04.10.2016 Views

İnsan Manzaraları

Bir Edebiyat Dergisi

Bir Edebiyat Dergisi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

1


NAZIM HIKMET:<br />

HAYATI:<br />

Nazım Hikmet 20 Kasım 1921 yılında Selanik’te,<br />

hayata gözlerini açan ünlü şairimizdir.<br />

15 Ocak 1902 tarihinde ailesi tarafından<br />

nüfusa kaydettirilmiş ve doğum<br />

tarihi 1902 olarak resmi kayıtlara işlenmiştir.<br />

Feryad-ı Vatan Nazım Hikmet’in ilk şiiridir,<br />

1913 senesinde yazılan bu şiir Nazım<br />

Hikmet için ayrı bir önem arz etmektedir.<br />

Aynı yıl içerisinde Galatasaray Sultanisinde<br />

ortaokul öğrenimine başlamıştır. Heybeliada<br />

Bahriye Mektebi’ne geçişi ise 1917 yılında<br />

gerçekleşmiştir. Kurtuluş Savaşı sebebiyle<br />

Anadolu’ya geçer fakat Nazım Hikmet, sağlık<br />

sorunları nedeniyle Bahriye’den ayrılmak durumunda<br />

kalır. Belli bir süre sonra öğretmenlik<br />

gibi kutsal bir görev için Bolu’ya atanır Nazım<br />

Hikmet, daha sonra Moskova’ya giderek Siyasal<br />

ve İktisadi Bilimler eğitimi almaya başlar…<br />

1921 yıllarında devrim ve ilk siyasi tecrübeleri<br />

ile birlikte hayatın içine girmeye başlar. Memleketinden<br />

uzak kalamayan Nazım Hikmet ülkesine<br />

dönerek Aydınlık Dergisinde yazmaya<br />

başlar fakat yazdıkları için 15 yıl hapis istemi<br />

nedeniyle Sovyetler Birliği’ne gider.1928 yılında<br />

yararlandığı af kanunu ile ülkesine dönmek<br />

için can atmaktadır ve bir an önce harekete<br />

geçer ve geldiği gibi Resimli Ay isimli dergide<br />

yazmaya başlar. Burada da işler yolunda gitmeyecekti<br />

ve 1938 yılında tekrar hapis cezasına<br />

çarptırılır. 12 sene tutukluluk hayatından sonra<br />

askere alınma ve öldürülme korkusu onu yeniden<br />

dışarılara yönlendirmiştir. 1950 senesinde<br />

tekrar Sovyetler Birliği’ne gitmem kararı alan<br />

Nazım Hikmet Ran, 25 Temmuz 1951 senesinde<br />

Türkiye vatandaşlığından çıkartılmıştır. Bunun<br />

üzerine büyük dedesinin toprakları olan<br />

Polonya’ya gider ve Borzecki soyadını alır. Nazım<br />

Hikmet bu çileli hayattan sonra 3 Haziran<br />

1963 yılında kalp krizi geçirerek hayata gözlerini<br />

yummuştur. 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar<br />

Kurulu kararı ile kendisinden alınan Türk Vatandaşlığı<br />

yeniden Nazım Hikmet’e verilmiştir.<br />

EDEBI SÖYLEMI:<br />

Nazım Hikmet ilk şiirlerine hece ölçüsü ile<br />

başlamıştır fakat diğer hececilere nazaran yazdıkları<br />

ve ortaya koydukları çok daha farklı<br />

bir yapıya sahiptir. Şiir konusunda kendini<br />

geliştirdikçe, şiir için farklı yönler ve duygular<br />

aramaya başlamıştır… Sovyetler Birliğinde<br />

yaşadığı ilk yıllar ortaya koyduğu eserler diğer<br />

şairlere göre daha farklı ve dikkat çekiciydi.<br />

Kendini sürekli olarak geliştiren bir sanatçıydı<br />

Nazım Hikmet buna bağlı olarak zamanla hece<br />

ölçüsünden vazgeçerek serbest ölçüde eserler<br />

sunmaya başladı. Şiirlerinden Sovyet etkisini<br />

görmeniz mümkündür. Volkan Konak, Fuat<br />

Saka, Zülfü Livaneli gibi daha birçok ünlü isim<br />

Nazım Hikmet’in şiirlerini bestelemiş ve dinleyicilerine<br />

sunmuştur. Yalnızca Türk sanatçılar<br />

YAZAR KÖŞESİ<br />

değil Yunanistan’ın ünlü bestecilerinden Ma<br />

nos da Nazım Hikmet’in şiirlerini bestelemiştir.<br />

BAZI ESERLERI:<br />

* Memleketimden <strong>İnsan</strong> <strong>Manzaraları</strong><br />

* Unutulan Adam<br />

* Tahir ile Zühre<br />

* Sevdalı Bulut<br />

* Ferhad ile Şirin…<br />

Ayrıca Ferhad ile Şirin’in oyunu da sergilenen<br />

eserleri arasında yer almaktadır. Nazım<br />

Hikmet’in şiirleri,romanları ve onun adına<br />

yapılan filmleri de mevcuttur.<br />

Mavi Gözlü Dev,Bilinmeyen Yönleriyle Galina’nın<br />

Nazım’ı, Nazım’ın Küba Seyahati<br />

KENDI SÖZLERIYLE NAZIM:<br />

“... Çok şükür aşığım. Bana öyle geliyor ki bir<br />

tek insana, yüz milyonlarca insana, bir tek ağaca,<br />

bütün ormana, tek bir düşünceye, bir çok<br />

düşünceye ve fikre aşık olmadan yaşamak yaşamak<br />

değildir”<br />

Onun büyük bir şair olduğunu söyleyenlere:<br />

“Tüm yaşamım boyunca şiir yazarım, ve kimi<br />

kez hiç de fena değildir yazdıklarım, ama hiçbir<br />

zaman ‘Ben şairim’ diye tanıtmam kendimi…<br />

Bizde, Doğu’da, şairim demek, övünmekle,<br />

kendinin iyi insan olduğunu söylemekle<br />

aynı şeydir…”<br />

+ Eşine: “Geçenlerde şiirlerimin İzlandaca<br />

çevirilerini gönderdiler... Şaşılacak bir şey...<br />

Ama Türkiye’de yayımlamıyorlar beni. Zaten<br />

yayımlasalardı da, o şiirleri kendileri için yazdıklarım<br />

okuyamayacaklardı, çünkü okuma<br />

yazmaları yok...”<br />

Bu törelere uyma işi Nazım Hikmet’in pek<br />

hoşlanmadığı bir durumdur çünkü Nazım<br />

Hikmet törelere isyan eden “…hatta düğün,<br />

cenaze de korkunç ve anlamsız şeylerdir” diyen<br />

bir adamdı.<br />

HAYATINA DAIR<br />

BILINMEYENLER:<br />

+Nazım kadınlara duyduğu aşk kadar tatlı sevdalısıydı.<br />

+Aşk adamı Nazım son eşi ve kendisiyle arasında<br />

büyük yaş farkı olan aşkı Vera’yı etkilemek<br />

için ona çok romantik restler yapardı Yine<br />

elinde çiçeklerle Vera’ya gittiği bir gün Vera’nın<br />

iş arkadaşı Rais ona: “ Eğer onu hoşnut etmek<br />

istiyorsanız<br />

hıyar çurşusu, çiroz<br />

gibi şeyler getirin de bakın o zaman nasıl sevecek<br />

sizi.” der.<br />

Ve bu öğütten sonra litre litre turşular Vera’nın<br />

masasına doluşmaya başlar, sonrası hepimizin<br />

malumu. Nazım turşuyla kalp çalan ilk erkek<br />

olarak tarihe geçer.<br />

+Kız Çocuğu şiiri için Japon çocuklar Nazım’ın<br />

eşine armağan ve bir mektup yollar.<br />

”Unutulmaz insan Nâzım Hikmet” hitabıyla<br />

başlayan mektup şu şekilde devam etmektedir:<br />

Hiroşimalı küçük kızların armağanını kabul<br />

edin lütfen. Anınızın önünde başlarımızı minnettarlık<br />

ve saygıyla eğiyor, cenazenizin önüne<br />

yaptığımız binlerce turnayı, dünyaya özgürlük<br />

ve sonsuz barış taşıyan binlerce kuşu bırakıyoruz.<br />

Değerli Nâzım Hikmet’e, ailesine ve yakın<br />

dostlarına savaşmayı sürdüren Hiroşimalı<br />

okul çocuklarından; Hiroşima kâğıt turnaları<br />

derneğinden. 23 Haziran 1963.”<br />

+Nazım Hikmet’in onun şiirini okuyan yetim<br />

bir Azeri çocuğu evlat edindiğini ve ülkesini<br />

özleyen gencin daha sonra ondan habersiz ülkesine<br />

kaçmasına rağmen Nazım’ın onu sık sık<br />

aradığı ve görüştüğünü biliyor muysunuz?<br />

+Ya da büyük arzusunun Türkiye’ye dönmek<br />

olduğunu ?<br />

+Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım safkan<br />

Türk olmadığını ama İstanbul’un tüm törelerine<br />

ugun bir hayat yaşadığını?<br />

+Nazım Hikmet’in suyla yapılan işkencelerden<br />

dolayı hiç yıkanmadığını doktor olan eşi Galina’nın<br />

onu sabunlu bezle temizlediğini<br />

+Nazım Hikmet’in sevgilileri arasında şiir yazmadığı<br />

tek kadın Galina’dır.<br />

Yaşamak ümitli bir iştir, sevgilim.<br />

Yaşamak: Seni sevmek gibi ciddi bir iştir.<br />

Ben Senden Önce Ölmek İsterim<br />

Ben<br />

senden önce ölmek isterim.<br />

Gidenin arkasından gelen<br />

gideni bulacak mı zannediyorsun?<br />

Ben zannetmiyorum bunu.<br />

Iyisi mi,beni yaktırırsın,<br />

odanda ocağın üstüne korsun<br />

içinde bir kavanozun.<br />

Kavanoz camdan olsun,<br />

şeffaf, beyaz camdan olsun<br />

ki içinde beni gorebilesin<br />

Fedakarliğimi anlıyorsun<br />

vazgeçtim toprak olmaktan,<br />

vazgeçtim çiçek olmaktan<br />

senin yanında kalabilmek için.<br />

Ve toz oluyorum<br />

yaşiyorum yanında senin.<br />

Sonra, sen de ölünce<br />

kavanozuma gelirsin.<br />

Ve orada beraber yaşarız<br />

külümün içinde külün<br />

ta ki bir savruk gelin<br />

yahut vefasız bir torun<br />

bizi ordan atana kadar...<br />

Ama biz<br />

o zamana kadar<br />

o kadar<br />

karışacağız<br />

ki birbirimize,<br />

atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz<br />

yan yana düşecek.<br />

Toprağa beraber dalacagız.<br />

Ve bir gün yabani bir çiçek<br />

bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse<br />

sapında muhakkak<br />

iki çiçek açacak :<br />

biri sen<br />

biri de ben.<br />

Ben<br />

daha ölümü düşünmüyorum.<br />

Ben daha bir çocuk doğuracağım<br />

Hayat taşıyor içimden.<br />

Kaynıyor kanım.<br />

Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,<br />

ama sen de beraber.<br />

Ama ölüm de korkutmuyor beni.<br />

Yalnız pek sevimsiz buluyorum<br />

bizim cenaze şeklini.<br />

Ben ölünceye kadar da<br />

Bu düzelir herhalde.<br />

Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?<br />

Içimden bir şey :<br />

belki diyor.<br />

Bence Şimdi Sen De Herkes Gibisin<br />

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor<br />

Onlardan kalbime sevda geçmiyor<br />

Ben yordum ruhumu biraz da sen yor<br />

Çünkü bence şimdi herkes gibisin<br />

Yolunu beklerken daha dün gece<br />

Kaçıyorum bugün senden gizlice<br />

Kalbime baktım da işte iyice<br />

Anladım ki sen de herkes gibisin<br />

Büsbütün unuttum seni eminim<br />

Maziye karıştı şimdi yeminim<br />

Kalbimde senin için yok bile kinim<br />

Bence sen de şimdi herkes gibisin<br />

Bu Vatana Nasıl Kıydılar<br />

<strong>İnsan</strong> olan vatanını satar mı?<br />

Suyun içip ekmeğini yediniz.<br />

Dünyada vatandan aziz şey var mı?<br />

Beyler bu vatana nasıl kıydınız?<br />

Onu didik didik didiklediler,<br />

saçlarından tutup sürüklediler.<br />

götürüp kâfire : “Buyur...” dediler.<br />

Beyler bu vatana nasıl kıydınız?<br />

Eli kolu zincirlere vurulmuş,<br />

vatan çırılçıplak yere serilmiş.<br />

Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.<br />

Beyler bu vatana nasıl kıydınız?<br />

Günü gelir çarh düzüne çevrilir,<br />

günü gelir hesabınız görülür.<br />

Günü gelir sualiniz sorulur :<br />

Beyler bu vatana nasıl kıydınız?<br />

Bulut mu Olsam<br />

Denizin üstünde ala bulut<br />

yüzünde gümüş gemi<br />

içinde sarı balık<br />

dibinde mavi yosun<br />

kıyıda bir çıplak adam<br />

durmuş düşünür.<br />

Bulut mu olsam,<br />

gemi mi yoksa?<br />

Balık mı olsam,<br />

yosun mu yoksa?..<br />

Ne o, ne o, ne o.<br />

Deniz olunmalı, oğlum,<br />

bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla<br />

2 3<br />

Kerem Gibi<br />

Hava kurşun gibi ağır!!<br />

Bağır<br />

bağır<br />

bağır<br />

bağırıyorum.<br />

Koşun<br />

kurşun<br />

erit-<br />

-meğe<br />

çağırıyorum...<br />

O diyor ki bana:<br />

- Sen kendi sesinle kül olursun ey!<br />

Kerem<br />

gibi<br />

yana<br />

yana...<br />

“Deeeert<br />

çok,<br />

hemdert<br />

yok”<br />

Yürek-<br />

-lerin<br />

kulak-<br />

-ları<br />

sağır...<br />

Hava kurşun gibi ağır...<br />

Ben diyorum ki ona:<br />

- Kül olayım<br />

Kerem<br />

gibi<br />

yana<br />

yana.<br />

Ben yanmasam<br />

sen yanmasan<br />

biz yanmasak,<br />

nasıl<br />

çıkar<br />

karan-<br />

-lıklar<br />

aydın-<br />

-lığa..<br />

Hava toprak gibi gebe.<br />

Hava kurşun gibi ağır.<br />

Bağır<br />

bağır<br />

bağır<br />

bağırıyorum.<br />

Koşun<br />

kurşun<br />

erit-<br />

-meğe<br />

çağırıyorum.....<br />

Piraye İçin Yazılmış Saat 21 Şiirleri<br />

Ne güzel şey hatırlamak seni :<br />

ölüm ve zafer haberleri içinden,<br />

hapiste<br />

ve yaşım kırkı geçmiş iken...


Tahirle Zühre Meselesi<br />

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak<br />

da<br />

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp<br />

değil,<br />

bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte<br />

yani yürekte.<br />

Meselâ bir barikatta dövüşerek<br />

meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken<br />

meselâ denerken damarlarında bir<br />

serumu<br />

ölmek ayıp olur mu?<br />

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak<br />

da<br />

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp<br />

değil.<br />

Seversin dünyayı doludizgin<br />

ama o bunun farkında değildir<br />

ayrılmak istemezsin dünyadan<br />

ama o senden ayrılacak<br />

yani sen elmayı seviyorsun diye<br />

elmanın da seni sevmesi şart mı?<br />

Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık<br />

yahut hiç sevmeseydi<br />

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?<br />

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak<br />

da<br />

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp<br />

değil.<br />

Seni Düşünmek<br />

Seni düşünmek güzel şey,<br />

ümitli şey,<br />

dünyanın en güzel sesinden<br />

en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...<br />

Fakat artık ümit yetmiyor bana,<br />

ben artık şarkı dinlemek değil,<br />

şarkı söylemek istiyorum...<br />

Mavi Gözlü Dev,<br />

Minnacık Kadın ve<br />

Hanımelleri<br />

O mavi gözlü bir<br />

devdi.<br />

Minnacık bir kadın<br />

sevdi.<br />

Kadının hayali minnacık bir evdi,<br />

bahçesinde ebruli<br />

hanımeli<br />

açan bir ev.<br />

Bir dev gibi seviyordu dev.<br />

Ve elleri öyle büyük işler için<br />

hazırlanmıştı ki devin,<br />

yapamazdı yapısını,<br />

çalamazdı kapısını<br />

bahçesinde ebruli<br />

hanımeli<br />

açan evin.<br />

O mavi gözlü bir devdi.<br />

Minnacık bir kadın sevdi.<br />

Mini minnacıktı kadın.<br />

Rahata acıktı kadın<br />

yoruldu devin büyük yolunda.<br />

Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,<br />

girdi zengin bir cücenin kolunda<br />

bahçesinde ebruli<br />

hanımeli<br />

açan eve.<br />

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,<br />

dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:<br />

bahçesinde ebruli<br />

hanımeli<br />

açan ev..<br />

Bir Ayrılış Hikayesi<br />

Erkek kadına dedi ki:<br />

- Seni seviyorum,<br />

ama nasıl?<br />

avuçlarımda camdan bir parça gibi<br />

kalbimi sıkıp<br />

parmaklarımı kanatarak<br />

kırasıya,<br />

çıldırasıya...<br />

Erkek kadına dedi ki:<br />

- Seni seviyorum,<br />

ama nasıl?<br />

kilometrelerce derin, kilometrelerce<br />

dümdüz,<br />

yüzde yüz, yüzde bin beşyüz<br />

yüzde hudutsuz kere yüz...<br />

Kadın erkeğe dedi ki:<br />

- Baktım<br />

dudağımla, yüreğimle, kafamla;<br />

severek, korkarak, eğilerek,<br />

dudağına, yüreğine, kafana.<br />

Şimdi ne söylüyorsam<br />

karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin<br />

bana...<br />

Ve artık<br />

biliyorum:<br />

Toprağın<br />

Yüzü güneşli bir ana gibi<br />

En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...<br />

Fakat neyleyim<br />

saçlarım dolanmış<br />

ölmekte olanın parmaklarına<br />

başımı kurtarmam kâbil<br />

değil!<br />

Sen<br />

yürümelisin,<br />

yeni doğan çocuğun<br />

gözlerine bakarak...<br />

Sen<br />

yürümelisin,<br />

beni bırakarak...<br />

Kadın sustu.<br />

SARILDILAR<br />

Bir kitap düştü yere...<br />

Kapandı bir pencere...<br />

ELEŞTİRİ KÖŞESİ<br />

Sanata Dönüşen Yaşamlar<br />

Nihat Ateş<br />

Özellikle 80’li yıllarda başlayıp bugüne<br />

kadar romanımızda süren etkilerden<br />

birinin de 60’lı ve 70’li yıllarda devrimci<br />

mücadelenin içinde bulunmuş insanların<br />

yazar, özellikle de romancı olarak bu<br />

dönemde yaşadıklarını romanlarında,<br />

öykülerinde aktarma çabalarıyla ilgili<br />

olduğunu gördük. Çoğu da bildiğimiz<br />

gibi bu yaşadıklarını solu, solcuyu, sol<br />

mücadeleyi aşağılamak, karalamak için<br />

kullandı. (Bunda, ne kadar karalar, aşağılarlarsa,<br />

edebiyat tanrılarınca o kadar<br />

kabul görecekleri yanılsaması da etkendi.)<br />

Kendi yaşadıklarının bir “edebiyat<br />

olacağı” sanısı, yaşadıklarının üzerinden<br />

onca zaman geçip belleklerinde bulanıklaşmaya<br />

başladıkça edebiyatları da<br />

birer “bulanık anılar” silsilesine döndü.<br />

Çöküş döneminde de aynı sakızı durmadan<br />

çiğneyen -artık yaşını başını almış<br />

olmalarına rağmen- yazarları görmek<br />

mümkün. Peki “yaşanan”, edebiyata nasıl<br />

yansır gerçekten? Bu soruya “hayatım<br />

roman” deyip hayatı sakızlaştıran değil,<br />

hayatı sanatlaştıran sanatçıların yaşamlarına<br />

şöyle bir bakarak bile bir yanıt ya da<br />

ipucu bulabileceğimizi düşündüm.<br />

“Halk yaşantısıyla canlı ilişki, kitlelerin<br />

kendi yaşam deneyimlerinin<br />

ilerici bir tutumla<br />

geliştirilmesi –işte budur<br />

edebiyatın büyük görevi.”<br />

(George Lukacs, Marksist<br />

İmgelem)<br />

çevreye hapsedilmiş olur.<br />

Oysa sanatçıların kendi yaşamlarına, özgeçmişlerine<br />

bakmak bile bu sorunun yanıtını<br />

içinde barındarabilir. Gelin öyleyse<br />

birkaçına şöyle bir bakalım. (Alıntılar Ö.<br />

Aydın Süer’in XIX. Yüzyıl Rus Edebiyatı<br />

Üzerine Yazılar adlı kitabından.) “Turganyev<br />

1818’de Oel’de doğdu. Çocukluğunun<br />

ilk yıllarını sert ve acımasız annesinin<br />

malikânesinde geçirdi. 16 yaşında<br />

babasını kaybetti. Bu yıllarını ve ailesini<br />

İlk Aşk adlı yapıtında yansıtmıştır. s.<br />

77 (Vurgular N.A) “Oblomov tipik bir<br />

monografik roman örneğidir ve çocukluk<br />

döneminin izleri yazarca geniş bir kaynak<br />

oluşturur. Gonçorov çocukluk yıllarını<br />

anımsayarak şunları yazar: Çok uyanık ve<br />

duyarlı bir çocuktum ve bende daha o zamanlar<br />

tüm bu insanları, kaygısız yaşamı,<br />

işsizliği ve yan gelip yatmayı görür görmez<br />

Oblomovluk olgusuna ilişkin belirsiz<br />

düşünceler doğmuştur.” “İçine kapanan<br />

ve sürekli okuyan Dostoyevskiy 1837’de<br />

annesini yitirip, iki yıl sonra babası sürekli<br />

kötü davrandığı çiftliğindeki köleler<br />

tarafından öldürülür. Dostoyevskiy,<br />

babasını Karamazov Kardeşler yapıtında<br />

yaşlı Karamazov kişiliğinde yansıtmıştır.<br />

Aynı zamanda Dostoyevskiy’nin Sibirya<br />

sürgünlüğü sırasında yaptığı gözlemler<br />

Ölüler Evinden Anılar romanının ortaya<br />

çıkmasının yanında, birlikte ceza çektiği<br />

mahkûmları daha yakından tanıyarak<br />

adeta sanatının çıkış noktasını oluşturmuştur.<br />

(s.105) “Tolstoy, Savaş ve Barış’ta<br />

Sanatın sadece bir kurgudan<br />

AYRILDILAR...<br />

mı ibaret olduğu,<br />

yoksa sanatçının, toplumsal<br />

hayattan ve kendi<br />

hayatından çıkardığı<br />

gözlemleri, deneyimleri<br />

estetikleştirmesiyle ortaya<br />

çıkan bütün mü olduğu<br />

tartışması hiç bitmeyecek<br />

bir tartışmadır. Bazı<br />

dönemler bu tartışma öyle bir detaylanır<br />

ki asıl tartışmanın ne olduğu unutulup<br />

gider. Bazı dönemlerden kastımsa özellikle<br />

sınıf mücadelesinin geri çekildi dönemlerdir.<br />

Doğallıkla böyle dönemlerde<br />

idealist düşünceler ağırlık kazanır hatta<br />

tartışma, sanatın neden bir “sadece bir<br />

sanat” olduğunu ileri sürmeyen düşünceye<br />

karşı bir monolaga dönüşür. Çünkü<br />

aksini savunanların sesi iyice kısılmış,<br />

4<br />

yayın olanakları kısıtlanmış, küçük bir<br />

5<br />

Sivastopol Savaşı sırasında edindiği deneyimlerden<br />

de yararlanır. Aile ortamında<br />

duyduğu söylenceler de romana yansımıştır.”<br />

Bütün bu örnekler ister “gözlem”<br />

diye nitelensin, ister sanatçının yaşamının<br />

sanatına yansıması olarak değerlendirilirsin<br />

isterse de daha ileri giderek<br />

sanatlarının temelini oluşturduğunu<br />

söylensin, sanatçıların da bir insan olarak<br />

hayatın içinde olduklarını, onların da<br />

tıpkı öteki insanlar gibi yaşamı deneyimlediklerini<br />

gösterir. Tabii<br />

burada örneklediğimiz<br />

edebiyatın<br />

yapıtaşları<br />

dediğimiz<br />

bu büyük<br />

romancıların<br />

farkı bu<br />

deneyimlemeleri<br />

sanatlarının bir<br />

parçası ve temeli<br />

kılabilmenin estetik<br />

yollarını bulmuş<br />

olmalarından<br />

kaynaklanır. Yoksa<br />

kimin hayatı roman değildir ki!<br />

Gelin burada edebiyat dışına çıkalım ve<br />

o iri, güzel gözlü Anadolu kadınlarının<br />

yüzlerini görsel algımıza silinmezcesine<br />

kazıyan Nuri İyem’in sözlerini okuyalım:<br />

“Benim hayatımda bir kadının çok büyük<br />

bir rolü var. O kadın annem değil, ablam.<br />

Annem yaşlı bir kadındı. Son çocuğuydum<br />

ben. Ablam bana baktı. O kadar<br />

ki, ben annemi pek sevmezdim açıkçası.<br />

(…) Beni dayaktan, her türlü fırtınadan<br />

korurdu. Evde bir şey kırdım diyelim,<br />

ablam koşar gelir dayaktan kaçırırdı beni.<br />

(…) Örneğin Cizre’de tropikal sıtmaya<br />

tutuldum. Günaşırı gelirdi nöbet. Anne<br />

diye bağırmazdım abla diye bağırırdım.<br />

O nöbet sırasında beni kucağına alırdı.<br />

Uyandığım zaman bir bakardım, gözleri<br />

üstümde. (…) On dokuz yaşında evlendi,<br />

ilk çocuğunu doğururken de öldü. Ve<br />

bir suçluluk duygusu var bende şimdi.<br />

Sanki ben ablamı kurtarabilirdim.<br />

Buna benzer<br />

tuhaf şeyler yaşadım ben.”<br />

Burada sanatına nasıl yansıdığını<br />

açıklıyor İyem:<br />

“Resimle uğraşmaya başladığım<br />

zaman hep bir kadın<br />

vardı. İlk zamanlar çok<br />

kötü şeyler yapıyordum.<br />

Giderek bu kadın portresi<br />

gelişti bende. Sonunda<br />

senin üzerinde durduğun<br />

“göz” benim tablolarıma giriş<br />

için bir anahtar olmaya<br />

başladı. Asıl çıkış noktası<br />

bu…” (Çağının Tanığı Bir<br />

Ressam, Evin Sanat Galerisi, s. 53)<br />

İşte resimlerindeki “göz”ün, İyem deyince<br />

anlağımızda hemen canlanıveren resimlerinin<br />

macerası… Hastalığı sırasında<br />

uyandığında üzerinde gördüğü bir çift<br />

sevgili göz, yıllar içinde onun sanatının<br />

karakteristik özelliği olacaktır.<br />

Sanat sadece sanattan çıkmaz. Hayatın<br />

ritimi, sanatçının bu ritimi yakalayışı,<br />

duyumsayışı sanatı sanat yapar.


SÖYLEŞI KÖŞESİ<br />

Hiçbir<br />

Romanımı<br />

Huzurla<br />

Okumadım<br />

Bu hafta “Bir saat sonra ne yapacağımı<br />

merak etmediğim için mesleğim<br />

sorulduğunda “yazar” diyorum”<br />

diyen genç edebiyatçı Hakan<br />

Günday ile gerçekleştirdiğimiz görüşmenin<br />

ve sorularımıza verdiği<br />

derin cevapları sizinle paylaşıyoruz.<br />

• İlk yazdığınız kitap “Kinyas ve Kayra”<br />

nın çıkış öyküsünü bizlerle paylaşabilir<br />

misiniz?<br />

23 yaşındaydım ve bir üniversiteden diğerine<br />

sürüklenmekle meşguldüm. O sıralar<br />

kayıtlı olduğum üniversitede, dördüncü<br />

yılımı geçiriyordum ama hala ikinci sınıftaydım.<br />

Yine bir sabah okulun bulunduğu<br />

caddenin ortasındaki refüjde duruyor<br />

ve etrafıma bakıyordum. Sol kaldırımda<br />

üniversite, sağ kaldırımda da sıra sıra dizilmiş<br />

kıraathaneler ve kırtasiyeler vardı.<br />

Ben o sabah sola saptım. Önce bir defterle<br />

kalem aldım. Sonra da o kıraathanelerden<br />

birine girdim. Ve yazmaya başladım. İki<br />

buçuk ay boyunca o kahveye gidip geldim<br />

ve sonunda Kinyas ve Kayra bitti.<br />

Şimdi dönüp bakıyorum da, o romanda<br />

yazdıklarımı şöyle özetlemek mümkün:<br />

Anlamadığım ne varsa! Ve hala da öyle<br />

yapıyorum: Anlam veremediğim ne varsa,<br />

üstüne yazarak gitmeye çalışıyorum.<br />

• Yazdıklarınız arasından en sevdiğiniz<br />

kitabınız hangisi?<br />

Bugüne kadar yazmış olduğum kitapların<br />

hiçbirini huzurla okuyamadım çünkü<br />

sayfalarını her çevirişimde içlerinde bir<br />

sürü hata gördüm. Dolayısıyla “en sevdiğim<br />

kitabım” genelde son yazdığım kitap<br />

oluyor. Çünkü ondaki hataları görmeye<br />

henüz zamanım olmamış olmuyor.<br />

• Kendi kitaplarınızın evrenlerinden birinde<br />

yaşamak isteseydiniz bu hangisi<br />

olurdu? Neden?<br />

Herhalde hiçbiri. Çünkü eğer içinde yaşamak<br />

isteyeceğim o evreni bulabilmiş olsaydım<br />

sonraki kitapları yazmama gerek<br />

kalmazdı.<br />

• Romanlarınızın bazılarında neden karakter<br />

olarak kendi isminizi (kendinizi)<br />

kullanıyorsunuz?<br />

Bir isim benzerliğinin yol açabileceği tepkileri<br />

incelemek için.<br />

• Kinyas ve Kayra, Zargana ve son olarak<br />

Azil’in karakterleri ve konuları çok orjinal<br />

ve büyüleyici, böyle karakterler ve hikayeler<br />

yaratabilmiş bir insanın beyninin<br />

içini merak etmemek elde değil. Hakan<br />

Günday nasıl biridir? neler yapar? nasıl<br />

bu hale gelebilmiştir?<br />

Sadece hikayelerin ve yazının değerli olduğu<br />

edebiyatın iyi yanı, bunu yapanların<br />

hiçbir öneminin olmamasıdır. Hakan<br />

Günday’ın hiçbir önemi yoktur. Sadece<br />

bir isimdir.<br />

• Kitaplarınızın konularını seçerken beslendiğiniz<br />

yerler neler? Konularınızı nasıl<br />

buluyorsunuz? Karakterlerinizi nasıl seçip<br />

oluşturuyorsunuz?<br />

İhamın gerçek kaynağı alfabedir. Kelimeleri<br />

oluşturan harfler. Konular ve karakterler<br />

en son gelir. Dilin sınırı kelimeler<br />

olduğu için, oyunun kurallarını onlar belirler.<br />

• En çok hangi yazarları okursunuz? İzini<br />

takip ettiğiniz yazarlar var mı?<br />

Her türden kitabı okumaksa gözleri vaktinden<br />

önce bozabilir yine de birbirine hiç<br />

benzemeyen yazarları okumaya çalışıyorum.<br />

Eğer etkilenmeye açık olursanız,<br />

hepsinden de bir şeyler öğrenirsiniz. Dolayısıyla<br />

Jack London da okuyorum, Şule<br />

Gürbüz de… Robert Müsil de okuyorum,<br />

Murat Uyurkulak da…<br />

• Karakter oluşturmak için çok insan tanımak<br />

gerekiyor mu? Romanlarınızdaki<br />

karakterlere benzer insanlar tanıdınız mı?<br />

Çok insan tanımaya gerek yok diye düşünüyorum.<br />

Tek bir insanı çok iyi tanımak<br />

yeterli. Romanlarımda konuşan insanların<br />

benzerleri ortalarda pek görünmediğinden,<br />

romanlarımda yaşamayı tercih<br />

ediyorlar.<br />

• Kitaplarınızın hangi türe girdiğini düşünüyorsunuz?<br />

Türkiye’deki yeraltı edebiyarı<br />

hakkında ne düşünüyorsunuz?<br />

Bir türe girmeleri gerektiğini düşünmüyorum.<br />

Kitapçı reyonlarındaki levhaların<br />

hiçbiri bana bir şey ifade etmiyor. Kitap<br />

türleri, müşterinin markette peynir bulmasını<br />

kolaylaştırmaya benzer bir yöntemin<br />

sonucu olduğu için benimle bir ilgileri<br />

yok. Yer altı, tek bir kitaptan ibaret olan<br />

bir edebiyattır: Yeraltından Notlar . Bu<br />

edebiyata sığmaya çalışan diğer kitaplarsa,<br />

birkaç nesil sonra satış grafikleri yükseldiği<br />

takdirde Kişisel Gelişim raflarına<br />

konabilirler.<br />

• Çağdaş Türk Edebiyatı hakkındaki düşünceleriniz<br />

nelerdir?<br />

Çağdaş Türk Edebiyatının ne demek olduğunu<br />

bilmiyorum. Türk edebiyatını<br />

biliyorum. Çocukluğu gençlikten, olgunluğu<br />

yaşlılıktan ayırmaktansa öldüğü gün<br />

ne halde olduğuna bakmak lazım. Geride<br />

ne bıraktığına. O gün gelene kadar toptancı<br />

bir anlayışın cevaba dönüşmesi hayli<br />

gereksiz.<br />

• Yaptığınız işe inanıyor musunuz? (bir<br />

ropörtajınızda edebiyata inanmıyorum<br />

diye birşey söylemişsiniz)<br />

Edebiyata inanmıyorum ama bu konuda<br />

çok yetenekliyim, cümlesini sarf eden<br />

Céline’di. Louis Ferdinand Céline. Bense<br />

böyle bir cümleyi tekrarlamanın keyfine<br />

varmaya çalışmış olan sıradan bir salağım.<br />

• Niçin yazıyorsunuz?<br />

Şimdilik, bu dünyada yapılabilecek daha<br />

ilginç bir iş bulamadığım için yazıyorum<br />

diyebiliriz.<br />

• Romanlarınızdan geçinebilecek kadar<br />

para kazanabiliyor musunuz? Geçinemiyorsanız,<br />

para kazanmak için başka ne<br />

yapıyorsunuz?<br />

Son birkaç yıldır, kitapların gelirleriyle<br />

geçiniyorum çünkü tek masrafım hayatta<br />

kalmak. Ama buna bir gün, hayatı yaşamak<br />

masrafı da eklenirse, ne iş olsa yaparım!<br />

• Kitaplarınız senaryolaştırmaya oldukça<br />

uygun dolayısıyla kitaplarınızdan birini<br />

filme çekileceği söylense ne hissedersiniz?<br />

Hissedeceklerim, kitapları filme kimin<br />

çekeceğine göre değişir. Söz konusu şahsın<br />

kimliğine göre bir küfür gibi algılayabilir<br />

ya da set işçisi olabilirim.<br />

• Bir romanın başarılı olabilmesi için sizce<br />

olmazsa olmaz koşul nedir?<br />

Bir saniye için bile olsa, gerçek olduğuna<br />

inandırması.<br />

• Yazarlık öğrenilecek birşey midir? Eğer<br />

öyleyse siz nasıl öğrendiniz?<br />

Yazar olunamayacağını öğrenene kadar<br />

yazarlığın ne olduğu<br />

tabii ki öğrenilebilir.<br />

Ben<br />

hâlâ bu bilginin<br />

peşindeyim, dolayısıyla<br />

öğrenebildiğimi<br />

söyleyemem.<br />

• Kendinizi yazmak<br />

için şartlandırır<br />

mısınız?<br />

“Günde şu kadar<br />

yazmalıyım”<br />

gibi; yoksa fikirleriniz<br />

geliştikçe<br />

mi yazarsınız?<br />

Şartlandığım tek<br />

şey, “günde şu<br />

kadar okumalıyım,” konusudur. Yazmaksa,<br />

önceden hiçbir semptomu olmayan<br />

bir hastalık gibidir. Gelir, gider. Ne oldu<br />

bana, dersiniz. Önünüzde bir kitap duruyordur.<br />

• Yazarken çektiğiniz zorluklar nelerdir?<br />

Çok fazla sigara içiyor ve çok fazla kayboluyorum.<br />

Dolayısıyla metnin dumanından<br />

gözlerimin görmediği anlar çok<br />

oluyor.<br />

• Yazarken belirli bir teknik gözetiyor<br />

musunuz?<br />

Bir an önce yazıp kurtulma tekniğini uyguluyorum.<br />

Koşarak, nefes nefese, geriye<br />

bakmadan. Dalgayı yakalamış sörfçü gibi.<br />

Düşmeden önce en iyi hamleleri yapmak<br />

gerekiyor. Galiba bunun Türkçe’si, çalakalem<br />

tekniği.<br />

• Kendi kitaplarını yayınlatmak isteyen<br />

biz okuyucularınıza örnek olmak açısından<br />

ilk kitabınızı yayınlatma maceranızı<br />

anlatır mısınız?<br />

Üniversitenin bilmem kaçıncı sınıfındayken,<br />

okula gitmektense bir kahveye girip<br />

yazmaya başladım. İki ay sonra yedi<br />

nüshada çoğaltıp yayınevlerine bıraktım.<br />

Üçü reddetti, üçünden cevap gelmedi, Om<br />

Yayınevi editörü Nevzat Çelik kabul etti.<br />

Ancak bu macera, tavsiye edilecek türden<br />

değil. Çünkü doğrusu, önce yayınevlerini<br />

tanımak, hangisinin hangi romanları<br />

bastığını öğrenip, tarzları tanımak. Benim<br />

hiçbir fikrim yoktu. Kitapçıda önüme<br />

gelen kitabı çekip yayınevi adresi alıyordum.<br />

Nevzat Çelik’le karşılaşmamız ancak<br />

romanlarda olabilecek bir tesadüftü.<br />

• İlk kitabınız öncelikle adı pek duyulmamış<br />

bir yayınevinden basılmış daha sonra<br />

Doğan Kitaba nasıl geçebildiniz? Yeni<br />

yazarlar ilk kitaplarını büyük bir yayınevinden<br />

bastırabilir mi?<br />

Yayınevlerinin mali bilançolarına bakmaksızın,<br />

hepsine yönelebilirler. Buradaki<br />

yazar-yayıncı işbirliği asgari müşterek<br />

üzerine kuruludur. Bir ticarethane olan<br />

yayınevinin sorumlusuyla, kutsal bir kitap<br />

metni yazdığını düşünen yazar bir araya<br />

geldiğinde, ortak noktalar sadece asgari<br />

olarak kalır. Ticaret ve sanatın hiçbir<br />

ilgileri olmasa da, varmış gibi yapılarak<br />

davranılır. Sonuçta, yeni romanlar, onları<br />

eksiltmeden yayımlayacak herhangi<br />

bir yayınevine götürülebilir. Önemli olan<br />

metnin tamamının kabul görmesi ve karşılığında<br />

telif hakkı ödenmesidir.<br />

• Bir kitabı yazmaya başladığınızda, yazılarınız<br />

ne gibi evrelerden geçiyor? İlk<br />

sözcüğünüzden son sözcüğünüze kadar<br />

neler değişiyor bu evrede?<br />

6 7<br />

Yazmayı, düşünmenin bir yolu olarak benimsediğiniz<br />

takdirde, anlattığınız hikaye<br />

bir araca dönüşüyor. Ve o araç sayesinde,<br />

başlangıçta sorgulamak istediğiniz kavramı<br />

olabildiğince derinlemesine inceleyebiliyorsunuz.<br />

Sonuç olarak, ilk sözcükten<br />

son sözcüğe vardığımda, o kavram hakkında,<br />

kendim hakkında, dolayısıyla insan<br />

olmak hakkında daha çok düşünmüş<br />

ve öğrenmiş oluyorum. Daha çok… Ama<br />

asla yeterli değil!<br />

• Yazarken kendinizi dış dünyaya kapattığınız<br />

oluyor mu? Veya nasıl bir ruh halinde<br />

oluyorsunuz?<br />

Nasıl bir ruh haline sahip olduğumu tarif<br />

etmem pek mümkün değil ama bildiğim<br />

bir şey varsa, o da, yazarken, başka hiçbir<br />

şey düşünemediğim. Bu da şu anlama<br />

geliyor: 9 ay boyunca<br />

tavana bakıp, üç<br />

ay boyunca aralıksız<br />

biçimde yazmak. Ve<br />

tabii ki o üç ay süresince,<br />

“dış dünya”<br />

hakkında yazarken,<br />

dış dünyanın asla<br />

orada olmaması gerekiyor.<br />

• Yazarlığa adım atan<br />

ve atmak isteyenlere<br />

ne gibi bir öneriniz<br />

olur?<br />

Son derece kişisel<br />

bir uğraş olduğu<br />

için bu konuyla ilgili<br />

verebileceğim<br />

tek tavsiye: Hiçbir tavsiyeye uymamaları<br />

ve sadece yazmaları. Yazmayı, kalp atışı<br />

gibi doğal bir eylem olarak kabul etsinler.<br />

Yazdıklarını önce sol, sonra sağ gözleriyle<br />

okusunlar yeter.<br />

• Yazmayı bırakacağınız bir an sizce hiç<br />

gelir mi?<br />

O an zaten sürekli içinde yaşadığım bir<br />

an. Yazmaya başladığım ilk günden beri<br />

bu böyle. Ve bir daha yazıp yazmayacağımı<br />

bilemediğim için de her kitabı son<br />

kitabımmış gibi yazıyorum.<br />

• Eğer yazarlık yapmasaydınız ne yapıyor<br />

olurdunuz?<br />

Hiç bilmiyorum. Çünkü benim bu hayatta<br />

hiçbir konuda bir B planım olmadı. Kim<br />

bilir ne yapıyor olurdum? Her şey olabilirdi.<br />

<strong>İnsan</strong> istediği işi yapmıyorsa, diğer<br />

bütün işler ona aynı gelir sonuçta...


SEÇME KLASİKLER<br />

Türk Edebiyatı’nda okunması gerekenler<br />

listemizdeki 9 önemli eser:<br />

1. İnce Memed - Yaşar Kemal<br />

4. Memleketimden <strong>İnsan</strong> <strong>Manzaraları</strong><br />

Nazım Hikmet<br />

7. Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar<br />

2. Tutunamayanlar - Oğuz Atay<br />

5. Kürk Mantolu Madonna -<br />

Sabahattin Ali<br />

8. Alemdağ’da Var Bir Yılan -Sait Faik Abasıyanık<br />

3. Saatleri Ayarlama Enstitüsü -<br />

Ahmet Hamdi Tanpınar<br />

6. Anayurt Oteli - Yusuf Atılgan<br />

9. Aşk-ı Memnu -<br />

Halit Ziya Uşaklıgil<br />

8


10 11


12 13


14 15


16

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!