Batıl İnançlarİNANIYORUZ AMA NEYE?Pek çoğumuz merdi<strong>ve</strong>n altından geçmemeye özen gösteririz. Çünkü buyüzden başımıza kötü şeyler gelmesinden korkarız. Peki, sadece merdi<strong>ve</strong>naltından geçmek mi başımızı belaya sokar acaba? Batıl inançlarımızın sesinebirkaç dakika kulak <strong>ve</strong>rmek pek çok başka uğursuzluk alametinden desakınmamız gerektiğini hatırlamak için yeterlidir. Ne dersiniz?Batıl inançlarımızın listesi böyle kabarık; zihinlerimizde işgal ettikleri yer debir o kadar geniş olunca bunların birkaçına değinmeden geçmeyelim istedik.22Merdi<strong>ve</strong>n altından geçmek: Aslında bubatılın temeli Hıristiyanlık inancına dayanıyor.Merdi<strong>ve</strong>n, dayandığı yüzeyle ya da tabanlabir üçgen oluşturur ki bu da Hıristiyanlıktaki“teslis” yani “kutsal ruhun üçlemesi”ni simgeler.İnanışa göre bu kutsal alanagirmek günahtır <strong>ve</strong> uğursuzlukgetirir. İşte merdi<strong>ve</strong>n altından geçmeninuğursuzluğunun aslı astarıböyle!Kara kedi mi gördünüz?: Derhaloradan uzaklaşın. “Niye?” diyesoranlara da elbette ikna edici biraçıklamamız var (!). Eski Mısır’dakedi kutsal bir hayvandır. O kadarki bir kedi öldürmeniz hayatınızabile mal olabilir. Ortaçağda isekedilerin eski Mısır’dakine oranlaepey prestij kaybına uğradıklarınıgörmekteyiz. Ortaçağ zihniyetinehâkim olan engizisyon özellikle kara kediyibüyücülük <strong>ve</strong> satanizmle ilişkilendiriyor;ruhunu şeytana satmışkişilerin ruhunun birkara kediye geçtiğine<strong>ve</strong> kara kedinin o andansonra kötülüklerisıralamaya başladığınainanılıyordu. Görüldüğügibi bu batılın kökenide Hristiyan kültürüneait.Hapşırana neden“Çok yaşa!” deriz?:Sadece bizim kültürümüzdedeğil; batı kültürlerinde de hapşırana“Çok yaşa!” deme geleneği vardır. Bugeleneğin de batıl bir kaynağı var. Kaynaklarınbelirttiğine göre, eski insanlar Tanrı’nın insanıyaratırken kendi ruhundan üflediğine <strong>ve</strong>insana hayat <strong>ve</strong>renin asıl bu soluk olduğuna,bu soluk bedende bulundukça yaşamın devamedeceğine inanırlardı. Hapşırınca meydanagelen kasılma hareketiyle soluğun durması sonucubedene hayat <strong>ve</strong>ren o soluğun bedendenkaçıp gideceğinden korkulurdu.Bazı Roma kaynaklarında isekonu ile ilgili olarak: Hapşırıncabeyinde meydana gelen vakumunbazı kötü ruhların içeri girmesinefırsat <strong>ve</strong>rmesinden korkulduğubilgisine rastlanıyor.Ayna kırılırsa: Batıl inançliteratürüne göre ayna kırılması,ya yedi yıl uğursuzluk yada yakınlarınızdan birinikaybedeceğiniz anlamına geliyor.Bu nedenle de kırık aynanınparçaları ya bir an önce gömülmeliya da evden derhaluzaklaştırılmalı. Peki, acaba bu batılın kaynağıne?Henüz aynanın icat edilmediği dönemlerdeinsanlar, parlak yüzeylerde havuzlarda,göllerde görüntülerinin yansımasını seyreder;eğer görüntü dalgalanırsa bunun bir felaketişareti olduğunu düşünürlermiş. Eski Mısır<strong>ve</strong> Yunan’da sırf bu inanış yüzünden kırılmazmetal aynalar yapılmış. Bunları kullananlarda böylelikle görüntülerini garanti altınaalmayı başarmış. Camcılığın daha ileri olduğuRoma’da ise aynakırılma vakalarındatabii olarak görülenartış, kırılan aynanınkötü talih işaretiolduğu inancını dakuv<strong>ve</strong>tlendirmiş.Asuman BAYRAM
TÜRKÇEYE BAYRAM HEDİYESİDr. Hüseyin Yeniçeri<strong>Dil</strong> Bayramımızın yetmiş yedinci yıldönümünde Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Türk<strong>Dil</strong>i dergisini, söyleşi özel sayısı olarakçıkardı.* Dergi, içeriği, <strong>Türkçe</strong>ninsorunlarına eğilişi <strong>ve</strong> kamuoyunasunulan uyarı <strong>ve</strong> önerileriyle tam birbayram hediyesi olmuş. TDK BaşkanıProf. Dr. Şükrü Halûk Akalın, derginin“Sunuş” bölümünde, “<strong>Türkçe</strong>üzerinde düşünenlere, <strong>Türkçe</strong> için birşeyler yapılması gerektiğine inananlara,yüreğinde <strong>Türkçe</strong> sevdasınıyaşatanlara, eserlerinde <strong>Türkçe</strong>konusuna yer <strong>ve</strong>renlere, dilimizinçeşitli dönemlerini araştıranlara,<strong>Türkçe</strong>nin en güzel örneklerinieserlerinde kullananlara sözü bırakalımistedik…” diyerek özel söyleşisayısında kendileriyle konuşulankişilerin niteliğini açıklıyor. Akalın,söyleşilerin konusunu birkaç sorubelirleyerek sınırlandırdıklarını dasözlerine ekliyor.Kendileriyle söyleşi yapılan kişileresorulan sorulardan ilki “<strong>Türkçe</strong>ninbugünkü durumu, geleceğihakkında görüşleriniz nelerdir?”olmuş. Bu soruya eski Millî EğitimBakanlarımızdan Hasan Celal Güzel’in<strong>ve</strong>rdiği karşılığı son derece anlamlıbuldum. Güzel, “<strong>Türkçe</strong>nin kesinlikledünyanın en zengin <strong>ve</strong> güzel diliolduğunu düşünüyorum.” (203)dedikten sonra dilimizi önceArapçayla, sonra Batı dilleriylekarşılaştırıyor. Arapçayı da “zengin” <strong>ve</strong>“güzel” sıfatlarıyla niteliyor <strong>ve</strong> bu dilinkutsallığına değiniyor. Batıdilleriyle karşılaştırıldığında yazı diliolarak <strong>Türkçe</strong>nin eskiliğine dikkat çekiyor:“(…) bundan bin yıl önce Divanü Lügati’t Türk yazıldığında Avrupa’dadoğru dürüst bir dil konuşulmamakta.”diyor. <strong>Türkçe</strong>nin sözlüğü yazılmaaşamasına geldiğinde şu anda dünyanınen yaygın dili olan İngilizcenin dahaoluşmadığını belirtiyor.Hasan Celal Güzel’in üzerinde durduğubir nokta da <strong>Türkçe</strong>nin dünyanın enyaygın dilleri arasında ikinci sıradaolduğudur. Bilindiği gibi konuşaninsan sayısına bakılarak birçokyayında dilimiz beşinci sırada gösterilmektedir.Güzel, <strong>Türkçe</strong>nin “LinguaFranca” özelliğini göz önüne alarakÇince <strong>ve</strong> Hintçenin yalnızca doğduğubölgede konuşulduğu için yaygın dilolmadıklarını, İspanyolca konuşanlarınsayıca <strong>Türkçe</strong> konuşanlardan yirmimilyon az olduğunu, bu nedenle<strong>Türkçe</strong>nin İngilizceden sonra doğduğutoprakların dışında konuşulan ikinciyaygın dil olduğunu söylüyor. Aynısoruya <strong>ve</strong>rdiği cevapta Prof. Dr. BilalYücel, <strong>Türkçe</strong>nin yayılma alanınınkuzeyden güneye 3000, doğudan batıya7000 km. olduğunu belirtiyor (337).Bu durumda <strong>Türkçe</strong>nin yüz ölçümü 21milyon km² olmaktadır.Güzel, <strong>Türkçe</strong>nin bugünkü durumuüzerinde dururken GenelAğ sözlükçülüğünün başlamasının<strong>Türkçe</strong>yi yaşayan bir dil durumunayükselttiğini, şu anda hazırlanmaktaolan Büyük<strong>Türkçe</strong>Sözlük’ünheyecan<strong>ve</strong>rici boyuttaolduğunuda belirtiyor:“Banasöylendiğinegöre beş yüzbin kelimelikbirsözlükolacak.” (206).Talat Sait Halman ise Akalın’dan aldığıbilgiye göre, “İnternette 600.000 kelimelikbir büyük <strong>Türkçe</strong>sözlük hazırladık.” demiş.Öğrendiğimize göre 580.000 sözcükkapsayacak bu sözlük baskıyahazırlanmaktadır.Kendileriyle söyleşi yapılan bilimadamlarına yöneltilen ikinci soruşöyle: “<strong>Türkçe</strong>nin bilim dili olmasıiçin neler yapılması gerekir? Bununiçin TDK <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsitelerin rolü neolabilir?” Bu soruya en çarpıcı cevabıProf. Dr. Bilal Yücel <strong>ve</strong>riyor: “<strong>Türkçe</strong>zaten bilim dili; üstelik başka pekçok dile nasip olmayan üstünlükle,dünyadaki en eski bilim dillerindenbiri. Elimizdeki hacimli en eskimetinlerimiz olan Köktürk Yazıtları’nabakalım. Onlar, okullarında eğitimöğretim<strong>ve</strong>ren bir milletin edebiyat<strong>ve</strong> tarih bilimi alanlarına özgü edebî<strong>ve</strong> bilimsel anıtlarıdır.” (343) Bilimdilimizin genel sorununun terimbirliğini sağlayamamak olduğunuifade eden Yücel, TDK’nin ürettiği250.000’in üzerindeki terimle üstüneÖnerdiklerimizdüşeni yaptığını, sorunun, üretilen<strong>Türkçe</strong> terimleri yeterli bulmayarakkullanmayan öğretim üyelerindenkaynaklandığını vurguluyor.Söyleşilerde yöneltilen üçüncüsoru ise “<strong>Yabancı</strong> dille öğretiminyapılması <strong>Türkçe</strong>yi nasıl etkiliyor<strong>ve</strong> yabancı sözcüklerin dilimizdeartan bir şekilde yer almasını nasıldeğerlendiriyorsunuz?” şeklindedir.Hasan Pulur, “<strong>Yabancı</strong> dille eğitim,bence <strong>Türkçe</strong>yi öldürür.” diyor. HasanCelal Güzel, “<strong>Yabancı</strong> dille eğitim sonderece büyükzararlara sebep oluyor.” demektedir.Nurettin Demir, “Eğitim gibi çokönemli bir alanda Türkiye’nin kendiana dilini geri plana itmesi gariptir.”değerlendirmesini yapıyor. En isabetlideğerlendirme ise Sümer Ezgü’den:“<strong>Yabancı</strong> terimlerin günlük yaşamdakullanımı tabii ki artıyor. Bunun içinfarkındalığı artırmak lazım. Gençliğineğitildikleri dille, konuştukları dilinfarkındalığını artırmak. Çünkü zamanlayabancı terimlere kulağımız alışıyor.Ve günlük yaşamda yerini alıyor. <strong>Dil</strong>sevgisini hissetmek öz <strong>Türkçe</strong> terimlerintınısını, titreşimini hissetmek <strong>ve</strong>bunun mutluluğunu yaşamak öz dili deyaşatır.”<strong>Yabancı</strong> sözcüklerin dilimizde artan birşekilde kullanılmasını ise Ezgü şöyledeğerlendiriyor:“Dünyayla iletişim için yabancı dilingereğine inanıyorum. Ancak doğumgününü “İyi ki doğdun!” yerine“Happy birth day!” diye kutlamayı daanlamıyorum. “Arabada bebek var!”uyarısını, “Baby on board!” olarakyazmayı algılayamıyorum. Türkiye’deyaşayan sıradan bir vatandaşın, “Benarabada bebek olduğunu neredenbileyim? İngilizce yazmış.” diyesavunma hakkı doğmaz mı? Çünkü buönemli uyarının İngiltere’de <strong>Türkçe</strong>yazılması gibi komik bir durum!Galiba kendimizi değersiz görüyoruz<strong>ve</strong> yabancı terimlerle bilinçaltımızıtamir ediyoruz. Bu aşağılık duygusundansıyrılmalıyız.” (376)<strong>Türkçe</strong>ye hizmet böyle olur! <strong>Türkçe</strong>ninsorunlarını ortaya koymak böyle olur!Bir söyleşi demeti olan Türk <strong>Dil</strong>idergisinin Eylül sayısı, can damarımız<strong>Türkçe</strong>ye can suyu katacak yetkinlikte.<strong>Dil</strong> Bayramı yıldönümünde en güzelhediye! TDK’yi kutluyorum!23