17.07.2015 Views

FELSEFEYE GİRİŞ - PKK

FELSEFEYE GİRİŞ - PKK

FELSEFEYE GİRİŞ - PKK

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

29/1/2012


Dersimiz felsefe. Biz felsefe ve tarih bilinci deyince, ağırlıklı olarak felsefeyi anlatıyoruz.Fakat tarih bilinci eksik kalıyor. Onun için dersin yarısını tarih bilinci, diğer yarısını felsefeolarak ayıracağız. Başta felsefeyi ele alacak ve daha sonra da tarih bilincine geçeceğiz.Başta neden felsefeyi gördüğümüzü ele alacağız. Bu şekilde dersimize de kısmi bir girişyapacağız. Daha sonra felsefeyi tanımlamaya çalışacak ve bu kısımdan sonrasınıtartışmalar boyutuyla işleyeceğiz. Ardından felsefe ekollerini ele alacak ve iki büyük ekolüzerinden tartışacağız. Daha sonra bunun dayandığı temel dayanakları ele alacağız. Buarada ağırlıklı olarak idealist paradigmaya gireceğiz. Tarih içerisinde bu ekollerin seyrinedeğinecek ve günümüze kadar getireceğiz. İdealizmi ve tarihsel materyalizmi de Marksizmde dâhil olmak üzere son uygulamalara da değineceğiz. Tüm bunların ardından da yenifelsefeye giriş yapacağız. Bununla birlikte Önderliğin doğal felsefe ve doğal diyalektikdediği konulara giriş yapacağız. Daha sonra ek bir bölüm olarak diyalektiği ele alacağız vediyalektiğin ne olduğu, kanunları, bunların işletilişi, işletilişindeki hatalar ve budoğrultudaki yeni diyalektik bakış açısı konularını ele alacağız. Oradan tarihselmateryalizme değinerek bir geçiş yapacak ve bunu da tartışacağız. Önderliğin tarih anlayışıüzerinde duracağız. Tarihe farklı yaklaşımları, bizim paradigmamızın dışındakiyaklaşımları, özgürlükçü, toplumsal cinsiyetçi ve ekolojik olmayan diğer yaklaşımları datartışacağız.Felsefeye değinirken, felsefe tanımlamaları içerisinde düşünce tarihine giriş yapacağız.Daha sonra yeni felsefeye geçilirken de kuantuma değineceğiz. Kuantum fiziğini elealmayacağız. Sadece oradan çıkarılan temel sonuçlara değineceğiz. Zaten kuantumanlatılmadan, yani mantığı verilmeden yeni felsefe verilemezBir giriş yapmak gerekir, ona biz değinecek ve sonra tartışmalara geçeceğiz. Düşüncetartışıyoruz, yani hatta düşünce üretiliyor. Bizde çok dar ideolojik bir tartışma üslubuvardır. Felsefi de, aynı şekilde bilimsel, animist veya fetişist de bakabilmek gerekir.Bundan dolayı arkadaşlar düşüncede rahat olabilmelidir. Söylediklerim yanlış mı değil mikaygısı duyulmamalıdır. Yine bazen oluyor arkadaşın düşüncesi yanlıştır değerlendirmesiyapılabiliyor. Ama bunu bilemeyiz ki, belki kuantumik düşüncede arkadaşın fikrine de yervardır. Bu nedenle rahat bir katılım ve tartışma olmalıdır.Neden felsefe dersi görüyoruz? Önderlik yeni bir paradigma geliştirdi. Hepimizde buparadigmayı öğrenmeye, hatta içselleştirip pratikleştirmeye, örgütselleştirmeye, örgütedökmeye yönelik bir çaba var. Hepimiz Önderliği anlamak istiyoruz, uygulamak istiyoruz.Genel olarak yaklaşımımız niyetsel ve duygusal kalıyor. Yani Önderliğin sevilmesi, hattabiraz anlaşılmaya çalışılması yeterli olarak görülüyor. Böyle bir algılayışla hareket ediyoruz.Biliyoruz ki, bu yeterli değildir. Zaten çok yaygın olarak da zorlanıyoruz. Bunun temelsebebi de, ben Önderlik paradigmasını alayım, okuyayım, hatta biraz da sevdiğimdenkaynaklı anladığımı düşüneyim, işte belli oranda da uyguluyorum şeklindedir. Bu,Önderliği anlayıp uyguluyoruz deme yanılgısından kaynaklanıyor. Önderliği veparadigmasını anlamamız için, paradigmayı oluşturan bütün öğeleri diyalektik bir bağiçerisinde bilmemiz ve algılamamız gerekir. Önderlik paradigmasını oluşturan bazı temelayaklar vardır.Paradigma dediğimiz teorik bir çerçeve değildir. Önderlik paradigmasının bir ayağıtoplumsal cinsiyetçiliğe dayanır, demokrasi içerir. Diğeri de toplumsal ekolojiye dayanır.Paradigma tanımıyla bunu oluşturan kavramların açılması yeterli görülmektedir. Ama öyle1


olmuyor. Bu kavramları anlıyoruz. Çoğumuz demokrasiden anlıyoruz. Toplumsalcinsiyetçilikte de ileri bir hareketiz, bunun mücadelesini veriyoruz. Ama toplumsalekolojide yeniyiz, yaygın olarak anlama, uygulama sorunlarımız vardır.Şunu anlamışız, insanlar içerisindeki hiyerarşik bölünmenin doğa üzerinde hâkimiyetyarattığını öğrenmişiz. Doğayı mahvettiğimizi de görmüşüz. Yani aslında yaşadıkça çok iyianladık ki, Önderliğin dediği yaşamsal bir şeydir. Yani sosyalist mi oluyorsun, insan mıoluyorsun, demokrat mı oluyorsun, bu dünyanın sorununu çözeceksin diyor. Fakatparadigmayı oluşturan bu kavramları anlamak, biraz da örgüte dökmek pratikleştirmekyetmiyor, çünkü değerler dizisi bunlardan ibaret değildir.Peki, paradigmaya nasıl bakacağız? Nasıl bir bakış açısı ve nasıl bir yaşamsallaştırmaolmalı? Paradigmayı tamamlayan tarih bilinci nedir? Yani bu paradigma nereden geliyor?Hangi tarihsel çerçeveye dayanıyor? Hatta tarihin daha farklı sorunları var, hareketi nasıl?Stratejisini ve taktiğini nasıl oluşturacağız. Paradigmanın tarihsel bakış açısı neyedayanıyor? Etik anlayışı paradigmaya uygun mudur, değil midir? Bizim hala bakış açımız,anlayışımız sınıflıdır, doğa baskıcısıdır, ama diyoruz ki, paradigmayı anlıyoruz, hattauyguluyoruz. Acaba gerçekten öyle midir? Sosyal bilimlere nasıl yaklaşıyoruz? Birparadigma bizde yaygın olarak yapıldığı gibi ideolojik olarak anlaşılmaz, ideolojiinanmadır ve inanma üzerinden gelişir, inanç da her zaman yetmeyebilir. Bu durumçoğumuzda da yaşanıyor. Yeni demokratik sosyalizm ideolojisi. Şu anda insanlığın ulaştığıbilimsel verilerin en mümkününe en fazlasına ulaşabilmelidir. Önderlik kadroyutanımlarken, demokratik sosyalist kadro diyor, şu anda var olan bilimsel verilerin hepsinibilebilmeli diyor. Her şeyi bilme anlamında değil ancak bilimin verilerini almışolabilmelidir. Paradigmanın ideolojik ayağı için de, yani özelleştirilmiş disiplin olarakideoloji düşüncesi paradigmanın neresine yerleştirilebilir? Yoksa paradigma geniş mikalıyor? O zaman disipline edilmiş düşünceler sistemi olarak ideoloji nasıl olmalıdır?Bunun programını oluşturmamız gerekiyor, yani şu anda dünyada yaşananlar neler, biz buparadigmayı dünyada yaşananlara nasıl uygularız?Paradigmanın ayakları vardır. Bunlardan bir tanesi de felsefedir. Bakış açısı ve yaşambiçimi dediğimiz de odur. Diğeri tarih bilincidir. Sosyal bilimlerin kendisi yeni sosyalbilimler, etik anlayış, ideoloji, sonra devam ettirdik; programsal ele alış, program, parti,yapı ve bunlar daha da arttırılabilir. Bütün bunlardan dolayı biz paradigmayı parçalı elealıp hepsine genelleştiren yaklaşımlar düzenliyoruz. En önemlisi de herkes aldığı parçayıen önemli parça olarak tutup paradigmayı algıladığını söylüyor. Şimdi bu ayakların hepsinibilmez, anlamaz, tartışmazsak, yerli yerine oturtmazsak, paradigmayı kesinlikle bütünselanlayamayız.Biz bu nedenden dolayı felsefe görüyoruz. Bu kısım özellikle çok iyi anlaşılmalıdır. Bizfelsefeyi sadece tartışmak için görmüyoruz. Entelektüel bir tartışma olsun diye hiçyapmıyoruz. Önderlik paradigmasını anlamaya, Önderlik sistemine girmeye dünyaya,evrene, insana, insanlığa, bu paradigmaya denk bir bakış açısı edinmek istiyoruz. Onedenle felsefeyi öğreniyoruz. Çoğu zaman tartışma noktaları da yanlış olmaktadır. Çünkübir arkadaş orasını almış, başka bir arkadaş başka bir yönünü almış, bayan arkadaşlar biryanını almış, gençlik bir yanını almış, bir arkadaş tarihsel yanını almış, bir diğeri birazfelsefesini almış ve sonuçta herkes diyor ki paradigma budur. İşte paradigma o değildir,paradigma onun bütününden oluşuyor. Ve böyle olunca biz çatıştırmaya başlıyoruz. Birarkadaş diyor ki, “sen paradigmayı az anlamışsın”, bir diğeri diyor “sen anlamamışsın”.Daha bütününü anlamadan bir parçasını biraz alan hemen bütünüyle çatışmaya,tartışmaya başlıyor.2


Sonuç ne oluyor? Paradigmayı boşa çıkartma, uygulamama, inançsızlık geliştirmek oluyor.En önemlisi de bütünsel uygulayamama sonucudur tabii. Parçalı uygulandığındaparadigma ortaya çıkmıyor. Parçalı algılama çok yaygındır. Diğeri de zor geliyor herbirimize, çünkü şunu anlıyoruz, aslında Önderlik gibi düşünmek ve uygulamak gerekiyor.Ama Önderlik komple bir sistem ve bu çoğumuza çok zor geliyor. Bize bir çalışmanın biryerinden tutmak yeterli geliyor. Önderlik gibi yapamıyoruz. Ondan dolayı da böyle birtercih yapıyoruz ve bu da yanlış ve yetersizdir. O nedenle bizim Önderliğin düşüncesinioluşturan bütün ayakları anlamaya, öğrenmeye ihtiyacımız vardır. Yani Önderliği anlamak,uygulamak için stratejiktir. Bu açıdan biz bunlardan önemli bir ayak olan felsefeyi görecek,tartışacak ve tabii tarih bilincine de değineceğiz.3


Eğitim programı Önderliğin kafasıdır. Önderliğin kafası nasıl oluşuyor, işliyor, nasılçalışıyorsa, bizde de geliştirmek istediği budur. Biz de bunları ya pratiğimizle ya da eğitimsistemimizle yaşıyoruz, buna felsefe diyoruz.Acaba nasıl düşünmeliyiz? Önderlik nasıl düşünüyor? Sonra Önderlik tarihe nasıl bakıyor,nasıl tahlil ediyor, sorunlarını nasıl ele alıyor, buna nasıl bir etik bakış açısıyla yaklaşıyor,sosyal bilimleri ele alış biçimi nasıldır, teori için ne diyor, paradigma için ne diyor, ideolojiiçin ne diyor ve demokratik sosyalizm ideolojisini nasıl oluşturuyor? Arka teorik çerçevesinedir? Paradigma çerçevesi nedir? Bunun politik uygulaması nasıl olabilir?Demokratik komünalizmi çok yaygın olarak tartışıyoruz ve böylece topyekûn bir sistemlekarşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Onun için bizim sistemi böyle bütünlüklü algılamadave uygulamada felsefe büyük bir rol sahibi oluyor. Bunun için de mümkün oldukçaÖnderlik felsefesini ve özgürlük felsefesini tartışalım. Kimse sınır koymamalı ve rahattartışmalıdır. Önderliği anlama, paradigmayı doğru oturtan bakış açısı arkadaşlarda hâkimolmalıdır.Biz bu dersi hiç klasik felsefe tartışarak götürmeyeceğiz. Amacımız demokratik, ekolojik,toplumsal cinsiyet özgürlüğüne dayalı toplumsal yaşamın bakış açısının nasıl olduğu,Önderlik bu paradigmayı oluştururken felsefi temellerini nasıl attığı konularını ele alıptartışmaktır.Diğer önemli bir şey de öğrenme çabası son yirmi, otuz yıl içerisinde arttı. Bu bize deyansıdı. Klasik felsefe tartışmalarını -daha sonra biz buna sınıflı felsefe de diyeceğiz- dahaerken başlatıp yapmalıydık. Son yıllara kadar bırakmamalıydık. Özellikle 99 yılından sonradaha fazla yapabilirdik. Önderliğin doğal felsefe dediği felsefi tartışmalara daha öncegeçebilmeliydik. Bu konuda <strong>PKK</strong>’nin 95 V. Kongre Politik Raporu’nda giriş yaptığı felsefiyorum tarihsel materyalizmi de, idealizmi de aşıyor. Bununla ne biz, ne de Önderliksistemli bir şekilde uğraşabildi. 95 yılından sonra Önderlik bu alan üzerinde özeluğraşamadı. Son yıllara kadar yeni paradigmayı oluşturana kadar bu tartışmayıyaygınlaştıramadı. Ondan dolayı biz klasik felsefe tartışmalarıyla devam ettik. Aslında öyleyapsaydık, insanlığın son yirmi, otuz yılda girdiği yoğunlaşma düzeyini daha hızlıalabilirdik. Buna rağmen, Önderlik yeni felsefeyi oluşturmada çok hız kazandı. Hatta şuanda demokratik sosyalist felsefenin temel düşünürlerinden biri haline geldi.Demek ki bu şunu göstermektedir; dünyada bazı şeyler aşılıyor, bazı şeyler de kuruluyor.Bunu genel olarak kaos aralığı olarak tanımlıyoruz.Bütün dünya sistemleri denendi, bu sistemlerin denenmesi sonucunda başarısızlıklaroluştu. Mesela liberalizm bir politik sistem olarak çöktü, sosyal refah devleti şu andakimseye yetmiyor, ekoloji sorunları düzeltilemedi, kadın özgürlüğünde hiç ilerleme yok,çok yaygın bir toplumsal bunalım var, iktidar araçlarının hepsini kullandılar,kullanılmayan iktidar yok, orduların çok büyük savaşları yaşandı, her çeşit yönetimdenendi fakat toplumsal sorunlara çözüm olamıyorlar. Reel sosyalizm denendi, devletçisosyalizmin 150 yıllık bir deneyimi oldu, 1871 Komün deneyiminden, 70–80 yıllık reelsosyalist SSCB’ye kadar bu insanlık sorunlarını çözemedi. Liberalizmin de birçok uçuygulamaları yaşandı, bunlar çözülemeyince toplumsal sistemler 68–70 yıllarına doğrufelsefi bakış açılarıyla da çöktüler. Bunların dayandığı dünya bakış açısının yetersiz olduğu,yaşayış biçiminin yetmediği, eşitlik, özgürlük getirmediği tartışmaları yaşandı. Ve bu çok4


yaygın olarak yeni arayışlar getirdi. Bu anlayışların bu dünya sistem uygulamalarının herbirinin dayandığı çok köklü bir bilimsel temel vardı, sosyal bilimler vardı, sosyal bilimlerindalları vardı. Fen bilimleri vardı; hepsi sorgulanmaya başlandı. Şu anda en yaygın olaraktartışılan sorunlardan biri felsefeyle sosyal bilimlerin niye ayrıştırdıklarıdır. Ve bu yollafelsefenin sosyal bilimlerden ayrıştırılması yoluyla ve sosyal bilimlerin genel olarak bilimleiktidarın denetimine girdiği, hatta iktidar araçları olduğu tartışılıyor. Bunlar doğru mudur;doğrudur. Önderlik de söylüyor. Sonuçta bilimin ahlaksızlaştırıldığı söyleniyor, yani bu nedemek? Bilim özgürlükten yana tavır almıyor, eşitlikten yana tavır almıyor. Egemenden veiktidardan yana tavır alıyor ama bilim doğruyu söylemiyor, çoğu yerde kapatıyor,doğrunun iktidarın hizmetine girmesine vesile oluyor. Bilimin herhangi bir yorum gücünekavuşturulmadan insanın dışına çıkartılmasıyla aslında insandan uzaklaştırılmasıylabilime yaklaştırıldığı söyleniyor.Sonuçta söylenen, felsefeden uzaklaştırılmış bilimsel bakış açılarının insanlığın eşitlik,özgürlük ve demokrasi sorunlarına cevap olamadığıdır.Bu neyi getirdi? Felsefe tekrardan tartışılıyor. Acaba felsefeyle sosyal bilimleri yenidennasıl buluşturabiliriz, yani felsefeyi taraf tutar duruma nasıl getirmeliyiz diyorlar. Felsefeboş bir teorik tartışma ortamı değildir diyorlar. Felsefe tekrardan toplumun temelsorunları insanlığın temel sorunları, geçmişi, geleceği hakkında yorum yapmalıdır diyorlar.Bu anlamda bilimdeki dar nesnel gerçeklik denilen insandan uzaklaştırılmış, onun dışındabir gözlem düzeyinde bırakılmış, aslında bir çeşit tarafsızlaştırılmış bilgi sorgulanıyor.Tarafsızlaştırılan her bilginin iktidara kaydığı ve ona da zarar olarak geri döndüğüsorgulamasını yapıyorlar. O nedenle felsefenin burada müdahil olmasını istiyorlar. Yani nedoğrudur, ne değildir? Sosyal bilimlerde -çünkü hepimiz gördük- şu anda müthiş birbilimsel teknik gelişme var ki, eşitlik özgürlük sorunlarını çözebilir.Düşünebiliyor musunuz; şu anda dünyadaki bütün fabrika sistemleri 1 saat çalışsainsanlığın bütün üretim sorunları çözülür. Bu haliyle müthiş bir şeydir. Dünyada gerçekanlamda eşitlikçi demokratik yönetim olsa, tekniği bir saat doğru çalıştırsa bir yıl biz diğerişlerimizi yapabiliriz. Bu düzey bilim-teknikte yakalanmış. Fakat bakın ozon tabakasınıdeldiler, uzaya bir araç gidiyor. Merkür’ün fotoğraflarını çekiyor, geliyor ama ozontabakasına bir çözüm bulunamıyor! Çelişkiye bakın. İşte bundan dolayı burada felsefenindevreye girmesini tartışıyorlar, biz de onun için tartışıyoruz.5


Bir tarih yorumu yapın, bizim bilincimizde tarih, sınıflar çatışmasıdır. Ya onun dışında dabir şeyler varsa, ya Önderliğin dediği gibi sınıflı toplum yaşamın yüzde birini dahioluşturmuyorsa? Ama biz diğerini okumamışız, bilmiyoruz. Ya da biliyoruz ama eski ezberibozmaktan zorlanıyoruz.Şimdi örnek olarak söyleyelim. Sen bir tarih yorumunda bile Önderliğe ulaşamıyorsan,peki sonra nasıl bir siyasal değerlendirme yapacaksın?Bazıları var iyidir. Bazıları var kötüdür. İyiler arasında da kavga var. Kötüler arasındada kavga var. Kötüleri sınırlandırmak için iyileri örgütlersek, iyilerle kötüleri deçatıştırırsak, bu arada da iyileri tutarsak, iyileri güçlendirirken, kötüler arasındakiçelişkileri de iyi kullanırsak başarılı oluruz. Bu siyasal değerlendirme yeterli midir acaba?Ya dünya çok karmaşık hareket ediyorsa ki ediyor da. Dünyada şu andaki siyasalaktörler, uygulamalar, duruşlar, kimlikler, sorunlar çok karmaşıktır. Peki, o zaman neolacak? O söylediğimiz dar çerçeve yetmiyorsa -ki zaten yetmemektedir- o halde bugünüyorumlamada yetersiz kalabiliriz. Sonra nasıl bir bakış açısı edinmeliyiz? Bilim bilimdedik, fakat anlaşılıyor ki, bilim bizi mahvetmiştir. Nerdeyse insan bilimsel düşünmekistemiyor. Yanlıştır ama tepki duymaya başladık. 6 yıl önceye kadar da biz –hattatekmillerimizde, platformlarımızda- birbirimizi “arkadaş bilimsel düşünmüyor” diyeeleştiriyorduk.Oysa niye dayatıyoruz ki arkadaşımıza en bilimsel düşünce budur diye? Peki, bilimdegörecelik varsa, senin bugün doğru dediğin, iki gün sonra yanlış çıkıyorsa? Bu dünya dametafiziğinde yerinin olduğu ya gerçekse! Bilimdeki mutlaklık içinde milyonlarca insanöldürülmüş. Biz de birbirimize dayatıyoruz işte “sen bilimsel düşünmüyorsun” diye.Sonra tarih yorumunda hiçbir zaman biz ataerkilliği Önderlik gibi tartışamayız.Tarihin içine duygu ve felsefe katmazsan, hiçbir erkek kadını anlamaz. Ama anlıyormuşgibi davranırız. Biz erkekler olarak Önderlik paradigmasında bir ayakta hep sakatız.Önderliğin doğrularını en kaba şekilde algılıyoruz. Ama Önderlik gibi tarihin içine duygukatamıyoruz.Niye bu kadar kadın erkek çelişkisi yaşanıyor? İnsanlığın yaşadığı temel bir sorundur.Nasıl bir özgürlükçü olacaksın? Ne tutacak, ne tutmayacak acaba? Geleceği nasılkuracaksınız? Acaba bilimin de desteklediği bir iktidar sistemini arkasına alarak felsefiyorumu da önemli oranda dıştalayarak veya çıkarına kullanarak arkasına alan bir iktidaryapılanmasıyla mı toplumu kurtaracaksınız?Yoksa Önderliğin son dönemde geliştirdiği gibi iktidarın dıştalanmasıyla mı? Bunabakışınız nasıl olacak? Gelin, insanları nasıl ikna edeceksiniz? Nasıl bir felsefi duruşadayanıyorsunuz? Özgürlük nedir ve nasıl özgür bir toplum oluşturacaksınız? Nasıl bireşitlik istiyorsunuz? İnsanları nasıl ikna edeceksiniz? Yani gelecek toplumu kurmak içindüşünüyoruz, onu neye dayandırıyoruz? İnsanlar diyor ki, uygarlığın üç temel düşüncesivardır.Birincisi, hep yöneten yönetilen var diyor. Bunlar olmazsa hep kaos olur diyor.İkincisi, kadın için eksik bir yaratıktır diyor. Kadında duygu var, erkek ise akılcıdır.Üçüncüsü, işte diyorlar ki, her zaman doğa insanlık için bir tehlike olmuştur. En güzeltoplum, insan doğaüstünde hâkim olandır ve başlangıçtan bunun var olduğu söyleniyor.O zaman diyorsunuz ki, doğa ve insan eşit yaşamalıdır. Bu ciddi bir özgürlük getiriyor.Önderlik ;“Bitki ve hayvanların dilini anlamadıkça ne kendimizi anlayabilecek, ne deekolojik toplumcu olabilecektik” diyor. İşte bunun için felsefi arka planı izah edeceksiniz.Felsefenin çöken bilimleri tekrar ayağa kaldırmada rol oynadığını söylüyoruz.Paradigmanın önemli bir ayağının felsefe olduğunu söylüyoruz. Bu açıdan bunlarıtartışıyoruz. Önderlik bakış açısını edinip olayları yorumlama gelişiyor. Bunu yapmazsak7


Önderliği kabul etmiş gibi görünüp ama kabul etmemiş oluyoruz. Bu da çok tehlikeli birdurumdur. Sınıfsal düşünüp bunu da normal görmek tehlikelidir.Çok dar bir materyalist olalım, duygu ve düşünceyi bir araya getirmeyelim, yaptığımızile düşündüğümüz farklı olsun, sonra diyelim ki,”biz paradigmayı uyguluyoruz”. Ama buşekilde olmuyor. İktidarcı olmayan bir siyasal parti olabilir mi? “Bir parti milletvekiliçıkarmayacaksa, iktidar olmayacaksa niye parti oluyor?” İşte mantık böyle işliyor.Paradigmada kabul ediyorsun, ama pratik olarak farklı bakıyorsun. Her arkadaşpolitika tartışıyor, neden kimse ideoloji tartışmıyor. Bunların verdiği zararları görmüyormuyuz? Bunları yaptığımızda örgüt zayıflamıyor mu?Demek ki, biz farklı ele alıyoruz, Önderlik farklı ele alıyor. Önce özeleştiri vereceğiz,yenidünyayı anlayacağız. Felsefe yapacağız, tarih anlayacağız, ideoloji oluşturacağız.Sonra bunu pratikleştireceğiz. Ben denge yapacağım, ben kariyer düşüneceğim diyeceksin.Felsefi bakış açısı seni farklı yönlendiriyordur. Önderliğinki farklı yönlendiriyor. Bundandolayı da arada fark vardır. Önderlikle bütünleşmek için felsefe önemlidir.Paradigmasal ve önderliksel bir oluşum olduğumuz için, o cepheden felsefeninönemine değindik.8


Önderliği anlamalıyız. Önderlik özgür bireyler istiyor, yoksa total bir toplum istemiyor.Biz erkekler olarak kadın özgürlüğünden bahsediyoruz. Kadın gibi olamazsın elbette. Amakadının bakış açısına yakın bir bakış açısını geliştirebilirsin. Böyle olmayınca ikilik oluyor.Örneğin özgürlüğe inanıyor, ama kadına baskıcı yaklaşıyor. Kadın özgürlüğünü salt birkadın sorunu biçiminde ele almayan kaç arkadaş var? Kadın hakkını savunan kaç arkadaşvar. Bir yerde paradigmanın bir ayağını terk ediyorsun, tümüne ters düşüyorsun. Bastırmaolursa bu nasıl olur? O nedenle iyi anlamak gerekiyor.İdeolojik olarak iktidarı benimsememek gerekiyor. Peki, Kürtler devlet olmazsa nasıl olur?Devleti gerçekten istemeyen, kendisini devletsiz yaşam ve topluma ikna etmiş kaç arkadaşvar? Bunlar yapılmazsa ikilik çıkıyor. Önderliği dinliyor ama pratik farklı oluyor. Buradakiikilik kesinlikle aşılmalıdır. Yoksa biz zarar veriyoruz. Yanlış bir iktidar kurarsanbirbirimize yanlış yaklaşırsak, bunlar da sorunları beraberinde getirir.Demokratik sosyalist olmayan, bunu topluma verebilir mi? Özgürlüğü geliştirmeyen oörgütü bitirmez mi? Bir sürü örgüt böyle bitmedi mi? Bunlardan yaşadığımız daralmalaroluyor. Birbirine çok yanlış yönelmeler olmuyor mu? Arkadaşlar diyor ki, “ideolojiÖnderliğin üretim alanıdır.” Öyle şey olmaz. YA ÖNDERLİK GİBİ YAŞANIR YA DAYAŞANMAZ. Önderliğin o faaliyetine katılmazsak, aramızda ikilik çıkar.Bu yaşamda ne varsa bunun tek bir kriteri vardır; ya özgürlük getirir ya da getirmez, onabakılmalıdır. Yoksa sorun çok bilgi değildir. Şu anda dünyada çok bilgi var. Bazen haniinsan şaşırıyor bilgilerin bir kısmı kullanılmadan gidiyor. Her gün bir şeyler çıkıyor, nasılöğreneceğim diyorlar? Yaşamını eşit özgür istediğin gibi örgütleyebildiğin kadar bilgiüretmek doğrudur. İşte bu bilgi ya bunu veriyordur ya da vermiyordur.İşin kurnazlığı şurada; bu bilgilerin bütün insanlığa faydalı olduğu söyleniyor. En doğrubilginin bu olduğu söyleniyor. Tamam, da, nasıl en doğru bilgiler bunlar olur da, benimözgürlüğüme bir şey katmaz? Beni sisteme en iyi şekilde endeksler? Sınıflı sistemi aşamaz,ataerkilliği aşamaz? Bu nasıl bir bilgidir? O zaman dünyaya, özgürlüğe, eşitliğe denkgelmez. Bilimlerin büyük bir kısmını bir kalıba oturtuyorlar.Tıp sistemi, Önderliğin komünal tıp tanımı şudur; toplum tıpı üretecek. Niye tıp devletinelindedir? Genetikte o bilgiler var, niye insanlığın hizmetine sunulmuyor? Bu dikkatçekmiyor mu? Bir sağlık taraması yapmak komünal tıp değil mi? Bu konuları daralgılamayalım.Bilimde yapılanlar da var; örneğin kuantum. Kuantumu bir buldular, her şey allak bullakoldu Marksizm materyalizm sorgulandı. Dünyaya bakışımız sorgulandı. Vücudunuzu izahedin desek denilecek; “baş gövdeyi yönetir”. Böyle şey mümkün mü, toplumu başyönetebilir mi? Sadece iktidar meşru görülsün diye bunu söylüyorlar. Her şeyi birbirinebağlamışlar.Sosyolojik toplum konuları var. Deniliyor ki, toplum kendini yönetsin. Önceden busöylenir miydi? Siyaset biliminde, yönetim kafadır toplum bedendir diye bir teori vardır.Sonra hukuk buna göre düzenlenirdi. Kamu hukuku, idari hukuku diye.9


Kamu hukuku denilen genel topluma ait olan şeylerdir ama devletin belirlediği şeylerdir.Bütün hukuk sistemi devletin elindedir. Toplum kendi hukukunu yapamaz deniliyor. Biriki tane doğruya ulaşmamız bizi kandırıyor olmasın.Şimdi bunlar felsefenin konuları olacak. Felsefenin tanımına geçelim. Felsefe deyince neanlıyoruz?Din, mitoloji yorumlamalara dayanmayan insanlığı, evreni doğayı tanımlama çabasıdır,mitolojiden sonraki temel insanlık düşünce sistemidir. O zaman öncesi neler var? Animizmvar, fetişizm var, totemizm, mitoloji var. Hangi dönemlere denk gelir. Dine giden aradönem var. Sonra tek tanrılı din oturacak. Dincilik başlamış ama tek tanrılı dincilikoturmamış. Musa çıkacak ama diğer tek tanrılı dinler daha yok. Hıristiyanlık ve İslamiyetdaha yok.Dönem olarak ne zaman? MÖ 500 ile sonra MS 500. Evet Önderlik buna felsefe çağı diyor.Felsefe, kısaca sorunlar karşısında tedbir alma ve çözmedir. Filozofi’nin anlamı; bilgisevgisidir. Demek ki bilgiyle bir bağı var. Felsefenin önemli bir kolu olarak bilgi kolugelişiyor. Bu bağlamda Felsefe, bilimdir, doğayı tanıma ve araştırmadır. Evrendeki her şeyyorumlama biçimdir. Bakış açısıdır. İnsan bir olayı, olguyu değerlendiriyorken nasılbenimsiyorsa öyle yorumlar. Kişiden kişiye değişiyor.Genel olarak dini felsefenin dışında değerlendirmemek gerekiyor. Ama bilimsel değildir,dogmatiktir ama o da dünyayı yorumlama tarzıdır. Skolâstik bir süreç yaşandı bunugörmeden yaklaşabilir miyiz?Devam edelim; bireyin varlığını daha iyi tanıması ve sorgulaması. Felsefe bir anlamdainsanın kendisini tanımasıdır. Bir yoğunlaşma biçimidir. İnsanın düşünerek yaşam tarzıdır.İnsan ile hayvanın birbirinden ayrılması sonrası ortaya çıkıyorsa, bu ayrışma düşüncedenkaynaklandığı için felsefe düşünmeye dayalı gelişiyor.Yani kendini tanımlama çabasıdır. Toplumu da tanımlama çabasıdır. Toplum köledirdersen, ona göre yaşıyorsun. Bu anlamda yaşam biçimidir. Diyalektik bir biçimdegelişmiştir. İnsanlar niye kendini tanımlama ihtiyacı duydular. Özgürlük nedir? Nereyegitmiştir? Felsefe bir dönem gibi insanlık tarihine damgasını vurdu.Felsefe; Varlık sorularına cevap vermedir. Bazı gelişmeler tarih içinde kaybolmuşturbundan dolayı felsefeye bakıyoruz. Disiplinli ve planlı düşünmeye felsefe denir. Biz niyefelsefe görüyoruz çünkü disiplinli planlı düşünmek istiyoruz.Kimi filozof felsefeyi şöyle tanımlamıştır; Sokrat, doğruyu doğurtma ebeliğine felsefedemiştir. Foucault, düşünme üzerine düşünme demiştir.Peki, niye insanlık tarihinde bir dönem olarak çıktı? Niye bilgi sevgisi gelişti? Niye insanlarbiz kimiz diyorlar?Yazar diyor ki “günümüzde düşünmek eğer kendi üzerine eğilmeyecekse, felsefenin felsefeetkinliğinin ne anlamı olabilir? Hali hazırda o bilinen şeyi meşru kılmak yerine daha farklıdüşünmenin nasıl ve nereye kadar mümkün olabileceğini anlama çabasınadayanmayacaksa neye dayanacaktır? Başkalarına dışarıdan hakikatlerin ne olduğunu,hakikatlerini nasıl bulacaklarını dikte etmeye çalıştığında saçmalamaya başlar. Yani herkeskendi hakikatini kendisi bulmalı, var olan bilgiyi tekrarlayacaksak, bu felsefe değildir.Düşünme becerisi olarak tanımladığını ama düşünme becerisinde yeni olanları bulma ve o10


anlamda felsefe yeni düşünceler ve düşünce sistemleri geliştirmektir” diyor. Sürekli birkendini tanımlama çabasıdır. Evreni, doğayı, toplumu anlama çabasıdır felsefe.11


Felsefe özgürlük arayışını getiriyor mu getirmiyor mu? Biz bazen bütün bir ömrümüzüyanlış yönlendiren bilgilerin denetiminde geçiriyoruz. Bazılarımız on, on beş yıl sonradiyoruz ki, bak bu yanlışmış. Öyle olduğunu düşünürseniz ne kadar köle olan, yanlış olanbilgilerle kendimizi yaşattığımız ortaya çıkmıyor mu?Biz diyoruz ki, felsefe özgür düşüncedir. Sürekli bir sorgulamadır. Zaten kendisi özgür olankendi tanımını özgür koyan toplumu da özgür tanımlayabilir diyoruz. Evreni de anlayabilir.Eğer tersi olursa da, tersinden yorumlar tabii. Yani kendini yanlış yorumlamışsa, yanlıştanımışsa, toplumu da yanlış tanıyabilir. O nedenle geçmiş bilgileri tekrar etmek değilyenisini üretmek daha önemlidir diyoruz.Biz de onun için biraz tartışıyoruz değil mi? Yetmeyen şeyler ortaya çıktı şimdi. Yetecekşeyleri arıyoruz. İşte felsefe demek ki bir özgürlük arayışı, sürekli bir özgürlük tanımıdır.Günlük olarak yetinebileceğimiz, alıp da sarılacağımız kalıplar değildir.Tanımlardan hareketle diyoruz ki insanın kendini aramasıdır. Kendinden başlayarakdoğayı, evreni yorumlayabilme tarzıdır. Bir yaşam biçimidir. Temelinde bir özgürlükarayışıdır. Biraz kavşağına gitmek gerekir. Felsefe aynı zamanda bir kavşak olayıdır, yaniuygarlık tarihinde. Yeniden bir düşünce biçimidir. Bu yönünü biraz geliştirirsek, aynızamanda insanoğlunun ilk defa tanrıdan bağımsız düşünebilmesidir.Demek ki kendi adına düşünme elinden alınmıştır. İşte burası önemlidir. Kim almış peki?Biraz tarihe indiğinizde, örneğin Mezopotamya uygarlığını tanımlarken diyoruz ki,uygarlığa beşiklik etmiştir. İlk dinler, bunun yaratımları, bunun insanlarda yarattığıilişkiler, bir sürü icat, bunların hepsi bir dindi aslında. Ama hepsi bilme tarzı olaraktanrıyla ifade ediliyor. Mutlaka bir yer ile ifade ediliyor. Bu düşünceler de insana ait değildi.Ama ne zaman bu bilgiler batıya taşırıldı, bu aynı zamanda düşüncenin, hatta felsefeninteolojiden kopmasıdır. Bundan sonra insan biraz özgürleşebildi. Doğa ve evren içerisindekendine bir yer edinebildi. Bundan sonra zaten ikinci bir kavşak gündeme gelecek;bilimlerin felsefeden ayrılması gibi.Aslında mitoloji ve din o dönem için -sonradan başka şeyler de eklendi- insanın kendiadına düşünmesini elinden almıştır. “Sen böyle yaratıldın, sen busun, böyle yaşamandoğrudur, bu geçmişte de böyleydi, gelecekte de böyle olacak” demiş ve bu şekildedüşünmesini elinden almıştır. Aslında bir anlamda özgürlüğünü de elinden almıştır.Kendini tanımlamayan özgür de olamaz.Felsefe çağı ayrı, felsefe çıkışı ayrı demektir. Söylendiği gibi bir dönem sonra bilim çağı dagelecek. Bu ne demek? Biri diğerini bitirmeyecek ama biri hâkim olacak. Animizmin hâkimolduğu dönemde felsefi düşünce, düşünce biçimi bile değildir. Ama felsefe ya dadüşüncenin olmadığı söylenemez. O zaman acaba felsefe toplumsallaşmanın başına kadargötürülebilir mi? Herhalde götürülür.Hatta hayvanların düşüncesi var mı yok mu? Hatta belki de sezgisel aşamadadır diyorsun.Bir de ruhları var. Onu yadsıyamayız, doğanın da bir ruhu, bir de evrenin ruhu var. Acabaonların felsefesi nasıl olacak. Evren de kendini tanımlamış değil mi? Sen evrene bir şeyyaptığın zaman tepki gösteriyor değil mi? Bakın ozon tabakası da delindi. Demek ki ruhuvar. Zaten evrenin bir hareket kanunu var. Bizim de dâhil olduğumuz, bazen karıştığımız,12


azen karışamadığımız bir hareket kanunu vardır. O zaman şu anlama gelir ki, acabafelsefeyi neden bilimle anıyoruz, doğayla ansak daha iyi değil mi? Yani felsefeyiyönlendiren kalıplaşmış veriler midir yoksa doğadaki ruh mudur? Doğadaki yaşayan bütünkültür ve evrenin diyalektiğine mi daha yakındır?Şimdi, en önemlisi, felsefenin bir bakış açısı olduğu bir tanım olarak anlaşılıyor. Neyebakış açısı, insana, doğaya, topluma, evrene bir bakış açısıdır. Sonra buna göre bir konumalma, kendini yerleştirme, arayışa girme gelişiyor. Kendini tanımlıyorsan ona göre birkonum alıyorsun. Toplumu anlama çabası her yönüyle tarihiyle, geleceğiyle, sonrayaşadığın evreni öğrenme çabasıyla zaten insan kendini bir yerlere yerleştirdiğinde ilkgöreceği şeylerden biri doğa, ikincisi de evrendir. O zaman ben nasıl bir zeminedayanıyorum, bu zemin benim var oluş sürecimi nasıl etkilemiş ben bu zemini nasıletkiliyorum? İşte bu gibi arayışlara giriyor ve anlamaya çalışıyor. Hala çok yaygın olarak bukonuda tartışmalar var.Kuantum bile bu konuda bazı şeyleri söyledi, bazı şeyleri söyleyemiyor. Yani nasıl birevrenden geldik? İşte biz bu evrene ne veriyoruz? İlişki biçimimiz nasıldır? Doğaylabağımız nedir? Bu konular halen çok yaygın tartışılıyor. Şimdi burada sakıncalı şöyle biryaklaşım var; bakış açısının insanın dışında oluştuğu, bir gözlük gibi dışarıdan alınıptopluma, insana, evrene bakılabileceği, felsefenin bu olduğu şeklinde yaygın bir tanımlamavardır. Yani şöyle materyalizmi öğrenirsen, onu alıp bir gözlük gibi takarsın bakarsın, buda yeni bir dogmatizm dışında bir şey getirmiyor. İnsanın bakış açısı kendisindedir. Çünkübilgi kendisindedir, tanımlama kendisindedir. Ve günlük olarak yaşıyorsun, organizmaolarak sen bir canlısın. Hareket ediyorsun, bilgi alıyorsun, bilgi veriyorsun, etkiliyorsun,etkileniyorsun. Sonuçta bir hareketin var. Doğaya katılıyorsun, evrene katılıyorsun,onlardan alıyorsun. Bütün bunların içerisinde sende bir bakış açısı oluşuyor. Bu anlamdainsanın ne söylediği değil, nasıl yaşadığı felsefesidir.Mesela ben idealistim, ben materyalistim, işte bilmem ben neyim demek onun felsefesideğildir. O nedenle bakış açısı bu tarzda tanımladığımız bakış açısıdır. Felsefe dışarıdanalınıp edinilen, ona göre de insana, topluma, doğaya, evrene bir bakış açısı geliştirilen biryöntem değildir. Böyle tanımlanırsa dar kalır. Doğru, bir bakış açısıdır, ama dışarıdanedinilen bir bakış açısı değildir. İnsanın bir canlı olarak yaşarken, hareket ederken,etkilerken, etkilenirken, bilgiyi kendi içinde üretirken, bu sonuçlardan hareketle doğayı da,evreni de tanımlama çabasıdır. Daha sonra doğadan, evrenden öğrendikçe de kendisini,tanımını artırma özgürleştirme, eşitleştirme çabası olarak da devam eder. Bizzat insanlaişleyen bir bakış açısıdır. Bu anlamda herkesin bir felsefesi vardır. Doğru bulmayabilirsiniz,özgürlükçü yanları az olabilir. Ama bizzat hareket kabiliyetinden kaynaklanan bilgiüretmesinden kaynaklanan düşünmesinden kaynaklanan bir sistemsel işleyişi vardır. Onedenle dışımızdaki bir bakış açısı değildir.Genel olarak ikinci tanım, felsefe yaşam biçimidir. Yani bizzat yaşamım felsefemdir. Onuniçin kendini bil deniyor ya. Kendini bildiğin kadar zaten yaşıyorsun, üretiyorsun. O seninartık bir duruş biçimin oluyor. O şekliyle doğaya katılıyorsun, özgürlükte arıyorsun.Katılımını da öyle belirliyorsun. O bir bakış açısı oluyor kısacası. Sen diyorsun ki “ben şuanda şöyle yaşıyorum, şekiller var”, ona göre de tarihe bakıyorsun. Geleceği arıyorsun,hemen bir potansiyel açığa çıkıyor. İşte bu felsefedir, bir duruş biçimidir.Felsefe, anlaşılması gereken düşünce metotlarından biridir. İnsan hayvandan farkınıanlamaya başladığı anda felsefe başlar. Orada bir tanım yapılıyor, denir ki ben doğadanayrılıyorum. Nasıl ayrılıyorum? Akılcılıkla ayrılıyorum. Ama bu doğadan ayrılış üstünlükanlamında değildir. Tür olarak kendini tanımlama başlıyor. Bitkiden, hayvandan13


ayrıştığını fark ediyor. İnsan tür tanımlaması başlıyor. Kendine tanım koyuyor, işte bufelsefenin başlangıcıdır.O nedenle düşünceyle madde birbirinden ayrılmadığı için tür olarak başlangıç insantürünün başlangıç evresiyle düşünsel yapısı birlikte başlar. Beden evrimsel bir süreçyaşarken, düşünce de evrimsel bir süreç yaşar. Farklılıklar ortaya konulur. Bu anlamdafelsefe toplumsallaşmanın başlangıcıyla başlar. Toplumun kendisini tanımlamasıdır.Doğal felsefe diyebileceğimiz, doğal toplum yaşamını yönlendiren kapsamlı bir düşüncesistematiği vardır. Hatta insanlığın bir tür olarak ayrışırken, kendisine doğru bir tanımyapmaması bile çok büyük zarar verirdi. Orada felsefe yanlış olsaydı, işte “ben doğadankoptum, ben doğadan üstünüm” denseydi insanlık buraya gelemezdi. Çünkü diğer türlerlehala çok içli dışlı yaşadığı bir dönemdir. Bunu o dönemin insanı iyi biliyor.Bunu en iyi bilen kadındır, çünkü doğadan ilk kopan kadındır. Yanlış bir kopma değil amatür kopuşudur. Bedensel, düşünsel yapısının diğer türlerden ayrıştığını ilk fark edenkadındır. Kadın kendi bedenine erkekten daha yakındır. Ondan dolayı toplumsallaşmakadın üzerinden başlar. İşte orada bir felsefe var.Bugünkü gibi olsaydı insanlık buraya gelmezdi. Hatta ömrünün yüzde doksan sekizidediğimiz o bölümü özgür yaşayamazdı. Varsayalım o dönemde felsefe yanlış kuruldu,kadın erkek kavga etti. Daha yeni başlamış, zaten toplum dediğin kadın, erkek, birçocuktur. Kadın erkek birbirine girmiş olsaydı, çocuk üzerinde iktidar kavgası olsaydı,insanlık bugünlere gelemezdi. Ya sınıflar kavgası olsaydı, yine buraya gelmezdi. Klaniçinde bütün malı birkaç kişi eline almış olsaydı, bugüne gelinemezdi.4000 yıldır sınıflı yaşıyoruz, insanlık bitmek üzere. En fazla 50- 60 yıl daha böyle gider.Yaşanan bunalımlar doğal sorunlar ortadadır. Yaşanacak bir insanlık kalmamıştır mevcutdurumda ki böyle devam ederse biter. Demek ki o dönemin çok köklü bir felsefik duruşu,bilinci var. Ama bu dönemin aşılıp hiyerarşinin oluştuğu daha sistemleştirilmişdüşüncenin devreye girdiği başta animizm, fetişizm, totemizm sonra mitoloji ve budüşüncelerden ayrılıp iktidar sınıflarının erkeğin eline geçtiği bir dönem gelir. Biz bunagenel anlamda hiyerarşinin başladığı, sonra sınıflaşmanın ve devletin geliştiği dönemdiyoruz. Orada artık tanım kalmamıştır. Doğal toplum kalmamıştır. Toplumun üstündeolan yönetim anlayışı meşrulaşmıştır. Özgürlükler büyük oranda arttık kalmamıştır.İnsanlar kafasını kaldırdıklarında buna engel olan kimdir? Şimdi bize hayal gibi geliyor. Odönemin anıları daha canlı. Bir zamanlar birlikte yaşıyorduk, eşit yaşıyorduk. Kadın erkekilişkisi hiç böyle değildi. Ne oldu peki? İşte bu daha sorgulanıyor, bunun adı felsefedir. Benkimimdir, bu felsefedir. Orada yani insanlık tarihine doğal düşünüş olarak girmiş, kendinitanımlamayla başlamış, evrende kendisini doğru tanımlamış, doğadan kopmadan birtoplumsallaşmayla başlamış olan bütün felsefi yaklaşımların aşıldığı bir dönemdetekrardan bir arayış olarak müdahale etmek ister. Bu döneme de felsefe çağı diyeceğiz ki,bu dönemde etkin olmak ister. Bu insanlığın toplumsallaşmasıyla başlayan felsefi tarihselseyirde dönüm noktası olarak da dile gelir.Felsefe her dönemde vardı. Bu dönem de sıradan bir dönemdir, öyle değildir. Bin yılinsanlığı felsefe yöneltmiştir. Şimdi politika her şeydir, o zaman ise felsefeymiş. Hâkim birdüşünce biçimi haline gelmiştir. Bu nedenle o döneme gereken önemle değiniyoruz.İnsanlığın düşünce tarihinde mitolojiden sonra gelen bir dönem olarak tanımlıyorÖnderlik. Mitoloji ve din kalıplarına takılmadan dogmatizmi aşarak tekrardan kendisini14


yapması olarak tanımlanır. Diyor ki, kul tanımını kabul etmeyip kendi tanımınıbaşkalarına bırakmadan kendi yapmadır.Mitolojiden sonra özgür düşünce sistemi olarak felsefe önemli bir yerdedir. Tarih olarakMÖ 500 MS 500’dür. Felsefe vardır, önce de vardır, sonra da vardır. Bilimden çıkarmayaçalıştılar, ama tutmadı.Fransız düşünür iyi söylemiş; düşünce üstüne düşünmedir. İnsanlık kendi üzerinedüşünmediği andan itibaren sizin yerinize başkası düşünüyordur ki, buna da kölecilikdenir. Herkes için geçerlidir. Düşünmüyorsanız, sizin yerinize başkası düşünüyordur. Yanibaşkaları senden daha iyi düşünülebilir, fakat sen düşünceyi bırakamazsın. Şimdidüşünmenin üzerine düşünme olacaksa felsefe bırakılmazdır.15


Felsefenin başlangıcı batı değildir. Kavram olarak Yunanlılar isim takmış olabilir. Birçokşeyi sentezlediği gibi, düşünceyi de sentezlemişlerdir. Ama başlangıç Yunanlılar değildir.Allahın’a eleştiri yapan ilk peygamber Zerdüşt’tür. Diyor ki, “sen böyle yapmazsan, bensana inanmıyorum sen tanrıysan bunu yapmalısın”, bu da kötü bir şey değildir. Yavaşyavaş gelişen hiyerarşiyle oluşan aslında devletçiliğin başı olacak inanışları sorgulamayabaşlıyorlar. Zerdüşt de o dönemde yaşıyor zaten. Bunun olduğu, özgürlüğün olduğu,insanın kendi tanımını kendi yaptığı dönem aşılıyor. Tek tanrılı dincilik tanım yapmayagidiyor. Zerdüşt’ün çabası kendi tanımını kendi yapma çabasıdır. Bundan dolayı doğalfelsefeden sonraki önemli bir durağı Zerdüşt’tür.O nedenle felsefenin aslında bir çağ gibi başlarken bile toplumsallaşmaya, bireyözgürleşmesine daha yakın bir başlangıcı vardır. Başlarken, özgür birey arayışının birsonucu olarak başlıyor. Özgürlüğün tekrar tanımlanmasının bir isyanı olarak başlıyor. Butarzda Doğu’dan kaynağını almasında, tek tanrılı dinciliğin Doğu kaynaklı oluşmasınınbüyük etkisi vardır. Toplumsallaşma da Doğu kaynaklı başlıyor ama bunların aşılması daDoğu kaynaklıdır.Felsefenin Doğu kaynaklı başlaması şaşırtıcı bir şey değildir. Hem de aşılması gerekenlerbaskıcı bir şekilde Doğu’da oluşuyor. Yunanlılardan önce Mısırlılarda, Sümerlerde bütüntopluluklarda bu arayış vardır. Hala da vardır. Daha sonra Kürtlerde Alevilik ve Yezidiliğinkorunmasında bu felsefi bakış açısının etkisi vardır. İnsan iradesini başkasına teslim etmekistemiyor. Hatta bizde neolitik özellikler olarak kalmasının da sebebi odur. Bu Doğu’dadaha fazladır, daha uzundur.Burada Önderliğin tanımı; “felsefe, dogmatizmin aşılmasıdır” tespiti vardır. Zaten bundansonra bilimsel sürece bir ön basamak şeklinde olacaktır. Zaten tek tanrıcılıkla birlikteilerleyecek ve yavaş-yavaş bilime geçilecektir. Fakat felsefeyi tekrar dogmalarakavuşturmamak gerekir. Bilimlerle tanımlanması bu anlamda biraz sakıncalıdır. Bilimdenbiraz uzak durur, yani onu biraz aşar. Hatta felsefe yanlış olan ne varsa sorgular.En özgürlükçü düşünce biçimidir. Bilginin insandan uzaklaştırılmasının sorgulanmasıolarak söylüyorlar. Bilgi üretiminin toplumdan alınıp devlete verilmesine, onun üstündetanrılara verilmesine tekrardan toplumsal bir müdahaledir. Bu nedenle ben kimim sorusuanlamlıdır. Sonra biz nereden geldik? Bu sorular gelecek olarak bizi nereye götürür? Yanifelsefenin bir diğer tanımı da, onun varlık sorunlarını tartışır olmasıdır. Etik anlayışı veoluşum süreçlerini tartışır. Düşünce süreçlerinin ilişkisini tartışır. Düşüncenin yolyöntemlerini tartışır. Buna bağlı olarak duygu düşünceyi tartışır. Bütün kimlikleri tartışır.Ben kimim sorusunu temel olarak özgürlük için sorar. Binlerce özgürlük tanımıbulabilirsiniz. Özgürlük nedir gerçekten? Sürekli bir özgürlük arayışıdır. Kendinitanımlamadır. Senin kendini tanımlama sorunların olacaktır. Duygunu nereye koyuyorsun?Sendeki iktidar bitirilmiş mi? Düşünce sistemleri tartışmaları yapılıyor bunlardabüyütmüyorsa, bitirir. Bunlar eşitlik içeriyor mu? Özgürlük içeriyor mu? Bazen arkadaşlarkendileri inanmadığı şeyleri arkadaşlara dayatıyor.Önderlik duygu, vicdan, zihniyet deyince sınıfta kaldık. Yani duygu zayıflığımız var. Kadıninsan ömründe duygusal üretim yaptığı için toplumu kurdu. Duygu küçümsenmez, yanlışkonumlandırıldığı zaman da sorunlar çıkıyor. Düşünceyi duyguya hâkim kılma da yetmiyor.Duygusal arkadaşlara zayıf arkadaş olarak bakılıyor. “Güç biriktirmek” iyidir deniliyor, o16


zaman demek ki, toplumsallaşmada zayıflıklar vardır. Kendimizi konumlandırmak içinfelsefeyi yeniden pratikleştirmek için bunları tanımlamamıza ihtiyaç vardır.Animizm nedir? Fetişizm nedir? Totemizm nedir? Mitoloji nedir? Genel olarak düşüncenasıl oluştu? Felsefenin buna katkısı nedir? Animizm de bir felsefedir, hatta bilim de birfelsefedir. Bilgiler yığınına bilim denir. Bu da felsefedir, buna karşı da çıkabilirsin.Bunlardan dolayı genel insanlık tarihine göz atmakta fayda vardır. Düşüncenin oluşumuüzerine tartışabiliriz.Animist düşünce kimse de yok mudur? Kalmalıdır. Bu döneme insanlık için çocuklukaşaması diyorlar. Şimdi çocuk gibi düşünmek ne kadar iyidir? Animist çocuklar gibidüşünür. Her şeyi kendisi gibi görür. Mesela “bu ay niye gökyüzünde duruyor?” diyeçocuklar soruyor. Bunları sorarsan, sonrası da gelişir. Biz büyükler hiç soru sormuyoruz.Önderlik animist düşünüyor, tarihe bakışı da bu temeldedir. Felsefeye de, maddeye de butemelde yaklaşıyor. Önderlik kendi bulduğu bir şeyi beğenmez, bakın en sonundakomünalizmi diyor, belki yarın onu da beğenmez. Önderlikte canlıcı düşünce vardır. Aşırısoyutlama erkekliğe ne kadar katkı sunmuş, bayan arkadaşlar günlük yaşamı daha fazlatakip eder, daha derin yaşarlar. Erkek daha çok hesaplıdır. Bir kadın için yetki az anlamkazanabilir, ama bir erkek için böyle değildir. Düşünce sistemleri iç içe geçmiş ve kullanılır.Bu sayılan düşünceler kullanılır ama mutlaklaştırmadan bu olmalı. Önderlik bize bunuöğretti. Bunu yaygın olarak kullandı. Önderlik, “bende düşünce kalıpları katmankatmandır” diyor. Bir dinciden daha iyi tanrıyı anlatıyor. Kaba devrimciler gibi diyebilir,“din uyuşturuyor” diye ama bunu yapmıyor. Aynı bir dinci gibi o mitolojiyi kullanıp sanki odönemde yaşamış gibi anlatıyor. O kadar yıldır etkisi olmuştur ve bunu bir anda yadsımaz.Bizde bir Önderlik çocuktur, diğerleri hepimiz çok büyüğüyüz.Önderlik her zaman söyler “ben bir çocuk gibi arkadaşlarıma ve etrafıma güvenirim. Beniyi yapıyorsam onların da yapabileceğini düşünürüm” der. Önderliği yönlendiren animistdüşüncedir. Önderliği doğaya yönlendiren ondaki animist damardır. “Ben canlıysamdoğada her şey canlıdır” demektedir. Onun için Önderlik vurduğu kuşlardan özür diledi.Felsefi bir bakış açısı vardır. Önderlik şöyle dedi “ben insan türünün mutlak hâkimiyetinikabul edemem”. “Ben özgür olmak istiyorsam, bu onunda hakkıdır” diyor. İşte bu felsefibir bakış açısıdır.Animizm canlıcılıktır. Kendini ve yaşam özelliklerini her şeyde görme kendini herkes veher şeyde gören bir düşünce biçimidir. Henüz soyutlamanın olmadığı, insanlığın doğayı dakendisi gibi gördüğü ve öyle tanımladığı, düşünce kalıplarını böyle oluşturduğu dönemedeniliyor. Hala düşünce yapımızda etkileri vardır. Somut, ağır, duygusal bakış açısınadayalı, önemli oranda merakı içeren, dış dünyaya açılımı içeren, düşünceyi içerendüşüncenin temelinde animist düşünce vardır. Mesela çok yaygın kullanılır, ‘Dağ üstümeüstüme geliyor.’ derler oysaki bu olamaz. Ama dağı canlı düşünürsen ve canlı yorumlarsanüzerine gelir.Fetişizm ise daha çok sembollere dayalı düşünce biçimidir. Animizmden totemizme geçiştebir dönemin bir düşünce yapısını oluşturur. İnsanların soyutlama yoluyla düşünmeyeyavaş-yavaş başladığı, semboller yoluyla düşünme biçimlerini izah ettiği bir dönemdir.Mesela <strong>PKK</strong> bayrağı, bunu gösterince hiç konuşmanıza gerek yoktur. Toplum arkasındayürümeye başlar. Aynı şekilde fetişizmden olumsuz etkilenmeler de vardır. Sapkın halegelmiş fetişlerde vardır. Mesela faşizm de kullanmıştır. Bazı bayraklarını sembollerini herşeyin yerine geçirmişlerdir. Fetişizm halen insanlığın düşünce biçiminde vardır, yaşanıyor.İnsanların kendilerini toplumu, evreni izah etme biçimi olarak devamlılığını sürdürüyor.17


Totem için Önderlik şunu söylüyor. “Klan bilincinin sembolü totemdir.” Belki de tarihte ilksoyut kavramlaştırma düzenidir. Totem dini olarak değerlendirilen bu düzen, ilk kutsallığıve tabu sistemini de oluşturmaktadır. Klan totemi simgesel değerde kutsamaktadır.Totemle bir soyutlama başlıyor. Ve bir toplumu neyin simgelediğini düşünüyorlar. Meselabuğday ifade edebilir ya da ay veya güneş ifade edebilir. Bu soyutlama ile tümtoplumsallaşma gücü bir kavrama indirgenmekte ve bağlanmaktadır. Böylece bukavramlar kendini ifade etme, algılama, tanıma biçimine dönüşmüştür. Fakat bu toteminbaşındaki soyutlama klanda daha hiyerarşi oluşmadığı için tehlike yaratacak konumdadeğildir. Sonradan çok sert bir kutsama gelişecektir. Bununla artık bir totem tüm klanıyönetmeye başlayacaktır. Totem klan ilişkisi başta daha eşitlikçidir, özgürlükçüdür, hattabu anlamıyla toplumu hareket ettiren bir özellik taşıyor. Yaşamın sürdürülmesinde bir rolüstleniyor.Şu anda Kürtleri toplumsallaştıran bir nevi totem nedir? Abdullah Öcalan’dır. Önderliktir.Bu kutsamanın Kürtlere bir zararı yoktur. Niye Öcalan’dır? Topluma ne verecekse veriyor.Özgürlük, eşitlik veriyor. Ve Kürt toplumunu onun gibi düşünerek hareket etmek istiyor.Önderlik devletsiz toplumun iyi bir totemidir. Bu bir kutsama değildir. Çünkü Önderlikyaşamı üretiyor, düşünce üretiyor, toplumun organizasyonunu sağlıyor. Önderlik Kürtlerinsoyutlaşmış biçimidir. Kürt toplumunu düşünmek istiyorsanız, bu Önderliktir. Önderliğinele alınışı Kürt toplumunun ele alınışıdır.Mitoloji de yaygın olarak kullandığımız bir düşünce biçimidir. Mitoloji söylence demektir.Söylenceye dayalı düşünce biçimidir. Hiyerarşinin oluştuğu bir döneme denk gelir.Totemizm artık aşılmıştır. Soyutlama artık oturmuştur. Erkek hâkimdir. Doğa ile toplumçelişkisi iktidarcı toplum tarafından kazanılmıştır. Sınıflaşma kente doğru oturmuştur.Devlet kendi insanını tamamlamıştır. Bunun sisteminin izah edilmesi gerekir. Mitolojininoturduğu dönem böylesi bir dönemdir. Ve mitoloji ile artık yöneticilik erkeklik, dincilikkutsallaştırılır. Söylencelerin ana kaynağı budur. Her mitolojide “doğanın vahşi olduğu,insanın ona hâkim olması gerektiği, kadının eksik bir yaratık olduğu, erkeğin tam üretildiği,ondan dolayı kadını da dâhil yönetmesi gerektiği, toplumun karmaşa yaşadığı, toplumunyönetilme ihtiyacı duyduğu, akıllı yöneticilerin doğuştan gelerek toplumu yönetmesigerektiğini” söyler. Bir kısmında da özgürlük arayışı ve iktidarla dalga geçme görülür.Bunlar biraz da derin mitolojilerdir. Önderliğin dediği gibi en genel haliyle yeryüzündekihiyerarşinin oturması için gökyüzündeki düzenin yeryüzüne indirgenerek uygulanmasıdır.Mitolojik söylemle bu sistemin meşruiyeti hakkında insanlar ikna ettirilmeye çalışılır.Hiçbir erkek, kadını anlamadığı oranda Önderlik felsefesine giremez. Ama animist tarzdakadını anlamayı düşünmezsen, cinsiyet özgürlükçü olamıyorsun.Orda yoldaşlık zayıf olur.18


Soyutlama ile somutlama birbirini tamamlarsa, sakıncalı değildir. Aynı duygusal zekâ veanalitik zekânın birbirini tamamlaması gibidir. Ama somutun sürekli devre dışı bırakılıp,soyutlamanın çok öne çıkarılması soyutlama ile başlayan değerlerin öne çıkarılmasınıgetiriyor. Mesela erkeklik, sınıfsallık, doğadan kopuş. O nedenle insanlığın ilk düşüncebiçimleri insanlığın tarihinden atılmamalıdır. Felsefenin de en büyük katkısı bunlarıatmayıp insanlık için tekrardan kullanılıp değerlendirilmesinin önünü açmasıdır.Düşünce-duygu, bilgi-varlık arasındaki derin mesafenin kapatılmasına yol açmasıdır. Bunedenle animist düşünce söylendiği gibi küçümsenecek bir düşünce değildir. Mesela birinsan karşısındakinin canlı olduğunu düşünmezse, onu anlayamaz. Animist düşüncesi azolan insanlarda insan sevgisi ve yoldaşlık zayıf olur. Hiçbir erkek, kadını anlamadığıoranda Önderlik felsefesine giremez. Ama animist tarzda kadını anlamayı düşünmezsen,cinsiyet özgürlükçü olamıyorsun.Mesela şu anda doğanın insanı özgürleştiriciliği düşüncesi kesinlikle kalkmıştır. Ekolojidüşüncesi unutulmuştur. 2500 yıl geçmesi nedeniyle insanlık doğanın verdiğiözgürleştirici değerleri unutmuştur. Ve doğaya artık ihtiyaç duymayacak şekilde birtoplumsal üretim yapmıştır. Ondan dolayı şimdi çevrebilim küçümseniyor. Fakat şuşekilde ele alınsa ‘Acaba ben özgürleşirken diğer canlılardan ne aldım?’ dense, insananimist düşüncenin önemini anlar. Bizde bu zayıf kalan bir yandır. Doğanın içindekalmamıza rağmen, onun verdiği nimetleri henüz tam olarak anlayamıyor vekavrayamıyoruz. Yine aynı şekilde totemizm çok önemlidir. Sen toplumun kimlik tanımınıneyle yapıyorsun? Mesela yaşanan bir dar boğaz vardı, ezilen sınıfların kimlik tanımınısınıfçı iktidar anlayışına göre yaptılar. Totem neydi? Proletarya diktatörlüğü, şimdiKürtlere de zorla şunu söylüyorlar. Kürt toplumunun kökeni devlet olacaktır. Nedir bu?Kürtler özgür olmak istiyorsa, devlet olmalıdır. Devleti olmayan toplum özgür değildirdiyorlar. Bu totem yanlış bir totemdir. Devletin toplumumuzu tanımlamayı bir kavramolarak görmesi yanlış bir düşünce kalıbı getiriyor.İnsanlığın bütün düşünce evrimi iç içe geçerek işliyor. En doğrusu tüm bu sistemi eşitliğe,özgürlüğe ve demokrasiye götürecek şekilde uygulamasını oturtmaktır.Mitolojik düşünce döneminin sonunda da felsefe devreye giriyor. İlkin bir tanımınıyapalım. Paradigmadan, teoriden, ideolojiden farklarını ortaya koyalım. Önderlik teori içinteolojiden geldiğini söylüyor. Teolojinin de tanrısal bilgi olduğunu söylüyor. Tanrı bilgisine demek? Her şey hakkında bilgisi olan demektir. Teori de kökenini buradan aldığı için engenel bilgilenmelere teori deniliyor. Yaşam oluşumu hakkındaki en genel bilgilere teorideniliyor.Önderlik, “paradigma evrensel bakış açısıdır” diyor. Teorinin evrene, insana, topluma birazdaha indirgenmiş bakış açısı düzeyinde ele alınan bölümüne paradigma deniliyor. Meselateori içerisinde birden fazla paradigma çıkarabilirsiniz. Önderlik ‘Teorinin biraz dahaözelleşmiş biçimidir.’ diyor.İdeoloji için Önderlik, “iradeleşmiş düşünce bütünlüğü” diyor. Bu daha özel bir tanımdır.Programsal bir hale getirilebilecek, stratejisi çıkarılabilecek, taktik uygulamalarakavuşturulabilecek disipline düşünce sistematiğine ideoloji deniliyor.O halde felsefe bunların hiçbiri değildir. Bazen hepsi ile ilgilidir, fakat tanım olarakfarklıdır. Felsefe hepsinden farklı olarak özgür düşünce sistematiğidir. Farkı rahat birdüşünce yapısı olmasındadır. Günlük bir yorumlama gücüdür. Aynı zamanda sürekli bir19


yorumlama gücüdür. Mesela felsefede, ilk anda söylediğim, düşündüğüm doğrudur,sorgulaması olmaz. Felsefe dün söylediğini bile yorumlayabilir. İdeoloji gibi hemendisipline kavuşturulma derdi yoktur. Bazen teoriye yakınlaşır, ama konu alanları farklıolabilir. Mesela varlık sorunları üzerine daha çok yoğunlaşır. Teori bu konuda çok dahagenel kalabilir. Felsefenin teori içerisinden gelip, kendisine seçtiği konular vardır. Meselamaddenin hareketi üzerinde uzun-uzun durur. Teori ise dünyada hangi konu varsa, onunhakkında görüş oluşturma biçimidir. Kategori olarak değil, fakat yakınlık olması içinfelsefe, paradigma ve teori arasında oturtulabilir. Paradigma kadar hedefli değildir. Teorikadar da geniş değildir. Felsefe bir yorum gücüdür.Bu kavramlar iç içe geçmiştir ama karıştırmamak gerekir. Bir ideoloji oluşturmak için,kesinlikle felsefe tanımlamaları yapmak gerekir. Ama ideoloji ile hareket ettiğiniz kadar,felsefe ile hareket etmeyebilirsiniz. İdeoloji daha uzun sürelidir. Ama bu felsefe için geçerliolmayabilir. Her paradigmanın da dayandığı bir felsefi temel vardır. Ve kendisi içinfelsefeden faydalanarak uygun olanı alırlar, uygun zemine dayanırlar.Genel felsefeye geçebiliriz. Daha önceden daha rahat tartışıyorduk. Felsefe nedir diyordukve çeşitli tanımlar geliştiriyorduk. Daha sonra onu ikiye ayırıyorduk. İdealist ve materyalistdiyorduk. Sonradan da bir tarafı tutuyorduk. Bu bizim için materyalist felsefe idi. Sonrabunun idealist felsefeye üstünlüğünü kanıtlayıp tarihinden bahsediyorduk. Bu tarz tabiidaha rahattı. Şimdi ise Önderlik bu tanımı aştı. Bu sefer daha farklı ele alacağız.Felsefenin Yunanlılardan başladığı yanlıştır. Öncelikle bu yanlışın düzeltilmesi gerekir.Felsefi çağda Yunanlıların önemli bir rol oynadığı doğrudur. Ama felsefe Yunanlılardabaşlamamıştır. Böyle yapılmasının altında Batı’nın kendi değerlerini yükseltmesi vardır.Bundan dolayı idealizm ve materyalizmden önce doğal toplum felsefesinin açılması gerekir.Bunun için doğaya yönelmek gerekiyor. Zerdüştilik, İbrahimlilik, Ezidilik üzerinde birazdaha durulabilir.İnsanlığın ilk tanımlamasının hepsi Doğu’da yapılmıştır. Toplum ilk Doğu’da oluşmuştur.İlk inanış sistemleri Doğu’da gelişmiştir. İlk düşünce sistemlerinin başlangıcı da Doğuklanlaşmalarına dayanır.Tekrar felsefenin tanımı üzerinde durabiliriz. Felsefenin üç tanımı üzerinden, yani üç konualanı üzerinden ayrışması yaşanır. Aynı zamanda bu üç konu felsefenin de tanımısayılabilir. Birincisi varlık sorunları üzerinde tartışılır. Madde mi önce oluşmuştur,düşünce mi önce oluşmuştur? Hangisi önce gelir? Ya da başka şekliyle de söylenebilir.Varlığımız mı düşünceleri yoksa düşünceler mi varlığımızı oluşturur? Özü biz kimizsorusuna kadar da gider. İkinci tartışma konusu beden ruh ayrımıdır. Ruhsal biryapılanma mı bedensel bir yapılanmayı belirler ya da karşıtı mı? Ya da bizi hareket ettirenruh var mıdır yok mudur? Üçüncü tartışma konusu bilgi üzerinedir. Bilgi nereden gelir?Bilginin kaynağı nedir? Bu soruların arayışı üzerinden felsefenin geliştiği söylenir.Şimdi felsefe üzerindeki resmi anlatımı biraz geliştirelim. Önce ilkin Yunan felsefesindenbaşlayalım. Thales ilk felsefeci sayılır. Thales ve sonraki beş felsefeci doğal felsefeci olarakgeçer. Ve onlar bu sorulara farklı cevaplar verirler. Varlığın kökenini doğada aramışlardır.İnsanlığın halen doğa ile kopma sürecini tam yaşamamasından dolayı doğa ile anlatımağırlıktadır. İnsanın doğadan geldiği bağı halen kopmamıştır. Yani izah biçimleridoğasaldır. Felsefe tarihinde bu aşama çok ağırlıklı ele alınmaz. Hatta bir çeşit, ilkel felsefeolarak değerlendirilir. Sonraki dönem felsefede yavaş-yavaş ayrışmanın başladığıdönemdir. Yani felsefenin temel konuları üzerinden farklı görüşler dile getirilir. İkiye20


ayrışma cevaplara göre yaşanır. İdealist ve materyalist felsefe. Platon idealist felsefenin,Demokritos ve Heraklitos da diyalektik materyalist felsefenin başlangıcını atıyor.İdealizm Latince kökenlidir. ‘İdea’ düşünce demektir. İdealizm ise düşünceye dayalı bakışaçısı demektir. Madde düşünce tartışmasında idealizm düşünceyi tutar. Düşüncenin varlıkkoşullarını belirlediğini söyler. Ruhu bedene üstün tutar. Yaşam varlığının kaynağı kutsalruha kadar götürülür. Bilgi konusunda da kaynağın düşünce olduğunu ve ruha dayandığınısöyler. Zaten en ideal bilgilerin kutsal ruhun bilgileri olduğunu söyler. Bu bazen tanrı,bazen kutsal devlet, bazen yönetici sınıf, bazen de erkek olur.Materyalizmin de kelime kökeni materyaldir. Madde demektir. Materyalizm ise maddeyedayalı düşünce biçimi ve sistemidir. Materyalistler maddeyi tutarlar. Maddenin düşünceyibelirlediğini, maddenin esas olduğunu, düşüncenin maddenin bir yansıması olduğunusöylerler. Madde birincil ele alınır. Beden ruh ayrımında ya ruhu kabul etmezler ya daruhun bedenin bir yansıması olduğunu söylerler. Bedeni tutarlar, yani bu öyle bir noktayavarır ki, manevi olarak birçok değeri yok ederler. Daha doğrusu manevi birçok şeyinkökenini maddesel harekete bağlarlar. Bu düşüncenin küçümsenmesine doğru gider. Hattatoplumu kategorize edip alt ve üst yapı diye tanımlarlar. Alt yapının ekonomiye dayalı tümtoplumun maddesel hareketi olduğu, üst yapının hukuk bilincinin, siyasetin, kültürün, yanidüşünsel yapıların yansıması olduğunu dile getirirler. İdeolojiyi de öyle ele alırlar. Vezorunlulukların farkına varmak şeklinde tanımlarlar. Çok yoğun maddesel hareketinhareket kanunlarını çıkardığını söylerler. Sınıfın birikmesinin ilerleme yarattığını söylerler.Teknik araçların artmasının sınıflaşma yarattığını söylerler. Bu artışın yönetimzorunluluğunu doğurduğunu söylerler. Yani yaygın olarak, madde hareketi ile her şeyiaçıklama çabası gelişir. Bilginin kaynağı sorusuna maddenin hareketini işaret ederler. Bilgimaddenin hareketinin en iyi oluşmuş biçiminden gelir. Materyalistlere göre en iyifelsefeciler maddenin hareketini en iyi anlayanlardır. Bu düşünce ileri gittikçe maddeokuması bilime dönüşür. Materyalizmin kendisinin bilim haline getirilmesi, son dönemdede artık yeni-yeni tartışılıyor. Bu öyle abartıldı ki ‘Maddenin hareketi’ bilimin içindeduygunun olmaması, normal görülmeye başlandı.Bu iki temel ekole ek olarak farklı görüşler de vardır. Düalist paradigma, buna dayalı felsefibakış açısı, modernist paradigma ve felsefesi post-modernizm de vardır.İdealistler yöntem olarak metafiziği kullandılar. Materyalistler de diyalektiği kullandılar.Metafiziğin kelime anlamı da fizik ötesidir. Maddenin hareketinin anlaşılması içindüşüncesine bakmak gerektiği, hareket sebebinin bir kutsal ruh olduğu, bu ruhun dış biryönlendirme ile her şeyi yönlendirdiği, bunun anlaşılmasına dayalı, bir düşünce metodugeliştirirler. Bu metoda topluca bu dünyanın maddesel varlığı küçümseniyor. Ve kabuledilmiyor. Kutsal ruh bir noktadan sonra da insan iradesini tanımaz.Diyalektik Latince ‘Di’ ‘İki’ kökenlidir. ‘Diyalog’ kökenlidir. İkiliklerin olması, bunlarınkarşılıklı ilişki, çelişki, çatışma içinde olmasına dayanır. İlişki, çelişki, çatışma birbirinebağlılık çerçevesinde oluşum yöntemidir. Bu anlamda her şeyin ikili bir karakter taşıdığınıve bunu hareket ettirenin ilişki ve çelişki olduğunu söylerler. Bunun çatışma yarattığını vebu çatışma söylemine ağırlık vererek bunun belirleyici olduğunu ifade ederler.Felsefedeki bu ayrım iki dönem şeklinde günümüze kadar gelir. En son olarakMarksistlerin materyalizmde dönüm noktası olduğu söylenebilir. İdealizmde de bilimselverilerin gelişmesi ile bir düşüş olduğu gözlemlenir. Din, felsefedeki bu ayrımlardan çok iyifaydalanmıştır. Ve kendi politik yapılandırmasını da idealizme dayandırır. Daha sonrabilimsel verilerin gelişmesi ile aydınlanma, Bacon ile başlayan pozitif bilimler etkisini21


azaltmıştır. Materyalist felsefe de daha çok Hegel’e dayanır. Hegel, Kant ve Descarteszirveleşmiş biçimidir. Dönemin bilimsel verilerine dayanır. Materyalizmin üst aşamasınıMarks ve Engels yapacaktır. Maddenin hareketini daha karmaşık anlatmaya başlarlar.Hegel hareketi maddenin çatışmasına dayandırır. Daha sonra tarih yorumunda da tarihinoluşumunu da çatışmaya indirger. Marksistler de ilk dönemlerinde ‘Yeni Hegelciler’ olarakadlandırılır. Marks bu tanımlamadan sıyrılacaktır. Ve Hegel’i aşan felsefi bir çıkışyapacaktır. Marksizm’in yaptığı şudur: maddeci diyalektik, buna diyalektik materyalizmdiyoruz, materyalizmi ve diyalektiği birleştirmiştir. Marks’a göre sınıfların çatışmasıtaktiksel çatışması değil, stratejik çatışması belirleyiciliği getirir. Marks madde ikilidir, buikili hareket çatışarak, çelişerek, bir zemine dayalı sürekli hareket ederek, bir mekânaoturarak oluşum şartlarını belirler. Düşüncenin de esas olarak bu çatışmaya katıldığınıgetirir ve buna dayanarak hareket ettiğini dile getirir. Maddenin hareketinden çıkan verilerde topluma ve tarihe uyarlanarak çatışırlar. Bu da sınıfların çatışmasını, alt ve üst yapıayrımını açıklamayı sağlar. Tarihe uyarlandıklarında tarihin sınıfların çatışması olduğunu,bu sınıfsal çatışmanın başlangıç olduğunu ve bu çatışmanın tarihi sürekli ilerlettiğinisöylerler. Toplumsal sistemlerin zincirin bir halkası gibi geliştiğini söylerler. Sınıfsalçatışmanın antagonist, kaçınılmaz ve uzlaşmaz bir çatışma olduğunu söylerler. Maddedekiçatışmanın tarihte de olduğunu söylerler.22


Felsefe tarihinden devam edelim.Doğal felsefeciler neden aşıldı? Neden fazla tartışılmadı? İnsanın varlık nedeni suda,havada, toprakta aranırken, neden farklı yerlerde aranmaya başlandı? Neden daha sonramadde ile düşünce bu kadar öne çıktı? Neden bir ayrışma ve çatışmaya tabi tutuldu?Materyalizmin de, idealizmin de aynı zamanda insanlığa çok büyük faydaları oldu. Neden2000–2500 yıldır böyle bir bölünme sürdürülüyor? Bu bölünme topluma ne kazandırmış,ne getirmiş, ne götürmüştür?Felsefenin böyle bölünmesi ve gelişmesine de Önderlik sınıflı felsefe demiştir. Nasıl birsınıflaşmadır bu? Ya da sınıflaşmanın neyine dayandığı için böyle söyleniyor?Doğal felsefecilerden uzaklaşması ile felsefede bu ayrımın ve sınıflaşmanın başladığısöylenir. Bu dönemde hiyerarşinin oluşmuş olduğu kent devletçiklerinin ortaya çıktığı,ataerkilliğin oluştuğu, doğadan kopuşun yaşandığı, iktidar toplumunun artık doğaüzerindeki hâkimiyetinin kesinleştiği bir dönemdir. Ve felsefe çağı böyle başlıyor. Doğalfelsefeciler ile felsefe çağının ilk özgür çıkışları hızlı aşılıyor. Temelini aldığı Zerdüşt,İbrahim, diğer Ortadoğu inançları artık Batı’ya doğru giderken ortadan kalkarak,sınıflaşmaya tabi tutularak, ya sindirilerek, senteze kavuşturularak ya da dıştalayarakaşılıyor. Ondan dolayı sınıflı felsefe doğal inançları, düşünüşleri felsefeden dışlayaraközgürlükçü, arayışçı özünü azaltarak kendini konumlandırıyor. Zaten ondan sonra dabölünmeyi yaşıyor.O dönemde temel üç şeye değinilecektir; birincisi ataerkillik, ikincisi sınıfsal yapı,üçüncüsü inanç sisteminde tek tanrılı dinciliktir. İktidar toplumunu inanç sistemi olarakda ele alabiliriz.Acaba felsefede bu ayrışma bir taraf tutma mücadelesi olarak mı ele alınmıştır?Sınıflaşmaya denk gelen, ataerkil anaerkilliğe toplum doğa ilişkisine denk gelen birayrışma mı? Ya da felsefe mi bu ayrışmayı getirmiş? O dönemde üçlü bir kutsal evlilikyapılmıştır. Tek tanrılı dincilik üzerinden ağırlıkta iktidar toplumu ile doğa ayrıştırılmıştır.Doğal inanış bırakılmış, daha sonra da tek tanrılı dincilik biçiminde oluşmuştur. Toplumönce hiyerarşi, sonra da devlet ile sınıfsal yapısını tamamlamış, erkeğin kadına egemenliğinetleşmiş ve bunlar paradigmasal yapıya kavuşturulmuştur. Özünü ataerkillikten almıştırve kendisini iki üç noktada açıklamaktadır. Yaşam erkeğe dayanır. Üretim erkekten gelir.Yaratılış olarak erkek üstündür. Kadın için ise aynı üç dört noktada tersi söylenir. Yaşamınkadından gelmediği, aksine kadının yaşamın ek uzantısı olduğu, erkeğin kaburgakemiğinden geldiği söylenir. Kadının duygusal bir varlık olarak doğduğu, ondan kararsızolduğu söylenir. Bundan dolayı da erkeğin kadını yönetimi zorunluluk olarak söylenir.Ataerkilliğin temel savları bunlardır. Ataerkilliğin bu anlamıyla bir tersine çevirme olduğusöylenir.İlk tür olarak kendi farkına varan kadındır. Bilimsel olarak böyledir. Önderlik ‘Kadınınbedensel yapısındaki canlılık hiçbir zaman erkeğin anlayamayacağı kadar doğa ile içlidışlıdır.’ diyor. Bundan dolayı da toplumsallaşma kadın, anaya dayanır. Demek ki yaşamınkaynağı kadındır. Ataerkillikte bunun tersine çevrilmesi yaşanır. Kadın bedenininyasaklanması, cinselliğinin yasaklanması, sıkı kontrol altında tutulması, hatta kadınınyaşamdan o kadar uzaklaştırılmasının sebebi, yaşamın kadından geldiğinin unutturulması23


içindir. Dinde kadının ikinci elden muhatap olduğu bunun için söylenir. Yaşanan, yaşamkaynağının felsefi olarak tersine çevrilmesidir.Diğeri de sınıfsal yapıdır. Toplumların toplumsallaşmasının asla kadından başlamadığı,akıllı ayrışmış yetenekli toplumun kesimlerinin toplumu yönlendirmesi ile oluştuğu (bukesim genellikle yönetim sınıfıdır, yani erkektir) dile getirilir. Bunun kaynağı isetoplumların yönetimsiz olamayacağıdır. Bunun uç uzantısı iktidarsız ve devletsizolunamayacağıdır.Çok basit bir örnek verelim, yaygın olarak gürültünün olduğu yer karışık, anarşik ortamdır.Ve şu söz sorulur, toplumun yönetimsiz, yöneticisiz kaldığı bir zaman var mıdır? Tarihiböyle gösterirler ve yoktur derler. Sınıfsal yapı oluşturulduktan sonra meşru görülür ve biriş bölümü başlar.Diğer bir şey de tek tanrılı din inanışı ve bunun giderek iktidarla buluşmasıdır. En önemliside doğadan kopuş kaynağı tek tanrılı dinciliktir. Felsefe bile buna müdahale etmek istemişve teslim olmuştur. Sınıflı felsefenin gelişmesinin sebebi de budur. Yani eskisi gibi, doğaltoplumdaki gibi insanları geliştiren şeylere inanılsaydı, yöneticilere ve tek tanrılı dinlereihtiyaç olur muydu? Cezalandıran, yasaklayan, bir faydası olmayan tanrıya inanılır mıydı?Acaba bizim doğadan koparılmamız sınıflaşmanın, ataerkilliğin meşrulaştırılması içinolmasın? Eğer doğadan kopmasaydı, insan üzerinde iktidarcı, tek tanrıcı din geliştirilebilirmiydi? Çünkü yaşamla bağını koparmamış bir insan, doğa ile bağını koparmamış bir insan,binlerce yıl sürecek mutlak dogmaları kabul eder miydi? Tabii ki etmezdi, yaşamısorgulayacaktı. Bunun olmaması için bağı koparmışlardır. İktidarın oluşması için tektanrılı dincilik üzerinden bir sistem oluşturulmuş ve ayrışma başlamıştır. Tanrı vardır,ruhban sınıf vardır, toplum vardır, bunların netleşmiş biçimi de iktidarlaşmış toplumdur.Zayıflık ve eksiklikler paylaşılmıştır. Böyle bir sistematiği oturtmuşlardır. Hiyerarşi aşılmış,devletçilik başlamıştır.Ortakçı bir katılımla cinsiyet özgürlüğüne dayalı değil, toplumsal cinsiyetçiliğe vehâkimiyete dayalı bir toplumsal sistem kamufle edilmiş. Kadının oluşturduğu, onun biruzantısı olduğu, ondan özgürlük alan bir toplumsal sistem tersine çevrilmiştir. Sonuçtaataerkillik doğadan kopmuş, iktidarı oturtmuştur. Bunlar oluşarak doğal felsefeyi alt üstedişle sınırlı kalmamışlar, bu aşamadan sonra iç içeklik gelişmiş, ataerkillik sınıfsallığı,iktidar toplumunu, tek tanrılı dinciliği beslemiştir. Sınıfsallık ataerkilliği, tek tanrılıdincilik ataerkilliği beslemiştir. O aşamadan sonra müthiş bir iç içelik geçmiş. Hattakavram ortaklaştırmalı birbirine güç vermeler yapılmıştır.Allahın hiç kadın olduğunu düşünen oldu mu? Zaten Allah erkektir. Baskı veyaklaşımlarıyla anlaşılır. Yönetici sınıfların kadın olduğu aklınıza gelir mi? Tarihte yöneticisınıflar erkektir. İktidar toplumu denilince akla erkek gelir. Doğanın bağrına girmek boyuneğdirmek iktidar demektir. Beden özdeş görülmüştür. Hepsi için düşünce olarak tanrıgörülmüş, yani düşünce oraya verilmiştir. Duygu olarak kadın, beden alt sınıf görülmüştür.Duygu bütünüyle kadına verilmiştir. Kadın da beden olarak görülür, doğa da, ezilen sınıflarda böyledir. Hep bu şekilde görülmüştür. Ezilen sınıfları baş olarak düşünmezsiniz.Erkekler kadının düşüncesinin olmadığını düşünür. Tesadüf değildir. Peygamberin bedeni,yapısı gösterilmez. Tanrıya kutsal düşünce ile ruh düşmektedir. Tanrının üflemesi bileyeterlidir diye anlatılır. Bütün kutsallıkların tanrının ruhundan alındığı söylenmiştir.Bunlar tesadüf müdür peki? O nedenle Önderlik paradigmayı üçayaklı ele alıp bunları içiçe geçiriyor. Bakın siz tek kadın cinsinin mücadelesi için savaşın, sadece bunu sınırlıgörün, bir yerlerde takılıyorsunuz. Örnek olarak ataerkillikle mi uğraşıyorsunuz,gidiyorsunuz devlete çatıyorsunuz. Bakıyorsunuz ki, devlet de erkektir. Onunla da24


mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Devlet yetmemiş, bir de tanrı da erkektir.Toplumun doğadan koparılmış ideolojik şekillenmeleriyle uğraşıyorsunuz. Ataerkil kanunudeğiştirirseniz, devlet bile karşı çıkar. Şimdi evliliğe bile devlet şahit oluyor. Öylegözüktüğü gibi değildir. Ataerkillikle oynamaman için tedbir alınmıştır. Oynaman demek,devleti zayıflatmak demektir. Hemen izin vermezler. Evlenmeden çocuk yapma en büyüksuç ilan edilmiştir.Varsayalım ki sınıf mücadelecisisiniz, bir sınıfın ezilmesini yanlış buluyorsunuz. İktidarolmasını istiyorsunuz. Başka sınıfın yerine geçirtmek istiyorsunuz. Ataerkillikle,hiyerarşiyle uğraşmıyorsunuz. Bunlarla uğraşmıyorsunuz ama yetmiyor. Bir sınıfı yıkmayaçalışın, ilk karşılaşacağınız ataerkilliktir. Hatta bir sınıf ataerkillikle evlidir. Egemensınıflar ataerkildir. Geriletemezsiniz. Mücadelelerine kadını az alan devrimler hiçbir zamanbaşarılı olamamıştır. Hatta kadını alsalar dahi erkek egemenliğinde geçen başarılıolmamıştır. Aslında ataerkillikle uğraştığını fark etmeyen bütün devrimler, bir süre sonrayıkılmıştır. Doğadan kopmuş iktidar inanışlarının hepsi duruyor, kuşatıyor ve gelip siziteslim alıyor. Hangi kavramla uğraşırsanız, diğeri karşınıza çıkıyor. Ama siz dogmatizmleuğraştığınızda altından ne çıkar? Şu anda dünyanın en büyük dogmaları erkeklik,sınıfsallık ve doğadan kopuş üzerinedir. Tesadüf müdür? Diyorsunuz ki, ben özgür inanışçıolacağım. Önderlik buna demokratik sosyalist bilinç dedi. Haydi, yapın beyninizde bile ilkkarşınıza erkeklik çıkar. İktidar toplumu çıkar, yöneticilik çıkar. Aşırı sorgulamayagidenler, bu noktalardan korkar bile. Oturmuş cinsiyet kalıpları kırıldığı zaman kaldıramaz.Bu düşünceleri geliştirirken karşınızda ilk ataerkilliği bulursunuz. O nedenle Önderlikparadigmasında üçayak birlikte ele alınıyor. Tek-tek denedik, çok uğraştık ama böyleolmadı. Emekçilik gelişti, iyidir. Az daha o sınıfı iktidara taşıyacaktık. Bunun denemeleriniyaptılar, gördük çözemedi. Kadın özgürlüğüyle biraz uğraştık, aile ile uğraştık, sonraÖnderlik buna toplumsal cinsiyetçilik dedi. Ama bu başta böyle değildi. Kadınözgürlüğünün iktidara bulaştırılmadan yürütülmesini beceremedik. Bütün bunlar birlikteele alınırsa, yapılabilir olduğunu gördük. Kadının sınıf devrimine katılması, kadınıözgürleştirmiyor. Bunun çok çatışmalarını yaşadık. Partinin kadını partinindir, kadınözgürlüğü dediğimiz, sınıf özgürlüğünden geçer diye denemeler yaptık. Şimdi Önderliktoplumsal cinsiyet diyor. Bizim liberal sınıfın fenimizmden farkımız bununla gelişti. Bakınbiz kadın özgürlüğünü iktidar toplumsallaşmasından ayırmadan yapamadık. Aynen diğerkonularda olduğu gibi, ben sadece bu alanla uğraşacağım. Bunlar hiyerarşinin oluşmasıdöneminde iç içe geçmiş toplumsal yapı olarak birbirine güç verirler. Devlet tanımında nekadar tanrının olduğunu, ataerkilliğin olduğunu Önderlik söyledi. İlk ezilen sınıfın kadınolduğunu söyledi. Doğadan kopuş ile tanrıça kültürünün bağlantısını Önderlik söyledi.Ondan dolayı da paradigmasını üçayaklı bir temelde oluşturdu. Tek-tek karşı çıkanlar var,ama Önderlik hepsini birleştirdi. Önderlik tarzındaki bir devrimcilik ataerkilliğe karşıdır,sınıflaşmaya karşıdır, doğadan kopuş ve iktidarlaşmaya karşıdır. Bunları iç içe elealmazsanız, bir tanesinde yaptığınız mücadele yetmiyor ve paradigma da bu değildir.Demokrasiden anladım, kadın özgürlükçüsüyüm, o alanda kendimi geliştirdim anlayışı birnoktadan sonra sizi boğuyor. Kadın özgürlüğü, doğadan kopuş beni ilgilendirmiyor, birsınıfı tutuyorum ve mümkünse bu ezilen sınıfı da iktidara taşıyacağım anlayışı olursa, hadiyapın. Ki bu yapıldı da zaten. Sonuç sınıflaşmanın tekrarı olmuştur. Rusya bu konudamuazzam bir derstir. Hızla tek tanrılı dinciliğe döndüler. Müthiş bir erime yaşandı. Devrimbir toplumun iktidarlaşması değildir.Kadın tarihini ya da demokrasiyi tartışmıyoruz. Felsefesini tartışıyoruz. Zaten doğalfelsefenin anlaşılması için nasıl bir ters yüz yapıldığının iyi anlaşılması gerekir. Buralarıanlatınca propaganda gibi anlaşılıyor ama öyle değildir. Bunlar yaşanmış, olmuş şeylerdir.Bizde yaygındır. Bu noktalar hayal gibi gelmektedir. Böyle bir kavramlaştırma dönemiolmuştur. Bu iç içe geçmişliğe Fatmagül Berktay, üçlü kutsal evlilik diyor. Buna biz25


Önderlik tanımlamalarıyla hiyerarşinin başladığı, devletçiliğin oturduğu dönem dediyebiliriz. Bunları kavramlaştırmanın da aynı olduğu, zaten bu alanlar üzerindearaştırmaları olanlar var. Fatmagül Berktay’ın var, diğerlerinin var. Dünya sistemleriniaraştıranlar var. Önderlik bunları sentezlediği için biz şimdi daha rahat yorumluyoruz.Kavramlaştırmalarda bir üst bir de alt zincir vardır. Ataerkillikte üstün olan erkek, altzincir olan kadındır. Peki, sınıf çatışmalarında alt olan ezilendir, üst ise egemendir.Zincirler birleştirildiğinde tanrı, erkek, yönetici sınıflar alt kısım da ise kadın, doğa, ezilentüm toplumlardır. Sömürgecilikte egemen sınıf erkekle, ezilenler de kadınla özdeştir.Bunlar kol koladır. Bunları ayrıştırıp mücadele yapamıyorsunuz. Onun için biz feministiz,devrimci sosyalistiz ve toplumsal ekolojistiz vs, hepsi var. Önderlikte bunlar tesadüfdeğildir. Zaten bunu yapmazsanız, karşınıza çıkar. Önderlik kendi deneyimlerinden gördü.Sınıfsal bölünmelerin iktidara dayandığı bir dönemde, felsefe acaba kimi tutmuş, niyetutmuş? İşte buraya gelmek için bunları anlattık.26


Felsefe ilk dönemlerinden sonra doğal felsefecilerin hızla aşılıp artık felsefenin yönetimsistemlerinin üstünde yoğun tartışmaların olduğu dönem bölünmeye gider. Bu dönemdetaraf tutar. Onu meşru kılmaya dönüşür.Madde niye kadındır, peki beden de kadındır. Doğa ve ezilen sınıflar bedendir, tanrıkarşısında bütün toplum bedendir. Peki, düşünce önce Allah’tadır. Bunun tezahürütoplumdadır. Sonra düşünce kimdedir? Yönetici sınıflardır, hatta düşünen toplumsakıncalı görülür. Sonra erkektedir. Kadının düşündüğü bile var sayılmaz. Doğanın hiçdüşünmediği, hatta bir süre sonra cansız olduğu söylenir duruma gelmiştir. Ruh Allah’tır,yönetici sınıftır, erkektir. Doğa ruhlu olarak bile düşünülmez.Diğeri de tam tersidir. Niye duygu ile düşünce çatışıyor. Acaba tesadüf mü oluyor.Duygu kadında kalmış, toplumda kalmış. Hiç kimse Allahın duygusal olduğunu düşünürmü? Bunları hiç düşünmeyiz. Ezen sınıfların da merhameti yoktur, bu da nettir. Erkeğinduygusal olması, erkeklikten uzaklaşma olarak görülür. Bu nokta kadına yakınlaşma olarakgörülür. Erkeklik duygusal olamaz. Böyle olursa kadına, doğaya yaklaşır. Onun içinduygusal olamaz, zaten değildir de.Niye o zaman felsefeyi bölmüşler. Ters yüz etmeyi doğal felsefenin sınıflı felsefeyedönüşmesi için doğal felsefeyi ortadan kaldırmak için mi geliştirmişler acaba. Sınıfsalyapıyı meşrulaştırmak için felsefe gelişmiştir. O dönemden sonra veya gelişen felsefe acababu söylediğimiz çok güçlü sistemler tarafından denetime mi alınmıştır? Ataerkillik, sınıflıtoplum tarafından felsefe bir bölünmeye tabi tutulmuş, kendi iç sistemini meşrulaştırmayatabi tutulmuştur.Hangi kavramı tartışıyorsanız erkeklik kadınlık çıkıyor önünüze. Doğa toplum çelişkisiçıkıyor. Duyguyu tartışıyoruz demek ki duygu felsefi bir yorumla iktidarın eline verilmiştir.Duygu kötümsenmiş, küçümsenmiştir. Düşünce duygudan kopartılarakrasyonelleştirilmiştir. Ve en önemlisi çatıştırılmıştır. Şu anda herkes çatışma içindedir.Acaba düşünce mi önce gelir, beden mi önce gelir. Sınıfların çatışması gerekiyor.Düşünceyi ezen sınıfa, duyguyu da ezilen sınıfa benzetirsen, çatıştırırsan, bu algılayış sınıfçatışmasını besliyor. Peki, insanın ruhu ile bedeni tartışsın, öyle bir şey olabilir mi? Ruhbedene indirgenirse, Allah kavramına gerek var mı? Çatışma olmazsa, Allaha gerek yokdemektir. Yani doğadan ruhu alıp Allaha verip diğerini çatıştırmak gerekir. Felsefekavramları ile izah edilmiştir. Sen burada taraf tutuyorsun, bu da bir süre sonra farkedilmeyecektir. Önemli olan bu çatışmaya girmiş olmandır. Zaten doğacaksın, bubekleniyor. Doğduktan sonra çatışmaya başlamak önemlidir. Taraflaşmak, bunlarınyansıması olarak felsefe bunları yorumlamıştır. Hangi kavramı tartışırsanız ataerkilliklekarşılaşıyorsunuz. Bu noktadan sonra bu tartışmalarda yer tutmak insanın varlıksorunlarını çözüyor mu?Bilimsel gelişmeler sonucunda bu tartışmalar daha da önemli olmaktadır. Bunlarınverileri üzerinden kuantumda kullanılarak bunlar kabul edilmiyor. Bu yaşamda idealistyanların olmadığı anlamında söylenmiyor ya da materyalizmden ve idealizmdenalınacaklar vardır. Bunları yadsımak anlamında da söylemiyoruz. Bu bölünmenin, sınıfsalbölünmenin gelişmesi gibi reddedilmesi gerektiği, felsefedeki bölünmenin reddedilmesigerektiği tartışılıyor.27


Düalist paradigmaya bir değinme yapıp geçelim. Sınıfsal yapının dayandığı değerlerdizisi bu paradigmadır. Düalizm doğal olarak işliyor, bu sakıncalı da değildir. Çokluklar davar, bunlar sakıncalı değildir. Bu tarzda işleyen diyalektik sakıncalı değildir. Düalistdeğerler dizisi bunların çatışması paradigmasıdır. Sınıf çatışmasının kaynağını düalistparadigmadan aldığını söylüyorlar. Kadın erkek ayrı yaratılmıştır, çatışmalıdır buçatışmadan özgürlük çıkacaktır. Düalist paradigmayı bu temelde ele alıyorlar. Düalistparadigmanın çatıştırmadığı şey yoktur. Sınıf çatışmasını besleyen çatışma düalistçatışmadır. Önce içinizde çatışma vardır. İstemlerinizle yapmanız gerekenler çatışır. Çokyoğun bir çatışma halinde yaşarız. Bu doğada da mümkün olan en üst seviyede çatıştırılır.Doğa, toplum ayrıştırılır ve çatıştırılır. Her şeyin arasına bu kadar fark koymak mümkünmüdür? Orada bir bütünlük olmalıdır. Bu normal görülüyorsa, bu mu yanlıştır? Yoksabizim düşünüp söylediğimizin bir olması mı doğrudur? Yani istemlerimizle bedenselvarlığımızın birbirinden ayrılmaz olarak bir bütünlük olarak yaşamasıdır. Önderliğindediği gibi “bir toz parçasında bile düşünce var”sa, klasik düşünce değil, “sezgisellik var”sa,dışarıdan müdahale edemediğimiz bir hareket kabiliyeti varsa, hareket halinde bir durumyaratıyorsa, bu anlamda onun bir düşüncesi varsa. Dikkat edelim, hiç çelişkileri olmazdemiyoruz, mutlak sınırlarla ayrışmamışsa.Önderliğin dediği gibi “her erkekte bir oranda kadın varsa”, bunlar karşıt mutlak bir türolarak yaratılmamışsa, toplumsal cinsiyetçiliğin hiç olmadığı dönemler varsa. Ne olacak ozaman düalist değerler dizisi? Mutlak olarak doğuştan kaynaklanan ve öyle sürmesigereken akıllı yöneten sınıflar ve akıldan uzak kalabalıklar vardır ve bunlar sürekliçatışmalıdır tezi yanlışsa? Bize söylenen ya doğa sana hükmetmeli ya da sen doğayahükmetmelisin tezi yanlışsa? Bağırsaklarımız bitkisiyse, vücudumuzun önemli bir kısmıhayvansa, buna ek olarak evrimin doğal bir süreci yapılanmasında insan olarak gelişmişsek.O zaman niye diğer hayvanlara mutlak hâkimiyet kuralım? Bütün doğayı içimizdetaşıyorsak o zaman biz doğayla mutlak karşıtlık için üretilmemişsek, bir çatışma pozisyonuyoktur yani.Bu verileri Önderlik savunmada işliyor. Felsefe insanlığa katkılar sunmuştur. Ama buayrılığı kabul edemeyiz. Sınıfsal bölünmeyi kabul etmemelidir. Böyle düşünce sistemlerinikabul edemeyiz. Bilim için de böyledir. Biz sınıflaşmayı meşrulaştıran felsefe bölümlerinede karşıyız. Biz şu anda ulaşılan verilerle maddenin düşünceden ayrıştırılamadığınoktasında bilgi sahibiyiz. Burada öncelik sonralığın varlık şartları açısından birinciolmadığını biliyoruz. Madde ile düşünce birbirinden ayrıştırılamaz. Hiç kimse düşüncesinibedensel yapısından ayrıştıramaz. Tarihsel zemine toplumsal gerekçelere dayanır.O zaman öncelik verilemez. Bu birbiriyle iç içe geçmiş olarak süreçler işler. Bazen insanönce düşüncesini oluşturur sonra katılım gösterilir. Aynı şey beden ve ruh için de geçerlidir.Önderlik buna hareket kabiliyeti, coşku ve değişik kelimeler kullanmıştır. Hepimiz zorlukyaparız, dayatımlar da bulunuruz, buna da Apocu ruh deriz. Hareket kabiliyeti yaratananlamda bir ruh vardır. Bedenden ayrılamaz. Ama öncelik diye bir şey yoktur. İnsanındüşünsel ve bedensel şeylerini ayrıştırmak doğru değildir. Önderlik bundan dolayı karşıçıkıyor. Diyor ki anlamak uygulamaktır. Yaptığın düşündüğündür, düşündüğünyaptığındır. Düalist paradigmayı kabul etmiyor. Birbirinden ayrıştırıp hareket ettiremezsin.Bilgi doğadan gelir, insan bütünselliğinden, demokratik toplumsal cinsiyetçiliği aşmadangelir. Sadece erkekten, yönetici sınıftan gelmez. O ayrımı bilginin mutlak kanunu olarakgörmek gerçekçi değildir.Kuantum bunu izah etmiştir. Şu anda en küçük parçacıklarla uğraşıyorlar. Hatta bazıyapıların saniyelik olarak en küçük maddelerin oluşum ve kaybolması oluyor. Maddeselyapıda bir düşünce olmazsa, kim karar veriyor? Dışarıdan bir yönlendiricilik yok.28


Maddenin üretimi tartışılıyor. Maddedeki düşünsel kabiliyetin çeşitliliği tartışılıyor.Normal felsefeye göre madde organik ve inorganik olarak ikiye ayrılır. Şimdi Önderlikcanlı-cansız ayrımına karşıdır. Düşünsel yapıdan ayrı bir şey çizmiyor. Toz zerreciği içinsöylüyor, bunların birlikte işlediği süreçler olarak söylüyor. Newton fiziğinde bunlartartışılıp ortaya konulan şeylerdir. Önderlik felsefenin yorumunu yapıyor. İnanç sisteminedeğiniyor. Toplumları düşünsel inanç sistemleriyle ayrıştırmıyor. Marksizm’den deayrıştırmıyor. Toplum ve düalist değerler dizisi çatışıyor demiyor. Maddenin yansımasıolarak da düşünce oluşur diye bir küçümsemeye girmiyor. Bunları yaparken de idealizmekaymıyor. Yani kutsal ruhun yönlendirdiğini söylemiyor. Ama düşüncenin alt zeminindebir toplum, bir insanlık varken, nasıl oluşup etkili olabileceğinin etkilerini veriyor.Önderlik özellikle neye karşı, felsefedeki bu ayrıştırmanın toplum ile doğa arasındakiçelişkiyi desteklediğini fark etmiştir; ondan dolayı bunların ayrıştırmasına kesinliklegitmiyor.Bir toplumu yönetmenin en iyi yolu onu bölmektir, idealistseniz yöneten sınıfıtutmuşsunuz, materyalistseniz ezilen sınıfı tutmuşsunuz fark etmez ki. Sınıflaşmada taraftutmak sınıflaşmayı aştırmıyor. Sınıflaşmayı bir sınıfı iktidara taşıyarak aştırmak mümkündeğildir.Bir toplumu yönetmek istiyoruz, sınıflara bölelim ve çatıştıralım bu da düalistparadigmayı besliyorsa, sürekli sonraki bütün sınıf çatışmaları düalist paradigmayadayanıyorsa, burada sizin iktidarcı tarzda tutmanız değiştirmiyorsa, sistem rahatsız olmazki o zaten bunu yaratıyor. Bundan dolayı da hangi tarafı tuttuğun fark etmez. Onu iktidarataşırmak da sorunu ortadan kaldırmıyor. İktidarcılıklara karşı olmak gerekir. Doğakarşısındaki iktidar birikmesine, kadın karşısındaki erkek birikmesine karşı olmak gerekir.Ama bu düalist paradigmanın kendisini aşmadan özgürlükçülüğü oturtmayacağı ortayaçıktı. Bir sınıfın iktidara taşınmasıyla sınıf çözümünün ortadan kaldırılacağı yanlıştır.Felsefenin bölünmesinin dayandığı zemin vardır. Sınıf bölünmesinden önce cinsbölünmesi vardır. Cins bölünmesinde felsefe niye taraf tutmuş? Bu bölünmelerde erkekliğeçok şey düşmüş kadına az düşmüştür. Bir insanı bölerek yönetmek daha iyi değil midir?İnsanı yönetmenin en iyi yolu olarak düşüncesi ile duygusu arasında ikilik yaratmak iyimidir? Duygu ve düşünce çatışması sınıflı felsefenin en çok zarar verdiği yerlerden biribudur. Duyguyu küçümsemiş, aklı yüceltmişler. Bunun sonucu hiçbir insanda şu andaduygu küçümsemesi yok değildir. Acaba ilk iktidar bu anlamda bizim içimizde kurulmuyormu? İnsanın topyekûn olarak yarısını bastırması ya duygusunu düşüncesinin üzerinde yada düşünceyi duygunun üzerinde iktidar kılması önce insanı sınıflaştırmaz mı? Herkesiçinde duyguyu küçümsediğinde özgürlükçü olamayacağını anlamamalı mı? Bir duygusaldoğaya ihtiyaç duymuyor muyuz? İçimizden duygu atılmış, ekolojik toplum hayal gibigeliyor. Bu önce insanın içinde yapılıyor. Hayvanı küçümsediğinde, bütün doğayıküçümsemek çok normaldir. İktidarcı bir toplumun doğayı yönetmesi normal gelir.Bundan dolayı insanlık bunalımdadır. Bunu aşan bir tek Önderliktir.Söylediğimizle yaptığımız birbirini tutmuyor. Dışlama var, sanki birbirimizle ortakyanlarımız yokmuş gibi hareket ediyoruz. Hep içimizde benimsetiliyor. Düalistparadigmayı kaldırın, bir arkadaşa deyin ki sende kadınlık var. Cinayet konusu olur. Öncecinsiyet iktidarı içimizde kurulmuşsa, yani sen mutlak olarak erkek ve üstün olduğunukabul etmişsen, kadını da hep bir alt olarak ele almışsan, cinsiyet ayrımınıiktidarlaştırmışsan, ondan sonra bunu toplumda kurmak çok kolaydır. Felsefe insanıbölmede taraflaşamaz. Sınıflı felsefenin en sakıncalı yanı odur. Niye duyguyu çokküçümsediler felsefenin çıkışında? Çünkü erkek öne geçti. Onun için duyguyu bu kadardışladılar. Yaşam üretiminin özü budur. Nasıl olur da bunu küçümsersin? Yapıldığı zaman29


en kuru duygulara götürmez mi? İnsan nasıl bölünüyor? Felsefe niye bu konuda bir şeydememiş? İnsanlığın bu klasik felsefeyle bitirilme noktasına getirildiği bir dönemyaşanıyor şu anda. Akılcılığın kendinden çıkmış hali yaşanıyor. Dünyayı yaşanamaz halegetirdiler. Toplumsal sistem ona göre kuruldu. Özgürlüğü kendinde bulamıyorsun. Duygudüşünce dahi kolay kurulamıyor. Hatta bunların iç içe geçen yanlarına hiç anlamveremiyoruz. Yaygın bir çatıştırma yapıyoruz. Doğal felsefeden ayrışan sınıflı felsefeningeliştiği yanlar oluyor. Bu ayrışma insanların bölünüp daha rahat yönetilmesi içineklemlenmek istenmiş. Felsefede bunu aşan arayışlar çeşitli zamanlarda olmuş. Marks’ı daböyle anlamak gerekir. Başkalarını da böyle anlamak gerekir. Bu aşılamamıştır. Önderlikve bazı düşünürler bunu deniyorlar. Proletaryanın kalkması gerektiğini söylüyorlar.Yapılan çatışmaya karşılar. Toplumsal cinsiyetçiliği yanlış buluyorlar. Duygu iledüşüncenin ayrıştırılamayacağını söylüyorlar. Hatta Önderlik bu düşünce ve duygularıyoğunca kullanır. Önderlikte düşünme ve yapma vardır. Bizi dahi bu noktalarda çokeleştirirdi. Felsefedeki bu ayrımın aştırılması tartışmaları yapılıyor.Sınıfsal felsefenin anlaşılması gerekir. Bunun insanlığa hiçbir şey kazandırmadığınısöylemiyoruz. İşte ekollerdir ne zamandır insanlığı etkilediler ama önemli verileri de var.Yeni felsefi yaklaşımlarla farklı tartışmalar da geliştirildi.30


Bölünme yaratmamalı değil, iktidara hizmet eder temelde olmamalıdır. Toplumsalcinsiyetçi ayrıştırma bile yanlıştır. Kadın ve erkeğin birbirine iktidar kurmadan yaşadığıdönem var mıdır? Kadının etrafında toplumsallaşma başlayıp erkeğin buna dâhil olduğu,özgür cinsiyet iktidarlarının kurulmadığı dönem var. Bundan sonraki bölünmeyi yarataniktidarcı sistemlerdir. Yani bunun ortadan kaldırılması için nasıl bir felsefe benimseyeceğiz.Yoksa mücadele etmeyeceğiz değil. Kadını erkeğe iktidarcı, hâkim kılın bu sorunuçözemezsiniz. Burada Önderliğin yaptığı gibi felsefeci ve doğal diyalektik olmak iktidarkuracak mücadeleyi vermek değildir. İktidara götüren taraf tutmanın bir tuzak olduğunusöylüyoruz. Önderlik Marksizm için dedi ki, “devletçi kapitalizmin son mezhebi”. Herzaman biliyor ki, ezenler ezilenler arasında çelişkiler oluyor. Bunları yaptık devletlebenzeşen yanlarımız oldu. Kadının iktidara gelmesi kadının erkeğe benzemesi oldu.Düalizmi çatıştırmanın getireceği sonuçlar bunlardır. Doğal dualistik ayrıdır, farklılıklarolur peki bunları nasıl çözeceksiniz? Ezilenlerden yana olman bir güç yaratıyor ama onuiktidara taşıman klasik felsefede çatışma oluyor. Sınıf içinde materyalizm adı altında birtarafı tutmanız yetmiyor. Bu şekilde devlete geliyorsunuz idealist oluyorsunuz. Yerdeğiştiriliyor ama devam ediyorsunuz. Niye kabul edelim ki? Bir sınıf iktidara geçerse,toplum yerine düşünür, bunları kendinde görüyor. Bunları reddetmek doğrudur. Bir sınıfınözgürlüğünü iktidara değil, daha fazla özgürlüğe ve demokrasiye yakınlaştırma olarakgörüyor. Sınıfı özgür yapmak için iktidar yapmak şart değildir ki. Bunların denemeleriyapıldı ve tutmadı.Mutlak karşıtlık uçların birbirini beslemesi, birbirine nihayetinde benzeşmesi, birbirinedönüşmesidir. Sovyetler az mı sınıfçıydı, az mı karşıtlık yaptı? Yok. Çelişkinin doğasındabaşında ve sonunda benzeşme ve iç içelik vardır. Bu doğal diyalektik bir bağdır. Bunundemokratik çatışması olur. Fakat birbirini yok etme üzerinde gelişen çatışma, iktidarcılığıdoğuruyor. Doğal karşıtlık veya uzlaşma vardır, doğanın kendisi bir çelişkiler yumağıdır,karşıtlık yoktur veya çelişki yoktur denilemez elbette. Kastedilen bu değil, arkadaşlarınaklına hemen şu geliyor; ezen sınıfa karşı değilsen uzlaşıyorsundur. İktidara karşı iktidarcıbir mantıkla çatışmak çözüm getirmez. Kadın erkeğe karşı mücadele yürütüyor, fakat birnoktadan sonra erkeğe benziyor. Benzeşmenin başladığı nokta, iktidarcılığın başladığınoktadır. Bunlar hepsi denendi. Bu tür çatışmalar doğru mudur? Sistem buna hazırdır,Marksizm’i bile eritti.Üretim araçlarına sahip olanların demokratikleştirilmesiyle tüm toplumundemokratikleştirileceği tartışılmıyor? Üretim araçlarının özgürlük ve eşitlik yaratması olur.Karı ortadan kaldırın bir üretim özgürlük aracı yaratır. Ondan sonra siz grup mülkiyeti dedüzenleyin kamu mülkiyeti de düzenleyin ama en iyisi meclislerin denetiminde üretimaraçları sistemidir.Şimdi Önderlik diyor ki, erkekte kadın, kadında erkek biraz. Kendisinin farkında olsun,ezilmeye dayalı iktidar sistemi ortadan kaldırılsın, iktidara da gerek yok. Çatışan iki cins vebir tarafı tutma, bunu iktidara taşıma mı doğrudur yoksa Önderliğin bu söylediği midoğrudur? İki cinsiyeti örgütlemek ama iktidarı ortadan kaldırmak önemlidir. Bütünselyanlar, iki cins için de herkesin farkında olması, bunların birbiriyle demokratik eşitlikçiilişkisi önemlidir. Bundan dolayı da kaba materyalizmi aşıyoruz. Önemli verilereulaşıyoruz. Ama bunları aşıyoruz.Grup yönetimi de içinde olmalı. Biz meclisin olmasını savunuyoruz. Arkadaşlar özel ilekamu mülkiyetini tartışıyorlar. Materyalizmden kalan bir alışkanlıktır. Özel mülkiyet31


irinin çalması, kamu mülkiyeti birilerinin çalmasıdır. Hangisi daha kötü derseniz kamumülkiyeti daha kötüdür. Kamu mülkiyeti diye bir şey yoktur. Meclis mülkiyeti olamaz mı?Niye yönetimin elinde olsun? İş organizasyonu durumunda yönetim olsun, kararlarıtoplum kendi alsın. O toplum batıyorsa da batsın. Ama öyle olunca batmaz. Kürdistan’dayıllardır bekliyorlar. Bir sağlık ocağı köyde yapılsın diye bekliyorlar. Hatta bunu <strong>PKK</strong>’denbekliyorlar. Beklesinler ama o toplum niye kendi yapmıyor? Önemli olan burada üretiminniteliğini değiştirmektir. Bir üretim ya kapitalist ya sınıfsal ya da özgürlükçü eşitlikçidir.Üretimin bir iktidara bağlanması değil, üretimin topluma bağlanması daha önemlidir.İktidara bağlanması üzerinden onun demokratik olduğu söylenemez. İnsanlıktoplumsallaşmasını sınıf çelişkisi ile başlatmadı. Sınıf çelişkisi suni, geri, yanlış, ezici veinsana aykırı bir çelişkidir. Sınıfların iktidarını ortadan kaldırmak gerekiyor. Yaşamınıeşitliğe, özgürlüğe ve kendi kendini yönetime bağlayacaksın. Artı ürünü tüm toplumundenetiminde bir organizasyona kavuşturacaksın. Ve gerçek anlamda bir tek demokratikekolojik toplum paradigması sınıf çelişkisini ortadan kaldırır.O zaman ne olur? Karşıtlık mutlaklığı ortadan kalkar. Cinsiyetlerin eşit yaşayacağınainanmıyor musunuz? Peki ya sınıfların eşit yaşayacağına? Sınıfların iktidar biriktirmedensadece iş bölümüne döneceğine? Buyurun işte pekâlâ yaşanabilir. Kimin kimden üstünlüğüvar ki? Var mı mutlak karşıtlık? Çelişki var, doğal karşıtlıklar da vardır. Ama iktidaruygulama üzerine bu karşıtlıklar yaşanmıyor. Mutlak karşıtlık demek karşıtlığıniktidarlaşması demektir. En radikal mücadele şu değildir; biz kapitalistleri kabuletmeyelim, devleti de, ama iktidara oynayalım ve kazanalım. Gidip biz kapitalist olalım. Bizeski mantıkla gidip devlet kursaydık, <strong>PKK</strong>’nin kadrolarının çoğu devlet memuru olacaktı.Bir süre sonra halk bizden şikâyet edecekti. İşte örnek belediyelerimizdir. Bu mudur sertmücadele? Yoksa iktidar ilişkilerini çözmek için, adalet görmediğin için, eşitlik-özgürlükgörmediğin için mücadele ederim. İşte buna demokratik sosyalizm diyorlar. İktidarıbeslemeden var olan çelişkileri ortadan kaldırmak. Bunun dayandığı değerler dizisi vefelsefi bakış açısı farklıdır. Bu karşıtlıkların mutlaklaştırılmasının dışındadır. Sizmutlaklaştırdığınız zaman çözümü de bu mutlaklılığa göre düşünüyorsunuz. Ama karşıtlıkvardır. Post modernistlerin bazıları bunları söylüyor. Diyorlar ki kimlik meseleleri şimdiyoktur. Herkes öznedir, önemli olan bireyselliktir diyorlar. Karşıtlıkları yadsıyorlar.Diyebilir misin şimdi kadın ezilmiyor, Kürt toplumu da ezilmiyor, ezilen sınıflar yoktur.İşte bir diğer uç da budur. Marksistlerin ve post modernistlerin çözümü arasındakalamayız. Biz demokratik sosyalistleriz. Bu anlamda Marksizm’den de çok alacağımız var,tarihsel diyalektik materyalizmden de. Ama felsefik bakış açımızı ve örgütsel modellerimizideğiştirdik. Biz diyoruz ki karşıtlık vardır, karşıtlık içinde mücadele edeceğiz. Taraf datutacağız, ama bizim karşıtlığa çözümümüz farklıdır. Biz karşıtlığı ortadan kaldırılması için,cinsiyetlerin eşit-özgür yaşamasını savunduğumuz için bir cinsiyetin iktidarınısavunmuyoruz. Bir sınıfın iktidarını da savunmuyoruz. Arkadaşlar önderliğinsöylediklerini anlamak istiyorlar. Ama eski düşünce kalıplarında kalmayın. Örneğindevletçi sosyalizmi bırakmak, mücadeleyi bırakmak değildir. Mesela ben bir Sovyetpratiğinin bizde yaşanmasının olumlu olmayacağını düşünüyorum. Bu mücadelesizlikdeğildir. Çoğu bizim ve Önderlik için, iktidarı hedeflememesini reformizm olarakyorumluyor. Önderlik bütün sınıflı sistemi ortadan kaldıracak öneriler yapıyor. İktidarıhedeflemediği için pasif görünüyor. Hâlbuki Önderlik şunu fark etmiş, sınıflı sistemindevamı olan, çok mücadele ediyormuş gibi görünen, karşıtlığı kendi lehine çözüyormuşgibi görünen ama çözmeyen bir durumla karşı karşıyayız. Bu bir pusudur. 2000 yıldırdüalist değerler dizisi gerçekleşmiştir. Ve ben Yunan felsefecilerine helal olsun diyorum.Daha halen içinden çıkamıyoruz. Ve artık ikna olmakta zorlanıyoruz. Karşıtlıklarınaşılabileceğine yönelik, bizde çok ciddi tepki var. Demokratik sosyalist değerler dizisikarşıtlığa karşı mücadele etmek ve karşıtlığı aşmaktır. Marksistler bu mutlak karşıtlıklarıneden çıkardılar?32


Yıl 1800 ortaları, çok sıcak işçi çatışmaları var, Marks toplumu yorumluyor, diyor kitoplumda şu anda iki ana damar çatışması var. Bunlar işçi sınıfı ve patron sınıfıdır.Sebebine bakıyor, bir tarafın artı ürüne ve üretim araçlarına sahip olması. Marks için buçok önemli bir buluştur. O dönem sınıfsal perspektif için önemli bir buluştur. Ve diyor kitoplum sınıflardan oluşuyor. Ve sınıf çatışması belirleyicidir. Çözüm için sınıf çatışmasındaüretim araçlarını eline geçirdiğin zaman sorun çözülür, yani mutlak çatışma, antagonistçatışma diyor. Bir tarafın diğerine hâkim olması ve yüz yıl da bunun için geçti. Şimdi böylebir yorum olduktan sonra, çelişki böyle görüldükten sonra, karşıtlık mutlak ele alındıktansonra, zaten bunlar pusudur. Bu düalist paradigmanın pususudur. Tarihe de böyle bakıyor,doğayı da, bilimleri de böyle ele alıyor. Aslında bir tesadüf değildir. Bilimin gelişimi vehücre bulunuyor. Marksizm’in önemli bilimsel verilerinden birisi hücreye dayanıyor.Hücreyi inceliyorlar, günlük olarak bazıları ölür, bazıları yaşar. Zaten ölüm ne demek?İnsan hücrelerinin canlılığını tamamen kaybetmesidir. Velhasıl, diyor orada da karşıtlıkvar. Sonra o dönemin ortaya çıkan biyolojik verilerine de bakmaya devam ediyorlar.Diyalektiği, yani düalizmi her yerde görüyorlar. Gerçekten de öyledir. Ama hep karşıtlık davar diyorlar. Mutlak bir karşıtlaşma var diyorlar. Tam bu dönemde teorinin gelişimsürecine, evrim teorisi denk geliyor. Müthiş bir buluştur. En kaba haliyle evrim teorisinedir? İnsanlık türü sürekli ileriye doğru ilerliyor. Ve zayıf türlerde altta kalıyor. İşte klasikdiyalektik budur. O dönem koşullarında eldeki verilerle yapılan bu değerlendirmedoğrudur. Yani önce toplumu çözüyorlar, toplumda iki sınıf vardır ve bunlar çatışmahalindedir. Bakın Önderlik gibi ele almıyorlar. Ve bu sınıflar neden oluştu, oluşmalı mıydıdemiyorlar. Oluşması yanlıştı. Madem oluşmuşsa oluşumu ortadan kaldıracak bir yöntembulmak gerekiyor. Böyle düşünüyorlar tabii. Ana çözümü işçi sınıfının iktidar yapılmasındabuluyorlar. Önderlik ise tam tersini söylüyor. Sınıfların çatışmasını da görünce, bunundoğada da, hatta toplumun bütün tarihinde de böyle olduğunu düşünüyorlar. Ellerindefazla bilimsel veri yok. En fazla gittikleri hiyerarşik toplumun başıdır. O dönem Morgangidiyor ve Güney Afrika’da bazı kabileleri çözümlüyor. Ve bunlar da hiyerarşiye geçmişkabilelerdir. Ulaştıkları sonuç şudur. Hiyerarşik dönemdeki kabilelerde de yöneticilik var.Demek ki sınıflaşma, yani sınıf çelişkisi bütün tarihte mevcuttur. Peki diyorlar nasıl aşılmış?Yani bir toplum nasıl ilerlemiş? Sürekli üretim araçlarına sahip olmayanlar üretimaraçlarına sahip olmuş ve toplum-tarih ilerlemiş. Buna da ilerleme demişler. Şunu biledüşünmemişler: madem ilerlemedir, niye feodalizm kölecilikten daha ileri olmasınarağmen üretim araçlarının iktidarını kaldırmamış. Hani daha ileriydi? Çünkü çelişkimutlak karşıtlık olarak ele alınıyor. Mutlak karşıtlıkla gidilirse, bir tarafın diğer tarafahâkim olması düşünüldü. Sosyalist iktidar da olundu. Ama eşit sınıfsız toplumkurulamadı.Biz de bunun çok mücadelesini verdik. Ama komünist toplumu kuramadık. Şimdi buradakiterslik nereden kaynaklanıyor? Bizde mi bunu tekrarlayalım? Yani düalist paradigmayıtekrar mı edelim? Önderlik işte buradaki farkı anladı. Şimdi Önderlik diyor ki, doğadakiçelişkiler, karşıtlıklar, bir aradalıklar çok daha çeşitlidir. İkili karakter çoğu yerde biraradadır. Varlığı da belirler. Fakat bunun mutlak karşıtlaşması yoktur. Uç noktalardakikarşıtlıklar yaşamı, toplumu, tarihi belirlememiştir ve belirlemiyor diyor. O nedenle bununortadan kaldırılmasına yönelik, yani düalist paradigmanın kabul edilmemesine yönelik birmücadele olmalıdır. Demokratik ekolojik toplum paradigmasını bir sınıf paradigmasıtemelinde ele almayın. Bizim Türklerle iktidarcı tarzda yapacağımız hiçbir şey yoktur.Bizim ezilen sınıf olarak ezen sınıfla bir iktidar mücadelemiz yoktur. Bu demokratikekolojik toplum paradigmasını sınıf paradigması çerçevesinde ele almayı beraberindegetirir. Onun için diyalektik materyalizm ile tarihsel materyalizmi aşamazsınız. Ve sürekliileriye doğru giden bir çatışmalar bütünü dışında bir şey kalmaz. Hâlbuki öyle değildir vehedefimiz hiçbir zaman bu çatışmaları ortadan kaldıracak bir mücadele olmaz. Şu olur; buçatışmaları ortadan kaldıracak bir mücadele anlayışıyla çatışmaları tekrarlamak olur. İşçi33


devletli olduktan sonra işçi patron olur. Ve mücadele yeni gelen işçi ile götürülür. Budüalist paradigmanın pususudur. Bu nedenle Marksizm ilk çıktığında ve nereye doğrugideceği belli olmadığında kapitalistler çok korktu. Ama 1920’lerden sonra kapitalizmMarksizm’in çözümlemelerini kullandı. Sosyal devlet teorisi Marksizm’den alınan verilerlegeliştirildi. Bir süre sonra şunu fark ettiler; bunlar sert mücadele veriyorlar ama istedikleribenim istediklerimle aynıdır. Yani çok köklü bir değişim değildir. Ve egemenler bunu çokiyi anladılar. Şunu söylüyorlar, gelin biraz da iktidarı siz yürütün. Ve ezilen sınıflara daiktidarı verdiler. Kadro da verdiler, verirler de. Şimdi bir sürü kadın yönetici yapıyorlar.Peki, çelişki çözüldü mü? Kadın kavga etsin, gelsin milletvekili olsun acaba bu muradikallik? Ezilenler bu pusuyu geç anladılar. Aynı muhalefet ve iktidarın yer değiştirmesigibidir. Bu çelişkiyi çözmüyor. O nedenle bütün çelişkileri, sınıf çelişkisi üzerindenanlamamak gerekir. Şimdi biz paradigmamızı şöyle düzeltiyoruz. Diyoruz ki, düalistdeğerler dizisi baştan yanlıştır. Sonra diyalektiğe bakalım. Mutlak çatışmalar yaşamıngereği değildir. Yaşamı oluşturamaz. Olsaydı toplumsallaşma olmazdı. Var olan bugünküçatışmalar, iktidarcı toplumunun bir ürünüdür. Ama bunun karşısında uzlaşmak hiçbirzaman olmaz. Ve başlıyoruz mücadeleye, sonra önerilerimizi yapıyoruz.34


Toplumdaki, doğadaki temel ikili çatışmalar, sadece sınıf çelişkisi üzerinden değildir.Önderlik bunu şöyle yorumladı. ‘Sınıf çelişkisi diyalektik ikili çatışmaların %10’udur.’ Aynıoranda daha da belirleyici olan toplum iktidar düalizmi vardır. Bunun karşıtlığadökülmesine biz katılmıyoruz. Ama şu anda böyle bir karşıtlık yaratılmıştır. Sonra kadınerkek cinsiyetlerinin iktidar çatışması vardır. Yani kadının erkeğin ortak sorunu vardır.İkisi de iktidara bulaştırılmış ya da biri iktidar diğeri de iktidar mekanizmasınasokulmuştur. Diğer düalist çelişkilerden birisi de budur. Diğeri de ekolojik toplum mantığıüzerinden iktidarcı toplumu ile doğal toplum düalizmindeki mutlaklaştırılmış karşıtlıktır.Bu paradigmanın anlaşılması için demokratik ekolojik toplum paradigması felsefesinegiriyoruz. Burada kesinlikle mutlaklaştırılmış karşıtlıklar üzerinden hareket ediyoruz. Buçatışmayı yaratılmış çelişkiler olarak gördüğümüz için çözümünü de demokratik sosyalizmolarak görüyoruz, yani iktidarlaştırılmamış toplumda görüyoruz. Onun için kavgamızıdemokratik sosyalizmde görüyoruz. Biz şimdiden hafife almadan demokrasiyi kurarakdemokrasinin geleceğini garanti altına alıyoruz. İçimizde sınıf çelişkilerini iktidarataşıyarak değil. Biz şunu da yaşadık, sınıf çelişkilerini iktidarcı ele alıp çözmekistediğimizde, kendi içimizde de iktidar mücadelesi verelim. Olmadı mı bizde iktidarçatışmaları dışarıya karşı iktidar mücadelesi veren bir gücün iktidar mücadelesini içinetaşıması kadar normal bir şey yoktur. Aynısını bayan arkadaşlar da yaptı. Erkeğe karşıiktidar çatışması tarzında yaptıkları zaman erkek yönetimlerine benzediler. Erkekleşmelergelişti. Bu savaşta da, siyasette de, ideolojide de oldu. Fark ettik ki, burada bir terslik var,karşıtına dönüşüyorsun ve bu radikal mücadele gibi gözüküyor. Şimdi nasıl çözeceksinçelişkiyi? Demek ki sosyalizmde devletçi sosyalizm öz değildir. Demokratik ekolojist şuanda içimizde de yaptığımız gibi kadın erkek iktidara yaslamadan eşit yaklaşmak ve bunubiraz dile getirirsek, bu kesinlikle zayıf bir mücadele değildir. Şu yanlış bir şeydir, bizmücadelemizi iktidara dayamayalım ama mücadeleyi iktidarcı verelim, mutlak karşıtlıklaradayandıralım.Mesela ben özgürlük istiyorum, Türkler istemiyor, mecbur savaşacağız, bizi kabul ederkonuma getirmek için mecbur savaşacağız. Bizi kabul etmiyorlarsa bile bugünden özgüryaşayacağız. Ama niye bizim Türklerle savaşımımız mutlak bir karşıtlık olsun, TürklerleKürtlerin yaşamında mutlak bir karşıtlık mı hâkimdir yoksa karşıtlıklar kadar daha dageniş olarak bir arada yaşadığımız dönemler mi hâkimdir? Bir arada yaşadığımız dönemlerdaha hâkimdir. Yani çelişkilerimizin olduğu, geçmişten beri iktidarcı yaklaşmasındankaynaklı olarak sömürüldüğümüz dönemler de vardır. Ama birlikte yaşadığımız ve kültürelalışverişin olduğu dönemler de vardır.Şimdi sorun şu: Biz hangisini hâkim kılacağız? Mutlak karşıtlığı kaldırmalı, bunun içinmücadele etmeliyiz. Peki, bu mücadelesizleşme midir? Kesinlikle değildir. Yaptığınızmücadele yol, yöntem ve sonuç değiştiriyor. Mesela işçi sınıfı tarih içerisinde iktidara dataşındı, <strong>PKK</strong>’de yaşanmadı mı iktidar? Biz <strong>PKK</strong>’yi toplum kendi kendini yönetsin diyekurmuştuk, kadroların toplumdan üstün olması için değil. İktidar olunca özgürlük geldi mi?Kesinlikle gelmedi ve gelmeyecektir de. Dışa karşı iktidar mücadelesi yaptığımızdan,bunun içimize de yansımaları oldu. Kişiliklerimizde aşınma, bunalma, iktidarcılaşma,yanlış politikleşme tartışmaları olmadı mı? Bunlar kesinlikle çürütücüdür. Karşıtlık mutlakolarak ele alınırsa, müthiş bir yozlaşma, aşınma yaşanır. Önderlik artık şunu söylüyor,işçinin ezilmesini, burjuvazinin ezmesini, üretim araçlarını toplumsallaştırarak ortadankaldıracaksınız, iktidarlaştırarak değil. Ve bu zayıf bir mücadele değildir. Hiçbir zamanÖnderlik bir sınıfı kutsal ve geleceğin sınıfı ilan etmemiştir. Önderlik hiçbir zaman Kürttoplumunu kutsallaştırarak kutsal toplum olarak ele almadı, hep eleştirdi. Niye köle bir35


toplumu kutsasın ki? Kutsa, sonra getir iktidara koy, en iyi ilan et, bu olur mu? Aynı şeykadın erkek ilişkilerinde de geçerlidir, yani karşıtlık vardır ama bu eşit, özgür bir aradayaşayamazlar anlamına gelmez. Bize karşıtlık gibi gösterilen birçok şey karşıtlık değildir.İşçi sınıfı ile patron karşıt mıdır? Hep uzlaşı vardır. Patronun diğer yüzü işçi sınıfıolmuştur. İşte örnek işçi sendikaları konfederasyonları, Kürt halkı ölüyor, bir şey diyor mu?İşçi sınıfı ölüyor, bir şey diyorlar mı?Örnek kadın erkek ilişkileri, karşıtlık vardır, birbirlerini ezen yanları da olmuş,bunların yaratılmasında iktidar çok önemli rol oynamıştır. Fakat karşıtlaşmanın dışında dayanları var. Şimdi bunların hepsini içeren bir mücadele olmaz mı? Verilirse sorun çözülür.Veremezseniz en fazla bu karşıtlık üzerinden yürürsünüz. Bu da iktidara götürür. Doğaltoplumda da kadın erkek çelişkisi vardı, bu dönem herkesin aynı fabrikadan çıktığı tekinsan tipi değildir. Toplum da ilkel olarak görülmedi. Böyle olsa nasıl insan ömrününyüzde doksan sekizi için geçerli bir gerçek olurdu? Kişilik bu dönemde tabii ki vardır. Tektekbireyler vardır. Herkes düz, tek değildir. Mesela savaşa gidildiğinde her savaşçı yüzüneayrı bir boya sürüyor. Yani kişiliği var ve başka bir şey tercih ediyor. Doğal toplum bireyinolmadığı homojen bir toplumsallaşma değildir. O dönemde de toplumda karmaşıklıkvardır. Tüm toplumsal çelişkiler vardır. Fakat bunları iktidarcı hiyerarşik bir yöntemleçözmüyor. O dönemin insanı bugüne baksa, bugünün insanı kendini yönetemiyor vebunun için de devlet çıkarmış der. Böyle yorumlar. Kendini yönetmeyi bilmeyendurumumuzla o zamanki insan karşısında beceriksiz kalırız. Mesela bugün bizimkullandığımız tüm temel şeyler o dönemde yaratılmıştır. Sanat, kültür, teknik vs. Pekineden karmaşık olmayan basit ilkel toplumlar diyoruz? Oysaki tüm sorunlarını çözebilenbir toplumsal yapıdır.Önderlik kapitalizmin yedeğine düşmeyi şöyle ifade ediyor; ‘Ben iki bin beş yüz yıllık butarihi ve şekillendirmeleri kabul etmiyorum.’ Bundan dolayı Önderlik doğal toplumu hedefalıyor ve bunun tekrardan kurulabileceğinden bahsediyor. Bu şekilde Önderlik kendidayatmasını kapitalizme yapıyor ve bunu esas alırsak ilk defa mezhep olmayacağız.İktidarcı yaklaşım, karşıtına benzemeyi beraberinde getiriyor. Önderlik bu pusuyu farketmiştir. Çünkü Önderlik iktidarcı yöntemlerle mücadele etmiyor ve doğal toplumözelliklerini devlete dayatıyor. Ve bu şekilde ilk defa özelliklerimizi dayatacağız. Mücadeleettikçe benzeşmeler yaşanacaktır. Çünkü mücadele yöntemlerini biz belirliyoruz. Bunlariktidarcı sınıfın yöntemlerinin dışındadır. Biz şu anda karşıtımıza benzememek içinaramıza büyük setler, duvarlar çekmişiz. İktidarcı topluma benzeşmenin önüne geçtik.Hatta bizde artık kadınlar istedikleri kadar erkeklerle mücadele de etsinleriktidarlaşmazlar, erkeğe dönüşmezler. Bunun tedbirleri alınmıştır. Ve hatta erkek deiktidarı taşıdığı için, en az kadın kadar özgürlük sorunu olduğunu ve yaşadığını fark ediyor.Doğal toplum felsefesinin anlaşılması için sınıflı toplum felsefesinden uzaklaşmak vebağımsız düşünmek gerekiyor. Nasıl olur da iki bin beş yüz yıl önceki Yunanfelsefecilerinin düşüncelerini esas alıp yaşamı yorumlamaya çalışırsınız? Artık bu tekrarıyapmayacağız. Yıllarca felsefeyi ikiye bölüp bir tarafını tuttuk, çatıştırdık ve bir tarafıiktidar yaptık. Artık bu yöntemleri bırakacağız. Bundan kaynaklı artık kimse kendinikarşıtı olmadan açıklayamaz, izah edemiyor. Bir tanımlama meselesi olmuş, kadın erkeğegöre, işçi sınıfı burjuvaziye göre kendini tanımlıyor. Artık bu aşılmalıdır. Erkek karakteriolmayan cinse, kadın denilir. Ne alakası var, kadının apayrı özellikleri varır. Artık bu bakışaçısı kaldırılıyor. Mesela kadını savaşta değerlendirelim; Zilan arkadaş neden değerlidir?Çünkü erkek gibi değil, kadın gibi savaşmıştır. Niye kadına, erkek gibi savaş densin ki? Budoğaya aykırıdır. Mutlak cinsiyet kavgası ve zıtlaşmaları tehlikelidir. Esas mücadele edendemokratik sosyalistlerdir, devletçi sosyalistler değil. Onlar iktidara endekslenmişler.Toplum sorunlarını zihniyet, felsefe, ahlak ve sosyal bilim sorunlarını görmezler.36


Demokratik sosyalistler ayrıntılarına kadar mücadele verirlerken, devletçi sosyalistler,iktidar dışındaki sorunlarla ilgilenmezler. Daha iyi anlaşılması için savunmadaki bazıbölümleri okuyalım. ‘Savunmada toplumsal gerçekliğe tekrar yaklaşmam sağlanan felsefikderinlikle ilintilidir. Sosyal bilim olarak felsefe tıpkı doğuş sürecindeki gibi rolünügünümüzde de oynamak durumundadır.’Önderlik bunun için eski felsefeyi eksik görüyor ve yeni felsefeye büyük bir rol veriyor.‘İktidarlaşmış bilime karşı felsefeye dönüş özgür toplumun çıkış ilkesidir. Felsefeyedayanmayan bir demokrasinin kolayca yozlaşacağı ve demagogların elinde halklarıyönetmenin en soysuz bir aracı olacağı tarihte ve günümüzde sayısız örnekleriyle kendinigöstermiştir.’ Önderliğin yeni felsefeye biçtiği rol budur.‘Doğal topluma ilişkin açılması gereken bir sorun zihniyet ve ifade ediş tarzına ilişkinolabilir. İnsanın hangi zihniyet aşamasında şekillendiği önemini halen koruyan birkonudur. Bununla ilintili olarak öncelik zihniyete mi yoksa yapılanma ve aletlere miverilmelidir?’ Bu felsefenin temel sorusudur. Önderlik de bunu soruyor ve sonra cevapveriyor: ‘Bu sorunun yanıtı önemlidir, tarih boyunca gelişen idealist ve materyalist felsefeanlayışlarının temelinde bu ikilem yatmaktadır. Bilimin en son vardığı sınırlar olan‘kuantum’ (parçacıklar fiziği) ve ‘kozmos’ (evren bilimi) bize hayli ilginç yaklaşımlarsunmaktadır. Atom altı parçacık ve dalga fiziği olarak kuantum bambaşka alanlaraçmaktadır. Sezgili, özgür tercihli düzenlerden tutalım, aynı anda farklı iki şey olmak,insan yapısından ötürü belirsizliği asla tam aşamama kuralına kadar tespitlereulaşmaktadır.’ Yani Önderlik bu verilerle yeniden düşünmek gerekir diyor. Aynı anda farklıiki şey olmak diyor. Kuantum bunu ışınımla kanıtladı. Bir kâğıdı deldiler bir fotongönderdiler, bir parçacık her iki delikten de geçiyor. Yansıma şeklinden bir parçacığın aynıanda hem parçacık, hem de dalga hareketiyle ilerleyebildiği anlaşılıyor. Demek ki maddeaynı anda iki şey olabiliyor sonucuna vardılar. Bu anlamda mutlak karşıtlıkların söylendiğigibi olmadığını ispatladılar. Yani karşıtlıklar yok değil, mutlak karşıtlık olmadığınıispatladılar. Okumaya devam edelim, ‘Kaba cansız madde anlayışı tamamen bir tarafabırakılmaktadır.’ O zaman şunu soralım, cansız madde yoksa düşünce sadece insandamıdır? Oysaki Önderlik toz zerreciğinde bile düşünce değil fakat bir hareket kabiliyetivardır diyor. Artık bu içindeki maddesel çatışmaların hareketi de olabilir. Bu bakış açısıylafelsefedeki birçok şey değişecek ve insan merkezli bakış açısı aşılacaktır. ‘Son derece canlı,özgür bir evren karşımıza çıkmaktadır. Burada asıl muamma insanda, özellikle zihniyetdurumunda yaşanmaktadır. İdealizme, sübjektivizme düşmekten bahsetmiyoruz. Çokçaişlenen benzer felsefe tartışmalarına da girmiyoruz. Evrende bu kadar çeşitliliğe kuantumsınırlarında yol açıldığı tamamen anlaşılmaktadır.’ Yani Önderlik ikili karakterlermantığını çok çeşitlilik içinde ele alıyor. Okumaya devam edelim, ‘Artık atomparçacıklarının da ötesinde dalga parçacık evreninde olup bitenlerin başta ‘canlılık’ özelliğiolmak üzere varlıkların her çeşidini oluşturduğunu görmekteyiz. Kuantum sezgiselliğiderken bunu kastediyoruz. Gerçekten bu kadar doğal çeşitlilik ancak büyük bir zekâ veözgürlük tercihiyle mümkün olabilir.’ Önderlikte düşünce maddenin basit bir yansımasıdeğildir. Hemen uyarısını yapıyor ve bu idealist bir yorum değildir diyor. Bunlar damateryalizmin kaba kalan yönlerini açıklıyor. ‘Kaba, cansız maddeden nasıl bu kadar bitki,çiçek, canlı ve insan zekâsı türeyebilir?’ Önderlik bu değerlendirmeleriyle doğal felsefeyegiriyor.Biz doğa ile karşıt olmak durumunda değiliz. Bu karşıtlığı biz unuttuk. ‘Her ne kadarcanlı metabolizması moleküler temelde oluşmaktadır denilse de, moleküllerin atom veatomların parçacık, parçacıkların dalga-parçacık düzeni ve ötesinde olup bitenler izahedilmedikçe, doğal çeşitliliği yetkin izah etmemiz mümkün görünmemektedir.’ Moleküllerhareketi izah edilmedikçe oradaki canlılık, hareketlilik anlaşılmaz diyor. Evrene insana ve37


u hareketliliğe basit maddesel bir hareket olarak bakmıyor Önderlik. ‘Aynı çözümlemetarzını kozmosa ilişkin de yürütebiliriz. Evrenin büyüklüğünün son sınırlarında (eğer varsa)olup bitenler de kuantum alanındaki olup bitenlere benzemektedir. Burada karşımıza canlıbir evren anlayışı çıkmaktadır. Evrenin kendisi zihni ve maddesiyle bir canlı varlık olamazmı? Kozmolojide gittikçe tartışılacak bir sorudur bu.’ Önderlik bununla evrenin de canlıolduğunu söylüyor. Yine evrenin büzülüp açılarak nasıl hareketi vardır? Tıpkı insanın nefesalması gibi oluyor. Hatta bunu dağların nefes almasına benzetiyor. Daha sonra zaten‘insanı çözümlemek evreni çözümlemekte rol oynar.’ diyor. Evrenin hareket tarzındadüşüncesiyle hareketinin iç içe geçtiğini söylüyor. Eski ayrıma göre felsefe o yüzdentartışılamıyor zaten.Kuantum ve kozmosun orta yerinde duran insana da mikro kozmos diyoruz. Çıkansonuç şudur; her iki evreni kuantumu kozmosu anlamak istiyorsan insanı çöz. Gerçektende insan tüm algılamaların öznesidir. Ne kadar bilgimiz varsa, insan ürünüdür. Esasincelenmesi gereken insanın algılama sürecidir. Bu bir anlamda evrenin şimdiye kadar,ölçülebilen yaklaşık yirmi milyar yıllık evren tarihidir. İnsan gerçekten bir mikrokozmostur. Evet, Önderlik klasik felsefedeki, ayrımın kuantum fiziği ile tekrardan gözdengeçirilmesi gerektiğini söylüyor. Ve burada sezgiselliğin hatta maddenin hareketindekikarmaşanın böyle idealist materyalistlerin söylediği gibi kaba yorumlanamayacağınısöylüyor. Çok muazzam hareketliliğin olduğunu çeşitliliği olduğunu ve hepsinin desezgileri ile hareket ettiğini söylüyor. Birçok yerde hayranlık duyduğunu belirterek bizi bileüreten bir canlılık diyor. Düşünün insan acaba bir tesadüf sonucu mu üretilmiş? Gerçektenbitkiler ve hayvanlar toplantı yapmış biz de daha iyi bir ürün ortaya çıkaralım, biz birtoplum üretelim mi demişler acaba? İnsan türü üretilmiş, tabii burada bir toplantı yok daama burada müthiş bir karar verme var. Onun için madde hareketi şudur; düz çizgiselgidiyor, tartışıyorlar. Bu çıkıyor, bu tartışmaların düşündürdükleri var. Maddeyi görüyoruz.Ben Yılmaz arkadaşı görüyorum, duyu organlarıma geliyor, düşünce bunu yorumluyor,Yılmaz arkadaş düşüncesi bende uyanıyor. Böyle basit olmadığını söylüyor. Maddeninbasit bir yansıması olmadığını söylüyor. İçinde sıkı-sıkı, iç içe işleyen bir sistem olduğunusöylüyor. Yani Önderlik kaba materyalizmi düzelte-düzelte devam ediyor. İnsanyorumumuzu daha da geliştirirsek, şu varsayımlarımızı ileri sürebiliriz. İnsan oluştuğutüm materyallerin canlılık, sezgisellik, özgürlük özellikleri olmasaydı, tüm bu özelliklerintoplu özellikleri olarak insan canlılığı, özgürlüğü, sezgiselliği de gelişmeyecekti. İnsandüşüncesi insanın basit bir yansıması değildir. Önderlik diyor ki, bu sezgisellik, canlılık,özgürlük hepsini birlikte sayıyor. Maddenin hareketi demiyor. Üretim araçlarının hareketidemiyor. Hepsini söylüyor. Olmasaydı, sezgiselliği, özgürlüğü gelişmeyecekti. Olmayan birşeyden de yeni bir şey doğmayacaktı. Bu tespit cansız madde anlayışımızı çürütmektedir.Şüphesiz insan türü bir organizasyon, bir toplum olmadan birbirine bağlılık gelişmez. Amabu organizasyon ve toplumda rol oynayan materyallerin bilgisel, sezgisel, anlamsal,özgürlüksel özellikleri olmadan da bilginin vücut bulmayacağı bir husustur. Yani insandadüşüncesi ile maddesi, maddesiyle düşüncesinin iç içe geçmiş müthiş bir oluşum sürecindebirbirini belirler. Ayrışma değil iç-içelikte belirler. Bilgiyi oluşturan ne kadar materyalse,materyali harekete geçiren de o kadar düşünsel, sezgisel, özgürlüksel tercihler var. Özündebir şey yoksa neden yaratılsın? Bu değerlendirme ne tam dış doğadan basit bir yansımanınne de insanın Descartes-vari bir düşünselliğin sonucu bilgilendiği yorumunu gerçekçikılıyor. Ben böyle bir değerlendirme yapıyorum diye ne dış doğadan basit bir yansımanın,yani bir insan türü olarak basit bir yansımasıyız. Ne de Descartes’in dediği gibidüşünüyorum öyleyse varım. Beni yönlendiren tamamen düşünsel varlığımdır. ÇünküÖnderlik ikisinin böyle ele alınmasına karşıdır. Önderlik bu sürecin birbirini beslediğinidüşünüyor. Yani düşüncenin maddeyi, maddenin düşünceyi beslediğini düşünüyor. Yanikarşıt olarak değil. Doğruya daha yakın görüş, kozmos ve kuantum evrenindeki oluşumözelliklerinin insanda da yaşandığıdır. Tabii ki kendi özgürlüğü temelinde bu yasalar38


işlemektedir. Evrenler, insanda dile gelmektedir. Çıkan sonuç evrenin yetkin kavrayışıinsanın yetkin kavrayışından geçer. Felsefede çok yönlü kendini bil, bu gerçeği dilegetirmektedir. Önderlik kendi diyalektiğini açıyor ve diyor ki,” benim esas almayı uygunbulduğum temel dönemsel ayırımın ölçüsü felsefi bilimsel değeri ağır basan niteliktedir.”Evrenin genel işleyiş ilkesini esas almaktadır. Hegel’in oldukça işlediği ve temel felsefesihaline getirdiği tez, anti-tez, sentez üçlüsünü sistemin temeli olarak uygulanır kılmaksüreçleri daha çok açıklığa kavuşturacaktır. Evrendeki tüm oluşumlar iki nitelikte veçelişkili bir yapıyla mümkün kılmaktadır. Tabii bu hareket kaba mekanik hareket değildir.Özde değişimi çeşitliliği oluşturan bir hareketlenme söz konusudur.39


Evreni varlık yokluk ikilemiyle başlatmak mümkündür. Varlık ve yokluğun karşıkarşıya gelişi, yeni bir oluşumdur. Hareketin kendisidir. Yokluğa direnmesidir. Yoklukvarlığı, varlık yokluğu bitirmeye çalışırken, sonuçta üçüncü bir eğilim bir nevi sentez olarak,oluşum halindeki evren ortaya çıkmaktadır. Buna benzer bir yaklaşım parçacık dalgaikilemidir. Tek başına parçacık ve dalga mümkün olmamakta, ancak birbirileri ile ilişkihareketi halinde, dolayısıyla oluşumu sentezleyebilmektedirler. Diyalektik yorumu, buradadikkat edilmesi gereken diğer bir husus diyalektik kavrayışımızın tez ve antitezin birbiriniyok etme biçiminde değil, bastırma ve geriletme karakterinde geliştirilmesidir. Toplumsalsistemler tez-antitez haline tüm doğada olduğu gibi geldiklerinde birbirini birlikte taşırlar.Aralarındaki mücadele şüphesiz önemli gelişmelere yol açar. Hiçbir zaman tez eski halindekalmaz, ama antitez kadiri mutlak olarak kendi öncülünü yemez. Ondan beslenerek ancakkendi kendisini geliştirir. Bu noktada diyalektiği açmakta biraz daha yarar var. DogmatikMarksizm döneminde tez ve antitez toplumda yok etme biçiminde yorumlandı. Bu tarz biryorum, aslında yapılan en temel teorik yanlışlardan biridir. Biyoloji başta olmak üzere,tüm bilimlerde gözlenen özellik, olguların gelişimi ve dönüşümlerinde karşılıklı besleyiciyanın önem taşıdığıdır. Karşıtlık mutlak değildir, hatta besleyici yan daha da önemlidir,diyor Önderlik.Yok, etmeye benzer durumlar istisnaidir. Hâkim olan tez ve antitez konularınınbirbirlerini beslemesidir. Bunun en sade ifadesi olan anne çocuk ikilemidir. Çocuk ana ileçelişkili halde gelişir. Ama bundan çocuk anayı yok ediyor yorumunu çıkaramayız. Olsaolsa karşılıklı beslenme ile neslin sürdürülmesi olarak değerlendirebilir. Uç bir nokta fareile yılan ikilemidir. Burada bile olan aşırı fare üreyişi ile yılan ender üreyişi arasındadengenin kurulmasıdır. Bakın yine yok etme değil, orada da dengenin kurulması üzerindebir istisnai örnek olarak söylüyor. Bir tek iktidarcı toplum türleri bitirir. Diğerleri doğal birmücadele yaşarken, hiçbir zaman bir tür bitirilmek için oturup bir toplantı yapıpmilliyetçiliğe kapılıp, oturup biz bu yılan türünü bitirmeliyiz diyerek atom bombasıüretmeliyiz demezler. Hiçbir zaman planlı ve iktidarlı olmadığı için de yaptıkları faaliyet,doğal yaşamın çatışmaları ve çelişkileri bir arada lığıdır. Ama Önderlik onu da dengeyikorumaya dayalı bir şey olarak ele alıyor. Çelişki yoktur demiyor. Ama birbirinibitirmediğini söylüyor. Burada bile olan aşırı fare üreyişi ile yılan ender üreyişi arasındadengenin korunmasıdır. Belki de yılanlar olmasa fareler dinozorlardan daha ezici tahriprolü oynarlardı. Doğadaki varlıkların anlamsız olmadığını, hepsinin belli bir ekolojikanlamı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.Ama yine de uç nokta mutlak sınırlar kavramı çok sınırlı bir kesitte, yani Marksizm’indediği gibi antagonist çelişkidedir. Önderlik antagonist çelişkiyi bile kabul etmemezlikyapmıyor. Bir de biliyoruz çelişkinin vardığı uç noktaları olur, ama bunun yaşamın hepsinibelirlemediğini söylüyor. Ama yine uç nokta mutlak sınırlar kavramı çok sınırlı bir kesitteen azından kavram olarak geçerli olabildiğini temel doğal yasasının karşılıklı bağımlılıkbiçiminde geliştiğini, artık tüm birikimlerin fark ettiği bir özelliktir. Yani ağırlıkta olankarşılıklı bağımlılıktır, çatışsan çelişsen bile biliniyor. Tüm türlerin birbirine bağımlılığıekolojik sistem, bu karşıtlığın mutlaklaştırmasının altına kibrit suyu döker.Mutlak sınırlar, uç nokta bu anlamda sınırlıdır. Karşılıklı bağımlılık biçimindeki ilişkidaha geneldir diyor Önderlik. Bakın hiç uzlaşma demiyor. Zaten devletçiler hep bunoktalarda Önderliği zorlamak istiyorlar. Uzlaşma demiyor. Önderlik uzlaşma taraftarıdeğil ki, bağımlılık uzlaşma demek değildir. Bir çocuk annesine ne kadar bağımlıdır. Amaapayrı kişilik geliştirir. Anne onun üzerinde iktidar kurmuyorsa, o nankör çocuk ikinci gün40


o annesine iktidar uygulamıyorsa, böyle karşıtlaştırmıyorlarsa, çok güzel bir ilişki,karşılıklı bağımlılık ama özgürlük içerisinde. Bu erkekle kadın arasında da öyle olur,olmalıdır. Sınıflar ortadan kaldırılıp üretim ilişkilerinde de böyle olmalıdır. Mesela birberber bir manava bağlıdır, tabii birbirlerine hâkim olmasınlar. Ortaya bir patron çıkmasınbu ilişki sistematiği daha iyi iş bölümüdür. Bu geneldir zaten ve toplumu korur. İktidartoplumu farklı kurar. Önderlik buna karşıdır. Zaten o da genel bir işleyiştir.Toplumsallaşma da öyle kurulmuştur. Şu an doğada genel bir işleyiş var. Biz bile niyeölüyoruz? Bu kadar çatıştırıldığımıza rağmen, insan hayret ediyor. Zaten ben bufelsefecilerin delirmesini de anlıyorum. Tabii bakın hiçbirimiz özgür değiliz. İnsanlığaaykırı bir şey, neden kadın erkek çelişkisi var sorusuna gitmiyoruz. Kadın erkek çelişkisivar sorusuna gidilmiyor mu? Tabii ki gidiliyor. Niye ezen ezilen olmuş? Biraz anlam verdinmi insan bunalıma giriyor, bir de kaldıramıyorsun. Peki, ona rağmen niye yaşıyoruz? Bukadar çatıştırılıyoruz. Filistinlilerle İsrailliler, kadın erkek hepsi çatışıyor. İnsanlar kendiiçinde çatışıyor. Duygu, düşüncesi çatışıyor. Peki, nasıl ayaktayız? Şunun için ayaktayız;bize kapatmak, kamufle etmek istiyorlar, ama bütün bu çatışmalarımıza rağmenbirbirimize muhtacız, karşılıklı bağımlılıklarımız var. Kendimizi onunla çatışırken bileözgür tanımlayabiliyoruz. Ve çok çalışıyor birbirimizi bitiremiyoruz. Bilimsel olarakÖnderliğin dediği gibi Filistinliler üniter anayasalarına şunu koymuşlardır; İsraillileriortadan kaldırana kadar savaş. Baktılar böyle bir şey mümkün değildir. Değiştirdiler kigerçekten de mümkün değildir.Şimdi bizim özgürlüğümüze Türkler engel değil ki? Nereye kadar savaşacaksınızTürklerle? Türklerin iktidar yapısı engeldir. İkircikli yapıyı ortadan kaldırmak içinçalışacaksınız. Amaç Türklerin hepsini ortadan kaldırmak değil. Zaten Türklerin hepsiniortadan kaldıramazsınız. Kaldırdığınızda dönüp baktığınızda arkanıza Türk yemekleri var.Türk kültürü var. Ortadan kaldırmıştık, halen içimizde var diyeceksiniz. Onun için böylebir mutlaklaştırılmış çatışma sistemi bize gösterildiği gibi mutlak değildir. Onun içinÖnderliğin söylediği ilişki biçimi halen alttan alta yaşadığı için varlığını sürdüren bu kadarçatışmaya rağmen bitmeyiz. Çünkü alttan alta varlığımız sürer. Mesela cinsiyetlere bakalım.Erkekle kadın savaşıyor. Erkek kadını iktidar tarzında eziyor. Ama kurnazca aşıkolabiliyorlar birbirlerine niye? Aşık oluyorsun, böyle bir şey varsa, iktidarcılık varsa ya aşıkolma ya da aşık oluyorsan iktidarcılığı yapma. Bakın mutlaka çatışmalarına rağmen ortakyerde buluşuyorlar. Ona rağmen doğal felsefeyi ortadan kaldırmıyorlar. O kadarçatışmalarına rağmen, ortak noktalarını bitiremiyorlar, hatta karşılıklılığı ortadankaldıramıyorlar. Doğasal olarak yapısında var. Tabii bozulan yanları düzeltmek gerekir.Gerçekten aşk varsa iktidar olmaz. İktidar varsa aşk olmaz. O çatışmada birbirlerini üstünkılmadan doğal diyalektiği karşılıklı bağımlılığı dönüp ortadan kaldırmak gerekir. Önderliktoplum sistemlerini değerlendirirken, yapmak istediği bir değişiklik, zorunluluk verastlantısallık konularındaki yaklaşımlarına ilişkindir. Kökeni tanrısal yasa anlayışındabulan Batı düşünce sisteminde sıkı bir nedensellik ve düz bir çizgide kesintisiz ilerlemeanlayışı başta açıklamaya çalıştığımız kuantum ve kozmos fiziğindeki gelişmelerle artıkçekildiğini getirmiştir. Zorunluluk ile rastlantısallığın bir arada yürüdüğünü söylüyor.Diyor ki Batı düşüncesindeki gibi zorunluluk kesin değildir. Düz çizgisel ilerleme zorunludeğildir. Çok sonradan hiç kimse bu tarihten 2500 yılı reddedecek ve 250 yılı ben doğrubuluyorum diyemez. Niye biliyor musunuz? Yaşanmış değerler haksız olsaydı, yaşanmazdı.Ama yaşanmış demek ki mecburdu. Marksistler bile öyle dedi. Bir tek Önderlik kabuletmiyor. Çünkü orada işleyen yasada bir yanlışlık var diyor. Doğada da öyle değildir. Eğeröyle olsaydı, biz böyle olmazdık. Yöneticilik zorunluluktur, devlet zorunluluktur. Olsaydıtoplumsallık olmazdı. Onun için niye kabul edelim diyor. Orada özgür tercihler verastlantısallığın birlikte işlendiğini söylüyor. Tabii bize diğeri hâkim kılındığı içinzorunluluk işletilmeye başlanmış. Biz bir süre sonra zorunlulukla açıklamaya çalıştık. Nediyor Marksist yasa; zorunluluğun bilinci özgürlüktür.41


O zaman hiç özgür olamayacağız çünkü hep zorunluluklar olacak. Acabazorunlulukların bilinci mi özgürlük yoksa zorunlulukları ortadan kaldırmak mı özgürlüktür?Yani özgür tercihini belirleyebilirsin ve önünde engel olan hareket neyse kaldırmak içinmücadele edersin. Yoksa şöyle bir şey getiriliyor. Kadercilik zorunludur, bu tarafa gidilecek.Bunu anlayalım ona göre davranalım. Bu özgürlük niye farkında olduğun için özgürlükdeğildir. Mesela sınıf çatışmasını bilen bir arkadaşın çözümü yanlış yaparsa, bilmeyen birarkadaştan bir farkı kalmaz. Mesela sen diyorsun toplum sınıflardan oluşur ve çatışıyorlar.Benim bunu fark etmem özgürlüktür diyorsun, sonra diyorsun ki, bu sınıf üretimaraçlarına sahip olmadığı için eziliyor. Ve diyorsun ki, zorunlu olarak üretim araçlarınınönündeki sınıflar aşılacaktır. Ve diğeri de örgütlendikçe üretim araçlarına sahip olacaktırve özgür toplum oluşacaktır. Buraya doğru gidilecek bir zorunluluk var. Yorumluyorsunönemli olan bunu fark etmektir. O arada insan düşüncesi öyle bir pasifliğe indirgeniyor ki,şimdi bunun hiç bilincinde olmayan bir arkadaş, yani bu işleyişlerde senin farkın kalmıyorki, o sadece farkında olmadan yaşıyor. Peki, acaba zorunlulukların bilinci özgürlük getirdimi? Getirmedi, sosyalistler de bunu denediler. Hatta bakın Marksistler çok büyük biridealist yasaya düştüler. Sanki günlük olarak özgür tercihler yok, sezgisellik yok, maddeninhareketinde çok karmaşık sistem yoktur. Dediler ki, gelecek şöyle olacak ve ilginçtir kibunu bilim adına söylediler. Kim bilebilir geleceğin nasıl olacağını? Bugün de kendimizinasıl hareketlendirirsek, belirleyici olabilir. Ama bilemezsiniz. Bu müthiş bir idealizmdir.Hatta kendini tanrı yerine koymadır. Ve özgürlük böyle tanımlandı, bunun farkında olmakolarak tanımlandı. Şimdiden böyle bir şeye gidebileceği için bugünün onun için onunmücadelesini yürütmek tek özgürlük olarak söylendi. Ve bakın öyle olmadığı ortayaçıktığında toplumlar çok kırıldı, insanlar çok kırıldı. Ve gelmedi komünizm, zaten gelmezde. Bugün de yapılan mücadele bile yanlıştır. Bugün de özgürlüğü şöyle tanımlarlar; seninmücadele etmen gerektiğinin farkına varmak özgürlüktür. Önderlik diyor ki, senin <strong>PKK</strong>’yegelmen bile özgürlük değildir. Hatta örgüt içinde olmamıza rağmen, özgürlük içinsavaşmamıza rağmen yaygınca bizi köle olarak tanımladı. Aradaki farka bakın, Önderlikbizim için tek bir özgürlük şartı koyuyor, bugünde özgür yaşamıyor musunuz?Yaşamıyorsun. Hala kaba yorumlanabiliyor. Önderlikte tanım materyalist kaba yorumuaştığı gibi materyalizmin idealizme kayan yanlarını da aştı. Kesintisiz sürekli ilerlemeanlayışı başta açıklamaya çalıştığımız, kuantum ve kozmos fiziğindeki gelişmelerle artıkgeçerliliğini yitirmiştir. Gelişmenin diyalektiğinde kaos aralığı her olguda kendinigöstermektedir. Niteliksel değişimler bu aralığı gerekli kılmaktadır. Bu da kesintisizliğin,düz çizgide ilerlemenin zihinsel bir soyutlama, metafizik bir yaklaşım olduğunu ortayakoyar. Olmadığı halde zor saymadır. Çünkü zaten savunmanın ilk girişinde kaosu açarkensöylüyor. Madde bazen geriye dönüyor, duruyor, bazen çok yaygın çatışmanın yaşandığıilerlemenin durduğu kaos aralığı da oluyor. Çatışmalar oluyor, nereye hareket edecek?Madde ve toplum Marksistlerin dediği gibi zorunlulukların düz çizgisel ilerlemesiyleolmuyor, gitmiyor. Artık bu tanımlanmıştır. Hatta kuantumdan örnek veriyor; kuarklar var,en küçük madde yapılanmaları onlar birden yok olur. Daha kimse anlamamış niye yokolduğunu. Yani maddi ilerlemeyi boş verelim, yok oluyor. Tercihini yapıyor ve yok oluyor.İnsanın intihar etmesi gibi bir şeydir. Hani düz çizgisel ilerleme, hani bizde yaygın olarakgeri dönüş yok gibi bir şey vardır. Her şey ileriye doğru gidiyor, geri dönülmez ya da bizdegünlük olarak ilerleme var. Sayılır da. 2500 yıldır ilerleme yoktur. Nasıl yok? O kadarteknik gelişmiş, bilgisayar çıkmış. Çıkmış da ne olmuş? Özgürlükte, eşitlikte bir değişimoldu mu? Biz 2500 yıl önce yaşayan insanlardan niye daha az özgürüz. Böyle sorgularsanniye niteliksel sıçramalarımız zayıf? Hani her gün ilerliyorduk? İlerlemiyor olabiliriz. Niyeşimdi bunlar tartışılıyor? Aralıktan düz çizgisel bir ilerleme her zaman mümkün değildir.Yani şu bile mümkün değildir. Bu da önemli kaos vardır, bunu da anlattık, ama şunu dabiliyoruz. Marksistler gibi şuraya gidecek kesindir diyemeyiz. İşte Önderlik bunu daçürütüyor. Kaos aralığında düz çizgisel bir ilerleme her zaman mümkün değildir. Bunuokumanız da mümkün değildir. Sadece çabalarınız ve özgür tercihlerinizle rol42


oynayabilirisiniz. Ve öyledir gerçekten de. Öyle olmasaydı, Marksistler komünizmegideceklerdi, devlet sistemleri ile ön görmüşlerdi de ama olmadı. Yani sen geleceğinibelirlemezsin, o kaos aralığında kendi tercihlerini, hareketlerini, örgütlemeni koyarsın vebelirlemek istersin ama kesinlikle tarihin aynen maddenin çeşitliliği gibi tek bir kaynağıolsaydı, ezilen sınıflar iktidar olduğunda kurtulsaydı, bitseydi. Bu kavgalar keşke düzçizgisel bir nitelikte gelişseydi, tarih de böyle düz çizgisel olsaydı. Çeşitlilik olmasaydı,keşke bu cinslerden birisini üstün kıldığında çelişkiler çözülseydi. Düz çizgisel olsaydı, tekseçenekleri olsaydı. Olmadığı için zaten biz bunları yaşıyoruz. Onun için felsefemizidüzeltmek zorundayız. Şimdi sosyalizmde devletçi sosyalistler olmasaydı insanlık bukadar soyutlanmayacaktı. Yani felsefeler yanlış olduğu için yanlış uygulandı. Birçoketkenin o aralıktaki ilişkilerinin çok sayıda çok yönlü gelişmelere yol açabilir. Tek etkenyoktur, etkili de olabilirsiniz, tek etken yoktur çok çeşitlilik olacaktır. Çok yönlü gelişmelereyol açabilir.Önderlik yeni felsefeye doğal felsefe diyor, doğal diyalektik diyor. Buradamateryalizmin tarihsel yorumunu önemli oranda alıyor. Ama geliştirerek eskiyi çok çokaşan, özde değiştiren bir yeni bakış oluşuyor. Marksizm bu tür tarihsel gelişmelerdebelirleyici rolü üretim araçları ile ilişkilerine veriyor. Zihniyet savaşımına tarihi bir rolvermiyor. Yine etnisite ve dinsel grupların mücadelesine gerekli ağırlığı vermez. Diyalektikyöntemi dogmatik yaklaşımlarla tarihi kavrayışı bütünlüklü olmaktan uzaktır. Toplumunzihniyet ve siyasal anlamına gidebilecek büyük hareketlenmesini görmedikçe, ekonomikyorumlarla gerçeğin sınırlı kavrayışı kaçınılmazdır. Yani sınıf kavrayışı reddetmiyor amayetersizdir diyor. Büyük toplulukların hareketlenmesine bir anlam vermeden, değişimgücü olarak tekniğe ve üretim yapısına ağırlık vermek farkında olmadan devlet çerçevesinemahkûm olmaya yol açar. Onu ele almak sadece devlete götürür. Dinlerin ve etnisitelerin,kabile, aşiret, kavim gerçeği büyük hareketlerini çözmeden yorumlamak hem yöntem, hemde içerik olarak ciddi yanlışlıklara ve göz ardı etmelere yol açar. Marksist yöntemlerleyapılan tarih yorumlarının kısır olmasından yanlış sonuçlara yol açmasında büyük rolüvardır. Tarihsel materyalizmi eleştiriyor. Geleneksel üst toplumun yüceltilmesine dayananidealizmi aşalım derken, tersi olarak çok dar sınıf ve ekonomik yapı çözümüyle kabamateryalist yorumlara düşmüştür. Aydınlatılması gereken diğer bir tarihsel toplumsalsorun, geçmişin aşılmasında neyin aşılması gerektiğine ilişkindir. Doğada değişim ilebiyolojideki evrimin kanıtlandığı gelişim yasası bir önceki olgunun bir sonrakininiçerisinde devam ettiğidir. Örneğin 1 hidrojen atomu ikileştiğinde helyum olur, hidrojenhelyumda devam etmektedir. Yani başka bir madde olduğu gibi, aynı zamanda hidrojeni dehelyum taşır. Hidrojen helyumda devam eder. Eğer helyum atomu parçalanırsa hidrojentekrar açığa çıkar. Fakat helyum biçiminde niteliksel değişime de uğrar, ortaya çıkan başkabir olgudur. Biyolojideki halkaların birbirine binmesi benzer süreçlerdir. Bir önceki,sonrakini de içerir. Toplumda buna benzer bir değişim vardır. Üst toplum altını bağrındataşır. Fakat tersi doğru değildir. Alt toplum üstünü içermez. Çünkü yeni olgu yoktur.Dolayısıyla feodal toplum köleci sistem içten ve dıştan gelen saldırılar sonucunda yeniyüklenimler olarak gelişmesi ile şekillenmektedir. Tabii altın üstte kendini devamettirebilmesi mutlak karşıtlığın gözüktüğü gibi olmadığını da gösteriyor. Nitelikseldönüşümler vardır. Fakat nicel dönüşümlerin hepsini, süreçlerini aşmadan içindebarındırarak sürdürüyor.Bizim paradigmanın felsefesini anlamaya ihtiyacımız vardır. Nasıl ki eskiden sınıfçatışmasına dayalı bir mücadele yürüttük. Sınıf felsefesini anlamaya çalıştık, yanlış dadeğildi, o dönemin mantığıydı. Şimdi de paradigmayı bu doğrultuda anlamalıyız. Eskideğerleri getirerek eleştireceğimizi eleştirerek, mesela materyalizmi eleştirerek düzelterekama bu, materyalizmi idealizme kayacak şekilde bırakmak anlamında değil. Onun için derahat olmak ve eleştirmek lazım. Sınıflı felsefeyi eleştirmekten korkmamak gerekir.43


Diyalektik yöntem olarak ikiliğin hareketi, değişimin sürekliliği, çelişkileri-ilişkileriçatışmaları,nicel ve nitel değişimi, bir aradalığı ve zıtlığı üzerinden açıklama yöntemidir.Bu tanımlamaların hepsi ilke düzeyinde diyalektiğin ilkeleri olarak işlenmiş, bir olay veolguyu açıklamak için diyalektiği kullanmak o maddenin hareketini ve değişimini izlemek,iç çelişkilerine bakmak, iç çelişkilerin dış çelişkilerdeki çatışmalarını algılamak, bir aradaolduğu diğer öğeleri algılamak, ona göre yorum yapmaktır. Sonra en önemli ilkelerindenbiri de, bunu soyut ve rastgele değil, bir tarih, yani zaman ve mekân zeminine dayandırıpyapmaktır. Yani diyalektiğe göre hangi olay ve olgudan bahsediyorsanız, o olgunun veolayın özelliği ne kadar önemli ise, sürekli değişimin izlenmesi ne kadar önemliyse, çelişkive çatışmaları ne kadar önemliyse, nicel ve nitel değişimlerin izlenmesi ne kadar önemliyse,bütün bunların dayandığı zaman ve mekânın ruhuna göre onun özelliklerinden olan vezamanın mekâna verilen yanlardan izah etmek diyalektiğin temel yöntemidir.Tarihteki bir olayı diyalektiğe uyarlarsın. Kürt sorununa diyalektik bir bakış açısıuygularsın. Kürt sorunu nedir? Kürt toplumunun özgürlüğünün Türk ve Kürt egemensınıflarınca ele geçirilmesidir. İktidarcı şekilde yönetilmesi demektir. Kendi kendisiniyönetmesine izin verilmemesidir. Peki sonra? Önce olguyu mu inceleyelim? Yer Ortadoğu,özel olarak Anadolu, Kürdistan, Arap ve Fars toprakları önce oluşum tarihinianlatacaksınız, sonra o zamanı getirip feodalizmin başladığı döneme, sömürgeciliğegetireceksiniz. Yani Kürt toplumunun özgürlüğünün elinden alındığı dönemegetireceksiniz. Olguyu zamansal seyriyle devam ettireceksiniz. Her dönemde özgürlükarayışlarını, köleleştirme biçimleriyle getirip işleyeceksiniz. Sonra modern Türkiyecumhuriyetiyle, Lozan antlaşması ile Kürt toplumunun bölünmesinin artmasıyla, yanimodern Kürt sorununu tekrar tanımlayacaksınız. Zamansal istek de böyle olacak. Buolgunun taraflarını anlamanız için olayı bilmeniz gerekiyor. Birinci muhatap Kürt toplumu,sonra Kürt egemen sınıfları, sonra bir muhatap Türk egemen sınıflarını ele alırsın. Sonragenişletirsin; Kürt sorunundan kaynaklı Ortadoğu’daki diğer ulus ve devlet yapılarını elealırsın. Hatta şimdi modern çağdan ele alırsanız, 18. yüzyıldan sonra dünyanın önemliemperyal güçleri de ve özellikle de Avrupa da bu soruna dahil olmuşlardır. Sonra bu ilişkidiyalektiğinin hareketliliğini izlersiniz. Yani Kürt sorunu olgusunu bir tarihe dayandırarak,zaman ve mekâna dayandırarak, tarafları da tespit ederek hareketini izlersiniz. Yanibunların mücadeleleri nasıl olmuş? Çelişkileri ve çatışmaları nasıl bir seyirde hareketlilikizlemiş?Önderliğin yaptığı gibi neolitik dönemdeki Kürt toplumlaşmasından, sorunlarındanbaşlayıp getirirsiniz, sonra çelişkilerini açarsınız, çatışmalarını ve ilişkilerini açıklarsınız.Mesela biz bütün toplumlarla birlikte yaşamışız, ama çatışmalarımız egemen sınıflarlaolmuştur. Tarafları ortaya koyarsınız, çelişkileri ortaya koyarsınız. Sonra buradaki çelişkive çatışmalardaki belirleyici unsurları yavaş-yavaş ortaya çıkartırsınız. Çatışma da çokolmuş, birlikte yaşamlar da olmuştur. Peki, hangi çatışma ve çelişkiler belirleyici olmuştur?Şuraya getirirsiniz; temel çelişki nedir? Temel çelişki şu diye karar verirsiniz. Kürt toplumuile Türk egemenliği, Kürt egemenliği ile işbirliği yaptığı, iktidar ilişki sistemi, çelişkisi,bunun etrafında da çok değişik çelişkiler ve belirleyici olanlar vardır. Bir de etkisiolmayanlar vardır. Hatta bunlardan aşılanlar da vardır. Sonra devam edersiniz. Bu çelişkive çatışmanın, hareketin taraflarını, mekânın ve zamanın hepsini, nicel ve nitel değişiminigözden geçirirsiniz. Bu nitel ve nicel değişimlerin artarak bir aradalıklarını ve zıtlaşmaların,karşıtlaşmaların nasıl belirlendiğini ve bu bir aradalıkların ne etkiler yarattıklarını elealırsınız. Örnek olarak iki toplum arasında çok yaygın bir güvensizlik birikmiştir. Bir etkisibu güvensizlik olmuştur. Bir de barış bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Sert mücadele44


olmasının sebepleri Türk egemenlerinin hiçbir şeyi kabul etmemesidir. Sonra yaygın birtarihsel geçmiş, temel kültürel birliktelikler, yani bütün bir aradıkların ve zıtlaşmalarınyorumunu yaparsınız. Sonra nereye götürmek istiyorsunuz? Bu çatışmayı, bütün olguyunasıl hareket ettirmek istiyorsunuz. Tavır belirlersiniz. Ama olayı tespit ediyorsunuz, heryönüyle ele alıyorsunuz, düz bir mantık sergilemiyoruz. Çok çeşitli taraflarıyla ele alıyoruz.Sadece Kürt sorunu var, şunun için eziliyoruz değil. Bunun için savaş değildir. Bakın içinedünyayı katıyorsunuz, Ortadoğu’yu katıyorsunuz, Avrupa’yı, tarihi, zamanı, değişimlerikatıyorsunuz. İşte bu tarzdaki olay ve olguları bütün yönleriyle izah etme, buna göre dedüşünce sistematiğini de uygulama yöntemine diyalektik diyoruz.Gelişkin bir metottur. Çoğumuz bunu yapmakta zorlanırız. En dar yaklaştığımız zamandiyalektikten en uzak olduğumuz zamandır. Tepkilendiğiniz anı düşünün. “Bu arkadaşbana bunu söyledi. Ben daraldım.” Tek gördüğü o an duygunu inciten şeydir. Genişçerçeveli yaklaşmazsın. Demezsin “niye o arkadaş dar yaklaştı? Niye bana bunu söylemişolabilir? Yaşadığı duygu düşüncesi nedir?” Yani olgunun tek tarafı yoktur, birçok tarafıvardır. Sonra bunları etkileyiciler içinde ele alırsınız. Zamana ve mekâna dayandırırsınız.Belki de o arkadaş başka bir şey yaşamıştır. Daha geniş yaklaşırsanız, çözümü de daharahat olur. Mesela <strong>PKK</strong> yöntemi tarihi çok yaygın olarak diyalektiği kullandı. BaştaÖnderlik o yüzden o kadar insanları tuttu, eğitti, savaştırdı. Yoksa mümkün değil, bunuyapamazsınız. Hatta Önderlik diyalektiği çok derin bir uygulama biçimine dayandırdı.Bizler bunu yaptığımız kadar başarılı olur, yapamadığımız kadar da sekter, kaçınılmazolayları anlamayan, kendini tanımlamayan, .kendince de diyalektik uygulayan oluruz.Mesela içinizden bir sorun yaşıyorsunuz. İsterseniz tek taraflı yaklaşabilirsiniz. İsterseniz ozaman ve mekândan kopartarak izah edebilirsiniz. İsterseniz karşınızı hep suçlarsınız.Yaygın bir görüştür. Ama hissedersiniz ki, bu gerçeği tam ifade etmiyor. Sonra olaylarsakinleşince değerlendirirsiniz, birçok görmediğiniz yan görürsünüz. Yavaş yavaş diğertarafları tanımlanır. Bu metotların en geniş uygulama tanımlamasına diyalektik diyorlar.Tabii bunun yanlış, eksik uygulamaları vardır. En genel yanlış, eksik uygulaması olgununolayın tüm tarafı göz önünde bulundurulmaması, sonra temel çelişki tespit edilmez,görülmez. Nicel ve nitel değişimler karıştırılır. Yaygın olarak çelişkilerin çözümünde buçeşitlilikle ele alıp ben merkeziyetçiliğe dayanmadan aşama yapılmaz. Yani merkezinekendini koyar. Kendini haklı görme, karşıyı haksız görme, hatta hiçbir şekilde karşınıntaraf olmayacağı, kesinlikle kendisinin haklı olduğu, sonra en yaygın olan şeylerden biri dezaman ve mekândan kopartıp ele almadır. Bu çok yaygın yapılır. Mesela bazı arkadaşlarneolitik toplumu hayal olarak görüyor. Niye gidemiyor oraya? Çünkü bu çağda öyleyaşıyoruz ki, orayı izah ettiğin zamanda da orada olmamış şeyleri söylüyorsun. Ya da ozamanda olmayacak, olamayacak şeyleri söylüyorsun. O olay ve olguyu açıkladığında ozamanın ruhuyla açıklayamıyorsun. Bu çok zordur. Biz bu tarih olayını anlattığımızdabugünkü kafamızla bugünkü zamanla yorumlarız. Oraya gidip aynen o zamanınözellikleriyle yorumlayamayız. Mekânsal yorumsa daha zordur. Hatta hemen hemenkalmamıştır. Acaba insanın yaşadığı ekolojik ortam, düşünsel yapısını, olay ve olgularınasıl belirlemiştir? Ona göre nasıl izah edebiliriz? Şimdi sorun şu; diyalektik metotinsanlık tarihinde düşünce sistematiğinde en geniş yöntemlerinden biridir. O nedenleuygulanmalıdır. Fakat diyalektik tek düşünce metodu değildir. Burada bir eleştiri, bir farkkoymak gerekir. Son savunmada Önderlik birçok yerde sezgisellikten söz ediyor. Hattaçocukça düşünmeye çok önem veriyor. Animisttir yani. Ayrıca rüyaların da insanyaşamında çok büyük yeri var. Bunu niçin söylüyor? Çünkü bunlar da bir düşüncebiçimidir. Hatta bilimsel metot diyalektiği biraz daha özeleştirisiz mutlaklaştırmakistedi. Verilerle kanıtlayıp bu olay olgu böyledir dedi. Bu da bir metottur. Sezgiselliktediyalektik yoktur45


Yani bir şey hissediyorsun, arka planını bilmiyorsun, nereye gideceğini bilmiyorsun.Taraflarını bilmiyorsun. Peki rüya? Rüyalarınızda diyalektik rüya gören var mı? Çoğunuznerede olduğunuzu hatırlamaz. Bir damın başından aşağı atlıyordun. Acaba o damnerdeydi bilmezsin. Hatta çoğumuzun rüyalarında zaman mekân yoktur bile. Sonrarüyalarımızın büyük kısmında taraf yoktur. Bazen tektir. Kesik kesiktir. Ama hepsinin birmesajı, bir düşüncesi vardır. Hatta rüyalarını iyi yorumlayanlar günlük yaşamına onukatarlar. Bir düşünce biçimi gibidir. Gerçekten de öyledir. Rüya insanın düşünsel, bedenselyapısının dışında bir şey değildir. Onun için yorumlaman gerekir. Senin yaptığın birfaaliyet gibidir. Aynen yolda yürümek gibi, o da bir faaliyettir. Yorumladığında kendinekatkı yapıyorsun. Bir düşünce biçimine dönüşüyor. Sezgisellikten söz ettik. Bizde niye var?Hatta diyalektiğe kavuşmamıştır. Hissediyoruz. Ağırlıkta duygusal hareket ettiğimizdenkaynaklı olarak böyle oluyor. Mesela sana der ki “gel buraya gidelim.” Hissedersin, gitmekistemezsin. Başka taraflarını bilmezsin. Boğazda düşman var mı, yok mu bilmezsin. Hattasenin için zaman, mekân o an önemli değildir. Anlık bir parçadır. Ona göre bir sezgigösterirsin. Hissedersin ve tavır alırsın. Kısacası diyalektik ana düşünce metotlarındanbiridir. Hatta gittikçe diğer metotlara da hâkim oldu. Çok önemli oranda kullanılmalıdır.Ama tek düşünce biçimi de değildir. Diğerlerini küçümsemek, animist düşünceyiküçümsemek değil. Kısacası diğer düşünce yapılanmalarına dayanmamalıdır.Diyalektiğin ilkeleri:Diyalektiğin de Önderlik tarzında yorumunu yapmamız gerek. Diyalektiğin dört ilkesi;· Her şey hareket halindedir.· Zıtların birliği ve karşıtlığı· Nicel nitel değişim dönüşüm· Her şey birbirine bağlıdır.Diyalektiği olay ve olgu üzerinde tanımladık. Her şeyin birbirine bağlı olduğunu,hareketli olduğunu, nicel ve nitel dönüşüme tabi tutulduğunu, zıtların bir arada ve karşıttarzında işlediği- genelde burada bir aradalığı taktiksel dönüşümün çatışma üzerindedönüşümün stratejik olduğu dile getirilir. Burada önemli olan diyalektik bir yöntem olarakdoğru diyalektik ilkelere dayandığı arka felsefe, temel felsefeye düalist felsefe ise eksikuygulandı. Mesela karşıtlıklar felsefesine, sınıfsal felsefeye dayandırıyorsanız, sınıfçatışmasına dayalı madde ve olguyu düşünceyi olayı ele alıyorsanız, diyalektiği ona göreuygularsınız. Ve bu da daralma yarattı. Önderlik buna kaba materyalizm diyor.Marksizm’in bile bu sınırda kaldığını söylüyor. Ayrıca aynı diyalektik ilkeleri demokratikekolojik toplum paradigmasına göre de anlatabiliyorsunuz. Bu sefer arka felsefesi değiştiğiiçin ilkeleri tekrar düzelterek ele alıyorsunuz. Tartışıyorsunuz. Yorumluyorsunuz.Geliştirerek düzeltiyorsunuz. Her şey birbirine bağlıdır nasıl izah ediliyordu eskiden? Birolay olgu birbirinden bağımsız değildir. Her şey birbirine bağlıdır. Her şey birbirini etkilerve birbirine bağlıdır. Bağımsız değildir. Kürtler ezilmeseydi, <strong>PKK</strong> olmayacaktı. <strong>PKK</strong>olmasaydı, bizler mücadeleye gelmeyecektik. Her şey birbiriyle bağlantılı anlatılır. Dahasonra onun da birçok alt gerekçeye bağlı olduğu söylenir. Birçok şeyi de etkilediği, Kürthalkının yaşamını, Türk halkının yaşamını, egemen sınıflarının duruşlarını etkilediğisöylenir. Gerçekten birbirine bağlılık, bağımlılık vardır. Ama acaba karşıtlık felsefesininsöylediği bağımlılık nasıl işliyor? Ona göre mi işliyor? Yani bağımlılık çok güçlüden azgüçlüye, üretim araçlarına sahip olanında da olmayanında, devlet sahibi olanındaolmayanın da doğru mu işliyor? Ya da daha da genel acaba bütün doğadaki olay ve olgular46


gerçekten insana bağlı mı işliyor? Siz eğer sınıfsal paradigmaya göre ele alıyorsanız, böyleyorumlarsınız. Ve buna göre tanımını belirlersin. İnsan merkezlidir. Hatta öyle bir noktayageliyor ki, her şey birbirine bağlıdır. Ama bunu bilecek tek canlı varlık insandır. Kuantumçıkana kadar böyle yorumluyorduk. Böyle söyleniyordu. Bundan dolayı insan, düşüncenindışında bir sezgisellik kabul edilmediği için diğerinin herhangi bir hareketi olamayacağısöyleniyordu. Cansız madde onun için söylendi. Buradaki bağımlılık ilişkisinin doğadakibütün bağımlılık ilişkilerinin bir tek insan tarafından algılanabileceğini, hatta bu bağımlılıkilişkisinin insanın algıladığı kadar var olduğu söylendi. Tehlikeli yanı ne oldu, nedir?Birbirine bağımlılık ilişkisi artık sınıfsal, ataerkil hale gelmiştir. Bu bağımlılık ilişkisimutlaklaştırıldı. Birbirine bağımlılık, sınıfsal ve ataerkillilik doğadan kopmuş şekliyleiktidar toplumu şekliyle zannedildi hep. Şu anda çok yaygındır. Kavram olarakkullandığınızda ormanın kralı aslandır. Niye öyle söylüyorsun? Çünkü bende de kral var.İnsan toplumunda kral var. Sonra diyorsun ki, şu tür, bu tür üstündür. Yoktur böyle bir şeysen söylüyorsun. Artık bağımlılık ilişkisini öyle izah ediyorsun. Bir türün, bir türden akıllıolduğunu, yöneten olduğunu söylüyorsun. Kendindeki sınıfsallaşmadan hareket ediyorsun.Bütün insanlık tarihinin de doğadan koptuğunu söylüyorsun. Bunun normal bir bağımlılıkilişkisi olduğunu söylüyorsun. Diyorsun ki, insan akılcı bir tür olduğundan, doğayı ihtiyacıdoğrultusunda kullanmalıdır. Yani ilişki ağının karşılıklı bağımlıların veya bütünbağımlılıkların sınıfsal ataerkil iktidarcı topluma dayandığı bir dönemde diyalektik ilkeböyle algılanıp bu bütün tarihe, topluma, doğaya vurulmaya başlamış ve insan merkezliolmaktan kurtulamamıştır. Çünkü bütün bağımlılıkların bir tek anlayacak zincir halkasıinsan olduğu düşünülmüş. Doğru anlar. Çünkü tek akıllı varlıktır. Ama her şeyin insanaklının süzgecinde her bağımlılığın o süzgeçten geçtiği doğru değildir. Şu an kuantumkanıtladı, çok küçücük kuarklar diyorlar. Aklın eremediği ilişki bağımlılıkları var. O zamanbağımlılık ilişkisini doğal felsefeyle de anlatıyoruz. Çok çeşitlilik içinde her şeyin birbirinebağlı olması, karşılıklı bağımlılık içerisinde farkındalık. Herkesin birbirine bağımlı olmasıüzerinde kendi olma özgürlüğü, güçlü ve zayıf diye bir ilişki yoktur. Mesela güçlüsün.Güçlülüğe bağlılık ilişkisini meşru görmemek gerekir. Zayıf bir türün güçlü bir türebağımlılık ilişkisini meşru görmemek, izah etmemek, açıklamamak gerekir. Öyle dedeğildir. Bunu öyle izah edersen sınırlı kalıyorsun. Kadın erkeğe bağımlı değildir. Erkek dekadına bağımlı olmamalıdır. Ama kadının erkeğin karşılıklı bağımlılık içerisinde olmasıkendisi olmasına engel değildir. Demokratik ekolojik toplumda bu yaklaşımı çok köklüdüzeltmemiz gerekiyor.47


Hareketlilik: neyin hareketi? Neye göre hareketlilik? Hareketlilik ilkesinin dayandığı arkatemel nedir? Acaba bütün hareketler ileriye doğru mudur? İleri doğru olduğunusöylediğimiz şey nedir? Acaba birlikteliğimiz üretim araçlarına sahiplik midir?Devlet olmalı mıdır? Bize göre ilerleyen maddeler, karmaşıklaşan maddeler midir? Herkarmaşıklaşan madde, yönetim organizasyonuna karışan madde acaba gerçekten ilerliyormu? Acaba tarihte gerçekten ilerleme var mıdır, yok mudur? Buraya kadar sorgularsın.Önderlik hareketliliğin, maddenin, kuantumu anlamanın faydalı olduğunu söylüyor.Madde kesinlikle bir düalizm, çok çeşitlilik içerisinde ve bu çeşitlilik içerisinde sadecemaddesel çeşitlilikler yoktur. Sezgisel, özgürlüksel çeşitlilik içerisinde hareket eder.Hareket ederken, kesinlikle düz çizgisel derken, şu anlamda çizgi çizip ileriye doğrugidilecek diye bir şey yok. Burada önemli olan bir fark, kaos aralığının devreye girdiğidir.Maddenin hareketliliğinde kesinlikler vardır. İşte bu kaos aralığı bilinci olarak maddeninhareketinde tartışmalar başladı. Sonra maddenin düşünce tarafından yönlendirilmişbiçimi de müthiş bir özgürlüksel tercih var. Madde doğal olarak kendi halinde ileriye doğruolamayacak. Orada özgür tercih çok belirleyici oluyor. Maddeyi neredeyse yenidenoluşturuyor. Hatta bazı yerlerde düşünce vardır. Madde yoktur. Ondan sonra bu düşüncetoplum sistemini geliştiriyor. Klasik anlamda maddeyi demiyorum. Varlıksal oluşumolarak söylüyorum. Acaba kapitalist sanayi üretimi en üst aşamasıyla, sosyalizmegideceğini düşündüğünüz için bütün üretim araçlarının ilerlemesinin insanlarınözgürlüğüyle özdeş olduğunu, sürekli üretim araçlarının ilerlediğini, bunun için iyiolduğunu düşünürseniz, üretim araçlarına dayalı sürekli bir maddenin hareketli olduğunudile getirirseniz doğru mudur? İnsanlar tartışıyor, Önderlik bütün uygarlık sistemini kabuletmedi. Diyor ki eşitlik, özgürlük ve demokrasi getirme anlamında bir ilerlemeyaratmamıştır. Önderlik bunu daha da ileriye götürdü. Bütün sınıfsal yapının sapmaolduğunu söyledi. İlerleyicilik değildir. Sosyalizme gitmek için gerekli olduğunu söylemedi.Ataerkil sistemin hiçbir zorunluluğa dayanmadığını, çalıp çırpma olduğunu, birtoplumsallaşmayı saptırma olduğunu söylüyor. Önderliğin diyalektiğine girmezsek, biryerden sonra diğer yaklaşımlarla açıklayamazsınız. Bir yerde kesinlikle sınıfı, erkekliği,devleti, tek tanrılı dinliliği, dogmatizmi hep kutsarsınız. Hep meşru gelir, normal gider.Diğer bir ilke, Önderlik alıntılarıyla söylersek doğru, bir hareket vardır. Düz çizgisel birhareket değildir. Kesinlik vardır. Kesinlikte düşünce ile madde iç içe çok yoğun olaraketkileşim yaptığı bir hareketliliktir. Sezgisellik, özgür tercihler, çok çeşitlilik önemli roloynar. Ve maddenin hareketliliğinde kaos aralığı vardır. Maddenin ileri olup olmadığını,farklı kriterlerle ele alıp ilerleme demeliyiz. Bu nedenle biz sınıfsal yapıya da, uygarlığa dailerleme demiyoruz. Ondan dolayı da Önderlik doğal topluma ilkel toplum demeyi bıraktı.Çünkü doğal toplum demokratik toplumdur. Atar bir damar olarak Önderliğin söylediğikomünal itenin hareketinde bütün zorlanmalarına rağmen, -kaldı ki onun uygarlıkla da,sınıfsallıkla da bir alakası yoktur- mücadelelerle kendisini yaşatma çabasında birhareketlilik vardır. Bunu önemli oranda geliştirdik. İlerleme diyebiliriz. Marksizm’i de,kapitalizmin bir mezhebi olmaktan kurtarıp böyle bir ilerlemeye kavuşturmak istiyor.Nicel nitel dönüşüm sınıflı felsefi yorumu dar kalır. Hatta nicel ve nitel karşı karşıyagetirilir. Hani mutlak karşılaştırma mantığı var ya, der ki nicel süreçler nitel süreçlerinbirikimidir. Nicel süreçler birikir. Nitel süreçlere geçer. Sonra nicel süreçler güç biriktirmesüreçleridir. Önemli oranda belirleyici tarihi ve maddenin hareketini oluşturan niteldeğişimlerdir. Örnek su 99 dereceye kadar kaynar. 100 derecede buharlaşır. 99 dereceyekadar olan bütün ısınmalara nicel değişim diyorlar. 100 dereceye de nitel değişim diyorlar.48


Bunun mantığı nedir? Sınıf çatışmasıdır. Maddenin diyalektiğine yansıtmasıdır. İşçi sınıfıve ezilen sınıf örgütlenmeli, biçimlendirmeli. Propaganda yapmalı, halka kavuşmalı busüreçlerin hepsine duyulan ihtiyaç dönemine nicel değişim olarak ihtiyaç duyuluyor. Niteldeğişim patlama anıdır.Bir doğruyu öğrenmeyi bir doğruyu yapmayı, devrimci sıçrama zamanı geldiğindearkadaşlar yapamıyor ki duygunuz, düşünceniz hazır değilse, bu noktada patlamayapamıyor ki, oradan kaynaklanıyor. Bunun daha birçok örneği vardır. Nicel ve niteldeğişim süreçleri birbirinden kopuk değildir. Doğal felsefe, doğal diyalektik bunları farklıele alıyor. Nitel değişimlerin bütün yaşamı belirlediği anlar olduğunu da hiç bir zamansöylemiyor. Çok önemli olduğunu söylüyor ama yaşamımızın nitel ve nicel iç içe geçmişdevrim evrim süreçlerinin iç içe geçmiş eşit dönüşüm, maddesel dönüşüm, toplumsaldönüşümün toplumsal evrimle iç içe geçtiğini, yoğun bir süreçten oluştuğunu söylüyor.Zıtların bir aradalığı ve çatışması zaten Önderlik bu tezi savunmaların ilk bölümünde elealmıştır. Antagonist çelişkilere, yani en sert birbirini aşması gereken çelişkilere bile diyorvardır, yani doğrudur. Ama aşamazsın, yok edemezsin, varlığını yok edemezsin. En fazlageriletir, bastırırsın, o bile sürer. Sonra antagonist çekişmeler her şey değildir. Böyle anlarvardır. Ama her şey değildir. Daha sonra karşılıklı bağımlılık, yaşamın dengede gitmesiçelişkilerin farklı şekilde çözülmesi, yoğun çelişki ve bir aradalık tarzında yaşanması vardır.Şimdi burada sakıncalı olan, şu sınıf çatışmasından bir diyalektik ilkeye yansımış olarakbir aradalık, taktiksel zıtların çatışması, stratejik olarak görülür. Bir aradalık da tekrarnicel ve nitel değişimdeki gibi zaten hepsi aynı mantıkla ele alınmıştır. Güç biriktirmesüreci olarak ele alınmış taktiktir. Esas diğerini aştığın zaman, stratejik çatışmaya geçtiğinzaman, bakın bu klasik siyaseti besliyor, iktidar olgusunu besliyor, devleti besliyor.Örneklendirecek olursak, bizde de arkadaşlar böyle yapıyor. Birbirini izliyor, bekliyor,eksiğini görüyor, yanlışını görüyor, o kişiyi aşma zamanı gelmiştir. Bir tekmilde gündemolur, artık o aşıldığında rahatlar. Genelde aştım dediği o arkadaşın tüm kötülükleriniortaya koymadır. Aşmasına çalışma, değil ortaya koymadır. Aşmıştır, bak ben sendenüstünüm. Aynısını sınıflar da yapar. Gücü biriktirir, diğerinden alır. Çatışmaya geldiğindekesin biri kazanacaktır. Kim çok biriktirmişse o kazanacaktır. Onu aştığında sınıflarrahatlar. Bunu yapmak için iktidar kavgaları yürütülür. İster kişilik düzeyinde yaşansın,ister siyasal düzeyde yaşansın, ister devlet ve yönetimler düzeyinde yaşansın, hepsi buşeyin klasik işletilmesidir. Ama aşılmaz, ilginçtir. Böyle ele alış biçimi sorunları çözmez. Onedenle tekrar düzeltilmesi gereken, kaba materyalizmden uzaklaştırılması gereken birilkedir. Önemlidir. Bir aradalık çok çeşitlidir. Stratejiktir. Önderliğin söylediği gibidüzeltmek gerekir. Sonra sert çatışma anları vardır, karşıtlıklar da vardır, yöntemleri devardır. Ve eğer sürekli bir kriz haliyle yaşanılmayacaksa, çelişki ve çatışmaların özgürlükseçeneğiyle de işlenilmesine izin vermek gerekir. Yani çok çeşitlilik içerisinde kendinolmaya izin vermek lazım. Yapılan çatışmalar bunun için olmalıdır. Ki yok edilmiyor dazaten, benim bir arkadaşımın beğenmediğim özelliklerini eleştirmem lazım, fakat onunüzerinde iktidar kurmak için değildir bu. İdeolojik mücadele şart. Fakat zihniyetdönüşümü için, aştırtmak için. O zaman bir arada kalırken birbirimiz üzerinde üstünlükkurmadan, iki ayrı kişi olarak ama birbiriyle alıp veren ve daha iyi yaşayan olarak ilişkikurabiliriz. Ne kölelik ilişkisi olur, ne tahakküm ilişkisi olur. Bu bütün toplum için degeçerlidir. Yani çelişkilerin çözüm yöntemi olarak da stratejik öğeleri farklı yönlerden öneçıkarıyorsun. Yine çatışıyorsun, kısmi oranda çatışmaların birbirini yok etmeye yöneldiğidönemler de oluyor. Ama bu dönemler stratejik değildir. Ve bu dönemlerin sağlıklı çözümekavuşturulması gerekir. Bu anlamda bir aradalık süreçlerinin taktik olarak ele alınması,sınıflı toplum felsefesi, ideal bir düalist toplum yapısını sürdürmek içindir. Düşünülecekolursa, erkek ve kadının hiçbir zaman bir araya gelemeyeceğini, insanın duygusu vedüşüncesinin hiçbir zaman bir araya gelemeyeceğini, ezen sınıfla ezilen sınıfın hiçbir49


zaman bir araya gelemeyeceğini düşünerek çatışıyorsun. Ve bu süreçlerin hep geçiciolduğunu, taktik olduğunu esas güç biriktirme üzerinden çatışma olduğunu, stratejik birkavgaya hazırlanmak gerektiğini söylüyorsun. Bu bir pusudur. Ve şunu sana unutturmayaçalışıyorlar. Çok çeşitlilik içerisinde insanın kendisi olduğu, özgür yaşadığı bir dönemvardır. Toplumdan bile, doğadan bile toplum iktidarcı kopmadan yaşamış. Ve sana biraradalığı her zaman taktik ve geçici gösterip çatıştırıyorlar. Şimdi burada iki noktayadikkat etmek gerekir. Çatışma vardır, uzlaşma da vardır. Bu da doğrudur. Ve bunlarsınırlıdır. Biz siyasal olarak çok kullanırız, bu yanlıştır. Bir aradalık, çok çeşitlilik amabunun içerisinde kendin olma vardır. Bunun için gerekirse kavga verme vardır. Her biraradalık uzlaşma değildir. Biz bunu çok siyasal olarak kavramlaştırmışız. Bize yansıdığıiçin her zaman karşıtlığı kutsal hale getirmişiz. Her karşıtlık karşıtlık değildir. Her karşıtlıkmücadele değildir. Birbiriyle çok çatışan arkadaşların uzlaştığını görürsün. Şimdi doğrusuşudur; bir aradalık içerisinde, çok çeşitlilik içerisinde kendin olmak için, özgür tercihinedayalı, kendini tanımlamaya dayalı kavga verebilirsin. Bunu artık tanım olarak neyle ifadeedebilirsen et. Ama karşıtlık bunu karşılamaz. Biz bazen radikallik kavramını kullanıyoruz,bu karşılayabilir. Sekterlik de bunu karşılamaz, mutlak karşıtlıkçılık hiç karşılamaz. Onuniçin uç sınırları da doğru tanımlamamız gerekir. Her bir aradalığa uzlaşma dersek, işiniçinden çıkamıyoruz. Şimdi bir arada olmalıyız deyince şu anlaşılıyor; Apocular diyor kipatron sınıfı ile işçi sınıfı bir arada kalmalıdır. Kadın erkek çelişkisi yoktur, bir aradakalınmalıdır. Biz bunu demiyoruz. Liberalizm işte. Biz bunu demiyoruz. Çok çeşitlilikiçinde kendin olmak, bir aradalık içerisinde farkındalık ilkeleri farklı tanımlanmış.Uzlaşma deyince karşıtlık, karşıtlık deyince uzlaşma tanımlanıyor. O nedenle bir aradalıkdeyince hemen uzlaşmayla bütünleştiriliyor. Ve hemen diğer taraf tutuluyor, biz karşıtolmalıyız deniliyor. Sen diyorsun karşıtsan, çöz bu sorunu, çözmüyorsan yanlıştır. Aynıoranda uzlaşma içinde niye bir aradalık uzlaşma olarak yorumlanıyor. Uzlaşıcılar daçözsün. Varsay ki bu sorunlar yokmuş gibi çözsün. İradeli ve mücadeleci bir duruşgösterilmezse çözemezsiniz, orada da bir çürüme yaşanır. Hatta sorunlar ertelenir. Biz bukutuplar arasında gidip gelmek zorunda değiliz. Sağcı-solcu, erkekçi-kadıncı veya işteliberal-dogmatik. Tanımlarımızı düzeltmek zorundayız. Önderliğin yeni felsefesine göre detartışmak zorundayız. Onun için Önderliğe bu yeni ideolojiyi geliştirdiğinde, siz çokyumuşak bir şeye gidiyorsunuz, hatta uzlaşıyorsunuz diyenler oldu. Önderlik dedi on yılsonra kimin radikal bir proje sunmuş olduğunu görürüz. Ki öyledir de. Önderliğin sunduğuproje bir aradalığı savunuyor doğru, ama mücadeleyi de savunuyor. Ama sorunuçözdüğünde sınıfsal yapının hepsini aşıyor. Bu ilkenin hepimizde uygulaması vardır. Yanibir aradalık, yine zıtların çatışması, bununla toplumlarda kurulmuş sınıf çatışmaları halenbu ilke ile ele alınıyor. Ve bu ilkenin sonucu da felakettir. Reel sosyalizmin çözülmesininsebebi bu ilkedir. Bir arada olarak ele aldığı bütün ilişkileri merkezileşmeye doğru azaltmış,stratejik gördüğü şeyleri çatıştıra-çatıştıra merkezi güç biriktirmeyi ele almış, insanları,sınıfları, cinsiyetleri çatıştırmış, buradan biriktirdiği güçlerle devletleri oluşturmuşlardır.Yani çok bilinçlidir. O nedenle radikallik ve bir aradalık kavramlarını kullanabiliriz.Mücadelecilik ve bir aradalığı kullanabiliriz. Ama eski dar çıkmazdan çıkmamız gerekir. Budersi nerede anlattıysam, soruyoruz, size de soralım; çünkü düalist paradigmanın güzel birörneğidir. Biraz bir tarafı anlattın mı, müsaade var mı diyor, sen uzlaşmayı mı söylüyorsun,sonra biraz karşıtlığı anlatıyorsun, sen bir aradalığı dıştalıyor musun? Mantık o kadarşekillenmiş ki bizde, biraz diğerini öne çıkar hemen siyasal bir yoruma kayıyor, buuzlaşıcıdır ya da bu sekterdir diyoruz. Düalist paradigmada öyle hareket ediyoruz. Bizsekterlik ile uzlaşı arasında gidip gelmek zorunda olan toplumlar değiliz ki. Bu tecrübeyiçoktan edinmişiz. Sizler yaşamışsınızdır. Sekterliğin diğer ucu uzlaşıcılıktır, birbirineyapışık ikizler gibi. Dünya kadar yaşadık. En duygusal insanlar, sadece duygularıyla darhareket eden, duygu ve düşünceleri arasında denge oluşturamayan insanlar, mülayimgörünen insanlar en asabi insanlardır. En uzlaşıcı insanlar, en dar insanlardır. Değil mi?Kim kendisine sekter diyorsa, arka yüzüne bakın uzlaşma çıkıyor. Ben uzlaşıcıyım diyen50


insanlara bakın, liberalim iyi götürüyorum diyen arkadaşa bakın, olmadık yerdepatlamalar, intiharlar, kaçışlar çıkıyor. Bakın niye öyle oldu? Madalyonun diğer yüzü gibibir şeydir. Çünkü doğrusu o değildir. Bunlar birbirini tamamlıyor. İki yanlış bir doğruetmiyor. Bu yanlış bir konumlanmadır aynı zamanda. Önderlik felsefesinin referansalınmasından ziyade, kendini karşıdakine göre konumlandırma, ona göre şekillenmedir.Onun için o tartışmalara girmeyelim. Doğrusu radikallikle mücadele ve bunlar da biraradadır zaten. Hatta Önderliğin yaptığı gibi bir aradalığı sağlayacak mücadeleler vermekgerekir. Birbirini yok edecek biçimde değil. Bunu verirseniz sorunu çözdüğünüz gibi,stratejik olarak yaşamı, özgürlüğü, demokrasiyi doğal toplumla bütünleştirmeyi esasalıyorsunuz. Ve insanlığın bütün kazanımlarını da dıştalamadan üstlenebiliyorsunuz.Kurduğunuz toplumsal yapılanmada da, iktidarcı çatışmaları bitirebilirsiniz, çelişkilerideğil. Bunun tek yolu da budur. Bu ilke tersinden ele alınmalıdır.51


Diyalektiğin dört ilkesi değişti. Yeni felsefeyle bu diyalektiği ele almalısınız. Ama bakınfelsefeyi anlattık, halen dönüp anlatacağız doğal felsefeyi. Eğer felsefeniz, yani arkazemininiz böyleyse, diyalektiği uygulayın. Arka zemininiz, yani felsefeniz, Marksist-Leninist kalıyorsa, liberal kalıyorsa, devletçi sosyalist kalıyorsa, anarşist kalıyorsa sizdiyalektiği öyle ele alıyorsunuz, yoksa diyalektik yanlış değildir. Sınıf çatışmacısı iseniz,diyalektiğin dört kanunu da öyle ele alıyorsunuz demektir. Biz bu eleştirileri de Önderliğinson savunmalarından kaba materyalizmin aşılmasına dayandırarak yaptık, bizim degeldiğimiz gelenektir. Onun aşılmasına yönelik diyalektiğin tekrar kuruluşunu tartışıyoruz.Sonuçta doğru biz de bir diyalektik uygulayacağız. Ama dayandığımız temel felsefe farklıolduğu için diyalektiği neredeyse özde, ilke uygulamalarını özde uygulayacak kadar tekraruyguluyoruz.Savunma mekanizmasını nasıl geliştiriyorlar? Sen sınıf çatışmasını bir iktidar yapmatemelinde tutmazsan, diyorlar ki ‘<strong>PKK</strong>’liler sınıf çatışmasını bıraktılar,’, ‘Devletle veyakapitalizmle uzlaşmayı tercih ettiler.’ Böyle bir savunma mekanizması, bu düşüncelerde deyaygın olarak vardır. Sen bir şeyi değiştirdiğin anda müthiş bir savunma mekanizmasıortaya çıkıyor ve seni dıştalıyor, bastırıyor, eziyor. Biz diyoruz ki sınıf çekişmeleri vardır,ama sınıf çatışmaları iktidarla çözülmediği için -tecrübe çıkardık- üretim araçlarınıntoplumsallaştırılmasıyla çözersiniz. Ve diyoruz ki, sınıfın iktidara kavuşturulmasıyla değil,sınıfın demokratikleştirilmesi üzerinden sınıf olmaktan çıkartılması, iş bölümünedönüştürülmesi ile çözülür. Yani birçok yönden yöneliyoruz. Sınıfın alt basamakları olan,hiyerarşiye, hatta sınıfı besleyen ek hiyerarşilere, kadın-erkek hiyerarşisine, gençlikyaşlılıkhiyerarşisine bile mücadele açıyoruz. Şimdi tabii bunları izah etmen gerekiyor.Daha köklü bir sınıf mücadelesini yapıyoruz. Peki, savunma mekanizması nedir? Sen osınıfı yıkmak istiyor musun? İstemiyor musun? İstemiyorsan sen sınıf kavgacısı değilsin.Sebep Önderlikteki çelişki tanımı değişti. Sınıf çelişkisini de içeren toplum iktidar çelişkisi.Toplumun elini güçlendirecek güçlere ağırlık veriyor ve devletin elini zayıflatıyor. Önderlikçok sistematik olarak bunu yapıyor. Ulus kavramını devletten ayırdı. Devlet ulus, ulusdevlet, Önderlik demokratik ulus diyor. Yani ulusu devletten aldı. Boşadı onları.Geliştirirsek bu ilerleyecek. Sonra sınıfı devletten aldı. Nasıl aldı? Sınıfı devletten aldı. Dediki, bir sınıfın özgürlüğü devletle buluşmasından geçmiyor. Demokrasiyle buluşmasındangeçiyor. Demokratik üretimle buluşmasından geçiyor. Kadını zaten çoktan devletin elindenalmıştı. Gençliği de almaya çalışıyoruz. O da sürüyor. Peki, toplumun diğer kesimleri? Bizinanç gruplarına da daha demokratik bir sistemle yaklaşacağımıza inanıyoruz. Bakın hepsinedir? Bilinçli olarak devleti azaltma, toplumu çoğaltmadır ve bu sert bir kavgadır. Sonuçtabunu fark ediyor bazıları, Deniz Baykal onun için bağırıp çağırıyor. Siyasi partilerin altıboşalıyor. Bizde bile bazıları bağırıp çağırıyor. Başkanım elimizde bir şey kalmadı. ‘Biz buhalkı yönetemeyeceksek ne olacak, elimizde bir belediye var, siyasal parti iktidar içindeğilse ne içindir, zar zor bir koltuğa oturduk bırakın bu seçim döneminde biraz rahatyürütelim.’ diye bağırıyorlar. Ondan kaynaklanıyor. Hâlbuki başka yolu yoktur. Özel olarakişte sınıf mücadelesinde bizim değiştirdiğimiz şey şudur; önce üretim sisteminindemokratikleştirilmesi taraftarıyız. İktidara kavuşturulan hiçbir sınıf demokratik olmuyor.O zaten yalandır! İsterse en emekçi sınıflar olsun. Sonra üretim sistemi üzerindendemokratik sistemleri geliştirmek gerekir. Önderlik diyor ki, kar üretimi yanlıştır. Karüretimi anti demokrasi getiriyor. Ne diyor? Hizmet, iş, yaşam üretimi yapılabilir. Karadayalı olmayan üretim sistemi yapılabilir diyor. Öyle yapılırsa sanayi sistemi, ticaret, hertürlü kooperatifler de yapılabilir. Çok kafa karışıyor. ‘Nasıl kar üretmez?’ Siz bir mahallededöner sermaye şirketi kurun. Örnek olarak hastane, ona dayalı, fona dayalı eczane sistemi52


kurun, bütün mahalleyi oraya ortak edin, yaygın olarak tedavi olan parayı -ki ucuz da olurbirsüre sonra tekrardan o mahallenin ihtiyaçları için kullanın, bir süre sonra o hastanenindöner sermaye sisteminden bile eğitim okulları, kreşler açabilirsiniz. Birkaç kişinin cebinekar girmeden bütün toplumun kar üretmeden yaşamını üretebilirsiniz.Bu demokratiktir diyor Önderlik. Yani topluma dönüşen üretim sistemi demokratiktir.Sonra ek olarak tedbirler düşünüyoruz. Üretim aracının partileşmesinden,devletleştirilmesinden yana değiliz. Bireyselleştirilmesine de çoktan karşıyız. Şimdi üretimaraçlarının toplumsallaştırılması diyoruz. Üretim araçları toplumsallaştırıldıktan sonrahiçbir sınıfın sınıf olarak kalmayacağını düşünüyoruz. Bir iş bölümü olarak kalacağınıdüşünüyoruz. Şu anda <strong>PKK</strong>’de yaptığımız gibi birimiz lojistikçi olabilir, birimiz gümrüğebakabilir, üretim araçlarının üzerinde kimsenin hakkı olmayabilir. Çözüm önerilerimizfarklıdır. Sınıfın demokratikleşmesi mücadelesi temelinde bir dönüşüm yaşatma projesidir.İşte bunların arka dayanağı farklıdır. Felsefi bakış açısı olarak sen sınıf çekişmesigörüyorsan, bu sefer ona çözümler üretiyorsun. Toplum iktidar çelişkisi üzerindengörüyorsan, ona göre çözümler üretiyorsun. Seni yönlendiren felsefe çok önemlidir.Çözümlerin, önerilerin, mücadele yöntemlerin ve örgütlerin buna göre değişiyor. Birçokkonuda öyle oluyor.Üretim araçlarının ele geçirilmiş, bir de bunun devlete kavuşturulmuş halinin sınıfaözgürlük getirdiğini düşünüyorlar. Biz kendimiz yaşadık, birimize biraz fazla yetkiverildiğinde ilk yaptıklarımız neler oldu? Yetki paylaşılır mı? Diyorlar ki, bir sınıfı devletekavuştur, sonra özgürlükler paylaşılır. Proletarya adı altında komünistler neler yapmadı?İktidara kavuşturulmuş sınıf hayatta bir daha bunu paylaşır mı? Bu çok iyi niyet ve saflıktır.Emekçiyi iktidara kavuşturduğunda emekçilikten çıkıyor. Heval gelin özgürlüklerimizipaylaşalım. Elinize geçirdiğiniz mallarımızı paylaşalım. O da diyor ki, geçti benim daha çokalacağım intikam var. Bir beş on milyon öldüreyim. Hiç iktidarın özgürlük dağıttığıgörülmüş mü? Şimdi de Kürtler adına bunu savunanlar var. Hele Kürtleri iktidarakavuşturalım, iktidar dağıtacağız diyenler var. Barzani ailesine bakıldığında özgürlük değil,ihale dağıtıyorlar.Birçok etki altındayız, kendi alışkanlıklarımız bile engeldir. Zaman da alabilir. Örneğin birbakış açısı edinmek, onu yenilemek, paradigmayı ona göre anlamak, yavaş yavaşparadigmayı doğru bir örgüte dökmek zaman alabilir. Artık bütün bunlarda aksayanyanları düzeltmek, eleştiri-özeleştirimizi ona göre düzeltmek zaman alabilir. Halenarkadaşlar birbirine diyor ki, sende şu sınıfın özellikleri var. Sende toplumun özellikleriyok, sende iktidarın özellikleri var. Niye sanayi sınıfının özelliklerini esas alıyorsunuz ki?Yıllardır sende küçük burjuvalık özellikleri var, aydın özellikleri var, sende köylülüközellikleri var diyorsunuz ki? Belki de o sınıflar çok belirleyici değildir. Belki de daha genişsınıflar vardır. Hiç kimse demiyor sende tarım toplumunun özellikleri var. Veya sen doğaltoplum özellikleri yok diye sende duygu azdır diye eleştiri yapan bir arkadaş görmedim.Biraz kişiliklerimizde iktidar özelliklerini çözmeye başladık. Heval sende bu özellikyetkicidir. İlk savunmayı okuduğumuzda Önderliğin eleştiri-özeleştiri bölümünüokuduğumuzda yeni bir şey yok zannettik. Daha sonra bir daha okuduk. Müthiş birfarklılık var. Önderlik diyor ki, doğal diyalektik özellikler yoksa arkadaşınızı eleştirin.Bunun üzerinde iktidar kurmak için eleştirmeyin diyor.Emekçiliğin çok önemli bir değeri var toplumda. Birbirimizi emekçisin, emekçi değilsindiye eleştirmek güzeldir. Ama mesela sen niye daha az proletersin mesela küçük burjuvasın,hatta biraz daha köylüsün, sanayi sınıfının eleştirisidir. Birbirimizi mahvediyoruz. Biz dahasanayi sınıfının kutsallaştırılması üzerinden yoğun birbirine yönelimin yeni birtoplumsallaşma yarattığını görmemişiz. Etik ya da ahlakın sanayi sınıflarında olduğunainanmıyoruz. Emekçileşmenin çok zayıf olduğunu düşünüyoruz. Biz proletaryayı emekçi53


olarak çok az görüyorum, tamam patrondan daha emekçidir. Fakat hızla küçükburjuvalaşan bir özellik gösteriyor. Tarım sınıflarının çoğu köylülük de dâhil çok değerlidir.Aşılmaz, uzun süre aşılmaz. Hatta sanayiden daha fazla tarım sınıflarının toplumlarıtoplumsallaşmaya daha yakındır. Keşke biz sanayi sınıfı döneminde yaşamasaydık. Tarımdöneminde yaşasaydık, birbirimizi öyle eleştirseydik. Sen az plebsin, sende serflik az. Ozaman bile daha değerli olabilirdik. Hiç kabul edemediğimiz, yoğun eleştirdiğimiz, gittikçeçok güçlü aşılması gerektiğini düşündüğümüz bir kapitalist sınıf bölünmesinin içimizeyansımış tartışmalarını çok yoğun yaptık. Bu paradigma ile toplum iktidar çelişkisiüzerinden toplum adına eleştiri-özeleştiri vermek daha gerçekçidir. İktidarın birtamamlayanı olarak hangi sınıf özellikleri varsa, onu eleştirmek. O belki emekçiliği dahafazla geliştirilebilir. Bir davranıştır, ama hemen edinilmesi zaman alıyor. Bir platformyapalım, o eleştiriler halen devam edecek, biraz zaman alıyor. Yenisini kavrayıp uygulamazordur. Bir de günlük yaşam ilişkilerinde düşünün birçok şeyde, hatta bizce bu paradigmaiçsel oluşur. Duygu, düşünce dengesini oluşturan, dengesini yakalayan arkadaş var mıdır?Çok zor. Kendisiyle barışık yaşama, yaptığı ile söylediğinin bir olması, bunun üzerine özelçalışması gerekir. Hatta özgürlük sınırlarınız nedir? Denediniz mi hiç? Bağımsızdüşünceniz nereye kadar gidebilir? Bir şeyi korkacak kadar sorguladınız mı hiç? Bir de bukorkulacak kadar sorguladığınız şeyleri korkmayacak kadar söylediniz mi hiç? Hanidevrimciler en özgür insanlardı. Acaba ben bunu söylesem neler olur? Şu denge nedir?Bana nasıl yaklaşılır? Bu tür anlayışlar mı daha fazla hâkim oldu? Hatta gittikçe bununadına örgüt demeye başlıyoruz. Diyorlar ki burada dengeci yaklaşacaksın, burada böylesöyleyeceksin, sen bunu söylediğin için seni mahkûm ediyorum. Sonra bu bir örgüt anlayışıdeğildir, bir iktidarlaşmadır. Bir toplumsallaşmanın içerisinde o özgürlüklerden oluşan birörgüt oluştursak, hiçbir örgüt hiç kimseyi korkutmasa. Bunu kurabilir miyiz? <strong>PKK</strong> ağırlıktaböyle yaşadı. Ne zaman ki siyasal dengeler, oyunlar, yetkicilik ağırlık kazandı, bozulmalar,yer-yer aşınmalar yapıldı. Bunlar yine aşılabilir. O zaman yine aynısının kurulmasındangeçiyor. O toplumsallaşma üzerinden oluşturmak, bunun paradigmasını da uygulamakzordur tabii. O zaman eksiklikten arınacak bir katılım biçimini göstermesi gerekir. Çokçatıştık, politik yanlışlıklar olarak, çok uzlaştık, politik uzlaşmalar olarak, toplumsallığızayıf bıraktık, çok yönlü kişilik özelliklerimizi geliştirmedik, ideolojiyi, ideolojikmücadeleyi bazen sadece Önderliğe bıraktık. Paradigmayı, felsefeyi çok az anlayacağımızıdüşündük, az uyguladık. Bütün bunlar hep bizi çeşitli sorunlarla karşı karşıya bıraktı.Şimdi biz felsefeyi veriyoruz ya arkadaşlar da diğer derslerde indirgeme yapar. Diğerderslerde de faydalanacaklar, ayrıca da tartışacaklar. Mesela biz dedik ya demokratikekonomik ayaklarının kurulması gerekir, bunun tartışılması gerekiyor. Sınıfsal bakışaçısıyla ekonomik üretim araçlarına bakış açısı açısından, örneğin o yeni bir felsefik bakışaçısı zaten onu uygulayacaksın. Diğer konularda da olacak.Ekonomik ayak zaten şimdi uygulamasını yapmadığımız için hepsi felsefi tartışma olarakkalıyor. Ama uzun sürer. Mesela karmaşıklaşmış ekonomik araçlarının demokrasigetirmediği söyleniyor. Örneğin şu anda otomatik sanayiye geçiliyor. Üretim araçlarınınsahibi bile üretim sistemi üzerinde hâkim değil. Birkaç uzman dışında bilmiyor, öylearaçlar var. Sanayi sistemi teknoloji sistemi öyle bir noktaya gitti. Şimdi diyorlar budemokrasi getirmiyor. Eskiden sanayi sisteminde şöyle bir şey vardı. Bölümlereayırıyorlardı, hâkimiyeti öyle azaltıyorlardı. Anti demokrasiyi öyle yaratıyorlardı. Hangibölümdeysen orayı biliyordun, geneli sorgulamıyorlardı bile. Yani bu fabrikanın sistemiböyledir diyemiyordun. Şimdi bu da aşıldı. Bir düğmeye basılacak tabii çok karmaşık birdüğme sistemi onu sadece birkaç tane uzman biliyor. Diyorlar ki, bu üretim sistemininkimin elinde olduğundan önce bu üretim sisteminin kendisini demokratikleştirmek gerekir.Basit, denetlenebilinir ama verimli bir üretim sistemi olmalı. Basit derken insanınalgılayamayacağı kadar karmaşık değil. Ama denetlenebilecek kadar basit. Yani54


demokratik denetime alınabilecek kadar basit. Acaba o üretim sistemi anti demokrasi miyaratıyor yoksa demokrasi mi yaratıyor? Tabi daha sonra o üretimin paylaşımı, üretiminmülkiyet ilişkileri o üretimin sınıfla bağları tartışılıyor. Şimdiki sendika sistemi tartışılıyor.Şimdiki sendika sisteminin siyasal partinin gölgesinde yedeği olduğu açıktır. Bütünpartilerin de toplum odaklı partiler hariç, devletin bir yedeği olduğu düşünülürse,çıkmazdadır. Düşünün bütün sendika yöneticileri bir siyasal parti yöneticileri kadaretkilidir. Ama emekçi sınıfların özgürlüğü gelmiyor. Bizim memur sendikaları var. Yanındaçalışan çaycısının işçi sendikalarına üye olmasına izin vermiyor. Diyor ki sen gidipsendikaya üye olursan, seni kovarım. Nasıl bir emekçi sınıf sendikasıdır? Alakası yok.İktidarcılaşmış. Böyle bir sistem var. Önderlik emek konfederasyonu dedi. Yani emeğintoplumsal üretimi dedi. Hatta emek tanımını sınıf tanımlamaları içinde yapmadı. Marksistemek tanımını küçük burjuva artı değer emek teorisi olarak yorumladı. Yetersiz gördü.Toplumsal üretim sistemi olarak tanımladı. Mesela Önderliğe göre bir çocuğungülümsemesi bile üretime katılır. Bir annenin hiçbir zaman bir ömür boyu hiçbir ücretalmadan, ama çok yoğun olarak ürettiği emek de toplumsal üretimdir.55


Önderlik kadın ve anne tanımlamasını yaparken ısrarla söylüyor, hiç ömür boyunca maaşalmamışsa, onun emeğine emek demeyecek miyiz? Artı değer teorisi üzerinden, en sonsınır olarak Marksizm’de kalan emek değer teorisi üzerinden cevap veremezsiniz, çünküsınıf olarak tanım yapılmıştır. Toplumsal üretim derseniz, böyle tanımlayacaksınız. Şimdisizin komünler var. Herkes yaşama katılıyor. Yönetici de bir emekçidir, komündeki herarkadaş bir emekçidir. Biri biraz bir şeyden fazla anlıyorsa sorun değil, üstünlük kurmadano da katılır. Öyle yaparsanız toplumsal üretimin bütün güçlerinin demokratik veözgürlükçü katılımını sağlarsınız. Bir sınıfın daha fazla katılımını değil. Onun için bizdebütün güçler toplumsal emek olarak görülür. Yani bazen arkadaşlar söylüyor, kadın vegençlik şöyle değil. Toplumda çoğunluk oluşturuyorlar ve bir de iyidir, hoşturlar. O zamanbunlar toplumun öncü gücüdürler, öyle değil. Toplumsal üretim tanımı yaptığımız içinsınıfsal üretim gücü üzerinden değil. Onun için sınıfı da daha fazla da kadını da çünkütoplumsal üretimin önemli bir kısmı kadına aittir. Sonra gençliğe, çok önemli bir kısmıgençliğe aittir. Emekçi kesimleri çok önemli bir kısmı aittir. O zaman doğal olaraktoplumsal üretim güçlerinin tanımı artıyor. Hatta Lenin’in sınıf tanımı, Önderliğin sınıftanımına yetmez. Onun aşıldığı boyutlarda sınıfı tanımlayacaksın. Mesela üretimaraçlarına göre mi sınıfı tanımlayacaksın yoksa toplumsal iş bölümüne göre mi sınıfıtanımlayacaksın. Artık o sınıfın oluşumu ve aşılması üretim araçları ve iktidara göre mitanımlayacaksın? Toplumsal özgürlük düzeyine ve toplumsal üretim gücüne göre mitanımlayacaksın? Yani ben sadece değinmeler yapıyorum. Mesela karın ortadankaldırılması acaba artı değere hâkim olarak kar ortadan kaldırılır mı? Kaldırılamıyor.Üretim araçlarının mülkiyetini nereye bağlıyacaksınız? Bazıları bireysel mülkiyete diyor,bazıları diyor hayır toplum adına dar bir gruba, yönetime bağlayacaksınız. Bunun adına daparti olsun diyorlar. Ve bunun adını ısrarla savunarak kamulaştırma diyorlar. Bazılarıkomünizmi biraz uzatıp böyle olsun diyorlar. Önderlik onun için komünizm demedi,komünalizm dedi. Tabii doğru uygulanırsa, komünalizm komünizm mantığını da içerebilir.Ama doğrusu şudur; üretim araçlarını toplumun kararlaşma süreçlerine bağlamak gerekir.Böyle yaparsanız gerçek anlamda mülkiyet ilişkilerini engelleyebilirsiniz. O toplum ondansonra ne kadar üretiyor, nasıl dağıtıyor, bir tanesine biraz veriyor. Bana bir kitap verilmesibenim o kitabı okumam, hatta o kitabın sahibi olmam hiç sakıncalı değil. Artık bunlarekonomik tartışmalardır. Ben sadece birkaç değinme yapıyorum.Bilgiyi biz üretirsek bir sorun olmaz. Ve var olan üretilmiş bilgiyi doğru kullanırsak sorunyaratmaz. Bu yüzden halen söylüyorsunuz. Bilim iktidar ilişkisi aşılmıyor. Bu sebepleiktidara bulaşmış bilim, sendeki çok doğal özellikleri yok sayabiliyor. Bak sen rüyagörüyorsun, duyguyu yaşıyorsun vücutsal yapında duygu doğal olarak var. Anatomi vediğer bilimleri de tartışacağız. Onların bile kuruluşu iktidar sistemine hizmet eder şekildekurulmuş. Diyorsun ki düşünce nasıl oluşur? Ve sana beynin mutlak hâkimiyetinde biraçıklama yapıyor. Aslında yönetime hizmet eder tarzda açıklıyorlar. Anatomi isedüşüncenin nasıl oluştuğunu yüz yıl önce bulmuş. Ama dile getirmiyor. Bak şu andagenetik bilimlerde öyle ilerlemeler var ki, birçoğunu din sakıncasından dolayı dilegetirmiyorlar. İşte bak kuantum fiziğinde müthiş bir gelişme var. İstersek bu gelişmeyiözgürlükçü düşünceleri geliştirmek için kullanırız. Eğer biz geliştirmezsek, başkaları başkaşeyler için kullanacaklar. Toplumu daha iyi yönetmek için ezenler ne yapıyor? Bio-iktidarıderinleştirmek için kullanıyorlar. Şu anda neredeyse sömürülmemiş duygumuz kalmamış,içine girilmemiş duygumuz kalmamış. Halen ikisini de bir araya getiremiyoruz. Ezenler deböyle kullanıyor ve bu alanda uzmanlaşıyorlar. Bu nedenle bilgiyi tekrar kendimizinkurması gerekir.56


felsefesi, bunu daha fazla ele alsa daha doğru olamaz mı? Önderlik bunu yapıyor. Bununiçerisinde bir bölüm olarak varlık koşulları olarak madde ve düşünceyi tekrar tartışacağız.Önderlik de tartışıyor. Önderlik canlıcılık meselelerini bütün toplumu, bütün maddeleriiçerecek şekilde tartışıyor. Sonra bunların çok köklü bir özgürlük yorumunu yapıyor vevarlığın oluşumunu tekrar tartışıyor. O nedenle aslında Önderlikteki tartışma neolduğumuz, nereden geldiğimiz, kendimizi bilmemizin yöntemi Önderlik felsefesinintemelini oluşturuyor. Önderlik bu konuda yorumlar yapmaya başlıyor. Mesela kozmosdiyor, kuantum diyor. Kozmosla en genel yorumu ele alıyor. Felsefe, teori dâhil en sonbilimsel verileri alıyor. Felsefi harmanlamasını yapıyor. Ve biz kimiz sorusuna cevaplararamaya başlıyor. Verdiği bir cevapta, biz mikro kozmosuz diyor. Evreni anlamakistiyorsanız, en küçük yapı taşı olan insandan anlayabilirsiniz diyor. Yani sorularınacevaplar vermeye başlıyor. Bu anlamda Önderliğin soruları, cevapları idealist vemateryalist felsefeyi kapsayacak şekilde aşıyor. Onun için doğal felsefe daha köklüsorularla uğraşmaya başladı, çünkü zaten bunların bölünmesi, uygulanması yaşanıncadaha köklü bir ele alma başladı. Biraz daha özelleştirirsek doğal felsefe de ben kimimsorusuna cevap arıyor. Bu soruyu yeniden tartışmak gerekecek ama vereceğimiz cevaplardeğişmelidir. Biz maddeden mi yoksa düşünceden mi geliyoruz? Bizde ruh mu beden mibirincidir? Bu sefer de bunu mu tartışacağız? Hayır! Bu sefer biz nereden geliyoruzsorusuna bazen felsefi, bilimsel, kuantumik, duygusal, sezgisel cevaplar aramayabaşlayacağız. Gerçekten biz nereden geliyoruz? Bilmiyorum herkes bu konuda bir şeylersöyleyebilir. Mutlak bir doğru söylemiyorum. Tek hücrenin geliş kaynağı söyleniyor. Hattatek hücrenin sudan olduğu söyleniyor. Önderlik burada farklı bir diyalektikle açıklıyor.Evrenin oluşumunu varlık yokluk çelişkisi üzerinden açıklıyor. Yani varlık yoklukdüalizmini, yani doğal düalizmin üstünlüğünü değil diyor ki en genel anlamıyla varlıkyokluk karşısında bir dirençtir. Evreni bu şekilde izah etmeye başlıyor. Biraz daha benkimim sorusuna götürerek kendini tanıma üzerinden evrenden sonra doğa ile ele almayabaşlıyoruz. Yani ilk moleküler yapının nasıl olduğunu, ilk hücrenin nasıl olduğunu, evrenleilişkisi, hatta evrenin nasıl oluştuğu tartışmaları üzerinden daha yakın bir şekilde bizimdoğadan geldiğimizdir. Şimdi doğa felsefesi bunu uzun-uzun yorumluyor. Önderlik diyorki, insan doğanın akıllı bir uzantısıdır. Bunun için insan doğaya üstün değildir. İnsandoğadan ayrıştığı kadar farklılaşmıştır. Farklılaştığı kadar, yeteneklendiği kadarsorumlulukları vardır. Ve hiçbir şekilde insanla doğa arasındaki çatışma doğru değildir.Özellikle bunun iktidarlaşması hiç doğru değildir. Çünkü insan doğayı içinde taşıyarakgelir. Doğadan özgürlük alır. Daha sonra akıllı bir tür olarak gelişmesiyle de doğaya birçokşey verir. İnsan düşüncesinin doğaya kattığı çeşitlilik çok müthiştir. Bunun aynısı canlıtürleri için de geçerlidir. Mesela insanı doğasal bir varlık olarak düşündüğümüzde hiçbirşeyi cansız olarak göremezsiniz. Bu, Önderlikteki cansız madde yoktur anlayışıdır. İlla kicanlı dediğimizin insan gibi etli, canlı, kanlı olması gerekli değildir. Bu bizimyorumumuzdur. Buna göre canlı dediğimiz insan, hayvan, bitki ve mantardır. ŞimdiÖnderlik diyor ki, öyle bir şey yoktur. Oluşum diyorsanız oluşum, sezgisellik diyorsanızsezgisellik kendi hareket kanunları diyorsanız kendi hareket kanunları şeklinde bütün canlıve cansız ayrımını yapmadan, bütün doğanın organik bir yapı olduğunu görürsünüz.Hatta Önderlik evreni insanın nefes alış verişi gibi açılıp kapandığından bahsediyor. Hattadiyor ki, evrende mi nefes alıyor? Burada Önderlik idealist olarak evreni bir insanabenzeştirmiyor. Ama canlılık kavramını Önderlik doğasal olarak genişletiyor. Biz tür olarakda farklılaşmaya başladıktan sonra bir tanımlama geliştirmişiz. İnsan türünün gelişimiyaşanmış. Ama uzun süre insan türü ayrışma yaşamasına rağmen, üstünlük kurmamış.Çatışmış, yenilmiş, sel felaketlerine uğramış, hatta insanlar birbirini yemiştir. Zaten bunlarçelişki ve çatışmalardır. Ama iktidar gibi sistemli, bilinçli, bazı üretim araçlarına dayalıyapılmamıştır. Hiçbir zaman mesela sınıfsallaşmaya kadar iktidara dayalı doğa sömürüsüyapılmamıştır. Bu aradaki insan ile doğanın bütün ilişkisi farkındalık ve bir aradalığa58


dayanır. Bütün türlerde hemen-hemen yaşandığı gibi yani tür olarak ayrışıyor, hattayetenekleşiyor da. Ama bunu üstünlüğe dönüştürmüyor. Aynı doğa ile ilişki ve kopuşbiçimi toplumsallaşmasını geçecek.Bunun daha iyi anlaşılması için burada kadın devreye giriyor. Doğal felsefe zaten kadınsızanlatılamaz. Ana ve etrafındaki toplumsallaşma ilk kendinde farkındalık olmasına rağmen,kendisini hiç doğadan ayırmıyor. Hatta onun bir uzantısı olduğunu bilir, bundan dolayıüstünlük kurma yarışına girmiyor. Bu ilişki biçimi toplumsallaşmasına karakter verir. Yanikadın baştan beri toplumsallaşmada şu ilkeyi oluşturur. Başka türlerden farklı olduğunuanlar, fakat onlara karşı üstünlük ihtiyacı duymaz. Yeteneğinin farkına varma, bunueşitlikçi, adaletçi, özgürlükçü bir toplum sistemi olarak kurma hâkimdir. Yoksa iktidarcıdeğildir. Özellikle geldiği kaynakları kurutma değildir. Mesela hiçbir zaman üstünlüksağlamaz. Tesadüf değil, halen Amargi deniliyor. Anaya dönüş, özgürlüğe dönüş,özgürlükle anaya dönüş birdir. Doğaya halen toprak ana denir. Hiç kimse toprak babademez. Bu tesadüf değildir. O dönemden kalma kavramsallaştırmalardır. Toplumsallaşmada böyle gelişir. O nedenle kadında insanlara üstünlük kurayım düşüncesi yoktur. Herkesiyaşama katma düşüncesi hâkimdir. Bunun organizasyonunu da yapalım demiştir. Bunagönüllü otoriterlik diyorlar. Yani yönetim olgusu doğru ama iktidarcı olmayan bu gönüllüotoriterliktir. Toplum organizasyonunu bununla sağlıyor, bu çok önemlidir. Ekolojik dengekurulmuş, ekolojik ilke işlemiştir. Doğadan gelirken eşitlikçi özgürlükçü gelmiştir. Aynısistemi kendi içinde de kurmuştur. Bu sistem de dışarıya eşitlik ve özgürlük getirmiş. Zatenekolojik dengeyi bozduk, sonra sınıfsallaşmayı başlattık, daha sonra bu dışarıya da yansıdı.Aynı ilişki biçiminin çok muazzam şekilde türler arasında da olduğu söyleniyor ve insanında türlerin evrim sürecinin son halkası olduğu söyleniyor. Bu anlamda üstün bir halkadeğildir. Son bir halka, akıllı bir halka ve hatta insanın genel olarak türlerin evrimsürecinde toplumsal bir ürün olduğu ve tüm türlere karşı sorumlu olduğu söylenir.Özellikle akıllı olduğundan dolayı söyleniyor. Sömürge üstünlük denilmiyor.59

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!