07.01.2017 Views

İnovatif Kimya Dergisi Sayı 41

İnovatif Kimya Dergisi Sayı 41

İnovatif Kimya Dergisi Sayı 41

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Kimya</strong><br />

<strong>Dergisi</strong><br />

İNOVATİF<br />

<strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong><br />

YIL:4 SAYI:<strong>41</strong> ARALIK 2016<br />

İLAÇLAR VÜCUDUMUZU<br />

NASIL ETKİLER?


KURALLARIMIZ<br />

1. <strong>İnovatif</strong> <strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong> yazılarını herhangi bir<br />

makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını<br />

aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış<br />

olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak<br />

belirtmek durumundasınız.<br />

2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci<br />

derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun<br />

yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız.<br />

3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza<br />

gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi<br />

sorumlu değildir.<br />

4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde,<br />

yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır.<br />

Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine<br />

ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen<br />

yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet<br />

ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri.<br />

Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar<br />

sorumludur. Dergi sorumlu değildir.<br />

5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız<br />

var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile<br />

konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise<br />

iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine<br />

mail atabilirsiniz.<br />

6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları<br />

info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine<br />

göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz<br />

yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından<br />

incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri<br />

dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde<br />

bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu<br />

kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç<br />

daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi.<br />

7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı<br />

yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının<br />

yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız<br />

yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin<br />

yazılarını maalesef yayımlamayacağız.<br />

8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz.<br />

Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi<br />

bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler<br />

yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz<br />

konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi<br />

yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını<br />

değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz<br />

dergi yöneticisine aittir.<br />

9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya<br />

ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma<br />

yapmayı seven herkes yazabilir.<br />

10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur.<br />

Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir.<br />

Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş<br />

sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir.<br />

Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran,<br />

huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler<br />

ekipten çıkarılır.<br />

11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi<br />

buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine<br />

sahiptir.<br />

12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları<br />

kabul etmiş sayılırlar.<br />

SOSYAL MEDYA<br />

http://www.inovatifkimyadergisi.com<br />

https://www.facebook.com/Inovatif<strong>Kimya</strong><strong>Dergisi</strong><br />

https://twitter.com/Inovatif<strong>Kimya</strong><br />

https://instagram.com/inovatifkimyadergisi<br />

http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr<br />

https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ<br />

https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi<br />

https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2Xp0LJgn9bB-aLM6w0-3pw


Ekibimiz<br />

YAVUZ SELİM KART<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

KURUCU-YÖNETİCİ<br />

PELİN TANTOĞLU<br />

KİMYAGER<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

EBRU APAYDIN<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

TUĞBA NUR AKBABA<br />

KİMYAGER<br />

FACEBOOK VE<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

GÜLŞAH TİRENG<br />

KİMYA TEKNİKERİ<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

PEMBE ÖZÇAKMAK<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

HATİLE MOUMİNTSA<br />

KİMYA<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

GİZEM AYVERDİ<br />

KİMYAGER<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

ASLIHAN YILDIZ<br />

KİMYA TEKNİKERİ<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

BEGÜM MENEVŞE<br />

KİMYAGER<br />

INSTAGRAM EDİTÖRÜ<br />

CANAN KULA<br />

KİMYAGER<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

ELİF TUNA<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

ZEHRA ORUÇ<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN


EDİTÖRDEN<br />

<strong>41</strong>. <strong>Sayı</strong>dan Herkese Merhaba,<br />

2016 yılını acı tatlı birçok olay ile bitirmenin hüznünü ve<br />

gururunu yaşıyoruz. Mail grubumuz ve ilginiz sürekli artmakta.<br />

Bundan dolayı size teşekkür ediyoruz.<br />

Bu ay ilgi çekici yazılar ile yine karşınızdayız.<br />

Umarız beğenerek okursunuz.<br />

Bize her zaman sektör ya da kimya ile ilgili bir konuda yazıp<br />

gönderebilirsiniz.<br />

İyi okumalar dileriz


İÇİNDEKİLER<br />

YEŞİL FLORESANS PROTEİN 7<br />

RUS PETROL DEVİ : SÜLFÜRİK<br />

ASİT İÇİN TÜRKİYE’DE GÜVENİLİR<br />

BİRORTAK BULABİLDİK<br />

81 İLDE 81 KİMYA LABORATUVARI<br />

VANADYUM BİLEŞİKLERİNİN DİYABET<br />

HASTALARINDA KULLANIMI<br />

BİTMEYEN PİL Mİ GELİYOR?<br />

400 DOLARLIK BORDAN 4 MİLYON DOLAR<br />

18<br />

DEĞERİNDE YAKIT ENERJİSİ ÜRETİLDİ!<br />

İLAÇLAR VÜCUDUMUZU NASIL<br />

19<br />

ETKİLER?<br />

SU ALTINDA KULLANILABİLEN<br />

21<br />

TUTKALLARIN GÜCÜ MİDYELERDEN<br />

GELİYOR<br />

RADYASYONA KARŞI<br />

“NANOTEKNOLOJİ” KORUYUCU 23<br />

TERMİK SANTRALLERDE<br />

25<br />

DEMİNERALİZASYON ÜNITESI DİZAYNI<br />

28<br />

NEDEN HASTA OLUYORUZ?<br />

29<br />

17<br />

ARITILMIŞ ATIKLARDAN HAMPETROL<br />

ÜRETMEK ARTIK MÜMKÜN<br />

İYTE’YE İKİ ÖDÜL<br />

ÇİN GÜNEŞİ DE KOPYALAMAYI<br />

BAŞARDI<br />

“ENERGY CHALLENGE”BİRİNCİ<br />

TAKIMI ODTÜ OLDU<br />

32<br />

12<br />

33<br />

10<br />

13<br />

27<br />

BAKIR<br />

34


AYIN WEB SİTESİ<br />

35<br />

KİMYA BULMACA<br />

36<br />

İÇİNDEKİLER<br />

KİMYA BULMACA ÇÖZÜMÜ<br />

KİMYA SÖZLÜĞÜ 38<br />

YAZARIMIZ OLUN 39<br />

37


BÜŞRA YUSUFOĞLU<br />

KİMYAGER<br />

ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />

YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ<br />

yusufoglubusra@gmail.com<br />

Yeşil Floresans Protein<br />

(Green Flourescent Protein)<br />

Protein denildiği zaman akla ilk olarak hücrede<br />

çok önemli fonksiyonlara sahip olan bir<br />

karboksil, bir amino , bir H ve değişken bir<br />

R grubuna sahip yapı gelir. Fakat floresans olması<br />

GFP’ yi tanıdığımız proteinlerden farklı kılar<br />

. Floresans proteinler biyolüminesans özelliğe<br />

sahiptirler. Peki bunlar ne işe yarar ve nasıl fizyolojik<br />

özelliklere sahiptir ?<br />

GFP, denizsel organizmalardan izole edilen ve ışık<br />

oluşturan bir proteindir. Bu protein, aequorin ya da<br />

lusiferaz gibi primer proteinlerden aldığı mavi ışığı,<br />

dalga boyu daha kısa olan ve daha uzak mesafelere<br />

ulaşan yeşil floresans ışığa dönüştürmektedir.<br />

<strong>Kimya</strong>sal enerjinin ışık enerjisi olarak açığa<br />

çıkması olayını Osamu Shimomura araştırmıştır.<br />

Kuzey Amerika’nın batı sahillerinden deniz anası<br />

toplamıştır.(Şekil 1).Deniz analarının kenarlarını<br />

keserek süzgeç kağıdı üzerine koymuş, sıkarak<br />

sıvı kısmı özütlemiştir ve deniz suyu içeren küvete<br />

özütten damlatınca mavi bir ışıma gözlemiştir.<br />

Bu ışımanın sebebinin özütlenen sıvı kısım ile<br />

deniz suyundaki kalsiyum iyonlarının tepkimeye<br />

girmesi sonucu olduğunu düşünmüştür. Bunun<br />

Şekil 1: Aqua Victoria<br />

7<br />

ardından çalışmalara Kolombiya Üniversitesi’nden<br />

Martin Chalfie devam etmiştir. Chalfie Yeşil<br />

Floresan Protein‘in varlığını ilk defa 1988’de<br />

katıldığı bir seminerde farketmiş ve kendi<br />

araştırmalarında farklı ve üstün özelliklerinden<br />

dolayı “C.elegans’’ı kullanmıştır. Bu yuvarlak<br />

solucanın işaretlenmesinde YFP’nin fantastik bir araç<br />

olabileceğini düşünmüştür ve son olarak Kaliforniya<br />

Üniversitesi’nden biyokimya profesörü roger Y.Tsien<br />

tarafından çok farklı renklerde, daha uzun süre


ile ve daha yüksek şiddette ışıma yapabilen GFP<br />

molekülleri geliştirerek Shimomura ve Chalfie’nin<br />

çalışmalarına büyük bir katkıda bulundu.Tüm<br />

çalışmalarla birlikte 2008 yılında 3 bilim adamı 2008<br />

Nobel <strong>Kimya</strong> Ödülü’ne layık görülmüştür. (Şekil 2)<br />

Şekil 2 : Soldan sağa Shimomura , Chalfie, Tsien<br />

Bu protein üzerinde pek çok çalışmalar yapılmış ve sadece yeşil değil kırmızı veya mavi gibi diğer renklerde<br />

de ışık verebilen proteinler bulunmuş, ayrıca yalnızca mavi ışıkla değil, morötesi gibi değişik ışıklarla da aktif<br />

hale gelen, uyarılan floresan proteinler yapılmıştı. Bazı floresans proteinler;<br />

• Yeşil Floresans Protein (GFP),<br />

• Mavi Floresans Protein (BFP),<br />

• Açık Mavi (cyan) Floresans Protein (CFP),<br />

• Yabani Tip Floresans Protein (wtGFP),<br />

• Discosoma Kırmızı Floresans Protein (DsRed),<br />

• Sarı Floresans Protein (YFP) olarak sıralanabilir. GFP’nin yapı özelikleri; (şekil 3),<br />

• 238 amino asitlik bir proteindir.<br />

• Biyolüminesantır.<br />

• Aktif bileşeni aequorin olarak adlandırılır.<br />

• Moleküle veya kimyasal reaksiyona ihtiyaç duymadan etrafına floresans yeşil ışık verir.<br />

• Düşük toksisitelidir<br />

• Normalde görünmez olan proteinlere bağlanır, bu parlayan işaretleyici sayesinde proteinlerin<br />

hareketleri, konumları ve etkileşimleri izlenebilir.<br />

Şekil 3 : GFP’nin yapısı<br />

8


GFP Ortadaki 3 amino asit içeren özel bölüm oksijen molekülünün de yardımıyla konformasyon<br />

değiştirmesiyle ortama yeşil ışık vermektedir.<br />

GFP’nin kullanım alanları şu şekilde sıralanabilir;<br />

• Kök hücrelerinin nasıl özelleştiği,<br />

• Beyin hücrelerinin iletişimi,<br />

• İşaretleyici gen,<br />

• Ameliyatlar,<br />

• Sinir dokularının harabiyetinin tespiti,<br />

• HIV araştırmaları,<br />

Doğal GFP ile absorbsiyon ve emisyon spektrumları benzer olan rekombinant GFP günümüze kadar<br />

bakteriler, nematodlar, böcekler ve memeli hücreleri gibi birçok canlıda eksprese edilebilmiştir.Alzheimer<br />

hastalığı ya da kanser hücrelerinin yayılması gibi olayları incelemenin mümkün hale geldiği ortaya<br />

konulmuştur.<br />

Şekil 4 : GFP’nin transfer edildiği bazı canlılar<br />

Kaynaklar :<br />

1) https://www.google.com.tr/search?q=gfp&rlz=1C1VFKB_<br />

enTR635TR635&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwjpnMy9lpfQAhXCPxoKHUX1BtoQ_<br />

AUICSgC&biw=1366&bih=613#imgrc=nCtrGGpcL3CzHM%3A<br />

2) Cancer Research<br />

3) http://www.milliyet.com.tr/floresan-proteini-nobel-i-getirdi-magazin-1000726/<br />

4) Critical Review<br />

9


Haber<br />

Yabancı<br />

RUS PETROL DEVİ: SÜLFÜRİK ASİT<br />

İÇİN TÜRKİYE’DE GÜVENİLİR BİR<br />

ORTAK BULABİLDİK<br />

Lukoil’in ISAB Rafinerisi Başkanı Oleg Durov,<br />

Türkiye ile petrol ürünlerinin tedarikinde bazı<br />

işbirlikleri olduğunu söyledi.<br />

Rus petrol şirketi Lukoil’in Türkiye kolu Lukoil<br />

Eurasia Petrol A.Ş., İtalya’nın Sicilya adasında<br />

bulunan, Avrupa’nın üçüncü büyük rafinerisini ilk<br />

defa Türk basın mensuplarına açtı.<br />

Ziyaret sırasında basın mensuplarına konuşan<br />

Lukoil’in ISAB Rafinerisi Başkanı Oleg Durov,<br />

ISAB’ın yanı sıra petrol piyasası ve Türkiye ile<br />

ilişkiler hakkında da önemli açıklamalar yaptı.<br />

Durov, Petrol piyasasında marjda yaşanan büyük<br />

düşüşün kendilerini üretim hacmini düşürmeye<br />

zorladığını ancak yine de maliyetlerini optimize<br />

ederek ekonomik iyileşme sağlayabildiklerini belirtti.<br />

“Bizim açımızdan yaşanan bu durumu kriz olarak<br />

adlandırmak doğru olmaz” diyen Durov, Çetin<br />

bir zorluktu, baş etmek gerekiyordu ve baş etmeyi<br />

başardık. Öncelikle maliyetlerimizi düşürdük,<br />

hammadde alımlarını optimize ettik, petrol<br />

ürünlerinin satışını optimize ettik. Standart olanla<br />

yetindik” ifadesini kullandı.<br />

“Petrol Pazarı Öngörülmesi Güç<br />

Bir Pazar”<br />

Ham petrol pazarının öngörülmesi güç bir pazar<br />

olduğunu vurgulayan Durov, petrol pazarında<br />

yaşanabilecek değişikliklere hazırlıklı olmak<br />

gerektiğini belirtti.<br />

Dünya Enerji Zirvesi’nde Lukoil Başkan yardımcısı<br />

Leonid Fedun’un dile getirdiği ‘petrol ürünleri<br />

pazarında varil başı 70 dolar ideal olandır’ sözleri<br />

hatırlatılınca Durov, “Elbette varil başı 70 Dolar,<br />

Rusya için, Lukoil için iyi bir fiyat. Ham petrol ile<br />

petrol ürünleri fiyatı arasındaki fark bizim için en<br />

önemli gösterge” yorumunu yaptı.<br />

“Rekabet Artacak”<br />

Petrol rafineri endüstrisinde rekabetin artacağına<br />

dikkat çeken Durov, şunları söyledi:<br />

“Bu trendin ABD ile sınırlı olmadığını, Avrupa’yı<br />

ve hatta dünyayı da kapsadığını anlamamız<br />

gerek. Er ya da geç çevre dostu yeşil enerji ile<br />

yollar kesişecek. Yeşil enerji Sicilya’da gayet iyi bir<br />

gelişme göstermiş durumda. Tekrar ediyorum,<br />

bu bizim için çetin bir zorluk. Avrupa’nın rafinaj<br />

kapasitesi her geçen yıl düşüş grafiği sergilemeye<br />

devam ediyor. Dolayısıyla varlık sürdürme<br />

yoluna gitmek daha etkili sonuçlar verecektir.<br />

Tekrarlamakta fayda görüyorum: Eğer tesisten<br />

10


değil, bir bütün olarak Lukoil’den bahsediyorsak,<br />

yapılması gereken şey ham petrol pazarında, petrol<br />

ürünleri ve elektrik pazarında verimi artırmak<br />

olacaktır.”<br />

“Elektrik Piyasasında da Varız”<br />

Dünya genelinde elektrikli araçların giderek<br />

yaygınlaşmasının da petrol endüstrisi açısından<br />

çetin bir zorluk olduğunu kabul eden Durov,<br />

“Petrol rafinesi sahibi olmanın yanı sıra elektrik<br />

piyasasında da varız” dedi.<br />

Lukoil’in 2014 yılında 540 megavat kapasiteye sahip<br />

ERG santralini de satın alındığı bilgisini veren<br />

Durov, bir petrol türevi olan asfaltı kullanarak<br />

elektrik üreten Avrupa’nın sayılı 4-5 şirketinden biri<br />

olduklarını kaydetti.<br />

“Türkiye’ye Sülfürik Asit<br />

Satıyoruz”<br />

Durov, Türkiye’nin ISAB için geleneksel bir pazar<br />

sayılmayacağını belirterek, Türkiye ile petrol<br />

ürünlerinin tedarikinde bir takım işbirlikleri söz<br />

konusu olduğunu kaydetti.<br />

Durov, “Elimde diğer tesislere yapılan<br />

tedariklere ilişkin rakamlar ve tedarik hacmi<br />

bilgileri yok ancak bu tedariklerin Türkiye’de<br />

gerçekleştirildiğini biliyorum. Altı ay kadar önce<br />

Türkiye’den ortak edindik. Bizden sülfürik asit<br />

alıyorlar. Sülfürik asit, sınırlı bir pazarı olan bir<br />

ürün ancak bir Türkiye’de iyi ve güvenilir bir ortak<br />

bulabildik. Dolayısıyla iş hacmimiz oraya yönelik.<br />

Tam olarak ticari bir ürün sayılmaz ancak oldukça<br />

özel bir üründür” dedi.<br />

Türkiye’deki Pazar Payı Yüzde 3,1<br />

Lukoil, 1998 yılından bu yana Türkiye petrol<br />

piyasasında faaliyet gösteriyor. Toptan ve perakende<br />

benzin ve motorinin yanı sıra, petrokimya, baz yağ<br />

ve ambalajlanmış yağların satışı, gemi ve uçaklara<br />

yakıt teslimatı Şirket’in Türkiye’deki ana faaliyetleri<br />

arasında.<br />

Lukoil, 2008 sonlarında Akpet’i satın alarak<br />

Türkiye’deki en büyük yatırımını gerçekleştirdi. 2016<br />

yılı itibariyle Lukoil Grubu’nun Türkiye’deki istasyon<br />

sayısı 600 adet. 2015’te petrol ve gaz ürünlerinin satış<br />

hacmi 1,1 milyon tonu (Pazarın yüzde 3.1’i) geçti.<br />

11


Yerli<br />

Haber<br />

81 İLDE 81 KİMYA LABORATUVARI<br />

BASF, 81 lisenin kimya laboratuvarını yenilemek<br />

üzere 2010 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile<br />

özel bir protokol imzalayarak “81 ilde 81 kimya<br />

laboratuvarı” projesini başlatmıştır.<br />

donatım ekipmanları ile genel dekorasyon ihtiyaçları<br />

karşılanacaktır. <strong>Kimya</strong> laboratuvarları yenilenecek<br />

okullar, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından<br />

belirlenmektedir.<br />

2010 yılından beri başarıyla devam eden projede, 81<br />

lisedeki laboratuvarın tüm dekorasyonu ve donanımı<br />

BASF tarafından yenilenmektedir. BASF’nin dünya<br />

genelinde yürüttüğü toplumsal projelerin odağında<br />

eğitim ve çocuklar yer almaktadır. Bu projede de yeni<br />

nesillere kimyayı sevdirmek amaçlanmıştır. BASF’nin<br />

projesi, bugüne kadar eğitim olanaklarından nispeten<br />

daha az yararlanma olanağı bulan bölgelerdeki<br />

liselerde değerlendirilmektedir.<br />

Proje sayesinde aralarında daha önce laboratuvarı<br />

olmayan, laboratuvar malzemelerini hiç görmemiş<br />

okulların bulunduğu illerde öğrenci ve öğretmenler<br />

dersleri daha verimli işletmektedir. BASF, 81 kimya<br />

laboratuvarının yenilenme ve donatım çalışmalarını<br />

2016 yılının sonuna kadar tamamlamayı<br />

planlamaktadır. 2013 yılı sonu itibariyle 50 ilde<br />

toplam 50 lisenin laboratuvarları yenilenmiştir. Proje<br />

sonuna kadar toplam 81 ildeki laboratuvarın gerekli<br />

12


TUĞBA CENGİZ<br />

KİMYAGER<br />

MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ<br />

YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ<br />

tugba_cengiz0636@hotmail.com<br />

Vanadyum Bileşiklerinin<br />

Diyabet Hastalarında<br />

Kullanımı<br />

Diabetes Mellitus (DM), pankreasın yeterli<br />

insulin üretememesi veya vücudun ürettiği<br />

insülini etkili bir şekilde kullanamaması<br />

sonucu oluşan ömür boyu devam eden kronik ve<br />

insülin üreten hücrelerin azalması ile devam eden bir<br />

hastalıktır.<br />

Normal metabolizma da besinler, vücudun başlıca<br />

yakıtı olan glukoza (şeker) dönüşmek üzere<br />

bağırsaklarımızda parçalanırlar. Daha sonra bu<br />

glukoz bağırsaklardan kana geçer ve kandaki<br />

şeker düzeyi yükselmeye başlar.Sağlıklı bireylerde<br />

kana geçen glukoz pankreastan salgılanan insülin<br />

hormonu yardımıyla hücrelerin içine taşınır. Şayet<br />

insülin hormonu vücudumuzda olmazsa ya da etkisi<br />

bozulmuş ise şeker hücrenin içine taşınamayacağı<br />

için, glukoz kanda artarak şeker hastalığı dediğimiz<br />

kan şekeri yükselmesi (Hiperglisemi) gelişmiş olur.<br />

Bu kan şekeri yüksekliği sürekli olarak devam edecek<br />

olursa organlarımızda (sinir, göz, kalp, böbrek vs)<br />

zaman içerisinde ciddi bozukluklara neden olur.<br />

İnsülin hormonu tamamen eksikse bu diyabete<br />

"Tip 1 diyabet (insüline bağımlı diyabet)" denir.<br />

Genellikle çocuk veya genç yaştaki hastalarda<br />

görülür. Eğer insülin hormonu var, ama miktarı<br />

13


azsa veya dokularda insüline karşı direnç varsa,<br />

bu diyabete de "Tip 2 diyabet (insüline bağımlı<br />

olmayan diyabet)" denir. Genellikle 35 yaşından<br />

sonra görülür. Tip 1 diyabetli hastalar yaşam boyu<br />

insülin kullanmak zorundadırlar. Tip 2 diyabetli<br />

hastalar ise diyet, egzersiz ve ağızdan alınan ilaçlarla<br />

tedavi edilebilir. Gerekirse hastalığın ilerleyen<br />

dönemlerinde insülin kullanabilirler.<br />

VANADYUM NEDİR?<br />

* Atom numarası: 23<br />

* Atom ağırlığı: 50.9<strong>41</strong>5 g/mol<br />

* Oda koşullarında (25°C 298 K): Gümüşümsü gri renkli katı<br />

* Metal<br />

* d-blok elementi<br />

* Vanadyum metali ilk olarak 1801 yılında Andres Manuel del Rio tarafından keşfedilmiştir.<br />

* Bilinen minerali vanadinit (3Pb 3<br />

(VO 4<br />

) 2<br />

.PbCl 2<br />

), potasyum uaranil vanadat 2K(UO 2<br />

)VO 4<br />

.3H 2<br />

O ve<br />

vanadyum sülfürdür. Niobyum ve tantal minerallerinde de çok miktarda bulunur.<br />

* Vanadyum mineralinin NaCl veya Na 2<br />

CO 3<br />

ile 850°C’ de reaksiyonu sonucunda elde edilen NaVO 3<br />

bileşiği su içerisinde çözülür. Çözelti kırmızı çökelek verene kadar asitlendirilir. V 2<br />

O 5<br />

oksidi elde edilir. Bu<br />

oksidin kalsiyum ile indirgenmesi ile saf olarak elde edilir.<br />

14


Diğer bir yöntem ise VCl 5<br />

bileşiğinin hidrojen gazı<br />

veya magnezyum ile indirgenmesi ile saf olarak elde<br />

edilir. Vanadyum vücut için gerekli bir minareldir<br />

.Normal sağlıklı bir diyet içerisindeyseniz genellikle<br />

vanadyum almaya gerek yoktur. İhtiyacımız olan<br />

günlük miktar 10-30 mikrogramdır. Mantar ,deniz<br />

ürünleri ,soya fasulyesi ,tahıllar, mısır gevreği gibi<br />

bir çok besinde bulunur.Aynı zamanda maydanoz<br />

, yeşil fasulye , havuç ,yulaf ,lahana, ayçiçeği,<br />

mısır, aspir , zeytinyağı da vanadyum bakımından<br />

zengindir.<br />

Son dönemlerde diyabet ile ilgili yapılan çalışmalarda<br />

diyabet tedavisinde insüline alternatif olarak ona<br />

benzer şekilde etki gösteren vanadyum bileşikleri<br />

kullanılmaktadır. Bir geçiş elementi olan vanadyum<br />

bir çok valans durumlarında (-3,-1,0,+1- +5)<br />

bulunabilir. Biyolojik sistemlerde vanadyum<br />

daha çok vanadat (+5) ve vanadil (+4) formunda<br />

bulunmaktadır. Vanadyumun etki mekanizması<br />

ve anti diyabetik etkisi hala çok açık değildir ve<br />

bu konuda daha pek çok araştırma yapılmasını<br />

gerektirmektedir. In vitro ve in vivo araştırmalardan<br />

elde edilen veriler vanadyumun insülin sinyal yolunu<br />

çeşitli yollarla etkilediğini göstermektedir.<br />

Vanadyumun insüline benzer etki göstermesi ile<br />

ilgili olarak ileri sürülen mekanizmalar onun bir<br />

fosfat analoğu gibi davranması ve ayrıca tirozin<br />

fosfatazı inaktive ederek tiroVanadyum asetil<br />

asetonat, vanadyum RL252 gibi bileşiklerin sıçan<br />

adipoz dokularında insuline benzer etkiyi sağlamada<br />

serbest vanadyumdan çok daha etkili olduğu<br />

belirtilmektedir.<br />

Yine benzer şekilde BMOV(bis maltolato<br />

oxovanadium) ve bis (picolinato)oxovanadyumun<br />

sıçanlarda STZ ile oluşturulmuş diyabette<br />

hiperglisemik durumda kan glukoz düzeyini<br />

düşürmede serbest vanadyumdan çok daha etkili<br />

olduğu bildirilmiştir.<br />

Vanadyum asetil asetonat, vanadyum RL252 gibi<br />

bileşiklerin sıçan adipoz dokularında insuline benzer<br />

etkiyi sağlamada serbest vanadyumdan çok daha<br />

etkili olduğu belirtilmektedir.<br />

Yine benzer şekilde BMOV(bis maltolato<br />

oxovanadium) ve bis (picolinato)oxovanadyumun<br />

sıçanlarda STZ ile oluşturulmuş diyabette<br />

hiperglisemik durumda kan glukoz düzeyini<br />

düşürmede serbest vanadyumdan çok daha etkili<br />

olduğu bildirilmiştir.BMOV ve VS(vanadil sülfat)’ın<br />

kronik ve akut etkileri ve aynı zamanda doza<br />

bağlı oluşabilecek değişiklikler çeşitli çalışmalarda<br />

araştırılmıştır.Araştıcılar bu çalışmada BMOV’un<br />

, VS’tan 3 kat daha etkili olduğunu bildirmişlerdir.<br />

Farklı koordinasyonda olan pek çok vanadil<br />

kompleksinin [VO(O 4<br />

), VO(NO 4<br />

), VO(S 4<br />

),<br />

VO(N 2<br />

O 2<br />

), VO(S 2<br />

O 2<br />

) ve VO(N 3<br />

O 2<br />

) ], sıçanlarda<br />

15


oluşturulmuş tip I ve tip II diyabette oral olarak<br />

verilme sinin etkili olabileceği düşünülmektedir.<br />

Vanadyum bileşiklerinin toksik etkilerinin çoğu<br />

sistemik toksisiteden ziyade üst solunum yolları ve<br />

gözlerin lokal irritasyonu şeklindedir. Vanadyum<br />

tozları ile temas üst solunum yolları irritasyonu,<br />

nazal hemoraji, konjuktivit, öksürük ve göğüs ağrısı<br />

gibi sonuçlar yaratabilir.Sindirilmiş vanadyumun<br />

çoğu midede VO 2+ olarak taşınır ve bu formda<br />

duodenuma geçer. Kemik temel depo yeri olmasına<br />

karşın intraperitoneal (i.p) enjeksiyonlarda böbrek<br />

ve karaciğerde de depo edildiği gösterilmiştir.Yine<br />

insüline balı BB diyabetli sıçanlarda vanadil sülfat<br />

(VS) insulin ihtiyacını % 75 oranında azaltmaktadır.<br />

1 yıl gibi bir süre VS verilmesi sonucunda herhangi<br />

bir toksisiteye rastlanılmamıştır.Klinik çalışmalar tip<br />

I ve tip II diyabetli insanlarda yapılmıştır. Sodyum<br />

metavanadat 2 hafta süreyle günde 125 mg olarak<br />

verilmiş ve tip I diyabetli hastalarda vanadyumun<br />

insülin salınımına etki etmeksizin eksojen insülin<br />

gereksinmesini azalttığı saptanmıştır. Ayrıca 5 adet<br />

tip I diyabetik hastadan 3’ünde glukoz kullanımının<br />

düzeldiği gözlenmiştirAyrıca bu çalışmada tip II<br />

diyabetik hastalarda insülin duyarlılığında iyileşme<br />

ve glukozun non-oksidatif yolla kullanımında artış<br />

gözlenmiş, karacierde glukoz üretiminin değişmediği<br />

bildirilmiştir. En sık görülen yan etkinin ise diyare<br />

olduğu bildirilmiştir.<br />

Deney hayvanlarında yapılan çalışmalarda<br />

vanadyumun diyabette yararlı etkilerinin olması;<br />

benzer şekilde diyabetik hastalarda da bu etkilerinin<br />

gözlenmesi önümüzdeki yıllarda bu ajanın diyabet<br />

tedavisinde yer alabileceğini düşündürmektedir.<br />

Kaynaklar :<br />

www.turkiyeklinikleri.com<br />

www.kimyaevi.org<br />

www.madenciyim.com<br />

http://diyabet.gov.tr<br />

16


Haber<br />

Yabancı<br />

BİTMEYEN PİL Mİ GELİYOR?<br />

Yale Üniversitesi araştırmacıları, hayvan kanında<br />

bulunan heme adlı bir molekülün Li-O 2<br />

pil<br />

teknolojisine uygulanacağını ve adeta bitmeyen pil<br />

üretileceğini belirtiyor.<br />

Günümüzde çoğunlukla elektronik araçlarda<br />

kullanılan Li-O n<br />

yani lityum iyon piller, ağırlık ve<br />

boyutlarına oranla verebildikleri enerji miktarı<br />

bakımından en iyi batarya türlerinden biri.<br />

Kullandığımız birçok cihazda bu piller tek şarjla<br />

günlerce hatta hybrid otomobillerde olduğu gibi pilin<br />

büyüklüğüne bağlı olarak haftalarca gidiyor. Ancak<br />

bu sürenin uzaması Lityum oksijen (Li-O 2<br />

) piller ile<br />

mümkün oluyor.<br />

Lityum pil ilk olarak Gilbert N. Lewis tarafından<br />

1912 yılında keşfedilmiştir. İlk yeniden<br />

doldurulamayan pil hücreleri ise 1970 lerin ilk<br />

yıllarında ortaya çıkmışlardır. Yeniden doldurulabilir<br />

lityum iyon pillerin piyasaya sürülebilmeleri yaklaşık<br />

20 yıllık bir çalışmadan sonra mümkün olmuştur.<br />

İlk ticari versiyon 1991 yılında John B. Goodnogh<br />

yönetimindeki çalışma grubu Sony tarafından<br />

bulunmuştu.<br />

Yale Üniversitesi’nden Andre Taylor, bu pillerin<br />

şarj süresince gereken enerji miktarına azaltmak<br />

için gereken “heme” adı verilen bir molekül buldu.<br />

Heme, hayvanların kanındaki hemoglobinde<br />

iki bölümden birini oluşturan oksijen taşıyan<br />

bir molekül. Bu molekülün çalışma sistemini<br />

örnek alan araştırmacılar, heme’nin yeni pil<br />

teknolojisinde kullanılmasının mümkün olacağını<br />

belirtiyor. Bu moleküllerin bataryaların kutuplarına<br />

uygulanmasıyla şarj-deşarj döngüsü iyileştirilecek ve<br />

piller çok daha uzun süre dayanacak.<br />

17


Yerli<br />

Haber<br />

400 DOLARLIK BORDAN 4 MİLYON<br />

DOLAR DEĞERİNDE YAKIT ENERJİSİ<br />

ÜRETİLDİ!<br />

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nin savunma<br />

sanayinden bir firma ile birlikte yürüttüğü<br />

çalışma kapsamında, 400 dolarlık bordan ton<br />

değeri 4 milyon doları bulan, %96 saflık düzeyinde<br />

elementer bor ürünü elde edildi.<br />

Projeyi yürüten ekibin başkanlığını yapan Doç.<br />

Dr. Mükerrem Şahin, bor kullanılarak üretilen<br />

en değerli materyaller arasında ‘elementer bor’<br />

olduğuna dikkat çekerek, projelerinin ilk etapta<br />

TÜBİTAK tarafından reddedilmesine rağmen yine<br />

de vazgeçmediklerini söyledi.<br />

Yaptıkları çalışmalar sonucunda materyalin<br />

laboratuvar ve endüstriyel koşullarının<br />

tamamlandığını, hatta üretim aşamasına dahi<br />

geldiklerini söyleyen Doç. Dr. Şahin, bunun için<br />

yalnızca bazı prosedürlerin yerine getirilmesinin<br />

kaldığını belirtti.<br />

Ülkemizde ilk kez sanayi ölçeğinde üretilen ürünün<br />

daha çok uzun menzilli füzelerin ve uzay roketlerinin<br />

yakıtına katkı sağlaması bekleniyor. Materyalin<br />

yüksek kapasiteyle üretilmesi için çalışmalara<br />

başladıklarını belirten Doç. Dr. Şahin,<br />

“Normalde tonuna 300-400 dolar verdiğimiz<br />

borun buradaki ton değerleri 4-5 milyon dolardan<br />

başlar. Yani biz bu sayede ham olarak 300-400<br />

dolara satabildiğimiz bor ürününü 4-5 milyon<br />

dolara satabilecek hale getirdik. Katma değer<br />

katarak Türkiye’nin satış ve ihracat potansiyelini<br />

artıracak bir ürün haline getirdik. Şimdi bunun<br />

daha büyük sanayi tesisini kurma amacındayız,<br />

yolumuza devam edeceğiz.<br />

Şimdi teknolojik yeterlilik açısından önemli bir<br />

aşamada olduğunu düşünüyoruz. Yüzde 96 saflıkta<br />

elde ettiğimiz ürün elimizde ama yüzde 99,5<br />

saflığa çıkmak için de projemiz devam ediyor. O<br />

zaman daha yüksek katma değerler de ürünlere<br />

gidilecek” açıklamalarında bulundu.<br />

18


AHMET KÜÇÜKÇALIK<br />

KİMYAGER<br />

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ<br />

YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ<br />

kucukcalik@itu.edu.tr<br />

İLAÇLAR<br />

VÜCUDUMUZU<br />

NASIL ETKİLER?<br />

İlaçların vücutta iki hedefi vardır. Reseptörler ve<br />

enzimler. Reseptör ve enzimler birer proteindir.<br />

Proteinler doğal olarak vücut içinde, hücrede<br />

üretilen veya dışarıdan alınan moleküller olabilir.<br />

Proteinler ilaçlara kıyasla çok daha büyük, karmaşık<br />

yapılardır. Bu yüzden ilaçlara aynı zamanda ligand<br />

(küçük molekül) da denilir.<br />

Ligandlar yani ilaçlar, reseptör ve enzimlere<br />

bağlanarak etki ederler. Bu bağlanma sonucu<br />

reseptörler konformasyonel değişime uğrarlar, bir<br />

başka deyişle üç boyutlu bakış açısında dönmeye<br />

(switch on) başlarlar. İlacın hedefine bağlanmasıyla<br />

reseptörde dönme hareketine sebep olması sonucu<br />

vücut içinde bir takım olaylar dizisi başlatılmış<br />

olur (İlaç etkisi). Bu etki Reseptör-Ligand arasında<br />

ne kadar güçlü bir bağlanmanın olacağıyla doğru<br />

orantılı olarak artar ve ilaç etkili oldu denilir.<br />

Bağlanmaya temel olarak iki parametre etki eder;<br />

aralarındaki çekim kuvveti ve geometrik şekil olarak<br />

birbirinin tamamlayıcısı olmalarıdır.<br />

İlaçlar bağlandıkları reseptörlerin -proteinlerinaktivitelerini<br />

engelleme (inhibe etme) yönünde<br />

etki ederler. Zaten bizatihi ilaç demek, hastalığı<br />

zıddı ile tedavi etmek demektir. Örneğin vücutta<br />

çok salgılanan bir proteinin fonksiyonundan yani<br />

görevinden (hastalıktan) şikayet eden hastaya,<br />

verilen ilaç bu proteine bağlanır ve proteinin işlevini<br />

engeller. Böylece vücutta bir kontrol sağlanmış<br />

olunur.<br />

İlaçların etkisi iki ana başlık altında incelenebilir,<br />

bunlar farmakokinetik ve farmakodinamiktir.<br />

Farmakokinetik üç alanda ilaç etkisini<br />

değerlendirirken ki bunlar;<br />

1- Vücut içine ilacın giriş yaptığı yer<br />

2- İlacın aktif olarak etki ettiği bölge<br />

3- Boşaltım yollarıyla vücut dışında atılmasına kadar<br />

geçen bölgelerdir.<br />

Farmakodinamik ise sadece ilacın etki ettiği bölgede<br />

değerlendirmede bulunur. Bir başka yorumla şöyle<br />

denilebilir; farmakodinamik ilacın vücudu nasıl<br />

etkilediğini anlatır, zira sadece ilacın etki ettiği<br />

bölgeye odaklanır. Farmakokinetik ise vücudun, ilacı<br />

nasıl etkilediğini inceler çünkü tüm vücut boyunca<br />

ilacın yolculuğu sırasında uğradığı değişimleri<br />

inceler.<br />

19


Peki ilaçlar nasıl alınabilir:<br />

İlaçlar bir; damardan direkt olarak alınabilir ki<br />

buna intravenously administered drug (damar<br />

yoluna uygulanan ilaç) denir. İki; oral yollarla yani<br />

ağızdan alınmak suretiyle vücuda gönderilir. Bu son<br />

durumda ilacın boğazdan geçmesi, mideye girmesi<br />

ve ince bağırsaklardan emilimi (absorption) söz<br />

konusu olur. Bu emilim sırasında ilaç ince bağırsak<br />

membranlarından geçerek kana gönderilir. İlaç kana<br />

karıştığında tüm vücuda doğru dağıtılır (distribution).<br />

Buna drug transport yani ilaç iletimi denir. İlaç<br />

iletimi ilacın hedefine gidişi ve bir süre sonra ilacın<br />

hedefinden ayrılmasını yani vücuttan atılmasını ifade<br />

eder.<br />

Kan ne içerir, ilacın bağlanmasına<br />

etkisi nedir:<br />

Kanımızda su, hücreler, elektrolitler, hormonlar, vücut<br />

içinde sinyal üreten veya ileten küçük moleküller,<br />

şeker ve ilaç bulunur. Kanın %45 kadarı kırmızı kan<br />

hücrelerinden, %1 lik kısmı ise beyaz kan hücreleri<br />

ve trombosit denilen, kan pıhtısı oluşumunda görev<br />

alan kan pulcuklarından oluşur. Geriye kalan %54<br />

lük kısım ise sıvı kan plazmasıdır. Bu sıvı proteinleri,<br />

elektrolitleri, şeker ve ilacı içeren kısımdır.<br />

Tüm kan ağırlığının %8 ini proteinler oluşturur.<br />

Proteinler kan plazması içinde bulunur. Proteinlerin<br />

ilaç açısında önemli olma sebebi şudur;<br />

- İlacın nasıl transfer edildiğine etki etmek<br />

- İlacın hedeflere nasıl bağlandıklarına etki<br />

etmek<br />

İlacın istediğimiz hedefe (reseptör-enzim) bağlanıp<br />

bağlanmayacağı assay denilen biyokimyasal testler<br />

sayesinde öğrenilir. Assay tüpleri içinde farklı<br />

çeşitlilikte proteinler konulur çünkü ilaçlar normalde<br />

proteinlere afinite (ilgi) duyarlar. Bu farklı çeşitlilikte<br />

proteinleri assay içine koymakla ilacımızın istenilen<br />

reseptör veya enzime olan gerçek ilgisi ortaya çıkar.<br />

Çünkü artık ortamda fazlaca protein olduğundan bu<br />

bir rekabet halini almıştır. İlacın kan proteinlerine<br />

bağlanması arttıkça asıl istenen reseptör & enzime<br />

ilgisi olan serbest ilaç miktarında düşüş olacaktır.<br />

Bunu şuna benzetebiliriz, çok çikolata yiyen bir<br />

çocuk muhtemeldir ki en sevdiği kocaman bir<br />

pastayı görse dahi bunu istemeyecektir. Çünkü<br />

yeterli doygunluğa ulaşmış ve şeker ihtiyacını<br />

karşılamıştır. Bunun gibi eğer ilaç kandaki<br />

proteinlere az ilgi duyarsa asıl hedeflenmek istenen<br />

reseptöre bağlanması daha fazla gerçekleşecektir.<br />

Kan proteinlerine yüksek afinitesi (ilgisi) olan hits’ler<br />

elenir. Kan proteinlerine bağlanmaktan sakınan<br />

hits’ler (zayıf aktivitedeki moleküller) ise bir sonraki<br />

aşamaya geçerler yani assay testinden başarılı olurlar.<br />

Bir ilacın (ligandın), hedefine yani reseptörüne nasıl<br />

bağlandığı (etkileştiği) ilaç aktivitesini belirler.<br />

20


Haber<br />

Yabancı<br />

SU ALTINDA KULLANILABİLEN<br />

TUTKALLARIN GÜCÜ MİDYELERDEN<br />

GELİYOR<br />

En sağlam tutkalların bile suda çözünür. Basitçe<br />

parmağınızdaki yara bandı bile su altına girdiğinde<br />

kayar veya yapışkan özelliğini kaybeder. Office of<br />

Naval Research (ONR) deki araştırmacılar doğadan<br />

ilham alarak su altında bile yapışkan özelliğini<br />

kaybetmeyen tutkalları geliştirdi.<br />

Michigan Techology Üniversitesinde (MIT)<br />

Biyomedikal Mühendisliği alanın profesör olan<br />

Dr.Bruce Lee midyelerin proteinlerini kullanarak<br />

geri dönüştürülebilir ve su altında güvenli bir şekilde<br />

kullanılabilen sentetik bir yapıştırıcı geliştirdi.<br />

Ama elektrik iletkenliğine dair herhangi bir veri<br />

kaydedilemedi.<br />

ONR’nin Biyomalzemeler ve Biyonanoteknoloji<br />

Bölümü başkanı Laura Kienker Biyomimetik<br />

(Doğayı taklit ederek ürün geliştirme) yaklaşım<br />

sayesinde ıslak ortamlarda dayanabilecek tutkalları<br />

geliştirdiklerini ifade etti. Ve ekledi Dr. Lee‘nin<br />

çalışmasının amacının çeşitli ıslak ortamlarda<br />

kolayca yapışabilen ve elektriksel akım yardımıyla<br />

ayrılan bir tutkal geliştirmekti. Bu çalışma sayesinde<br />

hem sağlık alanında hem de donanmada tedavi<br />

amaçlı uygulamaların gerçekleştirilebileceğini<br />

kaydetti.<br />

Midyeler adeta kıskaçları varmışçasına teknelerin<br />

çeşitli yerlerine salgıladıkları bu tutkal sayesinde<br />

çok kolay bir şekilde tutunabiliyorlar. Midyelerin bu<br />

başarınsın sırrı ise salgıladıkları fiber yapıdaki süper<br />

yapışkanların hem sert hem de yumuşak yüzeylere<br />

çok kolay yapışabilmesi ve tuzlu,tuzsuz sularda daima<br />

çok iyi bir performans sağlaması.Ve bu özelliklere<br />

ek olarak deniz koşullarına çok kolay uyum sağlayıp<br />

sağlam bir yapı oluşturması.<br />

Midyelerin bu başarısını sağlayan aminoasit ise<br />

dihydroxyphenylalanine—DOPA. İnsanların<br />

beyninde mutluluk hissini oluşturan Dopaminin<br />

bir türü olan bu aminoasit midyeler içinde hayati<br />

önem taşıyor. Midyelerin hem kendi kabuğunu<br />

yapıştırmasını hem de ortamlara tutunmasını<br />

sağlıyor.<br />

Lee ve ekibi ise DOPA’yı polyester ve kauçuk<br />

gibi polimer yapılarla karıştırarak ıslak yüzeylere<br />

yapışabilen süper tutkalları üretti. Yapılan testler bu<br />

tutkalların metal, plastik hatta et ve kemik gibi çeşitli<br />

yüzeylere kolayca yapışabileceğini ispatladı.<br />

Lee bu tutkalın en önemli özelliğinin çok yönlü<br />

kullanımı olduğunu ifade etti. Diğer yandan<br />

tutkalların sağlamlığını ve dayanıklılığını koruyarak<br />

sert veya esnek bir hale getirilebileceğini belirtti.<br />

Lee tutkalın yapışmasının ya da ayrılmasının<br />

elektriksel akım kullanarak kimyasal bir açma<br />

kapama işlemini gerçekleştirmeye çalıştıklarını<br />

söyledi. Bu çalışmanın pH üzerinden yürütüldüğünü<br />

21


ve hala elektriğin etkisi üzerinde zaman<br />

harcadıklarını ifade etti.<br />

Su altında yapışkanlığını kaybetmeyen tutkal<br />

çalışmasının özgünlüğünü vurgulayan Lee kolayca<br />

yapışabilen ve bağlanma-ayrılma döngüsünü<br />

gerçekleştirebilen tutkal çalışmasının çok yeni<br />

olduğunu da ekledi.<br />

Lee akıllı tutkalların çok fazla amaç için<br />

kullanılmalarını göz önünde bulundurduklarını ve<br />

su altındaki sensörlerin, ekipmanların hem gemilere<br />

hem de deniz altılara kolayca tutturulabileceğini<br />

diğer yandan insansız denizaltıların istenilen<br />

yüzeylere yapışmasının kolayca kumanda<br />

edilebileceğini belirtti.<br />

Aynı zamanda medikal uygulamalarda da hem<br />

yapışabilen hem de ayrılabilen bu tutkalların<br />

kullanılabileceğini belirti. Ve çalışmasının yeni<br />

yara bandı türlerinin geliştirilmesine öncülük<br />

edeceğini ifade etti. Mesela ıslak yüzeylere kolayca<br />

yapışan ve bu ortamlarda özelliğini kaybetmeyen<br />

yara bantlarının üretilebileceğini ya da yapıştıkları<br />

ortamdan çok daha az acıyla ayrılabileceklerini<br />

söyledi.<br />

Bu çalışma Lee’nin ONR’nin düzenlediği Genç<br />

Araştırmacılar Programını kazanmasını sağladı. Bu<br />

program dâhilinde Bilim adamları ve Mühendislere<br />

yaratıcı deniz altı çalışmalarını ilerletebilmeleri için<br />

büyük miktarlarda hibe verildi.<br />

22


Yerli<br />

Haber<br />

RADYASYONA KARŞI<br />

“NANOTEKNOLOJİ” KORUYUCU<br />

Radyasyondan korunmak için kullanılan koruyucu<br />

önlüklerde zamanla gözle görülmeyen kırılma ve<br />

çatlakların oluşması, Türk bilim insanlarını bu<br />

alanda yeni arayışlara yönlendirdi.<br />

Mersin Üniversitesi <strong>Kimya</strong> Mühendisliğinde,<br />

özellikle tıp alanındaki çalışanların sorunu olan<br />

kurşundan yapılan radyasyon koruyucu önlüklerde<br />

meydana gelen kırılma ve çatlakların önüne geçmek<br />

için nanoteknoloji yöntemiyle elastik ve kırılmayan<br />

malzeme üretildi.<br />

Başta tıp sektörü olmak üzere birçok alandaki<br />

radyasyon uygulamalarında, radyasyondan<br />

korunmak için kullanılan ve kurşundan yapılan<br />

koruyucu önlüklerde zamanla gözle görülmeyen<br />

kırılma ve çatlakların oluşması, Türk bilim<br />

insanlarını yeni arayışlara yönlendirdi.<br />

Mersin Üniversitesi <strong>Kimya</strong> Mühendisliği Bölümü<br />

Öğretim Üyesi ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu<br />

Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tonguç Özdemir<br />

başkanlığındaki ekip, radyasyon uygulamalarında<br />

çalışanların ve halkın maddeden korunmasını<br />

sağlayacak plastik tabanlı bir malzeme geliştirdi.<br />

Nanoteknolojiyle üretilen ve kurşundan farklı olarak<br />

kırılmaması ve hafifliği ile öne çıkan elastik yapılı<br />

malzemenin, başta sağlık sektörü olmak üzere çok<br />

sayıda alanda kullanımı hedefleniyor.<br />

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu<br />

(TÜBİTAK) tarafından desteklenen, “Nanoparçacık<br />

katkılı elastomer yapılı radyasyondan koruyucu<br />

malzemenin geliştirilmesi” adlı projeyle ilgili<br />

olarak AA muhabirine açıklamalarda bulunan<br />

Özdemir, radyasyon uygulamalarının tıpta sıklıkla<br />

kullanıldığını söyledi.<br />

Özdemir, hastaların ve çalışanların radyasyondan<br />

korunmasının büyük önem arz ettiğini belirterek,<br />

şöyle dedi:<br />

“Konvansiyonel olarak radyasyondan korunmada<br />

kurşun kullanılmakta, ancak kurşun malzemenin<br />

ağırlığı ve kolaylıkla kırılması sakıncalar<br />

doğurmaktadır. Kurşundan yapılan radyasyondan<br />

koruyucu malzemelerde sıkça kırık ve çatlaklarla<br />

23


karşılaşılmaktadır. TÜBİTAK’tan aldığımız<br />

destekle, radyasyondan korunma sağlayan,<br />

kırılmayan, nanoparçacık katkılı, elastomer yapılı<br />

malzeme üretmeyi başardık.”<br />

Radyasyon geçirgenlik testleri<br />

yapıldı<br />

Ürettikleri malzemenin, alarm durumundaki<br />

radyasyon ölçüm cihazı ile radyasyon kaynağı<br />

arasına konulur konulmaz radyasyonun doz hızını<br />

düşürdüğünü ve koruma sağladığını vurgulayan<br />

Özdemir, “Projede ilk olarak nanoparçacıkların<br />

üretimi, daha sonra da elastomer malzeme<br />

içerisine katkılanması çalışıldı. Son aşamada<br />

ise, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim<br />

Merkezi’nde radyasyon geçirgenlik testlerini<br />

yaptırdık. Değişik kalınlıktaki malzemeler<br />

ile değişik oranlarda nanoparçacık içeren<br />

malzemelerin kurşun eşdeğerliğini ölçtürdük.<br />

Proje hedefi 0.25 milimetre kurşuna eşdeğer bir<br />

malzemenin üretilmesiydi. Biz, bunun kat kat<br />

fazlasını yaptık.” diye konuştu.<br />

Özdemir, malzemenin en belirgin özelliklerinin<br />

hafif yapılı ve kırılmaması olduğuna dikkati çekerek,<br />

şunları söyledi:<br />

“Ürünümüzün kurşundan en önemli farklı<br />

kırılmaması. Kurşun önlüklerin, hastane<br />

ortamlarında kendi özel askılarında tutulması<br />

gerekiyor. Bu önlüklere hastanedeki yoğun<br />

tempodan dolayı özen gösterilmeyebiliyor. Bu<br />

nedenle ürünümüzün kırılmaması ve hafif olması,<br />

en önemli avantajı. Daha önemlisi de, geliştirilen<br />

ürünün nanoteknoloji kullanılarak ürettiğimiz<br />

nano boyutlu parçacıkları içermesidir. Bu nedenle<br />

hem Türkiye hem de dünyada radyasyondan<br />

korunma açısından ilk sıralarda yer alan bir<br />

çalışma.”<br />

vurgu yaparak, şöyle devam etti:<br />

“Radyasyon kazalarının önlenmesine yönelik<br />

olarak, radyasyon güvenliği kültürünün<br />

yaygınlaştırılması ve çalışanlar ile halkın<br />

bilinçlendirilmesi çok önemli. En son Sakarya’nın<br />

Arifiye ilçesinde 16 yaşındaki bir genç<br />

kardeşimizin, bir akrabasını ziyaret için gittiği<br />

şantiyede bulduğu metal malzemeyi cebinde<br />

taşıyıp evine getirdikten sonra vücudunda<br />

morluklar oluşmuş, sonrasında ise bu durumun<br />

radyasyondan kaynaklandığı ortaya çıkmıştı. Bu<br />

radyasyon kazası da güvenlik kültürü ile ilgili<br />

eksikliklerimizin bir göstergesi. Biz radyasyonun<br />

güvenli şekilde uygulanmasının sağlanmasına<br />

katkı koymaya yönelik olarak da bu ürünleri<br />

tasarlıyoruz. Çalışanların ve halkın radyasyondan<br />

korunmasının sağlanması bizim en önemli<br />

amacımız.”<br />

Çalışmada yer alan Mersin Üniversitesi <strong>Kimya</strong><br />

Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi<br />

İsmail Kutlugün Akbay da nanoparçacıkların ve<br />

elastomerlerin üretimindeki çalışmalarda yer aldığını<br />

ifade ederek, “Proje kapsamında gerek araştırmalar<br />

olsun, gerekse de çalışan öğrenciler olsun hem<br />

lisansüstü eğitim bazında, hem de radyasyon ve<br />

önemi konusunda bilgi sahibi oldular. Üretilen<br />

malzeme, özellikle hastane ortamlarındaki<br />

radyasyondan korunma açısından büyük<br />

önem arz ediyor. Çalışma, ayrıca dış dünyaya<br />

bağımlılığımızı azaltacak bir gelişme olacaktır.”<br />

sözlerine yer verdi.<br />

İlk hedef hastaneler<br />

Genel kullanım alanı olarak öncelikle hastaneleri<br />

öngördüklerini belirten Özdemir, malzemenin<br />

radyasyondan korunma gerektiren tüm<br />

uygulamalarda kullanılabileceğini dile getirdi.<br />

Özdemir, radyasyon uygulamalarının artmasına bağlı<br />

olarak radyasyon kazalarının da sıklıkla görüldüğüne<br />

24


ERTAN ASLAN<br />

KİMYAGER<br />

ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ<br />

MEZUN<br />

ertanarslan81@gmail.com<br />

Termik Santrallerde<br />

Demineralizasyon<br />

Ünitesi Dizaynı<br />

Doğa'da bulunan hamsu fiziksel ve kimyasal<br />

özellikleri nedeniyle termik santrallerde kullanım<br />

suyu olarak kullanılamaz. Hamsuya gerekli<br />

fiziksel ve kimyasal işlemler uygulanarak içerdiği<br />

tüm safsızlıklardan\iyonlardan arındırılmasına<br />

demineralizasyon işlemi denir.<br />

Bir termik santralin su arıtma dizaynında hamsu<br />

kaynağı önemli bir etkendir. Hamsuyun analiz<br />

değerleri demiralizasyon ünitesinin dizaynını<br />

şekillendirir. Termik santrallerin su ihtiyacı fazla<br />

olduğundan dolayı genelde hamsu kaynağı olarak<br />

yüzey suları kullanılmaktadır. Coğrafi konuma göre<br />

yüzey suyu bir göl suyu olabileceği gibi bir deniz<br />

suyu da olabilmektedir.<br />

25


Termik santrallerde ön arıtma kapasitesi herzaman<br />

demi ünitesinin kapasitesinden fazladır. Çünkü<br />

soğutma kulelerine verilen make-up suyu ön arıtma<br />

yapıldıktan sonra verilir. Yüzey suyu göl, dere veya<br />

baraj suyu gibi orta-sert bir hamsu olduğunda ön<br />

arıtmada kireçle yumuşatma prosesi uygulanır.<br />

Geçici sertliği alınan su kum filtre ve aktif karbon<br />

filtreye gönderilir.<br />

İlk yatırım maliyeti gözardı edilirse kum filtre ve aktif<br />

karbon yerine ultrafiltrasyon sistemlerinin kurulması<br />

bir avantaj olacaktır. Ultrafiltrasyon 0,01 micron<br />

gözenek boyutu ile suyun fiziksel özelliklerinde<br />

maksimum düzeyde iyleştirme sağladığı gibi organik<br />

madde gideriminde de mükemmel bir filtrasyon<br />

yeteneği gösterir.<br />

Ters osmoz sonrası diğer bir alternatif işletme<br />

maliyeti son derece düşük olan EDI sistemleridir.<br />

EDI sisteminde zararlı rejenerasyon atığı olmadığı<br />

gibi asit ve kostik stoklama tanklarına da ihtiyaç<br />

olmaması bir çok işletmede tercih sebebi olmaya<br />

başlamıştır.<br />

Bilimsel gelişmeler demineralizasyon ünitesinin<br />

dizaynında önemli değişmelere sebep olmuştur.<br />

Gerek işletme maliyetleri gerekse rejenerasyon<br />

atıkları olmayan yeni teknolojiler büyük beğeni<br />

kazanarak yaygınlaşmaktadır.<br />

Ön arıtma işlemi tamamlanan suyun büyük bir<br />

miktarı soğutma kulelerine make-up suyu olarak<br />

verilir. Bir miktar suda demineralizasyon ünitesine<br />

gönderilir. Deminerelizasyon ünitesinde geçmişte<br />

uygulanan klasik yöntem katyon ve anyon reçinelerle<br />

iyon giderme işlemidir. Su zayıf katyon-kuvvetli<br />

katyon, zayıf anyon-kuvvetli anyon ve mixbed<br />

iyon değiştirici kolonlarını izleyerek iyonlarından<br />

ayrıştırılır. Bu tip sistemlerde rejenerasyon atıkları ve<br />

işletme maliyetleri göz önünde bulundurulduğunda<br />

yeni teknolojilerin daha avantajlı olduğu bir<br />

gerçektir.<br />

Günümüzde yeni kurulan bir çok işletme ön arıtması<br />

tamamlanmış olan suyu reçinelerden geçirmek<br />

yerine ters osmoz sistemlerine göndermeyi tercih<br />

etmektedir. Ters osmoz sistemleri ile %99 oranında<br />

iyon giderilmesi sağlanabilmektedir. Ham suyun<br />

iletkenlik değerinin yüksek olduğu sistemlerde suyun<br />

2 defa ters osmoz sisteminden geçirilmesi gerekli<br />

olabilir.<br />

Termik sanrallerde ters osmoz sistemlerinden çıkan<br />

konsantre su soğutma kulelerine make-up suyu<br />

olarak verilebildiği gibi kireçle yumuşatma ünitesine<br />

geri besleme olarakta verilebilmektedir.<br />

Ters osmoz sistemlerinde iyonları giderilen suyun<br />

geri kalan %1 lik iyonları karma yatak iyon<br />

değiştirici reçinelerle giderilebilir. Yüksek basınçlı<br />

buhar kazanlarında veya Ultra saf su gereksimi olan<br />

işletmelerde 2 defa karma yatak iyon değiştircilerden<br />

geçirilerek 0,055 microS/cm ilekenlik değerini<br />

görmek mümkündür.<br />

26


Haber<br />

Yabancı<br />

ARITILMIŞ ATIKLARDAN HAM<br />

PETROL ÜRETMEK ARTIK MÜMKÜN<br />

Yeni duyurulan özel bir işlem sayesinde, günlük<br />

kanalizasyon atıkları yüksek ısı ve basınca maruz<br />

bırakılarak ham petrol elde edilebiliyor.<br />

Günlük atıklarımızdan ham petrol üretmek pek<br />

aklımıza gelmeyecek bir şey. Yeraltındaki doğal<br />

kaynaklar, milyonlarca yıl süren basınç ve ısıl işlem<br />

sonucunda bildiğimiz petrole dönüşüyor. Fakat yeni<br />

bir bilimsel gelişme, atıkları benzer bir süreçten<br />

geçirerek ham petrole çevirmeyi mümkün hale<br />

getiriyor.<br />

ABD’deki arıtma merkezlerinde her gün 34 milyar<br />

galon (~128 milyar litre) atık işlemden geçiyor. ABD<br />

Enerji Bakanlığı’na bağlı Pacific Northwest National<br />

Laboratory (PNNL) araştırmacıları, bu atığın<br />

dönştürülüp yılda 30 milyon varil ham petrol elde<br />

edilebileceğini düşünüyorlar. PNNL uzmanları her<br />

bir kişinin ürettiği günlük atığın, yılda 2-3 galon (7-<br />

11 litre) petrole dönüşebileceğini tahmin ediyor.<br />

Laboratuarın atığı ham petrole dönüştürmek<br />

için kullandığı yönteme hidrotermal sıvılaştırma<br />

deniliyor. Günlük kanalizasyon atığı çok sıvı halde<br />

olduğu için, biyoyakıt dönüşümleri için uygun değil<br />

ve kullanılabilmesi için önce kurutulması gerekiyor.<br />

Ama PNNL’nin geliştirdiği yöntem ile atığın önceden<br />

kurutulması gerekmiyor ve bunun için harcanan<br />

ısı ve enerjiden tasarruf edilmiş oluyor. Dolayısı ile<br />

dönüşüm işlemi çok daha az masraflı oluyor.<br />

Dönüşüm işleminde atık madde önce inç başına<br />

3.000 pound’luk basınca (~206 bar veya metrekareye<br />

2.109 ton) maruz bırakılıyor. Atık madde sıkıştırılma<br />

ile birlikte 660 derece Fahrenheit (~350 derece<br />

Celsius) ısı veren bir reaktör sistemine sokuluyor.<br />

Bu işlemler sayesinde atık maddenin hücreleri<br />

çözülüyor ve ortaya kullanılabilir kalitede ham petrol<br />

çıkıyor. Petrolün yanında ortaya çıkan sıvı madde<br />

ile farklı kimyasallar da üretilebiliyor. Ayrıca geriye<br />

çok az miktarda katı madde kalıyor ve bu madde de<br />

gübre üretiminde kullanılan fosfor içeriyor. Günlük<br />

atıkların tamamının yeniden değerlendirilmiş ve<br />

ortadan kalkmış olması da işlemin çevreye yararlı bir<br />

yan etkisi.<br />

PNNL bu dönüşüm işlemini ilk olarak Genifuel<br />

Corp. firmasına lisanslamış durumda. Firmanın ilk<br />

uygulaması Kanada’daki İngiliz Kolombiyası’nda<br />

denenecek. Pilot uygulamanın maliyetinin 8-9<br />

milyon Kanada Doları civarında (~11-12 milyon<br />

USD) olması bekleniyor. 2017’de ilk tesisin<br />

tasarımı yapılacak ve 2018 yılında da tesis inşaatına<br />

başlanması hedefleniyor.<br />

27


Yerli<br />

Haber<br />

İYTE’YE İKİ ÖDÜL<br />

İZMİR Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE)<br />

<strong>Kimya</strong> Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa<br />

Emrullahoğlu ve Moleküler Biyoloji Genetik<br />

Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Devrim Pesen<br />

Okvur, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA)<br />

tarafından verilen 2016 yılı Üstün Başarılı Genç<br />

Bilim İnsanı ödülünü kazandı.<br />

Doç. Dr. Devrim Pesen Okvur, TÜBA tarafından<br />

verilen 2016 yılı Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı<br />

ödülünü kazandı.<br />

2016 yılı uygulamasında 105 başvuru arasından<br />

yapılan değerlendirmeler sonucunda toplamda 31<br />

bilim insanı ödül almaya hak kazandı.<br />

Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanlarını<br />

Ödüllendirme Programı (GEBİP) ödülü, doğa,<br />

mühendislik, sağlık ve sosyal bilimler alanında<br />

uluslararası nitelikte bilimsel çalışmalarıyla öne<br />

çıkan genç bilim insanlarını, araştırmalarında<br />

ve kendi araştırma gruplarını geliştirmede<br />

desteklemek ve genç bilim insanlarını üstün<br />

başarılı araştırmalara özendirmek amacıyla her yıl<br />

düzenleniyor. Bu kapsamda, İYTE <strong>Kimya</strong> Bölümü<br />

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Emrullahoğlu ve<br />

Moleküler Biyoloji Genetik Bölümü Öğretim Üyesi<br />

28


MERVE BAT<br />

KİMYAGER<br />

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ<br />

YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ<br />

mervebatt@gmail.com<br />

NEDEN HASTA<br />

OLUYORUZ?<br />

Oksijen insan yaşamı için çok elzem<br />

olmasına karşın, normal metabolizma<br />

sırasında üretilen bazı reaktif oksijen<br />

türleri vücuda yoğun bir zarar verme potansiyeline<br />

sahiptir. Çoğunu serbest radikallerin oluşturduğu<br />

reaktif oksijen türleri normal oksijen molekülüyle<br />

karşılaştırıldığında, kimyasal reaktivitesi daha<br />

yüksek olan oksijen formlarıdır. Serbest radikaller,<br />

dış atomik orbitallerinde bir veya daha fazla çift<br />

oluşturmamış elektron içeren yüksek enerjili, stabil<br />

olmayan bileşiklerdir. Sağa sola saldırıp enerjisini<br />

atmaya çalışan yaramaz çocuklara benzerler.<br />

Serbest radikal oluşumunu etkileyen bir çok<br />

metabolik ve çevresel faktör vardır. Ne kadar sağlıklı<br />

olursanız olun vücuttaki serbest radikal oluşumunu<br />

engelleyemezsiniz yani. Nefes aldığınız her saniye<br />

vücutta belli bir oranda radikal oluşmaktadır.<br />

Ancak bu oranı minimuma indirmekte bizlerin<br />

elinde. Peki ne yapabiliriz diye soracak olursanız<br />

ilk önce serbest radikal oluşturan çevresel faktörleri<br />

azaltmamız,ardından da çeşitli yollarla vücudumuzda<br />

oluşan radikalleri etkisiz hale getiren antioksidan<br />

dediğimiz molekülleri arttırmamız gerektiğini<br />

söyleyebilirim.<br />

Serbest radikal oluşumunu etkileyen çok sayıda<br />

çevresel faktör vardır. Şimdi bu çevresel faktörleri<br />

birlikte inceleyelim. Egzersiz yapmanın vücudumuza<br />

sağladığı yararları saymakla bitiremeyiz ancak her<br />

şeyde olduğu gibi egzersizin de fazlası ne yazık ki<br />

zararlı. Bilinçsiz veya aşırı yapılan egzersizler vücutta<br />

serbest radikal oluşumunu arttırıyor. Hepimizin<br />

bildiği gibi stres altında kalmakta vücudumuz<br />

için çok zararlı. Stres serbest radikal oluşumunu<br />

arttırarak bizi olumsuz yönde etkiliyor. Kronik<br />

hastalıklar, beslenmeyle ilgili yapılan yanlışlar (yanlış<br />

yemek pişirme teknikleri, aşırı kalorili beslenme, aşırı<br />

Fe ve Cu alınması, az sebze ve meyve yenmesi, katkı<br />

maddelerinin aşırı alınması), sigara dumanı, hava<br />

kirliliği, endüstriyel atıklar gibi çevre kirleticileri,<br />

UV ışınları ve ilaçlar serbest radikal oluşumunu<br />

arttırtan diğer çevresel faktörler. Saydığımız bu<br />

faktörlerden ilaçlar benim gibi sizlerinde dikkatini<br />

çektiyse hemen konuya açıklık getirelim. İlaçlar<br />

vücuttaki antioksidan aktiviteyi düşürüyor.<br />

Örneğin vücudumuz ağrıdığında hemen yardımına<br />

koştuğumuz parasetomol. Sitokrom p450 tarafından<br />

parasetamol karaciğerde zehirsizleştiriliyor. Bu<br />

reaksiyon sırasında parasetamolden oluşan ara ürün<br />

glutatyon(vücudumuzda gerçekleşen reaksiyonlar<br />

sırasında oluşan radikalleri etkisizleştirerek<br />

antioksidan etki gösteren molekül) ile birleşerek<br />

glutatyon miktarında düşmeye sebep oluyor.<br />

Antioksidan ne diyecek olursak; antioksidanlar<br />

radikalleri kolayca etkisiz hale getirecek olan<br />

moleküllerdir. Radikallere fazla olan elektronlarını<br />

veya hidrojenlerini verirler. Böylece radikaller<br />

istediklerini alır ve sağa sola sataşmayı keser, bize<br />

zarar vermezler. Antioksidanlar, yaramaz çocuğu<br />

sakinleştiren anne görevindedir.<br />

29


Radikallerin vereceği zarardan korunmak için<br />

ortamda yani vücutta yeterli antioksidan olması<br />

çok önemlidir. Antioksidanlar vücutta üretilebildiği<br />

gibi dışarıdan da alınabilir. Özellikle yaşlanma ile<br />

birlikte çeşitli savunma mekanizmlarının bozulmaya<br />

başlamasıyla paralel olarak vücutta serbest radikal<br />

dengesi de bozulmaktadır. Dengenin yeniden<br />

sağlanabilmesi için antioksidanların dışarıdan<br />

alınması gerekir.<br />

Peki antioksidan kaynağı olan<br />

besinler neler?<br />

Antioksidanlar sentetik olabildikleri gibi, doğal<br />

olarak sebzelerde, meyvelerde ve baharatlarda<br />

bulunmaktadır. Renkli sebze ve meyveler antioksidan<br />

depolarıdır. Özellikle çiğ tüketildiklerinde<br />

ihtiyacımız olan antioksidanları sağlarlar. Pişirme<br />

işlemi çoğunlukla antioksidan aktivitesini<br />

azaltmaktadır. Ancak ısıya maruz kaldığında<br />

antioksidan aktivitesi artan veya etkilenmeyen<br />

besinler de mevcuttur. Enginarın antioksidan<br />

aktiviyesi ısıya maruz kaldığında azalmazken brokoli,<br />

havuç, yeşil fasülenin antioksidan aktivitesi pişirme<br />

sonucu artar. Fakat bir genelleme yapacak olursak,<br />

sebzeleri pişirmek antioksidan aktivitesini azaltır,<br />

diyebiliriz. Besinin maruz kaldığı ısı ve basınç<br />

artarken antioksidan aktivitesi de azalır. Ancak<br />

bilinmesi gereken bir başka nokta da her pişirme<br />

yönteminin aynı olmadığıdır. Suda haşlama ve<br />

düdüklü tencerede pişirme gibi metodlar antioksidan<br />

aktivitesini korumada etkili değildir. Bir sebzeyi<br />

uzun süre pişirdiğinizde antioksidan bakımından<br />

pek bir yararı kalmaz.Suda haşlamak yerine fırında<br />

pişirmeyi tercih ederek sebzelerdeki antioksidanların<br />

korunmasını sağlayabilirsiniz.<br />

E vitaminin bulunduğu bitkisel yağlar, fındık,ceviz,<br />

yer fıstığı, yumurta sarısı, ton balığı, buğday,<br />

C vitamininin bulunduğu portakal, mandalina,<br />

greyfurt,maydanoz, kabak, karnabahar, kivi,limon<br />

Flavonoidlerin bulunduğu elma,çay, soğan, zeytin,<br />

kereviz, şeftali, baklagiller antioksidan açısından<br />

zengin besinlerdir.<br />

Diğer taraftan tablet haline getirilmiş ekstre<br />

formundaki antioksidanların sebze ve meyvelere<br />

benzer şekilde yarar sağlamadığı ve hastalık risklerini<br />

azaltmadığı çalışmalar tarafından gösterilmiş<br />

durumdadır. Altını çizmekte yarar olan bir nokta<br />

da, bir antioksidanın bir besin içinde birden fazla<br />

izomerde yani kimyasal formda bulunduğu, bu<br />

antioksidan hap haline getirildiğinde ise çoğunlukla<br />

tek bir izomer halinde bulunmasıdır.<br />

sadece tek bir izomer, alfa-tocopherol’ü vücuda almış<br />

olursunuz. Bu izomer tek bir tür radikalle savaşır.<br />

Diğer radikallerle savaşması gereken beta-tocopherol<br />

ve gamma-tocopherol gibi izomerler ortamda<br />

bulunmadığı için diğer radikaller size zarar vermeye<br />

devam eder. Bu yüzden antioksidanları tablet olarak<br />

almak yerine sebze ve meyvelerden alarak tüm<br />

izomerleri dengeli bir şekilde vücuda almalıyız.<br />

Farklı antioksidan izomerleri, farklı radikal türlerini<br />

yakalayıp etkisiz hale getirir. Örneğin siz antioksidan<br />

olarak E vitaminini bir tablet halinde aldığınızda,<br />

30


Kaynaklar :<br />

Epidemiyolojik çalışmalar gösteriyor ki sebze ve meyve tüketimi çok<br />

olan ülkelerde kalp damar hastalığı ve kanser oranları diğer ülkelere<br />

göre çok daha düşüktür. Bizler vücudumuzdaki serbest radikallerin<br />

artmasıyla meydana gelen oksidatif stresin sebep olduğu kanser,<br />

Parkinson, Alzheimer, kalp krizi, damar sertliği, merkezi sinir sistemi<br />

hastalıklarından korunmak için radikal oluşumuna neden olan çevresel<br />

faktörleri azaltıp düzenli şekilde meyve sebze yemeliyiz.<br />

[1] Koca, N. Ve Karadeniz, F.,’’Serbest radikal oluşum mekanizmaları ve vücuttaki antioksidan savunma<br />

sistemleri’’, Gıda mühendisliği dergisi<br />

[2] http://iyibesleniyihisset.net/2015/03/antioksidanlar-ve-serbest-radikaller<br />

[3] Đilas SM, Čanadanović-Brunet JM. Antioxidants in Food. Chemistry & Industry. 2012;56 (3):105-112.<br />

[4] Jiménez-Monreal A, García-Diz L, Martínez-Tomé M, Mariscal M, Murcia M. Influence of Cooking<br />

Methods on Antioxidant Activity of Vegetables. Journal of Food Science. 2009;74(3):H97-H103.<br />

31


Haber<br />

Yabancı<br />

ÇİN GÜNEŞİ DE KOPYALAMAYI<br />

BAŞARDI<br />

Teknolojik aletlerin taklitlerini çıkarmakla ünlü olan<br />

Çin’de bu sefer Güneş’i kopyaladılar. Çin’deki bilim<br />

insanları geçici süreliğine Güneş’in üç katı sıcaklığına<br />

ulaşabilen bir “yapay güneş” yarattılar.<br />

Çin’de Fiziksel Bilimler Enstitüsü’nde görev yapan<br />

bilim insanları Güneş’in üç katı sıcaklığa ulaşabilen<br />

bir yapay güneş üretmeyi başardı. Nükleer füzyon<br />

haznesinde muhafaza edilen yapay güneş, 49.999<br />

milyon derecelik ısıya ulaştı. Yapay Güneş tam<br />

102 saniye boyunca sıcaklığını korudu. Jiangsu<br />

bölgesinde gerçekleştirilen bu deney ile “makinelerle<br />

doğadan daha fazla enerji” elde edilebilir mi<br />

sorusuna cevap aranıyor.<br />

bilim insanları oluşan plazmadan enerji elde etmeyi<br />

başardı. Açığa çıkan enerji Dünya’nın çekirdeğinin<br />

8600, Güneş’in ise 3 katı sıcaklığına denk geliyor.<br />

Deney her ne kadar başarılı olmuş olsa da bu enerjiyi<br />

korumaya günümüzün teknolojisi yetmiyor. Uzun<br />

süre dayanabilen çekirdekler üretilene kadar bu<br />

enerjilerin güç kaynağı olarak kullanılması da bir<br />

hayalden öteye geçemeyecek.<br />

Deneysel İleri Derecede Süper İletken Nükleer<br />

Kaynaşım Halkası olarak bilinen bir reaktörde<br />

gerçekleştirilen deney, gerekli bileşimlerin uygun<br />

işlemlere tabi tutularak daha fazla enerji yaymasını<br />

temel alıyor. Güneş’in çalışma prensibini kullanan<br />

reaktörde, iki ayrı hidrojen gazını (döteryum ve<br />

tritium) yaklaşık 100 milyon derece ısıya çıkaran<br />

32


Yerli<br />

Haber<br />

“ENERGY CHALLENGE”<br />

BİRİNCİ TAKIMI ODTÜ OLDU<br />

“Energy Challenge” birinci takımı ODTÜ oldu.<br />

Keyifli anların yaşandığı yarışmaya ODTÜ,<br />

İTÜ, Erciyes, Batman ve Recep Tayyip Erdoğan<br />

Üniversitesi katıldı.<br />

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Energy Challenge, beş<br />

üniversite arasında “Petrol Ürünleri” konusunda<br />

gerçekleşti. Üniversite öğrencilerinin sektöre girmesi<br />

için büyük öneme sahip olan EIF’in düzenli olarak<br />

gerçekleştirdiği bu yarışma, sektörde önemli bir ilk<br />

ve tek olma özelliği taşıyor.<br />

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Petrol ve Doğalgaz<br />

Mühendisliği Bölümü, ferdi birinci ise Nizami<br />

Abbasov oldu” dedi..<br />

Öğrencileri tek tek tebrik eden Global Enerji Derneği<br />

Başkanı Av. Çiğdem Şelli Dilek; “Öğrencilerin<br />

çalışma hayatına girmeden böyle etkinlikler<br />

içerisine girmesi bizim için çok önemli. Onlara<br />

destek veren OMV Petrol Ofisi A.Ş.’ye de yüksek<br />

sosyal sorumluluk bilincinden dolayı teşekkür<br />

ediyorum” diye konuştu.<br />

“Energy Challenge” kurul başkanlığını<br />

yapan İstanbul Teknik Üniversitesi <strong>Kimya</strong><br />

Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Filiz<br />

Karaosmanoğlu gençlik enerjisinin EIF’e daha çok<br />

yansımasını istediğini söyledi. Karaosmanoğlu<br />

ayrıca: “Öğrencilerimizin sektörümüzü daha<br />

yakından tanımalarını ve mesleki donanımlarını<br />

geliştirmelerini destekleyerek ödüllendiriyoruz.<br />

Öğrencilerimiz “Petrol Ürünleri” başlığı altında<br />

bilgi ve hızlarıyla yarıştı. Akaryakıt, Yağlama Yağı,<br />

Eko-sürüş ve Güncel Petrol Sektörü konularındaki<br />

sorularıma cevap veren takımların birincisi<br />

33


BAKIR<br />

Simgesi:<br />

Cu<br />

Grubu:<br />

1B (Geçiş elementi)<br />

Atom numarası: 29<br />

Bağıl atom kütlesi: 63,546<br />

Oda sıcaklığında:<br />

Katı<br />

Erime noktası:<br />

1084,6°C<br />

Kaynama noktası: 2567°C<br />

Yoğunluğu:<br />

8,96 g/cc<br />

Keşfi:<br />

Bilinmiyor<br />

Atom çapı:<br />

1,57 Å<br />

Elektronegatifliği: 1,9<br />

Elektron dizilimi: 1s 2 2s 2 p 6 3s 2 p 6 d104s 1<br />

Yükseltgenme basamağı (sayısı): 2, 1<br />

Radyoizotopları:<br />

Yok<br />

Bakır, 1B geçiş grubu elementi. Kıbrıs'ta kaynakları bolca rastlandığından tüm dillerdeki isimlerinin Cyprus<br />

kelimesinden türediği tahmin edilmektedir. Simyacılar tarafından Venüs aynası ile gösterilmiştir.<br />

Bakır’ın Elde Edilmesi<br />

Bakır doğada başlıca bileşikleri biçiminde bulunur. Bunun yanında elementel bakıra da rastlanır.<br />

Yerkabuğunda milyonda 70 ve deniz suyunda milyonda 0.001-0.02 oranında bulunur. Bakır mineralleri<br />

sülfürlüler ve oksitliler olarak iki grup altında toplanabilir. Başlıca sülfürlü mineralleri; kalkosit, kalkopirit,<br />

bornit, raedirit, enarjit, kovelit’tir. Oksitli minerallerinin başlıcaları da malahit, kuprit ve brokantit’tir.<br />

Dünyadaki başlıca bakır yatakları ABD, Şili, Zambiya, Zaire, Peru ve Zimbabwe’de bulunur.<br />

Dünya bakır gereksinmesinin büyük çoğunluğu sülfürlü filizlerden sağlanır. Günümüzde işletilen filizlerin<br />

büyük çoğunluğu ortalama % 2 ya da daha düşük oranda bakır içerirler. Bakırın elde edilmesi pahalı bir<br />

işlem olduğundan, filizlerin önce zenginleştirilmeleri gereklidir. Zenginleştirme için filizler önce kırılarak<br />

iyice öğütülür ye yüzdürme yöntemiyle ortalama % 32 bakır içeren bir karışım elde edilir.<br />

Kullanım Alanları<br />

Bakırın en önemli kullanım alanı, elektrik-elektronik sanayidir. Elektrik iletkenliği çok yüksektir. Madeni<br />

para ve silah yapımında kullanılan metal alaşımlarının büyük çoğunluğu bakır içerir. Diğer alaşımları da,<br />

kuyumculukta ve bronz heykelciliğinde kullanılır. Pirinç ve bronz, bakır alaşımlarıdır. Tarımda, su yosunu<br />

öldürücü (algasit) olarak kullanılır. Şekerlerle yapılan analitik kimya testlerinde kullanılan Fehling çözeltisi<br />

gibi çeşitli bileşimler de bakır içerirler.<br />

34


Ayın<br />

Web<br />

Sitesi<br />

Ücretsiz kimya dergileri okuyabileceğiniz bir site<br />

arıyorsanız bu site size göre.<br />

Sitede kimya ile ilgili birçok dergi bulunmakta.<br />

Kendini sürekli güncel tutmaya çalışan siteyi<br />

incelemenizi öneriyoruz.<br />

http://www.kimyadergileri.com<br />

35


KİMYA BULMACA<br />

1<br />

2<br />

3 4<br />

5<br />

6<br />

7<br />

Soldan Saga<br />

3. Bir kimyasal bilesige açil grubu katma islemi.<br />

5. Formülünde -1 yüklü hidrojen anyonu ve bunu içeren<br />

bilesiklerin genel adi.<br />

6. Elektrik akimi etkisiyle yürüyen kimyasal degismeleri ve<br />

kimyasal tepkimelerde olusan enerjiyi elektrik üretiminde<br />

kullanma konularini inceleyen bilim dali.<br />

7. Kapali bir kap içindeki gaz moleküllerinin genisligi,<br />

moleküllerin ortalama serbest yolundan daha küçük olan<br />

ve dolayisiyla moleküllerin birbirleriyle çarpismadan<br />

geçebildikleri bir delikten disari kaçmasi; esanlam:<br />

delikten yayilma.<br />

Yukaridan Asagiya<br />

1. Akiskan olma durumu.<br />

2. Sivilarin özgül agirliklarinin ölçümünde kullanilan<br />

camdan yapilmis, içinde küçük metal bilyaciklar olan<br />

aygit.<br />

3. Yüzeyindeki denklesmemis kuvvetlerin çekimiyle, baska<br />

bir maddenin atom, iyon ya da moleküllerinin bu yüzey<br />

üzerinde derismesine yolaçan kati ya da sivi madde;<br />

esanlam: yüzeyde tutan<br />

4. Bir litre çözeltide çözünen maddenin mol sayisi.<br />

36


KİMYA BULMACA<br />

(GEÇEN AYIN ÇÖZÜMÜ)<br />

7<br />

V<br />

3<br />

U<br />

Ç<br />

U<br />

C<br />

4<br />

I<br />

2<br />

L<br />

1<br />

U<br />

A T E K S<br />

R<br />

A<br />

F<br />

M B I K<br />

U L 5<br />

P<br />

6<br />

L<br />

A B O R A T U V A R<br />

U R R<br />

E R N I K A F<br />

10<br />

H<br />

S Ü 8<br />

T<br />

Y<br />

O<br />

9 M E T A L S I<br />

A V A N O<br />

Y<br />

L<br />

Soldan Saga<br />

2. Dogal ya da yapay kauçuklarin ve reçinelerin suda asilti<br />

halindeki süt görünümlü karisim. [LATEKS]<br />

4. Genellikle damitma için kullanilan, camdan ya da yüksek<br />

sicakliga dayanikli malzemeden yapilmis laboratuvar<br />

aygiti [IMBIK]<br />

6. Bilimsel deney ve arastirma yapmada kullanilan, bu<br />

amaçla gerekli araç-gereçlerle donatilmis yer, deney<br />

odasi, deneyevi. [LABORATUVAR]<br />

7. Basta tahta olmak üzere bir malzemenin yüzeyini renksiz<br />

saydam bir film ile kaplamak için kullanilan reçinenin<br />

uçucu bir çözücü içindeki çözeltisi. [VERNIK]<br />

9. Hem komsusu olan metallerin özelliklerini hem de<br />

komsusu olan ametallerin özelliklerini gösterebilen<br />

element. [METALSI]<br />

10. Metal, porselen, plastik ya da agaçtan yapilmis, kati<br />

özdekleri ezerek ögütmek için kullanilan sapli çukur<br />

kap. [HAVAN]<br />

Yukaridan Asagiya<br />

1. Moleküler agirligi 500 Daltondan daha büyük olan<br />

parçaciklarin süzülmesinde kullanilan, süt teknolojisinde,<br />

ve süt yagi, protein gibi molekül agirligi/çapi büyük olan<br />

bilesenlerinin deristirildigi membran ayirma yöntemi<br />

[UTRAFILTRASYON]<br />

3. Bir maddenin buharlasmaya yatkinligi. [UÇUCULUK]<br />

5. Hos kokan dogal ve yapay maddeler ile çözücü ya da<br />

seyreltici olarak etanol ya da etanol-su karisimindan<br />

olusan, vücuda, nesnelere ya da yasam alanlarina hos bir<br />

koku vermek için kullanilan sivi. [PARFÜM]<br />

8. Bir alkolde -OH fonksiyonel grubu yerine -SH<br />

fonksiyonel grubunun geçmesiyle olusan bilesik.<br />

[TIYOL]<br />

37


İNGİLİZCE-TÜRÇE<br />

KİMYA SÖZLÜĞÜ<br />

Menthol<br />

Metal Plate<br />

Migrate<br />

Molecular Sieve<br />

Nucleation<br />

Observation<br />

Orientation<br />

Oxidation Number<br />

Painless<br />

Permanent<br />

Predissociation<br />

Process<br />

Puckered Ring<br />

Randomness<br />

Reaction Order<br />

Recrystallization<br />

Reference<br />

Research<br />

Reversible Process<br />

Rotation Operation<br />

Sample<br />

Scientific<br />

Section<br />

Nane ruhu, Mentol<br />

Levha<br />

Göç Etme<br />

Moleküler Elek<br />

Çekirdeklenme<br />

Gözlem<br />

Yönlendirme<br />

Yükseltgenme <strong>Sayı</strong>sı<br />

Ağrısız<br />

Kalıcı<br />

Ön Ayrışma<br />

Süreç<br />

Zik-Zak Halka<br />

Rasgelelik<br />

Tepkime Derecesi<br />

Yeniden Kristallendirme<br />

Atıf, Referans<br />

Araştırma<br />

Tersinir Süreç<br />

Dönme İşlemi<br />

Numune<br />

Bilimsel<br />

Kesit<br />

38


YAZARIMIZ<br />

OLUN<br />

KOŞULLAR<br />

1-) KİMYA VEYA KİMYA SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ BİR KONUDA KAYNAKLARINIZI BELİRTEREK<br />

YAZIN<br />

2-) HER AYIN 20. GÜNÜNE KADAR info@inovatifkimyadergisi.com adresine<br />

AD-SOYAD<br />

SIK KULLANDIĞINIZ MAİL ADRESİ<br />

BİTİRDİĞİNİZ/OKUDUĞUNUZ OKUL İSMİ<br />

PROFİL FOTOĞRAFI<br />

YAZINIZIN WORD FORMATI<br />

İLE GÖNDERİN.<br />

BİR SONRAKİ AY BİLGİLERİNİZ İLE YAZINIZI YAYIMLAYALIM


REKLAM<br />

İÇİN<br />

iletisim@inovatifkimyadergisi.com<br />

BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE<br />

ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE<br />

REKLAM VERİN<br />

BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!