You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
CAPITAL BRAVE | ""<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
1
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
4 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
5
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
6 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
7
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
8 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
9
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
10 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
11
SAYFA 16<br />
İÇİNDEKİLER<br />
ASIRLARDIR YALNIZIM<br />
PİŞMANIM ALIN YAZIM<br />
GÖKÇEN ERDOĞAN<br />
BARIŞ MANÇO<br />
SAYFA 40<br />
VEFATININ 17. YILINDA, SEVGI<br />
SAYGI VE ÖZLEMLE<br />
SAYFA 98<br />
SAYFA 50<br />
alan turing<br />
münİh<br />
ALMANYA'NIN EN GÜZELİ<br />
KATLEDİLEN DEHA<br />
SAYFA 38<br />
KAPAK KONUĞU<br />
kuytu<br />
12 Şubat <strong>2016</strong>
GÜZELLİK<br />
SAYFA 70<br />
TECRÜBENİN ADI<br />
Op. Dr. Aret<br />
KAMAR<br />
TENDEKİ SANAT<br />
ömer karakuyu<br />
Mehmet Korkmaz<br />
BİR RESSAMIN TUVALİNDEN<br />
DÖKÜLEN SÖZLERİ<br />
SAYFA 78<br />
SAYFA 44<br />
PROF. DR ÜSTÜN DÖKMEN<br />
Küçük Şeyler<br />
KÜRŞAT TUNCEL<br />
Seninle Olmaktan Keyif Alıyorlarsa Senden Satın Alırlar<br />
GÜL YİĞİT<br />
Aşk İçin Aşk<br />
DİAMON EROS<br />
Sen Ne Güzelsin Sevgili<br />
SAYFA 14<br />
SAYFA 16<br />
SAYFA 20<br />
SAYFA 42<br />
OKTAY DERELİOĞLU<br />
Türk Futbolunun Efsane İsmi<br />
sayfa 88<br />
VUSLAT OLCAYDU<br />
Loch Ness Yaratığı<br />
ERDOĞAN MUNGAN<br />
Lezzetli Yemek Tarifleri<br />
NURAY SAYARI<br />
Astroloji<br />
SAYFA 96<br />
SAYFA 118<br />
SAYFA 126<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
13
YIL:6 SAYI:66 ŞUBAT - <strong>2016</strong><br />
YAYINCI<br />
CAPITAL BRAVE MEDYA PAZARLAMA<br />
SAHİBİ VE SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />
N.GÜVEN GÜNGÖR<br />
EDİTÖR<br />
TUNA EBRU ÖZDEMİR<br />
YARDIMCI EDİTÖR<br />
A. BİLGEHAN AYDEMİR<br />
MODA EDİTÖRÜ<br />
MÜGE İSKENDER<br />
HABER DİREKTÖRÜ<br />
ASLI KAYA<br />
HUKUK DANIŞMANI<br />
ERTAN SÜTÇÜ - AHU ERDOĞAN<br />
0505 440 77 08 - 0532 227 40 13<br />
Z.EMRE KURT<br />
0532 263 76 96<br />
İSTANBUL İLETİŞİM KOORDİNATÖRÜ<br />
GÖKAY KALAYCIOĞLU<br />
0533 252 99 02<br />
gokaykalaycioglu@gmail.com<br />
HALKLA İLİŞKİLER VE REKLAM MÜDÜRÜ<br />
E. İDİL BAHADIR<br />
0312 446 26 21 - 0546 800 08 13<br />
reklam@capitalbrave.com.tr<br />
REKLAM SORUMLULARI<br />
HANDE SAY - EZGİ BAKAN - ONUR BOR<br />
0312 446 26 21 - 0546 800 08 12<br />
ADVENTURER<br />
Ş.GÜROL GÜNGÖR – DENİZ AUDRICK<br />
GRAFİK TASARIM VE MİZANPAJ<br />
SELİM ÖZDEMİR<br />
tasarim@capitalbrave.com.tr<br />
GÖRSEL EDİTÖR YÖNETMENİ<br />
MELİH İPEK<br />
GÖRSEL EDİTÖRLER<br />
İLYAS KARATEKİN, DİLARA ÇAĞLAYAN<br />
KATKIDA BULUNANLAR<br />
● ARZU KILIÇOĞLU ÖZDEMİR<br />
● ARET VARTANYAN ●CENK ERDEM<br />
● GÖKÇEN ERDOĞAN●KÜRŞAT TUNCEL<br />
PROF. DR. ÜSTÜN DÖKMEN ●NURAY SAYARI<br />
● MERVE TIĞLI ÇINAR ●ERDOĞAN MUNGAN<br />
● SELDA TEREK BİLECEN ● GÖKÇEN GÖKYER<br />
● POSION TURCA ● SONY MUSIC TÜRKİYE<br />
YAYIN MERKEZİ<br />
REŞİT GALİP CAD. HAZAN SOKAK. 7/1<br />
G.O.P.-ANKARA - 0312 446 26 21<br />
İSTANBUL İRTİBAT BÜROSU<br />
ERAY ORAL<br />
ÇIRPICI MAH. PROF. TURAN GÜNEŞ CADDESİ<br />
NO: 167 / A ZEYTİNBURNU/ İSTANBUL<br />
0538 527 99 57<br />
EGE İRTİBAT BÜROSU<br />
MUSTAFA HOROZ<br />
BAHÇELİEVLER MAH. 1706. SOK.<br />
NO:7/3 35510 KARŞIYAKA/İZMİR<br />
0533 318 31 68<br />
BASKI-CİLT<br />
PELİN OFSET TİPO MATB. SAN. VE<br />
TİC. LTD. ŞTİ.<br />
Tel: 0312 395 25 80<br />
www.pelinofset.com.tr<br />
DAĞITIM<br />
CAPITAL BRAVE - B&B LOJİSTİK DAĞITIM HİZMETLERİ<br />
0312 446 26 21 - 0312 419 88 82<br />
YURTİÇİ KARGO - PTT KARGO<br />
ELEKTRONİK POSTA<br />
capitalbrave@gmail.com<br />
info@capitalbrave.com.tr<br />
AYLIK, YEREL SÜRELİ YAYIN<br />
Ücretsiz<br />
ISSN: 1309-9221<br />
Dergi içerisinde yayımlanan yazıların doğruluğu<br />
ve sorumluluğu yazarlara aittir<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
Dönüp de arkanıza baktığınızda keşke<br />
diyeceğiniz bir şeyler kalmasın istiyorum.<br />
Tadına varın hayatın istiyorum.<br />
Yani diyorum ki; ‘’Yaşayın da , Nasıl yaşarsanız<br />
yaşayın!” çocukluğunuzu yerine<br />
koyup, tam da kalbinizde oluşacak<br />
o heyecanla yaşayın. Öyle bir heyecan<br />
ki o; hani çok sürükleyici bir romanın<br />
sonuna yaklaşır gibi ertelemeden, kıpır<br />
kıpır, merakla...<br />
Korkularınız elbette ki olsun; mesela<br />
kaybetmekten korkarak yaşayın. “Seviyorum”<br />
demeyi ihmal etmeden, sevdiklerinize<br />
her gün sarılarak. Var olduklarını,<br />
var olduğunuzu göstererek;<br />
lunaparkta kaybolmuş gibi yaşayın...<br />
Hayata baktığınızda yüzünüzdeki tebessüm<br />
her daim artsın, dudaklarınız<br />
tebessümü aşıp kulaklarınıza doğru kocaman<br />
genişlesin. Tıpkı, oyuncak dükkanında<br />
kaybolmuş çocuğun iştahıyla<br />
yaşayın...<br />
Kaybolmuşluğu unutun, etrafınıza bakın!<br />
Yüzmek gibi yaşayın, boğulmak<br />
gibi değil... Uçmak gibi yaşayın, düşmek<br />
gibi değil... Kaybolmuşluğu unutun, etrafınıza<br />
bakın! Yüzmek gibi yaşayın, boğulmak<br />
gibi değil... Uçmak gibi yaşayın,<br />
düşmek gibi değil...<br />
O sonsuz huzur vardır ya hani; kuş sesleriyle<br />
bir ağacın gölgesinde uzanır gibi<br />
yaşayın...<br />
Kaşık kaşık çikolata yeyip, ellerini beyaz<br />
tişörtüne silen çocuk gibi yaşayın..<br />
Neş’eyle... Saatlere bakmadan, beklemeden,<br />
yorulmadan yaşayın...<br />
Bir tırtılın kelebek olma hayali vardır,<br />
hayallerinize izin verin sizlerin de bir<br />
hayaliniz olsun... Öyle yaşayın işte!<br />
Boynu bükük soru işaretlerini boşverin<br />
şimdi, haberiniz var mı; sizin de bu hayatta<br />
dik ünlemleriniz var.<br />
Hadi hemen şimdi, noktaları atın çöpe,<br />
kucak dolusu virgül getirdim sizlere...<br />
Allah’ın sizlere uzattığı beyaz kağıdı geri<br />
çevirmeyin... Yeni yılın her gününde tam<br />
da böyle yaşayın; bembeyaz, umut, sevgi,<br />
huzur dolu...<br />
Yani diyorum ki; haydi arkadaş;<br />
Yaşa da,<br />
Nasıl yaşarsan yaşa!<br />
14 Şubat <strong>2016</strong><br />
14 Ocak <strong>2016</strong><br />
/capitalbrave<br />
Baskı Tarihi: Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
15
CAPITAL BRAVE | "KÜÇÜK ŞEYLER"<br />
PROF. DR. ÜSTÜN DÖKMEN<br />
Akademisyen, psikolog<br />
KÜÇÜK ŞEYLER<br />
16 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
17
CAPITAL BRAVE | "İŞ DÜNYASI"<br />
KÜRŞAT TUNCEL<br />
Satış Küpü Sales & Marketing Solutions | Yönetim Kurulu Başkanı<br />
18 Şubat <strong>2016</strong><br />
atış için de aynı prensiplerin geçerli<br />
olduğunu söyleyebiliriz. İçgüdüsel<br />
olarak neyin doğru olduğunu anlamaya<br />
çalışır ve öyle davranırsınız.<br />
Ancak bu davranış ya terbiye edilmemiş<br />
bir panik hamlesidir ya da uzun<br />
alıştırmalar sonucu edinilmiş ve sizde yerleşerek<br />
mükemmelleşmiştir. İşte bu nedenle Karate<br />
Kit filminde Miyagi San, öğrencisi Daniel’e son<br />
derece saçma gözüken parlat-cilala hareketini<br />
binlerce kez yaptırıyordu. Öğrenmenin ve gelişmenin<br />
formülü basittir; mükemmelleşene kadar<br />
tekrar etmek! Ancak bu şekilde içgüdüsel olarak<br />
ve düşünmeden en doğru davranışı sergilemeniz<br />
mümkün olabilir.<br />
Satışta mükemmelleştirilmesi gereken becerilerin<br />
başında ilişki kurmak gelir. Dönüp de kendime<br />
baktığım zaman, Miyagi ustanın karatede mükemmel<br />
şekilde yaptığı bir şeyi satışta doğallıkla<br />
yapabildiğim için başarılı olabildiğimi görüyorum.<br />
Bu işin sırrı; samimi ilişkiler kurabilmektir.<br />
Müşteriler sizin mesleğinizde iyi olmanızı<br />
ve onlara değer katmanızı bekler<br />
ancak büyük bir çoğunluğu zaten<br />
sizin mesleki bilginizi değerlendirecek<br />
durumda değildir.<br />
Örneğin, sizi ameliyat etmeye<br />
aday bir cerrahın mesleki<br />
bilgisini siz değerlendiremezsiniz.<br />
Geçireceğiniz<br />
operasyon hakkında ne<br />
kadar sizi aydınlatır, empati<br />
gösterir ve yardımcı gözükürse<br />
onun o kadar iyi bir<br />
cerrah olduğunu varsayarsınız.<br />
Bu durum bir ceza davası öncesi<br />
sizi savunacak olan avukatınıza<br />
hissettikleriniz için de geçerlidir. Aslında<br />
müşteriler sizi derinlemesine değerlendirmez ve<br />
yalnızca sizin işinizi bildiğiniz algısına takılı kalırlar,<br />
peki neden? Yalnızca onlarla kurduğunuz iyi<br />
iletişim yüzünden… Zaten siz de bir restoranda<br />
tamamen aynı nedenle garsona bahşiş bırakıyorsunuz,<br />
sizinle özel olarak ilgilendiği ve tanıdığı<br />
için, yoksa yemeğinizi hızlı getirdiği için değil.<br />
Öyleyse ilişki kurma becerisi satışta mükemmelleşmemiz<br />
gereken temel bir yetkinliktir.<br />
Görünümünüz, ses tonunuz, duruşunuz, hatasız,<br />
aksansız, kekelemeden ve duraklamadan<br />
konuşabilmeniz, normalden biraz daha yüksek<br />
tempolu konuşmanız, konuşurken sesinizde<br />
varyasyonlar yapabilmeniz karşınızdaki kişide<br />
bir uzman olduğunuz algısını yaratmanın bazı<br />
yollarıdır. Ama her şeyden önemlisi nedir biliyor<br />
musunuz? Size güvenmeleri ve samimiyetinize<br />
inanmaları… Bunun yolu da hiçbir politik kaygı<br />
duymadan yalnızca bilginiz ve değerleriniz çerçevesinde<br />
insanlara önerilerde bulunmanız, onlara<br />
“Bazı<br />
satıcılar satış<br />
kapama problemleri<br />
olduğunu düşünüyor ama<br />
aslında ilişki başlatma<br />
problemleri var”<br />
bir şeyler satmak için endişelenmemeniz, yardımcı<br />
olmaktan ve onlarla birlikte olmaktan keyif<br />
almanız, eğilip bükülmemeniz ve prensiplerinizden<br />
taviz vermemenizdir.<br />
Siz biraz indirim yaparak müşteri adayına hoş<br />
gözükmeyi düşünebilirsiniz ama çoğu zaman indirim<br />
vermemek çok daha güven verici bir davranıştır<br />
alıcı gözünde. Çünkü müşterilerin asıl<br />
umursadığı şey bir miktar daha para tasarrufu<br />
yapmak değil, başkalarına nazaran kazıklanıp<br />
kazıklanmadıklarıdır. Oysa indirim verdiğinizde<br />
şüpheye düşecek ve daha fazlasını talep edeceklerdir.<br />
Daha kötüsü, eğer indirim istememiş olsalardı<br />
sizin onlara yüksek fiyattan satarak onları<br />
kandırmış olacağınızı düşünebilirler. Siz herkese<br />
aynı şekilde davrandığınızı kanıtlayabildiğiniz<br />
sürece indirim önemini yitirecek ve alıcılar size<br />
güven duyacaklardır.<br />
Güven kazandırıcı davranışlar kolay kolay<br />
sahtesi yapılamayan davranışlardır. Yapılsa da<br />
karşınızdaki kişi bunu kolaylıkla anlar. Size istedikleri<br />
an ulaşabileceklerine ve onların dertlerine<br />
hemen koşacağınıza inanmaları,<br />
siz böyle söylediğinizde değil ancak<br />
gerçekten bunu hayata geçirebildiğinizde<br />
mümkün olabilir. İletişimin<br />
%90’ından fazlası sözsüz<br />
iletişimdir, yani insanlar<br />
vücut dilinizden, konuşma<br />
temponuz ve tonlamanızdan<br />
aslında ne demek istediğinizi<br />
anlar. Kullandığınız kelimeler<br />
ile vücut diliniz veya ses<br />
tonunuz uyumsuz olduğunda<br />
müşterinin zihni hemen alarma<br />
geçecektir.<br />
Her zaman şunu söylüyorum; satış<br />
harika bir iştir. Başka hiçbir işte insanlarla<br />
tanışıp, sohbet edip, arkadaşlıklar kurarak bir de<br />
üstüne para kazanamazsınız. İyi satıcılar, satmayı<br />
değil aslında ilişki kurmayı severler. Satış<br />
bunu kendiliğinden takip edecektir zaten. Bu nedenle<br />
iyi satıcılar sanki satmak için hiçbir çaba<br />
harcamıyormuş gibi gözükürler. Onlar bilirler ki<br />
müşteri adaylarıyla iyi ilişkiler kurmayı başarabilirlerse<br />
iş yapmaları kolaylıkla mümkün olabilir.<br />
Ancak bunu doğallıkla ve başarıyla yapabilmeniz<br />
için uzun süre üzerinde çalışmanız gerekebilir.<br />
Çünkü iyi ilişkiler kurabilmek ve devam ettirebilmek<br />
her zaman söylendiği kadar kolay olmayabilir.<br />
Ama konumuz satışsa pek de başka şansınız<br />
yoktur aslında. Bu nedenle “Satış kapatmak yoktur,<br />
ilişki başlatmak vardır” derim hep, zira doğru<br />
şekilde ilişki kurduğunuzda satışı kapatmak için<br />
ayrıca bir çaba harcamanız gerekmez. İnsanlar<br />
sizinle birlikte olmaktan keyif alıyorlarsa sizden<br />
satın almaktan da keyif alacaklardır. Satışın sırrı<br />
budur…
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
19
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
GÖKÇEN ERDOĞAN<br />
Kadın Hastalıkları Ve Doğum Uzmanı | Cinsel Terapist<br />
20 Şubat <strong>2016</strong><br />
‘Asırlardır yalnızım, pişmanım alın<br />
yazım’<br />
Vücudundaki tatsız ve hadsiz misafirle<br />
mücadele eden sevgili Kayahan’a da<br />
acil şifalar, saygılar, sevgiler ve şarkıları<br />
için sonsuz teşekkürler yollamak istiyorum<br />
bu vesileyle. Asırlardır yalnızsanız<br />
ve dahası pişmansınız, pardon ama<br />
neden hala yalnızsınız? Bu doymazlık,<br />
bu aymazlık neden? Hem de memnun<br />
değilken.<br />
Sık sorulan ve pek çok sorudan daha<br />
anlamlı bulduğum bir soru var : Bunca<br />
insan yalnızken neden bunca insan<br />
yalnız?<br />
Herkes şikayetçi yalnızlıktan, yalnız<br />
gezmekten, yemekten, içmekten, film<br />
izlemekten, mücadele etmekten, ağlamaktan,<br />
gülmekten. Bu yazıyı yalnız<br />
okuyanlar, siz de bir köşede sessizce<br />
ağlayın. Sonra toparlanın size birlikte<br />
bakalım.<br />
Herkes sessizlikten kırılıyor ama bir<br />
dokunsan bin ah düşüyor senin kulakların<br />
payına. Soru havada, yanıtı uzak.<br />
Kaybedenler Kulübü’nde sorulan soruya<br />
ağır ve ağdalı bir yanıt beklerken,<br />
ne zaman sonra İsmail YK’nın şarkısı<br />
yetişiyor imdada; beni beğeneni ben<br />
beğenmem.<br />
Tabi bu sözün daha uzunu ve anlamca<br />
zengini de vardır ama şu satırlarda<br />
İsmail YK’yı anımsamak bile yalnızları<br />
gülümsetir diye düşündüm. Teselliniz<br />
uzaydan gelmişçesine uzak insanlığa<br />
ama içinizdeki uzaylı kadar yakın size<br />
aslında. Yalnızlıktan sıyrılmayı amaç<br />
edinmezseniz ilk fırsatta, size Ragga<br />
Oktay’dan anlayamayacağınız çözümler<br />
sunacağım. En olmadı ‘hayatı<br />
tespih yapar sallarsınız’. Ama şimdilik<br />
bir doz İsmail YK.
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
Düşün yani; ne kadar yalnız ne kadar çaresiz ve ne kadar temsili<br />
güçsen, seni İsmail YK temsil etmiş! Hala mı memnunsun<br />
yalnızlığından, hala mı entelektüel bir nişan gibi taşıyacaksın<br />
onu göğsünde? Hala mı tek kişilik masalarda yudumlanacak<br />
o içki? Hala mı yatağın bir o tarafını, bir bu tarafını ısıtarak<br />
edeceksin sabahı?<br />
Yok gülüm, yok cancağızım, bu iş zor Yonca! İnsanlar<br />
78709574865848430’e ayrılırlar.<br />
Ama yalnızlar o kadar karmaşık değildirler.<br />
En alengirli haliyle bakalım hadi, hepi topu 5’e ayrılırlar:<br />
1) Bir hobi olarak yalnız kalanlar<br />
2) Yalnız olmaktan ölesiye korktukları için yalnız<br />
kalanlar<br />
3) Yalnızlığı meslek edinenler<br />
4) Yalnız olmamak için kılını kıpırdatmayanlar<br />
5) Yalnız kalmaya mahkum olanlar<br />
Size 5 yalnız türünü de can sıkmayacak biçimde anlatacağım<br />
ama bu yazının konusunun neden yalnızlar olduğunu henüz<br />
anlatmadım. Çünkü hem Kayahan haklı, hem de İsmail YK.<br />
Çünkü hem yalnızlar mutsuz, hem mutsuzlar yalnız. Çünkü bir<br />
şey yapmayanlar çok şikayetçi, her şeyden şikayetçi olanlar<br />
çok yalnız.<br />
1)Bir hobi olarak yalnız kalanlar<br />
Yalnız olmayı hayatının neredeyse bütün bölümlerine biraz<br />
serpiştiren; arada yalnız kalmaktan, kimseye hesap vermemekten,<br />
kimseyle ilgilenmemekten zevk alan ve bununla<br />
dinlenen konforlu yalnızlar. Bunlar kendini seven ve özleyen<br />
yalnızlardır. Hangi türleri tehlikelidir derseniz; kendini narsistçe<br />
sevenler, ilerleyen dönemlerde sevgili ya da dost olarak referans<br />
bulmakta güçlük çekerler. Yalnızlıktan bunaldıklarında<br />
dost ya da sevgili edinmekte güçlük çekmeyenler kurs açsalar<br />
yeridir. Toplumun onlar gibilere ihtiyacı var.<br />
2) Yalnız olmaktan ölesiye korktuğu için yalnız kalanlar<br />
Ne de olsa ayrılacağız deyip çift olmayanlara bayılırım. Öyle<br />
bayılırım ki anne terliği atasım gelir! Ne de olsa öleceğiz deyip<br />
yaşamayalım, ne de olsa uyuyacağız deyip uyanmayalım, ne<br />
de olsa mutsuz olacağız deyip mutlu olmayalım öyle mi? Ahh<br />
ne dahiyane! Ha bir de buna ek olarak sürekli bir sevgilisi<br />
olsun diye debelenenler, bir miktar itici görünürler. Bir miktar<br />
dediysem sizi kırmak istemediğimden.<br />
3) Yalnızlığı meslek edinenler<br />
Yalnızlığı meslek edinenler, başka seçimlerinin kaçınılmaz<br />
sonucu olarak yalnız kalanlarla yalnızlıkta adeta ustalaşanların<br />
tatlı bir birleşimidir. Seçtiği meslekten, takındığı tavırdan,<br />
eğrisinden doğrusundan dolayı maalesef iflah olmaz biçimde<br />
yalnız kalanlar, tez zamanda çözüm arasınlar. Çünkü bugünün<br />
yarını var; eğlenceli gelen tek tabancalık yarın olur, intihara<br />
dönüşür. Kendi kendini yalnızlıkla vuranlar, ölmezler, o tür bir<br />
intihar değil konumuz, yaşasa da yaşamaz olmak bilin ki daha<br />
ağır.<br />
4 Yalnız olmamak için kılını kıpırdatmayanlar<br />
Vardır böyle dırdırcılar. Kahvaltı niyetine şikayet edip gece<br />
kahvesi niyetine yine şikayetle yatağa gidenler. Hiçbir şey yapmama<br />
konusunda ustalaşanlar, dünyayı kalkındıracak olsalardı,<br />
dünya onların omuzlarında yükselirdi vesselam. Sorasım<br />
gelir o zaman; be güzel kardeşim madem şikayetçisin madem<br />
bunaldın yalnızlıktan, nedir bu tatildeymiş gibi ayakları uzatman.<br />
Kalk bir silkelen, hedefe doğru bir ayaklan!<br />
5)Yalnız kalmay mahkum olanlar<br />
Bencil, egoist, düşüncesiz, tekelci, duygusuz, mantıksız aşağılık<br />
insanlar! Şaka bir yana yalnız kalmaya mahkum olanlar<br />
ya aşırı incelikli olduklarından darbe alacak ya da kabalıktan<br />
yalnızlığa terk edilenler olacaktır. İki kişilik dünyaya yatkın<br />
olmayan kafalar gider, bedenler sürünür. Yalnızlar hapishanesinde<br />
heveslendiren görüş günlerine razı gelir ama iyi halden<br />
dışarı çıkmaya da hiç çabalamazlar. Parmağımı sallayarak<br />
kızıyorum onlara.<br />
Bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız? Bana bir<br />
anlatsanız… Asırlardır yalnız olmaktan pişman olanlar, yalnız<br />
olmayanlara düşman olanlar, eleştiriyi hayata katık sayanlar,<br />
mutluluğa zamanla düşman olanlar, henüz çok geç değil.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
21
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
GÜL YİĞİT<br />
DR. PSİKOLOG<br />
www.gulyigit.com<br />
ana gelip aşktan korktuğunu söyleyen insanların<br />
sayısının çokluğu beni her zaman şaşırtmıştır. Aşk<br />
korkusu nedir? Kimler korkar bu ‘Aşk’tan? Bunun<br />
nedeni birisini gerçekten sevdiğinde egonun eriyip<br />
kaybolmaya başlamasıdır. Ego ile birlikte sevemezsin. Ego büyük<br />
bir bariyerdir. Ve sen kendinle diğer kişi arasındaki bariyeri<br />
kaldırmak istediğinde ego "bunun sonu son olacak, dikkat et!"<br />
der.<br />
Egonun bitişi senin ölümün değildir, egonun bitişi gerçekte senin<br />
yaşam olasılığındır. Ego sadece senin etrafındaki ölü bir kabuktur,<br />
kırılıp atılmalıdır. O, varlığa doğal bir şekilde erişir.<br />
Zaman içerisinde ilerlerken tecrübelerimizin, sahip<br />
olduğumuz bilginin, yaşamış olduğumuz hayatın,<br />
geçmişin yükünü toplar toplar dururuz.<br />
Bu yük, egoya dönüşür. O birikir ve kırılıp<br />
atılması gereken etrafındaki bir kabuğa dönüşür.<br />
Kişi her gün, aslında her an yükleri<br />
daimi olarak öğütücüye atmak zorundadır.<br />
Egonun nereden geldiğini, köklerini anlamak<br />
faydalı olacaktır.<br />
Bana gelip, "nasıl aşık olmalı, bir yolu var<br />
mı?" diye soran hastalarım var. Nasıl aşık olmalı?<br />
Onlar bir yol, bir yöntem, belirli bir teknik<br />
isterler. Öyle bir teknik olmasa da; işin nörolojik<br />
ve psikoloji tarafından değerlendirebiliriz.<br />
Romantik aşkın<br />
aşırı canlılık, enerji,<br />
uykusuzluk, iştah kaybı<br />
gibi bazı davranış<br />
özellikleri, kokain<br />
bağımlılarında görülen<br />
davranışlara<br />
benzemektedir.<br />
Bütün bunlar yaşanırken insan vücudunun kumanda merkezi<br />
olan beyin ve sinir sisteminde neler olmaktadır? Aşkın oluşumunda<br />
rol oynayan sinir sistemi yapıları nelerdir?<br />
Yoğun romantik aşk tüm kültürlerde görülebilen, evrensel bir fenomen<br />
olarak kabul edilir. Romantik aşk özellikle erken dönemlerde<br />
kendine özgü psikolojik ve fizyolojik özellikleri, davranış<br />
şekillerini de beraberinde getirir. Coşku ve mutluluk, seçilmiş kişiye<br />
odaklanan yoğun dikkat; yine seçilen kişi hakkında şüpheli<br />
düşünceler veya aşırı duygusal bağımlılık, tutku ve yoğun enerji<br />
olarak özetlenebilir. Bunlar, bilimadamları tarafından tespit edilerek<br />
ölçülebilmektedir.<br />
Aşk, oldukça karışık nörobiyolojik bir olay olarak<br />
tanımlanır. Beyinde güven, inanç, haz duyma<br />
ve ödüllendirme fonksiyonları etkinleşmeye<br />
başlar. Bu fonksiyonlar, oksitosin, vazopressin,<br />
dopamin ve serotonin isimli<br />
maddeler aracılığıyla gerçekleşir. Gebelik<br />
ve süt verme dönemlerinde farklı etkileri<br />
olan oksitosin, duyguları değiştirebilme<br />
özelliğine sahiptir. Bu hormon, sevecenlik<br />
ve duygusallık dönemlerinde bol<br />
miktarda salgılanmakta, oksitosin oranı<br />
yükseldikçe aşk duyguları da aynı paralelde<br />
artmaktadır. Stres ve gerginlik dönemlerinde<br />
oksitosin salgılanması azalır.<br />
Aşık olunca vücudumuzda neler değişir hiç düşündünüz<br />
mü? Aşkın üzerimizdeki fizyolojik ve biyolojik etkileri nelerdir?<br />
Önce hayranlıkla gelişen his daha sonra birlikte olunduğunda<br />
veya karşılaşıldığında büyük bir hazza dönüşür. Hayranlık duyulan<br />
kişiye karşı ümitler yeşerir. Aşk artık yavaş yavaş oluşmaktadır.<br />
Daha sonra 'kristalleştirme' denilen bir dönem başlar. Yani<br />
dünyadaki tüm güzelliklerin ve iyiliklerin ilgi duyulan kişide bulunması.<br />
Her şey ve her fikir onu hatırlatır. Sevilen kişi sevenin<br />
gözünde yüceldikçe yücelir. Şüphe evresi bundan sonra gelir ve<br />
hayranlık yerini endişelere bırakır: "Acaba beni sevmiyor mu?"<br />
Gerçekleşmeyen ümitler, kuşkularla yer değiştirir. En sonunda<br />
ikinci kez kristalleştirme dönemi gelir. Sevgilide yeni cazibeler<br />
keşfedilir. Onsuz yaşanamayacağı düşünülür.<br />
Bazı çalışmalarda fonksiyonel MRI kullanılarak romantik<br />
aşkla ilgili sinir yapıları incelenebilmiştir. MRI uygulanırken kişiye<br />
sevdiği kişinin ve daha sonra da arkadaşlarının fotoğrafları<br />
gösterilerek tekrar MRI yapılır. Her iki durumda elde edilen sonuçlar<br />
kıyaslanır. Romantik aşk, ventral tegmantal alan, ventral<br />
striatum ve nukleus accumbens denen beyin kabuğunun altındaki<br />
bölümlerle ilişkilendirilmiştir. Yoğun aşk duyguları yaşanırken<br />
bu bölgelerdeki faaliyetler artmaktadır.<br />
Romantik aşkın aşırı canlılık, enerji, uykusuzluk, iştah kaybı<br />
gibi bazı davranış özellikleri, kokain bağımlılarında görülen<br />
davranışlara benzemektedir. Kokain alanlarda da fonksiyonel<br />
MRI ile ventral tegmental alanın aktif olduğu gösterilmiştir.<br />
22 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
Pek çok insanın 'en büyük zaafı' olarak<br />
bilinen çikolata, yine aynı bölgelerdeki<br />
faaliyeti artırır. Aşkın sağlık ve mutluluk<br />
gibi sonuçları da söz konusudur. Aşk,<br />
yukarıda bahsedilen bölgelerin yanı sıra,<br />
duygulanım, dikkat, motivasyon ve hafızayla<br />
ilgili beyin alanlarını da aktif hale<br />
getirir. Bu yapıların aktifleşmesi, stresin<br />
azaltılması gibi sonuçlar verir. Zamanla,<br />
beynin kendisi üzerinde koruyucu bir etki<br />
oluşur. Bu nedenle aşk, sağlıklı ve mutlu<br />
olma yolunda uyarıcı etkiye sahiptir.<br />
Sevgi ve Aşk<br />
Psikolog Zick Rubin (1973) sevgi ve hoşlanmanın<br />
birbirinden farklı şeyler olduğunu<br />
söyler. Ona göre hoşlanma, bir kişiye<br />
saygı ve sıcak duygular beslemeyi içermektedir.<br />
Sevme ise bağlanmayı, kişiye<br />
önem vermeyi ve mahremiyeti gerektirir.<br />
Rubin’in yaptığı araştırmalar seven kimselerin<br />
birbirlerini benzer olarak algıladıklarını,<br />
birbirlerine karşı bir bağlılık<br />
duygusu taşıdıklarını, gelecek yıllarda<br />
beraber olmayı düşündüklerini ve birbirlerine<br />
daha uzun ve daha sık baktıklarını<br />
göstermiştir. Birbirlerinden hoşlanan kişilerde<br />
ise en sık gözlenen karşılıklı saygı<br />
ve iyi niyetdir.<br />
Aşkın en önemli iki özelliğinden bir tanesi<br />
benzerliktir. İnsan kendisiyle benzer olanı<br />
seçiyor, benzerliğin kişiler arası çekicilikte<br />
önemli bir rol oynamaktadır ve ilişkilerinin<br />
uzun veya kısa olmasında önemli<br />
bir rol oynar. Benzerlik kişileri birbirlerine<br />
yaklaştırdığı gibi, ilişkilerinin uzun süreli<br />
olmasına da yol açmaktadır. Bununla<br />
birlikte, aşkın diğer bir önemli özelliği<br />
ise tam olma arzusunun, bütünleşmenin<br />
yoğunlaştığı alandır aşk yani diğer bir<br />
ifadeyle, insanın bir yanı eksiktir ve onu<br />
tamamlamaya çalışmaktadır.<br />
Kişi benzerlik faktörü sayesinde, diğer<br />
birçok birey arasından seçerek biriyle<br />
ilişki içine girer ve daha sonra zamanla,<br />
kişiler birbirlerinin tamamlayıcı yönlerini<br />
arar. Bu bakımdan da birbilerinin eksikliğini<br />
giderme yoluna giderler. İnsanın tam<br />
olma arzusunun, bütünleşmemin simgeleştiği<br />
alandır aşk. İlişki kavramı, çift<br />
kişilik çalışır. Bir çift olmaya ihtiyacımız<br />
var çünkü öteki ile tamamlanmaya ihtiyacımız<br />
var.<br />
Yazar Proust’ta göre: “aşk, bizden çıkıp<br />
karşı taraftan kendisine bir yüzey bulduktan<br />
sonra, bize geri yansıdığında<br />
hissettiğimiz şeydir. Bunu aşk yapan ise<br />
onun bizden çıktığını unutmamızdır” demiştir.<br />
Bir aşk hikayesi başladığında, aşk masallarındaki<br />
gibi büyüsel bir çerçevede<br />
yaşanıyor. Onun her zaman benzersiz ve<br />
gizemli olduğuna inanmak isteriz. Ancak,<br />
yakından baktığımızda, aşk, çoğu<br />
duygular gibi, aynı zamanda yasaları<br />
vardır.<br />
En ikna edici yaklaşımın biri de Yale<br />
Üniversitesi'nden Robert Sternberg<br />
(1980) tarafından önerilen, aşk üçgen<br />
teorisi, üç özelliklerine göre: yakınlık,<br />
tutku ve bağlılık.<br />
Ona göre;<br />
Yakınlık: yakın olmak, diğerini desteklemek,<br />
onunla paylaşımda bulunmak<br />
ve sevildiğini hissetmek.<br />
Tutku: Cinsel arzu cazibe ve coşku<br />
duyguları, iki kişiyi birleştiren, bu<br />
duygudur.<br />
Bağlılık: Birine sadık kalma ve uzun<br />
süreli ilişki arzusudur.<br />
Bu üç bileşenden yedi farklı kombinasyona<br />
ulaşabiliceğini belirtmektedir. Yedi<br />
kombinasyon da üçgenin köşeleri arasındaki<br />
bağlantılardır:<br />
Aşık olmama durumu: yani aşkın üç ana<br />
ögesinin de olmadığı durumları anlatır.<br />
Örneğin, arkadaşlarımızla ve ailemizle<br />
yaşadığımız ilişkiler bu kategoriye girmektedir<br />
(aşk üçgeninde yeri yoktur).<br />
Hoşlanma: Arkadaşlık olarak algılanabilecek<br />
duyguların hissedildiği aşktır. Kişiye<br />
duyulan bağlılık ve yakınlık durumlarıdır.<br />
Delicisine aşk: İlk görüşte aşk yaşayanların<br />
hissettiği seydir. İlk kez gördüğümüz<br />
kişide yaşadığımız hormonal değişimler<br />
ve fiziksel çekiciliğin ağırlıkta olduğu<br />
aşktır.<br />
Boş aşk: Aşk üçgeninde, yakınlık ve tutku<br />
içermeyen, yalınızca bağlılığın olduğu<br />
aşk türüdür. Günümüzde gördüğümüz<br />
gibi güçlü aşklar zamanla bozularak boş<br />
aşka dönüşebilir.<br />
Dostça aşk: Tutkunun olmadığı, bağlılığın<br />
ise yüksek derecede olduğu aşklardır.<br />
Romantik aşk: Burada, bağlılık ve tutku<br />
hislerinin görüldüğü aşk türüdür.<br />
Aptalca aşk: Bu aşk türünde, yakınlığın<br />
ve mantığın olmadığı ancak bağlılık ve<br />
tutku öğelerinin yüksek derecede bulunmasıdır.<br />
En son olarak da mükkemmel aşk: Aşkın<br />
en dengeli ve sağlıklı olduğu turdur. Aşk<br />
üçgenindeki; yakınlık, bağlılık ve tutku<br />
öğelerini dengeli bir şekilde bulundurur.<br />
Sternberg’e göre mükkemmel aşka ulaşmış<br />
çiftler, birlikteliklerinin üzerinden ne<br />
kadar zaman geçerse geçsin kendilerini<br />
başka biriyle daha mutlu hissedilebilecekleri<br />
ihtimalini göz önünde bulundurmazlar<br />
çünkü birbirlerine karşı hissettikleri<br />
tutku, bağlılık ve yakınlık hep dengeli<br />
bir şekilde ilerler ve süreklidir.<br />
Aşkı Sternberg’in teorisi üzerinden inceleyerek<br />
farklı bir boyuttan bakmanızı sağ<br />
ladığımızı düşünüyoruz ancak aşkın ne<br />
olduğu, nelerle ölçümlendiği ve hangi<br />
değerleri barındırdığına dair yüzlerce çalışma<br />
ve yaklaşım bulunmaktadir. Kişisel<br />
öğeler barındıran ve insan psikolojisiyle<br />
doğrudan bağlantılı olan aşk duygusunu<br />
tam olarak tanımlayabilmek mümkün değildir.<br />
Bu nedenle her bireyin aşk tanımı,<br />
aşka yüklediği anlam ve duygular oldukça<br />
farklı ve subjektiftir. Örnek vermek gerekirse,<br />
Mevlâna’ya göre aşk, söylenmez<br />
yaşanır; yani sübjektif bir tecrübedir.<br />
Son olarak, bilinmelidir ki, sevgili seçimini,<br />
kişinin kendisine göre yapılıyor. Bu<br />
bağlamda, mutlu birlikteliğinin ilk önemli<br />
unsuru kişinin kendisini tanımasıdır.<br />
Hintli mistik Osho’ya göre: “ Aşk iki şey<br />
yapar: Önce o egoyu uzaklaştırır, sonra<br />
sana bir merkez verir. Aşk muazzam bir<br />
simyadır. Sadece sen derin aşkın içine<br />
girdikten sonra ve ego gerçekten bırakıldıktan<br />
sonra ve sadece sen egoyu bırakırsan<br />
elde edilebilecek bir şey vardır ve bu<br />
bedel ödenmek zorundadır sen gerçekten<br />
derinlemesine sevdiğinde o zaman senin<br />
içinde yeni bir tür bütünleşme ortaya çıkacaktır.<br />
Bu nasıl olabilir? Aşk enerjidir;<br />
eğer aşk oradaysa enerji akacaktır.<br />
Her zaman bir şeyi anımsa: Âşık olmak<br />
iyidir. O çok büyük bir sevaptır. Eğer o<br />
birisi ile akmıyorsa o zaman onun başka<br />
birisi ile akmasına izin vermek iyidir.<br />
Ama takılma, aksi takdirde acı çekeceksin,<br />
partnerinin acı çekmesine sebep olacaksın,<br />
her ikiniz de acı çekeceksiniz. Ve<br />
sorun şudur ki eğer çok uzun süre acı çekersen<br />
acılarına bağımlı hale geleceksin.<br />
O zaman acının içinde bir tür hoşnutluk<br />
hissetmeye başlayacaksın. Bir mazoşist<br />
haline gelebilirsin ve o zaman onun dışına<br />
çıkmak çok zor olacaktır. O zaman sorun<br />
çok büyüktür.”<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
23
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
Medicana International Ankara Hastanesi Kalp ve<br />
Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Dilek Erer, Antik<br />
Yunan'dan bu yana bilinen bir hastalık<br />
olduğunu belirttiği varis hakkında bilgi verdi.<br />
Varis, "bacak toplardamarlarının genişlemesi,<br />
uzaması ve büklümlü hale gelmesi" olarak tanımlanır.<br />
Antik Yunan döneminden bu yana bilinmekte<br />
olan bir hastalıktır. Türkiye’de en az 5 milyon<br />
bireyde değişik derecelerde varis olduğu öngörülebilir.<br />
Kadınlarda erkeklerden daha sıktır. Yaşla<br />
birlikte varis görülme olasılığı çok artmaktadır.<br />
Gün içerisinde çoğu zaman ayakta geçirmek zorunda<br />
kalan ya da sürekli masa başında oturan bireyler,<br />
varis rahatsızlığıyla daha sık karşı karşıya<br />
gelmektedir.<br />
Neden oluşuyor, tipleri neler?<br />
Toplardamarlarda kanın akış yönü kalbe doğru olmalıdır. Mevcut<br />
olan yer çekimi, kanı aşağı kısma çeker. Toplardamarlarda<br />
yer alan kapakçıklar sayesinde kanın aşağıya doğru gelmesi<br />
engellenir. Varis hastalığı yaşayan bireylerde ise bu kapakçıklar<br />
görevini yerine getiremez. Dolayısıyla kan ayaklarda birikerek rahatsızlık<br />
yaratır. Görsel açıdan bireyi oldukça rahatsız eden ve<br />
hoş bir görünüme sahip olmayan varisleri Kozmetik Varis olarak<br />
adlandırabiliriz. Tedavisi çok daha kolaydır. Fiziki anlamda bireyi<br />
rahatsız eden varisleri ise Varis Hastalığı olarak değerlendirebiliriz.<br />
Belirtileri nelerdir?<br />
Hastalığın ilerlemesinden sonra bireyler, bacaklarında genişlemiş,<br />
morarmış, kıvrımlaşıp dışarı taşmış damar yapılarını rahatlıkla<br />
görebilirler. Ayrıca bacaklarda ağrı, kaşıntı, dolgunluk hissi<br />
ve kramp gibi diğer belirtiler de tabloya eşlik eder. Bacaklarınızda<br />
sürekli olarak aniden kramplar yaşıyorsanız mutlaka kalp ve<br />
damar cerrahisi uzmanına görünmeniz gerekmektedir. Gündüze<br />
oranla geceleri daha sık yaşadığınız ağrılar varisin habercisidir.<br />
Zaman zaman bacaklarda bilek bölgelerine doğru şişlikler belirir.<br />
Bunun dışında çoğu zaman bacaklarda karıncalanma hissinin<br />
yaşanması da olasıdır.<br />
İlerleyen aşamasına dikkat...<br />
Tedaviyi geciktirmeniz halinde cildinizde sertleşme ve kalınlaşmaya<br />
başlayan durumlar meydana gelir. Sonraki aşamalarda ise<br />
kanamalarla yaraların oluşumu göze çarpar. Varisleriniz bu hale<br />
gelmeden mutlaka bir uzmana başvurun. Aksi durumda tedavi<br />
için geç kalınmış olabilirsiniz. Doppler Ultrason, varis tedavisi<br />
öncesinde hastalığın altında gelişen her türlü nedenin saptanması<br />
aşamasında son derece tercih edilen bir tekniktir. Tedavinin<br />
ne derece gerekli olup olmadığı ve rahatsızlığın ne boyutta<br />
olduğu hastalara göre değişiklik göstermektedir. Öncelik olarak<br />
temelde yatan ve toplardamarda basıncın artmasına sebep olan<br />
sorun giderilmelidir.<br />
Skleroterapi (İğne Tedavisi): Varislere çok ince iğneler<br />
aracılığıyla bir madde verilerek toplardamarın tıkanması<br />
sağlanır. Orta ya da küçük çaplı varislerde başarı şansı bu<br />
yöntemle çok yüksektir. Boyutu 1-3 mm civarında olan varislerde<br />
tercih edilmektedir.<br />
Köpükle Skleroterapi Tedavisi: Hasta belirli aralıklarla<br />
çağırılarak tedavi süreci tamamlanmaktadır. Hasta işlem<br />
sonrasında yürüyerek evine rahatlıkla gidebilmekte ve<br />
araç kullanabilmektedir.<br />
Lazer Varis Tedavisi: En popüler tekniklerdendir. Ortalama<br />
30 dakika veya 1 saat sürer ve sonrasında kişiler hareketlerinde<br />
herhangi bir kısıtlama yaşamaz. Cildin dışından<br />
verilen lazer ışınları sayesinde çapı 1 mm altında olan<br />
toplardamar genişlemeleri rahatlıkla yok edilebilmektedir.<br />
Büyük varislerin iç kısımdan lazer ile kapatılması oldukça<br />
popülerdir.<br />
Radyofrekans Dalgaları ile Varis Tedavisi: Yaklaşık olarak<br />
20 mm’ye kadar olan safen damarları için kullanılabilmektedir.<br />
İşlem sonrasında toparlanma süreci ise oldukça kısa<br />
ve kolaydır. Hastalar bir gün sonrasında normal hayatlarına<br />
geri dönebilmektedirler.<br />
* Genetik yatkınlığınız varsa dikkat...<br />
* Fazla hareketlilik gerektirmeyen işlerde çalışanlarda da<br />
gelişir.<br />
* Doktorunuzun önerdiği varis ilaçları ile korunabilirsiniz.<br />
* Kilo kontrolünü unutmayınız.<br />
* Günlük egzersizler çok yararlıdır.<br />
* Uzun saatler sabit bir şekilde oturmayınız.<br />
* Varis çorabı kullanınız.<br />
* Çok sık topuklu ayakkabı giymeyiniz.<br />
* Bacaklarınızı fırsat buldukça yukarıda tutunuz.<br />
* Varisiniz var ise tedaviyi ihmal etmeyiniz.<br />
24 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "HABER"<br />
Medicana International Ankara Hastanesi hekimleri,<br />
kendi aralarında gerçekleştirdikleri bir toplantı dizisiyle<br />
uzmanı oldukları branşlara ve sundukları sağlık<br />
hizmetine sanatın bir türüyle yorum getiriyor.<br />
Hekimler, yaklaşık altı aydır düzenli aralıklarla öğle aralarında<br />
Hastanenin Konferans Salonu'nda biraraya gelerek, bölümlerinin<br />
yaptığı bilimsel çalışmaları ve sunduğu tıbbi hizmetleri hastanedeki<br />
diğer meslektaşları ile paylaşıyor. Bu sunumları farklı<br />
kılan ise hekimlerin kullandıkları yöntemler oluyor.<br />
Frida tablosu eşliğinde "ağrı tedavisi" sunumu<br />
Medicana uzmanları, kendilerini müzikten resime, fotoğrafçılıktan<br />
sinemaya kadar sanatın çok geniş bir yelpazesinden seçtikleri<br />
tekniklerden biriyle anlatıyor. Örneğin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />
Bölümü hekimleri tarafından yapılan sunumda, "ağrı"<br />
olgusu ünlü ressamların tablolarında yer alan figürlerin durumlarıyla<br />
örtüştürülerek paylaşılıyor. Sunumda, ünlü bir Nuri İyem ya<br />
da Frida tablosundaki karakter, bir anda bir ağrı tedavisi hastası<br />
haline gelebiliyor. Ya da İç Hastalıkları uzmanları, Hastanede geçen<br />
bir günlerini kısa bir film ile meslektaşlarıyla paylaşabiliyor.<br />
Öğle arasında kilometrelerce uzakta stres atıyorlar<br />
Göz Hastalıkları Bölümü, İstanbul fotoğrafları ve Orhan Veli şiirleriyle<br />
"hem göze hem kulağa" seslenen bir sunum yaparken;<br />
Kardiyoloji uzmanları ise meslektaşlarını bir öğle arasında yerel<br />
ezgilerle kilometrelerce uzağa, Küba'ya götürerek onların günün<br />
stresini atmalarına yardımcı oluyor. Üroloji Bölümü'nün toplantısında<br />
ise, hekimler, bilimsel sunumun ardından müzisyen meslektaşlarının<br />
Türk müziğinin öne çıkan eserlerini dinleme imkanı<br />
buluyor.<br />
Toplantıların düzenlenmesi fikrini ilk ortaya koyan Medicana Ankara<br />
Genel Müdürü Op. Dr. Gülçin Türkmen Sarıyıldız, bu toplantıları<br />
şöyle anlatıyor:<br />
"Son derece zor ve stresli bir meslek icra eden değerli hekimlerimiz<br />
zamanla bu toplantılarda, 'nasıl keyif alarak çalışabiliriz'in<br />
de yöntemini buldu. Hem motivasyonlarını yüksek tutma hem de<br />
bölümlerin birbirlerini keyifli bir ortamda daha yakından tanıma<br />
imkanı oluştu. Bir sonraki toplantıda nasıl bir etkinlikle karşılaşacağımızı<br />
bilmemek de işin eğlenceli yanı..."<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
25
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
26 Şubat <strong>2016</strong><br />
Değerli taş tanım olarak mücevher yapımında ve bazende<br />
sanayide kullanılan, az bulunur olduğu için<br />
maddi değeri yüksek minerallere verilen addır.<br />
Eski Yunanda taşlar değerli ve yarı değerli olarak<br />
ayrılmıştırlar. Değerli taşlar elmas, yakut, zümrüt ve safirdir.<br />
Mücevher yapımında kullanılan tüm geri kalan taşlar ise yarı<br />
değerli olarak adlandırılar. Değerli taşları inceleyen jeolojinin<br />
alt bilimine gemoloji ve değerli taşları inceleyen uzmanlarada<br />
gemolog denilmektedir. Değerli taşlar ilk önce kimyasal kompozisyonları<br />
açısından incelenirler. Daha sonra kristal sistemleri,<br />
habitleri, kırılma indisi, dağılımı, özgül ağırlığı, sertliği,<br />
dilinmesi, çatlakları ve parlaklığı konularında incelenirler.<br />
Ayrıca değerli yada yarı değerli taşların içlerinde doğal olarak<br />
başka mineraller de bulunabilir ve buna da arakatkı (inclusion)<br />
denilmektedir. Bütün minerallerin en belirgin özelliklerinden<br />
biri olan kristal sistemler, değerli taşların atomlarının<br />
hangi patternler ile bir araya geldiğidir (Şekil 1). Örnek vermek<br />
gerekirse kübic (cubic)<br />
sistemde gelişen minerallerin<br />
habitleri, atomlarını<br />
küp oluşturacak şekilde<br />
bir araya getirmektir. Sertlik<br />
ise minerallerin tırnak<br />
ile tutunda, demir aletlere<br />
kadar hangi malzemelerin<br />
çizebildiğine göre derecelendirilmiş<br />
ve Mohs sertlik<br />
ölçeği olarak adlandırılan<br />
sınıflama sistemidir<br />
(Şekil 2). Hepimizin bildiği gibi doğada en sert olan mineral<br />
elmastır. Elmas ancak elmas ile çizilebilir başka hiç bir şey<br />
gerçek elması çizemez, kesemez. Bu nendenledir ki elmasın<br />
fasetlemesi (faced) yani yüzleklemesi, namı diğer kesimi sadece<br />
elmas ile yapılabilir (Şekil 3).<br />
Bir mineralin diğer önemli belirleyici zelliği ise özgül ağırlğıdır.<br />
Hepimizin bildiği gibi özgül ağırlık, yoğunluğunun bir göstergesidir<br />
ve bir taşın özgül ağırlığı aynı hacimdeki suyun ağırlığı<br />
ile bulunur. Diğer bir özellik olan dilinlenmesi ve çatlak olşumu<br />
minerali kırdığınızda oluşan kırılma yüzeyidir (Şekil 4).<br />
Zaten eskiden özellikle tarih öncesi ve antik çağlarda minerallerin<br />
ve değerli taşların bu özelliğinden faydalanarak mücevher<br />
yapılmıştır. Hatta elektrikli kesme aletleri yapılmadan<br />
öncede yani 1800lerden önce mücevher yapımında bu kırılma<br />
yüzeyleri kullanılarak ve kotrollü bir şekilde taş kırılarak<br />
fasetleniyordu (yüzlekleniyordu). O yüzden eski mücevherler<br />
el işçiliği ile bu dilinlenme yüzeylerinden yontularak yapıldığı
için son derece kıymetlidirler. Ayrıca elektrikli kesme aletlerinden<br />
önce elmas sadece bugün elmas kesim dediğimiz şekilde fasetlenebiliyordu.<br />
Prlanta kesimi ancak hasas elektrik aletler ile yapılabilir.<br />
Günümüzde halk arasında sıkça yapılan bir yanlış elmas ile<br />
pırlantanın ayrı taşlar olduğunu düşünmektir. Değerli taş aynıdır<br />
oda elmas madenidir ancak kesimi sebebi ile pırlanta yada elmas<br />
adını almaktadır. Elmas kesimde ışığı yansıtıp parlaması için taşın<br />
altına foya koymak gerekir, “foyası çıktı” deyimi de buradan<br />
dilimize yerleşmiştir. Ancak pırlanta kesim ışığı kendisi kırdığı ve<br />
yansıttığı için böyle bir işleme gerek duyulmaz direk montürlenir.<br />
Kırılma indisi ise ışığın taş içerisinden geçerken yaşadığı bir nevi<br />
sapmadır (Şekil 5). değerli taşları bu mineral özellikleri üzerinden<br />
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
çoğu Kelopatra madenlerinden Mısır’da çıkarılmaktaydı. Çoğunlukla<br />
arakatkıları olan yakut görünümü biraz dumanlı bir görüntü<br />
sunmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus labaratuar<br />
ortamında sentetik olarak üretibilen bir minerallerdir. Yakut ise;<br />
kristal sistemi trigonal olan ve sertlik derecesi 9 olan kırmızı rengi<br />
ile mücevherlerin vaz geçilmez değerli taşdır (Şekil 8).<br />
Özgül ağırlığı 4 olan ağır bir mineraldir ve kırılma indisi 1.76 ve<br />
incelersek; elmas dünya üstündeki en sert mineraldir. Yukarıdada<br />
bahsedildiği gibi Mohs sertlik ölçüsünde 10 ile derecelendirilmiştir.<br />
Eski Yunan’da ismi kırılamaz anlamına gelen adamas’dır.<br />
Genellikle renksizdir ama sarı, kahverengi ve pembe nadir bulunan<br />
renkleridir. Bu renklerin nedeni çok ender olarak içine aldığı<br />
arakatkı (inclusion) kaynaklanmaktadır. Kübik kristal sisteminde<br />
sadece C (karbon) mineralinden oluşan, özgül ağırlığı 3.52 ve kırılma<br />
indisi 2.42 olan bir mineraldir. Genellkile güney Afrika, Hindistan,<br />
Brezilya, Ghana, Sierra Leone, Zaire, Botswana, Namibia,<br />
Rusya, Amerrika ve Avustralya’da çıkarılmaktadır. Renksiz ve şeffaf<br />
olanlarındada arakatkı olarak kömür bulunablir ancak bunlar<br />
gözle görülemez. Bir lup (X10 el büyüteci) yardımı ile bakarsanı<br />
görebileceğiniz şekilde içinde küçük noktacıklar olarak kömür çoğunlukla<br />
mevcuttur. Maddi olarak en kıymetli taşdır ve değeri 4C<br />
olarak adlandırılan kesim (cut), renk (color), berraklık (clarity) ve<br />
ağırlık (carat) üstünden verilir (Şekil 6). Zümrüt ise; maddi olarak<br />
en değerli ikinci<br />
taşdır. Kimyasal formülü<br />
Be3Al2(SiO3)6<br />
(berilyum aliminyun<br />
silikate) olan Mohs<br />
sertlik ölçeğine göre<br />
7.5-8 sertliğinde olan<br />
yeşil renkli olan minerallerdir<br />
(Şekil 7).<br />
Kristal sistemi hexagonal<br />
olan özgül ağırlığı<br />
2.71 ve kırılma indisi<br />
1.57 olan camsı,<br />
parlak görünümü olan yakut, Kolombiya, Avusturya, Brezilya, Güney<br />
Afrika, Mısır, Amerika, Norveç, Pakistan ve Zimbabve’de çıkarılmaktadır.<br />
Eski çağlarda mücevher olarak kullanılan yakutların<br />
camsı parlak bbir görünümü vardır. Aliminyum oksit grubuna ait<br />
olan yakut’un kimyasal formülü ise Al2O3Cr dir. İçerisinde Cr (krominyum)<br />
sayesinde kırmızıdan, morumsu pembeye kadar rengi<br />
mevcuttur. Tüm dünyada volkanik ve başkalaşım kayalarında<br />
mevcuttur ama mücevher değerindeki yakutlar, Myanmar, Tayland,<br />
Afganistan, Pakistan, Vietnam, Amerika, Rusya, Avustralya<br />
ve Norveç’de çıkarılmaktadır. 1902’de Auguste Verneuil labaratuar<br />
ortamında sentetik yakut üretmiştir. Mücevher olarak satılan<br />
yakutların bazıları renk olarak çok benzeyen garnetten yapılmaktadır.<br />
Elmasdan sonra en sert ikinci mineralden biri olan yakut,<br />
yıldız yakut (star ruby) denilen ve üzerinde bir altı kollu bir yıldızın<br />
olduğu yine mücevher değerinde olan bir çeşitidir. Bu yıldız yakut,<br />
igne şekilli rutil arakatkılı olduğu zaman oluşmaktadır (Şekil 9).<br />
Safir ise yine aliminyum oksit grubuna ait ama mavi den laciverte<br />
kadar doygun rengi olan, özgül ağırlığı 4, kırılma indisi 1.77 olan<br />
ve sertliği Mohs ölçeğinde 9 olan<br />
ikinci mineraldir. Kimyasal özelliği<br />
Al2O3 dür ve içerinde yakut gibi<br />
başka mineral olmadığından alimunyumun<br />
rengi olan mavi renkli<br />
mineraldir (Şekil 10). Kristal sistemi<br />
ise yine trigonal sistemdir.<br />
Genellikle Myanmar, Sri Lanka,<br />
Hindistan, Tayland, Avustralya,<br />
Nijerya, Kamboçya, Brezilya,<br />
Kenya, Malawi ve Kolombiya çıkarıldığı<br />
ülkelerdir. Eğer kimyasal<br />
förmülüne sarı, yeşil ve kahverengi verecek vanadyum, kromiyum<br />
gibi başka mineral katılırsa değişik renklerdede bulmak mümkündür.<br />
Yıldız safir içerisinde igne şeklinde rutil minerali içeren şeklidir.19.yy<br />
itibaren sentetik safir üretilmektedir.<br />
Maddi değeri en yüksek olan ve mücevher yapımında en çok tercih<br />
edilen değerli taşlardan elmas, yakut, zümrüt ve safiri bilimsel<br />
olarak nasıl tanındığı konusunda bilgilere yer vererek aslında<br />
gemoloji’nin ne kadar zor bir iş kolu olduğunu anlatılmaya çalışılmıştır.<br />
Kimileri taşların bazı durumlara, hastalıklara veya organlara<br />
iyi geldiğini savunmaktadır. Bu belkide o taşların kristal sistemi<br />
ile ilgili olabilir. Ve her birine özgü bu kristalsistemleri enerjimizi<br />
düzenlenmede yardım ediyor olabilir. Ancak çağlar boyunca biz<br />
kadınların ve dahi erkeklerin güç ve zenginlik sembolü olan değerli<br />
taşlar hem duyularımıza hemde gururumuza hitab ederek,<br />
sahip olunması<br />
kıymetli<br />
minerallerdir.<br />
Dünya’nın,<br />
bize armağan<br />
ettiği değerli<br />
hazinelerdir.<br />
zeynepelifyildizel @ZeynepYildizel zeynepelif@zeynepelifyildizel.com www.zeynepelifyildizel.com<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
27
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
Ben bir duygu romanları yazarı değil miydim? Aylardır neden gece gündüz siyaset dinliyor, gündem<br />
uyuyor, terör uyanıyor, haksızlık konuşuyor, ekonomi düşünüyor, tartışmalar seyrediyor ve bir satır<br />
bile kendi çizgim de yazamıyorum? Ne oldu o kalemimi coşturan duygulara?<br />
elki bir çoğunuz benimle aynı durumdadır.<br />
Televizyondaki haberlere<br />
şöyle bir göz ucuyla baktığı zaman<br />
morali bozuluyor, radyodaki haberleri<br />
dinlemeye kalktığında günü<br />
kararıyordur. Sonra da hayattan tat almaya<br />
uğraş dur. Aynı moral bozukluğu ile işinde<br />
performans sergilemeye uğraş, yaratıcılık<br />
bekle, üretimi artır, başarıya koş... Hepsi ne<br />
kadar anlamsız geliyor değil mi? Az ötemdeki<br />
insanımın aç olduğunu bilerek doymak,<br />
çıplak olduğunu bilerek giyinmek, donduğunu<br />
bilerek ısınmak mümkün mü? Peki bu<br />
durumda ben ne zaman icat yapacağım, neden<br />
yaratıcı olacağım, nasıl başarılı olacağım,<br />
ne için yaşayacağım?<br />
Bu ruh haliyle ivmesi düşen hayat, kenarları<br />
aşağı sarkmış dudak kenarları gibi... İçten<br />
gelen bir gülümseme olmadıkça toparlamak<br />
zor. İyi de böyle de yaşanmaz ki kardeşim.<br />
Sosyal medyada bile gülen insan gördüğümüzde<br />
öfkelenir olduk. O halde ne yapalım?<br />
Sanırım yapılması gereken şey şu; biz, kapasitemiz<br />
yettiğince, elimizden geldiğince<br />
çevremize yardım edelim ve daha sonra<br />
yüzümüzü doğaya, bilime, uzaya dönelim<br />
çünkü bozuk bir moralin ne kendine ne insanlığa<br />
ne de evrene faydası olur. Belgesel<br />
filmler izleyelim mesela. Hayata mizah katmaya<br />
çalışalım. Evet biraz kendimizi kandıralım<br />
ama unutmayalım ki evren çok büyük<br />
ve doğada olup biten insanın yaşadıklarıyla<br />
sınırlı değil. Kendimize uzaktan bakalım.<br />
“Kendine uzaktan bakmak” konusunda son<br />
romanım Mahrem Gölgeler’den bir alıntı<br />
yapmak istiyorum.<br />
Soluk Mavi Nokta’yı biliyor musunuz?<br />
1990’lı yıllarda, Voyager I uzay gemisinin<br />
Güneş Sistemindeki gezegenleri çekip ‘aile<br />
fotoğrafları’ diye Dünyaya iletmesinden<br />
sonra, o zamanlar NASA’da görevli olan,<br />
kitaplarıyla da tanınan, ünlü astronom Carl<br />
Sagan’ın 6 milyar kilometreden çekilmiş<br />
Dünya fotoğrafı için kullandığı tanımdı bu,<br />
‘Soluk Mavi Nokta’... Uzayın eşsiz görüntülerini<br />
insanlığın gözlerine seren bilim, aslında<br />
ne çok felsefeye ilham kaynağı oluyordu.<br />
Carl Sagan şöyle demişti: “Şu noktaya tekrar<br />
bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve<br />
tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve<br />
ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor.<br />
Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı,<br />
binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve<br />
iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan<br />
her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve<br />
korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı,<br />
her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve<br />
baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak<br />
hocası, yoz siyasetçi, her süper star, her<br />
“yüce önder”, her aziz ve günahkâr onun<br />
üzerinde – bir günışığı huzmesinin üzerinde<br />
asılı duran o toz zerresinde. Evrenin sonsuzluğu<br />
karşısında dünya çok küçük bir sahne.<br />
Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz<br />
önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz<br />
olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu<br />
soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz,<br />
onu saran uzayın karanlığı içinde<br />
yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk<br />
içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden<br />
kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse<br />
yok.”<br />
Evet, birilerinin bu yerlerde sürünen moral<br />
bozukluğunu toparlamak için harekete geçmesi<br />
lazım artık. O birileri bizleriz. Siyasi<br />
liderleri takip edip sorunlu söylemleri üzerimizde<br />
taşıyıp onlar gibi saldırgan tavırlar<br />
içerisinde olacağımıza, saldırgana dur demeyi<br />
becerebilecek erk, bizleriz. Bu ülke<br />
sahipsiz değil duruşunu hepimizin göstermesi,<br />
bu ümitsiz söylemlerden sıyrılmayı<br />
ve düştüğümüz yerden doğrulmayı becerebilmemiz<br />
lazım. Hepimizin kendi işine konsantre<br />
olup doğru dürüst işler çıkarması,<br />
inovasyon yapabilmek için yaratıcı düşünceyi<br />
canlı tutmanız lazım. Çocuklarımızın<br />
ışığını karartmamak, onları güvenli yarınların<br />
beklediğini hissettirmemiz lazım. Birbirimize<br />
umut dolu söylemler, gülen gözlerle<br />
bakabilmemiz gerekiyor. İsterseniz, hep<br />
bir ağızdan konuşmayı keserek, birbirimize<br />
cevap üretmek için değil anlamak için dinleyerek<br />
başlayabiliriz işe. Eleştirmek yerine<br />
“hak vermeyi”, “iyileştirmeyi” becerebildiğimizde<br />
ülkemize ve geleceğimize iyi bir miras<br />
bırakacağız. Hadi atalım üzerimizden şu<br />
ölü toprağını ve derhal olumlu düşünmeye,<br />
davranmaya, konuşmaya, değişmeye, değiştirmeye<br />
kendimizden başlayalım. O zaman<br />
düzelecek mi bir şeyler? KESİNLİKLE...<br />
Bir kıyıdan baktım dünyaya<br />
Ellerimde tuz avucumda sedef<br />
Bir mavilik bir açıklık<br />
Özgürlük hasreti<br />
Yüreğime vuruyor<br />
Nerede nerede insanlar<br />
Dünyayı güzellik kurtaracak<br />
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey<br />
O üzüntü birden gelir<br />
Yağmurlu havalarda<br />
Yeniden kurarım dünyayı ben<br />
Kederlerle<br />
Kimseler aşık değil mi bu şehirde<br />
Dünyayı güzellik kurtaracak<br />
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey<br />
Hava, martılar, ışıklı şehir<br />
Sarhoş ediyor beni yosun kokusu<br />
Hilesiz kucaklamak istiyorum<br />
Dünyayı, şehri ve seni<br />
Dünyayı güzellik kurtaracak<br />
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey<br />
Sait Faik Abasıyanık<br />
28 Şubat <strong>2016</strong><br />
SeldaTerekBilecen Seldatrkblcn selda.terek@gmail.com http://seldaterek.wordpress.com
CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
29
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
Dyt. Afife AYDEMİR<br />
Beslenme ve Diyet Kliniği<br />
Koru Ankara Hastanesi<br />
ış mevsiminin başladığı<br />
bu günlerde sağlıklı ve<br />
dengeli beslenmek ayrı<br />
bir önem kazanmaktadır.<br />
Gerek günlerin kısalması<br />
gerekse havaların soğumasıyla birlikte<br />
fiziksel aktiviteler azalmakta.<br />
Ayrıca kışın vücut metabolik hızının<br />
da yavaşlaması kilo alma hızımızın<br />
artmasına neden olur.<br />
Bağışıklık sistemini biraz daha güçlendirmek<br />
için A ve C vitamininden<br />
zengin beslenmek gerekir. Kış sebzeleri<br />
ve meyveleri de bize yeterli<br />
oranda A ve C vitamini sağlayacaktır.<br />
Elma, armut, portakal, kivi, mandalina<br />
greyfurt, nar ve kumkuat’ı (kamkat)<br />
mutlaka diyetinize ilave edin. Nar anti-oksidan<br />
kapasitesi yüksek bir meyvedir.<br />
Ayrıca A ve C vitamini, niasin,<br />
potasyum ve lif içerir.<br />
Dünyada turunçgiller arasında kabuğuyla<br />
yenilen tek meyve Kumkuat’tır.<br />
100 gram Kumkuat meyvesi 71 kkal<br />
enerji, 1.88 gram protein, 6,6 gram<br />
lif, 47.9 gram C vitamini içermektedir.<br />
Kalsiyum, potasyum ve magnezyum<br />
açısından da zengindir.<br />
Yeşil yapraklı sebzeler (maydanoz,<br />
tere, ıspanak), lahanagiller (karnabahar,<br />
lahana, brokoli, brüksel lahanası)<br />
A ve C vitamininden zengin besinlerdir.<br />
Kış mevsiminde güneş ışınlarının<br />
azalması ile D vitamini ihtiyacını karşılamakta<br />
sıkıntılar yaşanır. Güneşli<br />
günlerde 20 dakika güneş ışığından<br />
yararlanmaya özen göstermeli. Omega-3<br />
yağ asitlerinin eksik olması, sizi<br />
depresyona karşı korumasız hale getirebilir.<br />
Beslenme programınız bol<br />
miktarda balık ve omega-3 yağ asitleri<br />
bakımından zengin diğer besinleri de<br />
(ceviz, keten tohumu, semizotu) içermelidir.<br />
Suyun metabolizmanız için ne kadar<br />
önemli olduğunu hepiniz biliyorsunuz.<br />
Kışın susama isteği az olsa da<br />
günlük 2 lt altında su tüketilmemelidir.<br />
Kışın sıcak olduğu için sıklıkla tercih<br />
edilen çay kahve gibi kafein-tein<br />
içeriği yüksek içecekler yerine bitki<br />
çaylarını (ıhlamur, kuşburnu, yeşil<br />
çay vb. ) tercih edin sıcak bitki çaylarına<br />
tarçın ve karanfil atmak da iştahınızı<br />
kontrol etmeye yardımcı olacaktır<br />
30 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
31
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
takdirde yönetici ve lider<br />
arasındaki fark nedir.<br />
Daha da ötesi lider kimdir.<br />
Ekibiyle ilişkileri nasıl<br />
olmalıdır. Maalesef bizim<br />
sektörümüzde birçok sektörde olduğu<br />
gibi insanların kıymeti ancak onlar gidince<br />
anlaşılıyor. İyi bir lider ekibiyle iyi iletişim<br />
kuran süreci sadece yöneten değil<br />
her aşamasıyla sürecin içinde olan ekibe<br />
ivme kazandıran kişidir. Ben oldum mantığı<br />
taşımayan kişidir. Ve sadece yönetici<br />
vasfı taşıyan kişilerden ayıran en büyük<br />
farkta budur. Liderler işe ve iş görene yönelik<br />
diye iki gruba ayrılabilir. En iyi lider<br />
ise davranış biçimini koşullara ekibe ve<br />
kişisel özelliklerine uydurabilen kişidir.<br />
İyi bir lider konuşmadan önce dinlemeyi<br />
bilmelidir. Bu sayede karşısındakini tanır<br />
ve anlar. Ve bu sayede isteklerinizi ve ondan<br />
beklentilerinizi doğru ifade edebilir.<br />
Toparlarsak iyi bir liderde olması gereken<br />
en önemli vasıflardan birisi doğru iletişim<br />
olduğunu anlıyoruz.<br />
İyi bir liderin peşinden sürükleyeceği insanlara<br />
ihtiyacı vardır. Bu özelliğiyle işletme<br />
tarafından personele yansıyan olumsuz<br />
etkileri en aza indirebilir. İnsanların<br />
onu tanıması güvenmesi ve sahip olduğu<br />
gücün farkında olmaları gerekir. Lider kendini<br />
iyi ifade eder yapabileceklerini insanlara<br />
doğru iletişim kurarak kendi fikirlerini<br />
anlatarak kendini tanıtabilir ve kabul ettirebilir.<br />
Bu yönüyle diğer klasik yöneticilerden<br />
kolayca ayrılır.<br />
32 Şubat <strong>2016</strong><br />
İyi bir liderin diğer bir özelliği ise ona inanan<br />
heyecanlı ufku açık onla birlikte ilerle<br />
yecek bir ekibe sahip olması gerekir. Ve bu<br />
kitleyle iyi iletişim kurarak onlara şans vermesi<br />
gerekir. Yöneticiler ise bu özellikleri<br />
taşıyan insanlarla iletişim kurmaktan çekinir.<br />
Bu sayede kendini daha çok güvende<br />
hisseder. Oysa iletişim kurmak anlamak,<br />
dinlemek, desteklemek yöneticiyi lider yapar.<br />
İletişim tek taraflı olmaz lider ekip arkadaşlarına<br />
sadece isteklerini sunan değil<br />
duygu ve isteklerini paylaşan aynı zamanda<br />
onları da dinleyen kişidir.<br />
İyi bir lider takım çalışmasına önem verir.<br />
Çalışma esnasında yapılabilecek hataların<br />
personele anlatımında kullandığı dil<br />
önemlidir. Hatayı her ne kadar söylerken<br />
düzeltilebileceğini empoze etmek personeli<br />
cesaretlendirip işine daha çok motive<br />
olmasını sağlar. Yapılanları takdir etmesi<br />
lideri güçlendirir ve saygınlığını arttırır.<br />
Empati yapabilmek lider için önemlidir.<br />
Kendini karşınızdakinin yerine koymak<br />
onun gibi düşünmek, hissetmek lidere ayrıcalık<br />
ve üstünlük katar. Çünkü empati yapabilmek<br />
yeteneği ilişkiyi sağlar. Ve doğru<br />
tepki vermenizi sağlar. Empati yapmayı<br />
becerebilenler iyi takım oyuncularıdır. Beceremeyenler<br />
ise iyi takım kaptanı olur.<br />
Liderin kabul görebilmesi için kendi gibi<br />
olduğu gibi davranması gerekir. En önemlisi<br />
ise kendine güven duyması gerekir ki<br />
insanlarda o güveni hissedip ona güvensinler.<br />
İnsanların idolü olmak harika bir<br />
duygudur. İnsanların idolü olduğunuzda<br />
aslında doğru yoldasınızdır. Yöneticiler<br />
çok fazla idol alınmaz. Ancak liderlik vasfı<br />
taşıyan yöneticiler her daim göz önünde<br />
ve birçok insanın idolü olurlar.<br />
Lider işletmenin alt ve üst kademelerini iyi<br />
tanımak zorundadır. Ve her iki kesimle de<br />
doğru iletişim kurmayı başardığında ekibi<br />
ve işletme için doğru politikayı oluşturması<br />
kolaylaşır. Sadece yönetici değil lider<br />
olabilmenin olmasa olmazlarından biri<br />
organizasyon yapabilmektir. Organizasyon<br />
yapabilmek için işletmenin içindeki<br />
herkes kadar işletmenin dışındaki gerekli<br />
yerlerle<br />
iletişim kurmayı gerektirir. Ve teknolojiyi<br />
iyi kullanıyor olmaları gerekiyor. Liderlikte<br />
samimiyet önemlidir. Güven duygusunu<br />
pekiştirir. Bir liderin verdiği söz çok önemlidir.<br />
Verdiği bir sözü yerine getirebilmesi<br />
ona güç katar. Güvenilmez bir lidere kimse<br />
saygı duymaz ve onun için risk almaz.<br />
Kendi çalıştığım sektörde ise hayalim öncelikle<br />
işverenlerin iyi bir lider olmasıdır.<br />
Böyle olduğunda sanırım başarı hem işveren<br />
hem de işçi açısından kaçınılmaz<br />
olurdu.<br />
Size tanımını yapmaya çalıştığım liderlik<br />
vasfını taşıyan ne kadar yönetici tanıdığınız<br />
var bilemem. Ama şunu biliyorum bu<br />
yazıyı okuduğunuzda ben iyi bir liderim<br />
veya sadece süreci yönetenim ya da iyi bir<br />
lider olma yolunda ilerliyorum diyebilirsiniz.<br />
Benim düşüncem insan lider olmaz lider<br />
doğar. Zamanla Taşıdığı özellikler onu<br />
hak ettiği yere getirir. Ama kimse yönetici<br />
doğmaz.
CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
33
CAPITAL BRAVE | "MAKYAJ"<br />
Mutlaka dikkatinizi çekmiştir, biz profesyonel makyör/makyözler<br />
yüzün her bir bölgesi için ve makyajın her bir detayı<br />
için ayrı ayrı fırçalar kullanırız. Bunun sebebi şov yapmak<br />
değil, en iyi makyajı ortaya çıkarmak istememizdir. Her bir<br />
fırça, yemeğe koyulan farklı baharattır.<br />
Çok yumuşak tüylü fırçalar makyaj ürünlerini iyi almaz ve cilde<br />
gerektiği gibi yaymaz. Çok sert tüylü olanlar ise cildi tahriş<br />
eder. en doğrusu orta yumuşaklıkta bir fırça seçmektir.<br />
İyi bir fırçanın kılları dayanıklı olmalı, birkaç kıldan fazla<br />
dökülmemelidir.<br />
Fırça kıllarının formları ve boyları yüzün hangi bölümünde<br />
kullanılacağına göre değişir, ona göre seçim yapmak gerekmektedir.<br />
Fırça saplarının uzun veya kısa olması tamamen zevk ve kullanımdaki<br />
rahatlığınızla ilgilidir; işlevinde bir fark yaratmaz.<br />
Makyaj için kullanılan fırçaların yapısı ikiye ayrılır:<br />
Doğal kıllar genelde hayvan kıllarıdır (sincap, keçi, samur<br />
veya tay) Doğal kıllı fırçalar pudra, allık ve göz farı uygulaması<br />
için idealdir.<br />
Sentetik makyaj fırçaları ise kimyasal maddelerden yapay<br />
olarak üretilirler.Sentetik makyaj fırçaları genel olarak likit<br />
veya krem fondöten, ruj ve krem allık uygulamak için kullanılır.Ayrıca,<br />
doğal kıllı fırçalara tepki verebilecek hassas ciltler<br />
tarafından da rahatlıkla uygulanabilirler.<br />
Uçları tamamen yuvarlanmış ufak uçlu fırçalardır. Doğal kıllardan<br />
olanlar tercih edilmeli, farı iyi alması için seyrek olmamalı,<br />
cildi çizmemesi için sert olmamalı, farı bütün göz<br />
kapağına sürebilmek için ucu yeterli uzunlukta olmalıdır.<br />
Göz farları genellikle sünger uçlu bir aplikatör ile birlikte<br />
satılır. Ama kıl uçlu bir fırça kullanmak, renk nüanslarını<br />
belirginleştirebilmek, ton farklarını yedirmek, gölgeyi iyi dağıtabilmek<br />
için daha uygundur. Bundan başka renkleri birbirleriyle<br />
karıştırmaya da olanak sağlar.<br />
Toz farlar için en iyi tercih, ucu tam oval ve orta kalınlıkta<br />
olanlardır. Bunlar farı üst göz kapağına tam olarak yaymaya<br />
ve gölgelemeye yardımcı olurlar.<br />
Bizote uçlular ( fırça kısmı yassı olan), bilhassa göz kapağının<br />
dış kısımlarındaki farı dağıtmak, gölgeyi yedirmek veya<br />
kirpik diplerini gölgelemek için idealdirler. Ama kullanmak<br />
için bir miktar ustalık bir oran da el alışkanlığı gerekmektedir.<br />
Sünger uçlular ,daha çok kirpik diplerine ince hat çekmek<br />
için uygundurlar. Bundan başka kıl uçlu fırçalara nazaran farı<br />
daha bol alabildikleri için koyu göz makyajı yapmak isteyenler<br />
için daha uygundur.<br />
Sentetik kıllı fırçalar daha çok krem yapıdaki farları uygulamak<br />
içindir. doğal kıl fırçalara göre krem yapıdaki ürünleri<br />
daha kolay alır ve yayarlar.<br />
34 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "MAKYAJ"<br />
Eyeliner makyaja belirginlik kazandırır. Ama<br />
akıcı yapısından dolayı uygulaması çok kolay<br />
değildir.İnce, düzgün ve tam kirpik dibinden<br />
çizmek gerekmektedir. Dolayısıyla fırça tercihi<br />
çok önemlidir.<br />
Fırça ucu çok ince, belirgin, orta yumuşaklıkta<br />
olmalıdır. Çok yumuşak fırçayla çizmek daha<br />
zorlaşır, çok sert olursa göz etrafındaki duyarlı<br />
cilt yaralanabilir.<br />
Su bazlı bir üründe kullanacağınız için kıl yapısından<br />
çok şekli daha önemlidir. Kesik ve<br />
ince şekilli olmasına dikkat edin. Bu sayede<br />
krem, toz, su bazlı ürünleri uygulamanız daha<br />
kolay olacaktır.<br />
Kılları kısa ve küt kesimlidir. Kapatıcının, sivilce<br />
izleri üzerine ve gözaltına daha iyi uygulanmasını<br />
sağlar. Fırça kapatıcıya batırıldıktan<br />
sonra yumuşak dokunuşlarla uygulama<br />
yapılır.<br />
Allık fırçaları diğer makyaj fırçalarına göre<br />
daha büyük, geniş ve yumuşaktır. genellikle<br />
3 değişik formdadırlar: Klasik, bizote uçlu ve<br />
düz uçlular. Formlarındaki farklılık beklenti,<br />
zevk ve alışkanlıklara cevap vermek içindir;<br />
işlevsel bir değişiklikleri yoktur.<br />
Uçları yuvarlaktır, kılları bol ve yumuşaktır.<br />
Sapı uzun olanların kullanımı, uzaktan çalışmaya<br />
izin verdiği için, daha kolaydır ve daha<br />
doğal bir sonuç verir. Kısa saplı olanlar ise<br />
çanta içerisinde taşımak için daha pratiktir.<br />
Formları orijinal ve özeldir. fırça kısmı yassı ve<br />
uçları eğik kesilmiştir. Yoğun ve belirgin uygulamalar<br />
için idealdir. Benim tercihim budur.<br />
Kılları kısa ve sıktır; uçları düzdür. Kullanımı<br />
diğer allık fırçalarına göre olabildiğince farklıdır.Hafif<br />
vuruşlarla yanak çukuruna veya elmacık<br />
kemiklerine uygulamak gerekmektedir.<br />
Bilhassa "porselen bebek" diye tanımlanan<br />
yanakta sağlıklı al görünüm uygulamaları için<br />
uygundur<br />
Ruju direkt dudaklara uygulamak daha pratik<br />
olsa da ve yeterli gibi görünse de, ruj sürerken<br />
fırça kullanmak rengin kalıcılığı ve dudakların<br />
formunun tam olarak verilmesi açısından<br />
lazımdır. Doğal görünüm için bilhassa koyu<br />
renklerde kesinlikle fırça kullanmak gerekmektedir<br />
çünkü ruju direkt sürmek rengi daha<br />
da koyu ve yoğun gösterir. Bundan başka dudak<br />
kalemi ile dudak çevresi çizildiyse ya da<br />
dudağa yeni bir form verildiyse çizginin içini<br />
tam olarak boyayabilmek için fırça kullanmak<br />
şarttır.Sentetik olmalıdır.Fırça kullanırken<br />
ufak ve dikine darbeler uygulanmalı sonra<br />
aralar doldurulmalıdır.<br />
makeupernursakalli @ernurmua makeup_ernursakalli www.ernursakalli.com<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
35
CAPITAL BRAVE | "HABER"<br />
1 yılda %50 büyüme !<br />
2014 yılında, Tüm Avupa’yı ‘Dev Anne ve Bebek Mağazacılığı’ ile<br />
tanıştıran BabyMall, geçtiğimiz yıl %50 büyüme göstererek anne<br />
ve bebek ürünleri sektöründe zirveye oturdu. Kaliteli ürünleri,<br />
zengin ürün gamı, uygun fiyatı, sosyal donatıları sayesinde tüm<br />
anne ve anne adaylarının adeta ikinci evi haline gelen<br />
BabyMall, bünyesinde bulundurduğu oyun parkı, seminer<br />
alanı, emzirme odası, bay-bayan mescidi<br />
ile misafirlerinin tüm ihtiyaçlarını göz önünde<br />
bulunduruyor. Kısa zamanda büyük başarı<br />
yakalayan BabyMall’ün Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Ahmet Özelcan, açılışta mutluluğunu<br />
şu sözler ile ifade etti:<br />
“Bizlere bu mutluluğu yaşatan, bize güvenen,<br />
kendilerine verdiğimiz değeri karşılıksız<br />
bırakmayan tüm Ankaralılara teşekkürlerimi<br />
iletiyorum. Burada, bizler birer<br />
aile gibiyiz. Buraya gelen müşterilerimiz de<br />
kendilerini evlerinde hissediyor. Çocukları oyun<br />
oynarken kendileri alışveriş yapabiliyor, bebekleri<br />
ve kendileri için gerekli olan tüm ürünleri bir arada<br />
bulabiliyorlar. Dünya markası binlerce kaliteli ürünü aynı çatı<br />
altında, aile samimiyeti ile müşterilerimize sunduğumuzda da<br />
mükafatını kelimelerle anlatılmayacak bir gururla yaşayarak alıyoruz.<br />
Bir çocuğun girmek için can attığı, bir anne adayının eşi ile<br />
birlikte ürün seçerkenki mutluluğu, yeni teyze olacak bir bireyin<br />
yeğenine alacağı hediyeyi seçerkenki heyecanı inanın ki görülmeye<br />
değer. Aradığını bulmanın mutluluğu her müşterimizin yüzüne<br />
yansıyor ve bu mutluluk bizleri her gün bir adım daha ileri gitmemiz<br />
için cesaretlendiriyor. BabyMall’ün kısa sürede büyümesinin<br />
bir sebebi ürünlerimizin kalitesi ve uygun fiyatı ise diğer sebebi<br />
de sıcakkanlı Ankaralıların bizlere duyduğu güvendir.”<br />
“Avrupa’ya yürüyoruz”<br />
Açılışta tüm misafirleriyle yakından ilgilenen Özelcan, 2. yıllarında<br />
2. mağazalarıyla başarılarını taçlandırdıkları BabyMall’ün gelecek<br />
yıl yeni şubelerle tüketicilerle buluşacağının da sinyallerini<br />
verdi. Asıl hedeflerinin tüm Avrupa’ya BabyMall kalitesini götürmek<br />
olduğunu belirten Özelcan, sağlam adımlar atmak için<br />
basamakların birer birer çıkılmasına dikkat ettiklerinin<br />
altını çizdi.<br />
Davetlilerin, medyanın ve Ankaralıların yoğun<br />
ilgisinden oldukça memnun olduğunu ifade<br />
eden Özelcan, kalitenin her zaman ödüllendirileceğini<br />
belirtti. Büyük indirim avantajından<br />
yararlanmak<br />
isteyen Ankaralıların akınına uğrayan mağazadaki<br />
ürünler saatler içerisinde tükendi.<br />
“Mağazacılık ekip işidir”<br />
Ürün kalitesinin önemi kadar müşteri memnuniyetinin<br />
de önemli olduğunu belirten Özelcan, kalifiye<br />
personelin önemine dikkat çekti. Personellerine hizmet<br />
içi eğitim verdiklerini belirten Ahmet Özelcan, son olarak şunları<br />
aktardı:<br />
“Mağazacılık ekip işidir. Bir ürün her ne kadar kaliteli olursa olsun<br />
satış temsilcisinin tüketiciye olan tavrı kötü ise müşteri o mağazaya<br />
bir daha gelmez. Bizim olmazsa olmazlarımızın arasında yer<br />
alan güler yüzlülük ve mutlak müşteri memnuniyeti hızlı büyümemizdeki<br />
en büyük etkenlerden bir tanesi olmuştur. Bu sebeple,<br />
bugün burada çalışan ekip arkadaşlarım başta olmak üzere; tüm<br />
misafirlerime, basın mensuplarına ve Ankaralılara sonsuz teşekkürlerimi<br />
iletiyorum. ”<br />
36 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "HABER"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
37
38 Şubat <strong>2016</strong>
www.capitalbrave.com.tr<br />
39
CAPITAL BRAVE | "KAPAK KONUĞU"<br />
40 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "KAPAK KONUĞU"<br />
Cenk ERDEM<br />
Universal Müzik Türkiye etiketiyle piyasaya merhaba diyen<br />
Kuytu ve ilk albümleri ‘Düş İçime’ sayesinde uzun<br />
bir aradan sonra Türkçe pop - rock müziğe nihayet tutan<br />
bir iş ve güzel yeni şarkılar kazanmış olduk…<br />
Birçok rock grubunun hikayesinde olduğu gibi çok uzun vakitlerdir<br />
müzisyen olan ve aslında daha önce bambaşka projelerde<br />
beraber birçok iş çıkaran Denizer Özveren, Cem Kurt, Taha<br />
Rıza Özmen ve Gökçe Kölüksüz’den oluşan Kuytu, ‘bu aralar<br />
müzik piyasasında yeni çıkanlardan kimler tutuyor?’ sorusunun<br />
net cevabı.<br />
Nereden baksanız 4 yıllık bir geçmişi olan Kuytu, Denizer<br />
Özveren’in Londra’dan dönmesiyle start almış. Deliler gibi<br />
stüdyodan çıkmayan Kuytu, Universal Müzik Türkiye elinden<br />
nihayet bugün şarkılarını kazandığımız bir rock grubu oluyor…<br />
Albüm kayıtları ve düzenlemeleri İstanbul 3K1A stüdyosunda<br />
gerçekleşirken, miksler pek havalı Londralı… Albümden yayınlanan<br />
ilk single ‘Ada’ için hazırlanan video ayrıca çok samimi.<br />
Videoyu en başından beri gayet iyi biliyordum ama yazıyı yazarken<br />
lansman gecesinin videosunu daha yeni gördüm, bir baktım<br />
hepimiz oradayız.<br />
Böyle lansman gecelerinde hep olduğu gibi o kalabalık izleyici<br />
grubunun arasında kültür sanat gazileri olarak başrol olanlarımız<br />
var, hepsini öpüyorum. Yumuşak bir pop rock şarkısı olarak<br />
‘Ada’ hem melankolik hem de kolaylıkla dilinize takılıyor. Devrin<br />
Usta’nın yönettiği klibi ise youtube ‘da 470 bin izlenmeyi<br />
geçmiş bile…<br />
“Sen bana uzakta ıssız bir ada, ben hala vururum her gece kıyına…”<br />
diyor şarkı nakaratında. Kendimize bile uzakta ıssız bir<br />
ada gibi kaldığımız yalan aşklar ortamında içten sözleri ve güzel<br />
de bir melodisi olunca nasıl tutmasın?<br />
Plak şirketinin pazarlama müdürü zarif arkadaşım Berna Özyurt;<br />
ilk günlerinden beri inanarak paylaşıyordu heyecanını<br />
ve ne güzel hepimize anı oluyor şimdi o başlangıç hikayeleri…<br />
Kuytu aldı başını yürüyor, tutabilene aşk olsun…<br />
Vokal ve gitarda Denizer Özveren; gitar ve cümbüşte Cem Kurt;<br />
bas gitarda Taha Rıza Özmen; davul ve perküsyonda Gökçe Kölüksüz<br />
var Kuytu’da… En acilinden “Düş İçime’ albümüne ve<br />
şarkılarına bir kalp verin…<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
41
CAPITAL BRAVE | "BARIŞ MANÇO ÖZEL"<br />
arış Manço 31 Ocak 1999 gece saat 23:30 civarında<br />
İstanbul'un Moda semtindeki evinde kalp krizi geçirdi<br />
ve kaldırıldığı Siyami Ersek Göğüs-Kalp-Damar Cerrahisi<br />
Hastanesi'nde aynı gece saat 01:30'da hayatını<br />
kaybetti. Daha önce 1983 yılında bir kalp spazmı geçirmişti.<br />
1991 yılında Devlet sanatçısı ünvanı aldığından<br />
dolayı cenazesi için devlet töreni düzenlendi. Bu töreni, TRT, Kanal<br />
D, KANAL 6 canlı olarak kesintisiz yayınladı. Star televizyon Manço<br />
Köşk'ten sevenlerinin düşüncelerini gün boyunca aralıksız paylaştı.<br />
3 Şubat 1999 tarihinde üzerinde Galatasaray bayrağı da bulunan<br />
Türk bayrağına sarılı naaşı Atatürk Kültür Merkezi'ne getirilerek tören<br />
düzenlendi, akabinde Levent Camisi'nde cenaze namazı kılındı<br />
ve Kanlıca'daki Mihrimah Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.<br />
Mezarına "Gesi Bağları" yorumundan ötürü Kayseri'nin<br />
Gesi beldesinden getirilen toprak da kondu.Ölümünün<br />
duyulmasının ardından Cumhurbaşkanı Süleyman<br />
Demirel ve bazı siyasetçiler başsağlığı<br />
mesajı yayınladılar.<br />
Barış Manço ölmeden önce müzik hayatının<br />
40 yılını anlatan 40. yıl şarkısını bestelemişti.<br />
Ancak sözlerini yazamadan hayatını kaybetti.<br />
Bu şarkının da bulunduğu Mançoloji<br />
1999 yılında yayımlandı ve 2,6 milyon satarak<br />
o yılın en çok satan albümü oldu. Daha<br />
sonra 2002 yılında Yüreğimdeki Barış Şarkıları<br />
adında bir anma albümü yayınlandı. 2006 yılında<br />
Barış Manço'nun anısını sürdürmek için "Barış Manço<br />
Rock Derneği" kuruldu.<br />
Barış Manço'ya TRT roportajı sırasında sorulan soru üzerine, "benim<br />
birkaç hayalim var ama" diyerek, "80 yaşındayken elimde bastonum,<br />
belki kolumda Doğukan, onun yardımıyla çıkarım sahneye<br />
ve senfoni orkestrasına 2023 çaldırmak en büyük ideallerimden<br />
birisi olarak gerek" demiştir. ayrıca yine bu roportajda, "belki altmışıma<br />
gelmeden ölürüm" demiştir. "bu kadar hayat dolu olmanıza<br />
rağmen şarkılarınız neden hep ölüm içeriyor sorusuna ise, "ölüm<br />
yaşam uykusundan uyanmaktır" demiştir.<br />
Kendi portresini çizerken anlattığı yaşam öyküsündeyse, "Cahit Sıtkı<br />
üstadın dediği gibi yaş 35 yolun yarısı, ben burayı geçtim, yarı<br />
yolum kaldı" demiştir.<br />
42 Şubat <strong>2016</strong><br />
“Bir<br />
insanın adı<br />
en son ne zaman<br />
anılmış ise işte o<br />
zaman o insan<br />
ölmüş<br />
demektir.”<br />
Kendi belgeselinde sorulan bir soruda, "albümleriniz japonya'da<br />
daha çok satıyor bunu neye bağlıyorsunuz?" sorusuna, "orada albümlerim<br />
milyonları geçti. Türkiye'de ise yarım milyon olsa çok sevinirim"<br />
açıklamasını yapmıştır. Bu belgeselde kendisine hatırlatılan,<br />
trafik kazasında vefat eden bir bebekle ilgili soruya, "o benim<br />
arkadaşım olacaktı, arkadaşımdı" "bunlar çok zor sorular" diyerek<br />
gözleri dolu dolu cevap vermiştir.<br />
Müge Anlı tarafından hazırlanan belgeselinde, "ben gelin istiyorum<br />
iki tanede kızım olacak" , "allah bize ömür versin" demiştir.<br />
Müge Anlı'nın sorusu üzerine, "hayır evimin müze olmasını<br />
istemem,burası bizim evimiz, biz burada yaşadık, çocuklarımızda<br />
burada yaşasın, gelinlerim gelecek daha, Allah bize ömür versin biz<br />
yaşayalım burada" demiştir. Sanatçı, evinin müze yapılmasını istememiştir.
CAPITAL BRAVE | "BARIŞ MANÇO ÖZEL"<br />
BARIŞ MANÇO KİMDİR?<br />
Mehmet Barış Manço (2 Ocak 1943; Üsküdar,<br />
İstanbul - 1 Şubat 1999; Kadıköy, İstanbul),<br />
Türk şarkıcı, besteci, söz yazarı ve TVprogramı<br />
yapımcısı. Türkiye'de rock müziğin öncülerinden,<br />
Anadolu Rock türünün kurucuları<br />
arasında sayılır. Müziğe başlangıcıGalatasaray<br />
Lisesi'nde oldu. Yüksek öğrenimini Belçika<br />
Kraliyet Akademisi'nde tamamladı. Bestelediği<br />
200’ün üzerindeki şarkısı, kendisine<br />
12 altın ve bir platin albüm ve kaset ödülü<br />
kazandırdı.<br />
Bu şarkıların bir bölümü daha sonra Arapça,<br />
Bulgarca,Flemenkçe, Almanca , Fransızca, İbranice,<br />
İngilizce, Japonca ve Yunanca olarak<br />
yorumlandı. Hazırladığı televizyon programıyla<br />
Dünya'nın pek çok ülkesine gitmiş, bu<br />
nedenle "Barış Çelebi" olarak adlandırılmıştır.<br />
Barış Manço 1991 yılında Türkiye Cumhuriyeti<br />
Devlet Sanatçısı Unvanı'na layık görüldü.<br />
GENÇLİĞİ<br />
Devlet konservatuarı klasik Türk sanat müziği<br />
hocası, sanatçısı ve yazar Rikkat Uyanık<br />
ve Hakkı Manço çiftinin ikinci çocuğu olan<br />
Mehmet Barış Manço 2 Ocak 1943 tarihinde<br />
Üsküdar Zeynep Kâmil Hastanesi'nde doğdu.II.<br />
Dünya Savaşı yıllarında doğduğu için<br />
ailesi Mehmet Barış adını verdi.Oğlu Doğukan<br />
Manço katıldığı bir söyleşi de "Babam<br />
1943'te İstanbul'da doğdu ve Türkiye'de ilk<br />
Barış ismini aldı, esasında isim babası.<br />
Barış ismi, 1941'de dünya savaşlarının ardından<br />
barışa duyulan özlemden doğdu. Amcam<br />
da 41 doğumludur, savaşın başlangıç<br />
tarihi. Ancak 1941 yılında babamın hiç görmediği<br />
amcası Yusuf vefat etmiş, lakabı Tosun<br />
Yusuf imiş. Bunun verdiği hüzünle Tosun<br />
Yusuf Mehmet Barış Manço koymuşlar adını.<br />
Babam ilkokula başladığı zaman da Tosun<br />
Yusuf Mehmet Barış Manço'yu nüfus kaydından<br />
sildiriyorlar sadece Mehmet Barış<br />
Manço ismi kalıyor" açıklamasıyla babasının<br />
Türkiye'de ilk Barış isimli kişi olduğunu<br />
ve adının Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço<br />
olduğunu söylemiştir. Dört çocuklu ailede<br />
Savaş, İnci ve Oktay adlarında üç kardeşi vardı.<br />
Konservatuardaki çalışması sırasında Zeki<br />
Müren'in de hocalığını yapan Rikkat Uyanık<br />
daha sonraları Barış Manço'yla beraber televizyon<br />
programlarına da katıldı, şarkı söyledi.<br />
Aile kökenleri İstanbul'un fethinden sonra<br />
Konya'dan Selanik'e göç etmiş ve savaş yıllarındaki<br />
zorluklar nedeniyle I. Dünya Savaşı<br />
sırasında İstanbul'a göç etmişti. Üç yaşındayken<br />
anne babasının ayrılığından sonra Barış<br />
Manço, babası ile yaşamaya başladı. Babasıyla<br />
birlikte sık ev değiştirdi ve cihangir'de,<br />
Üsküdar'da, Kadıköy'de ve kısa bir süre için<br />
Ankara'da yaşadı.<br />
İlkokula abisi Savaş ve ailenin en küçük ferdi<br />
olan kız kardeşi İnci'nin de okuduğu Kadıköy<br />
Gazi Mustafa Kemâl İlkokulu'nda başladı.<br />
4. sınıfı Ankara Maarif Koleji'nde okudu ve<br />
ilkokulu Kadıköy'deki başladığı okulda tamamladı.<br />
Yatılı olarak Galatasaray Lisesi'nin<br />
orta bölümüne devam etti. 1957'de amatör<br />
olarak müzikle ilgilenmeye başladı. 4 Mayıs<br />
1959'da babasının ölümü üzerine Galatasaray<br />
Lisesi'nden ayrılarak, eğitimini Şişli Terakki<br />
Lisesi'nde tamamladı.<br />
1957'de amatör olarak müzikle ilgilenmeye<br />
başlayan Manço, 1958 yılında ilk grubu Kafadarlar<br />
grubunu kurdu. Ortaokul yıllarında<br />
kurulan bu grup rock'n roll coverları yaparken,<br />
Barış Manço'da ilk bestesi Dream Girl'ü<br />
bu dönemlerde yaptı ve Ankara'da küçük bir<br />
müzik ödülünün de sahibi oldu. İkinci grubu<br />
Harmoniler'de yine Galatasaray Lisesi'ndeki<br />
arkadaşları vardı. 1959'da Galatasaray<br />
Lisesi konferans salonunda<br />
ilk konserini verdi.<br />
BARIŞ MANÇO EVI<br />
Barış Manço, bütün sanatsal<br />
üretimi bir tarafa, salt insani<br />
sıcaklığı, karşısındakine de<br />
geçen, çevresinde kolektif bir<br />
sevgi akışı sağlayan karakteriyle<br />
de özel bir değer. Dolayısıyla,<br />
yaşamının en üretken<br />
dönemlerini geçirdiği evi de<br />
Mançoseverler tarafından özel<br />
bir anlam taşıyor.<br />
On yedi yıl önce yaşama veda eden Barış<br />
Manço’nun Moda, Yusuf Kâmil Paşa Sokak’taki<br />
evi, artık Barış Manço Müzesi olarak sevenlerinin<br />
ziyaretinde.<br />
Yaşamı boyunca parayı sevmeyen, samimiyeti,<br />
sevgisi ilgi ve alakasıyla gönüllerimizde<br />
taht kuran "çocuk kalpli" adam, 1991 yılında<br />
devlet sanatçısı ünvanı almış, onursal doktora<br />
sahibi, başka ülkelerin ona verdiği vatandaşlık<br />
hakkı, Belçika ve Fransa'dan aldığı<br />
ödüller, Japonya'dan aldığı ödüller, hepsi<br />
değil ama bir kısmı Barış Manço Evi'nde sergilenmektedir.<br />
1998'de programı "reyting" sebebiyle yayından<br />
kaldırılan Barış Manço'nun TRT'ye<br />
kırgınlığı büyüktür. Zira, o dönem patlayan<br />
pop kültürünün etkisiyle ve özel kanalların<br />
çoğalmasıyla, "programının eskisi kadar reyting<br />
getirmemesi" sebebiyle finalini yaparak<br />
televizyondan çekilmiştir.<br />
Milliyet gazetesi'nde, 1993'de yazmaya başlayan<br />
Barış Manço, programıyla alakalı şöyle<br />
bir şey yazmıştır; "ben gidiyorum diye ıspanak<br />
yememek, dişlerinizi fırçalamamak yok. Kalbim<br />
sizlerle beraber çocuklar!" yazmıştır. Ayrıca<br />
bu yazının başlığı, "MÜSADENİZLE ÇOCUK-<br />
LAR!" olmuştur.<br />
Vefatının 17. yılında, sevgi saygı ve özlemle.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
43
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
İçinde bulunduğumuz şubat ayı kısa ama ne çok şey barındırır<br />
içinde. En önemlisi "Sevgililer günü"...<br />
Gerçekten de ne güzeldir Sevgili olmak.<br />
İçinde sevgiyi barındıran demektir.<br />
İçi sevgi olan demektir.<br />
Ve sevgi, az bilinse de, şifadır bedene. O yüzden sevmek gerekir...<br />
Dualite zıtlıklardan oluşmuştur ve bize öğreteceği ne varsa, onun<br />
zıddını yaşatarak öbür tarafı bilmemizi, görmemizi, hissetmemizi<br />
sağlar.<br />
Sevginin zıddı hali ise, korku, öfke, üzüntü, endişe, kıskançlık,<br />
bencillik, aç gözlülük, kin gibi negatif duygulardır ve bunları bir<br />
bedende azaltabilecek yegane hal, sevgi halidir.<br />
Sevgi tıpkı karanlıkta yaktığınız bir ışık gibidir ve siz o ışığı yakmaya<br />
karar verdiğiniz anda, bütün o negatif duygular bedeninizi<br />
terk ederler. Düşünsenize, odanın içinde kuvvetli bir ışık yaktığınızda<br />
ya da güneş doğduğunda görülmedik köşe kalmaz. Yani<br />
saklanacak yer yoktur ama sizde ortalarda duruyorsanız eğer...<br />
Ortalarda durmak terimini biraz aydınlatmak gerekir elbette. O,<br />
dürüst olma halidir. Yanlış anlamayın, başkalarına dürüst olmaktan<br />
çok, kendine dürüst olma halidir.<br />
Bu iki hal bir bedende birleşirse de, beden panayır yerine dönüverir.<br />
Hem dürüst ve hem de sevgili...<br />
İşte bu yüzden sevmek gerekir...<br />
Sevmek yaşamın ilacı gibidir.<br />
Sevmek insanın beden halini genişletir ve enerjinin bedenden<br />
rahat akmasını sağlar.<br />
Sevmek sizi başka bir dünyaya taşır. Dünya değişmez fakat sizin<br />
ona bakışınız güzelleşir.<br />
Günlerin bir kıymeti yoktur. 14 şubat, 15 şubat hiç de mühim değildir.<br />
Mühim olan sizin sevmenizdir ve hergün sevmenizdir.<br />
Zira insan sevdikçe güzelleşir, sevdikçe etrafı onun ışığını görür.<br />
Tam da bunun için;<br />
Sen ne güzelsin Sevgili...<br />
Yaşamınızı ışığınız aydılatsın...<br />
44 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
45
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Röportaj: Gökay KALAYCIOĞLU<br />
ayatı dolu dolu yaşarken, işinde de bir o kadar<br />
başarılı olmayı kendine düstur edinen insanları<br />
hep takdir etmişimdir. Bu ay röportaj konuğum<br />
işte tam da bu profile uyan bir hekim. Esprili, sürüden<br />
ayrı, tam bir işkolik ve inanılmaz başarılı.<br />
Benim diyen ekran yüzü ile aşık atacak kadar<br />
da güçlü bir üne sahip zira ismi alanında dilden<br />
dile dolaşıp artık markalaşma sürecini çoktan<br />
tamamlamış. Tüp Bebek ve Kadın Doğum Uzmanı<br />
Op. Dr. Aret Kamar’dan bahsediyorum sevgili dostlar. “ Ne<br />
alaka? ” dediğinizi duyar gibiyim hemen izah edeyim. Günümüzde<br />
her altı çiftten birinin çocuk sahibi olamama sorunu var ve bu<br />
adam imkansızı başarıyor. Sorunun çoğu zaman erkekte olduğu bir<br />
diğer gerçek! Zira sigara, alkol ve stres erkekte sperm kalitesini git<br />
gide bozmaya başladı. Tüp bebeğin yapısı itibariyle kadına işlem<br />
yapılıyor, erkeğin sperminde problem olsa dahi! Bu da kadının sorunsuz<br />
olmasına rağmen, sorunu omuzlamak zorunda olduğu bir<br />
hayat sahnesini oluşturuyor. Bekar bir erkek olarak, erkeklerin bucak<br />
bucak kaçtığı soruları sormak ve kadınların da sırtladığı veya<br />
sırtlamak zorunda kaldıkları sorunlara ışık tutmak adına hocamın<br />
kapısını çaldım. Güler yüzü ve arkadaş canlısı enerjisi ile hoş bir<br />
plan yaptı. Ben soğuk bir ofis ortamında konuşuruz diye düşünürken,<br />
kendimi bir anda Aret Hoca’nın kendi elinden çıkan pizzayı<br />
tadarken buldum. O an binlerce hastanın ona neden hayran olduğunu<br />
bir kez daha anladım. Zira o, önce dost ve arkadaş olmayı çok<br />
ama çok iyi biliyor… Buyursunlar efendim, Op. Dr. Aret KAMAR ile<br />
bambaşka bir serüven…<br />
46 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Bir jinekolog olarak mesleğinizdeki bu ünü ve popülerliği neye<br />
bağlıyorsunuz?<br />
Çok çalışmaya diyebilirim. İlk asistan olduğum günden itibaren<br />
kliniğin bütün hastalarına ben bakardım. Diğer servistekiler<br />
ve kendi ailemdekiler de dahil herkes hastasını bana getirdi. Ne<br />
kadar hastaya bakarsanız tecrübeniz artıyor. Ne kadar ameliyat<br />
yaparsanız el beceriniz ve uzmanlığınız artıyor. Herkes mecburi<br />
hizmete gidip, geri dönerken ben Denizli Buldan’da 11 yıl çalıştım.<br />
Bunu herkese de anlatırım; benim gerçek üniversitem ve<br />
uzmanlığım Denizli’de çalıştığım yıllarım. Ben Taksim İlk Yardım<br />
ihtisaslıyım. Denizli’ye çok ameliyat yapmış biri olarak gittim.<br />
Ama ne kadar iyi eğitim alırsanız alın, ben Denizli’ye gittiğimde<br />
ne dahiliye, ne de çocuk doktoru vardı. Biz bu sebeplerden dolayı<br />
hastaların herşeyi ile ilgilenirdik. Tabi bu durum insanı terletiyor<br />
ve stres altında ameliyat yapmanıza sebep oluyor. Aynı anda birkaç<br />
hastayla ilgilenmek zamanla ciddi bir rahatlık sağlıyor. Sonuç<br />
olarak ameliyattayken, diğer hastanın kalp atışlarının değişmesi<br />
ile ilgilenip, sonra tekrar ameliyata dönmek birçok problemle aynı<br />
anda ilgilenebilme ve hastanın jinekolojik problemini en kısa sürede<br />
çözebilme becerisini de beraberinde getiriyor.<br />
Ülkede üremeyle ilgili sorunlar ve cinsel sıkıntılar bu kadar çok<br />
mu var ki Aret Kamar adı bu kadar ön plana çıktı?<br />
Sorun var gerçekten. Biz şunu biliyoruz; evlendikten sonra altı<br />
çiftten birinin çocuğu olmuyor. Bu çiftler de doktora başvuruyor.<br />
Ben Taksim İlk Yardım’da çalışırken bu işle uğraşmak istemeyen<br />
insanlar bu iş bana paslandı... Çocuğu olmayan hastaların dosyalarını<br />
ben çıkardım, onlarla ben ilgilenirdim ve bir şekilde bu<br />
işe heves ve yatkınlık oluştu. O dönemlerde tüp bebek merkezleri<br />
bu kadar yaygın değildi. Doğrusu ülkede tüp bebeklerin bir çoğu<br />
Ankara’da bir hastane vardı orada yapılırdı.<br />
Ben Buldan’da görevliyken, muayenehane açtığım yerde alt komşumuzun<br />
uzun yıllardır çocuğu olmuyordu. Onun tedavisi sonuç<br />
verdi ve gebe kaldı. Durum böyle olunca Buldan gibi küçük bir<br />
yerde büyük sansasyon oldu… Bir kişinin senin hakkında iyi bir<br />
yorum yapması, kulaktan kulağa yayılıyor. İlk zamanlarda daha<br />
az hastam olurdu ama o olay sonrasında bu sorunla gelen birçok<br />
hastam oldu… Aslında şartlar beni bu güne getirdi diyebilirim. Sadece<br />
yaptığım işi önemseyerek ciddiyetle yaptım.<br />
İmkansızı mı başarıyorsunuz, sırrı ne bu işin?<br />
İşi iyi bilmek, işe hakim olmak, ultrasonu ve endoskopiyi çok iyi<br />
bilmek diye sıralayabilirim. Bu saydıklarımın hepsi bir elin parmakları<br />
gibi… Bu konulara çok hakimseniz, hasta geldiği zaman<br />
onu nasıl çocuk sahibi edebileceğini veya edemeyeceğinizi çok<br />
daha iyi anlayıp, çok çabuk sonuca ulaşabiliyorsunuz.<br />
Hocam doğru olan çiftlerin ortak karar alarak size gelmesi ve bu<br />
gerçekle yüzleşmeleri gerekiyor değil mi?<br />
Elbette bu çiftleri psikolojik olarak etkiliyor. Bu bir travma aslında.<br />
Sosyal bir yara denilebilir.<br />
Sizi çıkmaza sokan yegâne iki konu başlığı bu diyebilir miyiz?<br />
Çocuk olmamasının başlıca sebebi kadının yaşının 45’in üzerinde<br />
olması ve yumurta sayısı yetersiz olması…<br />
Bazen görüyoruz 50’li yaslarda çocuk sahibi olanlar var?<br />
Onlar daha çok dışarıdan yumurta alarak doğum yapabiliyorlar,<br />
kendi yumurtalarıyla değil, bu Türkiye’de yasak. Diğer kesim, eğer<br />
kadından az ya da çok yumurta geliyorsa, erkekten az ya da çok<br />
sperm geliyorsa, kadının doğuştan rahmiyle ilgili bir sorunu yoksa<br />
çocuk sahibi olabiliyorlar. Dolayısıyla evlilik öncesi bir kontrolden<br />
geçmeleri en azından doğurganlıkla ilgili durumlarını bilmeleri<br />
hem evlendiklerinde çocuk sahibi olup olamayacaklarını bilirler.<br />
Şimdi şöyle bir trend var; evleniyorlar biz daha çocuk düşünmüyoruz<br />
diyorlar, kadın çalışıyor, erkek kariyer yapıyor, o süre içerisinde<br />
korunuyorlar. O konuma sonrasında bakıyorlar ki çocukları<br />
olmuyor. Bu yüzden biraz önce dediğim gibi doğurganlıkları hakkında<br />
önceden önlem almaları gerekli.<br />
Peki bu bahsettiğiniz spiral takılması gibi yöntemler ilerleyen zamanda<br />
çocuk sahibi olmayı etkiliyor mu?<br />
Engelliyor elbette… Spiral yaygın bir yöntem ama en çok kullanılan<br />
doğum kontrol hapıdır. Doğum kontrol hapı kullandığınız zaman<br />
mesela kadının yumurta rezervinin kötü olduğunu düşünelim; her<br />
kadın düzenli adet görür ama kendi vücudundaki değişimlerinde<br />
farkında olmaz. Diyelim ki kadın yumurta rezervi düşük olduğu<br />
halde 3 yıl doğum kontrol hapı kullandı, 4 sene sonra dedi ki ben<br />
hapları bırakacağım çocuk sahibi olmak istiyorum sonra bir bakıyorlar<br />
ki adet yok, menopozda kadın… O 4 yıl içerisinde de kalan<br />
yumurtaları tüketmiş ve çocuk sahibi olamaz bir duruma gelmiş.<br />
Dolayısıyla tedavi olmasa bile en azından yeni evlenen çiftlerin<br />
korunmadan ya da kariyer uğruna süreyi uzatmadan önce doğurganlıkla<br />
ilgili durumlarını gözden geçirmeleri gerekiyor.<br />
Yani daha açık sormam gerekirse; sonuç almak için kadının jinekolojiden,<br />
erkeğin ürolojiden mi geçmesi gerekiyor?<br />
Bu çiftin bu konuya ne kadar önem verdiğine bağlı. Çift gerçekten<br />
çocuk sahibi olmak istiyorsa bu yollardan elbette geçmeli. Sorunların<br />
bir kısmı kadınla, bir kısmı erkekle alakalı. Çözümü olmayan<br />
bazı sorunlar olabiliyor. Örneğin; erkekte sperm yok, kadının doğuştan<br />
rahmi yok gibi sebeplerde olabiliyor.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
47
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Peki istatistiklere göre sorun daha çok<br />
kimde?<br />
Yarı yarıya. Bu dönem biraz daha ibre erkeklere<br />
doğru kayıyor; sigara, stres gibi<br />
nedenlerden dolayı…<br />
Kaynağı ne peki stres mi, genetik mi?<br />
Her şey etkiliyor. İnsanoğlunun sonu muhtemelen<br />
üremesinin durmasından olacak<br />
savaştan falan değil. Buna da insanoğlu<br />
kendi sebep oluyor. Örneğin yediğimiz ıspanak<br />
bile yapay.. Topraktan çıkan ürünler<br />
yemiyoruz ki, hormonlarla<br />
yaprakları büyütülmüş, genetiği<br />
ve yapısı değiştirilmiş<br />
ürünlerle besleniyoruz. Bunların<br />
hepsi bir birikim. Ben<br />
Denizli’de çalışırken hastaların,<br />
sonuç aldıklarında<br />
gebe kaldıklarında bana hep<br />
kendi yetiştirdikleri ürünleri<br />
getirirlerdi. Ama her şeyi<br />
kendileri yetiştirmedikleri<br />
için kendileri de yapay ürünler<br />
tüketebiliyordu. Eskiden<br />
yoğurdu kapının önünden alırdık, bir günde<br />
ekşirdi, şimdi alıyorsunuz bir ay ekşimiyor<br />
çünkü bir sürü katkı maddesi var.<br />
Sigara, stres, hayat şartları derken erkeklerin<br />
sperm sayısı, kadınların yumurtalık<br />
rezervi düşmeye başladı. Kadın gencecik<br />
ama yumurtası çok az. Bu sorunların hepsi<br />
birikiyor ve sonuç olarak çocuk olmamasına<br />
yol açıyor.<br />
Çalışma yaşantısında şöyledir; kazanırlarsa<br />
Allah’tan, kaybederseniz sizden<br />
bilirler. Sizin de böyle sorunlarınız oldu<br />
mu?<br />
Oldu elbette… Benim hayatımda yaşadığım<br />
travmalardan biri de şudur; Bir anne<br />
kaybedildi. Bu anne 5 defa tüp bebek denedi<br />
ve son denemede üçüz hamile kaldı.<br />
Defalarca 3 bebek taşımanın risklerini anlattık<br />
ama Allah üç tane verdi üçünü de doğuracağım<br />
dedi. Gebeliğinin son aylarında<br />
yüksek tansiyon sorunu oluştu. O zaman<br />
kendisini daha teşekküllü bir hastaneye<br />
sevk ettik. Doğuma alındı kanaması durmadı,<br />
rahmi aldındı… Bebekler çok sağlıklı<br />
olmasına rağmen anne çok riskli bir sürecin<br />
içerisine girdi ve annenin yaşamını<br />
yitirmesinden beni sorumlu tuttular. Medyaya<br />
da yansıdı. Gebeliğinin bütün sürecinde<br />
onu uyardığımız halde, sen hamile<br />
bırakmasaydın bu olaylar olmayacaktı gibi<br />
bir durumla karşı karşıya bırakıldım.<br />
Erkeğin spermi problemli dahi olsa, tüp<br />
bebeğin yapısı itibari ile işlem kadına<br />
uygulanıyor. Aileler ise “ sorun<br />
oğlumda olsa, ona ilaç verirlerdi”<br />
diyerek kendilerini rahatlatıyorlar!<br />
Peki hocam enjeksiyonlarda bunun sayısı<br />
bir ya da iki değil midir? Eskiden tüp bebek<br />
denildiğinde 3 -4 tane bilinirdi.<br />
Eskiden öyleydi. Teknoloji değişti, kullanılan<br />
yöntemler değişti. Mantık aman bi<br />
gebe kalsın der gibiydi… Şimdiki yönetmelikte<br />
35 yaşın altına ilk iki denemede<br />
1 tane bebek veriyoruz. 35 yaşın üzerine<br />
de 2 bebek veriyoruz. Fazla bebekleri de<br />
dondurup saklıyoruz, o hastaya bir seferde<br />
birçok bebek vereceğimize bir bebek<br />
veriyoruz, gebe kalmazsa dondurucudan<br />
çıkarıp bir bebek dana veriyorsun, sonra<br />
iki bebek veriyorsun… Böylelikle kadının<br />
gebe kalma şansını artırıyorsun.<br />
Neden tüp bebek ismi kullanılmış, çok sevimsiz<br />
bir isim değil mi?<br />
Normalde yumurta ile sperm tüpün içerisinde<br />
birleşiyor. Kadın yumurtladığı zaman<br />
yumurtayı tüp alır ve eşiyle birlikte olduğunda<br />
vücuda sperm girdiyse spermle<br />
yumurta kendini tüpün başlangıç kısmında<br />
bulur. Sonra tüp onu rahmin içerisine<br />
taşır. Yani bebek o tüpün içerisinde anne<br />
rahmine kadar yolculuk yapıyor. 4-5 gün<br />
sonra rahme yerleşiyor ve böylece gebelik<br />
oluşuyor.<br />
Bizim yaptığımız şey aslında tüpün yaptığı<br />
şey. O tüpün ilerleyiş sürecini Laboratuvar<br />
koşullarında yapıyoruz. Biz bebeği tüpün<br />
yaptığı şekilde yaptığımız için adı tüp bebek…<br />
Size gelen kadına ya da erkeğe, sorunu<br />
yüzüne söylediğinizde verdikleri tepkileri<br />
merak ediyorum?<br />
Biz net olarak söylüyoruz.<br />
Sorun kadında diyelim? Sen doğurgan değilsin<br />
mi denilir?<br />
Bunu söylemeye de gerek yok aslında.<br />
Bekleme salonunu gözlemleyince sorun<br />
erkekteyse eğer, boynunu bükmüş bir erkek<br />
görebiliyorsunuz. Eğer kadındaysa<br />
problem kadın beklerken erkek dışarda sigarasını<br />
içiyor olarak görüyorsunuz. Çiftin<br />
duruşundan aslında kimde problem olduğunu<br />
daha net anlayabiliyorsunuz.<br />
Sorunu böyle de görebiliyor musunuz?<br />
Çoğu sorunun bilerek, tahlillerini yaptırarak<br />
geliyor. Erkek problem kendindeyse tedavi<br />
olmak istemez… Çift eğer 10 yıllık evliyiz,<br />
çocuğumuz olmadı ama bu işin peşine<br />
düşmedik diye geliyorsa erkek kendindeki<br />
problemin ortaya çıkmasını istememiştir.<br />
Ama kadında problem varsa erkek kadını<br />
evlendiklerinin üçüncü<br />
ayında getirmiştir. Özellikle<br />
toplumda sosyo- ekonomik<br />
durumu düşük yerlerde kadının<br />
üzerinde gerçekten ciddi<br />
bir baskı vardır. Onlara göre<br />
kadın hamile kalmayandır.<br />
Bu yüzdende çoğu zaman<br />
erkeğin ailesi kadını suçlar.<br />
Hatta öyle ki ilk eşi hamile<br />
kalmadığı için ikinci evliliğini<br />
yapan, ikinci eşini de hamile<br />
kalamıyor diye getiren<br />
eşler var… Bazı erkeklere senin<br />
spermin düşük demek yetmiyor. Onu<br />
yaşayıp görmesi gerekiyor.<br />
48 Şubat <strong>2016</strong>
İnsanlar bunu sağlık sorunu yerine bir kusur olarak mı görüyor?<br />
Hadi canım benim oğlum aslan gibi adam olur mu öyle şey diyen<br />
anneler var…<br />
Kadın burada da eziliyor yani?<br />
Kesinlikle… Çünkü onlara göre rol kadında, erkekte problem varsa<br />
bile kadın hamile kalacak… Tüp bebeğin tedavisi gereği neredeyse<br />
bütün tedavi kadının üzerinde oluyor. Kadın hamile kalsın diye<br />
uğraşıyorsun. Erkeğin sperm problemli bile olsa biz kadının yumurtalarıyla<br />
birleştirmeye çalışıyoruz. Erkeğe ilaç verilmiyor. Böyle<br />
olunca; gördün mü bak benim oğlumda problem olsa ona da ilaç<br />
verirlerdi diye kendi kendilerini rahatlatmaya çalışıyorlar.<br />
Tüp bebeğe karar veren çift tedaviye başladığında erkek<br />
içinde tuhaf bir durum söz konusu oluyor. Yani<br />
bir odada sperm vermek gibi…<br />
Mecbur kalınca o odaya giriyorlar. Spermi evden<br />
getirenler bile var.<br />
Peki bunu size getirmesi için belli bir süre<br />
var mı?<br />
Yarım saat 40 dakika bir şey olmaz. Sperm<br />
çok dayanıklı bir organizma aslında. Evden<br />
getirenler, ve ne yaparsa yapsın o stres altında<br />
sperm vermeyenler de oluyor. Onlarında<br />
yumurtalıklarından enjektörle alıyoruz.<br />
Türkiye’de yasal değil ama, Kıbrıs’ta yapılan<br />
taşıyan annelik gibi… Çocuk sahibi olamayan ve<br />
birbirinden vazgeçmeyen çiftler bu yola başvuruyor.<br />
Türkiye ne zaman hazır olacak bu işlere?<br />
Bu bir bakış açısı. Bazı ülke bunu kendi içinde çözmüş.<br />
Bazı müslüman ülkeler sperm almayı yasak kabul ediyor, yumurta<br />
almayı caiz kabul ediyor. Erkek namahrem olduğu için… Kıbrıs’ta<br />
her şey serbest… Bazı ülkeler bunu legal olarak yapıyor, yumurta<br />
kimden alındıysa ismi nüfus kağıdına yazılabiliyor. Ama Türkiye’de<br />
bence bu durum şu an için çözüme ulaşmaz. Bizim ülkemizde bu<br />
işe bakışımız şöyle; çocuk olmuyorsa evlatlık edinsin deniliyor.<br />
Toplum bu konuda birazcık kapalı. Aslında biz çiftlere de anlatıyoruz;<br />
bir çocuğun evlatlık edinilmesinin bir sürü sosyal problem var.<br />
Çocuğun kendisi için de bir çok sorun barındırıyor.<br />
Biyolojik olarak da kimseye ait olmuyor o çocuk değil mi?<br />
Diyelim ki kadında problem var erkeğin hiçbir problem yok. Erkeğin<br />
spermiyle çocuk olabilecekken, çocuk sahibi olma ihtimalini de ortadan<br />
kaldırıyorsunuz.<br />
Çocuğun<br />
genetiği yumurtayı<br />
ve spermi verene<br />
aittir. Taşıyıcı anne<br />
sadece 9 ay<br />
bebeğe ev sahipliği<br />
yapıyor.<br />
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Ama taşıyıcı annelik ve sperm bankası olduğunda kadının ya da<br />
erkeğin biyolojik çocuğu oluyor değil mi?<br />
Bunu belli kanunlar çerçevesinde bunu çiftin seçimine bırakmak<br />
lazım. Hükümetin bunu yönetmesi yerine, bunu kanunlarını belirleyip,<br />
kararı çiftlere bırakmak gerek. Yani bir ülke senin çocuğun olmuyorsa<br />
evlat edin dememeli… Seçenekleri insanların önüne sunmalı<br />
diye düşünüyorum. Bırakın siz sperm ve yumurta almayı. Sizin<br />
dört tane kızınız var ve oğlunuz olsun istiyorsunuz. Bu teknolojik<br />
olarak mümkün. Sizin bir fabrikanız var ve o işi oğlunuza devretmek<br />
istiyorsunuz bu da yasak. Kendi yumurta ve sperminizle olabilecekken<br />
bu seçimi yapmanız yasak…<br />
Yani aslında çok yakınızda Kıbrıs’ta bu yapılırken ülkede bunu yasaklamak<br />
da tuhaf değil mi zaten?<br />
Nasıl ki kumar burada yasak, herkes oraya gidiyorsa, bu da bir rant<br />
oluşturdu.<br />
Taşıyıcı anneliği de sormak istiyorum biraz bahseder misiniz?<br />
Kadından yumurta, erkekten sperm alındı ama kadının rahmi yok.<br />
Başka bir kadına enjekte ediliyor.<br />
Çocuk doğduğunda taşıyıcı anneyi yok sayamayız, onun kadından<br />
besleniyor ama yumurta diğer kadından. Bu çocuğun iki annesi mi<br />
var? Hangisi daha ağır basıyor?<br />
Çocuğun genetiği tamamen yumurtayı ve spermi verene aittir. Taşıyıcı<br />
anne kan veriyor evet ama o çocuğa verdiği hiçbir şey yoktur.<br />
Sadece süt anne gibi değerlendirilmelidir. O bebeğe 9 ay ev sahipliği<br />
yapmış oluyor. Taşıyıcı annenin o aile içerisinde nasıl bir yer bulacağı<br />
o çiftle alakalı. Bu bir aile yakını da olabilir. Kız kardeşine de<br />
bunu yaptırabilir, annesine de bunu yaptırabilir. Kadın 70 yaşında<br />
da olsa rahmi sağlamsa bu herhangi biri olabilir. Parayla kiralanan<br />
biriyle günü gelince gidecektir ama aile içerisinden biriyse bu o çiftle<br />
aileyle alakalıdır yerini bulacaktır.<br />
Peki taşıyıcı anne imzaladığı prosedüre uymaz, annelik ağır basarsa<br />
ne olur?<br />
Kanunlar da diyor ki bebek kimden çıktıysa onun bebeğidir. Sonra<br />
da uğraşmaları gereken yasal bir süreç var.<br />
Bütün bu konuştuğumuz konular içerisindeki en hassas konu taşıyıcı<br />
annelik. Her an suistimal edilebilir. Kadın karnında bebek<br />
varken uçağa atlayıp gidiyor. Sonra ara ki bulasın, bulamıyorsun.<br />
Ya da 40 bin liraya anlaşıldıysa 80 bin lira isteyebiliyor.<br />
Çok dertli bir mesele. Bu yüzden de bu konulara<br />
aracı olmak istemiyoruz. Çift kendi bulmalı.<br />
Zaten Türkiye’de de yasak… Yumurta ve sperm<br />
almaktan çok daha hassas bir konu. Bazı ülkeler<br />
bununla ilgili resmi ajanslar kurarak bu<br />
işi kontrol edebiliyor. Taşıyıcı anne ajansları<br />
var, kadınlar belli, isimleri belli…<br />
Mesela ünlü biri sadece baba ya da anne<br />
olmak için, duygusal bir bağı olmadan biriyle<br />
çocuk yapmak için size geliyorlar mı?<br />
Proje çocuk diyorlar sanırım buna bu işin<br />
psikolojik bir boyutu var. İşin içinde ruh yok,<br />
bu yüzden insiyatif kullanarak geri çevirebiliyor<br />
musunuz?<br />
Türkiye’de tüp bebek yapabilmek için resmi nikah gerekli.<br />
Peki bu işi kılıfına uydurmak için nikah kıymış olurlarsa eğer?<br />
Öyle olsa bile maalesef siz çocuk yapmayın diyemiyoruz. Anne işitme<br />
engelli ya da baba, bu çiftlere çocuk yapma diyemiyorsunuz. Kanunlar<br />
ve tıbbi imkanlar çerçevesinde elimizden geleni yapıyoruz.<br />
Özetle anne baba adaylarına tavsiyeleriniz neler?<br />
Başa döneceksek eğer, evlenmeden önce sağlık kontrollerinden<br />
geçmeli ve ileride oluşabilecek problemlere karşı önlem almalarını<br />
tavsiye edebilirim.<br />
Teşekkür ederim hocam<br />
Ben teşekkür ederim.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
49
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
PINAR NURHAN UZ<br />
50 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
51
CAPITAL BRAVE | "SEYAHAT"<br />
52 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SEYAHAT"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
53
ŞEHRE BAKIŞ<br />
erlin ve Hamburg’dan sonra Almanya’nın en büyük üçüncü şehri olan Münih, Bavyera Eyaleti’nin de başkentidir. Uzun zamandır<br />
Münih şehrinin sloganı “Yürekli Dünya Şehri (Die Weltstadt mit Hertz)” olmuştur. Şehrin temiz, güvenli ve yemyeşil oluşu turistlerin<br />
ve Almanların Münih’e sıkça gelmelerinin sebeplerindendir. Kendine özgü gelenekleri, operaları, yüksek standarttaki yaşam<br />
kalitesi, dört mevsim devam eden kültürel etkinlikleri, restoranları, barları ve yaz festivalleriyle Münih; adeta bir şölen yeri gibidir.<br />
Münih, Avrupa’nın önemli kültür başkentlerinden biridir. Almanlara en çok hangi şehirde yaşamak istedikleri sorulduğunda, Almanya’daki<br />
en pahalı şehir olmasına rağmen, büyük çoğunluğun yanıtı her zaman Münih olmuştur. Alpler’e yakın oluşu, muhteşem manzaraları, Barok<br />
ve Rokoko tarzı harika mimarisi, kültürel zenginliği ve ulaşım sistemi Münih’i yaşanılası hâle getiren özelliklerden bazılarıdır.<br />
Bavyeralı oluşlarından ötürü Almanlarla pek çok noktada farklılaşan Münihliler, çalışma konusunda Almanlar kadar disiplinli değildir. İş<br />
yaşamında disiplinin gerekli olduğu kadar keyifli çalışmanın da gerekli olduğunun bilincinde oldukları görülür. Münih’te iş yemekleri daha<br />
uzun, çalışma saatleri daha azdır.<br />
Münih’te şehir içinde çok düzenli bir metro sistemi vardır. Şehirdeki yollar<br />
bilinçli olarak şehrin çevresinde yapılmıştır. Bu şekilde şehir içinde yaya olarak<br />
gezmek, daha kolay ve keyifli hâle getirilmiştir. Yaya olarak gidilemeyecek<br />
yerler içinse metro sistemi ve tren yolları kullanılmaktadır.<br />
Münih’te, ucuzdan pahalıya, 1 yıldızdan 5 yıldıza, pansiyondan kamp alanlarına<br />
kadar pek çok konaklama alternatifi bulunmaktadır. Münih Almanya’daki<br />
en güvenli şehirlerden biri olduğu için konaklama alternatiflerini rahatlıkla<br />
değerlendirebilirsiniz.<br />
Şehirde, tam teşekkülü otellerin yanı sıra gasthof denilen pansiyonlar da<br />
bulunmaktadır. Ayrıca özel evlerde konaklama da ayarlanabilmektedir. Bu<br />
şekilde Bavyera’yı Bavyeralılardan dinleyerek, görerek öğrenebilirsiniz.<br />
54 Şubat <strong>2016</strong><br />
Münih Turizm Danışma Bürosu’nun hazırladığı “Münih Anahtarı” kartları konaklama<br />
olanakları, toplu taşıma araçları, müze, tiyatro ve benzeri yerlerde<br />
kullanılabilmektedir. Yukarı Bavyera’daki konaklama listeleri hakkında bilgi<br />
almak için Tourismmusverband München- Oberbayern e. V.’den faydalanabilirsiniz.
NERELER GEZİLİR?<br />
Kentin kalbi Marienplatz etrafında<br />
atar. Eski zamanlarda<br />
meydan, buğday pazarı kurulan<br />
ve şövalyelerin düello yaptığı bir<br />
alanmış. Müzeler, kiliseler ve<br />
pazar tezgâhlarıyla çevrili meydan;<br />
çiçek tarhları ve kafelerle<br />
keyifli ve canlı bir gezi alanına<br />
dönüşmüştür.<br />
Bayerisches National Museum<br />
Farklı sanat evlerinin izlerini yansıtan Ulusal<br />
Bavyera Müzesi binası, ortaçağdan 19.<br />
yüzyıla uzanan muhteşem koleksiyonları<br />
bünyesinde barındırmaktadır. Müzede<br />
çoktan yok olmuş kilise, manastır ve kule<br />
gibi yerlere ait olan Gotik taş yontuları, ahşap<br />
heykeller ve tablolar bulunmaktadır.<br />
Heilbron Manastırından getirilen ürpertici<br />
saat, keşişlerin ayarladığı zamanda<br />
ürkütücü ölüm bestesini çalar. Saatin üzerindeki<br />
ölüm figürleriyle işlenmiş aslan ve<br />
yontmalar geç Gotik dönemine ait eserlerdir.<br />
Müzedeki orijinal ortaçağ süslemeleri<br />
ve oymalarından oluşan salonda Bavyera<br />
Dükalığına ait 16. yüzyıl kentlerinin<br />
Jakop Sandtner tarafından yapılmış Münih,<br />
Ingolstadt ve Landhut grift maketleri<br />
sergilenmektedir. Müzede ayrıca İncil ve<br />
Tevrat’tan sahnelerin işlendiği mükemmel<br />
oyma kapıları görebilirsiniz.<br />
BMW Museum<br />
Bavyera Motor Fabrikaları tarihçesiyle ilgili<br />
tüm eseri barındıran bu müzede BMW’yi<br />
dünyaya tanıtan tüm klasik tasarımların<br />
orijinallerini görebilirsiniz. BMW’nin en<br />
klasik otomobilleri, motosikletleri ve uçak<br />
motorları burada sergilenmektedir.<br />
Müzede teknolojik gelişimlerin yanı<br />
sıra bu gelişimlere paralel olarak dünyada<br />
gerçekleşen önemli olaylar da anlatılmaktadır.<br />
Müzede sergilenen nesneleri vurgulayan<br />
etkileyici bir aydınlatma eşliğinde;<br />
yakın tarih, politik ve kültürel boyutlarıyla<br />
sahnelenmektedir.<br />
Müzede kısa filmler izleyebilir, Alman<br />
bakanlarının, Amerikan başkanlarının ve<br />
Elvis Presley, Marilyn Monroe gibi ünlülerin<br />
gerçek boyutlardaki mankenlerini görebilir,<br />
onların ağzından dünyadaki önemli<br />
olaylar hakkındaki tanıklıklarını dinleyebilirsiniz.<br />
Deutches Museum<br />
Dünyadaki en geniş ve en büyük bilim<br />
ve teknoloji koleksiyonunun bulunduğu<br />
müze, küçük büyük herkesin beğenisini<br />
toplamaktadır. Çok büyük olmasına karşın,<br />
müzeyi gezmek yorucu olmayacaktır;<br />
çünkü müzedeki her şey ziyaretçilerin keyif<br />
alacakları şekilde titizlikle tasarlanmıştır.<br />
Bilim ve teknoloji müzesi oluşu ciddiyetin<br />
hâkim olacağı bir yer gibi görünse de<br />
aslında çok eğlenceli bir müzedir. Ziyaretçilerin<br />
bir düğmeye basmaları, bir direksiyonu<br />
çevirmeleri, bir kolu çekmeleri ile harekete<br />
geçen maket ve deney düzenekleri<br />
küçüklerin olduğu kadar yetişkinlerin de<br />
ilgisini çeker.<br />
En karmaşık makinelerin, maket ya da<br />
oyuncak gibi sunulması hem eğlendirir<br />
hem de ziyaretçilerine bir şeyler öğretir.<br />
Müzedeki en dikkat çekici eserlerden biri<br />
ise dünyada ilk uçuş yapan jet olan Dornier<br />
Do 31’dir. Bu jetin kendisini görmek çok<br />
etkileyicidir.<br />
60 metre uzunluğundaki 19. yüzyıl Alman<br />
yelkenlisini bünyesinde barındıran ulaşım<br />
bölümünde; Kızılderili kanosundan İrlanda<br />
gondoluna kadar pek çok deniz taşıtı<br />
görebilirsiniz. Bunların hiçbiri maket ya da<br />
sonradan yapılma değil, hepsi tamamen<br />
orijinaldir. Yel değirmenleri, su değirmenleri,<br />
rüzgâr türbini ve Nürnberg’den getirilen<br />
1893 tarihli bir buharlı motor gibi enerji<br />
üretiminde kullanılan makineler; tarihi<br />
özellik taşımakla kalmaz. Eserlerin hepsi<br />
aynı zamanda birer sanat eseri niteliğindedir.<br />
Tren teknolojisine ilgi duyanlar için, ilk<br />
İngiliz lokomotiflerinden olan 1813 tarihli<br />
“Puffing Billy” en çok ilgi çeken araçlardandır.<br />
En çok ilgi çeken bir diğer eser ise<br />
204 metrelik ray sistemi, 100 adet dönemeci<br />
ve dokuz paralel peronluk geniş bir<br />
istasyonu bulunan demiryolu maketidir.<br />
Müzede Karl Benz’in 1886 yapımı muhteşem<br />
arabası “Automobil Nummer 1” tan,<br />
155.000 km kullanımdan sonra hâlâ iyi<br />
durumda olan 1967 tarihli boyasız, paslanmaz<br />
çelik bir Porsche spor arabaya kadar<br />
büyük bir araba koleksiyonu vardır. II.<br />
Ludwig’in “makam arabası” da bu büyük<br />
koleksiyonun yanında yer alır. Altın yaldız<br />
kaplamalı, Rokoko tarzı at arabası ilk otomobilden<br />
sekiz yıl önce yapılmıştır. At arabası<br />
ile teknik bilgilerin arasında şöyle bir<br />
not vardır; “Freni yoktur”.<br />
Müzede ayrıca; dünyanın en modern planetaryumu<br />
olarak adlandırılan etkileşimli<br />
astronomi ve katılabileceğiniz lazer gösterileri<br />
olan büyük bir alan bulunur. Nükleer<br />
enerji, baskı ve müzik aletleri, madenler ve<br />
pırlantaların gelişimi temalı sergiler de bu<br />
büyük müzede inceleyebileceğiniz bölümler<br />
arasındadır.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
55
FUAR / FESTİVAL & ÖNEMLİ<br />
GÜNLER<br />
MART<br />
Starkbierzeit Festivali - “Strong Beer Festival”<br />
olarak da bilinen festivalde çok çeşitli biralar<br />
tadılmaktadır. Müzik vedans gösterilerinin yanı<br />
sıra çok sayıda yarışma da düzenlenmektedir.<br />
MAYIS / HAZİRAN<br />
Münih Comic Festivali<br />
Münih Film Festivali<br />
Stadtgründungs Festivali<br />
TEMMUZ / AĞUSTOS<br />
Münih Opera Festivali<br />
Magdalenenfest - 1728 senesinden bu yana<br />
devam eden bir festivaldir. Bu festivalde pek çok<br />
kişi takıdan oyuncağa, kıyafetten yiyeceğe kendi<br />
ürünlerinin satışını yaparlar. Etkinlik süresince<br />
yiyacek içecek standları ve çeşitli müzik organizasyonları<br />
da yer alır.<br />
Theatron - 24 gün süren müzik festivalidir.<br />
Sommerfest Olympiapark<br />
EYLÜL / EKİM<br />
Isarinselfest - Festival süresince pek çok yiyecek<br />
içecek standı kurulur. Farklı sahne performans<br />
gösterileri gerçekleştirilir.<br />
Münih Bira Festivali (Oktoberfest)<br />
KASIM<br />
Winter Tollwood Festivali – 400 civarında<br />
farklı aktiviteyer alır.<br />
Nymphenburg Sarayı<br />
Fıskiyeler, havuzlar ve bahçesinde muhteşem<br />
yapıtlar olan ışıltılı saray aslında<br />
Residenz’da devlet işlerinden yorulan<br />
Wittelsbach ailesine mütevazı bir yazlık<br />
ev olarak planlanmıştı. Fakat gelen her<br />
yeni kral eve yeni tasarımlar eklediği için<br />
saray sürekli genişleyerek büyüdü.<br />
Saray binasının tavanında ve duvarlarında<br />
zarif 18. yüzyıl süslemeleri vardır.<br />
Ziyafet salonunun duvarlarını ise<br />
“Nymphaların Doğa Tanrıçası’na Saygılarını<br />
Sunuşu” freskleri süslemektedir.<br />
Shönheitengalerie, I. Ludwig’in Joseph<br />
Stieler’a yaptırdığı Münih’in en güzel<br />
kadınlarının portrelerinden oluşan “Güzel<br />
Kadınlar Galerisi”dir. Koleksiyonun<br />
en güzel parçalarından biri; belinde yılan<br />
derisi kemeri ve elinde kırbacı olan<br />
Ludwig’in sevgilisi Lola Montez’in tablosudur.<br />
Marstallmuseum; taç giyme törenleri,<br />
düğünler ve kraliyet eğlencelerinde kullanılan<br />
tüm eşyalardan oluşan koleksiyonun<br />
sergilendiği yerdir. Şaşaalı at arabalarından<br />
zarif porselen koleksiyonlarına<br />
kadar her şeyi görebilirsiniz.<br />
Bavaria Film Studios<br />
Alfred Hitchcock’un ilk filmini yaptığı<br />
stüdyolarda birçok ünlü yönetmen çalışmıştır.<br />
Her gün 11.30 ve 12.30’da heyecan<br />
verici dublör gösterileri yapılmaktadır.<br />
Hafta sonları ve tatil günleri ek olarak<br />
14.00’da bir gösteri daha olur.<br />
Schwabing<br />
Kentin en popüler mahallelerinden biri<br />
olan Schwabing, Odeonsplatz meydanının<br />
hemen kuzeyinde yer almaktadır.<br />
Ludwig Maximilian Üniversitesi’nin bu<br />
bölgede oluşu sebebiyle, öğrenci mahallesi<br />
görünümünde olan Schwabing'de;<br />
Adalbertstrasse, Schellingstrasse ve Turkenstrasse<br />
caddeleri boyunca güzel kitapçılar,<br />
antika dükkânları, popüler kafe<br />
ve publar bulabilirsiniz.<br />
Eski Belediye Sarayı binasının yerine<br />
yapılan oyuncak müzesi; Avrupa ve<br />
ABD'den toplanmış antika oyuncaklardan<br />
oluşan çok etkileyici bir koleksiyona<br />
sahiptir. Yalnızca çocukların değil 200<br />
yıllık oyuncaklarıyla yetişkinlerin de ilgisini<br />
çeken müzeyi görmelisiniz.<br />
Marienplatz (Meryem Ana Meydanı)<br />
Bu meydanda en dikkat çeken yapı<br />
Mariensäüle (Meryem Ana Sütunu)’dır.<br />
Bu sütun, I. Maximilian’ın kentin vebadan<br />
kurtuluşuna şükretmek amacıyla diktirdiği<br />
bir sütundur. Meryem Ana sütununun<br />
alt kısmında bulunan aslan, ejderha ve<br />
yılan figürleri; kahraman meleklerin alt<br />
56 Şubat <strong>2016</strong>
ettiği veba, açlık ve savaşı simgelemektedir.<br />
Üst kısımda ise kenti koruduğuna inanılan<br />
ihtişamlı Meryem Ana vardır.<br />
Meydanda yer alan Fischbrunnen Anıtı<br />
altında bir havuz bulunur. Eskiden kasaplıkta<br />
çıraklıktan ustalığa geçenler, usta<br />
oluşlarını kutlamak için bu havuza atlarmış.<br />
Bugünlerde ise bu gelenek Oktoberfest<br />
katılımcıları ve fanatik futbol taraftarları<br />
tarafından sürdürülmektedir.<br />
Marienplatz’ın doğusunda bulunan Altes<br />
Rathaus, eski belediye sarayıdır. Bu<br />
Gotik yapı; zarif kubbeleri, renkli çan kulesi<br />
ve kumru rengi cephesiyle etkileyici<br />
güzelliğe sahiptir. II. Dünya Savaşı’nda<br />
bombalanmış olan belediye sarayı restore<br />
edilmiş ve eski hâline uygun olarak yeniden<br />
yapılmıştır. Yeni yapı işlevsellikten<br />
çok dekoratif estetiğe önem verilerek yapılmıştır.<br />
Özel olarak ışıklandırılmış Altes<br />
Rathaus, geceleri Marien Meydanı’nı aydınlatmaktadır.<br />
Bugün, Belediye Sarayı Binası olarak<br />
Neues Rathaus binası kullanılmaktadır. Bu<br />
binanın cephesinde krallar, prensler, dükler,<br />
prensesler, azizler ve halk kahramanlarının<br />
rölyef ve heykelleri bulunmaktadır.<br />
Binada bulunan kule, 80 m. yüksekliğindedir.<br />
Asansörle en üst kata çıktığınızda<br />
göreceğiniz panoramik manzara, sizi kente<br />
hayran bırakacaktır.<br />
Kuleden aynı zamanda Glockenspiel’i<br />
de görebilirsiniz. 43 çanı olan karinyonda<br />
iki figür grubu bulunur. Sabah 11’de sergilenen<br />
ilk grupta; 15. yy’da düzenlenen tören<br />
ve düğünde yapılan turnuva ve ikinci<br />
grupta 1517’de vebayı kovmak için yapılan<br />
fıçıcı dansı Schäfferkertanz sahnelenmektedir.<br />
Akşam saat 9’daki son grupta ise<br />
elinde feneriyle gezinen bir gece bekçisi,<br />
düdüğünü çalar ve bir melek Münihli küçük<br />
keşiş Münder Kindl’i kutsar.<br />
Meryem Ana Meydanı’nda görebileceğiniz<br />
diğer önemli yerler ise aşağıdaki şekildedir.<br />
MÜNİH<br />
Frauenkirche (Meryem Ana Kilisesi)<br />
Kubbeleriyle ünlü Frauenkirche Kilisesi<br />
şehrin simgesidir. Asıl ismi "Yüce Leydi'mizin<br />
Katedrali"dir. 15. yüzyılda yapılan<br />
yaklaşık 100 metre yükseklikteki kubbeler<br />
için güney kulede özel bir asansör bulunuyor.<br />
Münih’i en iyi ve en güzel şekilde<br />
sembolize eden kilisede iki kule üzerine<br />
kurulu altın uçlu kubbede şehrin silueti<br />
bulunmaktadır.<br />
Kilisenin bahçesinde bulunan Barış<br />
Meleği Heykeli (Friedensengel) 1871 yılında<br />
Alman-Fransız savaşından sonra yapılmıştır.<br />
Kilisenin içindeyse Bavyera Kralı<br />
Ludwig'in altın mezarı da dâhil olmak üzere<br />
onlarca hazine görülebilir.1483’te Friederich<br />
Pacher tarafından yapılan altar panolarında;<br />
İsa’nın vaftiz edilişini, İsa’nın<br />
Zeytin Dağı’na yürüyüşünü, tutuklanmasını,<br />
çarmıha gerilişini ve gömülmesini tasvir<br />
eden resimleri görebilirsiniz.<br />
Isator Kapısı<br />
II. Dünya Savaşı’nda tahribata uğrayan şehir<br />
kapısı özveriyle restore edilmiştir. 14.<br />
yüzyıldaki orijinal ölçülerinin korunarak<br />
bugüne ulaştırılan tek eser olan Isator Kapısı<br />
üzerinde tarihi olayların betimlendiği<br />
freskler vardır.<br />
Peterkirsche<br />
Münih’in en eski kilisesi olan Peterkirsche,<br />
bu meydanda bulunur. Kilise; rönesans<br />
çizgileriyle inşa edilmiş, kulelerdeki<br />
saatler asimetrik şekilde düzenlenmiştir.<br />
Saat kulesine çıkarak şehir meydanının<br />
muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz.<br />
Kilisenin iç kısımlarında yüksek altar;<br />
Erasmus Grasser, Aziz Petrus ve kilisenin<br />
ileri gelen insanlarının altınla kaplanmış<br />
ahşap heykellerinden oluşmaktadır.<br />
Altarın yan kısımlarına ise Jan Polack’ın<br />
yapmış olduğu Aziz Petrus resimleri bulunmaktadır.<br />
Bu resimlerde Aziz Petrus;<br />
hastalara şifa dağıtırken, tahta çıkmış<br />
hâlde, denizde, hapishane ve çarmıhta olmak<br />
üzere tasvir edilmiştir.<br />
NE ZAMAN GİDİLİR?<br />
Münih'de yaz aylarında sıcaklıklar<br />
gündüz 21-23 derece civarındayken<br />
gece 11-13 derece civarındadır. Kışın ise<br />
sıcaklıklar -5 ile 2 derece arasındadır. Bu<br />
yüzden Münih'e seyahat etmek için en elverişli<br />
dönemler Mayıs - Ekim arasıdır. Aslında<br />
Münih'e gitmek için her mevsim uygundur.<br />
Çünkü yıl boyunca pek çok festival<br />
ve kültürel aktivite mevcuttur.<br />
NASIL GİDİLİR?<br />
THY, Lufthansa, Condor Flugdienst,<br />
Alitalia, Air-France havayollarının<br />
İstanbul Atatürk Havalimanı ve<br />
Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan Münih<br />
Havaalanı’na giden uçuş seferleri mevcuttur.<br />
KENT MERKEZİNE ULAŞIM<br />
Münih Uluslararası Havalimanı<br />
şehrin en önemli ve şehre en yakın havalimanıdır.<br />
S-Bahn trenleri ile havaalanından<br />
şehir merkezine yolculuk yapabilirsiniz.<br />
S1 ve S8 kodlu trenlerle yapılan yolculuklarda<br />
şehre varış 40 dakika sürmektedir.<br />
Yolculuk 10 Euro olarak ücretlendirilmektedir.<br />
Daha küçük ve daha az uçuş yapılan<br />
Memningen Havalimanı şehre 110 km.<br />
uzaklıktadır. Bu havalimanından da şehir<br />
merkezine belli periyotlarla otobüsler<br />
kalkmaktadır.<br />
NE YENİR NE İÇİLİR?<br />
Ana yemekler genellikle etli yemeklerdir.<br />
Dana ve domuz eti<br />
ağırlıklı olmakla birlikte uygun mevsimlerde<br />
geyik, tavşan, keklik ve sülün gibi av etlerini<br />
de tadabilirsiniz. Geyik eti genellikle<br />
yumuşayıncaya kadar marine edilir, Frenk<br />
üzümleri ve kestane püresiyle servis edilir.<br />
Münih’te alabalık, yerel bir balık çeşididir<br />
ve taze alabalıklara blau denmektedir.<br />
Blau, haşlanarak pişirilir ve özel soslarla<br />
lezzeti arttırılır. Gideceğiniz restoranda ne<br />
sipariş ederseniz edin patatesten ya da<br />
ekmekten yapılmış knödel mutlaka yanında<br />
servis edilecektir.<br />
Blaukraut ise elma ve üzüm sirkesi ve<br />
beyaz sirkeyle pişirilen tatlı ekşi kırmızılahanadır.<br />
Lahana turşusu; beyaz şaraba<br />
eklenen ardıç meyvesi, kimyon tohumu ve<br />
karanfille hazırlanmaktadır.<br />
Bavyera’da kötü bira yoktur; iyi bira<br />
ve daha iyi bira vardır. Bunun sebebi Dük<br />
William tarafından 1516 yılında konulmuş<br />
olan saflık yasasıdır. Bu yasaya göre “bira<br />
yapımında; arpa, şerbetçiotu ve sudan<br />
başka bir malzeme kullanılmaz”. En eski<br />
yiyecek kanunlarından biri olan bu kanun<br />
hâlen geçerlidir. Münih’te bira genellikle<br />
1 litrelik bardaklarla servis edilir. Siyah ve<br />
hafif tatlı bira çeşitleri, bira tadının alınmasını<br />
sağlamak için özellikle soğuk olarak<br />
sunulmaz. Alkolsüz içecekleri tercih<br />
ediyorsanız, çeşitli meyve suları bulabilirsiniz.<br />
En iyileri kırmızı ya da siyah Frenk<br />
üzümü, elma, portakal ve üzüm suyu çeşitleridir.<br />
GECE HAYATI<br />
Münih’te gece hayatı şehrin iki<br />
noktasında toplanmıştır. Bu<br />
noktalar; Kunstpark Ost ve Maximilian<br />
Caddesi’dir. Maximilian Caddesi daha<br />
pahalı ve seçkin bir müşteri kitlesine hitap<br />
ederken, Kunstpark Ost daha çok<br />
öğrencilerin bulunduğu bir noktadır. Münih<br />
Beergarden ismi verilen kalabalık mekanlarıyla<br />
da ön plana çıkmaktadır.<br />
ALIŞVERİŞ<br />
Birbirinden şık kıyafetler bulabileceğiniz<br />
Münih, Almanya’nın moda<br />
başkentidir. Theatinerstrasse, Maximilianstrasse<br />
ve Leopold Strasse caddelerinde en<br />
iyi butik ve mağazaları bulabilirsiniz. Kaufingerstrasse<br />
ve Neuhauserstrasse orta bütçeli<br />
kesime hitap eden, mağaza zincirlerinin ve<br />
özgün butiklerin bulunduğu yaya yollarıdır.<br />
Alışverişten yorulduğunuzda dinlenebileceğiniz<br />
sayısız kafe, restoran ve bira bahçeleri<br />
bulunmaktadır.<br />
Bavyera’da üretilen Loden kumaşından<br />
ısmarlama kaban, ceket, ve takım elbise<br />
yaptırabilirsiniz. Bu su geçirmez kumaş,<br />
başlangıçta avcıların kullanımı için üretilmiş<br />
daha sonra tüm Münihlilerin beğenisini kazanmıştır.<br />
Almanya’da üretilen deri ve spor<br />
giysiler oldukça kalitelidir.<br />
Eski Rokoko tarzıyla üretilmekte olan zarif<br />
Nymphenburg porselenlerinden alabilirsiniz.<br />
Alman malı elektronik eşyalar, mutfak<br />
araç gereçleri hem çok iyi tasarlanmıştır hem<br />
de çok dayanıklıdır.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
57
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
GÖKÇEN GÖKYER<br />
www.gokcengokyer.blogspot.com.tr<br />
Yaşadığın yerin evinden ibaret olmadığını, kentin bütünü olduğunu<br />
veya olması gerektiğini ilk Hamburg’da keşfetmiştim.<br />
Kendini evinde hissetmen; oturduğun ev, yerleşik düzene girmiş<br />
olduğun yer anlamına gelmiyordu sadece. Kenti tüm özellikleri,<br />
coğrafyası, yapılaşması, insanları, alt yapısı, aktiviteleri ve<br />
network’ü ile sahiplenmeliydin öncelikle, o kenti evin olarak<br />
hissetmen için.<br />
Ankara’daki "içinden çıkmak istemediğin belirli bir sınır çizgisi"<br />
veya İzmir’de olduğu gibi "şu iki özellikle şehri kabullenebilirim"<br />
gerçeği gibi değildi o şehri evin olarak görmek.<br />
"O kenti evin olarak hissedebilmen için içermesi gerekenler" diye<br />
yeni bir yazı dizisi başlatıyorum bundan sonra.!<br />
Bunlardan ilki şehir festivalleri.!<br />
Her an her yerde karşınıza çıkabilecek, kentin her kamusal alanını<br />
değerlendirerek yaşatabilecek ve evde sıkıldığınız bir pazar<br />
günü “hadi çıkıp şehre karışalım” dediğiniz an mutlaka önünüze<br />
çıkabilecek şehir festivallerinden bahsediyorum.<br />
Belki limanda kurulmuş bir Astra-Fest, belki bana yeni bir müzik<br />
türü sevdiren elektro-müzik festivalleri, belki de kent-parkında<br />
önünüze çıkan muhteşem kadife sesin eşliğinde bir caz konseri…<br />
Bisikletinize –ki o da ulaşım amaçlı kent bisikletinin ta kendisiatladığınız<br />
gibi ulaşabileceğiniz, biranızı alıp içlerine karışabileceğiniz,<br />
yanında durmaktan çekinmeyeceğiniz etkinliklere alışık<br />
bir kitle ile hiçbir gününüzün çöpe atılmasına izin verilmeyeceğiniz<br />
bir festival kenti mesela.<br />
Her an kafanızı boşaltacak, dejenere olmuş ruhunuzu onararak<br />
deşarj edecek dinamizme sahip bir kent…<br />
Evin olarak hissetmene katkı sağlayacak, kalmaktan mutlu olacağın<br />
bir kent..<br />
Her dinlediğimde -nedense- bana bu cümleleri hatırlatan bir şarkı<br />
ile bölümü tamamlıyorum. (Milky Chance - Stolen Dance)<br />
Sevgiler!<br />
58 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
59
CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />
Vikinglerin hikayeleri yüzlerce yıldır cazibesini<br />
koruyor. Amerikan yapımı dizisi ile tekrar<br />
popüler olduğu günlerde, şu soru gündemde:<br />
Acaba onları tamamen yanlış mı anladık?<br />
Vikinglerin yelkenlileri kıyıya yanaştığında<br />
günlerden 8 Haziran 793'tü.<br />
Lindisfarne'deki rahipler o sırada<br />
farkında değildi ama Vikinglerin<br />
İngiltere'ye 300 yıllık kanlı akınları<br />
işte o gün başlamıştı. Yorklu Alcuin<br />
o sırada "Britanya daha önce hiç bir zaman şu<br />
anda putperest bir ırkın elinden çektiklerimizin<br />
benzeri bir terörle karşılaşmadı" yazmıştı. O günlerin<br />
üzerinden 12 yüzyıldan fazla zaman<br />
geçer ve Vikingler hala hayallerimizi<br />
süslerken, British Museum<br />
geçtiğimiz sene dev bir Viking<br />
sergisi açtı. Sarışın, yapılı,<br />
boynuzlu miğferler giymiş,<br />
burunlarından soluyan<br />
saldırgan bu savaşçıların<br />
korumasız köylere girip<br />
yağmalayıp yıktıkları,<br />
öldürüp tecavüz ettikleri<br />
canlanıyor gözümüzün<br />
önünde.<br />
En azından yaygın algı<br />
böyle. Ama uzun zamandır<br />
egemen olan algıların gerçekleri<br />
yansıtmadığını artık biliyoruz. Mesela<br />
miğferlerden başlayalım, hani o İskandinav<br />
futbol taraftarlarının giydiklerine benzer boynuzlu<br />
miğferler. Vikingler, hiç bir zaman böyle<br />
miğferler giymedi. Bu miğfer modeli ilk olarak 19.<br />
yüzyılda Wagner'in Norveç sagalarını konu alan<br />
ünlü operası Die Valküre'nin 1876 tarihli Beyrut<br />
Festivali performansı için tasarlandı. İngiltere'deki<br />
York kentine kurulan Jorvik Merkezi'nden<br />
uzman Emma Boast "Aslında boynutlu miğfer<br />
tarihsel bir şey ama Vikinglere ait bir şey değil"<br />
diyor. British Museum'da Demir Çağı'ndan<br />
kalma boynuzlu bir miğfer sergileniyor örneğin.<br />
Thames nehrinde bulunmuş. Milattan önce 150<br />
ile 50 yılları arasından kalma olduğu saptanmış.<br />
Vikingler boynuzları iki şekilde kullanıyordu: İçki<br />
içmek ve öttürerek haberleşmekte. O nedenle<br />
Viking broşları ve iğnelerinde de boynuz motifi<br />
kullanılıyor ama miğferlerinde kullanmıyorlardı.<br />
Zaten miğferin mümkün olduğunca hafif olması<br />
önemliydi. Yanlış anlamalar boynuzlu<br />
miğferlerle bitmiyor. Daily Telegraph<br />
gazetesinden bir yazar British<br />
Museum'daki Viking sergisinin<br />
Vikinglerle ilgili "putları<br />
kırdığını" söylüyor. "Kısık<br />
gözlü, sert yüzlü, yağmacı<br />
ve tecavüzcü Vikingler<br />
imajıyla büyüyen biri<br />
korkarım ki bu sergiyi<br />
gezdiğinde, bu barbarların<br />
aslında vejetaryen<br />
olduklarını, o zamanın en<br />
önde gelen üniversitelerinden<br />
bazılarını onların kurduğunu<br />
ve asla boynuzlu miğfer<br />
giymediklerini öğrenecek."<br />
York Üniversitesi Eski Norveç dili öğretim<br />
üyesi Matthew Townend "Vikingler sevimli bir<br />
halk mıydı yoksa vahşi zorbalar mıydı tartışması<br />
uzun süredir devam ediyor" diye hatırlatıyor. Klasik<br />
Viking imajı 1958 yapımı Vikingler adlı Hollywood<br />
filmi ile oluşmuştur diyebiliriz. Başrollerde<br />
Kirk Douglas, Janet Leigh ve Tony Curtis'in<br />
oynadığı bu film kanlı bir yağma, kundaklama<br />
ve tecavüz sahnesiyle başlar. Neyse ki boynuzlu<br />
miğfer kullanılmaz.<br />
60 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
61
CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />
1960'lar ve 70'lerde Vikinglerin, bütün faaliyeti öldürmek, yağmalamak<br />
ve tecavüz etmek olan barbarlar şeklinde resmedilişi<br />
sorgulanmaya başlanır. Tarihçiler İngiltere'ye yönelik Viking akınlarının<br />
çoğunun, bu akınların "mağduru" pozisyonundaki rahipler<br />
tarafından yazıldığına, dolayısıyla tarafsız olamayacağına işaret<br />
ederler. Sonra, İskandinav sagaları yani olayları aslında oldukları<br />
tarihten yüzlerce yıl sonra yazıya dökmüş olan destanların yerini<br />
yavaş yavaş çok daha güvenilir veriler sunan arkeoloji almaya<br />
başlar.<br />
Bu konuda en kritik dönüm noktasının 1970'lerin<br />
sonlarına doğru yaşandığını söyleyebiliriz.<br />
İngiltere'nin kuzeyindeki York kentinde bir<br />
alışveriş merkezi için temel kazılırken toprağın<br />
altından bozulmamış durumda çok<br />
sayıda Viking evi, giysileri, takıları ve<br />
miğferleri çıkar. İşte York'daki Jorvik<br />
Merkezi bu kazıdan sonra kurulur.<br />
Bulgular Vikinglerin yerleşik hayatları<br />
da olan aile bağları güçlü insanlar<br />
olduğunu ortaya koymuştur.<br />
Bu bulguları inceleyen arkeologlar<br />
Vikinglerin başarılı tüccarlar ve<br />
yer yer iyi şairler olduklarını, deri<br />
ayakkabılar giydiklerini ve saçlarını<br />
taradıklarını da söyleyebiliyor.<br />
Fakat vahşi Vikinglerden sevimli<br />
Vikinglere geçiş kimilerine göre fazla ileri<br />
gitti. Cambridge Üniversitesi'nin Anglo Sakson<br />
tarihi bölümünden Profesör Simon Keynes,<br />
çalıp çırpma, yıkma yakma hikayelerinin çoğunun<br />
doğru olduğunu söylüyor. Vikinglerin özellikle kiliseleri<br />
yağmaladıkları, bastıkları yerlerdeki insanların hayvanları paraları,<br />
ve yiyeceklerini aldıkları biliniyor Keynes'e göre. Kadınları da<br />
birlikte götürüyor olabileceklerini söylüyor.<br />
O dönemde herkesin vahşice davrandığı tezlerine karşı Profesör<br />
Simon Keynes "Arkalarında yanıp yıkılmış yerler bırakıyorlardı.<br />
Bu kendilerine hiç bir şey yapmamış insanlara yönelen bir<br />
saldırganlıktı. Diğer silahlı güçlerden farklı olarak denizden ve<br />
nehirlerden gelebildikleri için köyleri hazırlıksız yakalıyabiliyorlar<br />
ve yerle bir ediyorlardı" diyor.<br />
Vikinglerin bir başka bilinen özelliği ise aynı eve defalarca<br />
giren hırsız gibi köylere evlere tekrar tekrar geri dönmeleri ve<br />
yağmaları.<br />
En acımasız Vikinglerden biri Kemiksiz İvar, sagalarda hikaye edilenler<br />
doğruysa East Anglia Kralı Edmund'u bir ağaca bağlatmış<br />
ve başı parçalanana kadar okçularına hedef ettirmişti. İvar, rakibi<br />
Viking lider Kral Ella'yı ise York'da sırtından doğru kaburgalarını<br />
kırdırıp yanlara açtırıp ciğerlerini dışarı çıkarmak suretiyle<br />
öldürtmüştü. Fakat tabi sagalarda anlatılanların<br />
gerçekten o şekilde cereyan edip etmediği<br />
çok tartışmalı.<br />
Buna karşılık, dönemin Anglo Saksonlarının<br />
da 20. yüzyılın Cenevre konvansiyonuna<br />
uygun davranan melekler<br />
olmadığına dikkat çekenler de var.<br />
Örneğin 2010 yılında yapılan kazılarda<br />
Weymouth'da bulunan 50 cesedin<br />
Anglo Saksonlar tarafından öldürülen<br />
Viking esirler olduğu düşünülüyor.<br />
Bir yandan da İngiltere açısından<br />
bakıldığında Vikinglerin hem yağmacı<br />
bir saldırgan güç ama hem de bir güçmen<br />
toplum olduğu artık kabul ediliyor.<br />
300 yıllık Viking tarihi içinde çok sayıda<br />
Viking Britanya topraklarına yerleşmiş, bir<br />
çoğu Hristiyanlığı kabul etmiş. Evlilik yoluyla<br />
İngiltere kralı olan ve ülkeyi 25 yıl yöneten Viking<br />
soylu bir Kral Knut var.<br />
York Üniversitesi Eski Norveç dili öğretim üyesi Matthew<br />
Townend, tarihin sadece saldırganlar ve mağdurlar boyutu değil,<br />
bu toplumların birbirleriyle nasıl ilişkiler kurduğu ve birbirini nasıl<br />
etkilediği boyutuyla ele alınması gerektiğini söylüyor.<br />
Kuşkusuz Vikingler hakkındaki klasik görüşler ve yeni tezler arasındaki<br />
tartışma yeni bilgilerle hep daha detaya inerek sürdürülecek.<br />
Ama Vikinglerin hikayesi şiddetiyle, sömürgeciliğiyle, ticareti<br />
ve aile yaşamıyla bir bütün aslında, boynuzlu ya da boynuzsuz...<br />
62 Şubat <strong>2016</strong>
İlk Viking akınlarında yalnızca vur-kaç<br />
taktiği uygulanmıştı. İç bölgelere yönelik<br />
daha büyük akınlar için ise, bir kampı üst<br />
olarak kullanmak gerekiyordu, bunun için<br />
çoğunlukla nehir ağzındaki bir ada seçilirdi.<br />
Örneğin, İngiltere’nin doğu sahilinde<br />
yer alan Blackwater Nehri’ndeki Northey<br />
Adası, 991 yılının Ağustos ayında iç bölgelere<br />
düzenlenecek akınlar için üs olarak<br />
kullanılmıştı. Kamp, kazıklardan bir duvar<br />
ve hendekle çevrilir ve buraya az sayıda<br />
muhafız bırakılırdı; ardından Vikingler,<br />
nehir yoluyla ya da, nehir bulunmuyorsa,<br />
beraberlerinde getirdikleri veya bölge<br />
halkından çaldıkları atlarla iç bölgelere<br />
yönelirlerdi. Hedeflerine ulaştıkları zaman,<br />
yağmalamak için attan iner ve ancak<br />
gerekirse savaşırlardı. Bu akınlar yazın<br />
düzenlenirdi, kış gelmeden tekrar evlerine<br />
dönerlerdi. Fakat zaman içerisinde<br />
Vikinglerin kendilerine güvenleri arttıkça,<br />
kışı da tahkimli kamplarında geçirmeye<br />
başladılar. Danimarka Vikingleri, 866-886<br />
ve 892-896 yılları arasında İngiltere’ye<br />
büyük seferler düzenlediklerinde, bunu<br />
nehir yoluyla değil, atlarla yaptılar; böylece,<br />
kamplar kurdular ve halihazırdaki<br />
Roma yollarını kullanarak tüm ülkeye<br />
yayıldılar. Onlara karşı savunma sistemi<br />
nehir ve deniz çevresine kurulduğundan<br />
-çünkü bu yolları kullanmaları bekleniyordu-,<br />
Roma yollarını kullanmaları elde<br />
ettikleri başarılarda kritik bir rol oynadı<br />
ve bu sayede geniş toprak parçalarını ele<br />
geçirdiler.<br />
Fakat toprak ele geçirmek için düzenlenen<br />
büyük Viking akınları, farklı taktiklerin<br />
kullanımını zorunlu kılıyordu. Örneğin,<br />
meydan savaşları ok atışlarıyla başlar,<br />
bunu mızrakların fırlatılması takip eder<br />
ve nihayetinde Vikingler, skeggox denilen<br />
uzun baltalar ya da kılıçlarla yakın<br />
savaşa girerlerdi. Zincir zırh, deri ya da<br />
demir miğfer (boynuzsuz) giyer, uzun<br />
üçgen şeklinde tahta kalkanlar taşırlardı.<br />
Yakın savaşa girdiklerinde uyguladıkları<br />
taktik, safları birbirine yaklaştırıp kalkanlarını<br />
bir arada tutarak bir kalkan duvarı,<br />
yani “savaş çalısı” oluşturmaktı; bunun<br />
ardından, kendilerine benzer durumdaki<br />
düşman saflarını mızrak, kılıç ve balta<br />
kullanarak yarmaya çalışırlardı. Düşman<br />
safları bir kez yarıldı mı, yok edilmeleri<br />
fazla zor olmazdı. Kimi zaman, Vikinglerin<br />
ön saflarında “berserk” adı verilen gözü<br />
dönmüş savaşçılar bulunurdu; “bare<br />
sark,” zırh giymeyen demektir. Bir Viking<br />
destanı, Odin’in berserklerini şöyle tasvir<br />
ediyordu: “Zırh giymeyi reddeder ve<br />
kudurmuş köpek ya da kurt gibi savaşıp,<br />
kendi kalkanlarının kenarlarını ısırırlar.<br />
Ayı ya da boğa kuvvetindedirler. Düşmanlarına<br />
saldırdıklarında, ne demir ne de<br />
ateş onları ürkütür.”<br />
Vikinglerin asıl gücü, düşmanlarına<br />
yaydıkları korkudan kaynaklanıyordu,<br />
çünkü böylece korku ve tehdit altındakiler,<br />
savaşmaktansa haraç ödemeyi tercih<br />
ederdi. İngilizler, 992-1012 yılları arasında<br />
kendilerini koruyabilmek için binlerce<br />
poundluk Danegeld gümüşü ödediler;<br />
öyle ki, ödenen bu haraç, vergi sisteminin<br />
bir parçası haline geldi. Benzer şekilde,<br />
Fransa da, 845-926 yılları arasında<br />
vergi olarak toplanan paralarla, binlerce<br />
poundluk gümüş haraç ödemek zorunda<br />
kalmıştı. Aksi durumda, yani savaşmayı<br />
seçmeleri durumunda, Vikinglerin karşısına<br />
çıkan ordu, daha savaş başlamadan<br />
psikolojik olarak yenilmiş olurdu. Viking<br />
vahşetine dair hikâyeler de gün geçtikçe<br />
artmaktaydı; örneğin, kurbanların göğüs<br />
kafeslerinin açıldığı ve kartal şekli vermek<br />
için akciğerlerinin dışarı çıkarıldığı kankartal<br />
kurban töreni… Böyle bir törenin<br />
CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />
düzenlendiği şüphelidir, ama bu tür<br />
hikâyeler, insanların Vikinglerin acımasızlığına<br />
dair kanaatlerini daha da artırıyor<br />
ve bu da, orduları gerçekten çok küçük<br />
olan Vikinglerin (çoğunlukla 2.000 kişi ya<br />
da daha az) fazlasıyla işine geliyordu.<br />
Franklar ve İngilizler, bu vahşi saldırganlara<br />
karşı kendilerini nasıl savunmuşlardı?<br />
Savunma metotları içerisinde en bilineni<br />
haraç ödemekti. Öte yandan, şehirler,<br />
surlarını yeniden inşa etti ve milis kuvvetleri<br />
oluşturma yön-temleri geliştirildi.<br />
Vikinglerin iç bölgelere erişmesini engellemek<br />
için, nehir ağızlarına ve köprülerin<br />
yakınlarına kaleler inşa edildi. Saldırıya<br />
açık önemli kıyı bölgeleri de, kaleler<br />
inşa edilerek savunulmaya çalışıldı.<br />
İngiltere’de Kral Wessexli Alfred, donanma<br />
inşa ederek Vikingleri denizde durdurmayı<br />
denedi. Alfred, gemiler ne kadar<br />
büyükse, o kadar iyidir düşüncesindeydi;<br />
bu nedenle, 60 ya da daha fazla kürekli,<br />
geniş güverteli gemiler inşa ettirdi. Fakat<br />
bu gemilerin idaresi oldukça güçtü ve nihayetinde<br />
bu gemiler de yenilgiye uğradı.<br />
Danimarkalılara karadan da birkaç saldırı<br />
düzenleyen ve düşük seviyeli bir gerilla<br />
savaşı uygulayan Alfred, bunda da başarılı<br />
olamadı ve sonunda haraç ödemek zorunda<br />
kaldı. Nihayetinde, Doğu ve Kuzey<br />
İngiltere’de, önce savaşçı-göçmenlerden,<br />
ardından sadece göçmenlerden oluşan iki<br />
göç dalgasıyla birlikte, yeni bir Anglo-İskandinav<br />
toplumu oluştu. York’ta (Viking<br />
Yorvik) yapılan son kazılarda elde edilen<br />
bulgular, Vikinglerin ticaret, deri işleme,<br />
ahşap işleme ve mücevher yapımıyla<br />
da ciddi ölçüde uğraştığını gösterse de,<br />
bu Vikinglerin asıl amacı tarım yapacak<br />
toprak bulabilmekti. Vikinglerin en büyük<br />
fetihleri Avrupa’da ve Slavlar arasında<br />
gerçekleşmiş olsa da, bu fetihlerin etkileri<br />
zaman içerisinde çözüldü ve Vikinglerin<br />
yerel halklarla kaynaşması, yeni toplumların<br />
temelini attı.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
63
CAPITAL BRAVE | "SPOR"<br />
64 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SPOR"<br />
Kışın yapılacak sporlar, kimimiz için hayatımızın olmazsa olmazı, kimimiz için büyük<br />
işkence, kimimiz içinse bir kenarda arada bir yapılan iyi bir aktivite. Bu sporlardan<br />
en yaygın ve popüler kış sporu olan kayak, en basit amatör kayıştan, helikopterden<br />
atlayıp el değmemiş ormanların el değmemiş karlarının üzerinde zirveden yamaca<br />
doğru kayılarak inilme esasına dayalı olarak yapılıyor. Unutulmamalı ki, birçok sportif<br />
faaliyet aynı zamanda bir gezi ve keşif fırsatı. Ayrıca karda ve karla yapılan kısmı da<br />
çok eğlenceli ve genelde şehirden uzaklaştırıcı birer kaçamak.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
65
CAPITAL BRAVE | "SPOR"<br />
Beyaz karlar ve nefis dağ havasıyla tam anlamıyla bütünleşmemizi sağlayan bir spordur kayak... Her türlü tabiat<br />
güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakan Türkiye'de, kış sporları da tatilcilerin yoğun ilgisiyle karşılaşmaya<br />
başladı. Karla iç içe yaşamayı sevenler, şehir gürültüsünden uzaklaşmak isteyenler, tatili hem spor hem de eğlenceyle<br />
değerlendirmeyi düşünenlerin ilk tercihi dağların dorukları oluyor. İki mevsimi birden yaşayan Antalya'dan<br />
en güzel toz karın bulunduğu Sarıkamış'a, eğlence merkezi halini de alan Uludağ'dan kış mevsiminin vazgeçilmezi<br />
halini alan Palandöken ve Kartalkaya'ya kadar birçok kayak merkezi kış mevsiminde tatilcilerle şenleniyor<br />
Tarihçe: Kayağın ilk çıkış şekli, insanların karda batmamak için<br />
çeşitli ağaçlardan çeşitli şekilde parçalar yapması olarak düşünülünür.<br />
Tarihçesi 5000 yıl öncesine ait ilk kayaklar, dişbudak,<br />
betula ve çam ağaçlarından yapılmış olup, bunların kayganlığını<br />
artırmak için çam ağacından yapılanların tabanları katranla, betuladan<br />
yapılan kayaklarda deriyle kaplanmıştır. Kayağın ilk ortaya<br />
çıktığı ve kullanıldığı bölgeler; Sibirya, Moğolistan ve Altaylar'dır.<br />
Daha sonra kullanım bölgeleri, Kuzey Amerika, Balkanlar, Anadolu<br />
ve Kuzeybatı yönünde İskandinavya ile İzlanda'ya doğru yayılmıştır.<br />
1921 yılında İsveç'te bulunan çam ağacından yapılmış ilkel<br />
kayağın (Hoting Ski) 4500 yaşında olduğu saptanmıştır. İlk defa<br />
bir ulaşım aracı olarak Norveç, İsveç, Finlandiya ve bazı Doğu<br />
Avrupa ülkelerinde kullanılan kayak, 15. yy.dan itibaren İsveç,<br />
Norveç, Polonya, ve Rusya tarafından askeri amaçlarla kullanılmaya<br />
başlanmıştır. Zaman içinde gelişerek bir spor aracı olarak<br />
benimsenmesi sonucunda, 1866'da Cristina'da ilk kez kayak<br />
yarışmaları düzenlenmiş, bu karşılaşmaya gösterilen büyük ilgi<br />
üzerine, 1879'da Oslo'da daha büyük bir organizasyon gerçekleştirilerek<br />
kayakla atlama yarışmaları yapılmıştır. 1880'li yıllarda<br />
Norveç'li Fridtjof Nansen'in 6 kişilik ekibiyle Grönland'ın kuzey<br />
ucunu kayakla geçip, daha sonra "Grönland'da Kayakla Gezi"<br />
kitabını yayımlaması, kayağa gösterilen ilginin daha da artmasına<br />
neden oldu. 1896 da Mathias Zdarsky, Alp disiplininin temellerini<br />
oluşturan yeni teknikler bularak kayakta büyük bir devrim<br />
gerçekleştirmiştir. Dünyadaki ilk kayak kulübü 1877'de, Fridtjof<br />
Nansen'in girişimleriyle Norveç'te "Ski Club de Cristina" adıyla<br />
kurulmuş, bunu 1890'da Almanya, 1894'te Avusturya, 1901'de<br />
Fransa ve 1903'te İngiltere'de kurulan kayak kulüpleri izlemiştir.<br />
1924'te merkezi Bern'de olan Uluslararası Kayak Federasyonu (Federation<br />
International de Ski) FIS'in kurulmasıyla birlikte kayak,<br />
aynı yıl kış olimpiyatları programına dahil edilmiştir. FIS'in ilk kez<br />
1925'te düzenlediği "Kuzey Disiplini" ile 1931'de düzenlediği "Alp<br />
Disiplini" yarışları günümüzde her iki yılda bir, ayrı yerlerde ve<br />
birbirinden bağımsız olarak yapılmaktadır.<br />
Türkiye ve kayak tarihi<br />
Kayıtlara göre eski Türklerde “Çana” olarak bilinen kayak M.Ö.<br />
4000 yıllarında Baykal Gölü çevresinde, karda yürüme aracı<br />
olarak kullanılmıştır. Göçlerle İskandinav ülkelerine ulaşan<br />
kayak, Avrupa’da 18. yüzyıldan sonra yaygınlaşmaya başlamıştır.<br />
Yurdumuzda ilk kez 1914 yılında, Haliç’te bir marangoz atölyesinde<br />
yapılan çok sayıda kayak hayvan sırtında Erzurum’a taşınmış<br />
ve Kafkas cephesinde kayakçı er yetiştirmek üzere Erzurum’da<br />
açılan kurslarda 30 kayakçı yetiştirilmiştir. 1 Ocak 1933 yılında<br />
Galatasaray Lisesi'nden bir grup öğretmen ilk kez Uludağ’da kayak<br />
yaparak bu sporun Türkiye’de öncülüğünü yapmışlardır.<br />
1933-1934 yılları arasında Bursa, Ankara ve Erzurum Halkevleri ile<br />
Muhafız Alayı kayak sporu ile özellikle ilgilenmişlerdir. 1934 yılından<br />
sonra karlı bölgelerdeki Halkevleri aracılığıyla kayak sporu<br />
yurt düzeyinde yayılmaya başlamıştır. 1939 yılında Dağcılık ve Kış<br />
Sporları Federasyonu kurulmuştur. Türkiye Kayak Federasyonu ise<br />
aslında 1935 yılında kayak federasyonu olarak değil de, “Dağcılık<br />
ve Binicilik Federasyonu” olarak kurulmuştur. Bu 1935'ten 1938<br />
senesine kadar birlikte yürümüştür. Yalnız 1936 senesinde Kış<br />
Olimpiyatları yapılacağı sebebiyle, Olimpiyatlar'ın iki ay öncesinden<br />
Federasyonun adı "Dağcılık ve Kış Sporları" olarak değiştirilip<br />
Kış Olimpiyatları'na katılım sağlanmıştır. Türkiye'de uluslar arası<br />
kurallara uygun ilk kayak yarışması 1944'te Asım Kurt'un çabalarıyla<br />
gerçekleştirilmiştir. Türk kayakçıları 1948 Saint Moritz,<br />
1952 Oslo, 1956 Cortina d'Ampezzo, 1960 Squaw Valley, 1964<br />
Inssbruck Olimpiyatları'na katılmalarına rağmen başarılı olamamışlardır.<br />
1968 Balkan Kayak Şampiyonası'nda Burhan Alankuş<br />
8. liği elde ederek, o güne kadar uluslar arası alanda alınmış olan<br />
derecelerin en iyisini yapmıştır. 1970 yılında Uludağ'da yapılan<br />
Balkan Şampiyonası'nda, Kuzey Disiplini Gençler Kategorisi'nde<br />
Sarıkamış Bölgesi'nden Rıdvan Özbek, Balkan Şampiyonu oldu.<br />
1975 yılında yapılan Balkan Kayak Şampiyonası'nda ise Genç ve<br />
Büyük Erkekler Kategorilerinde takımlarımız Balkan 3.sü oldular.<br />
1981 Balkan şampiyonası'nda Türk Takımı (Gençler) 4x10 km<br />
bayrak yarışında bronz madalya kazandı. Ülkemizde kayağın<br />
gelişebilmesi için Kayak Federasyonu tarafından her yıl kayak<br />
antrenörlüğü ve öğretmenliği kursları, minikler için kayak kampları<br />
açılmaktadır. Ülkemizde kayak sporunun geliştirilebilmesi için<br />
kayak yapılan illerde her yıl sömestr tatillerinde Gençlik ve Spor<br />
İl Müdürlükleri tarafından 7-15 yaş gruplarını kapsayan kayak<br />
kursları düzenlenmektedir. Ayrıca Türkiye'nin gösteri amaçlı en<br />
büyük kış sporları organizasyonu "Karadam Kayak Yarışları" 1983<br />
yılından beri Uludağ'da yapılmaktadır.<br />
66 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SPOR"<br />
Kayak Aksesuarları<br />
Kayak yaparken rahat ve güvenli hareket edebilmeniz için uygun<br />
olan aksesuarları tercih etmeniz gerekiyor. Poliüretan ya da sentetik<br />
kumaştan yapılmış özel eldivenler soğuğa karşı ellerinizi korurken,<br />
hareketini kısıtlamayacak şapka ise başınızı ve kulaklarınızı<br />
rüzgardan ve soğuktan koruyabilirsiniz. Yine gözlerinizi soğuktan<br />
ve güneşten koruyacak gözlüğün metal olmasına ve yanlardan<br />
rüzgar almamasına özen göstermeniz gerekiyor. Kayak sırasında<br />
vücudunuzun hareketini engellemeyecek ama yanı zamanda<br />
vücut ısısını koruyacak kıyafetler seçmeniz tavsiye ediliyor. Bunun<br />
için özel olarak üretilen kayak tulumları, pantolonlar, montlar ve<br />
polarlar, vücudunuzu soğuğa karşı koruyan kıyafetler arasında yer<br />
alıyor.<br />
Kaymanın zevkiyle fark etmeseniz de eksi derecelerdeki hava,<br />
zamanla el ve ayaklarınızın üşümesine neden olabilir. Bunun için<br />
alınacak iyi önlemlerden biriyse, kayak merkezindeki kafelerden<br />
birinde verilecek sıcak bir moladır. Sıcacık bir sütlü kahve ya da<br />
çay içinizin ısınmasını sağlayacak. Beyaz karların üstünde sizleri<br />
bekleyen diğer bir tehlikeliyse, güneş ve rüzgar yanığıdır. Karlardan<br />
yansıyan kış güneşi, en az yaz mevsimindeki kadar yakıcı<br />
olduğundan, cildinizi güneş, rüzgar ve soğuğun etkisinden korunmak<br />
için mutlaka özel güneş kremlerini ve dudak koruyucuları<br />
kullanmanız gerekir.<br />
Kayaklar<br />
Bu sporun en temel malzemeleri olan kayaklar, sporcunun<br />
boyuna, kilosuna ve ulandıkları kategorilerine göre<br />
değişiklik göstermelerine rağmen bütün kayaklarda ön<br />
taraf geniş ve ucu yukarı kıvrık, arka taraf dar ve dikdörtgen<br />
şeklindedir. Kayak uçlarının kavisleri, kayağın<br />
esnekliği ve bükülmeye karşı koyma düzeyi dönüş<br />
performansını belirleyen en önemli özelliktir. Kayak<br />
alanında yaşanan gelişmelere paralel olarak kayak<br />
uçların da yeni biçimler denenmektedir. Toz karda rahat<br />
kayak yapılmasını sağlayan geniş kayakların ardından,<br />
parabolik kesimleri sayesinde dönüşlerin daha kolay ve<br />
daha aza çaba harcanarak yapılmasına imkan tanıyan<br />
kayaklar üretilmiştir.<br />
Ayakkabılar<br />
Alp Disiplini'nde kullanılan ayakkabılar sert<br />
plastikten yapılmış olup diz altına kadar<br />
uzanırlar. Ayak bileklerini sabit tutabilmeleri<br />
amacıyla, ayakkabıların içleri süngersi dokularla<br />
kaplanır.<br />
Kuzey Disiplini ayakkabıları ise deri ve plastik<br />
karışımı hafif malzemelerden yapılıp, uzunluk-<br />
ları ayak bileklerine kadardır. Bu ayakkabı, spor ayakkabısı görünümünde<br />
olup uç kısmında bağlamalara takılacak çıkıntılar vardır.<br />
Fiksasyon (Bağlama)<br />
Ayakkabıların kayak üzerinde sabit<br />
durmasını sağlamak için Alp Disiplini'nde kayağa ayakkabının<br />
hem ön hem arka kısmından, Kuzey Disiplini'nde ise ayakkabının<br />
yalnız ön tarafından vidalanmak suretiyle monte edilir. Fiksasyonlar<br />
belli ölçülere bağlı kalınarak metal ve sert plastik gibi maddelerden<br />
üretilirler. Alp Disiplini'nde kullanılan bağlamaların arka<br />
kısmında stoperler (durdurucular) bulunur.<br />
Batonlar (Kayak sopaları)<br />
Alp Disiplini'nde kayarken denge sağlama ve dönüşlerin<br />
ritmik olması amacıyla; Kuzey Disiplininde ise düzlüklerde<br />
hız kazanmak, tepelere tırmanırken rahat ve hızlı<br />
çıkmak için kullanılan malzemelerdir. Batonlar hafif metallerden<br />
yapılır ve uzunlukları kullanan kişinin boyuna<br />
göre değişir. Düşme anında sporcunun elinden kaybolmaması<br />
için üst taraflarında bileğe takılan bir kayış<br />
bulunur. Alt tarafları sivri olur. Batonların kara batmaması<br />
için alt ucundan 5 cm yukarıda "simit" adı verilen<br />
çember biçiminde sert plastikten bir tabla bulunur.<br />
Vaks<br />
Kuzey Disiplini yarışmalarında, yokuş aşağı ve düz zeminde hızlı<br />
kaymak, yokuş yukarı tırmanırken geri kaymamak, Alp Disiplininde<br />
ise kayağın kar tutmasını önlemek ve hızını arttırmak için kayakların<br />
altına sürülen bal mumu ve parafin karışımı maddelerdir.<br />
Kayaklar genel olarak, ince tahta, plastik köpük, fiberglas ve metal<br />
tabakaların bir çeşit sandviç şeklinde bir araya getirilmelerinden<br />
sonra etraflarının kayağa esneklik verecek özel bir maddeyle kaplanmasıyla<br />
yapılmaktadır.<br />
Alp Disiplini kayaklarında, ön taraf 6-8 cm eninde olup, uzunlukları<br />
kullanan kişinin fiziksel özelliklerine göre değişir. Kayma sırasında,<br />
kar üzerindeki çukur ve tümseklere gelindiğinde kırılmaması<br />
için esnek maddelerden yapılırlar.<br />
Kuzey Disiplini kayakları ise daha ince ve uzun özelliklere sahip<br />
olup, sadece ön kısımlarında bağlama bulunur.<br />
Giysiler<br />
Kayakçılar vücudu saracak, sıcak tutacak ve su geçirmeyecek cinsten<br />
hafif giysiler kullanır. Eldiven ve bere giyer, gözlerin kardan,<br />
rüzgardan ve güneşin zararlı ışınlarından korunabilmesi amacıyla<br />
gözlük takarlar.<br />
Yüksek hızlarda dönüşler yapmaya başladıkça, daha uzun kayaklar<br />
kullanmak isteyebilirsiniz. Uzun bir kayak daha fazla denge sağlar<br />
ve kenarları daha iyi kavrar. Yüksek hızlarda kaymak için en ideal<br />
kayak dev bir slalom kayağıdır. Ancak şekilli kayak teknolojisinin<br />
ortaya çıkması ile birlikte genel kayak boylarında kısalma olmuştur.<br />
Örneğin, daha önceleri kayaklar boyunuzdan yaklaşık 30- 40<br />
cm daha uzun seçilirken, yeni teknoloji ile birlikte boyunuzdan sadece<br />
10- 15 cm uzun olan kayaklar kullanılmaktadır. Kısmen daha<br />
yavaş hızlarda kaymak ve dönüşlere kolayca alışmak için, kendi<br />
boyunuz ile aynı ölçüde şekilli bir kayak deneyin.<br />
Dönüşlerde esnek bir dönüş yapabilmek için, kayağı da döndürebilmeniz<br />
gerekmektedir. Bunun için kayaklarınız sizin ağırlığınıza<br />
ve fiziksel yeteneklerinize göre çok sert olmamalıdır. Eğer mümkünse<br />
kayağınızı test ederek almalısınız. Kayağınızın kontrolünüzde<br />
olduğunu hissetmek için, eğimdeki pozisyonunuz, hareket<br />
ettiğiniz yön ve hızınızın da kontrolünüzde olması gerekir. Bunu<br />
sağlamak için dönmeyi öğrenmeniz gerekir. Dönüşlerinizi birbirine<br />
bağlayarak (yani ard arda dönüş yaparak) kaymayı son derece<br />
keyifli yapan, kontrollü hız ve ritm hissidir.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
67
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
Ebru OĞUŞ - Ceyda TEZEL<br />
ceydatezel@optimalkocluk.com.tr<br />
ebruogus@optimalkocluk.com.tr<br />
Nöro Linguistik Programlama (NLP), diğer bir deyişle Sinir Dili<br />
Programlaması, kişisel gelişim ve iş hayatında başarı elde<br />
etmek için kullanılan bir teknikler bütünüdür. İnsanların davranış<br />
biçimlerini anlamak ve değiştirmek için geliştirilmiş bir<br />
yöntembilim olarak da ifade edilebilir. 1970’li yıllarda Amerikalı<br />
dil bilimcisi John Grinder ile matematik ve Gestalt terapisi<br />
kökenli Richard Bandler tarafından geliştirilmiş olan sistem<br />
günümüzde evrensel bir uygulama olarak yaygın bir şekilde<br />
kullanılmaktadır. Bandler ve Grinder NLP’yi geliştirirken aralarında<br />
Milton Erickson, Virginia Satir, Fritz Pearls gibi bir çok<br />
kişiden de etkilenmiş, onların çalışmalarını baz almışlardır.<br />
Her ikisi de halen NLP eğitimleri vermeye devam eden Bandler<br />
ve Grinder’ın bu alanda yazdıkları çok değerli kitapları da<br />
mevcuttur.<br />
NLP, insanların ürettikleri sonuçları oluştururken düşüncelerini,<br />
duygularını, kullandıkları dili ve davranışlarını ne şekilde<br />
düzenlediklerini anlamaya yönelik bir uygulamadır. En temel<br />
tekniği olan modelleme; her hangi bir alanda büyük başarılar<br />
kazanmış kişinin dil kalıplarını ve davranış biçimlerini ayrıştırma<br />
ve kopyalama işlemini esas alır ve bu şekilde benzer başarıyı<br />
elde etmek isteyen insanların kullanabileceği bir model<br />
oluşturulur.<br />
NLP’nin temel unsurunu oluşturan durum şu şekilde açıklanabilir;<br />
içerisinde yaşadığımız dünyadan gelen ve beş duyumuz<br />
yoluyla elde ettiğimiz bilgileri kendi filtreleme ve algılama<br />
yollarımızın bir ürünü olacak şekilde kullanarak, dünyaya ilişkin<br />
eşsiz içsel zihinsel haritalar oluştururuz. Yani her bir birey<br />
dünyayı, kendine has olan bu içsel zihinsel haritalar üzerinden<br />
okur. NLP de bireylerin kendi zihinsel haritalarını değiştirmek<br />
suretiyle yaşamda yeni deneyimler kazanmalarına yardımcı<br />
olan güçlü bir değişim teknolojisi ortaya koymaktadır.<br />
Peki; beraberinde kişisel gelişim ve değişimi de getiren bu<br />
NLP nerededir, nasıl ulaşılır? Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde<br />
de NLP uygulayıcılığına yönelik oldukça başarılı eğitimler<br />
mevcuttur. Eğer NLP danışmanı olmak istiyorsanız bir<br />
sertifika programına katılmanız gerekiyor. Ya da bu yöntemleri<br />
kendi duygu durumunuzun yönetimi için, kendi yaşamınızda<br />
ihtiyaç duyduğunuz değişimleri hayata geçirmek veya alanınızda<br />
daha etkin olmayı başarmak için öğrenmek isteyebilirsiniz.<br />
Bu durumda, bazı atölye çalışmalarına katılabilir ya da<br />
yolculuğunuza size önermek istediğim bir uygulama kitabını<br />
alarak da başlayabilirsiniz. NLP üzerinde yazılmış çok sayıda<br />
başarılı kitap mevcut, bunlardan biri olan “21 Günde NLP”,<br />
21 gün boyunca kendi durumunuza uygulayabileceğiniz NLP<br />
tekniklerini örnek ve alıştırmalarla sunan bir kitap ve özellikle<br />
yeni başlayanlar için oldukça güçlü bir rehber olarak çıkıyor<br />
karşımıza.<br />
NLP yazarı, uygulayıcısı ve eğitmeni olan Robert Dilts’in dediği<br />
gibi “NLP, işe yarayan bir şeydir.” Siz de denemek istemez<br />
misiniz?<br />
Ebru Oğuş<br />
Profesyonel Koç, NLP Danışmanı<br />
Koçluk ve NLP Eğitmeni<br />
68 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
69
CAPITAL BRAVE | "SEVGİLİLER GÜNÜ"<br />
70 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
71
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Kaç yıldır dövme yapıyorsunuz ve nasıl başladınız dövme<br />
yapmaya?<br />
15 yılı aşkın zamandır dövme hayatımın bir parçası. Dövmeyle tanışmam,<br />
Almanyanın Frankfurt şehrinde Hanau ilçesinde bir dövmeciye,<br />
12 rakamını yazdırmak için girerek başladı. O zamanlar<br />
Eminem dinliyoruz, Eminem’in kolundaki 12 rakamını yazdırmak<br />
istiyordum, yaşım 13 14 ve ailem dövmeye aşırı karşı, neyse; girdim<br />
derdimi anlattım, adam çok ilgili bir şekilde yaşımdan dolayı<br />
yapamayacağını, üzülmemem gerektiğini şunun şurasında 4 sene<br />
gibi bir zaman daha beklemem gerektiğini anlatmıştı hatırladığım<br />
kadarıyla. Hevesli girdiğim dövme stüdyosundan buruk bir şekilde<br />
ayrılmıştım. O tarihlerde dövmeyle ilgili bir heves uyandı bende,<br />
bu stüdyo Frankfurt’a gittiğimde artık uğrak yerim olmuştu. Sanatçı<br />
arkadaş, ara sıra çalışmalarını izlememe izin veriyordu. Zaten<br />
yakın tarihlerde de ailemle beraber Türkiye’ye dönüş yaptık. O sıralar<br />
arkadaşlarıma geçici dövmeler yapar, vücutlarını karalamaktan<br />
72 Şubat <strong>2016</strong><br />
büyük keyif alırdım. Lise, üniversite, askerlik, derken 22 -23 yaşlarında,<br />
bi arkadaşımla kozmetik dükkanı açtık, ben pek kozmetik<br />
işiyle ilgilenmezdim aşağı katta geçici dövme yapar, dünya dövme<br />
sanatçılarının çalışmalarını incelerdim. Sonra bobinli bir makine<br />
aldım ve internetten bulduğum bir dövmeciyi aradım. Şu an kendisi<br />
çok sevdiğim bir arkadaşım, kendisinin yanında bir yada iki<br />
hafta takıldım makine ayarı ve işin püf noktalarını öğrendikten<br />
sonra ilk olarak bir arkadaşıma ilk şaheserimi uyguladım. Şaheser<br />
dediğime bakmayın, kabus gibiydi çıkan sonuç, hatta arkadaşım<br />
yaptığım dövmeye yorum olarak; "Ömer’im şu dövmeye bi bak ya,<br />
kolu kesip atacağım valla" dediğini iyi hatırlıyorum. Daha sonra eş<br />
dost arkadaş derken talepler çoğalmaya başladı ve bizim o küçük<br />
kozmetik dükkânımız bir dövme stüdyosu olarak anılmaya başlandı.<br />
6-7 sene bu şekilde devam ettim. Daha sonra Ankara Bahçelievler<br />
7’nci caddeye geçtim ve hala 7-8 senedir burada çalışmalarıma<br />
devam ediyorum.
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Dövmeci kelimesinden rahatsız oluyor musunuz? Sanki yaptığınız<br />
işin içinde bir sanat yokmuş da tamamen ticaretten ibaretmiş<br />
gibi geliyor mu, basitleştiriyor mu sizce?<br />
Dövmecilik yıllardır marjinal meslekler arasında yer alıyor ve gelecekte<br />
de bu şekilde devam edeceğine eminim. Bu yüzdendir<br />
ki dövmeci kelimesi beni rahatsız etmiyor, aksine onure ediyor.<br />
Ne diyelim yani, ressam sanatını tuvale işliyor, grafiti sanatçısı<br />
duvara, heykeltıraş çamura, biz ise deriye işliyoruz. Bu saydığım<br />
ve saymadığım birçok sanat dalı arasında bence en marjinali ve<br />
çekici geleni dövmeciliktir. Sebebi ise yaptığınız çalışmaların bir<br />
bedende can bulmasıdır. Gerek taşıyan kişi gerekse yapan kişi<br />
arasında bir bağ oluşur, o yüzden dövmecilik yapıp ressam olduğunu<br />
söyleyen arkadaşları anlamakta güçlük çekiyorum.<br />
Bildiğimiz kadarıyla dövme ile ilgili Sağlık Bakanlığı’nın son<br />
yıllarda yaptığı atılımlar var. Dövme Sanatçılarına sertifika vermek,<br />
boyaların standartlarını düzenlemek. Hijyenik ortam denetimleri<br />
yapmak vs. Bunların sektöre gözle görülür katkısı oluyor<br />
mu?<br />
Olması gereken ve geç alınmış bir karar olsa da yürütmede zayıf<br />
olduğunu düşünüyorum. Bu denetimlerin düzgün yapılması<br />
halinde, hijyene önem vermeyen stüdyoların kalkması ya da yeterlilik<br />
kazanmaları gerekecek, sektöre ciddi katkısı olacağına<br />
eminim.<br />
Bu meslekte şimdiye kadar başınıza gelen en saçma olay nedir?<br />
Yani stand-up komedi yapsam şunu anlatırım dediğiniz bir anınız<br />
var mı?<br />
Birçok ilginç olay başıma geldi ama burada anlatabileceğim ne<br />
var derseniz; İranlı ailenin bir projesi vardı, bunu anlatabilirim.<br />
Anne, baba ve kızları randevu alıp geldiler. Baba İranlı bir profesördü<br />
ve Türkçe bilmiyordu. Kızları da burada üniversite okuduğu<br />
için çok güzel Türkçesi vardı. Neyse, kız utana sıkıla derdini anlatmaya<br />
başladı. İran’da bir sevgilisi varmış, bu kızla beraberlikleri<br />
dönemlerde seninle evleneceğim diye kandırarak kızın hem<br />
parasını hem kendisini kullanmış ve kızı bırakmış. Daha sonra<br />
aynı şeyi başka kızlara da yaptığını duymuş bizim kız. Benden<br />
istediklerine gelince; onlarla beraber Irana gitmemi istediler,<br />
amaçları ise; önüme getirilen kişinin yüzüne ve görünen bir yerine,<br />
kızın ve ailesinin istediği bir modeli yapmamdı. Aile işi gücü<br />
bırakmış bu işe odaklanmış, paranın sorun olmadığını en kısa<br />
zamanda bu işin hayata geçmesini istediler. Tabii ki böyle saçma<br />
bir teklifi reddettim, ama ailenin durumunu görünce kıza, kısa<br />
bir kurs verebileceğimi söyledim, elimden fazlasının gelemeyeceğini<br />
anlattım. Düşünsenize suç işleyeceksiniz ve söz konusu<br />
olan ülke İran. : )<br />
İnsanlar genelde dövme yaptırmaktan korkuyor pişman olma<br />
endişesiyle, ilk kez dövme yaptıracak ancak pişman olmaktan<br />
korkan birine ne gibi tavsiyeler verirsiniz? Nasıl bir dövme ile<br />
başlangıç yapmalarını önerirsiniz?<br />
İlk kez dövme yaptıracak bir kişiye genelde önerim; küçük bir<br />
model ya da bir yazıyla başlaması şeklindedir. Sebebi ise dövme<br />
acısına karşı olan tepkisini ve çevresinden alacağı tepkileri<br />
ölçmektir. Seçeceği modelin ya da yazının kendisi için bir anlam<br />
ifade etmesi çok önemlidir. Şu da bir gerçektir ki, kimse tek<br />
dövmeyle yetinmez, mutlaka iki üç diye devam edecektir. Benim<br />
müşterilerime söylediğim bir lafım var “dövme virüs gibidir, kana<br />
karışırsa yayılır”.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
73
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Dövme yapmaya gelmeden önce birtakım önlemler gerekiyor<br />
mu?<br />
Dövme yaptıracak kişinin dövme öncesinde alacağı pek bir önlem<br />
yok aslında, Benim kendi müşterilerime söylemlerim, yorgun<br />
ve aç karnına gelmemeleri yönünde oluyor, bunun sebebi<br />
ise dövme öncesi dirençli bir vücut uzun saatler acı çekmeden<br />
kalabiliyor.<br />
18 yaşını doldurmadıysa aile iznini nasıl alıyorsunuz? İmzalı<br />
belge mi istiyorsunuz?<br />
İmzalı belgeyle olacak bir iş değil, bunu kullanabilirler. Biz anne<br />
ya da baba ile beraber gelmelerini söylüyoruz, imzalı belge ya da<br />
telefonla izin alma işi Türkiye’de pek gerçeği yansıtmaz.<br />
Bazıları yara, yanık, ameliyat izi, doğum lekesi olan yerlerini<br />
gizlemek için dövme yaptırıyor. Bu izleri gizliyor mu?<br />
Bu saydığınız izleri, dövmeyle gizleyebiliyoruz. Hatta dermatologların,<br />
estetikçilerin çıkamadığı işlerden, bir dövmeciyle görüşün<br />
diyerek bana yönlendirilen çok müşterim oldu. Bu izleri beğendiğiniz<br />
motif ya da modellerle kendinizin bile göremeyeceği<br />
şekilde kapatıyoruz.<br />
Peki acı var mı acı? En çok acıyan bölgelerden bahsedelim, bir<br />
de kadınlar mı daha dayanıklı oluyor erkekler mi?<br />
Acı yok dersek yalan söylemiş oluruz. Kiminin hoşuna giden<br />
bu acı kimini de rahatsız eder, ama bayanların erkeklere oranla<br />
daha dayanıklı olduğunu edindiğim tecrübelere dayanarak söyleyebilirim.<br />
Vücutta en çok acıyan yerler arasında ayak bileği,<br />
kasık, pazı içi şeklinde ince deriye sahip bölgeleri sayabilirim.<br />
74 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Sizin en sevdiğiniz dövmeniz hangisi peki? Ve de hikâyesi? Bir<br />
kişisel soru soralım.<br />
Sol kolumda bir melek figürüm var, kolumun iç tarafında melek<br />
yazıyor, benim için yıllardır severek taşıdığım iki dövme. 15 yaşımdayken<br />
kaybettiğim ablam için 2003 yılında yaptırmıştım.<br />
Ablamın ismi Melekti, şimdi 1 yaşında bir kızım var onun adını da<br />
Melek koydum ve bu iki model benim için anlamını ikiye katladı.<br />
Dövme bakımı ile ilgili bi soru soralım, dövme nasıl en iyi bakılır<br />
ve dövme solar mı?<br />
İyi yapılmış bir dövme kadar, iyi bir bakım da dövmenin bir ömür<br />
canlı ve parlak kalması açısından önemlidir. Dövme bakımı, dövme<br />
yapıldıktan hemen sonra başlar ve gün içerisinde 2 saatte bir<br />
tekrar edilir. Uygun olan merhem her iki saatte bir ince bir tabaka<br />
şeklinde sürülür. Merhemi sürmeden önce kuru bir selpak ile<br />
silinmesi atan boyanın ve eski derinin kalkması açısından daha<br />
yararlıdır. Uyku zamanlarında ise 2 saatte bir merhem sürülemeyeceğinden,<br />
krem sürülerek üzerinin streçlenmesi dövme yüzeyini<br />
sabaha kadar nemli tutar. Bu yüzden yatmadan önce krem<br />
sürülür ve üzeri streç yardımıyla kapatılır. Dövme bakımı 7-10 gün<br />
arası yapılmalıdır. Bakımı titizlikle uygulamak dövmenizin bir<br />
ömür boyu canlı kalması açısından önemlidir. Her dövme, bakım<br />
bittikten sonra en az bir ton solma yapar, bu normaldir.<br />
Dövme silinebiliyor mu?<br />
Evet, dövmeler artık gelişen teknoloji sayesinde, iz bırakmadan<br />
silinebiliyor. Ama öncelikle şunu belirtmeliyim ki, sildirme ihtimali<br />
olan bir modeli ya da bir ismi en başta hiç yaptırmamalısınız.<br />
Nedeni, silme işleminin uzun bir süreci olması ve biraz masraflı<br />
olmasıdır.<br />
Dövmede yeni trend nedir? Bir ara herkes koluna “Only God Can<br />
Judge Me” yazdırıyordu mesela.<br />
Bence dövmede trend diye bir şey yoktur; çünkü dövme kişisel<br />
modellerdir. Size anlamsız ve saçma gelebilen bir model, yaptıran<br />
kişi için bir çok şey ifade edebilir. Renk ve zevk meselesi desek<br />
daha doğru olur. Türkiye’de dövme yaptıran kesimin ciddi bir<br />
kısmı hala ünlü dövmeleri ya da bilinen sorunuzdaki yazı dövmelere<br />
ilgi gösterebiliyor, bu da toplumda henüz dövme kültürünün<br />
oluşmadığını gösteriyor.<br />
İlk dövmesini yaptıracak biri mesela, derdi pişmanlıktan öte sıkılmak<br />
olabiliyor bazen, hem acısını merak edenler hem de sıkılmaktan<br />
korkanlar için en iyi ilk dövme yeri neresidir?<br />
Bu kişiler çok görmeyecekleri bölgeleri tercih etmelidirler. Fazla<br />
görmedikleri için sıkılmazlarıda söz konusu olmaz. Acı eşiği düşük<br />
ve sıkılgan yapıda olan arkadaşlar bölge olarak triceps bölgesiyle<br />
başlayabilirler. Bakın başlayabilirler diyorum, hiç kimse bir<br />
dövmeyle yetinmez.<br />
Türk toplumunun dövmeye bakış açısı hakkında ne düşünüyorsunuz?<br />
Türkiye’de dövme yaptıranların ve yapanların sayısı her sene bir<br />
önceki seneye oranla gittikçe artmaya devam ediyor ve dövmeye<br />
karşı olan kötü görüşler, değişmeye ve yerini bir sanat dalı olarak<br />
görmeye bırakıyor. Geçmiş senelerde belli bir kesme hitap eden<br />
dövmeler, toplumun her alanını sarmış, her meslekten ve kültürden<br />
insanların, rahat ve önyargısız bir şekilde vücutlarına yaptırır<br />
hale gelmiştir. Herkes sevdiği şeyleri, unutmak istemediği anılarını<br />
veya estetik buldukları herhangi bir objeyi önyargısız olarak<br />
daha rahat yaptırıyor. Sokakta yürüdüğünüz zaman bile bu artışı<br />
görebiliyorsunuz, özellikle büyük şehirlerde neredeyse her 10 kişiden<br />
3’ünün vücudunda ufak da olsa bir dövme var.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
75
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
76 Şubat <strong>2016</strong><br />
"ÜÇ YILLIK ERKEK ARKADAŞIYLA BERA-<br />
BER EV TUTMASININ HEMEN ARDINDAN<br />
YENİ CALIŞMA ARKADAŞIYLA BİR İŞ GE-<br />
ZİSİNDEN SONRA, ESRA KENDİNİ KAM-<br />
YON ÇARPMIŞ GİBİ HİSSEDİYORDU."...<br />
Onun ateşli bakışları, sıcak sesi ve<br />
kaslı kolları... Aylardır işinden bir hayli<br />
sıkılmış ve yılmış olan Esra, bir anda<br />
içindeki coşkuyu hisseder. Ancak bu<br />
heyecanın hemen ardında bir suçluluk<br />
duygusu sarar içini. Bir başkasına âşık<br />
olduğunu düşünürken nasıl böyle bir<br />
şey gerçekleşmiş olabilir ki? Esra kendini<br />
anlatırken "Kesinlikle uygun olmayan<br />
bir davranışta bulunmadım ancak yine<br />
de kendimi çok paniklemiş hissediyorum"<br />
diyor.<br />
Rutgers Üniversitesi'nde Antropoloji<br />
Profesörü Doktor Helen Fisher'a göre,<br />
öldürücü bir aşkla karşı karşıya kalındığında<br />
Esra'nın yaşadığı, beyin kimyasındaki<br />
ani bir değişimden kaynaklanıyor.<br />
Bundan 10 sene önce Fisher yeni ve etki-
leyici bir deneyim yaşamış olan insanların<br />
beyin aktivitelerinin haritasını çıkartarak,<br />
romantik bir ilişkinin başlangıç aşaması<br />
sırasında insanın bir anlamda gerçekten<br />
uçtuğunu söylüyor. Bunun en bariz kanıtı<br />
yüksek bir enerjiye yol açan, aşırı derecede<br />
mutluluk hissettiren ve obsesif düşüncelere<br />
neden olan dopaminin beyinde artması.<br />
Fisher, "Beraber çalıştığın bir insana aşık<br />
olmak, aynı bir çikolata düşkününün önüne<br />
sürekli çikolatalı kek koymak gibidir"<br />
diyor.<br />
Los Angeles'ta ilişki koçluğu yapan Doktor<br />
Jackie Black bunun gayet tehlike arz eden<br />
bir kek olduğunu belirtiyor. "Kendini hislerine<br />
teslim ettiğinde ki bu fantezi kurmak<br />
veya flört seklinde de olabilir. Zaten kendi<br />
kendini ele vermiş oluyorsun" diyor.<br />
When Good People Have Affairs kitabının<br />
yazarı Doktor Mira Kirshenbaum'un fikri ise<br />
bunun eğitici bir deneyim olacağı anlamına<br />
geldiği şeklinde. Kirshenbaum'un bakış<br />
açısına göre yaşanılan şey bir tehlike işareti<br />
değil, tam tersine hoş bir fırsat olarak değerlendirilmeli.<br />
"Hayatın, keyif alabileceğin<br />
bazı şeyleri kaçırdığını söyleme konusunda<br />
kendine has yöntemleri vardır" diyor Kirshenbaum.<br />
2008 yılında McGill Üniversitesi'nde yapılan<br />
bir çalışma, Kirshenbaum'un teorisini<br />
bir anlamda destekliyor. Araştırmacıların<br />
bulgularına göre, ilişkilerine bağlı yaşayan<br />
kadınlar doğru yoldan ayrılmaya açık olduğunda,<br />
mevcut ilişkilerini geliştirmek için<br />
daha çok efor harcıyor.<br />
O halde bir dahaki sefere karşınıza çekici<br />
ve kurnaz bir muhasebeci çıktığında duygularınızı<br />
görmezden gelip yokmuş gibi<br />
davranmaktansa, kendinizde olan değişimleri<br />
izleyip ardındaki düşünceyi bulmayı<br />
denemelisiniz.<br />
Günün Erkeği<br />
Kirshenbaum'a göre birinden hoşlandığınızda<br />
kendinize ilk sormanız gereken soru.<br />
"Niçin simdi?" olmalı. Çünkü enteresan<br />
olan, böyle şeylerin genellikle değişime en<br />
çok karşı koymaya çalıştığımız zamanlarda<br />
ortaya çıkması!<br />
"Bunlar yaşıyor olduklarımızı veya hayalini<br />
kurduklarımızı değerlendirmek için bir işaret<br />
gibidir" diyor Kirshenbaum.<br />
Hissettiklerimiz bir anda ortaya çıkmış gibi<br />
görünse de aslında pek tesadüf değil!<br />
Esra'ya göre hissettikleri bir anda ortaya<br />
çıkmış gibi görünüyor fakat aslında öyle<br />
değil! Yaşadığı olay erkek arkadaşıyla beraber<br />
yaşamaya başlayıp kariyeri konusunda<br />
sıkıntılarının belirmesiyle aynı zamanda<br />
meydana gelmişti. Geçen bir yıl boyunca<br />
ilişkisi heyecan verici olmaktan çıkmış, çekici<br />
tarafını kaybetmişti. Ayrıca biriyle aynı<br />
adresi paylaşma fikri umduğu gibi çıkmamıştı.<br />
"Ne işte ne de evde, geldiğimde dört<br />
gözle bulmayı beklediğim bir şey yoktu.<br />
Her şey gerçekten içimi sıkıyordu" şeklinde<br />
açıklıyor durumunu. Zaman geçtikçe de erkek<br />
arkadaşıyla arasına bir mesafe koymaya<br />
başlamıştı. O süreçte beğendiği adamla<br />
ara ara iş çıkısında geçirdiği zamanlar hoşuna<br />
gitmeye başlamıştı.<br />
33 yaşında masaj terapistliği yapan Sema,<br />
karizmatik ve flört meraklısı eğitmeninden<br />
hoşlanmaya başladığında henüz yeni evlenmişti.<br />
Kendisi evli olduğu için çok mutlu<br />
olduğunu ama bir daha asla flört edemeyeceğini<br />
düşündüğü için bir yandan da<br />
deliler gibi korktuğunu söylüyor. Psikolog<br />
Doktor Bernard Katz'a göre Sema, eş olma<br />
durumunun esas sihri bozmasından korkuyordu.<br />
O yüzden herkesle flört eden bir<br />
adamdan hoşlanması gayet mantıklıydı.<br />
Eğitmeni Sena'nın kaybetmekten korktuğu<br />
cinsel güvenine ayna tutuyordu.<br />
Çiftler ve Aile Terapisti Doktor B. Janet<br />
Hibbs, "Genel olarak sevgilinin dışında bir<br />
başkasından hoşlanmak, ortaya cıkmış<br />
olan zor dönemlerle basa çıkma mekanizmasıdır.<br />
Hayatın kolay olmadığı durumlarda<br />
çoğunlukla bizim yaptığımız "Eğer partnerimiz<br />
bizi yeteri kadar sevseydi, her şeyi<br />
düzeltebilirdi" gibi bir düşünceye girmek<br />
oluyor. Bunun sebebi ilişkinin romantik döneminde<br />
bizi böyle olacağına inandırmış<br />
olması. "Ancak gerçekçi beklentiler, daha<br />
mantıklıdır" diyor Hibbs. Demek istediğimiz<br />
Esra ve Sema ufak bir kriz içindeydi ve<br />
çözümü için başka erkekleri istiyorlardı...<br />
Sorun Sen Değil Ben!<br />
Düşünülmesi gereken ikinci soru; "Neden<br />
O?". Kirshenbaum'a göre bir anda birinden<br />
hoşlanmak genel olarak o kişiyle birlikte<br />
olmak istediğini göstermez. Kendinizi bir<br />
erkeğin karşısında zayıf hissetmeye başladığınızda,<br />
onda sizi çeken (kibarlık, espri<br />
yeteneği gibi) özellikleri belirlemeye çalışın.<br />
Sonra bunları kendi içinde hissetmeye<br />
ve yetiştirmeye başlayın.<br />
Psikolog Noelle Nelson'a göre bu, şu anlama<br />
geliyor: Normalde utanıp, yapmaktan<br />
çekindiğiniz hareketleri yapmaya başlayabilmek.<br />
Eğer hoşlandığınız ve kafanızı yorduğunuz<br />
insan tam bir parti tipiyse, biraz<br />
silkinip evde daha çok akşam yemeği düzenlemeye<br />
başlayın veya gittiğiniz bu tarz<br />
ortamlarda en azından bir yeni kişiyle tanışacağınıza<br />
dair kendinize söz verin. Kısaca<br />
adamı unutup kendinizin aslında neyin peşinde<br />
olduğunuzu ortaya çıkarın. Böylece<br />
kendinizi geliştirip yenileyebilirsiniz.<br />
Tabii ki bunu söylemesi yapmaktan daha<br />
kolay. Sema'nın duygularının düzelmesi<br />
için aradan aylar geçti. Bir gün spor salonunda<br />
eğitmenini uzaktan dikizlerken fark<br />
etti ki, aslında onun için çıldırdığı tek zaman<br />
beraber sakalaştıkları anlardı. Onun<br />
dışında kocasına göre hiçbir üstün tarafı<br />
yoktu. "Onunla bir süre daha bu şekilde<br />
takılmaya ve eğlenmeye devam ettim. Ama<br />
suçluluk duygusu ve endişe artik gitmişti.<br />
O aslında benim ilişkim için bir tehlike değildi"<br />
diyor. Bu anlayışı edindikten sonra,<br />
o tanrısal görünen eğitmen bir anda yine<br />
ölümlü hale bürünüverdi.<br />
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
Katz'a göre realiteye geri dönene dek hoşlandığımız<br />
insana taparız.<br />
İşleri toparlama ve karar verme<br />
zamanı!<br />
Zamanla farklı perspektifler kazanmak, işleri<br />
hızlandırmaya baslar. "Aşık olmayı ters<br />
çevrilmiş bir piramit olarak hayal et" diyor<br />
Kirshenbaum. İçinizde yanıp tutuşan bütün<br />
o hislerinizi tek bir adamın karakterinin küçük<br />
bir bölümüne sıkıştırdığınızı ve çekici<br />
bulduğunuz özellikleri onda yücelttiğinizi<br />
düşünün. Ancak onu daha fazla tanımaya<br />
başladığınızda, piramidin tepesi ağırlaşmaya<br />
başlar ve devrilir. Yani aşk hissi<br />
aşınmaya başlar. (Sempatik ofis arkadasın<br />
e-postalarında sinir bozucu grafikler kullanıyor<br />
ve çiğnerken ağzını kapatmıyor mu?)<br />
Oysa kocanızla veya erkek arkadaşınızla<br />
olan ilişkin kendisini içli dışlı bilmeniz üzerine<br />
kurulmuştur. Yani piramidin doğru tarafi<br />
üsttedir. O yüzden hangisi daha sağlam<br />
temeller üzerinde duruyor zamanla anlaşılır.<br />
Bütün bu kendini anlama süreçlerinde<br />
kendinizi de yalnız bırakmayın.<br />
Mesela Esra'nın işinden soğuması ve ask<br />
adına gerçek olmayan beklentileri gibi sıkıntılarının<br />
çözümlenmesi ve kabul etmesi<br />
birkaç farklı terapistle görüşmesi sayesinde<br />
gerçekleşmiş. Bir yıl sonra Esra yaşadığı<br />
bu durum yüzünden ilişkisinin de az kalsın<br />
biteceğini anlamış ve kendine itiraf etmiş.<br />
Kaldı ki bu deneyim ona daha uzun vadeli<br />
planlar yapabilmesi için bir katalizör oldu.<br />
Kendisi şu an hâlâ erkek arkadaşıyla beraber<br />
ve "Bazı iniş çıkışlarımız olsa da hiç<br />
olmadığım kadar mutluyum" diyor.<br />
Açıl ve Konuş<br />
İste tedirgin edici bir gerçek: Erkek arkadaşınız<br />
da sizin kadar aklı dışarılarda biri<br />
olabilir. Sosyoloji Profesörü Doktor Pepper<br />
Schwartz'a göre, onu bu yasaklı düşüncelerden<br />
uzaklaştırmanın en iyi yolu iletişim<br />
kurabilmek.<br />
Ona, aranızda hem seksi hem de ilgi çekici<br />
bir şeyler yaratabileceğinizi söylemelisiniz.<br />
" Eğer sıkılıyorsak veya iletişim kurmakta<br />
zorlanıyorsak, dürüst olup birbirimize işleri<br />
tekrardan yoluna koyabileceğimize dair söz<br />
vermeliyiz" seklinde konuşmalısınız.<br />
Böyle bir dürüstlük onu çok mutlu edecek<br />
ve size her şeyi söyleyebileceğini düşündüreceği<br />
için rahatlatacaktır.<br />
Bir diğer önemli gerçek ise, şimdiye kadar<br />
binlerce kez çıplak halinizi gördünüz diye<br />
bundan sonra birbirinize çekici gelmeyecek<br />
siniz diye bir şey yok! Fisher, "Çalışmalara<br />
göre orijinal, heyecanlı veya beklenmedik<br />
bir şeyler yapmak, partnerinle aranda yeniden<br />
bazı duyguları harekete geçirir" diyor.<br />
Beraber ilk kez kaya tırmanışına gitmek,<br />
yeni bir şehre seyahat etmek veya çatıda<br />
beraber olmak, dopamini yine yükseltecektir.<br />
Beyniniz yine o "ilk hissi" hissedip,<br />
ender bulunan harika hikâyelerden birini<br />
yaşamanızı sağlayacaktır.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
77
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
78 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
Eğer yaşça sizden çok büyük ya da küçük biriyle birlikteyseniz, bu<br />
durum içten içe sizi de rahatsız edebilir. Zaman zaman kendinize<br />
"Acaba yanlış mı yapıyorum?" diye sormanız ve çevrenin etkisi<br />
altında kalmanız da doğal. Ancak bu durumlarda kendinize yaşınızın<br />
sadece birsayı olduğunu hatırlatın. İlişkide asıl önemli olan<br />
kişiliğiniz! 20'li yaşlarda olgunluğa ulaşabileceğiniz gibi 40'lı<br />
yaşlarınızda hala çocuksu olabilirsiniz. Burada kişiliklerinizin birbirine<br />
ne kadar uygun olduğu önemli aslında. Birbirinizi çok sevmenize<br />
rağmen yaş farkınızdan dolayı ortak ilgi alanları bulmakta<br />
zorlanabilirsiniz. Bunu çözmek için ortak ve ikiniz için de yeni<br />
olan hobiler keşfetmeyi deneyebilirsiniz. Aradaki yaş farkı ne<br />
olursa olsun hiçbir eşin birbirinin aynısı olmadığını,karşılaştığınız<br />
sorunların sadece yaş farkından kaynaklanmayacağını aklınızda<br />
bulundurun.<br />
Elbette her sağlıklı ilişkinin temelinde dürüstlük var. Ancak yaş<br />
farkının fazla olduğu ilişkilerde sadece partnerinize değil kendinize<br />
karşı da dürüst olmanızda fayda var. İçinde bulunduğunuz<br />
ilişkiyi yaşama nedeninizi, neden partnerinizle birlikte olduğunuzu<br />
ya da onda neyi sevdiğiniziendinize sormalı ve dürüstçe cevaplamalısınız.<br />
Ona gerçekten aşık mısınız? Yoksa sizden yaşça<br />
büyük bir erkeğin size destek olması hoşunuza mı gidiyor? Ya<br />
da kendinizden küçük biriyle birlikte olup yaşlanma korkularınızdan<br />
mı kaçıyorsunuz? Bu soruları cevaplayıp ancak gerçekten<br />
ona aşıksanız ilişkinize devam etmeniz iki taraf için çok daha iyi<br />
olabilir. Birinin kariyerinizde ilerlemenize yardımcı olması, maddi<br />
destek sağlaması ya da sizi gerçeklerden uzaklaştırması bazen<br />
iyi gelebilir ancak bir ilişkiyi sürdürmek için yeterli değil. Partnerinizin<br />
size sunduklarından vazgeçmeniz ne kadar zor olursa<br />
olsun, bu ilişkiyi doğru sebeplerle yaşadığınızdan emin olmanız<br />
gerekiyor. Eğer gerçekten sevdiğiniz biriyle birlikteyseniz zaten<br />
hiçbir şey sizi engelleyemeyecektir.<br />
İlişkinizin kendi içindeki sorunların dışında, başta aileniz olmak<br />
üzere tüm çevrenizin bu konudaki fikirleri de biraz canınızı sıkabilir.<br />
İlişkinizi onaylamamaları ve size bu ilişkiyi bitirmeniz için<br />
baskı yapmaları, her şey çok iyi giderken ilişkinizi sorgulamanıza<br />
neden olabilir. Tüm bunların yaşanmaması için, daha en başından<br />
herkese karşı açık olmanızda fayda var. Siz ilişkinizi saklama<br />
gereği duyarsanız, herkes ilişkinizi daha çok merak edebilir. Bu<br />
yüzden daha en başından çevrenizdekilere ilişkinizden bahsedin.<br />
Hatta partnerinizi aileniz ve arkadaşlarınızla tanıştırın. Böylece<br />
onu tanıyıp, ne kadar iyi anlaştığınızı ve sizin ne kadar mutlu<br />
olduğunuzu görebilirler<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
79
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Röportaj: Gökay KALAYCIOĞLU<br />
80 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Bize kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?<br />
1985 yılında Karabük’te doğdum. Evli ve 1 çocuk babasıyım.Karabük<br />
Ünüversitesi Safranbolu Fethi Toker Güzel Sanatlar Fakültesi<br />
Resim Bölümü mezunuyum.<br />
Ressamlık serüveni bir hobi olarak mı başladı? Ressamlığın<br />
mesleğiniz olması hikayesini paylaşır mısınız?<br />
Ressam bir babanın evladıyım. Doğal olarak çocukluğum boyalar<br />
ve tablolar arasında geçti. Babam resim yaparken sandalyesinin<br />
arkasına oturup resimle ilgili bütün olan biteni gözlemlerdim.<br />
Tabi doğal yaşam serüveni içinde bu benim için ciddi bir resim<br />
eğitimi oldu. Sonrasında babanın olumlu olumsuz eleştirileri altında<br />
resimler yapmaya başladım. Kendimi geliştirdim. Babam<br />
resim sanatında alaylı olduğu için benim hep eğitimle resmimi<br />
desteklememi isterdi. Güzel Sanatlar Fakültesi’ni kazandım ve<br />
böylece babamın isteğini gerçekleştirmiş oldum. Bir yandan babamın<br />
bana kattıkları, bir diğer yandan akademik eğitimi de bu<br />
harmana ekleyerek yoluma devam ediyorum.<br />
Resim sizin için ne ifade ediyor?<br />
Resim benim için bir anı defteridir. Her resimde resmi yaparken<br />
yaşanılan duygular gizli yaşanmışlıklar vardır. Anı defterinin<br />
mantığı kimseyle paylaşamdıkların ve yaşadığın değişik zamanları<br />
geleceğe not düşmektir. Ben bütün bunları yazı diliyle değil<br />
de resim diliyle ifade ediyorum. Üzerinden çok zaman geçse de<br />
yaptığım bir resim bana yaparken yaşadığım duygularımı bir bir<br />
anlatıyor ve bunları benden başkası okuyamıyor olması da resmime<br />
ayrı bir anlam katıyor.<br />
Tablolarınıza hangi tür çalışmalar yansıyor? İlla portre, manzara<br />
ya da natürmort gibi ayırımlarınız var mı?<br />
Herhangi bir tür ayrımım yok.Her türden resim yapıyor ve yapmayı<br />
da çok seviyorum.<br />
Seçtiğiniz boya tekniği nedir? Bir ressamın bir boyama ya da çizim<br />
tekniği üzerinde uzmanlaşması kural mıdır yoksa fark etmez<br />
mi?<br />
Bütün tekniklerle uğraşıyorum ama yağlıboya tekniği en severek<br />
yaptığım tekniktir. Aslında uzmanlaşmak şart değil ama hedefinizin<br />
ne olduğuna bağlı. Yani ben iyi bir sonuç almak istiyorum<br />
diyorsanız ve yaptığım çalışmayı hem kendim hem de görenler<br />
beğensin derseniz uzmanlaşmak şarttır. Ama ben kendim için resim<br />
yapıyorum derseniz uzmanlık şart değil.<br />
Hangi akımın takipçisisiniz? En beğendiğiniz ressamlar hangileri?<br />
Realizm takipçisiyim. İranlı ressam İmam Maleki beğendiğim bir<br />
sanatçı.<br />
Tablolarınızda sürrealizmin etkisini göreceğimiz çalışmalar var<br />
mı?<br />
Sürrealist çalışmaları beğenirim ama bu şekilde bir çalışmam bulunmuyor.<br />
Tuvalin karşısına geçtiğinizde, ilk fırça darbesini vurduran ne<br />
oluyor?<br />
Aslında tuvalin başına resim yapmak için oturmazsınız belli bir<br />
aşamadan sonra mecbursunuzdur. Aynı acıkmak gibi. Hüzün aşk<br />
ya da mutluluk yada herhangi bir duygu birikmiş ise ve ressamsanız<br />
kendinizi şövalenin başında bulursunuz.<br />
Ortalama bir eserin hayat buluşu ne kadar sürüyor?<br />
Aslında bir resmin minimum yada maksimum süresi yoktur. Dakikalar<br />
içersinde de bir eser çıkarabilirsiniz. Bir ömür boyu da çalışabilirsiniz.<br />
Aslında bir resim hiçbir zaman bitmez.<br />
En marjinal ya da sıra dışı çalışmanız ne oldu? Ebat ya da tablonun<br />
konsepti itibariyle…<br />
Aslında bir çok resim var bu şekilde ama bir tanesini söyleyebilirim.<br />
2003’de Amerika'nın Irak işgali sırasında ağlayan bir adamın<br />
yüzüne vuran acıyı resmetmiştim. Hem kendimin hem de görenlerin<br />
etkilendiği bir resim olmuştu.<br />
Portrelerde nelere dikkat etmek lazım? En titiz çalışılması gereken<br />
tür bu olsa gerek…<br />
Aslında portre yapıyorsanız resmin başından sonuna kadar her<br />
noktaya dikkat etmelisiniz. Çünkü bir çizgi kişiyi yaşlandırırken<br />
bir hatada kişiyi olmadık şekilde gösterebilir. İnsan kusursuz bir<br />
şekilde yaratıldığı için, bir o kadar da kusursuz bir şekilde resmedilmesi<br />
gerekiyor.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
81
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Ressamlar ya da ellerinden çıkan eserler<br />
ülkemizde yeterince kıymet görüyor mu?<br />
Bilinen bir tabir vardır ressam öldüğünde<br />
resimleri değerlenir diye. Aynen öyle oluyor<br />
hem resimleri hem de kendi değerleniyor<br />
ama onun bundan haberi olmuyor.<br />
O nedenle çok rahat bir şekilde söyleyebiliyorum.<br />
Hayır!<br />
Sanata ve sanatçıya verilen değer anlamında<br />
bir on sene öncesi ile mukayese<br />
ettiğinizde durumu, bugün gelinen noktadan<br />
ve gelecekten umutlu musunuz?<br />
Aslında 10 sene öncesine göre genel olarak<br />
iyi görüyorum. Ama genel olarak dememin<br />
bir sebebi var. Günümüzde sanat<br />
ya da sanatçı dendiğinde şarkıcı ve oyuncu<br />
akla geliyor. Örneğin sanatçılara bir<br />
davet verildiğinde orada bir ressam olmuyor.<br />
Şöyle de bir örnek vereyim sokakta<br />
ressam ismi sorulsa Picasso, Van Gogh ya<br />
da neredeyse Türkleştirdiğimiz Bob Ross<br />
ismi akla geliyor. Neden bir Türk ressam<br />
yok? O nedenle bir ressam olarak gelecekten<br />
umutsuzum.<br />
82 Şubat <strong>2016</strong><br />
Peki ya “günümüzde sanatçı olmak” dersem<br />
neler söylersiniz?<br />
Üç türlü sanatçı mevcut. Biri yıllar önce<br />
isim yapmış günümüzde bu ismin meyvesini<br />
yemekte olan, üretmeyi bırakmış eski<br />
ürettikleriyle kendini tekrarlayan o da olmadı<br />
aslında kendi alanine girmeyen yeni<br />
sanatlara o isimle yelken açan…<br />
İkincisi günümüzde çeşitli yollarla isim<br />
yapmış (televizyon yarışmaları, flaş haberler<br />
vb.) üzerine zorlama sanatçı kıyayafetleri<br />
giydirilmiş olanlar… Önce ses,<br />
ses olmadı görsellik, görsellik de olmadı<br />
o zaman da teknolojik yardımlarla olağanüstü<br />
gösterilen sözde sanatçılar… Ve<br />
üçüncü türe geçtiğimizde de tamamen<br />
doğalında sanatçı doğan kişilerle karşılaşıyoruz.<br />
Şartları hiç kolay olmasa da kazıya<br />
kazıya bir yerlere gelmeye çabalayan<br />
aslında sanatında çok yerlere gelen ama<br />
çeşitli kılıflar altında sanatçı olmak öyle<br />
kolay değil yaftasıyla dışlanan. Ne medyada<br />
ne yazılı basında heberi çıkabilen<br />
yada çeşitli sponsorlar yardımı göremediği<br />
için yaptığı sanatını sergileyemeyen.<br />
Yaptığı sanatı ismi bilinmediği için değer<br />
görmeyen ve aslında beğenilip pazarlıklarla<br />
neredeyse bedavaya getirilen.Bütün<br />
bu yaşadıklarına ragmen kendini ve sanatını<br />
sevmeyi başarabilen ve ruhu çıkana<br />
kadar o sanatı devam ettiren asıl ve asil<br />
sanatçılar.<br />
Genç yetenekler için eğitim veriyor musunuz?<br />
Eli yatkın birinin bu işin ilmini<br />
alma süreci nasıl işler?<br />
Çeşitli zaman aralıklarıyla eğitim amaçlı<br />
kurslar açtım. Talep oluyor elbette ve<br />
zaman buldukça da karşılamaya çalışıyorum.<br />
Benim görüşüme göre resim yapmak<br />
isteyen bir kişinin önce resim yapan<br />
uzman bir kişiyi gözlemlemesi gerekiyor.<br />
Eline direkt kalem verilip sadece önüne<br />
bir obje koyup biraz da teknikleri anlatıp<br />
hadi çizin denmesi çok yanlış. Eğitim sistemimiz<br />
malesef benim görüşümün tersi.<br />
Genç yetenekler demişken, ağaç yaşken<br />
eğilir ya… Okullarda resim ya da müzik<br />
eğitimleri sizce yeterli mi?<br />
Malesef yeterli değil. Yaşken eğilmiş bir<br />
insan olarak resim ve resim eğitiminin<br />
ikinci plana atıldığını görüyorum. Aslında<br />
resim diğer derslerdeki başarıyı da artıracak<br />
bir rahatlama seansı olarak kullanılması<br />
gerekirken seçmeli ders yada boşluk<br />
doldurmak için kullanılıyor.
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Ünlü simaları ya da siyasi kimlikleri portrelemek ya da onlara<br />
eser yapmak daha mı zor?<br />
Alanınızda iyiyseniz resmini yaptığınız kişinin konumu çok önemli<br />
değildir. Zaten resim yapma aşamasında belli bir yerden sonra<br />
dış dünya sizin için bitiyor ve kendi dünyanıza dalıyorsunuz.Kendi<br />
dünyanızda da kişilerin konumları diye birşey olmuyor.<br />
Çalışmalarınız sırasında komik ya da enteresan bir anınız var mı<br />
başınıza gelen?<br />
Aslında bir çok anım var. O nedenle ana başlıklarını söyleyebilirim.<br />
Kişilerin özel günlerine portre çalışmalar yapıyorum. Resmini<br />
yapma esnasında resmini yaptığım kişinin trafik kazasında vefat<br />
etmesini de yaşadım, evli bir çiftin mutluluklarını resmederken<br />
kişilerin boşanmasını da yaşadım… İki ayrı şehirde olan sevgililerin<br />
birbirlerinden habersiz bir şekilde bana ulaşması ve süpriz<br />
olarak birbirlerinin yer aldığı aynı fotoğrafın resmini yaptırmaları<br />
da yine hoş bir anıdır.<br />
Bir fotoğraf karesi üzerinden tablo üzerine çalışma yapmak<br />
mümkün mü?<br />
Zaten resim 3 şekilde yapılır.Ya fotoğraftan bakarak, ya kişiyi<br />
yada manzarayı karşınıza alarak yada hayali olarak.<br />
Tercihiniz özgür çalışmalar mı? Bir fotoğraf karesi üzerinden birebir<br />
uygulamalar mı?<br />
Her ressam özgür çalışmak ister aslında, her sanatçı özgür ruhludur.<br />
Çünkü sanatçı yeniyi benzeri olmayanı üretendir. Tabi günümüzde<br />
de geçmişte olduğu gibi maddi kaygılar devreye girebiliyor<br />
ve sanatçı o özgür ruhundan taviz verebiliyor.<br />
Bir tablonun tarihi eser niteliği taşıması için ne kadar zaman<br />
geçmesi lazım?<br />
Bununla ilgili belli bir zaman verilemez. Aslında bir tablonun tarihi<br />
eser oluşunu sadece zamana ya da çok eski yıllarda yapılmış<br />
olmasına bağlayamayız. Eseri ortaya koyan sanatçının bir döneme<br />
yön çizen bir sanatçı oluşu, yine yaptığı resmin özgün oluşu<br />
ve benzerlerinin olmayşı gibi özellikleri de barındırmalı ki tarihi<br />
eser niteliği taşıyabilsin.<br />
Yerli ya da yabancı kimin portresini yapmak isterdiniz?<br />
Ara Güler hayranı olduğum bir sanatçıdır. Hem sanatçı duruşu ile<br />
hem de sanatındaki başarılarıyla beni hep kendine çekmiştir.O<br />
nedenle bir Ara Güler portresi yapmayı çok isterdim.<br />
Mesleki hedeflerinizde neler var?<br />
Gün geçtikçe teknolojinin insanları esir aldığı ve fikir düşünce yaratıcılık<br />
gibi sabır isteyen sanatların kaybolduğu dünyada takip<br />
edilen görüşleri merak edilen yaptığı resimlerle insanları resim<br />
sanatıda varmış dedirtebilen bir ressam olabilmek.<br />
Ressam Bob esprilerini bilirsiniz özellikle son dönemde sosyal<br />
medyada dönen… Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu<br />
tuvale aktarmanızı istesek, “ burada …. şu eksik ; o halde şuraya<br />
da …. şunu çizelim “ diyeceğiniz ne var?<br />
Sanat eksik ve onu yapacak sanatçı çizerdim.<br />
Sanatın evrenselliği hakkındaki görüşleriniz nelerdir?<br />
Sanat dünyadaki bütün insanların anlayabildiği tek dildir. Herhangi<br />
aracı ya da bilgi gerektirmez. Öyle ki bunda zaman farkı<br />
da önemli değildir. İlk çağlardaki insanları karşımıza alabilseydik<br />
onları anlayamayabilirdik ama çizdikleri duvar resimlerini şuan<br />
bile anlayabiliyoruz. Sanat insanlar için büyük önem arzeder.<br />
Günümüzde insanların yaptığı en büyük hata çok konuşmak ve<br />
yazmaktır. Kimse susmayı, düşünüp doğru konuşmayı tercih etmiyor.<br />
Ve bu yüzden barış değil de savaş kelimesini anıyoruz sadece.<br />
Sanat insanların yaptığı bu hatayı kabul etmez.Önce seni<br />
düşündürür sonra belli bir anlama ve yoğunlaşma gerektirir. Son<br />
olarak da sabırla sonucunu bekleme. Ortaya çıkan sonuç ise karşısındaki<br />
kişinin görüşüne ne kadar ters olursa olsun önce onu<br />
anlaması gerekmektedir. İnsanlar bunu konuşma ile başaramıyorken<br />
sanat tüm dünyaya kendi dili ile konuşurken hem anlaşılıyor<br />
hemde bunu yaparken kavga çıkarmıyor. O nedenle sanat<br />
herşeyde olması gerekendir.<br />
Yağlı boya tabloların bakımı nasıl yapılır?<br />
Yağlıboya bakımı eserin yaşıyla doğru orantılıdır. Bakım resmin<br />
durumuna göre çeşitli şekillerde yapılır. Üzerinden uzun yıllar<br />
geçmemiş ise ve herhangi bir yerinde hasar yok ise nemli tüy<br />
bırakmayan özel bezlerle tozunu alabilir resmin yapılışından en<br />
az 6 ay geçmiş ise özel yağlıboya vernikleri ile de resmi koruma<br />
altına alabilirsiniz. Resmin yapılışından uzun yıllar geçmiş ise ve<br />
resimde hasarlar meydana gelmiş ise alanından uzman bir ressamdan<br />
yardım alarak önce hasarlar giderilir sonrasında bakım<br />
çalışması yapılabilir.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
83
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
Harika bir adamla tanıştınız ve işler çok güzel gidiyor. Hatta o kadar iyi<br />
gidiyor ki, ciddi ciddi evliliği düşünmeye başladınız. Ama evliliğin sonsuza<br />
kadar süreceğini bilmek ya da sizi hep mutlu edecek mi diye öngörüde bulunmak<br />
mümkün mü?<br />
Bu aralar hangi gazeteye baksanız ya da<br />
hangi internet sitesini açsanız bir boşanma<br />
haberi alıyorsunuz. Biliyoruz çünkü<br />
biz de bunu yaşıyoruz. Erkeklerin en<br />
çok istediği kadınlar sıralamasında üstlerde yer<br />
alan Irina Shayk bile beş yıllık sevgilisi Cristiano<br />
Ronaldo'ndan ayrıldı. Haberi ortak açıklamayla<br />
duyurduktan sonra, Shayk'ın aldatıldığı dedikoduları<br />
yayıldı. Hiç boşanacağını düşünmediğiniz<br />
arkadaşlarınız bile boşandı. Peki, nasıl oluyor da<br />
"Seni sonsuza kadar seveceğim" sözü bir anda<br />
yalana dönüşüyor ve kadın büyük hayal kırıklığı<br />
yaşıyor?<br />
Yapılan bir araştırmaya göre, kadınların üçte ikisi<br />
yaptıkları kötü seçimden dolayı pişmanlık duyuyor<br />
ve boşanıyor. Ama uzmanlara göre, daha nişanlanmadan<br />
önce birkaç maddeye dikkat ederek<br />
kendinizi bu kaderden koruyabilirsiniz. Bir erkeğin<br />
evlenilecek erkek olduğunu anlamak ve yanlış erkeği<br />
seçme olasılığınızı azaltmanın yolları yok değil.<br />
Bu noktalara dikkat ettiğinizde erkek arkadaşınızla<br />
aynı değerlere sahip olup olmadığınızı ve<br />
doğru sebeplerle onunla evlenip evlenmeyeceğinizi<br />
anlayabilirsiniz. Erkek arkadaşınız hayatınızın<br />
aşkı mı ya da olası eski kocanız mı? Bunu anlamak<br />
için altı maddeye dikkat etmelisiniz.<br />
Geçmişini Görmezden Gelmeyin<br />
Erkek arkadaşınızın geçmişinde tanıdığınız erkeğe<br />
benzetemediğiniz için rahatsız olduğunuz bir<br />
bölüm var mı? Sonrasında ise ilişkinizin bir tekrarı<br />
kaldırıp kaldıramayacağı konusunda karar verin<br />
çünkü eski alışkanlıklar geri gelecektir.<br />
Birisinin gelecekte nasıl davranışlar sergileyeceğini<br />
anlamanın en güzel yolu, onun geçmişteki<br />
davranışlarına bakmaktan geçer. İlişki geçmişinde<br />
kısa süreli takılmalar ve kızgın eski sevgililer<br />
varsa, onu değiştirecek tek kadın olma düşüncesi<br />
eminiz ki size çok çekici gelir. Ama bir erkek birkaç<br />
sefer kötü davranışlar sergilediyse, bunlar mutlaka<br />
sonradan kendini tekrar edecektir. Sadece yüzeyde<br />
bunu göremiyorsunuzdur çünkü içinde bir<br />
yerde yatıyordur. Tutkulu aşk evresinde size çok iyi<br />
davranabilir. Bu da genellikle 18 ay sürer. Ama o<br />
süreden sonra eski alışkanlıklarına döner.<br />
İnsanlar tabii ki değişebilir. 20'li yaşlarındayken<br />
çapkınlıklarıyla nam salan erkekleri şimdi bebek<br />
arabası sürerken görebilirsiniz. O dönem 20'li<br />
yaşlarında mı kaldı yoksa kişiliğine etki bırakarak<br />
derinlerde bir yerde mi saklanıyor, önce bunu<br />
çözmelisiniz. Ona ne gibi davranışların güvenini<br />
kıracağını sorun ve kendi beklentilerinizden bahsedin.<br />
84 Şubat <strong>2016</strong>
Geçmişinde evlilik için belirlediğiniz standartlara<br />
uymayan şeyler yaptıysa, onu bir kenara<br />
çekin ve konuyu gündeme getirin. Neyi, neden<br />
yaptı ğını ona sorun. Size verdiği sebepler arasında<br />
şimdiki durumuna uymayan şeyler varsa<br />
(örneğin arkadaşlarıyla yaşadığı dönemde çok<br />
partilediyse) bunun geçici bir durum olduğunu<br />
anlayabilirsiniz. Ama evlendiğinizde geçmişindeki<br />
bazı aksiyonlar harekete geçebilecek sinyalleri<br />
veriyorsa (örne ğin stresli olduğu dönemlerde<br />
çok partiliyorsa), bu alışkanlıklar onun<br />
hep içinde var olacak demektir.<br />
Ne İstediğinizi Bilin!<br />
Sevgiliniz yemekten anlıyor veya çok güzel giyiniyor<br />
ve siz bu duruma bayı lıyorsunuz, öyle<br />
değil mi? Bu çok güzel. Tabii daha önemli şeyleri<br />
göz ardı edip bu özellikler yüzünden gözlerinizi<br />
kör etmediğiniz sürece… Psikolog Elizabeth<br />
Lombardo, hastalarından büyük bir daire çizmelerini<br />
istiyormuş. O büyük dairenin içine bir<br />
de küçük daire çizdiriyormuş. O küçük dairenin<br />
içine bir eşte aradıkları özellikleri yazdırıyor,<br />
büyük daireyle arasında kalan kısıma ise "Olsa<br />
güzel olur" özelliklerini yazdırıyormuş. Bunun<br />
sonucunda ise şunu söylüyor: "Bir partnerde<br />
küçük daire içinde çizdiğiniz özellikleri arayın,<br />
tersini değil."<br />
Sevgilinizin özelliklerine bakarken, kötü tarafları<br />
var mı ve bunlarla baş edebilir misiniz diye bakın.<br />
Örneğin iyi bir finansçı olduğunu düşünüyor<br />
olabilirsiniz ama işi gereği çok seyahat etmesi<br />
gerekiyorsa hayatınızdaki yokluğu ile baş edebilecek<br />
misiniz? Geniş bir arkadaş çevreniz varsa,<br />
bu çok büyük bir problem olmayabilir ama<br />
evde sevgilinize sarılıp oturmayı seviyorsanız<br />
onun devamlı seyahat ettiği bir evlilikte mutlu<br />
olamazsınız.<br />
Geleceği gören gözlüklerinizi çıkarın<br />
ve onu olduğu gibi görün<br />
Ceo olmanın hayallerini kuran bir MBA öğrencisi<br />
ile birliktesiniz diyelim. Öğrenci kredilerini öderken<br />
geleceği görmek pek mümkün olmayabilir.<br />
Şunu unutmayın: Onun şu andaki haliyle evleniyorsunuz;<br />
bir gün olmasını umduğunuz erkekle<br />
değil. Onun tutkulu haline kendinizi kaptırmak<br />
çok güzel gelebilir ama onun potansiyel kariyerine<br />
ya da olası finansal durumuna bel bağlamamalısınız.<br />
Siz onun başarılı olacağından emin olsanız<br />
bile, dünyanın geri kalanının sizinle aynı fikirde<br />
olmayabileceği olasılığını da düşünmelisiniz.<br />
Beklentileriniz ve gerçekler farklı olabilir. Gerçekler<br />
beklediğiniz gibi çıkmadı- ğındaysa evlilik,<br />
zaman içinde mutsuzluğa sürüklenebilir.<br />
Ve parasal durumlar evlenmeniz konusunda sizi<br />
itekliyorsa durup düşünmenizi tavsiye ediyoruz.<br />
Çünkü kadınların yanlış erkeklerle evlenmesinin<br />
altında finansal güvensizlik yatıyor. Çünkü bazı<br />
kadınlar yaşadıkları maddi sorunların üstesinden<br />
birleşmiş ve iki katına çıkmış maaşla gelebileceklerine<br />
inanıyor. Bu noktada size zengin<br />
ama mutsuz olan çok evli çift olduğunu hatırlatmak<br />
isteriz.<br />
Aile dinamiklerine dikkat edin<br />
Ailesine bağlılığına dayanarak, sadece onunla<br />
evlenmeyeceğinizi söylemeliyiz. Şimdi onları<br />
görmezden gelebiliyor olsanız da, evlendiğinizde<br />
ailesi hayatınızda büyük rol oynayacak. Bu<br />
insanların sadece düğünüzde yer almayacağını,<br />
gelecekteki tüm özel günlerinizde hayatınızın<br />
bir kenarında var olacaklarını aklınızda bulundurmalısınız.<br />
Örneğin çocuğunuz olduğunda<br />
hastanede yanınızda ve büyük tatillerde geniş<br />
masanın etrafında mutlaka bulunacaklar. Birbirinizin<br />
ailesini sevmek zorunda değilsiniz ama<br />
onları hayatınıza ne kadar dahil edeceğiniz konusunda<br />
hemfikir olmalısınız. Aile geleneklerini<br />
dikkatlice inceleyin ve ne sıklıkta görüşüp<br />
iletişime geçtiklerine bakın. Eğer siz ailenizle<br />
her pazar akşam yemeği yiyorsanız ve o sadece<br />
bayramlarda ailesiyle bir araya geliyorsa, ailenin<br />
anlamı konusunda ileride sorunlar yaşayabilirsiniz.<br />
Bu, durumu göz ardı etmemenizi gerektiren bir<br />
durum. Dolayısıyla onunla konuşmalı ve orta<br />
nokta bulmalısınız. Zaman içindeki beklentilerinizi<br />
onun önüne dökün ve neyin içine girdiğinizi<br />
görün. Ailesini her zaman görmemek sorun olmayabilir<br />
ama onları sizden önemli bir konuma<br />
koyarsa ya da sorunlu zamanlarda onların tarafını<br />
tutma olasılığı varsa, ileride ciddi sorunlar<br />
yaşayabilirsiniz. Çünkü her zaman birbirinizi ön<br />
planda tutmalısınız.<br />
Aranızda bir kıvılcım yoksa onu<br />
unutun<br />
Tüm bu ortak değerlerden bahsettikten sonra,<br />
şu birincil gerçeği unutmayın: Aranızda mutlaka<br />
bir etkileşim olmalı. Ekonominin belirsizliğinin<br />
süregeldiği zamanlarda, kadınların çekimden<br />
daha çok istikrarın öneminden bahsetmesi<br />
daha kolaydır. Ama bir ilişkinin sürebilmesi için<br />
kimyaya da ihtiyacınız var. Tabii ki yıllardır birlikteyseniz,<br />
kapıdan girer girmez birbirinizin üzerine<br />
atlamazsınız. Ama yine de zaman zaman<br />
birbirinizin üzerindekileri parçalamayı istemelisiniz.<br />
Başarılı bir evlilik, çok iyi iki arkadaştan<br />
ötesi olmak anlamına geliyor. Muhteşem seks,<br />
sorunları yok etmez ama zor zamanlarda ilişkinizi<br />
zarar görmekten korur.<br />
Cinselliği önemseyin<br />
Tabii ki yıllardır birlikteyseniz, kapıdan girer girmez<br />
birbirinizin üzerine atlamazsınız. Ama yine<br />
de zaman zaman birbirinizin üzerindekileri parçalamayı<br />
istemelisiniz. Başarılı bir evlilik, çok<br />
iyi iki arkadaştan ötesi olmak anlamına geliyor.<br />
Muhteşem seks, sorunları yok etmez ama zor zamanlarda<br />
ilişkinizi zarar görmekten korur.<br />
Evlenmek için belli bir süre<br />
belirlemeyin<br />
Etrafımızdaki çoğu kadın kafasında evlenmesi<br />
gereken yaşı belirlemiştir. Sizin sayınız biyolojik<br />
saati yenmekle veya kız kardeşinizin kaç<br />
yaşında evlendiği gibi faktörlerle ilgiliyse, sizin<br />
üzerinizde gücünü ilan eder ve o yaş yaklaştıkça<br />
yanlış erkekle evlenme riskinizi artırır. Kadınlar<br />
evlenmeleri gereken yaşı geçtiklerini düşünmeye<br />
başladıklarında, "kararında" bir erkekle<br />
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
evlenmeye razı gelir. Değerli zamanlarını boşa<br />
harcamaktan korktuklarından, normalde birlikte<br />
olmayacakları erkeklerle olurlar.<br />
Böylesi korkuların kararınızı etkilemediğinden<br />
emin olmak için, daha genç olsaydınız o erkekle<br />
birlikte olur muydunuz diye kendinize sorun. Şayet<br />
cevabınız güçlü bir "Evet" değilse, o yüzüğü<br />
neden takmak istediğinizi belirleyin. Kafanızda<br />
belirledi ğiniz zamanın gerisinde kalmak ve yalnız<br />
olmaktan mı korkuyorsunuz?<br />
Çocuk sahibi olmak istiyor ama hayatınızdaki<br />
erkeğin çocuğunuzun babası olmasını isteyip<br />
istemediğinizden emin değilseniz, evliliği erteleyin.<br />
Yanlış erkekle evlenmek sizi ileride mutlu<br />
bir anne yapmayacak, bunu da aklınızın bir köşesine<br />
not edin.<br />
Evlenmekten korkmak normal mi?<br />
İçinizde başlayan titremeler geçici bir duruma<br />
mı işaret ediyor, yoksa iç sesiniz size hata yaptığınızı<br />
söylemeye mi çalışıyor? Korkunuz tavan<br />
yaptığında şunlara dikkat edin: O esnada evlilik<br />
hakkında mı konuşuyorsunuz ya da sadece sevgiliniz<br />
hakkında mı konuşuyorsunuz? Evlenmek<br />
üzereyken, nişanlınız hakkında konuşmak içinizi<br />
mutlulukla ve heyecanla doldurmalı. Düğün<br />
konusunda endişelenmeniz çok normal ama endişeleriniz<br />
damat konusundaysa durup düşünmekte<br />
fayda var.<br />
Başka bir şey daha var: Kendinize ya da arkadaşlarınıza<br />
şu soruyu sormamalısınız: "Onun<br />
doğru kişi olduğunu nasıl anlayabilirim?" Çünkü<br />
bu orgazma benzer. Orgazm olup olmadığınızdan<br />
emin değilseniz, olmamışsınızdır. Üzerinde<br />
düşündükten sonra erkek arkadaşınızın doğru<br />
kişi olduğundan hâlâ emin değilseniz, o doğru<br />
kişi değildir.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
85
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
86 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
İLİŞKİ DURUMU AÇIKLANMALI MI?<br />
Uzmanlar, Facebook hayatımıza girdiğinden beri ilişkilerimizin<br />
eski tadının kalmadığını söylüyor. Sevdiklerimizle buluşup hasret<br />
gidermek yerine onların site üzerinden neler yaptığını, kimlerle<br />
görüştüğünü, nerelere gittiğini takip etmeyi endişe verici olarak<br />
nitelendiriyor. Sitede en çok ikilemde kalınan durumlardan biri<br />
de ilişki durumunun belirtilmesi ya da belirtilmemesi. Sevgiliniz<br />
ilişki durumunu açıklamak istemediğinde sakin olun ve kendinize<br />
buranın sadece bir internet sitesi olduğunu, ilişkinizin geleceği<br />
ile ilgili karar vermek yetkisine sahip olmadığını hatırlatın. Yazar,<br />
buradaki herkesin sizin ilişki durumunuzu bilmek zorunda olmadığını,<br />
özel hayatınızı kendinize saklamanız gerektiğini söylü- yor.<br />
Dolayısıyla tavsiyesi de, bu bölümü boş bırakmanız yönünde. İlişki<br />
devam ederken ayrılığı düşünmek çok üzücü ama ayrıldığınız<br />
durumda "… ile ilişkisi var" kısmının birden bozulması, sinirlerinizi<br />
daha da yıpratır. Ayrılığın arkasından sırf ilişki durumunu değiştirmekle<br />
karşı karşıya kalmamak için, Facebook hesabını geçici<br />
süreliğine kapatanları görüyoruz. Sıkıntılı durumlarla karşılaşmamak<br />
ve daha da önemlisi erkek arkadaşınızla sorun yaşamamak<br />
için o kısmı boş bırakmakta fayda var.<br />
ESKİ SEVGİLİ İLE FACEBOOK'TA ARKADAŞ KALMALI<br />
MI?<br />
Bu sorunun cevabını ilişkinin nasıl bittiği veriyor. Eski sevgilinizin<br />
hâlâ listenizde olması durumu saatli bombaya benzetiliyor.<br />
Atacağı mesaj ya da fotoğrafınıza yaptığı yorum yeni sevgilinizle<br />
tartışmanıza, hatta ondan ayrılmanıza sebep olabiliyor. İleride bu<br />
kişinin sorun yaratacağına inanıyorsanız onu bir süre sonra listenizden<br />
silin. Sevgiliniz, eski kız arkadaşını listesinde tutuyorsa<br />
onunla bu durumu konuşabilirsiniz. Yine de bu konuda ısrarcı<br />
olmayın. Yeni bir ilişkiye başladığınız durumda ise yazar, bahar<br />
temizliği yapmanızı öneriyor. Eski sevgilinizi hatırlatacak herhangi<br />
bir duvar yazısı, etiketlenmiş fotoğraf ya da mesaj kesinlikle<br />
tutmayın. Geçmiş yıllardaki paylaşımlarınıza kadar gidilebilecek<br />
Facebook Zaman Tüneli, gerçekten sorun çıkmasına sebep olabiliyor.<br />
FACEBOOK ÇAPKINLARI<br />
Facebook, erkekler için bulunmaz bir av sahası olarak tanımlanmış.<br />
Erkeğin evli ve çocuklu olması da fark etmiyor. Evli erkekler<br />
burada bekar gibi hareket ediyor, saatlerini bu sitede harcıyorlar.<br />
Bunlar gerçek hayatta evli, Facebook'ta bekarlar. Burada konuşmaya<br />
başladığınız erkeğin evli olduğunu anlayamadığınız durumlar<br />
yaşanabilirken, erkeğin evli olduğunu bildiği halde konuşmaya<br />
devam eden kadınlar da var. Çünkü onlar, bu erkeğin eşiyle<br />
arasının kötü olduğu ve yakında boşanacağı yalanına inanıyor.<br />
Siz "ben bu yalanlara kesinlikle kanmam" diyorsanız, arkadaş<br />
listenizi dışarıdaki çapkınlardan ve kötü niyetlilerden korumalısınız.<br />
Arkadaş listenizi gizleyebilirsiniz.<br />
SEVGİLİYLE AYRILMANIN FACEBOOK ADABI<br />
Eskiden tartıştığımız arkadaşımızla bir süre görüşmezdik, olur<br />
biterdi. Ama şimdilerde restleşme, Facebook arkadaş listesinden<br />
silme şeklinde oluyor. Bu sayede karşıdaki kişi gözden çıkarıldığını<br />
anlıyor. Bu arkadaş silme olayını sevgilisi için kullananlar da<br />
var. Sevgilisiyle arası bozulan, sevgilisini listeden çıkararak gerekli<br />
mesajı verdiğini düşünebiliyor. Demirel burada, sevgilinizle<br />
sorununuz olduğunda bunu yüzyüze halletmenizi tavsiye ediyor.<br />
Aşk hayatınız dalgalıysa, bunu Facebook paylaşımlarınızda dile<br />
getirmeyin. Biten bir ilişkinin ardından duvarınıza yazdığınız yorumlar<br />
ondan çok size zarar verecektir. Yazdıklarınızı tüm arkadaşlarınız<br />
okuyor. Yazdığınızın altına arkadaşlarınızın yaptığı<br />
yorumlarhiçbir zaman hafızalardan silinmez, bunu hatırlatalım.<br />
İş hayatından tanıdıklarınızın da listenizde olduğu durumlarda,<br />
itibarınızın da bu çeşit paylaşımlarla zedeleneceğini aklınızdan<br />
çıkarmayın.<br />
PSİKOLOJİMİZİ NASIL ETKİLİYOR?<br />
Facebook'a bakabilmek için telefonumuzu neredeyse koynumuzdan<br />
eksik etmediğimiz hale geldik. Nurhan Demirel, bunu bağımlılıkla<br />
eş tutmuş. Sürekli takipte kalmak başlı başına bir sorun.<br />
Okura şu soruyu yöneltiliyor: Bir insan durup dururken neden fotoğrafının<br />
beğenilmesini ister? Özellikle mesaj atıp "Facebook'ta<br />
fotoğrafımı beğenir misin" diye soran kişilerin ne gibi sorunları<br />
olabilir? Bu, kendini beğenmişlik değil de nedir? Bu kişiler sürekli<br />
paylaştıkları fotoğrafları başkaları beğenmediğinde kızıp öfkeleniyorlar.<br />
Kendisini ait olmadığı bir sosyal sınıfa dahilmiş gibi<br />
göstermeye çalışanlara dikkat çekiliyor. Evde otururken lüks bir<br />
restorandaymış imajı veriyorlar. Andy Warhol'un "Bir gün herkes<br />
15 dakikalığına ünlü olacak" öngörüsü bugün sosyal medyanın<br />
kendi fenomenlerini yaratmasıyla gerçeğe dönüştü. Sıradan bir<br />
kişi de tıpkı ünlüler gibi beğenilme ve toplum tarafından onaylanma<br />
ihtiyacı duyuyor. Diğer yandan yazar, Facebook'a bakmadan<br />
yapamadığını düşünenlere, siteyi sadece arkadaşlarıyla mesajlaşmak<br />
için kullanmalarını ve profil sayfalarında sörf yapmayı<br />
bırakmalarını salık veriyor. Burada gördüğünüz ideal hayatların<br />
sizi aldatmasına izin vermeyin. Hayatlarına özendiğiniz insanlar<br />
da sorunlar yaşıyor ya da geçim sıkıntısı çekiyor olabilir. Kendinize<br />
bu soruyu sorun: İdeal yaşamların ya da mutlu evliliklerin ne<br />
kadarı gerçek?<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
87
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
Erkeğin dizlerinin üzerine çökerek evlilik teklif etmesi ile düğün<br />
salonunun oturma planı, davetiyelerin basılması, masaların<br />
süslenmesi, davetli listesinin hazırlanması hakkında sürekli<br />
tartışan ve her şey için sinirlenen bir adam haline gelmesi<br />
arasında çok kısa bir süre vardır. Evlilik teklifinde bulunan bir<br />
erken sadece sizinle hayatını birleştirmek ister. Evlilik hazırlıklarıyla<br />
ilgili detaylarla uğraşmak, oradan oraya koşturmak için en ufak bir<br />
istek taşımaz. Hatta bu tür konularda endişelenmekten, planlar yapmaktan<br />
ve işleri takip etmekten özellikle kaçınmaya çalışır. Kısacası erkekler<br />
evlenmeye karar verdikleri halde, evlilik öncesi yaşanan sıkıntılarla ilgilenmeyi,<br />
bunlar üzerinde düşünmemeyi tercih ederler. Dışarıdan bakıldığında<br />
damat adayının olayı sahiplenmediği bile düşünülür.<br />
Bu tür zamanlar, çoğu gelin adayının hayatını doğru erkekle birleştirip<br />
birleştirmediği konusunda şüphelere kapıldığı zamanlardır. Evlilik töreni<br />
ile ilgili sürekli espriler yapan, sizi aşırı detaycı bulan ve işleri takip etmekten<br />
kaçınan bir erkeğin birdenbire sinirli, bağırıp çağıran biri haline<br />
gelmesi özellikle sizi çok şaşırtabilir. Bu tür tepkiler aslında erkeğin işi hiç<br />
de hafife almayıp, alır gibi göründüğünün en iyi kanıtıdır. Gergin ve sorumlulukları<br />
karşısında tepkili bir nişanlıyla baş etmek mümkün müdür?<br />
Elbette mümkündür! İlk olarak tavsiyemiz, bu duruma saplanıp kalmayın.<br />
İkinci olarak, kendi kendinize onun evlilik öncesi bir gerginlik yaşadığını<br />
ve bu ruh halinin tamamen geçici olduğunu ona hatırlatın. Üçüncü olarak,<br />
olaylara onun tarafından bakmayı deneyin. Ve tüm sorunların bir çözümü<br />
olduğunu asla unutmayın! Şimdi yazımızı okuyun ve onları gerginleştiren,<br />
sizi de yıpratabilecek muhtemel sorunlara ve olası çözümlere bir göz atın.<br />
Doğru erkek mi, değil mi?<br />
Önce kendiniz sakinleşin! Evet, kabul ediyoruz ki bu iş tıpkı mayın tarlasında<br />
yürümeye benziyor. Ve diğer gerçek de şu ki, ortada sadece bir<br />
damat adayı vardı… Elbette daha önce hayatınıza birileri girmişti. Fakat<br />
her biri sizi hayal kırıklıkları içinde, kalbi kırık bırakıp, çekip gitti. Gayet iyi<br />
biliyorsunuz ki, epey zamandır çevrenizdeki erkeklerin büyük çoğunluğu<br />
yatak arkadaşından başka bir şey olmaya hevesli değil. Zaten isteseler de<br />
sizin için doğru adam olmadıkları kesin. Çoğunlukla, her biri bir başka iş<br />
için uygun. Biriyle içki içmeye gidebiliyorsunuz, biriyle dertleşiyorsunuz,<br />
bir diğeri ise eski bir okul arkadaşınız. Ki zaten pek sık görüşmüyorsunuz.<br />
Kim bilir, belki de sizin için en iyisi o?<br />
88 Şubat <strong>2016</strong>
Ya en sondan bir önceki seçiminizi hatırlıyor<br />
musunuz? Biraz kekeliyordu ve çok utangaç<br />
olduğu için bir oda dolusu insanla konuşmak<br />
şöyle dursun, sizinle buluşmadan önce dahi<br />
kadeh kadeh içmesi gereken biriydi. Ya da hani<br />
şu hava atmaya bayılan bir diğeri? Arkadaşlarınız<br />
onun konuşmalarıyla öyle eğlenmişlerdi ki,<br />
gülmekten kendilerinden geçip, koltuklarından<br />
yere yuvarlanmışlardı. Gerçekten çok ama çok<br />
utanç vericiydi. Hala düşündükçe moralinizi<br />
bozan bu durum, belki de arkadaşlarınızın biraz<br />
işi abartmasıyla ilgiliydi. Kim bilir, belki de<br />
arkadaşlarınız o gece içkiyi biraz fazla kaçırmışlardı.<br />
Tanıdığınız bazı erkeklerse, diğerlerinden daha<br />
tehlikeliydi. Direkt seçim dışı kalan erkeklerle<br />
aynı gruba üye olmalarına rağmen, bunu şahane<br />
biçimde gizleyecek kadar sinsiler. Hatta<br />
o kadar sinsiler ki, dışardan bakıldığında mükemmel<br />
erkeğe çok benzerler. Tıpkı elinde iri<br />
mi iri bir balıkla poz veren balıkçıların hikayelerinde<br />
olduğu gibi. Gerçekte harika bir balık gibi<br />
görünürler ama aslında sadece yatak ıslatan<br />
can sıkıcı bir hikayeden ibaretler.<br />
Sonuçta en iyi adayı seçtiğinizden eminsiniz.<br />
En iyi aday olmasa, zaten seçilmiş olması imkansızdı,<br />
öyle değil mi? Hem unutmayın ki son<br />
zamanlarda gergin görünmesi sadece bir panik<br />
ifadesidir ve kesinlikle geçicidir.<br />
Harcamalar büyük problemdir!<br />
Evlenmek hemen hemen herkes için oldukça<br />
pahalıya patlayan bir iştir. Hepimiz bu gerçeği<br />
iyi biliriz. Ama bir şeyi genel olarak bilmek gayet<br />
soyut bir hisken, insanın kendini “Tanrım,<br />
bu ödemelerin altından nasıl kalkacağım ben?”<br />
diye düşünürken bulması, bambaşka hislerdir.<br />
Damat olmaya özenirken, kendini birden bire<br />
bir yığın borca batmış bulan erkek gergindir. Bir<br />
yandan sizin için ve kendi için her şeyin en güzelini<br />
arzu eder, diğer yandansa sürekli olarak,<br />
bütün bu ödemelerin altından kalkması için kaç<br />
yıl daha köle gibi çalışması gerektiğini hesaplar.<br />
Herkes bu tür ikilemler yaşar ama önemli<br />
olan bu ikilemin, erkek üzerinde yarattığı baskının<br />
şiddetidir.<br />
Bir damat adayının ödemeler konusunda gün<br />
geçtikçe asabileştiğini fark etmeye başladınızsa,<br />
bunu ortadan kaldırmak için sizin yardımcı<br />
olmanız gerekir. Yardım etmenizin tek yolu<br />
ise her ikinizin de bütçenizin isteklerinizin ne<br />
kadarına yettiğini bilmenizden ve bu bütçeye<br />
sadık kalmanızdan geçer. Bu noktada nişanlınızla<br />
bütçe konusunda açık açık konuşmalı ve<br />
sıkıntıları onunla paylaşmalısınız. Üstüne üstlük<br />
tüm borçları ikiniz birlikte ödeyeceksiniz.<br />
Ne kadar borcunuz varsa gelecek yaşamınızda o<br />
kadra çok şeyi ertelemek zorunda kalacaksınız.<br />
Belki sevdiğiniz bir sürü lüksten, eğlenceden<br />
ve güzel tatillerden uzun bir süre vazgeçmeniz<br />
gerekecek! Unutmayın ki evlenmek başklarıyla<br />
aşık atmanızı gerektiren durumlardan biri değildir.<br />
Destek sorunu<br />
Damadın stresini paylaşabileceği, olayları espriyle<br />
ele alacak, pratik bir arkadaşı varsa, işiniz<br />
çok kolay demektir. Komik ve damada her konuda<br />
yardımcı bir erkek arkadaş, başarılı düğünler<br />
için sokağınızın köşesindeki dükkanlar kadar<br />
vazgeçilmezdir. Bu dakikadan itibaren herkes<br />
birbirine bunu iletsin! Çünkü bu tip bir arkadaş<br />
demek, damadın kendini küçük düşürecek bir<br />
yumruk atmasını engelleyen mükemmel bir<br />
dengeleyiciye sahip olmak demektir. Bu özellik<br />
aslında daha eski tarihlerde ilişki sanatı olarak<br />
adlandırılan bir meziyettir. İyi arkadaş düğünde<br />
çok içmeyen, içince kendini dağıtmayan, moral<br />
veren ve pratik çözümler üreten kişi anlamına<br />
gelir ve her damadın bu türden bir yakın arkadaşın<br />
desteğine ihtiyacı olur. Bu arkadaş, gelin<br />
arabasını süsletmeye götürür, bahşiş isteyenlere<br />
zarflarda paralar dağıtır, arabayı kullanır,<br />
damada moral ve destek verir.<br />
“Evet” sırasında ağlarsa<br />
Evlilik töreni herkesin duygularını hassaslaştırır.<br />
En rahat görünen bir erkek bile, bu duygu<br />
yoğunluğu esnasında küçük bir kız çocuğuna<br />
dönüşüp hassaslaşabilir. Aslında harika bir<br />
kadınla hayatını birleştirdiğini düşünen bir<br />
erkeğin mutluluktan ağlamasında bir gariplik<br />
yoktur. Ama belki siz, erkeğin evlenerek bekarlık<br />
hayatına veda ettiği için gözyaşı döktüğünü<br />
düşünüyorsunuzdur. Evet, aslında kabul etmek<br />
lazımdır ki bu duygu da erkekleri ağlatabilir.<br />
Bu, hislerin karmaşasıdır. Onun bu hali muhtemelen<br />
sizi şaşırtıp telaşlandıracaktır ama siz<br />
de görürsünüz ki bu aşırı duygulanımın hemen<br />
ardından aynı erkek, size “Eşim” diye hitap<br />
edecek ve hayatından da gayet memnun görünecektir.<br />
Hem evlilik töreni sırasında gözleri<br />
dolan bir erkek o kadar sevimli görünür ki, diğer<br />
bütün kadınlar, gelinin yani sizin, aslında<br />
ne kadar şanslı biri olduğunuzu düşünmekten<br />
kendilerini alamazlar.<br />
Terleyen damat sinirlidir!<br />
Herkes güneşli, pırıl pırıl, aydınlık bir havada<br />
evlenmek ister. Bu hemen herkesin dileğidir,<br />
öyle değil mi? Oysa açık havada yapılan bir düğün,<br />
her zaman kapalı bir alanda yapılandan<br />
daha zor şartlar içerir. Açık havada evlenmek<br />
yerine, kapalı bir salon seçerseniz, en azından<br />
soğuk bir günde sıcak içeceklerle insanların<br />
içini ısıtabilir, sıcak bir günde soğuk içecekler<br />
ve havalandırma yardımıyla sıcağın hissedilmesini<br />
önleyebilirsiniz. Isısı kontrol edilebilen<br />
kapalı bir alan aslında herkesten çok gelin ve<br />
damadın rahat etmesini sağlar. Sıcaktan terler<br />
içinde kalmazsınız. Damadın ceket ve kravatla<br />
oturmak yüzünden sinirleri de bozulmaz. Hele<br />
bir yaz düğünüyse ve damat beyaz bir smokin<br />
seçtiyse, açık alanda istediği her yere yaslanması,<br />
dokunması imkansızdır. Ama kapalı bir<br />
alan, kıyafetinin kirlenme olasılığını ortadan<br />
kaldırdığı için daha rahat hareket etmesine<br />
müsaade eder. Özellikle temmuz ve ağustos aylarında<br />
gündüz aşırı sıcak olduğu gibi, geceleri<br />
ani yağmurlar görülebilir. Durun ve düşünün<br />
bakalım! Katıldığınız açık hava düğünlerinden<br />
kaç tanesinde ani yağmura tutuldunuz? Şayet<br />
açık hava düğünü yapmak sizin için çok önemliyse,<br />
o zaman yanınıza özellikle damat için tişört<br />
almayı unutmayın deriz!<br />
İlk dans kabusu<br />
Genellikle erkekler sadece ve sadece tek bir<br />
nedenle dans ederler. Kadına eşlik etmek! Bir<br />
erkek, nişanlandığı andan itibaren ayaklarına<br />
geçirdiği dans ayakkabılarını, sonsuza dek<br />
ayağında taşımayı kabul etmiş erkek demektir.<br />
Ve sizinle ilk dansını yaptığında da aslında zorunlu<br />
olarak piste yürümektedir. Çünkü o kadar<br />
insanın gözü önünde hata yapmaktan korkar.<br />
Ne kadar feci değil mi? Ama çözümsüz değil! Bu<br />
sorunu aşmak için önceden pratik yapmayı önerin<br />
ona ve hantal, eli ayağı birbirine dolanmış,<br />
hata yapmaktan korkan acemi çaylak görüntüsünden<br />
ne kadar çabuk sıyrıldığını görün. Hele<br />
hele uygun bir müzik seçimi yapılmışsa, hatta<br />
müziği kendi seçmişse bütün çekingenliğini<br />
üzerinden kolayca atacaktır. Eğer tüm bunlara<br />
rağmen, hala gönül rızasıyla dans edemeyecekse,<br />
heyecanı bir türlü geçmek bilmiyorsa, en<br />
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
güzel ailenizin veya yakın arkadaşlarınızın fazla<br />
beklemeden pistte size katılmalarını organize<br />
edin.<br />
Alkol sorunu<br />
Kendi düğününüzde konuklarınızın arasından<br />
birilerini kapı dışarı etmek zorunda kalmak gerçekten<br />
kötü bir histir. Ama kimi zaman bunu<br />
yapmaya mecbur kalabilirsiniz. Özellikle öğleden<br />
sonra yapılan bir nikah töreninin ardından<br />
küçük bir kokteyl veriyorsanız ve daha sonra<br />
düğün yemeği planınız varsa, kimi konuklar ölçüyü<br />
biraz kaçırabilir. Her vesile ile alkol alan<br />
birileri elbette gecenin ortalarına doğru hareketlerini<br />
kontrol edemez hale gelir. Genellikle<br />
kokteyl sırasında insanların karnını doyuracak<br />
kadar yiyecek servisi yapılmaz. Aç karnına alkol<br />
alan insanların çabucak sarhoş olduğu herkesin<br />
bildiği bir durumdur. Hele sıcak bir yaz gününden<br />
bahsediyorsak… Güne şık, centilmen,<br />
hoş sohbet biri olarak başlayan bir davetli veya<br />
bu kişi ailenizden herhangi biri bile olabilir,<br />
akşama doğru iyice saçmalayan, sürekli içen,<br />
davranışlarını kontrol edemeyen biri haline<br />
dönüşür. Birileriyle kavga edebilir hatta olaylar<br />
büyür ve siz polis çağırmak zorunda bile kalabilirsiniz.<br />
Düğünü berbat eden, konuklarını sinirlerini<br />
bozan bu tür durumlar özellikle damat<br />
ve gelinin ailesinin aşırı üzülmelerine neden<br />
olur. Bu nedenle yakınlarınızdan iki kişinin,<br />
bu tür durumlara karşı uyanık olmasında ve<br />
sürekli etrafı kolaçan etmesinde fayda vardır.<br />
İşler iyice çığırından çıkmadan erken müdahale<br />
etmek, olaylar büyüdükten sonra ortamı yatıştırmaktan<br />
daha kolaydır. Her şeye rağmen bu<br />
türde bir olay yaşarsanız mümkün olduğu kadar<br />
pozitif olmaya devam etmelisiniz. Düğün sahibi<br />
olarak, konuklarınızı üzmemek ve gerektiği gibi<br />
ağırlamak sizin en önemli görevinizdir. Düğünlerin<br />
anlamı mutluluk verici bir birleşmenin kutlanmasıyken,<br />
bulunduğunuz ortamda mutsuzluk<br />
veren şeylerin barınmasına izin vermeyin!<br />
Sonuç olarak unutulmamalı ki, düğün demek<br />
hem gelin için hem de damat için stresli bir iş<br />
demektir. Ve tavsiyemiz kötü giden şeyler hakkında<br />
daha ileriki tarihlerde söz açmamanız ve<br />
o tür şeyleri düğün salonundan çıkarken ardınızda<br />
bırakmanızdır.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
89
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Röportaj: Ece PRIM<br />
utbol hiç kuşku<br />
yok ki kitleleri<br />
peşinden sürükleyen<br />
rakipsiz bir<br />
dünya sporu. Ülkemizde<br />
futbol pek çok kişi için akan<br />
suların durduğu bir akım halinde. Bu<br />
dal da başarılı olup unutulmaz isimler<br />
arasına girmek de yeşil sahalarda<br />
top koşturmaya hevesli gençlerin en<br />
büyük hayali. İşte bu röportaj da bunu<br />
fazlası ile başarmış olan Beşiktaş’ın<br />
efsane futbolcusu Oktay Derelioğlu ile<br />
beraberiz.<br />
Sevgili Oktay bizim tanışmamız çok uzun<br />
yıllar öncesine dayanır. Yeşil sahalarda<br />
keyifle izleyip, programlarımda da konuk<br />
olarak ağırlama şansım olan çok özel bir<br />
isimsin. Bugün seni ve futbolu seven pek<br />
çok okuyucuyla dünden bugüne gelen,<br />
değişen, yenilenen pek çok şeyi konuşacağız.<br />
Öncelikle bildik bir girizgah yapalım<br />
ve futbola başlama yıllarına dönelim.<br />
Biz de seni keyifle izliyoruz. Ve futbola<br />
gelince profesyonel olarak 1990’lar<br />
başında lisanslı olarak devam ettim.<br />
Ama aslında 1985 yılında 10 yaşında<br />
iken fatih Karagümrük de başladım. Çok<br />
erken yaşta başarılar elde ettim. Hatta<br />
kimsenin başaramadığı yaşlarda diyelim.<br />
Çünkü çok az kişiye Türk futbolunda 14<br />
yaşında 2.Lig de 16 yaşında Süper Lig<br />
de 1.Lig de oynaması nasip olmuştur. Bu<br />
yaşlar da bu yoğunluğun içinde olmak<br />
ne kadar doğru veya yanlış tartışılabilir.<br />
1992’de karagümrük’den , Trabzponspor’a<br />
transfer oldum. Daha sonra orada ki<br />
başarılarımdan sonra yine erken yaşta<br />
Trabzonspor’dan ayrılma kararı almıştım.<br />
Ailemden uzak olma ve kendime<br />
bakamama nedenleri yüzünden böyle<br />
olması gerekti ve Beşiktaş’a transfer<br />
oldum. 1993’den 1999- 2000 yılına kadar<br />
Beşiktaş forması giydim. Sonra İspanya<br />
(Las Palmas), Gaziantepspor ve yine<br />
Trabzonspor’da oynadım. Fenerbahçe’de<br />
90 Şubat <strong>2016</strong><br />
2 yıl top koşturdum. Daha sonra bir<br />
Almanya maceram oldu ve Azerbaycan’a<br />
transfer oldum. Ama tabii ki bunların<br />
ardından Beşiktaş’tan sonra bu kadar<br />
takım değiştirmenin kariyerim açısından<br />
doğru olmadığını düşünüyorum. 6-7 yıl<br />
Beşiktaş’ta oynadım. O kısa süre de pek<br />
çok başarı elde ettim. Ama futbol hayatımın<br />
en uzun yıllarını yani 13-14 yılını<br />
Beşiktaş’ta tamamlamam gerekirdi. Bu<br />
benim yıllardır kendi içimde yaşadığım bir<br />
yaradır. Çünkü taş yerinde ağırdır. Bu değişiklikler<br />
de futbolu erken yaşta bırakmama<br />
neden oldu. Futbolu erken bırakmam<br />
ise benim büyük bir hatam.<br />
Evet, gerçekten erken bıraktın. Senin<br />
kariyerinde olan birçok kişi bunu göze<br />
alamazdı.<br />
Maalesef bu hatayı yaptım. Gerçi bir taraftan<br />
çok erken başladığımı da düşünüyorum.<br />
!6 yaşında başlayıp, 16 sezon top<br />
koşturdum. Beşiktaş’tan ayrılmak benim<br />
kararımdı ve tabii ki bu benim geleceğimi<br />
etkiledi. Çok daha yukarılarda, önünde<br />
daha parlak günler yaşayabilecek, zirve<br />
de bir futbolcu olmak varken, 1999-2000<br />
yıllarında bu kararı vermem yanlıştı.<br />
Sen çok disiplinli, ve doğru bildiğini<br />
söylemekten çekinmeyen bir kişiliğe<br />
sahipsin. Yani günümüz de çok az kişi de<br />
bulunan özellikler sen de var. Acaba bu<br />
erken veda sebeplerinde yolunda gitmeyen<br />
bir şeyleri görüp, fevri bir kararla futbol<br />
hayatını sonlandırmış olabilir misin?<br />
Kesinlikle evet. Çok doğru bir tespit. Pire<br />
için yorgan yakmak tabiri var ya! İşte onu<br />
yaptım ben. Birilerine kızıp, küsüp milyonlarca<br />
taraftarı ve beni seven insanları<br />
hayal kırıklığına uğrattım. Ve bunun için<br />
hep çok üzülüyorum. Onlar da bana ne<br />
kadar kızsalar haklılar tabii. Fakat bazı<br />
hataların geri dönüşü olmuyor. Ama kariyerime<br />
baktığımda 100’ün üstünde A Milli<br />
takımlar da oynadım. Avrupa kupalarında<br />
ilk 3 futbolcudan biriydim. Beşiktaş’ın<br />
Avrupa kupalarında en çok gol atan<br />
futbolcusuydum. Türkiye’de adı ilk akla<br />
gelen ilk 10-15 futbolcudan biriydim. Bunlara<br />
bakınca gururlanıyorum ama devam<br />
etseydim bu kariyerin 3 katı bir geleceğim<br />
varmış. Yine söylüyorum sağlam kafa ile<br />
düşünmeden aldığım kararların sonucu<br />
oldu bu hatam.
Profesyonel anlamda saha da top koşturmayı<br />
bırakmış olabilirsin ama yaşamında<br />
asla futbolu bırakmadın. Ve sen yine bu<br />
kulvar da kendini geliştirmeye devam<br />
ettin. Neler yaptın?<br />
Aynen öyle. Bu arada kurslara gittim. 3<br />
kurs bitirdim. UEFA lisansı aldım. Fakat<br />
daha hiç çalıştırmadım. Amacım iyi bir<br />
teknik direktör olmak. Futbolun hep içinde<br />
olacağım. Zamanı geldiğinde de bunu<br />
daha işlevsel şekilde herkes görecek.<br />
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
Yıllar öncesinde senin top koşturduğun<br />
zamanlardan bugüne gelirsek, türk<br />
futbolunda ne gibi farklar var? Mesela<br />
kadınlar adına futbola çok daha fazla ilgi<br />
olduğunu söyleyebilirim.<br />
Evet bu doğru. Bunun dışında o zamanların<br />
aslında daha coşkulu ve heyecanlı<br />
zamanlar olduğunu söyleyebilirim. Bence<br />
şu an da her şey biraz daha suni olmuş.<br />
O farklı atmosferi geri vermek lazım.<br />
Bunun içinde iyi isimler, yeni yetenekler<br />
geliştirip, bu cevherlere daha iyi destek<br />
olmaz gerekli. Maalesef futbol yapısı olarak biz bunları yapan<br />
bir toplum değiliz. Bu heyecanın suni yapıdan çıkması içinde<br />
düzgün ve dürüst yöneticilerin olması lazım. Başarıya yatırım<br />
yapan ama sadece günü kurtarıp, cebini doldurmak isteyen yöneticilerden<br />
uzak kalmak doğrusu. Şu an Türk futbolu bir pislik, bir<br />
bataklık içinde!<br />
Ben de kendi mesleğim açısından bunu düşünmüyor değilim.<br />
Fakat futbol dünyasının bu kadar karmaşa yaşadığı ve topluma<br />
yansıdığı dönemleri geçmişte pek duymadık. Saha önü ve arkası<br />
çok karmaşık. Bu taraftarları ve<br />
futbolseverleri de olumsuz etkileyebiliyor.<br />
Sonuç olarak topun ucunda<br />
siz olduğunuz için de bu tabii ki<br />
olumsuz dönüşlere yol açabiliyor.<br />
Odak noktalarımı değişti?<br />
Ben de böyle düşünüyorum. Biz maalesef<br />
skor odaklıyız. Dışarı doğru<br />
gelişmek yerine kendi içimizde böyleyiz.<br />
Dışa dönük bir başarı odağımız<br />
yok. Kendi içimizde kim şampiyon<br />
olacak? Kim başarılı? Kim başarısız?<br />
Artık bu sığ fikirleri aşmamız lazım. Başarıyı daha büyük zirvelere<br />
taşımak, skorları da yakalamak istiyorsak çıkalım arenalara.<br />
Şampiyonlar Ligine, UEFA’lara… Başarılar saman alevi gibi. İşte<br />
Galatasaray’ın UEFA kupası, 10’larca yıl da bir kazanılan A Milli<br />
takım başarıları bence gerçek ve unutulmaz başarılar değil. Çıtayı<br />
yükseltmek lazım. Bu da ancak beyinlerin ve fikirlerin değişmesi<br />
ile olur. Bu durum biz de şu an da iç mekanizmaya göre ayarlı.<br />
Dışarı da bizi izleyen, takip eden kimse yok. Kendi ligimizin<br />
izlenme oranını yükseltmek ve satış, pazarlamasını iyi yapmak<br />
gerekli. Ayrıca futbol globalleşen, büyük bir iş sektörü haline<br />
gelen bir durumda. Her şeyi reklam ve tanıtımla dönen bir sektör.<br />
Herkes en iyi reklam aracı futbol diyerek reklam veriyor, satış yapıyor.<br />
Yani başarıyı dünya da yakalayabilmek için kalifiye olmak<br />
şart. Yani baştan aşağı iyi oyuncular, iyi yöneticiler ve eğiticilerle<br />
muhatap olursak, herkesin hakkını doğru şekilde verirsek dışa<br />
dönük bir başarı yakalayabiliriz. Bence bizim ligin öncelikle bir<br />
beyin değişimine ihtiyacı var.<br />
Bugüne kadar pek çok teknik direktör ile çalıştın, tanıdın. Türkiye<br />
ve Dünya çapında beğendiğin birkaç isim sayar mısın?<br />
Türkiye’de Mustafa Denizli, Fatih Terim, Şenol Güneş var. Ama bu<br />
isimler de benim gördüğüm hep kendilerine dönük oynuyorlar.<br />
Yani daha hiç biri yeni bir hoca yetiştirmedi. 20-25 senedir varlar<br />
ama böyle bir destekleri yok. Yani daha hiç biri yeni bir hoca<br />
yetiştirmedi. 20-25 senedir varlar ama böyle bir destekleri yok.<br />
Şu an türk futbolu bir<br />
pislik ve bataklık içinde!<br />
Yardımcılarının hiç biri bugüne kadar ön plana çıkamadı. Tamam<br />
tabii ki bu hocalar çok başarılı ama eksik yönleri bu anlam da<br />
çok büyük. Kendilerine odaklı çalışıyorlar. Ben o kadar isimli bir<br />
teknik direktör olsam yanımda yürümesi için birine yol veririm.<br />
Bugün baktığımda dünya futbolunda da çok önemli isimler<br />
var. Mourinho, Ancelotti, Green iyi teknik direktörler. Avrupa’da<br />
çeşitli klüpler de direktörlük yaparak üst seviyeler de başarılar<br />
elde ediyorlar. Ama paylaşımları tek başına değil. Ekip çalışmasının<br />
başarı getirdiğinin farkındalar. Türkiye’de ki “ben” odaklı<br />
başarı isteğinden çok farklı. Yine söylüyorum ülkemizde bu üç<br />
isim çok önemli fakat birilerini yetiştirme açısından eksikler.<br />
Beğendiğin futbolcular kimler?<br />
Çok var tabii ama şu an da aklıma<br />
gelenler şu an da Messi, Ronaldo.<br />
Türkiye’den de Arda Turan ile gururlanıyoruz.<br />
Ama önemli olan bizde ki<br />
başarılı futbolcu sayısını arttırmak. Bu<br />
da doğru yöneticiler ve ciddi çalışmalarla<br />
olur.<br />
Senin disiplinini bugün yeni yetişen<br />
futbolcular da görüyor musun? Kendilerinden<br />
önce ki isimlere saygıları var<br />
mı? yoksa sosyal medyanın reklam ışıltısı renklerini değiştiriyor<br />
mu?<br />
O.D. Doğruyu söylemek gerekirse çok havalara giriyorlar. Ve o<br />
kadar da saygılı değiller. Mesela biz de 1990’lı yıllardan 2000’li<br />
yıllara kadar saygı farklıydı. Şimdikiler öyle değil. Tabii ki herkes<br />
için bunu söyleyemem. Girilen bu havaları oynadıkları futbol ile<br />
karşılaştırırsak zaten çok daha anlamsız olduğunu görüyoruz. En<br />
büyük hata çok çabuk “ben oldum” demek. 3 maç oynayan kendini<br />
süper futbolcu zannedebiliyor. Daha kötüsü iyi oynadıklarını<br />
sanmaları.<br />
Gelelim özel hayatlara. Şöyle ki; gün geçtikçe futbolcular magazin<br />
dünyasında daha çok yer almaya başladı. Bu durumda özel<br />
hayatlarda daha fazla merak konusu oluyor. Peki oyuncuların<br />
bu kadar yoğun şekilde göz önünde olmaları hele ki eşlerinin<br />
onların önüne geçecek şekilde yaşamlar sergilemeleri doğru<br />
mu? Bazıları David-Victoria Beckham çiftini örnek alıyor olabilirler<br />
mi?<br />
Aynen, kesinlikle özenti var.<br />
Peki bu durumlar avantaj mı? Dezavantaj mı?<br />
Eğer bu durumu bir iş kolu gibi görüp, profesyonelce değerlendirip,<br />
nakite çevirebiliyorlarsa avantaj olabilir. Çünkü dünya çapında<br />
sosyal medyanın hayatımızda ki etkin yerini inkar edemeyiz.<br />
Bir başka açıdan işin dozu kaçıp mahremiyete giriliyorsa,<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
91
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
başka yerlere çekiliyor ve amacını aşıyorsa<br />
insan o zaman şu soruyu sorar. Hiç mi?<br />
Ahlak kavramınız yok. Hiç mi? korumamız<br />
gereken bazı değerleriniz kalmadı. Ayrıca<br />
bu hallerin kendinize yakışıp, yakışmadığı<br />
ayrımını yapamayacak duruma mı?<br />
geldiniz. O yüzden bu konu da kişilerin<br />
kendilerini değerlendirip, biraz da ileriyi<br />
görmeye çalışarak karar vermeleri gerekli.<br />
Her yapılan şeyin dakikasını, saniyesini<br />
birilerine haber vermenin doğru olduğunu<br />
düşünmüyorum. Doğal olarak bu tarz<br />
davranışlarda olanların kişisel ve mesleki<br />
anlam da dezavantaj yaşadıklarını veya<br />
yaşayacaklarını düşünüyorum.<br />
Bazı futbolcu eşleri de bize bunları düşündürüyor<br />
zaten.<br />
İşte o bazı eşler futbolcuları kullanarak<br />
kendileri de artist olmaya çalışıyorlar. Sen<br />
eş mi? aldın. Yoksa reklam malzemesi mi?<br />
Tabii bu<br />
konu da herkes için geçerli olamaz. İşte bu<br />
anlam da medya hareketliliği ve renkleri<br />
bazılarının dengesini, ruh sağlığını bozabiliyor.<br />
Oktay futbol hayatına profesyonel olarak<br />
yeşil sahalar da nokta koymuş olabilirsin<br />
ama biz seni özel karşılaşmalar da<br />
izleme şansını el de edebiliyoruz. Son<br />
olarak Acun Ilıcalı’nın organizasyonu olan<br />
Sakarya “4 Büyükler Salon Turnuvası”nda<br />
izledik. Bu turnuva fikri nasıl oluştu? Orada<br />
yıllar sonra bir araya gelen çok bilinen<br />
isimler vardı. Seyirci ilgisi nasıldı?<br />
Öncelikle seyircinin ilgisi çok yoğun ve<br />
coşkuluydu. Hem televizyon da hem de<br />
saha içerisinde çok büyük ilgi gördü. Demek<br />
ki seyirci bizi özlemiş dedik. İzleyici<br />
talebi de çok yüksekti. Oluşmasına gelince<br />
aslında tamamen amatörce oluştu. Maddi<br />
anlamda da bir kazancımız yoktu zaten.<br />
Acun Ilıcalı’nın önderliğinde bir araya gelindi.<br />
Fakat 2 gün de bir sakarya’ya gitmek<br />
ve efor sarfetmek de yorgunluk olmadı<br />
değil. İyisiyle, kötüsüyle güzel geçti diyelim.<br />
En keyifli yönü ise eski dostlarla bir<br />
araya gelmek, sohbetler etmek, seyircinin<br />
coşkusunu yaşamak. Fakat oyun içerisinde<br />
işin zaman zaman amatör havası kaçtı. Bazen<br />
çok sert hareketler, kavgalar, zıtlaşmalar<br />
oldu. Böyle olunca da biraz zevki kaçtı.<br />
Ama organizasyonu değerlendirince Acun<br />
iyi bir iş yaptı. Ufak tefek şeyleri de biraz<br />
hırs, biraz baskı ve televizyon önünde<br />
kendini kontrol edememe olarak değerlendirelim.<br />
Onları da artık mazur gördük.<br />
Yeni nesil için aslında bu turnuva büyük<br />
bir şanstı. İsimlerinizi, başarılarınızı dinleyen<br />
gençler hatta çocuklar sizleri gerek<br />
salonda, gerekse Tv8’de izleme şansını<br />
elde etti. Bu konu da neler söylersin?<br />
Evet o yönü gerçekten çok hoş’tu. Özellikle<br />
biz kenarda dururken gençler resim çektirmek<br />
istediklerinde şimdi maç var sonra<br />
dediğimizde aldığımız cevap; “abi boş ver<br />
maçı, biz sizi görmeye geldik” oluyordu.<br />
O an da gülüyorduk ama aslında haklılar<br />
tabii. Karşılaşma bittiği zaman da elimden<br />
geldiği kadar fotoğraf da çektirdim. Sonuçta<br />
sizi görmeye geldik sözü çok etkiledi.<br />
92 Şubat <strong>2016</strong><br />
Ben ilk defa futbol da salon turnuvası<br />
izledim. Çok da hoşuma gitti. Ortamın<br />
sıcaklığı, samimiyeti çok etkiledi. Biz de<br />
ilk defa yapıldı değil mi?<br />
Aslında Veteranlar ligi olarak yurt dışında<br />
çok yapılıyor. Daha organize olmuş şekilde.<br />
Onların sezon maçları her şeyleri belli.<br />
Türkiye’de Acun’un yaptığı bu turnuva ilk<br />
oldu. Spontane olarak gelişti ama bundan<br />
sonra “Veteranlar Ligi” olarak devam ettirilebilir.<br />
E tabii bu da yapımcıların, organizatörlerin<br />
el atması gereken bir konu.<br />
Benim o maçlar da çekilen fotoğraflarımı<br />
gören arkadaşlarımdan bazıları beni<br />
aradı. Ben de bu organizasyonun ne kadar<br />
güzel ve eğlenceli olduğunu paylaştım.<br />
Soru şu; Bu turnuva devam edecek mi?<br />
Tabii ki edebilir. Bu sadece Acun’un<br />
tekelinde değil. İsteyen başka kanallar,<br />
firmalar belki organizatörler bunun devam<br />
etmesi için yol açabilirler. Televizyona<br />
bakarsak reytingler de yüksek geldi. Bu<br />
saatten sonra bu işe daha ciddiyetle eğilinebilir.<br />
Acun’da Tv8 olarak bunu devam<br />
ettirebilir. Sonuç olarak geri dönüşümü<br />
çok iyi oldu. Bu arada zaman ayarlaması<br />
iyi yapılmalı. Çünkü 2 gün de bir maç oynadık.<br />
Bu biraz yorucu oldu ve sakatlıklar<br />
daha fazla oldu.<br />
Bana göre takım sporları daha heyecanlı<br />
oluyor. Bence çok eğlenceliydi. Ve bakıyorum<br />
da yıllar seni hiç değiştiremiyor. Son<br />
derece formunda ve hala yeşil sahalar da<br />
profesyonel olarak futbol oynuyor gibisin.<br />
Maşallah diyorum ama bunun sırrı nedir?<br />
Çok teşekkürler Ece’ciğim. Spor tabii ki<br />
vazgeçilmezim. Yeme-içmeme dikkat<br />
ediyorum. Stres’ten olabildiğince uzak<br />
kalmaya çalışıyorum. Hayatım düzenli ve<br />
Allah vergisi diyeyim.<br />
Bundan sonra ki hedefinden bahsettin<br />
teknik direktörlük, yorumcu olarak da<br />
görüyoruz seni. Senin bu konu da söyleyeceklerin<br />
ne olur?<br />
Teknik direktörlük tabii ki hedefim.<br />
Yorumculuk da bununla bağlantılı zaten.<br />
Yorumculuk hem kendimi gündem de tutmak<br />
hem de bilgimi daha da pekiştirmek<br />
anlamında önemli. Sonuçta işimin yorumunu<br />
yapıyorum. Fakat zamanı gelince, iyi<br />
bir teknik direktör olunca bunu yapamayacağım.<br />
Aslına bakarsan biz de işi olmadığı halde<br />
ekranlarda her konu da yorum yapan veya<br />
jüri olan isimler de mevcut.<br />
O.D. Tabii canım, teknik direktörlüğü<br />
bırakıp ertesi gün yorumcu olarak çıkan<br />
insanlar da var. O iş hemen hazır bekliyor<br />
gibi. Bu da enteresan.<br />
Futbolcu olmak isteyen gençlere tavsiyelerini<br />
almadan olmaz? Neler söylersin?<br />
O.D. Sabırlı olsunlar. İşlerini sevsinler.<br />
Fevri davranmasınlar. Bu işte sıkı disiplin<br />
şart. Çok çabuk ben oldum demeyip, fevri<br />
kararlar almasınlar. Ve sosyal medyanın<br />
içinde fazla olmasınlar.<br />
Harika bir sohbetti. İstediğin hedeflere<br />
bundan önce olduğu gibi bundan sonra da<br />
fazlasıyla ulaşmanı diliyorum. Çok teşekkür<br />
ederim Oktay.<br />
Ben de çok teşekkür ederim Ece. Gerçekten<br />
çok keyifli bir sohbetti. Tüm futbolseverlere<br />
sevgilerimi iletiyorum.
CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
93
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
Kıskançlığa Tarihsel Bakış<br />
Shakespeare’in Othello eserini 1600’lü yıllarda<br />
yazmış olduğu söyleniyor. Ancak geçmiş ve bugünün<br />
dokusu belli ki çok değişmemiş. Bugün<br />
de hala kadın ve erkek arasındaki pek çok çatışma<br />
ve şiddetin temel sebebi hala kıskançlık.<br />
Kıskançlık, kaybetme korkusu ile ortaya çıkan,<br />
tehdit algısına karşı gelişen bir tepki aslında.<br />
Ünlü matematikçi ve felsefeci Descartes’a göre<br />
kıskançlık, sahip olduklarını koruma isteğinden<br />
kaynaklanan bir tür korku.<br />
Freud ise “Kıskançlık, her zaman mantıksızdır<br />
ve bilinç denetimi altında değildir.” der.<br />
1922’de Freud, normal kıskançlığın bile mantık<br />
dışı bir olay sayılması gerektiğini, böyle bir<br />
duygunun bilinç denetimi altında olmadığını,<br />
dış dünyanın herkesçe paylaşılan gerçekliği ile<br />
orantısız olduğu görüşünü dile getirmiştir.<br />
Othello ve Venedikli Eşi Desdemona’nın<br />
Trajedik Hikayesi<br />
“Kıskançlığa yer veremem.<br />
Bunlar yeni değerler katar değerli bir insana.<br />
En ufak bir korkum, bir kuşkum yok<br />
Karım aldatır diye beni noksanlarım yüzünden.<br />
Gözleri görüyordu beni seçerken.”<br />
94 Şubat <strong>2016</strong><br />
Othello adlı eserinde Shakespeare, Magripli<br />
Zenci bir komutan olan Othello ile Venedikli bir<br />
kızın engel tanımayan aşkını anlatır. Othello yıllarca<br />
Venedik devletinin hizmetinde çalışmış bir<br />
kumandandır. Karısını delicesine seven Othello,<br />
etrafındaki insanların kışkırtmalarıyla olayları<br />
geri dönülemez bir yola sokacaktır. Karısının<br />
sürekli olarak kendisini aldattığından/ aldatacağından<br />
şüphe eden Othello, en sonunda çok<br />
sevdiği karısını vahşice öldürür.<br />
Othello trajedisinin en güçlü teması<br />
“kıskançlık”tır. Orta yaşlı, iri yarı, zenci bir<br />
komutan olan Othello, genç ve güzel karısı<br />
Desdemona’yı, emrindeki yakışıklı bir subaydan<br />
kıskanır. Othello aslında hiç de kıskanç biri<br />
değildir. Aksine, son derece soğukkanlı, öfkesini<br />
kontrol edebilen, sakin bir adamdır. Çavuş<br />
Iago’nun kara çalmalarıyla bu sakin adam, yavaş<br />
yavaş bir canavara dönüşür. “Othello kıskanç<br />
doğmamış, kıskanç edilmiştir. Eğer akıllara<br />
sığmayacak kadar kötü ve kötü olduğu kadar<br />
da zeki bir hain olan Iago’nun eline düşmese,<br />
kıskançlığın ne olduğunu bilmeyecektir Othello.<br />
Ama Iago’nun Othello’yu mahvetmeye kararlı<br />
olduğu, oyunun daha ilk sahnesinden anlaşılır.<br />
Ve Iago bu kararı uygulamaya koyunca, Othello<br />
onun elinde istediği gibi oynattığı bir kuklaya<br />
dönüşür.”<br />
“Cehennemin dini, imanı işte böyle!<br />
En kara günahları işletecekleri zaman şeytanlar,<br />
Bunu önce sevap diye yutturmaya kalkarlar.”<br />
Ömrü savaşlarda geçmiş, ölümcül tehlikeler atlatmış<br />
cesur ve güçlü komutan, karısı hakkında<br />
kulağına fısıldanan bir iki yalan sözle bir anda<br />
perişan olur. İçine kuşku ve kıskançlık ateşi<br />
girdikten sonra Othello, çok acı çeker. Çektiği<br />
acının şiddetli olması, karısına duyduğu sevginin<br />
büyüklüğünü gösterir. Sevdiği kadını başka<br />
bir erkeğin koynunda hayal etmek, Othello’yu<br />
çileden çıkarır, bu acıya dayanamaz. Önceleri<br />
karısına bir melek gibi yumuşak ve nazik davranırken,<br />
kıskançlık duygusu içine girdikten sonra<br />
her geçen gün insanlıktan uzaklaşır, vahşileşir.<br />
Othello’nun gönlünde sevgi ile kıskançlık duyguları<br />
sürekli olarak savaşır. Bu savaşın galibi<br />
kıskançlık olur. Othello çok sevdiği karısını boğarak<br />
öldürür. Karısını boğmadan önce, boğarken<br />
ve boğduktan sonra da sevmektedir, ancak<br />
içindeki kıskançlık duygusuna yenik düşer.
CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />
William Shaksper'in Othello Adlı<br />
Eserinden bir peyzaj<br />
Kıskançlık Doğal Bir Duygu Mu?<br />
Eşler arasında kıskançlığın hiç olmaması ne<br />
kadar sağlıksız ise, çok aşırı düzeyde bir kıskançlık<br />
olması da yine o kadar sağlıksızdır.<br />
Sonuçta kıskançlık denilen duygu tıpkı mutluluk,<br />
öfke, kızgınlık gibi insanın yaratılışı gereği<br />
sahip olduğu duygulardan biridir. Kıskançlığın<br />
patoloji olarak değerlendirilebilmesi için yani<br />
kıskançlığın artık anormal boyutlarda olduğunu<br />
düşünebilmemiz için kişinin yaşam rutinini<br />
bozup bozmadığına bakmak gerekir. Önemli<br />
olan kişinin kıskançlığının dozu önemlidir. Eşler<br />
arasında, kişi kendisine ve çevresine zarar<br />
verecek bir kıskançlık duygusu içerisindeyse<br />
bu durum hafife alınmaması gereken bir durumdur<br />
ve müdahale edilmelidir.<br />
Othello sendromu, kişinin sevdiği bir insanı<br />
patolojik bir şekilde kıskanmasıdır. Kişi gerçek<br />
dışı düşüncelere kapılır. Kendisinin aldatıldığını,<br />
eşinin sadakatsiz olduğunu düşünüp bunun<br />
için tehlikeli olabilecek derecede kendince<br />
önlemler alma yoluna girer. Örneğin; eşini<br />
evden dışarı çıkarmama, kimseyle görüştürmeme<br />
gibi. En ufak şeylerden şüpheye kapılır<br />
ve bu sanrılar o kadar kuvvetlidir ki kişi bütün<br />
vaktini bunu düşünerek geçirebilir. Doğal olarak<br />
kişinin günlük yaşamı bu duygu durumundan<br />
son derece olumsuz etkilenir.<br />
Seven İnsan Kıskanır, Sevmeyen İnsan<br />
Kıskanmaz !<br />
Toplumdan topluma farklılık göstermiş olsa<br />
da, pek çok toplumda şu düşünce hakimdir:<br />
“Seven insan kıskanır. Kıskanmıyorsa seni<br />
sevmiyordur !” Bu zannımca bir şehir efsanesi.<br />
Sevginin temel krtieri kıskançlık değildir.<br />
İnsan elbette ki, yaradılışı gereği sevgi yoluyla<br />
bağlandığı insanları kıskanır.<br />
Ancak bu kıskançlık düzeyi, artık bir saplantı<br />
noktasına geldiyse, böyle bir saplantıyı sevgiyi<br />
ilişkilendirmek çok doğru olmayacaktır. Kişiyi<br />
bu paranoid düşüncelere iten elbette ki “seven<br />
insan kıskanır” inanışı değil, bilinçaltında<br />
yatan “kaybetme korkusu”dur. Sevginin kaybı<br />
ya da kaybedilme tehlikesi, sevilen kişiye ve<br />
bir rakibe karşı duyulan düşmanlık ve kendine<br />
saygıyı azaltan narsistik darbe kıskançlık duygusunu<br />
oluşturan temel öğeler olmuştur.<br />
Kişi, kendini haklı çıkartmak uğruna kendince<br />
bütün delilleri toplar ve bu delilleri eşinin kendisini<br />
aldattığını ispatlamak için kullanır. Böyle<br />
bir sanrısı olan kişi genellikle eşinin özerkliğini<br />
kısıtlama, gizlice eşini izleme, imgesel<br />
aşığı araştırma, eşine saldırıda bulunma gibi<br />
normaldışı davranışlar ortaya koyar. Bu nedenle<br />
bu kişilerin tehlikeli olabileceği, şiddete<br />
başvurabileceği unutulmamalıdır.<br />
Othello Sendromunu Nasıl Anlarız?<br />
Othello sendromu, bir diğer adı ile “patolojik<br />
kıskançlık” belirtileri kendini çok tipik olarak<br />
ortaya koyar. Bu sendroma yakalanan kişi, eşini<br />
aşırı derecede sahiplenen bir tavra bürünür.<br />
Hastalık derecesinde kıskançlık duygusuna<br />
kapılır ve eşinin telefondaki konuşmasından,<br />
giydiği kıyafetin rengine kadar detaylarda aldatıldığına<br />
dair bir delil arar. Eşinin telefonuna<br />
veya sosyal medya hesabına gizli gizli girmeye<br />
çalışmak, eşini sürekli kontrol altında tutmak,<br />
şüphelendiği durumlarda saldırgan davranışlar<br />
ortaya koymak da yine tipik semptomlardır.<br />
Bu kişiler eşlerine ulaşamadıklarında zihinlerinde<br />
sürekli senaryolar yazarlar. Sürekli eşini<br />
takip ederler ve bu sendromu yaşayan kişiler<br />
sürekli gergin ve tehditkar ortamların oluşmasına<br />
neden olurlar. Othello sendromununun<br />
sebeplerini genel olarak ifade edecek olursak;<br />
– Eşini herkesten ve her şeyden kıskanarak kısıtlama<br />
isteği<br />
– Aşırı derecede aldatılma korkusu<br />
– Kişideki aşırı özgüven eksikliği ve düşük<br />
benlik değeri<br />
– Eşinden ayrılmanın bir fobi haline gelmesi<br />
– Hakaret ederek partnerine kendini değersiz<br />
hissettirmek<br />
– Aşırı kontrolsüz tepki ortaya koymak<br />
– Saldırganlık ve şiddet eğilimi<br />
– Eşini tehdit etmek<br />
Kim Daha Kıskanç? Erkekler Mi, Kadınlar Mı?<br />
Yapılan pek çok çalışma, kıskançlığın daha ziyade<br />
erkeklerde görüldüğünü ispatlamaktadır.<br />
Ancak patolojik kıskançlığın kadınlarda daha<br />
yaygın olduğunu bu çalışmanın sonucuna eklememiz<br />
gerekecektir.<br />
Kıskançlıkla ilgili son günlerde yaşanan şiddet<br />
ve cinayetlerin çoğu erkekler tarafından gerçekleştirilmektedir.<br />
Ancak kıskançlık, az önce<br />
de bahsi geçtiği üzere ne sadece kadınlara ne<br />
de sadece erkeklere özgüdür. Sonuçta artık biliyoruz<br />
ki kıskançlığın patolojik<br />
boyutu acı çekme ve acı çektirmeyle<br />
sonuçlanan bir hastalıktır.<br />
Kadın ve erkeklerin kıskançlık<br />
duygularıyla ve kıskançlıkla baş<br />
etme yöntemleri birbirinden<br />
farklıdır. Kadınlar konuya duygusal<br />
yaklaşırken; erkekler daha<br />
çok eylem/şiddet açısından yaklaşır. Kadınlar<br />
genelde bu konuda konuşmayı tercih ederken;<br />
erkekler şiddet göstermeyi seçmektedir. Bu<br />
nedenle aşırı düzeyde kıskanç kadınlar kendilerine<br />
zarar verir; erkekler ise başkalarına zarar<br />
verir !<br />
Her Şeyin Fazlası Zarar!<br />
Kıskançlık, sağlıklı bir bireyde, normal dozlarda<br />
olması koşuluyla, makul ve beklenen bir<br />
durumdur. Sevgi yoluyla kurulan bağlılıklarda,<br />
insanlar birbirlerini kıskanabilir. Hiç kıskanç<br />
olmadığını söyleyen insanlara şüpheyle yaklaşmamız<br />
ve yalan söylediğini düşünmemiz<br />
bundandır. İnsanlar kendilerinden üstün birini<br />
kıskandıklarında bu rekabeti ortaya çıkarır,<br />
bazı durumlarda kişiyi motive edebilir. İlişkilerde<br />
makul düzeyde kıskançlık birleştirici bir<br />
etki yaratabilir. Ancak kıskançlıkla ilgili tüm bu<br />
sonuçlar, uygun düzeylerdeki kıskançlık duygusu<br />
ile ilgilidir. Dozunda olmayan kıskançlık<br />
sağlıklı, değerli ve güvenli olma yolunda bireyleri<br />
engelleyen bir kıskaç gibidir. Kıskançlığın<br />
patolojik düzeyde olması, hem kişinin kendisinde<br />
hem de karşısındakinde istenmeyen sonuçlar<br />
doğurabilir. Her iki tarafta da, yetersizlik<br />
ve değersizlik duygusu, depresyon, nefret,<br />
öfke, saldırganlık, şiddet, boşanma, intihar ve<br />
en uç nokta ölüm, patolojik kıskançlığın en acı<br />
verici sonuçlarından olabilir.<br />
Patolojik kıskançlık ya da diğer ismiyle Othello<br />
Sendromu, her durumdan beslenen, gittikçe<br />
artış gösteren ve kontrol edilmesi zor bir duygudur.<br />
Kişi, kıskançlığın sebebini kendisinden<br />
ziyade karşısındakinde gördükçe, içinden<br />
çıkılamayan bir kısırdöngüye girmiş olur. Kıskançlığın<br />
asıl sebebi kişinin kendisiyle ilgilidir.<br />
Ancak, kıskanç kişi çoğu zaman bunu kendi<br />
başına fark edemez ve bu kişilerin uzman desteği<br />
alması önemlidir.<br />
Shakespeare, Othello’yu yazarken neler hissetti,<br />
neler düşündü bilinmez. Ancak bugün<br />
yaşasaydı, bize Othello’nun ne kadar pişman<br />
olduğunu anlatır ve muhtemelen şu cümleleri<br />
kurardı: “Kıskançlığınız, sevginizin ötesine<br />
geçmesin.”<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
95
CAPITAL BRAVE | "ÇOCUK"<br />
96 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "ÇOCUK"<br />
ASİ ÇOCUKLAR<br />
DAHA MI BAȘARILI?<br />
Kurallara uymakta zorlanan,<br />
başkaldıran çocuklar<br />
için iyi haber: Daha başarılı<br />
olabilirler!<br />
Çocuğunuz hiç itaatsizlik, meydan<br />
okuma ya da derste bile herkesle<br />
konuşmaya çalışmaktan<br />
dolayı okul yetkililerince şikayet<br />
edildi mi? İşte kurallara uymakta<br />
zorluk çeken ebeveynlere iyi bir<br />
haber: Otoriteye medya okuyan çocuklar,<br />
hayatta başarılı olmaya daha<br />
yatkınlar.<br />
Gelişim Psikolojisi’nde yayınlanan bir çalışmaya<br />
göre, yaramaz çocuklar iyi huylu ve<br />
itaatkar çocuklara göre büyüdüklerinde mesleki başarı<br />
elde etmeye daha yatkınlar. Araştırmacılar, mesleki başarıyı<br />
prestij ve sosyoekonomik duruma göre ölçümlediler.<br />
Uslu çocukların uzun vadede her zaman lider olmadığı düşüncesi<br />
duyulmamış değildir. Önceki çalışmalar "uzlaşmacılık"<br />
karakter özelliğinin olumsuz gelir ve kazanç ile ilişkili<br />
olduğunu ortaya koymuştur.<br />
Lüksemburg Üniversitesi, Urbana-Champaign Illinois Üniversitesi<br />
ve Berlin Free Üniversitesi’nden araştırmacılar,<br />
Lüksemburg'da yaşayan 745 insanın verilerini, 1968’de 12<br />
yaşından 2008’de 52 yaşına gelene kadar takip ettiler. Bu<br />
uzun süreli araştırmanın sonucunda, otoriteye karşı duran<br />
çocukların, yetişkinliklerinde daha yüksek gelire sahip<br />
olma eğiliminde oldukları keşfedildi.<br />
Daha asi, daha zengin<br />
Diğer bir deyişle, IQ düzeyi ve sınıfsal farklılıklar bir tarafa<br />
konulduğunda, araştırmacılar, ‘kural yıkma ve ebeveyn<br />
otoritesine meydan okuma’nın çocuklar için ileride yüksek<br />
gelir kazanmasının bir göstergesi olduğunu keşfetti. Bunun<br />
‘şaşırtıcı bir bulgu’ olduğunun altını çizen araştırmacılar,<br />
bu konuda temkinli davranmak gerektiğini de itiraf etti.<br />
Çocuklarda görülen itaatsizlik ve kuralsızlığın aslında çoğu<br />
zaman doğal, meraklı, araştırmacı öğrenim davranışlarından<br />
kaynaklandığı unutulmamalıdır. Ulusal Ekonomik Araştırma<br />
Bürosu için yapılan bir diğer araştırmanın başyazarı<br />
Ross Levine şöyle diyor: “En başarılı girişimciler, bilişsel ve<br />
bilişsel olmayan özelliklerin eşsiz kombinasyonuna sahip<br />
olma eğilimindedirler.”<br />
Okulda daha çok kalma eğilimindedirler ve yükseköğretime<br />
devam olasılıkları da daha yüksektir<br />
Araştırmalara göre, ebeveynlerine baş kaldıran çocuklar<br />
okulda daha uzun süre kalmaya ve akademik kariyere<br />
daha meyillidirler. Bu da yetişkin olduklarında daha nitelikli<br />
olacakları ve dolayısı ile iş hayatında daha tatmin edici<br />
mevkilerde bulunacakları anlamına geliyor. Hatta okulu<br />
bırakanlar arasından yüzde 54lük çoğunluğun da başarılı<br />
girişimciler olduğu gerçeği<br />
istatistiklere yansımıştır. Facebook ve Google'ı başlatmak<br />
için üniversiteyi terk eden Mark Zuckerberg ve Larry Page’i<br />
düşünün.<br />
Tanıştıktan kısa bir süre sonra bile, daha sempatik olma<br />
eğilimindedirler<br />
Tanıştıkları insanlar tarafında kısa süre içinde sevilirler ve<br />
bu potansiyel insan ağı oluşturmak için önemli olduğundan<br />
kendilerini başarıya daha çok yaklaştırır. Buna ek olarak,<br />
çekicilik genellikle şiddet sindirme gibi daha aşırı antisosyal<br />
davranışlar ile ilişkili değildir. İlginç bir şekilde, araştırmalar,<br />
nüfusun yüzde 40 ila yüzde 60 oranında, asi geni<br />
taşıyan insanlardan oluştuğu tahmin edilmektedir.<br />
Etik olmayan nedenlerden dolayı daha başarılı olabilir<br />
Gelişim Psikolojisi’nde yayınlanan çalışmada, araştırmacılar<br />
isyankar davranışlar sergileyen çocukların daha başarılı<br />
yetişkinler olmasına dair bir sebebin daha altını çizdi. “Kural<br />
tanımayan insanlar etik olmayan sebeplerden dolayı da<br />
daha yüksek maaş kazanabilir”<br />
Peki asi çocuklar büyüdüğünde neden daha başarılı oluyor?<br />
Araştırmacılara göre, asi çocukların daha başarılı olmalarının<br />
sebepleri şöyle şekilleniyor:<br />
Kritik durumlarda, daha talepkar olmaya meyillidirler<br />
“Asi yapıdaki kişilerin daha yüksek gelir elde etmelerinin<br />
sebeplerinden birisi, maaş müzakeresi ya da artışı gibi kritik<br />
durumda talepkar olmalarından kaynaklanır” diye açıklıyor<br />
araştırmacılar. Bu asi bir çocuğun büyüdükten sonra<br />
iş yerinde de sesinin daha yüksek çıkacağı anlamına gelir,<br />
özellikle de hızlı ve etkin kararlar verilmesi gerektiğinde.<br />
Çıkarlarını korumayı bilirler<br />
Araştırmacılara göre, asi çocuklar kendi ilgi ve amaçları uğruna<br />
dik durmayı bildikleri için, ileride birer yetişkin olduklarında,<br />
bu karakteristik özellikleri çıkarlarını savunmaya<br />
ve dolayısı ile de yaptıkları işin karşılığını almaya yarayacaktır.<br />
İş yerinde sesinizin duyulmasını sağlamak kesinlikle<br />
daha yüksek gelir elde etmenize yarar.<br />
Sınırları zorlamaya ve daha çok, daha iyiye ulaşmaya<br />
meyillidirler<br />
İngiltere’deki Doğu Sussex Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı<br />
Hizmetleri’nden çocuk ve ergen psikoterapisti Alison Roy’a<br />
göre, asi çocuklar sadece çıkarlarını savunmakla kalmaz,<br />
aynı zamanda sınırları zorlamaya ve riskli eylemlere katılmaya<br />
da daha yatkındırlar. “Fikirlerinin değerli olduğu bilinci<br />
ile yetiştirilen çocuklar, pasif kalmayacak, sınırları zorlayacaktır.<br />
Ve bu oldukça sağlıklı bir tutumdur.” Asi çocuk<br />
statükoyu sorgular, bu da gelişim yolunda çok önemlidir.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
97
CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />
VUSLAT OLCAYDU<br />
vuslat@kozmiksiralar.com<br />
98 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
99
CAPITAL BRAVE | UNUTULMAZ BİLİM İNSANLARI<br />
KATLEDİLMİŞ DEHA<br />
Bilgisayar ve Yapay Zeka'nın Fikir<br />
Babası<br />
2. Dünya Savaşı sırasında kod kırıcı (kriptograf) olarak çalışan ve böylece milyonlarca<br />
insanın hayatının kurtulmasını sağlayan Alan Turing, aynı zamanda günümüzde en<br />
çok kullanılan makinalardan biri olan bilgisayarların temelini oluşturacak ilk temel<br />
fikirleri geliştirmiştir.<br />
23 HAZİRAN<br />
1912'de Londra’da<br />
doğan Alan Mathison<br />
Turing 20. Yüzyıl'ın belki de en önemli matematikçilerinden<br />
biridir. 2. Dünya Savaşı<br />
sırasında kod kırıcı (kriptograf) olarak çalışan<br />
ve böylece milyonlarca insanın hayatının<br />
kurtulmasını sağlayan Alan Turing,<br />
aynı zamanda günümüzde en çok kullanılan<br />
makinalardan biri olan bilgisayarların<br />
temelini oluşturacak ilk temel fikirleri geliştirmiştir.<br />
Kendisini hiçbir zaman bir filozof<br />
olarak tanımlamasa da, 1950 yılında<br />
yayınlanan makalesi "Makinaların İşleyişi<br />
ve Zeka", modern felsefe tarihinde en çok<br />
alıntı yapılan makalelerden birisi olmuştur!<br />
Tek başına yaptığı çalışmalar sonucunda,<br />
o zamana kadar hiçbir biyologun çözemediği<br />
bir sorunun üstesinden gelmiş ve doğada<br />
(özellikler canlılar üzerinde) görülen<br />
desenlerin nasıl oluştuğunu matematiksel<br />
olarak ifade etmeyi başarmıştır. Döneminde<br />
var olmayan bilgisayarları hayal etmekle<br />
kalmamış, bu makinaların aynı zamanda<br />
ileride insana benzer bir şekilde düşünebileceğini<br />
ve hatta bizi aşabileceğini de<br />
öngörerek "Yapay Zeka"nın temellerini<br />
atmıştır. Onun zamanında var olmayan<br />
makinaların, onun zamanında var olmayan<br />
"insansı" zekalarını test edebilmemizi<br />
sağlayacak Turing Testi'ni geliştirmiştir. 42<br />
yıllık kısacık ömründe sadece bilime değil,<br />
insanlığa ve düşünce tarihine de sayısız<br />
değer katmıştır.<br />
Alan Turing, eşcinsel olması nedeniyle<br />
dönemin İngiliz Hükümeti tarafından acımasızca<br />
katledilmiştir. Bu makalemizde,<br />
insanlığa akıl almaz miktarda fikir katabilecek<br />
müthiş bir dehanın hayatından, yaptıklarından<br />
ve insanoğlu tarafından nasıl<br />
katledildiğinden bahsedeceğiz.<br />
14 yaşında Dorset’teki Sherborne Okulu’na<br />
başlayan Alan, burada hayatıyla ilgili çok<br />
önemli iki şeyi keşfetti. Matematiğe olan<br />
ilgisinin ne kadar büyük olduğunu görerek<br />
hayatını bu yönde ilerletmeye karar veren<br />
Alan, aynı zamanda bir hemcinsine aşık<br />
olarak eşcinsel olduğunun da farkına vardı.<br />
Bunun ne kadar "tuhaf" ve "sıradışı" gelen<br />
bir aydınlanma olduğunu hayal edebilirsiniz.<br />
Zira etrafınızdaki toplum sizin kime<br />
aşık olacağınızı belirlemektedir. Öyle ki yasalar,<br />
aşık olmanız gereken cinsiyeti huku-<br />
100 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | UNUTULMAZ BİLİM İNSANLARI<br />
çeşitli kurumlardan gelen verileri defterlere ve kağıtlara işlerdi. Sürekli<br />
olarak bilgiyi işleyip saydıkları için onlara "sayıcı" anlamında<br />
"bilgi-sayar" denirdi. Alan Turing, insanların yaptığı bu çok basit<br />
işin, sadece birkaç mekanik veya elektronik adımla makinalar tarafından<br />
yapılabileceğini öngördü. Bu öngörüsü, insanlık tarihini<br />
değiştirecek bir şekilde, "bilgisayar" sözcüğünü bir insan mesleği<br />
olmaktan çıkaracak ve bir çeşit makinanın adı haline getirecekti...<br />
Bu nedenlerle de yazısı, modern bilgisayar biliminin temellerini<br />
atan çalışması olarak anılmaktadır. Bu çalışması sayesinde mantık<br />
ve matematiğin diğer alanları üzerine çalışmak üzere Princeton<br />
Üniversitesi'ne gitti. Amerika’da kalma şansı olmasına rağmen<br />
1938 yılında İngiltere’ye dönmeye karar verdi ve hemen ardından<br />
da 2. Dünya Savaşı sırasında İngiliz haberleşmesinin sağlanması<br />
amacıyla hükümet tarafından işe alındı.<br />
1939-1945 yılları arasında sürekli Alman şifreleme makinesi Enigma<br />
ile ve diğer kriptolojik araştırmalarla meşgul olur. Enigma, Almanlar<br />
tarafından üretilen ve "kırılamaz" olarak kabul edilen bir<br />
şifreleme sistemidir. Makinanın temel aldığı kodlama sistemi her<br />
gün Alman ordusu tarafından değiştirilmektedir ve makinanın<br />
kendisi de tamamen rastgele gibi gözüken bir şifreleme mekanizmasına<br />
dayanmaktadır. Şifreleme sisteminin her gün değiştiriliyor<br />
olması, o zamanlar sadece insanlardan oluşan şifre kırıcı ekiplerin<br />
(antik "hackerlar" olarak düşünebilirsiniz) makinanın çalışma<br />
mantığını kırmak için yalnızca 24 saatlerinin olmasına neden oluyordu.<br />
Fakat hiçbir insanın zihni ya da fiziksel becerileri, böylesine<br />
karmaşık bir kodun bu kadar hızlı, yorulmaksızın ve dikkat<br />
dağılmaksızın çözülmesine izin vermiyordu. İşte Turing, bir insan<br />
yerine bu çözüm işleminin bir makina tarafından yapılabileceğini<br />
hayal etti.<br />
Morfogenez ve kimyasal tepkimelerle ilgili Turing'e ait<br />
çalışmalara bir örnek...<br />
ki olarak dikte bile etmektedir. O dönemde bir insanın<br />
kendi cinsiyetinden olan başka birine aşık olması<br />
sadece yasak değildi; aynı zamanda ağır bir şekilde<br />
cezalandırılıyordu da... Alan, daha o zamanlarda kural<br />
yıkıcı bir doğaya sahip olduğunu anlamıştı.<br />
Daha sonra Cambridge Üniversitesi'nin Dünyaca ünlü<br />
King's College'ına yazılan Alan, matematik bölümünü<br />
her geçen sene artan yüksek bir başarıyla bitirdi ve<br />
1935 yılında üniversiteye akademi üyesi olarak kabul<br />
edildi. 1936 yılında yayınladığı makalesi "Hesaplanabilir<br />
Sayılar Üzerine", onun ilk ve belki de en büyük<br />
zaferi oldu. Bu yazıda, bugün "hesaplama" (computation)<br />
olarak bildiğimiz olgunun tanımını yapmakla<br />
kalmaz, aynı zamanda hesaplamanın başarabileceklerinin<br />
sınırlarını da ortaya koydu. Onun döneminde<br />
"bilgisayar" (computer), "bilgiyi sayan insan" anlamına<br />
geliyordu. Masa başında saatlerce oturan ve neredeyse<br />
her zaman dişi olan insanlar, devletten veya<br />
Hem iş arkadaşlarının, hem de hükümetin alaycı yaklaşımı ve hayalperest<br />
damgalarıyla karşılaştı. Ancak dediğini başardı ve Nazi<br />
Ordusu'nun "kırılamaz" Enigma'sını neredeyse tek başına çözdü.<br />
Böylelikle Almanlar'ın belkemiği olan hücumbot ve denizaltı haberleşmelerinin<br />
İngilizler ve müttefikleri tarafından satır satır okunabilmesini<br />
sağladı. Bu sayede Almanların yapacağı sayısız sinsi<br />
saldırının önüne geçildi ve milyonlarca masum hayat kurtuldu.<br />
Bu başarısı Alan Turing'i sadece müthiş bir bilim insanı olmaktan<br />
çıkararak, 2. Dünya Savaşı'nın gidişatını değiştiren tarihi ve askeri<br />
bir figür haline de getirdi. Bir de İngiliz Hükümeti'nin hedefi<br />
haline... Çünkü çok fazla şey biliyordu. İngiliz Hükümeti, hayatının<br />
sonuna kadar onu yalnız bırakmayacaktı. Başarıları nedeniyle<br />
kahraman ilan edilmesi gerekirken, "devlet sırrı" adı altında tüm<br />
başarıları halı altına süpürüldü ve görmezden gelindi. Alan Turing,<br />
2. Dünya Savaşı'na yön veren isim olsa da, savaşın bitiminde tam<br />
olarak bir "hiç"ti.<br />
Bu onu yıldırmadı. Avrupa'daki savaşın sona ermesiyle yeni bir<br />
tutkusu ortaya çıktı. Matematik'in ve felsefenin temelini oluşturan<br />
mantık üzerine fikirlerini, kriptolojideki deneyimlerini ve elektronik<br />
aletler hakkındaki bilgisini bir araya getirerek modern anlamdaki<br />
ilk "elektronik bilgisayarı" oluşturmaya karar verdi. Yani<br />
bilgisayarların teorik mümkünatını aşarak, pratik olarak üretilebileceğini<br />
göstermek istiyordu. Ama planları, kendisine rakip olan<br />
ve güçlü bir şekilde desteklenen bir Amerikan projesi nedeniyle<br />
gölgede kaldı. Aynı zamanda savaş zamanında elde edilen başarıların<br />
sır olarak kalması gerekliliği nedeniyle rahatça çalışamaz.<br />
Amacına ulaşamayan çabaları nedeniyle ilgisini başka bir alana<br />
çevirir ve güçlü bir maraton koşucusu olarak ortaya çıkar ve 1948<br />
İngiliz olimpiyat oyunları için neredeyse yeterli olarak kabul edilir.<br />
Turing’i harekete geçiren etkenler ticari ya da endüstriyel olmaktansa,<br />
bilimseldir. Hiçbir zaman para ya da güç hırsına kapılmadı.<br />
Tek tutkusu matematik ve onun uygulama alanlarıydı. Bilgisayarın<br />
üretilmesi konusunda hüsrana uğrayınca, kısa bir süre sonra da<br />
hesaplamanın teorik kısıtlamalarıyla yeniden ilgilenmeye başladı.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
101
CAPITAL BRAVE | UNUTULMAZ BİLİM İNSANLARI<br />
İnsan beyni ilgisini çekmeye başlamıştı.<br />
Beynimiz, karmakarışık bir<br />
bilgisayar gibidir. Turing, beynimizi<br />
güçlü bir hesap makinası olarak görüyordu.<br />
Üretilebilecek bilgisayarların<br />
sadece insanın beyninin ürettiği<br />
davranışlara benzer davranışlar sergilemenin<br />
ötesine geçerek, ondan<br />
daha bile başarılı olabileceğini düşünmeye<br />
başladı. Olması gerektiği<br />
gibi programlandığı takdirde bilgisayarların<br />
insan beynine rakip olabileceğini<br />
ilk defa öne sürdü. Daha<br />
o zamanlarda bilgisayar icat edilmemişti<br />
bile! Bilgisayar, masa başında<br />
çalışan kadınların mesleğinin adı<br />
olmasının yanısıra, Turing'in beyninde<br />
şekillenen hayali bir makinadan<br />
ibaretti...<br />
Bilgisayarların Kısa Tarihi ve Alan<br />
Turing<br />
Aslında bilgisayarların temelleri<br />
kendisinden çok önce, 19. Yüzyıl'da<br />
Charles Babbage tarafından atıldı.<br />
Bu basit analitik hesapları yapabilen<br />
makinalar, günümüzdeki dijital hesap<br />
makinaların çok basit birer versiyonu<br />
gibidir. Tarihin ilk tam otomatik<br />
hesap makinası 1939 senesinde<br />
Harvard Üniversitesi'nde üretilmeye<br />
başlanmıştır. Bildiğimiz ilk bilgisayar<br />
ise 1944 yılında üretilen Mark 1<br />
isimli makinadır. 1912 yılında doğan<br />
Turing, Mark 1 ve sonradan gelecek<br />
sayısız bilgisayarın önünü açan yaklaşımlar<br />
geliştirmiştir. Üstelik dönemindeki<br />
çalışmaların çok ötesinde<br />
bir öngörüyle, makinaların sadece<br />
basit 4 işlemi yapabilmekten öteye<br />
geçebileceğini ileri sürmüştür. Onun<br />
ve diğerlerinin öngörüleriyle 1946<br />
yılında ilk tam amaçlı, programlanabilir<br />
bilgisayar olan ENIAC (Elektronik<br />
Sayısal Entegratör ve Hesap<br />
Makinası) üretilmiştir. 18.000 adet<br />
vakum tübü kullanan, koca bir odayı<br />
kaplayan ve çalışırken bol miktarda<br />
enerji tüketip, çok fazla ısı üreten bu<br />
"canavar", kısa süre sonra, 1951'de<br />
tamamlanan UNIVAC (Evrensel Otomatik<br />
Bilgisayar) tarafından gölgede<br />
bırakılmıştır. Günümüzde ceplerimizde<br />
bile taşıyabildiğimiz bu müthiş<br />
işlevsel makinaların önünü açan<br />
ismin Turing ve öngörüleri olduğunu<br />
bilmek önemlidir. Turing'e geri dönelim:<br />
1948 yılında Manchester<br />
Üniversitesi'ne giden Turing, sadece<br />
iki yıl sonra ünlü makalesini (Makinelerin<br />
İşleyişi ve Zeka) yayınladı.<br />
1936'daki başarılarından dolayı 1951<br />
yılında Kraliyet Cemiyeti'ne akademi<br />
üyesi olarak seçildi. Bu yenilikler,<br />
onu tamamen farklı bir alanda çalışmaya<br />
itti: biyolojik morfogenezin<br />
(yapısal oluşumun) matematiksel<br />
teorisi! Yani canlıların vücut yapılarının<br />
ve üzerlerindeki desenlerin<br />
matematiksel olarak nasıl ifade edilebileceğinin<br />
sırrını çözmeyi kafaya<br />
koydu.<br />
Morfogenez ve kimyasal tepkimelerle<br />
ilgili Turing'e ait çalışmalara<br />
bir örnek...<br />
Ama her şey, aşk ile son buldu. Turing,<br />
1952 yılında bir diğer erkekle<br />
tanıştı ve onunla birlikte oldu. Bunu<br />
Ölümünden sorumlu olan yarısı yenmiş<br />
siyanürlü elma, Alan Turing’in intiharının<br />
bir simgesi haline gelmiştir.<br />
öğrenen devlet yetkilileri, hakkında<br />
yakalama kararı çıkararak "ayıplı suç<br />
işlemek" nedeniyle tutuklar. Kendisine<br />
iki seçenek sunulur: ya hapse<br />
girecektir ya da yüksek dozda östrojen<br />
hormonunun vücuduna enjekte<br />
edilmesiyle "kimyasal olarak hadım"<br />
edilecektir. Alan Turing, hapse girerek<br />
hayatını harcamaktansa, erkekliğini<br />
yitirmeyi tercih seçti. Bunun<br />
üzerine vücuduna düzenli olarak<br />
kimyasal verilmeye başladı. Erkeksi<br />
özelliklerini yitirirken, memeleri büyüdü,<br />
testisleri küçüldü, davranışları<br />
farklılaştı. Kadınlara kadınsı özellikleri<br />
kazandıran östrojen hormonu,<br />
Alan Turing'i sadece fiziksel olarak<br />
değiştirmekle kalmadı; aynı zamanda<br />
zihnini de bulandırmaya başladı.<br />
Üstelik bu tam bir kurtuluş değildi!<br />
Cinsel yönelimi, hayatını değiştirmeyi<br />
sürdürdü. Mahkeme kararından<br />
çok kısa bir süre sonra Turing'in<br />
şifrelemeyle ilgili çalışmalarının,<br />
üniversitede devam edebileceği düzeyde<br />
görülmediği belirtildi. Üniversiteyle<br />
bağları kesilir. Ancak buna<br />
rağmen Turing'in özgürlük anlayışı<br />
en ufak bir yara almadı. Özgürlüklerinin<br />
kısıtlanacağını düşünmek<br />
yerine, daha da güçlü bir özgürlük<br />
aşkıyla yanıp tutuşmaya başladı.<br />
Kendisini tamamen entelektüel çalışmalara<br />
verdi. Sadece biyolojik teorilerinin<br />
değişik uygulamaları için<br />
kolları sıvamaz, aynı zamanda temel<br />
fizik ile de ilgilenmeye başladı.<br />
Kendisinden oldukça uzak olan bu<br />
sahada yepyeni fikirler geliştirmeye<br />
başladı.<br />
İşte tam da bu yepyeni alanlarda,<br />
yepyeni teoriler geliştirmeye başlamışken,<br />
7 Haziran 1954'te evinde<br />
ölü olarak bulundu! Ölüm nedeni<br />
zehirli kimyasal kullanara intihar<br />
olarak ilan edildi. Bu olay, bilim dünyası<br />
ve kamuoyu için oldukça şaşır-<br />
102 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | UNUTULMAZ BİLİM İNSANLARI<br />
tıcı oldu. Turing her ne kadar eşcinselliği,<br />
devlet baskısı ve genel olarak deha nitelikleri<br />
dolayısıyla çoğunlukla içine kapalı<br />
ve kendi halinde bir portre çizse de, bu<br />
nedenlerle kendi hayatına son verecek birine<br />
hiç benzemiyordu. İlaç tedavisi nedeniyle<br />
bozulan psikolojisini düzeltmek için<br />
yardım bile almaya başlamıştı!<br />
Fakat intiharlar kimi zaman belirsizdir.<br />
Hemen komplo teorilerine kucak açmamak<br />
lazım; ancak Dawson gibi bazı eleştirmenler,<br />
suikast ihtimalinin de göz ardı<br />
edilmemesi gerektiğini uzun bir süre boyunca<br />
savundular. Adli tıp doktorları, ölümünün<br />
herhangi bir suikast şüphesi içermediğini<br />
belirtti. Böylece bir süre sonra<br />
kamuoyu ve bilim camiası, Turing'in erken<br />
ölümünün gerçekten de bir intihar<br />
olduğunu kabullendi.<br />
Geriye bakıldığında Alan'ın üzerinde çağdaşlarının<br />
ve hatta yakın dostlarının bile<br />
bihaber olduğu müthiş baskılar olduğu<br />
görülebilir. Kimyasal hadım işlemi onu<br />
bambaşka biri haline dönüştürmüştü.<br />
Zihnini eskisi gibi kullanamadığını düşünüyordu,<br />
insanlarla ilişkileri tuhaflaşmıştı<br />
ve kendisine yabancılaşmıştı. Dönemin<br />
sapkın ve homofobik algısı, belki<br />
de insanlığın en kıymetli dehalarından<br />
birinin hayatına mal oldu. Annesi, onun<br />
acemice yapılmış bir kimya deneyinden<br />
sonra ellerine bulaşıp kalan siyanür nedeniyle<br />
öldüğünü düşünüyordu. Tuhaftır...<br />
Turing'in yakın dostlarının büyük bir<br />
kısmı, Turing'in kendi hayatını alırken<br />
kullandığı siyanürün, annesinin tam da<br />
böyle düşünmesi için seçildiğine inanıyorlar.<br />
Yani Turing, ölürken bile arkasında<br />
bıraktıklarını incitmek istememişti. Ölümünden<br />
sorumlu olan yarısı yenmiş siyanürlü<br />
elma, Alan Turing’in intiharının bir<br />
simgesi haline gelmiştir. Turing'in hayatını<br />
bilen birinin, meşhur teknoloji ürünü<br />
Apple'ın logosuna aynı şekilde bakmaya<br />
devam etmesi mümkün değildir.<br />
Yeri gelmişken belirtelim... Apple'ın logosunun<br />
Turing'e bir göz kırpma olduğuna<br />
dair birçok söylenti bulunmaktadır. Logonun<br />
tasarımcısı Rob Janoff, 2009'daki<br />
bir röportajında logonun ne Turing, ne<br />
Isaac Newton, ne de İncil ile ilgili olduğunu<br />
belirtmiştir. Apple logosuyla ilgili<br />
birçok başka söylenti olsa da, elmadan<br />
alınan ısırık, Fransız sanatçı Jacques Moury-Beauchamps<br />
tarafından tavsiye edilmiştir.<br />
"Isırık" sözcüğü İngilizcede "bite"<br />
(okunuş: "bayt") olarak geçer. Bayt (İng:<br />
"byte", okunuşu: "bayt"), aynı zamanda<br />
bir bilgisayar terimidir. Apple, bunu hoş<br />
bir kelime oyunu olarak görmüştür. Neyse,<br />
toparlayalım:<br />
Turing geride tamamlanmamış işler bıraktı.<br />
Bunların arasında morfogenezin<br />
matematiksel teorisi de vardı. Bu teori,<br />
kimyasal reaksiyonlar ve difüzyon için<br />
lineer olmayan eşitlikleri göstermeyi temel<br />
alıyordu ve Alan da bu tür bir iş için<br />
bilgisayar kullanan ilk kişiydi. Bu yüzden<br />
bazı yazarlar bu teoriden "yapay zekanın<br />
temeli" olarak bahsederler. Bazı kaynaklar<br />
Turing'i "Yapay Zekanın Babası" olarak<br />
görmeyi reddetse de, Evrim Ağacı olarak<br />
biz bu iddiamızın arkasındayız. Bugün<br />
hala uluslararası çapta bir "yapay zeka<br />
testi" olarak kullanılan Turing Testi'ni geliştirecek<br />
kadar Yapay Zeka üzerine kafa<br />
yormuş birini bu unvanla anmamak, bize<br />
saygısızlık olarak gözükmektedir.<br />
Alan zamanının fikirsel akımlarından hiçbirine<br />
tam olarak uymuyordu. 1950'lerde<br />
yorumcular onu tanımlamak için çok<br />
az kelime bulabiliyorlardı. Ama aslında<br />
1970'lere kadar onun hayatının gerçeklerinden<br />
söz edilmedi. Onu aslında hala<br />
20. Yüzyıl düşünce tarzında bile uygun<br />
bir yere yerleştirmek çok zor. Belki de zamanının<br />
en orijinal zihni, kişisel özgürlük<br />
için en ısrarcı olanı oydu. Eğer ki gelecekten<br />
gelen bir isim arıyorsanız, Alan Turing<br />
birkaç olasılıktan biri olarak görülmelidir.<br />
Turing, uzun yıllar boyunca unutuldu. Tıpkı<br />
2. Dünya Savaşı'na yön vermesinden<br />
sonra tamamen unutulması gibi... Belki<br />
kendisi bunu önemsemezdi. Ancak bilim<br />
tarihine merak duyan insanların buna göz<br />
yumması mümkün değildir. Turing'in ünü<br />
ölümünden sonra yıllar geçtikçe bilim<br />
camiasında yayılmaya başladı. Adeta bir<br />
hayalet gibi, efsanesi bilgisayar bilimlerinden<br />
mühendisliğe ve hatta temel bilimlere<br />
kadar hızla yayıldı. Nihayet hak<br />
ettiği saygıya kavuştu; ancak bedeni, hükümet<br />
tarafından katledileli çok oldu. O<br />
noktadan sonra neye yarar?<br />
Devlet eliyle intihara zorlanması ve 7 Haziran<br />
1954 günü, 42 yaşındayken dolaylı<br />
yoldan katledilmesinden tam 59 sene<br />
sonra, 24 Aralık 2013'te, çok nadir görüldüğü<br />
söylenen Kraliyet Özrü’nün (yukarı<br />
sağ fotoğraf da şaşalı bir dille yazılmış<br />
aslı gözüküyor) özeti şu:<br />
“Özür dileriz. Çok daha iyi davranılmayı<br />
hak ediyordun.”<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
103
CAPITAL BRAVE | "BİLİM"<br />
Güneş Sistemi'nin derinliklerinde dokuzuncu bir büyük gezegen gizleniyor olabilir. Burada<br />
illüstrasyon olarak gösterilen gezegen Güneş'ten çok uzakta. Uranüs ve Neptün gibi gazdan<br />
oluştuğu ancak bu buz devlerinden küçük olduğu düşünülüyor.<br />
Geçtiğimiz hafta Astronomical Journal’da açıklandığına<br />
göre, görülmeyen büyük bir gezegenin kütle çekim belirtileri<br />
uzaklardaki bu dünyaların ilginç yörüngelerinde kendini<br />
gösteriyor. Kuiper Kuşağı Cisimleri adı verilen bu ne<br />
yapacağı belli olmayan kütleler, Güneş'in etrafında bilim<br />
insanlarının kafasını yıllardır meşgul eden tuhaf daireler çiziyorlar.<br />
Bu özellik, güneş sisteminde dokuzuncu bir büyük gezegenin<br />
varlığına dair umut verici bir kanıt. Ancak gezegen henüz saptanmış<br />
değil.<br />
“Eğer Güneş Sistemi'nde bir gezegen daha varsa bence bu o,” diyor<br />
Santa Cruz’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden Greg Laughlin.<br />
“Bir gezegen daha bulmak muhteşem bir şey olur. Şansımız yaver<br />
gitsin. Harika bir şey olur.”<br />
Ekip, bu olası gezegenin kütlesinin Dünya’nın 10 katı, bir başka<br />
deyişle genişliğinin üç dünya kadar olduğunu hesaplamış. Bu da<br />
onu bir süper-gezegen ya da mini-Neptün haline getiriyor. Yani<br />
galaksinin yaratmada inanılmaz başarılı olduğu ancak bizim muhitimizde<br />
pek bulunmayan bir gezegen bu.<br />
Ve bizden kelimenin gerçek anlamıyla çok uzaklarda. Simülasyonlar,<br />
gezegenin Güneş'e en yakın olduğu noktanın, Dünya’nınkine<br />
kıyasla 200 ila 300 kez daha uzakta olduğunu ortaya koyuyor.<br />
Peki en uzakta olduğu nokta? Çok iç kesimlerde, Dünya’nın<br />
en uzakta olduğu noktaya kıyasla 600 ila 1200 kere daha uzakta.<br />
“Bu cisim son derece soğuk, uzun süreli bir yörüngede dönüyor<br />
ve Güneş'in etrafında tam bir dönüş yapması muhtemelen 20 bin<br />
yıl sürüyor,” diyor Caltech’in iki gezegen hafiyesinden biri olan<br />
Konstantin Batygin.<br />
104 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "BİLİM"<br />
Dokuzuncu Gezegen ( bilim insanlarının arasında “George,” “Jehoshaphat,” ve “<br />
Maymunlar Gezegeni”) olarak bilinen, kütlesi Dünya’nın 10 katı büyüklükte bir gezegen,<br />
Güneş Sistemi'ndeki altı uzak cismin (kırmızı) gizemli yörüngesini açıklıyor.<br />
[Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü izniyle]<br />
Dokuzuncu Gezegeni Varsaymak<br />
Batygin ve Caltech’den meslektaşı Mike<br />
Brown, yeni bir komşu gezegene dair kanıt<br />
aramak için yola çıkmamış. Tüm bu<br />
gelişmeler bir tesadüf sonucu yaşanmış.<br />
2014 yılında bir başka ekip 2012VP113<br />
adlı bir cisim keşfetmişlerdi. “Biden” ismiyle<br />
de anılan bu gezegenin yörüngesi,<br />
Plüton’un daha ilerisinde keşfedilen Sedna<br />
adlı gezegeninkine benziyordu ve aynı<br />
derecede gizemliydi.<br />
Güneş'in etrafında eğri bir yol çizen Sedna<br />
ve Biden, bilim insanlarına hem kendilerinin<br />
hem de bir avuç uzak gezegenin<br />
tuhaf yörüngelerinin uzak bir cismin kütle<br />
çekimi tarafından belirlendiği fikrini vermişti.<br />
Brown ve Batygin bu gezegenlerin altı<br />
tanesine yakından bakmış ve yörüngelerinin<br />
tesadüfi olamayacak bir biçimde<br />
şekillendiğine karar vermiş. (“Böyle bir<br />
şey olma olasılığı yüzde 0.007’ydi,” diyor<br />
Batygin). Ardından Güneş Sistemi simülasyonu<br />
yaparak gözlemlenen yörüngeleri<br />
yeniden yaratmayı denemiş.<br />
Kısa süre içinde Kuiper Kuşağı’na bağlı<br />
kütle çekim etkisini saf dışı bırakmışlar.<br />
Ve tek bir kozmik şekillendiricinin peşine<br />
düşmüşler.<br />
Olaya bir de dokuzuncu gezegen katıp yörüngesi<br />
ve kütlesini değiştirerek denemeler<br />
yapmışlar. Oval bir yörüngede dönen,<br />
kütlesi Dünya’nın on katı büyüklükte bir<br />
gezegen, hem Sedna ve Biden’in gizemli<br />
yörüngelerini hem de diğer ekstrem Kuiper<br />
Kuşağı gezegenlerinin geçtiği yolu<br />
açıklığa kavuşturmuş.<br />
Bunun dışında, Güneş'in etrafında Güneş<br />
Sistemi düzlemine dikey bir yörüngede<br />
dönen tuhaf gezegenleri de açıklığa kavuşturmuş.<br />
“Bu noktada kendi hesaplarımızla<br />
dalga geçmeyi bıraktık,” diyor<br />
Batygin.<br />
İki araştırmacı gezegenin Güneş'e çok<br />
daha yakın oluştuğunu ve Güneş Sistemi<br />
henüz çok gençken dışına çıktığını tahmin<br />
ediyor. O zamanlar Güneş'in, içine<br />
doğduğu yıldız topluluğunda yer aldığını<br />
ve etraftaki yıldızların uzaklaşan gezegeni<br />
kuşatarak Güneş'in çekiminden kurtulmasını<br />
engellediğini söylüyor Batygin.<br />
İnandırıcı bir öykü ama herkesi ikna etmiyor.<br />
“Güneş Sistemi'nde yeni bir gezegen<br />
olduğuna dair iddialara temkinli yaklaşıyorum,”<br />
diyor Southwest Araştırma<br />
Enstitüsü’nden Hal Levison. “Kariyerim<br />
boyunca bu tür çok iddiayla karşılaştım<br />
ve hepsinin de yanlış olduğu ortaya çıktı.”<br />
Dokuzuncu Gezegeni Bulmak<br />
Eğer bu dokuzuncu büyük gezegen gerçekten<br />
de varsa, öyle uzak ve öyle sönük<br />
ki Dünya'dan henüz saptanmamış olması<br />
hiç şaşırtıcı değil. Plüton’un yeni gezegenden<br />
10 bin kat daha parlak olduğunu<br />
hesaplayan Laughlin, “Solgun bir cisim<br />
bu. Ama hakikaten solgun,” diyor.<br />
Bu kadar büyük mesafeler söz konusu olduğunda,<br />
görece büyük gezegenler bile<br />
günümüzdeki araştırmalarla fark edilebilecek<br />
ısı işaretleri yaymıyor ve pek fazla<br />
güneş ışığı yansıtmıyor. Bunun anlamı şu:<br />
Gezegeni bulmaya çalışan gökbilimciler<br />
sadece son derece güçlü teleskoplar kullanmak<br />
zorunda kalmıyor, aynı zamanda<br />
nereye bakacaklarını da bilmeleri gerekiyor.<br />
Bir başka deyişle, içine girilmesi zor<br />
devasa bir yıldız denizinde hareket eden<br />
bir ışık noktasını aramaya benziyor.<br />
Hawaii’deki Gemini Gözlemevi'nde çalışan<br />
ve Biden’in kâşifi olan Chad Trujillo,<br />
“Tam nerede olduğunu bilmiyoruz yoksa<br />
teleskobu bulunduğu yere çevirir, saptardık.<br />
Ama gökyüzü çok büyük ve bu cisim,<br />
ne kadar uzakta olduğuna bağlı olarak<br />
çok sönük olabilir,” diye konuşuyor.<br />
Ama bilim insanları şanslarını denemeyecek<br />
anlamına gelmiyor bu durum. Hawaii’deki<br />
Subaru teleskobu da başka<br />
teleskoplarla birlikte aramaya katılıyor.<br />
Batygin ve Brown şimdiden arayışa başlamış<br />
bile. Trujillo ise meslektaşlarıyla<br />
birlikte önümüzdeki ay tahmini yörüngede<br />
araştırma yapmaya başlayacaklarını<br />
söylüyor.<br />
Orijinal X Gezegeni<br />
Bilim insanlarının, uzaklardaki büyük bir<br />
gezegenin varlığını öne sürmeleri bir ilk<br />
değil. Bu tür öngörüler yüz yıl öncesine<br />
kadar uzanıyor ama şimdiye kadar hiçbiri<br />
doğru çıkmadı.<br />
Bunların belki de en ünlüsü Percival<br />
Lowell’in gezegeniydi. X Gezegeni adını<br />
verdiği bu gezegenin, Neptün’ün yörüngesi<br />
dışında keşfedilmeyi beklediğini öne<br />
sürmüştü. Lowell’in iddiası on yıl süren<br />
X Gezegeni arayışını başlatmış ve 1930<br />
yılında Plüton’un bulunuşuyla sonuçlanmıştı.<br />
Plüton, Uranüs ve Neptün’ün yörüngesindeki<br />
Lowell’in öne sürdüğü tuhaflıkları<br />
açıklayamayacak kadar küçüktü. Ancak<br />
bu tuhaflığın nedeninin, görünmeyen<br />
dokuzuncu bir büyük gezegenin çekim<br />
gücünden ziyade yanlış hesaplamaların<br />
sonucu olduğu ortaya çıkmıştı. Bundan<br />
sonraki 86 yıl boyunca daha birçok tahmin<br />
yapıldı. Ve hepsi boş çıktı.<br />
Yeni öngörü kozmosun derinliklerinde<br />
kaybolmayabilir belki de.<br />
“Batygin ve Brown’un tezini, böyle bir<br />
gezegenin varlığını inandırıcı bir şekilde<br />
gösteren ve yörüngesini oldukça iyi belirleyen<br />
ilk çalışma olarak görüyorum,”<br />
diyor Observatoire de la Côte d’Azur’den<br />
Alessandro Morbidelli. “Çok sağlam bir<br />
sav.”<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
105
CAPITAL BRAVE | "KEŞFET"<br />
Bataklık mumyaları, oksijen yetersizliğinden dolayı<br />
bakteriler deriyi çürütemediğinden çok iyi korunmuş.<br />
Tollund Adamı olarak bilinen bu ölü Danimarka’da<br />
bulundu.<br />
106 Şubat <strong>2016</strong><br />
Polonyalı bilim insanları<br />
Eski Mısır mumyaları hakkında<br />
dünyanın en araştırmasını<br />
başlatacaklarını<br />
açıkladı. Varşova merkezli<br />
proje kapsamında 42 mumya<br />
incelenecek, eski çağlardaki<br />
hastalıklara, mumyaların<br />
mesleklerine ve hatta<br />
solak olup olmadıklarına<br />
dair ipuçları araştırılacak.<br />
Dünyanın dört bir<br />
yanındaki farklı<br />
kültürler hemen<br />
her ortamda ölülerini<br />
koruma<br />
yolu bulmuş.<br />
Polonyalı bilim insanları Eski Mısır<br />
mumyaları hakkında dünyanın<br />
en araştırmasını başlatacaklarını<br />
açıkladı. Varşova merkezli proje<br />
kapsamında 42 mumya incelenecek,<br />
eski çağlardaki hastalıklara,<br />
mumyaların mesleklerine ve hatta<br />
solak olup olmadıklarına dair ipuçları<br />
araştırılacak.<br />
Mumyalar Mısır’la özdeşleşmiş<br />
olabilir; ancak aslında tüm dünyada<br />
farklı kültürler ölülerinin<br />
sağlam kalması için yaratıcı yollar<br />
bulmuşlar.<br />
İşte daha önce duymamış olabileceğiniz<br />
örnekler de dahil dünyadaki<br />
mumyalardan birkaçı ve yapay<br />
ölümsüzlük yolları.<br />
Bataklık Mumyaları<br />
İrlanda cinli ve perili masallarıyla<br />
ünlü olabilir ama sisli topraklarında<br />
daha da tuhaf şeylerin gizlendiği<br />
anlaşılıyor: Bataklık mumyaları.<br />
Yüzlerce yıl önce İrlanda’nın bataklıklarına<br />
atılan ölüler, bu acımasız<br />
ortamda korunmuş. Bataklıklarda<br />
çok az oksijen oluyor, bu da cesetleri<br />
yiyen bakterilerin gelmesini<br />
engelleyerek yüzlerce yıl boyunca<br />
sağlam kalmalarına yol açmış.<br />
En son İrlanda bataklık mumyası<br />
2011 yılında keşfedildi. En eski bataklık<br />
mumyası ise 4 bin yaşında,<br />
yani Mısır kralı Tutankhamun’dan<br />
500 yıl daha yaşlı.<br />
Bedenlerinin binlerce yıl boyunca<br />
korunacağı akıllarına gelir miydi<br />
hiç?
Dünyanın En Yaşlı Mumyaları<br />
Şili’deki Chinchorro mumyaları dünyanın<br />
bilinçli yapılmış en eski mumyaları.<br />
Chinchorrolar, şimdiki güney Peru ve kuzey<br />
Şili sahillerinde 9 bin yıl önce yaşamış<br />
olan balıkçı bir halktı.<br />
En ünlü Chinchorro mezarlığı Şili’de bulunuyor.<br />
Arica ve Cobija kentleri arasındaki<br />
bu mezarlıkta “Siyah Mumyalar” olarak<br />
bilinen insan cesetleri binlerce yıl boyunca<br />
saklı kalmış. Siyah Mumyalar'a isimleri,<br />
bedenlerini kaplayan demir benzeri siyah<br />
manganez metali nedeniyle verilmiş.<br />
Chinchorro cenazeciler, Siyah Mumya<br />
yapmak için ölünün kafa, kol ve bacaklarını<br />
kesip organlarını ve etini çıkarıyor,<br />
kafatasında bir delik açarak beyni boşaltıyorlardı.<br />
Latin American Antiquity adlı<br />
dergide 1995 yılında yayımlanan bir araştırmaya<br />
göre, ölünün derisi tıpkı bir çorabı<br />
çıkarıp giyermiş gibi sıyrılıp sonra bedene<br />
yeniden geçiriliyordu. İşlem, kadavranın<br />
kuruması için göğüs boşluğuna sıcak kömür<br />
doldurularak bitiriliyordu.<br />
Ardından bedeni çubuklar ve hayvan<br />
kılıyla yeniden inşa ediyor ve beyaz kül<br />
kaplıyorlardı. En son bir dokunuş olarak<br />
kafatasına kısa siyah bir tutam saç ekliyor<br />
ve bedeni manganez ile siyaha boyuyorlardı.<br />
Yapay yollarla korunmuş bilinen en eski ölüler<br />
Chinchorro mumyaları. Mısır mumyalarından<br />
binlerce yıl önceye tarihleniyorlar.<br />
Chinchorro'ların neden ölülerini mum<br />
yaladıkları bilinmiyor. Ölümden sonra hayata<br />
inanıyorlardı belki ya da deprem ve<br />
El Niño gibi doğal felaketler halkı ölüm ritüelleri<br />
ve atalara tapınmaya itmişti.<br />
21. Yüzyıl Mumyaları<br />
Yeni Gine’deki bazı köylüler hâlâ atalarını<br />
mumyalıyor.<br />
Ölüler bir kulübeye konularak iç organlar<br />
kuruyana kadar tütsüleniyor. Ardından,<br />
yapısal bütünlüğün korunması için<br />
kırmızı kille kaplanıp ormanda bir tapınağa<br />
götürülüyor.<br />
Cesetler kutlamalar sırasında tapınaktan<br />
getiriliyor ve yakınları atalarına danışmak<br />
için mumyaları ziyaret ediyor.<br />
Papua Yeni Gine mumyaları, ilk kez İngiliz<br />
kaşif Charles Higgins tarafından 1907<br />
yılında belgelenmişti. 1950’lerde gezgin<br />
Atalarını köylerinin üst kesimlerindeki<br />
mağarasına geri taşıyan bir aile. Papua Yeni<br />
Gine’de mumyalanmış aile üyeleri sıklıkla<br />
toplum içinde yer alıyor ve köydeki<br />
kutlamalara dahil ediliyor.<br />
misyonerler bu uygulamayı engellemeye<br />
çalışmışlardı ama ölen saygın ataların<br />
tütsülendiği köyler hâlâ var.<br />
Nasıl Mumya Olunur<br />
Atalarımızdan bazıları ise cenazecilere<br />
güvenmeyip kendi kendini mumyalamayı<br />
seçiyordu.<br />
Bu ölümcül ve korkunç uygulama Japonya,<br />
Çin ve Hindistan’daki<br />
Budist rahipler tarafından<br />
yapılıyordu. Bazıları<br />
sonucun kendilerine özel<br />
güçler vereceğine inanıyordu,<br />
bazıları da bir<br />
gün gelip uykudan uyanır<br />
gibi uyanacaklarını düşünüyordu.<br />
Kendi kendine<br />
mumyalamayı seçen<br />
rahipler üç yıl boyunca<br />
sadece yemiş ve tohumdan<br />
oluşan bir beslenme<br />
uyguluyor, ondan sonraki<br />
üç yıl boyunca da<br />
sadece ağaç kabuğu ve<br />
kök yiyorlardı. Amaç bedenlerindeki<br />
yağın tamamını yok etmekti,<br />
böylece ölümden sonra bakterilere daha<br />
az yiyecek şey kalacaktı.<br />
Bu beslenme biçimi Büyük Usta Budist<br />
Kûkai tarafından geliştirilmişti. 1962<br />
yılında History of Religions dergisinde<br />
yayımlanan bir yazıya göre, tüm tahılları<br />
reddettiğine ve kendisini taş bir mağarada<br />
mumyaladığına inanılıyordu.<br />
Rahipler daha sonra, sürekli kusmaya<br />
yol açarak bedende kalan sıvının tamamen<br />
tükenmesini sağlayan zehirli bir çay<br />
içiyorlardı. Bedenlerinde su olmaması ve<br />
damarlarında dolaşan zehir de yine bakterinin<br />
ölümden sonra bedeni çürütmesini<br />
zorlaştıracaktı.<br />
Son yaklaştığında, yanlarında sadece<br />
bir hava borusu ve çıngırakla mezara giriyorlardı.<br />
Meditasyon yapıyor, her gün çıngırağı<br />
sallayarak dışarıdakilere hâlâ yaşadıklarını<br />
haber veriyorlardı. Çıngırağın<br />
sustuğu noktada hava borusu çıkarılıyor<br />
ve mezar kapatılıyordu.<br />
Tüm bu çabaya rağmen, kendi kendini<br />
mumyalama işlemi her zaman sonuca<br />
CAPITAL BRAVE | "KEŞFET"<br />
ulaşmamıştı. Hatta rahiplerin çoğunun<br />
başarısız olduğu ve cesetlerinin<br />
çürüdüğü görülüyor.<br />
Günümüzde, kendi kendini<br />
mumyalama Budist dini liderlerince<br />
onaylanmıyor. Ancak uygulama<br />
12. yüzyılda başlamış<br />
olduğu için bilim insanları hâlâ<br />
bu mumyalardan bulmaya devam<br />
ediyor, en az 24 tanesi ortaya çıkarılmış<br />
durumda. 2015 yılında,<br />
kendi kendini mumyalamış bir<br />
Budist rahibin ölüsü Çin’deki bir<br />
Buda heykelinin içinde bulundu.<br />
...Ve Mısır Mumyaları<br />
Piramitlerinde rahat bir şekilde yatan, “lanetlerle”<br />
korunmuş Mısır mumyaları hem<br />
gerçek hem de kurgu dünyada çok ünlü.<br />
Araştırmacılar tarafından geçmişe<br />
açılan bir pencere olarak yüceltilen ve<br />
Hollywood tarafından sansasyonel bir<br />
biçimde kullanılan mumyalanmış Mısır<br />
cesetleri, mumyaların kaymak tabakasını<br />
oluşturuyor.<br />
Mısırlılar genelde 70 gün süren bir süreçle<br />
mumyalanıyorlardı. Rahipler cesedin<br />
beynini sıvılaştırıyor ve burundan akıtıyordu.<br />
Tüm iç organlar çıkarılıyor ve kalp<br />
dışında hepsi ayrı şişelere konuluyordu.<br />
Kalp yerinde bırakılıyordu çünkü Mısırlılar<br />
kalbin insanın var oluşu ve aklı için esas<br />
olduğuna inanıyorlardı.<br />
Ardından beden natron (doğal sodyum<br />
karbonat) denilen bir tür tuzla kurutuluyor<br />
ve yüzlerce metre beze sarılıyordu. Artık<br />
tamamen mumyalanan beden, kişinin<br />
öteki dünyada ihtiyacı olabilecek yiyecek<br />
ve tılsımların resimleri veya modelleriyle<br />
birlikte mezara gömülüyordu.<br />
“Mısırlılar mumyalanmış bedenin ruhun<br />
evi olduğuna inanıyorlardı. Beden<br />
yok olursa ruh yolunu şaşırırdı,” deniliyor<br />
Smithsonian web sitesinde.<br />
Bu mumyalama biçimi o kadar başarılıydı<br />
ki binlerce yılın ardından Mısırlıların<br />
mumyalanmış bedenlerinden çok şey öğreniyoruz.<br />
Mumyalar konusundaki araştırma henüz<br />
sona ermiş değil. Bilim insanları<br />
şu sıralarda, bir başka gizli mezara açılan<br />
kapının ipuçlarını buldukları Kral<br />
Tutankhamun’un mezarını inceliyorlar.<br />
Arkeolog Nicholas Reeves mezarda<br />
Tutankhamun’un kayınvalidesi ünlü<br />
Nefertiti’nin yattığına inanıyor.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
107
CAPITAL BRAVE | KEŞFET<br />
DÜNYANIN EN ESKİ TAPINAĞI<br />
Dünyanın en eski anıtları eski ihtişamını<br />
geri kazanıyor: Şu ana kadar keşfedilen en<br />
eski tapınak binalarına ev sahipliği yapan<br />
Göbekli Tepe, yeni bir proje kapsamında<br />
tanıtılıp korunacak.<br />
108 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | KEŞFET<br />
GÖBEKLİ TEPE<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
109
CAPITAL BRAVE | "PSİKOLOJİ"<br />
Aldığımız kararlarda,<br />
irademize ne<br />
derece hâkim olabiliyoruz?<br />
Aldığımız<br />
kararlarda, biz mi<br />
beynimizi yönetiyoruz<br />
yoksa beynimiz<br />
mi bizi?<br />
Bir tren yolunun<br />
yakınlarındasınız.<br />
Birden bire<br />
bir gürültü ile<br />
irkiliyorsunuz. İçinde,<br />
sürücüsünün veya kontrol<br />
eden bir kişinin olmadığı<br />
bir vagonun, tren<br />
yolu boyunca hızla yol<br />
almakta olduğunu görüyorsunuz.<br />
Bir bakıyorsunuz<br />
ki, ileride ve tren<br />
yolunun üzerinde beş işçi, sırtları, gelen vagona dönük olmak<br />
üzere çalışıyorlar. Şehrin gürültüsü nedeniyle, işçilere bağırıp<br />
sesinizi duyurup, onları uyarma şansınız da yok. Her hâlükârda<br />
vagonun altında kalacaklar. O anda fark ediyorsunuz ki, vagonu<br />
diğer raya geçirecek olan bir kolun (levye) hemen yakınındasınız.<br />
Eğer kolu çekerseniz, vagon, makas atlayarak diğer raya geçecek<br />
ve beş işçi kurtulacak. Ancak, fark ediyorsunuz ki, vagonu makas<br />
atlatarak gideceğini düşündüğünüz rayın üzerinde de gelen vagondan<br />
habersiz bir işçi çalışıyor. Onu da hiçbir şekilde uyarma<br />
şansınız yok.<br />
Bu durumda iki şeyden birini yapacaksınız. Ya hiçbir şekilde, vagonun<br />
makas atlayıp diğer raya geçebilecek kolu çekmeyecek ve<br />
böylece vagonun, yolu üzerindeki beş işçiyi altına alarak öldürmesine<br />
izin vereceksiniz ya da kolu çekerek, vagonun, makas vasıtasıyla<br />
diğer raya geçmesini sağlayacak ve beş kişinin hayatını<br />
kurtaracak, buna karşılık bir kişinin hayatını feda edeceksiniz.<br />
Hangisini seçerdiniz?<br />
Senaryomuzu burada sonlandırmayıp devam edelim. Bu defa da<br />
altından tren yolu geçen bir köprünün üzerindesiniz. Yanınızda<br />
hiç tanımadığınız iriyarı bir adam var. Yine, senaryomuz gereği,<br />
içinde sürücüsünün olmadığı bir vagonun geldiğini görüyorsunuz.<br />
Yine, tren yolu üzerinde, gelen vagondan habersiz beş işçi<br />
çalışmaktadır. Beş işçiyi, bir evvelki senaryoda olduğu gibi hiçbir<br />
şekilde tehlikeden dolayı uyarmak mümkün değil. Ancak, beş işçiyi<br />
kurtarmak için bir imkânınız var. Eğer, tanımadığınız adamı,<br />
köprüden ittirir ve aşağı atarsanız, adam, rayların üzerine düşecek,<br />
böylece vagon adama takılarak duracak ve beş kişin hayatı<br />
kurtulacaktır. (Adamı ittirdiğimiz köprünün korkuluklarının yüksek<br />
olmadığı; sizin, adamı ittirecek güçte olduğunuzu; adamın,<br />
rayların üzerine düşeceğini ve böylece vagonun da adama takılarak<br />
duracağından ve beş kişinin kurtulacağından kesinlikle emin<br />
olduğumuzu varsayıyoruz.)<br />
Senaryonun bu ikinci durumunda ne yapardınız? Adamı ittirir ve<br />
beş kişinin hayatını kurtarır mıydınız yoksa vagonun geçip gitmesini<br />
ve nihayetinde beş kişinin ölmesini mi izlerdiniz?<br />
Aslına bakarsanız her iki senaryoda da beş kişiyi kurtarıp bir kişiyi<br />
feda etmek sizin elinizde olduğu ve aynı aritmetik sonuç elde<br />
edildiği halde, iki senaryoda neden farklı davranırız?<br />
Bu senaryo, Boston’da Harvard Üniversitesi’nden Marc Hauser<br />
tarafından 300 binden fazla kişiye sorulmuş. Birinci senaryoda,<br />
hemen hemen büyük bir çoğunluk beş kişiyi kurtarmak için bir<br />
kişiyi feda ederek kolu çekerken, ikinci senaryoda ise, çoğunluk<br />
denecek sayıda kişi, adamı, köprüden atma düşüncesinden<br />
kaçınmış, yani beş kişinin ölümünü izlemiştir. İkinci senaryoda<br />
sadece her altı kişiden biri adamı köprüden aşağıya atma düşüncesinde<br />
olduğunu belirtmiştir.<br />
110 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "PSİKOLOJİ"<br />
bu hastaların karar verme mekanizmaları<br />
yani dorsolateral kısımlarında bir sıkıntı<br />
söz konusu değildir. Ancak, ikinci<br />
senaryo sorulduğunda yine, faydacı bir<br />
tutum göstermekte yani adamı köprüden<br />
atmaktadırlar. Çünkü, denildiği üzere, insandaki<br />
ahlak veya vicdan ile ilişkilendirilecek<br />
kısım devre dışıdır. Ve bu nedenle<br />
de, kararın yükü yine, dorsolateral kısma<br />
düşmüştür. Diğer bir ifade ile, bu kişiler,<br />
zeka gerektiren bir problemi kolaylıkla<br />
çözebilirken, etik sonuçlar doğuracak<br />
kararlar konusunda ahlak duygusundan<br />
yoksundurlar. (Burada, ahlak duygusundan<br />
yoksun olmayı, ahlaksız olmak anlamında<br />
kullanmadığımı belirtmek isterim)<br />
Bu senaryo, Amerika’dan Çin’e, göçebe<br />
halktan şehirlisine, senaryoları idrak<br />
edecek her yaş grubuna, her iki cinse (kadın-erkek),<br />
her eğitim seviyesinden kişilere,<br />
akademisyenlere, işçilere, inançlı<br />
veya ateistlere sorulmuştur. Alınan sonuç<br />
her defasında aynıdır. Bir başka deyişle,<br />
herhangi bir ayrım gözetmeksizin, soruya<br />
muhatap olanlar birinci senaryo için kolu<br />
çekip beş işçiyi kurtarırken, ikinci senaryoda<br />
ise (1/6 lık kısım hariç) adamı, köprüden<br />
aşağıya atmamayı yani beş işçinin<br />
ölümünü izlemeyi tercih etmişlerdir.<br />
Buradaki karar mekanizması, bir insanın<br />
ölümünden, kendimizi aktif veya pasif<br />
olarak ne derece sorumlu tutacağımız ile<br />
ilgilidir.<br />
Gündelik kararlarımızın büyük bir çoğunluğunu,<br />
alnımızın hemen arkasına<br />
isabet eden beyin lobumuzun dorsolateral<br />
prefrontal korteks denen kısmıyla<br />
alırız. İşte bu kısım, aynı zamanda, bizim<br />
vagon ikilemimizdeki birinci senaryoyu<br />
cevaplamada kullandığımız kısımdır. Bu<br />
kısım, gündelik diğer kararlarımızda olduğu<br />
gibi, neyi yaparsam daha çok fayda<br />
sağlarım diye karar aldığımız kısımdır.<br />
Bu nedenle, bu kısım, vagon örneğinin<br />
birinci senaryosu için fazlaca tereddütte<br />
kalmadan alınan kararın merkezidir. Ancak,<br />
tren ikileminin ikinci senaryosu için<br />
alınacak karar o kadar da kolay görülmemektedir.<br />
Köprünün üzerindeki tanımadığımız adamı<br />
mı, yoksa raylar üzerindeki beş kişiyi<br />
mi tercih edeceğimiz konusu önümüze<br />
geldiğinde, artık, beynimizin singulat<br />
korteks denen yerin ön kısmı devreye girmektedir.<br />
Bu kısım, gündelik hayatımızda<br />
aldığımız faydacı kararları denetleyen<br />
ve gerektiğinde bloke eden yerdir. Diğer<br />
bir ifadeyle burasını vicdan, ahlak, edep<br />
gibi zihinsel mekanizmalarla bizi yönlendiren<br />
bölgesi olarak da adlandırabiliriz.<br />
Bu nedenle, adamı köprüden atma<br />
senaryosu gündeme geldiğinde; cinayet<br />
işleme duygusu, cezalandırılma korkusu,<br />
kendimizi katil gibi hissetme ve benzeri<br />
duygular ön plana çıkar.<br />
İki senaryo karşısındaki davranışlarımıza<br />
bakarak, bir insana zarar vermek<br />
gündeme geldiğinde, o kişiye dokunmadığımızda,<br />
o kişiden ne kadar uzakta<br />
olduğumuzla, o kişiye zarar verirken kullandığımız<br />
mekanizma ne kadar dolaylı<br />
ise, bu iş o kadar daha kolay olmaktadır.<br />
Onun içindir ki, birini öldürmek için kalbine<br />
bıçak saplamak, bir düğmeye basarak<br />
(uçaktan bomba atmak vb.) aynı işi yapmaktan<br />
daha zordur. Nihayetinde, acımasız<br />
bir davranış ne kadar soyutsa, o kadar<br />
kolay görünür.<br />
Bu ve buna benzer zihinsel faaliyetlerimizin,<br />
hangi düşüncelerimizin beynimizin<br />
nerelerini etkilediğini, bu etkilerin nasıl<br />
bilindiğine de cevap vermek gerekir.<br />
Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme<br />
(fMRI) denen cihaz, düşünsel faaliyetlerimizin,<br />
beynimizin hangi merkez<br />
veya merkezilerinde oluştuğunu tespit<br />
etmede kullanılmaktadır.<br />
Eğer istersek, birinci senaryoyu da kendi<br />
açımızdan, bazı çeşitlemeler katarak zorlaştırabilir<br />
veya aksine kolaylaştırabiliriz.<br />
Birinci senaryoda, ray üzerinde çalışan<br />
tek kişi; bizim arkadaşımız, yakınımız,<br />
oğlumuz, kızımız ise ne yapardık? Veya,<br />
tek başına çalışan kişi, bizim nefret ettiğimiz<br />
bir kişi ise, bu iş daha mı kolay<br />
olurdu?<br />
Peki, kaza veya hastalık nedeni ile singulat<br />
korteksi (ahlaksal değerleri değerlendiren<br />
kısım) hasar görmüş hastalar,<br />
her iki senaryo karşısında nasıl davranırlardı?<br />
Bu hastalar da, senaryonun birinci<br />
kısmı için, normal kişilerden farklı<br />
bir düşünüş sergilememişlerdir. Çünkü,<br />
Peki, nasıl oluyor da bunca farklı kategorilerdeki<br />
kişilere sorulduğu halde aynı<br />
cevap alınıyor olabilir?<br />
Vicdanı, dolayısıyla ahlakı ilgilendiren bu<br />
tür kararların kökeninin salt kültürel bir<br />
birikim olduğunu söyleyebilir miyiz? Yani<br />
sadece öğrenerek kazandığımız unsurlar<br />
mıdır? Yoksa, doğuştan gelen zihinsel bir<br />
formun, sonradan, içinde bulunduğumuz<br />
kültürle işlenmesi sonucu oluşan bir davranış<br />
mıdır? Bir başka deyişle, kişiliğimizin<br />
de içinde oluştuğu bir davranış şekli<br />
olup içinde yaşadığımız kültüre uyum<br />
sağlamamız konusunda bizi bu uyum<br />
doğrultusunda yönlendiren bir mekanizma<br />
mıdır? Hatta bir adım daha giderek,<br />
bu tür bir uyum, topluluğun (türün) bir<br />
arada bulunmasında ve tabii ki bu vesileyle<br />
de çoğalarak devamını sağlamada<br />
önemli bir etken midir?<br />
Şu halde, bu tren ikileminin (trolley dilemma)<br />
sorulduğu kişilerin belli bir kategoride<br />
toplanmaması (farklı kategorilerdeki<br />
insanların aynı cevabı vermesi) ve<br />
de ülkelerden bağımsız olarak verilen cevaplar<br />
bizi, temeli doğuştan gelen, sonradan<br />
şu veya bu şekilde içinde bulunulan<br />
kültür tarafından işlenen, beyne ait bir<br />
mekanizmaya götürmektedir. Diyebiliriz<br />
ki, ahlakın oluşmasındaki temel mekanizmayı,<br />
sadece ve sadece din, hukuk,<br />
gelenek ve görenek gibi doğduktan sonra<br />
öğrenilen kurallar silsilesi olarak göstermek,<br />
öne sürmek doğru olmayacaktır.<br />
Diğer bir ifade ile, sağduyulu ve vicdan<br />
denen bir kavrama sahip olmak; din,<br />
inançlı olmak veya hukuk sistemi vb. kuralların<br />
mutlak varlığı ile değil, o bireyin,<br />
doğuştan gelen bir zihinsel sisteminin,<br />
ebeveynleri veya toplum tarafından hangi<br />
duygu donanımları, ilişkiler ve güvenlik<br />
unsuru ile yetiştirilmesine bağlı olabileceği<br />
ile açıklanabilir. Acaba bu sürecin<br />
çalışmasında, evrimin de bir parmağı var<br />
mıdır dersiniz?<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
111
CAPITAL BRAVE | "DEKORSAYON"<br />
Ev içi dekorasyon rengini belirlerken klasikleşmiş renklerden sıkıldıysanız ve canlı bir rengin<br />
evinize vereceği pozitif etkiye ihtiyacınız var ise; sezonun en trend iç cephe renklerinden biri<br />
olan parlak mavi rengi ile tanışın. Parlak bir mavi, iç dekorasyonda kullanıldığında ortaya hem<br />
iddialı hem de oldukça canlı bir dekorasyon çıkacaktır. Modern dekorasyon sevenler tarafından<br />
oldukça sık kullanılan parlak maviler, özellikle de duvar rengi olarak tercih edilmektedir. İşte<br />
size sezonun en trend renklerinden biri olan parlak mavi renginin iç mekan dekorasyonunda<br />
nasıl kullanıldığına dair ipuçları...<br />
Duvarlarınıza canlılık katın<br />
Parlak mavi bir duvar rengi seçtiğinizde hem farklı hem de oldukça çarpıcı bir dekorasyona imza atmış olursunuz. Duvar rengi olarak<br />
seçeceğiniz parlak mavi, dekorasyonda kullanacağınız beyaz, siyah, gri gibi renklerin de daha belirgin bir şekilde ön plana çıkmasını<br />
sağlayacaktır.<br />
Parlak maviyi ahşapla dengeleyin<br />
Moda dünyasının temel kurallarından birisi olan denge kuralı, ev dekorasyonunda da geçerli olan bir kuraldır. Evinde denge kuralını<br />
uygulamak isteyenler için; parlak mavi bir iç dekorasyon rengine karar verirseniz, bu rengi en iyi şekilde ahşap objeler ile dengeleyebilirsiniz.<br />
Ahşabın doğal yapısı ve sakin tonu, parlak mavinin canlılığını dengeleyecektir.<br />
Parlak mavi fuşya uyumu<br />
Evinizde renkli ve eğlenceli iç mekân dekorasyonu yaratmak istiyorsanız; parlak mavi tonunun güçlü yapısını başka bir güçlü bir renk olan<br />
fuşya rengi ile tamamlayabilirsiniz. Bu iki rengin bir arada kullanımı hem dinamik hem de oldukça genç bir iç mekân algısı oluşturacaktır.<br />
112 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "DEKORSAYON"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
113
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
Pop-art akımı; moda dünyasından ev dekorasyonuna<br />
kadar her alanda etkili olan bir akımdır. Alışılmış dışında<br />
bir dekorasyon tarzı olan pop-art dekorasyon, farklı<br />
renklerin kullanılmasına avantaj sağladığı için hem çok<br />
farklı hem de çok enerjili bir mutfağa imza atmanızı<br />
sağlayacaktır. Neşeli bir mutfak dekorasyonu yaratmak<br />
isteyenler, mutfaklarında pop-art renklere yer vermekten<br />
kaçınmamalıdır.<br />
Ev dekorasyonun her alanında olduğu gibi, mutfak<br />
dekorasyonunda da nostaljik dokunuşlar yapmak oldukça<br />
moda olan bir akımdır. Nostaljik mutfaklar, hem naftalin<br />
kokan hem de oldukça şirin gözüken bir dekorasyona imza<br />
atmanızı sağlayacaktır. Ahşap dolaplar, tel dolaplar, eski<br />
fincan takımları, vintage detaylar, kuzineler kısacası eskiye<br />
dair her şey nostaljik bir mutfak dekorasyonu yaratacaktır.<br />
Modern dekorasyon tarzının en çok kullanılan<br />
renklerinden birisi beyazdır. Ev dekorasyonunda olduğu<br />
gibi mutfak dekorasyonunda da baştan aşağı beyaz<br />
kullanmak hem oldukça ferah hem de oldukça modern<br />
bir mutfak yaratmanıza imkân verecektir. Beyaz mutfak<br />
dekorasyonu sade ve şık bir dekorasyon tarzına imza<br />
atacağı için, sade bir dekorasyon tarzından hoşlananlar<br />
için de en ideal seçimlerden birisi olacaktır.<br />
Son dönemde oldukça moda olan bir mutfak dekorasyonu<br />
olan İskandinav tarzı mutfaklar, ahşap-beyaz ve endüstriyel<br />
tarzın en iyi harmanlanmış halidir. Sade fakat oldukça şık<br />
bir mutfak dekorasyonuna imza atan İskandinav mutfaklar,<br />
doğal ev dekorasyonuna da en uygun tercihlerden birisi<br />
olacaktır. Hem modern hem de minimalist bir tarzda<br />
dekore edilmiş mutfaklar, evinizde şık bir etki yaratacaktır.<br />
114 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
115
CAPITAL BRAVE | "TEKNOLOJİ"<br />
İnternet, deniz ve okyanus tabanına döşenen kablolar sayesinde<br />
dünyaya ulaşıyor. Uluslararası verinin yüzde 99'unu aktaran<br />
bu kablolar, okyanuslar arası iletişimin anında kurulmasına izin<br />
veriyor.<br />
Telegeography, bu kabloların önemini eski haritalara benzer bir<br />
harita hazırlayarak gösterdi. Yukarıda ve aşağıda gördüğünüz<br />
haritada aktif veya yapım aşamasında olan 299 kabloyu görebiliyorsunuz.<br />
Haritanın altında ise verinin gecikme süresini (latency)<br />
görmeniz mümkün.<br />
Kablolar, uydu bağlantılarına göre çok daha yoğun biçimde kullanılıyor.<br />
Bunun nedeni basit: kablolar daha güvenilir ve hızlılar. Alternatif<br />
rotalar ise bağlantı sorunlarını ortadan kaldırıyor. Bu kablolar,<br />
bugün global ekonominin ve dünyayı internete bağlamanın<br />
çok önemli bir parçası haline gelmiş durumdalar.<br />
makarasını yavaşça çözüyor. Devamlılığı olan ilk trans-Atlantik<br />
kablo, 1866'da SS Great Eastern tarafından döşenmişti. Bu kablo,<br />
telegrafları iletmekte kullanılıyordu. 1956 sonrasındaki kablolar,<br />
telefon sinyallerini taşımakta kullanıldı.<br />
Modern kablolar ise şaşırtıcı derecede inceler. Kabloların çapı<br />
çoğunlukla 7,5 cm civarında iken yüzeye yakın yerlerde kalınlaşabiliyorlar<br />
ve bu tür yerlerde zarar görmemesi için tabana gömülebiliyorlar.<br />
En derin kablolar ise Pasifik Okyanusu'ndaki Japon Hendeğinde<br />
bulunuyor (8.000 metre). Bu kablolar, videoları, gif'leri<br />
ve haberleri, yani tüm interneti önümüze milisaniyeler içerisinde<br />
ulaştırıyorlar.<br />
Sağ tarafta ticaret yollarını gösteren 1912'ye ait bir harita görüyorsunuz.<br />
Bugünkü kabloların haritasıyla tarihi ticaret yollarının haritası<br />
arasında hem benzerlikler, hem de önemli farklar var. Ticaret<br />
yolları coğrafya ve ekonomik ilgi alanları tarafından belirleniyordu.<br />
Ancak okyanusta kullanacağınız yollar hem geçmişte, hem de bugün<br />
yatırıma ve risk almaya ihtiyaç duyuyor. Geçmişte denizcilerin<br />
aldığı riskleri bugün teknoloji firmaları alıyor.<br />
Google'ın trans-Pasifik kablosuna, Facebook'un Asya kablo sistemi<br />
birliğine yaptığı önemli yatırımlar bulunuyor. Finans sektörü ise<br />
ticarette sadece birkaç milisaniye kazanmak için en az bu devler<br />
kadar yatırımlar yapıyor.<br />
Deniz tabanına kablo döşeme tekniğinde son 150 yılda büyük bir<br />
değişiklik olmadı. Bu iş için bir gemi okyanusa açılarak kablonun<br />
116 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
117
CAPITAL BRAVE | "HAYVANLAR ALEMİ"<br />
Kedi özlerse gelir, severse belli eder, küserse kaçar, dinlemek<br />
isterse insana taş çıkarır, anlarsa ifade eder, anlamazsa ısrarla<br />
sorar, kızarsa tepki gösterir, ilgi görmek isterse alır, saygı<br />
görmek isterse dize getirir, gücünü denerseniz saygısını, onu<br />
bakıma muhtaç ve size mecbur gibi görür ve hissettirirseniz<br />
sevgisini kaybedersiniz. Evet her kedi bakım ilgi ve emek gerektirir,<br />
tıpkı başladığınız her iş gibi, hayalini kurduğunuz düzen<br />
ve yarınınızda istediğiniz hayat gibi...Siz bir hayvandan<br />
bunları asla öğrenemeyeceğinizi düşünürken onun size kattıkları<br />
yanında her gün hizmetini görmenin ve ihtiyacını karşılamanın<br />
aslında'hiç bir şey' olduğunu anlamazsınız.Fakat bir<br />
kedi vazgeçtiğinde ve artık sevmediğinde dönmemek üzere gider<br />
ve anlamak için geç kalmış olursunuz. Sevmek için yaratılmış<br />
hiç bir canlının gidişine sebep olmayın özellikle kedilerin;<br />
çünkü kedi, bu dünya üzerindeki en 'gerçek' canlıdır...<br />
Sağlıklı ve bol patili günler dilerim.<br />
Özden SAYAL<br />
Profesyonel Kedi Yetiştiricisi<br />
118 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
119
CAPITAL BRAVE | "LEZZET"<br />
Malzemeler:<br />
Harlı ateşte; geniş derin bir tavada zeytinyağı ve tereyağınızı eritip, etleri ilave edin.<br />
Bir tarafı kızardıktan sonra ters düz yaparak diğer tarafı da kızartın. Etler kızardıktan sonra<br />
yağını süzerek tavadan alın. Aynı tavada orta ateşte soğan ve sarımsakları soteleyiniz.<br />
Soğanlar hafif kızarıp yumuşayınca mantarları ilave edin. Mantarlar renk aldıktan sonra unu<br />
ilave edin. Unun kokusu çıktığında, et suyunu ilave edin. Muhallebi kıvamına geldiğinde<br />
pişmiş olan etleri ilave ediniz. Karıştırın 5 dakika sonra, kremayı ilave ediniz. Hafif<br />
karıştırdıktan sonra kornişon turşuları ilave edin. 2 dakika sonra ocağı söndürün.<br />
750 gram dana kontrfile<br />
(Yarım parmak kalınlığında julyen biçiminde<br />
doğrayın.tuz ve karabiber ile tatlandırın.)<br />
Yarım adet kuru soğan<br />
(julyen biçiminde doğrayın)<br />
2 diş sarımsak (ince ince doğrayın)<br />
250 gram küçük boy mantar<br />
(ince ince doğrayın)<br />
3 adet kornişon turşu<br />
(julyen biçiminde doğrayın)<br />
1 yemek kaşığı tereyağı<br />
1 yemek kaşığı zeytinyağı<br />
1 yemek kaşığı un<br />
1 su bardağı et suyu<br />
1 çay bardağı krema<br />
1 adet lavaş veya ramazan pidesi<br />
(iri şekilde doğrayın)<br />
Haşlanmış, dana dili, kuzu paça veya dana<br />
kelle (kendi suyu ile)<br />
Kırmızı toz biber,tuz,kekik<br />
Sirke sarımsak sos<br />
Eritilmiş kızgın tereyağı<br />
Servis tabağına pideleri bolca yayın. Pidelerin üzerine sıcak haşlama sudan ilave edin.<br />
Fazla suyu boşaltın. Tekrar haşlama suyundan ilave edip fazla suyu boşaltın.<br />
Bolca suyu ile sakatat ilave ettikten sonra, suyu tekrar süzdürün.<br />
Sirke sarımsak sosunu gezdirin. Bolca kırmızı toz biber koyun.<br />
Hafif üzerinden sakatat suyu gezdirdikten sonra, kızgın yağı üzerine gezdirin.<br />
120 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "LEZZET"<br />
2 adet ekmek ayvası<br />
(Kabuklarını soyun çekirdeklerini çıkarıp iri<br />
doğrayın. Kararmaması için limonlu suda bekletin.)<br />
1 adet havuç<br />
(Kabuklarını soyun zardan büyük doğrayın.)<br />
1 adet küçük boy kuru soğan<br />
(İnce ince doğrayın)<br />
3 yemek kaşığı zeytinyağı<br />
1 adet kesme şeker<br />
1 bardak sıcak su<br />
Yarım adet limonun suyu<br />
Tuz<br />
Süslemek için dereotu<br />
Tencereye yağı koyun.<br />
Soğanları ilave edip, pembeleşinceye kadar kavurun.<br />
Havucu ilave edip, 5 dakika kadar soteledikten sonra,<br />
Ayvaları,tuzu ve suyu ekleyin ve tencerenin kapağını örtün.<br />
25 dakika kadar kısık ateşte pişirin.<br />
Soğumaya bırakın.<br />
Servis anında dereotu ile süsleyin.<br />
3 su bardağı un<br />
1 adet yumurta<br />
1 paket kabartma tozu<br />
1 tatlı kaşığı tuz<br />
Kızartmak için ayçiçeği yağı<br />
Derin bir kabın içerisine bütün malzemeyi koyun.<br />
Elinize yapışmayacak bir hamur olana kadar pürüzsüz bir şekilde yoğurun.<br />
Dinlenmesi ve hafif kabarması için hamurun üstünü örterek yarım saat dinlendirin.<br />
Hamur mayalandıktan sonra belirli büyüklükte bezelere ayırın.<br />
Her bezeyi ikiye ayırıp tezgah üstünde elinizle uzunlamasına çok ince olmayacak şekilde çubuklar yapın.<br />
Çubuk hamurların uçlarını birleştirerek aynı anda birleştirip tezgah üzerinde burunuz.<br />
Yağınızı iyice kızdırıp her iki tarafı pişecek şekilde kızartın.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
121
CAPITAL BRAVE | "SİNEMA"<br />
HER ŞEY AŞKTAN<br />
İFTARLIK GAZOZ<br />
Vizyon Tarihi : 29 Ocak <strong>2016</strong><br />
Yapımı : 2015 - Türkiye<br />
Tür : Romantik<br />
Yönetmen : Andaç Haznedaroğlu<br />
Oyuncular : Hande Doğandemir<br />
Şükrü Özyıldız , Mithat Can Özer<br />
Film Özeti : İlk filmde ailesi ve çevresinin<br />
evlilik baskılarıyla baş eden Efsun<br />
(Ezgi Mola) ikinci filmde aşık olduğu<br />
Sinan’a (Murat Yıldırım) kavuşuyor ama<br />
aşk hayatının önündeki engeller azalmıyor.<br />
Efsun’un kendi kaotik ailesinden<br />
sonra bu defa Sinan’ın ailesi, özellikle<br />
de babaannesi Cavide Hanım’la uğraşması<br />
gerekiyor ve olaylar çığırından<br />
çıkıyor. Aşık olduğu adamla huzurlu bir<br />
beraberlik isterken türlü badireleri atlatıp bu hayaline kavuşabilecek midir?<br />
Herkesin onun yerine karar verdiği bir düğünü istiyor mudur sahiden?<br />
Kocan Kadar Konuş: Diriliş izleyiciye tıpkı ilk filmdeki gibi romantik ve eğlenceli<br />
bir hikaye vaat ediyor, serinin ikinci filminde de kahkaha hiç eksik<br />
olmuyor. Şebnem Burcuoğlu’nun çok satan ikinci romanından uyarlanan<br />
filmin yönetmenliğini yine Kıvanç Baruönü üstleniyor.<br />
Vizyon Tarihi : 29 Ocak <strong>2016</strong><br />
Yapımı : 2015 - Türkiye<br />
Tür : Komedi<br />
Yönetmen : Yüksel Aksu<br />
Oyuncular : Cem Yılmaz , Mehmet<br />
Ali Alabora , Macit Koper , Okan Avcı<br />
Gün Koper<br />
Film Özeti : 1970’ler Türkiye’sinin barış<br />
ve huzur dolu Ege kasabalarından<br />
birinde ailesi ile beraber yaşayan<br />
Adem, zeki ve çalışkan bir öğrencidir.<br />
5.sınıfı yeni bitiren Adem, yaz tatilini<br />
boş geçirmek istemez ve ailesine Gazozcu<br />
Cibar Kemal Usta ile çalışmak<br />
istediğini söyler. Zor da olsa ailesinden<br />
izni koparan Adem gazozcu<br />
çırağı olarak çalışmaya başlar. Ramazan ayının başıdır ve Adem camide<br />
imamın oruç ile anlattıklarını üzerine alınır, üstelik Berna da oruç tutacaktır.<br />
Küçük olduğu için oruç tutmasına izin vermeyen ailesinden gizli<br />
oruç tutmaya başlar fakat Ege’nin yaz sıcağında, bir yandan da gazoz<br />
satarken oruç tutmak hiç de kolay değildir. Hele de bozmanın kefareti<br />
61 gün iken ve Berna’nın aslında direk orucu tuttuğunu öğrenmişken!<br />
KÖTÜ KEDİ ŞERAFETTİN<br />
LANETLİ ÇOCUK<br />
Vizyon Tarihi : 05 Şubat <strong>2016</strong><br />
Yapımı : <strong>2016</strong> - Türkiye<br />
Tür : Animasyon, Aksiyon, Komedi<br />
Yönetmen : Mehmet Kurtuluş, Ayşe Ünal<br />
Seslendirmeler : Demet Evgar , Okan<br />
Yalabık , Uğur Yücel , Ayşen Gruda ,<br />
Ahmet Mümtaz Taylan<br />
Film Özeti : Bülent Üstün'ün yarattığı<br />
efsanevi çizgi roman karakteri Şerafettin,<br />
yıllar süren proje ve prodüksiyon<br />
aşamasından sonra izleyicilerle buluştu.<br />
Sıradan bir Mart sabahında, kötü<br />
kedilerin en kötüsü, anti-kahraman<br />
Kötü Kedi Ş erafettin, kadim yancıları<br />
Fare Rıza ve Martı Rıfkı ile mangal<br />
hazırlığ ındadırlar. Fakat evdeki hesap<br />
çarş ıya uymaz… Zira Ş ero, aynı gün,<br />
babası Tonguç tarafından evden kovulur, bir dizi düş manının saldırısına<br />
uğ rar, hayatında ilk kez aş ık olur dahası baba olduğ unu öğ renir (tabii ki<br />
bunu kabullenmez!). Sorunların çözümü ise Rıza’dan gelir: Bundan böyle<br />
hayvan değ il, insan gibi düş üneceklerdir! Film, çizgi roman serisi olarak<br />
tanıdığımız ve Bülent Üstün’ün imzasını taşıyan Kötü Kedi Şerafettin ve<br />
mahallesindeki renkli karakterlerinin maceralarını beyazperdeye taşıyor.<br />
Vizyon Tarihi : 05 Şubat <strong>2016</strong><br />
Yapımı : <strong>2016</strong> - ABD<br />
Tür : Gerilim<br />
Yönetmen : William Brent Bell<br />
Oyuncular : Cem Yılmaz , Mehmet<br />
Ali Alabora , Macit Koper , Okan Avcı<br />
Gün Koper<br />
Film Özeti : Amerikalı genç bir kadın<br />
olan Greta (Lauren Cohan),<br />
İngiltere'nin kalabalık yerleşimlerinden<br />
uzak bir köyünde 8 yaşındaki<br />
bir erkek çocuğuna dadılık yapmayı<br />
kabul eder. Ancak bir sorun vardır,<br />
bakıcılık yapacağı çocuk gerçek boyutlarda<br />
bir porselen bebektir. Aile,<br />
20 yıl önce kaybettikleri çocuklarının<br />
acısını hala üzerinden atamamıştır. Ancak Greta'nın uyması gereken<br />
çok keskin kurallar bulunmaktadır. Ne var ki Greta bu kuralları çiğner ve<br />
oyuncak bebek, hayatında karşılaştığı en büyük kabus olur. Yönetmenliğini<br />
William Brent Bell'in üstlendiği ve başrollerde Lauren Cohan, Rupert<br />
Evans, Ben Robson'ın yer aldığı Lanetli Çocuk bir bebek bakıcısının yaşadığı<br />
korku dolu hikayeye odaklanıyor.<br />
122 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SİNEMA"<br />
AŞKIN SEÇİMİ<br />
AŞK VE GURUR VE ZOMBİLER<br />
Vizyon Tarihi : 15 Ocak <strong>2016</strong><br />
Yapımı : <strong>2016</strong> - ABD<br />
Tür : Dram , Romantik<br />
Yönetmen : Ross Katz<br />
Oyuncular : Teresa Palmer , Benjamin<br />
Walker , Maggie Grace , Alexandra Daddario<br />
, Tom Wilkinson<br />
Film Özeti : Nicholas Sparks'ın çok satan<br />
romanından uyarlanan The Choice'un<br />
yönetmenliğini Ross Katz üstlenirken,<br />
filmin başrollerinde Alexandra Daddario,<br />
Benjamin Walker, Maggie Grace,<br />
Teresa Palmer, Tom Wilkinson yer alıyor.<br />
Mutlu ve hayatından memnun tıp öğrencisi<br />
Gabby Holland’ın, kadınların karşı koyamadığı Travis Shaw’a komşu<br />
olması, ikiliyi asla hayal edemeyecekleri olaylara dahil eder. Travis, oldum<br />
olası bir kadınla ciddi bir ilişki yaşamanın rahat yaşam tarzını kısıtlayacağına<br />
inanmakta, Gabby ise uzun soluklu bir ilişki yaşamakta olduğu erkek<br />
arkadaşıyla evlenmek üzeredir. Ta ki karşı koyulmaz bir arzu, aykırı çiftin<br />
itinayla planlanmış hayatlarını alt üst edene kadar. Fırtınalı bir flört evresinin<br />
ardından Gabby ve Travis evlenip, el ele yürüyen ve her kararı birlikte<br />
alan bir aile kurar, bir gün içlerinden biri hayatlarının en önemli seçimini<br />
tek başına yapmak zorunda kalana kadar.<br />
Vizyon Tarihi : 19 Şubat <strong>2016</strong><br />
Yapımı : <strong>2016</strong> - ABD<br />
Tür : Gerilim , Komedi , Korku<br />
Yönetmen : Burr Steers<br />
Oyuncular : Lena Headey ,Matt Smith<br />
Douglas Booth , Charles Dance<br />
Sam Riley<br />
Film Özeti : Seth Grahame-Smith’in<br />
aynı ismi taşıyan, çok satan kitabından<br />
uyarlanan film, ünlü yazar Jane<br />
Austen’ın Aşk ve Gurur romanını,<br />
zombi konseptiyle ve pek çok fantastik<br />
öğe ile bütünleştiren bir yapım.<br />
Başrollerini Lily James, Sam Riley, Bella<br />
Heathcote ve Jack Huston'ın paylaştığı yapımın senaryosu ise Abraham<br />
Lincoln'ü vampir avcısı suretinde okuyucuyla buluşturan genç yazar Seth<br />
Grahame-Smith'in, Jane Austen'ın ölümsüz eseri Aşk ve Gurur'dan yola<br />
çıkarak yazdığı çok satan romandan uyarlandı. Yönetmen koltuğunda Burr<br />
Steers'in oturduğu yapım Jane Austen'ın 19. yüzyıl İngiltere'sinde geçen<br />
ünlü romanı Aşk ve Gurur'u modern bir fantastik maceraya dönüştürüyor.<br />
Aşk hayatlarındaki sosyal statü problemlerinin yanı sıra zombi avlamakta<br />
da gayet başarılı olan genç İngiliz hanımefendileri, zombi avcısı centilmenlerle<br />
güç birliği yaparak dünyayı kurtarıyor!<br />
OSMAN PAZARLAMA<br />
HESAPLAŞMA<br />
Vizyon Tarihi : 29 Ocak <strong>2016</strong><br />
Yapımı : 2015 - Türkiye<br />
Tür : Romantik, Dram<br />
Yönetmen : Andaç Haznedaroğlu<br />
Oyuncular : Hande Doğandemir, Şükrü<br />
Özyıldız, Mithat Can Özer<br />
Film Özeti : Senaryosunu Şahan ve Togan<br />
Gökbakar’ın birlikte yazdığı Osman<br />
Pazarlama’nın yönetmen koltuğunda<br />
yine Togan Gökbakar oturuyor. Pazarlama<br />
işiyle uğraşan Osman Şaşmaz (Şahan<br />
Gökbakar) sahibi olduğu Osman<br />
Pazarlama şirketiyle birçok farklı ürünü<br />
pazarlasa da bir türlü dikiş tutturamamıştır.<br />
5 parası olmadığı için sevdiği kızla evlenemeyen Osman yine de<br />
köşeyi dönmek ve evlenebilmek için televizyon programlarına çıkmak da<br />
dahil olmak üzere elinden gelen her şeyi deneyecektir. Bu yolda en büyük<br />
destekçileri iş arkadaşı Erkan ve kendisinden hoşlanan aile dostlarının<br />
kızı Songül olacaktır.<br />
Vizyon Tarihi : 26 Şubat <strong>2016</strong><br />
Yapımı : <strong>2016</strong> - ABD<br />
Tür : Dram , Gerilim<br />
Yönetmen : Shintaro Shimosawa<br />
Oyuncular : Al Pacino , Anthony<br />
Hopkins , Josh Duhamel , Julia Stiles<br />
Malin Akerman<br />
Film Özeti : Ben Cahill (Josh Duhamel)<br />
New Orleans'ta çalışan, yükselme<br />
hırsıyla yanıp tutuşan genç bir<br />
avukattır. Eşi Charlotte (Alice Eve)<br />
düşük yapınca çift birbirinden uzaklaşmaya<br />
başlar. Bu olaydan sonra<br />
kariyerine daha da fazla ağırlık vermesi nedeniyle davalarında büyük<br />
başarılar elde etmeye başlar. Bu sırada üniversitede yıllarındaki kız arkadaşı<br />
Emily (Malin Akerman) ile yeniden yolları kesişir. Çok büyük bir<br />
ilaç şirketinde çalışan ve şirketin sahibiyle ilişki yaşayan Emily, Ben'e<br />
şirketi ve patron Charles Denning'i (Anthony Hopkins) çok zor durumda<br />
bırakacak bazı belgeleri sunmayı teklif eder, nitekim sevgilisi onu sürekli<br />
ihmal etmektedir ve intikam almak ister. Ben ve çalıştığı avukatlık<br />
firması için bu çok büyük bir fırsattır, ancak Ben kısa sürede kendini rüşvet<br />
ve birçok karanlık işin orta yerinde bulacaktır. Shintaro Shimosawa<br />
yönettiği filmin oyuncu kadrosunda Josh Duhamel, Anthony Hopkins, Al<br />
Pacino gibi güçlü isimler yer alıyor.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
123
CAPITAL BRAVE | "KİTAP"<br />
HAZIRLAYAN: A. HAKAN KAYALI<br />
Ada kitapevi verilerine göre; Ocak ayında çok satan kitapları sizler için sıraladık.<br />
Yazar : Murat Gülsoy Yayınevi: Can Yayınları Fiyatı: 17.00 TL Sayfa sayısı: 208 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />
"Bakın, siz bedenen ölmüş birini zihninizin içine aldınız, onu konuk ediyorsunuz. Ev sahibisiniz.<br />
Bu ilişkide tüm denetim sizin elinizde olmalı. Yani zihninizin içinde ona ne kadar yer<br />
açacağınız, onunla ne kadar özelinizi paylaşacağınız hep size ait kararlar. Şimdilik zihninizde<br />
yaşamasına izin verdiniz. Dilerseniz ona gözlerinizle bakmayı öğretebilirsiniz. Bedensel<br />
deneyimlerinize ortak edebilirsiniz."<br />
"Nasıl?"<br />
"Çok zor değil. Sözcüklerle..."<br />
"Konuşarak mı?"<br />
"Sözcüklerin gücünü küçümsemeyin. Zihnimizdeki tüm duygulanımların sözcüklerle doğrudan<br />
bir bağı var."<br />
"Garip."<br />
"Değil aslında. Neyse... Zihninizin içinde ikinci bir insan var artık Mirat Bey. Bundan sonra<br />
kendinizi asla yalnız hissetmeyeceksiniz."<br />
Yaşamın yazıyla, yalnızlığın ölümle iç içe geçtiği bir dünyadayız. Murat Gülsoy bu tehlikeli<br />
yakınlığı fantastiğe, bilimkurguya cesurca göz kırpan bir anlatımla birleştirerek okurun zihninde<br />
canlandırıyor. Birbirinden bağımsızmış gibi görünen bölümler, ekler, kara sayfalar deliliğin<br />
eşiğinde, yalnızlığın derinliklerinde ve ölümün karanlığında birleşiyorlar. Delirmekten<br />
ve yalnızlıktan kurtulmanın yolunu ölüme yaklaşmakta bulan karakterler, ölümle kol kola<br />
girdikçe deliliğin kaçınılmazlığını deneyimliyorlar. Tanpınar'a, Atay'a, Atılgan'a selam veren; ama en çok Borges'le, Nerval'le konuşan,<br />
onların metinlerinin ve karakterlerinin arasında ustalıkla gezinen roman, sanki yalnızlıktan kurtulmak için edebiyat âleminin büyük<br />
ruhlarını içine alıyor. Parçaları birleştirmeyi seven, ipuçlarının peşinden gitmekten haz duyan meraklı okur kadar fantastik bir kurgunun<br />
büyüsüne kapılmak isteyen maceracı okur da Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet'ten yararlanmak isteyecek...<br />
Yazar : İlber Ortaylı Yayınevi: İnkılap Kitabevi<br />
Fiyatı: 23.00 TL Sayfa sayısı: 320 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />
"Osmanlı İmparatorluğu modern dünya ve milliyetçilik karşısında yıkılan son<br />
Roma'dır. Bu tip bir imparatorluk bundan sonra olamaz."<br />
Osmanlı'ya Bakmak kitabında Haçlı birliğini dirilten Fetih'ten, Osmanlı tarihinin<br />
tartışmalı pek çok olay, kavram ve kurumu ele alınıyor. Mohaç'tan Kırım<br />
Savaşı'na, Osmanlı tarihi boyunca hep bir muamma olarak kalan Ortadoğu'dan<br />
Mısır ile olan ilişkilere, Kavalalı Mehmet Ali Paşa sorunundan sürgündeki Şehzade<br />
Cem Sultan'a, kadınlar saltanatının en güçlü ve simge ismi Kösem Sultan'dan<br />
II. Abdülhamid'e, Osmanlı'daki milletler ve dinler mozaiğinden Balkanlar'daki<br />
milliyetçilik hareketlerine… Osmanlı Batılılaşması, diplomasi, dışişleri, Tanzimat<br />
ve Meşrutiyet dönemine kadar pek çok konu İlber Ortaylı'nın akıcı kalemiyle<br />
bu kitapta.<br />
124 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "KİTAP"<br />
Yazar : Enis Batur Yayınevi: Remzi Kitabevi Fiyatı: 20.00 TL Sayfa sayısı: 200 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />
Paris, New-York, Berlin ve Bordeaux'dan sonra İstanbul'un uçlarına, ortasına ve<br />
arkasına doğru bir seyahat... "İstanbul beni dağladı, delik deşik etti, tek memesinden<br />
emzirdi, zehrini şırıngaladı içime, beni büktü, kırdı, canlı canlı yaktı,<br />
pıhtılaştırdı, uçurdu, itti, geri çekti yarım yüzyıl boyunca içinden geçerken içsesi<br />
kıldı. Kuşluk vakti, öğlen, gecenin dibi, dinledim onu, nefesi nefesime karıştı,<br />
emdim ve kustum onu. Damarları gövdemde yolalmayı sürdürdü. Düşümde düşlerini<br />
gördüm. Uç noktalarında, kuytu derinliklerinde, kıyılarını kateden ve onu<br />
kemiren, istilâ etmeye hazır dev su kütlesine karıştım. Sonsuza ayarlı bir valsin<br />
girdabındaydı İstanbul: Ben, siz, hepimiz zamanlarının, hareketlerinin, arızalı<br />
nabzının kurbanlarıydık. Karman çorman belleğinin herbir ögesi sınırsız bir çöle<br />
ait kum yazısının harfleriydi ve Tarih, tarihi, imparatorlardan sultanlardan toplumun<br />
aforoz ettiklerine, varsıl ailelerden berduşlara, şairlerinden şehitlerine,<br />
ortamalı dilinden kayış diline, katlanmış haritasından özel kokusuna, öfkeli kabarışlarına,<br />
vecde gelişlerine uzanan bir tasnifsiz yığındı: Günbatımında, Körler<br />
Rıhtımında durduğumuzda, cehennemin yalımlarına göre tarifini bulan özel ışığı<br />
karşısında dilsiz, kilitlenirdik."<br />
Yazar : Curzıo Malaparte Yayınevi: Can Yayınları Fiyatı: 31.00 TL Sayfa sayısı: 424 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />
İkinci Dünya Savaşı’nın yakın tanıklarından gazeteci yazar Curzio Malaparte’nin 1950’de<br />
yayınlanan Can Pazarı adlı kitabı, yeni baskısıyla raflarda yerini aldı.<br />
Tanıtım Bülteninden<br />
‘Zamanının adamı olmalı insan. Alçaklaştı mı, ta dibine değin inmeli alçaklığın’ cümleleriyle<br />
akıllarda kalan Can Pazar’ının odağında İtalya, Napoli vardır. İtalya’da savaşın son evreleri,<br />
1943 Eylül’ünden 1944 Mayıs’ına kadar olup bitenler. Malaparte, bir yandan tarihin<br />
trajik akışına müdahale edemeyen subay kimliğinin, diğer yandansa acımasız gözlem ve<br />
çıkarsamalarını esirgemeyen yazar kimliğinin ortaya çıkardığı ikircikli konumundan hareketle<br />
Alman ordusu ile Amerikan ve İngiliz ordularının arasında sürüklenmiş bir halkın yazgısını<br />
öyküler. Bunu yaparken de, bir savaşı kazanmak ve kaybetmek arasındaki, mağluplar<br />
ile galipler arasındaki belirleyici sınırların aslında ne denli kaygan olduğunu, savaşın neticesi<br />
olarak ortaya çıkan sefaletin daima her yana sızdığını kendine özgü çarpıcı anlatımıyla<br />
anımsatır.<br />
KUŞ KADIN<br />
Yazar : Finy Petra Yayınevi: Aylak Adam<br />
Fiyatı: 15.00 TL Sayfa sayısı: 236 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />
Lea Linger'in annesi doğada çıkışı arayan, meraklı bir kuşbilimcidir. Annesinin intiharından<br />
yirmi yıl sonra, gerçek hikâyeyi öğrenmeye çalışan Lea Linger, beklenmedik<br />
aile sırlarıyla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Genç kuşak Macar yazarlarının en<br />
yeteneklerinden biri olarak kabul edilen Finy Petra, bu ilk romanında doğanın dilini<br />
kullanarak çok gerçekçi bir hikâyeyi çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. "Dertler<br />
o kadar erken yaşta boğazına çöreklenmiş, ölüm öyle vakitsiz üzerine çökmüştü<br />
ki, genç bir kız da olamamıştı. O her zaman yetişkin bir kadın gibi davranmaya, yaşlı<br />
bir ruhla savrulup durmaya mecbur kaldı, bütün çılgın zevklerden, bütün özgürleştiren<br />
hafifliklerden uzak…"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
125
CAPITAL BRAVE | "ETKİNLİK"<br />
Altus Sanat-Kültür, Ankara Piyano Festivali kapsamında her ay dünyaca ünlü ve yetenekli piyanistleri Başkent'te<br />
ağırlamaya devam ediyor. Müzikal dehasını derin duyarlılığı ve üstün tekniğiyle birleştiren Ivo Pogorelich’in<br />
seslendireceği resital, Ankaralı klasik müzik severlerin nefesini keseceğe benziyor!<br />
IVO POGORELICH @ ANKARA PİYANO FESTİVALİ<br />
TARİH: 27 Şubat <strong>2016</strong> / Cumartesi<br />
MEKAN: CSO Konser Salonu<br />
SAAT: 20.30<br />
126 Şubat <strong>2016</strong>
CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
127
CAPITAL BRAVE | "ASTROLOJİ"<br />
Nuray SAYARI<br />
128 Şubat <strong>2016</strong><br />
KOÇ<br />
BOĞA<br />
İKİZLER<br />
YENGEÇ<br />
ASLAN<br />
(21 Mart - 20 Nisan)<br />
1 Şubat’ta Ay-Mars kombinasyonu nedeniyle ayın ilk haftası duygularınızın altüst olduğunu düşünebilirsiniz. 14 Şubat’ta Merkür 11’inci<br />
evinizde. Ayın 17-28’i arası sosyal ve iş çevrenizdeki arkadaşlarınızla beyin fırtınası yapmak için uygun zamanlardır. Böylece bir ekip içinde<br />
ortak fikir çatısında toplanıp, düşüncelerinizi paylaşabilir, sosyal alanlarda, dernek ya da vakıflarda organizasyon planları yapabilirsiniz.<br />
Ayrıca orijinal fikirler sayesinde yeni planlar gerçekleştirebilirsiniz. Ancak mevcut düzene uymayan, karşıt duran fikirlerinizi biraz törpülersek,<br />
insanları daha az rahatsız edeceğinizden hiç şüpheniz olmasın. Sürpriz gelişmeler sonucunda sonradan pişman olabilecek durumlar yaratabilirsiniz.<br />
Sakin ve dengede kalmanız önemli. Ayın tamamı boyunca başkalarına anlattığınız ve bildiğinizi sandığınız konuları aslında bilmediğinizi,<br />
altının yeterince dolu olmadığını fark edebilirsiniz. Farklı kültür ve diller, öğretiler, yabancılar ve onların yaşam biçimleriyle daha çok ilgilenebilir,<br />
arayış içinde olabilirsiniz.<br />
(21 Nisan - 20 Mayıs)<br />
1 Şubat’ta Ay-Mars kombinasyonu; 3 Şubat’ta Ay, Satürn kombinasyonu; 9 Şubat’ta yeniay etkisi ile sosyal çevrenizle ve uyumlu olduğunuz<br />
arkadaşlarınızla yoğunlaşıyorsunuz. 14 Şubat’ta Merkür, Kova burcuna geçiyor. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcunda doğuyor.<br />
17 Şubat’ta Güneş, Kova burcuna geçiyor. Dolunay 22 Şubat’ta Aslan burcunda doğuyor. Ayrıca Ay’la gezegenlerin kombinasyonunun<br />
ılımlı etkileşimi sayesinde özgüveniniz daha da artabilir; cesaret, ataklık isteyen konularda risk almaya meyil gösterebilirsiniz. Ruhunuzu<br />
dinginleştirin. Çalıştığınız işyerinde ve sorumlusu olduğunuz alanlarda görüşlerinizi etkili bir şekilde savunabilir ve geri adım atmak<br />
istemeyebilirsiniz. Nerede olduğunuz, ne yaptığınız ve amaçlarınızın ne olduğuyla ile ilgili gayet bilinçli olabileceğiniz bir sürece gireceksiniz.<br />
Tepkilerinizi, düşündüklerinizi belli etmeden gizemli davranışlar içinde olmanız, sık sık yanlış anlaşıldığınızı düşünmeniz ve bunların yanında<br />
kendinize oldukça güvenmeniz mümkün. İçinizde fırtınalar kopsa da yüzeyde sakin kalmayı başarabilirsiniz.<br />
(21 Mayıs - 21 Haziran)<br />
1 Şubat’ta Ay-Mars kombinasyonu iş ve sosyal çevrenizdeki zayıf damarın bulunmasını kolaylaştıracak. Genelde ani bir çatışma ya da<br />
olumsuz bir enerjinin tahammülü aşan seviyede üstünüze çökmesi ve buna bağlı olarak yaşanan silkinmenize neden olan olaylara<br />
karşı isyankâr olmayın. Seyahatler, eğitimle ilgili konular, hukuksal konularla ilgili gelişmeler yaşayabilirsiniz. İthalat-ihracat işlerinde<br />
çalışanların özellikle işlerinde yoğunluk artabilir, uzak yerlere seyahat planları yapabilirsiniz. Bu yeniayda belirleyeceğiniz hedefler<br />
önümüzdeki aylar için oldukça önem kazanacak. Sorumluluklarınız artabilir. Bütün bu yeni gelişmeler, sizi ilk başta tedirgin edebilir hatta zorlayabilir.<br />
Ancak kesinlikle altından kalkılamayacak kadar güç işler sayılmazlar. Siz sadece sakin kalıp mantıklı hareket etmeye gayret gösterin<br />
yeter. Eğer evinizde bazı sorunlar uzun bir zamandır devam ediyorsa, bu dolunayla birlikte ertelenen sorunlar da gün yüzüne çıkabilir. Yapmanız<br />
gereken şey, oluşan karmaşık duruma elbirliğiyle çözüm bulmaktır. Sevdiklerinizle kenetlenerek zorlukları aşmaya çalışmanız ve gerçekçi değerlendirmelerde<br />
bulunmanız işinizi kolaylaştıracaktır.<br />
(22 Haziran - 22 Temmuz)<br />
Yaşamınızı ilgilendiren her konuda lütfen pozitif düşünmeye çalışın. Sizin adınıza güzel gelişmeler olacağına dair inancınızı kaybetmeyin.<br />
Çıkacağınız bir seyahat veya alacağınız bir haber yaşamınıza yeni bir yön çizmenizi sağlayabilir. Oturduğunuz çevrede birtakım değişimler<br />
meydana gelebilir. Bu arada yazılı belgeler veya kontratlar konusunda dikkatli olmanız, onları iyice incelemeniz gereken bir süreçte<br />
olduğunuzu asla göz ardı etmeyin. Daha önce iş başvurularında bulunduysanız, bu süreçte yaşanabilecek gelişmeler hayatınızın bundan<br />
sonrası adına önem taşırken, dolunay size ektiğinizi kolaylıkla biçme fırsatları verecektir. Önceden planlanan, üzerinde çalışılan ve mücadele verdiğiniz<br />
konuların son halini görmek açısından değerli bir dönemdesiniz. İnşa etmek istediğiniz şeylerin eskisini yıkıp yenisini yapmak konusunda<br />
şanslısınız. Bu dönemde kaybetme korkunuz biraz artabilir. Ayın 22, 23, 24 ve 25. günleri iş ve sosyal çevrenizdeki kişilerin desteğini alabilirsiniz.<br />
Kariyer planlarınızı gerçekleştirmeli ve hedeflerinize ulaşacağınıza inanmalısınız.<br />
(23 Temmuz - 23 Ağustos)<br />
Düşünce ve söylemlerde daha yenilikçi, farklı, adil ve tarafsız olma eğilimi artacak. Kalabalık ortamlarda, arkadaşlar arasında fikir<br />
paylaşımlarında bulunmak, beyin fırtınası uygulamaları düzenlemek için güzel zamanlar. Takım çalışmalarından yeni fikirler çıkabilir.<br />
17 Şubat’ta Venüs, Kova burcunda. Gezegenlerin kombinasyonu nedeniyle ayın 16, 17, 18, 19 ve 20. günleri kendinizi yorgun ve endişeli<br />
hissedebilirsiniz. Bu dönemde plan ve projelerinize yoğunlaşabilirsiniz. Yeni bir çalışma düzeni oluşturmanızda fayda var. Özel veya iş<br />
ilişkilerinizde, eşinizden, dostlarınızdan yana bolca destek ve yardım alabilirsiniz. Pazarlama, satış, halkla ilişkiler, danışmanlık gibi alanlarda<br />
daha hızlı ilerleyebilirsiniz. Varsa eşinizin hayatında da güzel ve önemli gelişmeler, fırsatlar doğabilir. İlişkilerde, ortaklıklarda, pazarlıklarda uzlaşmak,<br />
bir sonuca varmak oldukça güç! Yine de Satürn’ün desteği ve Merkür’ün Kova’ya geçmesiyle birlikte; kurallarınızı, kalıplarınızı esneterek<br />
ortak bir paydada buluşmak mümkün olabilir.
(24 Ağustos - 23 Eylül)<br />
(23 Eylül - 23 Ekim)<br />
(24 Ekim - 22 Kasım)<br />
(23 Kasım - 21 Aralık)<br />
(22 Aralık - 20 Ocak)<br />
(21 Ocak - 19 Şubat)<br />
CAPITAL BRAVE | "ASTROLOJİ"<br />
BAŞAK<br />
Şubat’ta yeniay Kova burcunda oluşuyor. Yeniayla birlikte mantıklı düşüncelerinizi yükselten bu enerji, sınırlarınızı zorlayan ve sizi rahatsız<br />
eden ilişkilerinizle ilgili sorunlarınızı çözüme kavuşturmanız yolunda faydalı olacak. Merhamet ve sevginin genel olarak yoğunlaştığı<br />
bugünlerde, duygularınız derinleşebilir ve bu durum ilişkinizi güçlendirici bir etki yaratabilir. Yakın ilişkilerin önem kazandığı<br />
bu etki altında, ilişkisi olmayanlar yeni bir kişiyle tanışabilirler. 8 Şubat’ta yeniay Kova burcunda oluşuyor. Yeniayla birlikte mantıklı<br />
düşüncelerinizi yükselten bu enerji, sınırlarınızı zorlayan ve sizi rahatsız eden ilişkilerinizle ilgili sorunlarınızı çözüme kavuşturmanız yolunda<br />
faydalı olacak. Ayın 21, 22, 23, 24 ve 28. günleri kazancınızı artırmak, paranızı değerlendirmek için yeni yatırımlar yapabilirsiniz. Bu tarihlerde<br />
riskleri minimize etmeniz çok önemli. Ayrıca gizemli konulara olan merakınız hobiniz haline gelmesin. Aşk ve ilişkiler gündeminizin ana temasını<br />
oluşturabilir. Sosyalleşin, dışarı çıkın, tiyatroya, sinemaya, spora gidin. Hobi faaliyetlerine ağırlık verin, kalabalığa karışın! Duygularınızı<br />
çok daha tutkulu direkt ve göz önünde yaşayabilirsiniz. Aşk yanında kıskançlığı ve yoğun duyguları da beraber getirir unutmayın, dikkatli olun!<br />
TERAZİ<br />
Şubat’ta Ay-Mars kombinasyonuyla birlikte iş hayatınızda üstlerinizle daha iyi bağlantılar içerisinde olacaksınız. Alacağınız sorumluluklarda<br />
artış söz konusu olabilir. Kariyerinizle ilgili hedeflerinize akıllı ve hızlı bir şekilde ulaşacaksınız. Hızlı ve aktif olan beyin yapınız<br />
sayesinde, karşınıza çıkan kariyer fırsatlarını en iyi şekilde değerlendireceksiniz. 14 Şubat’ta Merkür, Kova burcunda dönüşüyor. Çalışma<br />
konusunda, geçen aya oranla daha verimli olacaksınız. Kariyerinizi ilgilendiren yolculuklar gündeme gelebilir. 17 Şubat’ta Venüs, Kova<br />
burcunda. Sosyal çevreniz ve arkadaşlarınızla ilişkileriniz artabilir; organizasyon ve toplantılara katılabilirsiniz. Gelecekle ilgili projelerinizde sizi<br />
destekleyecek kişilerle tanışabilir, özel kulüp ve derneklerde yer alabilirsiniz. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcuna geçiyor. İlgilendiğiniz konularla<br />
ilgili yeni gruplara katılabilirsiniz ve arkadaş çevreniz genişleyebilir. Meslektaşlarınızla görüşmeleriniz artabilir ve birlikte toplum yararına çalışmalarda<br />
bulunabilirsiniz. 8 Şubat’ta yeniay Kova burcunda. Bununla birlikte iş ve çalışma ortamınızda bazı gizli saklı ve şaşırtıcı olaylar gün yüzüne<br />
çıkabilir. Böylesi durumlara maruz kalmanız halinde yaşadıklarınızı şanssızlık olarak görüp değerlendirmeyin.<br />
AKREP<br />
Kariyerinizle ve pratik becerilerinizle ilgili yenilikler ve sezgiler açısından zengin bir döneme giriyorsunuz. Yönetim, organizasyon gibi<br />
faaliyetlere yeni ve muhtemelen alışılmadık tarzda bir yaklaşım göstermeniz işinizde kontrolün önemli oranda sizin elinize geçmesini<br />
sağlıyor. Üstlendiğiniz işleri yerine getirme şeklinizin ve fikirlerinizin takdir edildiğini, beğenildiğini fark edeceksiniz. 17 Şubat’a<br />
Venüs, Kova burcunda. Ailevi ortamdaki ilişkileriniz, paylaşımlarınız, birbirinize olan ilginiz, sevginiz, uyum ve uyumsuzluklarınız<br />
tümüyle önemli hale gelecek. Ne kadar değerli bulunduğunuzu bilmek istiyor olacaksınız. Bir sıkıntınızı, iş veya özel hayatınızla ilgili bir meseleyi<br />
dile getirdiğinizde size yardımcı olunmasını arzulayacaksınız. Düşüncelerinize önem verilmesini, kararlarınızın saygıyla karşılanmasını<br />
bekleyeceksiniz. Eğer kendinizi huzur ve emniyette hissettiğiniz bir yerde yaşıyorsanız mutlu olmamanız mümkün değil. Fakat iş, eş, para, aile<br />
veya yaşanılan ortamda rahatsız edici durumlar varsa size uymayan şartlar nedeniyle canınız sıkılabilir. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcunda.<br />
Sağlıklı olmaya özen gösteriyorsunuz. Aynı zamanda beslenmek de sizin için çok önemli.<br />
8 Şubat’ta yeniay dost burcunuz olan Kova burcunda oluşuyor. Yeniayın maneviyatı yükselten enerjisiyle, sınırlarınızı zorlayan ve sizi<br />
rahatsız eden ilişki sorunlarınızı çözüme kavuşturmanız mümkün. 14 Şubat’ta Merkür 3’üncü evinizde. Kardeşleriniz varsa onların<br />
sorunlarına çözümler bulmaktan mutlu olacaksınız. 19 Şubat’ta Güneş’in Balık burcuna geçmesiyle; ev, aile yaşamı, taşınma, tadilat,<br />
gayrimenkul alım satımı işleri öne çıkmaya başlayacak. Ortak kaynakların paylaşımı, kullanımı, kredi işleri, bankacılık, vergi, nafaka,<br />
miras, burs ve alacak verecek işlerinde sürüncemede kalan konular netlik kazanabilir. Konuşmalar, fikir paylaşımları ve seyahatler<br />
dolunayla birlikte artış gösterebilir. İdeallerin geçek gibi göründüğü, gerçeklerin de her zaman olmasını istediğimiz gibi olduğu rüya gibi bir<br />
dönem. İnsanların birlik ve bütünlük duygusu içinde birbirlerine kenetleneceği bir dönem. Mevcut durumunuzu kurcalamak, meselelerin kökenine<br />
kadar inmek ve sınırlarınızı zorlamak isteyebilirsiniz. Kendinize bir duruş belirleme, sağlam bir yapı inşa etme, güvenli bir ev ortamı<br />
sağlama ihtiyacı hissedebilirsiniz.<br />
YAY<br />
OĞLAK<br />
8 Şubat’ta yeniay Kova burcunda oluşacak. Gelir, gider ve maddi kaynaklarınızı etkileyen bir alanda doğacak. Bazı yeni harcamalar gündeme<br />
getirebilir. Ev veya ofisiniz için bir elektronik eşya, bilgisayar, telefon vb. şeyler alabilirsiniz. İş ve kariyer alanına daha fazla enerji<br />
harcasanız da zaman zaman huzursuzluk hissedebilirsiniz. İş ve öğrenim statünüzü değiştirecek önemli durumlarla karşılaşabilirsiniz. Bu<br />
orta vadeli bir etki olsa da, bu ay sonundan itibaren maddi şartlarınızda biraz daha rahatlama görülebilir. 14 Şubat’ta Merkür, Kova burcuna<br />
geçiyor. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcuna geçiyor. Aile-yuva hayatınızda sorun olan her şeyi çok kolay bir şekilde çözümlüyorsunuz.<br />
Yuva düzeniniz için ayın 17, 18, 19 ve 20. günleri fikirler bulmak, sizi aydınlatabilecek sohbetlere katılmak, yazmak, tasarlamak, alternatif yollar<br />
denemek için güzel günler. 22 Şubat’ta dolunay Aslan burcunda oluşuyor. Finansal anlamda eğer başkalarından destek bekliyorsanız; hareketlerinize<br />
ve konuşmalarınıza dikkat edin. Kendinizi düşünmek istiyorsunuz fakat bu dolunayın, geri hareketi sürmekte olan Merkür’le etkileşimi, mali<br />
konularda aklınızın başınızda olması gerektiğine işaret ediyor.<br />
KOVA<br />
8 Şubat’ta yeniay burcunuzda doğuyor. İş ilişkilerinde, anlaşma ve sözleşmelerde, evliliğinizde, ortak yürütülen işlerin bağlantılarında,<br />
hukuki konularda, halkla ilişkiler ve danışmanlık konularında gözden geçirilmesi, konuşulması, düşünülmesi, revize edilmesi<br />
gereken şeyler olduğunun farkına varabilirsiniz. Eşiniz dostunuz ve ortağınızla aranızdaki sorunları çözmek için de uygun bir dönem.<br />
14 Şubat’ta Merkür burcunuzda. 17 Şubat’ta Venüs burcunuzda. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcuna geçiyor. Sağlığınıza, günlük beslenmenize,<br />
spor aktivitelerinize önem verin, ihtiyaçlarınız doğrultusunda onları yeniden belirleyin. 22 Şubat’ta dolunay karşıt burcunuz olan<br />
Aslan burcunda oluşuyor. Dolunay size ilişkide aşırı gururun yıpratıcı olabileceğini işaret ediyor. Karşı tarafın üzerinizdeki egosantrik baskısı,<br />
kendinden yana düşünceleri ve özgür yaklaşımları ve tabii ki beraberliğinizi risk altına alır. Oysaki özellikle bu dolunay her iki tarafın da ortaklaşa<br />
bir şekilde hareket etmesinin, “sen” ve “ben” diyerek hareket etmemesinin önemini işaret ediyor. Eğer yolunuz aynıysa ufak tefek sorunları<br />
dert etmeyin.<br />
(20 Şubat - 20 Mart)<br />
BALIK<br />
14 Şubat’ta Merkür 12’nci evinize geçiyor. 17 Şubat’ta Venüs 12’nci evinize geçiyor. İş yaşamında ve kariyerinizle ilgili konularda sorunları<br />
çözmek, planlarınızı uygulamaya sokmak için daha atak, cesur ve rekabetçi bir tutum içinde olmak size fayda sağlayabilir. İdealize<br />
ettiğiniz, yenilemeniz gereken düşünce ve inançlarınız olabilir. Bu temalarda daha gerçekçi ve sakin olmaya gayret edin. Yenilemeniz<br />
gereken plan ve anlaşmalarınız varsa bunları gerçekleştirmenin tam zamanı. İkili ve sosyal ilişkilerde daha girişken ve atak davranarak<br />
fayda sağlayabilir, iş anlaşmaları yapabilirsiniz. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcuna geçiyor. 8 Şubat’ta yeniay, Kova burcunda meydana geliyor.<br />
Kendinize güvenmek ve zamanı doğru biçimde değerlendirmek sizin için çok önemli olacak. Ayrıca yaşadığınız tecrübeleri ihtiyacı olan kişilerle<br />
paylaşmaktan da çekinmeyin. Ayın son gününe kadar size farkındalık kazandıracak, kâinatın bir parçası olduğunuz gerçeğini hatırlatacak,<br />
üstünüzdeki yüklerden ve engellerden sizi kurtarıp arınmanızı sağlayacak birtakım olaylar yaşayabilirsiniz. Kendinizi hafife almayın. Bu yeniay,<br />
bütün bunların tekrar hissedilmesine vesile olacaktır.<br />
www.capitalbrave.com.tr<br />
129
131 Şubat <strong>2016</strong>
132 Şubat <strong>2016</strong>