmaz Yıldırım,<br />
Cemallettin İrken , Savaş Karakaş gibi değerler<br />
var.. Bu ve adını sayamadığım değerlerin her<br />
biri ele aldıkları konularla, yaşadığımız hayatın<br />
gerçeklerine, dününe, bugününe, ya da onlarca<br />
metre derinliklerde bir batığın içinde tarihin<br />
karanlığına ışık tutmaya çalışıyorlar. Ya da Nezih<br />
Ünen gibi bir yönetmen çıkıp mükemmel bir<br />
yöntemle ‘Anadolunun Kayıp Şarkıları’nı belgesel<br />
dönüştürüyor. Bu coğrafyada, binlerce yıldan<br />
beri süregelen kültürlerin izini sürüyor, buldukları<br />
her bilgiyi bizimle paylaşıyorlar. Çoğu da sadece<br />
yaptığı belgeselin getirisiyle yaşamaya çalışıyor.<br />
Araştıran, belge, bilgi toplayan ve sonra yol<br />
haritası çıkararak çekimlerini sürdüren belgeselcilerin<br />
desteğe ihtiyacı var. Önlerinin açılması,<br />
desteklenmesi ve sonrasında da özgürce belgesellerini<br />
üretmesi gerekir kanaatindeyim. Bu<br />
deneyimli belgeselcilerin toplumun hafızasını<br />
oluşturduğunu unutmayalım..
Belgesel neden hep sinemanın üvey<br />
evladı olarak kaldı. Televizyonlara, sinema<br />
salonlarına, festivallere baktığımızda resim net<br />
aslında. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?<br />
Evet öyle. Özellikle de bizim ülkede üvey evlat<br />
muamelesi görüyor belgesel yapımlar. Nedenlerden<br />
birisi, içine reklam alamaması! Özel<br />
televizyon kanalları tam bir ticarethane olarak<br />
çalıştığından, belgesele ayıracağı kotayı çok<br />
ucuza kapattığı bir abuk yapımla geçiştiriyor.<br />
İnsanlığın en değerli özelliği olan düşünme<br />
özgürlüğüne fırsat tanımayan, rekabetin ve<br />
kazancın öne çıktığı yapımlarla 24 saati dolduruyorlar.<br />
Böylesi bir çalışma belgeselin ruhuna<br />
aykırı. Belgeselde yola çıkılırken hiçbir<br />
şeyi aceleye getiremezsiniz. Galiba bu çalışma<br />
yöntemi de zamanla yarışanlara(!) lüks geliyor.<br />
Geriye iki kanal kalıyor bir de festivaller… Bu<br />
iki kanalın kapısından dönen deyim yerindeyse,<br />
çiçeği burnunda genç belgesel yönetmenleri<br />
tanıyorum! Yazık! Festivaller ise bu genç<br />
yeteneklerin gerçekten çok sınırlı olanaklarla<br />
filmlerini gösterdiği neredeyse tek yer. Ayrıca<br />
usta sinemacılarla tanıştıkları, tartıştıkları bilgi<br />
alışverişinde bulundukları ortam festivaller. Bazı<br />
yazar arkadaşlarımızın “böyle yapılacaksa hiç<br />
yapılmasın” kabilinden serzenişlerde bulunduğu<br />
festivallerden söz etmiyorum tabii ki. Ancak<br />
küçük- büyük tüm festivallerin yapılmasının, genç<br />
yapımcı-yönetmenlere sağladığı yararı, bugün<br />
adını andığım-anamadığım genç yönetmenlerin<br />
başarılarında görmek mümkün. Açıklanması gereken<br />
daha çok şey var belgesel üzerine Semra.<br />
Örneğin nelerin belgesel sinema olduğu. Sonra<br />
hangi yapımların belgesel olmadığı, kimlerin<br />
belgeseli nerelere sürüklediği, içerikler ve sinema<br />
anlatım yöntemleri... İstersen Semra’cığım bunları<br />
daha sonraki bir söyleşiye bırakalım.<br />
Daha yeni belgeseliniz Sonsuzluğa Mühürlenen<br />
Kentler Mardin - Matera belgeselini konuşmadık<br />
ama. Biliyorum kurgusu yeni bitti.<br />
Gösterime girdiği vakit konuşuruz.<br />
Ne zaman gösterim?<br />
Önümüzdeki aylarda Ankara, İstanbul, Mardin<br />
ve Matera’da(İtalya) gösteriminin yapılacağını<br />
tasarlıyoruz. Şimdiden davetlisin Semra<br />
Teşekkürler. Merakla bekliyorum. O zaman<br />
gösterime girdiğinde hem bu yeni belgeseli<br />
konuşur ve hem de belgesel sinema üzerine sohbetimize<br />
kaldığımız yerden devam ederiz...
MODERN DÖNEMiN HALUK<br />
BiLGiNER’i OLACAĞIM<br />
Dağ 2 filminde karşımıza çıkan, yurt dışında sıkı bir<br />
oyunculuk eğitimi alan ve sinemaya bir bütün olarak<br />
baktığını söyleyen Bedii Akın’la konuştuk...<br />
BANU BOZDEMİR<br />
n Dağ 2 filminde karşımıza çıkan, yurt dışında<br />
sıkı bir oyunculuk eğitimi alan ve sinemaya bir<br />
bütün olarak baktığını söyleyen Bedii Akın’la<br />
konuştuk. Dedesi gazeteci Bedii Faik Akın’la<br />
aynı ismi taşıyan ve dedesinden çok şey<br />
öğrendiğini belirten oyuncu hayatın bir kez<br />
karşısına çıkardığı şeyleri en azından bir kez<br />
olsun denemeyi seviyor!<br />
Dağ 2’de rol aldınız. İlkinde yoktunuz değil<br />
mi? Biraz sizi tanısak?<br />
Evet ilkinde yoktum çünkü iş mastırı yapmak<br />
için yurt dışındaydım. Ama oyunculuk benin hep<br />
içmdeydi. Ortaokul ve lisede okul piyeslerinde<br />
Atatürk rolünü hep ben oynardım. Kaşlardan<br />
dolayı herhalde. Ondan sonra bir edebiyat<br />
projesinde Yıldız Kenter’le röportaj yapmıştım.<br />
Yanında eğitim almamı söyledi ama içindeki<br />
Londra sevdasından bahsedince de mutlaka<br />
gitmemi söyledi. Üniversite’de dedem Bedii<br />
Faik Akıncı’nın isteğinden dolayı oyunculuk<br />
okuyamadım. Ama sonra dayanamadım ve akademiyi<br />
bırakıp konservatuara yazıldım. Tabii yurt<br />
dışında aksan gibi problemler yaşıyorsunuz, bu<br />
aksanla nasıl Shakespeare oynayacaksın diye<br />
soruyorlar.<br />
O zaman yurtdışında direkt tiyatrodan<br />
başladınız…<br />
Evet Shakespeare oyunu ve şiir okumayla<br />
başlanıyor ama İngiliz Edebiyatı olduğu için şiir<br />
okumada bizimkilere benzemiyor. Ben kağıttan<br />
okudum ve onlara bir ayrıcalık sunamadığımı<br />
söylediler. Ama ben yılmadım aksan kursuna<br />
yazıldım. Sonra tekrar kapılarını çaldım<br />
ve bayağı uğraştıktan sonra konservatuara<br />
yazıldım. Yazları da okumaya devam ederek iki<br />
yılda bitirdim okulu.<br />
Peki Türkiye’de oyunculuk eğitimi almak<br />
aklınızdan geçmedi mi, çünkü orada bayağı<br />
zorlu bir süreçten geçmişsiniz?<br />
Geçmedi çünkü dedem bu konseptlere karşıydı.<br />
O oyunculuk şarkıcılık gibi şeylere karşıydı. O<br />
zaman yapımcı ol diyordu. Ben hiperaktifimdir,<br />
yerimde duramam. Bir de oyunculuk okuyan<br />
arkadaşlarımdan çok parlak şeyler duymadım ne<br />
yazık. Ben Haluk Bilginer hayranıyımdır, onun<br />
İngiltere hikayesini duyunca iyice kendi kendime<br />
‘ben de modern dönemin Haluk Bilginer’i olayım<br />
bari’ diyordum. Orada gelmeden önce bir kırk<br />
dakikalık dizide oynadım, o gazı ve dolduruşu<br />
alıp tekrar buraya döndüm.<br />
Ne kadar oldu döneli ve bu süreçte neler<br />
yaptınız?<br />
Ben İngiltere’de bir de stant director (Tehlikeli<br />
Sahne Koordinatörü) olarak yer aldım. Bir sahnede<br />
yönetmene gittim dedim ki birkaç sahnede<br />
ölümleri ben yapayım. Vücut dili eğitimi de<br />
almıştım ve bu anlamda herkesi eğitmemi istedi<br />
yönetmen. Yönetmenle de iletişime geçmiş<br />
oldum. İleriki projelerde bu anlamda Türkiye’deki<br />
işlerde stant director olarak çalışacağım.<br />
Türkiye’de böyle bir işin uzmanlığı yok. Ama<br />
buraya ilk geldiğimde oyunculuktan uzak kaldım.<br />
Bir arkadaşımın annesi bir senaryoyla geldi.<br />
Ben senaryo analiz eğitimi de almıştım ayrıca.<br />
Okudum, fikrimi söyledim. Onlar beğendiler ve<br />
prodüksiyon şirketi kurduk. Ben de hızlı adaptasyon<br />
var, hemen o duruma bürünürüm. Senaryo<br />
analisti olarak başladığım işte yapımcılığa<br />
devam ettim. Bir iki denemeden sonra bu işin<br />
duygusallığa değil cebe baktığını öğrendim. Ve<br />
yapımcılık maceramı bitirdim.
BEDİİ FAİK AKIN
Oyunculuğa tekrar dönüş nasıl oldu o zaman<br />
diyelim…<br />
Show TV’de Aşk Emek İster diye bir dizide<br />
oynayarak. Orada Türkiye’de dizi oyunculuğu<br />
nasıl oluyor onu tattım. Hiç zevk almadım.<br />
Çünkü vücut dili eğitimi aldık ama kamera<br />
karşısında portre gibi durmamızı istiyorlardı. Bir<br />
de herkes çok egolu geldi bana. Dizi, sinemada<br />
tek güç vardır o da yönetmen ama sektörde pek<br />
öyle olmuyor. Arkasından Japonya’da bir kısa<br />
film çektik, çok da ilgi çekti ama Türkiye’deki<br />
yarışmalara sokmadı arkadaşım. O da egoya yenildi<br />
maalesef! Arkasından dedem rahatsızlandı,<br />
her şeyden elimi çekip ona odaklandım.<br />
Arkasından da Dağ 2 projesi geldi sanırım.<br />
Nasıl dahil oldunuz filme, kadroya?<br />
İngiltere’den döndüğümde arkadaşım vasıtasıyla<br />
Alper’le (Çağlar) tanışmıştım. İlk film için<br />
aradığında yeni geldiğim için aksanıma çok<br />
güvenemedim açıkçası. Panzehir’de de<br />
Japonya’daydım. Ama bu projede bir araya<br />
geldik. Bir yandan da Alper’le çalışmak çok zor.<br />
Disiplinli ve zorlayıcı, herkes dayanamaz. Hepimizin<br />
limitimi zorladı o yüzden çok güzel bir iş<br />
çıktı ortaya. Çok klişe olacak ama içimizden bir<br />
vatan sevgisi çıkardı.<br />
Peki bu kadar çok izlenmesinin sebebi ne<br />
olabilir sizce?<br />
Birçok duygunun birleşmesi bence. Ülkemizde<br />
son dönemde yaşanan olaylardan önce çekilmesine<br />
rağmen denk düşen tarafları ve duyguları<br />
var filmin. Filmde ‘her şeyi eleştir ama sev’ diye<br />
bir cümle var. Bunlar 15 Temmuz’a bağlandı,<br />
sınır ötesi operasyonlar Suriye’ye bağlandı.<br />
Ama bu 2014’te yazılmış bir senaryo. Denk geldi<br />
diyelim.<br />
Sizin rolünüzün ayrıntıları nedir?<br />
Filmde Türkmen köy korucusunu canlandırdım.<br />
Bir kurtarma operasyonundan sonra askerler<br />
buraya geliyor. Son bir vicdan sınavına tabii<br />
tutuluyor. Asıl, mutlak görevin ne olduğu<br />
sorgulanıyor. Son bir savunma, son bir<br />
kahramanlık yapılıyor, ben de askerlerle birlikte<br />
çatışan bir korucuyum.<br />
Peki devamı gelecek mi? Siz olur musunuz?<br />
Evet düşünülüyor ama yaşlar gereği ileriki bir<br />
zamana taşınacağı için biraz zaman geçmesi<br />
gerekebilir. Ben Alper’le çalışmaya devam<br />
ederim bundan sonra ama savaş sahnelerinde<br />
yardımcı olurum diye düşünüyorum. Çünkü<br />
benim oynadığım karakter ikinci bölümde<br />
hayatını kaybetti. Çekilirse mutlaka yer alırım bir<br />
yerinde bu filmin. Sinemaya sadece oyunculuk<br />
olarak bakmamak lazım. Sinema sektörünün<br />
gelişmeme sebeplerinden biri de ortak çalışma<br />
isteğinin fazla olmaması.<br />
Biraz da Türk gazetecilik tarihinde önemli bir<br />
yeri olan dedeniz Bedii Faik Akıncı’dan ve<br />
onun size etkisinden bahsedelim…<br />
Babam çok yoğundu. Türk Hava Yolları süreci olsun<br />
Duygu Asena’yla program yaptığı yıllar olsun<br />
bayağı yoğundu. Ben dedemle büyüdüm. Briç<br />
oyununu milli takımda bile oynamış biri olarak
annemde yoğundu. Dedem benim idolümdü ve<br />
onun disiplinini kıran tek insan benmişim. Ben<br />
kendimi tanıtırken ‘Bedii Bey’ diye tanıtırdım,<br />
ona bey derlerdi çünkü hep. Kitap okumama<br />
sebep olan, siyasetle ilgilenmemi sağlayan,<br />
hayata objektif ve aynı zamanda eleştirel<br />
bakmamı sağlayan kişi de dedem olmuştur.<br />
Dedem demokrat parti döneminde bayağı muhalif<br />
bir gazeteciymiş. Yazılarından dolayı hapse<br />
girmesi, kitaplarındaki dil ve gerçeklik beni çok<br />
etkiledi.<br />
Ne güzel bir dedeymiş. Peki oyunculuğun<br />
açılım alanları vardır mutlaka sizin içinde.<br />
Tiyatro yapmayı düşünüyor musunuz?<br />
Evet düşünüyorum ama<br />
aslında diziden önce bir<br />
projem vardı. Yapmadığım<br />
için çok pişmanım.<br />
Çocukları kitap okumaya<br />
teşvik edici uygulamalı<br />
masal okuma etkinliği<br />
gibi bir şeydi. İlk deneme<br />
güzel geçti ve yayınevi<br />
benimle sürekli çalışmak<br />
istedi. Tam o sıralarda<br />
bir dizi için arandım, kabul<br />
ettim ama burayı da<br />
bırakmam diyordum. Ama<br />
dizi o kadar yoğundu ki<br />
bırakmak zorunda kaldım<br />
kitap okuma etkinliğini. Çok pişmanım, en büyük<br />
pişmanlıklarımdan biridir.<br />
Tekrar başlarsınız umarım bir gün.<br />
Canlandırmak istediğiniz bir karakter var mı?<br />
Dedemin ‘O Biçim’ diye hapishane yıllarını<br />
anlattığı bir kitabı var, orada dedemi oynamayı<br />
çok isterim. 15 yıl sonra bunu yapmak istiyorum.<br />
Zaten senaryo gibi, çekilmeye çok uygun. Biraz<br />
günümüz Türkçesine uyarlanması lazım ama.<br />
Rolünüze nasıl hazırlanırsınız, var mı bir<br />
tarzınız?<br />
Ben metot oyunculuğuna çok önem vermiştim<br />
İngiltere’de. Bizim okul Stanislavski yöntemlerini<br />
kullanıyordu. Dağ 2’de topal birini oynuyorum.<br />
Biraz kiloda almam gerekiyordu, bastonla<br />
yürüyerek pratik yaptım iki ay boyunca. Türkmen<br />
şivelerini dinledim bol bol. Poligonda silah<br />
kullanımı üzerine çalıştım. Tamamen Boran<br />
karakterine adadım kendimi.<br />
Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?<br />
Bol bol spor yaparım, bu aralar boksa merak<br />
saldım. Tamamen kondisyon amaçlı. Çok gezen<br />
biri değilim, o anlamda çok sosyal değilim. Sosyal<br />
yabanilik var bende. Çok konuşurum ama<br />
dışarıya çıkmayı çok sevmem.<br />
Mizahi yanınız da var…<br />
Benim en büyük özelliklerimden biri de insanları<br />
güldürmem. Genelde mizahi bir tarafım var.<br />
Belki gerçeklikleri çarpıtma isteğidir bilmiyorum<br />
ama neşeli tarafından bakmaya çalışıyorum<br />
genelde. İngiltere’de kısa bir talk show denemem<br />
olmuştu. Burada da denemek istiyorum<br />
günün birinde mutlaka.
BÜYÜK HAYALLERi<br />
BÜYÜK GÖZLER<br />
GÖRÜR<br />
Ayşe teyze Tim<br />
Burton’ı pek<br />
sever. İkisi de<br />
hayalperest. Big<br />
Eyes yani Büyük<br />
Gözler filmide<br />
2 hayalperestin<br />
enteresan<br />
hikayesini<br />
anlatıyor.
n Ayşe teyze Tim<br />
Burton’ı pek sever. İkisi<br />
de hayalperest. Big<br />
Eyes yani Büyük Gözler<br />
filmide 2 hayalperestin<br />
enteresan hikayesini<br />
anlatıyor. Filmimiz<br />
Margaret’ın kızını da<br />
yanına alıp kocasını<br />
terk etmesiyle başlıyor.<br />
Kızıyla beraber yeni bir hayat kurmaya<br />
çalışırken elinde sadece çizimleri var.<br />
A: Güzel çiziyor sanki ben pek anlamam<br />
ama neyse para kazanacak bir şey var<br />
elinde. Bekara karı boşamak kolay derler ya<br />
bekara koca boşamak daha kolay gelir.. kıh<br />
kıh kıh. Karısı gidince adam evi nasıl çekip<br />
çevireceğini düşünür kadın ise hayatını.. bir<br />
de yanında kızı Allah kolaylık versin.<br />
Dualarımız sevgili Margaret dahil bütün<br />
yalnız kadınlarla. Hayatına<br />
yeniden başlayan kendi becerileri<br />
hariç hiçbir şeyi olmayan<br />
kadınlarımızın falan gibi cümlelerle<br />
feminist bir manifestoya<br />
dönmeyecek bu yazı. Derdimiz<br />
ve ilgimiz hayaller.. Margaret’ın<br />
hayali resimleri.. hayatını devam<br />
ettirebilmek ve kızına bakabilmek<br />
için resimlerini çok düşük fiyatlardan<br />
satıyor ve bunu<br />
farkeden başka bir ressam<br />
yanaşıyor Margaret’a.<br />
2 hayalperestin hikayesi<br />
demiştik biri<br />
Margaret diğeri ise<br />
yeni tanıştığı ressam<br />
görünümlü Walter.<br />
A: Ay böyle büyük büyük<br />
gülen konuşan adamları hiç<br />
sevmem. Hep bir dolandırıcı<br />
gibi gelirler bana, kendilerini<br />
süslüyor gibi, böyle bir değişik<br />
ses tonu, bir acayip tavırlar, kahkahalar<br />
ayy hiç sevmedim bu adamı.<br />
Bak küçük kız da sevmedi.<br />
B: Değil mi? Bir güven vermiyor insana.<br />
BERİL ATEŞOĞLU<br />
Margaret ise hiç bizim gibi düşünmüyor<br />
ve yalnızlığına ilaç gibi gelen bize göre<br />
sahtekar kılıklı olan Frank ile evleniyor. Walter<br />
kendi boyadığı tabloları satmaya çalışan<br />
bir sokak ressamı. Margaret ile evlenince<br />
ikisinin resimlerini satmaya çalışıyor. Tabi<br />
Margaret’ın soyadı Walter ile evlenince<br />
değişiyor ve resimlerinin altına yeni soyadını<br />
yazıyor “Keane”. Margaret’ın tabloları sevilmeye<br />
ve satılmaya başlıyor ve bir anlık<br />
para aşkıyla Walter tabloları yapanın kendisi<br />
olduğunu söylüyor. Ne de olsa soyadı<br />
resimde ki imza ile aynı!<br />
A: Yahu ne biçim adam bu böyle çizmediği<br />
resmi çizdim diyor. En büyük hırsızlık hayal<br />
hırsızlığıdır. Kadıncağızın emeğine saygısızlık<br />
tüüüü böyle insanlar yüzünden ne hale geldi<br />
sanatçılar, böyle yetenekli kadınlar..<br />
Tim Burton dedik, hayalperestler dedik neler
oluyor böyle bir anda ve Müge Anlı ile<br />
tatlı sert ‘e bağlıyoruz hiç anlamıyorum.<br />
Nasıl oldu da Tim Burton ve Müge Anlıyı<br />
aynı cümle içinde kullandım?!?! Ayşe<br />
teyze beni hemen etkisi altına alıyor<br />
kendimi korumam lazım. Filme devam<br />
ediyoruz!<br />
Çiftimiz paraya para dememeye<br />
başlıyorlar. Margaret evde resimleri<br />
çiziyor Walter ise kendi çiziyormuş gibi<br />
ortalarda dolanıyor ve bütün iltifatları,<br />
ilgiyi topluyor. Küçücük bir yalan olarak<br />
başlayan hikaye büyüyor da büyüyor.<br />
Margaret hayali bir ressam gibi hissetmekten<br />
bunalımın eşiğine geliyor, kızından<br />
bile saklamaya çalışıyor. Kurdukları yalan<br />
bütün hayatlarını ele geçiriyor.<br />
A: Şimdi sorarım işte ikisinin de hayalleri<br />
gerçek oldu mu? Oldu! Kadın ünlü bir<br />
ressam olmak istiyordu adamsa zengin.<br />
İkisi de hayallerine ulaştı değil mi? Peki<br />
niye ikisi de mutsuz? Hadi bakalım.<br />
B: Çünkü yalan bir hayal yaşıyorlar daha<br />
doğrusu yaşadıkları her şey bir yalanın<br />
üzerine kurulu.<br />
A: Aferin yani neymiş, zafere giden yolda<br />
her şey mübah değilmiş. Sokrates ne<br />
demiş?<br />
B: çüşşş!!!<br />
A: Hayır öyle dememiş. Demiş ki “bir<br />
adamın değeri ne denli az olursa olsun,<br />
ölür müyüm kalır mıyım diye<br />
düşünmemelidir. Bir iş görürken doğru<br />
mu eğri mi davrandığını, yiğit bir adam<br />
gibi mi yoksa ödlek bir adam gibi mi<br />
davrandığını düşünmelidir yalnız.” Yaaa<br />
Çok iyi demiş tabi de, yani Ayşe teyze<br />
bunu nerden duymuş ve nasıl hatırlıyor<br />
ben onu merak ediyorum. İşler filmde<br />
olduğu gibi bizde de karışmaya başladı.<br />
Tim Burton, Müge Anlı şimdi de<br />
Sokrates.. bütün bunların dışa vurumu<br />
ise şöyle oldu.<br />
B: Haklısın Ayşe teyze, haklısın Sokrates<br />
abi, Tim bey bunları ne de güzel<br />
anlatmışsınız filminizde ve sevgili Müge<br />
hanım sizin hala bu yazıda ne işiniz var<br />
anlayamadım.<br />
A: Müge hanım kim yahu, ne diyorsun<br />
kızım sen?<br />
B: Müge değil ya Margaret dedim<br />
yani öyle mi oldu Müge mi oldu yok<br />
yani ne alaka canım Müge kim o<br />
yani ben de öyle diyorum aslında<br />
kim yahu bu Müge diyorum ne işi<br />
var şu an kafamda dolanıyor yani<br />
fonda, git diyorum ben de zaten<br />
çık diyorum kendi programına<br />
dön bizi rahat bırak ayrılanları<br />
barıştır, kayıpları bul. Git yani sabah<br />
kuşağına ne işin var ya senin Tim<br />
Burtonla nasıl beynimi ele geçirdin<br />
seni Sokrates abime şikayet ederim<br />
bak kızdırma beni aaaaa..<br />
Bayılmışım… kendime geldiğimde<br />
karşımda kafasında “MÜGE ANLI”<br />
yazılı bir bandanayla Tim Burton<br />
saçlı bir Sokrates elime kolonya
döküyordu.. tamam tamam bitiriyorum<br />
bu muhabbeti. Karşımda “bu kızın<br />
beynine giden oksijen miktarı kaç<br />
acaba?” bakışlı bir Ayşe teyze vardı<br />
sadece. Margaret ise daha fazla bu<br />
yalanları saklamak istemediğini ve<br />
Walter’i terk edeceğini söylüyordu.<br />
A: Ah be kızım ah be güzelim geç bile<br />
kaldın! Bırak bu pislik herifi de ne hali<br />
varsa görsün. Al kızını da kaç kurtar<br />
kendini.<br />
Tam olarak böyle oldu Margaret evin<br />
içinde dolanan kocası zannettiği kibirli,<br />
ressam numarası yapan adama<br />
daha fazla dayanamadı ve onu terk<br />
etti. Walter tabi ki boşanmak istemiyor<br />
ve esas ressamın kendisi olduğu<br />
konusunda itibarının son damlasına<br />
kadar savaşıyor. Tabi ki bu savaşı Margaret<br />
kazanıyor ama Walter nefesinin<br />
de son damlasına kadar bu yalanı<br />
inkar ederek yaşamaya devam ediyor.<br />
2 hayalperestin ili ayrı sonu oluyor<br />
biri mutlu son, biri mutsuz son!<br />
A: İşte kadınında bir suçu yok aslında<br />
zayıflığından adama sığında e paraya<br />
da ihtiyacı var adam da kullandı<br />
bunu. Neyse ki sonunda aklı başına<br />
geldi. Beril bak kızım her şey satılıktır<br />
bu hayatta hayaller dahil! Sen sen ol<br />
hayallerini sadece para için satma,<br />
karşılığında mutluluk, itibar, huzur ve<br />
yeni hayaller sunuyorsa sat gitsin,<br />
sadece para uğruna satarsan banka<br />
hesabın kabarır, göğsün değil!<br />
Ayşe teyzem ya yine yaptı<br />
aforizmasını! Bana da diyecek bir<br />
şey bırakmadı. Hayallerin her geçen<br />
gün büyümesi ve gerçekleşmesi<br />
dileğiyle…<br />
Ayşe teyze her filmimde varsın!
BİR KÜLTÜR<br />
DÜRÜST ÖYKÜ<br />
ANLATIMI<br />
OLMADAN<br />
GELİŞMEZ<br />
FIRAT SAYICI<br />
UZUN FİLMİN KISASI<br />
Penaber filmiyle beni<br />
çok etkileyen Ramazan<br />
Kılıç ile ilginç bir söyleşi<br />
yaptık. Yönetmenin<br />
sinema üzerine<br />
görüşlerini<br />
önemsiyorum.<br />
Bu ay köşemde Sabancı Vakfı<br />
Kısa Film Yarışması’nda “Penaber”<br />
adlı çalışmasıyla ödül alan<br />
Ramazan Kılıç var.<br />
Öncelikle biraz kendinden bahseder<br />
misin?<br />
1993 Ağrı doğumluyum. İlkokul ve<br />
ortaokulu burada bitirdim. Daha sonra<br />
futbolcu olma isteğiyle Bolu’ya gittim.<br />
Bolu Spor altyapısında 4 sene top<br />
koşturdum. Lise eğitimimi Bolu Emine-<br />
Mehmet Baysal Lisesinde tamamladım.<br />
Şu an İstanbul Şehir Üniversitesi<br />
Sinema ve Televizyon bölümü 3.<br />
sınıf öğrencisiyim. Aynı üniversitenin<br />
Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden<br />
de yan dal yapmaktayım. İstanbul’da<br />
yaşıyorum.<br />
Senin için kısa filmin tanımı nedir?<br />
Bana göre bir kısa filmin değeri kısa<br />
ama etkili olmasıyla ölçülür. Dolayısıyla<br />
böyle bir tanım yapmakta doğru olur<br />
diye düşünüyorum. Kısa ama etkili filmlere<br />
kısa film diyebiliriz.<br />
Biraz Penaber’den ve onu çekme<br />
nedenlerinden bahseder misin?<br />
Aslında Penaber üniversitede aldığım<br />
Deneysel Sinema ve Video dersi<br />
kapsamında ortaya çıktı. Aklımda<br />
sadece bir fikir olarak vardı. Dedelerimizin<br />
Hac’dan getirdikleri oyuncak<br />
fotoğraf makinesini bir anlatım aracı<br />
olarak kullanabilir miyim diye düşünüp<br />
duruyordum. Daha sonra bu fikir üzerinde<br />
çalıştıkça hikaye kendiliğinden<br />
ortaya çıkıverdi. Mülteci bir kadının<br />
geçmişteki mutlu hayatını en kısa<br />
sürede nasıl anlatabilirim, sorusunun<br />
cevabıdır filmin son hali. Filmin fikri<br />
çok güzeldi. Anlatacağımız hikaye<br />
bu fikirle birleşince ortaya iyi bir film<br />
çıkacağını tahmin ediyordum çünkü fikri<br />
paylaştığım insanlardan cesaret verici<br />
geri dönüşler alıyordum. Ortada güzel<br />
bir fikir ve bu fikre hizmet edecek bir<br />
senaryo olduğu için Penaber’i çekmeye<br />
karar verdik. Güzel ve çalışkan bir ekiple<br />
Penaber’i iki günde çektik. Bu filmde<br />
üniversitedeki Suriyeli arkadaşlarım
da rol aldı. Ana karakterimiz Diyarbakırlı Hülya<br />
Ablamız. Kendisi cafe işletmecisi. Küçük kızı<br />
oynayan küçük oyuncu yine Suriyeli bir kız. Bir<br />
filme fikir aşamasından başlayıp son aşamasına<br />
kadar inandığınız zaman ortaya gerçekten güzel<br />
bir iş çıkıyor. Penaber de böyle bir film<br />
oldu bizim için.<br />
Sence hızla gelişen teknolojinin, kısa<br />
filme ne gibi katkıları olabilir? Neler<br />
götürür?<br />
Teknolojinin kısa filme götürdüklerinden<br />
çok katkısı olduğunu<br />
düşünüyorum. Çünkü teknoloji sayesinde<br />
şu aşamada film çekmek daha<br />
kolay ve daha ucuz bir hal aldı. En<br />
azından kısa filmciler için. Ancak bu<br />
durumun handikapları da var. Teknolojiyi<br />
öykü anlatımına faydalı bir şekilde<br />
kullanmayan insanlar film tasarımına<br />
zarar veriyorlar. Filmde kullandıkları<br />
yeni bir teknik ya da yeni bir araç o<br />
öyküye hizmet etmediği halde sırf kullanmak<br />
olsun diye kullanan insanlar<br />
var. Film yapmak bir tasarım işi. Biçim<br />
de içerik de birbirine hizmet etmeli<br />
bana göre. Her öykünün kendine<br />
has bir anlatım dili vardır. Bu anlatım<br />
dili bulunduktan sonra buna hizmet<br />
edebilecek teknolojik araç ya da<br />
teknik neyse o kullanılmalı diye<br />
düşünüyorum.<br />
Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin,<br />
yerli ve yabancı yönetmenler kimler?<br />
Genelde senarist-yönetmenleri<br />
örnek alıyorum. Türkiye’de Yavuz<br />
Turgul ve Yılmaz Erdoğan<br />
sinemasını örnek alıyorum. Woody<br />
Allen, Charlie Kaufman ve Wes Anderson<br />
ise sinemasını örnek aldığım<br />
yabancı senarist-yönetmenler.<br />
Türkiye’deki film festivalleri ve kısa<br />
filmcilere yaklaşımları konusunda<br />
neler söylemek istersin?<br />
Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması<br />
katıldığım ilk kısa film yarışmasıydı.<br />
Eğer Türkiye’deki diğer kısa film<br />
yarışmaları da Sabancı Vakfının<br />
düzenlediği yarışma gibiyse kısa<br />
filmciler yaşadı. 4 gün boyunca biz<br />
kısa filmciler için çok faydalı olabilecek etkinliklere<br />
katıldık. Sektörün önde gelenleri ile<br />
bu etkinliklerde buluştuk. Örneğin Perspektif<br />
Buluşmaları adı altında Tolga Karaçelik, Stefan<br />
Arsenijevic ve Sahraa Karimi deneyimlerini
izimle paylaştı. Ustalık Sınıfı’nda Yeşim<br />
Ustaoğlu, Pusula Oturumu’nda Alin Taşçıyan,<br />
Baran Seyhan, Levent Erden, Nesim Bencoya<br />
ve Sevil Demirci’ye sorularımızı yönelttik. Filmlerimizin<br />
bir sonraki adımı için önemli bilgiler<br />
aldık. Ayrıca Zeynep Atakan ve Suzan Güverte<br />
sayesinde yapımcı ve yatırımcı arasındaki farkı<br />
anlamış olduk. Mavi halıda yürüme ve Photocall<br />
çekimi de cabası. Bu kadar iyi organize edilmiş<br />
kısa filmcilere bu kadar değer veren festivallerin<br />
çoğalması gerekiyor. Sabancı Vakfının<br />
düzenlediği festival her açıdan biz kısa filmcileri<br />
motive etti, cesaretlendirdi. İkinci filmime<br />
başladım bile...<br />
Son olarak gelecek planlarından bahsedelim…<br />
Bir kültür, dürüst ve güçlü öykü anlatımı olmadan<br />
gelişmez. Toplum, tekrar tekrar parlak<br />
ama içi boş, sahte öykülerle karşılaştığı zaman<br />
dejenere olur. Bizim, insan ruhuna ve toplumun<br />
karanlık köşelerine ışık tutan gerçek öykülere<br />
ihtiyacımız var. Dolayısıyla, gelecek planlarım<br />
arasında iyi bir senarist-yönetmen (öykü<br />
anlatıcı) olmak var.
SERDAR AKBIYIK<br />
n Michelle Williams Montana’da beş çocuklu<br />
bir ailenin kızı. Üç üvey kardeşe sahip<br />
olan Michelle taşralı kız olmanın kendine<br />
çok şey kattığını söylüyor. Michelle 15<br />
yaşındayken ebeveynleri boşanmış. Ama<br />
o zamana kadar kendi yolunu çizmiş güzel<br />
yıldız. 14 yaşındayken Lassie filminde<br />
rol aldı. Hemen bir yıl sonra ise Species<br />
filminin kadrosuna girmeyi başardı. 1997<br />
yılında ise Jessica Lange ve Michelle<br />
Pfeiffer’la beraber rol aldığı A Thousand<br />
Acres filmi dikkatleri onun üzerine çekti. Bu<br />
filmindeki başarısı sayesinde ünleneceği<br />
Dawson Creek dizisinde Jen lindley karakterini<br />
canlandırdı. Daha sonra ise birçok iyi<br />
filmde rol aldı. Bu filmlerin çoğu bağımsız<br />
yapımlardı ve gerçekten iyi performanslar<br />
gerektiriyordu. Michelle hepsinin altından<br />
başarıyla kalktı. 2005 yılında ise onun<br />
hayatını sonsuza kadar değiştirecek projeye<br />
katıldı. Brokeback Mountain filminin<br />
setinde Heath Ledger ile çıkmaya başladı<br />
bu beraberlikten Matilda adlı kızları oldu.<br />
2007 yılında ise çift ayrıldı. Trajediyse<br />
bundan sonra başladı. Hemen bir yıl sonra<br />
Heath Ledger hayatını kaybetti. Michelle<br />
Heath ledger’ın kaybı için onu özlüyorum<br />
diyor, “Özellikle ilk zamanlarda yüreğimde<br />
bir yara ile dolaştım. Onunla kızımın ilk<br />
adım atışını seyrettik. Herşeyi paylaştık.<br />
Şimdi de kızımla beraber hep onun bizim<br />
yanımızda var olduğunu düşünüyorum.<br />
Bazı yönlerden ondan gitgide uzaklaştığım<br />
düşüncesi beni üzüyor” diyerek sözlerini<br />
bitiriyor. Bu trajedinin ardından Michelle<br />
filmlerine devam etti. Ve Marilyn ile Bir<br />
Hafta filmiyle Oscar adaylığını kazandı.<br />
Suit Francaise filminden sonra ise bu yıl<br />
Manchester By The Sea filmiyle karşımıza<br />
gelecek. Bütün filmlerinin içinde en etkisiz<br />
rolü bu olsa gerek ama kaderin cilvesine<br />
bakın ki bu rolle Oscar adayı Michelle Williams.<br />
Michelle Williams Dawson Cre<br />
iyi sanatçısı olarak anıldı. 201<br />
canlandırma cesaretini göster<br />
chester By The Sea filminde h
ek’ten beri iyi filmlerin<br />
2’de Marlyn Monroe’yu<br />
en yıldız Oscar adayı Manarcandı.<br />
MICHELLE WILLIAMS’A<br />
YAZIK OLDU
DEV’İN YOLU<br />
HİNT YOLU<br />
n Dev Patel 23 Nisan 1990 yılında<br />
Londra’da doğan oyuncu Hint asıllı<br />
İngiliz aktör olarak anılıyor. Jamal Malik<br />
adında bir çocuğu oynadığı Danny<br />
Boyle tarafından yönetilen Slumdog<br />
Millionaire / Kim Milyoner Olmak<br />
İster filmi Altın Küre ödülü ve en iyi<br />
film dalında Oscar aldı. Karakuşak<br />
sahibi olan Patel aynı zamanda<br />
Dublin’de yapılan Dünya Tekvando<br />
şampiyonasında bronz madalya sahibi olmuştur.<br />
Daha sonra M. Night Shyamalan’ın yönettiği Avatar: Son<br />
Hava Bükücü filminde Zuko karakterini canlandırdı. John<br />
Madden imzalı Hayatımın Tatili filminde annesiyle birlikte<br />
Hindistan’da otel işleten genç adamı canlandıran Patel,<br />
filmin 2015 yapımı devam fiminde de rol aldı. Filmin pozitif<br />
havasının otelde olma isteği<br />
uyandırdığı filmden sonra Patel<br />
Chappie fiminde rol aldı ama filmin<br />
etkisi yönetmen Neil Blomkamp’ın<br />
ilk filmi Distcrit 9 kadar etkili olmadı.<br />
Oyuncu bu ay karşımıza gerçek bir<br />
hilkayeden uyarlanan Lion flminde Saroo olarak çıkacak.<br />
Küçükken kaybolan, başka bir aile tarafından evlat edilen<br />
çocuğun genç bir adam olduktan sonra ailesini arayış<br />
öyküsü aynı zamanda en iyi film dalında Oscar adayı…<br />
BANU BOZDEMİR
MASUM<br />
Türkiye’nin ilk yerli<br />
online dizisi Masum,<br />
27 Ocak tarihinden<br />
itibaren Blu TV’den<br />
izleyicilerle<br />
buluşmaya başladı ve<br />
şimdiden gerek<br />
sosyal medyada<br />
gerekse arkadaş<br />
sohbetlerinde çokça<br />
konuşulur oldu.<br />
MASUM BİR BABA ÇOCUĞU<br />
İÇİN NELER YAPAR?<br />
NERGİZ KARADAŞ<br />
DİZİFUN<br />
Türkiye’nin ilk yerli online dizisi Masum, 27<br />
Ocak tarihinden itibaren Blu TV’den izleyicilerle<br />
buluşmaya başladı. Hali hazırda iki bölümünün<br />
yayınlanmış olması ve Blu TV’nin 7 günlük ücretsiz<br />
deneme süresi tanıması dizinin çok sayıda izleyiciye<br />
ulaşmasını sağladı ve şimdiden gerek sosyal medyada<br />
gerekse arkadaş sohbetlerinde çokça konuşulur<br />
oldu Masum.<br />
Konusu ve özellikle oyuncu kadrosu ile henüz<br />
yayınlanmadan dikkatleri üzerine çekmeyi başaran<br />
Masum’u, D Productions’ın yapımcılığında Berkun<br />
Oya kendi tiyatro oyunu “Bayrak”tan uyarlayıp<br />
senaryolaştırmış ve Seren Yüce’de yönetmenliğini<br />
üstlenmiş. Her biri 60 dakikalık 8 bölümden oluşan<br />
dizinin oyuncu kadrosunda Haluk Bilginer (Cevdet),<br />
Nur Sürer (Nermin), Ali Atay (Yusuf), Okan Yalabık
(Tarık), Serkan Keskin (Taner), Tülin Özen<br />
(Emel), Bartu Küçükçağlayan (Selim) ve Mehmet<br />
Özgür (Selahattin) yer alıyor. (Dikkat!!! Yazının<br />
devamı spoiler içerir)<br />
Pandora’nın Kutusunu Kim Açtı? Ailenin Çürük<br />
Elması Kim?<br />
Masum adlı dizinin bir polisiye ve aile dramı<br />
olduğu henüz fragmanı yayınlanmadan önce bile<br />
biliniyordu. Hali hazırda bu yazı yazıldığı esnada<br />
yayınlanmış olan ilk iki bölüm, dizide bu iki türün<br />
oldukça başarılı bir şekilde harmanlandığının<br />
göstergesi oldu. Bu süreçte, bir yandan hikâye<br />
ilmek ilkmek örülürken diğer yandan yavaş yavaş<br />
karakterlerle tanışırız.<br />
Cinayet büroda görevli Yusuf’un doğduğu ve<br />
büyüdüğü kasabaya elinde bir suç dosyası ile<br />
geri dönmesi ve bu suç dosyasının öznelerinin<br />
eski komiser Cevdet ile eşi Nermin ve küçük oğlu<br />
Tarık olması yıllar sonra bu aile ile Yusuf’un<br />
yollarının tekrar kesişmesine ve sır<br />
perdesinin aralanmasına neden<br />
olur. Yusuf onların öldüğünü<br />
sandığı ya da öyle göründüğü<br />
büyük oğulları Taner’in çocukluk<br />
arkadaşıdır. Yusuf’a bu yolculuk<br />
ve aslında gizli soruşturma<br />
sürecinde istemeden de olsa kızı<br />
Elif de eşlik eder. Elif babasından<br />
ayrı olan annesinin ve onun yeni<br />
eşinin yanından kaçarak babasının<br />
yanına gelmiştir.<br />
Hikâye ilerledikçe yaşanan gelişmeler ve<br />
flashbacklerle (geriye dönüşlerle) büyük oğlan<br />
Taner’in aslında ölmediğini, onun yaşadığını<br />
Tarık’ın bile bilmediğini, ağabeyi ve kendi karısı<br />
Emel’i trafik kazasında öldüğünü sandığını,<br />
Tarık’ın aslında uzun zamandır şizofren olduğunu<br />
ve Cevdet’in onun durumuna ilişkin bir raporu<br />
ortadan kaldırdığını, Taner ve Cevdet arasında<br />
gergin bir durum olduğunu, Taner’in önceki<br />
süreçte bir mezar kazıp, Emel’in çalıştığı şirkette<br />
çalıştığını bildiğimiz Selim’i oraya gömdüğünü<br />
öğreniriz. Bu bilgiler bir yandan şimdiye kadar<br />
olan olaylara ilişkin bilgi verirken diğer yandan<br />
da ilerleyen süreçte yaşanacak olanlara ilişkin<br />
ipuçları veriyor. Ancak şuana kadar izlediklerimiz<br />
bir süre önce mutlu olan ya da en azından mutlu<br />
görünen ailede pandoranın kutusunu kimin<br />
açtığına ve/veya ailenin çürük elmasının kimin<br />
olduğuna ilişkin soruları şimdilik havada<br />
bırakıyor.<br />
Peki, Dizi Tutar mı?<br />
Masum, Türkiye’de ilk kez denendiği ve dizilerin<br />
çekilme ve izlenme pratiklerine yeni bir soluk<br />
getirme ihtimali olduğu için oldukça kıymetli<br />
benim için. Reklam olmadan izleyebilmek ise<br />
ayrı bir keyif. Bunların yanı sıra Masum’un<br />
özellikle süresi ve stoklu çalışılmış olması<br />
çalışma koşullarının daha elverişli olması<br />
noktasında umut ışığı yakıyor. Süre daha kısa<br />
dolayısıyla çalışma koşulları daha insanidir diye<br />
düşünmekten alamıyorum kendimi.<br />
Bu olumlu noktaların yanı sıra gözüme<br />
fazlasıyla batan birkaç noktaya da değinmeden<br />
geçemeyeceğim. Bunlardan ilki bir tek bana<br />
mı fazla geldi bilmiyorum ama dizi bende zaten<br />
küfür serbest hadi bu sahnede de<br />
olsun diye bir yaklaşım sergilendiği<br />
yönünde bir his yarattı. Zira kimi<br />
sahnelerde yer alan diyaloglarda<br />
küfürlere fazla vurgu vardı.<br />
Masum’un beni en çok cezbeden<br />
noktalarından bir diğer dizilerimize<br />
kıyasla kısa süresine<br />
istinaden gereksiz uzun çekim<br />
ve diyaloglara yer verilmemiş<br />
olması yönündeki beklentimdi.<br />
Ama kimi noktalarda bu<br />
konuda hayal kırıklığına uğradım ve<br />
dizinin ilerleyen bölümleri için tedirgin olmadım<br />
desem yalan olur. Bu sahnelerden ilki Tarık’ın<br />
kayalıklarda Emel’in hayaliyle oturduğu ve<br />
sonradan denize atladığını düşündüğü sahnede<br />
Cevdet ve Yusuf’un onun ne yaptığına<br />
anlam veremediklerine ilişkin diyaloglarında yer<br />
alan gereksiz tekrar ve açıklamalardı. Bir diğer<br />
sahne ise ağaçtan düştükten sonra ameliyatın<br />
ardından odada yatan Elif’in başında bekleyen<br />
Yusuf’a hemşirenin “Hiç bir şey yemediniz<br />
herhâlde… Kantin kapanacak” diye haber<br />
vermesi. Öyle tahmin ediyorum ki bu diyalog<br />
bir tek bana gerçekten uzak gelmemiştir. Bunlar<br />
ufak ayrıntılar genel anlamda dizinin senaryosu,<br />
karakterizasyonu, prodüksiyonu, ses<br />
tasarımı gibi bir çok noktada başarılı olduğunu<br />
düşünüyorum. Umarım izleyicilerin dizilerden<br />
beklentilerinde olumlu yönde bir değişim yaratmaya<br />
yardımcı olur Masum.
AMERiKANLAŞSAK MI<br />
RUSLAŞSAK MI<br />
SORUNSALI<br />
ŞENAY TANRIVERMİŞ<br />
EPISODE<br />
2013’ten beri her sezon sonrası<br />
yeni sezon onayı alan ve çok<br />
sıkı bir hayran kitlesine karşın<br />
bir o kadar da eleştiriye maruz kalan<br />
ilginç bir dizi. Çünkü hikaye Amerikan<br />
yakın tarihini iki karşı gözün ekseninde<br />
işlerken ‘öteki’ye söz hakkı<br />
tanıyarak kendi meselesinin içine<br />
girmeyi seçiyor. İşte kıyamette buradan<br />
kopuyor zaten; kimileri ‘neden<br />
iki Rus ajanın perspektifinden Amerikan<br />
tarihini ve kutsallığını gölgeleyen<br />
bir iş yapılıyor’ diye kızıyor, kimileri<br />
de ‘yine çaktırmadan egemen Hollywood<br />
politikasıyla Amerikan güzellemesini<br />
Ruslar’ın ağzıyla yaptırıyor’<br />
diye deliriyor. Pekiyi hangisi mi? İki<br />
tarafı da haklı ve haksız çıkartacak<br />
müthiş bir denge cidden objektif<br />
olduklarına inandıracak kadar<br />
ustalıklı, mesafe ayarı bilinçli ve mesajlar<br />
bilinç değil bilnçaltına empoze etmek<br />
üzere sinsi kodlarla dolu… Üstelik<br />
anlatı casusluk türüne ait olduğunu hiç<br />
unutmadan sürekli yeni komplo teorileri<br />
ile hem akla hem de tempolu takip sahneleri<br />
ile göze hitap ediyor.<br />
Soğuk Savaş döneminde iki Rus<br />
ajanının Amerika’ya sızması üzerinden<br />
KGB’ye karşı FBI,<br />
Amerikan yaşam biçimine karşı Rus<br />
aile yapısı ve değerleri ve son olarak da<br />
bireysel olarak bu ayrışmanın ortasında<br />
kalan bireyler üzerindeki yıkıcı etkisindeki<br />
benzerlik ve farklılıklar ele<br />
alınıyor. Tabii hal böyle olunca Rus<br />
veya Amerikan aşırı uçlardaki izleyici<br />
için diziyi okuma biçimi hassas milli<br />
değerler kanallarından gelişiyor. Subliminal<br />
düzeyde Amerikan politikasının<br />
onaylandığını ve Rusların yine en<br />
acımasız, sinsi ve içimize kadar sızan<br />
kurnaz vahşiler olarak gösterildiğini<br />
söyleyerek kızanlar az değil. Ancak<br />
tam tersine Rusları sempatik ve Amerikan<br />
insanından farklı göstermediği<br />
için diziye söylemediğini bırakmayan<br />
da bir o kadar çok! Neticede Soğuk<br />
Savaş döneminde dünyayı ikiye bölen<br />
Doğu ve Batı kutuplaşması ve bu kalın<br />
kontürlerle tanımlanan insanoğlu<br />
önyargısının henüz hafızalardaki yerinin<br />
taze olduğu ortaya çıkıyor. Ve<br />
yine de diziden vazgeçilemiyor çünkü<br />
beğenenler sevdikleri için sevmeyenler<br />
ise yine ne zararlı fikirler empoze<br />
edildiğini görmek için izlemeye devam
ediyorlar. Kaldı ki dizi içerik ve yapı olarak<br />
yeterince başarılı olduğu için büyük seyir<br />
zevki vererek her iki kesimi de kucaklıyor.<br />
Rus ajanlar iki çocuklu klasik bir Amerikan<br />
ailesi görünümüyle ve hem de burnunun<br />
dibindeki FBI’da çalışan komşularıyla iç içe<br />
aynı sokakta oturuyorlar. Tam da dönemin<br />
ülkenin her tarafına dağıldığı düşünülen Rus<br />
ajan korkusuna denk düşen bir denklemde<br />
seçilen bir mekan söz konusu yani. KGB’li<br />
Rus ajan Jennings ailesinin penceresinden<br />
FBI’lı Amerikan ajan Beeman’lar görünüyor.<br />
Aslında artık iyice paranoyaklaşan Amerikan<br />
toplumunun gizli korkularını hortlatarak<br />
adeta ‘alarm’ çalıyor. Yüzüne gülümseyen<br />
karşı komşun kim biliyor musun, gerçekten<br />
tanıyor musun, ya Amerikalı değilse! En<br />
fenası oluyor ve Amerikan görünümlü Ruslar<br />
içlerine kadar sızıyor ancak daha da fenası<br />
oluyor ve Amerikan rüyası ve yaşam biçimi<br />
öyle rahat, aydınlık ve refah ki Rusların ruhuna<br />
da bu rüyanın ışıltısı sızıyor. Evet<br />
Jeenings’ler sadece Beeman’lere değil kendi<br />
içlerindeki Amerikanlaşmaya karşı da mücadele<br />
etmek zorunda kalıyorlar. E haliyle<br />
Amerikan rüyasının içindeyken Rus ideallerini<br />
korumak zorlaşıyor. Çünkü oğlunla evinin<br />
bahçesinde beyzbol oynamanın keyfi doyumsuz,<br />
kızınla alışveriş merkezinde çeşitlerden<br />
çeşit beğenmek zenginlik, geniş Amerikan<br />
mutfaklı evinde kahvaltı etmek mutluluk veriyor<br />
ve tüm bunlara alışmak kolay vazgeçmek<br />
ise ölümden zor gelebiliyor. Amacından zaman<br />
zaman sapma rotasında bocalayan Rus<br />
ajanlar bu küçük ritüellerden oluşan yaşam<br />
biçimine teslim olmayı isteyerek, kendini ve<br />
çocuklarını korumaya ve daha konforlu bir<br />
yaşama geçmeye kimi zaman can atıyorlar.<br />
Aslında salt Amerika’da değil bütün dünyada<br />
Amerikanlaşan aile yapısına bakınca<br />
Jeenings’lere kızmak mümkün görünmüyor.<br />
Ne var ki sonunda birinden biri içindeki vahşi,<br />
sert ve milliyetçi damardan akan kanla misyonunu<br />
hatırlıyor ya da üstleri tarafından<br />
hatırlatılıyor. Özetle bu gelgitler üzerinden<br />
gelişen ve iki ajan ailesi üzerinden pek çok<br />
farklı kanalla Amerikanlaşma meselesini Rus<br />
ajanı bir aile ile anlatan dizi gerçekten tam bir<br />
seyirlik.