Bilim Evrim ve Kur'an - Prof. Dr. Hüseyin Atay Resmi Web Sitesi

Bilim Evrim ve Kur'an - Prof. Dr. Hüseyin Atay Resmi Web Sitesi Bilim Evrim ve Kur'an - Prof. Dr. Hüseyin Atay Resmi Web Sitesi

huseyinatay.com
from huseyinatay.com More from this publisher
13.07.2015 Views

Bilim, Evrim ve Kur’anProf.Dr.Huseyin AtayNisan 2009Peygamberlerin getirdiği dinler, peygamberlerin ölümlerinden sonraasıl mecrasından, amacından saptırıldılar ve din adamları kendi havalarınagöre dini öğretileri yorumladılar ve aslını görünmez hale getirdiler.Yorumcuların sözleri Tanrı sözü olarak kabul edilerek uygulandıkları içininsanları yordular, bıktırdılar. Ve sonuç olarak aklını kullananlar da ouygulamaları din kabul etmediler ve dinlerini bıraktılar. Diyorum ki; aklınıkullanan bu dinleri reddeder, ancak akıllı olan Tanrı’yı reddetmez. Tanrı ilebu dinleri birbirinden ayırmak gerekir.Burada Alman profesörü Dr. Otfried Höffe’ye 1 çok teşekkürediyorum. “İslam’ı Yeniden Anlama” kitabımdan dogmatik 2 olmadığımıanlamış ve bunu yazısında ifade etmiştir. Dogma herhangi bir sözüaraştırmadan tartışmadan benimsemek, doğruluğunu kabullenmektir.Doğrusu, ben dogmatik olmayışımı Kur’an’a borçluyum. Çünkü Kur’an,insanın düşünmesine, tartışmasına, aklı kullanmasına çok önem veriyor.İnsanın doğasında iki temel güdü veya eğilim insan yapısına egemenolarak bulunmaktadır. Birincisi varlıksal yapısını güven altına almak,kendini güvene alacak, kendine yardımda bulunacak birini bulmagüdüsüdür. Bu onu Tanrı’yı bulmaya götürür. Aslında bu güdü bütüncanlılarda vardır. Bitkilerin yaşamlarını sürdürmek için suya ve güneşegereksinim duydukları gibi hayvanlar ve insanlar da kendilerini güvendetutacak sığınaklara eğilim gösterirler. Canlılar varlıklarının sürekliliğinisağlamak için öz varlıklarının ardından yerlerine geçecek soylar ortaya1 Liberale Demokratie, Kulturen und Religionen, 13- 14, Juni 2005/Berlin 10.2 Dogma: Herhangi birinin sözünü sınamadan doğru kabul etmeye felsefede sanı, dinde inanç denir. İkisi dedenenmediği için bilim ifade etmezler.1

<strong>Bilim</strong>, <strong>Evrim</strong> <strong>ve</strong> Kur’an<strong>Prof</strong>.<strong>Dr</strong>.Huseyin <strong>Atay</strong>Nisan 2009Peygamberlerin getirdiği dinler, peygamberlerin ölümlerinden sonraasıl mecrasından, amacından saptırıldılar <strong>ve</strong> din adamları kendi havalarınagöre dini öğretileri yorumladılar <strong>ve</strong> aslını görünmez hale getirdiler.Yorumcuların sözleri Tanrı sözü olarak kabul edilerek uygulandıkları içininsanları yordular, bıktırdılar. Ve sonuç olarak aklını kullananlar da ouygulamaları din kabul etmediler <strong>ve</strong> dinlerini bıraktılar. Diyorum ki; aklınıkullanan bu dinleri reddeder, ancak akıllı olan Tanrı’yı reddetmez. Tanrı ilebu dinleri birbirinden ayırmak gerekir.Burada Alman profesörü <strong>Dr</strong>. Otfried Höffe’ye 1 çok teşekkürediyorum. “İslam’ı Yeniden Anlama” kitabımdan dogmatik 2 olmadığımıanlamış <strong>ve</strong> bunu yazısında ifade etmiştir. Dogma herhangi bir sözüaraştırmadan tartışmadan benimsemek, doğruluğunu kabullenmektir.Doğrusu, ben dogmatik olmayışımı Kur’an’a borçluyum. Çünkü Kur’an,insanın düşünmesine, tartışmasına, aklı kullanmasına çok önem <strong>ve</strong>riyor.İnsanın doğasında iki temel güdü <strong>ve</strong>ya eğilim insan yapısına egemenolarak bulunmaktadır. Birincisi varlıksal yapısını gü<strong>ve</strong>n altına almak,kendini gü<strong>ve</strong>ne alacak, kendine yardımda bulunacak birini bulmagüdüsüdür. Bu onu Tanrı’yı bulmaya götürür. Aslında bu güdü bütüncanlılarda vardır. Bitkilerin yaşamlarını sürdürmek için suya <strong>ve</strong> güneşegereksinim duydukları gibi hayvanlar <strong>ve</strong> insanlar da kendilerini gü<strong>ve</strong>ndetutacak sığınaklara eğilim gösterirler. Canlılar varlıklarının sürekliliğinisağlamak için öz varlıklarının ardından yerlerine geçecek soylar ortaya1 Liberale Demokratie, Kulturen und Religionen, 13- 14, Juni 2005/Berlin 10.2 Dogma: Herhangi birinin sözünü sınamadan doğru kabul etmeye felsefede sanı, dinde inanç denir. İkisi dedenenmediği için bilim ifade etmezler.1


koyarlar. Bunun için bitkiler tohum yapar, hayvanlar doğum yapar.Hayvanlarda zaman bilinci olmadığından soylarıyla varlıklarının sürmesiyleyetinirler. İnsanlar ise soylarının devam etmesiyle yetinmezler, kuşkusuzkendi öz varlıklarının geleceğini de düşünürler. Bunu, yarınlarını düşünüpönlem almalarını onlara sağlayacak olan bir Tanrı’ya inanmakta bulurlar.İnsanın ikinci temel güdüsü <strong>ve</strong> eğilimi öğrenme merakıdır. Bubebekliğinde ortaya çıkar <strong>ve</strong> ölümüne kadar sürer. İnsanın hayvanlardanayrılma özelliği ise akla, akıl gücüne sahip olmasıdır. Bu gücünü kullanarakinsan hem cansız hem canlı varlıklara hem de kendi cinsi olan insanlara bilehakim olmaktadır.Aristo bunu daha iyi anlatabilmek için, aklın insanın yapısınınöğelerinden biri olduğunu söylemeyi insan tanımında belirtmiştir. İnsan:“Canlı akıllı varlıktır” demiştir.İnsanın buna göre iki yapım öğesi vardır. Biri canlı olması, ikincisi deakıl sahibi olmasıdır. Kur’an aklını kullanmayanı, aklı olduğu halde onuçalıştırmayanı canlıların en şerlisi saymıştır. 3Aristo’ya göre insanın iki hüküm <strong>ve</strong>rme gücü var. Biri akıl, diğeriarzu <strong>ve</strong> imge gücü. Aristo diyor ki: “Akıl her zaman doğrudur. Ancak, arzu<strong>ve</strong> hayal gücü (imgelem) bazen doğru olur, bazen yanlış olur.” 4 İnsanlar,insan zihninin her yaptığı şeyi, <strong>ve</strong>rdiği her hükmü aklın yaptığını <strong>ve</strong><strong>ve</strong>rdiğini sanırlar. Oysa Aristo’nun da ifade ettiği gibi insanın akıldan başkaiş yapan, hüküm <strong>ve</strong>ren güçleri <strong>ve</strong> yetileri de bulunmaktadır. Aklın neyaptığını çok basit bir örnekle anlatmak şöyle olur. Düşünelim, ağaçyıkılmış yolu kapamıştır. İnek geliyor bakıyor ki yol kesik, geçemeyeceğinianlıyor <strong>ve</strong> geri dönüyor. Bir insan da geliyor, yolun kesildiğini görüyor <strong>ve</strong>3 Enfal; 8/22. Allah’a göre canlıların en kötüsü, aklını kullanmayan sağırlar, dilsizlerdir.4 Aristo, On The Soul, 433-a-26-27, “Now mind is always right but appetite& imagination maybe eitherright or wrong.”2


geri dönüyor. Buraya kadar aralarında fark yoktur. Ağacın yolu kestiği herikisinin beyninde ayna gibi yansıyor <strong>ve</strong> her ikisi de resmi görüyor <strong>ve</strong>anlıyorlar. Her ikisi de durumu anlıyor <strong>ve</strong> geri dönüyor. Bundan sonraaralarında şu fark ortaya çıkıyor. İnek geri dönerken, ağaca doğru gidenbaşka bir ineğe bir şey söyleyemiyor. Ancak insan geri dönerken karşıdangelen bir insana yolun kesildiğini söyleyebiliyor. İnek ile insan arasındakifark, ineğin yolu kesenin ağaç olduğunu bilmemesi insanın ise yolu keseneağaç denildiğini bilmesidir.İnsan dış dünyadan beyne gelen resimlerin, kokuların, sestitreşimlerinin izlenimlerini beş duyu organı ile duyumlar, algılar. Beynintabula rasasına yansıttıkları bu duyumlar <strong>ve</strong> duyumlamalar bilim <strong>ve</strong> bilmedeğildir. Onlar algılar <strong>ve</strong> algılanmış nesnelerdir. Onlardan hayvanlar bir şeyanladığı gibi insanlar da anlar <strong>ve</strong> anladıklarına göre de hareket edebilirler.Bunlar gene de bilgi değildir. Akıl o izlenimlere, algılara ad <strong>ve</strong>rdiği zamanonlar bilgi alanına alınmış olurlar <strong>ve</strong> bundan sonra bilme <strong>ve</strong> bilim yapmabaşlar. Bilginin aklın duyumlara ad <strong>ve</strong>rerek başlatılması bilgiyi <strong>ve</strong> bilimiaklın yapması demektir. Daha önce akılda <strong>ve</strong>ya zihinde öncelikli (apriory)kalıplara dökülmüş bilgi bulunmaz. Çünkü akıl zihindeki duyumlara ad<strong>ve</strong>rdiği andan itibaren, o duyumlar somut olmaktan çıkmış soyut alanageçmiştir. Bunun için bilimin kendisi metafiziktir. Metafizik soyutlamalardünyası <strong>ve</strong> alanıdır. Diğer bir deyimle metafizik, fiziğin dışında olmayıpfizik ile beraber <strong>ve</strong> iç içedir. Bunu yapmakla akıl insanı hayvandan ayırır.Kuşkusuz soyut olanların yakın, uzak, alçak <strong>ve</strong> yüksek katmanları bulunur.Dilsiz bilim olmadığı gibi dili yapan da akıldır.Kur’an’la ilgili incelememe iki temel ilkeyi ortaya koyup açıklamaklabaşlayacağım. Birincisi, Kur’an’a göre bilim nedir? Kur’an’a göre bilgi3


kuramı yapmak. İkincisi ise Kur’an’da bilimin inançtan önce gelmesi <strong>ve</strong>inancın temelini, dayanağını oluşturmasıdır.Kur’an’ın bilgi kuramının iki kaynağı bulunmaktadır. Birincisi,insandaki beş duyu <strong>ve</strong> diğeri de bilimi yapan akıldır. Kur’an’da insanın bilgibirikimi sıfırdan başlatılır. İnsan doğduğunda hiçbir şey bilmezdi. Tanrı’nınona işitme, görme <strong>ve</strong> düşünme niteliği <strong>ve</strong>rdiğini 5 söylemekle insanınbilgisini işitme, görme <strong>ve</strong> düşünme ile kazanacağına vurgu yapıyor. İşitme,görme öncedir <strong>ve</strong> düşünme bu ikisi üzerinde olacaktır. Aşağıdaki ayet,insanın doğarken <strong>ve</strong>ya doğasında kendisinin hiçbir emeği <strong>ve</strong> katkısı olmadanzihninde kalıp halinde bir bilginin bulunduğuna karşı çıkmış oluyor.“Bilgin olmadığı şeyin ardına düşme; çünkü işitme, görme <strong>ve</strong>gönülden her biri bilmekten sorumludur.” 6Burada iki ilke ortaya konuyor. Biri, nesnel olarak hiçbir yana eğilimgöstermeden gerçek bilimin yapılmasını vurgulamış olmasıdır. İkincisiayetin sonunda böyle nesnel olarak varılan bilimin yansız <strong>ve</strong> tarafsız olarakuygulanmasını ifade eden sorumluluğun vurgulanmasıdır. Bunu şöyleanlatmak doğru olur. <strong>Bilim</strong>in ayrı, dinin de ayrı alanlar olup ancak ikisininbirbirine uyumlu olduklarını <strong>ve</strong> karşıt olmadıklarını söylemek Kur’an’agöre temelden yanlıştır. Çünkü bilimin kendisi dindir. <strong>Bilim</strong>in ulaştığıgerçek, dinin de aradığı <strong>ve</strong> istediği gerçektir. Din, bilim ile ulaşılan gerçeğiuygulamayı erdemlik sayar. <strong>Bilim</strong>in değerinin yansız olarak insanlararasında işleme konması dindir; dinin önerisi tam doğru <strong>ve</strong> dürüst olmaktır.Burada bireysel olarak insanın kendi öz çabasıyla elde ettiği <strong>ve</strong> ulaştığıgerçek <strong>ve</strong> deneyliliği söz konusudur.5 Nahl; 16/986 İsra; 17/361 bu ayet 14 kere yineleniyor4


Kur’an’ın başkasından elde edilen bilgiyi ölçme yöntemi, herhangi birsözü dikkatle, can kulağı ile dinlemektir. Burada, herhangi bir sözsöyleyenin kendisi değil söylediği sözün ne olduğu önemlidir. Bu sözTanrı’nın sözü, peygamberin sözü, bilim adamının sözü, filozofun sözü,herhangi bir adamın sözü olabilir. Bütün sözleri dinleyip onların içinden eniyisini, en güzelini, en yararlı olanı <strong>ve</strong> en doğru olanı seçmek için aralarındakarşılaştırma yapmak suretiyle düşünerek karar <strong>ve</strong>rilmelidir. Burada dikkatedilmesi gereken yöntem <strong>ve</strong> işlem, insanın kendi aklı ile düşünerek buseçimi yapmasıdır. Kur’an burada düşünmeyi, karar <strong>ve</strong>rmeyi insanın aklınabırakıyor <strong>ve</strong> sorumluluğu ona <strong>ve</strong>riyor.Kur’an’da Tanrı kendi varlığını bile sorgulamaya açmaktadır.“Tanrı’dan şüphe mi ediyorsunuz? Gökleri <strong>ve</strong> yeri yaratmıştır” 7 <strong>ve</strong> cevabınıda <strong>ve</strong>riyor. Bu da bir sözdür, akıllı olanlara yine düşünme <strong>ve</strong> karar <strong>ve</strong>rmegörevi düşüyor.“Sözleri iyi dinleyip en güzeline uyanı müjdele! İşte onlar, Tanrı’nıngösterdiği yolda olanlar <strong>ve</strong> işte onlar öz akıllılardır.” 8Tanrı’dan gelen sözlü bilgiye (vahiy) sahip olmayanlar içindeakıllarıyla doğruyu bulacakların var olduğunu Kur’an bildiriyor. 9 Tarihboyunca <strong>ve</strong> günümüzde nice insanlar vardır ki doğrudan Tanrı’nın sözlübilgisi kendilerine ulaşmadığı halde doğruları bulmuşlardır. Tanrı’ya göreaklıyla hareket edenler beğenilen <strong>ve</strong> iyi karşılanan insanlardır.Kur’an imanı değil, ilmi (bilimi) gü<strong>ve</strong>nilir buluyor. Çünkü imandayalan olur, bilimde yalan olmaz. İman ettiklerini söyleyenleri yalancı ilan7 İbrahim; 14/108 39/189 Nisa; 4/835


etmiştir. 10 Başka bir ayette inananların inancını “Eğer inanıyorsanız,inancınız size ne kötü şey buyuruyor” 11 diyerek yermiştir.Kur’an inancı gü<strong>ve</strong>nilir kabul etmiyor. Çünkü inanç öznel’dir, ondayalan da olur, doğruluk da olur. Öyle ise inandığını söyleyeni sınamakgerekir. Bilgi ise nesneldir, herkes onun doğruluğunu <strong>ve</strong>ya yanlışlığını anlar.Kur’an diyor ki:“İnsanlar ‘inandık’ deyince, sınanmadan bırakılacaklarını mısanıyorlar? Kuşkusuz, Tanrı doğru olanı ortaya koyacak <strong>ve</strong> elbetteyalancıları da ortaya koyacaktır.” 12İnandığını söyleyen, zihninde olan inanç olayından haber <strong>ve</strong>riyor.Bizim ilk anda ona karşı takınacağımız tavır susmaktır. Onun inanmadığınısöyleme hakkımız olmadığı gibi, inandığını kabul etme hakkımız da yoktur.İnanmasını söylemesi bir haber olduğu için, herhangi bir haber gibi yalan<strong>ve</strong>ya doğru olabilir. Kur’an’ın insan konusundaki temel davası sağlam bilgisahibi olması <strong>ve</strong> doğru davranmasıdır. Bunu şöyle deyimledim. Bilgidedisiplin, düşüncede disiplin <strong>ve</strong> davranışta disiplin, Kur’an’ın insanda görmekistediği niteliklerdir.İnsanı iki aşama <strong>ve</strong>ya iki türlü oluşum olarak ele almak Kur’anayetlerine uygundur: İlk insan <strong>ve</strong> şimdiki insanKur’an ilk insanın oluşumuyla ilgili <strong>ve</strong>rdiği oldukça ayrıntılı bilgiyidiğer varlıkların ilk oluşumları konusunda <strong>ve</strong>rmiyor. Belki de insanın ilkoluşumuna benzetilerek anlaşılabileceğine bırakıyor.“Andolsun insanı, balçığın özünden yarattık. Sonra onu oğulcukolarak sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra oğulcuğu yapışkan olarak yarattık<strong>ve</strong> yapışkanı bir çiğnemlik et olarak yarattık <strong>ve</strong> bir çiğnemlik eti kemikler10 Hucurat; 49/14; 2/811 Bakara; 2/9312 Ankebut; 29/2- 36


olarak yarattık peşinden de kemiklere et giydirdik <strong>ve</strong> sonra ona bambaşka biryaratık donanımı <strong>ve</strong>rdik. Yaratanların en güzeli olan Tanrı ne yücedir.” 13Tanrı Kur’an’da insanı insanın kendisine anlatıyor, insan nedir,kimdir, ne yapabilir, ne yapmalıdır; dolayısıyla Tanrı kendini de insanaanlatıyor. Kur’an’ın merkezinde insan vardır. Tanrı insana ruhun (spirit)dışında başka bir şey daha <strong>ve</strong>rdi. O nefistir. 14“7. Nefse <strong>ve</strong> onu düzenleyene andolsun.8. Sonra nefse uçarılık yetisi <strong>ve</strong> saygınlık yetisi <strong>ve</strong>rene andolsun.9. Nefsi arıtan kesin kurtulmuştur.10. Nefsi ayartan kesin kaybetmiştir.” 15Kur’an herhangi bir bilim kitabı değildir. Tarihten bahseder tarihdeğildir, doğadan bahseder doğa bilimleri kitabı değildir, fizikten bahsederfizik kitabı değildir. Her konudan bahseder, insanın dikkatini o konularaçevirmeyi, onlar üzerinde düşünmeyi <strong>ve</strong> durmayı amaçlar.Kur’an’da bir ayet diyor ki:“Yaratan bilmez mi? O, incelikleri bilir.” 16Yani bir işi yapan yaptığı işi bilmez mi? İnsanı yaratan Tanrıolduğuna göre insanı en iyi Tanrı bilir, onun için Kur’an, herhangi birinsanın hangi çevrede, hangi durumda, hangi şartlar altında ne yapacağını,nasıl yapacağını <strong>ve</strong> niçin yapması gerektiğini anlatmak için değişik yöntem,üslup <strong>ve</strong> anlatış biçimlerini kullanmaktadır. Kur’an çok küçük bir kitapolmasına karşın, insanın hayatı boyunca kendisine yön <strong>ve</strong> yol gösteren tümelilkeler, kurallar <strong>ve</strong> hükümler içermektedir. Kur’an akla gitmeyi, düşünmeyi13 23/12- 1414 Kur’an’da ruh (İngilizce spirit), nefs (soul) anlamında kullanılmaktadır.15 91/ 7- 1016 Mülk; 67/14.7


çok sıkça vurgulamaktadır. Bunun en kestirme deyimi Kur’an akla tabidir,akla <strong>ve</strong> ilme göre anlaşılacaktır, akıl Kur’an’a tabi değildir.Dinin görevi bilginin nasıl kullanılabileceği konusunda değerlendirmeyapmaktır. <strong>Bilim</strong>de ikilik yoktur. <strong>Bilim</strong>in hükmü ayrı, dinin hükmü ayrıolmaz. <strong>Bilim</strong> dindir. İnsan akılla bir bilgiye ulaşmışsa din onu kabul eder.Din bilgi üretmez, aklın ürettiği bilgiyi kullanır. Akıl doğruyu söyler,herhangi bir bilgi deneye, gözleme dayanmayan bir sanı <strong>ve</strong> bir tahminolabilir. Onların yanlışını, doğrusunu ayırma görevi aklındır.Bilgi bilgi için yapılır. Bilgi herhangi bir kimsenin adına yapılırsa, onagöre yapılmış olacağı için, o göreli bilgi olur, salt bilgi olmaz. Eğer bilgi sırfbilgi yapmak için olursa o gerçek bilgi olur. Gerçek bilgi olunca, o zamanTanrı için olur. Çünkü Tanrı gerçektir.Ben evrimciler ile yaratışçılar arasındaki çekişmenin üç noktadançıktığını düşünüyorum:1. <strong>Bilim</strong> kuramını iyi tespit etmek <strong>ve</strong> bilim neye denir <strong>ve</strong>ya denmezonu ortaya koymak.2. <strong>Bilim</strong>e karşı rivayetçi din adamlarının, rivayeti harfi harfine kutsalsayarak iki bin, üç bin <strong>ve</strong>ya bin yıl önceki deyimleri bütün insanlara karşıegemenlik yetkisi <strong>ve</strong> aracı olarak kullanmaları.3. İnsanın kişiliğine <strong>ve</strong> özgür düşünmesine olan baskı <strong>ve</strong> kısıtlamalar.Kur’an insanın balçıktan yaratıldığını anlatmakla diğer varlıkların ilkvaroluş olaylarını öğrenme güdüsüne örnek <strong>ve</strong>rmek istemiştir. İslam’ın ilkçağlarındaki bilim adamları bu örneğe uyarak, varlıkların ilk varoluşlarınıöğrenme merakını inanç bakımından da desteklemiş oldular. Ben burada,günümüzün evrim teorisinin temellerinin Müslümanlarca ortaya atıldığınısöyleme amacında değilim. İslam’dan önce de filozoflar evrenin varlık8


kaynağını tespit etme konusunda çaba içindeydiler. Böyle bir düşünceninoluşumunun üzerinde çalışmaya başlandığını hatırlatıyorum. Böyle birdüşüncenin dinde engellenmiş <strong>ve</strong> yasaklanmış olmadığını, insanın böyle ilmibir çalışma yapmakla din açısından yasak bir işi yapmış olmaklasuçlanamayacağının bilinmesini istiyorum. Tam tersine böyle bir çalışmayapmaya Kur’an destek <strong>ve</strong>rmektedir.Bilgiler ilerledikçe, geliştikçe ilk bilgiler eskiyor, yararsız hale geliyor<strong>ve</strong> onları değiştirmek zorunluluğu doğruyor. Bu bilgilerde insanlar arasındaçatışma meydana getiriyor. İnsanın akıl, zeka, hayal, arzu gibi güçlerideğişik eğilimler <strong>ve</strong> anlayışlar ortaya çıkarıyor. Bu değişik eğilim <strong>ve</strong>anlayışlar arasında insanların kimi aklını daha az kullanıyor <strong>ve</strong>ya hiçkullanmıyor. Eski bilgileriyle Tanrı’yı bulanlar, o bilgileri yenileri iledeğiştirecekleri zaman Tanrı’yı da bırakacaklarını <strong>ve</strong> böylece Tanrıgü<strong>ve</strong>ncesinden yoksun kalacaklarını düşünerek yeni bilgilere karşıçıkıyorlar.Dincilerle bilimciler arasındaki çatışmanın başlaması dincilerinkabahatidir. Çünkü ilk önce onlar hasımlığa başladılar, sonra bilimciler debuna karşı yaptıkları bilimlerini Tanrısızlık olarak ortaya koymayabaşladılar.İşte tam burada Howard Selsam’ın şu sözü sorunu kökünden çözeceğebenziyor. "Birçok felsefe, bilim ile dini uzlaştırmanın bir aracı olmuştur." 17Bundan anlaşılıyor ki dinci <strong>ve</strong> bilimciler yani din yobazları <strong>ve</strong> bilimyobazları kendi yandaşlarının etkisinde maddi <strong>ve</strong>ya manevi çıkarlarınıkorumak için çatışmayı kullanıyorlar. <strong>Bilim</strong> statiktir, bilim bir olayın <strong>ve</strong>yabir nesnenin var olduğunun tespitidir. <strong>Bilim</strong> bilineni gözler; bilim bilgiyapma işlemidir; zihnin gözlemleyip tescil ettiği olgunun sözle, deyimidir.17 Howard Selsam, <strong>Prof</strong>. <strong>Dr</strong>., Din, <strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> Felsefe, 23, Mehmet Türdeş çevirisi, 2003, İstanbul.9


görüşüme uygun düşüyorlar. Bunlar kendilerine <strong>ve</strong>rilmiş bir düzen içindeçalışıyorlar. Onlar için düzen kurulmuştur. Bir fabrikada çalışan işçilergibidirler. O fabrikayı kimin kurduğunu aramak soruşturmak zorundadeğillerdir. Onun için Tanrı’ya muhtaç olmazlar. Çünkü Tanrı düzenkurucudur. Düzen kurmak isteyen düzenin dışına çıkar <strong>ve</strong> düzen kurmayaçalışır. Şimdi ben diyorum ki; bir düzen kurmak isteyen Tanrı’ya muhtaçtır,ancak kurulu bir düzen içinde yaşamak isteyen Tanrı’ya muhtaç değildir.Yobaz <strong>ve</strong> militan dincilerin bunları Tanrısız sayıp saldırmaya <strong>ve</strong>kötülemeye Kur’an’a göre hakları yoktur.Charles Darwin’in “Türlerin Kökeni” adlı kitabını altmış sene önceArapçasından okudum. Okudukça hoşuma gidiyor <strong>ve</strong> yaratıkların kökenini,nasıl var olmaya başladıklarını öğrenmeye doğru yol alıyordum. Kitabıbitirdiğimde umduğumu bulamamıştım. Varlıkların başlangıcı değil varolanlar anlatılıyordu. Bu makaleyi yazarken Türkçesini İngilizcesiylekarşılaştırarak tekrar okudum. Eskiden bulamadığımı yine bulamadım, ancakçok şey öğrendim.İnsan düşüncesine egemen iki düşünce bulunur. Hangi olay olursaolsun, onun bir nedeni, bir de amacı vardır. Hiçbir kimse bu iki ilkedenyalınlanmış olmaz, çünkü neden ile amaç birbirinin çağrışımıdır. Dünyanınbütün kanunları bunların üzerine kurulmuştur <strong>ve</strong> bunlarsız yaşam dayürümez. Aslında amaç olmazsa neden de olmaz, çünkü nedeni hareketegeçiren amaçtır. Her insan bunlara göre hareket eder <strong>ve</strong> başkasını gözetler.Yaratılışçıların bir amacı olduğu gibi karşıtları bilimcilerin de bir amacıvardır. O amaçlara göre hareket eder <strong>ve</strong> çalışırlar.11


Bu böyle iken Darwin Kuramının amaçları arasında canlılardünyasında amaç ya da ereğe ilişkin hiçbir kanıt olmadığı söylenebilir. 19Çağrıştırılabilecek hiçbir tasarım amaç ya da hedefi bu doğal dünyanınhiçbir yerinde bulamayız, ne de bunlar için bir kanıt arayabiliriz. 20 OysaDarwin’in “Türlerin Kökeni” amaç <strong>ve</strong> nedenle doludur.Darwin’in bilim ahlakı bakımından iki açık özelliği var. Biri, bildiğiniçekinmeden söylemesi, diğeri de bilim alçakgönüllülüğü ki, bilmediğiniaçıkça söylemesidir. Türlerin Kökeni kitabında birçok bilgindenyararlanmıştır. Bitkilerin <strong>ve</strong> özellikle daha üst düzeyde hayvanlarıniçgüdüleri <strong>ve</strong> nedenlere göre davranmaları <strong>ve</strong> amaçları, hayvanlar arasındakisavaşlar, rekabetler, bitkilerde <strong>ve</strong> hayvanlardaki eşeysel ilişkilerdekiamaçlarına bağlı kurallar, insanlarda bile olmayan titizlik <strong>ve</strong> amaçlar benceapaçık görülmektedir.<strong>Evrim</strong>ciler bütün canlı varlıkları tek bir ata hücreden başlatmaüzerinde söz birliği etmiş gibi kararlı olmalarının yanında tutunmayan hertürün başlangıç hücresinin ayrı olduğunu söyleyenler de bulunuyor. Ancak,tek ata hücreden canlıların geldiğini kabul edenlerin, varlıkların tekhücreden yayılışlarını gösteren şekiller açık bir düzen içinde görülmüyor.Ağaç çizimi de bir şey ifade etmiyor. Daha mantıklı, tutarlı <strong>ve</strong> birbirineuyumlu olarak ben bir daire düşünüyorum. Dairenin merkezinde ata hücre<strong>ve</strong>ya ana hücre bulunur <strong>ve</strong> merkezden her yana varlık türleri dağılır.Bunların kaçıncı basamağında <strong>ve</strong>ya halkasında değişim <strong>ve</strong> evrim oluyoronlar da gösterilir.Ayrıca doğada sıçrama da olmaz, bu kuralın açıklanması gereği var.Mekanik bir oluşum mu olacak, arada hiçbir engel <strong>ve</strong> tümsek olmayacak19 Futuyama, <strong>Evrim</strong>, 14.20 Age., 12.12


demek mi? Yoksa bununla yaratmaya karşı mı çıkılıyor, çünkü yaratmasıçrama <strong>ve</strong> atlama <strong>ve</strong>ya patlama gibi yalın bir olaydır. Ancak bir alttabakadan bir üst tabakaya geçen bir temel kategori, iki tabaka arasında birkesintiye uğradığı için tabakalar boyu süren bir evrim çizgisinden sözedilemez. 21 Sonra doğal seçilim, doğal değişim <strong>ve</strong>ya doğal evrim derkendoğanın ne olduğunu bilmek gerekir. Doğa nedir? Onu çözümlemeden,bilmeden herhangi bilinmeyen bir şeye doğa demek <strong>ve</strong> ona bir takımgörevler yüklemek, bir dogma olmaz mı? Sorgusuz sualsiz bir şeydayatılıyor anlamını <strong>ve</strong>rmiyor mu? Bu doğa sözcüğü bazı filozofların ortayaattıkları “apriory” bilgi gibi bilinmez bir şeye benziyor.Benim burada üzerinde durabildiğim sözcükler, sözler <strong>ve</strong> kavramlararasındaki karışıklıklar, dogmatik deyimler <strong>ve</strong> çelişkilerdir. <strong>Bilim</strong>ciler evrimolayının tanımını, bilim olup olmadığını <strong>ve</strong> teori mi, hipotez mi olduğunusöyleme hakkına sahiptirler. Ben böyle bir çalışmanın Kur’an’auygunluğundan çok bir tavsiyesi olduğunu söyleyebilirim. Alıntıladığımsözlerde evrimde hedef <strong>ve</strong> amaç olmadığı açıkça ortaya konduğu gibievrimsel olaylarda hedefin <strong>ve</strong> amacın açıkça ifade edildiğinin görülmesi birkarşıtlık, bir çelişki <strong>ve</strong> karışıklık olmaz mı? Hayvanlar arasındaki savaşıkazanmak bir şey ifade etmiyorsa evrimcilerin de bunca çalışmalarında <strong>ve</strong>karşıtlarına üstün gelmekte çatışmalarında da amaçları yoksa buncasıkıntının yararı nedir?Sonra canlıların ilk hücreden nasıl erkeklik <strong>ve</strong> dişilik olarak ayrıldığıdüşünülmeli, hücreler kendi kendilerine mi vazife çıkardılar? <strong>Evrim</strong> bir olaymıdır yoksa bir özdek <strong>ve</strong>ya töz (substance) mü dür? Bence bunun datartışılması gerekir.21 Ö. Naci Soykan, Türkiyeden Felsefe Manzaraları, s.50, 1993, Bostancı, N. Hartmann, Almanya’da yeniontoloji cereyanı, çev. Takıyuddin Menguşoğlu, Felsefe Sözlüğü, c:1, s.2-3, İstanbul, 1966.13


Richard Dawkins yazdığı “The God Delusion” 22 adlı kitabının birincibölümüne Albert Einstein’ın bir sözü olan “içten inanan bir inançsız”başlığıyla başlıyor. Yaratışçılar ile evrimcilerin karşı karşıya gelmelerininsebebini her iki tarafın Tanrı’yı yanlış anlamalarında görüyorum. Ancak heriki tarafın da Tanrı anlayışları aynıdır. Yaratışçılar nasıl Tanrı’yı anlatıyorsaevrimciler de Tanrı’yı öyle anlıyor <strong>ve</strong> öyle biliyor. Yaratışçılar Tanrı’yıanladıkları gibi bir baskı aracı olarak kullanıyor: <strong>Evrim</strong>cilerin de böyle baskıaracı olarak kullanılan bir Tanrı’yı gerçek anlamıyla nasıl anlamakgerektiğini ortaya koyup karşı çıkma imkanlarının olmaması <strong>ve</strong>ya böyle birimkan kullanmak istememeleri tartışmanın kaynağı oluyor.<strong>Evrim</strong>cilerin küçük <strong>ve</strong>ya büyük kaçamakları olduğunu gördüğüm ilkana <strong>ve</strong>ya ata hücrenin nedeni <strong>ve</strong> amacı olmadığını söylemeleri ile Tanrı’nında nedeni <strong>ve</strong> amacı olmadığına benzetmek var diye düşünüyorum. Bunadoğa diyorlar. İşte bu doğa Tanrı oluyor. Sonra bu doğa canlılarda, bitki,hayvan <strong>ve</strong> insan, oluşmalarını gerçekleştiriyor. Bunlarda hem nedenler hemamaçlar hem de tasarımlar ortaya çıkıyor <strong>ve</strong> çalışıyor, çarpışıyorlar. Doğanınkendisinde olmayan bu nitelikler nasıl oluşuyor. Bu doğanın yaptığı tam daTanrı’nın yaptığı işler. Doğa kendi isteği <strong>ve</strong> seçeneğiyle bunları yaptığınagöre doğa Tanrı olmuş oluyor. 23 Bu sanki panteistlerin tanrısı gibi bütünolayların içinde yer alıyor. <strong>Evrim</strong>ciler doğaya açıkça tanrı demektenkaçınmaları ile dincilerin Tanrı anlayışıyla örtüşmesini istemiyorlar.Dincilerin akılcı teologları bu durumu iyi tespit ederek, evrimcilereşöyle diyebilirler. Sizin doğa dediğiniz bizim tanrının sözü (logosu) dür.Tanrı’nın yaratma işlemidir diyerek evrimcileri kendi evrensel Tanrıanlayışına alıp onları da kendilerinden saymaları ile çözmüş olurlar.22 The God Delusion Türkçeye “Tanrı Yanılgısı” olarak çevrildi. Oysa ben onu “Tanrı Yanılsaması” olarakçevirdim, yani “Tanrıyı Yanlış Anlama”.23 <strong>Prof</strong>. Ayala’nın, Darwins’ Gift, 76-77.14


<strong>Evrim</strong>ciler sadece canlı varlıklardaki olayları doğaya yaptırıyorlar. Oysaevren yalnız canlılardan oluşmuyor. Aslında evrimciler Tanrı sözcüğünükullanmayıp aynı işleri yapan doğa sözcüğünü kullanmakla tarihi birdüşünceyi de gündemleştiriyor <strong>ve</strong> kendilerine bir ayrıcalık <strong>ve</strong>riyorlar.İnsanın bir ayrıcalık sahibi olması onun yaratılış felsefesinde <strong>ve</strong> özündebulunmaktadır.Biz, burada din <strong>ve</strong> bilim arasındaki sorunu çözmeye çalışıyoruz.Aslında insandaki bu bilinci nasıl ussallaştırıp medenileştireceğimizi de bizbilmek zorundayız. Yoksa dini sorunları Xenophanes’in anlattığı atzihniyetinde olan dindarların elinde bırakırız ki, bu da bugüne kadar varolançatışmaların devam etmesine sebep olur.Bağdat İlahiyat Fakültesinde (1951) tefsir hocamıza Kur’an’dan atalardinini şiddetle reddeden bir ayeti okudum <strong>ve</strong> dedim ki, bu ayet <strong>ve</strong> benzerleriatalara uymayı lanetlediği halde 24 bizim atalara uymamız çelişik değil mi?Kur’an’a ters değil mi? Bu ayetleri biliyoruz ama anlamıyoruz. Kur’an’daYahudi hahamları <strong>ve</strong> Hıristiyan papazlarını da kınayan şu ayeti okudum:“Yahudiler <strong>ve</strong> Hıristiyanlar Tanrı’yı bırakıp hahamlarını, papazlarını<strong>ve</strong> Meryemoğlu Mesihi Rabler olarak (Tanrılar) olarak edindiler; oysa tekTanrıdan başkasına tapmamakla emrolunmuşlardı.” 25 Hahamlar <strong>ve</strong> papazlarHz. Muhammed’e itiraz ederek biz onları rab (Tanrı) edinmiyoruz,dediklerinde, Hz. Muhammed onlara, “onların haram dediğine siz de haram<strong>ve</strong> helal dediğine siz de helal demiyor musunuz?” Onlar “E<strong>ve</strong>t”, deyince,“işte bu onları tanrı edinmektir” dedi.24 Kur’an, 2/170, 5/104, 43/23-24.25 9/31.15


Bunları biliyoruz, ama anlamıyoruz. Anlamadığımız nedir? Bizim deonlar gibi yapmış olduğumuzu yani biz de din adamlarımızı tanrı kabulettiğimizi anlamıyoruz.Dincilerin, ne bilgilerinin ne de dinlerinin gereği olarak insanınmaymuna <strong>ve</strong>ya maymunun insana benzemesine karşı çıkmamaları gerekirdi.Karşı çıkmalarında gelenekten gelen bir peşin düşünün <strong>ve</strong> inancın etkisiolmalıdır.Üzerinde durmak istediğim konu Kur’an’ın dünya bilimine <strong>ve</strong> bilimadamlarına ne gibi katkıda bulunabileceğini özet olarak sunmaktır. Öncelikleşunu vurgulamak doğru olacaktır. İslam dininin adını Kur’an koymuştur.İslam kök sözcük olarak doğru olana içtenlikle sahip olmak <strong>ve</strong> sahipçıkmaktır. Kur’an Arapçadır diye İslam dini Arapların dini olmadığı gibi Hz.Muhammed aracılığıyla geldi diye de Muhammed’in dini değildir. Hz.Muhammed’in Kur’an’ın oluşumunda bir katkısı yoktur. Kur’an Tanrı’nınkitabı <strong>ve</strong> İslam da Tanrı’nın dinidir. Tanrı bütün insanların yaratıcısıolmasından dolayı da İslam bütün insanların dinidir. Her zaman <strong>ve</strong> herasırda bütün bilim adamları, objektif olarak akla <strong>ve</strong> bilime dayanarakKur’an’ı anlama <strong>ve</strong> anladığını anlatma hakkına sahiptir. Bu hak Kur’an’ınsahibi tarafından <strong>ve</strong>rilmiştir. Hz. Muhammed’den sonra hiçbir kişiye <strong>ve</strong>aileye Kur’an’ı anlama özelliği <strong>ve</strong>rilmemiştir. Kur’an’ı anlamanın ikikaynağı vardır. Biri akıldır, ikincisi deneyim bilgisidir. Bu ikiyi birinciyeindirgemek yani akla <strong>ve</strong>rmek mümkündür. Çünkü bilimi yapan akıldır.İster yaratılışçılar olsun, ister evrimciler olsun, bunların sorunuinsanlık sorunudur. Her ikisi de insandır. Yaratılışçılara göre her şeyi Tanrıyarattığına göre evrimcileri de Tanrı yaratmıştır. Öyle ise onlardaki bireksiklik <strong>ve</strong> bozukluk savını ortaya atmak, dolaylı <strong>ve</strong>ya doğrudan onlarıyaratanı suçlamak olur. <strong>Evrim</strong>cilere göre de insan evrimden meydana16


gelmiştir. Yaratılışçılar da insan olduklarına göre onlar da evrimleşerek varolmuşlardır. Onları suçlamak onları meydana getiren evrimi de suçlamakolur. Her iki taraf haklı ise, her iki kökende yaptığı işi tam yapamamıştır.Her iki taraf haksız ise demek ki her iki tarafta kökenlerini iyitanıyamamıştır. Yaratılışçılar da Tanrı’yı yanlış anlamışlardır. <strong>Evrim</strong>ciler deevrime <strong>ve</strong>rdikleri gücü çok aşırılığa ulaştırmışlar <strong>ve</strong> ona Tanrıcıların tanrılıkgörevini yüklemişlerdir. Öyle ise sorun <strong>ve</strong> çözüm nedir?Benim anlayışıma göre, evrenin şaşmaz, bozulmaz, durmaz, kesintiyeuğramaz evrensel kanunları <strong>ve</strong> tasarımları vardır. Tanrı evrensel kanunlarıkesip arıza bir olaya yol <strong>ve</strong>rmez. Eğer bilinmeyen tuhaf olaylar meydanageliyorsa onlar başka bir kanuna göre oluyordur. O kanunu insanlarzamanlarında keşfedemedikleri için onlara mucize adını <strong>ve</strong>rmişlerdir.Değişimlerin kökeninin nasıl evrimleştiği sorusuna Darwin akıllıca birbilinemezlik sözü ile cevap <strong>ve</strong>rdi. Değişimlerin niçin <strong>ve</strong>ya nasıl olduğunacevap <strong>ve</strong>rmedi.David Hume şunu söylüyor:“Tanrı kötülüğü yok etmeyi istiyor da yapamıyor mu? O zaman Tanrıkudretsizdir. Yok etme gücü var fakat etmiyor mu? O zaman kötü niyetlidir.Tanrı hem kadir hem de iradesi varsa? O zaman neden şeytan (kötülük)? ” 26Öyle sanıyorum ki David Hume’un Tanrı’yı sorgulamaya yönelttiğisoru aynı zamanda evrimcilere de yöneltilmiş sayılır.26 Fransisco J. Ayala, Darwin’s Gift, s. 1, Washington, 2007. “Is God willing topre<strong>ve</strong>nt evil, but not able? Then he is impotent. Is he able, but not willing? Then he ismalevolent. Is he both able and willing? When then evil?” 2617

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!