05.02.2016 Views

2016-2

2016-2

2016-2

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

CAPITAL BRAVE | ""<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

1


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

4 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

5


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

6 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

7


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

8 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

9


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

10 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

11


SAYFA 16<br />

İÇİNDEKİLER<br />

ASIRLARDIR YALNIZIM<br />

PİŞMANIM ALIN YAZIM<br />

GÖKÇEN ERDOĞAN<br />

BARIŞ MANÇO<br />

SAYFA 40<br />

VEFATININ 17. YILINDA, SEVGI<br />

SAYGI VE ÖZLEMLE<br />

SAYFA 98<br />

SAYFA 50<br />

alan turing<br />

münİh<br />

ALMANYA'NIN EN GÜZELİ<br />

KATLEDİLEN DEHA<br />

SAYFA 38<br />

KAPAK KONUĞU<br />

kuytu<br />

12 Şubat <strong>2016</strong>


GÜZELLİK<br />

SAYFA 70<br />

TECRÜBENİN ADI<br />

Op. Dr. Aret<br />

KAMAR<br />

TENDEKİ SANAT<br />

ömer karakuyu<br />

Mehmet Korkmaz<br />

BİR RESSAMIN TUVALİNDEN<br />

DÖKÜLEN SÖZLERİ<br />

SAYFA 78<br />

SAYFA 44<br />

PROF. DR ÜSTÜN DÖKMEN<br />

Küçük Şeyler<br />

KÜRŞAT TUNCEL<br />

Seninle Olmaktan Keyif Alıyorlarsa Senden Satın Alırlar<br />

GÜL YİĞİT<br />

Aşk İçin Aşk<br />

DİAMON EROS<br />

Sen Ne Güzelsin Sevgili<br />

SAYFA 14<br />

SAYFA 16<br />

SAYFA 20<br />

SAYFA 42<br />

OKTAY DERELİOĞLU<br />

Türk Futbolunun Efsane İsmi<br />

sayfa 88<br />

VUSLAT OLCAYDU<br />

Loch Ness Yaratığı<br />

ERDOĞAN MUNGAN<br />

Lezzetli Yemek Tarifleri<br />

NURAY SAYARI<br />

Astroloji<br />

SAYFA 96<br />

SAYFA 118<br />

SAYFA 126<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

13


YIL:6 SAYI:66 ŞUBAT - <strong>2016</strong><br />

YAYINCI<br />

CAPITAL BRAVE MEDYA PAZARLAMA<br />

SAHİBİ VE SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />

N.GÜVEN GÜNGÖR<br />

EDİTÖR<br />

TUNA EBRU ÖZDEMİR<br />

YARDIMCI EDİTÖR<br />

A. BİLGEHAN AYDEMİR<br />

MODA EDİTÖRÜ<br />

MÜGE İSKENDER<br />

HABER DİREKTÖRÜ<br />

ASLI KAYA<br />

HUKUK DANIŞMANI<br />

ERTAN SÜTÇÜ - AHU ERDOĞAN<br />

0505 440 77 08 - 0532 227 40 13<br />

Z.EMRE KURT<br />

0532 263 76 96<br />

İSTANBUL İLETİŞİM KOORDİNATÖRÜ<br />

GÖKAY KALAYCIOĞLU<br />

0533 252 99 02<br />

gokaykalaycioglu@gmail.com<br />

HALKLA İLİŞKİLER VE REKLAM MÜDÜRÜ<br />

E. İDİL BAHADIR<br />

0312 446 26 21 - 0546 800 08 13<br />

reklam@capitalbrave.com.tr<br />

REKLAM SORUMLULARI<br />

HANDE SAY - EZGİ BAKAN - ONUR BOR<br />

0312 446 26 21 - 0546 800 08 12<br />

ADVENTURER<br />

Ş.GÜROL GÜNGÖR – DENİZ AUDRICK<br />

GRAFİK TASARIM VE MİZANPAJ<br />

SELİM ÖZDEMİR<br />

tasarim@capitalbrave.com.tr<br />

GÖRSEL EDİTÖR YÖNETMENİ<br />

MELİH İPEK<br />

GÖRSEL EDİTÖRLER<br />

İLYAS KARATEKİN, DİLARA ÇAĞLAYAN<br />

KATKIDA BULUNANLAR<br />

● ARZU KILIÇOĞLU ÖZDEMİR<br />

● ARET VARTANYAN ●CENK ERDEM<br />

● GÖKÇEN ERDOĞAN●KÜRŞAT TUNCEL<br />

PROF. DR. ÜSTÜN DÖKMEN ●NURAY SAYARI<br />

● MERVE TIĞLI ÇINAR ●ERDOĞAN MUNGAN<br />

● SELDA TEREK BİLECEN ● GÖKÇEN GÖKYER<br />

● POSION TURCA ● SONY MUSIC TÜRKİYE<br />

YAYIN MERKEZİ<br />

REŞİT GALİP CAD. HAZAN SOKAK. 7/1<br />

G.O.P.-ANKARA - 0312 446 26 21<br />

İSTANBUL İRTİBAT BÜROSU<br />

ERAY ORAL<br />

ÇIRPICI MAH. PROF. TURAN GÜNEŞ CADDESİ<br />

NO: 167 / A ZEYTİNBURNU/ İSTANBUL<br />

0538 527 99 57<br />

EGE İRTİBAT BÜROSU<br />

MUSTAFA HOROZ<br />

BAHÇELİEVLER MAH. 1706. SOK.<br />

NO:7/3 35510 KARŞIYAKA/İZMİR<br />

0533 318 31 68<br />

BASKI-CİLT<br />

PELİN OFSET TİPO MATB. SAN. VE<br />

TİC. LTD. ŞTİ.<br />

Tel: 0312 395 25 80<br />

www.pelinofset.com.tr<br />

DAĞITIM<br />

CAPITAL BRAVE - B&B LOJİSTİK DAĞITIM HİZMETLERİ<br />

0312 446 26 21 - 0312 419 88 82<br />

YURTİÇİ KARGO - PTT KARGO<br />

ELEKTRONİK POSTA<br />

capitalbrave@gmail.com<br />

info@capitalbrave.com.tr<br />

AYLIK, YEREL SÜRELİ YAYIN<br />

Ücretsiz<br />

ISSN: 1309-9221<br />

Dergi içerisinde yayımlanan yazıların doğruluğu<br />

ve sorumluluğu yazarlara aittir<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

Dönüp de arkanıza baktığınızda keşke<br />

diyeceğiniz bir şeyler kalmasın istiyorum.<br />

Tadına varın hayatın istiyorum.<br />

Yani diyorum ki; ‘’Yaşayın da , Nasıl yaşarsanız<br />

yaşayın!” çocukluğunuzu yerine<br />

koyup, tam da kalbinizde oluşacak<br />

o heyecanla yaşayın. Öyle bir heyecan<br />

ki o; hani çok sürükleyici bir romanın<br />

sonuna yaklaşır gibi ertelemeden, kıpır<br />

kıpır, merakla...<br />

Korkularınız elbette ki olsun; mesela<br />

kaybetmekten korkarak yaşayın. “Seviyorum”<br />

demeyi ihmal etmeden, sevdiklerinize<br />

her gün sarılarak. Var olduklarını,<br />

var olduğunuzu göstererek;<br />

lunaparkta kaybolmuş gibi yaşayın...<br />

Hayata baktığınızda yüzünüzdeki tebessüm<br />

her daim artsın, dudaklarınız<br />

tebessümü aşıp kulaklarınıza doğru kocaman<br />

genişlesin. Tıpkı, oyuncak dükkanında<br />

kaybolmuş çocuğun iştahıyla<br />

yaşayın...<br />

Kaybolmuşluğu unutun, etrafınıza bakın!<br />

Yüzmek gibi yaşayın, boğulmak<br />

gibi değil... Uçmak gibi yaşayın, düşmek<br />

gibi değil... Kaybolmuşluğu unutun, etrafınıza<br />

bakın! Yüzmek gibi yaşayın, boğulmak<br />

gibi değil... Uçmak gibi yaşayın,<br />

düşmek gibi değil...<br />

O sonsuz huzur vardır ya hani; kuş sesleriyle<br />

bir ağacın gölgesinde uzanır gibi<br />

yaşayın...<br />

Kaşık kaşık çikolata yeyip, ellerini beyaz<br />

tişörtüne silen çocuk gibi yaşayın..<br />

Neş’eyle... Saatlere bakmadan, beklemeden,<br />

yorulmadan yaşayın...<br />

Bir tırtılın kelebek olma hayali vardır,<br />

hayallerinize izin verin sizlerin de bir<br />

hayaliniz olsun... Öyle yaşayın işte!<br />

Boynu bükük soru işaretlerini boşverin<br />

şimdi, haberiniz var mı; sizin de bu hayatta<br />

dik ünlemleriniz var.<br />

Hadi hemen şimdi, noktaları atın çöpe,<br />

kucak dolusu virgül getirdim sizlere...<br />

Allah’ın sizlere uzattığı beyaz kağıdı geri<br />

çevirmeyin... Yeni yılın her gününde tam<br />

da böyle yaşayın; bembeyaz, umut, sevgi,<br />

huzur dolu...<br />

Yani diyorum ki; haydi arkadaş;<br />

Yaşa da,<br />

Nasıl yaşarsan yaşa!<br />

14 Şubat <strong>2016</strong><br />

14 Ocak <strong>2016</strong><br />

/capitalbrave<br />

Baskı Tarihi: Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

15


CAPITAL BRAVE | "KÜÇÜK ŞEYLER"<br />

PROF. DR. ÜSTÜN DÖKMEN<br />

Akademisyen, psikolog<br />

KÜÇÜK ŞEYLER<br />

16 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

17


CAPITAL BRAVE | "İŞ DÜNYASI"<br />

KÜRŞAT TUNCEL<br />

Satış Küpü Sales & Marketing Solutions | Yönetim Kurulu Başkanı<br />

18 Şubat <strong>2016</strong><br />

atış için de aynı prensiplerin geçerli<br />

olduğunu söyleyebiliriz. İçgüdüsel<br />

olarak neyin doğru olduğunu anlamaya<br />

çalışır ve öyle davranırsınız.<br />

Ancak bu davranış ya terbiye edilmemiş<br />

bir panik hamlesidir ya da uzun<br />

alıştırmalar sonucu edinilmiş ve sizde yerleşerek<br />

mükemmelleşmiştir. İşte bu nedenle Karate<br />

Kit filminde Miyagi San, öğrencisi Daniel’e son<br />

derece saçma gözüken parlat-cilala hareketini<br />

binlerce kez yaptırıyordu. Öğrenmenin ve gelişmenin<br />

formülü basittir; mükemmelleşene kadar<br />

tekrar etmek! Ancak bu şekilde içgüdüsel olarak<br />

ve düşünmeden en doğru davranışı sergilemeniz<br />

mümkün olabilir.<br />

Satışta mükemmelleştirilmesi gereken becerilerin<br />

başında ilişki kurmak gelir. Dönüp de kendime<br />

baktığım zaman, Miyagi ustanın karatede mükemmel<br />

şekilde yaptığı bir şeyi satışta doğallıkla<br />

yapabildiğim için başarılı olabildiğimi görüyorum.<br />

Bu işin sırrı; samimi ilişkiler kurabilmektir.<br />

Müşteriler sizin mesleğinizde iyi olmanızı<br />

ve onlara değer katmanızı bekler<br />

ancak büyük bir çoğunluğu zaten<br />

sizin mesleki bilginizi değerlendirecek<br />

durumda değildir.<br />

Örneğin, sizi ameliyat etmeye<br />

aday bir cerrahın mesleki<br />

bilgisini siz değerlendiremezsiniz.<br />

Geçireceğiniz<br />

operasyon hakkında ne<br />

kadar sizi aydınlatır, empati<br />

gösterir ve yardımcı gözükürse<br />

onun o kadar iyi bir<br />

cerrah olduğunu varsayarsınız.<br />

Bu durum bir ceza davası öncesi<br />

sizi savunacak olan avukatınıza<br />

hissettikleriniz için de geçerlidir. Aslında<br />

müşteriler sizi derinlemesine değerlendirmez ve<br />

yalnızca sizin işinizi bildiğiniz algısına takılı kalırlar,<br />

peki neden? Yalnızca onlarla kurduğunuz iyi<br />

iletişim yüzünden… Zaten siz de bir restoranda<br />

tamamen aynı nedenle garsona bahşiş bırakıyorsunuz,<br />

sizinle özel olarak ilgilendiği ve tanıdığı<br />

için, yoksa yemeğinizi hızlı getirdiği için değil.<br />

Öyleyse ilişki kurma becerisi satışta mükemmelleşmemiz<br />

gereken temel bir yetkinliktir.<br />

Görünümünüz, ses tonunuz, duruşunuz, hatasız,<br />

aksansız, kekelemeden ve duraklamadan<br />

konuşabilmeniz, normalden biraz daha yüksek<br />

tempolu konuşmanız, konuşurken sesinizde<br />

varyasyonlar yapabilmeniz karşınızdaki kişide<br />

bir uzman olduğunuz algısını yaratmanın bazı<br />

yollarıdır. Ama her şeyden önemlisi nedir biliyor<br />

musunuz? Size güvenmeleri ve samimiyetinize<br />

inanmaları… Bunun yolu da hiçbir politik kaygı<br />

duymadan yalnızca bilginiz ve değerleriniz çerçevesinde<br />

insanlara önerilerde bulunmanız, onlara<br />

“Bazı<br />

satıcılar satış<br />

kapama problemleri<br />

olduğunu düşünüyor ama<br />

aslında ilişki başlatma<br />

problemleri var”<br />

bir şeyler satmak için endişelenmemeniz, yardımcı<br />

olmaktan ve onlarla birlikte olmaktan keyif<br />

almanız, eğilip bükülmemeniz ve prensiplerinizden<br />

taviz vermemenizdir.<br />

Siz biraz indirim yaparak müşteri adayına hoş<br />

gözükmeyi düşünebilirsiniz ama çoğu zaman indirim<br />

vermemek çok daha güven verici bir davranıştır<br />

alıcı gözünde. Çünkü müşterilerin asıl<br />

umursadığı şey bir miktar daha para tasarrufu<br />

yapmak değil, başkalarına nazaran kazıklanıp<br />

kazıklanmadıklarıdır. Oysa indirim verdiğinizde<br />

şüpheye düşecek ve daha fazlasını talep edeceklerdir.<br />

Daha kötüsü, eğer indirim istememiş olsalardı<br />

sizin onlara yüksek fiyattan satarak onları<br />

kandırmış olacağınızı düşünebilirler. Siz herkese<br />

aynı şekilde davrandığınızı kanıtlayabildiğiniz<br />

sürece indirim önemini yitirecek ve alıcılar size<br />

güven duyacaklardır.<br />

Güven kazandırıcı davranışlar kolay kolay<br />

sahtesi yapılamayan davranışlardır. Yapılsa da<br />

karşınızdaki kişi bunu kolaylıkla anlar. Size istedikleri<br />

an ulaşabileceklerine ve onların dertlerine<br />

hemen koşacağınıza inanmaları,<br />

siz böyle söylediğinizde değil ancak<br />

gerçekten bunu hayata geçirebildiğinizde<br />

mümkün olabilir. İletişimin<br />

%90’ından fazlası sözsüz<br />

iletişimdir, yani insanlar<br />

vücut dilinizden, konuşma<br />

temponuz ve tonlamanızdan<br />

aslında ne demek istediğinizi<br />

anlar. Kullandığınız kelimeler<br />

ile vücut diliniz veya ses<br />

tonunuz uyumsuz olduğunda<br />

müşterinin zihni hemen alarma<br />

geçecektir.<br />

Her zaman şunu söylüyorum; satış<br />

harika bir iştir. Başka hiçbir işte insanlarla<br />

tanışıp, sohbet edip, arkadaşlıklar kurarak bir de<br />

üstüne para kazanamazsınız. İyi satıcılar, satmayı<br />

değil aslında ilişki kurmayı severler. Satış<br />

bunu kendiliğinden takip edecektir zaten. Bu nedenle<br />

iyi satıcılar sanki satmak için hiçbir çaba<br />

harcamıyormuş gibi gözükürler. Onlar bilirler ki<br />

müşteri adaylarıyla iyi ilişkiler kurmayı başarabilirlerse<br />

iş yapmaları kolaylıkla mümkün olabilir.<br />

Ancak bunu doğallıkla ve başarıyla yapabilmeniz<br />

için uzun süre üzerinde çalışmanız gerekebilir.<br />

Çünkü iyi ilişkiler kurabilmek ve devam ettirebilmek<br />

her zaman söylendiği kadar kolay olmayabilir.<br />

Ama konumuz satışsa pek de başka şansınız<br />

yoktur aslında. Bu nedenle “Satış kapatmak yoktur,<br />

ilişki başlatmak vardır” derim hep, zira doğru<br />

şekilde ilişki kurduğunuzda satışı kapatmak için<br />

ayrıca bir çaba harcamanız gerekmez. İnsanlar<br />

sizinle birlikte olmaktan keyif alıyorlarsa sizden<br />

satın almaktan da keyif alacaklardır. Satışın sırrı<br />

budur…


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

19


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

GÖKÇEN ERDOĞAN<br />

Kadın Hastalıkları Ve Doğum Uzmanı | Cinsel Terapist<br />

20 Şubat <strong>2016</strong><br />

‘Asırlardır yalnızım, pişmanım alın<br />

yazım’<br />

Vücudundaki tatsız ve hadsiz misafirle<br />

mücadele eden sevgili Kayahan’a da<br />

acil şifalar, saygılar, sevgiler ve şarkıları<br />

için sonsuz teşekkürler yollamak istiyorum<br />

bu vesileyle. Asırlardır yalnızsanız<br />

ve dahası pişmansınız, pardon ama<br />

neden hala yalnızsınız? Bu doymazlık,<br />

bu aymazlık neden? Hem de memnun<br />

değilken.<br />

Sık sorulan ve pek çok sorudan daha<br />

anlamlı bulduğum bir soru var : Bunca<br />

insan yalnızken neden bunca insan<br />

yalnız?<br />

Herkes şikayetçi yalnızlıktan, yalnız<br />

gezmekten, yemekten, içmekten, film<br />

izlemekten, mücadele etmekten, ağlamaktan,<br />

gülmekten. Bu yazıyı yalnız<br />

okuyanlar, siz de bir köşede sessizce<br />

ağlayın. Sonra toparlanın size birlikte<br />

bakalım.<br />

Herkes sessizlikten kırılıyor ama bir<br />

dokunsan bin ah düşüyor senin kulakların<br />

payına. Soru havada, yanıtı uzak.<br />

Kaybedenler Kulübü’nde sorulan soruya<br />

ağır ve ağdalı bir yanıt beklerken,<br />

ne zaman sonra İsmail YK’nın şarkısı<br />

yetişiyor imdada; beni beğeneni ben<br />

beğenmem.<br />

Tabi bu sözün daha uzunu ve anlamca<br />

zengini de vardır ama şu satırlarda<br />

İsmail YK’yı anımsamak bile yalnızları<br />

gülümsetir diye düşündüm. Teselliniz<br />

uzaydan gelmişçesine uzak insanlığa<br />

ama içinizdeki uzaylı kadar yakın size<br />

aslında. Yalnızlıktan sıyrılmayı amaç<br />

edinmezseniz ilk fırsatta, size Ragga<br />

Oktay’dan anlayamayacağınız çözümler<br />

sunacağım. En olmadı ‘hayatı<br />

tespih yapar sallarsınız’. Ama şimdilik<br />

bir doz İsmail YK.


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

Düşün yani; ne kadar yalnız ne kadar çaresiz ve ne kadar temsili<br />

güçsen, seni İsmail YK temsil etmiş! Hala mı memnunsun<br />

yalnızlığından, hala mı entelektüel bir nişan gibi taşıyacaksın<br />

onu göğsünde? Hala mı tek kişilik masalarda yudumlanacak<br />

o içki? Hala mı yatağın bir o tarafını, bir bu tarafını ısıtarak<br />

edeceksin sabahı?<br />

Yok gülüm, yok cancağızım, bu iş zor Yonca! İnsanlar<br />

78709574865848430’e ayrılırlar.<br />

Ama yalnızlar o kadar karmaşık değildirler.<br />

En alengirli haliyle bakalım hadi, hepi topu 5’e ayrılırlar:<br />

1) Bir hobi olarak yalnız kalanlar<br />

2) Yalnız olmaktan ölesiye korktukları için yalnız<br />

kalanlar<br />

3) Yalnızlığı meslek edinenler<br />

4) Yalnız olmamak için kılını kıpırdatmayanlar<br />

5) Yalnız kalmaya mahkum olanlar<br />

Size 5 yalnız türünü de can sıkmayacak biçimde anlatacağım<br />

ama bu yazının konusunun neden yalnızlar olduğunu henüz<br />

anlatmadım. Çünkü hem Kayahan haklı, hem de İsmail YK.<br />

Çünkü hem yalnızlar mutsuz, hem mutsuzlar yalnız. Çünkü bir<br />

şey yapmayanlar çok şikayetçi, her şeyden şikayetçi olanlar<br />

çok yalnız.<br />

1)Bir hobi olarak yalnız kalanlar<br />

Yalnız olmayı hayatının neredeyse bütün bölümlerine biraz<br />

serpiştiren; arada yalnız kalmaktan, kimseye hesap vermemekten,<br />

kimseyle ilgilenmemekten zevk alan ve bununla<br />

dinlenen konforlu yalnızlar. Bunlar kendini seven ve özleyen<br />

yalnızlardır. Hangi türleri tehlikelidir derseniz; kendini narsistçe<br />

sevenler, ilerleyen dönemlerde sevgili ya da dost olarak referans<br />

bulmakta güçlük çekerler. Yalnızlıktan bunaldıklarında<br />

dost ya da sevgili edinmekte güçlük çekmeyenler kurs açsalar<br />

yeridir. Toplumun onlar gibilere ihtiyacı var.<br />

2) Yalnız olmaktan ölesiye korktuğu için yalnız kalanlar<br />

Ne de olsa ayrılacağız deyip çift olmayanlara bayılırım. Öyle<br />

bayılırım ki anne terliği atasım gelir! Ne de olsa öleceğiz deyip<br />

yaşamayalım, ne de olsa uyuyacağız deyip uyanmayalım, ne<br />

de olsa mutsuz olacağız deyip mutlu olmayalım öyle mi? Ahh<br />

ne dahiyane! Ha bir de buna ek olarak sürekli bir sevgilisi<br />

olsun diye debelenenler, bir miktar itici görünürler. Bir miktar<br />

dediysem sizi kırmak istemediğimden.<br />

3) Yalnızlığı meslek edinenler<br />

Yalnızlığı meslek edinenler, başka seçimlerinin kaçınılmaz<br />

sonucu olarak yalnız kalanlarla yalnızlıkta adeta ustalaşanların<br />

tatlı bir birleşimidir. Seçtiği meslekten, takındığı tavırdan,<br />

eğrisinden doğrusundan dolayı maalesef iflah olmaz biçimde<br />

yalnız kalanlar, tez zamanda çözüm arasınlar. Çünkü bugünün<br />

yarını var; eğlenceli gelen tek tabancalık yarın olur, intihara<br />

dönüşür. Kendi kendini yalnızlıkla vuranlar, ölmezler, o tür bir<br />

intihar değil konumuz, yaşasa da yaşamaz olmak bilin ki daha<br />

ağır.<br />

4 Yalnız olmamak için kılını kıpırdatmayanlar<br />

Vardır böyle dırdırcılar. Kahvaltı niyetine şikayet edip gece<br />

kahvesi niyetine yine şikayetle yatağa gidenler. Hiçbir şey yapmama<br />

konusunda ustalaşanlar, dünyayı kalkındıracak olsalardı,<br />

dünya onların omuzlarında yükselirdi vesselam. Sorasım<br />

gelir o zaman; be güzel kardeşim madem şikayetçisin madem<br />

bunaldın yalnızlıktan, nedir bu tatildeymiş gibi ayakları uzatman.<br />

Kalk bir silkelen, hedefe doğru bir ayaklan!<br />

5)Yalnız kalmay mahkum olanlar<br />

Bencil, egoist, düşüncesiz, tekelci, duygusuz, mantıksız aşağılık<br />

insanlar! Şaka bir yana yalnız kalmaya mahkum olanlar<br />

ya aşırı incelikli olduklarından darbe alacak ya da kabalıktan<br />

yalnızlığa terk edilenler olacaktır. İki kişilik dünyaya yatkın<br />

olmayan kafalar gider, bedenler sürünür. Yalnızlar hapishanesinde<br />

heveslendiren görüş günlerine razı gelir ama iyi halden<br />

dışarı çıkmaya da hiç çabalamazlar. Parmağımı sallayarak<br />

kızıyorum onlara.<br />

Bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız? Bana bir<br />

anlatsanız… Asırlardır yalnız olmaktan pişman olanlar, yalnız<br />

olmayanlara düşman olanlar, eleştiriyi hayata katık sayanlar,<br />

mutluluğa zamanla düşman olanlar, henüz çok geç değil.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

21


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

GÜL YİĞİT<br />

DR. PSİKOLOG<br />

www.gulyigit.com<br />

ana gelip aşktan korktuğunu söyleyen insanların<br />

sayısının çokluğu beni her zaman şaşırtmıştır. Aşk<br />

korkusu nedir? Kimler korkar bu ‘Aşk’tan? Bunun<br />

nedeni birisini gerçekten sevdiğinde egonun eriyip<br />

kaybolmaya başlamasıdır. Ego ile birlikte sevemezsin. Ego büyük<br />

bir bariyerdir. Ve sen kendinle diğer kişi arasındaki bariyeri<br />

kaldırmak istediğinde ego "bunun sonu son olacak, dikkat et!"<br />

der.<br />

Egonun bitişi senin ölümün değildir, egonun bitişi gerçekte senin<br />

yaşam olasılığındır. Ego sadece senin etrafındaki ölü bir kabuktur,<br />

kırılıp atılmalıdır. O, varlığa doğal bir şekilde erişir.<br />

Zaman içerisinde ilerlerken tecrübelerimizin, sahip<br />

olduğumuz bilginin, yaşamış olduğumuz hayatın,<br />

geçmişin yükünü toplar toplar dururuz.<br />

Bu yük, egoya dönüşür. O birikir ve kırılıp<br />

atılması gereken etrafındaki bir kabuğa dönüşür.<br />

Kişi her gün, aslında her an yükleri<br />

daimi olarak öğütücüye atmak zorundadır.<br />

Egonun nereden geldiğini, köklerini anlamak<br />

faydalı olacaktır.<br />

Bana gelip, "nasıl aşık olmalı, bir yolu var<br />

mı?" diye soran hastalarım var. Nasıl aşık olmalı?<br />

Onlar bir yol, bir yöntem, belirli bir teknik<br />

isterler. Öyle bir teknik olmasa da; işin nörolojik<br />

ve psikoloji tarafından değerlendirebiliriz.<br />

Romantik aşkın<br />

aşırı canlılık, enerji,<br />

uykusuzluk, iştah kaybı<br />

gibi bazı davranış<br />

özellikleri, kokain<br />

bağımlılarında görülen<br />

davranışlara<br />

benzemektedir.<br />

Bütün bunlar yaşanırken insan vücudunun kumanda merkezi<br />

olan beyin ve sinir sisteminde neler olmaktadır? Aşkın oluşumunda<br />

rol oynayan sinir sistemi yapıları nelerdir?<br />

Yoğun romantik aşk tüm kültürlerde görülebilen, evrensel bir fenomen<br />

olarak kabul edilir. Romantik aşk özellikle erken dönemlerde<br />

kendine özgü psikolojik ve fizyolojik özellikleri, davranış<br />

şekillerini de beraberinde getirir. Coşku ve mutluluk, seçilmiş kişiye<br />

odaklanan yoğun dikkat; yine seçilen kişi hakkında şüpheli<br />

düşünceler veya aşırı duygusal bağımlılık, tutku ve yoğun enerji<br />

olarak özetlenebilir. Bunlar, bilimadamları tarafından tespit edilerek<br />

ölçülebilmektedir.<br />

Aşk, oldukça karışık nörobiyolojik bir olay olarak<br />

tanımlanır. Beyinde güven, inanç, haz duyma<br />

ve ödüllendirme fonksiyonları etkinleşmeye<br />

başlar. Bu fonksiyonlar, oksitosin, vazopressin,<br />

dopamin ve serotonin isimli<br />

maddeler aracılığıyla gerçekleşir. Gebelik<br />

ve süt verme dönemlerinde farklı etkileri<br />

olan oksitosin, duyguları değiştirebilme<br />

özelliğine sahiptir. Bu hormon, sevecenlik<br />

ve duygusallık dönemlerinde bol<br />

miktarda salgılanmakta, oksitosin oranı<br />

yükseldikçe aşk duyguları da aynı paralelde<br />

artmaktadır. Stres ve gerginlik dönemlerinde<br />

oksitosin salgılanması azalır.<br />

Aşık olunca vücudumuzda neler değişir hiç düşündünüz<br />

mü? Aşkın üzerimizdeki fizyolojik ve biyolojik etkileri nelerdir?<br />

Önce hayranlıkla gelişen his daha sonra birlikte olunduğunda<br />

veya karşılaşıldığında büyük bir hazza dönüşür. Hayranlık duyulan<br />

kişiye karşı ümitler yeşerir. Aşk artık yavaş yavaş oluşmaktadır.<br />

Daha sonra 'kristalleştirme' denilen bir dönem başlar. Yani<br />

dünyadaki tüm güzelliklerin ve iyiliklerin ilgi duyulan kişide bulunması.<br />

Her şey ve her fikir onu hatırlatır. Sevilen kişi sevenin<br />

gözünde yüceldikçe yücelir. Şüphe evresi bundan sonra gelir ve<br />

hayranlık yerini endişelere bırakır: "Acaba beni sevmiyor mu?"<br />

Gerçekleşmeyen ümitler, kuşkularla yer değiştirir. En sonunda<br />

ikinci kez kristalleştirme dönemi gelir. Sevgilide yeni cazibeler<br />

keşfedilir. Onsuz yaşanamayacağı düşünülür.<br />

Bazı çalışmalarda fonksiyonel MRI kullanılarak romantik<br />

aşkla ilgili sinir yapıları incelenebilmiştir. MRI uygulanırken kişiye<br />

sevdiği kişinin ve daha sonra da arkadaşlarının fotoğrafları<br />

gösterilerek tekrar MRI yapılır. Her iki durumda elde edilen sonuçlar<br />

kıyaslanır. Romantik aşk, ventral tegmantal alan, ventral<br />

striatum ve nukleus accumbens denen beyin kabuğunun altındaki<br />

bölümlerle ilişkilendirilmiştir. Yoğun aşk duyguları yaşanırken<br />

bu bölgelerdeki faaliyetler artmaktadır.<br />

Romantik aşkın aşırı canlılık, enerji, uykusuzluk, iştah kaybı<br />

gibi bazı davranış özellikleri, kokain bağımlılarında görülen<br />

davranışlara benzemektedir. Kokain alanlarda da fonksiyonel<br />

MRI ile ventral tegmental alanın aktif olduğu gösterilmiştir.<br />

22 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

Pek çok insanın 'en büyük zaafı' olarak<br />

bilinen çikolata, yine aynı bölgelerdeki<br />

faaliyeti artırır. Aşkın sağlık ve mutluluk<br />

gibi sonuçları da söz konusudur. Aşk,<br />

yukarıda bahsedilen bölgelerin yanı sıra,<br />

duygulanım, dikkat, motivasyon ve hafızayla<br />

ilgili beyin alanlarını da aktif hale<br />

getirir. Bu yapıların aktifleşmesi, stresin<br />

azaltılması gibi sonuçlar verir. Zamanla,<br />

beynin kendisi üzerinde koruyucu bir etki<br />

oluşur. Bu nedenle aşk, sağlıklı ve mutlu<br />

olma yolunda uyarıcı etkiye sahiptir.<br />

Sevgi ve Aşk<br />

Psikolog Zick Rubin (1973) sevgi ve hoşlanmanın<br />

birbirinden farklı şeyler olduğunu<br />

söyler. Ona göre hoşlanma, bir kişiye<br />

saygı ve sıcak duygular beslemeyi içermektedir.<br />

Sevme ise bağlanmayı, kişiye<br />

önem vermeyi ve mahremiyeti gerektirir.<br />

Rubin’in yaptığı araştırmalar seven kimselerin<br />

birbirlerini benzer olarak algıladıklarını,<br />

birbirlerine karşı bir bağlılık<br />

duygusu taşıdıklarını, gelecek yıllarda<br />

beraber olmayı düşündüklerini ve birbirlerine<br />

daha uzun ve daha sık baktıklarını<br />

göstermiştir. Birbirlerinden hoşlanan kişilerde<br />

ise en sık gözlenen karşılıklı saygı<br />

ve iyi niyetdir.<br />

Aşkın en önemli iki özelliğinden bir tanesi<br />

benzerliktir. İnsan kendisiyle benzer olanı<br />

seçiyor, benzerliğin kişiler arası çekicilikte<br />

önemli bir rol oynamaktadır ve ilişkilerinin<br />

uzun veya kısa olmasında önemli<br />

bir rol oynar. Benzerlik kişileri birbirlerine<br />

yaklaştırdığı gibi, ilişkilerinin uzun süreli<br />

olmasına da yol açmaktadır. Bununla<br />

birlikte, aşkın diğer bir önemli özelliği<br />

ise tam olma arzusunun, bütünleşmenin<br />

yoğunlaştığı alandır aşk yani diğer bir<br />

ifadeyle, insanın bir yanı eksiktir ve onu<br />

tamamlamaya çalışmaktadır.<br />

Kişi benzerlik faktörü sayesinde, diğer<br />

birçok birey arasından seçerek biriyle<br />

ilişki içine girer ve daha sonra zamanla,<br />

kişiler birbirlerinin tamamlayıcı yönlerini<br />

arar. Bu bakımdan da birbilerinin eksikliğini<br />

giderme yoluna giderler. İnsanın tam<br />

olma arzusunun, bütünleşmemin simgeleştiği<br />

alandır aşk. İlişki kavramı, çift<br />

kişilik çalışır. Bir çift olmaya ihtiyacımız<br />

var çünkü öteki ile tamamlanmaya ihtiyacımız<br />

var.<br />

Yazar Proust’ta göre: “aşk, bizden çıkıp<br />

karşı taraftan kendisine bir yüzey bulduktan<br />

sonra, bize geri yansıdığında<br />

hissettiğimiz şeydir. Bunu aşk yapan ise<br />

onun bizden çıktığını unutmamızdır” demiştir.<br />

Bir aşk hikayesi başladığında, aşk masallarındaki<br />

gibi büyüsel bir çerçevede<br />

yaşanıyor. Onun her zaman benzersiz ve<br />

gizemli olduğuna inanmak isteriz. Ancak,<br />

yakından baktığımızda, aşk, çoğu<br />

duygular gibi, aynı zamanda yasaları<br />

vardır.<br />

En ikna edici yaklaşımın biri de Yale<br />

Üniversitesi'nden Robert Sternberg<br />

(1980) tarafından önerilen, aşk üçgen<br />

teorisi, üç özelliklerine göre: yakınlık,<br />

tutku ve bağlılık.<br />

Ona göre;<br />

Yakınlık: yakın olmak, diğerini desteklemek,<br />

onunla paylaşımda bulunmak<br />

ve sevildiğini hissetmek.<br />

Tutku: Cinsel arzu cazibe ve coşku<br />

duyguları, iki kişiyi birleştiren, bu<br />

duygudur.<br />

Bağlılık: Birine sadık kalma ve uzun<br />

süreli ilişki arzusudur.<br />

Bu üç bileşenden yedi farklı kombinasyona<br />

ulaşabiliceğini belirtmektedir. Yedi<br />

kombinasyon da üçgenin köşeleri arasındaki<br />

bağlantılardır:<br />

Aşık olmama durumu: yani aşkın üç ana<br />

ögesinin de olmadığı durumları anlatır.<br />

Örneğin, arkadaşlarımızla ve ailemizle<br />

yaşadığımız ilişkiler bu kategoriye girmektedir<br />

(aşk üçgeninde yeri yoktur).<br />

Hoşlanma: Arkadaşlık olarak algılanabilecek<br />

duyguların hissedildiği aşktır. Kişiye<br />

duyulan bağlılık ve yakınlık durumlarıdır.<br />

Delicisine aşk: İlk görüşte aşk yaşayanların<br />

hissettiği seydir. İlk kez gördüğümüz<br />

kişide yaşadığımız hormonal değişimler<br />

ve fiziksel çekiciliğin ağırlıkta olduğu<br />

aşktır.<br />

Boş aşk: Aşk üçgeninde, yakınlık ve tutku<br />

içermeyen, yalınızca bağlılığın olduğu<br />

aşk türüdür. Günümüzde gördüğümüz<br />

gibi güçlü aşklar zamanla bozularak boş<br />

aşka dönüşebilir.<br />

Dostça aşk: Tutkunun olmadığı, bağlılığın<br />

ise yüksek derecede olduğu aşklardır.<br />

Romantik aşk: Burada, bağlılık ve tutku<br />

hislerinin görüldüğü aşk türüdür.<br />

Aptalca aşk: Bu aşk türünde, yakınlığın<br />

ve mantığın olmadığı ancak bağlılık ve<br />

tutku öğelerinin yüksek derecede bulunmasıdır.<br />

En son olarak da mükkemmel aşk: Aşkın<br />

en dengeli ve sağlıklı olduğu turdur. Aşk<br />

üçgenindeki; yakınlık, bağlılık ve tutku<br />

öğelerini dengeli bir şekilde bulundurur.<br />

Sternberg’e göre mükkemmel aşka ulaşmış<br />

çiftler, birlikteliklerinin üzerinden ne<br />

kadar zaman geçerse geçsin kendilerini<br />

başka biriyle daha mutlu hissedilebilecekleri<br />

ihtimalini göz önünde bulundurmazlar<br />

çünkü birbirlerine karşı hissettikleri<br />

tutku, bağlılık ve yakınlık hep dengeli<br />

bir şekilde ilerler ve süreklidir.<br />

Aşkı Sternberg’in teorisi üzerinden inceleyerek<br />

farklı bir boyuttan bakmanızı sağ<br />

ladığımızı düşünüyoruz ancak aşkın ne<br />

olduğu, nelerle ölçümlendiği ve hangi<br />

değerleri barındırdığına dair yüzlerce çalışma<br />

ve yaklaşım bulunmaktadir. Kişisel<br />

öğeler barındıran ve insan psikolojisiyle<br />

doğrudan bağlantılı olan aşk duygusunu<br />

tam olarak tanımlayabilmek mümkün değildir.<br />

Bu nedenle her bireyin aşk tanımı,<br />

aşka yüklediği anlam ve duygular oldukça<br />

farklı ve subjektiftir. Örnek vermek gerekirse,<br />

Mevlâna’ya göre aşk, söylenmez<br />

yaşanır; yani sübjektif bir tecrübedir.<br />

Son olarak, bilinmelidir ki, sevgili seçimini,<br />

kişinin kendisine göre yapılıyor. Bu<br />

bağlamda, mutlu birlikteliğinin ilk önemli<br />

unsuru kişinin kendisini tanımasıdır.<br />

Hintli mistik Osho’ya göre: “ Aşk iki şey<br />

yapar: Önce o egoyu uzaklaştırır, sonra<br />

sana bir merkez verir. Aşk muazzam bir<br />

simyadır. Sadece sen derin aşkın içine<br />

girdikten sonra ve ego gerçekten bırakıldıktan<br />

sonra ve sadece sen egoyu bırakırsan<br />

elde edilebilecek bir şey vardır ve bu<br />

bedel ödenmek zorundadır sen gerçekten<br />

derinlemesine sevdiğinde o zaman senin<br />

içinde yeni bir tür bütünleşme ortaya çıkacaktır.<br />

Bu nasıl olabilir? Aşk enerjidir;<br />

eğer aşk oradaysa enerji akacaktır.<br />

Her zaman bir şeyi anımsa: Âşık olmak<br />

iyidir. O çok büyük bir sevaptır. Eğer o<br />

birisi ile akmıyorsa o zaman onun başka<br />

birisi ile akmasına izin vermek iyidir.<br />

Ama takılma, aksi takdirde acı çekeceksin,<br />

partnerinin acı çekmesine sebep olacaksın,<br />

her ikiniz de acı çekeceksiniz. Ve<br />

sorun şudur ki eğer çok uzun süre acı çekersen<br />

acılarına bağımlı hale geleceksin.<br />

O zaman acının içinde bir tür hoşnutluk<br />

hissetmeye başlayacaksın. Bir mazoşist<br />

haline gelebilirsin ve o zaman onun dışına<br />

çıkmak çok zor olacaktır. O zaman sorun<br />

çok büyüktür.”<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

23


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

Medicana International Ankara Hastanesi Kalp ve<br />

Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Dilek Erer, Antik<br />

Yunan'dan bu yana bilinen bir hastalık<br />

olduğunu belirttiği varis hakkında bilgi verdi.<br />

Varis, "bacak toplardamarlarının genişlemesi,<br />

uzaması ve büklümlü hale gelmesi" olarak tanımlanır.<br />

Antik Yunan döneminden bu yana bilinmekte<br />

olan bir hastalıktır. Türkiye’de en az 5 milyon<br />

bireyde değişik derecelerde varis olduğu öngörülebilir.<br />

Kadınlarda erkeklerden daha sıktır. Yaşla<br />

birlikte varis görülme olasılığı çok artmaktadır.<br />

Gün içerisinde çoğu zaman ayakta geçirmek zorunda<br />

kalan ya da sürekli masa başında oturan bireyler,<br />

varis rahatsızlığıyla daha sık karşı karşıya<br />

gelmektedir.<br />

Neden oluşuyor, tipleri neler?<br />

Toplardamarlarda kanın akış yönü kalbe doğru olmalıdır. Mevcut<br />

olan yer çekimi, kanı aşağı kısma çeker. Toplardamarlarda<br />

yer alan kapakçıklar sayesinde kanın aşağıya doğru gelmesi<br />

engellenir. Varis hastalığı yaşayan bireylerde ise bu kapakçıklar<br />

görevini yerine getiremez. Dolayısıyla kan ayaklarda birikerek rahatsızlık<br />

yaratır. Görsel açıdan bireyi oldukça rahatsız eden ve<br />

hoş bir görünüme sahip olmayan varisleri Kozmetik Varis olarak<br />

adlandırabiliriz. Tedavisi çok daha kolaydır. Fiziki anlamda bireyi<br />

rahatsız eden varisleri ise Varis Hastalığı olarak değerlendirebiliriz.<br />

Belirtileri nelerdir?<br />

Hastalığın ilerlemesinden sonra bireyler, bacaklarında genişlemiş,<br />

morarmış, kıvrımlaşıp dışarı taşmış damar yapılarını rahatlıkla<br />

görebilirler. Ayrıca bacaklarda ağrı, kaşıntı, dolgunluk hissi<br />

ve kramp gibi diğer belirtiler de tabloya eşlik eder. Bacaklarınızda<br />

sürekli olarak aniden kramplar yaşıyorsanız mutlaka kalp ve<br />

damar cerrahisi uzmanına görünmeniz gerekmektedir. Gündüze<br />

oranla geceleri daha sık yaşadığınız ağrılar varisin habercisidir.<br />

Zaman zaman bacaklarda bilek bölgelerine doğru şişlikler belirir.<br />

Bunun dışında çoğu zaman bacaklarda karıncalanma hissinin<br />

yaşanması da olasıdır.<br />

İlerleyen aşamasına dikkat...<br />

Tedaviyi geciktirmeniz halinde cildinizde sertleşme ve kalınlaşmaya<br />

başlayan durumlar meydana gelir. Sonraki aşamalarda ise<br />

kanamalarla yaraların oluşumu göze çarpar. Varisleriniz bu hale<br />

gelmeden mutlaka bir uzmana başvurun. Aksi durumda tedavi<br />

için geç kalınmış olabilirsiniz. Doppler Ultrason, varis tedavisi<br />

öncesinde hastalığın altında gelişen her türlü nedenin saptanması<br />

aşamasında son derece tercih edilen bir tekniktir. Tedavinin<br />

ne derece gerekli olup olmadığı ve rahatsızlığın ne boyutta<br />

olduğu hastalara göre değişiklik göstermektedir. Öncelik olarak<br />

temelde yatan ve toplardamarda basıncın artmasına sebep olan<br />

sorun giderilmelidir.<br />

Skleroterapi (İğne Tedavisi): Varislere çok ince iğneler<br />

aracılığıyla bir madde verilerek toplardamarın tıkanması<br />

sağlanır. Orta ya da küçük çaplı varislerde başarı şansı bu<br />

yöntemle çok yüksektir. Boyutu 1-3 mm civarında olan varislerde<br />

tercih edilmektedir.<br />

Köpükle Skleroterapi Tedavisi: Hasta belirli aralıklarla<br />

çağırılarak tedavi süreci tamamlanmaktadır. Hasta işlem<br />

sonrasında yürüyerek evine rahatlıkla gidebilmekte ve<br />

araç kullanabilmektedir.<br />

Lazer Varis Tedavisi: En popüler tekniklerdendir. Ortalama<br />

30 dakika veya 1 saat sürer ve sonrasında kişiler hareketlerinde<br />

herhangi bir kısıtlama yaşamaz. Cildin dışından<br />

verilen lazer ışınları sayesinde çapı 1 mm altında olan<br />

toplardamar genişlemeleri rahatlıkla yok edilebilmektedir.<br />

Büyük varislerin iç kısımdan lazer ile kapatılması oldukça<br />

popülerdir.<br />

Radyofrekans Dalgaları ile Varis Tedavisi: Yaklaşık olarak<br />

20 mm’ye kadar olan safen damarları için kullanılabilmektedir.<br />

İşlem sonrasında toparlanma süreci ise oldukça kısa<br />

ve kolaydır. Hastalar bir gün sonrasında normal hayatlarına<br />

geri dönebilmektedirler.<br />

* Genetik yatkınlığınız varsa dikkat...<br />

* Fazla hareketlilik gerektirmeyen işlerde çalışanlarda da<br />

gelişir.<br />

* Doktorunuzun önerdiği varis ilaçları ile korunabilirsiniz.<br />

* Kilo kontrolünü unutmayınız.<br />

* Günlük egzersizler çok yararlıdır.<br />

* Uzun saatler sabit bir şekilde oturmayınız.<br />

* Varis çorabı kullanınız.<br />

* Çok sık topuklu ayakkabı giymeyiniz.<br />

* Bacaklarınızı fırsat buldukça yukarıda tutunuz.<br />

* Varisiniz var ise tedaviyi ihmal etmeyiniz.<br />

24 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "HABER"<br />

Medicana International Ankara Hastanesi hekimleri,<br />

kendi aralarında gerçekleştirdikleri bir toplantı dizisiyle<br />

uzmanı oldukları branşlara ve sundukları sağlık<br />

hizmetine sanatın bir türüyle yorum getiriyor.<br />

Hekimler, yaklaşık altı aydır düzenli aralıklarla öğle aralarında<br />

Hastanenin Konferans Salonu'nda biraraya gelerek, bölümlerinin<br />

yaptığı bilimsel çalışmaları ve sunduğu tıbbi hizmetleri hastanedeki<br />

diğer meslektaşları ile paylaşıyor. Bu sunumları farklı<br />

kılan ise hekimlerin kullandıkları yöntemler oluyor.<br />

Frida tablosu eşliğinde "ağrı tedavisi" sunumu<br />

Medicana uzmanları, kendilerini müzikten resime, fotoğrafçılıktan<br />

sinemaya kadar sanatın çok geniş bir yelpazesinden seçtikleri<br />

tekniklerden biriyle anlatıyor. Örneğin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />

Bölümü hekimleri tarafından yapılan sunumda, "ağrı"<br />

olgusu ünlü ressamların tablolarında yer alan figürlerin durumlarıyla<br />

örtüştürülerek paylaşılıyor. Sunumda, ünlü bir Nuri İyem ya<br />

da Frida tablosundaki karakter, bir anda bir ağrı tedavisi hastası<br />

haline gelebiliyor. Ya da İç Hastalıkları uzmanları, Hastanede geçen<br />

bir günlerini kısa bir film ile meslektaşlarıyla paylaşabiliyor.<br />

Öğle arasında kilometrelerce uzakta stres atıyorlar<br />

Göz Hastalıkları Bölümü, İstanbul fotoğrafları ve Orhan Veli şiirleriyle<br />

"hem göze hem kulağa" seslenen bir sunum yaparken;<br />

Kardiyoloji uzmanları ise meslektaşlarını bir öğle arasında yerel<br />

ezgilerle kilometrelerce uzağa, Küba'ya götürerek onların günün<br />

stresini atmalarına yardımcı oluyor. Üroloji Bölümü'nün toplantısında<br />

ise, hekimler, bilimsel sunumun ardından müzisyen meslektaşlarının<br />

Türk müziğinin öne çıkan eserlerini dinleme imkanı<br />

buluyor.<br />

Toplantıların düzenlenmesi fikrini ilk ortaya koyan Medicana Ankara<br />

Genel Müdürü Op. Dr. Gülçin Türkmen Sarıyıldız, bu toplantıları<br />

şöyle anlatıyor:<br />

"Son derece zor ve stresli bir meslek icra eden değerli hekimlerimiz<br />

zamanla bu toplantılarda, 'nasıl keyif alarak çalışabiliriz'in<br />

de yöntemini buldu. Hem motivasyonlarını yüksek tutma hem de<br />

bölümlerin birbirlerini keyifli bir ortamda daha yakından tanıma<br />

imkanı oluştu. Bir sonraki toplantıda nasıl bir etkinlikle karşılaşacağımızı<br />

bilmemek de işin eğlenceli yanı..."<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

25


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

26 Şubat <strong>2016</strong><br />

Değerli taş tanım olarak mücevher yapımında ve bazende<br />

sanayide kullanılan, az bulunur olduğu için<br />

maddi değeri yüksek minerallere verilen addır.<br />

Eski Yunanda taşlar değerli ve yarı değerli olarak<br />

ayrılmıştırlar. Değerli taşlar elmas, yakut, zümrüt ve safirdir.<br />

Mücevher yapımında kullanılan tüm geri kalan taşlar ise yarı<br />

değerli olarak adlandırılar. Değerli taşları inceleyen jeolojinin<br />

alt bilimine gemoloji ve değerli taşları inceleyen uzmanlarada<br />

gemolog denilmektedir. Değerli taşlar ilk önce kimyasal kompozisyonları<br />

açısından incelenirler. Daha sonra kristal sistemleri,<br />

habitleri, kırılma indisi, dağılımı, özgül ağırlığı, sertliği,<br />

dilinmesi, çatlakları ve parlaklığı konularında incelenirler.<br />

Ayrıca değerli yada yarı değerli taşların içlerinde doğal olarak<br />

başka mineraller de bulunabilir ve buna da arakatkı (inclusion)<br />

denilmektedir. Bütün minerallerin en belirgin özelliklerinden<br />

biri olan kristal sistemler, değerli taşların atomlarının<br />

hangi patternler ile bir araya geldiğidir (Şekil 1). Örnek vermek<br />

gerekirse kübic (cubic)<br />

sistemde gelişen minerallerin<br />

habitleri, atomlarını<br />

küp oluşturacak şekilde<br />

bir araya getirmektir. Sertlik<br />

ise minerallerin tırnak<br />

ile tutunda, demir aletlere<br />

kadar hangi malzemelerin<br />

çizebildiğine göre derecelendirilmiş<br />

ve Mohs sertlik<br />

ölçeği olarak adlandırılan<br />

sınıflama sistemidir<br />

(Şekil 2). Hepimizin bildiği gibi doğada en sert olan mineral<br />

elmastır. Elmas ancak elmas ile çizilebilir başka hiç bir şey<br />

gerçek elması çizemez, kesemez. Bu nendenledir ki elmasın<br />

fasetlemesi (faced) yani yüzleklemesi, namı diğer kesimi sadece<br />

elmas ile yapılabilir (Şekil 3).<br />

Bir mineralin diğer önemli belirleyici zelliği ise özgül ağırlğıdır.<br />

Hepimizin bildiği gibi özgül ağırlık, yoğunluğunun bir göstergesidir<br />

ve bir taşın özgül ağırlığı aynı hacimdeki suyun ağırlığı<br />

ile bulunur. Diğer bir özellik olan dilinlenmesi ve çatlak olşumu<br />

minerali kırdığınızda oluşan kırılma yüzeyidir (Şekil 4).<br />

Zaten eskiden özellikle tarih öncesi ve antik çağlarda minerallerin<br />

ve değerli taşların bu özelliğinden faydalanarak mücevher<br />

yapılmıştır. Hatta elektrikli kesme aletleri yapılmadan<br />

öncede yani 1800lerden önce mücevher yapımında bu kırılma<br />

yüzeyleri kullanılarak ve kotrollü bir şekilde taş kırılarak<br />

fasetleniyordu (yüzlekleniyordu). O yüzden eski mücevherler<br />

el işçiliği ile bu dilinlenme yüzeylerinden yontularak yapıldığı


için son derece kıymetlidirler. Ayrıca elektrikli kesme aletlerinden<br />

önce elmas sadece bugün elmas kesim dediğimiz şekilde fasetlenebiliyordu.<br />

Prlanta kesimi ancak hasas elektrik aletler ile yapılabilir.<br />

Günümüzde halk arasında sıkça yapılan bir yanlış elmas ile<br />

pırlantanın ayrı taşlar olduğunu düşünmektir. Değerli taş aynıdır<br />

oda elmas madenidir ancak kesimi sebebi ile pırlanta yada elmas<br />

adını almaktadır. Elmas kesimde ışığı yansıtıp parlaması için taşın<br />

altına foya koymak gerekir, “foyası çıktı” deyimi de buradan<br />

dilimize yerleşmiştir. Ancak pırlanta kesim ışığı kendisi kırdığı ve<br />

yansıttığı için böyle bir işleme gerek duyulmaz direk montürlenir.<br />

Kırılma indisi ise ışığın taş içerisinden geçerken yaşadığı bir nevi<br />

sapmadır (Şekil 5). değerli taşları bu mineral özellikleri üzerinden<br />

CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

çoğu Kelopatra madenlerinden Mısır’da çıkarılmaktaydı. Çoğunlukla<br />

arakatkıları olan yakut görünümü biraz dumanlı bir görüntü<br />

sunmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus labaratuar<br />

ortamında sentetik olarak üretibilen bir minerallerdir. Yakut ise;<br />

kristal sistemi trigonal olan ve sertlik derecesi 9 olan kırmızı rengi<br />

ile mücevherlerin vaz geçilmez değerli taşdır (Şekil 8).<br />

Özgül ağırlığı 4 olan ağır bir mineraldir ve kırılma indisi 1.76 ve<br />

incelersek; elmas dünya üstündeki en sert mineraldir. Yukarıdada<br />

bahsedildiği gibi Mohs sertlik ölçüsünde 10 ile derecelendirilmiştir.<br />

Eski Yunan’da ismi kırılamaz anlamına gelen adamas’dır.<br />

Genellikle renksizdir ama sarı, kahverengi ve pembe nadir bulunan<br />

renkleridir. Bu renklerin nedeni çok ender olarak içine aldığı<br />

arakatkı (inclusion) kaynaklanmaktadır. Kübik kristal sisteminde<br />

sadece C (karbon) mineralinden oluşan, özgül ağırlığı 3.52 ve kırılma<br />

indisi 2.42 olan bir mineraldir. Genellkile güney Afrika, Hindistan,<br />

Brezilya, Ghana, Sierra Leone, Zaire, Botswana, Namibia,<br />

Rusya, Amerrika ve Avustralya’da çıkarılmaktadır. Renksiz ve şeffaf<br />

olanlarındada arakatkı olarak kömür bulunablir ancak bunlar<br />

gözle görülemez. Bir lup (X10 el büyüteci) yardımı ile bakarsanı<br />

görebileceğiniz şekilde içinde küçük noktacıklar olarak kömür çoğunlukla<br />

mevcuttur. Maddi olarak en kıymetli taşdır ve değeri 4C<br />

olarak adlandırılan kesim (cut), renk (color), berraklık (clarity) ve<br />

ağırlık (carat) üstünden verilir (Şekil 6). Zümrüt ise; maddi olarak<br />

en değerli ikinci<br />

taşdır. Kimyasal formülü<br />

Be3Al2(SiO3)6<br />

(berilyum aliminyun<br />

silikate) olan Mohs<br />

sertlik ölçeğine göre<br />

7.5-8 sertliğinde olan<br />

yeşil renkli olan minerallerdir<br />

(Şekil 7).<br />

Kristal sistemi hexagonal<br />

olan özgül ağırlığı<br />

2.71 ve kırılma indisi<br />

1.57 olan camsı,<br />

parlak görünümü olan yakut, Kolombiya, Avusturya, Brezilya, Güney<br />

Afrika, Mısır, Amerika, Norveç, Pakistan ve Zimbabve’de çıkarılmaktadır.<br />

Eski çağlarda mücevher olarak kullanılan yakutların<br />

camsı parlak bbir görünümü vardır. Aliminyum oksit grubuna ait<br />

olan yakut’un kimyasal formülü ise Al2O3Cr dir. İçerisinde Cr (krominyum)<br />

sayesinde kırmızıdan, morumsu pembeye kadar rengi<br />

mevcuttur. Tüm dünyada volkanik ve başkalaşım kayalarında<br />

mevcuttur ama mücevher değerindeki yakutlar, Myanmar, Tayland,<br />

Afganistan, Pakistan, Vietnam, Amerika, Rusya, Avustralya<br />

ve Norveç’de çıkarılmaktadır. 1902’de Auguste Verneuil labaratuar<br />

ortamında sentetik yakut üretmiştir. Mücevher olarak satılan<br />

yakutların bazıları renk olarak çok benzeyen garnetten yapılmaktadır.<br />

Elmasdan sonra en sert ikinci mineralden biri olan yakut,<br />

yıldız yakut (star ruby) denilen ve üzerinde bir altı kollu bir yıldızın<br />

olduğu yine mücevher değerinde olan bir çeşitidir. Bu yıldız yakut,<br />

igne şekilli rutil arakatkılı olduğu zaman oluşmaktadır (Şekil 9).<br />

Safir ise yine aliminyum oksit grubuna ait ama mavi den laciverte<br />

kadar doygun rengi olan, özgül ağırlığı 4, kırılma indisi 1.77 olan<br />

ve sertliği Mohs ölçeğinde 9 olan<br />

ikinci mineraldir. Kimyasal özelliği<br />

Al2O3 dür ve içerinde yakut gibi<br />

başka mineral olmadığından alimunyumun<br />

rengi olan mavi renkli<br />

mineraldir (Şekil 10). Kristal sistemi<br />

ise yine trigonal sistemdir.<br />

Genellikle Myanmar, Sri Lanka,<br />

Hindistan, Tayland, Avustralya,<br />

Nijerya, Kamboçya, Brezilya,<br />

Kenya, Malawi ve Kolombiya çıkarıldığı<br />

ülkelerdir. Eğer kimyasal<br />

förmülüne sarı, yeşil ve kahverengi verecek vanadyum, kromiyum<br />

gibi başka mineral katılırsa değişik renklerdede bulmak mümkündür.<br />

Yıldız safir içerisinde igne şeklinde rutil minerali içeren şeklidir.19.yy<br />

itibaren sentetik safir üretilmektedir.<br />

Maddi değeri en yüksek olan ve mücevher yapımında en çok tercih<br />

edilen değerli taşlardan elmas, yakut, zümrüt ve safiri bilimsel<br />

olarak nasıl tanındığı konusunda bilgilere yer vererek aslında<br />

gemoloji’nin ne kadar zor bir iş kolu olduğunu anlatılmaya çalışılmıştır.<br />

Kimileri taşların bazı durumlara, hastalıklara veya organlara<br />

iyi geldiğini savunmaktadır. Bu belkide o taşların kristal sistemi<br />

ile ilgili olabilir. Ve her birine özgü bu kristalsistemleri enerjimizi<br />

düzenlenmede yardım ediyor olabilir. Ancak çağlar boyunca biz<br />

kadınların ve dahi erkeklerin güç ve zenginlik sembolü olan değerli<br />

taşlar hem duyularımıza hemde gururumuza hitab ederek,<br />

sahip olunması<br />

kıymetli<br />

minerallerdir.<br />

Dünya’nın,<br />

bize armağan<br />

ettiği değerli<br />

hazinelerdir.<br />

zeynepelifyildizel @ZeynepYildizel zeynepelif@zeynepelifyildizel.com www.zeynepelifyildizel.com<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

27


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

Ben bir duygu romanları yazarı değil miydim? Aylardır neden gece gündüz siyaset dinliyor, gündem<br />

uyuyor, terör uyanıyor, haksızlık konuşuyor, ekonomi düşünüyor, tartışmalar seyrediyor ve bir satır<br />

bile kendi çizgim de yazamıyorum? Ne oldu o kalemimi coşturan duygulara?<br />

elki bir çoğunuz benimle aynı durumdadır.<br />

Televizyondaki haberlere<br />

şöyle bir göz ucuyla baktığı zaman<br />

morali bozuluyor, radyodaki haberleri<br />

dinlemeye kalktığında günü<br />

kararıyordur. Sonra da hayattan tat almaya<br />

uğraş dur. Aynı moral bozukluğu ile işinde<br />

performans sergilemeye uğraş, yaratıcılık<br />

bekle, üretimi artır, başarıya koş... Hepsi ne<br />

kadar anlamsız geliyor değil mi? Az ötemdeki<br />

insanımın aç olduğunu bilerek doymak,<br />

çıplak olduğunu bilerek giyinmek, donduğunu<br />

bilerek ısınmak mümkün mü? Peki bu<br />

durumda ben ne zaman icat yapacağım, neden<br />

yaratıcı olacağım, nasıl başarılı olacağım,<br />

ne için yaşayacağım?<br />

Bu ruh haliyle ivmesi düşen hayat, kenarları<br />

aşağı sarkmış dudak kenarları gibi... İçten<br />

gelen bir gülümseme olmadıkça toparlamak<br />

zor. İyi de böyle de yaşanmaz ki kardeşim.<br />

Sosyal medyada bile gülen insan gördüğümüzde<br />

öfkelenir olduk. O halde ne yapalım?<br />

Sanırım yapılması gereken şey şu; biz, kapasitemiz<br />

yettiğince, elimizden geldiğince<br />

çevremize yardım edelim ve daha sonra<br />

yüzümüzü doğaya, bilime, uzaya dönelim<br />

çünkü bozuk bir moralin ne kendine ne insanlığa<br />

ne de evrene faydası olur. Belgesel<br />

filmler izleyelim mesela. Hayata mizah katmaya<br />

çalışalım. Evet biraz kendimizi kandıralım<br />

ama unutmayalım ki evren çok büyük<br />

ve doğada olup biten insanın yaşadıklarıyla<br />

sınırlı değil. Kendimize uzaktan bakalım.<br />

“Kendine uzaktan bakmak” konusunda son<br />

romanım Mahrem Gölgeler’den bir alıntı<br />

yapmak istiyorum.<br />

Soluk Mavi Nokta’yı biliyor musunuz?<br />

1990’lı yıllarda, Voyager I uzay gemisinin<br />

Güneş Sistemindeki gezegenleri çekip ‘aile<br />

fotoğrafları’ diye Dünyaya iletmesinden<br />

sonra, o zamanlar NASA’da görevli olan,<br />

kitaplarıyla da tanınan, ünlü astronom Carl<br />

Sagan’ın 6 milyar kilometreden çekilmiş<br />

Dünya fotoğrafı için kullandığı tanımdı bu,<br />

‘Soluk Mavi Nokta’... Uzayın eşsiz görüntülerini<br />

insanlığın gözlerine seren bilim, aslında<br />

ne çok felsefeye ilham kaynağı oluyordu.<br />

Carl Sagan şöyle demişti: “Şu noktaya tekrar<br />

bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve<br />

tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve<br />

ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor.<br />

Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı,<br />

binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve<br />

iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan<br />

her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve<br />

korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı,<br />

her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve<br />

baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak<br />

hocası, yoz siyasetçi, her süper star, her<br />

“yüce önder”, her aziz ve günahkâr onun<br />

üzerinde – bir günışığı huzmesinin üzerinde<br />

asılı duran o toz zerresinde. Evrenin sonsuzluğu<br />

karşısında dünya çok küçük bir sahne.<br />

Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz<br />

önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz<br />

olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu<br />

soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz,<br />

onu saran uzayın karanlığı içinde<br />

yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk<br />

içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden<br />

kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse<br />

yok.”<br />

Evet, birilerinin bu yerlerde sürünen moral<br />

bozukluğunu toparlamak için harekete geçmesi<br />

lazım artık. O birileri bizleriz. Siyasi<br />

liderleri takip edip sorunlu söylemleri üzerimizde<br />

taşıyıp onlar gibi saldırgan tavırlar<br />

içerisinde olacağımıza, saldırgana dur demeyi<br />

becerebilecek erk, bizleriz. Bu ülke<br />

sahipsiz değil duruşunu hepimizin göstermesi,<br />

bu ümitsiz söylemlerden sıyrılmayı<br />

ve düştüğümüz yerden doğrulmayı becerebilmemiz<br />

lazım. Hepimizin kendi işine konsantre<br />

olup doğru dürüst işler çıkarması,<br />

inovasyon yapabilmek için yaratıcı düşünceyi<br />

canlı tutmanız lazım. Çocuklarımızın<br />

ışığını karartmamak, onları güvenli yarınların<br />

beklediğini hissettirmemiz lazım. Birbirimize<br />

umut dolu söylemler, gülen gözlerle<br />

bakabilmemiz gerekiyor. İsterseniz, hep<br />

bir ağızdan konuşmayı keserek, birbirimize<br />

cevap üretmek için değil anlamak için dinleyerek<br />

başlayabiliriz işe. Eleştirmek yerine<br />

“hak vermeyi”, “iyileştirmeyi” becerebildiğimizde<br />

ülkemize ve geleceğimize iyi bir miras<br />

bırakacağız. Hadi atalım üzerimizden şu<br />

ölü toprağını ve derhal olumlu düşünmeye,<br />

davranmaya, konuşmaya, değişmeye, değiştirmeye<br />

kendimizden başlayalım. O zaman<br />

düzelecek mi bir şeyler? KESİNLİKLE...<br />

Bir kıyıdan baktım dünyaya<br />

Ellerimde tuz avucumda sedef<br />

Bir mavilik bir açıklık<br />

Özgürlük hasreti<br />

Yüreğime vuruyor<br />

Nerede nerede insanlar<br />

Dünyayı güzellik kurtaracak<br />

Bir insanı sevmekle başlayacak her şey<br />

O üzüntü birden gelir<br />

Yağmurlu havalarda<br />

Yeniden kurarım dünyayı ben<br />

Kederlerle<br />

Kimseler aşık değil mi bu şehirde<br />

Dünyayı güzellik kurtaracak<br />

Bir insanı sevmekle başlayacak her şey<br />

Hava, martılar, ışıklı şehir<br />

Sarhoş ediyor beni yosun kokusu<br />

Hilesiz kucaklamak istiyorum<br />

Dünyayı, şehri ve seni<br />

Dünyayı güzellik kurtaracak<br />

Bir insanı sevmekle başlayacak her şey<br />

Sait Faik Abasıyanık<br />

28 Şubat <strong>2016</strong><br />

SeldaTerekBilecen Seldatrkblcn selda.terek@gmail.com http://seldaterek.wordpress.com


CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

29


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

Dyt. Afife AYDEMİR<br />

Beslenme ve Diyet Kliniği<br />

Koru Ankara Hastanesi<br />

ış mevsiminin başladığı<br />

bu günlerde sağlıklı ve<br />

dengeli beslenmek ayrı<br />

bir önem kazanmaktadır.<br />

Gerek günlerin kısalması<br />

gerekse havaların soğumasıyla birlikte<br />

fiziksel aktiviteler azalmakta.<br />

Ayrıca kışın vücut metabolik hızının<br />

da yavaşlaması kilo alma hızımızın<br />

artmasına neden olur.<br />

Bağışıklık sistemini biraz daha güçlendirmek<br />

için A ve C vitamininden<br />

zengin beslenmek gerekir. Kış sebzeleri<br />

ve meyveleri de bize yeterli<br />

oranda A ve C vitamini sağlayacaktır.<br />

Elma, armut, portakal, kivi, mandalina<br />

greyfurt, nar ve kumkuat’ı (kamkat)<br />

mutlaka diyetinize ilave edin. Nar anti-oksidan<br />

kapasitesi yüksek bir meyvedir.<br />

Ayrıca A ve C vitamini, niasin,<br />

potasyum ve lif içerir.<br />

Dünyada turunçgiller arasında kabuğuyla<br />

yenilen tek meyve Kumkuat’tır.<br />

100 gram Kumkuat meyvesi 71 kkal<br />

enerji, 1.88 gram protein, 6,6 gram<br />

lif, 47.9 gram C vitamini içermektedir.<br />

Kalsiyum, potasyum ve magnezyum<br />

açısından da zengindir.<br />

Yeşil yapraklı sebzeler (maydanoz,<br />

tere, ıspanak), lahanagiller (karnabahar,<br />

lahana, brokoli, brüksel lahanası)<br />

A ve C vitamininden zengin besinlerdir.<br />

Kış mevsiminde güneş ışınlarının<br />

azalması ile D vitamini ihtiyacını karşılamakta<br />

sıkıntılar yaşanır. Güneşli<br />

günlerde 20 dakika güneş ışığından<br />

yararlanmaya özen göstermeli. Omega-3<br />

yağ asitlerinin eksik olması, sizi<br />

depresyona karşı korumasız hale getirebilir.<br />

Beslenme programınız bol<br />

miktarda balık ve omega-3 yağ asitleri<br />

bakımından zengin diğer besinleri de<br />

(ceviz, keten tohumu, semizotu) içermelidir.<br />

Suyun metabolizmanız için ne kadar<br />

önemli olduğunu hepiniz biliyorsunuz.<br />

Kışın susama isteği az olsa da<br />

günlük 2 lt altında su tüketilmemelidir.<br />

Kışın sıcak olduğu için sıklıkla tercih<br />

edilen çay kahve gibi kafein-tein<br />

içeriği yüksek içecekler yerine bitki<br />

çaylarını (ıhlamur, kuşburnu, yeşil<br />

çay vb. ) tercih edin sıcak bitki çaylarına<br />

tarçın ve karanfil atmak da iştahınızı<br />

kontrol etmeye yardımcı olacaktır<br />

30 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

31


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

takdirde yönetici ve lider<br />

arasındaki fark nedir.<br />

Daha da ötesi lider kimdir.<br />

Ekibiyle ilişkileri nasıl<br />

olmalıdır. Maalesef bizim<br />

sektörümüzde birçok sektörde olduğu<br />

gibi insanların kıymeti ancak onlar gidince<br />

anlaşılıyor. İyi bir lider ekibiyle iyi iletişim<br />

kuran süreci sadece yöneten değil<br />

her aşamasıyla sürecin içinde olan ekibe<br />

ivme kazandıran kişidir. Ben oldum mantığı<br />

taşımayan kişidir. Ve sadece yönetici<br />

vasfı taşıyan kişilerden ayıran en büyük<br />

farkta budur. Liderler işe ve iş görene yönelik<br />

diye iki gruba ayrılabilir. En iyi lider<br />

ise davranış biçimini koşullara ekibe ve<br />

kişisel özelliklerine uydurabilen kişidir.<br />

İyi bir lider konuşmadan önce dinlemeyi<br />

bilmelidir. Bu sayede karşısındakini tanır<br />

ve anlar. Ve bu sayede isteklerinizi ve ondan<br />

beklentilerinizi doğru ifade edebilir.<br />

Toparlarsak iyi bir liderde olması gereken<br />

en önemli vasıflardan birisi doğru iletişim<br />

olduğunu anlıyoruz.<br />

İyi bir liderin peşinden sürükleyeceği insanlara<br />

ihtiyacı vardır. Bu özelliğiyle işletme<br />

tarafından personele yansıyan olumsuz<br />

etkileri en aza indirebilir. İnsanların<br />

onu tanıması güvenmesi ve sahip olduğu<br />

gücün farkında olmaları gerekir. Lider kendini<br />

iyi ifade eder yapabileceklerini insanlara<br />

doğru iletişim kurarak kendi fikirlerini<br />

anlatarak kendini tanıtabilir ve kabul ettirebilir.<br />

Bu yönüyle diğer klasik yöneticilerden<br />

kolayca ayrılır.<br />

32 Şubat <strong>2016</strong><br />

İyi bir liderin diğer bir özelliği ise ona inanan<br />

heyecanlı ufku açık onla birlikte ilerle<br />

yecek bir ekibe sahip olması gerekir. Ve bu<br />

kitleyle iyi iletişim kurarak onlara şans vermesi<br />

gerekir. Yöneticiler ise bu özellikleri<br />

taşıyan insanlarla iletişim kurmaktan çekinir.<br />

Bu sayede kendini daha çok güvende<br />

hisseder. Oysa iletişim kurmak anlamak,<br />

dinlemek, desteklemek yöneticiyi lider yapar.<br />

İletişim tek taraflı olmaz lider ekip arkadaşlarına<br />

sadece isteklerini sunan değil<br />

duygu ve isteklerini paylaşan aynı zamanda<br />

onları da dinleyen kişidir.<br />

İyi bir lider takım çalışmasına önem verir.<br />

Çalışma esnasında yapılabilecek hataların<br />

personele anlatımında kullandığı dil<br />

önemlidir. Hatayı her ne kadar söylerken<br />

düzeltilebileceğini empoze etmek personeli<br />

cesaretlendirip işine daha çok motive<br />

olmasını sağlar. Yapılanları takdir etmesi<br />

lideri güçlendirir ve saygınlığını arttırır.<br />

Empati yapabilmek lider için önemlidir.<br />

Kendini karşınızdakinin yerine koymak<br />

onun gibi düşünmek, hissetmek lidere ayrıcalık<br />

ve üstünlük katar. Çünkü empati yapabilmek<br />

yeteneği ilişkiyi sağlar. Ve doğru<br />

tepki vermenizi sağlar. Empati yapmayı<br />

becerebilenler iyi takım oyuncularıdır. Beceremeyenler<br />

ise iyi takım kaptanı olur.<br />

Liderin kabul görebilmesi için kendi gibi<br />

olduğu gibi davranması gerekir. En önemlisi<br />

ise kendine güven duyması gerekir ki<br />

insanlarda o güveni hissedip ona güvensinler.<br />

İnsanların idolü olmak harika bir<br />

duygudur. İnsanların idolü olduğunuzda<br />

aslında doğru yoldasınızdır. Yöneticiler<br />

çok fazla idol alınmaz. Ancak liderlik vasfı<br />

taşıyan yöneticiler her daim göz önünde<br />

ve birçok insanın idolü olurlar.<br />

Lider işletmenin alt ve üst kademelerini iyi<br />

tanımak zorundadır. Ve her iki kesimle de<br />

doğru iletişim kurmayı başardığında ekibi<br />

ve işletme için doğru politikayı oluşturması<br />

kolaylaşır. Sadece yönetici değil lider<br />

olabilmenin olmasa olmazlarından biri<br />

organizasyon yapabilmektir. Organizasyon<br />

yapabilmek için işletmenin içindeki<br />

herkes kadar işletmenin dışındaki gerekli<br />

yerlerle<br />

iletişim kurmayı gerektirir. Ve teknolojiyi<br />

iyi kullanıyor olmaları gerekiyor. Liderlikte<br />

samimiyet önemlidir. Güven duygusunu<br />

pekiştirir. Bir liderin verdiği söz çok önemlidir.<br />

Verdiği bir sözü yerine getirebilmesi<br />

ona güç katar. Güvenilmez bir lidere kimse<br />

saygı duymaz ve onun için risk almaz.<br />

Kendi çalıştığım sektörde ise hayalim öncelikle<br />

işverenlerin iyi bir lider olmasıdır.<br />

Böyle olduğunda sanırım başarı hem işveren<br />

hem de işçi açısından kaçınılmaz<br />

olurdu.<br />

Size tanımını yapmaya çalıştığım liderlik<br />

vasfını taşıyan ne kadar yönetici tanıdığınız<br />

var bilemem. Ama şunu biliyorum bu<br />

yazıyı okuduğunuzda ben iyi bir liderim<br />

veya sadece süreci yönetenim ya da iyi bir<br />

lider olma yolunda ilerliyorum diyebilirsiniz.<br />

Benim düşüncem insan lider olmaz lider<br />

doğar. Zamanla Taşıdığı özellikler onu<br />

hak ettiği yere getirir. Ama kimse yönetici<br />

doğmaz.


CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

33


CAPITAL BRAVE | "MAKYAJ"<br />

Mutlaka dikkatinizi çekmiştir, biz profesyonel makyör/makyözler<br />

yüzün her bir bölgesi için ve makyajın her bir detayı<br />

için ayrı ayrı fırçalar kullanırız. Bunun sebebi şov yapmak<br />

değil, en iyi makyajı ortaya çıkarmak istememizdir. Her bir<br />

fırça, yemeğe koyulan farklı baharattır.<br />

Çok yumuşak tüylü fırçalar makyaj ürünlerini iyi almaz ve cilde<br />

gerektiği gibi yaymaz. Çok sert tüylü olanlar ise cildi tahriş<br />

eder. en doğrusu orta yumuşaklıkta bir fırça seçmektir.<br />

İyi bir fırçanın kılları dayanıklı olmalı, birkaç kıldan fazla<br />

dökülmemelidir.<br />

Fırça kıllarının formları ve boyları yüzün hangi bölümünde<br />

kullanılacağına göre değişir, ona göre seçim yapmak gerekmektedir.<br />

Fırça saplarının uzun veya kısa olması tamamen zevk ve kullanımdaki<br />

rahatlığınızla ilgilidir; işlevinde bir fark yaratmaz.<br />

Makyaj için kullanılan fırçaların yapısı ikiye ayrılır:<br />

Doğal kıllar genelde hayvan kıllarıdır (sincap, keçi, samur<br />

veya tay) Doğal kıllı fırçalar pudra, allık ve göz farı uygulaması<br />

için idealdir.<br />

Sentetik makyaj fırçaları ise kimyasal maddelerden yapay<br />

olarak üretilirler.Sentetik makyaj fırçaları genel olarak likit<br />

veya krem fondöten, ruj ve krem allık uygulamak için kullanılır.Ayrıca,<br />

doğal kıllı fırçalara tepki verebilecek hassas ciltler<br />

tarafından da rahatlıkla uygulanabilirler.<br />

Uçları tamamen yuvarlanmış ufak uçlu fırçalardır. Doğal kıllardan<br />

olanlar tercih edilmeli, farı iyi alması için seyrek olmamalı,<br />

cildi çizmemesi için sert olmamalı, farı bütün göz<br />

kapağına sürebilmek için ucu yeterli uzunlukta olmalıdır.<br />

Göz farları genellikle sünger uçlu bir aplikatör ile birlikte<br />

satılır. Ama kıl uçlu bir fırça kullanmak, renk nüanslarını<br />

belirginleştirebilmek, ton farklarını yedirmek, gölgeyi iyi dağıtabilmek<br />

için daha uygundur. Bundan başka renkleri birbirleriyle<br />

karıştırmaya da olanak sağlar.<br />

Toz farlar için en iyi tercih, ucu tam oval ve orta kalınlıkta<br />

olanlardır. Bunlar farı üst göz kapağına tam olarak yaymaya<br />

ve gölgelemeye yardımcı olurlar.<br />

Bizote uçlular ( fırça kısmı yassı olan), bilhassa göz kapağının<br />

dış kısımlarındaki farı dağıtmak, gölgeyi yedirmek veya<br />

kirpik diplerini gölgelemek için idealdirler. Ama kullanmak<br />

için bir miktar ustalık bir oran da el alışkanlığı gerekmektedir.<br />

Sünger uçlular ,daha çok kirpik diplerine ince hat çekmek<br />

için uygundurlar. Bundan başka kıl uçlu fırçalara nazaran farı<br />

daha bol alabildikleri için koyu göz makyajı yapmak isteyenler<br />

için daha uygundur.<br />

Sentetik kıllı fırçalar daha çok krem yapıdaki farları uygulamak<br />

içindir. doğal kıl fırçalara göre krem yapıdaki ürünleri<br />

daha kolay alır ve yayarlar.<br />

34 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "MAKYAJ"<br />

Eyeliner makyaja belirginlik kazandırır. Ama<br />

akıcı yapısından dolayı uygulaması çok kolay<br />

değildir.İnce, düzgün ve tam kirpik dibinden<br />

çizmek gerekmektedir. Dolayısıyla fırça tercihi<br />

çok önemlidir.<br />

Fırça ucu çok ince, belirgin, orta yumuşaklıkta<br />

olmalıdır. Çok yumuşak fırçayla çizmek daha<br />

zorlaşır, çok sert olursa göz etrafındaki duyarlı<br />

cilt yaralanabilir.<br />

Su bazlı bir üründe kullanacağınız için kıl yapısından<br />

çok şekli daha önemlidir. Kesik ve<br />

ince şekilli olmasına dikkat edin. Bu sayede<br />

krem, toz, su bazlı ürünleri uygulamanız daha<br />

kolay olacaktır.<br />

Kılları kısa ve küt kesimlidir. Kapatıcının, sivilce<br />

izleri üzerine ve gözaltına daha iyi uygulanmasını<br />

sağlar. Fırça kapatıcıya batırıldıktan<br />

sonra yumuşak dokunuşlarla uygulama<br />

yapılır.<br />

Allık fırçaları diğer makyaj fırçalarına göre<br />

daha büyük, geniş ve yumuşaktır. genellikle<br />

3 değişik formdadırlar: Klasik, bizote uçlu ve<br />

düz uçlular. Formlarındaki farklılık beklenti,<br />

zevk ve alışkanlıklara cevap vermek içindir;<br />

işlevsel bir değişiklikleri yoktur.<br />

Uçları yuvarlaktır, kılları bol ve yumuşaktır.<br />

Sapı uzun olanların kullanımı, uzaktan çalışmaya<br />

izin verdiği için, daha kolaydır ve daha<br />

doğal bir sonuç verir. Kısa saplı olanlar ise<br />

çanta içerisinde taşımak için daha pratiktir.<br />

Formları orijinal ve özeldir. fırça kısmı yassı ve<br />

uçları eğik kesilmiştir. Yoğun ve belirgin uygulamalar<br />

için idealdir. Benim tercihim budur.<br />

Kılları kısa ve sıktır; uçları düzdür. Kullanımı<br />

diğer allık fırçalarına göre olabildiğince farklıdır.Hafif<br />

vuruşlarla yanak çukuruna veya elmacık<br />

kemiklerine uygulamak gerekmektedir.<br />

Bilhassa "porselen bebek" diye tanımlanan<br />

yanakta sağlıklı al görünüm uygulamaları için<br />

uygundur<br />

Ruju direkt dudaklara uygulamak daha pratik<br />

olsa da ve yeterli gibi görünse de, ruj sürerken<br />

fırça kullanmak rengin kalıcılığı ve dudakların<br />

formunun tam olarak verilmesi açısından<br />

lazımdır. Doğal görünüm için bilhassa koyu<br />

renklerde kesinlikle fırça kullanmak gerekmektedir<br />

çünkü ruju direkt sürmek rengi daha<br />

da koyu ve yoğun gösterir. Bundan başka dudak<br />

kalemi ile dudak çevresi çizildiyse ya da<br />

dudağa yeni bir form verildiyse çizginin içini<br />

tam olarak boyayabilmek için fırça kullanmak<br />

şarttır.Sentetik olmalıdır.Fırça kullanırken<br />

ufak ve dikine darbeler uygulanmalı sonra<br />

aralar doldurulmalıdır.<br />

makeupernursakalli @ernurmua makeup_ernursakalli www.ernursakalli.com<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

35


CAPITAL BRAVE | "HABER"<br />

1 yılda %50 büyüme !<br />

2014 yılında, Tüm Avupa’yı ‘Dev Anne ve Bebek Mağazacılığı’ ile<br />

tanıştıran BabyMall, geçtiğimiz yıl %50 büyüme göstererek anne<br />

ve bebek ürünleri sektöründe zirveye oturdu. Kaliteli ürünleri,<br />

zengin ürün gamı, uygun fiyatı, sosyal donatıları sayesinde tüm<br />

anne ve anne adaylarının adeta ikinci evi haline gelen<br />

BabyMall, bünyesinde bulundurduğu oyun parkı, seminer<br />

alanı, emzirme odası, bay-bayan mescidi<br />

ile misafirlerinin tüm ihtiyaçlarını göz önünde<br />

bulunduruyor. Kısa zamanda büyük başarı<br />

yakalayan BabyMall’ün Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Ahmet Özelcan, açılışta mutluluğunu<br />

şu sözler ile ifade etti:<br />

“Bizlere bu mutluluğu yaşatan, bize güvenen,<br />

kendilerine verdiğimiz değeri karşılıksız<br />

bırakmayan tüm Ankaralılara teşekkürlerimi<br />

iletiyorum. Burada, bizler birer<br />

aile gibiyiz. Buraya gelen müşterilerimiz de<br />

kendilerini evlerinde hissediyor. Çocukları oyun<br />

oynarken kendileri alışveriş yapabiliyor, bebekleri<br />

ve kendileri için gerekli olan tüm ürünleri bir arada<br />

bulabiliyorlar. Dünya markası binlerce kaliteli ürünü aynı çatı<br />

altında, aile samimiyeti ile müşterilerimize sunduğumuzda da<br />

mükafatını kelimelerle anlatılmayacak bir gururla yaşayarak alıyoruz.<br />

Bir çocuğun girmek için can attığı, bir anne adayının eşi ile<br />

birlikte ürün seçerkenki mutluluğu, yeni teyze olacak bir bireyin<br />

yeğenine alacağı hediyeyi seçerkenki heyecanı inanın ki görülmeye<br />

değer. Aradığını bulmanın mutluluğu her müşterimizin yüzüne<br />

yansıyor ve bu mutluluk bizleri her gün bir adım daha ileri gitmemiz<br />

için cesaretlendiriyor. BabyMall’ün kısa sürede büyümesinin<br />

bir sebebi ürünlerimizin kalitesi ve uygun fiyatı ise diğer sebebi<br />

de sıcakkanlı Ankaralıların bizlere duyduğu güvendir.”<br />

“Avrupa’ya yürüyoruz”<br />

Açılışta tüm misafirleriyle yakından ilgilenen Özelcan, 2. yıllarında<br />

2. mağazalarıyla başarılarını taçlandırdıkları BabyMall’ün gelecek<br />

yıl yeni şubelerle tüketicilerle buluşacağının da sinyallerini<br />

verdi. Asıl hedeflerinin tüm Avrupa’ya BabyMall kalitesini götürmek<br />

olduğunu belirten Özelcan, sağlam adımlar atmak için<br />

basamakların birer birer çıkılmasına dikkat ettiklerinin<br />

altını çizdi.<br />

Davetlilerin, medyanın ve Ankaralıların yoğun<br />

ilgisinden oldukça memnun olduğunu ifade<br />

eden Özelcan, kalitenin her zaman ödüllendirileceğini<br />

belirtti. Büyük indirim avantajından<br />

yararlanmak<br />

isteyen Ankaralıların akınına uğrayan mağazadaki<br />

ürünler saatler içerisinde tükendi.<br />

“Mağazacılık ekip işidir”<br />

Ürün kalitesinin önemi kadar müşteri memnuniyetinin<br />

de önemli olduğunu belirten Özelcan, kalifiye<br />

personelin önemine dikkat çekti. Personellerine hizmet<br />

içi eğitim verdiklerini belirten Ahmet Özelcan, son olarak şunları<br />

aktardı:<br />

“Mağazacılık ekip işidir. Bir ürün her ne kadar kaliteli olursa olsun<br />

satış temsilcisinin tüketiciye olan tavrı kötü ise müşteri o mağazaya<br />

bir daha gelmez. Bizim olmazsa olmazlarımızın arasında yer<br />

alan güler yüzlülük ve mutlak müşteri memnuniyeti hızlı büyümemizdeki<br />

en büyük etkenlerden bir tanesi olmuştur. Bu sebeple,<br />

bugün burada çalışan ekip arkadaşlarım başta olmak üzere; tüm<br />

misafirlerime, basın mensuplarına ve Ankaralılara sonsuz teşekkürlerimi<br />

iletiyorum. ”<br />

36 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "HABER"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

37


38 Şubat <strong>2016</strong>


www.capitalbrave.com.tr<br />

39


CAPITAL BRAVE | "KAPAK KONUĞU"<br />

40 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "KAPAK KONUĞU"<br />

Cenk ERDEM<br />

Universal Müzik Türkiye etiketiyle piyasaya merhaba diyen<br />

Kuytu ve ilk albümleri ‘Düş İçime’ sayesinde uzun<br />

bir aradan sonra Türkçe pop - rock müziğe nihayet tutan<br />

bir iş ve güzel yeni şarkılar kazanmış olduk…<br />

Birçok rock grubunun hikayesinde olduğu gibi çok uzun vakitlerdir<br />

müzisyen olan ve aslında daha önce bambaşka projelerde<br />

beraber birçok iş çıkaran Denizer Özveren, Cem Kurt, Taha<br />

Rıza Özmen ve Gökçe Kölüksüz’den oluşan Kuytu, ‘bu aralar<br />

müzik piyasasında yeni çıkanlardan kimler tutuyor?’ sorusunun<br />

net cevabı.<br />

Nereden baksanız 4 yıllık bir geçmişi olan Kuytu, Denizer<br />

Özveren’in Londra’dan dönmesiyle start almış. Deliler gibi<br />

stüdyodan çıkmayan Kuytu, Universal Müzik Türkiye elinden<br />

nihayet bugün şarkılarını kazandığımız bir rock grubu oluyor…<br />

Albüm kayıtları ve düzenlemeleri İstanbul 3K1A stüdyosunda<br />

gerçekleşirken, miksler pek havalı Londralı… Albümden yayınlanan<br />

ilk single ‘Ada’ için hazırlanan video ayrıca çok samimi.<br />

Videoyu en başından beri gayet iyi biliyordum ama yazıyı yazarken<br />

lansman gecesinin videosunu daha yeni gördüm, bir baktım<br />

hepimiz oradayız.<br />

Böyle lansman gecelerinde hep olduğu gibi o kalabalık izleyici<br />

grubunun arasında kültür sanat gazileri olarak başrol olanlarımız<br />

var, hepsini öpüyorum. Yumuşak bir pop rock şarkısı olarak<br />

‘Ada’ hem melankolik hem de kolaylıkla dilinize takılıyor. Devrin<br />

Usta’nın yönettiği klibi ise youtube ‘da 470 bin izlenmeyi<br />

geçmiş bile…<br />

“Sen bana uzakta ıssız bir ada, ben hala vururum her gece kıyına…”<br />

diyor şarkı nakaratında. Kendimize bile uzakta ıssız bir<br />

ada gibi kaldığımız yalan aşklar ortamında içten sözleri ve güzel<br />

de bir melodisi olunca nasıl tutmasın?<br />

Plak şirketinin pazarlama müdürü zarif arkadaşım Berna Özyurt;<br />

ilk günlerinden beri inanarak paylaşıyordu heyecanını<br />

ve ne güzel hepimize anı oluyor şimdi o başlangıç hikayeleri…<br />

Kuytu aldı başını yürüyor, tutabilene aşk olsun…<br />

Vokal ve gitarda Denizer Özveren; gitar ve cümbüşte Cem Kurt;<br />

bas gitarda Taha Rıza Özmen; davul ve perküsyonda Gökçe Kölüksüz<br />

var Kuytu’da… En acilinden “Düş İçime’ albümüne ve<br />

şarkılarına bir kalp verin…<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

41


CAPITAL BRAVE | "BARIŞ MANÇO ÖZEL"<br />

arış Manço 31 Ocak 1999 gece saat 23:30 civarında<br />

İstanbul'un Moda semtindeki evinde kalp krizi geçirdi<br />

ve kaldırıldığı Siyami Ersek Göğüs-Kalp-Damar Cerrahisi<br />

Hastanesi'nde aynı gece saat 01:30'da hayatını<br />

kaybetti. Daha önce 1983 yılında bir kalp spazmı geçirmişti.<br />

1991 yılında Devlet sanatçısı ünvanı aldığından<br />

dolayı cenazesi için devlet töreni düzenlendi. Bu töreni, TRT, Kanal<br />

D, KANAL 6 canlı olarak kesintisiz yayınladı. Star televizyon Manço<br />

Köşk'ten sevenlerinin düşüncelerini gün boyunca aralıksız paylaştı.<br />

3 Şubat 1999 tarihinde üzerinde Galatasaray bayrağı da bulunan<br />

Türk bayrağına sarılı naaşı Atatürk Kültür Merkezi'ne getirilerek tören<br />

düzenlendi, akabinde Levent Camisi'nde cenaze namazı kılındı<br />

ve Kanlıca'daki Mihrimah Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.<br />

Mezarına "Gesi Bağları" yorumundan ötürü Kayseri'nin<br />

Gesi beldesinden getirilen toprak da kondu.Ölümünün<br />

duyulmasının ardından Cumhurbaşkanı Süleyman<br />

Demirel ve bazı siyasetçiler başsağlığı<br />

mesajı yayınladılar.<br />

Barış Manço ölmeden önce müzik hayatının<br />

40 yılını anlatan 40. yıl şarkısını bestelemişti.<br />

Ancak sözlerini yazamadan hayatını kaybetti.<br />

Bu şarkının da bulunduğu Mançoloji<br />

1999 yılında yayımlandı ve 2,6 milyon satarak<br />

o yılın en çok satan albümü oldu. Daha<br />

sonra 2002 yılında Yüreğimdeki Barış Şarkıları<br />

adında bir anma albümü yayınlandı. 2006 yılında<br />

Barış Manço'nun anısını sürdürmek için "Barış Manço<br />

Rock Derneği" kuruldu.<br />

Barış Manço'ya TRT roportajı sırasında sorulan soru üzerine, "benim<br />

birkaç hayalim var ama" diyerek, "80 yaşındayken elimde bastonum,<br />

belki kolumda Doğukan, onun yardımıyla çıkarım sahneye<br />

ve senfoni orkestrasına 2023 çaldırmak en büyük ideallerimden<br />

birisi olarak gerek" demiştir. ayrıca yine bu roportajda, "belki altmışıma<br />

gelmeden ölürüm" demiştir. "bu kadar hayat dolu olmanıza<br />

rağmen şarkılarınız neden hep ölüm içeriyor sorusuna ise, "ölüm<br />

yaşam uykusundan uyanmaktır" demiştir.<br />

Kendi portresini çizerken anlattığı yaşam öyküsündeyse, "Cahit Sıtkı<br />

üstadın dediği gibi yaş 35 yolun yarısı, ben burayı geçtim, yarı<br />

yolum kaldı" demiştir.<br />

42 Şubat <strong>2016</strong><br />

“Bir<br />

insanın adı<br />

en son ne zaman<br />

anılmış ise işte o<br />

zaman o insan<br />

ölmüş<br />

demektir.”<br />

Kendi belgeselinde sorulan bir soruda, "albümleriniz japonya'da<br />

daha çok satıyor bunu neye bağlıyorsunuz?" sorusuna, "orada albümlerim<br />

milyonları geçti. Türkiye'de ise yarım milyon olsa çok sevinirim"<br />

açıklamasını yapmıştır. Bu belgeselde kendisine hatırlatılan,<br />

trafik kazasında vefat eden bir bebekle ilgili soruya, "o benim<br />

arkadaşım olacaktı, arkadaşımdı" "bunlar çok zor sorular" diyerek<br />

gözleri dolu dolu cevap vermiştir.<br />

Müge Anlı tarafından hazırlanan belgeselinde, "ben gelin istiyorum<br />

iki tanede kızım olacak" , "allah bize ömür versin" demiştir.<br />

Müge Anlı'nın sorusu üzerine, "hayır evimin müze olmasını<br />

istemem,burası bizim evimiz, biz burada yaşadık, çocuklarımızda<br />

burada yaşasın, gelinlerim gelecek daha, Allah bize ömür versin biz<br />

yaşayalım burada" demiştir. Sanatçı, evinin müze yapılmasını istememiştir.


CAPITAL BRAVE | "BARIŞ MANÇO ÖZEL"<br />

BARIŞ MANÇO KİMDİR?<br />

Mehmet Barış Manço (2 Ocak 1943; Üsküdar,<br />

İstanbul - 1 Şubat 1999; Kadıköy, İstanbul),<br />

Türk şarkıcı, besteci, söz yazarı ve TVprogramı<br />

yapımcısı. Türkiye'de rock müziğin öncülerinden,<br />

Anadolu Rock türünün kurucuları<br />

arasında sayılır. Müziğe başlangıcıGalatasaray<br />

Lisesi'nde oldu. Yüksek öğrenimini Belçika<br />

Kraliyet Akademisi'nde tamamladı. Bestelediği<br />

200’ün üzerindeki şarkısı, kendisine<br />

12 altın ve bir platin albüm ve kaset ödülü<br />

kazandırdı.<br />

Bu şarkıların bir bölümü daha sonra Arapça,<br />

Bulgarca,Flemenkçe, Almanca , Fransızca, İbranice,<br />

İngilizce, Japonca ve Yunanca olarak<br />

yorumlandı. Hazırladığı televizyon programıyla<br />

Dünya'nın pek çok ülkesine gitmiş, bu<br />

nedenle "Barış Çelebi" olarak adlandırılmıştır.<br />

Barış Manço 1991 yılında Türkiye Cumhuriyeti<br />

Devlet Sanatçısı Unvanı'na layık görüldü.<br />

GENÇLİĞİ<br />

Devlet konservatuarı klasik Türk sanat müziği<br />

hocası, sanatçısı ve yazar Rikkat Uyanık<br />

ve Hakkı Manço çiftinin ikinci çocuğu olan<br />

Mehmet Barış Manço 2 Ocak 1943 tarihinde<br />

Üsküdar Zeynep Kâmil Hastanesi'nde doğdu.II.<br />

Dünya Savaşı yıllarında doğduğu için<br />

ailesi Mehmet Barış adını verdi.Oğlu Doğukan<br />

Manço katıldığı bir söyleşi de "Babam<br />

1943'te İstanbul'da doğdu ve Türkiye'de ilk<br />

Barış ismini aldı, esasında isim babası.<br />

Barış ismi, 1941'de dünya savaşlarının ardından<br />

barışa duyulan özlemden doğdu. Amcam<br />

da 41 doğumludur, savaşın başlangıç<br />

tarihi. Ancak 1941 yılında babamın hiç görmediği<br />

amcası Yusuf vefat etmiş, lakabı Tosun<br />

Yusuf imiş. Bunun verdiği hüzünle Tosun<br />

Yusuf Mehmet Barış Manço koymuşlar adını.<br />

Babam ilkokula başladığı zaman da Tosun<br />

Yusuf Mehmet Barış Manço'yu nüfus kaydından<br />

sildiriyorlar sadece Mehmet Barış<br />

Manço ismi kalıyor" açıklamasıyla babasının<br />

Türkiye'de ilk Barış isimli kişi olduğunu<br />

ve adının Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço<br />

olduğunu söylemiştir. Dört çocuklu ailede<br />

Savaş, İnci ve Oktay adlarında üç kardeşi vardı.<br />

Konservatuardaki çalışması sırasında Zeki<br />

Müren'in de hocalığını yapan Rikkat Uyanık<br />

daha sonraları Barış Manço'yla beraber televizyon<br />

programlarına da katıldı, şarkı söyledi.<br />

Aile kökenleri İstanbul'un fethinden sonra<br />

Konya'dan Selanik'e göç etmiş ve savaş yıllarındaki<br />

zorluklar nedeniyle I. Dünya Savaşı<br />

sırasında İstanbul'a göç etmişti. Üç yaşındayken<br />

anne babasının ayrılığından sonra Barış<br />

Manço, babası ile yaşamaya başladı. Babasıyla<br />

birlikte sık ev değiştirdi ve cihangir'de,<br />

Üsküdar'da, Kadıköy'de ve kısa bir süre için<br />

Ankara'da yaşadı.<br />

İlkokula abisi Savaş ve ailenin en küçük ferdi<br />

olan kız kardeşi İnci'nin de okuduğu Kadıköy<br />

Gazi Mustafa Kemâl İlkokulu'nda başladı.<br />

4. sınıfı Ankara Maarif Koleji'nde okudu ve<br />

ilkokulu Kadıköy'deki başladığı okulda tamamladı.<br />

Yatılı olarak Galatasaray Lisesi'nin<br />

orta bölümüne devam etti. 1957'de amatör<br />

olarak müzikle ilgilenmeye başladı. 4 Mayıs<br />

1959'da babasının ölümü üzerine Galatasaray<br />

Lisesi'nden ayrılarak, eğitimini Şişli Terakki<br />

Lisesi'nde tamamladı.<br />

1957'de amatör olarak müzikle ilgilenmeye<br />

başlayan Manço, 1958 yılında ilk grubu Kafadarlar<br />

grubunu kurdu. Ortaokul yıllarında<br />

kurulan bu grup rock'n roll coverları yaparken,<br />

Barış Manço'da ilk bestesi Dream Girl'ü<br />

bu dönemlerde yaptı ve Ankara'da küçük bir<br />

müzik ödülünün de sahibi oldu. İkinci grubu<br />

Harmoniler'de yine Galatasaray Lisesi'ndeki<br />

arkadaşları vardı. 1959'da Galatasaray<br />

Lisesi konferans salonunda<br />

ilk konserini verdi.<br />

BARIŞ MANÇO EVI<br />

Barış Manço, bütün sanatsal<br />

üretimi bir tarafa, salt insani<br />

sıcaklığı, karşısındakine de<br />

geçen, çevresinde kolektif bir<br />

sevgi akışı sağlayan karakteriyle<br />

de özel bir değer. Dolayısıyla,<br />

yaşamının en üretken<br />

dönemlerini geçirdiği evi de<br />

Mançoseverler tarafından özel<br />

bir anlam taşıyor.<br />

On yedi yıl önce yaşama veda eden Barış<br />

Manço’nun Moda, Yusuf Kâmil Paşa Sokak’taki<br />

evi, artık Barış Manço Müzesi olarak sevenlerinin<br />

ziyaretinde.<br />

Yaşamı boyunca parayı sevmeyen, samimiyeti,<br />

sevgisi ilgi ve alakasıyla gönüllerimizde<br />

taht kuran "çocuk kalpli" adam, 1991 yılında<br />

devlet sanatçısı ünvanı almış, onursal doktora<br />

sahibi, başka ülkelerin ona verdiği vatandaşlık<br />

hakkı, Belçika ve Fransa'dan aldığı<br />

ödüller, Japonya'dan aldığı ödüller, hepsi<br />

değil ama bir kısmı Barış Manço Evi'nde sergilenmektedir.<br />

1998'de programı "reyting" sebebiyle yayından<br />

kaldırılan Barış Manço'nun TRT'ye<br />

kırgınlığı büyüktür. Zira, o dönem patlayan<br />

pop kültürünün etkisiyle ve özel kanalların<br />

çoğalmasıyla, "programının eskisi kadar reyting<br />

getirmemesi" sebebiyle finalini yaparak<br />

televizyondan çekilmiştir.<br />

Milliyet gazetesi'nde, 1993'de yazmaya başlayan<br />

Barış Manço, programıyla alakalı şöyle<br />

bir şey yazmıştır; "ben gidiyorum diye ıspanak<br />

yememek, dişlerinizi fırçalamamak yok. Kalbim<br />

sizlerle beraber çocuklar!" yazmıştır. Ayrıca<br />

bu yazının başlığı, "MÜSADENİZLE ÇOCUK-<br />

LAR!" olmuştur.<br />

Vefatının 17. yılında, sevgi saygı ve özlemle.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

43


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

İçinde bulunduğumuz şubat ayı kısa ama ne çok şey barındırır<br />

içinde. En önemlisi "Sevgililer günü"...<br />

Gerçekten de ne güzeldir Sevgili olmak.<br />

İçinde sevgiyi barındıran demektir.<br />

İçi sevgi olan demektir.<br />

Ve sevgi, az bilinse de, şifadır bedene. O yüzden sevmek gerekir...<br />

Dualite zıtlıklardan oluşmuştur ve bize öğreteceği ne varsa, onun<br />

zıddını yaşatarak öbür tarafı bilmemizi, görmemizi, hissetmemizi<br />

sağlar.<br />

Sevginin zıddı hali ise, korku, öfke, üzüntü, endişe, kıskançlık,<br />

bencillik, aç gözlülük, kin gibi negatif duygulardır ve bunları bir<br />

bedende azaltabilecek yegane hal, sevgi halidir.<br />

Sevgi tıpkı karanlıkta yaktığınız bir ışık gibidir ve siz o ışığı yakmaya<br />

karar verdiğiniz anda, bütün o negatif duygular bedeninizi<br />

terk ederler. Düşünsenize, odanın içinde kuvvetli bir ışık yaktığınızda<br />

ya da güneş doğduğunda görülmedik köşe kalmaz. Yani<br />

saklanacak yer yoktur ama sizde ortalarda duruyorsanız eğer...<br />

Ortalarda durmak terimini biraz aydınlatmak gerekir elbette. O,<br />

dürüst olma halidir. Yanlış anlamayın, başkalarına dürüst olmaktan<br />

çok, kendine dürüst olma halidir.<br />

Bu iki hal bir bedende birleşirse de, beden panayır yerine dönüverir.<br />

Hem dürüst ve hem de sevgili...<br />

İşte bu yüzden sevmek gerekir...<br />

Sevmek yaşamın ilacı gibidir.<br />

Sevmek insanın beden halini genişletir ve enerjinin bedenden<br />

rahat akmasını sağlar.<br />

Sevmek sizi başka bir dünyaya taşır. Dünya değişmez fakat sizin<br />

ona bakışınız güzelleşir.<br />

Günlerin bir kıymeti yoktur. 14 şubat, 15 şubat hiç de mühim değildir.<br />

Mühim olan sizin sevmenizdir ve hergün sevmenizdir.<br />

Zira insan sevdikçe güzelleşir, sevdikçe etrafı onun ışığını görür.<br />

Tam da bunun için;<br />

Sen ne güzelsin Sevgili...<br />

Yaşamınızı ışığınız aydılatsın...<br />

44 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

45


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Röportaj: Gökay KALAYCIOĞLU<br />

ayatı dolu dolu yaşarken, işinde de bir o kadar<br />

başarılı olmayı kendine düstur edinen insanları<br />

hep takdir etmişimdir. Bu ay röportaj konuğum<br />

işte tam da bu profile uyan bir hekim. Esprili, sürüden<br />

ayrı, tam bir işkolik ve inanılmaz başarılı.<br />

Benim diyen ekran yüzü ile aşık atacak kadar<br />

da güçlü bir üne sahip zira ismi alanında dilden<br />

dile dolaşıp artık markalaşma sürecini çoktan<br />

tamamlamış. Tüp Bebek ve Kadın Doğum Uzmanı<br />

Op. Dr. Aret Kamar’dan bahsediyorum sevgili dostlar. “ Ne<br />

alaka? ” dediğinizi duyar gibiyim hemen izah edeyim. Günümüzde<br />

her altı çiftten birinin çocuk sahibi olamama sorunu var ve bu<br />

adam imkansızı başarıyor. Sorunun çoğu zaman erkekte olduğu bir<br />

diğer gerçek! Zira sigara, alkol ve stres erkekte sperm kalitesini git<br />

gide bozmaya başladı. Tüp bebeğin yapısı itibariyle kadına işlem<br />

yapılıyor, erkeğin sperminde problem olsa dahi! Bu da kadının sorunsuz<br />

olmasına rağmen, sorunu omuzlamak zorunda olduğu bir<br />

hayat sahnesini oluşturuyor. Bekar bir erkek olarak, erkeklerin bucak<br />

bucak kaçtığı soruları sormak ve kadınların da sırtladığı veya<br />

sırtlamak zorunda kaldıkları sorunlara ışık tutmak adına hocamın<br />

kapısını çaldım. Güler yüzü ve arkadaş canlısı enerjisi ile hoş bir<br />

plan yaptı. Ben soğuk bir ofis ortamında konuşuruz diye düşünürken,<br />

kendimi bir anda Aret Hoca’nın kendi elinden çıkan pizzayı<br />

tadarken buldum. O an binlerce hastanın ona neden hayran olduğunu<br />

bir kez daha anladım. Zira o, önce dost ve arkadaş olmayı çok<br />

ama çok iyi biliyor… Buyursunlar efendim, Op. Dr. Aret KAMAR ile<br />

bambaşka bir serüven…<br />

46 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Bir jinekolog olarak mesleğinizdeki bu ünü ve popülerliği neye<br />

bağlıyorsunuz?<br />

Çok çalışmaya diyebilirim. İlk asistan olduğum günden itibaren<br />

kliniğin bütün hastalarına ben bakardım. Diğer servistekiler<br />

ve kendi ailemdekiler de dahil herkes hastasını bana getirdi. Ne<br />

kadar hastaya bakarsanız tecrübeniz artıyor. Ne kadar ameliyat<br />

yaparsanız el beceriniz ve uzmanlığınız artıyor. Herkes mecburi<br />

hizmete gidip, geri dönerken ben Denizli Buldan’da 11 yıl çalıştım.<br />

Bunu herkese de anlatırım; benim gerçek üniversitem ve<br />

uzmanlığım Denizli’de çalıştığım yıllarım. Ben Taksim İlk Yardım<br />

ihtisaslıyım. Denizli’ye çok ameliyat yapmış biri olarak gittim.<br />

Ama ne kadar iyi eğitim alırsanız alın, ben Denizli’ye gittiğimde<br />

ne dahiliye, ne de çocuk doktoru vardı. Biz bu sebeplerden dolayı<br />

hastaların herşeyi ile ilgilenirdik. Tabi bu durum insanı terletiyor<br />

ve stres altında ameliyat yapmanıza sebep oluyor. Aynı anda birkaç<br />

hastayla ilgilenmek zamanla ciddi bir rahatlık sağlıyor. Sonuç<br />

olarak ameliyattayken, diğer hastanın kalp atışlarının değişmesi<br />

ile ilgilenip, sonra tekrar ameliyata dönmek birçok problemle aynı<br />

anda ilgilenebilme ve hastanın jinekolojik problemini en kısa sürede<br />

çözebilme becerisini de beraberinde getiriyor.<br />

Ülkede üremeyle ilgili sorunlar ve cinsel sıkıntılar bu kadar çok<br />

mu var ki Aret Kamar adı bu kadar ön plana çıktı?<br />

Sorun var gerçekten. Biz şunu biliyoruz; evlendikten sonra altı<br />

çiftten birinin çocuğu olmuyor. Bu çiftler de doktora başvuruyor.<br />

Ben Taksim İlk Yardım’da çalışırken bu işle uğraşmak istemeyen<br />

insanlar bu iş bana paslandı... Çocuğu olmayan hastaların dosyalarını<br />

ben çıkardım, onlarla ben ilgilenirdim ve bir şekilde bu<br />

işe heves ve yatkınlık oluştu. O dönemlerde tüp bebek merkezleri<br />

bu kadar yaygın değildi. Doğrusu ülkede tüp bebeklerin bir çoğu<br />

Ankara’da bir hastane vardı orada yapılırdı.<br />

Ben Buldan’da görevliyken, muayenehane açtığım yerde alt komşumuzun<br />

uzun yıllardır çocuğu olmuyordu. Onun tedavisi sonuç<br />

verdi ve gebe kaldı. Durum böyle olunca Buldan gibi küçük bir<br />

yerde büyük sansasyon oldu… Bir kişinin senin hakkında iyi bir<br />

yorum yapması, kulaktan kulağa yayılıyor. İlk zamanlarda daha<br />

az hastam olurdu ama o olay sonrasında bu sorunla gelen birçok<br />

hastam oldu… Aslında şartlar beni bu güne getirdi diyebilirim. Sadece<br />

yaptığım işi önemseyerek ciddiyetle yaptım.<br />

İmkansızı mı başarıyorsunuz, sırrı ne bu işin?<br />

İşi iyi bilmek, işe hakim olmak, ultrasonu ve endoskopiyi çok iyi<br />

bilmek diye sıralayabilirim. Bu saydıklarımın hepsi bir elin parmakları<br />

gibi… Bu konulara çok hakimseniz, hasta geldiği zaman<br />

onu nasıl çocuk sahibi edebileceğini veya edemeyeceğinizi çok<br />

daha iyi anlayıp, çok çabuk sonuca ulaşabiliyorsunuz.<br />

Hocam doğru olan çiftlerin ortak karar alarak size gelmesi ve bu<br />

gerçekle yüzleşmeleri gerekiyor değil mi?<br />

Elbette bu çiftleri psikolojik olarak etkiliyor. Bu bir travma aslında.<br />

Sosyal bir yara denilebilir.<br />

Sizi çıkmaza sokan yegâne iki konu başlığı bu diyebilir miyiz?<br />

Çocuk olmamasının başlıca sebebi kadının yaşının 45’in üzerinde<br />

olması ve yumurta sayısı yetersiz olması…<br />

Bazen görüyoruz 50’li yaslarda çocuk sahibi olanlar var?<br />

Onlar daha çok dışarıdan yumurta alarak doğum yapabiliyorlar,<br />

kendi yumurtalarıyla değil, bu Türkiye’de yasak. Diğer kesim, eğer<br />

kadından az ya da çok yumurta geliyorsa, erkekten az ya da çok<br />

sperm geliyorsa, kadının doğuştan rahmiyle ilgili bir sorunu yoksa<br />

çocuk sahibi olabiliyorlar. Dolayısıyla evlilik öncesi bir kontrolden<br />

geçmeleri en azından doğurganlıkla ilgili durumlarını bilmeleri<br />

hem evlendiklerinde çocuk sahibi olup olamayacaklarını bilirler.<br />

Şimdi şöyle bir trend var; evleniyorlar biz daha çocuk düşünmüyoruz<br />

diyorlar, kadın çalışıyor, erkek kariyer yapıyor, o süre içerisinde<br />

korunuyorlar. O konuma sonrasında bakıyorlar ki çocukları<br />

olmuyor. Bu yüzden biraz önce dediğim gibi doğurganlıkları hakkında<br />

önceden önlem almaları gerekli.<br />

Peki bu bahsettiğiniz spiral takılması gibi yöntemler ilerleyen zamanda<br />

çocuk sahibi olmayı etkiliyor mu?<br />

Engelliyor elbette… Spiral yaygın bir yöntem ama en çok kullanılan<br />

doğum kontrol hapıdır. Doğum kontrol hapı kullandığınız zaman<br />

mesela kadının yumurta rezervinin kötü olduğunu düşünelim; her<br />

kadın düzenli adet görür ama kendi vücudundaki değişimlerinde<br />

farkında olmaz. Diyelim ki kadın yumurta rezervi düşük olduğu<br />

halde 3 yıl doğum kontrol hapı kullandı, 4 sene sonra dedi ki ben<br />

hapları bırakacağım çocuk sahibi olmak istiyorum sonra bir bakıyorlar<br />

ki adet yok, menopozda kadın… O 4 yıl içerisinde de kalan<br />

yumurtaları tüketmiş ve çocuk sahibi olamaz bir duruma gelmiş.<br />

Dolayısıyla tedavi olmasa bile en azından yeni evlenen çiftlerin<br />

korunmadan ya da kariyer uğruna süreyi uzatmadan önce doğurganlıkla<br />

ilgili durumlarını gözden geçirmeleri gerekiyor.<br />

Yani daha açık sormam gerekirse; sonuç almak için kadının jinekolojiden,<br />

erkeğin ürolojiden mi geçmesi gerekiyor?<br />

Bu çiftin bu konuya ne kadar önem verdiğine bağlı. Çift gerçekten<br />

çocuk sahibi olmak istiyorsa bu yollardan elbette geçmeli. Sorunların<br />

bir kısmı kadınla, bir kısmı erkekle alakalı. Çözümü olmayan<br />

bazı sorunlar olabiliyor. Örneğin; erkekte sperm yok, kadının doğuştan<br />

rahmi yok gibi sebeplerde olabiliyor.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

47


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Peki istatistiklere göre sorun daha çok<br />

kimde?<br />

Yarı yarıya. Bu dönem biraz daha ibre erkeklere<br />

doğru kayıyor; sigara, stres gibi<br />

nedenlerden dolayı…<br />

Kaynağı ne peki stres mi, genetik mi?<br />

Her şey etkiliyor. İnsanoğlunun sonu muhtemelen<br />

üremesinin durmasından olacak<br />

savaştan falan değil. Buna da insanoğlu<br />

kendi sebep oluyor. Örneğin yediğimiz ıspanak<br />

bile yapay.. Topraktan çıkan ürünler<br />

yemiyoruz ki, hormonlarla<br />

yaprakları büyütülmüş, genetiği<br />

ve yapısı değiştirilmiş<br />

ürünlerle besleniyoruz. Bunların<br />

hepsi bir birikim. Ben<br />

Denizli’de çalışırken hastaların,<br />

sonuç aldıklarında<br />

gebe kaldıklarında bana hep<br />

kendi yetiştirdikleri ürünleri<br />

getirirlerdi. Ama her şeyi<br />

kendileri yetiştirmedikleri<br />

için kendileri de yapay ürünler<br />

tüketebiliyordu. Eskiden<br />

yoğurdu kapının önünden alırdık, bir günde<br />

ekşirdi, şimdi alıyorsunuz bir ay ekşimiyor<br />

çünkü bir sürü katkı maddesi var.<br />

Sigara, stres, hayat şartları derken erkeklerin<br />

sperm sayısı, kadınların yumurtalık<br />

rezervi düşmeye başladı. Kadın gencecik<br />

ama yumurtası çok az. Bu sorunların hepsi<br />

birikiyor ve sonuç olarak çocuk olmamasına<br />

yol açıyor.<br />

Çalışma yaşantısında şöyledir; kazanırlarsa<br />

Allah’tan, kaybederseniz sizden<br />

bilirler. Sizin de böyle sorunlarınız oldu<br />

mu?<br />

Oldu elbette… Benim hayatımda yaşadığım<br />

travmalardan biri de şudur; Bir anne<br />

kaybedildi. Bu anne 5 defa tüp bebek denedi<br />

ve son denemede üçüz hamile kaldı.<br />

Defalarca 3 bebek taşımanın risklerini anlattık<br />

ama Allah üç tane verdi üçünü de doğuracağım<br />

dedi. Gebeliğinin son aylarında<br />

yüksek tansiyon sorunu oluştu. O zaman<br />

kendisini daha teşekküllü bir hastaneye<br />

sevk ettik. Doğuma alındı kanaması durmadı,<br />

rahmi aldındı… Bebekler çok sağlıklı<br />

olmasına rağmen anne çok riskli bir sürecin<br />

içerisine girdi ve annenin yaşamını<br />

yitirmesinden beni sorumlu tuttular. Medyaya<br />

da yansıdı. Gebeliğinin bütün sürecinde<br />

onu uyardığımız halde, sen hamile<br />

bırakmasaydın bu olaylar olmayacaktı gibi<br />

bir durumla karşı karşıya bırakıldım.<br />

Erkeğin spermi problemli dahi olsa, tüp<br />

bebeğin yapısı itibari ile işlem kadına<br />

uygulanıyor. Aileler ise “ sorun<br />

oğlumda olsa, ona ilaç verirlerdi”<br />

diyerek kendilerini rahatlatıyorlar!<br />

Peki hocam enjeksiyonlarda bunun sayısı<br />

bir ya da iki değil midir? Eskiden tüp bebek<br />

denildiğinde 3 -4 tane bilinirdi.<br />

Eskiden öyleydi. Teknoloji değişti, kullanılan<br />

yöntemler değişti. Mantık aman bi<br />

gebe kalsın der gibiydi… Şimdiki yönetmelikte<br />

35 yaşın altına ilk iki denemede<br />

1 tane bebek veriyoruz. 35 yaşın üzerine<br />

de 2 bebek veriyoruz. Fazla bebekleri de<br />

dondurup saklıyoruz, o hastaya bir seferde<br />

birçok bebek vereceğimize bir bebek<br />

veriyoruz, gebe kalmazsa dondurucudan<br />

çıkarıp bir bebek dana veriyorsun, sonra<br />

iki bebek veriyorsun… Böylelikle kadının<br />

gebe kalma şansını artırıyorsun.<br />

Neden tüp bebek ismi kullanılmış, çok sevimsiz<br />

bir isim değil mi?<br />

Normalde yumurta ile sperm tüpün içerisinde<br />

birleşiyor. Kadın yumurtladığı zaman<br />

yumurtayı tüp alır ve eşiyle birlikte olduğunda<br />

vücuda sperm girdiyse spermle<br />

yumurta kendini tüpün başlangıç kısmında<br />

bulur. Sonra tüp onu rahmin içerisine<br />

taşır. Yani bebek o tüpün içerisinde anne<br />

rahmine kadar yolculuk yapıyor. 4-5 gün<br />

sonra rahme yerleşiyor ve böylece gebelik<br />

oluşuyor.<br />

Bizim yaptığımız şey aslında tüpün yaptığı<br />

şey. O tüpün ilerleyiş sürecini Laboratuvar<br />

koşullarında yapıyoruz. Biz bebeği tüpün<br />

yaptığı şekilde yaptığımız için adı tüp bebek…<br />

Size gelen kadına ya da erkeğe, sorunu<br />

yüzüne söylediğinizde verdikleri tepkileri<br />

merak ediyorum?<br />

Biz net olarak söylüyoruz.<br />

Sorun kadında diyelim? Sen doğurgan değilsin<br />

mi denilir?<br />

Bunu söylemeye de gerek yok aslında.<br />

Bekleme salonunu gözlemleyince sorun<br />

erkekteyse eğer, boynunu bükmüş bir erkek<br />

görebiliyorsunuz. Eğer kadındaysa<br />

problem kadın beklerken erkek dışarda sigarasını<br />

içiyor olarak görüyorsunuz. Çiftin<br />

duruşundan aslında kimde problem olduğunu<br />

daha net anlayabiliyorsunuz.<br />

Sorunu böyle de görebiliyor musunuz?<br />

Çoğu sorunun bilerek, tahlillerini yaptırarak<br />

geliyor. Erkek problem kendindeyse tedavi<br />

olmak istemez… Çift eğer 10 yıllık evliyiz,<br />

çocuğumuz olmadı ama bu işin peşine<br />

düşmedik diye geliyorsa erkek kendindeki<br />

problemin ortaya çıkmasını istememiştir.<br />

Ama kadında problem varsa erkek kadını<br />

evlendiklerinin üçüncü<br />

ayında getirmiştir. Özellikle<br />

toplumda sosyo- ekonomik<br />

durumu düşük yerlerde kadının<br />

üzerinde gerçekten ciddi<br />

bir baskı vardır. Onlara göre<br />

kadın hamile kalmayandır.<br />

Bu yüzdende çoğu zaman<br />

erkeğin ailesi kadını suçlar.<br />

Hatta öyle ki ilk eşi hamile<br />

kalmadığı için ikinci evliliğini<br />

yapan, ikinci eşini de hamile<br />

kalamıyor diye getiren<br />

eşler var… Bazı erkeklere senin<br />

spermin düşük demek yetmiyor. Onu<br />

yaşayıp görmesi gerekiyor.<br />

48 Şubat <strong>2016</strong>


İnsanlar bunu sağlık sorunu yerine bir kusur olarak mı görüyor?<br />

Hadi canım benim oğlum aslan gibi adam olur mu öyle şey diyen<br />

anneler var…<br />

Kadın burada da eziliyor yani?<br />

Kesinlikle… Çünkü onlara göre rol kadında, erkekte problem varsa<br />

bile kadın hamile kalacak… Tüp bebeğin tedavisi gereği neredeyse<br />

bütün tedavi kadının üzerinde oluyor. Kadın hamile kalsın diye<br />

uğraşıyorsun. Erkeğin sperm problemli bile olsa biz kadının yumurtalarıyla<br />

birleştirmeye çalışıyoruz. Erkeğe ilaç verilmiyor. Böyle<br />

olunca; gördün mü bak benim oğlumda problem olsa ona da ilaç<br />

verirlerdi diye kendi kendilerini rahatlatmaya çalışıyorlar.<br />

Tüp bebeğe karar veren çift tedaviye başladığında erkek<br />

içinde tuhaf bir durum söz konusu oluyor. Yani<br />

bir odada sperm vermek gibi…<br />

Mecbur kalınca o odaya giriyorlar. Spermi evden<br />

getirenler bile var.<br />

Peki bunu size getirmesi için belli bir süre<br />

var mı?<br />

Yarım saat 40 dakika bir şey olmaz. Sperm<br />

çok dayanıklı bir organizma aslında. Evden<br />

getirenler, ve ne yaparsa yapsın o stres altında<br />

sperm vermeyenler de oluyor. Onlarında<br />

yumurtalıklarından enjektörle alıyoruz.<br />

Türkiye’de yasal değil ama, Kıbrıs’ta yapılan<br />

taşıyan annelik gibi… Çocuk sahibi olamayan ve<br />

birbirinden vazgeçmeyen çiftler bu yola başvuruyor.<br />

Türkiye ne zaman hazır olacak bu işlere?<br />

Bu bir bakış açısı. Bazı ülke bunu kendi içinde çözmüş.<br />

Bazı müslüman ülkeler sperm almayı yasak kabul ediyor, yumurta<br />

almayı caiz kabul ediyor. Erkek namahrem olduğu için… Kıbrıs’ta<br />

her şey serbest… Bazı ülkeler bunu legal olarak yapıyor, yumurta<br />

kimden alındıysa ismi nüfus kağıdına yazılabiliyor. Ama Türkiye’de<br />

bence bu durum şu an için çözüme ulaşmaz. Bizim ülkemizde bu<br />

işe bakışımız şöyle; çocuk olmuyorsa evlatlık edinsin deniliyor.<br />

Toplum bu konuda birazcık kapalı. Aslında biz çiftlere de anlatıyoruz;<br />

bir çocuğun evlatlık edinilmesinin bir sürü sosyal problem var.<br />

Çocuğun kendisi için de bir çok sorun barındırıyor.<br />

Biyolojik olarak da kimseye ait olmuyor o çocuk değil mi?<br />

Diyelim ki kadında problem var erkeğin hiçbir problem yok. Erkeğin<br />

spermiyle çocuk olabilecekken, çocuk sahibi olma ihtimalini de ortadan<br />

kaldırıyorsunuz.<br />

Çocuğun<br />

genetiği yumurtayı<br />

ve spermi verene<br />

aittir. Taşıyıcı anne<br />

sadece 9 ay<br />

bebeğe ev sahipliği<br />

yapıyor.<br />

CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Ama taşıyıcı annelik ve sperm bankası olduğunda kadının ya da<br />

erkeğin biyolojik çocuğu oluyor değil mi?<br />

Bunu belli kanunlar çerçevesinde bunu çiftin seçimine bırakmak<br />

lazım. Hükümetin bunu yönetmesi yerine, bunu kanunlarını belirleyip,<br />

kararı çiftlere bırakmak gerek. Yani bir ülke senin çocuğun olmuyorsa<br />

evlat edin dememeli… Seçenekleri insanların önüne sunmalı<br />

diye düşünüyorum. Bırakın siz sperm ve yumurta almayı. Sizin<br />

dört tane kızınız var ve oğlunuz olsun istiyorsunuz. Bu teknolojik<br />

olarak mümkün. Sizin bir fabrikanız var ve o işi oğlunuza devretmek<br />

istiyorsunuz bu da yasak. Kendi yumurta ve sperminizle olabilecekken<br />

bu seçimi yapmanız yasak…<br />

Yani aslında çok yakınızda Kıbrıs’ta bu yapılırken ülkede bunu yasaklamak<br />

da tuhaf değil mi zaten?<br />

Nasıl ki kumar burada yasak, herkes oraya gidiyorsa, bu da bir rant<br />

oluşturdu.<br />

Taşıyıcı anneliği de sormak istiyorum biraz bahseder misiniz?<br />

Kadından yumurta, erkekten sperm alındı ama kadının rahmi yok.<br />

Başka bir kadına enjekte ediliyor.<br />

Çocuk doğduğunda taşıyıcı anneyi yok sayamayız, onun kadından<br />

besleniyor ama yumurta diğer kadından. Bu çocuğun iki annesi mi<br />

var? Hangisi daha ağır basıyor?<br />

Çocuğun genetiği tamamen yumurtayı ve spermi verene aittir. Taşıyıcı<br />

anne kan veriyor evet ama o çocuğa verdiği hiçbir şey yoktur.<br />

Sadece süt anne gibi değerlendirilmelidir. O bebeğe 9 ay ev sahipliği<br />

yapmış oluyor. Taşıyıcı annenin o aile içerisinde nasıl bir yer bulacağı<br />

o çiftle alakalı. Bu bir aile yakını da olabilir. Kız kardeşine de<br />

bunu yaptırabilir, annesine de bunu yaptırabilir. Kadın 70 yaşında<br />

da olsa rahmi sağlamsa bu herhangi biri olabilir. Parayla kiralanan<br />

biriyle günü gelince gidecektir ama aile içerisinden biriyse bu o çiftle<br />

aileyle alakalıdır yerini bulacaktır.<br />

Peki taşıyıcı anne imzaladığı prosedüre uymaz, annelik ağır basarsa<br />

ne olur?<br />

Kanunlar da diyor ki bebek kimden çıktıysa onun bebeğidir. Sonra<br />

da uğraşmaları gereken yasal bir süreç var.<br />

Bütün bu konuştuğumuz konular içerisindeki en hassas konu taşıyıcı<br />

annelik. Her an suistimal edilebilir. Kadın karnında bebek<br />

varken uçağa atlayıp gidiyor. Sonra ara ki bulasın, bulamıyorsun.<br />

Ya da 40 bin liraya anlaşıldıysa 80 bin lira isteyebiliyor.<br />

Çok dertli bir mesele. Bu yüzden de bu konulara<br />

aracı olmak istemiyoruz. Çift kendi bulmalı.<br />

Zaten Türkiye’de de yasak… Yumurta ve sperm<br />

almaktan çok daha hassas bir konu. Bazı ülkeler<br />

bununla ilgili resmi ajanslar kurarak bu<br />

işi kontrol edebiliyor. Taşıyıcı anne ajansları<br />

var, kadınlar belli, isimleri belli…<br />

Mesela ünlü biri sadece baba ya da anne<br />

olmak için, duygusal bir bağı olmadan biriyle<br />

çocuk yapmak için size geliyorlar mı?<br />

Proje çocuk diyorlar sanırım buna bu işin<br />

psikolojik bir boyutu var. İşin içinde ruh yok,<br />

bu yüzden insiyatif kullanarak geri çevirebiliyor<br />

musunuz?<br />

Türkiye’de tüp bebek yapabilmek için resmi nikah gerekli.<br />

Peki bu işi kılıfına uydurmak için nikah kıymış olurlarsa eğer?<br />

Öyle olsa bile maalesef siz çocuk yapmayın diyemiyoruz. Anne işitme<br />

engelli ya da baba, bu çiftlere çocuk yapma diyemiyorsunuz. Kanunlar<br />

ve tıbbi imkanlar çerçevesinde elimizden geleni yapıyoruz.<br />

Özetle anne baba adaylarına tavsiyeleriniz neler?<br />

Başa döneceksek eğer, evlenmeden önce sağlık kontrollerinden<br />

geçmeli ve ileride oluşabilecek problemlere karşı önlem almalarını<br />

tavsiye edebilirim.<br />

Teşekkür ederim hocam<br />

Ben teşekkür ederim.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

49


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

PINAR NURHAN UZ<br />

50 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

51


CAPITAL BRAVE | "SEYAHAT"<br />

52 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SEYAHAT"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

53


ŞEHRE BAKIŞ<br />

erlin ve Hamburg’dan sonra Almanya’nın en büyük üçüncü şehri olan Münih, Bavyera Eyaleti’nin de başkentidir. Uzun zamandır<br />

Münih şehrinin sloganı “Yürekli Dünya Şehri (Die Weltstadt mit Hertz)” olmuştur. Şehrin temiz, güvenli ve yemyeşil oluşu turistlerin<br />

ve Almanların Münih’e sıkça gelmelerinin sebeplerindendir. Kendine özgü gelenekleri, operaları, yüksek standarttaki yaşam<br />

kalitesi, dört mevsim devam eden kültürel etkinlikleri, restoranları, barları ve yaz festivalleriyle Münih; adeta bir şölen yeri gibidir.<br />

Münih, Avrupa’nın önemli kültür başkentlerinden biridir. Almanlara en çok hangi şehirde yaşamak istedikleri sorulduğunda, Almanya’daki<br />

en pahalı şehir olmasına rağmen, büyük çoğunluğun yanıtı her zaman Münih olmuştur. Alpler’e yakın oluşu, muhteşem manzaraları, Barok<br />

ve Rokoko tarzı harika mimarisi, kültürel zenginliği ve ulaşım sistemi Münih’i yaşanılası hâle getiren özelliklerden bazılarıdır.<br />

Bavyeralı oluşlarından ötürü Almanlarla pek çok noktada farklılaşan Münihliler, çalışma konusunda Almanlar kadar disiplinli değildir. İş<br />

yaşamında disiplinin gerekli olduğu kadar keyifli çalışmanın da gerekli olduğunun bilincinde oldukları görülür. Münih’te iş yemekleri daha<br />

uzun, çalışma saatleri daha azdır.<br />

Münih’te şehir içinde çok düzenli bir metro sistemi vardır. Şehirdeki yollar<br />

bilinçli olarak şehrin çevresinde yapılmıştır. Bu şekilde şehir içinde yaya olarak<br />

gezmek, daha kolay ve keyifli hâle getirilmiştir. Yaya olarak gidilemeyecek<br />

yerler içinse metro sistemi ve tren yolları kullanılmaktadır.<br />

Münih’te, ucuzdan pahalıya, 1 yıldızdan 5 yıldıza, pansiyondan kamp alanlarına<br />

kadar pek çok konaklama alternatifi bulunmaktadır. Münih Almanya’daki<br />

en güvenli şehirlerden biri olduğu için konaklama alternatiflerini rahatlıkla<br />

değerlendirebilirsiniz.<br />

Şehirde, tam teşekkülü otellerin yanı sıra gasthof denilen pansiyonlar da<br />

bulunmaktadır. Ayrıca özel evlerde konaklama da ayarlanabilmektedir. Bu<br />

şekilde Bavyera’yı Bavyeralılardan dinleyerek, görerek öğrenebilirsiniz.<br />

54 Şubat <strong>2016</strong><br />

Münih Turizm Danışma Bürosu’nun hazırladığı “Münih Anahtarı” kartları konaklama<br />

olanakları, toplu taşıma araçları, müze, tiyatro ve benzeri yerlerde<br />

kullanılabilmektedir. Yukarı Bavyera’daki konaklama listeleri hakkında bilgi<br />

almak için Tourismmusverband München- Oberbayern e. V.’den faydalanabilirsiniz.


NERELER GEZİLİR?<br />

Kentin kalbi Marienplatz etrafında<br />

atar. Eski zamanlarda<br />

meydan, buğday pazarı kurulan<br />

ve şövalyelerin düello yaptığı bir<br />

alanmış. Müzeler, kiliseler ve<br />

pazar tezgâhlarıyla çevrili meydan;<br />

çiçek tarhları ve kafelerle<br />

keyifli ve canlı bir gezi alanına<br />

dönüşmüştür.<br />

Bayerisches National Museum<br />

Farklı sanat evlerinin izlerini yansıtan Ulusal<br />

Bavyera Müzesi binası, ortaçağdan 19.<br />

yüzyıla uzanan muhteşem koleksiyonları<br />

bünyesinde barındırmaktadır. Müzede<br />

çoktan yok olmuş kilise, manastır ve kule<br />

gibi yerlere ait olan Gotik taş yontuları, ahşap<br />

heykeller ve tablolar bulunmaktadır.<br />

Heilbron Manastırından getirilen ürpertici<br />

saat, keşişlerin ayarladığı zamanda<br />

ürkütücü ölüm bestesini çalar. Saatin üzerindeki<br />

ölüm figürleriyle işlenmiş aslan ve<br />

yontmalar geç Gotik dönemine ait eserlerdir.<br />

Müzedeki orijinal ortaçağ süslemeleri<br />

ve oymalarından oluşan salonda Bavyera<br />

Dükalığına ait 16. yüzyıl kentlerinin<br />

Jakop Sandtner tarafından yapılmış Münih,<br />

Ingolstadt ve Landhut grift maketleri<br />

sergilenmektedir. Müzede ayrıca İncil ve<br />

Tevrat’tan sahnelerin işlendiği mükemmel<br />

oyma kapıları görebilirsiniz.<br />

BMW Museum<br />

Bavyera Motor Fabrikaları tarihçesiyle ilgili<br />

tüm eseri barındıran bu müzede BMW’yi<br />

dünyaya tanıtan tüm klasik tasarımların<br />

orijinallerini görebilirsiniz. BMW’nin en<br />

klasik otomobilleri, motosikletleri ve uçak<br />

motorları burada sergilenmektedir.<br />

Müzede teknolojik gelişimlerin yanı<br />

sıra bu gelişimlere paralel olarak dünyada<br />

gerçekleşen önemli olaylar da anlatılmaktadır.<br />

Müzede sergilenen nesneleri vurgulayan<br />

etkileyici bir aydınlatma eşliğinde;<br />

yakın tarih, politik ve kültürel boyutlarıyla<br />

sahnelenmektedir.<br />

Müzede kısa filmler izleyebilir, Alman<br />

bakanlarının, Amerikan başkanlarının ve<br />

Elvis Presley, Marilyn Monroe gibi ünlülerin<br />

gerçek boyutlardaki mankenlerini görebilir,<br />

onların ağzından dünyadaki önemli<br />

olaylar hakkındaki tanıklıklarını dinleyebilirsiniz.<br />

Deutches Museum<br />

Dünyadaki en geniş ve en büyük bilim<br />

ve teknoloji koleksiyonunun bulunduğu<br />

müze, küçük büyük herkesin beğenisini<br />

toplamaktadır. Çok büyük olmasına karşın,<br />

müzeyi gezmek yorucu olmayacaktır;<br />

çünkü müzedeki her şey ziyaretçilerin keyif<br />

alacakları şekilde titizlikle tasarlanmıştır.<br />

Bilim ve teknoloji müzesi oluşu ciddiyetin<br />

hâkim olacağı bir yer gibi görünse de<br />

aslında çok eğlenceli bir müzedir. Ziyaretçilerin<br />

bir düğmeye basmaları, bir direksiyonu<br />

çevirmeleri, bir kolu çekmeleri ile harekete<br />

geçen maket ve deney düzenekleri<br />

küçüklerin olduğu kadar yetişkinlerin de<br />

ilgisini çeker.<br />

En karmaşık makinelerin, maket ya da<br />

oyuncak gibi sunulması hem eğlendirir<br />

hem de ziyaretçilerine bir şeyler öğretir.<br />

Müzedeki en dikkat çekici eserlerden biri<br />

ise dünyada ilk uçuş yapan jet olan Dornier<br />

Do 31’dir. Bu jetin kendisini görmek çok<br />

etkileyicidir.<br />

60 metre uzunluğundaki 19. yüzyıl Alman<br />

yelkenlisini bünyesinde barındıran ulaşım<br />

bölümünde; Kızılderili kanosundan İrlanda<br />

gondoluna kadar pek çok deniz taşıtı<br />

görebilirsiniz. Bunların hiçbiri maket ya da<br />

sonradan yapılma değil, hepsi tamamen<br />

orijinaldir. Yel değirmenleri, su değirmenleri,<br />

rüzgâr türbini ve Nürnberg’den getirilen<br />

1893 tarihli bir buharlı motor gibi enerji<br />

üretiminde kullanılan makineler; tarihi<br />

özellik taşımakla kalmaz. Eserlerin hepsi<br />

aynı zamanda birer sanat eseri niteliğindedir.<br />

Tren teknolojisine ilgi duyanlar için, ilk<br />

İngiliz lokomotiflerinden olan 1813 tarihli<br />

“Puffing Billy” en çok ilgi çeken araçlardandır.<br />

En çok ilgi çeken bir diğer eser ise<br />

204 metrelik ray sistemi, 100 adet dönemeci<br />

ve dokuz paralel peronluk geniş bir<br />

istasyonu bulunan demiryolu maketidir.<br />

Müzede Karl Benz’in 1886 yapımı muhteşem<br />

arabası “Automobil Nummer 1” tan,<br />

155.000 km kullanımdan sonra hâlâ iyi<br />

durumda olan 1967 tarihli boyasız, paslanmaz<br />

çelik bir Porsche spor arabaya kadar<br />

büyük bir araba koleksiyonu vardır. II.<br />

Ludwig’in “makam arabası” da bu büyük<br />

koleksiyonun yanında yer alır. Altın yaldız<br />

kaplamalı, Rokoko tarzı at arabası ilk otomobilden<br />

sekiz yıl önce yapılmıştır. At arabası<br />

ile teknik bilgilerin arasında şöyle bir<br />

not vardır; “Freni yoktur”.<br />

Müzede ayrıca; dünyanın en modern planetaryumu<br />

olarak adlandırılan etkileşimli<br />

astronomi ve katılabileceğiniz lazer gösterileri<br />

olan büyük bir alan bulunur. Nükleer<br />

enerji, baskı ve müzik aletleri, madenler ve<br />

pırlantaların gelişimi temalı sergiler de bu<br />

büyük müzede inceleyebileceğiniz bölümler<br />

arasındadır.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

55


FUAR / FESTİVAL & ÖNEMLİ<br />

GÜNLER<br />

MART<br />

Starkbierzeit Festivali - “Strong Beer Festival”<br />

olarak da bilinen festivalde çok çeşitli biralar<br />

tadılmaktadır. Müzik vedans gösterilerinin yanı<br />

sıra çok sayıda yarışma da düzenlenmektedir.<br />

MAYIS / HAZİRAN<br />

Münih Comic Festivali<br />

Münih Film Festivali<br />

Stadtgründungs Festivali<br />

TEMMUZ / AĞUSTOS<br />

Münih Opera Festivali<br />

Magdalenenfest - 1728 senesinden bu yana<br />

devam eden bir festivaldir. Bu festivalde pek çok<br />

kişi takıdan oyuncağa, kıyafetten yiyeceğe kendi<br />

ürünlerinin satışını yaparlar. Etkinlik süresince<br />

yiyacek içecek standları ve çeşitli müzik organizasyonları<br />

da yer alır.<br />

Theatron - 24 gün süren müzik festivalidir.<br />

Sommerfest Olympiapark<br />

EYLÜL / EKİM<br />

Isarinselfest - Festival süresince pek çok yiyecek<br />

içecek standı kurulur. Farklı sahne performans<br />

gösterileri gerçekleştirilir.<br />

Münih Bira Festivali (Oktoberfest)<br />

KASIM<br />

Winter Tollwood Festivali – 400 civarında<br />

farklı aktiviteyer alır.<br />

Nymphenburg Sarayı<br />

Fıskiyeler, havuzlar ve bahçesinde muhteşem<br />

yapıtlar olan ışıltılı saray aslında<br />

Residenz’da devlet işlerinden yorulan<br />

Wittelsbach ailesine mütevazı bir yazlık<br />

ev olarak planlanmıştı. Fakat gelen her<br />

yeni kral eve yeni tasarımlar eklediği için<br />

saray sürekli genişleyerek büyüdü.<br />

Saray binasının tavanında ve duvarlarında<br />

zarif 18. yüzyıl süslemeleri vardır.<br />

Ziyafet salonunun duvarlarını ise<br />

“Nymphaların Doğa Tanrıçası’na Saygılarını<br />

Sunuşu” freskleri süslemektedir.<br />

Shönheitengalerie, I. Ludwig’in Joseph<br />

Stieler’a yaptırdığı Münih’in en güzel<br />

kadınlarının portrelerinden oluşan “Güzel<br />

Kadınlar Galerisi”dir. Koleksiyonun<br />

en güzel parçalarından biri; belinde yılan<br />

derisi kemeri ve elinde kırbacı olan<br />

Ludwig’in sevgilisi Lola Montez’in tablosudur.<br />

Marstallmuseum; taç giyme törenleri,<br />

düğünler ve kraliyet eğlencelerinde kullanılan<br />

tüm eşyalardan oluşan koleksiyonun<br />

sergilendiği yerdir. Şaşaalı at arabalarından<br />

zarif porselen koleksiyonlarına<br />

kadar her şeyi görebilirsiniz.<br />

Bavaria Film Studios<br />

Alfred Hitchcock’un ilk filmini yaptığı<br />

stüdyolarda birçok ünlü yönetmen çalışmıştır.<br />

Her gün 11.30 ve 12.30’da heyecan<br />

verici dublör gösterileri yapılmaktadır.<br />

Hafta sonları ve tatil günleri ek olarak<br />

14.00’da bir gösteri daha olur.<br />

Schwabing<br />

Kentin en popüler mahallelerinden biri<br />

olan Schwabing, Odeonsplatz meydanının<br />

hemen kuzeyinde yer almaktadır.<br />

Ludwig Maximilian Üniversitesi’nin bu<br />

bölgede oluşu sebebiyle, öğrenci mahallesi<br />

görünümünde olan Schwabing'de;<br />

Adalbertstrasse, Schellingstrasse ve Turkenstrasse<br />

caddeleri boyunca güzel kitapçılar,<br />

antika dükkânları, popüler kafe<br />

ve publar bulabilirsiniz.<br />

Eski Belediye Sarayı binasının yerine<br />

yapılan oyuncak müzesi; Avrupa ve<br />

ABD'den toplanmış antika oyuncaklardan<br />

oluşan çok etkileyici bir koleksiyona<br />

sahiptir. Yalnızca çocukların değil 200<br />

yıllık oyuncaklarıyla yetişkinlerin de ilgisini<br />

çeken müzeyi görmelisiniz.<br />

Marienplatz (Meryem Ana Meydanı)<br />

Bu meydanda en dikkat çeken yapı<br />

Mariensäüle (Meryem Ana Sütunu)’dır.<br />

Bu sütun, I. Maximilian’ın kentin vebadan<br />

kurtuluşuna şükretmek amacıyla diktirdiği<br />

bir sütundur. Meryem Ana sütununun<br />

alt kısmında bulunan aslan, ejderha ve<br />

yılan figürleri; kahraman meleklerin alt<br />

56 Şubat <strong>2016</strong>


ettiği veba, açlık ve savaşı simgelemektedir.<br />

Üst kısımda ise kenti koruduğuna inanılan<br />

ihtişamlı Meryem Ana vardır.<br />

Meydanda yer alan Fischbrunnen Anıtı<br />

altında bir havuz bulunur. Eskiden kasaplıkta<br />

çıraklıktan ustalığa geçenler, usta<br />

oluşlarını kutlamak için bu havuza atlarmış.<br />

Bugünlerde ise bu gelenek Oktoberfest<br />

katılımcıları ve fanatik futbol taraftarları<br />

tarafından sürdürülmektedir.<br />

Marienplatz’ın doğusunda bulunan Altes<br />

Rathaus, eski belediye sarayıdır. Bu<br />

Gotik yapı; zarif kubbeleri, renkli çan kulesi<br />

ve kumru rengi cephesiyle etkileyici<br />

güzelliğe sahiptir. II. Dünya Savaşı’nda<br />

bombalanmış olan belediye sarayı restore<br />

edilmiş ve eski hâline uygun olarak yeniden<br />

yapılmıştır. Yeni yapı işlevsellikten<br />

çok dekoratif estetiğe önem verilerek yapılmıştır.<br />

Özel olarak ışıklandırılmış Altes<br />

Rathaus, geceleri Marien Meydanı’nı aydınlatmaktadır.<br />

Bugün, Belediye Sarayı Binası olarak<br />

Neues Rathaus binası kullanılmaktadır. Bu<br />

binanın cephesinde krallar, prensler, dükler,<br />

prensesler, azizler ve halk kahramanlarının<br />

rölyef ve heykelleri bulunmaktadır.<br />

Binada bulunan kule, 80 m. yüksekliğindedir.<br />

Asansörle en üst kata çıktığınızda<br />

göreceğiniz panoramik manzara, sizi kente<br />

hayran bırakacaktır.<br />

Kuleden aynı zamanda Glockenspiel’i<br />

de görebilirsiniz. 43 çanı olan karinyonda<br />

iki figür grubu bulunur. Sabah 11’de sergilenen<br />

ilk grupta; 15. yy’da düzenlenen tören<br />

ve düğünde yapılan turnuva ve ikinci<br />

grupta 1517’de vebayı kovmak için yapılan<br />

fıçıcı dansı Schäfferkertanz sahnelenmektedir.<br />

Akşam saat 9’daki son grupta ise<br />

elinde feneriyle gezinen bir gece bekçisi,<br />

düdüğünü çalar ve bir melek Münihli küçük<br />

keşiş Münder Kindl’i kutsar.<br />

Meryem Ana Meydanı’nda görebileceğiniz<br />

diğer önemli yerler ise aşağıdaki şekildedir.<br />

MÜNİH<br />

Frauenkirche (Meryem Ana Kilisesi)<br />

Kubbeleriyle ünlü Frauenkirche Kilisesi<br />

şehrin simgesidir. Asıl ismi "Yüce Leydi'mizin<br />

Katedrali"dir. 15. yüzyılda yapılan<br />

yaklaşık 100 metre yükseklikteki kubbeler<br />

için güney kulede özel bir asansör bulunuyor.<br />

Münih’i en iyi ve en güzel şekilde<br />

sembolize eden kilisede iki kule üzerine<br />

kurulu altın uçlu kubbede şehrin silueti<br />

bulunmaktadır.<br />

Kilisenin bahçesinde bulunan Barış<br />

Meleği Heykeli (Friedensengel) 1871 yılında<br />

Alman-Fransız savaşından sonra yapılmıştır.<br />

Kilisenin içindeyse Bavyera Kralı<br />

Ludwig'in altın mezarı da dâhil olmak üzere<br />

onlarca hazine görülebilir.1483’te Friederich<br />

Pacher tarafından yapılan altar panolarında;<br />

İsa’nın vaftiz edilişini, İsa’nın<br />

Zeytin Dağı’na yürüyüşünü, tutuklanmasını,<br />

çarmıha gerilişini ve gömülmesini tasvir<br />

eden resimleri görebilirsiniz.<br />

Isator Kapısı<br />

II. Dünya Savaşı’nda tahribata uğrayan şehir<br />

kapısı özveriyle restore edilmiştir. 14.<br />

yüzyıldaki orijinal ölçülerinin korunarak<br />

bugüne ulaştırılan tek eser olan Isator Kapısı<br />

üzerinde tarihi olayların betimlendiği<br />

freskler vardır.<br />

Peterkirsche<br />

Münih’in en eski kilisesi olan Peterkirsche,<br />

bu meydanda bulunur. Kilise; rönesans<br />

çizgileriyle inşa edilmiş, kulelerdeki<br />

saatler asimetrik şekilde düzenlenmiştir.<br />

Saat kulesine çıkarak şehir meydanının<br />

muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz.<br />

Kilisenin iç kısımlarında yüksek altar;<br />

Erasmus Grasser, Aziz Petrus ve kilisenin<br />

ileri gelen insanlarının altınla kaplanmış<br />

ahşap heykellerinden oluşmaktadır.<br />

Altarın yan kısımlarına ise Jan Polack’ın<br />

yapmış olduğu Aziz Petrus resimleri bulunmaktadır.<br />

Bu resimlerde Aziz Petrus;<br />

hastalara şifa dağıtırken, tahta çıkmış<br />

hâlde, denizde, hapishane ve çarmıhta olmak<br />

üzere tasvir edilmiştir.<br />

NE ZAMAN GİDİLİR?<br />

Münih'de yaz aylarında sıcaklıklar<br />

gündüz 21-23 derece civarındayken<br />

gece 11-13 derece civarındadır. Kışın ise<br />

sıcaklıklar -5 ile 2 derece arasındadır. Bu<br />

yüzden Münih'e seyahat etmek için en elverişli<br />

dönemler Mayıs - Ekim arasıdır. Aslında<br />

Münih'e gitmek için her mevsim uygundur.<br />

Çünkü yıl boyunca pek çok festival<br />

ve kültürel aktivite mevcuttur.<br />

NASIL GİDİLİR?<br />

THY, Lufthansa, Condor Flugdienst,<br />

Alitalia, Air-France havayollarının<br />

İstanbul Atatürk Havalimanı ve<br />

Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan Münih<br />

Havaalanı’na giden uçuş seferleri mevcuttur.<br />

KENT MERKEZİNE ULAŞIM<br />

Münih Uluslararası Havalimanı<br />

şehrin en önemli ve şehre en yakın havalimanıdır.<br />

S-Bahn trenleri ile havaalanından<br />

şehir merkezine yolculuk yapabilirsiniz.<br />

S1 ve S8 kodlu trenlerle yapılan yolculuklarda<br />

şehre varış 40 dakika sürmektedir.<br />

Yolculuk 10 Euro olarak ücretlendirilmektedir.<br />

Daha küçük ve daha az uçuş yapılan<br />

Memningen Havalimanı şehre 110 km.<br />

uzaklıktadır. Bu havalimanından da şehir<br />

merkezine belli periyotlarla otobüsler<br />

kalkmaktadır.<br />

NE YENİR NE İÇİLİR?<br />

Ana yemekler genellikle etli yemeklerdir.<br />

Dana ve domuz eti<br />

ağırlıklı olmakla birlikte uygun mevsimlerde<br />

geyik, tavşan, keklik ve sülün gibi av etlerini<br />

de tadabilirsiniz. Geyik eti genellikle<br />

yumuşayıncaya kadar marine edilir, Frenk<br />

üzümleri ve kestane püresiyle servis edilir.<br />

Münih’te alabalık, yerel bir balık çeşididir<br />

ve taze alabalıklara blau denmektedir.<br />

Blau, haşlanarak pişirilir ve özel soslarla<br />

lezzeti arttırılır. Gideceğiniz restoranda ne<br />

sipariş ederseniz edin patatesten ya da<br />

ekmekten yapılmış knödel mutlaka yanında<br />

servis edilecektir.<br />

Blaukraut ise elma ve üzüm sirkesi ve<br />

beyaz sirkeyle pişirilen tatlı ekşi kırmızılahanadır.<br />

Lahana turşusu; beyaz şaraba<br />

eklenen ardıç meyvesi, kimyon tohumu ve<br />

karanfille hazırlanmaktadır.<br />

Bavyera’da kötü bira yoktur; iyi bira<br />

ve daha iyi bira vardır. Bunun sebebi Dük<br />

William tarafından 1516 yılında konulmuş<br />

olan saflık yasasıdır. Bu yasaya göre “bira<br />

yapımında; arpa, şerbetçiotu ve sudan<br />

başka bir malzeme kullanılmaz”. En eski<br />

yiyecek kanunlarından biri olan bu kanun<br />

hâlen geçerlidir. Münih’te bira genellikle<br />

1 litrelik bardaklarla servis edilir. Siyah ve<br />

hafif tatlı bira çeşitleri, bira tadının alınmasını<br />

sağlamak için özellikle soğuk olarak<br />

sunulmaz. Alkolsüz içecekleri tercih<br />

ediyorsanız, çeşitli meyve suları bulabilirsiniz.<br />

En iyileri kırmızı ya da siyah Frenk<br />

üzümü, elma, portakal ve üzüm suyu çeşitleridir.<br />

GECE HAYATI<br />

Münih’te gece hayatı şehrin iki<br />

noktasında toplanmıştır. Bu<br />

noktalar; Kunstpark Ost ve Maximilian<br />

Caddesi’dir. Maximilian Caddesi daha<br />

pahalı ve seçkin bir müşteri kitlesine hitap<br />

ederken, Kunstpark Ost daha çok<br />

öğrencilerin bulunduğu bir noktadır. Münih<br />

Beergarden ismi verilen kalabalık mekanlarıyla<br />

da ön plana çıkmaktadır.<br />

ALIŞVERİŞ<br />

Birbirinden şık kıyafetler bulabileceğiniz<br />

Münih, Almanya’nın moda<br />

başkentidir. Theatinerstrasse, Maximilianstrasse<br />

ve Leopold Strasse caddelerinde en<br />

iyi butik ve mağazaları bulabilirsiniz. Kaufingerstrasse<br />

ve Neuhauserstrasse orta bütçeli<br />

kesime hitap eden, mağaza zincirlerinin ve<br />

özgün butiklerin bulunduğu yaya yollarıdır.<br />

Alışverişten yorulduğunuzda dinlenebileceğiniz<br />

sayısız kafe, restoran ve bira bahçeleri<br />

bulunmaktadır.<br />

Bavyera’da üretilen Loden kumaşından<br />

ısmarlama kaban, ceket, ve takım elbise<br />

yaptırabilirsiniz. Bu su geçirmez kumaş,<br />

başlangıçta avcıların kullanımı için üretilmiş<br />

daha sonra tüm Münihlilerin beğenisini kazanmıştır.<br />

Almanya’da üretilen deri ve spor<br />

giysiler oldukça kalitelidir.<br />

Eski Rokoko tarzıyla üretilmekte olan zarif<br />

Nymphenburg porselenlerinden alabilirsiniz.<br />

Alman malı elektronik eşyalar, mutfak<br />

araç gereçleri hem çok iyi tasarlanmıştır hem<br />

de çok dayanıklıdır.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

57


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

GÖKÇEN GÖKYER<br />

www.gokcengokyer.blogspot.com.tr<br />

Yaşadığın yerin evinden ibaret olmadığını, kentin bütünü olduğunu<br />

veya olması gerektiğini ilk Hamburg’da keşfetmiştim.<br />

Kendini evinde hissetmen; oturduğun ev, yerleşik düzene girmiş<br />

olduğun yer anlamına gelmiyordu sadece. Kenti tüm özellikleri,<br />

coğrafyası, yapılaşması, insanları, alt yapısı, aktiviteleri ve<br />

network’ü ile sahiplenmeliydin öncelikle, o kenti evin olarak<br />

hissetmen için.<br />

Ankara’daki "içinden çıkmak istemediğin belirli bir sınır çizgisi"<br />

veya İzmir’de olduğu gibi "şu iki özellikle şehri kabullenebilirim"<br />

gerçeği gibi değildi o şehri evin olarak görmek.<br />

"O kenti evin olarak hissedebilmen için içermesi gerekenler" diye<br />

yeni bir yazı dizisi başlatıyorum bundan sonra.!<br />

Bunlardan ilki şehir festivalleri.!<br />

Her an her yerde karşınıza çıkabilecek, kentin her kamusal alanını<br />

değerlendirerek yaşatabilecek ve evde sıkıldığınız bir pazar<br />

günü “hadi çıkıp şehre karışalım” dediğiniz an mutlaka önünüze<br />

çıkabilecek şehir festivallerinden bahsediyorum.<br />

Belki limanda kurulmuş bir Astra-Fest, belki bana yeni bir müzik<br />

türü sevdiren elektro-müzik festivalleri, belki de kent-parkında<br />

önünüze çıkan muhteşem kadife sesin eşliğinde bir caz konseri…<br />

Bisikletinize –ki o da ulaşım amaçlı kent bisikletinin ta kendisiatladığınız<br />

gibi ulaşabileceğiniz, biranızı alıp içlerine karışabileceğiniz,<br />

yanında durmaktan çekinmeyeceğiniz etkinliklere alışık<br />

bir kitle ile hiçbir gününüzün çöpe atılmasına izin verilmeyeceğiniz<br />

bir festival kenti mesela.<br />

Her an kafanızı boşaltacak, dejenere olmuş ruhunuzu onararak<br />

deşarj edecek dinamizme sahip bir kent…<br />

Evin olarak hissetmene katkı sağlayacak, kalmaktan mutlu olacağın<br />

bir kent..<br />

Her dinlediğimde -nedense- bana bu cümleleri hatırlatan bir şarkı<br />

ile bölümü tamamlıyorum. (Milky Chance - Stolen Dance)<br />

Sevgiler!<br />

58 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

59


CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />

Vikinglerin hikayeleri yüzlerce yıldır cazibesini<br />

koruyor. Amerikan yapımı dizisi ile tekrar<br />

popüler olduğu günlerde, şu soru gündemde:<br />

Acaba onları tamamen yanlış mı anladık?<br />

Vikinglerin yelkenlileri kıyıya yanaştığında<br />

günlerden 8 Haziran 793'tü.<br />

Lindisfarne'deki rahipler o sırada<br />

farkında değildi ama Vikinglerin<br />

İngiltere'ye 300 yıllık kanlı akınları<br />

işte o gün başlamıştı. Yorklu Alcuin<br />

o sırada "Britanya daha önce hiç bir zaman şu<br />

anda putperest bir ırkın elinden çektiklerimizin<br />

benzeri bir terörle karşılaşmadı" yazmıştı. O günlerin<br />

üzerinden 12 yüzyıldan fazla zaman<br />

geçer ve Vikingler hala hayallerimizi<br />

süslerken, British Museum<br />

geçtiğimiz sene dev bir Viking<br />

sergisi açtı. Sarışın, yapılı,<br />

boynuzlu miğferler giymiş,<br />

burunlarından soluyan<br />

saldırgan bu savaşçıların<br />

korumasız köylere girip<br />

yağmalayıp yıktıkları,<br />

öldürüp tecavüz ettikleri<br />

canlanıyor gözümüzün<br />

önünde.<br />

En azından yaygın algı<br />

böyle. Ama uzun zamandır<br />

egemen olan algıların gerçekleri<br />

yansıtmadığını artık biliyoruz. Mesela<br />

miğferlerden başlayalım, hani o İskandinav<br />

futbol taraftarlarının giydiklerine benzer boynuzlu<br />

miğferler. Vikingler, hiç bir zaman böyle<br />

miğferler giymedi. Bu miğfer modeli ilk olarak 19.<br />

yüzyılda Wagner'in Norveç sagalarını konu alan<br />

ünlü operası Die Valküre'nin 1876 tarihli Beyrut<br />

Festivali performansı için tasarlandı. İngiltere'deki<br />

York kentine kurulan Jorvik Merkezi'nden<br />

uzman Emma Boast "Aslında boynutlu miğfer<br />

tarihsel bir şey ama Vikinglere ait bir şey değil"<br />

diyor. British Museum'da Demir Çağı'ndan<br />

kalma boynuzlu bir miğfer sergileniyor örneğin.<br />

Thames nehrinde bulunmuş. Milattan önce 150<br />

ile 50 yılları arasından kalma olduğu saptanmış.<br />

Vikingler boynuzları iki şekilde kullanıyordu: İçki<br />

içmek ve öttürerek haberleşmekte. O nedenle<br />

Viking broşları ve iğnelerinde de boynuz motifi<br />

kullanılıyor ama miğferlerinde kullanmıyorlardı.<br />

Zaten miğferin mümkün olduğunca hafif olması<br />

önemliydi. Yanlış anlamalar boynuzlu<br />

miğferlerle bitmiyor. Daily Telegraph<br />

gazetesinden bir yazar British<br />

Museum'daki Viking sergisinin<br />

Vikinglerle ilgili "putları<br />

kırdığını" söylüyor. "Kısık<br />

gözlü, sert yüzlü, yağmacı<br />

ve tecavüzcü Vikingler<br />

imajıyla büyüyen biri<br />

korkarım ki bu sergiyi<br />

gezdiğinde, bu barbarların<br />

aslında vejetaryen<br />

olduklarını, o zamanın en<br />

önde gelen üniversitelerinden<br />

bazılarını onların kurduğunu<br />

ve asla boynuzlu miğfer<br />

giymediklerini öğrenecek."<br />

York Üniversitesi Eski Norveç dili öğretim<br />

üyesi Matthew Townend "Vikingler sevimli bir<br />

halk mıydı yoksa vahşi zorbalar mıydı tartışması<br />

uzun süredir devam ediyor" diye hatırlatıyor. Klasik<br />

Viking imajı 1958 yapımı Vikingler adlı Hollywood<br />

filmi ile oluşmuştur diyebiliriz. Başrollerde<br />

Kirk Douglas, Janet Leigh ve Tony Curtis'in<br />

oynadığı bu film kanlı bir yağma, kundaklama<br />

ve tecavüz sahnesiyle başlar. Neyse ki boynuzlu<br />

miğfer kullanılmaz.<br />

60 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

61


CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />

1960'lar ve 70'lerde Vikinglerin, bütün faaliyeti öldürmek, yağmalamak<br />

ve tecavüz etmek olan barbarlar şeklinde resmedilişi<br />

sorgulanmaya başlanır. Tarihçiler İngiltere'ye yönelik Viking akınlarının<br />

çoğunun, bu akınların "mağduru" pozisyonundaki rahipler<br />

tarafından yazıldığına, dolayısıyla tarafsız olamayacağına işaret<br />

ederler. Sonra, İskandinav sagaları yani olayları aslında oldukları<br />

tarihten yüzlerce yıl sonra yazıya dökmüş olan destanların yerini<br />

yavaş yavaş çok daha güvenilir veriler sunan arkeoloji almaya<br />

başlar.<br />

Bu konuda en kritik dönüm noktasının 1970'lerin<br />

sonlarına doğru yaşandığını söyleyebiliriz.<br />

İngiltere'nin kuzeyindeki York kentinde bir<br />

alışveriş merkezi için temel kazılırken toprağın<br />

altından bozulmamış durumda çok<br />

sayıda Viking evi, giysileri, takıları ve<br />

miğferleri çıkar. İşte York'daki Jorvik<br />

Merkezi bu kazıdan sonra kurulur.<br />

Bulgular Vikinglerin yerleşik hayatları<br />

da olan aile bağları güçlü insanlar<br />

olduğunu ortaya koymuştur.<br />

Bu bulguları inceleyen arkeologlar<br />

Vikinglerin başarılı tüccarlar ve<br />

yer yer iyi şairler olduklarını, deri<br />

ayakkabılar giydiklerini ve saçlarını<br />

taradıklarını da söyleyebiliyor.<br />

Fakat vahşi Vikinglerden sevimli<br />

Vikinglere geçiş kimilerine göre fazla ileri<br />

gitti. Cambridge Üniversitesi'nin Anglo Sakson<br />

tarihi bölümünden Profesör Simon Keynes,<br />

çalıp çırpma, yıkma yakma hikayelerinin çoğunun<br />

doğru olduğunu söylüyor. Vikinglerin özellikle kiliseleri<br />

yağmaladıkları, bastıkları yerlerdeki insanların hayvanları paraları,<br />

ve yiyeceklerini aldıkları biliniyor Keynes'e göre. Kadınları da<br />

birlikte götürüyor olabileceklerini söylüyor.<br />

O dönemde herkesin vahşice davrandığı tezlerine karşı Profesör<br />

Simon Keynes "Arkalarında yanıp yıkılmış yerler bırakıyorlardı.<br />

Bu kendilerine hiç bir şey yapmamış insanlara yönelen bir<br />

saldırganlıktı. Diğer silahlı güçlerden farklı olarak denizden ve<br />

nehirlerden gelebildikleri için köyleri hazırlıksız yakalıyabiliyorlar<br />

ve yerle bir ediyorlardı" diyor.<br />

Vikinglerin bir başka bilinen özelliği ise aynı eve defalarca<br />

giren hırsız gibi köylere evlere tekrar tekrar geri dönmeleri ve<br />

yağmaları.<br />

En acımasız Vikinglerden biri Kemiksiz İvar, sagalarda hikaye edilenler<br />

doğruysa East Anglia Kralı Edmund'u bir ağaca bağlatmış<br />

ve başı parçalanana kadar okçularına hedef ettirmişti. İvar, rakibi<br />

Viking lider Kral Ella'yı ise York'da sırtından doğru kaburgalarını<br />

kırdırıp yanlara açtırıp ciğerlerini dışarı çıkarmak suretiyle<br />

öldürtmüştü. Fakat tabi sagalarda anlatılanların<br />

gerçekten o şekilde cereyan edip etmediği<br />

çok tartışmalı.<br />

Buna karşılık, dönemin Anglo Saksonlarının<br />

da 20. yüzyılın Cenevre konvansiyonuna<br />

uygun davranan melekler<br />

olmadığına dikkat çekenler de var.<br />

Örneğin 2010 yılında yapılan kazılarda<br />

Weymouth'da bulunan 50 cesedin<br />

Anglo Saksonlar tarafından öldürülen<br />

Viking esirler olduğu düşünülüyor.<br />

Bir yandan da İngiltere açısından<br />

bakıldığında Vikinglerin hem yağmacı<br />

bir saldırgan güç ama hem de bir güçmen<br />

toplum olduğu artık kabul ediliyor.<br />

300 yıllık Viking tarihi içinde çok sayıda<br />

Viking Britanya topraklarına yerleşmiş, bir<br />

çoğu Hristiyanlığı kabul etmiş. Evlilik yoluyla<br />

İngiltere kralı olan ve ülkeyi 25 yıl yöneten Viking<br />

soylu bir Kral Knut var.<br />

York Üniversitesi Eski Norveç dili öğretim üyesi Matthew<br />

Townend, tarihin sadece saldırganlar ve mağdurlar boyutu değil,<br />

bu toplumların birbirleriyle nasıl ilişkiler kurduğu ve birbirini nasıl<br />

etkilediği boyutuyla ele alınması gerektiğini söylüyor.<br />

Kuşkusuz Vikingler hakkındaki klasik görüşler ve yeni tezler arasındaki<br />

tartışma yeni bilgilerle hep daha detaya inerek sürdürülecek.<br />

Ama Vikinglerin hikayesi şiddetiyle, sömürgeciliğiyle, ticareti<br />

ve aile yaşamıyla bir bütün aslında, boynuzlu ya da boynuzsuz...<br />

62 Şubat <strong>2016</strong>


İlk Viking akınlarında yalnızca vur-kaç<br />

taktiği uygulanmıştı. İç bölgelere yönelik<br />

daha büyük akınlar için ise, bir kampı üst<br />

olarak kullanmak gerekiyordu, bunun için<br />

çoğunlukla nehir ağzındaki bir ada seçilirdi.<br />

Örneğin, İngiltere’nin doğu sahilinde<br />

yer alan Blackwater Nehri’ndeki Northey<br />

Adası, 991 yılının Ağustos ayında iç bölgelere<br />

düzenlenecek akınlar için üs olarak<br />

kullanılmıştı. Kamp, kazıklardan bir duvar<br />

ve hendekle çevrilir ve buraya az sayıda<br />

muhafız bırakılırdı; ardından Vikingler,<br />

nehir yoluyla ya da, nehir bulunmuyorsa,<br />

beraberlerinde getirdikleri veya bölge<br />

halkından çaldıkları atlarla iç bölgelere<br />

yönelirlerdi. Hedeflerine ulaştıkları zaman,<br />

yağmalamak için attan iner ve ancak<br />

gerekirse savaşırlardı. Bu akınlar yazın<br />

düzenlenirdi, kış gelmeden tekrar evlerine<br />

dönerlerdi. Fakat zaman içerisinde<br />

Vikinglerin kendilerine güvenleri arttıkça,<br />

kışı da tahkimli kamplarında geçirmeye<br />

başladılar. Danimarka Vikingleri, 866-886<br />

ve 892-896 yılları arasında İngiltere’ye<br />

büyük seferler düzenlediklerinde, bunu<br />

nehir yoluyla değil, atlarla yaptılar; böylece,<br />

kamplar kurdular ve halihazırdaki<br />

Roma yollarını kullanarak tüm ülkeye<br />

yayıldılar. Onlara karşı savunma sistemi<br />

nehir ve deniz çevresine kurulduğundan<br />

-çünkü bu yolları kullanmaları bekleniyordu-,<br />

Roma yollarını kullanmaları elde<br />

ettikleri başarılarda kritik bir rol oynadı<br />

ve bu sayede geniş toprak parçalarını ele<br />

geçirdiler.<br />

Fakat toprak ele geçirmek için düzenlenen<br />

büyük Viking akınları, farklı taktiklerin<br />

kullanımını zorunlu kılıyordu. Örneğin,<br />

meydan savaşları ok atışlarıyla başlar,<br />

bunu mızrakların fırlatılması takip eder<br />

ve nihayetinde Vikingler, skeggox denilen<br />

uzun baltalar ya da kılıçlarla yakın<br />

savaşa girerlerdi. Zincir zırh, deri ya da<br />

demir miğfer (boynuzsuz) giyer, uzun<br />

üçgen şeklinde tahta kalkanlar taşırlardı.<br />

Yakın savaşa girdiklerinde uyguladıkları<br />

taktik, safları birbirine yaklaştırıp kalkanlarını<br />

bir arada tutarak bir kalkan duvarı,<br />

yani “savaş çalısı” oluşturmaktı; bunun<br />

ardından, kendilerine benzer durumdaki<br />

düşman saflarını mızrak, kılıç ve balta<br />

kullanarak yarmaya çalışırlardı. Düşman<br />

safları bir kez yarıldı mı, yok edilmeleri<br />

fazla zor olmazdı. Kimi zaman, Vikinglerin<br />

ön saflarında “berserk” adı verilen gözü<br />

dönmüş savaşçılar bulunurdu; “bare<br />

sark,” zırh giymeyen demektir. Bir Viking<br />

destanı, Odin’in berserklerini şöyle tasvir<br />

ediyordu: “Zırh giymeyi reddeder ve<br />

kudurmuş köpek ya da kurt gibi savaşıp,<br />

kendi kalkanlarının kenarlarını ısırırlar.<br />

Ayı ya da boğa kuvvetindedirler. Düşmanlarına<br />

saldırdıklarında, ne demir ne de<br />

ateş onları ürkütür.”<br />

Vikinglerin asıl gücü, düşmanlarına<br />

yaydıkları korkudan kaynaklanıyordu,<br />

çünkü böylece korku ve tehdit altındakiler,<br />

savaşmaktansa haraç ödemeyi tercih<br />

ederdi. İngilizler, 992-1012 yılları arasında<br />

kendilerini koruyabilmek için binlerce<br />

poundluk Danegeld gümüşü ödediler;<br />

öyle ki, ödenen bu haraç, vergi sisteminin<br />

bir parçası haline geldi. Benzer şekilde,<br />

Fransa da, 845-926 yılları arasında<br />

vergi olarak toplanan paralarla, binlerce<br />

poundluk gümüş haraç ödemek zorunda<br />

kalmıştı. Aksi durumda, yani savaşmayı<br />

seçmeleri durumunda, Vikinglerin karşısına<br />

çıkan ordu, daha savaş başlamadan<br />

psikolojik olarak yenilmiş olurdu. Viking<br />

vahşetine dair hikâyeler de gün geçtikçe<br />

artmaktaydı; örneğin, kurbanların göğüs<br />

kafeslerinin açıldığı ve kartal şekli vermek<br />

için akciğerlerinin dışarı çıkarıldığı kankartal<br />

kurban töreni… Böyle bir törenin<br />

CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />

düzenlendiği şüphelidir, ama bu tür<br />

hikâyeler, insanların Vikinglerin acımasızlığına<br />

dair kanaatlerini daha da artırıyor<br />

ve bu da, orduları gerçekten çok küçük<br />

olan Vikinglerin (çoğunlukla 2.000 kişi ya<br />

da daha az) fazlasıyla işine geliyordu.<br />

Franklar ve İngilizler, bu vahşi saldırganlara<br />

karşı kendilerini nasıl savunmuşlardı?<br />

Savunma metotları içerisinde en bilineni<br />

haraç ödemekti. Öte yandan, şehirler,<br />

surlarını yeniden inşa etti ve milis kuvvetleri<br />

oluşturma yön-temleri geliştirildi.<br />

Vikinglerin iç bölgelere erişmesini engellemek<br />

için, nehir ağızlarına ve köprülerin<br />

yakınlarına kaleler inşa edildi. Saldırıya<br />

açık önemli kıyı bölgeleri de, kaleler<br />

inşa edilerek savunulmaya çalışıldı.<br />

İngiltere’de Kral Wessexli Alfred, donanma<br />

inşa ederek Vikingleri denizde durdurmayı<br />

denedi. Alfred, gemiler ne kadar<br />

büyükse, o kadar iyidir düşüncesindeydi;<br />

bu nedenle, 60 ya da daha fazla kürekli,<br />

geniş güverteli gemiler inşa ettirdi. Fakat<br />

bu gemilerin idaresi oldukça güçtü ve nihayetinde<br />

bu gemiler de yenilgiye uğradı.<br />

Danimarkalılara karadan da birkaç saldırı<br />

düzenleyen ve düşük seviyeli bir gerilla<br />

savaşı uygulayan Alfred, bunda da başarılı<br />

olamadı ve sonunda haraç ödemek zorunda<br />

kaldı. Nihayetinde, Doğu ve Kuzey<br />

İngiltere’de, önce savaşçı-göçmenlerden,<br />

ardından sadece göçmenlerden oluşan iki<br />

göç dalgasıyla birlikte, yeni bir Anglo-İskandinav<br />

toplumu oluştu. York’ta (Viking<br />

Yorvik) yapılan son kazılarda elde edilen<br />

bulgular, Vikinglerin ticaret, deri işleme,<br />

ahşap işleme ve mücevher yapımıyla<br />

da ciddi ölçüde uğraştığını gösterse de,<br />

bu Vikinglerin asıl amacı tarım yapacak<br />

toprak bulabilmekti. Vikinglerin en büyük<br />

fetihleri Avrupa’da ve Slavlar arasında<br />

gerçekleşmiş olsa da, bu fetihlerin etkileri<br />

zaman içerisinde çözüldü ve Vikinglerin<br />

yerel halklarla kaynaşması, yeni toplumların<br />

temelini attı.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

63


CAPITAL BRAVE | "SPOR"<br />

64 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SPOR"<br />

Kışın yapılacak sporlar, kimimiz için hayatımızın olmazsa olmazı, kimimiz için büyük<br />

işkence, kimimiz içinse bir kenarda arada bir yapılan iyi bir aktivite. Bu sporlardan<br />

en yaygın ve popüler kış sporu olan kayak, en basit amatör kayıştan, helikopterden<br />

atlayıp el değmemiş ormanların el değmemiş karlarının üzerinde zirveden yamaca<br />

doğru kayılarak inilme esasına dayalı olarak yapılıyor. Unutulmamalı ki, birçok sportif<br />

faaliyet aynı zamanda bir gezi ve keşif fırsatı. Ayrıca karda ve karla yapılan kısmı da<br />

çok eğlenceli ve genelde şehirden uzaklaştırıcı birer kaçamak.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

65


CAPITAL BRAVE | "SPOR"<br />

Beyaz karlar ve nefis dağ havasıyla tam anlamıyla bütünleşmemizi sağlayan bir spordur kayak... Her türlü tabiat<br />

güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakan Türkiye'de, kış sporları da tatilcilerin yoğun ilgisiyle karşılaşmaya<br />

başladı. Karla iç içe yaşamayı sevenler, şehir gürültüsünden uzaklaşmak isteyenler, tatili hem spor hem de eğlenceyle<br />

değerlendirmeyi düşünenlerin ilk tercihi dağların dorukları oluyor. İki mevsimi birden yaşayan Antalya'dan<br />

en güzel toz karın bulunduğu Sarıkamış'a, eğlence merkezi halini de alan Uludağ'dan kış mevsiminin vazgeçilmezi<br />

halini alan Palandöken ve Kartalkaya'ya kadar birçok kayak merkezi kış mevsiminde tatilcilerle şenleniyor<br />

Tarihçe: Kayağın ilk çıkış şekli, insanların karda batmamak için<br />

çeşitli ağaçlardan çeşitli şekilde parçalar yapması olarak düşünülünür.<br />

Tarihçesi 5000 yıl öncesine ait ilk kayaklar, dişbudak,<br />

betula ve çam ağaçlarından yapılmış olup, bunların kayganlığını<br />

artırmak için çam ağacından yapılanların tabanları katranla, betuladan<br />

yapılan kayaklarda deriyle kaplanmıştır. Kayağın ilk ortaya<br />

çıktığı ve kullanıldığı bölgeler; Sibirya, Moğolistan ve Altaylar'dır.<br />

Daha sonra kullanım bölgeleri, Kuzey Amerika, Balkanlar, Anadolu<br />

ve Kuzeybatı yönünde İskandinavya ile İzlanda'ya doğru yayılmıştır.<br />

1921 yılında İsveç'te bulunan çam ağacından yapılmış ilkel<br />

kayağın (Hoting Ski) 4500 yaşında olduğu saptanmıştır. İlk defa<br />

bir ulaşım aracı olarak Norveç, İsveç, Finlandiya ve bazı Doğu<br />

Avrupa ülkelerinde kullanılan kayak, 15. yy.dan itibaren İsveç,<br />

Norveç, Polonya, ve Rusya tarafından askeri amaçlarla kullanılmaya<br />

başlanmıştır. Zaman içinde gelişerek bir spor aracı olarak<br />

benimsenmesi sonucunda, 1866'da Cristina'da ilk kez kayak<br />

yarışmaları düzenlenmiş, bu karşılaşmaya gösterilen büyük ilgi<br />

üzerine, 1879'da Oslo'da daha büyük bir organizasyon gerçekleştirilerek<br />

kayakla atlama yarışmaları yapılmıştır. 1880'li yıllarda<br />

Norveç'li Fridtjof Nansen'in 6 kişilik ekibiyle Grönland'ın kuzey<br />

ucunu kayakla geçip, daha sonra "Grönland'da Kayakla Gezi"<br />

kitabını yayımlaması, kayağa gösterilen ilginin daha da artmasına<br />

neden oldu. 1896 da Mathias Zdarsky, Alp disiplininin temellerini<br />

oluşturan yeni teknikler bularak kayakta büyük bir devrim<br />

gerçekleştirmiştir. Dünyadaki ilk kayak kulübü 1877'de, Fridtjof<br />

Nansen'in girişimleriyle Norveç'te "Ski Club de Cristina" adıyla<br />

kurulmuş, bunu 1890'da Almanya, 1894'te Avusturya, 1901'de<br />

Fransa ve 1903'te İngiltere'de kurulan kayak kulüpleri izlemiştir.<br />

1924'te merkezi Bern'de olan Uluslararası Kayak Federasyonu (Federation<br />

International de Ski) FIS'in kurulmasıyla birlikte kayak,<br />

aynı yıl kış olimpiyatları programına dahil edilmiştir. FIS'in ilk kez<br />

1925'te düzenlediği "Kuzey Disiplini" ile 1931'de düzenlediği "Alp<br />

Disiplini" yarışları günümüzde her iki yılda bir, ayrı yerlerde ve<br />

birbirinden bağımsız olarak yapılmaktadır.<br />

Türkiye ve kayak tarihi<br />

Kayıtlara göre eski Türklerde “Çana” olarak bilinen kayak M.Ö.<br />

4000 yıllarında Baykal Gölü çevresinde, karda yürüme aracı<br />

olarak kullanılmıştır. Göçlerle İskandinav ülkelerine ulaşan<br />

kayak, Avrupa’da 18. yüzyıldan sonra yaygınlaşmaya başlamıştır.<br />

Yurdumuzda ilk kez 1914 yılında, Haliç’te bir marangoz atölyesinde<br />

yapılan çok sayıda kayak hayvan sırtında Erzurum’a taşınmış<br />

ve Kafkas cephesinde kayakçı er yetiştirmek üzere Erzurum’da<br />

açılan kurslarda 30 kayakçı yetiştirilmiştir. 1 Ocak 1933 yılında<br />

Galatasaray Lisesi'nden bir grup öğretmen ilk kez Uludağ’da kayak<br />

yaparak bu sporun Türkiye’de öncülüğünü yapmışlardır.<br />

1933-1934 yılları arasında Bursa, Ankara ve Erzurum Halkevleri ile<br />

Muhafız Alayı kayak sporu ile özellikle ilgilenmişlerdir. 1934 yılından<br />

sonra karlı bölgelerdeki Halkevleri aracılığıyla kayak sporu<br />

yurt düzeyinde yayılmaya başlamıştır. 1939 yılında Dağcılık ve Kış<br />

Sporları Federasyonu kurulmuştur. Türkiye Kayak Federasyonu ise<br />

aslında 1935 yılında kayak federasyonu olarak değil de, “Dağcılık<br />

ve Binicilik Federasyonu” olarak kurulmuştur. Bu 1935'ten 1938<br />

senesine kadar birlikte yürümüştür. Yalnız 1936 senesinde Kış<br />

Olimpiyatları yapılacağı sebebiyle, Olimpiyatlar'ın iki ay öncesinden<br />

Federasyonun adı "Dağcılık ve Kış Sporları" olarak değiştirilip<br />

Kış Olimpiyatları'na katılım sağlanmıştır. Türkiye'de uluslar arası<br />

kurallara uygun ilk kayak yarışması 1944'te Asım Kurt'un çabalarıyla<br />

gerçekleştirilmiştir. Türk kayakçıları 1948 Saint Moritz,<br />

1952 Oslo, 1956 Cortina d'Ampezzo, 1960 Squaw Valley, 1964<br />

Inssbruck Olimpiyatları'na katılmalarına rağmen başarılı olamamışlardır.<br />

1968 Balkan Kayak Şampiyonası'nda Burhan Alankuş<br />

8. liği elde ederek, o güne kadar uluslar arası alanda alınmış olan<br />

derecelerin en iyisini yapmıştır. 1970 yılında Uludağ'da yapılan<br />

Balkan Şampiyonası'nda, Kuzey Disiplini Gençler Kategorisi'nde<br />

Sarıkamış Bölgesi'nden Rıdvan Özbek, Balkan Şampiyonu oldu.<br />

1975 yılında yapılan Balkan Kayak Şampiyonası'nda ise Genç ve<br />

Büyük Erkekler Kategorilerinde takımlarımız Balkan 3.sü oldular.<br />

1981 Balkan şampiyonası'nda Türk Takımı (Gençler) 4x10 km<br />

bayrak yarışında bronz madalya kazandı. Ülkemizde kayağın<br />

gelişebilmesi için Kayak Federasyonu tarafından her yıl kayak<br />

antrenörlüğü ve öğretmenliği kursları, minikler için kayak kampları<br />

açılmaktadır. Ülkemizde kayak sporunun geliştirilebilmesi için<br />

kayak yapılan illerde her yıl sömestr tatillerinde Gençlik ve Spor<br />

İl Müdürlükleri tarafından 7-15 yaş gruplarını kapsayan kayak<br />

kursları düzenlenmektedir. Ayrıca Türkiye'nin gösteri amaçlı en<br />

büyük kış sporları organizasyonu "Karadam Kayak Yarışları" 1983<br />

yılından beri Uludağ'da yapılmaktadır.<br />

66 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SPOR"<br />

Kayak Aksesuarları<br />

Kayak yaparken rahat ve güvenli hareket edebilmeniz için uygun<br />

olan aksesuarları tercih etmeniz gerekiyor. Poliüretan ya da sentetik<br />

kumaştan yapılmış özel eldivenler soğuğa karşı ellerinizi korurken,<br />

hareketini kısıtlamayacak şapka ise başınızı ve kulaklarınızı<br />

rüzgardan ve soğuktan koruyabilirsiniz. Yine gözlerinizi soğuktan<br />

ve güneşten koruyacak gözlüğün metal olmasına ve yanlardan<br />

rüzgar almamasına özen göstermeniz gerekiyor. Kayak sırasında<br />

vücudunuzun hareketini engellemeyecek ama yanı zamanda<br />

vücut ısısını koruyacak kıyafetler seçmeniz tavsiye ediliyor. Bunun<br />

için özel olarak üretilen kayak tulumları, pantolonlar, montlar ve<br />

polarlar, vücudunuzu soğuğa karşı koruyan kıyafetler arasında yer<br />

alıyor.<br />

Kaymanın zevkiyle fark etmeseniz de eksi derecelerdeki hava,<br />

zamanla el ve ayaklarınızın üşümesine neden olabilir. Bunun için<br />

alınacak iyi önlemlerden biriyse, kayak merkezindeki kafelerden<br />

birinde verilecek sıcak bir moladır. Sıcacık bir sütlü kahve ya da<br />

çay içinizin ısınmasını sağlayacak. Beyaz karların üstünde sizleri<br />

bekleyen diğer bir tehlikeliyse, güneş ve rüzgar yanığıdır. Karlardan<br />

yansıyan kış güneşi, en az yaz mevsimindeki kadar yakıcı<br />

olduğundan, cildinizi güneş, rüzgar ve soğuğun etkisinden korunmak<br />

için mutlaka özel güneş kremlerini ve dudak koruyucuları<br />

kullanmanız gerekir.<br />

Kayaklar<br />

Bu sporun en temel malzemeleri olan kayaklar, sporcunun<br />

boyuna, kilosuna ve ulandıkları kategorilerine göre<br />

değişiklik göstermelerine rağmen bütün kayaklarda ön<br />

taraf geniş ve ucu yukarı kıvrık, arka taraf dar ve dikdörtgen<br />

şeklindedir. Kayak uçlarının kavisleri, kayağın<br />

esnekliği ve bükülmeye karşı koyma düzeyi dönüş<br />

performansını belirleyen en önemli özelliktir. Kayak<br />

alanında yaşanan gelişmelere paralel olarak kayak<br />

uçların da yeni biçimler denenmektedir. Toz karda rahat<br />

kayak yapılmasını sağlayan geniş kayakların ardından,<br />

parabolik kesimleri sayesinde dönüşlerin daha kolay ve<br />

daha aza çaba harcanarak yapılmasına imkan tanıyan<br />

kayaklar üretilmiştir.<br />

Ayakkabılar<br />

Alp Disiplini'nde kullanılan ayakkabılar sert<br />

plastikten yapılmış olup diz altına kadar<br />

uzanırlar. Ayak bileklerini sabit tutabilmeleri<br />

amacıyla, ayakkabıların içleri süngersi dokularla<br />

kaplanır.<br />

Kuzey Disiplini ayakkabıları ise deri ve plastik<br />

karışımı hafif malzemelerden yapılıp, uzunluk-<br />

ları ayak bileklerine kadardır. Bu ayakkabı, spor ayakkabısı görünümünde<br />

olup uç kısmında bağlamalara takılacak çıkıntılar vardır.<br />

Fiksasyon (Bağlama)<br />

Ayakkabıların kayak üzerinde sabit<br />

durmasını sağlamak için Alp Disiplini'nde kayağa ayakkabının<br />

hem ön hem arka kısmından, Kuzey Disiplini'nde ise ayakkabının<br />

yalnız ön tarafından vidalanmak suretiyle monte edilir. Fiksasyonlar<br />

belli ölçülere bağlı kalınarak metal ve sert plastik gibi maddelerden<br />

üretilirler. Alp Disiplini'nde kullanılan bağlamaların arka<br />

kısmında stoperler (durdurucular) bulunur.<br />

Batonlar (Kayak sopaları)<br />

Alp Disiplini'nde kayarken denge sağlama ve dönüşlerin<br />

ritmik olması amacıyla; Kuzey Disiplininde ise düzlüklerde<br />

hız kazanmak, tepelere tırmanırken rahat ve hızlı<br />

çıkmak için kullanılan malzemelerdir. Batonlar hafif metallerden<br />

yapılır ve uzunlukları kullanan kişinin boyuna<br />

göre değişir. Düşme anında sporcunun elinden kaybolmaması<br />

için üst taraflarında bileğe takılan bir kayış<br />

bulunur. Alt tarafları sivri olur. Batonların kara batmaması<br />

için alt ucundan 5 cm yukarıda "simit" adı verilen<br />

çember biçiminde sert plastikten bir tabla bulunur.<br />

Vaks<br />

Kuzey Disiplini yarışmalarında, yokuş aşağı ve düz zeminde hızlı<br />

kaymak, yokuş yukarı tırmanırken geri kaymamak, Alp Disiplininde<br />

ise kayağın kar tutmasını önlemek ve hızını arttırmak için kayakların<br />

altına sürülen bal mumu ve parafin karışımı maddelerdir.<br />

Kayaklar genel olarak, ince tahta, plastik köpük, fiberglas ve metal<br />

tabakaların bir çeşit sandviç şeklinde bir araya getirilmelerinden<br />

sonra etraflarının kayağa esneklik verecek özel bir maddeyle kaplanmasıyla<br />

yapılmaktadır.<br />

Alp Disiplini kayaklarında, ön taraf 6-8 cm eninde olup, uzunlukları<br />

kullanan kişinin fiziksel özelliklerine göre değişir. Kayma sırasında,<br />

kar üzerindeki çukur ve tümseklere gelindiğinde kırılmaması<br />

için esnek maddelerden yapılırlar.<br />

Kuzey Disiplini kayakları ise daha ince ve uzun özelliklere sahip<br />

olup, sadece ön kısımlarında bağlama bulunur.<br />

Giysiler<br />

Kayakçılar vücudu saracak, sıcak tutacak ve su geçirmeyecek cinsten<br />

hafif giysiler kullanır. Eldiven ve bere giyer, gözlerin kardan,<br />

rüzgardan ve güneşin zararlı ışınlarından korunabilmesi amacıyla<br />

gözlük takarlar.<br />

Yüksek hızlarda dönüşler yapmaya başladıkça, daha uzun kayaklar<br />

kullanmak isteyebilirsiniz. Uzun bir kayak daha fazla denge sağlar<br />

ve kenarları daha iyi kavrar. Yüksek hızlarda kaymak için en ideal<br />

kayak dev bir slalom kayağıdır. Ancak şekilli kayak teknolojisinin<br />

ortaya çıkması ile birlikte genel kayak boylarında kısalma olmuştur.<br />

Örneğin, daha önceleri kayaklar boyunuzdan yaklaşık 30- 40<br />

cm daha uzun seçilirken, yeni teknoloji ile birlikte boyunuzdan sadece<br />

10- 15 cm uzun olan kayaklar kullanılmaktadır. Kısmen daha<br />

yavaş hızlarda kaymak ve dönüşlere kolayca alışmak için, kendi<br />

boyunuz ile aynı ölçüde şekilli bir kayak deneyin.<br />

Dönüşlerde esnek bir dönüş yapabilmek için, kayağı da döndürebilmeniz<br />

gerekmektedir. Bunun için kayaklarınız sizin ağırlığınıza<br />

ve fiziksel yeteneklerinize göre çok sert olmamalıdır. Eğer mümkünse<br />

kayağınızı test ederek almalısınız. Kayağınızın kontrolünüzde<br />

olduğunu hissetmek için, eğimdeki pozisyonunuz, hareket<br />

ettiğiniz yön ve hızınızın da kontrolünüzde olması gerekir. Bunu<br />

sağlamak için dönmeyi öğrenmeniz gerekir. Dönüşlerinizi birbirine<br />

bağlayarak (yani ard arda dönüş yaparak) kaymayı son derece<br />

keyifli yapan, kontrollü hız ve ritm hissidir.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

67


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

Ebru OĞUŞ - Ceyda TEZEL<br />

ceydatezel@optimalkocluk.com.tr<br />

ebruogus@optimalkocluk.com.tr<br />

Nöro Linguistik Programlama (NLP), diğer bir deyişle Sinir Dili<br />

Programlaması, kişisel gelişim ve iş hayatında başarı elde<br />

etmek için kullanılan bir teknikler bütünüdür. İnsanların davranış<br />

biçimlerini anlamak ve değiştirmek için geliştirilmiş bir<br />

yöntembilim olarak da ifade edilebilir. 1970’li yıllarda Amerikalı<br />

dil bilimcisi John Grinder ile matematik ve Gestalt terapisi<br />

kökenli Richard Bandler tarafından geliştirilmiş olan sistem<br />

günümüzde evrensel bir uygulama olarak yaygın bir şekilde<br />

kullanılmaktadır. Bandler ve Grinder NLP’yi geliştirirken aralarında<br />

Milton Erickson, Virginia Satir, Fritz Pearls gibi bir çok<br />

kişiden de etkilenmiş, onların çalışmalarını baz almışlardır.<br />

Her ikisi de halen NLP eğitimleri vermeye devam eden Bandler<br />

ve Grinder’ın bu alanda yazdıkları çok değerli kitapları da<br />

mevcuttur.<br />

NLP, insanların ürettikleri sonuçları oluştururken düşüncelerini,<br />

duygularını, kullandıkları dili ve davranışlarını ne şekilde<br />

düzenlediklerini anlamaya yönelik bir uygulamadır. En temel<br />

tekniği olan modelleme; her hangi bir alanda büyük başarılar<br />

kazanmış kişinin dil kalıplarını ve davranış biçimlerini ayrıştırma<br />

ve kopyalama işlemini esas alır ve bu şekilde benzer başarıyı<br />

elde etmek isteyen insanların kullanabileceği bir model<br />

oluşturulur.<br />

NLP’nin temel unsurunu oluşturan durum şu şekilde açıklanabilir;<br />

içerisinde yaşadığımız dünyadan gelen ve beş duyumuz<br />

yoluyla elde ettiğimiz bilgileri kendi filtreleme ve algılama<br />

yollarımızın bir ürünü olacak şekilde kullanarak, dünyaya ilişkin<br />

eşsiz içsel zihinsel haritalar oluştururuz. Yani her bir birey<br />

dünyayı, kendine has olan bu içsel zihinsel haritalar üzerinden<br />

okur. NLP de bireylerin kendi zihinsel haritalarını değiştirmek<br />

suretiyle yaşamda yeni deneyimler kazanmalarına yardımcı<br />

olan güçlü bir değişim teknolojisi ortaya koymaktadır.<br />

Peki; beraberinde kişisel gelişim ve değişimi de getiren bu<br />

NLP nerededir, nasıl ulaşılır? Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde<br />

de NLP uygulayıcılığına yönelik oldukça başarılı eğitimler<br />

mevcuttur. Eğer NLP danışmanı olmak istiyorsanız bir<br />

sertifika programına katılmanız gerekiyor. Ya da bu yöntemleri<br />

kendi duygu durumunuzun yönetimi için, kendi yaşamınızda<br />

ihtiyaç duyduğunuz değişimleri hayata geçirmek veya alanınızda<br />

daha etkin olmayı başarmak için öğrenmek isteyebilirsiniz.<br />

Bu durumda, bazı atölye çalışmalarına katılabilir ya da<br />

yolculuğunuza size önermek istediğim bir uygulama kitabını<br />

alarak da başlayabilirsiniz. NLP üzerinde yazılmış çok sayıda<br />

başarılı kitap mevcut, bunlardan biri olan “21 Günde NLP”,<br />

21 gün boyunca kendi durumunuza uygulayabileceğiniz NLP<br />

tekniklerini örnek ve alıştırmalarla sunan bir kitap ve özellikle<br />

yeni başlayanlar için oldukça güçlü bir rehber olarak çıkıyor<br />

karşımıza.<br />

NLP yazarı, uygulayıcısı ve eğitmeni olan Robert Dilts’in dediği<br />

gibi “NLP, işe yarayan bir şeydir.” Siz de denemek istemez<br />

misiniz?<br />

Ebru Oğuş<br />

Profesyonel Koç, NLP Danışmanı<br />

Koçluk ve NLP Eğitmeni<br />

68 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "DETAY"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

69


CAPITAL BRAVE | "SEVGİLİLER GÜNÜ"<br />

70 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

71


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Kaç yıldır dövme yapıyorsunuz ve nasıl başladınız dövme<br />

yapmaya?<br />

15 yılı aşkın zamandır dövme hayatımın bir parçası. Dövmeyle tanışmam,<br />

Almanyanın Frankfurt şehrinde Hanau ilçesinde bir dövmeciye,<br />

12 rakamını yazdırmak için girerek başladı. O zamanlar<br />

Eminem dinliyoruz, Eminem’in kolundaki 12 rakamını yazdırmak<br />

istiyordum, yaşım 13 14 ve ailem dövmeye aşırı karşı, neyse; girdim<br />

derdimi anlattım, adam çok ilgili bir şekilde yaşımdan dolayı<br />

yapamayacağını, üzülmemem gerektiğini şunun şurasında 4 sene<br />

gibi bir zaman daha beklemem gerektiğini anlatmıştı hatırladığım<br />

kadarıyla. Hevesli girdiğim dövme stüdyosundan buruk bir şekilde<br />

ayrılmıştım. O tarihlerde dövmeyle ilgili bir heves uyandı bende,<br />

bu stüdyo Frankfurt’a gittiğimde artık uğrak yerim olmuştu. Sanatçı<br />

arkadaş, ara sıra çalışmalarını izlememe izin veriyordu. Zaten<br />

yakın tarihlerde de ailemle beraber Türkiye’ye dönüş yaptık. O sıralar<br />

arkadaşlarıma geçici dövmeler yapar, vücutlarını karalamaktan<br />

72 Şubat <strong>2016</strong><br />

büyük keyif alırdım. Lise, üniversite, askerlik, derken 22 -23 yaşlarında,<br />

bi arkadaşımla kozmetik dükkanı açtık, ben pek kozmetik<br />

işiyle ilgilenmezdim aşağı katta geçici dövme yapar, dünya dövme<br />

sanatçılarının çalışmalarını incelerdim. Sonra bobinli bir makine<br />

aldım ve internetten bulduğum bir dövmeciyi aradım. Şu an kendisi<br />

çok sevdiğim bir arkadaşım, kendisinin yanında bir yada iki<br />

hafta takıldım makine ayarı ve işin püf noktalarını öğrendikten<br />

sonra ilk olarak bir arkadaşıma ilk şaheserimi uyguladım. Şaheser<br />

dediğime bakmayın, kabus gibiydi çıkan sonuç, hatta arkadaşım<br />

yaptığım dövmeye yorum olarak; "Ömer’im şu dövmeye bi bak ya,<br />

kolu kesip atacağım valla" dediğini iyi hatırlıyorum. Daha sonra eş<br />

dost arkadaş derken talepler çoğalmaya başladı ve bizim o küçük<br />

kozmetik dükkânımız bir dövme stüdyosu olarak anılmaya başlandı.<br />

6-7 sene bu şekilde devam ettim. Daha sonra Ankara Bahçelievler<br />

7’nci caddeye geçtim ve hala 7-8 senedir burada çalışmalarıma<br />

devam ediyorum.


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Dövmeci kelimesinden rahatsız oluyor musunuz? Sanki yaptığınız<br />

işin içinde bir sanat yokmuş da tamamen ticaretten ibaretmiş<br />

gibi geliyor mu, basitleştiriyor mu sizce?<br />

Dövmecilik yıllardır marjinal meslekler arasında yer alıyor ve gelecekte<br />

de bu şekilde devam edeceğine eminim. Bu yüzdendir<br />

ki dövmeci kelimesi beni rahatsız etmiyor, aksine onure ediyor.<br />

Ne diyelim yani, ressam sanatını tuvale işliyor, grafiti sanatçısı<br />

duvara, heykeltıraş çamura, biz ise deriye işliyoruz. Bu saydığım<br />

ve saymadığım birçok sanat dalı arasında bence en marjinali ve<br />

çekici geleni dövmeciliktir. Sebebi ise yaptığınız çalışmaların bir<br />

bedende can bulmasıdır. Gerek taşıyan kişi gerekse yapan kişi<br />

arasında bir bağ oluşur, o yüzden dövmecilik yapıp ressam olduğunu<br />

söyleyen arkadaşları anlamakta güçlük çekiyorum.<br />

Bildiğimiz kadarıyla dövme ile ilgili Sağlık Bakanlığı’nın son<br />

yıllarda yaptığı atılımlar var. Dövme Sanatçılarına sertifika vermek,<br />

boyaların standartlarını düzenlemek. Hijyenik ortam denetimleri<br />

yapmak vs. Bunların sektöre gözle görülür katkısı oluyor<br />

mu?<br />

Olması gereken ve geç alınmış bir karar olsa da yürütmede zayıf<br />

olduğunu düşünüyorum. Bu denetimlerin düzgün yapılması<br />

halinde, hijyene önem vermeyen stüdyoların kalkması ya da yeterlilik<br />

kazanmaları gerekecek, sektöre ciddi katkısı olacağına<br />

eminim.<br />

Bu meslekte şimdiye kadar başınıza gelen en saçma olay nedir?<br />

Yani stand-up komedi yapsam şunu anlatırım dediğiniz bir anınız<br />

var mı?<br />

Birçok ilginç olay başıma geldi ama burada anlatabileceğim ne<br />

var derseniz; İranlı ailenin bir projesi vardı, bunu anlatabilirim.<br />

Anne, baba ve kızları randevu alıp geldiler. Baba İranlı bir profesördü<br />

ve Türkçe bilmiyordu. Kızları da burada üniversite okuduğu<br />

için çok güzel Türkçesi vardı. Neyse, kız utana sıkıla derdini anlatmaya<br />

başladı. İran’da bir sevgilisi varmış, bu kızla beraberlikleri<br />

dönemlerde seninle evleneceğim diye kandırarak kızın hem<br />

parasını hem kendisini kullanmış ve kızı bırakmış. Daha sonra<br />

aynı şeyi başka kızlara da yaptığını duymuş bizim kız. Benden<br />

istediklerine gelince; onlarla beraber Irana gitmemi istediler,<br />

amaçları ise; önüme getirilen kişinin yüzüne ve görünen bir yerine,<br />

kızın ve ailesinin istediği bir modeli yapmamdı. Aile işi gücü<br />

bırakmış bu işe odaklanmış, paranın sorun olmadığını en kısa<br />

zamanda bu işin hayata geçmesini istediler. Tabii ki böyle saçma<br />

bir teklifi reddettim, ama ailenin durumunu görünce kıza, kısa<br />

bir kurs verebileceğimi söyledim, elimden fazlasının gelemeyeceğini<br />

anlattım. Düşünsenize suç işleyeceksiniz ve söz konusu<br />

olan ülke İran. : )<br />

İnsanlar genelde dövme yaptırmaktan korkuyor pişman olma<br />

endişesiyle, ilk kez dövme yaptıracak ancak pişman olmaktan<br />

korkan birine ne gibi tavsiyeler verirsiniz? Nasıl bir dövme ile<br />

başlangıç yapmalarını önerirsiniz?<br />

İlk kez dövme yaptıracak bir kişiye genelde önerim; küçük bir<br />

model ya da bir yazıyla başlaması şeklindedir. Sebebi ise dövme<br />

acısına karşı olan tepkisini ve çevresinden alacağı tepkileri<br />

ölçmektir. Seçeceği modelin ya da yazının kendisi için bir anlam<br />

ifade etmesi çok önemlidir. Şu da bir gerçektir ki, kimse tek<br />

dövmeyle yetinmez, mutlaka iki üç diye devam edecektir. Benim<br />

müşterilerime söylediğim bir lafım var “dövme virüs gibidir, kana<br />

karışırsa yayılır”.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

73


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Dövme yapmaya gelmeden önce birtakım önlemler gerekiyor<br />

mu?<br />

Dövme yaptıracak kişinin dövme öncesinde alacağı pek bir önlem<br />

yok aslında, Benim kendi müşterilerime söylemlerim, yorgun<br />

ve aç karnına gelmemeleri yönünde oluyor, bunun sebebi<br />

ise dövme öncesi dirençli bir vücut uzun saatler acı çekmeden<br />

kalabiliyor.<br />

18 yaşını doldurmadıysa aile iznini nasıl alıyorsunuz? İmzalı<br />

belge mi istiyorsunuz?<br />

İmzalı belgeyle olacak bir iş değil, bunu kullanabilirler. Biz anne<br />

ya da baba ile beraber gelmelerini söylüyoruz, imzalı belge ya da<br />

telefonla izin alma işi Türkiye’de pek gerçeği yansıtmaz.<br />

Bazıları yara, yanık, ameliyat izi, doğum lekesi olan yerlerini<br />

gizlemek için dövme yaptırıyor. Bu izleri gizliyor mu?<br />

Bu saydığınız izleri, dövmeyle gizleyebiliyoruz. Hatta dermatologların,<br />

estetikçilerin çıkamadığı işlerden, bir dövmeciyle görüşün<br />

diyerek bana yönlendirilen çok müşterim oldu. Bu izleri beğendiğiniz<br />

motif ya da modellerle kendinizin bile göremeyeceği<br />

şekilde kapatıyoruz.<br />

Peki acı var mı acı? En çok acıyan bölgelerden bahsedelim, bir<br />

de kadınlar mı daha dayanıklı oluyor erkekler mi?<br />

Acı yok dersek yalan söylemiş oluruz. Kiminin hoşuna giden<br />

bu acı kimini de rahatsız eder, ama bayanların erkeklere oranla<br />

daha dayanıklı olduğunu edindiğim tecrübelere dayanarak söyleyebilirim.<br />

Vücutta en çok acıyan yerler arasında ayak bileği,<br />

kasık, pazı içi şeklinde ince deriye sahip bölgeleri sayabilirim.<br />

74 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Sizin en sevdiğiniz dövmeniz hangisi peki? Ve de hikâyesi? Bir<br />

kişisel soru soralım.<br />

Sol kolumda bir melek figürüm var, kolumun iç tarafında melek<br />

yazıyor, benim için yıllardır severek taşıdığım iki dövme. 15 yaşımdayken<br />

kaybettiğim ablam için 2003 yılında yaptırmıştım.<br />

Ablamın ismi Melekti, şimdi 1 yaşında bir kızım var onun adını da<br />

Melek koydum ve bu iki model benim için anlamını ikiye katladı.<br />

Dövme bakımı ile ilgili bi soru soralım, dövme nasıl en iyi bakılır<br />

ve dövme solar mı?<br />

İyi yapılmış bir dövme kadar, iyi bir bakım da dövmenin bir ömür<br />

canlı ve parlak kalması açısından önemlidir. Dövme bakımı, dövme<br />

yapıldıktan hemen sonra başlar ve gün içerisinde 2 saatte bir<br />

tekrar edilir. Uygun olan merhem her iki saatte bir ince bir tabaka<br />

şeklinde sürülür. Merhemi sürmeden önce kuru bir selpak ile<br />

silinmesi atan boyanın ve eski derinin kalkması açısından daha<br />

yararlıdır. Uyku zamanlarında ise 2 saatte bir merhem sürülemeyeceğinden,<br />

krem sürülerek üzerinin streçlenmesi dövme yüzeyini<br />

sabaha kadar nemli tutar. Bu yüzden yatmadan önce krem<br />

sürülür ve üzeri streç yardımıyla kapatılır. Dövme bakımı 7-10 gün<br />

arası yapılmalıdır. Bakımı titizlikle uygulamak dövmenizin bir<br />

ömür boyu canlı kalması açısından önemlidir. Her dövme, bakım<br />

bittikten sonra en az bir ton solma yapar, bu normaldir.<br />

Dövme silinebiliyor mu?<br />

Evet, dövmeler artık gelişen teknoloji sayesinde, iz bırakmadan<br />

silinebiliyor. Ama öncelikle şunu belirtmeliyim ki, sildirme ihtimali<br />

olan bir modeli ya da bir ismi en başta hiç yaptırmamalısınız.<br />

Nedeni, silme işleminin uzun bir süreci olması ve biraz masraflı<br />

olmasıdır.<br />

Dövmede yeni trend nedir? Bir ara herkes koluna “Only God Can<br />

Judge Me” yazdırıyordu mesela.<br />

Bence dövmede trend diye bir şey yoktur; çünkü dövme kişisel<br />

modellerdir. Size anlamsız ve saçma gelebilen bir model, yaptıran<br />

kişi için bir çok şey ifade edebilir. Renk ve zevk meselesi desek<br />

daha doğru olur. Türkiye’de dövme yaptıran kesimin ciddi bir<br />

kısmı hala ünlü dövmeleri ya da bilinen sorunuzdaki yazı dövmelere<br />

ilgi gösterebiliyor, bu da toplumda henüz dövme kültürünün<br />

oluşmadığını gösteriyor.<br />

İlk dövmesini yaptıracak biri mesela, derdi pişmanlıktan öte sıkılmak<br />

olabiliyor bazen, hem acısını merak edenler hem de sıkılmaktan<br />

korkanlar için en iyi ilk dövme yeri neresidir?<br />

Bu kişiler çok görmeyecekleri bölgeleri tercih etmelidirler. Fazla<br />

görmedikleri için sıkılmazlarıda söz konusu olmaz. Acı eşiği düşük<br />

ve sıkılgan yapıda olan arkadaşlar bölge olarak triceps bölgesiyle<br />

başlayabilirler. Bakın başlayabilirler diyorum, hiç kimse bir<br />

dövmeyle yetinmez.<br />

Türk toplumunun dövmeye bakış açısı hakkında ne düşünüyorsunuz?<br />

Türkiye’de dövme yaptıranların ve yapanların sayısı her sene bir<br />

önceki seneye oranla gittikçe artmaya devam ediyor ve dövmeye<br />

karşı olan kötü görüşler, değişmeye ve yerini bir sanat dalı olarak<br />

görmeye bırakıyor. Geçmiş senelerde belli bir kesme hitap eden<br />

dövmeler, toplumun her alanını sarmış, her meslekten ve kültürden<br />

insanların, rahat ve önyargısız bir şekilde vücutlarına yaptırır<br />

hale gelmiştir. Herkes sevdiği şeyleri, unutmak istemediği anılarını<br />

veya estetik buldukları herhangi bir objeyi önyargısız olarak<br />

daha rahat yaptırıyor. Sokakta yürüdüğünüz zaman bile bu artışı<br />

görebiliyorsunuz, özellikle büyük şehirlerde neredeyse her 10 kişiden<br />

3’ünün vücudunda ufak da olsa bir dövme var.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

75


CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

76 Şubat <strong>2016</strong><br />

"ÜÇ YILLIK ERKEK ARKADAŞIYLA BERA-<br />

BER EV TUTMASININ HEMEN ARDINDAN<br />

YENİ CALIŞMA ARKADAŞIYLA BİR İŞ GE-<br />

ZİSİNDEN SONRA, ESRA KENDİNİ KAM-<br />

YON ÇARPMIŞ GİBİ HİSSEDİYORDU."...<br />

Onun ateşli bakışları, sıcak sesi ve<br />

kaslı kolları... Aylardır işinden bir hayli<br />

sıkılmış ve yılmış olan Esra, bir anda<br />

içindeki coşkuyu hisseder. Ancak bu<br />

heyecanın hemen ardında bir suçluluk<br />

duygusu sarar içini. Bir başkasına âşık<br />

olduğunu düşünürken nasıl böyle bir<br />

şey gerçekleşmiş olabilir ki? Esra kendini<br />

anlatırken "Kesinlikle uygun olmayan<br />

bir davranışta bulunmadım ancak yine<br />

de kendimi çok paniklemiş hissediyorum"<br />

diyor.<br />

Rutgers Üniversitesi'nde Antropoloji<br />

Profesörü Doktor Helen Fisher'a göre,<br />

öldürücü bir aşkla karşı karşıya kalındığında<br />

Esra'nın yaşadığı, beyin kimyasındaki<br />

ani bir değişimden kaynaklanıyor.<br />

Bundan 10 sene önce Fisher yeni ve etki-


leyici bir deneyim yaşamış olan insanların<br />

beyin aktivitelerinin haritasını çıkartarak,<br />

romantik bir ilişkinin başlangıç aşaması<br />

sırasında insanın bir anlamda gerçekten<br />

uçtuğunu söylüyor. Bunun en bariz kanıtı<br />

yüksek bir enerjiye yol açan, aşırı derecede<br />

mutluluk hissettiren ve obsesif düşüncelere<br />

neden olan dopaminin beyinde artması.<br />

Fisher, "Beraber çalıştığın bir insana aşık<br />

olmak, aynı bir çikolata düşkününün önüne<br />

sürekli çikolatalı kek koymak gibidir"<br />

diyor.<br />

Los Angeles'ta ilişki koçluğu yapan Doktor<br />

Jackie Black bunun gayet tehlike arz eden<br />

bir kek olduğunu belirtiyor. "Kendini hislerine<br />

teslim ettiğinde ki bu fantezi kurmak<br />

veya flört seklinde de olabilir. Zaten kendi<br />

kendini ele vermiş oluyorsun" diyor.<br />

When Good People Have Affairs kitabının<br />

yazarı Doktor Mira Kirshenbaum'un fikri ise<br />

bunun eğitici bir deneyim olacağı anlamına<br />

geldiği şeklinde. Kirshenbaum'un bakış<br />

açısına göre yaşanılan şey bir tehlike işareti<br />

değil, tam tersine hoş bir fırsat olarak değerlendirilmeli.<br />

"Hayatın, keyif alabileceğin<br />

bazı şeyleri kaçırdığını söyleme konusunda<br />

kendine has yöntemleri vardır" diyor Kirshenbaum.<br />

2008 yılında McGill Üniversitesi'nde yapılan<br />

bir çalışma, Kirshenbaum'un teorisini<br />

bir anlamda destekliyor. Araştırmacıların<br />

bulgularına göre, ilişkilerine bağlı yaşayan<br />

kadınlar doğru yoldan ayrılmaya açık olduğunda,<br />

mevcut ilişkilerini geliştirmek için<br />

daha çok efor harcıyor.<br />

O halde bir dahaki sefere karşınıza çekici<br />

ve kurnaz bir muhasebeci çıktığında duygularınızı<br />

görmezden gelip yokmuş gibi<br />

davranmaktansa, kendinizde olan değişimleri<br />

izleyip ardındaki düşünceyi bulmayı<br />

denemelisiniz.<br />

Günün Erkeği<br />

Kirshenbaum'a göre birinden hoşlandığınızda<br />

kendinize ilk sormanız gereken soru.<br />

"Niçin simdi?" olmalı. Çünkü enteresan<br />

olan, böyle şeylerin genellikle değişime en<br />

çok karşı koymaya çalıştığımız zamanlarda<br />

ortaya çıkması!<br />

"Bunlar yaşıyor olduklarımızı veya hayalini<br />

kurduklarımızı değerlendirmek için bir işaret<br />

gibidir" diyor Kirshenbaum.<br />

Hissettiklerimiz bir anda ortaya çıkmış gibi<br />

görünse de aslında pek tesadüf değil!<br />

Esra'ya göre hissettikleri bir anda ortaya<br />

çıkmış gibi görünüyor fakat aslında öyle<br />

değil! Yaşadığı olay erkek arkadaşıyla beraber<br />

yaşamaya başlayıp kariyeri konusunda<br />

sıkıntılarının belirmesiyle aynı zamanda<br />

meydana gelmişti. Geçen bir yıl boyunca<br />

ilişkisi heyecan verici olmaktan çıkmış, çekici<br />

tarafını kaybetmişti. Ayrıca biriyle aynı<br />

adresi paylaşma fikri umduğu gibi çıkmamıştı.<br />

"Ne işte ne de evde, geldiğimde dört<br />

gözle bulmayı beklediğim bir şey yoktu.<br />

Her şey gerçekten içimi sıkıyordu" şeklinde<br />

açıklıyor durumunu. Zaman geçtikçe de erkek<br />

arkadaşıyla arasına bir mesafe koymaya<br />

başlamıştı. O süreçte beğendiği adamla<br />

ara ara iş çıkısında geçirdiği zamanlar hoşuna<br />

gitmeye başlamıştı.<br />

33 yaşında masaj terapistliği yapan Sema,<br />

karizmatik ve flört meraklısı eğitmeninden<br />

hoşlanmaya başladığında henüz yeni evlenmişti.<br />

Kendisi evli olduğu için çok mutlu<br />

olduğunu ama bir daha asla flört edemeyeceğini<br />

düşündüğü için bir yandan da<br />

deliler gibi korktuğunu söylüyor. Psikolog<br />

Doktor Bernard Katz'a göre Sema, eş olma<br />

durumunun esas sihri bozmasından korkuyordu.<br />

O yüzden herkesle flört eden bir<br />

adamdan hoşlanması gayet mantıklıydı.<br />

Eğitmeni Sena'nın kaybetmekten korktuğu<br />

cinsel güvenine ayna tutuyordu.<br />

Çiftler ve Aile Terapisti Doktor B. Janet<br />

Hibbs, "Genel olarak sevgilinin dışında bir<br />

başkasından hoşlanmak, ortaya cıkmış<br />

olan zor dönemlerle basa çıkma mekanizmasıdır.<br />

Hayatın kolay olmadığı durumlarda<br />

çoğunlukla bizim yaptığımız "Eğer partnerimiz<br />

bizi yeteri kadar sevseydi, her şeyi<br />

düzeltebilirdi" gibi bir düşünceye girmek<br />

oluyor. Bunun sebebi ilişkinin romantik döneminde<br />

bizi böyle olacağına inandırmış<br />

olması. "Ancak gerçekçi beklentiler, daha<br />

mantıklıdır" diyor Hibbs. Demek istediğimiz<br />

Esra ve Sema ufak bir kriz içindeydi ve<br />

çözümü için başka erkekleri istiyorlardı...<br />

Sorun Sen Değil Ben!<br />

Düşünülmesi gereken ikinci soru; "Neden<br />

O?". Kirshenbaum'a göre bir anda birinden<br />

hoşlanmak genel olarak o kişiyle birlikte<br />

olmak istediğini göstermez. Kendinizi bir<br />

erkeğin karşısında zayıf hissetmeye başladığınızda,<br />

onda sizi çeken (kibarlık, espri<br />

yeteneği gibi) özellikleri belirlemeye çalışın.<br />

Sonra bunları kendi içinde hissetmeye<br />

ve yetiştirmeye başlayın.<br />

Psikolog Noelle Nelson'a göre bu, şu anlama<br />

geliyor: Normalde utanıp, yapmaktan<br />

çekindiğiniz hareketleri yapmaya başlayabilmek.<br />

Eğer hoşlandığınız ve kafanızı yorduğunuz<br />

insan tam bir parti tipiyse, biraz<br />

silkinip evde daha çok akşam yemeği düzenlemeye<br />

başlayın veya gittiğiniz bu tarz<br />

ortamlarda en azından bir yeni kişiyle tanışacağınıza<br />

dair kendinize söz verin. Kısaca<br />

adamı unutup kendinizin aslında neyin peşinde<br />

olduğunuzu ortaya çıkarın. Böylece<br />

kendinizi geliştirip yenileyebilirsiniz.<br />

Tabii ki bunu söylemesi yapmaktan daha<br />

kolay. Sema'nın duygularının düzelmesi<br />

için aradan aylar geçti. Bir gün spor salonunda<br />

eğitmenini uzaktan dikizlerken fark<br />

etti ki, aslında onun için çıldırdığı tek zaman<br />

beraber sakalaştıkları anlardı. Onun<br />

dışında kocasına göre hiçbir üstün tarafı<br />

yoktu. "Onunla bir süre daha bu şekilde<br />

takılmaya ve eğlenmeye devam ettim. Ama<br />

suçluluk duygusu ve endişe artik gitmişti.<br />

O aslında benim ilişkim için bir tehlike değildi"<br />

diyor. Bu anlayışı edindikten sonra,<br />

o tanrısal görünen eğitmen bir anda yine<br />

ölümlü hale bürünüverdi.<br />

CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

Katz'a göre realiteye geri dönene dek hoşlandığımız<br />

insana taparız.<br />

İşleri toparlama ve karar verme<br />

zamanı!<br />

Zamanla farklı perspektifler kazanmak, işleri<br />

hızlandırmaya baslar. "Aşık olmayı ters<br />

çevrilmiş bir piramit olarak hayal et" diyor<br />

Kirshenbaum. İçinizde yanıp tutuşan bütün<br />

o hislerinizi tek bir adamın karakterinin küçük<br />

bir bölümüne sıkıştırdığınızı ve çekici<br />

bulduğunuz özellikleri onda yücelttiğinizi<br />

düşünün. Ancak onu daha fazla tanımaya<br />

başladığınızda, piramidin tepesi ağırlaşmaya<br />

başlar ve devrilir. Yani aşk hissi<br />

aşınmaya başlar. (Sempatik ofis arkadasın<br />

e-postalarında sinir bozucu grafikler kullanıyor<br />

ve çiğnerken ağzını kapatmıyor mu?)<br />

Oysa kocanızla veya erkek arkadaşınızla<br />

olan ilişkin kendisini içli dışlı bilmeniz üzerine<br />

kurulmuştur. Yani piramidin doğru tarafi<br />

üsttedir. O yüzden hangisi daha sağlam<br />

temeller üzerinde duruyor zamanla anlaşılır.<br />

Bütün bu kendini anlama süreçlerinde<br />

kendinizi de yalnız bırakmayın.<br />

Mesela Esra'nın işinden soğuması ve ask<br />

adına gerçek olmayan beklentileri gibi sıkıntılarının<br />

çözümlenmesi ve kabul etmesi<br />

birkaç farklı terapistle görüşmesi sayesinde<br />

gerçekleşmiş. Bir yıl sonra Esra yaşadığı<br />

bu durum yüzünden ilişkisinin de az kalsın<br />

biteceğini anlamış ve kendine itiraf etmiş.<br />

Kaldı ki bu deneyim ona daha uzun vadeli<br />

planlar yapabilmesi için bir katalizör oldu.<br />

Kendisi şu an hâlâ erkek arkadaşıyla beraber<br />

ve "Bazı iniş çıkışlarımız olsa da hiç<br />

olmadığım kadar mutluyum" diyor.<br />

Açıl ve Konuş<br />

İste tedirgin edici bir gerçek: Erkek arkadaşınız<br />

da sizin kadar aklı dışarılarda biri<br />

olabilir. Sosyoloji Profesörü Doktor Pepper<br />

Schwartz'a göre, onu bu yasaklı düşüncelerden<br />

uzaklaştırmanın en iyi yolu iletişim<br />

kurabilmek.<br />

Ona, aranızda hem seksi hem de ilgi çekici<br />

bir şeyler yaratabileceğinizi söylemelisiniz.<br />

" Eğer sıkılıyorsak veya iletişim kurmakta<br />

zorlanıyorsak, dürüst olup birbirimize işleri<br />

tekrardan yoluna koyabileceğimize dair söz<br />

vermeliyiz" seklinde konuşmalısınız.<br />

Böyle bir dürüstlük onu çok mutlu edecek<br />

ve size her şeyi söyleyebileceğini düşündüreceği<br />

için rahatlatacaktır.<br />

Bir diğer önemli gerçek ise, şimdiye kadar<br />

binlerce kez çıplak halinizi gördünüz diye<br />

bundan sonra birbirinize çekici gelmeyecek<br />

siniz diye bir şey yok! Fisher, "Çalışmalara<br />

göre orijinal, heyecanlı veya beklenmedik<br />

bir şeyler yapmak, partnerinle aranda yeniden<br />

bazı duyguları harekete geçirir" diyor.<br />

Beraber ilk kez kaya tırmanışına gitmek,<br />

yeni bir şehre seyahat etmek veya çatıda<br />

beraber olmak, dopamini yine yükseltecektir.<br />

Beyniniz yine o "ilk hissi" hissedip,<br />

ender bulunan harika hikâyelerden birini<br />

yaşamanızı sağlayacaktır.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

77


CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

78 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

Eğer yaşça sizden çok büyük ya da küçük biriyle birlikteyseniz, bu<br />

durum içten içe sizi de rahatsız edebilir. Zaman zaman kendinize<br />

"Acaba yanlış mı yapıyorum?" diye sormanız ve çevrenin etkisi<br />

altında kalmanız da doğal. Ancak bu durumlarda kendinize yaşınızın<br />

sadece birsayı olduğunu hatırlatın. İlişkide asıl önemli olan<br />

kişiliğiniz! 20'li yaşlarda olgunluğa ulaşabileceğiniz gibi 40'lı<br />

yaşlarınızda hala çocuksu olabilirsiniz. Burada kişiliklerinizin birbirine<br />

ne kadar uygun olduğu önemli aslında. Birbirinizi çok sevmenize<br />

rağmen yaş farkınızdan dolayı ortak ilgi alanları bulmakta<br />

zorlanabilirsiniz. Bunu çözmek için ortak ve ikiniz için de yeni<br />

olan hobiler keşfetmeyi deneyebilirsiniz. Aradaki yaş farkı ne<br />

olursa olsun hiçbir eşin birbirinin aynısı olmadığını,karşılaştığınız<br />

sorunların sadece yaş farkından kaynaklanmayacağını aklınızda<br />

bulundurun.<br />

Elbette her sağlıklı ilişkinin temelinde dürüstlük var. Ancak yaş<br />

farkının fazla olduğu ilişkilerde sadece partnerinize değil kendinize<br />

karşı da dürüst olmanızda fayda var. İçinde bulunduğunuz<br />

ilişkiyi yaşama nedeninizi, neden partnerinizle birlikte olduğunuzu<br />

ya da onda neyi sevdiğiniziendinize sormalı ve dürüstçe cevaplamalısınız.<br />

Ona gerçekten aşık mısınız? Yoksa sizden yaşça<br />

büyük bir erkeğin size destek olması hoşunuza mı gidiyor? Ya<br />

da kendinizden küçük biriyle birlikte olup yaşlanma korkularınızdan<br />

mı kaçıyorsunuz? Bu soruları cevaplayıp ancak gerçekten<br />

ona aşıksanız ilişkinize devam etmeniz iki taraf için çok daha iyi<br />

olabilir. Birinin kariyerinizde ilerlemenize yardımcı olması, maddi<br />

destek sağlaması ya da sizi gerçeklerden uzaklaştırması bazen<br />

iyi gelebilir ancak bir ilişkiyi sürdürmek için yeterli değil. Partnerinizin<br />

size sunduklarından vazgeçmeniz ne kadar zor olursa<br />

olsun, bu ilişkiyi doğru sebeplerle yaşadığınızdan emin olmanız<br />

gerekiyor. Eğer gerçekten sevdiğiniz biriyle birlikteyseniz zaten<br />

hiçbir şey sizi engelleyemeyecektir.<br />

İlişkinizin kendi içindeki sorunların dışında, başta aileniz olmak<br />

üzere tüm çevrenizin bu konudaki fikirleri de biraz canınızı sıkabilir.<br />

İlişkinizi onaylamamaları ve size bu ilişkiyi bitirmeniz için<br />

baskı yapmaları, her şey çok iyi giderken ilişkinizi sorgulamanıza<br />

neden olabilir. Tüm bunların yaşanmaması için, daha en başından<br />

herkese karşı açık olmanızda fayda var. Siz ilişkinizi saklama<br />

gereği duyarsanız, herkes ilişkinizi daha çok merak edebilir. Bu<br />

yüzden daha en başından çevrenizdekilere ilişkinizden bahsedin.<br />

Hatta partnerinizi aileniz ve arkadaşlarınızla tanıştırın. Böylece<br />

onu tanıyıp, ne kadar iyi anlaştığınızı ve sizin ne kadar mutlu<br />

olduğunuzu görebilirler<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

79


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Röportaj: Gökay KALAYCIOĞLU<br />

80 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Bize kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?<br />

1985 yılında Karabük’te doğdum. Evli ve 1 çocuk babasıyım.Karabük<br />

Ünüversitesi Safranbolu Fethi Toker Güzel Sanatlar Fakültesi<br />

Resim Bölümü mezunuyum.<br />

Ressamlık serüveni bir hobi olarak mı başladı? Ressamlığın<br />

mesleğiniz olması hikayesini paylaşır mısınız?<br />

Ressam bir babanın evladıyım. Doğal olarak çocukluğum boyalar<br />

ve tablolar arasında geçti. Babam resim yaparken sandalyesinin<br />

arkasına oturup resimle ilgili bütün olan biteni gözlemlerdim.<br />

Tabi doğal yaşam serüveni içinde bu benim için ciddi bir resim<br />

eğitimi oldu. Sonrasında babanın olumlu olumsuz eleştirileri altında<br />

resimler yapmaya başladım. Kendimi geliştirdim. Babam<br />

resim sanatında alaylı olduğu için benim hep eğitimle resmimi<br />

desteklememi isterdi. Güzel Sanatlar Fakültesi’ni kazandım ve<br />

böylece babamın isteğini gerçekleştirmiş oldum. Bir yandan babamın<br />

bana kattıkları, bir diğer yandan akademik eğitimi de bu<br />

harmana ekleyerek yoluma devam ediyorum.<br />

Resim sizin için ne ifade ediyor?<br />

Resim benim için bir anı defteridir. Her resimde resmi yaparken<br />

yaşanılan duygular gizli yaşanmışlıklar vardır. Anı defterinin<br />

mantığı kimseyle paylaşamdıkların ve yaşadığın değişik zamanları<br />

geleceğe not düşmektir. Ben bütün bunları yazı diliyle değil<br />

de resim diliyle ifade ediyorum. Üzerinden çok zaman geçse de<br />

yaptığım bir resim bana yaparken yaşadığım duygularımı bir bir<br />

anlatıyor ve bunları benden başkası okuyamıyor olması da resmime<br />

ayrı bir anlam katıyor.<br />

Tablolarınıza hangi tür çalışmalar yansıyor? İlla portre, manzara<br />

ya da natürmort gibi ayırımlarınız var mı?<br />

Herhangi bir tür ayrımım yok.Her türden resim yapıyor ve yapmayı<br />

da çok seviyorum.<br />

Seçtiğiniz boya tekniği nedir? Bir ressamın bir boyama ya da çizim<br />

tekniği üzerinde uzmanlaşması kural mıdır yoksa fark etmez<br />

mi?<br />

Bütün tekniklerle uğraşıyorum ama yağlıboya tekniği en severek<br />

yaptığım tekniktir. Aslında uzmanlaşmak şart değil ama hedefinizin<br />

ne olduğuna bağlı. Yani ben iyi bir sonuç almak istiyorum<br />

diyorsanız ve yaptığım çalışmayı hem kendim hem de görenler<br />

beğensin derseniz uzmanlaşmak şarttır. Ama ben kendim için resim<br />

yapıyorum derseniz uzmanlık şart değil.<br />

Hangi akımın takipçisisiniz? En beğendiğiniz ressamlar hangileri?<br />

Realizm takipçisiyim. İranlı ressam İmam Maleki beğendiğim bir<br />

sanatçı.<br />

Tablolarınızda sürrealizmin etkisini göreceğimiz çalışmalar var<br />

mı?<br />

Sürrealist çalışmaları beğenirim ama bu şekilde bir çalışmam bulunmuyor.<br />

Tuvalin karşısına geçtiğinizde, ilk fırça darbesini vurduran ne<br />

oluyor?<br />

Aslında tuvalin başına resim yapmak için oturmazsınız belli bir<br />

aşamadan sonra mecbursunuzdur. Aynı acıkmak gibi. Hüzün aşk<br />

ya da mutluluk yada herhangi bir duygu birikmiş ise ve ressamsanız<br />

kendinizi şövalenin başında bulursunuz.<br />

Ortalama bir eserin hayat buluşu ne kadar sürüyor?<br />

Aslında bir resmin minimum yada maksimum süresi yoktur. Dakikalar<br />

içersinde de bir eser çıkarabilirsiniz. Bir ömür boyu da çalışabilirsiniz.<br />

Aslında bir resim hiçbir zaman bitmez.<br />

En marjinal ya da sıra dışı çalışmanız ne oldu? Ebat ya da tablonun<br />

konsepti itibariyle…<br />

Aslında bir çok resim var bu şekilde ama bir tanesini söyleyebilirim.<br />

2003’de Amerika'nın Irak işgali sırasında ağlayan bir adamın<br />

yüzüne vuran acıyı resmetmiştim. Hem kendimin hem de görenlerin<br />

etkilendiği bir resim olmuştu.<br />

Portrelerde nelere dikkat etmek lazım? En titiz çalışılması gereken<br />

tür bu olsa gerek…<br />

Aslında portre yapıyorsanız resmin başından sonuna kadar her<br />

noktaya dikkat etmelisiniz. Çünkü bir çizgi kişiyi yaşlandırırken<br />

bir hatada kişiyi olmadık şekilde gösterebilir. İnsan kusursuz bir<br />

şekilde yaratıldığı için, bir o kadar da kusursuz bir şekilde resmedilmesi<br />

gerekiyor.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

81


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Ressamlar ya da ellerinden çıkan eserler<br />

ülkemizde yeterince kıymet görüyor mu?<br />

Bilinen bir tabir vardır ressam öldüğünde<br />

resimleri değerlenir diye. Aynen öyle oluyor<br />

hem resimleri hem de kendi değerleniyor<br />

ama onun bundan haberi olmuyor.<br />

O nedenle çok rahat bir şekilde söyleyebiliyorum.<br />

Hayır!<br />

Sanata ve sanatçıya verilen değer anlamında<br />

bir on sene öncesi ile mukayese<br />

ettiğinizde durumu, bugün gelinen noktadan<br />

ve gelecekten umutlu musunuz?<br />

Aslında 10 sene öncesine göre genel olarak<br />

iyi görüyorum. Ama genel olarak dememin<br />

bir sebebi var. Günümüzde sanat<br />

ya da sanatçı dendiğinde şarkıcı ve oyuncu<br />

akla geliyor. Örneğin sanatçılara bir<br />

davet verildiğinde orada bir ressam olmuyor.<br />

Şöyle de bir örnek vereyim sokakta<br />

ressam ismi sorulsa Picasso, Van Gogh ya<br />

da neredeyse Türkleştirdiğimiz Bob Ross<br />

ismi akla geliyor. Neden bir Türk ressam<br />

yok? O nedenle bir ressam olarak gelecekten<br />

umutsuzum.<br />

82 Şubat <strong>2016</strong><br />

Peki ya “günümüzde sanatçı olmak” dersem<br />

neler söylersiniz?<br />

Üç türlü sanatçı mevcut. Biri yıllar önce<br />

isim yapmış günümüzde bu ismin meyvesini<br />

yemekte olan, üretmeyi bırakmış eski<br />

ürettikleriyle kendini tekrarlayan o da olmadı<br />

aslında kendi alanine girmeyen yeni<br />

sanatlara o isimle yelken açan…<br />

İkincisi günümüzde çeşitli yollarla isim<br />

yapmış (televizyon yarışmaları, flaş haberler<br />

vb.) üzerine zorlama sanatçı kıyayafetleri<br />

giydirilmiş olanlar… Önce ses,<br />

ses olmadı görsellik, görsellik de olmadı<br />

o zaman da teknolojik yardımlarla olağanüstü<br />

gösterilen sözde sanatçılar… Ve<br />

üçüncü türe geçtiğimizde de tamamen<br />

doğalında sanatçı doğan kişilerle karşılaşıyoruz.<br />

Şartları hiç kolay olmasa da kazıya<br />

kazıya bir yerlere gelmeye çabalayan<br />

aslında sanatında çok yerlere gelen ama<br />

çeşitli kılıflar altında sanatçı olmak öyle<br />

kolay değil yaftasıyla dışlanan. Ne medyada<br />

ne yazılı basında heberi çıkabilen<br />

yada çeşitli sponsorlar yardımı göremediği<br />

için yaptığı sanatını sergileyemeyen.<br />

Yaptığı sanatı ismi bilinmediği için değer<br />

görmeyen ve aslında beğenilip pazarlıklarla<br />

neredeyse bedavaya getirilen.Bütün<br />

bu yaşadıklarına ragmen kendini ve sanatını<br />

sevmeyi başarabilen ve ruhu çıkana<br />

kadar o sanatı devam ettiren asıl ve asil<br />

sanatçılar.<br />

Genç yetenekler için eğitim veriyor musunuz?<br />

Eli yatkın birinin bu işin ilmini<br />

alma süreci nasıl işler?<br />

Çeşitli zaman aralıklarıyla eğitim amaçlı<br />

kurslar açtım. Talep oluyor elbette ve<br />

zaman buldukça da karşılamaya çalışıyorum.<br />

Benim görüşüme göre resim yapmak<br />

isteyen bir kişinin önce resim yapan<br />

uzman bir kişiyi gözlemlemesi gerekiyor.<br />

Eline direkt kalem verilip sadece önüne<br />

bir obje koyup biraz da teknikleri anlatıp<br />

hadi çizin denmesi çok yanlış. Eğitim sistemimiz<br />

malesef benim görüşümün tersi.<br />

Genç yetenekler demişken, ağaç yaşken<br />

eğilir ya… Okullarda resim ya da müzik<br />

eğitimleri sizce yeterli mi?<br />

Malesef yeterli değil. Yaşken eğilmiş bir<br />

insan olarak resim ve resim eğitiminin<br />

ikinci plana atıldığını görüyorum. Aslında<br />

resim diğer derslerdeki başarıyı da artıracak<br />

bir rahatlama seansı olarak kullanılması<br />

gerekirken seçmeli ders yada boşluk<br />

doldurmak için kullanılıyor.


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Ünlü simaları ya da siyasi kimlikleri portrelemek ya da onlara<br />

eser yapmak daha mı zor?<br />

Alanınızda iyiyseniz resmini yaptığınız kişinin konumu çok önemli<br />

değildir. Zaten resim yapma aşamasında belli bir yerden sonra<br />

dış dünya sizin için bitiyor ve kendi dünyanıza dalıyorsunuz.Kendi<br />

dünyanızda da kişilerin konumları diye birşey olmuyor.<br />

Çalışmalarınız sırasında komik ya da enteresan bir anınız var mı<br />

başınıza gelen?<br />

Aslında bir çok anım var. O nedenle ana başlıklarını söyleyebilirim.<br />

Kişilerin özel günlerine portre çalışmalar yapıyorum. Resmini<br />

yapma esnasında resmini yaptığım kişinin trafik kazasında vefat<br />

etmesini de yaşadım, evli bir çiftin mutluluklarını resmederken<br />

kişilerin boşanmasını da yaşadım… İki ayrı şehirde olan sevgililerin<br />

birbirlerinden habersiz bir şekilde bana ulaşması ve süpriz<br />

olarak birbirlerinin yer aldığı aynı fotoğrafın resmini yaptırmaları<br />

da yine hoş bir anıdır.<br />

Bir fotoğraf karesi üzerinden tablo üzerine çalışma yapmak<br />

mümkün mü?<br />

Zaten resim 3 şekilde yapılır.Ya fotoğraftan bakarak, ya kişiyi<br />

yada manzarayı karşınıza alarak yada hayali olarak.<br />

Tercihiniz özgür çalışmalar mı? Bir fotoğraf karesi üzerinden birebir<br />

uygulamalar mı?<br />

Her ressam özgür çalışmak ister aslında, her sanatçı özgür ruhludur.<br />

Çünkü sanatçı yeniyi benzeri olmayanı üretendir. Tabi günümüzde<br />

de geçmişte olduğu gibi maddi kaygılar devreye girebiliyor<br />

ve sanatçı o özgür ruhundan taviz verebiliyor.<br />

Bir tablonun tarihi eser niteliği taşıması için ne kadar zaman<br />

geçmesi lazım?<br />

Bununla ilgili belli bir zaman verilemez. Aslında bir tablonun tarihi<br />

eser oluşunu sadece zamana ya da çok eski yıllarda yapılmış<br />

olmasına bağlayamayız. Eseri ortaya koyan sanatçının bir döneme<br />

yön çizen bir sanatçı oluşu, yine yaptığı resmin özgün oluşu<br />

ve benzerlerinin olmayşı gibi özellikleri de barındırmalı ki tarihi<br />

eser niteliği taşıyabilsin.<br />

Yerli ya da yabancı kimin portresini yapmak isterdiniz?<br />

Ara Güler hayranı olduğum bir sanatçıdır. Hem sanatçı duruşu ile<br />

hem de sanatındaki başarılarıyla beni hep kendine çekmiştir.O<br />

nedenle bir Ara Güler portresi yapmayı çok isterdim.<br />

Mesleki hedeflerinizde neler var?<br />

Gün geçtikçe teknolojinin insanları esir aldığı ve fikir düşünce yaratıcılık<br />

gibi sabır isteyen sanatların kaybolduğu dünyada takip<br />

edilen görüşleri merak edilen yaptığı resimlerle insanları resim<br />

sanatıda varmış dedirtebilen bir ressam olabilmek.<br />

Ressam Bob esprilerini bilirsiniz özellikle son dönemde sosyal<br />

medyada dönen… Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu<br />

tuvale aktarmanızı istesek, “ burada …. şu eksik ; o halde şuraya<br />

da …. şunu çizelim “ diyeceğiniz ne var?<br />

Sanat eksik ve onu yapacak sanatçı çizerdim.<br />

Sanatın evrenselliği hakkındaki görüşleriniz nelerdir?<br />

Sanat dünyadaki bütün insanların anlayabildiği tek dildir. Herhangi<br />

aracı ya da bilgi gerektirmez. Öyle ki bunda zaman farkı<br />

da önemli değildir. İlk çağlardaki insanları karşımıza alabilseydik<br />

onları anlayamayabilirdik ama çizdikleri duvar resimlerini şuan<br />

bile anlayabiliyoruz. Sanat insanlar için büyük önem arzeder.<br />

Günümüzde insanların yaptığı en büyük hata çok konuşmak ve<br />

yazmaktır. Kimse susmayı, düşünüp doğru konuşmayı tercih etmiyor.<br />

Ve bu yüzden barış değil de savaş kelimesini anıyoruz sadece.<br />

Sanat insanların yaptığı bu hatayı kabul etmez.Önce seni<br />

düşündürür sonra belli bir anlama ve yoğunlaşma gerektirir. Son<br />

olarak da sabırla sonucunu bekleme. Ortaya çıkan sonuç ise karşısındaki<br />

kişinin görüşüne ne kadar ters olursa olsun önce onu<br />

anlaması gerekmektedir. İnsanlar bunu konuşma ile başaramıyorken<br />

sanat tüm dünyaya kendi dili ile konuşurken hem anlaşılıyor<br />

hemde bunu yaparken kavga çıkarmıyor. O nedenle sanat<br />

herşeyde olması gerekendir.<br />

Yağlı boya tabloların bakımı nasıl yapılır?<br />

Yağlıboya bakımı eserin yaşıyla doğru orantılıdır. Bakım resmin<br />

durumuna göre çeşitli şekillerde yapılır. Üzerinden uzun yıllar<br />

geçmemiş ise ve herhangi bir yerinde hasar yok ise nemli tüy<br />

bırakmayan özel bezlerle tozunu alabilir resmin yapılışından en<br />

az 6 ay geçmiş ise özel yağlıboya vernikleri ile de resmi koruma<br />

altına alabilirsiniz. Resmin yapılışından uzun yıllar geçmiş ise ve<br />

resimde hasarlar meydana gelmiş ise alanından uzman bir ressamdan<br />

yardım alarak önce hasarlar giderilir sonrasında bakım<br />

çalışması yapılabilir.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

83


CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

Harika bir adamla tanıştınız ve işler çok güzel gidiyor. Hatta o kadar iyi<br />

gidiyor ki, ciddi ciddi evliliği düşünmeye başladınız. Ama evliliğin sonsuza<br />

kadar süreceğini bilmek ya da sizi hep mutlu edecek mi diye öngörüde bulunmak<br />

mümkün mü?<br />

Bu aralar hangi gazeteye baksanız ya da<br />

hangi internet sitesini açsanız bir boşanma<br />

haberi alıyorsunuz. Biliyoruz çünkü<br />

biz de bunu yaşıyoruz. Erkeklerin en<br />

çok istediği kadınlar sıralamasında üstlerde yer<br />

alan Irina Shayk bile beş yıllık sevgilisi Cristiano<br />

Ronaldo'ndan ayrıldı. Haberi ortak açıklamayla<br />

duyurduktan sonra, Shayk'ın aldatıldığı dedikoduları<br />

yayıldı. Hiç boşanacağını düşünmediğiniz<br />

arkadaşlarınız bile boşandı. Peki, nasıl oluyor da<br />

"Seni sonsuza kadar seveceğim" sözü bir anda<br />

yalana dönüşüyor ve kadın büyük hayal kırıklığı<br />

yaşıyor?<br />

Yapılan bir araştırmaya göre, kadınların üçte ikisi<br />

yaptıkları kötü seçimden dolayı pişmanlık duyuyor<br />

ve boşanıyor. Ama uzmanlara göre, daha nişanlanmadan<br />

önce birkaç maddeye dikkat ederek<br />

kendinizi bu kaderden koruyabilirsiniz. Bir erkeğin<br />

evlenilecek erkek olduğunu anlamak ve yanlış erkeği<br />

seçme olasılığınızı azaltmanın yolları yok değil.<br />

Bu noktalara dikkat ettiğinizde erkek arkadaşınızla<br />

aynı değerlere sahip olup olmadığınızı ve<br />

doğru sebeplerle onunla evlenip evlenmeyeceğinizi<br />

anlayabilirsiniz. Erkek arkadaşınız hayatınızın<br />

aşkı mı ya da olası eski kocanız mı? Bunu anlamak<br />

için altı maddeye dikkat etmelisiniz.<br />

Geçmişini Görmezden Gelmeyin<br />

Erkek arkadaşınızın geçmişinde tanıdığınız erkeğe<br />

benzetemediğiniz için rahatsız olduğunuz bir<br />

bölüm var mı? Sonrasında ise ilişkinizin bir tekrarı<br />

kaldırıp kaldıramayacağı konusunda karar verin<br />

çünkü eski alışkanlıklar geri gelecektir.<br />

Birisinin gelecekte nasıl davranışlar sergileyeceğini<br />

anlamanın en güzel yolu, onun geçmişteki<br />

davranışlarına bakmaktan geçer. İlişki geçmişinde<br />

kısa süreli takılmalar ve kızgın eski sevgililer<br />

varsa, onu değiştirecek tek kadın olma düşüncesi<br />

eminiz ki size çok çekici gelir. Ama bir erkek birkaç<br />

sefer kötü davranışlar sergilediyse, bunlar mutlaka<br />

sonradan kendini tekrar edecektir. Sadece yüzeyde<br />

bunu göremiyorsunuzdur çünkü içinde bir<br />

yerde yatıyordur. Tutkulu aşk evresinde size çok iyi<br />

davranabilir. Bu da genellikle 18 ay sürer. Ama o<br />

süreden sonra eski alışkanlıklarına döner.<br />

İnsanlar tabii ki değişebilir. 20'li yaşlarındayken<br />

çapkınlıklarıyla nam salan erkekleri şimdi bebek<br />

arabası sürerken görebilirsiniz. O dönem 20'li<br />

yaşlarında mı kaldı yoksa kişiliğine etki bırakarak<br />

derinlerde bir yerde mi saklanıyor, önce bunu<br />

çözmelisiniz. Ona ne gibi davranışların güvenini<br />

kıracağını sorun ve kendi beklentilerinizden bahsedin.<br />

84 Şubat <strong>2016</strong>


Geçmişinde evlilik için belirlediğiniz standartlara<br />

uymayan şeyler yaptıysa, onu bir kenara<br />

çekin ve konuyu gündeme getirin. Neyi, neden<br />

yaptı ğını ona sorun. Size verdiği sebepler arasında<br />

şimdiki durumuna uymayan şeyler varsa<br />

(örneğin arkadaşlarıyla yaşadığı dönemde çok<br />

partilediyse) bunun geçici bir durum olduğunu<br />

anlayabilirsiniz. Ama evlendiğinizde geçmişindeki<br />

bazı aksiyonlar harekete geçebilecek sinyalleri<br />

veriyorsa (örne ğin stresli olduğu dönemlerde<br />

çok partiliyorsa), bu alışkanlıklar onun<br />

hep içinde var olacak demektir.<br />

Ne İstediğinizi Bilin!<br />

Sevgiliniz yemekten anlıyor veya çok güzel giyiniyor<br />

ve siz bu duruma bayı lıyorsunuz, öyle<br />

değil mi? Bu çok güzel. Tabii daha önemli şeyleri<br />

göz ardı edip bu özellikler yüzünden gözlerinizi<br />

kör etmediğiniz sürece… Psikolog Elizabeth<br />

Lombardo, hastalarından büyük bir daire çizmelerini<br />

istiyormuş. O büyük dairenin içine bir<br />

de küçük daire çizdiriyormuş. O küçük dairenin<br />

içine bir eşte aradıkları özellikleri yazdırıyor,<br />

büyük daireyle arasında kalan kısıma ise "Olsa<br />

güzel olur" özelliklerini yazdırıyormuş. Bunun<br />

sonucunda ise şunu söylüyor: "Bir partnerde<br />

küçük daire içinde çizdiğiniz özellikleri arayın,<br />

tersini değil."<br />

Sevgilinizin özelliklerine bakarken, kötü tarafları<br />

var mı ve bunlarla baş edebilir misiniz diye bakın.<br />

Örneğin iyi bir finansçı olduğunu düşünüyor<br />

olabilirsiniz ama işi gereği çok seyahat etmesi<br />

gerekiyorsa hayatınızdaki yokluğu ile baş edebilecek<br />

misiniz? Geniş bir arkadaş çevreniz varsa,<br />

bu çok büyük bir problem olmayabilir ama<br />

evde sevgilinize sarılıp oturmayı seviyorsanız<br />

onun devamlı seyahat ettiği bir evlilikte mutlu<br />

olamazsınız.<br />

Geleceği gören gözlüklerinizi çıkarın<br />

ve onu olduğu gibi görün<br />

Ceo olmanın hayallerini kuran bir MBA öğrencisi<br />

ile birliktesiniz diyelim. Öğrenci kredilerini öderken<br />

geleceği görmek pek mümkün olmayabilir.<br />

Şunu unutmayın: Onun şu andaki haliyle evleniyorsunuz;<br />

bir gün olmasını umduğunuz erkekle<br />

değil. Onun tutkulu haline kendinizi kaptırmak<br />

çok güzel gelebilir ama onun potansiyel kariyerine<br />

ya da olası finansal durumuna bel bağlamamalısınız.<br />

Siz onun başarılı olacağından emin olsanız<br />

bile, dünyanın geri kalanının sizinle aynı fikirde<br />

olmayabileceği olasılığını da düşünmelisiniz.<br />

Beklentileriniz ve gerçekler farklı olabilir. Gerçekler<br />

beklediğiniz gibi çıkmadı- ğındaysa evlilik,<br />

zaman içinde mutsuzluğa sürüklenebilir.<br />

Ve parasal durumlar evlenmeniz konusunda sizi<br />

itekliyorsa durup düşünmenizi tavsiye ediyoruz.<br />

Çünkü kadınların yanlış erkeklerle evlenmesinin<br />

altında finansal güvensizlik yatıyor. Çünkü bazı<br />

kadınlar yaşadıkları maddi sorunların üstesinden<br />

birleşmiş ve iki katına çıkmış maaşla gelebileceklerine<br />

inanıyor. Bu noktada size zengin<br />

ama mutsuz olan çok evli çift olduğunu hatırlatmak<br />

isteriz.<br />

Aile dinamiklerine dikkat edin<br />

Ailesine bağlılığına dayanarak, sadece onunla<br />

evlenmeyeceğinizi söylemeliyiz. Şimdi onları<br />

görmezden gelebiliyor olsanız da, evlendiğinizde<br />

ailesi hayatınızda büyük rol oynayacak. Bu<br />

insanların sadece düğünüzde yer almayacağını,<br />

gelecekteki tüm özel günlerinizde hayatınızın<br />

bir kenarında var olacaklarını aklınızda bulundurmalısınız.<br />

Örneğin çocuğunuz olduğunda<br />

hastanede yanınızda ve büyük tatillerde geniş<br />

masanın etrafında mutlaka bulunacaklar. Birbirinizin<br />

ailesini sevmek zorunda değilsiniz ama<br />

onları hayatınıza ne kadar dahil edeceğiniz konusunda<br />

hemfikir olmalısınız. Aile geleneklerini<br />

dikkatlice inceleyin ve ne sıklıkta görüşüp<br />

iletişime geçtiklerine bakın. Eğer siz ailenizle<br />

her pazar akşam yemeği yiyorsanız ve o sadece<br />

bayramlarda ailesiyle bir araya geliyorsa, ailenin<br />

anlamı konusunda ileride sorunlar yaşayabilirsiniz.<br />

Bu, durumu göz ardı etmemenizi gerektiren bir<br />

durum. Dolayısıyla onunla konuşmalı ve orta<br />

nokta bulmalısınız. Zaman içindeki beklentilerinizi<br />

onun önüne dökün ve neyin içine girdiğinizi<br />

görün. Ailesini her zaman görmemek sorun olmayabilir<br />

ama onları sizden önemli bir konuma<br />

koyarsa ya da sorunlu zamanlarda onların tarafını<br />

tutma olasılığı varsa, ileride ciddi sorunlar<br />

yaşayabilirsiniz. Çünkü her zaman birbirinizi ön<br />

planda tutmalısınız.<br />

Aranızda bir kıvılcım yoksa onu<br />

unutun<br />

Tüm bu ortak değerlerden bahsettikten sonra,<br />

şu birincil gerçeği unutmayın: Aranızda mutlaka<br />

bir etkileşim olmalı. Ekonominin belirsizliğinin<br />

süregeldiği zamanlarda, kadınların çekimden<br />

daha çok istikrarın öneminden bahsetmesi<br />

daha kolaydır. Ama bir ilişkinin sürebilmesi için<br />

kimyaya da ihtiyacınız var. Tabii ki yıllardır birlikteyseniz,<br />

kapıdan girer girmez birbirinizin üzerine<br />

atlamazsınız. Ama yine de zaman zaman<br />

birbirinizin üzerindekileri parçalamayı istemelisiniz.<br />

Başarılı bir evlilik, çok iyi iki arkadaştan<br />

ötesi olmak anlamına geliyor. Muhteşem seks,<br />

sorunları yok etmez ama zor zamanlarda ilişkinizi<br />

zarar görmekten korur.<br />

Cinselliği önemseyin<br />

Tabii ki yıllardır birlikteyseniz, kapıdan girer girmez<br />

birbirinizin üzerine atlamazsınız. Ama yine<br />

de zaman zaman birbirinizin üzerindekileri parçalamayı<br />

istemelisiniz. Başarılı bir evlilik, çok<br />

iyi iki arkadaştan ötesi olmak anlamına geliyor.<br />

Muhteşem seks, sorunları yok etmez ama zor zamanlarda<br />

ilişkinizi zarar görmekten korur.<br />

Evlenmek için belli bir süre<br />

belirlemeyin<br />

Etrafımızdaki çoğu kadın kafasında evlenmesi<br />

gereken yaşı belirlemiştir. Sizin sayınız biyolojik<br />

saati yenmekle veya kız kardeşinizin kaç<br />

yaşında evlendiği gibi faktörlerle ilgiliyse, sizin<br />

üzerinizde gücünü ilan eder ve o yaş yaklaştıkça<br />

yanlış erkekle evlenme riskinizi artırır. Kadınlar<br />

evlenmeleri gereken yaşı geçtiklerini düşünmeye<br />

başladıklarında, "kararında" bir erkekle<br />

CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

evlenmeye razı gelir. Değerli zamanlarını boşa<br />

harcamaktan korktuklarından, normalde birlikte<br />

olmayacakları erkeklerle olurlar.<br />

Böylesi korkuların kararınızı etkilemediğinden<br />

emin olmak için, daha genç olsaydınız o erkekle<br />

birlikte olur muydunuz diye kendinize sorun. Şayet<br />

cevabınız güçlü bir "Evet" değilse, o yüzüğü<br />

neden takmak istediğinizi belirleyin. Kafanızda<br />

belirledi ğiniz zamanın gerisinde kalmak ve yalnız<br />

olmaktan mı korkuyorsunuz?<br />

Çocuk sahibi olmak istiyor ama hayatınızdaki<br />

erkeğin çocuğunuzun babası olmasını isteyip<br />

istemediğinizden emin değilseniz, evliliği erteleyin.<br />

Yanlış erkekle evlenmek sizi ileride mutlu<br />

bir anne yapmayacak, bunu da aklınızın bir köşesine<br />

not edin.<br />

Evlenmekten korkmak normal mi?<br />

İçinizde başlayan titremeler geçici bir duruma<br />

mı işaret ediyor, yoksa iç sesiniz size hata yaptığınızı<br />

söylemeye mi çalışıyor? Korkunuz tavan<br />

yaptığında şunlara dikkat edin: O esnada evlilik<br />

hakkında mı konuşuyorsunuz ya da sadece sevgiliniz<br />

hakkında mı konuşuyorsunuz? Evlenmek<br />

üzereyken, nişanlınız hakkında konuşmak içinizi<br />

mutlulukla ve heyecanla doldurmalı. Düğün<br />

konusunda endişelenmeniz çok normal ama endişeleriniz<br />

damat konusundaysa durup düşünmekte<br />

fayda var.<br />

Başka bir şey daha var: Kendinize ya da arkadaşlarınıza<br />

şu soruyu sormamalısınız: "Onun<br />

doğru kişi olduğunu nasıl anlayabilirim?" Çünkü<br />

bu orgazma benzer. Orgazm olup olmadığınızdan<br />

emin değilseniz, olmamışsınızdır. Üzerinde<br />

düşündükten sonra erkek arkadaşınızın doğru<br />

kişi olduğundan hâlâ emin değilseniz, o doğru<br />

kişi değildir.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

85


CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

86 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

İLİŞKİ DURUMU AÇIKLANMALI MI?<br />

Uzmanlar, Facebook hayatımıza girdiğinden beri ilişkilerimizin<br />

eski tadının kalmadığını söylüyor. Sevdiklerimizle buluşup hasret<br />

gidermek yerine onların site üzerinden neler yaptığını, kimlerle<br />

görüştüğünü, nerelere gittiğini takip etmeyi endişe verici olarak<br />

nitelendiriyor. Sitede en çok ikilemde kalınan durumlardan biri<br />

de ilişki durumunun belirtilmesi ya da belirtilmemesi. Sevgiliniz<br />

ilişki durumunu açıklamak istemediğinde sakin olun ve kendinize<br />

buranın sadece bir internet sitesi olduğunu, ilişkinizin geleceği<br />

ile ilgili karar vermek yetkisine sahip olmadığını hatırlatın. Yazar,<br />

buradaki herkesin sizin ilişki durumunuzu bilmek zorunda olmadığını,<br />

özel hayatınızı kendinize saklamanız gerektiğini söylü- yor.<br />

Dolayısıyla tavsiyesi de, bu bölümü boş bırakmanız yönünde. İlişki<br />

devam ederken ayrılığı düşünmek çok üzücü ama ayrıldığınız<br />

durumda "… ile ilişkisi var" kısmının birden bozulması, sinirlerinizi<br />

daha da yıpratır. Ayrılığın arkasından sırf ilişki durumunu değiştirmekle<br />

karşı karşıya kalmamak için, Facebook hesabını geçici<br />

süreliğine kapatanları görüyoruz. Sıkıntılı durumlarla karşılaşmamak<br />

ve daha da önemlisi erkek arkadaşınızla sorun yaşamamak<br />

için o kısmı boş bırakmakta fayda var.<br />

ESKİ SEVGİLİ İLE FACEBOOK'TA ARKADAŞ KALMALI<br />

MI?<br />

Bu sorunun cevabını ilişkinin nasıl bittiği veriyor. Eski sevgilinizin<br />

hâlâ listenizde olması durumu saatli bombaya benzetiliyor.<br />

Atacağı mesaj ya da fotoğrafınıza yaptığı yorum yeni sevgilinizle<br />

tartışmanıza, hatta ondan ayrılmanıza sebep olabiliyor. İleride bu<br />

kişinin sorun yaratacağına inanıyorsanız onu bir süre sonra listenizden<br />

silin. Sevgiliniz, eski kız arkadaşını listesinde tutuyorsa<br />

onunla bu durumu konuşabilirsiniz. Yine de bu konuda ısrarcı<br />

olmayın. Yeni bir ilişkiye başladığınız durumda ise yazar, bahar<br />

temizliği yapmanızı öneriyor. Eski sevgilinizi hatırlatacak herhangi<br />

bir duvar yazısı, etiketlenmiş fotoğraf ya da mesaj kesinlikle<br />

tutmayın. Geçmiş yıllardaki paylaşımlarınıza kadar gidilebilecek<br />

Facebook Zaman Tüneli, gerçekten sorun çıkmasına sebep olabiliyor.<br />

FACEBOOK ÇAPKINLARI<br />

Facebook, erkekler için bulunmaz bir av sahası olarak tanımlanmış.<br />

Erkeğin evli ve çocuklu olması da fark etmiyor. Evli erkekler<br />

burada bekar gibi hareket ediyor, saatlerini bu sitede harcıyorlar.<br />

Bunlar gerçek hayatta evli, Facebook'ta bekarlar. Burada konuşmaya<br />

başladığınız erkeğin evli olduğunu anlayamadığınız durumlar<br />

yaşanabilirken, erkeğin evli olduğunu bildiği halde konuşmaya<br />

devam eden kadınlar da var. Çünkü onlar, bu erkeğin eşiyle<br />

arasının kötü olduğu ve yakında boşanacağı yalanına inanıyor.<br />

Siz "ben bu yalanlara kesinlikle kanmam" diyorsanız, arkadaş<br />

listenizi dışarıdaki çapkınlardan ve kötü niyetlilerden korumalısınız.<br />

Arkadaş listenizi gizleyebilirsiniz.<br />

SEVGİLİYLE AYRILMANIN FACEBOOK ADABI<br />

Eskiden tartıştığımız arkadaşımızla bir süre görüşmezdik, olur<br />

biterdi. Ama şimdilerde restleşme, Facebook arkadaş listesinden<br />

silme şeklinde oluyor. Bu sayede karşıdaki kişi gözden çıkarıldığını<br />

anlıyor. Bu arkadaş silme olayını sevgilisi için kullananlar da<br />

var. Sevgilisiyle arası bozulan, sevgilisini listeden çıkararak gerekli<br />

mesajı verdiğini düşünebiliyor. Demirel burada, sevgilinizle<br />

sorununuz olduğunda bunu yüzyüze halletmenizi tavsiye ediyor.<br />

Aşk hayatınız dalgalıysa, bunu Facebook paylaşımlarınızda dile<br />

getirmeyin. Biten bir ilişkinin ardından duvarınıza yazdığınız yorumlar<br />

ondan çok size zarar verecektir. Yazdıklarınızı tüm arkadaşlarınız<br />

okuyor. Yazdığınızın altına arkadaşlarınızın yaptığı<br />

yorumlarhiçbir zaman hafızalardan silinmez, bunu hatırlatalım.<br />

İş hayatından tanıdıklarınızın da listenizde olduğu durumlarda,<br />

itibarınızın da bu çeşit paylaşımlarla zedeleneceğini aklınızdan<br />

çıkarmayın.<br />

PSİKOLOJİMİZİ NASIL ETKİLİYOR?<br />

Facebook'a bakabilmek için telefonumuzu neredeyse koynumuzdan<br />

eksik etmediğimiz hale geldik. Nurhan Demirel, bunu bağımlılıkla<br />

eş tutmuş. Sürekli takipte kalmak başlı başına bir sorun.<br />

Okura şu soruyu yöneltiliyor: Bir insan durup dururken neden fotoğrafının<br />

beğenilmesini ister? Özellikle mesaj atıp "Facebook'ta<br />

fotoğrafımı beğenir misin" diye soran kişilerin ne gibi sorunları<br />

olabilir? Bu, kendini beğenmişlik değil de nedir? Bu kişiler sürekli<br />

paylaştıkları fotoğrafları başkaları beğenmediğinde kızıp öfkeleniyorlar.<br />

Kendisini ait olmadığı bir sosyal sınıfa dahilmiş gibi<br />

göstermeye çalışanlara dikkat çekiliyor. Evde otururken lüks bir<br />

restorandaymış imajı veriyorlar. Andy Warhol'un "Bir gün herkes<br />

15 dakikalığına ünlü olacak" öngörüsü bugün sosyal medyanın<br />

kendi fenomenlerini yaratmasıyla gerçeğe dönüştü. Sıradan bir<br />

kişi de tıpkı ünlüler gibi beğenilme ve toplum tarafından onaylanma<br />

ihtiyacı duyuyor. Diğer yandan yazar, Facebook'a bakmadan<br />

yapamadığını düşünenlere, siteyi sadece arkadaşlarıyla mesajlaşmak<br />

için kullanmalarını ve profil sayfalarında sörf yapmayı<br />

bırakmalarını salık veriyor. Burada gördüğünüz ideal hayatların<br />

sizi aldatmasına izin vermeyin. Hayatlarına özendiğiniz insanlar<br />

da sorunlar yaşıyor ya da geçim sıkıntısı çekiyor olabilir. Kendinize<br />

bu soruyu sorun: İdeal yaşamların ya da mutlu evliliklerin ne<br />

kadarı gerçek?<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

87


CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

Erkeğin dizlerinin üzerine çökerek evlilik teklif etmesi ile düğün<br />

salonunun oturma planı, davetiyelerin basılması, masaların<br />

süslenmesi, davetli listesinin hazırlanması hakkında sürekli<br />

tartışan ve her şey için sinirlenen bir adam haline gelmesi<br />

arasında çok kısa bir süre vardır. Evlilik teklifinde bulunan bir<br />

erken sadece sizinle hayatını birleştirmek ister. Evlilik hazırlıklarıyla<br />

ilgili detaylarla uğraşmak, oradan oraya koşturmak için en ufak bir<br />

istek taşımaz. Hatta bu tür konularda endişelenmekten, planlar yapmaktan<br />

ve işleri takip etmekten özellikle kaçınmaya çalışır. Kısacası erkekler<br />

evlenmeye karar verdikleri halde, evlilik öncesi yaşanan sıkıntılarla ilgilenmeyi,<br />

bunlar üzerinde düşünmemeyi tercih ederler. Dışarıdan bakıldığında<br />

damat adayının olayı sahiplenmediği bile düşünülür.<br />

Bu tür zamanlar, çoğu gelin adayının hayatını doğru erkekle birleştirip<br />

birleştirmediği konusunda şüphelere kapıldığı zamanlardır. Evlilik töreni<br />

ile ilgili sürekli espriler yapan, sizi aşırı detaycı bulan ve işleri takip etmekten<br />

kaçınan bir erkeğin birdenbire sinirli, bağırıp çağıran biri haline<br />

gelmesi özellikle sizi çok şaşırtabilir. Bu tür tepkiler aslında erkeğin işi hiç<br />

de hafife almayıp, alır gibi göründüğünün en iyi kanıtıdır. Gergin ve sorumlulukları<br />

karşısında tepkili bir nişanlıyla baş etmek mümkün müdür?<br />

Elbette mümkündür! İlk olarak tavsiyemiz, bu duruma saplanıp kalmayın.<br />

İkinci olarak, kendi kendinize onun evlilik öncesi bir gerginlik yaşadığını<br />

ve bu ruh halinin tamamen geçici olduğunu ona hatırlatın. Üçüncü olarak,<br />

olaylara onun tarafından bakmayı deneyin. Ve tüm sorunların bir çözümü<br />

olduğunu asla unutmayın! Şimdi yazımızı okuyun ve onları gerginleştiren,<br />

sizi de yıpratabilecek muhtemel sorunlara ve olası çözümlere bir göz atın.<br />

Doğru erkek mi, değil mi?<br />

Önce kendiniz sakinleşin! Evet, kabul ediyoruz ki bu iş tıpkı mayın tarlasında<br />

yürümeye benziyor. Ve diğer gerçek de şu ki, ortada sadece bir<br />

damat adayı vardı… Elbette daha önce hayatınıza birileri girmişti. Fakat<br />

her biri sizi hayal kırıklıkları içinde, kalbi kırık bırakıp, çekip gitti. Gayet iyi<br />

biliyorsunuz ki, epey zamandır çevrenizdeki erkeklerin büyük çoğunluğu<br />

yatak arkadaşından başka bir şey olmaya hevesli değil. Zaten isteseler de<br />

sizin için doğru adam olmadıkları kesin. Çoğunlukla, her biri bir başka iş<br />

için uygun. Biriyle içki içmeye gidebiliyorsunuz, biriyle dertleşiyorsunuz,<br />

bir diğeri ise eski bir okul arkadaşınız. Ki zaten pek sık görüşmüyorsunuz.<br />

Kim bilir, belki de sizin için en iyisi o?<br />

88 Şubat <strong>2016</strong>


Ya en sondan bir önceki seçiminizi hatırlıyor<br />

musunuz? Biraz kekeliyordu ve çok utangaç<br />

olduğu için bir oda dolusu insanla konuşmak<br />

şöyle dursun, sizinle buluşmadan önce dahi<br />

kadeh kadeh içmesi gereken biriydi. Ya da hani<br />

şu hava atmaya bayılan bir diğeri? Arkadaşlarınız<br />

onun konuşmalarıyla öyle eğlenmişlerdi ki,<br />

gülmekten kendilerinden geçip, koltuklarından<br />

yere yuvarlanmışlardı. Gerçekten çok ama çok<br />

utanç vericiydi. Hala düşündükçe moralinizi<br />

bozan bu durum, belki de arkadaşlarınızın biraz<br />

işi abartmasıyla ilgiliydi. Kim bilir, belki de<br />

arkadaşlarınız o gece içkiyi biraz fazla kaçırmışlardı.<br />

Tanıdığınız bazı erkeklerse, diğerlerinden daha<br />

tehlikeliydi. Direkt seçim dışı kalan erkeklerle<br />

aynı gruba üye olmalarına rağmen, bunu şahane<br />

biçimde gizleyecek kadar sinsiler. Hatta<br />

o kadar sinsiler ki, dışardan bakıldığında mükemmel<br />

erkeğe çok benzerler. Tıpkı elinde iri<br />

mi iri bir balıkla poz veren balıkçıların hikayelerinde<br />

olduğu gibi. Gerçekte harika bir balık gibi<br />

görünürler ama aslında sadece yatak ıslatan<br />

can sıkıcı bir hikayeden ibaretler.<br />

Sonuçta en iyi adayı seçtiğinizden eminsiniz.<br />

En iyi aday olmasa, zaten seçilmiş olması imkansızdı,<br />

öyle değil mi? Hem unutmayın ki son<br />

zamanlarda gergin görünmesi sadece bir panik<br />

ifadesidir ve kesinlikle geçicidir.<br />

Harcamalar büyük problemdir!<br />

Evlenmek hemen hemen herkes için oldukça<br />

pahalıya patlayan bir iştir. Hepimiz bu gerçeği<br />

iyi biliriz. Ama bir şeyi genel olarak bilmek gayet<br />

soyut bir hisken, insanın kendini “Tanrım,<br />

bu ödemelerin altından nasıl kalkacağım ben?”<br />

diye düşünürken bulması, bambaşka hislerdir.<br />

Damat olmaya özenirken, kendini birden bire<br />

bir yığın borca batmış bulan erkek gergindir. Bir<br />

yandan sizin için ve kendi için her şeyin en güzelini<br />

arzu eder, diğer yandansa sürekli olarak,<br />

bütün bu ödemelerin altından kalkması için kaç<br />

yıl daha köle gibi çalışması gerektiğini hesaplar.<br />

Herkes bu tür ikilemler yaşar ama önemli<br />

olan bu ikilemin, erkek üzerinde yarattığı baskının<br />

şiddetidir.<br />

Bir damat adayının ödemeler konusunda gün<br />

geçtikçe asabileştiğini fark etmeye başladınızsa,<br />

bunu ortadan kaldırmak için sizin yardımcı<br />

olmanız gerekir. Yardım etmenizin tek yolu<br />

ise her ikinizin de bütçenizin isteklerinizin ne<br />

kadarına yettiğini bilmenizden ve bu bütçeye<br />

sadık kalmanızdan geçer. Bu noktada nişanlınızla<br />

bütçe konusunda açık açık konuşmalı ve<br />

sıkıntıları onunla paylaşmalısınız. Üstüne üstlük<br />

tüm borçları ikiniz birlikte ödeyeceksiniz.<br />

Ne kadar borcunuz varsa gelecek yaşamınızda o<br />

kadra çok şeyi ertelemek zorunda kalacaksınız.<br />

Belki sevdiğiniz bir sürü lüksten, eğlenceden<br />

ve güzel tatillerden uzun bir süre vazgeçmeniz<br />

gerekecek! Unutmayın ki evlenmek başklarıyla<br />

aşık atmanızı gerektiren durumlardan biri değildir.<br />

Destek sorunu<br />

Damadın stresini paylaşabileceği, olayları espriyle<br />

ele alacak, pratik bir arkadaşı varsa, işiniz<br />

çok kolay demektir. Komik ve damada her konuda<br />

yardımcı bir erkek arkadaş, başarılı düğünler<br />

için sokağınızın köşesindeki dükkanlar kadar<br />

vazgeçilmezdir. Bu dakikadan itibaren herkes<br />

birbirine bunu iletsin! Çünkü bu tip bir arkadaş<br />

demek, damadın kendini küçük düşürecek bir<br />

yumruk atmasını engelleyen mükemmel bir<br />

dengeleyiciye sahip olmak demektir. Bu özellik<br />

aslında daha eski tarihlerde ilişki sanatı olarak<br />

adlandırılan bir meziyettir. İyi arkadaş düğünde<br />

çok içmeyen, içince kendini dağıtmayan, moral<br />

veren ve pratik çözümler üreten kişi anlamına<br />

gelir ve her damadın bu türden bir yakın arkadaşın<br />

desteğine ihtiyacı olur. Bu arkadaş, gelin<br />

arabasını süsletmeye götürür, bahşiş isteyenlere<br />

zarflarda paralar dağıtır, arabayı kullanır,<br />

damada moral ve destek verir.<br />

“Evet” sırasında ağlarsa<br />

Evlilik töreni herkesin duygularını hassaslaştırır.<br />

En rahat görünen bir erkek bile, bu duygu<br />

yoğunluğu esnasında küçük bir kız çocuğuna<br />

dönüşüp hassaslaşabilir. Aslında harika bir<br />

kadınla hayatını birleştirdiğini düşünen bir<br />

erkeğin mutluluktan ağlamasında bir gariplik<br />

yoktur. Ama belki siz, erkeğin evlenerek bekarlık<br />

hayatına veda ettiği için gözyaşı döktüğünü<br />

düşünüyorsunuzdur. Evet, aslında kabul etmek<br />

lazımdır ki bu duygu da erkekleri ağlatabilir.<br />

Bu, hislerin karmaşasıdır. Onun bu hali muhtemelen<br />

sizi şaşırtıp telaşlandıracaktır ama siz<br />

de görürsünüz ki bu aşırı duygulanımın hemen<br />

ardından aynı erkek, size “Eşim” diye hitap<br />

edecek ve hayatından da gayet memnun görünecektir.<br />

Hem evlilik töreni sırasında gözleri<br />

dolan bir erkek o kadar sevimli görünür ki, diğer<br />

bütün kadınlar, gelinin yani sizin, aslında<br />

ne kadar şanslı biri olduğunuzu düşünmekten<br />

kendilerini alamazlar.<br />

Terleyen damat sinirlidir!<br />

Herkes güneşli, pırıl pırıl, aydınlık bir havada<br />

evlenmek ister. Bu hemen herkesin dileğidir,<br />

öyle değil mi? Oysa açık havada yapılan bir düğün,<br />

her zaman kapalı bir alanda yapılandan<br />

daha zor şartlar içerir. Açık havada evlenmek<br />

yerine, kapalı bir salon seçerseniz, en azından<br />

soğuk bir günde sıcak içeceklerle insanların<br />

içini ısıtabilir, sıcak bir günde soğuk içecekler<br />

ve havalandırma yardımıyla sıcağın hissedilmesini<br />

önleyebilirsiniz. Isısı kontrol edilebilen<br />

kapalı bir alan aslında herkesten çok gelin ve<br />

damadın rahat etmesini sağlar. Sıcaktan terler<br />

içinde kalmazsınız. Damadın ceket ve kravatla<br />

oturmak yüzünden sinirleri de bozulmaz. Hele<br />

bir yaz düğünüyse ve damat beyaz bir smokin<br />

seçtiyse, açık alanda istediği her yere yaslanması,<br />

dokunması imkansızdır. Ama kapalı bir<br />

alan, kıyafetinin kirlenme olasılığını ortadan<br />

kaldırdığı için daha rahat hareket etmesine<br />

müsaade eder. Özellikle temmuz ve ağustos aylarında<br />

gündüz aşırı sıcak olduğu gibi, geceleri<br />

ani yağmurlar görülebilir. Durun ve düşünün<br />

bakalım! Katıldığınız açık hava düğünlerinden<br />

kaç tanesinde ani yağmura tutuldunuz? Şayet<br />

açık hava düğünü yapmak sizin için çok önemliyse,<br />

o zaman yanınıza özellikle damat için tişört<br />

almayı unutmayın deriz!<br />

İlk dans kabusu<br />

Genellikle erkekler sadece ve sadece tek bir<br />

nedenle dans ederler. Kadına eşlik etmek! Bir<br />

erkek, nişanlandığı andan itibaren ayaklarına<br />

geçirdiği dans ayakkabılarını, sonsuza dek<br />

ayağında taşımayı kabul etmiş erkek demektir.<br />

Ve sizinle ilk dansını yaptığında da aslında zorunlu<br />

olarak piste yürümektedir. Çünkü o kadar<br />

insanın gözü önünde hata yapmaktan korkar.<br />

Ne kadar feci değil mi? Ama çözümsüz değil! Bu<br />

sorunu aşmak için önceden pratik yapmayı önerin<br />

ona ve hantal, eli ayağı birbirine dolanmış,<br />

hata yapmaktan korkan acemi çaylak görüntüsünden<br />

ne kadar çabuk sıyrıldığını görün. Hele<br />

hele uygun bir müzik seçimi yapılmışsa, hatta<br />

müziği kendi seçmişse bütün çekingenliğini<br />

üzerinden kolayca atacaktır. Eğer tüm bunlara<br />

rağmen, hala gönül rızasıyla dans edemeyecekse,<br />

heyecanı bir türlü geçmek bilmiyorsa, en<br />

CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

güzel ailenizin veya yakın arkadaşlarınızın fazla<br />

beklemeden pistte size katılmalarını organize<br />

edin.<br />

Alkol sorunu<br />

Kendi düğününüzde konuklarınızın arasından<br />

birilerini kapı dışarı etmek zorunda kalmak gerçekten<br />

kötü bir histir. Ama kimi zaman bunu<br />

yapmaya mecbur kalabilirsiniz. Özellikle öğleden<br />

sonra yapılan bir nikah töreninin ardından<br />

küçük bir kokteyl veriyorsanız ve daha sonra<br />

düğün yemeği planınız varsa, kimi konuklar ölçüyü<br />

biraz kaçırabilir. Her vesile ile alkol alan<br />

birileri elbette gecenin ortalarına doğru hareketlerini<br />

kontrol edemez hale gelir. Genellikle<br />

kokteyl sırasında insanların karnını doyuracak<br />

kadar yiyecek servisi yapılmaz. Aç karnına alkol<br />

alan insanların çabucak sarhoş olduğu herkesin<br />

bildiği bir durumdur. Hele sıcak bir yaz gününden<br />

bahsediyorsak… Güne şık, centilmen,<br />

hoş sohbet biri olarak başlayan bir davetli veya<br />

bu kişi ailenizden herhangi biri bile olabilir,<br />

akşama doğru iyice saçmalayan, sürekli içen,<br />

davranışlarını kontrol edemeyen biri haline<br />

dönüşür. Birileriyle kavga edebilir hatta olaylar<br />

büyür ve siz polis çağırmak zorunda bile kalabilirsiniz.<br />

Düğünü berbat eden, konuklarını sinirlerini<br />

bozan bu tür durumlar özellikle damat<br />

ve gelinin ailesinin aşırı üzülmelerine neden<br />

olur. Bu nedenle yakınlarınızdan iki kişinin,<br />

bu tür durumlara karşı uyanık olmasında ve<br />

sürekli etrafı kolaçan etmesinde fayda vardır.<br />

İşler iyice çığırından çıkmadan erken müdahale<br />

etmek, olaylar büyüdükten sonra ortamı yatıştırmaktan<br />

daha kolaydır. Her şeye rağmen bu<br />

türde bir olay yaşarsanız mümkün olduğu kadar<br />

pozitif olmaya devam etmelisiniz. Düğün sahibi<br />

olarak, konuklarınızı üzmemek ve gerektiği gibi<br />

ağırlamak sizin en önemli görevinizdir. Düğünlerin<br />

anlamı mutluluk verici bir birleşmenin kutlanmasıyken,<br />

bulunduğunuz ortamda mutsuzluk<br />

veren şeylerin barınmasına izin vermeyin!<br />

Sonuç olarak unutulmamalı ki, düğün demek<br />

hem gelin için hem de damat için stresli bir iş<br />

demektir. Ve tavsiyemiz kötü giden şeyler hakkında<br />

daha ileriki tarihlerde söz açmamanız ve<br />

o tür şeyleri düğün salonundan çıkarken ardınızda<br />

bırakmanızdır.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

89


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Röportaj: Ece PRIM<br />

utbol hiç kuşku<br />

yok ki kitleleri<br />

peşinden sürükleyen<br />

rakipsiz bir<br />

dünya sporu. Ülkemizde<br />

futbol pek çok kişi için akan<br />

suların durduğu bir akım halinde. Bu<br />

dal da başarılı olup unutulmaz isimler<br />

arasına girmek de yeşil sahalarda<br />

top koşturmaya hevesli gençlerin en<br />

büyük hayali. İşte bu röportaj da bunu<br />

fazlası ile başarmış olan Beşiktaş’ın<br />

efsane futbolcusu Oktay Derelioğlu ile<br />

beraberiz.<br />

Sevgili Oktay bizim tanışmamız çok uzun<br />

yıllar öncesine dayanır. Yeşil sahalarda<br />

keyifle izleyip, programlarımda da konuk<br />

olarak ağırlama şansım olan çok özel bir<br />

isimsin. Bugün seni ve futbolu seven pek<br />

çok okuyucuyla dünden bugüne gelen,<br />

değişen, yenilenen pek çok şeyi konuşacağız.<br />

Öncelikle bildik bir girizgah yapalım<br />

ve futbola başlama yıllarına dönelim.<br />

Biz de seni keyifle izliyoruz. Ve futbola<br />

gelince profesyonel olarak 1990’lar<br />

başında lisanslı olarak devam ettim.<br />

Ama aslında 1985 yılında 10 yaşında<br />

iken fatih Karagümrük de başladım. Çok<br />

erken yaşta başarılar elde ettim. Hatta<br />

kimsenin başaramadığı yaşlarda diyelim.<br />

Çünkü çok az kişiye Türk futbolunda 14<br />

yaşında 2.Lig de 16 yaşında Süper Lig<br />

de 1.Lig de oynaması nasip olmuştur. Bu<br />

yaşlar da bu yoğunluğun içinde olmak<br />

ne kadar doğru veya yanlış tartışılabilir.<br />

1992’de karagümrük’den , Trabzponspor’a<br />

transfer oldum. Daha sonra orada ki<br />

başarılarımdan sonra yine erken yaşta<br />

Trabzonspor’dan ayrılma kararı almıştım.<br />

Ailemden uzak olma ve kendime<br />

bakamama nedenleri yüzünden böyle<br />

olması gerekti ve Beşiktaş’a transfer<br />

oldum. 1993’den 1999- 2000 yılına kadar<br />

Beşiktaş forması giydim. Sonra İspanya<br />

(Las Palmas), Gaziantepspor ve yine<br />

Trabzonspor’da oynadım. Fenerbahçe’de<br />

90 Şubat <strong>2016</strong><br />

2 yıl top koşturdum. Daha sonra bir<br />

Almanya maceram oldu ve Azerbaycan’a<br />

transfer oldum. Ama tabii ki bunların<br />

ardından Beşiktaş’tan sonra bu kadar<br />

takım değiştirmenin kariyerim açısından<br />

doğru olmadığını düşünüyorum. 6-7 yıl<br />

Beşiktaş’ta oynadım. O kısa süre de pek<br />

çok başarı elde ettim. Ama futbol hayatımın<br />

en uzun yıllarını yani 13-14 yılını<br />

Beşiktaş’ta tamamlamam gerekirdi. Bu<br />

benim yıllardır kendi içimde yaşadığım bir<br />

yaradır. Çünkü taş yerinde ağırdır. Bu değişiklikler<br />

de futbolu erken yaşta bırakmama<br />

neden oldu. Futbolu erken bırakmam<br />

ise benim büyük bir hatam.<br />

Evet, gerçekten erken bıraktın. Senin<br />

kariyerinde olan birçok kişi bunu göze<br />

alamazdı.<br />

Maalesef bu hatayı yaptım. Gerçi bir taraftan<br />

çok erken başladığımı da düşünüyorum.<br />

!6 yaşında başlayıp, 16 sezon top<br />

koşturdum. Beşiktaş’tan ayrılmak benim<br />

kararımdı ve tabii ki bu benim geleceğimi<br />

etkiledi. Çok daha yukarılarda, önünde<br />

daha parlak günler yaşayabilecek, zirve<br />

de bir futbolcu olmak varken, 1999-2000<br />

yıllarında bu kararı vermem yanlıştı.<br />

Sen çok disiplinli, ve doğru bildiğini<br />

söylemekten çekinmeyen bir kişiliğe<br />

sahipsin. Yani günümüz de çok az kişi de<br />

bulunan özellikler sen de var. Acaba bu<br />

erken veda sebeplerinde yolunda gitmeyen<br />

bir şeyleri görüp, fevri bir kararla futbol<br />

hayatını sonlandırmış olabilir misin?<br />

Kesinlikle evet. Çok doğru bir tespit. Pire<br />

için yorgan yakmak tabiri var ya! İşte onu<br />

yaptım ben. Birilerine kızıp, küsüp milyonlarca<br />

taraftarı ve beni seven insanları<br />

hayal kırıklığına uğrattım. Ve bunun için<br />

hep çok üzülüyorum. Onlar da bana ne<br />

kadar kızsalar haklılar tabii. Fakat bazı<br />

hataların geri dönüşü olmuyor. Ama kariyerime<br />

baktığımda 100’ün üstünde A Milli<br />

takımlar da oynadım. Avrupa kupalarında<br />

ilk 3 futbolcudan biriydim. Beşiktaş’ın<br />

Avrupa kupalarında en çok gol atan<br />

futbolcusuydum. Türkiye’de adı ilk akla<br />

gelen ilk 10-15 futbolcudan biriydim. Bunlara<br />

bakınca gururlanıyorum ama devam<br />

etseydim bu kariyerin 3 katı bir geleceğim<br />

varmış. Yine söylüyorum sağlam kafa ile<br />

düşünmeden aldığım kararların sonucu<br />

oldu bu hatam.


Profesyonel anlamda saha da top koşturmayı<br />

bırakmış olabilirsin ama yaşamında<br />

asla futbolu bırakmadın. Ve sen yine bu<br />

kulvar da kendini geliştirmeye devam<br />

ettin. Neler yaptın?<br />

Aynen öyle. Bu arada kurslara gittim. 3<br />

kurs bitirdim. UEFA lisansı aldım. Fakat<br />

daha hiç çalıştırmadım. Amacım iyi bir<br />

teknik direktör olmak. Futbolun hep içinde<br />

olacağım. Zamanı geldiğinde de bunu<br />

daha işlevsel şekilde herkes görecek.<br />

CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

Yıllar öncesinde senin top koşturduğun<br />

zamanlardan bugüne gelirsek, türk<br />

futbolunda ne gibi farklar var? Mesela<br />

kadınlar adına futbola çok daha fazla ilgi<br />

olduğunu söyleyebilirim.<br />

Evet bu doğru. Bunun dışında o zamanların<br />

aslında daha coşkulu ve heyecanlı<br />

zamanlar olduğunu söyleyebilirim. Bence<br />

şu an da her şey biraz daha suni olmuş.<br />

O farklı atmosferi geri vermek lazım.<br />

Bunun içinde iyi isimler, yeni yetenekler<br />

geliştirip, bu cevherlere daha iyi destek<br />

olmaz gerekli. Maalesef futbol yapısı olarak biz bunları yapan<br />

bir toplum değiliz. Bu heyecanın suni yapıdan çıkması içinde<br />

düzgün ve dürüst yöneticilerin olması lazım. Başarıya yatırım<br />

yapan ama sadece günü kurtarıp, cebini doldurmak isteyen yöneticilerden<br />

uzak kalmak doğrusu. Şu an Türk futbolu bir pislik, bir<br />

bataklık içinde!<br />

Ben de kendi mesleğim açısından bunu düşünmüyor değilim.<br />

Fakat futbol dünyasının bu kadar karmaşa yaşadığı ve topluma<br />

yansıdığı dönemleri geçmişte pek duymadık. Saha önü ve arkası<br />

çok karmaşık. Bu taraftarları ve<br />

futbolseverleri de olumsuz etkileyebiliyor.<br />

Sonuç olarak topun ucunda<br />

siz olduğunuz için de bu tabii ki<br />

olumsuz dönüşlere yol açabiliyor.<br />

Odak noktalarımı değişti?<br />

Ben de böyle düşünüyorum. Biz maalesef<br />

skor odaklıyız. Dışarı doğru<br />

gelişmek yerine kendi içimizde böyleyiz.<br />

Dışa dönük bir başarı odağımız<br />

yok. Kendi içimizde kim şampiyon<br />

olacak? Kim başarılı? Kim başarısız?<br />

Artık bu sığ fikirleri aşmamız lazım. Başarıyı daha büyük zirvelere<br />

taşımak, skorları da yakalamak istiyorsak çıkalım arenalara.<br />

Şampiyonlar Ligine, UEFA’lara… Başarılar saman alevi gibi. İşte<br />

Galatasaray’ın UEFA kupası, 10’larca yıl da bir kazanılan A Milli<br />

takım başarıları bence gerçek ve unutulmaz başarılar değil. Çıtayı<br />

yükseltmek lazım. Bu da ancak beyinlerin ve fikirlerin değişmesi<br />

ile olur. Bu durum biz de şu an da iç mekanizmaya göre ayarlı.<br />

Dışarı da bizi izleyen, takip eden kimse yok. Kendi ligimizin<br />

izlenme oranını yükseltmek ve satış, pazarlamasını iyi yapmak<br />

gerekli. Ayrıca futbol globalleşen, büyük bir iş sektörü haline<br />

gelen bir durumda. Her şeyi reklam ve tanıtımla dönen bir sektör.<br />

Herkes en iyi reklam aracı futbol diyerek reklam veriyor, satış yapıyor.<br />

Yani başarıyı dünya da yakalayabilmek için kalifiye olmak<br />

şart. Yani baştan aşağı iyi oyuncular, iyi yöneticiler ve eğiticilerle<br />

muhatap olursak, herkesin hakkını doğru şekilde verirsek dışa<br />

dönük bir başarı yakalayabiliriz. Bence bizim ligin öncelikle bir<br />

beyin değişimine ihtiyacı var.<br />

Bugüne kadar pek çok teknik direktör ile çalıştın, tanıdın. Türkiye<br />

ve Dünya çapında beğendiğin birkaç isim sayar mısın?<br />

Türkiye’de Mustafa Denizli, Fatih Terim, Şenol Güneş var. Ama bu<br />

isimler de benim gördüğüm hep kendilerine dönük oynuyorlar.<br />

Yani daha hiç biri yeni bir hoca yetiştirmedi. 20-25 senedir varlar<br />

ama böyle bir destekleri yok. Yani daha hiç biri yeni bir hoca<br />

yetiştirmedi. 20-25 senedir varlar ama böyle bir destekleri yok.<br />

Şu an türk futbolu bir<br />

pislik ve bataklık içinde!<br />

Yardımcılarının hiç biri bugüne kadar ön plana çıkamadı. Tamam<br />

tabii ki bu hocalar çok başarılı ama eksik yönleri bu anlam da<br />

çok büyük. Kendilerine odaklı çalışıyorlar. Ben o kadar isimli bir<br />

teknik direktör olsam yanımda yürümesi için birine yol veririm.<br />

Bugün baktığımda dünya futbolunda da çok önemli isimler<br />

var. Mourinho, Ancelotti, Green iyi teknik direktörler. Avrupa’da<br />

çeşitli klüpler de direktörlük yaparak üst seviyeler de başarılar<br />

elde ediyorlar. Ama paylaşımları tek başına değil. Ekip çalışmasının<br />

başarı getirdiğinin farkındalar. Türkiye’de ki “ben” odaklı<br />

başarı isteğinden çok farklı. Yine söylüyorum ülkemizde bu üç<br />

isim çok önemli fakat birilerini yetiştirme açısından eksikler.<br />

Beğendiğin futbolcular kimler?<br />

Çok var tabii ama şu an da aklıma<br />

gelenler şu an da Messi, Ronaldo.<br />

Türkiye’den de Arda Turan ile gururlanıyoruz.<br />

Ama önemli olan bizde ki<br />

başarılı futbolcu sayısını arttırmak. Bu<br />

da doğru yöneticiler ve ciddi çalışmalarla<br />

olur.<br />

Senin disiplinini bugün yeni yetişen<br />

futbolcular da görüyor musun? Kendilerinden<br />

önce ki isimlere saygıları var<br />

mı? yoksa sosyal medyanın reklam ışıltısı renklerini değiştiriyor<br />

mu?<br />

O.D. Doğruyu söylemek gerekirse çok havalara giriyorlar. Ve o<br />

kadar da saygılı değiller. Mesela biz de 1990’lı yıllardan 2000’li<br />

yıllara kadar saygı farklıydı. Şimdikiler öyle değil. Tabii ki herkes<br />

için bunu söyleyemem. Girilen bu havaları oynadıkları futbol ile<br />

karşılaştırırsak zaten çok daha anlamsız olduğunu görüyoruz. En<br />

büyük hata çok çabuk “ben oldum” demek. 3 maç oynayan kendini<br />

süper futbolcu zannedebiliyor. Daha kötüsü iyi oynadıklarını<br />

sanmaları.<br />

Gelelim özel hayatlara. Şöyle ki; gün geçtikçe futbolcular magazin<br />

dünyasında daha çok yer almaya başladı. Bu durumda özel<br />

hayatlarda daha fazla merak konusu oluyor. Peki oyuncuların<br />

bu kadar yoğun şekilde göz önünde olmaları hele ki eşlerinin<br />

onların önüne geçecek şekilde yaşamlar sergilemeleri doğru<br />

mu? Bazıları David-Victoria Beckham çiftini örnek alıyor olabilirler<br />

mi?<br />

Aynen, kesinlikle özenti var.<br />

Peki bu durumlar avantaj mı? Dezavantaj mı?<br />

Eğer bu durumu bir iş kolu gibi görüp, profesyonelce değerlendirip,<br />

nakite çevirebiliyorlarsa avantaj olabilir. Çünkü dünya çapında<br />

sosyal medyanın hayatımızda ki etkin yerini inkar edemeyiz.<br />

Bir başka açıdan işin dozu kaçıp mahremiyete giriliyorsa,<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

91


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

başka yerlere çekiliyor ve amacını aşıyorsa<br />

insan o zaman şu soruyu sorar. Hiç mi?<br />

Ahlak kavramınız yok. Hiç mi? korumamız<br />

gereken bazı değerleriniz kalmadı. Ayrıca<br />

bu hallerin kendinize yakışıp, yakışmadığı<br />

ayrımını yapamayacak duruma mı?<br />

geldiniz. O yüzden bu konu da kişilerin<br />

kendilerini değerlendirip, biraz da ileriyi<br />

görmeye çalışarak karar vermeleri gerekli.<br />

Her yapılan şeyin dakikasını, saniyesini<br />

birilerine haber vermenin doğru olduğunu<br />

düşünmüyorum. Doğal olarak bu tarz<br />

davranışlarda olanların kişisel ve mesleki<br />

anlam da dezavantaj yaşadıklarını veya<br />

yaşayacaklarını düşünüyorum.<br />

Bazı futbolcu eşleri de bize bunları düşündürüyor<br />

zaten.<br />

İşte o bazı eşler futbolcuları kullanarak<br />

kendileri de artist olmaya çalışıyorlar. Sen<br />

eş mi? aldın. Yoksa reklam malzemesi mi?<br />

Tabii bu<br />

konu da herkes için geçerli olamaz. İşte bu<br />

anlam da medya hareketliliği ve renkleri<br />

bazılarının dengesini, ruh sağlığını bozabiliyor.<br />

Oktay futbol hayatına profesyonel olarak<br />

yeşil sahalar da nokta koymuş olabilirsin<br />

ama biz seni özel karşılaşmalar da<br />

izleme şansını el de edebiliyoruz. Son<br />

olarak Acun Ilıcalı’nın organizasyonu olan<br />

Sakarya “4 Büyükler Salon Turnuvası”nda<br />

izledik. Bu turnuva fikri nasıl oluştu? Orada<br />

yıllar sonra bir araya gelen çok bilinen<br />

isimler vardı. Seyirci ilgisi nasıldı?<br />

Öncelikle seyircinin ilgisi çok yoğun ve<br />

coşkuluydu. Hem televizyon da hem de<br />

saha içerisinde çok büyük ilgi gördü. Demek<br />

ki seyirci bizi özlemiş dedik. İzleyici<br />

talebi de çok yüksekti. Oluşmasına gelince<br />

aslında tamamen amatörce oluştu. Maddi<br />

anlamda da bir kazancımız yoktu zaten.<br />

Acun Ilıcalı’nın önderliğinde bir araya gelindi.<br />

Fakat 2 gün de bir sakarya’ya gitmek<br />

ve efor sarfetmek de yorgunluk olmadı<br />

değil. İyisiyle, kötüsüyle güzel geçti diyelim.<br />

En keyifli yönü ise eski dostlarla bir<br />

araya gelmek, sohbetler etmek, seyircinin<br />

coşkusunu yaşamak. Fakat oyun içerisinde<br />

işin zaman zaman amatör havası kaçtı. Bazen<br />

çok sert hareketler, kavgalar, zıtlaşmalar<br />

oldu. Böyle olunca da biraz zevki kaçtı.<br />

Ama organizasyonu değerlendirince Acun<br />

iyi bir iş yaptı. Ufak tefek şeyleri de biraz<br />

hırs, biraz baskı ve televizyon önünde<br />

kendini kontrol edememe olarak değerlendirelim.<br />

Onları da artık mazur gördük.<br />

Yeni nesil için aslında bu turnuva büyük<br />

bir şanstı. İsimlerinizi, başarılarınızı dinleyen<br />

gençler hatta çocuklar sizleri gerek<br />

salonda, gerekse Tv8’de izleme şansını<br />

elde etti. Bu konu da neler söylersin?<br />

Evet o yönü gerçekten çok hoş’tu. Özellikle<br />

biz kenarda dururken gençler resim çektirmek<br />

istediklerinde şimdi maç var sonra<br />

dediğimizde aldığımız cevap; “abi boş ver<br />

maçı, biz sizi görmeye geldik” oluyordu.<br />

O an da gülüyorduk ama aslında haklılar<br />

tabii. Karşılaşma bittiği zaman da elimden<br />

geldiği kadar fotoğraf da çektirdim. Sonuçta<br />

sizi görmeye geldik sözü çok etkiledi.<br />

92 Şubat <strong>2016</strong><br />

Ben ilk defa futbol da salon turnuvası<br />

izledim. Çok da hoşuma gitti. Ortamın<br />

sıcaklığı, samimiyeti çok etkiledi. Biz de<br />

ilk defa yapıldı değil mi?<br />

Aslında Veteranlar ligi olarak yurt dışında<br />

çok yapılıyor. Daha organize olmuş şekilde.<br />

Onların sezon maçları her şeyleri belli.<br />

Türkiye’de Acun’un yaptığı bu turnuva ilk<br />

oldu. Spontane olarak gelişti ama bundan<br />

sonra “Veteranlar Ligi” olarak devam ettirilebilir.<br />

E tabii bu da yapımcıların, organizatörlerin<br />

el atması gereken bir konu.<br />

Benim o maçlar da çekilen fotoğraflarımı<br />

gören arkadaşlarımdan bazıları beni<br />

aradı. Ben de bu organizasyonun ne kadar<br />

güzel ve eğlenceli olduğunu paylaştım.<br />

Soru şu; Bu turnuva devam edecek mi?<br />

Tabii ki edebilir. Bu sadece Acun’un<br />

tekelinde değil. İsteyen başka kanallar,<br />

firmalar belki organizatörler bunun devam<br />

etmesi için yol açabilirler. Televizyona<br />

bakarsak reytingler de yüksek geldi. Bu<br />

saatten sonra bu işe daha ciddiyetle eğilinebilir.<br />

Acun’da Tv8 olarak bunu devam<br />

ettirebilir. Sonuç olarak geri dönüşümü<br />

çok iyi oldu. Bu arada zaman ayarlaması<br />

iyi yapılmalı. Çünkü 2 gün de bir maç oynadık.<br />

Bu biraz yorucu oldu ve sakatlıklar<br />

daha fazla oldu.<br />

Bana göre takım sporları daha heyecanlı<br />

oluyor. Bence çok eğlenceliydi. Ve bakıyorum<br />

da yıllar seni hiç değiştiremiyor. Son<br />

derece formunda ve hala yeşil sahalar da<br />

profesyonel olarak futbol oynuyor gibisin.<br />

Maşallah diyorum ama bunun sırrı nedir?<br />

Çok teşekkürler Ece’ciğim. Spor tabii ki<br />

vazgeçilmezim. Yeme-içmeme dikkat<br />

ediyorum. Stres’ten olabildiğince uzak<br />

kalmaya çalışıyorum. Hayatım düzenli ve<br />

Allah vergisi diyeyim.<br />

Bundan sonra ki hedefinden bahsettin<br />

teknik direktörlük, yorumcu olarak da<br />

görüyoruz seni. Senin bu konu da söyleyeceklerin<br />

ne olur?<br />

Teknik direktörlük tabii ki hedefim.<br />

Yorumculuk da bununla bağlantılı zaten.<br />

Yorumculuk hem kendimi gündem de tutmak<br />

hem de bilgimi daha da pekiştirmek<br />

anlamında önemli. Sonuçta işimin yorumunu<br />

yapıyorum. Fakat zamanı gelince, iyi<br />

bir teknik direktör olunca bunu yapamayacağım.<br />

Aslına bakarsan biz de işi olmadığı halde<br />

ekranlarda her konu da yorum yapan veya<br />

jüri olan isimler de mevcut.<br />

O.D. Tabii canım, teknik direktörlüğü<br />

bırakıp ertesi gün yorumcu olarak çıkan<br />

insanlar da var. O iş hemen hazır bekliyor<br />

gibi. Bu da enteresan.<br />

Futbolcu olmak isteyen gençlere tavsiyelerini<br />

almadan olmaz? Neler söylersin?<br />

O.D. Sabırlı olsunlar. İşlerini sevsinler.<br />

Fevri davranmasınlar. Bu işte sıkı disiplin<br />

şart. Çok çabuk ben oldum demeyip, fevri<br />

kararlar almasınlar. Ve sosyal medyanın<br />

içinde fazla olmasınlar.<br />

Harika bir sohbetti. İstediğin hedeflere<br />

bundan önce olduğu gibi bundan sonra da<br />

fazlasıyla ulaşmanı diliyorum. Çok teşekkür<br />

ederim Oktay.<br />

Ben de çok teşekkür ederim Ece. Gerçekten<br />

çok keyifli bir sohbetti. Tüm futbolseverlere<br />

sevgilerimi iletiyorum.


CAPITAL BRAVE | "RÖPORTAJ"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

93


CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

Kıskançlığa Tarihsel Bakış<br />

Shakespeare’in Othello eserini 1600’lü yıllarda<br />

yazmış olduğu söyleniyor. Ancak geçmiş ve bugünün<br />

dokusu belli ki çok değişmemiş. Bugün<br />

de hala kadın ve erkek arasındaki pek çok çatışma<br />

ve şiddetin temel sebebi hala kıskançlık.<br />

Kıskançlık, kaybetme korkusu ile ortaya çıkan,<br />

tehdit algısına karşı gelişen bir tepki aslında.<br />

Ünlü matematikçi ve felsefeci Descartes’a göre<br />

kıskançlık, sahip olduklarını koruma isteğinden<br />

kaynaklanan bir tür korku.<br />

Freud ise “Kıskançlık, her zaman mantıksızdır<br />

ve bilinç denetimi altında değildir.” der.<br />

1922’de Freud, normal kıskançlığın bile mantık<br />

dışı bir olay sayılması gerektiğini, böyle bir<br />

duygunun bilinç denetimi altında olmadığını,<br />

dış dünyanın herkesçe paylaşılan gerçekliği ile<br />

orantısız olduğu görüşünü dile getirmiştir.<br />

Othello ve Venedikli Eşi Desdemona’nın<br />

Trajedik Hikayesi<br />

“Kıskançlığa yer veremem.<br />

Bunlar yeni değerler katar değerli bir insana.<br />

En ufak bir korkum, bir kuşkum yok<br />

Karım aldatır diye beni noksanlarım yüzünden.<br />

Gözleri görüyordu beni seçerken.”<br />

94 Şubat <strong>2016</strong><br />

Othello adlı eserinde Shakespeare, Magripli<br />

Zenci bir komutan olan Othello ile Venedikli bir<br />

kızın engel tanımayan aşkını anlatır. Othello yıllarca<br />

Venedik devletinin hizmetinde çalışmış bir<br />

kumandandır. Karısını delicesine seven Othello,<br />

etrafındaki insanların kışkırtmalarıyla olayları<br />

geri dönülemez bir yola sokacaktır. Karısının<br />

sürekli olarak kendisini aldattığından/ aldatacağından<br />

şüphe eden Othello, en sonunda çok<br />

sevdiği karısını vahşice öldürür.<br />

Othello trajedisinin en güçlü teması<br />

“kıskançlık”tır. Orta yaşlı, iri yarı, zenci bir<br />

komutan olan Othello, genç ve güzel karısı<br />

Desdemona’yı, emrindeki yakışıklı bir subaydan<br />

kıskanır. Othello aslında hiç de kıskanç biri<br />

değildir. Aksine, son derece soğukkanlı, öfkesini<br />

kontrol edebilen, sakin bir adamdır. Çavuş<br />

Iago’nun kara çalmalarıyla bu sakin adam, yavaş<br />

yavaş bir canavara dönüşür. “Othello kıskanç<br />

doğmamış, kıskanç edilmiştir. Eğer akıllara<br />

sığmayacak kadar kötü ve kötü olduğu kadar<br />

da zeki bir hain olan Iago’nun eline düşmese,<br />

kıskançlığın ne olduğunu bilmeyecektir Othello.<br />

Ama Iago’nun Othello’yu mahvetmeye kararlı<br />

olduğu, oyunun daha ilk sahnesinden anlaşılır.<br />

Ve Iago bu kararı uygulamaya koyunca, Othello<br />

onun elinde istediği gibi oynattığı bir kuklaya<br />

dönüşür.”<br />

“Cehennemin dini, imanı işte böyle!<br />

En kara günahları işletecekleri zaman şeytanlar,<br />

Bunu önce sevap diye yutturmaya kalkarlar.”<br />

Ömrü savaşlarda geçmiş, ölümcül tehlikeler atlatmış<br />

cesur ve güçlü komutan, karısı hakkında<br />

kulağına fısıldanan bir iki yalan sözle bir anda<br />

perişan olur. İçine kuşku ve kıskançlık ateşi<br />

girdikten sonra Othello, çok acı çeker. Çektiği<br />

acının şiddetli olması, karısına duyduğu sevginin<br />

büyüklüğünü gösterir. Sevdiği kadını başka<br />

bir erkeğin koynunda hayal etmek, Othello’yu<br />

çileden çıkarır, bu acıya dayanamaz. Önceleri<br />

karısına bir melek gibi yumuşak ve nazik davranırken,<br />

kıskançlık duygusu içine girdikten sonra<br />

her geçen gün insanlıktan uzaklaşır, vahşileşir.<br />

Othello’nun gönlünde sevgi ile kıskançlık duyguları<br />

sürekli olarak savaşır. Bu savaşın galibi<br />

kıskançlık olur. Othello çok sevdiği karısını boğarak<br />

öldürür. Karısını boğmadan önce, boğarken<br />

ve boğduktan sonra da sevmektedir, ancak<br />

içindeki kıskançlık duygusuna yenik düşer.


CAPITAL BRAVE | "İLİŞKİLER"<br />

William Shaksper'in Othello Adlı<br />

Eserinden bir peyzaj<br />

Kıskançlık Doğal Bir Duygu Mu?<br />

Eşler arasında kıskançlığın hiç olmaması ne<br />

kadar sağlıksız ise, çok aşırı düzeyde bir kıskançlık<br />

olması da yine o kadar sağlıksızdır.<br />

Sonuçta kıskançlık denilen duygu tıpkı mutluluk,<br />

öfke, kızgınlık gibi insanın yaratılışı gereği<br />

sahip olduğu duygulardan biridir. Kıskançlığın<br />

patoloji olarak değerlendirilebilmesi için yani<br />

kıskançlığın artık anormal boyutlarda olduğunu<br />

düşünebilmemiz için kişinin yaşam rutinini<br />

bozup bozmadığına bakmak gerekir. Önemli<br />

olan kişinin kıskançlığının dozu önemlidir. Eşler<br />

arasında, kişi kendisine ve çevresine zarar<br />

verecek bir kıskançlık duygusu içerisindeyse<br />

bu durum hafife alınmaması gereken bir durumdur<br />

ve müdahale edilmelidir.<br />

Othello sendromu, kişinin sevdiği bir insanı<br />

patolojik bir şekilde kıskanmasıdır. Kişi gerçek<br />

dışı düşüncelere kapılır. Kendisinin aldatıldığını,<br />

eşinin sadakatsiz olduğunu düşünüp bunun<br />

için tehlikeli olabilecek derecede kendince<br />

önlemler alma yoluna girer. Örneğin; eşini<br />

evden dışarı çıkarmama, kimseyle görüştürmeme<br />

gibi. En ufak şeylerden şüpheye kapılır<br />

ve bu sanrılar o kadar kuvvetlidir ki kişi bütün<br />

vaktini bunu düşünerek geçirebilir. Doğal olarak<br />

kişinin günlük yaşamı bu duygu durumundan<br />

son derece olumsuz etkilenir.<br />

Seven İnsan Kıskanır, Sevmeyen İnsan<br />

Kıskanmaz !<br />

Toplumdan topluma farklılık göstermiş olsa<br />

da, pek çok toplumda şu düşünce hakimdir:<br />

“Seven insan kıskanır. Kıskanmıyorsa seni<br />

sevmiyordur !” Bu zannımca bir şehir efsanesi.<br />

Sevginin temel krtieri kıskançlık değildir.<br />

İnsan elbette ki, yaradılışı gereği sevgi yoluyla<br />

bağlandığı insanları kıskanır.<br />

Ancak bu kıskançlık düzeyi, artık bir saplantı<br />

noktasına geldiyse, böyle bir saplantıyı sevgiyi<br />

ilişkilendirmek çok doğru olmayacaktır. Kişiyi<br />

bu paranoid düşüncelere iten elbette ki “seven<br />

insan kıskanır” inanışı değil, bilinçaltında<br />

yatan “kaybetme korkusu”dur. Sevginin kaybı<br />

ya da kaybedilme tehlikesi, sevilen kişiye ve<br />

bir rakibe karşı duyulan düşmanlık ve kendine<br />

saygıyı azaltan narsistik darbe kıskançlık duygusunu<br />

oluşturan temel öğeler olmuştur.<br />

Kişi, kendini haklı çıkartmak uğruna kendince<br />

bütün delilleri toplar ve bu delilleri eşinin kendisini<br />

aldattığını ispatlamak için kullanır. Böyle<br />

bir sanrısı olan kişi genellikle eşinin özerkliğini<br />

kısıtlama, gizlice eşini izleme, imgesel<br />

aşığı araştırma, eşine saldırıda bulunma gibi<br />

normaldışı davranışlar ortaya koyar. Bu nedenle<br />

bu kişilerin tehlikeli olabileceği, şiddete<br />

başvurabileceği unutulmamalıdır.<br />

Othello Sendromunu Nasıl Anlarız?<br />

Othello sendromu, bir diğer adı ile “patolojik<br />

kıskançlık” belirtileri kendini çok tipik olarak<br />

ortaya koyar. Bu sendroma yakalanan kişi, eşini<br />

aşırı derecede sahiplenen bir tavra bürünür.<br />

Hastalık derecesinde kıskançlık duygusuna<br />

kapılır ve eşinin telefondaki konuşmasından,<br />

giydiği kıyafetin rengine kadar detaylarda aldatıldığına<br />

dair bir delil arar. Eşinin telefonuna<br />

veya sosyal medya hesabına gizli gizli girmeye<br />

çalışmak, eşini sürekli kontrol altında tutmak,<br />

şüphelendiği durumlarda saldırgan davranışlar<br />

ortaya koymak da yine tipik semptomlardır.<br />

Bu kişiler eşlerine ulaşamadıklarında zihinlerinde<br />

sürekli senaryolar yazarlar. Sürekli eşini<br />

takip ederler ve bu sendromu yaşayan kişiler<br />

sürekli gergin ve tehditkar ortamların oluşmasına<br />

neden olurlar. Othello sendromununun<br />

sebeplerini genel olarak ifade edecek olursak;<br />

– Eşini herkesten ve her şeyden kıskanarak kısıtlama<br />

isteği<br />

– Aşırı derecede aldatılma korkusu<br />

– Kişideki aşırı özgüven eksikliği ve düşük<br />

benlik değeri<br />

– Eşinden ayrılmanın bir fobi haline gelmesi<br />

– Hakaret ederek partnerine kendini değersiz<br />

hissettirmek<br />

– Aşırı kontrolsüz tepki ortaya koymak<br />

– Saldırganlık ve şiddet eğilimi<br />

– Eşini tehdit etmek<br />

Kim Daha Kıskanç? Erkekler Mi, Kadınlar Mı?<br />

Yapılan pek çok çalışma, kıskançlığın daha ziyade<br />

erkeklerde görüldüğünü ispatlamaktadır.<br />

Ancak patolojik kıskançlığın kadınlarda daha<br />

yaygın olduğunu bu çalışmanın sonucuna eklememiz<br />

gerekecektir.<br />

Kıskançlıkla ilgili son günlerde yaşanan şiddet<br />

ve cinayetlerin çoğu erkekler tarafından gerçekleştirilmektedir.<br />

Ancak kıskançlık, az önce<br />

de bahsi geçtiği üzere ne sadece kadınlara ne<br />

de sadece erkeklere özgüdür. Sonuçta artık biliyoruz<br />

ki kıskançlığın patolojik<br />

boyutu acı çekme ve acı çektirmeyle<br />

sonuçlanan bir hastalıktır.<br />

Kadın ve erkeklerin kıskançlık<br />

duygularıyla ve kıskançlıkla baş<br />

etme yöntemleri birbirinden<br />

farklıdır. Kadınlar konuya duygusal<br />

yaklaşırken; erkekler daha<br />

çok eylem/şiddet açısından yaklaşır. Kadınlar<br />

genelde bu konuda konuşmayı tercih ederken;<br />

erkekler şiddet göstermeyi seçmektedir. Bu<br />

nedenle aşırı düzeyde kıskanç kadınlar kendilerine<br />

zarar verir; erkekler ise başkalarına zarar<br />

verir !<br />

Her Şeyin Fazlası Zarar!<br />

Kıskançlık, sağlıklı bir bireyde, normal dozlarda<br />

olması koşuluyla, makul ve beklenen bir<br />

durumdur. Sevgi yoluyla kurulan bağlılıklarda,<br />

insanlar birbirlerini kıskanabilir. Hiç kıskanç<br />

olmadığını söyleyen insanlara şüpheyle yaklaşmamız<br />

ve yalan söylediğini düşünmemiz<br />

bundandır. İnsanlar kendilerinden üstün birini<br />

kıskandıklarında bu rekabeti ortaya çıkarır,<br />

bazı durumlarda kişiyi motive edebilir. İlişkilerde<br />

makul düzeyde kıskançlık birleştirici bir<br />

etki yaratabilir. Ancak kıskançlıkla ilgili tüm bu<br />

sonuçlar, uygun düzeylerdeki kıskançlık duygusu<br />

ile ilgilidir. Dozunda olmayan kıskançlık<br />

sağlıklı, değerli ve güvenli olma yolunda bireyleri<br />

engelleyen bir kıskaç gibidir. Kıskançlığın<br />

patolojik düzeyde olması, hem kişinin kendisinde<br />

hem de karşısındakinde istenmeyen sonuçlar<br />

doğurabilir. Her iki tarafta da, yetersizlik<br />

ve değersizlik duygusu, depresyon, nefret,<br />

öfke, saldırganlık, şiddet, boşanma, intihar ve<br />

en uç nokta ölüm, patolojik kıskançlığın en acı<br />

verici sonuçlarından olabilir.<br />

Patolojik kıskançlık ya da diğer ismiyle Othello<br />

Sendromu, her durumdan beslenen, gittikçe<br />

artış gösteren ve kontrol edilmesi zor bir duygudur.<br />

Kişi, kıskançlığın sebebini kendisinden<br />

ziyade karşısındakinde gördükçe, içinden<br />

çıkılamayan bir kısırdöngüye girmiş olur. Kıskançlığın<br />

asıl sebebi kişinin kendisiyle ilgilidir.<br />

Ancak, kıskanç kişi çoğu zaman bunu kendi<br />

başına fark edemez ve bu kişilerin uzman desteği<br />

alması önemlidir.<br />

Shakespeare, Othello’yu yazarken neler hissetti,<br />

neler düşündü bilinmez. Ancak bugün<br />

yaşasaydı, bize Othello’nun ne kadar pişman<br />

olduğunu anlatır ve muhtemelen şu cümleleri<br />

kurardı: “Kıskançlığınız, sevginizin ötesine<br />

geçmesin.”<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

95


CAPITAL BRAVE | "ÇOCUK"<br />

96 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "ÇOCUK"<br />

ASİ ÇOCUKLAR<br />

DAHA MI BAȘARILI?<br />

Kurallara uymakta zorlanan,<br />

başkaldıran çocuklar<br />

için iyi haber: Daha başarılı<br />

olabilirler!<br />

Çocuğunuz hiç itaatsizlik, meydan<br />

okuma ya da derste bile herkesle<br />

konuşmaya çalışmaktan<br />

dolayı okul yetkililerince şikayet<br />

edildi mi? İşte kurallara uymakta<br />

zorluk çeken ebeveynlere iyi bir<br />

haber: Otoriteye medya okuyan çocuklar,<br />

hayatta başarılı olmaya daha<br />

yatkınlar.<br />

Gelişim Psikolojisi’nde yayınlanan bir çalışmaya<br />

göre, yaramaz çocuklar iyi huylu ve<br />

itaatkar çocuklara göre büyüdüklerinde mesleki başarı<br />

elde etmeye daha yatkınlar. Araştırmacılar, mesleki başarıyı<br />

prestij ve sosyoekonomik duruma göre ölçümlediler.<br />

Uslu çocukların uzun vadede her zaman lider olmadığı düşüncesi<br />

duyulmamış değildir. Önceki çalışmalar "uzlaşmacılık"<br />

karakter özelliğinin olumsuz gelir ve kazanç ile ilişkili<br />

olduğunu ortaya koymuştur.<br />

Lüksemburg Üniversitesi, Urbana-Champaign Illinois Üniversitesi<br />

ve Berlin Free Üniversitesi’nden araştırmacılar,<br />

Lüksemburg'da yaşayan 745 insanın verilerini, 1968’de 12<br />

yaşından 2008’de 52 yaşına gelene kadar takip ettiler. Bu<br />

uzun süreli araştırmanın sonucunda, otoriteye karşı duran<br />

çocukların, yetişkinliklerinde daha yüksek gelire sahip<br />

olma eğiliminde oldukları keşfedildi.<br />

Daha asi, daha zengin<br />

Diğer bir deyişle, IQ düzeyi ve sınıfsal farklılıklar bir tarafa<br />

konulduğunda, araştırmacılar, ‘kural yıkma ve ebeveyn<br />

otoritesine meydan okuma’nın çocuklar için ileride yüksek<br />

gelir kazanmasının bir göstergesi olduğunu keşfetti. Bunun<br />

‘şaşırtıcı bir bulgu’ olduğunun altını çizen araştırmacılar,<br />

bu konuda temkinli davranmak gerektiğini de itiraf etti.<br />

Çocuklarda görülen itaatsizlik ve kuralsızlığın aslında çoğu<br />

zaman doğal, meraklı, araştırmacı öğrenim davranışlarından<br />

kaynaklandığı unutulmamalıdır. Ulusal Ekonomik Araştırma<br />

Bürosu için yapılan bir diğer araştırmanın başyazarı<br />

Ross Levine şöyle diyor: “En başarılı girişimciler, bilişsel ve<br />

bilişsel olmayan özelliklerin eşsiz kombinasyonuna sahip<br />

olma eğilimindedirler.”<br />

Okulda daha çok kalma eğilimindedirler ve yükseköğretime<br />

devam olasılıkları da daha yüksektir<br />

Araştırmalara göre, ebeveynlerine baş kaldıran çocuklar<br />

okulda daha uzun süre kalmaya ve akademik kariyere<br />

daha meyillidirler. Bu da yetişkin olduklarında daha nitelikli<br />

olacakları ve dolayısı ile iş hayatında daha tatmin edici<br />

mevkilerde bulunacakları anlamına geliyor. Hatta okulu<br />

bırakanlar arasından yüzde 54lük çoğunluğun da başarılı<br />

girişimciler olduğu gerçeği<br />

istatistiklere yansımıştır. Facebook ve Google'ı başlatmak<br />

için üniversiteyi terk eden Mark Zuckerberg ve Larry Page’i<br />

düşünün.<br />

Tanıştıktan kısa bir süre sonra bile, daha sempatik olma<br />

eğilimindedirler<br />

Tanıştıkları insanlar tarafında kısa süre içinde sevilirler ve<br />

bu potansiyel insan ağı oluşturmak için önemli olduğundan<br />

kendilerini başarıya daha çok yaklaştırır. Buna ek olarak,<br />

çekicilik genellikle şiddet sindirme gibi daha aşırı antisosyal<br />

davranışlar ile ilişkili değildir. İlginç bir şekilde, araştırmalar,<br />

nüfusun yüzde 40 ila yüzde 60 oranında, asi geni<br />

taşıyan insanlardan oluştuğu tahmin edilmektedir.<br />

Etik olmayan nedenlerden dolayı daha başarılı olabilir<br />

Gelişim Psikolojisi’nde yayınlanan çalışmada, araştırmacılar<br />

isyankar davranışlar sergileyen çocukların daha başarılı<br />

yetişkinler olmasına dair bir sebebin daha altını çizdi. “Kural<br />

tanımayan insanlar etik olmayan sebeplerden dolayı da<br />

daha yüksek maaş kazanabilir”<br />

Peki asi çocuklar büyüdüğünde neden daha başarılı oluyor?<br />

Araştırmacılara göre, asi çocukların daha başarılı olmalarının<br />

sebepleri şöyle şekilleniyor:<br />

Kritik durumlarda, daha talepkar olmaya meyillidirler<br />

“Asi yapıdaki kişilerin daha yüksek gelir elde etmelerinin<br />

sebeplerinden birisi, maaş müzakeresi ya da artışı gibi kritik<br />

durumda talepkar olmalarından kaynaklanır” diye açıklıyor<br />

araştırmacılar. Bu asi bir çocuğun büyüdükten sonra<br />

iş yerinde de sesinin daha yüksek çıkacağı anlamına gelir,<br />

özellikle de hızlı ve etkin kararlar verilmesi gerektiğinde.<br />

Çıkarlarını korumayı bilirler<br />

Araştırmacılara göre, asi çocuklar kendi ilgi ve amaçları uğruna<br />

dik durmayı bildikleri için, ileride birer yetişkin olduklarında,<br />

bu karakteristik özellikleri çıkarlarını savunmaya<br />

ve dolayısı ile de yaptıkları işin karşılığını almaya yarayacaktır.<br />

İş yerinde sesinizin duyulmasını sağlamak kesinlikle<br />

daha yüksek gelir elde etmenize yarar.<br />

Sınırları zorlamaya ve daha çok, daha iyiye ulaşmaya<br />

meyillidirler<br />

İngiltere’deki Doğu Sussex Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı<br />

Hizmetleri’nden çocuk ve ergen psikoterapisti Alison Roy’a<br />

göre, asi çocuklar sadece çıkarlarını savunmakla kalmaz,<br />

aynı zamanda sınırları zorlamaya ve riskli eylemlere katılmaya<br />

da daha yatkındırlar. “Fikirlerinin değerli olduğu bilinci<br />

ile yetiştirilen çocuklar, pasif kalmayacak, sınırları zorlayacaktır.<br />

Ve bu oldukça sağlıklı bir tutumdur.” Asi çocuk<br />

statükoyu sorgular, bu da gelişim yolunda çok önemlidir.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

97


CAPITAL BRAVE | "KÖŞE YAZISI"<br />

VUSLAT OLCAYDU<br />

vuslat@kozmiksiralar.com<br />

98 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

99


CAPITAL BRAVE | UNUTULMAZ BİLİM İNSANLARI<br />

KATLEDİLMİŞ DEHA<br />

Bilgisayar ve Yapay Zeka'nın Fikir<br />

Babası<br />

2. Dünya Savaşı sırasında kod kırıcı (kriptograf) olarak çalışan ve böylece milyonlarca<br />

insanın hayatının kurtulmasını sağlayan Alan Turing, aynı zamanda günümüzde en<br />

çok kullanılan makinalardan biri olan bilgisayarların temelini oluşturacak ilk temel<br />

fikirleri geliştirmiştir.<br />

23 HAZİRAN<br />

1912'de Londra’da<br />

doğan Alan Mathison<br />

Turing 20. Yüzyıl'ın belki de en önemli matematikçilerinden<br />

biridir. 2. Dünya Savaşı<br />

sırasında kod kırıcı (kriptograf) olarak çalışan<br />

ve böylece milyonlarca insanın hayatının<br />

kurtulmasını sağlayan Alan Turing,<br />

aynı zamanda günümüzde en çok kullanılan<br />

makinalardan biri olan bilgisayarların<br />

temelini oluşturacak ilk temel fikirleri geliştirmiştir.<br />

Kendisini hiçbir zaman bir filozof<br />

olarak tanımlamasa da, 1950 yılında<br />

yayınlanan makalesi "Makinaların İşleyişi<br />

ve Zeka", modern felsefe tarihinde en çok<br />

alıntı yapılan makalelerden birisi olmuştur!<br />

Tek başına yaptığı çalışmalar sonucunda,<br />

o zamana kadar hiçbir biyologun çözemediği<br />

bir sorunun üstesinden gelmiş ve doğada<br />

(özellikler canlılar üzerinde) görülen<br />

desenlerin nasıl oluştuğunu matematiksel<br />

olarak ifade etmeyi başarmıştır. Döneminde<br />

var olmayan bilgisayarları hayal etmekle<br />

kalmamış, bu makinaların aynı zamanda<br />

ileride insana benzer bir şekilde düşünebileceğini<br />

ve hatta bizi aşabileceğini de<br />

öngörerek "Yapay Zeka"nın temellerini<br />

atmıştır. Onun zamanında var olmayan<br />

makinaların, onun zamanında var olmayan<br />

"insansı" zekalarını test edebilmemizi<br />

sağlayacak Turing Testi'ni geliştirmiştir. 42<br />

yıllık kısacık ömründe sadece bilime değil,<br />

insanlığa ve düşünce tarihine de sayısız<br />

değer katmıştır.<br />

Alan Turing, eşcinsel olması nedeniyle<br />

dönemin İngiliz Hükümeti tarafından acımasızca<br />

katledilmiştir. Bu makalemizde,<br />

insanlığa akıl almaz miktarda fikir katabilecek<br />

müthiş bir dehanın hayatından, yaptıklarından<br />

ve insanoğlu tarafından nasıl<br />

katledildiğinden bahsedeceğiz.<br />

14 yaşında Dorset’teki Sherborne Okulu’na<br />

başlayan Alan, burada hayatıyla ilgili çok<br />

önemli iki şeyi keşfetti. Matematiğe olan<br />

ilgisinin ne kadar büyük olduğunu görerek<br />

hayatını bu yönde ilerletmeye karar veren<br />

Alan, aynı zamanda bir hemcinsine aşık<br />

olarak eşcinsel olduğunun da farkına vardı.<br />

Bunun ne kadar "tuhaf" ve "sıradışı" gelen<br />

bir aydınlanma olduğunu hayal edebilirsiniz.<br />

Zira etrafınızdaki toplum sizin kime<br />

aşık olacağınızı belirlemektedir. Öyle ki yasalar,<br />

aşık olmanız gereken cinsiyeti huku-<br />

100 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | UNUTULMAZ BİLİM İNSANLARI<br />

çeşitli kurumlardan gelen verileri defterlere ve kağıtlara işlerdi. Sürekli<br />

olarak bilgiyi işleyip saydıkları için onlara "sayıcı" anlamında<br />

"bilgi-sayar" denirdi. Alan Turing, insanların yaptığı bu çok basit<br />

işin, sadece birkaç mekanik veya elektronik adımla makinalar tarafından<br />

yapılabileceğini öngördü. Bu öngörüsü, insanlık tarihini<br />

değiştirecek bir şekilde, "bilgisayar" sözcüğünü bir insan mesleği<br />

olmaktan çıkaracak ve bir çeşit makinanın adı haline getirecekti...<br />

Bu nedenlerle de yazısı, modern bilgisayar biliminin temellerini<br />

atan çalışması olarak anılmaktadır. Bu çalışması sayesinde mantık<br />

ve matematiğin diğer alanları üzerine çalışmak üzere Princeton<br />

Üniversitesi'ne gitti. Amerika’da kalma şansı olmasına rağmen<br />

1938 yılında İngiltere’ye dönmeye karar verdi ve hemen ardından<br />

da 2. Dünya Savaşı sırasında İngiliz haberleşmesinin sağlanması<br />

amacıyla hükümet tarafından işe alındı.<br />

1939-1945 yılları arasında sürekli Alman şifreleme makinesi Enigma<br />

ile ve diğer kriptolojik araştırmalarla meşgul olur. Enigma, Almanlar<br />

tarafından üretilen ve "kırılamaz" olarak kabul edilen bir<br />

şifreleme sistemidir. Makinanın temel aldığı kodlama sistemi her<br />

gün Alman ordusu tarafından değiştirilmektedir ve makinanın<br />

kendisi de tamamen rastgele gibi gözüken bir şifreleme mekanizmasına<br />

dayanmaktadır. Şifreleme sisteminin her gün değiştiriliyor<br />

olması, o zamanlar sadece insanlardan oluşan şifre kırıcı ekiplerin<br />

(antik "hackerlar" olarak düşünebilirsiniz) makinanın çalışma<br />

mantığını kırmak için yalnızca 24 saatlerinin olmasına neden oluyordu.<br />

Fakat hiçbir insanın zihni ya da fiziksel becerileri, böylesine<br />

karmaşık bir kodun bu kadar hızlı, yorulmaksızın ve dikkat<br />

dağılmaksızın çözülmesine izin vermiyordu. İşte Turing, bir insan<br />

yerine bu çözüm işleminin bir makina tarafından yapılabileceğini<br />

hayal etti.<br />

Morfogenez ve kimyasal tepkimelerle ilgili Turing'e ait<br />

çalışmalara bir örnek...<br />

ki olarak dikte bile etmektedir. O dönemde bir insanın<br />

kendi cinsiyetinden olan başka birine aşık olması<br />

sadece yasak değildi; aynı zamanda ağır bir şekilde<br />

cezalandırılıyordu da... Alan, daha o zamanlarda kural<br />

yıkıcı bir doğaya sahip olduğunu anlamıştı.<br />

Daha sonra Cambridge Üniversitesi'nin Dünyaca ünlü<br />

King's College'ına yazılan Alan, matematik bölümünü<br />

her geçen sene artan yüksek bir başarıyla bitirdi ve<br />

1935 yılında üniversiteye akademi üyesi olarak kabul<br />

edildi. 1936 yılında yayınladığı makalesi "Hesaplanabilir<br />

Sayılar Üzerine", onun ilk ve belki de en büyük<br />

zaferi oldu. Bu yazıda, bugün "hesaplama" (computation)<br />

olarak bildiğimiz olgunun tanımını yapmakla<br />

kalmaz, aynı zamanda hesaplamanın başarabileceklerinin<br />

sınırlarını da ortaya koydu. Onun döneminde<br />

"bilgisayar" (computer), "bilgiyi sayan insan" anlamına<br />

geliyordu. Masa başında saatlerce oturan ve neredeyse<br />

her zaman dişi olan insanlar, devletten veya<br />

Hem iş arkadaşlarının, hem de hükümetin alaycı yaklaşımı ve hayalperest<br />

damgalarıyla karşılaştı. Ancak dediğini başardı ve Nazi<br />

Ordusu'nun "kırılamaz" Enigma'sını neredeyse tek başına çözdü.<br />

Böylelikle Almanlar'ın belkemiği olan hücumbot ve denizaltı haberleşmelerinin<br />

İngilizler ve müttefikleri tarafından satır satır okunabilmesini<br />

sağladı. Bu sayede Almanların yapacağı sayısız sinsi<br />

saldırının önüne geçildi ve milyonlarca masum hayat kurtuldu.<br />

Bu başarısı Alan Turing'i sadece müthiş bir bilim insanı olmaktan<br />

çıkararak, 2. Dünya Savaşı'nın gidişatını değiştiren tarihi ve askeri<br />

bir figür haline de getirdi. Bir de İngiliz Hükümeti'nin hedefi<br />

haline... Çünkü çok fazla şey biliyordu. İngiliz Hükümeti, hayatının<br />

sonuna kadar onu yalnız bırakmayacaktı. Başarıları nedeniyle<br />

kahraman ilan edilmesi gerekirken, "devlet sırrı" adı altında tüm<br />

başarıları halı altına süpürüldü ve görmezden gelindi. Alan Turing,<br />

2. Dünya Savaşı'na yön veren isim olsa da, savaşın bitiminde tam<br />

olarak bir "hiç"ti.<br />

Bu onu yıldırmadı. Avrupa'daki savaşın sona ermesiyle yeni bir<br />

tutkusu ortaya çıktı. Matematik'in ve felsefenin temelini oluşturan<br />

mantık üzerine fikirlerini, kriptolojideki deneyimlerini ve elektronik<br />

aletler hakkındaki bilgisini bir araya getirerek modern anlamdaki<br />

ilk "elektronik bilgisayarı" oluşturmaya karar verdi. Yani<br />

bilgisayarların teorik mümkünatını aşarak, pratik olarak üretilebileceğini<br />

göstermek istiyordu. Ama planları, kendisine rakip olan<br />

ve güçlü bir şekilde desteklenen bir Amerikan projesi nedeniyle<br />

gölgede kaldı. Aynı zamanda savaş zamanında elde edilen başarıların<br />

sır olarak kalması gerekliliği nedeniyle rahatça çalışamaz.<br />

Amacına ulaşamayan çabaları nedeniyle ilgisini başka bir alana<br />

çevirir ve güçlü bir maraton koşucusu olarak ortaya çıkar ve 1948<br />

İngiliz olimpiyat oyunları için neredeyse yeterli olarak kabul edilir.<br />

Turing’i harekete geçiren etkenler ticari ya da endüstriyel olmaktansa,<br />

bilimseldir. Hiçbir zaman para ya da güç hırsına kapılmadı.<br />

Tek tutkusu matematik ve onun uygulama alanlarıydı. Bilgisayarın<br />

üretilmesi konusunda hüsrana uğrayınca, kısa bir süre sonra da<br />

hesaplamanın teorik kısıtlamalarıyla yeniden ilgilenmeye başladı.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

101


CAPITAL BRAVE | UNUTULMAZ BİLİM İNSANLARI<br />

İnsan beyni ilgisini çekmeye başlamıştı.<br />

Beynimiz, karmakarışık bir<br />

bilgisayar gibidir. Turing, beynimizi<br />

güçlü bir hesap makinası olarak görüyordu.<br />

Üretilebilecek bilgisayarların<br />

sadece insanın beyninin ürettiği<br />

davranışlara benzer davranışlar sergilemenin<br />

ötesine geçerek, ondan<br />

daha bile başarılı olabileceğini düşünmeye<br />

başladı. Olması gerektiği<br />

gibi programlandığı takdirde bilgisayarların<br />

insan beynine rakip olabileceğini<br />

ilk defa öne sürdü. Daha<br />

o zamanlarda bilgisayar icat edilmemişti<br />

bile! Bilgisayar, masa başında<br />

çalışan kadınların mesleğinin adı<br />

olmasının yanısıra, Turing'in beyninde<br />

şekillenen hayali bir makinadan<br />

ibaretti...<br />

Bilgisayarların Kısa Tarihi ve Alan<br />

Turing<br />

Aslında bilgisayarların temelleri<br />

kendisinden çok önce, 19. Yüzyıl'da<br />

Charles Babbage tarafından atıldı.<br />

Bu basit analitik hesapları yapabilen<br />

makinalar, günümüzdeki dijital hesap<br />

makinaların çok basit birer versiyonu<br />

gibidir. Tarihin ilk tam otomatik<br />

hesap makinası 1939 senesinde<br />

Harvard Üniversitesi'nde üretilmeye<br />

başlanmıştır. Bildiğimiz ilk bilgisayar<br />

ise 1944 yılında üretilen Mark 1<br />

isimli makinadır. 1912 yılında doğan<br />

Turing, Mark 1 ve sonradan gelecek<br />

sayısız bilgisayarın önünü açan yaklaşımlar<br />

geliştirmiştir. Üstelik dönemindeki<br />

çalışmaların çok ötesinde<br />

bir öngörüyle, makinaların sadece<br />

basit 4 işlemi yapabilmekten öteye<br />

geçebileceğini ileri sürmüştür. Onun<br />

ve diğerlerinin öngörüleriyle 1946<br />

yılında ilk tam amaçlı, programlanabilir<br />

bilgisayar olan ENIAC (Elektronik<br />

Sayısal Entegratör ve Hesap<br />

Makinası) üretilmiştir. 18.000 adet<br />

vakum tübü kullanan, koca bir odayı<br />

kaplayan ve çalışırken bol miktarda<br />

enerji tüketip, çok fazla ısı üreten bu<br />

"canavar", kısa süre sonra, 1951'de<br />

tamamlanan UNIVAC (Evrensel Otomatik<br />

Bilgisayar) tarafından gölgede<br />

bırakılmıştır. Günümüzde ceplerimizde<br />

bile taşıyabildiğimiz bu müthiş<br />

işlevsel makinaların önünü açan<br />

ismin Turing ve öngörüleri olduğunu<br />

bilmek önemlidir. Turing'e geri dönelim:<br />

1948 yılında Manchester<br />

Üniversitesi'ne giden Turing, sadece<br />

iki yıl sonra ünlü makalesini (Makinelerin<br />

İşleyişi ve Zeka) yayınladı.<br />

1936'daki başarılarından dolayı 1951<br />

yılında Kraliyet Cemiyeti'ne akademi<br />

üyesi olarak seçildi. Bu yenilikler,<br />

onu tamamen farklı bir alanda çalışmaya<br />

itti: biyolojik morfogenezin<br />

(yapısal oluşumun) matematiksel<br />

teorisi! Yani canlıların vücut yapılarının<br />

ve üzerlerindeki desenlerin<br />

matematiksel olarak nasıl ifade edilebileceğinin<br />

sırrını çözmeyi kafaya<br />

koydu.<br />

Morfogenez ve kimyasal tepkimelerle<br />

ilgili Turing'e ait çalışmalara<br />

bir örnek...<br />

Ama her şey, aşk ile son buldu. Turing,<br />

1952 yılında bir diğer erkekle<br />

tanıştı ve onunla birlikte oldu. Bunu<br />

Ölümünden sorumlu olan yarısı yenmiş<br />

siyanürlü elma, Alan Turing’in intiharının<br />

bir simgesi haline gelmiştir.<br />

öğrenen devlet yetkilileri, hakkında<br />

yakalama kararı çıkararak "ayıplı suç<br />

işlemek" nedeniyle tutuklar. Kendisine<br />

iki seçenek sunulur: ya hapse<br />

girecektir ya da yüksek dozda östrojen<br />

hormonunun vücuduna enjekte<br />

edilmesiyle "kimyasal olarak hadım"<br />

edilecektir. Alan Turing, hapse girerek<br />

hayatını harcamaktansa, erkekliğini<br />

yitirmeyi tercih seçti. Bunun<br />

üzerine vücuduna düzenli olarak<br />

kimyasal verilmeye başladı. Erkeksi<br />

özelliklerini yitirirken, memeleri büyüdü,<br />

testisleri küçüldü, davranışları<br />

farklılaştı. Kadınlara kadınsı özellikleri<br />

kazandıran östrojen hormonu,<br />

Alan Turing'i sadece fiziksel olarak<br />

değiştirmekle kalmadı; aynı zamanda<br />

zihnini de bulandırmaya başladı.<br />

Üstelik bu tam bir kurtuluş değildi!<br />

Cinsel yönelimi, hayatını değiştirmeyi<br />

sürdürdü. Mahkeme kararından<br />

çok kısa bir süre sonra Turing'in<br />

şifrelemeyle ilgili çalışmalarının,<br />

üniversitede devam edebileceği düzeyde<br />

görülmediği belirtildi. Üniversiteyle<br />

bağları kesilir. Ancak buna<br />

rağmen Turing'in özgürlük anlayışı<br />

en ufak bir yara almadı. Özgürlüklerinin<br />

kısıtlanacağını düşünmek<br />

yerine, daha da güçlü bir özgürlük<br />

aşkıyla yanıp tutuşmaya başladı.<br />

Kendisini tamamen entelektüel çalışmalara<br />

verdi. Sadece biyolojik teorilerinin<br />

değişik uygulamaları için<br />

kolları sıvamaz, aynı zamanda temel<br />

fizik ile de ilgilenmeye başladı.<br />

Kendisinden oldukça uzak olan bu<br />

sahada yepyeni fikirler geliştirmeye<br />

başladı.<br />

İşte tam da bu yepyeni alanlarda,<br />

yepyeni teoriler geliştirmeye başlamışken,<br />

7 Haziran 1954'te evinde<br />

ölü olarak bulundu! Ölüm nedeni<br />

zehirli kimyasal kullanara intihar<br />

olarak ilan edildi. Bu olay, bilim dünyası<br />

ve kamuoyu için oldukça şaşır-<br />

102 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | UNUTULMAZ BİLİM İNSANLARI<br />

tıcı oldu. Turing her ne kadar eşcinselliği,<br />

devlet baskısı ve genel olarak deha nitelikleri<br />

dolayısıyla çoğunlukla içine kapalı<br />

ve kendi halinde bir portre çizse de, bu<br />

nedenlerle kendi hayatına son verecek birine<br />

hiç benzemiyordu. İlaç tedavisi nedeniyle<br />

bozulan psikolojisini düzeltmek için<br />

yardım bile almaya başlamıştı!<br />

Fakat intiharlar kimi zaman belirsizdir.<br />

Hemen komplo teorilerine kucak açmamak<br />

lazım; ancak Dawson gibi bazı eleştirmenler,<br />

suikast ihtimalinin de göz ardı<br />

edilmemesi gerektiğini uzun bir süre boyunca<br />

savundular. Adli tıp doktorları, ölümünün<br />

herhangi bir suikast şüphesi içermediğini<br />

belirtti. Böylece bir süre sonra<br />

kamuoyu ve bilim camiası, Turing'in erken<br />

ölümünün gerçekten de bir intihar<br />

olduğunu kabullendi.<br />

Geriye bakıldığında Alan'ın üzerinde çağdaşlarının<br />

ve hatta yakın dostlarının bile<br />

bihaber olduğu müthiş baskılar olduğu<br />

görülebilir. Kimyasal hadım işlemi onu<br />

bambaşka biri haline dönüştürmüştü.<br />

Zihnini eskisi gibi kullanamadığını düşünüyordu,<br />

insanlarla ilişkileri tuhaflaşmıştı<br />

ve kendisine yabancılaşmıştı. Dönemin<br />

sapkın ve homofobik algısı, belki<br />

de insanlığın en kıymetli dehalarından<br />

birinin hayatına mal oldu. Annesi, onun<br />

acemice yapılmış bir kimya deneyinden<br />

sonra ellerine bulaşıp kalan siyanür nedeniyle<br />

öldüğünü düşünüyordu. Tuhaftır...<br />

Turing'in yakın dostlarının büyük bir<br />

kısmı, Turing'in kendi hayatını alırken<br />

kullandığı siyanürün, annesinin tam da<br />

böyle düşünmesi için seçildiğine inanıyorlar.<br />

Yani Turing, ölürken bile arkasında<br />

bıraktıklarını incitmek istememişti. Ölümünden<br />

sorumlu olan yarısı yenmiş siyanürlü<br />

elma, Alan Turing’in intiharının bir<br />

simgesi haline gelmiştir. Turing'in hayatını<br />

bilen birinin, meşhur teknoloji ürünü<br />

Apple'ın logosuna aynı şekilde bakmaya<br />

devam etmesi mümkün değildir.<br />

Yeri gelmişken belirtelim... Apple'ın logosunun<br />

Turing'e bir göz kırpma olduğuna<br />

dair birçok söylenti bulunmaktadır. Logonun<br />

tasarımcısı Rob Janoff, 2009'daki<br />

bir röportajında logonun ne Turing, ne<br />

Isaac Newton, ne de İncil ile ilgili olduğunu<br />

belirtmiştir. Apple logosuyla ilgili<br />

birçok başka söylenti olsa da, elmadan<br />

alınan ısırık, Fransız sanatçı Jacques Moury-Beauchamps<br />

tarafından tavsiye edilmiştir.<br />

"Isırık" sözcüğü İngilizcede "bite"<br />

(okunuş: "bayt") olarak geçer. Bayt (İng:<br />

"byte", okunuşu: "bayt"), aynı zamanda<br />

bir bilgisayar terimidir. Apple, bunu hoş<br />

bir kelime oyunu olarak görmüştür. Neyse,<br />

toparlayalım:<br />

Turing geride tamamlanmamış işler bıraktı.<br />

Bunların arasında morfogenezin<br />

matematiksel teorisi de vardı. Bu teori,<br />

kimyasal reaksiyonlar ve difüzyon için<br />

lineer olmayan eşitlikleri göstermeyi temel<br />

alıyordu ve Alan da bu tür bir iş için<br />

bilgisayar kullanan ilk kişiydi. Bu yüzden<br />

bazı yazarlar bu teoriden "yapay zekanın<br />

temeli" olarak bahsederler. Bazı kaynaklar<br />

Turing'i "Yapay Zekanın Babası" olarak<br />

görmeyi reddetse de, Evrim Ağacı olarak<br />

biz bu iddiamızın arkasındayız. Bugün<br />

hala uluslararası çapta bir "yapay zeka<br />

testi" olarak kullanılan Turing Testi'ni geliştirecek<br />

kadar Yapay Zeka üzerine kafa<br />

yormuş birini bu unvanla anmamak, bize<br />

saygısızlık olarak gözükmektedir.<br />

Alan zamanının fikirsel akımlarından hiçbirine<br />

tam olarak uymuyordu. 1950'lerde<br />

yorumcular onu tanımlamak için çok<br />

az kelime bulabiliyorlardı. Ama aslında<br />

1970'lere kadar onun hayatının gerçeklerinden<br />

söz edilmedi. Onu aslında hala<br />

20. Yüzyıl düşünce tarzında bile uygun<br />

bir yere yerleştirmek çok zor. Belki de zamanının<br />

en orijinal zihni, kişisel özgürlük<br />

için en ısrarcı olanı oydu. Eğer ki gelecekten<br />

gelen bir isim arıyorsanız, Alan Turing<br />

birkaç olasılıktan biri olarak görülmelidir.<br />

Turing, uzun yıllar boyunca unutuldu. Tıpkı<br />

2. Dünya Savaşı'na yön vermesinden<br />

sonra tamamen unutulması gibi... Belki<br />

kendisi bunu önemsemezdi. Ancak bilim<br />

tarihine merak duyan insanların buna göz<br />

yumması mümkün değildir. Turing'in ünü<br />

ölümünden sonra yıllar geçtikçe bilim<br />

camiasında yayılmaya başladı. Adeta bir<br />

hayalet gibi, efsanesi bilgisayar bilimlerinden<br />

mühendisliğe ve hatta temel bilimlere<br />

kadar hızla yayıldı. Nihayet hak<br />

ettiği saygıya kavuştu; ancak bedeni, hükümet<br />

tarafından katledileli çok oldu. O<br />

noktadan sonra neye yarar?<br />

Devlet eliyle intihara zorlanması ve 7 Haziran<br />

1954 günü, 42 yaşındayken dolaylı<br />

yoldan katledilmesinden tam 59 sene<br />

sonra, 24 Aralık 2013'te, çok nadir görüldüğü<br />

söylenen Kraliyet Özrü’nün (yukarı<br />

sağ fotoğraf da şaşalı bir dille yazılmış<br />

aslı gözüküyor) özeti şu:<br />

“Özür dileriz. Çok daha iyi davranılmayı<br />

hak ediyordun.”<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

103


CAPITAL BRAVE | "BİLİM"<br />

Güneş Sistemi'nin derinliklerinde dokuzuncu bir büyük gezegen gizleniyor olabilir. Burada<br />

illüstrasyon olarak gösterilen gezegen Güneş'ten çok uzakta. Uranüs ve Neptün gibi gazdan<br />

oluştuğu ancak bu buz devlerinden küçük olduğu düşünülüyor.<br />

Geçtiğimiz hafta Astronomical Journal’da açıklandığına<br />

göre, görülmeyen büyük bir gezegenin kütle çekim belirtileri<br />

uzaklardaki bu dünyaların ilginç yörüngelerinde kendini<br />

gösteriyor. Kuiper Kuşağı Cisimleri adı verilen bu ne<br />

yapacağı belli olmayan kütleler, Güneş'in etrafında bilim<br />

insanlarının kafasını yıllardır meşgul eden tuhaf daireler çiziyorlar.<br />

Bu özellik, güneş sisteminde dokuzuncu bir büyük gezegenin<br />

varlığına dair umut verici bir kanıt. Ancak gezegen henüz saptanmış<br />

değil.<br />

“Eğer Güneş Sistemi'nde bir gezegen daha varsa bence bu o,” diyor<br />

Santa Cruz’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden Greg Laughlin.<br />

“Bir gezegen daha bulmak muhteşem bir şey olur. Şansımız yaver<br />

gitsin. Harika bir şey olur.”<br />

Ekip, bu olası gezegenin kütlesinin Dünya’nın 10 katı, bir başka<br />

deyişle genişliğinin üç dünya kadar olduğunu hesaplamış. Bu da<br />

onu bir süper-gezegen ya da mini-Neptün haline getiriyor. Yani<br />

galaksinin yaratmada inanılmaz başarılı olduğu ancak bizim muhitimizde<br />

pek bulunmayan bir gezegen bu.<br />

Ve bizden kelimenin gerçek anlamıyla çok uzaklarda. Simülasyonlar,<br />

gezegenin Güneş'e en yakın olduğu noktanın, Dünya’nınkine<br />

kıyasla 200 ila 300 kez daha uzakta olduğunu ortaya koyuyor.<br />

Peki en uzakta olduğu nokta? Çok iç kesimlerde, Dünya’nın<br />

en uzakta olduğu noktaya kıyasla 600 ila 1200 kere daha uzakta.<br />

“Bu cisim son derece soğuk, uzun süreli bir yörüngede dönüyor<br />

ve Güneş'in etrafında tam bir dönüş yapması muhtemelen 20 bin<br />

yıl sürüyor,” diyor Caltech’in iki gezegen hafiyesinden biri olan<br />

Konstantin Batygin.<br />

104 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "BİLİM"<br />

Dokuzuncu Gezegen ( bilim insanlarının arasında “George,” “Jehoshaphat,” ve “<br />

Maymunlar Gezegeni”) olarak bilinen, kütlesi Dünya’nın 10 katı büyüklükte bir gezegen,<br />

Güneş Sistemi'ndeki altı uzak cismin (kırmızı) gizemli yörüngesini açıklıyor.<br />

[Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü izniyle]<br />

Dokuzuncu Gezegeni Varsaymak<br />

Batygin ve Caltech’den meslektaşı Mike<br />

Brown, yeni bir komşu gezegene dair kanıt<br />

aramak için yola çıkmamış. Tüm bu<br />

gelişmeler bir tesadüf sonucu yaşanmış.<br />

2014 yılında bir başka ekip 2012VP113<br />

adlı bir cisim keşfetmişlerdi. “Biden” ismiyle<br />

de anılan bu gezegenin yörüngesi,<br />

Plüton’un daha ilerisinde keşfedilen Sedna<br />

adlı gezegeninkine benziyordu ve aynı<br />

derecede gizemliydi.<br />

Güneş'in etrafında eğri bir yol çizen Sedna<br />

ve Biden, bilim insanlarına hem kendilerinin<br />

hem de bir avuç uzak gezegenin<br />

tuhaf yörüngelerinin uzak bir cismin kütle<br />

çekimi tarafından belirlendiği fikrini vermişti.<br />

Brown ve Batygin bu gezegenlerin altı<br />

tanesine yakından bakmış ve yörüngelerinin<br />

tesadüfi olamayacak bir biçimde<br />

şekillendiğine karar vermiş. (“Böyle bir<br />

şey olma olasılığı yüzde 0.007’ydi,” diyor<br />

Batygin). Ardından Güneş Sistemi simülasyonu<br />

yaparak gözlemlenen yörüngeleri<br />

yeniden yaratmayı denemiş.<br />

Kısa süre içinde Kuiper Kuşağı’na bağlı<br />

kütle çekim etkisini saf dışı bırakmışlar.<br />

Ve tek bir kozmik şekillendiricinin peşine<br />

düşmüşler.<br />

Olaya bir de dokuzuncu gezegen katıp yörüngesi<br />

ve kütlesini değiştirerek denemeler<br />

yapmışlar. Oval bir yörüngede dönen,<br />

kütlesi Dünya’nın on katı büyüklükte bir<br />

gezegen, hem Sedna ve Biden’in gizemli<br />

yörüngelerini hem de diğer ekstrem Kuiper<br />

Kuşağı gezegenlerinin geçtiği yolu<br />

açıklığa kavuşturmuş.<br />

Bunun dışında, Güneş'in etrafında Güneş<br />

Sistemi düzlemine dikey bir yörüngede<br />

dönen tuhaf gezegenleri de açıklığa kavuşturmuş.<br />

“Bu noktada kendi hesaplarımızla<br />

dalga geçmeyi bıraktık,” diyor<br />

Batygin.<br />

İki araştırmacı gezegenin Güneş'e çok<br />

daha yakın oluştuğunu ve Güneş Sistemi<br />

henüz çok gençken dışına çıktığını tahmin<br />

ediyor. O zamanlar Güneş'in, içine<br />

doğduğu yıldız topluluğunda yer aldığını<br />

ve etraftaki yıldızların uzaklaşan gezegeni<br />

kuşatarak Güneş'in çekiminden kurtulmasını<br />

engellediğini söylüyor Batygin.<br />

İnandırıcı bir öykü ama herkesi ikna etmiyor.<br />

“Güneş Sistemi'nde yeni bir gezegen<br />

olduğuna dair iddialara temkinli yaklaşıyorum,”<br />

diyor Southwest Araştırma<br />

Enstitüsü’nden Hal Levison. “Kariyerim<br />

boyunca bu tür çok iddiayla karşılaştım<br />

ve hepsinin de yanlış olduğu ortaya çıktı.”<br />

Dokuzuncu Gezegeni Bulmak<br />

Eğer bu dokuzuncu büyük gezegen gerçekten<br />

de varsa, öyle uzak ve öyle sönük<br />

ki Dünya'dan henüz saptanmamış olması<br />

hiç şaşırtıcı değil. Plüton’un yeni gezegenden<br />

10 bin kat daha parlak olduğunu<br />

hesaplayan Laughlin, “Solgun bir cisim<br />

bu. Ama hakikaten solgun,” diyor.<br />

Bu kadar büyük mesafeler söz konusu olduğunda,<br />

görece büyük gezegenler bile<br />

günümüzdeki araştırmalarla fark edilebilecek<br />

ısı işaretleri yaymıyor ve pek fazla<br />

güneş ışığı yansıtmıyor. Bunun anlamı şu:<br />

Gezegeni bulmaya çalışan gökbilimciler<br />

sadece son derece güçlü teleskoplar kullanmak<br />

zorunda kalmıyor, aynı zamanda<br />

nereye bakacaklarını da bilmeleri gerekiyor.<br />

Bir başka deyişle, içine girilmesi zor<br />

devasa bir yıldız denizinde hareket eden<br />

bir ışık noktasını aramaya benziyor.<br />

Hawaii’deki Gemini Gözlemevi'nde çalışan<br />

ve Biden’in kâşifi olan Chad Trujillo,<br />

“Tam nerede olduğunu bilmiyoruz yoksa<br />

teleskobu bulunduğu yere çevirir, saptardık.<br />

Ama gökyüzü çok büyük ve bu cisim,<br />

ne kadar uzakta olduğuna bağlı olarak<br />

çok sönük olabilir,” diye konuşuyor.<br />

Ama bilim insanları şanslarını denemeyecek<br />

anlamına gelmiyor bu durum. Hawaii’deki<br />

Subaru teleskobu da başka<br />

teleskoplarla birlikte aramaya katılıyor.<br />

Batygin ve Brown şimdiden arayışa başlamış<br />

bile. Trujillo ise meslektaşlarıyla<br />

birlikte önümüzdeki ay tahmini yörüngede<br />

araştırma yapmaya başlayacaklarını<br />

söylüyor.<br />

Orijinal X Gezegeni<br />

Bilim insanlarının, uzaklardaki büyük bir<br />

gezegenin varlığını öne sürmeleri bir ilk<br />

değil. Bu tür öngörüler yüz yıl öncesine<br />

kadar uzanıyor ama şimdiye kadar hiçbiri<br />

doğru çıkmadı.<br />

Bunların belki de en ünlüsü Percival<br />

Lowell’in gezegeniydi. X Gezegeni adını<br />

verdiği bu gezegenin, Neptün’ün yörüngesi<br />

dışında keşfedilmeyi beklediğini öne<br />

sürmüştü. Lowell’in iddiası on yıl süren<br />

X Gezegeni arayışını başlatmış ve 1930<br />

yılında Plüton’un bulunuşuyla sonuçlanmıştı.<br />

Plüton, Uranüs ve Neptün’ün yörüngesindeki<br />

Lowell’in öne sürdüğü tuhaflıkları<br />

açıklayamayacak kadar küçüktü. Ancak<br />

bu tuhaflığın nedeninin, görünmeyen<br />

dokuzuncu bir büyük gezegenin çekim<br />

gücünden ziyade yanlış hesaplamaların<br />

sonucu olduğu ortaya çıkmıştı. Bundan<br />

sonraki 86 yıl boyunca daha birçok tahmin<br />

yapıldı. Ve hepsi boş çıktı.<br />

Yeni öngörü kozmosun derinliklerinde<br />

kaybolmayabilir belki de.<br />

“Batygin ve Brown’un tezini, böyle bir<br />

gezegenin varlığını inandırıcı bir şekilde<br />

gösteren ve yörüngesini oldukça iyi belirleyen<br />

ilk çalışma olarak görüyorum,”<br />

diyor Observatoire de la Côte d’Azur’den<br />

Alessandro Morbidelli. “Çok sağlam bir<br />

sav.”<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

105


CAPITAL BRAVE | "KEŞFET"<br />

Bataklık mumyaları, oksijen yetersizliğinden dolayı<br />

bakteriler deriyi çürütemediğinden çok iyi korunmuş.<br />

Tollund Adamı olarak bilinen bu ölü Danimarka’da<br />

bulundu.<br />

106 Şubat <strong>2016</strong><br />

Polonyalı bilim insanları<br />

Eski Mısır mumyaları hakkında<br />

dünyanın en araştırmasını<br />

başlatacaklarını<br />

açıkladı. Varşova merkezli<br />

proje kapsamında 42 mumya<br />

incelenecek, eski çağlardaki<br />

hastalıklara, mumyaların<br />

mesleklerine ve hatta<br />

solak olup olmadıklarına<br />

dair ipuçları araştırılacak.<br />

Dünyanın dört bir<br />

yanındaki farklı<br />

kültürler hemen<br />

her ortamda ölülerini<br />

koruma<br />

yolu bulmuş.<br />

Polonyalı bilim insanları Eski Mısır<br />

mumyaları hakkında dünyanın<br />

en araştırmasını başlatacaklarını<br />

açıkladı. Varşova merkezli proje<br />

kapsamında 42 mumya incelenecek,<br />

eski çağlardaki hastalıklara,<br />

mumyaların mesleklerine ve hatta<br />

solak olup olmadıklarına dair ipuçları<br />

araştırılacak.<br />

Mumyalar Mısır’la özdeşleşmiş<br />

olabilir; ancak aslında tüm dünyada<br />

farklı kültürler ölülerinin<br />

sağlam kalması için yaratıcı yollar<br />

bulmuşlar.<br />

İşte daha önce duymamış olabileceğiniz<br />

örnekler de dahil dünyadaki<br />

mumyalardan birkaçı ve yapay<br />

ölümsüzlük yolları.<br />

Bataklık Mumyaları<br />

İrlanda cinli ve perili masallarıyla<br />

ünlü olabilir ama sisli topraklarında<br />

daha da tuhaf şeylerin gizlendiği<br />

anlaşılıyor: Bataklık mumyaları.<br />

Yüzlerce yıl önce İrlanda’nın bataklıklarına<br />

atılan ölüler, bu acımasız<br />

ortamda korunmuş. Bataklıklarda<br />

çok az oksijen oluyor, bu da cesetleri<br />

yiyen bakterilerin gelmesini<br />

engelleyerek yüzlerce yıl boyunca<br />

sağlam kalmalarına yol açmış.<br />

En son İrlanda bataklık mumyası<br />

2011 yılında keşfedildi. En eski bataklık<br />

mumyası ise 4 bin yaşında,<br />

yani Mısır kralı Tutankhamun’dan<br />

500 yıl daha yaşlı.<br />

Bedenlerinin binlerce yıl boyunca<br />

korunacağı akıllarına gelir miydi<br />

hiç?


Dünyanın En Yaşlı Mumyaları<br />

Şili’deki Chinchorro mumyaları dünyanın<br />

bilinçli yapılmış en eski mumyaları.<br />

Chinchorrolar, şimdiki güney Peru ve kuzey<br />

Şili sahillerinde 9 bin yıl önce yaşamış<br />

olan balıkçı bir halktı.<br />

En ünlü Chinchorro mezarlığı Şili’de bulunuyor.<br />

Arica ve Cobija kentleri arasındaki<br />

bu mezarlıkta “Siyah Mumyalar” olarak<br />

bilinen insan cesetleri binlerce yıl boyunca<br />

saklı kalmış. Siyah Mumyalar'a isimleri,<br />

bedenlerini kaplayan demir benzeri siyah<br />

manganez metali nedeniyle verilmiş.<br />

Chinchorro cenazeciler, Siyah Mumya<br />

yapmak için ölünün kafa, kol ve bacaklarını<br />

kesip organlarını ve etini çıkarıyor,<br />

kafatasında bir delik açarak beyni boşaltıyorlardı.<br />

Latin American Antiquity adlı<br />

dergide 1995 yılında yayımlanan bir araştırmaya<br />

göre, ölünün derisi tıpkı bir çorabı<br />

çıkarıp giyermiş gibi sıyrılıp sonra bedene<br />

yeniden geçiriliyordu. İşlem, kadavranın<br />

kuruması için göğüs boşluğuna sıcak kömür<br />

doldurularak bitiriliyordu.<br />

Ardından bedeni çubuklar ve hayvan<br />

kılıyla yeniden inşa ediyor ve beyaz kül<br />

kaplıyorlardı. En son bir dokunuş olarak<br />

kafatasına kısa siyah bir tutam saç ekliyor<br />

ve bedeni manganez ile siyaha boyuyorlardı.<br />

Yapay yollarla korunmuş bilinen en eski ölüler<br />

Chinchorro mumyaları. Mısır mumyalarından<br />

binlerce yıl önceye tarihleniyorlar.<br />

Chinchorro'ların neden ölülerini mum<br />

yaladıkları bilinmiyor. Ölümden sonra hayata<br />

inanıyorlardı belki ya da deprem ve<br />

El Niño gibi doğal felaketler halkı ölüm ritüelleri<br />

ve atalara tapınmaya itmişti.<br />

21. Yüzyıl Mumyaları<br />

Yeni Gine’deki bazı köylüler hâlâ atalarını<br />

mumyalıyor.<br />

Ölüler bir kulübeye konularak iç organlar<br />

kuruyana kadar tütsüleniyor. Ardından,<br />

yapısal bütünlüğün korunması için<br />

kırmızı kille kaplanıp ormanda bir tapınağa<br />

götürülüyor.<br />

Cesetler kutlamalar sırasında tapınaktan<br />

getiriliyor ve yakınları atalarına danışmak<br />

için mumyaları ziyaret ediyor.<br />

Papua Yeni Gine mumyaları, ilk kez İngiliz<br />

kaşif Charles Higgins tarafından 1907<br />

yılında belgelenmişti. 1950’lerde gezgin<br />

Atalarını köylerinin üst kesimlerindeki<br />

mağarasına geri taşıyan bir aile. Papua Yeni<br />

Gine’de mumyalanmış aile üyeleri sıklıkla<br />

toplum içinde yer alıyor ve köydeki<br />

kutlamalara dahil ediliyor.<br />

misyonerler bu uygulamayı engellemeye<br />

çalışmışlardı ama ölen saygın ataların<br />

tütsülendiği köyler hâlâ var.<br />

Nasıl Mumya Olunur<br />

Atalarımızdan bazıları ise cenazecilere<br />

güvenmeyip kendi kendini mumyalamayı<br />

seçiyordu.<br />

Bu ölümcül ve korkunç uygulama Japonya,<br />

Çin ve Hindistan’daki<br />

Budist rahipler tarafından<br />

yapılıyordu. Bazıları<br />

sonucun kendilerine özel<br />

güçler vereceğine inanıyordu,<br />

bazıları da bir<br />

gün gelip uykudan uyanır<br />

gibi uyanacaklarını düşünüyordu.<br />

Kendi kendine<br />

mumyalamayı seçen<br />

rahipler üç yıl boyunca<br />

sadece yemiş ve tohumdan<br />

oluşan bir beslenme<br />

uyguluyor, ondan sonraki<br />

üç yıl boyunca da<br />

sadece ağaç kabuğu ve<br />

kök yiyorlardı. Amaç bedenlerindeki<br />

yağın tamamını yok etmekti,<br />

böylece ölümden sonra bakterilere daha<br />

az yiyecek şey kalacaktı.<br />

Bu beslenme biçimi Büyük Usta Budist<br />

Kûkai tarafından geliştirilmişti. 1962<br />

yılında History of Religions dergisinde<br />

yayımlanan bir yazıya göre, tüm tahılları<br />

reddettiğine ve kendisini taş bir mağarada<br />

mumyaladığına inanılıyordu.<br />

Rahipler daha sonra, sürekli kusmaya<br />

yol açarak bedende kalan sıvının tamamen<br />

tükenmesini sağlayan zehirli bir çay<br />

içiyorlardı. Bedenlerinde su olmaması ve<br />

damarlarında dolaşan zehir de yine bakterinin<br />

ölümden sonra bedeni çürütmesini<br />

zorlaştıracaktı.<br />

Son yaklaştığında, yanlarında sadece<br />

bir hava borusu ve çıngırakla mezara giriyorlardı.<br />

Meditasyon yapıyor, her gün çıngırağı<br />

sallayarak dışarıdakilere hâlâ yaşadıklarını<br />

haber veriyorlardı. Çıngırağın<br />

sustuğu noktada hava borusu çıkarılıyor<br />

ve mezar kapatılıyordu.<br />

Tüm bu çabaya rağmen, kendi kendini<br />

mumyalama işlemi her zaman sonuca<br />

CAPITAL BRAVE | "KEŞFET"<br />

ulaşmamıştı. Hatta rahiplerin çoğunun<br />

başarısız olduğu ve cesetlerinin<br />

çürüdüğü görülüyor.<br />

Günümüzde, kendi kendini<br />

mumyalama Budist dini liderlerince<br />

onaylanmıyor. Ancak uygulama<br />

12. yüzyılda başlamış<br />

olduğu için bilim insanları hâlâ<br />

bu mumyalardan bulmaya devam<br />

ediyor, en az 24 tanesi ortaya çıkarılmış<br />

durumda. 2015 yılında,<br />

kendi kendini mumyalamış bir<br />

Budist rahibin ölüsü Çin’deki bir<br />

Buda heykelinin içinde bulundu.<br />

...Ve Mısır Mumyaları<br />

Piramitlerinde rahat bir şekilde yatan, “lanetlerle”<br />

korunmuş Mısır mumyaları hem<br />

gerçek hem de kurgu dünyada çok ünlü.<br />

Araştırmacılar tarafından geçmişe<br />

açılan bir pencere olarak yüceltilen ve<br />

Hollywood tarafından sansasyonel bir<br />

biçimde kullanılan mumyalanmış Mısır<br />

cesetleri, mumyaların kaymak tabakasını<br />

oluşturuyor.<br />

Mısırlılar genelde 70 gün süren bir süreçle<br />

mumyalanıyorlardı. Rahipler cesedin<br />

beynini sıvılaştırıyor ve burundan akıtıyordu.<br />

Tüm iç organlar çıkarılıyor ve kalp<br />

dışında hepsi ayrı şişelere konuluyordu.<br />

Kalp yerinde bırakılıyordu çünkü Mısırlılar<br />

kalbin insanın var oluşu ve aklı için esas<br />

olduğuna inanıyorlardı.<br />

Ardından beden natron (doğal sodyum<br />

karbonat) denilen bir tür tuzla kurutuluyor<br />

ve yüzlerce metre beze sarılıyordu. Artık<br />

tamamen mumyalanan beden, kişinin<br />

öteki dünyada ihtiyacı olabilecek yiyecek<br />

ve tılsımların resimleri veya modelleriyle<br />

birlikte mezara gömülüyordu.<br />

“Mısırlılar mumyalanmış bedenin ruhun<br />

evi olduğuna inanıyorlardı. Beden<br />

yok olursa ruh yolunu şaşırırdı,” deniliyor<br />

Smithsonian web sitesinde.<br />

Bu mumyalama biçimi o kadar başarılıydı<br />

ki binlerce yılın ardından Mısırlıların<br />

mumyalanmış bedenlerinden çok şey öğreniyoruz.<br />

Mumyalar konusundaki araştırma henüz<br />

sona ermiş değil. Bilim insanları<br />

şu sıralarda, bir başka gizli mezara açılan<br />

kapının ipuçlarını buldukları Kral<br />

Tutankhamun’un mezarını inceliyorlar.<br />

Arkeolog Nicholas Reeves mezarda<br />

Tutankhamun’un kayınvalidesi ünlü<br />

Nefertiti’nin yattığına inanıyor.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

107


CAPITAL BRAVE | KEŞFET<br />

DÜNYANIN EN ESKİ TAPINAĞI<br />

Dünyanın en eski anıtları eski ihtişamını<br />

geri kazanıyor: Şu ana kadar keşfedilen en<br />

eski tapınak binalarına ev sahipliği yapan<br />

Göbekli Tepe, yeni bir proje kapsamında<br />

tanıtılıp korunacak.<br />

108 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | KEŞFET<br />

GÖBEKLİ TEPE<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

109


CAPITAL BRAVE | "PSİKOLOJİ"<br />

Aldığımız kararlarda,<br />

irademize ne<br />

derece hâkim olabiliyoruz?<br />

Aldığımız<br />

kararlarda, biz mi<br />

beynimizi yönetiyoruz<br />

yoksa beynimiz<br />

mi bizi?<br />

Bir tren yolunun<br />

yakınlarındasınız.<br />

Birden bire<br />

bir gürültü ile<br />

irkiliyorsunuz. İçinde,<br />

sürücüsünün veya kontrol<br />

eden bir kişinin olmadığı<br />

bir vagonun, tren<br />

yolu boyunca hızla yol<br />

almakta olduğunu görüyorsunuz.<br />

Bir bakıyorsunuz<br />

ki, ileride ve tren<br />

yolunun üzerinde beş işçi, sırtları, gelen vagona dönük olmak<br />

üzere çalışıyorlar. Şehrin gürültüsü nedeniyle, işçilere bağırıp<br />

sesinizi duyurup, onları uyarma şansınız da yok. Her hâlükârda<br />

vagonun altında kalacaklar. O anda fark ediyorsunuz ki, vagonu<br />

diğer raya geçirecek olan bir kolun (levye) hemen yakınındasınız.<br />

Eğer kolu çekerseniz, vagon, makas atlayarak diğer raya geçecek<br />

ve beş işçi kurtulacak. Ancak, fark ediyorsunuz ki, vagonu makas<br />

atlatarak gideceğini düşündüğünüz rayın üzerinde de gelen vagondan<br />

habersiz bir işçi çalışıyor. Onu da hiçbir şekilde uyarma<br />

şansınız yok.<br />

Bu durumda iki şeyden birini yapacaksınız. Ya hiçbir şekilde, vagonun<br />

makas atlayıp diğer raya geçebilecek kolu çekmeyecek ve<br />

böylece vagonun, yolu üzerindeki beş işçiyi altına alarak öldürmesine<br />

izin vereceksiniz ya da kolu çekerek, vagonun, makas vasıtasıyla<br />

diğer raya geçmesini sağlayacak ve beş kişinin hayatını<br />

kurtaracak, buna karşılık bir kişinin hayatını feda edeceksiniz.<br />

Hangisini seçerdiniz?<br />

Senaryomuzu burada sonlandırmayıp devam edelim. Bu defa da<br />

altından tren yolu geçen bir köprünün üzerindesiniz. Yanınızda<br />

hiç tanımadığınız iriyarı bir adam var. Yine, senaryomuz gereği,<br />

içinde sürücüsünün olmadığı bir vagonun geldiğini görüyorsunuz.<br />

Yine, tren yolu üzerinde, gelen vagondan habersiz beş işçi<br />

çalışmaktadır. Beş işçiyi, bir evvelki senaryoda olduğu gibi hiçbir<br />

şekilde tehlikeden dolayı uyarmak mümkün değil. Ancak, beş işçiyi<br />

kurtarmak için bir imkânınız var. Eğer, tanımadığınız adamı,<br />

köprüden ittirir ve aşağı atarsanız, adam, rayların üzerine düşecek,<br />

böylece vagon adama takılarak duracak ve beş kişin hayatı<br />

kurtulacaktır. (Adamı ittirdiğimiz köprünün korkuluklarının yüksek<br />

olmadığı; sizin, adamı ittirecek güçte olduğunuzu; adamın,<br />

rayların üzerine düşeceğini ve böylece vagonun da adama takılarak<br />

duracağından ve beş kişinin kurtulacağından kesinlikle emin<br />

olduğumuzu varsayıyoruz.)<br />

Senaryonun bu ikinci durumunda ne yapardınız? Adamı ittirir ve<br />

beş kişinin hayatını kurtarır mıydınız yoksa vagonun geçip gitmesini<br />

ve nihayetinde beş kişinin ölmesini mi izlerdiniz?<br />

Aslına bakarsanız her iki senaryoda da beş kişiyi kurtarıp bir kişiyi<br />

feda etmek sizin elinizde olduğu ve aynı aritmetik sonuç elde<br />

edildiği halde, iki senaryoda neden farklı davranırız?<br />

Bu senaryo, Boston’da Harvard Üniversitesi’nden Marc Hauser<br />

tarafından 300 binden fazla kişiye sorulmuş. Birinci senaryoda,<br />

hemen hemen büyük bir çoğunluk beş kişiyi kurtarmak için bir<br />

kişiyi feda ederek kolu çekerken, ikinci senaryoda ise, çoğunluk<br />

denecek sayıda kişi, adamı, köprüden atma düşüncesinden<br />

kaçınmış, yani beş kişinin ölümünü izlemiştir. İkinci senaryoda<br />

sadece her altı kişiden biri adamı köprüden aşağıya atma düşüncesinde<br />

olduğunu belirtmiştir.<br />

110 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "PSİKOLOJİ"<br />

bu hastaların karar verme mekanizmaları<br />

yani dorsolateral kısımlarında bir sıkıntı<br />

söz konusu değildir. Ancak, ikinci<br />

senaryo sorulduğunda yine, faydacı bir<br />

tutum göstermekte yani adamı köprüden<br />

atmaktadırlar. Çünkü, denildiği üzere, insandaki<br />

ahlak veya vicdan ile ilişkilendirilecek<br />

kısım devre dışıdır. Ve bu nedenle<br />

de, kararın yükü yine, dorsolateral kısma<br />

düşmüştür. Diğer bir ifade ile, bu kişiler,<br />

zeka gerektiren bir problemi kolaylıkla<br />

çözebilirken, etik sonuçlar doğuracak<br />

kararlar konusunda ahlak duygusundan<br />

yoksundurlar. (Burada, ahlak duygusundan<br />

yoksun olmayı, ahlaksız olmak anlamında<br />

kullanmadığımı belirtmek isterim)<br />

Bu senaryo, Amerika’dan Çin’e, göçebe<br />

halktan şehirlisine, senaryoları idrak<br />

edecek her yaş grubuna, her iki cinse (kadın-erkek),<br />

her eğitim seviyesinden kişilere,<br />

akademisyenlere, işçilere, inançlı<br />

veya ateistlere sorulmuştur. Alınan sonuç<br />

her defasında aynıdır. Bir başka deyişle,<br />

herhangi bir ayrım gözetmeksizin, soruya<br />

muhatap olanlar birinci senaryo için kolu<br />

çekip beş işçiyi kurtarırken, ikinci senaryoda<br />

ise (1/6 lık kısım hariç) adamı, köprüden<br />

aşağıya atmamayı yani beş işçinin<br />

ölümünü izlemeyi tercih etmişlerdir.<br />

Buradaki karar mekanizması, bir insanın<br />

ölümünden, kendimizi aktif veya pasif<br />

olarak ne derece sorumlu tutacağımız ile<br />

ilgilidir.<br />

Gündelik kararlarımızın büyük bir çoğunluğunu,<br />

alnımızın hemen arkasına<br />

isabet eden beyin lobumuzun dorsolateral<br />

prefrontal korteks denen kısmıyla<br />

alırız. İşte bu kısım, aynı zamanda, bizim<br />

vagon ikilemimizdeki birinci senaryoyu<br />

cevaplamada kullandığımız kısımdır. Bu<br />

kısım, gündelik diğer kararlarımızda olduğu<br />

gibi, neyi yaparsam daha çok fayda<br />

sağlarım diye karar aldığımız kısımdır.<br />

Bu nedenle, bu kısım, vagon örneğinin<br />

birinci senaryosu için fazlaca tereddütte<br />

kalmadan alınan kararın merkezidir. Ancak,<br />

tren ikileminin ikinci senaryosu için<br />

alınacak karar o kadar da kolay görülmemektedir.<br />

Köprünün üzerindeki tanımadığımız adamı<br />

mı, yoksa raylar üzerindeki beş kişiyi<br />

mi tercih edeceğimiz konusu önümüze<br />

geldiğinde, artık, beynimizin singulat<br />

korteks denen yerin ön kısmı devreye girmektedir.<br />

Bu kısım, gündelik hayatımızda<br />

aldığımız faydacı kararları denetleyen<br />

ve gerektiğinde bloke eden yerdir. Diğer<br />

bir ifadeyle burasını vicdan, ahlak, edep<br />

gibi zihinsel mekanizmalarla bizi yönlendiren<br />

bölgesi olarak da adlandırabiliriz.<br />

Bu nedenle, adamı köprüden atma<br />

senaryosu gündeme geldiğinde; cinayet<br />

işleme duygusu, cezalandırılma korkusu,<br />

kendimizi katil gibi hissetme ve benzeri<br />

duygular ön plana çıkar.<br />

İki senaryo karşısındaki davranışlarımıza<br />

bakarak, bir insana zarar vermek<br />

gündeme geldiğinde, o kişiye dokunmadığımızda,<br />

o kişiden ne kadar uzakta<br />

olduğumuzla, o kişiye zarar verirken kullandığımız<br />

mekanizma ne kadar dolaylı<br />

ise, bu iş o kadar daha kolay olmaktadır.<br />

Onun içindir ki, birini öldürmek için kalbine<br />

bıçak saplamak, bir düğmeye basarak<br />

(uçaktan bomba atmak vb.) aynı işi yapmaktan<br />

daha zordur. Nihayetinde, acımasız<br />

bir davranış ne kadar soyutsa, o kadar<br />

kolay görünür.<br />

Bu ve buna benzer zihinsel faaliyetlerimizin,<br />

hangi düşüncelerimizin beynimizin<br />

nerelerini etkilediğini, bu etkilerin nasıl<br />

bilindiğine de cevap vermek gerekir.<br />

Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme<br />

(fMRI) denen cihaz, düşünsel faaliyetlerimizin,<br />

beynimizin hangi merkez<br />

veya merkezilerinde oluştuğunu tespit<br />

etmede kullanılmaktadır.<br />

Eğer istersek, birinci senaryoyu da kendi<br />

açımızdan, bazı çeşitlemeler katarak zorlaştırabilir<br />

veya aksine kolaylaştırabiliriz.<br />

Birinci senaryoda, ray üzerinde çalışan<br />

tek kişi; bizim arkadaşımız, yakınımız,<br />

oğlumuz, kızımız ise ne yapardık? Veya,<br />

tek başına çalışan kişi, bizim nefret ettiğimiz<br />

bir kişi ise, bu iş daha mı kolay<br />

olurdu?<br />

Peki, kaza veya hastalık nedeni ile singulat<br />

korteksi (ahlaksal değerleri değerlendiren<br />

kısım) hasar görmüş hastalar,<br />

her iki senaryo karşısında nasıl davranırlardı?<br />

Bu hastalar da, senaryonun birinci<br />

kısmı için, normal kişilerden farklı<br />

bir düşünüş sergilememişlerdir. Çünkü,<br />

Peki, nasıl oluyor da bunca farklı kategorilerdeki<br />

kişilere sorulduğu halde aynı<br />

cevap alınıyor olabilir?<br />

Vicdanı, dolayısıyla ahlakı ilgilendiren bu<br />

tür kararların kökeninin salt kültürel bir<br />

birikim olduğunu söyleyebilir miyiz? Yani<br />

sadece öğrenerek kazandığımız unsurlar<br />

mıdır? Yoksa, doğuştan gelen zihinsel bir<br />

formun, sonradan, içinde bulunduğumuz<br />

kültürle işlenmesi sonucu oluşan bir davranış<br />

mıdır? Bir başka deyişle, kişiliğimizin<br />

de içinde oluştuğu bir davranış şekli<br />

olup içinde yaşadığımız kültüre uyum<br />

sağlamamız konusunda bizi bu uyum<br />

doğrultusunda yönlendiren bir mekanizma<br />

mıdır? Hatta bir adım daha giderek,<br />

bu tür bir uyum, topluluğun (türün) bir<br />

arada bulunmasında ve tabii ki bu vesileyle<br />

de çoğalarak devamını sağlamada<br />

önemli bir etken midir?<br />

Şu halde, bu tren ikileminin (trolley dilemma)<br />

sorulduğu kişilerin belli bir kategoride<br />

toplanmaması (farklı kategorilerdeki<br />

insanların aynı cevabı vermesi) ve<br />

de ülkelerden bağımsız olarak verilen cevaplar<br />

bizi, temeli doğuştan gelen, sonradan<br />

şu veya bu şekilde içinde bulunulan<br />

kültür tarafından işlenen, beyne ait bir<br />

mekanizmaya götürmektedir. Diyebiliriz<br />

ki, ahlakın oluşmasındaki temel mekanizmayı,<br />

sadece ve sadece din, hukuk,<br />

gelenek ve görenek gibi doğduktan sonra<br />

öğrenilen kurallar silsilesi olarak göstermek,<br />

öne sürmek doğru olmayacaktır.<br />

Diğer bir ifade ile, sağduyulu ve vicdan<br />

denen bir kavrama sahip olmak; din,<br />

inançlı olmak veya hukuk sistemi vb. kuralların<br />

mutlak varlığı ile değil, o bireyin,<br />

doğuştan gelen bir zihinsel sisteminin,<br />

ebeveynleri veya toplum tarafından hangi<br />

duygu donanımları, ilişkiler ve güvenlik<br />

unsuru ile yetiştirilmesine bağlı olabileceği<br />

ile açıklanabilir. Acaba bu sürecin<br />

çalışmasında, evrimin de bir parmağı var<br />

mıdır dersiniz?<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

111


CAPITAL BRAVE | "DEKORSAYON"<br />

Ev içi dekorasyon rengini belirlerken klasikleşmiş renklerden sıkıldıysanız ve canlı bir rengin<br />

evinize vereceği pozitif etkiye ihtiyacınız var ise; sezonun en trend iç cephe renklerinden biri<br />

olan parlak mavi rengi ile tanışın. Parlak bir mavi, iç dekorasyonda kullanıldığında ortaya hem<br />

iddialı hem de oldukça canlı bir dekorasyon çıkacaktır. Modern dekorasyon sevenler tarafından<br />

oldukça sık kullanılan parlak maviler, özellikle de duvar rengi olarak tercih edilmektedir. İşte<br />

size sezonun en trend renklerinden biri olan parlak mavi renginin iç mekan dekorasyonunda<br />

nasıl kullanıldığına dair ipuçları...<br />

Duvarlarınıza canlılık katın<br />

Parlak mavi bir duvar rengi seçtiğinizde hem farklı hem de oldukça çarpıcı bir dekorasyona imza atmış olursunuz. Duvar rengi olarak<br />

seçeceğiniz parlak mavi, dekorasyonda kullanacağınız beyaz, siyah, gri gibi renklerin de daha belirgin bir şekilde ön plana çıkmasını<br />

sağlayacaktır.<br />

Parlak maviyi ahşapla dengeleyin<br />

Moda dünyasının temel kurallarından birisi olan denge kuralı, ev dekorasyonunda da geçerli olan bir kuraldır. Evinde denge kuralını<br />

uygulamak isteyenler için; parlak mavi bir iç dekorasyon rengine karar verirseniz, bu rengi en iyi şekilde ahşap objeler ile dengeleyebilirsiniz.<br />

Ahşabın doğal yapısı ve sakin tonu, parlak mavinin canlılığını dengeleyecektir.<br />

Parlak mavi fuşya uyumu<br />

Evinizde renkli ve eğlenceli iç mekân dekorasyonu yaratmak istiyorsanız; parlak mavi tonunun güçlü yapısını başka bir güçlü bir renk olan<br />

fuşya rengi ile tamamlayabilirsiniz. Bu iki rengin bir arada kullanımı hem dinamik hem de oldukça genç bir iç mekân algısı oluşturacaktır.<br />

112 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "DEKORSAYON"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

113


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

Pop-art akımı; moda dünyasından ev dekorasyonuna<br />

kadar her alanda etkili olan bir akımdır. Alışılmış dışında<br />

bir dekorasyon tarzı olan pop-art dekorasyon, farklı<br />

renklerin kullanılmasına avantaj sağladığı için hem çok<br />

farklı hem de çok enerjili bir mutfağa imza atmanızı<br />

sağlayacaktır. Neşeli bir mutfak dekorasyonu yaratmak<br />

isteyenler, mutfaklarında pop-art renklere yer vermekten<br />

kaçınmamalıdır.<br />

Ev dekorasyonun her alanında olduğu gibi, mutfak<br />

dekorasyonunda da nostaljik dokunuşlar yapmak oldukça<br />

moda olan bir akımdır. Nostaljik mutfaklar, hem naftalin<br />

kokan hem de oldukça şirin gözüken bir dekorasyona imza<br />

atmanızı sağlayacaktır. Ahşap dolaplar, tel dolaplar, eski<br />

fincan takımları, vintage detaylar, kuzineler kısacası eskiye<br />

dair her şey nostaljik bir mutfak dekorasyonu yaratacaktır.<br />

Modern dekorasyon tarzının en çok kullanılan<br />

renklerinden birisi beyazdır. Ev dekorasyonunda olduğu<br />

gibi mutfak dekorasyonunda da baştan aşağı beyaz<br />

kullanmak hem oldukça ferah hem de oldukça modern<br />

bir mutfak yaratmanıza imkân verecektir. Beyaz mutfak<br />

dekorasyonu sade ve şık bir dekorasyon tarzına imza<br />

atacağı için, sade bir dekorasyon tarzından hoşlananlar<br />

için de en ideal seçimlerden birisi olacaktır.<br />

Son dönemde oldukça moda olan bir mutfak dekorasyonu<br />

olan İskandinav tarzı mutfaklar, ahşap-beyaz ve endüstriyel<br />

tarzın en iyi harmanlanmış halidir. Sade fakat oldukça şık<br />

bir mutfak dekorasyonuna imza atan İskandinav mutfaklar,<br />

doğal ev dekorasyonuna da en uygun tercihlerden birisi<br />

olacaktır. Hem modern hem de minimalist bir tarzda<br />

dekore edilmiş mutfaklar, evinizde şık bir etki yaratacaktır.<br />

114 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

115


CAPITAL BRAVE | "TEKNOLOJİ"<br />

İnternet, deniz ve okyanus tabanına döşenen kablolar sayesinde<br />

dünyaya ulaşıyor. Uluslararası verinin yüzde 99'unu aktaran<br />

bu kablolar, okyanuslar arası iletişimin anında kurulmasına izin<br />

veriyor.<br />

Telegeography, bu kabloların önemini eski haritalara benzer bir<br />

harita hazırlayarak gösterdi. Yukarıda ve aşağıda gördüğünüz<br />

haritada aktif veya yapım aşamasında olan 299 kabloyu görebiliyorsunuz.<br />

Haritanın altında ise verinin gecikme süresini (latency)<br />

görmeniz mümkün.<br />

Kablolar, uydu bağlantılarına göre çok daha yoğun biçimde kullanılıyor.<br />

Bunun nedeni basit: kablolar daha güvenilir ve hızlılar. Alternatif<br />

rotalar ise bağlantı sorunlarını ortadan kaldırıyor. Bu kablolar,<br />

bugün global ekonominin ve dünyayı internete bağlamanın<br />

çok önemli bir parçası haline gelmiş durumdalar.<br />

makarasını yavaşça çözüyor. Devamlılığı olan ilk trans-Atlantik<br />

kablo, 1866'da SS Great Eastern tarafından döşenmişti. Bu kablo,<br />

telegrafları iletmekte kullanılıyordu. 1956 sonrasındaki kablolar,<br />

telefon sinyallerini taşımakta kullanıldı.<br />

Modern kablolar ise şaşırtıcı derecede inceler. Kabloların çapı<br />

çoğunlukla 7,5 cm civarında iken yüzeye yakın yerlerde kalınlaşabiliyorlar<br />

ve bu tür yerlerde zarar görmemesi için tabana gömülebiliyorlar.<br />

En derin kablolar ise Pasifik Okyanusu'ndaki Japon Hendeğinde<br />

bulunuyor (8.000 metre). Bu kablolar, videoları, gif'leri<br />

ve haberleri, yani tüm interneti önümüze milisaniyeler içerisinde<br />

ulaştırıyorlar.<br />

Sağ tarafta ticaret yollarını gösteren 1912'ye ait bir harita görüyorsunuz.<br />

Bugünkü kabloların haritasıyla tarihi ticaret yollarının haritası<br />

arasında hem benzerlikler, hem de önemli farklar var. Ticaret<br />

yolları coğrafya ve ekonomik ilgi alanları tarafından belirleniyordu.<br />

Ancak okyanusta kullanacağınız yollar hem geçmişte, hem de bugün<br />

yatırıma ve risk almaya ihtiyaç duyuyor. Geçmişte denizcilerin<br />

aldığı riskleri bugün teknoloji firmaları alıyor.<br />

Google'ın trans-Pasifik kablosuna, Facebook'un Asya kablo sistemi<br />

birliğine yaptığı önemli yatırımlar bulunuyor. Finans sektörü ise<br />

ticarette sadece birkaç milisaniye kazanmak için en az bu devler<br />

kadar yatırımlar yapıyor.<br />

Deniz tabanına kablo döşeme tekniğinde son 150 yılda büyük bir<br />

değişiklik olmadı. Bu iş için bir gemi okyanusa açılarak kablonun<br />

116 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

117


CAPITAL BRAVE | "HAYVANLAR ALEMİ"<br />

Kedi özlerse gelir, severse belli eder, küserse kaçar, dinlemek<br />

isterse insana taş çıkarır, anlarsa ifade eder, anlamazsa ısrarla<br />

sorar, kızarsa tepki gösterir, ilgi görmek isterse alır, saygı<br />

görmek isterse dize getirir, gücünü denerseniz saygısını, onu<br />

bakıma muhtaç ve size mecbur gibi görür ve hissettirirseniz<br />

sevgisini kaybedersiniz. Evet her kedi bakım ilgi ve emek gerektirir,<br />

tıpkı başladığınız her iş gibi, hayalini kurduğunuz düzen<br />

ve yarınınızda istediğiniz hayat gibi...Siz bir hayvandan<br />

bunları asla öğrenemeyeceğinizi düşünürken onun size kattıkları<br />

yanında her gün hizmetini görmenin ve ihtiyacını karşılamanın<br />

aslında'hiç bir şey' olduğunu anlamazsınız.Fakat bir<br />

kedi vazgeçtiğinde ve artık sevmediğinde dönmemek üzere gider<br />

ve anlamak için geç kalmış olursunuz. Sevmek için yaratılmış<br />

hiç bir canlının gidişine sebep olmayın özellikle kedilerin;<br />

çünkü kedi, bu dünya üzerindeki en 'gerçek' canlıdır...<br />

Sağlıklı ve bol patili günler dilerim.<br />

Özden SAYAL<br />

Profesyonel Kedi Yetiştiricisi<br />

118 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

119


CAPITAL BRAVE | "LEZZET"<br />

Malzemeler:<br />

Harlı ateşte; geniş derin bir tavada zeytinyağı ve tereyağınızı eritip, etleri ilave edin.<br />

Bir tarafı kızardıktan sonra ters düz yaparak diğer tarafı da kızartın. Etler kızardıktan sonra<br />

yağını süzerek tavadan alın. Aynı tavada orta ateşte soğan ve sarımsakları soteleyiniz.<br />

Soğanlar hafif kızarıp yumuşayınca mantarları ilave edin. Mantarlar renk aldıktan sonra unu<br />

ilave edin. Unun kokusu çıktığında, et suyunu ilave edin. Muhallebi kıvamına geldiğinde<br />

pişmiş olan etleri ilave ediniz. Karıştırın 5 dakika sonra, kremayı ilave ediniz. Hafif<br />

karıştırdıktan sonra kornişon turşuları ilave edin. 2 dakika sonra ocağı söndürün.<br />

750 gram dana kontrfile<br />

(Yarım parmak kalınlığında julyen biçiminde<br />

doğrayın.tuz ve karabiber ile tatlandırın.)<br />

Yarım adet kuru soğan<br />

(julyen biçiminde doğrayın)<br />

2 diş sarımsak (ince ince doğrayın)<br />

250 gram küçük boy mantar<br />

(ince ince doğrayın)<br />

3 adet kornişon turşu<br />

(julyen biçiminde doğrayın)<br />

1 yemek kaşığı tereyağı<br />

1 yemek kaşığı zeytinyağı<br />

1 yemek kaşığı un<br />

1 su bardağı et suyu<br />

1 çay bardağı krema<br />

1 adet lavaş veya ramazan pidesi<br />

(iri şekilde doğrayın)<br />

Haşlanmış, dana dili, kuzu paça veya dana<br />

kelle (kendi suyu ile)<br />

Kırmızı toz biber,tuz,kekik<br />

Sirke sarımsak sos<br />

Eritilmiş kızgın tereyağı<br />

Servis tabağına pideleri bolca yayın. Pidelerin üzerine sıcak haşlama sudan ilave edin.<br />

Fazla suyu boşaltın. Tekrar haşlama suyundan ilave edip fazla suyu boşaltın.<br />

Bolca suyu ile sakatat ilave ettikten sonra, suyu tekrar süzdürün.<br />

Sirke sarımsak sosunu gezdirin. Bolca kırmızı toz biber koyun.<br />

Hafif üzerinden sakatat suyu gezdirdikten sonra, kızgın yağı üzerine gezdirin.<br />

120 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "LEZZET"<br />

2 adet ekmek ayvası<br />

(Kabuklarını soyun çekirdeklerini çıkarıp iri<br />

doğrayın. Kararmaması için limonlu suda bekletin.)<br />

1 adet havuç<br />

(Kabuklarını soyun zardan büyük doğrayın.)<br />

1 adet küçük boy kuru soğan<br />

(İnce ince doğrayın)<br />

3 yemek kaşığı zeytinyağı<br />

1 adet kesme şeker<br />

1 bardak sıcak su<br />

Yarım adet limonun suyu<br />

Tuz<br />

Süslemek için dereotu<br />

Tencereye yağı koyun.<br />

Soğanları ilave edip, pembeleşinceye kadar kavurun.<br />

Havucu ilave edip, 5 dakika kadar soteledikten sonra,<br />

Ayvaları,tuzu ve suyu ekleyin ve tencerenin kapağını örtün.<br />

25 dakika kadar kısık ateşte pişirin.<br />

Soğumaya bırakın.<br />

Servis anında dereotu ile süsleyin.<br />

3 su bardağı un<br />

1 adet yumurta<br />

1 paket kabartma tozu<br />

1 tatlı kaşığı tuz<br />

Kızartmak için ayçiçeği yağı<br />

Derin bir kabın içerisine bütün malzemeyi koyun.<br />

Elinize yapışmayacak bir hamur olana kadar pürüzsüz bir şekilde yoğurun.<br />

Dinlenmesi ve hafif kabarması için hamurun üstünü örterek yarım saat dinlendirin.<br />

Hamur mayalandıktan sonra belirli büyüklükte bezelere ayırın.<br />

Her bezeyi ikiye ayırıp tezgah üstünde elinizle uzunlamasına çok ince olmayacak şekilde çubuklar yapın.<br />

Çubuk hamurların uçlarını birleştirerek aynı anda birleştirip tezgah üzerinde burunuz.<br />

Yağınızı iyice kızdırıp her iki tarafı pişecek şekilde kızartın.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

121


CAPITAL BRAVE | "SİNEMA"<br />

HER ŞEY AŞKTAN<br />

İFTARLIK GAZOZ<br />

Vizyon Tarihi : 29 Ocak <strong>2016</strong><br />

Yapımı : 2015 - Türkiye<br />

Tür : Romantik<br />

Yönetmen : Andaç Haznedaroğlu<br />

Oyuncular : Hande Doğandemir<br />

Şükrü Özyıldız , Mithat Can Özer<br />

Film Özeti : İlk filmde ailesi ve çevresinin<br />

evlilik baskılarıyla baş eden Efsun<br />

(Ezgi Mola) ikinci filmde aşık olduğu<br />

Sinan’a (Murat Yıldırım) kavuşuyor ama<br />

aşk hayatının önündeki engeller azalmıyor.<br />

Efsun’un kendi kaotik ailesinden<br />

sonra bu defa Sinan’ın ailesi, özellikle<br />

de babaannesi Cavide Hanım’la uğraşması<br />

gerekiyor ve olaylar çığırından<br />

çıkıyor. Aşık olduğu adamla huzurlu bir<br />

beraberlik isterken türlü badireleri atlatıp bu hayaline kavuşabilecek midir?<br />

Herkesin onun yerine karar verdiği bir düğünü istiyor mudur sahiden?<br />

Kocan Kadar Konuş: Diriliş izleyiciye tıpkı ilk filmdeki gibi romantik ve eğlenceli<br />

bir hikaye vaat ediyor, serinin ikinci filminde de kahkaha hiç eksik<br />

olmuyor. Şebnem Burcuoğlu’nun çok satan ikinci romanından uyarlanan<br />

filmin yönetmenliğini yine Kıvanç Baruönü üstleniyor.<br />

Vizyon Tarihi : 29 Ocak <strong>2016</strong><br />

Yapımı : 2015 - Türkiye<br />

Tür : Komedi<br />

Yönetmen : Yüksel Aksu<br />

Oyuncular : Cem Yılmaz , Mehmet<br />

Ali Alabora , Macit Koper , Okan Avcı<br />

Gün Koper<br />

Film Özeti : 1970’ler Türkiye’sinin barış<br />

ve huzur dolu Ege kasabalarından<br />

birinde ailesi ile beraber yaşayan<br />

Adem, zeki ve çalışkan bir öğrencidir.<br />

5.sınıfı yeni bitiren Adem, yaz tatilini<br />

boş geçirmek istemez ve ailesine Gazozcu<br />

Cibar Kemal Usta ile çalışmak<br />

istediğini söyler. Zor da olsa ailesinden<br />

izni koparan Adem gazozcu<br />

çırağı olarak çalışmaya başlar. Ramazan ayının başıdır ve Adem camide<br />

imamın oruç ile anlattıklarını üzerine alınır, üstelik Berna da oruç tutacaktır.<br />

Küçük olduğu için oruç tutmasına izin vermeyen ailesinden gizli<br />

oruç tutmaya başlar fakat Ege’nin yaz sıcağında, bir yandan da gazoz<br />

satarken oruç tutmak hiç de kolay değildir. Hele de bozmanın kefareti<br />

61 gün iken ve Berna’nın aslında direk orucu tuttuğunu öğrenmişken!<br />

KÖTÜ KEDİ ŞERAFETTİN<br />

LANETLİ ÇOCUK<br />

Vizyon Tarihi : 05 Şubat <strong>2016</strong><br />

Yapımı : <strong>2016</strong> - Türkiye<br />

Tür : Animasyon, Aksiyon, Komedi<br />

Yönetmen : Mehmet Kurtuluş, Ayşe Ünal<br />

Seslendirmeler : Demet Evgar , Okan<br />

Yalabık , Uğur Yücel , Ayşen Gruda ,<br />

Ahmet Mümtaz Taylan<br />

Film Özeti : Bülent Üstün'ün yarattığı<br />

efsanevi çizgi roman karakteri Şerafettin,<br />

yıllar süren proje ve prodüksiyon<br />

aşamasından sonra izleyicilerle buluştu.<br />

Sıradan bir Mart sabahında, kötü<br />

kedilerin en kötüsü, anti-kahraman<br />

Kötü Kedi Ş erafettin, kadim yancıları<br />

Fare Rıza ve Martı Rıfkı ile mangal<br />

hazırlığ ındadırlar. Fakat evdeki hesap<br />

çarş ıya uymaz… Zira Ş ero, aynı gün,<br />

babası Tonguç tarafından evden kovulur, bir dizi düş manının saldırısına<br />

uğ rar, hayatında ilk kez aş ık olur dahası baba olduğ unu öğ renir (tabii ki<br />

bunu kabullenmez!). Sorunların çözümü ise Rıza’dan gelir: Bundan böyle<br />

hayvan değ il, insan gibi düş üneceklerdir! Film, çizgi roman serisi olarak<br />

tanıdığımız ve Bülent Üstün’ün imzasını taşıyan Kötü Kedi Şerafettin ve<br />

mahallesindeki renkli karakterlerinin maceralarını beyazperdeye taşıyor.<br />

Vizyon Tarihi : 05 Şubat <strong>2016</strong><br />

Yapımı : <strong>2016</strong> - ABD<br />

Tür : Gerilim<br />

Yönetmen : William Brent Bell<br />

Oyuncular : Cem Yılmaz , Mehmet<br />

Ali Alabora , Macit Koper , Okan Avcı<br />

Gün Koper<br />

Film Özeti : Amerikalı genç bir kadın<br />

olan Greta (Lauren Cohan),<br />

İngiltere'nin kalabalık yerleşimlerinden<br />

uzak bir köyünde 8 yaşındaki<br />

bir erkek çocuğuna dadılık yapmayı<br />

kabul eder. Ancak bir sorun vardır,<br />

bakıcılık yapacağı çocuk gerçek boyutlarda<br />

bir porselen bebektir. Aile,<br />

20 yıl önce kaybettikleri çocuklarının<br />

acısını hala üzerinden atamamıştır. Ancak Greta'nın uyması gereken<br />

çok keskin kurallar bulunmaktadır. Ne var ki Greta bu kuralları çiğner ve<br />

oyuncak bebek, hayatında karşılaştığı en büyük kabus olur. Yönetmenliğini<br />

William Brent Bell'in üstlendiği ve başrollerde Lauren Cohan, Rupert<br />

Evans, Ben Robson'ın yer aldığı Lanetli Çocuk bir bebek bakıcısının yaşadığı<br />

korku dolu hikayeye odaklanıyor.<br />

122 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SİNEMA"<br />

AŞKIN SEÇİMİ<br />

AŞK VE GURUR VE ZOMBİLER<br />

Vizyon Tarihi : 15 Ocak <strong>2016</strong><br />

Yapımı : <strong>2016</strong> - ABD<br />

Tür : Dram , Romantik<br />

Yönetmen : Ross Katz<br />

Oyuncular : Teresa Palmer , Benjamin<br />

Walker , Maggie Grace , Alexandra Daddario<br />

, Tom Wilkinson<br />

Film Özeti : Nicholas Sparks'ın çok satan<br />

romanından uyarlanan The Choice'un<br />

yönetmenliğini Ross Katz üstlenirken,<br />

filmin başrollerinde Alexandra Daddario,<br />

Benjamin Walker, Maggie Grace,<br />

Teresa Palmer, Tom Wilkinson yer alıyor.<br />

Mutlu ve hayatından memnun tıp öğrencisi<br />

Gabby Holland’ın, kadınların karşı koyamadığı Travis Shaw’a komşu<br />

olması, ikiliyi asla hayal edemeyecekleri olaylara dahil eder. Travis, oldum<br />

olası bir kadınla ciddi bir ilişki yaşamanın rahat yaşam tarzını kısıtlayacağına<br />

inanmakta, Gabby ise uzun soluklu bir ilişki yaşamakta olduğu erkek<br />

arkadaşıyla evlenmek üzeredir. Ta ki karşı koyulmaz bir arzu, aykırı çiftin<br />

itinayla planlanmış hayatlarını alt üst edene kadar. Fırtınalı bir flört evresinin<br />

ardından Gabby ve Travis evlenip, el ele yürüyen ve her kararı birlikte<br />

alan bir aile kurar, bir gün içlerinden biri hayatlarının en önemli seçimini<br />

tek başına yapmak zorunda kalana kadar.<br />

Vizyon Tarihi : 19 Şubat <strong>2016</strong><br />

Yapımı : <strong>2016</strong> - ABD<br />

Tür : Gerilim , Komedi , Korku<br />

Yönetmen : Burr Steers<br />

Oyuncular : Lena Headey ,Matt Smith<br />

Douglas Booth , Charles Dance<br />

Sam Riley<br />

Film Özeti : Seth Grahame-Smith’in<br />

aynı ismi taşıyan, çok satan kitabından<br />

uyarlanan film, ünlü yazar Jane<br />

Austen’ın Aşk ve Gurur romanını,<br />

zombi konseptiyle ve pek çok fantastik<br />

öğe ile bütünleştiren bir yapım.<br />

Başrollerini Lily James, Sam Riley, Bella<br />

Heathcote ve Jack Huston'ın paylaştığı yapımın senaryosu ise Abraham<br />

Lincoln'ü vampir avcısı suretinde okuyucuyla buluşturan genç yazar Seth<br />

Grahame-Smith'in, Jane Austen'ın ölümsüz eseri Aşk ve Gurur'dan yola<br />

çıkarak yazdığı çok satan romandan uyarlandı. Yönetmen koltuğunda Burr<br />

Steers'in oturduğu yapım Jane Austen'ın 19. yüzyıl İngiltere'sinde geçen<br />

ünlü romanı Aşk ve Gurur'u modern bir fantastik maceraya dönüştürüyor.<br />

Aşk hayatlarındaki sosyal statü problemlerinin yanı sıra zombi avlamakta<br />

da gayet başarılı olan genç İngiliz hanımefendileri, zombi avcısı centilmenlerle<br />

güç birliği yaparak dünyayı kurtarıyor!<br />

OSMAN PAZARLAMA<br />

HESAPLAŞMA<br />

Vizyon Tarihi : 29 Ocak <strong>2016</strong><br />

Yapımı : 2015 - Türkiye<br />

Tür : Romantik, Dram<br />

Yönetmen : Andaç Haznedaroğlu<br />

Oyuncular : Hande Doğandemir, Şükrü<br />

Özyıldız, Mithat Can Özer<br />

Film Özeti : Senaryosunu Şahan ve Togan<br />

Gökbakar’ın birlikte yazdığı Osman<br />

Pazarlama’nın yönetmen koltuğunda<br />

yine Togan Gökbakar oturuyor. Pazarlama<br />

işiyle uğraşan Osman Şaşmaz (Şahan<br />

Gökbakar) sahibi olduğu Osman<br />

Pazarlama şirketiyle birçok farklı ürünü<br />

pazarlasa da bir türlü dikiş tutturamamıştır.<br />

5 parası olmadığı için sevdiği kızla evlenemeyen Osman yine de<br />

köşeyi dönmek ve evlenebilmek için televizyon programlarına çıkmak da<br />

dahil olmak üzere elinden gelen her şeyi deneyecektir. Bu yolda en büyük<br />

destekçileri iş arkadaşı Erkan ve kendisinden hoşlanan aile dostlarının<br />

kızı Songül olacaktır.<br />

Vizyon Tarihi : 26 Şubat <strong>2016</strong><br />

Yapımı : <strong>2016</strong> - ABD<br />

Tür : Dram , Gerilim<br />

Yönetmen : Shintaro Shimosawa<br />

Oyuncular : Al Pacino , Anthony<br />

Hopkins , Josh Duhamel , Julia Stiles<br />

Malin Akerman<br />

Film Özeti : Ben Cahill (Josh Duhamel)<br />

New Orleans'ta çalışan, yükselme<br />

hırsıyla yanıp tutuşan genç bir<br />

avukattır. Eşi Charlotte (Alice Eve)<br />

düşük yapınca çift birbirinden uzaklaşmaya<br />

başlar. Bu olaydan sonra<br />

kariyerine daha da fazla ağırlık vermesi nedeniyle davalarında büyük<br />

başarılar elde etmeye başlar. Bu sırada üniversitede yıllarındaki kız arkadaşı<br />

Emily (Malin Akerman) ile yeniden yolları kesişir. Çok büyük bir<br />

ilaç şirketinde çalışan ve şirketin sahibiyle ilişki yaşayan Emily, Ben'e<br />

şirketi ve patron Charles Denning'i (Anthony Hopkins) çok zor durumda<br />

bırakacak bazı belgeleri sunmayı teklif eder, nitekim sevgilisi onu sürekli<br />

ihmal etmektedir ve intikam almak ister. Ben ve çalıştığı avukatlık<br />

firması için bu çok büyük bir fırsattır, ancak Ben kısa sürede kendini rüşvet<br />

ve birçok karanlık işin orta yerinde bulacaktır. Shintaro Shimosawa<br />

yönettiği filmin oyuncu kadrosunda Josh Duhamel, Anthony Hopkins, Al<br />

Pacino gibi güçlü isimler yer alıyor.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

123


CAPITAL BRAVE | "KİTAP"<br />

HAZIRLAYAN: A. HAKAN KAYALI<br />

Ada kitapevi verilerine göre; Ocak ayında çok satan kitapları sizler için sıraladık.<br />

Yazar : Murat Gülsoy Yayınevi: Can Yayınları Fiyatı: 17.00 TL Sayfa sayısı: 208 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />

"Bakın, siz bedenen ölmüş birini zihninizin içine aldınız, onu konuk ediyorsunuz. Ev sahibisiniz.<br />

Bu ilişkide tüm denetim sizin elinizde olmalı. Yani zihninizin içinde ona ne kadar yer<br />

açacağınız, onunla ne kadar özelinizi paylaşacağınız hep size ait kararlar. Şimdilik zihninizde<br />

yaşamasına izin verdiniz. Dilerseniz ona gözlerinizle bakmayı öğretebilirsiniz. Bedensel<br />

deneyimlerinize ortak edebilirsiniz."<br />

"Nasıl?"<br />

"Çok zor değil. Sözcüklerle..."<br />

"Konuşarak mı?"<br />

"Sözcüklerin gücünü küçümsemeyin. Zihnimizdeki tüm duygulanımların sözcüklerle doğrudan<br />

bir bağı var."<br />

"Garip."<br />

"Değil aslında. Neyse... Zihninizin içinde ikinci bir insan var artık Mirat Bey. Bundan sonra<br />

kendinizi asla yalnız hissetmeyeceksiniz."<br />

Yaşamın yazıyla, yalnızlığın ölümle iç içe geçtiği bir dünyadayız. Murat Gülsoy bu tehlikeli<br />

yakınlığı fantastiğe, bilimkurguya cesurca göz kırpan bir anlatımla birleştirerek okurun zihninde<br />

canlandırıyor. Birbirinden bağımsızmış gibi görünen bölümler, ekler, kara sayfalar deliliğin<br />

eşiğinde, yalnızlığın derinliklerinde ve ölümün karanlığında birleşiyorlar. Delirmekten<br />

ve yalnızlıktan kurtulmanın yolunu ölüme yaklaşmakta bulan karakterler, ölümle kol kola<br />

girdikçe deliliğin kaçınılmazlığını deneyimliyorlar. Tanpınar'a, Atay'a, Atılgan'a selam veren; ama en çok Borges'le, Nerval'le konuşan,<br />

onların metinlerinin ve karakterlerinin arasında ustalıkla gezinen roman, sanki yalnızlıktan kurtulmak için edebiyat âleminin büyük<br />

ruhlarını içine alıyor. Parçaları birleştirmeyi seven, ipuçlarının peşinden gitmekten haz duyan meraklı okur kadar fantastik bir kurgunun<br />

büyüsüne kapılmak isteyen maceracı okur da Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet'ten yararlanmak isteyecek...<br />

Yazar : İlber Ortaylı Yayınevi: İnkılap Kitabevi<br />

Fiyatı: 23.00 TL Sayfa sayısı: 320 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />

"Osmanlı İmparatorluğu modern dünya ve milliyetçilik karşısında yıkılan son<br />

Roma'dır. Bu tip bir imparatorluk bundan sonra olamaz."<br />

Osmanlı'ya Bakmak kitabında Haçlı birliğini dirilten Fetih'ten, Osmanlı tarihinin<br />

tartışmalı pek çok olay, kavram ve kurumu ele alınıyor. Mohaç'tan Kırım<br />

Savaşı'na, Osmanlı tarihi boyunca hep bir muamma olarak kalan Ortadoğu'dan<br />

Mısır ile olan ilişkilere, Kavalalı Mehmet Ali Paşa sorunundan sürgündeki Şehzade<br />

Cem Sultan'a, kadınlar saltanatının en güçlü ve simge ismi Kösem Sultan'dan<br />

II. Abdülhamid'e, Osmanlı'daki milletler ve dinler mozaiğinden Balkanlar'daki<br />

milliyetçilik hareketlerine… Osmanlı Batılılaşması, diplomasi, dışişleri, Tanzimat<br />

ve Meşrutiyet dönemine kadar pek çok konu İlber Ortaylı'nın akıcı kalemiyle<br />

bu kitapta.<br />

124 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "KİTAP"<br />

Yazar : Enis Batur Yayınevi: Remzi Kitabevi Fiyatı: 20.00 TL Sayfa sayısı: 200 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />

Paris, New-York, Berlin ve Bordeaux'dan sonra İstanbul'un uçlarına, ortasına ve<br />

arkasına doğru bir seyahat... "İstanbul beni dağladı, delik deşik etti, tek memesinden<br />

emzirdi, zehrini şırıngaladı içime, beni büktü, kırdı, canlı canlı yaktı,<br />

pıhtılaştırdı, uçurdu, itti, geri çekti yarım yüzyıl boyunca içinden geçerken içsesi<br />

kıldı. Kuşluk vakti, öğlen, gecenin dibi, dinledim onu, nefesi nefesime karıştı,<br />

emdim ve kustum onu. Damarları gövdemde yolalmayı sürdürdü. Düşümde düşlerini<br />

gördüm. Uç noktalarında, kuytu derinliklerinde, kıyılarını kateden ve onu<br />

kemiren, istilâ etmeye hazır dev su kütlesine karıştım. Sonsuza ayarlı bir valsin<br />

girdabındaydı İstanbul: Ben, siz, hepimiz zamanlarının, hareketlerinin, arızalı<br />

nabzının kurbanlarıydık. Karman çorman belleğinin herbir ögesi sınırsız bir çöle<br />

ait kum yazısının harfleriydi ve Tarih, tarihi, imparatorlardan sultanlardan toplumun<br />

aforoz ettiklerine, varsıl ailelerden berduşlara, şairlerinden şehitlerine,<br />

ortamalı dilinden kayış diline, katlanmış haritasından özel kokusuna, öfkeli kabarışlarına,<br />

vecde gelişlerine uzanan bir tasnifsiz yığındı: Günbatımında, Körler<br />

Rıhtımında durduğumuzda, cehennemin yalımlarına göre tarifini bulan özel ışığı<br />

karşısında dilsiz, kilitlenirdik."<br />

Yazar : Curzıo Malaparte Yayınevi: Can Yayınları Fiyatı: 31.00 TL Sayfa sayısı: 424 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />

İkinci Dünya Savaşı’nın yakın tanıklarından gazeteci yazar Curzio Malaparte’nin 1950’de<br />

yayınlanan Can Pazarı adlı kitabı, yeni baskısıyla raflarda yerini aldı.<br />

Tanıtım Bülteninden<br />

‘Zamanının adamı olmalı insan. Alçaklaştı mı, ta dibine değin inmeli alçaklığın’ cümleleriyle<br />

akıllarda kalan Can Pazar’ının odağında İtalya, Napoli vardır. İtalya’da savaşın son evreleri,<br />

1943 Eylül’ünden 1944 Mayıs’ına kadar olup bitenler. Malaparte, bir yandan tarihin<br />

trajik akışına müdahale edemeyen subay kimliğinin, diğer yandansa acımasız gözlem ve<br />

çıkarsamalarını esirgemeyen yazar kimliğinin ortaya çıkardığı ikircikli konumundan hareketle<br />

Alman ordusu ile Amerikan ve İngiliz ordularının arasında sürüklenmiş bir halkın yazgısını<br />

öyküler. Bunu yaparken de, bir savaşı kazanmak ve kaybetmek arasındaki, mağluplar<br />

ile galipler arasındaki belirleyici sınırların aslında ne denli kaygan olduğunu, savaşın neticesi<br />

olarak ortaya çıkan sefaletin daima her yana sızdığını kendine özgü çarpıcı anlatımıyla<br />

anımsatır.<br />

KUŞ KADIN<br />

Yazar : Finy Petra Yayınevi: Aylak Adam<br />

Fiyatı: 15.00 TL Sayfa sayısı: 236 Yayın yılı: <strong>2016</strong><br />

Lea Linger'in annesi doğada çıkışı arayan, meraklı bir kuşbilimcidir. Annesinin intiharından<br />

yirmi yıl sonra, gerçek hikâyeyi öğrenmeye çalışan Lea Linger, beklenmedik<br />

aile sırlarıyla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Genç kuşak Macar yazarlarının en<br />

yeteneklerinden biri olarak kabul edilen Finy Petra, bu ilk romanında doğanın dilini<br />

kullanarak çok gerçekçi bir hikâyeyi çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. "Dertler<br />

o kadar erken yaşta boğazına çöreklenmiş, ölüm öyle vakitsiz üzerine çökmüştü<br />

ki, genç bir kız da olamamıştı. O her zaman yetişkin bir kadın gibi davranmaya, yaşlı<br />

bir ruhla savrulup durmaya mecbur kaldı, bütün çılgın zevklerden, bütün özgürleştiren<br />

hafifliklerden uzak…"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

125


CAPITAL BRAVE | "ETKİNLİK"<br />

Altus Sanat-Kültür, Ankara Piyano Festivali kapsamında her ay dünyaca ünlü ve yetenekli piyanistleri Başkent'te<br />

ağırlamaya devam ediyor. Müzikal dehasını derin duyarlılığı ve üstün tekniğiyle birleştiren Ivo Pogorelich’in<br />

seslendireceği resital, Ankaralı klasik müzik severlerin nefesini keseceğe benziyor!<br />

IVO POGORELICH @ ANKARA PİYANO FESTİVALİ<br />

TARİH: 27 Şubat <strong>2016</strong> / Cumartesi<br />

MEKAN: CSO Konser Salonu<br />

SAAT: 20.30<br />

126 Şubat <strong>2016</strong>


CAPITAL BRAVE | "SAĞLIK"<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

127


CAPITAL BRAVE | "ASTROLOJİ"<br />

Nuray SAYARI<br />

128 Şubat <strong>2016</strong><br />

KOÇ<br />

BOĞA<br />

İKİZLER<br />

YENGEÇ<br />

ASLAN<br />

(21 Mart - 20 Nisan)<br />

1 Şubat’ta Ay-Mars kombinasyonu nedeniyle ayın ilk haftası duygularınızın altüst olduğunu düşünebilirsiniz. 14 Şubat’ta Merkür 11’inci<br />

evinizde. Ayın 17-28’i arası sosyal ve iş çevrenizdeki arkadaşlarınızla beyin fırtınası yapmak için uygun zamanlardır. Böylece bir ekip içinde<br />

ortak fikir çatısında toplanıp, düşüncelerinizi paylaşabilir, sosyal alanlarda, dernek ya da vakıflarda organizasyon planları yapabilirsiniz.<br />

Ayrıca orijinal fikirler sayesinde yeni planlar gerçekleştirebilirsiniz. Ancak mevcut düzene uymayan, karşıt duran fikirlerinizi biraz törpülersek,<br />

insanları daha az rahatsız edeceğinizden hiç şüpheniz olmasın. Sürpriz gelişmeler sonucunda sonradan pişman olabilecek durumlar yaratabilirsiniz.<br />

Sakin ve dengede kalmanız önemli. Ayın tamamı boyunca başkalarına anlattığınız ve bildiğinizi sandığınız konuları aslında bilmediğinizi,<br />

altının yeterince dolu olmadığını fark edebilirsiniz. Farklı kültür ve diller, öğretiler, yabancılar ve onların yaşam biçimleriyle daha çok ilgilenebilir,<br />

arayış içinde olabilirsiniz.<br />

(21 Nisan - 20 Mayıs)<br />

1 Şubat’ta Ay-Mars kombinasyonu; 3 Şubat’ta Ay, Satürn kombinasyonu; 9 Şubat’ta yeniay etkisi ile sosyal çevrenizle ve uyumlu olduğunuz<br />

arkadaşlarınızla yoğunlaşıyorsunuz. 14 Şubat’ta Merkür, Kova burcuna geçiyor. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcunda doğuyor.<br />

17 Şubat’ta Güneş, Kova burcuna geçiyor. Dolunay 22 Şubat’ta Aslan burcunda doğuyor. Ayrıca Ay’la gezegenlerin kombinasyonunun<br />

ılımlı etkileşimi sayesinde özgüveniniz daha da artabilir; cesaret, ataklık isteyen konularda risk almaya meyil gösterebilirsiniz. Ruhunuzu<br />

dinginleştirin. Çalıştığınız işyerinde ve sorumlusu olduğunuz alanlarda görüşlerinizi etkili bir şekilde savunabilir ve geri adım atmak<br />

istemeyebilirsiniz. Nerede olduğunuz, ne yaptığınız ve amaçlarınızın ne olduğuyla ile ilgili gayet bilinçli olabileceğiniz bir sürece gireceksiniz.<br />

Tepkilerinizi, düşündüklerinizi belli etmeden gizemli davranışlar içinde olmanız, sık sık yanlış anlaşıldığınızı düşünmeniz ve bunların yanında<br />

kendinize oldukça güvenmeniz mümkün. İçinizde fırtınalar kopsa da yüzeyde sakin kalmayı başarabilirsiniz.<br />

(21 Mayıs - 21 Haziran)<br />

1 Şubat’ta Ay-Mars kombinasyonu iş ve sosyal çevrenizdeki zayıf damarın bulunmasını kolaylaştıracak. Genelde ani bir çatışma ya da<br />

olumsuz bir enerjinin tahammülü aşan seviyede üstünüze çökmesi ve buna bağlı olarak yaşanan silkinmenize neden olan olaylara<br />

karşı isyankâr olmayın. Seyahatler, eğitimle ilgili konular, hukuksal konularla ilgili gelişmeler yaşayabilirsiniz. İthalat-ihracat işlerinde<br />

çalışanların özellikle işlerinde yoğunluk artabilir, uzak yerlere seyahat planları yapabilirsiniz. Bu yeniayda belirleyeceğiniz hedefler<br />

önümüzdeki aylar için oldukça önem kazanacak. Sorumluluklarınız artabilir. Bütün bu yeni gelişmeler, sizi ilk başta tedirgin edebilir hatta zorlayabilir.<br />

Ancak kesinlikle altından kalkılamayacak kadar güç işler sayılmazlar. Siz sadece sakin kalıp mantıklı hareket etmeye gayret gösterin<br />

yeter. Eğer evinizde bazı sorunlar uzun bir zamandır devam ediyorsa, bu dolunayla birlikte ertelenen sorunlar da gün yüzüne çıkabilir. Yapmanız<br />

gereken şey, oluşan karmaşık duruma elbirliğiyle çözüm bulmaktır. Sevdiklerinizle kenetlenerek zorlukları aşmaya çalışmanız ve gerçekçi değerlendirmelerde<br />

bulunmanız işinizi kolaylaştıracaktır.<br />

(22 Haziran - 22 Temmuz)<br />

Yaşamınızı ilgilendiren her konuda lütfen pozitif düşünmeye çalışın. Sizin adınıza güzel gelişmeler olacağına dair inancınızı kaybetmeyin.<br />

Çıkacağınız bir seyahat veya alacağınız bir haber yaşamınıza yeni bir yön çizmenizi sağlayabilir. Oturduğunuz çevrede birtakım değişimler<br />

meydana gelebilir. Bu arada yazılı belgeler veya kontratlar konusunda dikkatli olmanız, onları iyice incelemeniz gereken bir süreçte<br />

olduğunuzu asla göz ardı etmeyin. Daha önce iş başvurularında bulunduysanız, bu süreçte yaşanabilecek gelişmeler hayatınızın bundan<br />

sonrası adına önem taşırken, dolunay size ektiğinizi kolaylıkla biçme fırsatları verecektir. Önceden planlanan, üzerinde çalışılan ve mücadele verdiğiniz<br />

konuların son halini görmek açısından değerli bir dönemdesiniz. İnşa etmek istediğiniz şeylerin eskisini yıkıp yenisini yapmak konusunda<br />

şanslısınız. Bu dönemde kaybetme korkunuz biraz artabilir. Ayın 22, 23, 24 ve 25. günleri iş ve sosyal çevrenizdeki kişilerin desteğini alabilirsiniz.<br />

Kariyer planlarınızı gerçekleştirmeli ve hedeflerinize ulaşacağınıza inanmalısınız.<br />

(23 Temmuz - 23 Ağustos)<br />

Düşünce ve söylemlerde daha yenilikçi, farklı, adil ve tarafsız olma eğilimi artacak. Kalabalık ortamlarda, arkadaşlar arasında fikir<br />

paylaşımlarında bulunmak, beyin fırtınası uygulamaları düzenlemek için güzel zamanlar. Takım çalışmalarından yeni fikirler çıkabilir.<br />

17 Şubat’ta Venüs, Kova burcunda. Gezegenlerin kombinasyonu nedeniyle ayın 16, 17, 18, 19 ve 20. günleri kendinizi yorgun ve endişeli<br />

hissedebilirsiniz. Bu dönemde plan ve projelerinize yoğunlaşabilirsiniz. Yeni bir çalışma düzeni oluşturmanızda fayda var. Özel veya iş<br />

ilişkilerinizde, eşinizden, dostlarınızdan yana bolca destek ve yardım alabilirsiniz. Pazarlama, satış, halkla ilişkiler, danışmanlık gibi alanlarda<br />

daha hızlı ilerleyebilirsiniz. Varsa eşinizin hayatında da güzel ve önemli gelişmeler, fırsatlar doğabilir. İlişkilerde, ortaklıklarda, pazarlıklarda uzlaşmak,<br />

bir sonuca varmak oldukça güç! Yine de Satürn’ün desteği ve Merkür’ün Kova’ya geçmesiyle birlikte; kurallarınızı, kalıplarınızı esneterek<br />

ortak bir paydada buluşmak mümkün olabilir.


(24 Ağustos - 23 Eylül)<br />

(23 Eylül - 23 Ekim)<br />

(24 Ekim - 22 Kasım)<br />

(23 Kasım - 21 Aralık)<br />

(22 Aralık - 20 Ocak)<br />

(21 Ocak - 19 Şubat)<br />

CAPITAL BRAVE | "ASTROLOJİ"<br />

BAŞAK<br />

Şubat’ta yeniay Kova burcunda oluşuyor. Yeniayla birlikte mantıklı düşüncelerinizi yükselten bu enerji, sınırlarınızı zorlayan ve sizi rahatsız<br />

eden ilişkilerinizle ilgili sorunlarınızı çözüme kavuşturmanız yolunda faydalı olacak. Merhamet ve sevginin genel olarak yoğunlaştığı<br />

bugünlerde, duygularınız derinleşebilir ve bu durum ilişkinizi güçlendirici bir etki yaratabilir. Yakın ilişkilerin önem kazandığı<br />

bu etki altında, ilişkisi olmayanlar yeni bir kişiyle tanışabilirler. 8 Şubat’ta yeniay Kova burcunda oluşuyor. Yeniayla birlikte mantıklı<br />

düşüncelerinizi yükselten bu enerji, sınırlarınızı zorlayan ve sizi rahatsız eden ilişkilerinizle ilgili sorunlarınızı çözüme kavuşturmanız yolunda<br />

faydalı olacak. Ayın 21, 22, 23, 24 ve 28. günleri kazancınızı artırmak, paranızı değerlendirmek için yeni yatırımlar yapabilirsiniz. Bu tarihlerde<br />

riskleri minimize etmeniz çok önemli. Ayrıca gizemli konulara olan merakınız hobiniz haline gelmesin. Aşk ve ilişkiler gündeminizin ana temasını<br />

oluşturabilir. Sosyalleşin, dışarı çıkın, tiyatroya, sinemaya, spora gidin. Hobi faaliyetlerine ağırlık verin, kalabalığa karışın! Duygularınızı<br />

çok daha tutkulu direkt ve göz önünde yaşayabilirsiniz. Aşk yanında kıskançlığı ve yoğun duyguları da beraber getirir unutmayın, dikkatli olun!<br />

TERAZİ<br />

Şubat’ta Ay-Mars kombinasyonuyla birlikte iş hayatınızda üstlerinizle daha iyi bağlantılar içerisinde olacaksınız. Alacağınız sorumluluklarda<br />

artış söz konusu olabilir. Kariyerinizle ilgili hedeflerinize akıllı ve hızlı bir şekilde ulaşacaksınız. Hızlı ve aktif olan beyin yapınız<br />

sayesinde, karşınıza çıkan kariyer fırsatlarını en iyi şekilde değerlendireceksiniz. 14 Şubat’ta Merkür, Kova burcunda dönüşüyor. Çalışma<br />

konusunda, geçen aya oranla daha verimli olacaksınız. Kariyerinizi ilgilendiren yolculuklar gündeme gelebilir. 17 Şubat’ta Venüs, Kova<br />

burcunda. Sosyal çevreniz ve arkadaşlarınızla ilişkileriniz artabilir; organizasyon ve toplantılara katılabilirsiniz. Gelecekle ilgili projelerinizde sizi<br />

destekleyecek kişilerle tanışabilir, özel kulüp ve derneklerde yer alabilirsiniz. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcuna geçiyor. İlgilendiğiniz konularla<br />

ilgili yeni gruplara katılabilirsiniz ve arkadaş çevreniz genişleyebilir. Meslektaşlarınızla görüşmeleriniz artabilir ve birlikte toplum yararına çalışmalarda<br />

bulunabilirsiniz. 8 Şubat’ta yeniay Kova burcunda. Bununla birlikte iş ve çalışma ortamınızda bazı gizli saklı ve şaşırtıcı olaylar gün yüzüne<br />

çıkabilir. Böylesi durumlara maruz kalmanız halinde yaşadıklarınızı şanssızlık olarak görüp değerlendirmeyin.<br />

AKREP<br />

Kariyerinizle ve pratik becerilerinizle ilgili yenilikler ve sezgiler açısından zengin bir döneme giriyorsunuz. Yönetim, organizasyon gibi<br />

faaliyetlere yeni ve muhtemelen alışılmadık tarzda bir yaklaşım göstermeniz işinizde kontrolün önemli oranda sizin elinize geçmesini<br />

sağlıyor. Üstlendiğiniz işleri yerine getirme şeklinizin ve fikirlerinizin takdir edildiğini, beğenildiğini fark edeceksiniz. 17 Şubat’a<br />

Venüs, Kova burcunda. Ailevi ortamdaki ilişkileriniz, paylaşımlarınız, birbirinize olan ilginiz, sevginiz, uyum ve uyumsuzluklarınız<br />

tümüyle önemli hale gelecek. Ne kadar değerli bulunduğunuzu bilmek istiyor olacaksınız. Bir sıkıntınızı, iş veya özel hayatınızla ilgili bir meseleyi<br />

dile getirdiğinizde size yardımcı olunmasını arzulayacaksınız. Düşüncelerinize önem verilmesini, kararlarınızın saygıyla karşılanmasını<br />

bekleyeceksiniz. Eğer kendinizi huzur ve emniyette hissettiğiniz bir yerde yaşıyorsanız mutlu olmamanız mümkün değil. Fakat iş, eş, para, aile<br />

veya yaşanılan ortamda rahatsız edici durumlar varsa size uymayan şartlar nedeniyle canınız sıkılabilir. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcunda.<br />

Sağlıklı olmaya özen gösteriyorsunuz. Aynı zamanda beslenmek de sizin için çok önemli.<br />

8 Şubat’ta yeniay dost burcunuz olan Kova burcunda oluşuyor. Yeniayın maneviyatı yükselten enerjisiyle, sınırlarınızı zorlayan ve sizi<br />

rahatsız eden ilişki sorunlarınızı çözüme kavuşturmanız mümkün. 14 Şubat’ta Merkür 3’üncü evinizde. Kardeşleriniz varsa onların<br />

sorunlarına çözümler bulmaktan mutlu olacaksınız. 19 Şubat’ta Güneş’in Balık burcuna geçmesiyle; ev, aile yaşamı, taşınma, tadilat,<br />

gayrimenkul alım satımı işleri öne çıkmaya başlayacak. Ortak kaynakların paylaşımı, kullanımı, kredi işleri, bankacılık, vergi, nafaka,<br />

miras, burs ve alacak verecek işlerinde sürüncemede kalan konular netlik kazanabilir. Konuşmalar, fikir paylaşımları ve seyahatler<br />

dolunayla birlikte artış gösterebilir. İdeallerin geçek gibi göründüğü, gerçeklerin de her zaman olmasını istediğimiz gibi olduğu rüya gibi bir<br />

dönem. İnsanların birlik ve bütünlük duygusu içinde birbirlerine kenetleneceği bir dönem. Mevcut durumunuzu kurcalamak, meselelerin kökenine<br />

kadar inmek ve sınırlarınızı zorlamak isteyebilirsiniz. Kendinize bir duruş belirleme, sağlam bir yapı inşa etme, güvenli bir ev ortamı<br />

sağlama ihtiyacı hissedebilirsiniz.<br />

YAY<br />

OĞLAK<br />

8 Şubat’ta yeniay Kova burcunda oluşacak. Gelir, gider ve maddi kaynaklarınızı etkileyen bir alanda doğacak. Bazı yeni harcamalar gündeme<br />

getirebilir. Ev veya ofisiniz için bir elektronik eşya, bilgisayar, telefon vb. şeyler alabilirsiniz. İş ve kariyer alanına daha fazla enerji<br />

harcasanız da zaman zaman huzursuzluk hissedebilirsiniz. İş ve öğrenim statünüzü değiştirecek önemli durumlarla karşılaşabilirsiniz. Bu<br />

orta vadeli bir etki olsa da, bu ay sonundan itibaren maddi şartlarınızda biraz daha rahatlama görülebilir. 14 Şubat’ta Merkür, Kova burcuna<br />

geçiyor. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcuna geçiyor. Aile-yuva hayatınızda sorun olan her şeyi çok kolay bir şekilde çözümlüyorsunuz.<br />

Yuva düzeniniz için ayın 17, 18, 19 ve 20. günleri fikirler bulmak, sizi aydınlatabilecek sohbetlere katılmak, yazmak, tasarlamak, alternatif yollar<br />

denemek için güzel günler. 22 Şubat’ta dolunay Aslan burcunda oluşuyor. Finansal anlamda eğer başkalarından destek bekliyorsanız; hareketlerinize<br />

ve konuşmalarınıza dikkat edin. Kendinizi düşünmek istiyorsunuz fakat bu dolunayın, geri hareketi sürmekte olan Merkür’le etkileşimi, mali<br />

konularda aklınızın başınızda olması gerektiğine işaret ediyor.<br />

KOVA<br />

8 Şubat’ta yeniay burcunuzda doğuyor. İş ilişkilerinde, anlaşma ve sözleşmelerde, evliliğinizde, ortak yürütülen işlerin bağlantılarında,<br />

hukuki konularda, halkla ilişkiler ve danışmanlık konularında gözden geçirilmesi, konuşulması, düşünülmesi, revize edilmesi<br />

gereken şeyler olduğunun farkına varabilirsiniz. Eşiniz dostunuz ve ortağınızla aranızdaki sorunları çözmek için de uygun bir dönem.<br />

14 Şubat’ta Merkür burcunuzda. 17 Şubat’ta Venüs burcunuzda. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcuna geçiyor. Sağlığınıza, günlük beslenmenize,<br />

spor aktivitelerinize önem verin, ihtiyaçlarınız doğrultusunda onları yeniden belirleyin. 22 Şubat’ta dolunay karşıt burcunuz olan<br />

Aslan burcunda oluşuyor. Dolunay size ilişkide aşırı gururun yıpratıcı olabileceğini işaret ediyor. Karşı tarafın üzerinizdeki egosantrik baskısı,<br />

kendinden yana düşünceleri ve özgür yaklaşımları ve tabii ki beraberliğinizi risk altına alır. Oysaki özellikle bu dolunay her iki tarafın da ortaklaşa<br />

bir şekilde hareket etmesinin, “sen” ve “ben” diyerek hareket etmemesinin önemini işaret ediyor. Eğer yolunuz aynıysa ufak tefek sorunları<br />

dert etmeyin.<br />

(20 Şubat - 20 Mart)<br />

BALIK<br />

14 Şubat’ta Merkür 12’nci evinize geçiyor. 17 Şubat’ta Venüs 12’nci evinize geçiyor. İş yaşamında ve kariyerinizle ilgili konularda sorunları<br />

çözmek, planlarınızı uygulamaya sokmak için daha atak, cesur ve rekabetçi bir tutum içinde olmak size fayda sağlayabilir. İdealize<br />

ettiğiniz, yenilemeniz gereken düşünce ve inançlarınız olabilir. Bu temalarda daha gerçekçi ve sakin olmaya gayret edin. Yenilemeniz<br />

gereken plan ve anlaşmalarınız varsa bunları gerçekleştirmenin tam zamanı. İkili ve sosyal ilişkilerde daha girişken ve atak davranarak<br />

fayda sağlayabilir, iş anlaşmaları yapabilirsiniz. 19 Şubat’ta Güneş, Balık burcuna geçiyor. 8 Şubat’ta yeniay, Kova burcunda meydana geliyor.<br />

Kendinize güvenmek ve zamanı doğru biçimde değerlendirmek sizin için çok önemli olacak. Ayrıca yaşadığınız tecrübeleri ihtiyacı olan kişilerle<br />

paylaşmaktan da çekinmeyin. Ayın son gününe kadar size farkındalık kazandıracak, kâinatın bir parçası olduğunuz gerçeğini hatırlatacak,<br />

üstünüzdeki yüklerden ve engellerden sizi kurtarıp arınmanızı sağlayacak birtakım olaylar yaşayabilirsiniz. Kendinizi hafife almayın. Bu yeniay,<br />

bütün bunların tekrar hissedilmesine vesile olacaktır.<br />

www.capitalbrave.com.tr<br />

129


131 Şubat <strong>2016</strong>


132 Şubat <strong>2016</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!