Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Gazi</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Basın-Yayın<br />
Yüksek Okulu<br />
(BYYO) Yıllığı
143 Kelimelik Başlangıç<br />
Her yıl yüksekokul ve fakültelerde başarıyla oynanan<br />
bir senaryo vardır. Senaryoda yöneticiler, hocalar,<br />
öğrenciler, yönetmelikler, aşklar, acı, hüzün,<br />
dehşet, kan her şey vardır. Bu senaryonun gerçekliği<br />
belki “gerçekten” daha gerçektir.<br />
Bir dönemin romanları “olaylar ve kişiler tamamen<br />
hayal ürünüdür” diye başlarken, bizim hikâyemize<br />
“olaylar ve kişiler tamamen gerçektir” diye<br />
başlamamız en isabetli olandır.<br />
Oynanan senaryonun tradeji mi, komedi mi,<br />
yoksa dram mı olduğu herkese bırakıldığından<br />
karışıklık ve çelişmelerin, güneş sisteminin Dünya<br />
gezegeninden, Avrasya kıtasının Türkiye Cumhuriyeti<br />
devletinin Başkenti Ankara’nın Emek<br />
semtinde yüksekokulumuzun ‘<strong>Gazi</strong>’nin Sesi’ haber<br />
merkezinde daktilo ve kâğıt sesleri arsında biz<br />
komite üyeleri bu olayları ve kişileri kalıcı hale<br />
getirdik. Ama…<br />
Dünya basınının Atasözü haline gelmiş bir söz<br />
vardır:<br />
“Doktorlar yanlışlarını gömerler, avukatlar<br />
cezaevine tıkarlar, gazeteciler ise altına imzalarını<br />
koyup birinci sayfada yayınlarlar.”<br />
İşte bizim fobimiz de bu…<br />
En iyi dileklerimizi sunarken, sizi sizle/bizle baş<br />
başa bırakıyoruz…
Sevgili öğrenciler,<br />
Hayatınızın en mühim dönüm noktasında bulunuyorsunuz.<br />
Şimdi sorumluluk taşıyan insanlar<br />
olarak hayata atılacaksınız. Basın- yayın gibi<br />
“etkili ve kutsal” bir mesleğin mensuplarısınız.<br />
Bu mesleğin gerektirdiği sorumluluk içinde<br />
davranacağınıza, millet bütünlüğüne, ülke menfaatlerine<br />
ve insanlarımızı birbirine bağlayan ahlak<br />
kurallarına sadık kalacağınıza inanıyorum.<br />
Hepinize mutlu bir gelecek ve başarılı bir meslek<br />
hayatı dilerim.<br />
Ahmet Bican Ercilasun<br />
BYYO Müdürü
Öğretim kadrosu<br />
Prof. Dr. Bülent Daver<br />
Prof. Dr. Alptekin Esin<br />
Prof. Dr. Hasan Köni<br />
Doç. Dr. Korkmaz Alemdar<br />
Doç. Dr. Sacit Önen<br />
Doç. Dr. Nevzat Gözaydın<br />
Yrd. Doç. Dr. Hasan İşgüzar<br />
Yrd. Doç. Dr. Alemdar Yalçın
EĞER…<br />
EĞER, bir gün bütün çevrendekiler<br />
Paniğe kapılıp da birer birer<br />
Seni suçladıklarında sen,<br />
Gene soğukkanlı kalabilirsen,<br />
EĞER, herkes senden<br />
Şüphe ederken, sen kendine güvenebilir<br />
Ve öfkeni yenebilirsen<br />
EĞER,<br />
Bekleyebilir<br />
Ve beklemekten yorulmazsan,<br />
HERKESİN yalan söylediği yerlerde<br />
Sen yalana sarılmazsan,<br />
Ve senden nefret edildiğinde, sen nefrete<br />
kapılmazsan,<br />
Ve aynı zamanda çok iyi görünmeye<br />
Bir bilgelik havasına bürünmeye<br />
Gayret etmezsen,<br />
EĞER, tutsak olmadan hayallerine<br />
Hayal kurabilirsen,<br />
EĞER, düşünebilir<br />
Fakat düşüncelerin prangalarını kırabilirsen,<br />
Felaket… Yahut zafer…<br />
Bu iki hilekâra da eğer<br />
Aynı tebessümle bakabilirsen<br />
Ve senin söylediğin bir hakikatin<br />
Sahtekârların elinde<br />
Ahmak avlamak için bir tuzak halinde<br />
Kullanıldığını görür de susabilirsen,<br />
Ve durup seyrederken EĞER,<br />
Bir ömre bedel varlığını,<br />
Onun birdenbire yıkıldığını<br />
Görür de sen yıkılmazsan,<br />
Ve baştan başlayarak<br />
Yorgun argın ellerinle<br />
Aşınmış alın terine<br />
Onu yeniden kurabilirsen<br />
EĞER, bir ömür boyunca kazandığın<br />
Her şeyi yığın yığın<br />
Ortaya koyarak, üstüne hayatının<br />
Büyük kumarına girebilirsen,<br />
Ve de kaybettiğin zaman<br />
Tek kelime konuşmadan<br />
Yeniden, yeni baştan<br />
Kendini işine verebilirsen<br />
Ve bir gün dermanı tükenmiş<br />
Kalbine ve yorgun sinirlerine hükmederek onları<br />
emirlerine<br />
Boyun eğdirirsen eğer,<br />
EĞER, bütün bunlardan sonra sana<br />
-Dayan… diye seslenen iradenden<br />
Başka hiçbir şeyin kalmamışken<br />
Dayanabilirsen,<br />
EĞER, sefillerle gezerken kişiliğini<br />
Ve krallarla gezerken halkla ilişiğini<br />
Koruyabilirsen<br />
EĞER, dostlarına hatta<br />
Düşmanlarına karşı yücelterek barışı<br />
Hiç kimseye kırılmazsan,<br />
Ve herkese ayrı ayrı değer<br />
Verir de hiçbirini diğer<br />
Kişilerden fazla önemsemezsen eğer,<br />
İhmali affedilmeyecek bir dakikanın<br />
Altmış saniyesinin altmışını da<br />
Teker teker iyi kullanabilirsen<br />
EĞER, mutluluğu hep yanında bulursan<br />
Her şeyiyle birlikte dünyalar senin olur<br />
Hatta<br />
Adam olursun oğlum<br />
Adam olursun<br />
D. Kipling’den<br />
Çev: Gökhan Evliyaoğlu
Bu anlamlı fotoğrafı Osman Köse, O’nu kaybetmeden bir yıl önce ‘Temel Fotoğrafçılık Dersi<br />
Uygulamaları’ içinde çekmişti. Ne bizim, ne de Osman’ın aklına gelirdi bu fotoğrafı böyle bir sayfada<br />
kullanacağımız…. Sevgili Leziz, sen bizim yüreğimizdesin…
YILLIK KOMİTESİNE,<br />
Hal hatır sormadan yazıma başlayacağım. İsterseniz hemen konuya gireyim: Efendim, ben sizin güzel bir<br />
yıllık çıkarabileceğinize inanamıyorum. Sakın sizi suçladığımı sanmayın. Bu aslında hepimizin suçu. Ama<br />
umarım beni utandırırsınız. Başarılar (Buna gerçekten ihtiyacınız var)<br />
15.12.1986, Ankara<br />
Zeynep Köse
DEMET ŞAHİN<br />
Demet’in özelliği, yalnızca birçok derste yüksek<br />
not alması ve özellikle çoğumuzun zorlandığı bölüm<br />
derslerinde alınabilecek en yüksek notları alarak<br />
geçmiş olmasından ibaret olsaydı, O’nun hakkındaki<br />
yazımız burada son bulacaktı. Ancak Demet,<br />
başarılarını perçinleyen, destekleyen, tamamlayan<br />
kişiliği ile hep dikkatleri çekmiştir. Sıkı öğrenciydi<br />
vesselam…<br />
Daha okul sıralarında birçok dergi, ajans ve<br />
gazetede iyi bir eleman olarak görev yaparak<br />
hem tecrübe kazanan hem de çevresini genişleten<br />
arkadaşımız, kuşkusuz örnek bir B.Y.Y.O. öğrencisi<br />
olduğunu kanıtlamıştır. Kısa saçları, telaşlılığı ve<br />
hep omuzunda taşıdığı oldukça ağır çantası ise bu<br />
örnek öğrencinin hatırlanacak küçük birkaç ayrıntısı<br />
olacak.<br />
Demet arkadaşlar arası ilişkilerde hep uzlaştırıcı<br />
olmasıyla, en zıt kutuplar arasına bile diyaloğu<br />
sağlar. Aslında bize kalırsa Demet, Birleşmiş Milletler<br />
Genel Sekreteri olmalı…<br />
Yıllık Komitesi Başkan Yardımcılığında da oldukça<br />
başarılıydı. Bazen bütün işlerin yapılmasına tek<br />
başına yetti. Demet’i Türkiye Soroptimist Kulübü’ne<br />
aday gösteriyoruz.<br />
Demet, en iyi dileklerimizle başarılarının<br />
devamını diliyoruz.
HÜSEYİN KEKLİK<br />
Yıllık için yazısı en son yazılan kişi unvanına<br />
sahip olan Hüseyin, dersleri ve okuldaki faaliyetleri<br />
umursamayan tavrıyla okulumuzda birçok<br />
kişi tarafından haksız yere “aslında pek de hoş<br />
olmayan bir çok unvanı” da kazandı. Komitenin<br />
bütün çabalarına rağmen kendisine ilişkin bilgi<br />
edinmede çok zorlandığı bu arkadaşımızın okul<br />
dışında çok hareketli olduğu söyleniyor.<br />
Hüseyin, Tunalı Hilmi’de dolaşmaya ayırdığı<br />
zamanın yüzde birini ve düşünerek geçirdiği<br />
vakitlerin binde birini, bu sayfa için ayırsaydı bu<br />
sayda da böyle içeriksiz olmayacaktı. Ancak ne<br />
yazık ki, Hüseyin –sınıftaki çoğu kişiden biraz<br />
daha fazla- vurdumduymaz olmasıyla bu duruma<br />
düştü.<br />
Hüseyin, okul hayatı dışında okul hayatıyla<br />
en az kesişen bir hayat çizgisinde yaşar ve son<br />
derece de mutludur. Hüseyin’e okulda olduğu<br />
gibi, hayatın ne içinde ne de büsbütün dışında<br />
mutlu bir gelecek diliyoruz.<br />
ARANIYOR<br />
Yıllık Komitesi’ne ilginç fikirleriyle ve<br />
deklanşöre hızlı basması avantajı ile giren, fakat<br />
daha sonra bunalımları tutarak bir daha uğramayan,<br />
kimliği belirlenemeyen ve fotoğrafta görülen kişi,<br />
Şair olduğu tartışılır ama pek çok güzel şiirlerinin<br />
olduğu söyleniyor. Kendi döneminden arkadaşları<br />
O’nu hep olumlu özellikleri ile tanıyorlar.<br />
Bu, duyguları azgın bir deniz gibi dalgalı,<br />
düşünceleri bir göl kadar durgun ve berrak ama<br />
görünüş olarak bohem bir hayatı seçtiği sanılan kişi,<br />
Adını hatırlayanlar ya da kendisini görenler, O’na<br />
yıllar sonra bile, en iyi dileklerimizi söylesinler.<br />
NOT: Hakan Coşkun adı unutulmaz.
GÜRSEL<br />
BAYRAKTUTAN<br />
4 senelik candan arkadaşlığımız boyunca; gözlüklerini<br />
hafiften kaldırarak nesnel bir açıdan<br />
objelere yaklaşıp derinlemesine irdeleyerek özgün ve<br />
realist sonuçlara ulaşmaya çalışan ütopist ve pessemizm<br />
ile yoğrulan Gürsel, gerçek bir “Green Bursa”<br />
evladıdır.<br />
Başarılı ve esprili bu kardeşimiz, vaktinin büyük<br />
bir bölümünü okul ve “Öteki”, beriki gibi yerlerde<br />
geçirmektedir.<br />
Şu son günlerde müziğe olan düşkünlüğüyle<br />
ağzına mızıka alan Gürsel’in okulda Mızıka-i Hümayun<br />
asistanı olarak kalması bekleniyor.<br />
Başarı ve mutluluk dileklerimizle…
ÇİĞDEM<br />
BEKTAŞ<br />
(.) Çiğdem’e, lise hatıra defterlerinde<br />
denildiği gibi, “kalbi kadar<br />
temiz” bir sayfa bırakıyoruz. Biz<br />
bütün çabamıza rağmen kendisinden<br />
ve arkadaşlarından yazı alamadık.<br />
Başarabilene helal olsun, Çiğdem’e de<br />
aşk olsun. (Komitenin notu)<br />
ŞENOL ANGIN<br />
Yakın bir kaynaktan elde ettiğimiz<br />
bilgiye göre Şenol,<br />
Çok çabuk uyum gösteriyor, sabırlı,<br />
uykuya düşkün, Hayyam’ı aratmayacak<br />
şiirleri varmış; vasat-uysal-sorumlu…<br />
Çok iyi futbol ve okey bilir, ayrıca<br />
nihayet briç öğrendi. Bu yakın kaynak<br />
Şenol’u tanıyanlar adına diyor ki;<br />
“Şenol’a uykusunu bölmeyecek bir<br />
iş, briçte kendisini anlayacak iyi bir<br />
kare, Sümerbank’tan taksitle alacağı<br />
mallar için kefil, güzel yemek yapacak<br />
mutfak ve hepsinden önemlisi bunalımlı<br />
anlarında O’nu idare edecek bir EŞ diliyorum.”<br />
Biz de Şenol’u tanıyan herkesin<br />
bildiği ve her zaman hatırlayacağı bir<br />
esprisiyle, yukarıdaki dileklere katılarak<br />
veda ediyoruz:<br />
Şenol: Ehliyetin va mı?<br />
X: Yok.<br />
Şenol: Benim va da…
SİZLERİ ÇOK<br />
SEVİYORUM<br />
Hoşça kal…<br />
Allahaısmarladık…<br />
Zirvede görüşmek üzere…<br />
Arkadaşım Metin,<br />
Sana da bol şans.<br />
Biliyor musun, şanslı olmak gibisi<br />
yoktur.<br />
Canan, “Çirkin kız”, seni<br />
göremeyeceğim için bilsen ne kadar<br />
mutluyum.<br />
Alptekin bey,<br />
Beni İstatistik’ten bıraktığınız için<br />
size kızıyorum (Hâlâ)<br />
Ama sonra da atmadığınız için<br />
teşekkürler…<br />
Sahi, neden atmadınız?<br />
Kütüphaneci Tevfik Ağabey, nihayet<br />
Galatasaray şampiyon.<br />
Yıllık komitesi,<br />
Sizlere söyleyecek bir şeyim yok,<br />
Canınız cehenneme…<br />
Yani, orada görüşürüz…<br />
(Kütüphanenizde YANGINDA İLK<br />
KURTARILACAK BİR YILLIK)<br />
Bütün isteğim buydu!..<br />
Bayan X, sizi gerçekten sevmiştim,<br />
ama bu iş buraya kadar<br />
Siz de cevabımı YILLIK’tan<br />
aldınız…<br />
Şevket Amca,<br />
Sizi, çayınızı ve sohbetinizi<br />
özleyeceğim.<br />
O yüzden bir yıl daha burada olmak<br />
bir kayıp değil benim için…<br />
Fotoğraf mı?<br />
Boş verin…<br />
Unutacak mısınız?<br />
Sanmıyorum…<br />
ALİ YAKIŞIKLI<br />
Komite Başkanı
CANAN AKIN<br />
Canan’ın Almanya/Stadhagen<br />
doğumlu olduğunu biliyor musunuz?<br />
Şaşırdınız mı? Ama biraz<br />
dikkatlice bakarsanız belki bazı<br />
ipuçları yakalayabilirsiniz. Örneğin,<br />
Almanca’dan muaf olmuştur ve son<br />
iki yılda ortalaması 100 oln tek dersi<br />
Almanca’dır.<br />
Bizce Canan hakkında bilmediğiniz<br />
yalnızca bu değil. Onun altın gibi bir<br />
kalbi var. Yoo bu lafı hiç beğenmez,<br />
yani iltifattan hiç hoşlanmaz. Ama<br />
şaka olarak kendisine “Çirkin kız”<br />
dense bunu arkadaşlık adına hoşgörü<br />
ile karşılar.<br />
Canan’ın okuldaki derslerden<br />
çok yabancı dillere ilgi duyması<br />
aslında onun iyi bir filoloji öğrencisi<br />
olabileceğini düşündürür insana. Ancak<br />
bunu duysa şunu söyleyeceğinden<br />
eminiz, “Herhalde yani, bir parça”.<br />
Hey ne oluyor? Biz ne yapıyoruz?<br />
Herkesin akıllı ve uslu olarak<br />
tanıdığı Canan’ı tutup size tanıtmaya<br />
çalışıyoruz. Yukarıda söylediklerimizi<br />
silmek için artık çok geç. Ama en iyisi<br />
sözü Canan’a bırakmak:<br />
……………………………………<br />
………………………………………<br />
………………………………………<br />
……………………………….<br />
……………………………………<br />
………………………………………<br />
………………………………………<br />
………………………………..<br />
……………………………………<br />
………………………………………<br />
………………………………………<br />
…………………………………..<br />
NOT: Yıllığınızı Canan’a verirseniz<br />
noktalı yerlere sizin için bir şeyler<br />
yazcaktır.
NURAY<br />
DOĞDU<br />
“Bütün kadınlar (kızlar) güzeldir”.<br />
Bilemem ama siz de aynı görüşte<br />
misiniz? Nuray biraz daha güzel<br />
diğerlerinden galiba…<br />
Yakın ve güvenilir kaynaklardan<br />
elde ettiğimiz bilgilere göre, Nuray’ın<br />
en bariz karakter özelliği “inatçılığı”<br />
imiş. Aldığımız notta aynen şöyle<br />
yazıyor:<br />
“Öyle inatçı bir karakteri vardır ki,<br />
hiç kimse onu aklına koyduğu şeyleri<br />
yapmaktan alıkoyamaz.”<br />
Bir gün Nuray ile karşılaşırsanız<br />
kulağınıza küpe olsun.<br />
Nuray’ın diğer bir özelliği de güzel<br />
pastalar yapmasıymış. Bu haberi<br />
yılsonunda öğrenen komita başkanı,<br />
hafta sonları Nuray’ın memleketten<br />
yaparak getirdiği nefis pastalardan<br />
habersiz geçirdiği günlere son derece<br />
üzüldü.<br />
Kozmetik ve takı sanayii ürünlerinin<br />
sadık bir takipçisi ve tüketicisi<br />
olduğu da edindiğimiz diğer bir haber.<br />
“Almazsa da bu ürünleri vitrinde<br />
seyretmekten bile zevk duyar.” (Bu<br />
satırlarımız da öncelikle Nuray’a<br />
doğum gününde sürpriz yapmak isteyenlere<br />
seslenmek istedik.)<br />
Ve Nuray’a en yakın arkadaşından:<br />
“Sevgili Nuray, hafta sonları Milli<br />
Kütüphane’de akşamladığımız günleri,<br />
sınav öncesindeki heyecanımızı,<br />
ders boyunca yaptığımız konuşmaları<br />
(pek tabi ki ders dışındaki konularda)<br />
birlikte kurduğumuz hayalleri,<br />
Kızılay’a yaptığımız gezintileri<br />
hiç unutmayacağım. Senin de<br />
unutmayacağını biliyorum.”<br />
Bu pasajın aşağıdaki son bölümüne<br />
hep beraber katılıyor ve diyoruz ki:<br />
“HERŞEY GÖNLÜNCE OLSUN”
ERCAN<br />
SEZGİN<br />
Tokat’ın önde gelen eşraflarından<br />
Selahattin Bey’in üçüncü ve tek<br />
erkek çocuğudur. İlk, orta ve lise<br />
öğrenimlerini Tokat’ta yaptıktan sonra<br />
kendisi de nasıl olduğunu anlamadan<br />
B.Y.Y.O’ya girmiş.<br />
Ankara’ya geldiğinde hemen<br />
ortama uyum sağlamış, toparlanmış<br />
ve yükseköğretim gençliğinin tek<br />
eğlencesi olan okey’e takılmaya<br />
başlamıştır. Babasının memleketteki<br />
dükkânında havlulardan kazandığı<br />
parayı burada harcarken oldukça tutucu<br />
davranmış, arkadaşlarına bir şey<br />
ısmarladığını gören olmamıştır.<br />
Okul sıralarında tanıştığı Savaş ile<br />
çok iyi anlaştığı halde, “Sen Toğat’ın<br />
neresindesin oliysin?” sözüne sinirlenmekte<br />
ve böyle durumlarda Savaş’ı<br />
gizli sırlarını ve çektiği fotoğraflarını<br />
açıklamakla tehdit etmektedir.<br />
Okula gelirken her sabah aksatmadan<br />
“Zürih”e uğrayan Ercan,<br />
dört senenin sonunda nereden aklına<br />
geldiyse bıyık bırakmaya başladı. Tüm<br />
karşı çıkmalara rağmen hâlâ direnmektedir.<br />
Ercan’ı pek şarkı, türkü söylerken<br />
görmedik. Şarkı diyince aklına “Oy,<br />
oy Eminem”, “Deh deyin kızlar, benim<br />
atıma deh deyin” türküleri gelir.<br />
Ercan, bazı arkadaşların ev görmeye<br />
gittiğinde vaat ettiğin hidrofilli<br />
havluları hâlâ bekliyorlar…<br />
(.) Not, Ercan’ı bıyıksız hatırlayın<br />
istedik…
ADNAN<br />
ERDOĞAN<br />
Dünyaya niçin geldiği konusunda<br />
herhangi bir fikri yok ama okumaya<br />
hiç gelmediği inancında. Ancak, bunu<br />
16 yıllık (Son beş yılı B.Y.Y.O’da)<br />
öğrencilik hayatının sonunda itiraf<br />
etmesi de çok ilginç. Hele hele kendi<br />
deyimiyle “pilot olacakken yerde<br />
sürünmesi” Adnan’ın ilginç hayatının<br />
bir başka bölümünü oluşturuyor.<br />
Adnan’ın ıssız bir adaya gitmesi<br />
durumunda yanına alacağı üç şey;<br />
onun su katılmamış bir Türk olduğunu<br />
gösteriyor: At, avrat ve silah. Doğrusu<br />
bu ya ıssız adaya gitmekle zaman<br />
tünelinde geriye doğru yolculuk aynı<br />
şey…<br />
“Ya sabır” tiyatro oyununun afişi<br />
önünde poz veren Adnan’ın bize son<br />
sözleri:<br />
“Yıllığın çıktığından okulun son<br />
günü haberim olduğundan ve telif<br />
ücreti verilmediği için buraya özgün<br />
yazımı yazmıyorum.<br />
Bütün arkadaşlarıma, hocalarıma<br />
gelecek yıllarda başarılar,<br />
teşekkürler…”
KELİME ATA<br />
Değerli arkadaşlar,<br />
Ünlü Nietsche, “Bir şey hem haklıdır hem<br />
haksızdır. Ama ikisi de aynı derecede haklıdır” der.<br />
Habire “Mutlak gerçek vardır” diye bağıranlara inat.<br />
Evet arkadaşlar, kendi gerçekliğinizi düşündüğünüz<br />
an varlığınızın başkaları ile bütünleştiğini<br />
aklınızdan çıkarmayınız. Nasıl ki, siz tek başına<br />
var olmadıysanız, düşünceleriniz de haklı, haksız<br />
yanlarıyla bütünlük gösterir. Düşünceleriniz geçicidir.<br />
Bugün savunduklarınızın üç yüz yıl önce aynı<br />
olduğunu kim iddia edebilir? Eğer, iddia ediyorsanız,<br />
gelişmelerin dışında kalmak gibi bir düşünce ile<br />
karşı karşıyasınız demektir. O halde neden değişen<br />
olaylar uğruna korkunç bir öfke ve kininiz var.<br />
Suya düşen bir ağacın gölgesi kadar bile bir hükmünüz<br />
yokken, neden güzellikleri yok ediyorsunuz?<br />
Yürekleriniz neden sevgisizlikten çorak bir toprak<br />
gibi birbirinizden kopuk ve habersizsiniz. Dostluklardan<br />
uzaksınız. Oysa dostluklar yıldızlar gibidir,<br />
uzaktır ama hep vardır ve güzeldir.<br />
Sevgili arkadaşlar,<br />
Artık iletişimsizliği sona erdirin. Amacınız, umut<br />
ve güzellikleri yeşertmek, sevgiyi en kutsal inanç<br />
olarak kabul etmek olmalıdır. Çünkü hiçbir düşünce<br />
ve ideoloji, “dünyanın en güzel sanat eseri olan<br />
insanı” yok etmek için geçerli ve kutsal olamaz.<br />
Yaşam çizginizde sağlık, mutluluk ve başarılar<br />
diliyorum. Umudunuz hep bol olsun.<br />
….<br />
Selanik Caddesi’nde, “ünlü bir gazeteci”<br />
olacağına ant içen arkadaşımız, sinema alanında<br />
söz sahibi olmayı istediği için hiçbir filmi kaçırmaz.<br />
O’nun Ankara’da bildiği tek buluşma yeri,<br />
Kızılay’daki Gima’nın önüdür. Sıkıntılı ve meşgul<br />
olduğu zamanlarda kırıcıdır ama aslında çok duygusal<br />
ve düşüncelidir. İnsanlara duygularını pek<br />
belli etmeyi sevmez. Bu nedenle onu yakından<br />
tanımayanlar için soğuk ve sert bir görünüm çizer.<br />
Ne iş olursa olsun işini hep ciddiye aldığı için çok<br />
çalışır. Tek başına kendisine ve sevdiklerine güzel<br />
bir yaşam sunabilmek için çok okur, çok düşünür<br />
ve çok çalışır. Konuşmayı hele hele boş gevezelikleri<br />
hiç sevmez. “Boş kafalar kişileri, orta kafalar<br />
olayları, gelişmiş kafalar fikirleri tartışır” sözünü<br />
benimseyen Kelime, yaşama, topluma ve insanlığa<br />
ilişkin somut sorunları konuşmaktan, düşünce<br />
üretmekten hoşlanır. Hoşlanmadığı bir diğer şey ise<br />
kendi özel yaşamı hakkında konuşmaktır. Aslında<br />
evini dostlarına ve arkadaşlarına hemen açar ama<br />
özel yaşamını o kadar az insan ve o kadar sınırlı<br />
paylaşır ki onun yaşamını ve sıkıntılarını bilen insan<br />
sayısı oldukça azdır.<br />
Ne yerse yesin masadan kalkarken eline bir parça<br />
ekmek alan Kelime, okulun son yılında “özellikle<br />
dış görünüşü ile –makyaj yapmaya başladı da-“ biraz<br />
değişti. Geleceğini çok düşünen ve ulaşmak istediği<br />
hedefe ilişkin yapması gerekenleri sabırla yerine getiren<br />
Kelime’nin sabrı, kararlılığı, hoşgörüsü, çalışma<br />
azmi ve tükenmeyen enerjisi ile bir gün mutlaka tüm<br />
planlarını gerçekleştireceğine inanıyoruz. Mesela iyi<br />
bir yönetmen, iyi bir senaryo yazarı, iyi bir gazeteci…<br />
Sana film dolu yarınlar sevgili Kelime…
FİGEN<br />
ÖZDERLİ<br />
Yanında bulunduğunuz anlarda<br />
gülmeden durabilmenizin imkânsız<br />
olduğu Figen, sinirli olduğu zamanlarda<br />
yanında durulmaması gereken<br />
bir şahıstır. Öfkesi anlık ve geçicidir<br />
ama sinirliyken yanına yaklaşan beş<br />
kişiyi öldürdüğü de rivayet olmaktadır.<br />
Kahkaha attığı zaman ve özellikle<br />
küçük çocuk taklidi yaptığı zamanlar<br />
çok sevimlidir.<br />
Fedakâr ve candan bir arkadaş olan<br />
Figen, yakın çevresindeki arkadaşları<br />
için daima bir şeyler yapmaya çalışır.<br />
Özel ilgiye bayılır. Eğer doğum<br />
gününde onu “bir çiçek ile de olsa”<br />
hatırlamışsanız artık onu ömür boyu<br />
kazanmışsınız demektir.<br />
Figen’in en önemli bir diğer özelliği<br />
de el ve yüz mimikleridir. El ve yüz<br />
mimiklerini bu kadar abartılı kullanıp<br />
bu kadar kendine yakıştırabilen bir kişi<br />
daha görebilmeniz zordur.<br />
Konuşurken heyecanlı heyecanlı<br />
salladığı elleri ve çabuk konuşması<br />
bir bira içtiği zamanlar yavaşlamakta<br />
ve gerçekten seyre değer manzaralar<br />
ortaya koymaktadır.<br />
Son zamanlarda merak saldığı telsiz<br />
sohbetlerinde “Afrodit” kodunu kullanan<br />
Figen’in güzelliklere karşı büyük<br />
bir sevgisi vardır. Güzel olan her şeye<br />
bakan Figen, kız-erkek ayrımı yapmaz.<br />
Hayatın boyunca mutlu ol ve hep<br />
gül.<br />
Figen’in Çetin Altan alıntısı:<br />
“Hayat yaşandığı sürece vardır.<br />
Ötesi ya hafızalardaki hatıra<br />
Ya da hayaldeki ümittir.<br />
Hüsranı ise tek yerde kabul ediyorum:<br />
Yaşamak mümkünken<br />
Yaşamamış olmakta”
HÜSEYİN<br />
ÖZOĞUL<br />
Yıllık komitesi olarak büyütülmüş<br />
bir resminin etrafında toplanmış,<br />
sayfanı doldurmaya çalışıyoruz.<br />
Böylece çağdaş gazetecilik anlayışının<br />
(yorulmadan iş yapmak) ilk örneğini<br />
veriyoruz.<br />
Evet ilk tespitler:<br />
Halk arasında (yani sınıfta) “Amerikan<br />
Hüseyin” diye ya da “çekirge”<br />
diye tanınıyorsun.<br />
Bu senin Amerika doğumlu ve<br />
çekirge yakalamayı iyi bildiğini<br />
anlatır. Üzerinde bu yılın modası olan<br />
“kar yıkama kot” popüler kültürün<br />
yorulmaz bir takipçisi olduğunu gösterir.<br />
Amerikan stili kesilmiş saçların,<br />
kar yağdı kot takımın, onu tamamlayan<br />
spor ayakkabı ve spor çanta<br />
ama bütün bunlara rağmen kullandığı<br />
“Pipo” senin entel bir arkadaş grubu<br />
ile doğum gününü kutladığını gösteriyor.<br />
(Yılın Asparagas Ödülü)<br />
DUDU<br />
KÜTÜK<br />
Sevgili arkadaşımız Dudu da<br />
olmazsa dışarıdan gelen misafirler,<br />
bazı derslere bakarak B.Y.Y.O.’nu<br />
ekstern okul sanıp, kayıt yaptırırlardı.<br />
Derse devam etmeyi çok seven<br />
Dudu’nun en büyük korkusu hastalanmak<br />
ve dolayısıyla derslere girememektir.<br />
Giriştiği işlerde ciddiyeti ve sonuca<br />
ulaşmayı istemesiyle dikkati çeken,<br />
ıssız bir adaya gittiğinde hemen geri<br />
dönmek isteyecek kadar bu dünyayı<br />
seven arkadaşımızın iki büyük tutkusu<br />
var:<br />
Doğa ve Müzik.<br />
Hemen her yerde, her zaman birlikte<br />
olduğu arkadaşı Nuray ile ideal<br />
bir çift oluşturmuş olup eşlerini de iki<br />
kardeşten seçmelerini diliyoruz.<br />
Sevgili Dudu’ya her şeyiyle mutlu<br />
bir gelecek diliyoruz.<br />
Konfüçyus’un güzel bir sözünü,<br />
arkadaşımız sizlere mesaj olarak iletiyor:<br />
“Ara sıra isyana yönelecek<br />
gibi olursan bile hatırla ki kâinatı<br />
yargılamak imkânsızdır. Onun için<br />
kavgalarını sürdürürken bile kendinle<br />
barış içinde ol.”
HARUN KORKUT<br />
NALBANTOĞLU<br />
Ben sana mecburum bilemezsin<br />
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum<br />
Büyüdükçe büyüyor gözlerin<br />
Ben sana mecburum bilemezsin<br />
İçimi seninle ısıtıyorum.<br />
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor<br />
Bu şehir o eski İstanbul mudur<br />
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor<br />
Sokak lambaları birden yanıyor<br />
Kaldırımlarda yağmur kokusu<br />
Ben sana mecburum sen yoksun.<br />
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur<br />
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur<br />
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan<br />
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu<br />
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından<br />
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman<br />
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu<br />
Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor<br />
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor<br />
Durup köşe başında deliksiz dinlesem<br />
Sana kullanılmamış bir gök getirsem<br />
Haftalar ellerimde ufalanıyor<br />
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem<br />
Ben sana mecburum sen yoksun.<br />
Belki haziran da mavi benekli çocuksun<br />
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor<br />
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden<br />
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun<br />
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor<br />
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin<br />
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor<br />
Ne vakit bir yaşamak düşünsem<br />
Bu kurtlar sofrasında belki zor<br />
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden<br />
Ne vakit bir yaşamak düşünsem<br />
Sus deyip adınla başlıyorum<br />
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin<br />
Hayır başka türlü olmayacak<br />
Ben sana mecburum bilemezsin.<br />
Attila İLHAN
Aslıhan-ımı (gerçekten), onu “okulun kara ve ince<br />
(!) kızı” olarak tanıyoruz. Saçları lacivert parlayan<br />
bu kızımızı kimisi çok sessiz ve sakin bilirken kimisi<br />
de çenesi düşük hatta geveze ve girişken biliyor.<br />
Sabahları okula girer girmez önce “merhaba millet”<br />
sonra “Çocuklar bugün otobüste ne oldu biliyor musunuz?”<br />
diye söze başlar ve anlatır, anlatır...<br />
Onun çok konuşmasının nedenlerini<br />
araştırdığımızda gördük ki Aslı, kendisini kimsenin<br />
doğru ifade edebileceğine inanmadığı için<br />
düşüncelerini tekrarlar durur. Konuşmalarında sık sık<br />
“Onu da anlıyorum ama…” ve “Hayret bir şey ya,<br />
nasıl olur inanamıyorum” sözlerini kullanan Aslı’yı<br />
bazıları çok konuşması nedeniyle “cazgır” bile buluyor.<br />
Ancak yakın arkadaşları onun hep makul,<br />
“içindeki iyiliği ve insani sıcaklığı” hiç yitirmeyen,<br />
“vazgeçilmez, sağduyulu, uyumlu bir ekip arkadaşı”<br />
olduğunu söylüyorlar, inanalım mı? Bu arkadaşımızın<br />
bir başka derdi ise zayıflığıdır.<br />
Kendisi, en büyük korkusunun “yerde topraktan,<br />
gökte semadan başka yaşayıp öldüğünü kimsenin<br />
bilmemesi” olduğunu söylüyor ama biz asıl korkusunun<br />
“evde kalmak” olduğunu, kendisi asıl hobisinin<br />
“yaşadığı döneme tanık olmak ve hiçbir şeyi<br />
kaçırmamak” olduğunu söylerken biz bunun nedeninin<br />
“dedikodu merakı” olduğunu düşünüyoruz.<br />
Bazen çokça çekingen, kendi sorun ve sıkıntıları<br />
konusunda çoğu kez ketum ama her daim müzmin<br />
muhalif, çoğunlukla samimi, hoşgörülü ve içten olan<br />
bu “ince kızımız (!)”, dört yıl boyunca “Tanrım,<br />
Allahım” diyerek anketlere, halk oyunlarına, sinemaya<br />
ve panellere koşuşturdu durdu. Arkadaşlarının<br />
çenesinden kurtulmak için önüne koydukları Çin<br />
damasında, şampiyonluğa oynadı. Damada tanık<br />
olduğumuz coşkusunu derslerinde de göstererek bir<br />
yıl daha fazla dayanılmayacağını söylediği okulu dört<br />
yılda bitiren ender arkadaşlardan biri oldu. Kendisinden<br />
çok yakınlarının yaşamı güzelleştirmeye<br />
yönelik özverili çabasından vazgeçmeyen, sıklıkla<br />
üstüne vazife olmayan sorumlulukları üstlenen,<br />
hep soğukkanlı ve mantıklı olmaya çalışan ancak<br />
duygusallığını da çoğu kez gözyaşlarıyla ele veren<br />
sevgili Aslı, neden bizi duygusallığın konusunda<br />
uyarmadın. (Okulu bitiriyorum diye kantinde Neşe ile<br />
nasıl da gizli gizli ağlaşmıştınız, hatırlıyor musun?)<br />
Biz senin inci gibi güzel yazını da unutmayacağız.<br />
Cazgırlığına rağmen yitirmediğin hoşgörünün,<br />
inatçılığının (hiç mi tanık olmadınız, iyi düşünün)<br />
ve yüreğindeki insan sıcaklığının bir an bile sekteye<br />
uğramamasını dilediğimiz Aslı’nın geride bıraktığı<br />
arkadaşlarına şu mesajı var:<br />
“Yine görüşürüz dostlarım benim, yine<br />
görüşürüz… Beraber güneşe güler, beraber<br />
dövüşürüz…”<br />
ASLIHAN<br />
BÜYÜKGÜL
ONUR<br />
KURTOĞLU<br />
Sınıfımızın sportmen, pardon sportgirl<br />
ve canlı kızlarındadır. Kısa ve kıvırcık<br />
saçları ve tavırlarıyla oldukça sempatiktir.<br />
Çok samimi oldukları için onu anlatamayan<br />
Lütfiye’nin –bu sayfada da ikisini<br />
ayıramadık- yerine Hatice ve Memnune,<br />
Onur’u şöyle anlatıyorlar:<br />
“Onur’un kendi yurdundan çok bizim<br />
yurtta kalması, bizden çok arkadaşı olmasına<br />
yol açmıştır. Tabii bunun bir nedeni de<br />
arkadaşın iletişim kanallarının sürekli açık<br />
olmasıdır. Önüne gelenle iki dakikada<br />
samimi olması yüzünden Ankara’daki<br />
çevresi oldukça geniştir. Samimi, sıcak ve<br />
hoşsohbet olması ona sürekli yeni arkadaşlar<br />
kazandırmıştır. Derslerine fazla zaman<br />
ayırmamasına rağmen Onur, gösterdiği<br />
büyük gayret ile okulu beş yılda bitirdi.<br />
Onur’a ömür boyu mutluluklar…” -Hatice<br />
“Onur’un yardımseverliliği özellikle garsonlara<br />
espritüelliği herkesçe bilinir. Ayrıca<br />
kolay samimiyet kurar. Dün yurt müdiremiz<br />
(Onun değil bizim) Onur’a bir tören ile<br />
fahri üyelik unvanını ve yurdumuzun altın<br />
anahtarını vereceğini açıklamıştır. (!) Yurtça<br />
çok sevindik.<br />
Canım Onur’cuğuma ömür boyu mutluluklar”-<br />
Memnune
SİBEL<br />
AKKAN<br />
FSF’nin (Figen, Sibel ve Ful üçlüsünün)<br />
hem en sakin hem de en hızlı üyesi. Aslında<br />
belki onu sakin diye tanımlamak hatalı<br />
olabilir. Çünkü, onu yakından tanıyanlar,<br />
onun ne kadar çılgın olabileceğini de bilirler.<br />
Özellikle enteresan ve haftada bir<br />
değişik kestirdiği saç modelleri, düzgün<br />
fiziği ve pürüzsüz cildi ile gözleri okşayan<br />
Sibel’in –tipi nedeniyle- Uzak Doğu’yla bir<br />
akrabalığının olup olmadığı araştırılıyor.<br />
Her konuda olduğu gibi, iyi yemekler<br />
konusunda da son derece duyarlı olan Sibel,<br />
devamlı vücut formunun bozulmasından<br />
yakınıp, “Bu ay mutlaka limnastiğe gitmeliyim”<br />
diye sızlanır. Ancak gittiği<br />
yabancı dil kurslarından dolayı hiçbir şeye<br />
vakit bulamayan Sibel, artık İngilizce’yi<br />
da kavramanın rahatlığıyla, İtalyanca’nın<br />
planlarını yapmaktadır. Ha tabi bu arada<br />
Sibel’in Almancası da çok iyidir. Belki onun<br />
için yeni bir kelime türetmek ve “dilfoman”<br />
demek doğru olur.<br />
Oldukça rahat bir insan olarak da göze<br />
çarpan arkadaşımız, hiçbir şeyle ilgilenmez<br />
gibi görünüp mükemmel gözlemleriyle<br />
sizi her an hayrete düşürebilir. Candan bir<br />
dost, iyi bir arkadaş (çok üstüne gitmemek<br />
kaydıyla) titiz, temizliğe önem veren sevgili<br />
arkadaşımız…<br />
Şen kahkahalarını her zaman duyabilmek<br />
umuduyla, hoşça kal.
ŞULE YALÇIN<br />
“Uykudan önce” programını izledikten<br />
sonra hemen sütünü de içip yatan<br />
ve rüyasında kendisini Konya’ya “gelin<br />
giderken” görüp<br />
“Dolmuş geliyor dolmuş,<br />
Dolmuşun rengi solmuş,<br />
Benim sevdiğim oğlan,<br />
Dolmuşa şoför olmuş” sözlerini<br />
mırıldanan Şule, babasının hışımla<br />
kaldırmasıyla okula yollanır. Ancak ikinci<br />
dersten sonra okulun kapısında görülür.<br />
Kırk yıllık ayrılığın verdiği özlemle kendisini<br />
Ayla’nın kollarına atan arkadaşımızın<br />
ilk sorusu “Bugün ders c-var mıydı?” olur.<br />
“Evet” cevabına her zaman “Yaa” demesi<br />
ile ünlüdür.<br />
Şule, Dudu ve Ayla sayesinde<br />
devamsızlıktan çakmaktan kurtulan nadir<br />
arkadaşlarımızdan biridir. Bu arada<br />
Şule’nin en güzel özelliklerinden biri de Çin<br />
damasından yenilerek takiplerinin moralini<br />
yüksek tutmasıdır.<br />
Bu sevimli arkadaşımızın kendisi için<br />
“saf” kelimesinin kullanılmasına kızdığını<br />
bildiğimizden biz onu “iyi niyetli” olarak<br />
tanımlıyoruz. Ama şunu da belirtelim ki<br />
“akilen saf olmak iyi değildir belki ama<br />
kalben saf olmak hap iyidir”. Şule’miz her<br />
söylenilene kandığı için özellikle Harun ve<br />
Ömer tarafından işletilmesinden yakındı<br />
durdu son bir yıl.<br />
Okul kantininde bir masada sakin ve<br />
mutlu bir şekilde otururken hatırlayacağımız<br />
“Permalı Şula” için sakın “ne sakin kız”<br />
demeyin. Çünkü o, o sırda evde oradan<br />
oraya koşuşturmasının yorgunluğunu<br />
çıkarmaktadır.<br />
Son yıllarda hayranları artan okulumuzun<br />
bu güzel kızı, B.Y.Y.O.’ya girdikten<br />
sonra paspallaştığını iddia etmektedir.<br />
Aslında normale döndü ama o farkında<br />
değil. Çok titiz olan arkadaşımız titizliğini<br />
Konya gezisi sırasında Konya’nın özel<br />
yemeği “Kuyu Kebabı”nı 12 kişilik gruptan<br />
çatal isteyen tek kişi olarak belli etti.<br />
Sevgili Şulemiz, sakin ama aslında oldukça<br />
telaşlı, çabuk sinirlenip çabuk gülen<br />
bir arkadaşımızdır.<br />
Az telaşlı, bol kahkahalı günle dileriz<br />
sana….
YAŞAR<br />
YILDIRIM<br />
Yaşamı “hiçbir şeye” benzeten<br />
arkadaşımız Yaşar, Basın Yayına gelmiş tüm<br />
öğrenciler gibi dünyaya niçin geldiğini de bir<br />
türlü anlayamamıştır.<br />
Sonraki yıllarda Basın Yayın Yüksek<br />
Okulu denildiğinde aklına “gazeteci değil<br />
de kuzucuklar yetiştirilen bir yer” geleceğini<br />
söyleyen Yaşar, kendi sessizliğini de buna<br />
bağlamaktadır.<br />
Fazla ihtirası olmayan, bazı hocalara<br />
takılmayı huy haline getiren Yaşar, bu<br />
yüzden son Osmanlı Padişahı ve (günümüz<br />
İnkilap Tarihi hocası) Halil İbrahim Turanboy<br />
tarafından “Paşa oğlum” rütbesine<br />
eriştirilmiş olup bu nedenle “çok sevgili<br />
hocasının çok sevgili dersini” ikinci kez<br />
okuma fırsatına nail olmuştur.<br />
Sevgili Yaşar’ımızın bir özelliği<br />
de Nilüfer’e birinci sınıfta vurulduğu<br />
ve bu gönül yarasının sonsuza kadar<br />
geçmeyeceğidir.<br />
“Her ne kadar bu yaşam adı verilen çarkın<br />
işlemesine yarayan bir dişli de olsak, bir<br />
şeylerden mutluluk duyuyoruz ya, bu da bize<br />
yeter.<br />
Değil mi?”<br />
Bir ömür boyunca işlemesinde rahatsızlık<br />
duymayacağın çarkın içinde her zaman<br />
mutlu olman dileğiyle…
AYLA<br />
KARAUSTA<br />
Şen şakrak, güler yüzlü Ayla’mızın eve<br />
geç kalma korkusu yüzünden son derslere<br />
girmeyip eve gittiği bilinir.<br />
Rivayetlere göre eve gittiğinde<br />
Ankara’nın en kuytu köşelerinde alınan<br />
pembe renkli yünleriyle hayaller içinde örgü<br />
ören Ayla, ancak kedisi Tekir tarafından<br />
tırmalandığında gerçek yaşama döner. İşte<br />
o zaman acıktığını hisseder ve çürümüş<br />
çileklerle bol karbonatlı meşhur pastalarını<br />
yapar.<br />
Kantini Şevket Amca ile birlikte açıp<br />
O’na temizlik işlerinde de yardım eden<br />
arkadaşımız radyasyonlu çayı yudumlarken<br />
okuldaki çileli (!) yıllarına inat hep tatlı tatlı<br />
gülümser, şen kahkahalarını arkadaşlarından<br />
esirgemez.<br />
Sınavlarda soruları sonra değil de sınav<br />
sırasında tartışmasından dolayı sınav sonuna<br />
kadar sınıfın en faal olması ve her<br />
sınavda Şule ile arka arkaya oturması<br />
nedeniyle gözetmenlerin boy hedefi haline<br />
gelmiştir.<br />
Son yılında damaya olan aşırı tutkusu<br />
gözden kaçmazken, onun en az değer<br />
verdiği şeylerin başında paranın geldiğini<br />
söyleyelim. Söylentilere göre cüzdanı<br />
çalınırken fark ettiği halde hiç sesini<br />
çıkarmamıştır.<br />
Okulumuzun “manevi ikizleri” olan Ayla<br />
ile Şule, gördükleri tüm rüyaları birbirine<br />
anlatıp yorumladılar her daim.<br />
“Yine öyle bir gündü. Ayla gece gördüğü<br />
rüyayı anlatmış, yorumlanmasını bekliyordu.<br />
Şule, ‘Akıllım, senin başına talih kuşu<br />
konacak’ diye bağırdı. Bağırmasıyla birlikte<br />
bir hindi, gelip Ayla’nın başına kondu.<br />
Hindinin başına tünemesine çok sevinen<br />
Ayla, neşesine neşe katrak akşam özenle<br />
hazırladığı çilekli pastasını bize sundu.<br />
Yedikçe bir hoş oluyorduk ama nereden<br />
bilirdik. Böyle bir şey aklımızın ucundan<br />
bile geçmezdi. Bir güzel yiyip hepsini biz<br />
bitirdik. Şimdi ondan uzaktayız ve ona şu<br />
mesajı iletirseniz seviniriz:<br />
‘Ayla, burası çok sıkıcı. Sen de gel…<br />
Burada senin şen kahkahalarına çok<br />
ihtiyacımız var.’<br />
Cennetteki arkadaşların…”<br />
Seni hep “çilekli pasta” tadıyla<br />
anımsayacağız.
ALİ M. ARTAÇ<br />
Sınıfımızın yakışıklı jönlerinden Ali,<br />
nam-ı diğer “Pehlivan”, yaptığı tiyatro<br />
çalışmalarıyla umut veren genç yıldızlar<br />
listesine girmeyi başarmıştır.<br />
Okulun ilk yıllarında pek gösteremediği<br />
performansı son yıllarda her dersten<br />
yüksek notlarla geçerek göstermiş ve<br />
herkesi şaşırtmıştır. (Aslında bunda<br />
şaşılacak bir şey yok. Çünkü, okulunu<br />
bitirmemiş delikanlılara babalar kızlarını<br />
vermiyorlarmış…)<br />
Üstün rol ve taklit yeteneğinin yanında<br />
güzel esprileriyle, güzel günler paylaştığımız<br />
Ali’ye ve ailesine (!) ömür boyu mutluluklar<br />
dileriz.<br />
“Siz eski öğrencilerdensiniz” diye teşhis<br />
edildiğiniz günden beri kendinize gelemediniz.<br />
Aynı adı taşıyor olmamız aslında sınıfta<br />
derslerde epey sorun olmuştu. Ama nihayet<br />
bu sorun da bitti. Senin deyimiyle ‘perdeler<br />
indi’. Benim adım Ali, senin adın Ali… Bu<br />
yüzden artık sana ikinci adınla ‘Murteza’<br />
diyelim şeklindeki önerimi geri alıyorum.<br />
Her zamanki gibi, ‘Çok iyisin’ be adaşım.”<br />
Ali’nin gelecekte, Türkiye’de oynanan<br />
büyük oyunların birinde ve en güzel karakteri<br />
başarı ile oynayacağına olan inancımızı<br />
hiç kaybetmeyeceğiz.
SERPİL ÖZ<br />
İnsan soyunun tanrı belasını versin!<br />
deli olmak işten değil!<br />
kaç kez niyet ettim,<br />
topunu kendilerine tanrıya<br />
ve şeytana bırakayım diye<br />
ne halleri varsa görsünler<br />
yine de rastlar rastlamaz bir insan yüzüne<br />
sevmeden edemiyorum<br />
Goethe<br />
Not: Kadriye’nin arkadaşı demek yeterli<br />
bir açıklama sanırız.<br />
SUNA KOVAR<br />
Çitleri kar örterken<br />
Ne tartışma, ne öfke, ne pişmanlık,<br />
Ne de suçu paylaşma.<br />
Ağu vardı kadehte – getiren kim<br />
Bize ne!<br />
Ne ölen aşkımıza yas, ne uluyan fırtına<br />
Karanlıklarda esen,<br />
Hüznün gülüşü yalnız, bir soluk kış manzarası,<br />
çitleri kar örterken<br />
Robert Graves, İngiliz (1895 – 1985)<br />
Not: Suna, Kadriye ve Serpil’in geleneğini<br />
bozmadı ve bir şiir ile Yıllığımıza girdi.<br />
Başarılı, örnek öğrenci ve insan tipinin üç<br />
güzel insanı, zincirin birbirinden ayrılmayan üç<br />
halkasından üç güzel şiir.
KADRİYE<br />
ŞENEL<br />
Başka türlü bir şey benim istediğim<br />
Ne ağaca benzer, ne buluta benzer<br />
Burası gibi değil gideceğim memleket,<br />
Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava<br />
Rengi başka, tadı başka<br />
(Yapraktı)<br />
Bir başka yolculuk dalından düşmek yere,<br />
Yaşadığından uzun;<br />
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere<br />
Ağacın yüksekliğince rüzgârda<br />
Ve bir yeni ömür<br />
Vardığım çimen yeşilince…<br />
NOT: Kadriye, dönem birincimiz,<br />
duymayan kaldıysa… O kadar yoğun bir<br />
çalışma içinde idi ki bize, ‘Yıllık’ için<br />
ancak bu şiiri bulabilecek kadar zaman<br />
ayırabildi. Kutluyor, başarılarının devamını<br />
diliyoruz.
ÖMER<br />
DİŞBUDAK<br />
Sana bir elveda bile yok<br />
Bana bir merhaba bile yok canım,<br />
Sana bile bir elveda yok…<br />
Nabzımda çoğalıyorsun<br />
Hırçın, vurdumduymaz yargıçlar bekliyor seni<br />
Seni sevdiğimi söylüyorum suratlarına<br />
Sözcüklerin anlamını dar tutuyor kalıplar<br />
Sana bir elveda bile yok.<br />
Cümle aşklar başbağlamış<br />
Canevi suskun.<br />
Dünyanın kuruluşu bir yana<br />
Seni tanımak başka<br />
Seni bildiğim gün uyanmış yılan<br />
İnmiş balyoz,<br />
Kurtulmuş bebek,<br />
Senin mutluluğun dağlarda tutuşan gömlek.<br />
Sana bir elveda bile yok canım,<br />
Sevdiğimdendir, inan<br />
Taze bir merhaba ile,<br />
Geleceğim bir gün,<br />
Bekle, büyüsün hülyan…<br />
Bulutların üstünde, dağın yüreğinde,<br />
rüzgârın içinde… Hayır … Çok uzakta<br />
değilsin… Derdimiz olsa, canımız sıkılsa,<br />
neşeli bir günde biramızı paylaşmak istesek,<br />
birbirimizi ararız. Can kardeşim…<br />
Sevginin, dostluğun eşsiz güzelliğini<br />
yaşıyorum seninle. (H.K. N’den)
CENGİZHAN<br />
AKTAN<br />
Sessiz, sakin, kimsenin etlisine,<br />
sütlüsüne karışmayan Cengiz, hiç<br />
meraklı değilmiş gibi görünmesine<br />
rağmen, “O ne, o ne?” sorusunu en sık<br />
soran bir arkadaşımızdır.<br />
Kurallardan nefret eder ve “Bütün<br />
kuralları yıkın” felsefesine bayılır.<br />
Hatta bu felsefenin mucidi olduğu da<br />
kulağımıza gelmektedir.<br />
Kitaplara olan aşırı düşkünlüğü<br />
Cengizhan’ın arkadaşları tarafından<br />
“kitapkolik” olarak nitelendirilmesine<br />
sebep olmuştur. Kitaplarına uyguladığı<br />
özel bakım ve gösterdiği itina, yakın<br />
arkadaşları tarafından sık sık dile<br />
getirilmektedir. Hatta elini sürmeye<br />
kıyamadığı kitaplarını üç-dört kat<br />
kapladığı ve haftada bir tozlarını aldığı<br />
söylenmektedir.<br />
“Bir şey yapmak zorunda” olma<br />
fikrine dayanamayan Cengizhan’ın<br />
yemek, bulaşık, çamaşır, ütü gibi<br />
yeteneklerinin yanı sıra “ufak tefek<br />
denemelerim” dediği tonlarca şiirinin<br />
olduğunu şairliğinden söz etmezsek<br />
haksızlık etmiş oluruz.<br />
Nazik olmayı çok iyi bilen<br />
arkadaşımızın tüm ideallerine<br />
ulaşmasını ve sevdikleriyle mutlu bir<br />
hayat sürmesini diliyoruz.
NİLGÜN<br />
AYDEMİR<br />
Derslerden pek hoşlanmayan ve bundan<br />
dolayı okulun kıdemlileri arsında yer alan<br />
Nilgün’ü hep o çok tatlı gülüşü ve afacan<br />
bakışlarıyla hatırlayacağız.<br />
Eleştirilmekten fazla hoşlanmayan Nilgün,<br />
eleştirmekten hoşlanır ve eleştirilerini “Ne<br />
kadar hoş bir …”den, “Ne kadar kıro bir …”e<br />
değişen kısa ve özgün (!) anlatımlarla açıklar.<br />
(Noktalı yerlere kıyafet, kız, oğlan, tip, hoca,<br />
ders, vb konulabilir.)<br />
Yakın arkadaşlarıyla çok paylaşımcı ve<br />
uyumludur. Pek çok şeyi umursamaz. Ancak<br />
yakın çevresindekilerle yakından ilgili, onlara<br />
karşı çok özenli ve dikkatlidir.<br />
Bu arada giyimine gösterdiği özenden de söz<br />
etmeden geçmeyelim.<br />
Son senede yaptığı ataklar sonucu sınavlarda<br />
kazandığın başarıları finallerde de tekrarlaman,<br />
Okul biter bitmez kuracağın yuvanda mutlu<br />
olman<br />
Ve günün birinde Serdar ile New York<br />
sokaklarında el ele dolaşırken seninle<br />
karşılaşmak dileğiyle hoşçakal…
HÜSEYİN G.<br />
SERVEROĞLU<br />
“İçelim dostlar”<br />
-Hüseyin merhaba, ne bu suratının hali<br />
böyle?<br />
-Ya arkadaşlar bugün akşamdan kalmayım.<br />
Hiç konuşacak halim yok. Kusura bakmayın…<br />
-Nereye daldın yine Hüseyin?<br />
-Şu kız kim arkadaşlar? Çok güzelmiş ya!...<br />
-Hüseyin biraz yardım eder misin?<br />
-Ayıpsın, ne oldu? Söyle hemen çaresine<br />
bakarız…<br />
İşte Hüseyin’i Hüseyin yapan, onu en iyi<br />
anlatan üç diyalog. Ve onun üç tutkusu: İçki,<br />
kadın ve dostluk. Başka ne desek boş…<br />
Hayatta kendin gibi dürüst ve iyi değerlerle<br />
karşılaşmanı diliyoruz.<br />
Mutluluklar seninle olsun…
OSMAN KÖSE<br />
Bakmayın siz onun soyadının “Köse” olduğuna, O’nun köselikle<br />
yakından uzaktan bir ilgisi yoktur, kendisi tipik bir Türk<br />
erkeği olarak gür bıyıklı-sakallıdır.<br />
Derslerinden çok herkesin sorunuyla canla-başla uğraşan<br />
Osman, son sınıfta olmasına rağmen 2, 3 ve 4. Sınıf derslerini<br />
birlikte alarak türünün son örneğini vermektedir. Okul<br />
yaşamı boyunca “idare ile en çok ilişkide bulunan öğrenci”<br />
sıfatıyla “Okul-Öğrenci İlişkilerinin Sürekliliği” Ödülü’ne layık<br />
bulunmuştur. Çünkü o; “modern insan kendi sorunlarına sahip<br />
çıkan insandır” ilkesinin şaşmaz uygulayıcısıdır. Öyle ki,<br />
sorunlarına sahip çıkmayan arkadaşların sorunlarını üstlenip<br />
onların adına her türlü çabayı gösterir. Tabii bu arada kendi<br />
sorununa sahip çıkmayan arkadaşlarına da çok ama çok kızar…<br />
Osman’ın bu alışkanlığını biraz ileriye giderek kendi sorunu<br />
olmayan konulara da yakın ilgiden dolayı kendisinin yakın bir<br />
gelecekte “Lüzumsuz İşler Genel Müdürlüğü”ne atanacağına dair<br />
söylentiler yaygınlık kazandı.<br />
“İnci gibi beyaz ve düzgün dişleri”ni göstermek için mi bilinmez<br />
ama çok güldüğü bilinir. Ancak O’na sadece kendi gülmesi<br />
yetmediği için yaptığı soğuk esprilerle arkadaşlarını da güldürmeye<br />
çalışır. Esprilerinin “soğuk” olarak değerlendirilmesinin<br />
nedeni ise Osman’ın çok hızlı konuşması sonucu konunun<br />
anlaşılmamasıdır. Çok hızlı konuşan Osman, esprisinin<br />
anlaşılması için yine o hızlı ve anlaşılmaz konuşmasıyla espriyi<br />
veya herhangi bir konuyu tekrarlar, tekrarlar, tekrarlar…<br />
Osman’ın hızla anlattığı esprileri, kışın çekilmezse de yazın iyi<br />
bir serinleticidir.<br />
“İnsanların, insanca yaşadığı bir dünyada yaşamalarını”<br />
isteyen Osman, “deve gibi sabırlı”, çevresiyle yakından ilgilidir.<br />
Yardımsever, birlikte hareket etmeyi seven Osman, “sonuna<br />
kadar paylaşımcı” ve YEŞİL GÖZLÜDÜR…O’nu okulda tek<br />
başına görmek mümkün değildir, muhakkak birileriyle bilmem<br />
ne problemine çözüm arıyordur. Bu arada ayıptır söylemesi kendisi<br />
“Kahraman Çorumlu”dur. Bunu da herkesin yanında söyleme<br />
gafletinde de bulunur. “Yüzme bilmeyen deniz hayranı” Osman’ı<br />
arkadaşlarımız şaka olsun diye havuza attıklarında, çok şükür ki<br />
Tanrı, bize ve milletimize bağışladı.<br />
Okulda tüm arkadaşlarımızın kendisine ilişkin “sıcak”<br />
düşünceler taşıdığı Osman’ın en sevilmeyen yanı ise fotoğraf<br />
makinesiyle yaptığı işkenceleridir. İnsanları “suçüstü” basmayı<br />
huy edinen arkadaşımızın bu uğraşısı Türkiye Fotoğrafçılık<br />
Sanatına unutulmaz eserler kazandırmıştır.<br />
Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil,<br />
Sevginin ürünüdür insan, nefretin değil,<br />
Zulmün önünde dimdik tut onurunu<br />
Sevginin önünde eğil.<br />
MÜJDE! Osman yüzme öğrendi, Saliha ile evlendi ve o artık<br />
TRT’de çalışıyor. Ama hala çok hızlı konuştuğu için onu sunucu<br />
ya da spiker olarak göremeyeceğiz galiba…
GÖKHAN ÖZCAN<br />
Arkadaşlara sesleniyorum:<br />
“İnsanın hükmedilmeyen en önemli<br />
özelliği düşünmektir. Elinizdeki gerçek ile<br />
ömür boyu idare etmek yerine ‘başkalarının<br />
gerçeğini’ de yeni baştan düşünün.”<br />
Bütün uzuvlarıma “insan” olmayı<br />
öğütledim<br />
GAZEL-İ HARİÇ<br />
“Teybiniz vardır beyler… Dışardan<br />
gazel okumak yasaktır.”<br />
Okuldaki beraberliğimiz başlayalı uzun<br />
zaman oldu desek yalan olmaz. Çok sesli<br />
bir atmosferin bitiş noktasındayız. Umarım<br />
faydası dokunmuştur her birimize…<br />
Bunca zamandan sonra ben bir gazel-i<br />
hariç olmaya niyetliyim. Ama sesimin en<br />
tatlı tonuyla…<br />
Teypler kapanıncaya dek…<br />
“Geceyle gölgelemek mümkün mü sevgileri<br />
Mümkün mü sevebilmek gölgeleri gecede”<br />
Sadece kalbim sözümü tuttu…<br />
Her sabah kapı önlerinde<br />
Yorgun kelimelerin dişlerini<br />
Silvirterek<br />
Ürkek bir sevda tımarlıyorum.<br />
Baki kalan kubbede tek<br />
ama, hoş sadalara yer var her zaman<br />
DOĞRUDA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE…
FATMA AĞAÇ<br />
Yakın arkadaşlarının deyimiyle “Fato (!)”,<br />
okulumuzda kendini belli etmeyen hemşirelerden<br />
birisidir. Bizimle buluşuncaya kadar önce<br />
Öğretmen Okulu sonra Sağlık Koleji’nde okumuş<br />
ama sonunda gazetecilikte karar kılmıştır.<br />
“Nokta kadar çıkar için virgül kadar eğilmek”<br />
istemeyen Fato, bu huyu nedeniyle birçok güzel<br />
fırsatı kaçırmıştır. Hep mükemmeli arayan<br />
Fato’nun kendine ters gelen her harekete karşı<br />
“asabı sinirlenir”. Ama ne yazık ki insan özellikle<br />
ilişkilerde duyarlı olmayan insanlar etrafta<br />
çoğaldığı için Fato’nun daha çok asabının sinirlenmeye<br />
devam edeceği bilinmektedir.<br />
Her şeyin altında bir “bit yeniği” arar ve<br />
çoğunlukla da bulur. Bu nedenle ilişkilerinin<br />
duvarını hep yüksek tutar. İnsanlara çok çabuk<br />
“kırılan” bu arkadaşımızın ağzında sık sık “Ama<br />
ben sana alındım” sitemini duyarsınız.<br />
Yurttaki arkadaşlarının bildirdiğine göre Fato,<br />
çok uykucudur. Ayrıca derslerine de bunalacak<br />
kadar yoğun çalışırmış. Ancak hocalar O’nun o<br />
güzelim (!) yazısını çözemedikleri için sınavlarda<br />
hak ettiği notu vermezlermiş.<br />
Arkadaşımız “yeşil gözleri”ni gözlüklerin<br />
arkasına saklamak istemediği için, aç da kalsa<br />
lenslerinden vazgeçmez. Şekere ihtiyacı olduğu<br />
gerekçesiyle okulda çıkan tüm tatlıları yemeye<br />
kendine zorunlu hissederken Ankara’ya gelen tüm<br />
filmleri de kaçırmamaya çalışır.<br />
Dört yıl boyunca en çok uğradığı yerlerden<br />
olan Milli Kütüphane ve sinemalarda boy gösteren<br />
bu ufak tefek kızımız, küçüklerin bakışlarından<br />
rahatsız olduğunu, büyüklerin bakışlarından<br />
hoşlandığını tekrarlayıp durdu.<br />
Çılgın Fato, senin hastanelere, sinemalara<br />
koşuşturmandan, lenslerinde, baş ağrılarında,<br />
sinirlenmelerinden, karamsarlıklarında, derslerde<br />
uyumaktan bıktık (!)…<br />
YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ<br />
PAYLAŞILSA YALNIZLIK OLMAZ<br />
Sevgili Fato, sana asabının sinirlenmeyeceği,<br />
huyu huyuna uygun bir eş ile huzuru bulacağın<br />
güzel yıllar diliyoruz…
MÜJGAN<br />
MIZRAK<br />
Yaşça bizden küçük olmasına rağmen<br />
bunu pek belli etmez. Çünkü ağırbaşlılığı,<br />
hanımlığı ve sakinliği ile bunu yalanlar ve<br />
hepimizden daha olgun davranışlar sergiler.<br />
Müjgan, aslında çocukları çok sevdiği<br />
için, en büyük idealinin öğretmen olmak<br />
olduğunu söyler durur. Fakat şansızlık<br />
eseri bu okula gelmiş ve inşallah bir gün<br />
bitirip gidecek. Bazen umudunu yitirse de<br />
–çünkü beşinci seneyi e oluma şansızlığını<br />
elde edenler arasındadır- bunu bir gün<br />
gerçekleştireceğine inanıyoruz.<br />
Kendisi “notları temize çekme”<br />
hastasıdır. Derslerde tuttuğu notları hiç<br />
üşenmeden, büyük bir sabırla temize çeker.<br />
Notları temize çekerken aynı zamanda alt<br />
sınıflar için de yatırım yaptığını söylemeyi<br />
unutmaz.<br />
O’nun futbol konusunda başvurulacak<br />
kaynaklar arasında olduğunu biliyor muydunuz?<br />
Maçları büyük bir ilgiyle izler.<br />
Eğer pazartesi günü sınav varsa ve Pazar<br />
günü televizyonda maç yayını yapılıyorsa<br />
maç izlemeyi ders çalışmaya tercih eder.<br />
Okula geldiğinde de tabi ki maçın kritiğini<br />
yapmayı ihmal etmez.<br />
Gelecekte de arkadaşlığımızın sürmesi<br />
umuduyla sağlık, mutluluk ve başarı dolu<br />
yıllar seninle olsun…<br />
Aysel
UĞUR IŞIK<br />
Uğur’un soyadı “Işık”tır ama kendisi<br />
etrafına ışık falan saçmaz. O’nu görenler<br />
müthiş bir karamsarlığın içinde<br />
kaybolduğunu sanırlar. Elindeki sigarası ile<br />
habire aşağı-yukarı gezinen, çoğu zaman<br />
girişteki pencerenin önünde aydınlık ufuklara<br />
bakan Uğur, karamsar ve hüzünlü haliyle<br />
hatırlanır. O’nun dalgınlığı herkes tarafından<br />
bilinir. Uğur’u hep dalgın ve derin derin<br />
düşünürken görürsünüz.<br />
Okuldaki altı yıllık mazisini düşünür,<br />
insanların –özellikle okuldaki çocuklarıngeleceğini<br />
düşünür. Düşündükçe canı sıkılır.<br />
Okuldan ve kantinin kalabalık anlarından<br />
hiç hoşlanmadığını söyler. Ancak Anıl’dan<br />
çay içip bir sigara alıp gelmeyi geçmeyen bir<br />
uzaklaşmayı da başaramamıştır.<br />
Dersi olsun, olmasın okula hep en erken<br />
gelenlerden biridir O. Kızlara bakmayı,<br />
onlara takılmayı seven Uğur, entelektüel<br />
bunalımları ile okulumuzun unutulmaz<br />
simaları arasına girmeye hak kazanmıştır.<br />
Arkadaşlığımız boyunca seni;<br />
Paçaları ve papuçları çamursuz,<br />
Biraz neşeli,<br />
Sigarasız<br />
Gözleri buğusuz<br />
Kalabalıklar içinde iki dirhem bir çekirdek<br />
Olarak göremedik ya<br />
Alacağın olsun, aşk olsun…<br />
Mutluluklar ve aydınlık<br />
günler seninle olsun…
Aynı odayı ve iki yılımı uğruna<br />
harcadığım canım, ciğerim, tatlım (Biraz<br />
iltifat edeyim de stresleri yatışsın). Ahh!<br />
Seni uyandırmak için sabahları kendimi<br />
nasıl hazırlar, sinirlenmeyeceğime söz<br />
verir, uyandırma girişimimin sonunda nasıl<br />
da mat olurdum ama. Bu hiç unutulur mu?<br />
Sabahları seni uyandıracak Zat’a acıyorum.<br />
Canım arkadaşımın arabalara olan<br />
merakı yüzünden Ankara trafiği alt-üst olur<br />
sık sık.<br />
Tasarruf kelimesinin anlamını en iyi<br />
bilen ve uygulayan arkadaşımız, özellikle<br />
ihtiyacı olan maddeleri almak için<br />
çıkıp nereden aldığını ve ne işe yardığını<br />
bilmediği maddelerle ali kolu dolu olarak<br />
yurda dönerdi çoğu zaman. Türkiye ekonomisinin<br />
ayakta durması Hatice’ğimin üstün<br />
gayretleri sonucu mümkün olmaktadır.<br />
Hatta bir ara bu dersi (Türkiye Ekonomisi)<br />
ben vereceğim diye tutturmuştur.<br />
HATİCE SU<br />
Ayrıca kozmetik alanına yaptığı<br />
yatırımlar, Türkiye ekonomisini ayakta<br />
tutma çabasına önemli katkılar vermiştir.<br />
Bu arada –her zaman bakımlı ve yapılı<br />
saçlarıyla-kuaförleri de unutmamak gerekir.<br />
Onların ekmek kapısı da bizim biricik<br />
arkadaşımızdır. İnşallah bütün gayretlerine<br />
rağmen kalan tek dersini de verip mezun<br />
olacaktır. (Lütfiye)<br />
Uzun süre Mercedes’e binmekten, aynı<br />
yüzü uzun süre görmekten, kazak örmek<br />
varken sevdiklerinin başına çorap örmekten,<br />
yürümek varken otobüse binmekten nefret<br />
eder. Sevdiği şeyler de yok değil yani;<br />
mesela rüzgâr olsun, olmasın yüksekten<br />
uçmayı sever. Hızlı yaşamaktan hoşlanır,<br />
en az bir karınca kadar da hızlı koşar…<br />
(Aniden hatlar karışı.) (Vahap)<br />
Hatice, her dükkâna girip tüm malları inceledikten<br />
sonra hiçbir şey almadan çıktığı<br />
için ve tabii maalesef yanında ben olduğum<br />
için Ankara sokaklarında şöyle ilanlara sık<br />
sık rastlanır:<br />
WANTED<br />
Hatice Su and Onur Kurtoğlu<br />
1.000.000.000 &<br />
(Onur)
MELİHA GÜNEL<br />
KOLEJDEYKEN<br />
Sevecenliği, dostluğu, cömertliği, tutarlı<br />
davranışları ve azmi ile örnek bir insan…<br />
Ancak bu sevgili arkadaşımızın kötü bir<br />
alışkanlığı var. Neşeli ve üzüntülü anlarında<br />
tek dostu ve vazgeçemediği sigarası en kötü<br />
alışkanlığı… Tabii bu kötü bir alışkanlık<br />
sayılırsa…<br />
Meliha, hemşirelik ve öğrenciliği bir<br />
arada yürüterek, iki karpuzun bir koltuğa<br />
sığabileceğinin en güzel örneğini vermektedir.<br />
Onun üstlendiği bir başka görev ise okulun<br />
ayaklı eczanesi olmasıdır. Özellikle Vedat<br />
ve Atalay tarafından bu görevi ister istemez<br />
yerine getirmeye zorlanmıştır.<br />
Gece nöbetlerinden sonra okula gelen<br />
arkadaşımız bütün beklemelerimize rağmen<br />
derslerde hiç uyumamıştır.<br />
O’nun gülme krizleri meşhurdur. İsimleri<br />
uzatarak söyler ve nazlı nazlı konuşur.<br />
Söylentilere göre, derslerini hastalarıyla<br />
birlikte çalışan arkadaşımız, bununla<br />
hastaların kültürünü arttırmayı da görevleri<br />
arasına katmıştır.<br />
İNSANCIL SEVGİLERE MUHTAÇ<br />
YÜREK NASIL OLUR Kİ TAŞ,<br />
BÜTÜN KÖTÜLÜKLERDEN UZAĞIM,<br />
MERHABA ARKADAŞ
DERYA KILIÇ<br />
Çevresi tarafından çok sevilen Derya, bu<br />
sevgiden mahrum olmak istememesinin yanı<br />
sıra okula olan aşırı ilgi ve bağlılığı yüzünden<br />
okulu altı yılda bitiren kıdemlilerden olma<br />
şerefine erişmiştir.<br />
İlk önceleri Anaokulu öğretmeni, sonra<br />
Psikolog, en sonunda Gazeteci olmaya karar<br />
veren Derya, bu mesleğin yapısına ters<br />
düştüğünü anlayınca okulu bitirip hemen diş<br />
kliniği açma planları yapmaya başlamıştır.<br />
Sürekli zaman yetersizliğinden yakınan<br />
Derya, kısacık bir sürede birçok işi yapma<br />
yeteneğini geliştirerek rekor kılmıştır.<br />
Bir gecede birkaç dersin notlarını temize<br />
çekmek, örgü örmek, TV seyretmek ve<br />
saçlarını yıkamak gibi birçok işi aynı gecede<br />
gerçekleştirmiştir.<br />
Senelerdir midesinden yakınıp kendisini<br />
öğle yemeklerinden mahrum eden Derya,<br />
bu yüzden yemek kuyruğundaki da kendine<br />
dert etmeme gibi bir şansa sahiptir. Ancak<br />
arkadaşları tarafından sık sık kandırılıp<br />
Spesiyal ve Hamburger’e götürülen Derya,<br />
sonunda buraların gediklisi haline gelmiştir.<br />
Sen her zaman hatırlanmaya layıksın.<br />
Hayatta her istediğin olsun… Sevgiler…
YALNIZ KALSAM DA<br />
Durmadan kendini dağıtıverir<br />
Havalı bir türkü gibidir gençlik<br />
Irak mı dediniz, çalar gider o<br />
Dağ mı dediniz, dağlardan yüce<br />
Bulutlar üstünde esirlik<br />
…<br />
Durmadan kendini dağıtıverir<br />
Kış ortası bir güneş gibidir gerçek sevgi<br />
Yüreği titretir bir dost ılıklığı<br />
Toprağı diriltir o üfürünce<br />
Hep ona bağlıdır dirlik-düzenlik<br />
Durmadan kendini dağıtıverir<br />
Bir düğün sofrası gibidir gerçek dostluk<br />
Verdikçe artar bereketi<br />
Sevdikçe büyür gece gündüz<br />
Yüreğe takılan bir altın bilezik<br />
Durmadan kendini dağıtıveririm ben<br />
Hoyrat bir çeşme gibidir benim yüreğim<br />
Şiir derim, sevgi derim, dost derim<br />
İlklerin sahneden çekildiği gündüz veya gece<br />
Yalnız kalsam bile başım dik yine dik<br />
FUL EKESAN<br />
Son senesinde gazeteciliğe attığı hızlı<br />
adımlarla mesleğini icra etmeye başlayan Ful,<br />
bu alanda başarılı bir gelecek konusunda bir<br />
hayli umut vaat ediyor.<br />
Dünyayı Merihlilerin bastığı haberini,<br />
“Olabilir, ne var bunda?” diyerek<br />
karşılayacağından emin olabileceğimiz Ful’e,<br />
bir şeye karar verdiğinizi söyleyip fikrini<br />
isterseniz alabileceğiniz karşılık şu olacaktır,<br />
“Hadi bakalım.” Aslında onaylamıyordur<br />
belki ama size karışmayacaktır da… Bu adeta<br />
onun hayat felsefesi gibidir.<br />
Sevmediği yok, çok sevdiği azdır…<br />
Yakın çevresinin fedakâr ve hoşgörülü<br />
bir insan olarak tanıdığı Ful, herkesle belli<br />
bir düzeyde tuttuğu ilişkilerinden sıyrılıp son<br />
zamanlarda sosyal yaşama hızlı katılmasıyla<br />
ilgiyi çekmiştir. Sakin görüntüsünün ardında<br />
aslında herkesle ve her şeyle kurduğu ve<br />
sadece kendisinin bildiği yakın bir ilgi vardır.<br />
Aslında insanlara karşı çok ilgilidir ama bunu<br />
hep düzeyli bir ilişki çerçevesinde yürütür.<br />
Saçlarını kuaföre kestirmeye bir türlü<br />
kıyamayıp sonunda Sibel’e uçlarından<br />
aldıran, ancak 1 cm’lik fazla bir kesimden<br />
dolayı kıyameti koparan Ful’un bu saç hobisinin<br />
nasıl giderileceği merak konusudur.<br />
Hocalarımızla kurduğu iyi diyaloglar<br />
sonucu mezuniyetinden sonra çok iyi<br />
işler başaracağından kesinlikle şüphe<br />
duymadığımız Ful’e (Tabi ki şaka yapıyoruz,<br />
çalışkanlığının hepimiz tanığıyız) hayatı<br />
boyunca mutluluklar ve mesleğinde başarılar<br />
diliyoruz.
NEBAHAT<br />
ERGÜN<br />
Kendi doğru bildiği yolda, fazla<br />
kimseye bağlı kalmadan yürüyen<br />
arkadaşımız, soğuk görünüşlüdür.<br />
Ancak yüreği çok sıcaktır. Soğukluğu;<br />
sessizliğinden kaynaklanmaktadır. Çok<br />
dakik olan Nebahat, her şeyi yerinde<br />
ve zamanında yaparak yurtta kendi<br />
odasının reisliğini üstlenmiştir. Onun<br />
reisliği otoriteye dayanmamaktadır.<br />
Sadece tertip ve düzen içindir. Yüksek<br />
sesle konuştuğunu kimse duymamıştır.<br />
Arkadaşımız tüm dersleri, düşük not<br />
almaktan “ölüm” gibi korktuğu için hiç<br />
kaçırmamaya dikkat etti.<br />
Nasıldı<br />
Senin derdin benimdi,<br />
Benim ki senin<br />
Paylaşmazsam bir sevinci seninle<br />
Yoktu benim de sevincim<br />
SELMA ÖZTÜRK<br />
“Çekingen insanım. Karşı taraftan ilgi<br />
gelmeyince kolay kolay insanlara yanaşmam.<br />
Onların ilgisini beni tanımaya değer verdikleri<br />
şeklinde yorumlarım ki, bu da iyi bir arkadaşlığın<br />
başlangıcını oluşturur.<br />
Sevgi benim özümü oluşturur. İnsanları gerçekten<br />
çok severim. Sevildiğimi bilmek, görmek,<br />
duymak çok hoşuma gider. En çok kızdığım da<br />
‘Bana bile güvenme’ diyen insanlardır. Ne olursa<br />
olsun, ben insanların güvenilecek birer varlık<br />
olduğuna inanıyorum. Bir de ara sırada güvenimi<br />
sarsan insanlara çok kızıyorum.<br />
Bir özelliğim vardır ki –çok eleştiri alırım- iyi<br />
de kötü de olsa kendi dediğimden şaşmam. Bir<br />
iş yaparken başkasına danışmak gibi bir huyum<br />
yoktur. Ceremesine ben katlanacağıma göre niye<br />
başkasına danışayım ki?<br />
Bir de yapmacıklıktan hiç hoşlanmam. Zamanı,<br />
bu insanlara yapmacık diller dökerek harcamaktansa<br />
arkadaşlarıma gerçek sevgimi göstermekle<br />
harcamak hoşuma gider.<br />
Hepinizi seviyorum.”<br />
Biz de seni seviyoruz…
TURCİYE<br />
ŞEKERCİ<br />
“Aman! Herkes attığı adımlara dikkat<br />
etsin. Hele okul sıralarında…” yaklaşımıyla<br />
okulda pek aktif olmayan arkadaşımızı tarif<br />
etmek istediğimizde, uzun saman sarısı<br />
saçlarından ve inceliğinden söz ederdik öncelikle…<br />
“Aman boşver” cümlesi onun hayat<br />
felsefesini tanımlar. Onu yakından tanıyan<br />
arkadaşları en önemli özelliği olarak,<br />
kendisi dışında herkesi çok sevdiğini<br />
vurgulamamızı istediler. Zaten insanlara<br />
olan sevgisi, hiç eksik etmediği gülümsemesi<br />
ile yüzüne yansımaktadır. Sessiz, mahzun<br />
ve kendi halindeki duruşuyla duygularınız<br />
fazla belli etmeyen, daima mutlu görünmeye<br />
çalışan bu arkadaşımızı şu üç kelime<br />
ile de tanımlayabiliriz: Akmaz, kokmaz,<br />
bulaşmaz…<br />
Turciye’nin ders konusundaki akıl<br />
almaz rahatlığını bilmeyen yoktur. O hep<br />
çalışmalarını son saatlere bırakmaya bayılır.<br />
En basit derslerden bile kalması tembelliğine<br />
de yorumlansa, aslında bu onun hobileri<br />
arasında sayılmalıdır. Derslere genellikle geç<br />
kalan bu sakin arkadaşımız, genellikle nasıl<br />
olsa geciktim bahanesiyle ancak öğleye doğru<br />
gelir okula…<br />
Sade giyiminle, çoğu zaman üzerine<br />
gelişigüzel salıverdiğin ama sardığı zaman<br />
çok güzel görünen sarı saçlarınla, mahzun<br />
duruşun ve gülüşünle hep hatıralarımızda<br />
kalacaksın….<br />
Sevdiğim insanlara<br />
Kızabilirdim,<br />
Eğer sevmek bana<br />
Mahzun durmayı<br />
Öğretmeseydi
NESRİN ER<br />
İlk gençlik özlemleri,<br />
Nasıl girerse<br />
Pembe düşlerimize,<br />
Delidolu ve yarım,<br />
Öylesine girdik koynuna<br />
Yaşamın…<br />
“Alımlıydı, çalımlıydı, uzun siyah saçlarını<br />
savururdu rüzgâra… Alnını eğer bakardı kızınca<br />
ters, ters… Sevdikleri vardı, dostları. Canları<br />
için damasında süründürdükleri, sevda konusunda<br />
hindi gibi düşündürdükleri vardı…<br />
İri yarı sarılmazdı ama bileğine kuvvetliydi.<br />
‘Altındağlıyım’ der çalımından geçilmezdi. Dostum<br />
dedi mi doğru duracaksın. Az çektirmedi,<br />
az kızdırmadı ama varsa beri gelsin öylesi…”<br />
(Aysel)<br />
“Çok sıcak, candan, paylaşımcı bir arkadaştır.<br />
Kendisinden ayrı kaldığımda içimde bir boşluk<br />
hissediyorum.” (Mehmet Ali)<br />
“Okul hayatı boyunca uzun siyah saçını, kot<br />
pantolonunu ve montunu hiç değiştirmeyen<br />
güleç yüzlü can arkadaşım. Esprilerin, açık<br />
sözlülüğün ve içten tavırlarınla en çok dostu<br />
olan sensin. Seni masal kahramanlarından biri<br />
olarak tanımlamam gerekirse “Pamuk Prenses”<br />
derim. Sadece tip olarak değil -ak pak yüzün,<br />
zeytin gibi siyah saç ve gözlerinle- o insan, o<br />
sevecen ve insana huzur veren yanınla okulumuzun<br />
en hatırlanmaya değer kahramanlarından<br />
birisin benim için. Seninle muhabbet etmek hele<br />
hele dost olmak insanın aslında kendini görmesi<br />
ve kendisiyle tanışması adına korkutucuydu<br />
ama bir taraftan da vazgeçilmez güzellikle<br />
bir alışkanlıktı. Ben de “Altındağlıyım”, yani<br />
eteklerinde ortaokul ve lise hayatım geçti, biliyorsun<br />
değil mi? Ben seni unutmayacağım sen<br />
de beni unutma olur mu?” (Aslıhan)<br />
“Crazy, senden nefret ediyorum. Bu yıl<br />
beni bırakıp gidiyorsun. Okulu değil ama<br />
beni arayacağından eminim. Ben de seni<br />
arayacağım. Ancak birlikte TRT’de çalışma<br />
hayali kurduğumuz için mutlu bir sonla bitecek<br />
ayrılığımız –film gibi- ” (Harun)
ALİ ALAKOÇ<br />
Bir öykümüz var:<br />
CİN ALİ VE KUZUSU<br />
Cin Ali tipik bir Çorumlu ailenin son mahtumu<br />
olarak dünyaya geldi. Ailenin küçüğü<br />
olduğu için baba mesleği manifaturacılığı<br />
abilerine kaptıran Cin Ali, aile meclisinin karar<br />
ile türkücü olmayı kafaya koydu. Bu arada sesi<br />
güzel olsun diye bol bol acılı leblebi yemeye<br />
başladı. Babasının kendisine aldığı sazı at sanan<br />
ve sokaklarda kovboyculuk oynayan Cin Ali,<br />
“Atnı süren kovboy” filminde de rol aldı. Filmin<br />
iş yapmaması onun voleybola başlamasına neden<br />
oldu. Ancak takımı onun güzel oyunlarıyla<br />
küme düşünce üstüne para verilip Çorumspor’a<br />
transfer edilmek istendi. Ama uyanık Çorumspor<br />
yetkilileri sınav yapıyoruz diye onu üniversite<br />
sınavına soktular. Bilgisayarın azizliği<br />
sonucu okulumuz Cin Ali gibi değerli bir roman<br />
kahramanı kazandı.<br />
Kısa sürede mesleğin inceliklerini kazanan<br />
Ali, TÜRKİYE gibi büyük bir ÜLKEDE gazeteci<br />
olarak çalışmaya başladı. Çorumlu olduğunun<br />
öğrenilmesi meslek hayatının sonu oldu. Meslekten<br />
atılan Ali, okulda ilkyazını yaşamaya<br />
başladı. Kuzusu “Minyatür” ile tanışması bu<br />
dönemde oldu…<br />
Galatasaray’ın 14 yıl sonra şampiyon<br />
olmasından sonra kederlenecek başka bir şey<br />
kalmadığını düşünen Ali, okulu bitirmeye karar<br />
verdi.<br />
Gökten üç elma düştü: biri Cin Ali’nin biri<br />
kuzusu minyatür’ün biri de bizim başımıza…<br />
En güzel deyişlerin söylendiği bir Türkiye’de<br />
kendi ilkelerince yaşa.. (Emi)…<br />
(.) NOT: Bu yazı komite dışında, Alakoç’u<br />
tanımak amacıyla ona yakın kaynaklardan biri<br />
tarafından yazılmıştır. İsmini vermiyoruz. Bilenler<br />
bilmeyenlere söylesin…
BAŞARAN<br />
DÜZGÜN<br />
Bir yabancı(!) diyor ki:<br />
“Bu okula gelmeden önce benim de<br />
özgünlüklerim vardı. Ne olduysa 1983<br />
yılının o soğuk ekim ayında oldu. Önce<br />
özgünlüğüm gitti, sonra o güzelim gençlik<br />
yılları. Keşke hiç tanışmasaydık. Belki o zaman<br />
daha mutlu olurduk. Çatlayan tohumun<br />
sesi, dostların aydınlık yüzleri de olmazsa<br />
bu okul çekilmezdi. Yeşeren yaşamdan<br />
umutluyum ve her şeyi seviyorum. Yalnız<br />
44.maddeden korkuyorum.<br />
Kadınlar, yüksek sesle konuşmasını<br />
bilenlerinizden hoşlanıyorum ve ıssız bir<br />
adada kalmak durumunda olsam yanımda<br />
sadece sizi görmek istiyorum.”<br />
Henüz tam olarak ne olduğunu<br />
keşfetmemekle birlikte, senin bu dünyada<br />
nesli tükenmekte olan ve kaybedilmemesi<br />
gereken ender insanlardan biri olduğuna<br />
karar verdik.<br />
İyisin, dostsun. Bir de şu doğrulara mahsusu<br />
alınganlığın olmazsa…<br />
İnsan sevgin, umutların ve yeni fikirleri<br />
üretme isteğinle seni Rauf Denktaş’ın halefi<br />
olarak görmek içten bile değil.<br />
Başaran, senin her şeyi başaracağına<br />
inanıyoruz. Bu arada ne olur birine hitap<br />
ederken uzun uzun hem ismini hem de soy<br />
ismini birlikte söyleme olur mu? Ayrıca<br />
konuşurken kelimeleri yutma ve hızlı<br />
konuşma ki insanlar seni daha rahat anlayabilsinler…<br />
ARKADAŞLAR, bu çemberin ya<br />
içindesiniz ya da dışında yer alacaksınız.<br />
ORTA YOL YOK.
NEZAKET<br />
EROĞLU<br />
“Ses tonunun ne olduğunu henüz<br />
tam olarak anlayamadığımız Nezaketi,<br />
kantinde görmek de çok zordu. Boş<br />
sınıfları kendisine ders çalışma mekanı<br />
olarak seçen arkadaşımız sıcak olduğu<br />
sürece kütüphanenin de nadide müdavimleri<br />
arasında yer aldı. Oldukça sakin olan<br />
arkadaşımız, çok cana yakındır. Dört yıl<br />
boyunca bir kez bile olsa sesini yükselttiğini<br />
duymadık. Onun hep böyle sakin, mutlu<br />
ve her isteğinin gerçekleşmesini dilerim.”<br />
(Bedriye Tanrıverdi)<br />
“Dünyanın en yumuşak en kibar<br />
insanlarındandır. İnsan, ondan her zaman<br />
bir şeyler öğrenebilir. Karşısına çıkacak<br />
insanların da onun kadar iyi olmasını<br />
dilerim.” (Didem Ünsal)<br />
Sakin, mahzun, başarılı, nazik, yumuşak,<br />
dürüst bir dost: İşte Nezaket.<br />
Nazik, sakin, dürüst ve yumuşak… İşte<br />
bu dört kelime Nezaketi tanımlayan bir şiir<br />
olabilir.
TÜRKAN İZGİ<br />
Hiçbir zaman uykuya doymayan<br />
Türkan’a, “Nasılsın?” diye sorduğunuzda,<br />
hep şu yanıtı alırsınız: “Uykum var.” Ve<br />
ardından uzun bir esneme gelir.<br />
Derslerde genellikle başka konularla<br />
ilgilendiği ve uyukladığı için, ancak<br />
sınavlarda kendine gelir. O günlerde bile<br />
uyanık kalmayı zor başarır.<br />
Film yıldızları kadar güzel olan<br />
arkadaşımız okula en yakın yurtta<br />
kalmasına rağmen sınıfa en geç girenlerimiz<br />
arasındadır. İlk girdiği derslerde, hocaların<br />
ilgi çekici söz ve hareketlerinin etkisinden<br />
uzun süre kurtulamayan Türkan, büyük<br />
bir taklit yapma yeteneğine sahiptir. Bu<br />
yeteneğini bir tiyatro grubunda oynayarak<br />
değerlendirseydi herhalde bu okula gelmesine<br />
gerek kalmazdı.<br />
Derslerde genellikle not tutma<br />
alışkanlığını bir türlü kazanamamış<br />
olmasına rağmen notları kötü denmeyecek<br />
kadar iyidir. Yine de “kaderin bir<br />
oyunu mudur ne?” seneye de okulun asli<br />
elemanları arasında yerini alacak.<br />
Güzelliğinin –hele hele o güzel gözleri<br />
ve ipek gibi yüzü- yanı sıra arkadaşlarıyla<br />
olan iyi ve seviyeli ilişkisi, hanımefendiliği,<br />
temizliği ve titizliğini unutmayacağımız,<br />
Tartışmalarda kendi fikrini azimle pes<br />
etmeden savunan ve kolay kolay pes etmeyen<br />
Türkan’la tartışmaya kalkanların vay<br />
haline!<br />
Mutlu ve güzel bir yaşam seninle olsun.
TURGAY<br />
DEMİREL<br />
Okulumuzun en kıdemlerinden olan Turgay,<br />
okumaya olan tutkusu yüzünden askere<br />
gitmeyip bu sıralarda sürünmektedir.<br />
Turgay’ın dış görüşüne bakıp da çok<br />
ciddi bulanlar, O’nu tanıyınca ne kadar dost<br />
canlısı, iyi bir arkadaş ve esprili olduğunu<br />
anlarlar.<br />
Evde kalmaktan son derece korkan Turgay,<br />
üç yaşındaki yeğenini parka götürüp<br />
kızların ilgisini çekmeyi düşünmektedir. İyi<br />
yol değil mi? Ne dersiniz?<br />
Okula gelip giderken ara sıra kullandığı<br />
Murat arabası başının en büyük belası…<br />
Arabası bir gün yolda kalınca bakımını<br />
yaptırmak zorunda kalacak, yoksa<br />
parçalarını toplayacak.<br />
(.) KAMERAMANI BEKLERKEN…<br />
HERHALDE çokoprens almaya gitti.
AYSEL MELEMEZ<br />
“Hocaların öz evladı” diye nitelendirilen<br />
arkadaşımız, derslerden yüksek notlar<br />
almasıyla çevresinin sürekli takdirini<br />
kazanmıştır.<br />
Aysel’imiz de ders programının<br />
gazabına uğrayarak okulu yarım dönem<br />
daha uzatmaya hak kazanmıştır. Tuttuğu<br />
ders notlarıyla sınıfın sayılı başvuru<br />
kaynaklarındandır. Dersi derste öğrenmeyi<br />
prensip saymasının yanı sıra çok erken<br />
saatlerde yollara düşüp sınıfın kapısını<br />
ilk açanlardandır. Memleketinin de uzak<br />
olması nedeniyle karnede devamsızlık<br />
hanesinin boş olması ona “sınıfın<br />
demirbaşı” niteliğini de kazandırdı.<br />
Son derece sert, her an birini<br />
azarlayacakmış gibi görünen bakışı,<br />
“Saf Akdeniz kanı” taşımasından<br />
kaynaklanmaktadır. Herkesin dertlerini<br />
dinlemeyi, sorunlarına çareler aramayı ve<br />
bir psikolog gözüyle insanlara yaklaşmayı<br />
kendisine ilke edinmiştir.<br />
Duygu ve düşünceleri değişikliğe<br />
uğramadan memleketine dönecek olan sevgili<br />
Aysel’e başarı, huzur ve mutluluk dolu<br />
bir yaşam diliyoruz.
CANDAN<br />
ÇULHAOĞLU<br />
Adı gibi candan olan arkadaşımız,<br />
candanlığını, içtenliğini kimseden esirgemeyen,<br />
herkesin yardımına koşan bir yapıya<br />
sahiptir. Sürekli canının sıkıldığından<br />
söz eden Candan’ın sınav zamanı etekleri<br />
tutuşur.<br />
“Yine zayıf alacağım” der ama notu her<br />
zamanki gibi iyidir.<br />
Başkalarının düşüncelerine çok önem<br />
veren, konuşmayı çok seven Candan’ın<br />
en önemli özelliklerinden biri de meraklı<br />
oluşudur. Bu nedenle yakında, “Perihan<br />
Abla” dizisinde “Meraklı Melahat’ın”<br />
yerine Candan’ı transfer ederlerse hiç<br />
şaşırmayın.<br />
Candan’ın diğer bir özelliği de açlığa<br />
hiç dayanamamasıdır. Açsa ve yanında siz<br />
varsanız vay halinize! “Açım, açım nerde<br />
benim tacım” diye diye başınızın etini yer.<br />
Candan’ın bu kadar çok yemesine karşın<br />
bir gram bile kilo almaması bizi hayrete<br />
düşürür.<br />
Azimli ve bakımlı olmayı kendine prensip<br />
edinen Candan’a güzel günler ve mutluluklar<br />
dileriz.
ŞAİRLER ASILDI<br />
Güney Afrikalı şair Benjamin’in anısına<br />
Güzele doğru gidilsin diye<br />
Şairler haykırdı<br />
Şairler haykırmasın diye<br />
Mahkemeler kurulup<br />
Şairler asıldı.<br />
Yılmadı, yine haykırdı<br />
Sabahın üçlerinde<br />
Kimi, yerde asıldı<br />
Kimi, yerde kurşunlandı<br />
Ve kısacası<br />
Bu yüzyıl kanlıydı.<br />
Egemen düzene kandı<br />
Sınıfta kaldı.<br />
Yirmi birinci yüzyılda,<br />
Zincirli telleriyle<br />
Açlıktan ölen bebeleriyle,<br />
Bütün değerleriyle<br />
Neyin, niçin olduğunu<br />
Bir bir hesap verecek<br />
Bu suçlarda<br />
Mücadele dışında kalan herkesin<br />
Birkaç fazlası var.<br />
HASAN YILMAZ<br />
Sen de görüyorsun ki!<br />
Köhne düzen içinde,<br />
Boğazlara takılıyor yağlı ilmeler<br />
Düzine yıkmak için<br />
Alay ediyor yaşamlar<br />
Ölmeyi bilenler.
DİDEM ÜNSAL<br />
Derste tuttuğu notlarla arkadaşlar,<br />
hatta hocalar arasında ünü yayılan Didem,<br />
ayrıca iyi kalpliliği ve yardımseverliği ile<br />
de haklı bir üne sahiptir. Dört yıl boyunca<br />
aldığımız bütün derslerde geçen konuşma<br />
ve esprileri Didem’in ders zabıtlarından<br />
(!) öğrenebilirsiniz. Sevimli, çok çok<br />
heyecanlı, kimsenin kızmaya ve kırmaya<br />
kıyamayacağı kadar iyi bir insan. Güleç<br />
yüzlü, işini çok ciddiye alan sevgili Didem,<br />
şimdi başarılı bir öğrenci, eminiz gelecekte<br />
de başarılı bir gazeteci olacaktır.<br />
Okulda tanıdığım ve sevdiğim<br />
arkadaşlarımın başında yer alır. Benim<br />
için onu tanımak büyük bir mutluluktur.<br />
Çünkü Didem, iyi gün olduğu kadar kötü<br />
gün dostudur da. Onunla ayrı kalmayı<br />
düşünemiyorum. Ömür boyu mutluluklar ve<br />
başarılar… (Bedriye)<br />
Her derdimize koşan bir arkadaştır.<br />
Didem’i tanıyıp da sevmemek mümkün<br />
değildir. İnsanları kırmaktan korkar. İyi bir<br />
öğrenci olduğu kadar hamarat bir ev kızıdır<br />
da. Kitapçı vitrinlerine bakmayı çok sever.<br />
Orhan Veli’nin şiirlerinden hoşlanır.<br />
Gelecekte karşılaşacağın güçlüklerle<br />
yorulmaman dileğiyle sevgili Dido’muz…<br />
(Nezaket)<br />
(.) Resim arkasındaki satırlar: 15 Ekim<br />
1986- Okulumuzun kantini dördüncü sınıf<br />
olarak nasıl da sevinçliyiz.
BEDRİYE<br />
TANRIVERDİ<br />
Tanıdığım arkadaşlarımın arasında en<br />
tatlı, en iyi anlaştığım ve en sevdiklerimden<br />
birisidir. Onunla ayrı kalmayı<br />
düşünemiyorum. Düşünceli olmasının yanı<br />
sıra esprili oluşu ve iyiliği de sevdiğim<br />
yanlarıdır. Ömür boyu mutluluklar diliyorum.<br />
(Didem)<br />
Uzun, dalgalı saçları, spor giyimi<br />
ve ışıl ışıl gözleriyle dikkati çeken bir<br />
arkadaşımızdır. Gazetecilik derslerinde<br />
yaptığı iyi mizanpajlar ve çektiği güzel<br />
fotoğraflar, arkadaşımızın meslekteki<br />
yeteneğinin kanıtıdır. Her zaman gülen<br />
yüzü, hepimize yaşama sevinci verirken<br />
“Şeker kız” denebilecek kadar tatlı olması<br />
da onu bizim için daha değerli kılmaktadır.<br />
Her zaman böyle iyi ve mutlu olmasını<br />
diliyorum. (Nezaket)
LÜTFİYE<br />
ÇEVİK<br />
Sınıfın kendi halinde, uslu gibi görünen<br />
(!) kızlarından olan Lütfiye’nin son sene<br />
ortaya çıkan hızlı ve çılgın yaşama felsefesi,<br />
herkesi şaşkına çevirmiştir. Bu çılgınlıkları<br />
Hatice ve Memnune şöyle anlattılar:<br />
“Lütfiye’nin her konuda çok değişik<br />
zevkleri olduğu gibi Türkiye standartlarına<br />
uymayan dünya görüşleri de mevcut.<br />
Hatta bu yüzden bir sürü kısmetini tepti.<br />
Lütfiye’nin sanırım en büyük özelliği bizi<br />
çılgına çeviren o yürüme merakı. Arkadaşın<br />
otobüse binme gibi bir alışkanlığı olmadığı<br />
için, kendinizi o gün G.Ü. acil servisinde<br />
ayaklarınız şişmiş bir vaziyette bulabilirsiniz.<br />
Can dostu arkadaşıma gönlünce dolu<br />
dolu bir yaşam ve mutluluklar… (Hatice)<br />
Lütfiye’nin asla kompleksi olmayan<br />
kalçaları ve çarpık bacakları hiç gündeme<br />
gelmez. Sadece her zaman giydiği şeyden<br />
sonra “Kalçalarım çıktı mı, bacaklarımın<br />
çarpıklığı belli oluyor mu?” sorularına<br />
hepimiz alıştığından hiç bakmadan “Evet”<br />
cevabını veriyoruz. Zaten aksine asla<br />
inanmaz. Ayrıca bizi çılgına çeviren sesli<br />
sakız çiğneme huyunu da belirtmek istiyorum.<br />
Hepimizin Güzin Abla’sı olan Lütfiye’ye<br />
gelecek yaşamında mutluluklar dilerim.<br />
(Memnune)
NİHAT DOĞAN<br />
“Arkadaşlar; artık mezun olup iş<br />
hayatına atılma zamanı gelmiştir. Dileğim<br />
hepimizin vatana ve milletine hayırlı birer<br />
insan olmanızdır.”<br />
Nihat’ın herkese ulaştırmamızı istediği<br />
temel mesaj bu. Aynı tema Nihat’ın hayat<br />
felsefesinde ve idealinde de var:<br />
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”<br />
temel gayem Türk milletine hizmet etmek<br />
ve onun yücelmesi için elinden geleni<br />
yapmaktır. İdealim Türk-İslam ülküsüdür.<br />
‘Kitle iletişim hakkındaki görüşleriniz’<br />
bölümüne gayet alçakgönüllülükle ‘Yahu<br />
kitle iletişim uzmanları bile bu konuda<br />
kesin bir şey söyleyemiyor. Bizim gibi<br />
cahillerin işi mi bu?” diyen arkadaşımız<br />
“Dil” konusunda ise, anket formumuzdaki<br />
“özgün-sorun-yanıt-sözcük-olanaklar<br />
elverdiğince” yerine “orijinal-problemcevap-kelime-imkanlar-müsait<br />
olduğunca”<br />
diye değiştirerek tavrını ve titizliğini kesin<br />
olarak ortaya koymaktan çekinmemiştir.<br />
“Allah’tan başka kimseden korkusu<br />
olmayan” Nihat, “meselelere” dolaylı<br />
değil doğrudan doğruya koyduğu teşhis ve<br />
çözümlemeleri ile akıllarda kalacak.<br />
“En büyük kötülüğün dalkavukluk”<br />
olduğunu belirten Nihat’ın şu son teşhisi ise<br />
bizi daima düşündürecektir:<br />
“Türkiye’de birçok basın-yayın organı<br />
hayatını yalan söylemekle sürdürüyor.”
M. ÖZCAN BAYRAM<br />
“Her şeyin başı denge”, “El uzatana<br />
el, kol uzatana kol” işte Özcan’ı<br />
anlatan hayat felsefesi.<br />
Dostluğunu sadece paylaşmasını<br />
bilene veren, yardımını ihtiyacı olana<br />
yapan, sevmeye layık olanı seven<br />
Özcan’ı uzun uzun anlatmaya gerek<br />
yok. Sınıfın muhabbetlerine doyulmayan<br />
–özellikle içki- esprilerine<br />
sık sık olmasa da her zaman gülünen<br />
harbi delikanlılarındandır.<br />
Onu gerçekten tanıyanlarca hiç<br />
unutulmayacak olan arkadaşımıza<br />
başarılar.<br />
İşte Özcan’a göre bir mesaj:<br />
Arayanı ararım: Ankara (0312)<br />
223 90 87
MEHMET ALİ ÇITAK<br />
Güzel kızlara dayanamayan,<br />
arkadaşlarının deyimiyle Memo<br />
(!), kendi sınıfından çok diğer<br />
sınıflara takılırdı hep. O hayallerini<br />
süsleyen kendi boyunda bir kız<br />
aradı durdu, dört yıl boyunca gizli<br />
çapkınlıklarıyla…<br />
Memo’nun Türkçe derslerine karşı<br />
bir zaafı vardı. Üç yıl boyunca üst<br />
üste aldığı Türkçe dersini sonunda<br />
bütün gücünü toplayarak geçmeyi<br />
başardı.<br />
Onun kızgın ya da sinirli bir anını<br />
görmediniz değil mi? Çünkü o mutlu<br />
olmasını bilen ender insanlardan<br />
biridir. Memo, en çok gevrek gevrek<br />
gülüşü ve her sözünün başında<br />
“Ciddi misin?” demesiyle tanınır.<br />
Düşündüğü, dinlediği, özellikle de<br />
Çin daması oynadığı zamanlarda<br />
bıyıklarını yolmadan edemez.<br />
Arkadaşlığa önem veren Memo,<br />
öyle kıskançtır ki, arkadaşlarını<br />
başkalarıyla paylaşmak istemez. Onu<br />
böyle kabul edenleri sürekli bir dostluk<br />
beklemektedir.<br />
(*) Mehmet Ali, kendisine bağlı<br />
klan üyeleriyle…<br />
Oturanlar: (Soldan sağa) Ayla,<br />
Fatma, Aslıhan, Nezaket, Şule ve<br />
Neşe<br />
Ayaktakiler: (Soldan sağa) Harun,<br />
Nesrin, Ömer ve tabi ki kendisi-<br />
Memo
Sokakta giderken kendi kendime/<br />
Gülümsediğimin farkına vardığım zaman/<br />
Beni deli zannedeceklerini düşünüp/ Gülümsüyorum.<br />
Başta hiciv edebiyatının en büyük şairi<br />
Nef’i, Türk-Rus savaşında Erzurum’un<br />
Aziziye Tabyası’nda gösterdiği<br />
kahramanlıkla adını tarihe kazandıran Nene<br />
Hatun, Kazım Karabekir, Cemal Gürsel,<br />
Eşber Yağmurdereli, Altan Erbulak, Refik<br />
Durbaş, Arif Sağ, Erol Taş, Fatih Ürek<br />
gibi birçok ünlü şahsiyetin memleketi olan<br />
Erzurum’un BYYO’ya bir hediyesidir<br />
Neşe… O ki gerçekten de bulunduğu her<br />
ortamın hareketi, coşkusu ve neşesidir…<br />
“Sabunu koydum leğene/ Gör başıma<br />
ne gele. Ben canımı veririm/ Kadir, gıymet<br />
bilene.”<br />
Erzurum nire, Ankara nire… O, her an<br />
her yerde; her an akıllarda, anılarda… İçten,<br />
samimi, çokça rahat hatta biraz da şımarık…<br />
Saçlarını atkuyruğu yapmaktan vazgeçmeyen<br />
bu sevimli arkadaşımızın sessizlik, yalnızlık,<br />
oturmak ve beklemekten hiç hoşlanmadığını<br />
sanırım onunla tanışan herkes bilir. Evet,<br />
biz onu sessiz ve sakin bir şekilde otururken<br />
görme şerefine hiçbirimiz erişemedik.<br />
Hep coşkulu, neşeli, gülen ve hareketli…<br />
Arkadaşlarıyla birlikteyken sürekli konuşan,<br />
hem kendisi hem de insanlarla dalga geçmeyi<br />
NEŞE DOĞAN<br />
seven, tüm olumsuzluklara gülerek bakabilen,<br />
her şeyi şaka ile karışık anlatabilen bir candır<br />
o… Onun sık sık kullandığı yöresel terim ve<br />
benzetmeler sayesinde tüm okulun, Erzurumlulara<br />
sempati duyduğunu söylemek yanlış<br />
olmaz.<br />
Tüm arkadaşları gibi kendisi de<br />
yaşlandığında nasıl biri olacağını merak ediyor.<br />
Biz onun derse erken girdiğini görmedik<br />
sanırım. Özellikle Hakkı Bey’in derslerine<br />
hep geç giren, bu arada Nevzat Bey’e<br />
istese de istemese de kendini zorla sınıfa<br />
aldıran Neşe, dersi dinlemeyen arkalarda<br />
–aslında pek fark etmedi- hep bir şeylerle<br />
uğraştı. Özellikle Aslı ile oturduğunda<br />
yanında bulunmamaya dikkat etmeniz gereken<br />
ufaklıktır o. Sınavlarda bile mırıl mırıl<br />
konuşan, etrafındakileri kendine yardım<br />
etmeye zorlayan ve uzun uzun yazı yazmaktan<br />
hoşlanmadığı için sınavlarda sınıfı ilk terk<br />
eden afacandır o.<br />
Eşyalarını orada burada bırakan, yanında<br />
geçtiği herkese bir laf atan, her an konuşan ve<br />
gülen, arkadaşlarına sıkı sıkıya bağlı, sık sık<br />
hayırlı bir evlat olarak memleketine gitmeyi<br />
ihmal etmeyen Neşe’cik biz son yıllarda<br />
paraların seni neden hep terk ettiğini merak<br />
ediyoruz.<br />
Neşe, Ankara’ya gelirken sakın ha<br />
kadayıf, dolma, kurabiye, nefis peynir ve Erzurum<br />
selamlarını getirmeyi unutma olur mu?<br />
SENİ ÇOK SEVİYORUZ ÇİTLENBİK
ALİ ATEŞ<br />
Kantinin köşelerinden bir<br />
yerlerden kahkahalar yükseliyorsa<br />
bilin ki Ali, o güzel fıkralarından<br />
birini anlatıyordur. Dersleri<br />
pek sevmemesinden dolayı<br />
kıdemliler kıdemlisi olmaya azimli<br />
gördüğümüz Ali’yi, özellikle<br />
İnkilap derslerini çok sevmemesinden<br />
dolayı devamlı bu dersten<br />
kalmayı sürdürmektedir (!).<br />
Ankara’yı hiç sevmediği için o<br />
kadar sık İstanbul’a gitmektedir ki,<br />
insanlar onun İstanbul’da okuyup<br />
Ankara’da ziyarete geldiğini<br />
sanırlar.<br />
Şakacılığı, sevimliliği yüzünden<br />
çevresi tarafından çok sevilen Ali,<br />
kendisinden haftalardır istenen<br />
anket formlarını, yıllık yazısını<br />
ve fotoğraflarını zamanında<br />
getirmediği için “Yıllık komitesi”<br />
tarafından pek sevilmedi (!)<br />
Okul yaşamı boyunca uyumlu<br />
bir insan, candan bir dost olarak<br />
tanıdığımız Ali’nin hayatta tüm<br />
istediklerinin gerçekleşmesi ve<br />
sevdikleriyle mutlu olmasını diliyoruz.<br />
(.) Ali İstanbul’a gitmiş<br />
Derya: İstanbul’u dinliyorum<br />
gözlerim kapalı<br />
Cengizhan: Peki, gözlerini<br />
açtığında Ali’yi de görebiliyor<br />
musun?<br />
Nilgün: Ali, yine İstanbul’da<br />
da…
GÜLER YILMAZ<br />
Onun ufak tefek görünüşüne<br />
aldanmayın. O, okulumuzda birçok<br />
erkeğe taş çıkartacak kadar (!)<br />
kabadayıdır. Hani çevresinde “harbi<br />
kız” olarak da bilinir.<br />
İyidir, hoştur ama okeye sürükleyerek<br />
götürdüğü arkadaşlarını eze eze<br />
yenmesi tepkilere yol açmıştır.<br />
Okula renk veren ve daha fazla<br />
çekilir kılan sevilir tiplerindendir.<br />
Paylaşmacılığının, içtenliğinin yanı<br />
sıra katmerli kahkahaları ve her lafın<br />
başında “Yok ya” demesi kişiliğinin<br />
en bariz özelliğidir.<br />
“Mücadele benim karakterimdir”<br />
diyen arkadaşımız bunu derslere<br />
aralıksız girmesi ve (burası<br />
çok önemli) derslerde uyumayarak<br />
başın dimdik tutması, hocaların<br />
gözü önünde yoklamanın önemli bir<br />
bölümünü cesaretle doldurmasıyla<br />
kanıtlamıştır.<br />
Ne diyelim Güler, her şey gönlünce<br />
olsun (Nesrin)
ÖMER SELVİ<br />
“Gazeteci olunmaz, doğulur”<br />
sözüne nerden bakarsanız Ömer’i<br />
görürsünüz. Çünkü o, hem gazeteci<br />
doğmuştur, hem de gazeteci<br />
olmuştur. Bunu da okulu bitirmeden<br />
Anadolu Ajansı adına “Adliye”<br />
koridorlarını en çok aşındıran hızlı<br />
gazeteci olarak göstermiştir.<br />
Her zaman “demokrat”lığından<br />
dem vuran bu arkadaşımız<br />
Kelime’den edindiğimiz bilgiye göre<br />
tipik bir “Osmanlı erkeği”dir.<br />
“Gözünüzü seveyim arkadaşlar”<br />
sözünü dilinden hiç düşürmeyen<br />
Ömer, ara sıra kendini kaybederek<br />
hocalara da böyle seslenmiştir.<br />
Ömer’in kaliteli, yetişmiş adam<br />
sıkıntısı çeken basınımıza taze kan<br />
olarak girmesi herkesten önce biz<br />
dostlarını sevindirmiştir. Ömer’den<br />
daha iyi haberler bekliyoruz ve<br />
alacağımıza inanıyoruz.<br />
(.) Kamere çantası hep sol<br />
omuzundaydı…
AYŞE BULDAN DÖNMEZ<br />
“Dünyaya iradem dışında geldim.<br />
Ancak gördüm ki yaşamak güzel<br />
şey.”<br />
Hemen hepimiz arkadaşımızın<br />
bu sözlerini paylaşıyoruz. Ve<br />
arkadaşımıza “mavi” dünyamızda,<br />
“yeşil” Türkiye’mizde tek katlı<br />
bir evde ve birinci katta olan bir<br />
işyerinde çalışmasını diliyoruz. Ve<br />
de Muhlis Bey’in köpekleri koruma<br />
derneğinin çalışmalarında başarılı<br />
olmasını. Çünkü Ayşe’nin iki fobisi<br />
var: Asansör ve köpek.<br />
Okuldaki sosyal faaliyetlerin hem<br />
kıtlığı hem de olanlara karşı ilginin<br />
azlığı konusunda birçok fikirler<br />
ileri sürmesi, bu konuya ne kadar<br />
önem verdiğini gösteriyor. Darısı<br />
diğerlerinin başına…<br />
Asansör ve köpek fobisini yendiği<br />
gün New York’taki Dünya Ticaret<br />
Merkezi gökdelenlerinin en üst<br />
katlarındaki basın bürosunun Türk<br />
temsilcisi olmam dileğiyle…<br />
(.) Önce gazete ve sonra ders
HÜSEYİN ÖZALP<br />
Ben karanlıkların şehzadesi<br />
Tül perdeler ardında beni bekleyen kızlar istedim,<br />
Düşlerimdeki beyaz at öldüğü gün<br />
Köroğlu kadar yalnızdım<br />
Ve dağlar uzaktı ve bağırmak yasaktı<br />
İsyanım sessiz bir kaçış ince bir gurur oldu<br />
Medeni bir hayduttum<br />
Umut çaldım gözlerinden…<br />
(Kendi şiiri)<br />
NOT: Çok uzun olan bu şiirin bir parçasını aklında tutarak kâğıda geçirip<br />
yıllıkta yer almasını sağlayan Nesrin Er’e “Yıllık komitesi” olarak teşekkür ederiz.<br />
Zira Hüseyin de yoğunluğu arasında bize zaman ayıramadı bir türlü…
HANDAN AKBULUT<br />
Senaryo yazmak hepimizin<br />
zorlandığı, çoğu kez istek duymadan<br />
zorunluluktan yaptığı ödevlerdendir.<br />
Ama Handan için bir zevk, hatta<br />
zevkin de ötesinde bir anlam ve<br />
değer taşır.<br />
Daktilo sesleri kütüphanenin<br />
sessiz ortamını bozarken vurulan<br />
son tuşlarla sona eren her senaryo<br />
Yeşilçam’ın zengin kız/ fakir oğlan,<br />
fakir kız/zengin oğlan edebiyatına<br />
son verir diye düşünür.<br />
En yakın arkadaşı Ayşe, onun<br />
soğukkanlı ve sessiz, sakin durumuna<br />
bakarak “soğuk nevale” diye<br />
takılır. Ama onu bu görünüşüyle<br />
değerlendiremeyiz. Ayşe de böyle<br />
diyor zaten. Ne demişler “Ainesi iştir<br />
kişinin…”<br />
Yakında film haline gelmiş<br />
senaryolarını seyretmek dileğiyle…<br />
Bu iki kelime yan yana geldiğinde<br />
yalnızca bizim Servet’i tanımayanlar,<br />
“Servet Avcısı” yakıştırmacasına<br />
gidebilirler. Servet’in benim bildiğim<br />
tek serveti, sevgiyle dolu gönlüdür.<br />
“Avcı”lığına gelince ırsi futbol<br />
yeteneği, kale önlerinde yarattığı<br />
tehlikeler. Şimdi Servet hakkında<br />
“en yetkili” kişilerin sözlerine kulak<br />
verelim:<br />
“Karadeniz gibi hırçın. Finallere<br />
girmeye girmeye finallerin nasıl<br />
yapıldığını unutmuştur.” (Ahmet)<br />
“Hayatta güvendiğim, saygı<br />
duyduğum ender insanlardandır.”<br />
(Esma)<br />
SERVET AVCI<br />
“Özel şakaları çok sever, fakat<br />
kendisine yapılmasını istemez.”<br />
(Mahmure)<br />
“Sevilen, saygı duyulan, fedakâr,<br />
değerli bir arkadaş.” (Hatice)<br />
“Şekerpareyi çok güzel yaptığın<br />
söyler.” (Sevinç)<br />
“Okulumuzun en yakışıklısı.”<br />
(Hakan)<br />
“Futbol, voleybol, masa tenisi,<br />
aletli jimlastik vb. spor dallarında bir<br />
dahi, hele ders çalışmadan not çekmede.”<br />
(Hayati)<br />
“Göründüğü gibi olup olduğu gibi<br />
görünen değerli kardeşim.” (Naşit)
HALİDE ÖZKUL<br />
Biz bu tepeye kılıçlarla<br />
Bir savaş vermeye geldik<br />
Yaşamı zor bir amaç uğrunda harcayarak<br />
Yitirmeden akıllıca da değil üstelik<br />
Ama bazıları gibi ölebiliriz yine de<br />
Bir yol açarken doğacak güneşe<br />
Dersin bitmesine az kaldı. Herkesin<br />
sigara, kantin ve çay krizinin son<br />
aşması… İşte son hazırlıklar da<br />
tamam, geriye sayış başladı. 10, 9,<br />
8, … Aman Tanrım! Yine o kol ve<br />
o işaret parmağı kalktı, yine o ses:<br />
“Hocam bir soru sorabilir miyim?”<br />
Biz onun sadece bu son anlardaki<br />
soru sormalarını hiç sevmedik. O,<br />
sadece derslerde hocalara değil,<br />
her yerde, her zaman, herkese soru<br />
sorar…<br />
Halide, kendisini ekonomi<br />
alanında kanıtlama düşüncesindedir.<br />
Bu amaçla büyük çaba harcar.<br />
Herkesin belli bir alanda söz sahibi<br />
olması gerektiğine inanır ve bu<br />
çabayı sergilemeyenleri anlamadığını<br />
söyler durur…<br />
“Ayı sevmediği postu yerden yere<br />
vururmuş” ya O da insanları sevdiği<br />
halde “nefret ediyorum şu insanlardan”<br />
sözünü dilinden düşürmez.<br />
Arkadaşımız uzun boyu nedeniyle<br />
oldukça büyük ve olgun bir imaj çizer<br />
ancak o çocukluğu elden bırakmak<br />
istemez. Hareketleri, özellikle birçok<br />
kişinin sözünü kesen heyecanıyla<br />
yaramaz bir çocuğu andırır. Coşkulu<br />
bir tartışmacı olan Halide, oldukça<br />
titiz ve güzel seslidir. Girdiği her<br />
ortamda kendini belli eden Halide’yi<br />
okulda tanımayan yoktur.<br />
Saygısızlık, sorumsuzluk, ilgisizlik<br />
ve bilgisizlik onun tahammül<br />
edemediği olgulardır.<br />
Yazı makinemi salona koy<br />
Salonun tam ortasına<br />
Bir sayfa da yaprak tak<br />
O yarım satıra söyle<br />
Çıkınca tamamlarım<br />
Masallarda atlar bekler sahiplerini<br />
Beklesin beni
1966 yılının karlı bir Ağustos<br />
günü doğduğunda sesindeki<br />
yanıklıktan ebesinin ve mahalle<br />
efradının mekankolik olmasına yol<br />
açan Oktay, küçük şarkıcı modasının<br />
o zamanlar olmaması nedeniyle<br />
meşhur olmak için büyümeyi<br />
beklemiştir.<br />
Görünüşüyle asil İspanyolları, iç<br />
dünyasıyla Bach’ı yansıtır (Vallahi<br />
kendisi söyledi). Uykulu bir anında<br />
CSO sanarak konser dinlemeye<br />
giren ancak girdiği yeri B.Y.Y.O.<br />
olduğunu dört yıl sonra kafasına<br />
saksı düşünce anlayan Oktay, “Bir<br />
tane okul yetmez diyerek konservatuara<br />
girmiştir.<br />
OKTAY ÇETİN<br />
Gitar çalması nedeniyle yanında<br />
hep törpi taşır. Ve uzun tırnaklarını<br />
törpilemesini yanlış anlayana bozulur.<br />
Bunun yanında sesini açmak ve<br />
şan sınavına hazırlanmak bahanesiyle<br />
okul civarında attığı çığlıkları<br />
sık sık Emek Mahallesi’ne itfaiye,<br />
hızır ekibi ve Bakırköy Ruh ve Sinir<br />
Hastanesi doktorlarının doluşmasına<br />
yol açar.<br />
Oktay, her şeye rağmen dünya<br />
tatlısı bir arkadaştır.<br />
Yeteneklerini ve meziyetlerini<br />
ömür boyu yitirmemesini ve hayatın<br />
sana her zaman mutluluk vermesini<br />
dilerim. (Gürsel)
METİN MUDANYA<br />
İşte mizanpaj ve fotoğraf<br />
dalında iki ödül alan okulumuzun<br />
yayın organı GAZİ’NİN SESİ<br />
GAZETESİ’nin Genel Koordinatörü…<br />
Ayrıca ellinci sayıya ulaşmış olan<br />
“İç Haberler Bülteni”nin son kırk<br />
sayısı onun bu okula bıraktıkları<br />
arasında.<br />
1.98 metre. Beşiktaşlı. Alaplı’lı.<br />
İyi müzik, iyi futbol, iyi eğlence,<br />
iyi arkadaşlık, iyi araba ve hatta iyi<br />
yemek… Yani Metin yaşantısının her<br />
bölümünde, her ayrıntısında daima<br />
iyiyi daha iyiyi arayan ve ulaşan bir<br />
yapıya ve şansa sahiptir.<br />
O’nu içinizde tanımayan yoktur.<br />
Bundan eminiz. O zaman rahatlıkla<br />
itiraf edebiliriz ki o (yani M.M.)<br />
bütün övgüleri hak emiştir. Metin<br />
için unutulmak kaygısı pek yoktur.<br />
Hepimiz O’nu çok farklı kişiliği ile<br />
zaman zaman hatırlayacağız. Bu<br />
elinizde değil. Söyleyin Allah aşkına<br />
en azından birini çok sevdiğimizi<br />
söylemek istersek “Metin kadar” diye<br />
ifade etmez miyiz?<br />
Haa… Metin hakkında önemli,<br />
çok önemli bir şeyi yazmadan<br />
geçemeyeceğiz. Metin şimdiye dek<br />
hayatında bir kere 1.80’den aşağıya<br />
baktı. Ve… Olan oldu…
İBRAHİM ARSLAN<br />
Var olmanın dayanılmaz<br />
hafifliğini yaşamak için dünyaya<br />
geldiği yolunda inanca sahiptir.<br />
Çok şeylere sahip olmak yerine<br />
“çok şey” olmak istiyor. Ama ortaokul<br />
sıralarında Burhan Felek, lisede<br />
İlhan Selçuk, üniversitede ise Günter<br />
Wallraf olmaktı ideali. Ancak Hakkı<br />
Sayın’ın bir öğrencisi oldu.<br />
Issız bir adaya gitmeyi<br />
tarikatçılıkla eş anlamlı bulmaktadır.<br />
En çok politikacıların “Sayın”<br />
sözcüğünü, türkücülerin “Oy, oy”,<br />
Atatürkçü olmayanların “Atatürkçülük”,<br />
Devrim Tarihi hocasının da<br />
“Aslan evladım” lafını söylediklerini<br />
ve sonuçta herkesin “vatan, millet,<br />
Sakarya” diye tutturup gittiğini<br />
söylüyor.<br />
En büyük fobisi şu anda kamuoyu<br />
ve demokratik çevrelerinin ortak<br />
korkusu olan irtica…<br />
Her şeye rağmen iyi arkadaşları<br />
olduğunu düşünen İbrahim, Uğur<br />
Işık’ı arkadaş, Aslıhan Büyükgül’ü<br />
çok iyi bir insan, Kelime Ata’yı<br />
entelektüel, Ömer Selvi’yi teşkilatçı,<br />
Neşe Doğan’ı ise sempatik buluyor.<br />
Arkadaşımızın kitle iletişim<br />
alanındaki görüşlerini aktarıyoruz:<br />
“Kitle iletişim üzerine tezler ileti<br />
sürecek kadar örneğin Althusser’in<br />
yüzde 25’i olabildik, Korkmaz<br />
Alemdar’ın sayesinde. Günün modası<br />
olan ‘İnce leberter’ düşünler ışığında<br />
bilge bir özdeyişle, görüşlerimi<br />
belirtmek istiyorum: İletişim,<br />
iletişimsizliktir aslında.”
İLHAN ERTÜRK<br />
İlhan, bütün arkadaşlara özlemini<br />
duyduğumuz bir mesajla sesleniyor<br />
ve diyor ki:<br />
“Bütün arkadaşlarıma başarılı ve<br />
mutlu bir hayat geçirmelerini dilerim.”<br />
Esmerleri tercih eder, fobisi olmayan,<br />
okula geldiğinde uğradığı yer<br />
kantin olur. Issız adaya gittiğinde üç<br />
şeyin kendine yetmeyeceği şeklinde<br />
anket formunu yanıtlayan İlhan’ın<br />
amacı doktor olmaktı. Kitle iletişim<br />
konusundaki düşüncelerinde ise<br />
idealine uygun bir görüşle adeta bir<br />
reçete yazıyor:<br />
“Bıraksınlar da kitleler kafalarını<br />
dinlesinler”
SATI BAL<br />
Ufak tefek boyu, incelikli<br />
yapısıyla ansızın giriverdi<br />
hayatımıza. Okulun ilk iki yılı<br />
gönüllü psikoloğumuzdu. Bütün<br />
bunalımlılar ona takılırdı.<br />
Hareketli, sevecen, deli dolu bir<br />
ufaklık olan Satı’nın arkadaşlarca<br />
pek bilinmeyen ve şu sıralar en<br />
hafif şiddette seyreden feminizm<br />
taraftarlığı da vardır.<br />
Paylaşımcılığı, sır saklamasını<br />
bilen ve toplumu fazla takmayan bir<br />
kişiliğe sahip olan arkadaşımızın en<br />
büyük korkusu saat 24’ten önce evde<br />
olmaktır.<br />
Bir yıl kadar emek verdiği “Yankı<br />
Dergisi” her ne kadar onu değerini<br />
anlamadıysa da gelecekte iyi bir<br />
gazeteci olacağına inanıyoruz.<br />
Mutluluk dolu yıllar ufaklık….
FATİH ERGÜN ERTÜRK<br />
“İnsanca ve özgür olarak var<br />
olmak ve var etmek” için yaşayan<br />
Fatih, bir gün ıssız bir adaya elinde<br />
bir çantayla giderken görürseniz çantada<br />
şunlar vardır: Tarak, walkmen<br />
ve bir koli kitap.<br />
“Ben güzele güzel demem, güzel<br />
benim olmayınca” inancına bağlı<br />
olan arkadaşımızın erkek tipi ise Bülent<br />
Sınıkçı.<br />
İşte Fatih’in fobileri:<br />
Çay ısmarlatacak, sigara<br />
bulamayacağı günler. Hüseyin<br />
Keklik’in pingponda onu yenmesi.<br />
Entel Bülent’in masa tenisine merak<br />
sarması.
ZEYNEP KÖSE<br />
Ruhsal durumuna göre, hayat<br />
felsefesi değişen Zeynep’in buna<br />
rağmen değişmeyen prensipleri var:<br />
Yalanı asla bağışlamamak ve her<br />
şeyi sevmek gibi.<br />
Bir vize sınavı öncesi yanıtladığı<br />
anket formuna dayanarak bir yazı<br />
yazmak da sağlıksız olacaktı. Ancak<br />
Zeynep için “şudur” demek öyle zor<br />
ki. Bu yüzden Zeynep’in birlikte<br />
olduğumuz süre içinde zihinlerimizde<br />
yarattığı unutulmayacak imaja<br />
katacak herhangi bir şey yok.<br />
Yıllığın parasız eki olarak<br />
dağıtabileceğimiz bir kitapçık<br />
hazırlayacak kadar arkadaşları<br />
hakkında yazabileceğini söyleyen<br />
Zeynep, bunu Ful Ekesan bir gazete<br />
patronu, Kelime Ata bir yazar<br />
olduğunda yaptığında daha çok okuyucu<br />
bulacaktır kuşkusuz.<br />
Kütüphaneyi Adnan Ötüken’den<br />
farklı olarak “kitap morgu” olarak<br />
tanımlayan Zeynep, bizim okul<br />
kütüphanesine uğruyor, hem de<br />
çoook… Ama Nilüfer Abla ile<br />
sohbet etmek için. G.Ü. B.Y.Y.O.<br />
denildiğinde aklına gelecek olanlar;<br />
Korkmaz Alemdar, Nevzat Gözaydı<br />
ve Nilüfer Abla…<br />
Ve Zeynep’e dair son bir söz,<br />
Ondan hepimize mesaj:<br />
“Savaşma sev. Doğrulu har zaman<br />
ilkeniz olsun.”<br />
(.) Kendisini her zaman<br />
başkalarından ayırmasını bilen<br />
Zeynep
ATALAY ERENAY<br />
Onu okulda tanımayan pek yoktur.<br />
Sakala göre tıraş vurmasını iyi<br />
bilir. İlgi alanında bir alt sınıflarda<br />
karşı cinslerine “Abilik” etmek de<br />
vardır. Bu nedenle onu çoğu zaman<br />
bir alt sınıfın masa muhabbetlerinde<br />
görmüşsünüzdür.<br />
Atalay’ın gelecek hakkındaki<br />
projeleri de güzeldir. Ancak bunları<br />
her zaman uzak durmaya çalıştığı<br />
ve ne için döndüğü belli olmayan<br />
çarkın dişlerine kaptırmaktan<br />
gerçekleştirmesi de onun en büyük<br />
düşü. Belki de O da oyunu kuralına<br />
göre oynar.<br />
Arkadaşımız ataktı, dosttu,<br />
gezmeyi, eğlenmeyi ve birçok<br />
şeyi paylaşmayı iyi bilirdi. Ancak<br />
dostlukları ağaca benzer kurudu mu<br />
yeşermez artık…<br />
İŞ OLSUN DİYE<br />
Bütün güzel kadınlar zannettiler ki<br />
Aşk üzerine yazdığım her şiir<br />
Kendileri için yazılmıştır.<br />
Bense daima üzüntüsünü çektim<br />
Onları iş olsun diye yazdığımı<br />
Bilmenin.<br />
Orhan Veli Kanık
HASAN ÇALIŞKAN<br />
“20. Yüzyıl insanı modern yaşam<br />
içinde huzursuz olarak yaşamaktadır.<br />
İnsanlar tüketim mallarının esaretinden<br />
kurtulamamıştır. Bireylere,<br />
mutluluğa tüketim maddelerini<br />
kullanarak, modayı takip ederk<br />
erişebilecekleri telkin edilmektedir.<br />
Artık insanlık değerinin ölçülmesi de<br />
bireylerin zenginliklerine göre ölçülmektedir.<br />
Yani beş kuruşun varsa,<br />
beş kuruşluk insan denmektedir.<br />
İnsanlar, ihtiyaçları olmadığı halde<br />
ihtiyaç olarak kabul ettirilen eşyalara<br />
sahip olmak için akla gelmedik işlere<br />
girişebilmektedir. Tabi böylece<br />
rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık<br />
yaygınlaşmaktadır.<br />
Zenginliğin huzur ve mutluluk<br />
getirdiği mutlak değildir. Bugün<br />
batının zengin kesimden intihar<br />
olayları devamlı artmaktadır.<br />
Bence para zenginliği, insanlık<br />
için en önemli değer ölçüsü değildir,<br />
gönül zenginliği çok daha önemlidir.<br />
Mutluluğu, huzuru, yaşam zevkini<br />
tadanlar da gönlü zengin kişilerdir.”<br />
Hasan’dan, Hasan Köni esprileri:<br />
-Gaddar sorulara gaddar cevaplar<br />
verebilirsiniz.<br />
-Gariban, fakiran, hakiran, hüsran<br />
hale düşmeyin.<br />
Ey cahil cühela, okuyan müntela…<br />
-Sizi yakiciyim.<br />
-Ben de köylüyüm, köy köy<br />
dolaştım. Arnavutköy, Bakırköy,<br />
Bakırköy…
TALİP GÖKHAN YÜMSEL<br />
Ben…<br />
Talip Göksel Yümsel<br />
Hepinize merhaba…<br />
Şimdi anket formunda bazı sorulara cevap vereceğim:<br />
….<br />
Issız bir adaya gitme durumunda yanma almayı ihmal etmeyeceğim üç şey<br />
var: traş makinesi, diş fırçası ve Alaattin’in sihirli lambası.<br />
….<br />
Bunu söylememi gerektirecek ama Deep Purple’nin “April” parçasını<br />
beğenirim.<br />
Dinleyin, seveceksiniz…<br />
Beni hatırlayın dinlerken de…<br />
….<br />
Mesajıma gelince de sıkı durun:<br />
“Bir şey sorduğunuzda cevap vermek için düşünürken istediğiniz kadar<br />
istediğiniz kadar düşünebilirsiniz diyen biri çıkarsa alnından öperim.”<br />
Ben Talip Göksel Yümsel<br />
Hepinize ELVEDA…
LATİF ŞİMŞEK<br />
GÜZEL ÖLÜM<br />
Eğer ölüm<br />
Toprak kokan birkaç arşın beze sarılmış<br />
Güzel bir yolsa<br />
Güzele bir yolculuksa<br />
Eğer ölüm çelenklerle ve marşlarla kutsanmıyorsa<br />
Saygı duruşlarının sessizliğinde ve hareketsizliğinde<br />
Sessiz ve hareketsiz<br />
Çaresiz ve feryadını duyuramayan bir çırpınmadaysa<br />
Rükulu, secdeli ve kıyamlı bir gidişle<br />
Fatihalarla sahibine bir uğurlaşsa<br />
Güzeldir.<br />
Eğer, ölümü ışığın aksedip yokolması gibi düşünüyorsunuz<br />
Bir bitiş, bir tükeniş<br />
Many-tıklı bir yokoluşsa ölüm<br />
Size sözü yok<br />
Dedim ya güzeldir ölüm<br />
Ve güzeller ölür.<br />
Ne taze gelinlerin zifafsız yataklarına sinen<br />
Ölümün vuslatı yalnızlığa çeviren dul kokusu<br />
Ne anaların en dikta yürekleri bile hüznüyle yaktığı ağıtlar<br />
Ne babaların başlarını duvarlara gömüp<br />
Erkek ağlayışları<br />
Ne yetimlerin boyun büküşlerindeki o<br />
Açlığa ve sefalete gebe duruşlar<br />
Ne de başka bir şey gölgelenebilir ölümün güzelliğini
NALAN ÖRKİ<br />
Bekledim oysa bağıran çocukluğumla bekledim<br />
Saydım günleri, uykuyu, yemeği, şiiri saydım<br />
Gelmedi<br />
Yıllar geçti geçmekte devam ediyor<br />
Yalandır daha çok benim için geçiyor zaman<br />
Solsam da kalırsın sen kurşun soyutluklarda<br />
Yalandır sende durmuş duranlar<br />
Serpilip bölersin kendini bin bir sonsuzluğa anlamın<br />
Akarsın benden uzak ılık bir toprak kadar yakın suyarıma<br />
Ama ben hep böyle kendimi sana ulaştırmak<br />
Ne etsem yalandır benim zamanla birlik geçen<br />
Sen benden uzak dondurulmuş kaynak.<br />
Bu şiiri Nalan yazmadı ama çok<br />
seviyor. Şiirin adı: “Sen benden<br />
uzak”… Nalan, işte sansürsüz olarak<br />
hayat felsefesine şöyle yer veriyor:<br />
“İnsanca, onurlu bir yaşam<br />
sürdürmek… Surat asmamak,<br />
beklentileri, umutları, güzellikleri<br />
yitirmeden ayakta kalabilmek.<br />
İnsanları sevmek…”<br />
Nalan, kitle iletişim üzerine ise<br />
pragmatik açıdan yaklaşıyor ve sonuç<br />
olarak şöyle bağlıyor:<br />
“Kitle iletişim araçlarının minimumda<br />
kullanılmasını yeğlerim.<br />
Birbirinden hoşlanan, birbirini seven<br />
iki insanın konuşmak yerine sürekli<br />
olarak TV izlemeyi yeğlemesi çok<br />
tehlikelidir, bence…”<br />
NOT: Nalan için “ARIZA SLAY-<br />
TI” kullandık. Özür dileriz.
Yıllık komitesi bir<br />
toplantı ve çalışma<br />
sırasında<br />
Fotoğrafta 20 Kasım 1986 tarihinde ve<br />
7nolu kararla çıkarılması gelenek haline<br />
gelmiş yıllığı çıkarmakla görevli “Yıllık<br />
komitesi” toplu halde (!)…<br />
Solda, bundan sonraki sayfaların<br />
çıkarılması için görev alan ve kod ismi<br />
ANGARYACIlAR : Osman Köse, Hakan<br />
Coşkun, Harun Korkut Nalbantoğlu ve grup<br />
lideri Figen Özderli.<br />
Sağda ise siz değerli yıllıkzadelerin<br />
sayfalarını teker teker hazırlama görevini<br />
alan ve kod adı LAKLAKÇILAR : Ömer<br />
Dşbudak, Halide Özkul, Aslıhan Büyükgül,<br />
Ömer Selvi ve grup lideri Sibel Akkan ile<br />
başkan yardımcısı Demet Şahin.<br />
Bütün bu arkadaşlarımızın dışında bize<br />
yıllıktaki yegane karikatürü çizen Ahmet<br />
Şahin, yazıların büyük bir kısmını yeniden<br />
daktilo eden Dudu Kütük, Nesrin Er,<br />
fotoğrafların basımı ve mizanpajları konusunda<br />
yardımını esirgemeyen Murat Özcan’a ve<br />
bütün konularda elinden geldiğince yardımda<br />
bulunan, zaman zaman bazı konuları<br />
danıştığımız Metin Mudanya’ya bu satırların<br />
yazarları olarak teşekkürü bir borç biliriz.<br />
Görüldüğü gibi sevgili arkadaşlar, elinizdeki<br />
çalışma her ne olursa olsun geniş<br />
bir kadro (!) ile fotoğrafta görüldüğü üzere<br />
yoğun bir çalışma sonucu çıkarılmıştır.<br />
Ben, “Persone nun Grata” ilan edilmek ve<br />
bütün şimşekleri üzerime çekmek pahasına<br />
bu yıllığı baskıya verdim. Bundan sonrası ise<br />
dünyada sadece Basın-Yayın Müzelerinde<br />
sergilenen Baskı Tekniği’ne “Typo” değil;<br />
yıllığın en iyi şekilde çıkarılması için günlerce<br />
titizlikle çalışan matbaa elemanlarımıza<br />
güveniyorum.<br />
Okulumuzda, “Yılan hikâyesi” deyimi<br />
“Yıllık hikâyesi” olarak değişmeye yüz<br />
tutarken bana son birkaç ayda en çok sorulan<br />
sorunun “Yıllık çıktı mı?” cevabı nihayet<br />
verildi. Çıkıyor, çıkacak, çıkmıyor derken…<br />
İŞTE YILLIK ÇIKTI
Not: Yukarıdaki fotoğraf çekecek kimse bulunamadığında otomatik ayarla çekilmiştir.
ÖZELEŞTİRİ<br />
GAZİ’NİN SESİ VE İÇ<br />
HABERLER UYGULAMA<br />
ÇALIŞMALARI ÜZERİNE<br />
Yüksekokulumuzda Gazetecilik ve Halkla<br />
İlişkiler Bölümü’nün çalışmaları daha çok<br />
“<strong>Gazi</strong>’nin Sesi” Gazetesi ile “İç Haberler<br />
Bülteni” üzerinde yoğunluk kazandı.<br />
İç haberler bülteninin aksamadan<br />
çıkarılmasıyla başarıya ulaşıldı. Fakat<br />
Gazetecilik Bölümü’nün uygulamalı derslerini<br />
tamamlayıcı nitelikteki bu çalışmalara<br />
öğrenci arkadaşlarımızın tam katılımı bir türlü<br />
sağlanamadı. Bundan dolayı öğretim süresi<br />
içinde yaptığımız çalışmalarda bazı engellerle<br />
karşılaştık. “Haber Toplama ve Yazma<br />
Tekniği” adlı uygulamalı dersimiz de olmazsa<br />
çalışmalara katılım daha da azalacaktı.<br />
Arkadaşlarımızın en önemli şikâyetlerden bir<br />
tanesi ve en önemlisi uygulamalı, yani pratik<br />
çalışmaların sürekli yapılmamasıydı. Gerçekten<br />
durum hiç de böyle değildi. Yüksekokulumuzun<br />
sağladığı bir takım imkânlardan dahi<br />
yararlanmak için bir çaba sarf edilemiyordu.<br />
Yapılan çalışmalara katılanlar çok değerli<br />
teorik ve pratik bilgiler kazanacaklardı.<br />
Yüksekokulumuzun imkânlarının<br />
kısıtlığının yanında arkadaşlarımızın<br />
çalışmalara müspet bir şekilde katılmamaları<br />
gibi iki engel vardı karşımızda. Bu engellere<br />
rağmen bu işe gönül vermiş, gazeteciliği<br />
öğrenmek isteyen az sayıdaki arkadaşımızın<br />
çalışmalarıyla bilhassa haber bültenimizi her<br />
hafta çıkarmaya gayret gösterdik. Başlangıçta<br />
teknik ve içerik olarak hatalar oldu. Fakat bu<br />
hatalar giderek düzeltildi ve bülten her hafta<br />
düzenli olarak çıkmaya başladı.<br />
Bültenimiz, okul yönetimi ile öğrenciler<br />
arasındaki iletişim kurma açısından faydalı<br />
oldu. Bültenimizin daha iyi çıkarılması için<br />
her geçen an gerek hocalarımızdan gerek<br />
öğrenci arkadaşlarımızdan yeni öneriler<br />
gelmesini bekledik. Beklentilerimizin gelecek<br />
senelerde gerçekleşmesini diliyorum. Ayrıca<br />
bizi üzen ikinci bir nokta ise, bültenimize<br />
gereken önemin verilmemiş olmasıdır.<br />
Gördüğümüz kadarıyla bültenimiz, haftalık<br />
yemek listesine bakıp bir kenara atılmaktadır.<br />
Bazen düşünüyoruz acaba bülteni sadece<br />
yemek lisesi olarak mı çıkarsak? Rasyonel<br />
düşünürsek önemli olan bültenimizde<br />
verdiğimiz haberler değil okulumuzda<br />
böyle bir çalışmanın yapılmasıdır. Bültenin<br />
çıkarılmasında karşılaştığımız en önemli<br />
güçlük, haberlerin çok az olmasıdır. Bazı<br />
saylarımızda içeriğin dışına çıkıldıysa bunun<br />
tek nedeni: haber kıtlığıdır.<br />
Gazetemizin yayınlanması çalışmaları çok<br />
daha yavaş ilerlemiştir. Gazetemizin uygulamam<br />
çalışmaları katılım bültenine göre<br />
daha az oldu. Dördüncü sınıf öğrencilerinin<br />
çalışmalara çeşitli sebeplerden dolayı ilgi<br />
göstermemeleri başarımızı etkileyen bir<br />
başka faktör olmuştur. Bunun yanında mizah<br />
kabiliyeti olan, karikatür çizebilenleri<br />
çalışmalarımıza beklediğimiz ilgi ve istekleri<br />
bir türlü gerçekleşmedi.<br />
Yine de eldeki kısıtlı imkânlara rağmen<br />
yapmış olduğumuz bülten ve gazete uygulama<br />
çalışmalarının başarılı geçtiğine<br />
inanıyorum.<br />
Metin Mudanya<br />
Genel Koordinatör
DÜNYAYA NİÇİN GELDİNİZ?<br />
NEDEN YAŞIYORSUNUZ?<br />
“Yaşamak için, ölmek için” – Şule Yalçın<br />
“Gazeteci olmak için geldim. Gazeteci<br />
olmak için çalışıyorum.” – Didem Ünsal<br />
“Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime”<br />
– Nezaket Eroğlu<br />
“Annemin bir unutkanlığı yüzünden.<br />
Yaşamak mı of be…” Hüseyin Selveroğlu<br />
“Dünyaya annem ve babamın ‘yeryüzünün<br />
aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini sevdikleri’<br />
için değil tabii, birbirlerini sevdikleri için<br />
geldim ve olabildiğince memnunum. ‘Topraktan/<br />
Ateşten/ ve denizden/ doğanların/<br />
en mükemmeli doğacak bizden’ inancıyla<br />
yaşıyorum.” Aslıhan Büyükgül<br />
“Evin ilk çocuğuyum. Sanırım dünyaya<br />
neden geldiğim sorusuna oldukça açık bir cevap.<br />
Ölmediğim için yaşıyorum.” – Zeynep<br />
Köse<br />
“Ben de bu soruyu sık sık annemle babama<br />
soruyorum. Eh dünyaya geldiğimize<br />
göre yaşayalım bari.” – Onur Kurtoğlu<br />
“Varolmanın dayanılmaz hafifliğini<br />
yaşamak için geldim. Yaşama … gibi<br />
bağlılığımda yaşıyorum.” – İbrahim Arslan<br />
“Ben Merkür’e inecektim ama<br />
uyuyakalmışım, yanlışlıkla dünyaya geldim.<br />
Geri gidemediğim için yaşıyorum.” –<br />
İlhan Ertürk<br />
“İnsanların dünyaya niçin geldiklerini<br />
merak ediyorsanız size bir ansiklopedi tavsiye<br />
edeyim.” – Ali Ateş<br />
“Aslında buna ben karar vermedim.<br />
Ama Cenab-ı Hakk’ın takdiriyle madem<br />
bu dünyaya gelmişiz, herhalde hayatımın<br />
temel gayesi de O’nun emir ve yasaklarına<br />
uymaktır.” – Nihat Kaşıkçı<br />
“Randevum vardı. Dünya nimetlerinden<br />
pay almak için yaşıyorum.” Özcan Bayram<br />
“Dünyaya bir imtihan için geldim. Şu anda<br />
hâlâ imtihan içindeyiz. Bu imtihanı kazanmak<br />
isterim. Bunu için yaşıyorum.” -<br />
Hasan Çalışkan<br />
“Dünyaya bir tesadüf sonucu gelmiş<br />
biriyim. Çağırsalardı gelmezdim. Son bir iki<br />
umudumu gerçekleştirmek için yaşıyorum.” –<br />
Candan Çulhaoğlu<br />
“Orianna Fallaci, ‘Doğmamış Çocuğa<br />
Mektup’ta dünyaya kendi isteğiyle<br />
gelmediğini söylüyor.<br />
Benim için de başka seçeneğim yoktu.<br />
Yaşamak güzel şey be kardeşim.”<br />
Nalan Örki
“Gazeteci olmak için geldim. Gazeteci<br />
olmak için çalışıyorum.” – Didem Ünsal<br />
“Annemin bir unutkanlığı yüzünden.<br />
Yaşamak mı of be…” Hüseyin Selveroğlu<br />
“Dünyaya annem ve babamın ‘yeryüzünün<br />
aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini sevdikleri’<br />
için değil tabii, birbirlerini sevdikleri için<br />
geldim ve olabildiğince memnunum. ‘Topraktan/<br />
Ateşten/ ve denizden/ doğanların/<br />
en mükemmeli doğacak bizden’ inancıyla<br />
yaşıyorum.” Aslıhan Büyükgül<br />
“Evin ilk çocuğuyum. Sanırım dünyaya<br />
neden geldiğim sorusuna oldukça açık bir<br />
cevap. Ölmediğim için yaşıyorum.”<br />
Zeynep Köse<br />
“Ben de bu soruyu sık sık annemle babama<br />
soruyorum. Eh dünyaya geldiğimize<br />
göre yaşayalım bari.” – Onur Kurtoğlu<br />
“Varolmanın dayanılmaz hafifliğini<br />
yaşamak için geldim. Yaşama … gibi<br />
bağlılığımda yaşıyorum.” – İbrahim Arslan<br />
“İnsanların dünyaya niçin geldiklerini<br />
merak ediyorsanız size bir ansiklopedi tavsiye<br />
edeyim.” – Ali Ateş<br />
“Aslında buna ben karar vermedim.<br />
Ama Cenab-ı Hakk’ın takdiriyle madem<br />
bu dünyaya gelmişiz, herhalde hayatımın<br />
temel gayesi de O’nun emir ve yasaklarına<br />
uymaktır.” Nihat Kaşıkçı<br />
“Randevum vardı. Dünya nimetlerinden<br />
pay almak için yaşıyorum.” Özcan Bayram<br />
“Dünyaya bir imtihan için geldim. Şu anda<br />
hâlâ imtihan içindeyiz. Bu imtihanı kazanmak<br />
isterim. Bunu için yaşıyorum.” -<br />
Hasan Çalışkan<br />
“Dünyaya bir tesadüf sonucu gelmiş<br />
biriyim. Çağırsalardı gelmezdim. Son bir iki<br />
umudumu gerçekleştirmek için yaşıyorum.” –<br />
Candan Çulhaoğlu<br />
“Orianna Fallaci, ‘Doğmamış Çocuğa<br />
Mektup’ta dünyaya kendi isteğiyle<br />
gelmediğini söylüyor. Benim için de başka<br />
seçeneğim yoktu. Yaşamak güzel şey be<br />
kardeşim.” –Nalan Örki<br />
“Ben Merkür’e inecektim ama<br />
uyuyakalmışım, yanlışlıkla dünyaya geldim.<br />
Geri gidemediğim için yaşıyorum.”<br />
İlhan Ertürk<br />
“Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime”<br />
Nezaket Eroğlu
HAYAT FELSEFENİZ…<br />
-Hayat kısa, sanat uzun, tecrübe aldatıcı,<br />
karar vermek ise güçtür. (Türkan İzgü)<br />
-YA OL, YA ÖL… (Müjgan Mızrak)<br />
-Hak bildiğin yolda yalnız olsan da yürü.<br />
(Çandan Çulhaoğlu)<br />
-İçimdeki çocuksu yönleri yok etmeden,<br />
dürüst, insanca yaşamaya çalışmak. (Ali S.<br />
Ateş)<br />
-Her şeyin bir bedeli var. Hatta KDV’si<br />
bile vardır. (İlhan Ertürk)<br />
-“Yaşadım” diyebilmek ve tozlu bir<br />
tarih sayfasında “1965 yılında K. Maraş’ta<br />
doğdu… Türkiye’de yaşadı” dedirtebilmek.<br />
(Aslıhan Büyükgül)<br />
-Bu alem yanlış alem. (Adnan Erdoğan)<br />
-Denge… Herşeyin başı denge… El uzatana<br />
el, kol uzatana kol. (Özcan Bayram)<br />
-Yuvarlak bir dünyada yaşıyoruz. Her an<br />
her şey olabilir. (Ali Alakoç)<br />
-Ben kimim? Ne işim var buralarda?...<br />
(Neşe Doğan)<br />
-Yaşamaya bak, bir gün perde kapanacak.<br />
(Şule Yalçın)<br />
-Bir insanı sevmekle başlar her şey… (S.<br />
Faik’ten… Didem Ünsal)<br />
-Nokta kadar çıkarın için virgül kadar<br />
eğilme. (Fatma Ağaç)<br />
-Bilir isen söyle, ilim bilsinler/ Bilmez<br />
isen söyleme, arif sansınlar. (Nezaket Eroğlu)<br />
-İnsanca, onurlu bir yaşam sürdürmek…<br />
Surat asmamak, beklentileri, umutları, güzellikleri<br />
yitirmeden ayakta kalabilmek.<br />
İnsanları sevmek… Nalan Örki<br />
-İnsancıl sevgilere muhtaç yürek, nasıl<br />
olur ki taş; Bütün kötülüklerden uzağım, merhaba<br />
arkadaş… (Meliha Günal)<br />
-Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı<br />
olsun… (Lütfiye Çevik)<br />
-Hızlı yaşa ama genç de ölme… (Ayla<br />
Karausta)<br />
-“Çok şeylere sahip olmak” yerine “çok<br />
şey” olmak istiyorum. Vardığım insanlık<br />
budur. (İbrahim Arslan)
NELERDEN KORKUYORUZ…<br />
-Başarısız olmak… (Kelime Ata)<br />
-Havasızlıktan boğulmak.<br />
(Özcan Bayram)<br />
-Kendim (Ali Artaç)<br />
-Karanlıktan, yüksekten, galaksiden, soğuk<br />
suyla banyo etmekten (Candan Çulhaoğlu)<br />
-Bir iş bulamayıp evde bulaşık rekoru<br />
kırmak, asansörde kalmak (Nezaket Eroğlu)<br />
-Evlenmek zorunda kalmak (Ne demekse)…<br />
(Zeynep Köse)<br />
-Gece lambasını yakmadan uyumak.<br />
(Nalan Örki)<br />
-Hobim denizcilik ve balık tutmak<br />
olduğuna göre fobim de sualtında bir<br />
köpekbalığını saldırısına uğramaktır.<br />
(Ali Ateş)<br />
-Halil İbrahim Toranboy, trende olabilecek<br />
bir sapıklık olayı ve pırasa. (Neşe Doğan)<br />
-Allah’tan başka kimseden korkum yok.<br />
Bilhassa despot şahsiyetlerden.<br />
(Nihat Kaşıkçı)<br />
-Çok uzun boylu biriyle evlenmek,<br />
spor ayakkabımı giydiğim zaman yağmur<br />
yağması, paramın bitmesi.<br />
(Lütfiye Çevik)<br />
-Ben hiçbir şeyden korkmam.<br />
(Hüseyin G. Selveroğlu)<br />
-44. Madde (Başaran Düzgün)<br />
-Ölüm, haşereler (Ayla Karausta)<br />
-Yanarak veya boğularak ölmek, fön<br />
çektirdiğim zaman yağmur yağması.<br />
(Onur Kurtoğlu)<br />
-Mehtaplı gecede kar üzerinde yürümek/<br />
Mum ışığında düşünmek/ Tabiatla baş başa<br />
kalmak/ Ney dinlemek. (Hasan Çalışkan)<br />
-Güzel sözleri bitirmek ve ezberleyememe.<br />
(Meliha Günal)
SINIFIN “EN”LERİ…<br />
En pehlivan: Ali Artaç<br />
En gitaristi: Oktay Çetin<br />
En değişkeni: Zeynep Köse<br />
En pankı: Sibel Akkan<br />
En ayyaşı: Hüseyin Serveroğlu<br />
En klasiği: Ful Ekesan<br />
En yakışıklısı: Ali Yakışıklı<br />
En muhalifi: Halide Özkul<br />
En hoşgörülü (!) kavgacısı: Aslıhan Büyükgül<br />
En sevimli gevezesi: Neşe Doğan<br />
En melankoliği: Gürsel Bayraktutan<br />
En inatçısı: Demet Şahin<br />
En seveceni: Didem Ünsal<br />
En sessizi: Nezaket Eroğlu<br />
En afacanı: Figen Özderli<br />
En gazetecisi: Ömer Selvi<br />
En fotoğrafçısı: Osman Köse<br />
En bunalımlısı: Hakan Coşkun<br />
En hanımı: Nilgün Aydemir<br />
En çalışkanı: Kadriye Şenel<br />
En asabisi: Nihat Kaşıkçı<br />
En vurdumduymazı: Hüseyin Keklik<br />
En kitapkoliği: Cengizhan Aktan<br />
En İstanbullusu: Ali Ateş<br />
En şirini: Derya Kılıç<br />
En efendisi: Turgay Demirel<br />
En boylusu: Metin Mudanya (198.cm)
MESAJ… MESAJ… MESAJ…<br />
-“Biz bu ellerden gider olduk, kalanlara<br />
selam olsun.” Osman Köse<br />
-“ Arkadaşlar, mezun olduktan sonra<br />
birbirinizi görünce selam vermeyi ihmal<br />
etmeyin.” Nezaket Eroğlu<br />
-“Arkadaşlar, artık mezun olup iş hayatına<br />
atılma zamanı gelmiştir. Dileğim, hepinizin<br />
vatanına, milletine hayırlı birer insan<br />
olmasıdır.” Nihat Kaşıkçı<br />
-“İnsanın hükmedilmeyen en önemli<br />
özelliği düşünmektir. Elinizdeki ‘gerçek’ ile<br />
ömür boyu idare etmek yerine ‘başkalarının<br />
gerçeğini’ de düşünün.” Gökhan Özcan<br />
-“Her şeyin çoraklaştığı ortamda<br />
korumamız gereken şeyin ‘sevgi’ olduğuna<br />
inanıyorum. Bir gün her şeyi kaybedebilirsiniz<br />
ama sevgiye olan inancınızı<br />
yitirmemişseniz, zenginsinizdir. Değer<br />
vereceğiniz şey sevgi, umut olsun ve zaman<br />
olsun. Zamanı elinizde tutamazsınız, suyu<br />
tutamadığınız gibi. Tutmaya çalışsanız da<br />
kaybedersiniz. Yapmanız gereken şey, bu<br />
bilince varmak, onu yaşamaktır. Yaşınızın<br />
gerektirdiği çılgınlıkları yapmaktan çekinmeyin.<br />
Genç olduğunuzu hatırlayın…<br />
Ama çılgınlıkları yaparken bile geleceğin<br />
düşüncesi yakanızı bırakmamalı. Bir şeyi<br />
kolay elde etmekten kaçının, çünkü kolay<br />
elde ettiğinizi o kadar da çabuk kaybedersiniz.”<br />
Kelime Ata<br />
olanı yaşıyoruz biz… Uzaklığı aştıkça hep<br />
aynı yerde, zamanı aştıkça hep aynı anın<br />
içindeyiz… Böyle hep birlikte olacağımızı<br />
düşünmedin mi? – R. Bach’dan” Nalan Örki<br />
-“Savaşma, sev. Her zaman doğruluk ilkeniz<br />
olsun.” Zeynep Köse<br />
-“ Yolcu, yolun şarksa, bahçelerinde/<br />
güllerin üstüne silah çatılan,/baharı kan olan<br />
illere in de,/ o yeri özleyen gönülleri an.<br />
Yolcu, yolun şarka uğrarsa yarın,/elinde<br />
zaferden kopan çiçekle, /göklere dayanan<br />
karlı dağların,/ ardında yükselen güneşi<br />
bekle. Nazım Hikmet” Aslıhan Büyükgül<br />
-“Umudunuzu yitirmeyiniz.” M. Ali Artaç<br />
-“Kendimi sizlerden ayrı, sizlerin dışında<br />
düşünemiyorum. Hepinizi çok seviyor ve ayrı<br />
ayrı değer veriyorum. Hiç ayrılmayalım olur<br />
mu?” Didem Ünsal<br />
-“Belirli bir amacı olmayan aklını, kendini<br />
yitirir. Çünkü söylendiği gibi her yerde<br />
olmak, hiçbir yerde olmamaktır.” Onur<br />
Kurtoğlu<br />
-“Benim arkadaşlarım beş yılın sonunda<br />
bu okuldan gerekli mesajı almıştır.” Ali Alakoç<br />
-“Arayanı ararım: (0312) 223 90 87 Özcan<br />
Bayram<br />
-“Dostluğumuzun zaman ve mekân ile<br />
sınırlı değildir; zaman ve mekân ile sınırlı<br />
-“Şşşşşt… Çocuklar beni unutmayın<br />
haaa….” Hüseyin G. Selveroğlu