13.07.2015 Views

onsoz sayi 16 kapak filmi tek renk - Ayışığı Sanat Merkezi

onsoz sayi 16 kapak filmi tek renk - Ayışığı Sanat Merkezi

onsoz sayi 16 kapak filmi tek renk - Ayışığı Sanat Merkezi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

AYIÞIÐI xvıSANATMERKEZÝ KÝTAP DÝZÝSÝkültür / sanat / edebiyatGenel Yayýn YönetmeniSongül YücelYazý KuruluSongül YücelÜlkü ÞeydaFatma YýldýrýmRuhan MavrukÝstanbulÝstiklal Cad. Rumeli Han88/11 Kat: 6 Tel: 0212 249 44 43Önsöz’e Ulaşabileceğiniz adreslerÝzmir1337. Sk.No:18 ÇankayaTel: 0232 489 63 <strong>16</strong>AdanaÇınarlı Mah. Atatürk Cad. 61012 Sk.Pedük Apt. Kat: 1 No. 2 / SeyhanTel: 0322 459 70 62AntepAtatürk Bulvarý Bey Mahallesi No:6/7Kat:3 Þahinbey Tel: 0 342 230 38 74AntakyaFevzipaşa Mah. Kurtuluş Cad. AkıncılarSk. Gali İş Mrk. K: 1 D:1 No:80Telefon: 0 326 2<strong>16</strong> 49 12<strong>onsoz</strong>dergisi@gmail.comistanbulayisigi@gmail.comBaský:Estet Ajans MatbaacılıkMerkezefendi Mah.Fazılpaşa Cad. 4. Zer San.Sit.No: <strong>16</strong>/26 Topkapı / İstanbulTel: 212 565 17 74ÇIN GIKýþ sa yý mýz dan her ke se mer ha ba,Ký þýn a ya zý na rað men sým sý cak yü rek le ri miz… Sým sý -cak sý ký lý yum ruk la rý mýz… Çün kü da ha bir coþ kun, da ha birhe ye can lý grev mey dan la rý… Ký þýn a ya zý na, so ðu ðu na i natso kak lar da in san la rý mýz… Biz ler de on la rýn ya nýn da… Te -kel iþ çi le ri nin se si ne it fa i ye iþ çi le ri, it fa i ye iþ çi le ri nin se si neMar ma ray, be le di ye, sað lýk iþ çi le ri, ec za cý lar, dok tor lar kat -tý se si ni… Ki lo met re ler ce yol lar dan in san lar her gün An ka -ra’ya a ký yor. Bir bay ram ye ri An ka ra Sa kar ya cad de si…Grev mey da ný nýn coþ ku su nu, he ye ca ný ný Ba har De rin’inGrev Gün lü ðü i le ta þý ma ya ça lýþ týk siz le re…Ýs tan bul 2010 Av ru pa Kül tür Baþ ken ti’ne kar þý E me ðinve Kavgamýzýn Baþkenti Ýstanbul kampanyasýný baþlattýk.Bir yýl bo yun ca çe þit li et kin lik ler le sü re cek o lan kam pan ya -mý zýn ilk et kin li ði Ýs tan bul TÜ YAP ki tap fu a rýn da Ýs tan bulÞar ký la rý i le baþ la dý. Ar dýn dan Ýs tan bul bil di ri si ya yýn lan dý.30 O cak gü nü Su Gös te ri Sa nat la rý Mer ke zin de Kav ga mý zýnBaþ ken ti Ýs tan bul i çin bu luþ tuk. Ýs tan bul’a þöy le ses len dik:“Se ni ser ma ye nin “kül tür baþ ken ti” o la rak i lan e den ler bil -me li dir ki, sen bi zim sin Ýs tan bul. So kak la rýn, mey dan la rýn,fab ri ka la rýn, ü ni ver si te le rin bu nu hay ký rýr. Bu nu hay ký rýrslo gan la rý mýz… bu nu hay ký rýr þi ir le ri miz… bu nu hay ký rýrþar ký la rý mýz… bu nu hay ký rýr el le ri miz… bu nu hay ký rýr yü -rek le ri miz. Sen bi zim sin Ýs tan bul… Kav ga mý zýn Baþ ken ti -sin.”Ön söz der gi miz ba har sa yý sýy la bir lik te 5 ya þý na gi re -cek. 6 Ma yýs 2005 yý lýn da do ðan Ön söz kos ko ca bir 5 yý lýar dýn da bý rak tý. Bu beþ yý la e me ði geç miþ o lan tüm þa ir, ya -zar, o kur dost la rý mý za þim di den te þek kür e de riz. 5. ya þý mý zýbir lik te kut la mak i çin bir a ra ya ge le ce ði miz gü nü sa býr sýz -lýk la bek li yo ruz. O gün gö rüþ mek di le ðiy le…Dev rim ler ve E de bi yat, Dev rim ler ve Ti yat ro, Dev rim -ler ve Mü zik dos ya sý nýn ar dýn dan son ko nu muz o lan Dev -rim ler ve Si ne ma dos ya sý i le bu baþ lýk al týn da ki dos ya ça lýþ -ma mýz son bu lu yor. Bun dan son ra ki sa yý mýz da dos ya mýzKav ga mý zýn Baþ ken ti Ýs tan bul kam pan ya sý çer çe ve sin de Ýs -tan bul’a ay rý la cak. Ýs tan bul’un þi i ri miz de ki, e de bi ya tý mýz -da ki ye ri ü ze ri ne du ra cak, Ýs tan bul’un so kak la rý ný, mey dan -la rý ný ta þý ya ca ðýz siz le re…Þim di den bu ra dan tüm sa nat çý dost la ra ses le ni yo ruz;ge lin bir lik te Ýs tan bul’un giz le nen ya ný ný or ta ya çý ka ra lým.Si ne ma cý lar, ti yat ro cu lar, fo toð raf sa nat çý la rý ge lin bir lik teÝs tan bul i çin çý ka lým so kak la ra… Ýs tan bul film le ri çe ke lim,Ýs tan bul o yun la rý oy na ya lým, Ýs tan bul ka re le ri fo toð raf la ya -lým… Yap týk la rý mý zý Ýs tan bul lu lar la pay la þa lým… On dan al -dýk la rý mý zý yi ne o na ve re lim…5 ya þýn ol gun lu ðuy la bu luþ ma nýn sa býr sýz lý ðý ný ta þý yo -ruz. Ba ha ra gö rüþ mek di le ðiy le…


Tekel GünlüğüBahar Derin5-10Tarihsel Toplumsal Gelişme ve<strong>Sanat</strong>taki Yansıması -4-Özgür Güven18-21<strong>Sanat</strong>a Dair NotlarDevrimci Dünya GörüşüD. Dağlı11-14Dil Üzerine -4Kürt DiliAhmet Aydın22-28Yabancýlaþmaya KarþýBeyin EgzersizleriAvrupa’nın En Büyük ...Temade Çınar15-17Tüyap GünlüğüDemet Demeter29-32DosyaDevrimlerVe Sinema“Dev ri min De li kan lý Sa nat çý la rý”DerlemeHollywood Sinemasında TemalarTemade ÇınarSinema Nedir?Meh met BA JA RÝSi ne ma nýn Kür dü Kürt Si ne ma sýKay han A kan / I No’lu F Ti piSinema ve Karþý-DevrimSetenay BerdanBir Film Okuması: KEMANMehmet BAJARÝÝ ki Dil Bir BavulYýl maz Gü ney'in Hikaye siYurttaş KaneHûseyn Pa lewîSıla Erciyes


AYIŞIĞISANATMERKEZİDerlemeSabahattin AliMektuplarC. İçli75-84Zindan Türkü SöylüyorYas Hiç BitmeyecektiRuşen TutkuYolcuya AğıtKayhan AkanRüyaUmut BeyazElif Can97-100Yakındır DostlarTekel İşçisi85-8788SöylencelerGara GoncılosAtila Oğuz101Tekel Ýþçilerinin SavaþıGrup Emeğe Ezgi89-90AYIŞIĞISANATMERKEZİRöportajCevdet Bayram’la ArapçaTiyatro Üzerine Söyleşi.102-103Gül Yüzlü KadınSoreş Agir91Eylülde Tramvay BeklemekAtila Oğuz104-105Bir İşçinin Günlüğü-8Kazım DemirAYIŞIĞISANATMERKEZİRöportajMehmet Özgöz ileİnsan Ve Doğa Üzerine10692Haberler 106/111AYIŞIĞISANATMERKEZİRöportajKazım DemirleEl İzlerim Üzerine93-94Yoldaş Mektuplar/ Devinim Tiyatro AtölyesiTiyatroculardan DTP’nin Kapatılmasına ProtestoAntakya <strong>Ayışığı</strong> <strong>Sanat</strong> <strong>Merkezi</strong> AçıldıSarıgazide Yeniden Merhaba19 Aralık Etkinliği<strong>Sanat</strong>çıların İstanbul BuluşmasıEmekçi İstanbul'a KucaklaşmaKitap TanıtımıKüçük İta’dan Tanya’ya95-96ŞiirNazım Akarsu112


4 Kış ‘10


Bahar DerinGrev Günlüğü1. Güntanbul Cevizli Tekel'den yola çýkarken hiç düþünmemiþtim.Ýlk günden beri aklýmda yaþadýklarýmýzý yazýyadökmek vardý. Ama günler öylesine hýzla geçiyor ki e- Gecenin 1'inde yolculuðumuz kaldýðý yerden devametti. Eksik olan var mý diye sordu otobüs<strong>tek</strong>i so-ðer daha fazla beklersem birçok þeyi unutacaðým. Hattakeþke diyoruz ilk günden itibaren günlük þeklinde rumlu arkadaþ bizim önümüzdeki iki koltuðu kaplayannot tut say mý þýz. Her gü nü bir yýl gi bi ge çen Te kel ey le - ayýcýk lakaplý iþçi yoktu. Milleti bir gülme aldý. Ayýcýkminin bugün 13. günü saat 18.21... sonunda benim hayatýmdaunutamayacaðým kadar çok deneyim elde ettikibirinin gitmesi milleti çok güldürmüþtü. Otobüsteilk 5 dakika içinde verilen ilk fire oldu. Ama o cüssedeðimTekel eylemini yazacaðým için mutluyum. Bu eylemsadece Tekel iþçileri için deðil, tüm iþçi sýnýfý, e- zekice espriler yapýyor hepimizi çok güldürüyordu.çok esprili bir iþçi arkadaþ vardý. Birçok konuda canlýmekçiler için inanýlmaz derslerle dolu... Ve büyük bir Derken uykuya dalmýþýz sabah 6'da daha Ankara giriþindenkilometrelerce uzakta bu sefer de Jandarmalarumut olduðunu da söylemeliyim. Eeee... Ne demiþti Sibelyoldaþým: “ 'Eylem umudun anasýdýr' bu sözün hiç bizi durdurdu. Tabi plakalara göre durdurulduðumuz i-bu kadar büyük anlamlar yüklü olduðunu düþünmemiþtim.”Evet, insan ancak inanarak yaptýðý bir eylemin i- týr kesiyorlar yolumuzu, demek ki doðru yoldayýz. Ýþçi-çin iþçiler diyor: Tayyip bizden amma korkuyor bu kaç-çinde umudu yaþatabiliyor. Neyse lafý uzatmadan yaþadýklarýmýzageçeyim...rumlarý herkesin içi rahatlýyor, yüzü gülüyor. Benimseler o kadar doðal, o kadar esprilerle karþýlýyor ki bu du-Tekel iþçilerinin Ankara'ya gideceðini ve AKP ö- aklýmdan Moskova Önlerinde romanýndan bir cümlenünde eylem yapacaðýný biliyorduk. Tekel iþçileriyle geçiyor “Savaþta gülmek ciddi bir iþtir.” Jandarma kimlikleritopluyor ve baþlýyor bir bekleyiþ. Bir süre sonraÝstanbul'dan ve Ankara'dan eylem deneyimlerim vardý.Cevizli'den Kartal'a yürüdüklerinde yanlarýndaydým, kimlikler geri daðýtýlýyor ve yolumuza devam ediyoruz.Ankara'da karýn içinde su ve gazla saldýrýya uðradýklarýndayanlarýndaydým. Ama bu Ankara eyleminin bu du. Bu sefer de otobüse üst düzey bir asker binerek “ar-Aradan on dakika geçmedi ki <strong>tek</strong>rar jandarma durdur-kadar büyüyeceðini, geliþeceðini 14 Aralýk gecesi Ýskadaþlaryaptýðýnýz eylem valilikçe olumlu görülme-Kış ‘105


miþtir. Bizim, size tavsiyemiz geri dönmenizdir” dedi.Ve durdurduklarý yerde bir bekleyiþ baþladý. Önce herkesilk durdurmalarda olduðu gibi bunu da esprilerlekarþýladýlar. Ancak bekleyiþ uzadýkça ne yapýlacaðý konuþulmayabaþlandý.Tepemizde helikopter geziyordu. En az üç dört askeriaraçsa etrafýmýzda bekliyordu. Sonra bütün iþçilermadem otobüslerle girmemize izin vermiyorlar öyleysebizde yürürüz diyerek yürümeye baþladýlar. Jandarmayýbir telaþ sardý. Otuz saniyede yürüyüþe geçerek öntarafta baský yapan iþçilere “arkadaþlar burasý otoban,burada böyle yürümeniz çok tehlikeli” diyerek diðeryandan da takviye kuvvet için telsizden konuþuyorlardý.Ama iþçiler hýzlý davranmýþtý ve önlerindeki jandarmabarikatýný aþarak yürüdüler bunun üzerine jandarma“tamam o zaman, bari otobüslere binin de baþýnýza birþey gelmesin” dediler.2. GünSa bah 05.30-06.00 gi bi kalk týk. 07.30 gi bi dýþ ka -pýlara dayandýk ama kimseyi býrakmýyorlar. Sendikabaþkanlarýnýz gelsin öyle, diyorlar. Böyle 08.30'a kadariþçileri oyaladýlar. Sigara almaya vb. bile býrakmadýlarkimseyi. Tabi onlarca çevik kuvvet otobüsü ve polisiolduðunu uzun uzun anlatmayacaðým. Ýlk savaþýmýzý o-rada verdik. Ýleri iþçiler, haydi arkadaþlar biz burada e-sir miyiz neyiz, diyerek kapýlara yüklendi. Bizlerde obir saatlik bekleyiþi boþa geçirmemiþtik. Kapýlara tümgücümüzle yüklendik ve açtýk.Kapýyý açmayý baþarýp biraz yol almýþtýk ki sabahtanberi yaðan yaðmurdan dolan su göleti ve ön tarafasýkýlan biber gazý bizi biraz durdurdu. Hemen polisebaðrýþ çaðrýþ baþladý. Polis <strong>tek</strong>rar içeri girmemizi istiyor.Ýþçiler, biz bir daha içeri girmeyiz, diyor, biz teröristmiyiz, adam mý öldürdük, niye bize gaz sýkýyorsunuz.Biz buraya ekmeðimizi almaya, hakkýmýzý aramayageldik. Yok, girmeyiz içeri, biz arkadaþlarýmýzýn yanýnaAKP'nin önüne gideceðiz. Yol boyunca korna çalanlar,alkýþlayanlar, katýlanlar oldu. Herkes <strong>tek</strong>el iþçilerinisahipleniyor, des<strong>tek</strong>liyordu. Çok güçlü bir halkdesteði vardý. Bu haklýlýkla Abdi Ýpekçi Parkýna kadarAnkara sokaklarýný inleten sloganlarla yüründü, gelindi.Ýþin ciddiyetini kavrayan polis ortamý sakinleþtirmekiçin sendikacýlarla, iþçilere seslendi. AKP önündekiarkadaþlarýmýz buraya geliyorlar. Bir coþku, bir sevinç...Meðer orada kalanlarda çok mücadele etmiþler.Onlarda gaz yemiþler ancak böyle yürümeyi baþarmýþlarama onlarýn baþarýsý gerçekten büyük, neredeyseAnkara’yý baþtan uca yürümüþler. Tam 4 saat… 35 kmyolu sloganlarla yürüyerek gelmiþler. Tabi polis istemezbunu ama daha fazla saldýrýrsa sadece iþçilerin deðiltüm toplumun bilincinin ilerleyeceðinin de farkýndalar.Çok temkinliler...AKP önündeki iþçi arkadaþlarda gelince nasýl bircoþku, nasýl bir sevinç yaþandý tarifi imkansýz... EvetAnkara sokaklarý da iþçi sýnýfýnýn kararlýlýðýný, cüretinive birlik olunca neler yapabileceðini görmüþtü.Park kýsa sürede iþçilerin evi haline gelmiþti. Akþamateþler yakýlmaya baþlandý. Çok hareketli geçen <strong>16</strong>Aralýk geride kalýrken bu iþi öyle kolay kolay bitireme -yeceklerini, iþçileri öyle pýþpýþlayarak evlerine gönderemeyeceklerinipoliste, sendikacýlarda anladý. Akþamçok soðuktu yinede parkta ateþ yakarak sokakta kalanlarol du.3.Gün17 Aralýk Perþembe günü... Yaðmur ve soðuk peþimizibýrakmýyordu. Yaðmurluk daðýtýlýyor dendi, meðerdaðýtýlan büyük siyah çöp poþetiymiþ. Ama olsunyine de iþ görüyordu. Herkesin morali yüksekti. Her ziyaretegelenle daha bir coþuyorduk. Gelenin gideninhaddi hesabý yok. Sanki miting alaný…O gün yeni bir eylem yarattý iþçiler. Yarattý diyorumçünkü kung fu dövüþçüleri gibi çevrelerindeki herþeyi silaha dönüþtürebiliyorlar. Bizim Tekel iþçileri deAbdi Ýpekçi'deki havuzu silah yaptýlar kendilerine…Þaka falan deðildi yaþananlar. Aralýk ayý, hava buz gibisoðuk. Ankara zaten dondurucu soðuðuyla ünlüdür.Ve iþçilerden biri gayet soðukkanlý bir þekilde soyundu.Üstünde Tek Gýda Ýþ önlüðü girdi suyun içine... Onunyerine bizim içimiz titredi. Tüm kameralar bu görüntüleriçekmeye baþladý. Suya giren bir de konuþma yapmayýihmal etmiyordu. Bence bu buz gibi suya girmeeylemi þu anlama geliyordu, gözü karalýk, kararlýlýk, direnç,gövde gösterisi, meydan okuma, her þeyi göze almak...Açýkçasý orada suya giren iþçileri izledikçe herkes,bizde, bu irade olduktan sonra her þeyi yaparýz, diyordu.Öyle böyle deðil, onlarca iþçi suya girdi çýktý.Gün boyu sürdü diyebiliriz bu eylem, basýnýnda ilgisiyoðundu.6 Kış ‘10


4. GünÝþ te o ta ri hi gün, o pis su, o ið renç gaz, ser ma ye ninve polisin bizleri bir daha asla ayýramayacaðý baðlarlabirbirimize baðlamýþtý. Kaþ yapayým derken göz çýkardýlar,heyt be ne de güzelmiþ iþçi sýnýfýyla kavganýn i-çinde olmak. Kent A.Þ. sürecinde Ýzmir'den onlarla a-dým adým o yollarý yürüyen her aný paylaþan yoldaþý nasýlda kýskanmýþtým, nasýl da içim gitmiþti o sevgiye…Nasýl da içli dýþlý olmuþlardý… Hayatýný devrime, mücadeleyeadamýþ bir devrimci için bundan daha güzelbir ortam olamaz. Tüm iþçiler mutluydu. Sanki o saldýrýlarýbiz yaþamamýþtýk. Evet, vefalý dostum, Moskovaönleri geliyor <strong>tek</strong>rar <strong>tek</strong>rar aklýma… “Savaþta gülmekciddi bir iþtir.” Böylece o akþam üstüm baþým cephedesavaþmýþ gibi çamur, gaz olmasýna ve üstümün ýslak,kokuyor olmasýna raðmen aðzým kulaklarýmda uyudumve rüyamda da yaþadýklarýmýzý gördüm. Slogan atnucudaha doðrusu sonuçsuzluðu anlamaya baþlayandayla binanýn içine kaçtý. O da çok iyi biliyordu ki sotýmvs. dünyanýn en güzel rüyasýný ben gerçekte yaþamýþoldum. Gururluyum…lerin birçoðu basýn ordusunu yararak binadan içeri gir-iþçiler öfkelerini göstereceklerdi. Ki öyle de oldu. Ýþçi-<strong>16</strong>. Gün – Bü yük Günmeye çalýþtý. Hepsinin yüzü kýrmýzý, gözleri dýþarý fýrlayacakgibiydi. Aralarýnda kadýn iþçiler de vardý. Kapý-Bugün 30 Aralýk Çarþamba, büyük gün... ÇünküTürk-Ýþ baþkanlar kurulu toplanýyor. <strong>16</strong>. günümüzde nýn önünde bir ileri bir geri dalgalanmalar yaþandý.zaferi müjdeleyecek ileri bir karar çýksa, Türkiye'nin Yüksek yerlerin üzerine çýkan iþçilerde aðýz dolusu küfürve tehditlerle baðýrýyorlardý. Ýþçi kadýnlarýnsa gözle-gündemini deðiþtirecek kararlar… Ýþçiler her þeyi yapmayahazýr. Yeter ki baþlarýndaki sendikacýlar sözlerininarkasýnda dursunlar. Gerçi kimse -sürekli genel den uzak, bu soðukta, bunun için mi bekliyoruz?” diyeridolu dolu “Biz <strong>16</strong> gündür çocuklarýmýzdan evimiz-grev genel direniþ diye slogan atýlmasýna raðmen- çok rek öfkelerini dile getirdiler. “Kumlu istifa!”, “Bizi SatanýBiz Yakarýz”, “Ýþ Ekmek Yoksa Barýþta Yok”, “Öl-büyük bir karar, ciddi bir sonuç beklemiyor. Bu sabahherkes erkenden sokaðý doldurmuþ. Ben de heyecanlýyým.Çünkü Mücadele Birliði Platformu Ýstanbul'dan yapabileceklerini dillendirdiler. Mustafa Türker isemek Var Dönmek Yok”, gibi sloganlarla öfkelerini veburaya Tekel iþçisinin yalnýz olmadýðýný göstermeye “Merak etmeyin bu iþ burada kalmayacak 9 Ocak'a kadarciddi bir sonuç alýnamazsa, size söz veriyorum hepgeliyor.Saat 10.00'da alana giriyoruz. Sakarya Meydaný'ndansloganlarla yürüyerek iþçilerin eylemi sürdür-üzerine büyük bir alkýþ koptu. Tutulur mu tutulmaz mýbirlikte açlýk grevi, ölüm orucuna oturacaðýz.” bu sözündüðü Türk-Ýþ binasýnýn önüne, Bayýndýr sokaða geliyoruz.Ýþçiler herkese yaptýklarý gibi bizi de alkýþlarla ve ný, iþçi sýnýfýnýn insanlara neleri söyletilebileceðine ta-bi lin mez a ma söz bir kez að zýn dan çýk tý. Ve ta rih, o a -coþkuyla karþýladýlar. Ýþçilerin arasýna girerken “Tekel nýk oldu. Ýþçileri ancak ölüm orucu eylemi sözü durultabilmiþti.Þimdi bir umutlarý vardý. Ve bu sözün arka-Ýþçisi Yalnýz Deðildir", "Fabrikalar Tarlalar Siyasi ÝktidarHer Þey Emeðin Olacak", Yaþasýn Ýþçilerin MücadeleBirliði”, “Dünya Emeðin Olacak” sloganlarýný attilersýndadurmaya sendikalarýný zorlayabilecek güce sahiptýk.Mücadele Birliði Platformu adýna Vefa Serdar konuþmayaptý.çi arkadaþlara “Bugün herkes eðlenecek bari biz de dev31 Aralýk Perþembe gününün planý hazýrdý. Ben iþ-Mücadele Birliði Platformu'yla gelen Grup Emeðe bir çið köfte yapalým” diye önerdim. Arkadaþlar bunuEzgi'nin enstrümanlarýna ilgiyle bakan iþçiler desteðe hemen kabul ettiler hatta bir tanesi “Mecliste yapýlýyorgelen Emeðe Ezgi'yi müziðini paylaþmasý için ortaya da biz neden yapmayalým?” dedi. Bir diðeri de “Pekiçektiler. Baðlama, gitar ve davul eþliðinde bir müzik ziyafetiverdiler. Fabrika kýzý parçasýna herkes eþlik etti. lup olmadýðý tavana yapýþtýrýlarak kontrol edilebilir.)biz nereye yapýþtýracaðýz?” deyince (çið köftenin iyi o-Halaylarda ise kimse yerinde duramadý. Emeðe Ezgi, ben de “Biz de (Türk-Ýþ'i göstererek) buraya yapýþtýrýrýz”dedim. Yarýn akþam 2010'a gireceðiz. Eskiden na-TEKEL iþçilerine hitaben her zaman yanlarýnda olacaklarýnýonlar savaþýrsa kendilerinin de sesleriyle, sözleriyle,türküleriyle yanlarýnda olacaklarýný dile getirdi. <strong>tek</strong> istediðim Tekel eyleminin baþarýya ulaþmasý çünküsýlda büyük anlamlar yüklerdik yeni yýla... Þu anda iseSaat 14.00'da baþkanlar kurulu toplantýsý sona ererekaçýklama yapmak üzere baþkanlar Türk-Ýþ'in önüne ný öðretecek...bu eylem birçok iþçiye umut olacak, nasýl kazanýlacaðý-toplandý. Açýklamayý Mustafa Kumlu yaptý. Uzun bir 17. Güngirizgah ardýndan söylediði <strong>tek</strong> þey önümüzdeki günlerdekitlesel mitinglerin olabileceði idi. Hýzlý bir ve-sakin geçiyor. Bitlis TEKEL iþçilerin çocuklarý adýna i -31 Aralýk Perþembe günündeyiz, bugün oldukçaKış ‘107


ki pankart asýlýyordu. Geleceklerini istiyorlar babalarýndan,mücadelenizde yanýnýzdayýz diyorlar pankartta.Halaylar çekiliyor. Kadýn iþçilerin çoðu bugün birazsüslenmiþ çünkü akþam 17.00'da Sabahat Akkiraz veEdip Akbayram konser verecekmiþ. Akþam eðleneceðizmoral ve motivasyon depolayacaðýz. Ve 18. günebu coþku ve umutla yürüyeceðiz. HOÞ GELDÝN 2010!GELECEÐÝN VARSA GÖRECEÐÝN DE VAR!18. Gün2010’a da mücadeleyle giriyor olmanýn aðýrlýðývardý hepimizin üzerinde. Tekel iþçileri belli belirsiz o-muzlarýndaki bu tarihi sorumluluðun farkýnda gibi herneþeli an bitiminde politik konular konuþmaya kendileriyleilgili geliþmeleri yakýndan takip etmeye ve üzerinesaat baþý yorum yapmaya artýk alýþmýþlardý. Saat22.30 gibi Türk-Ýþ’in önüne <strong>tek</strong>rar uðradýk. Sadece 50-100 arasý iþçi kalmýþtý. Canlý yayýn araçlarý iþçilerle röportajlaryapýyordu. Televizyona canlý yayýndan katýlacakiþçiler evlerini cepten arayarak “Þu kanalý aç tamammý!” diyerek kameralara el sallýyorlardý. Sokaklarda onlarca insan kafalarýnda kýrmýzý bereler, ellerindeiçkiler… Sanki birisi herkese yeni yýl budur böyle eðlenilirdemiþ gibi. Benim için uzun yýllardýr yeni yýl ilkkez bu kadar pratikte de sýnýfýn içinde onlarla birlikteeylemde geçti.19. Gün2 Ocak Cumartesi günü sabah 10.00 sularýnda ÝstanbulTEKEL iþçileri, kefenli eylemle Türk-iþ’in önünegeldiler. Daha önceden de gerçekleþtirilen bu eylem,özünde ölümü göze aldýklarýný göstermek amaçlý yapýlýyor.Ancak görsel olarak iþçilerden birinin ölü sayýlarakyapýlan cenaze töreni oldukça komik bir hal alýyor.Yani bir yaný ciddi, bir yaný þaka… Kefenli eyleme diðerillerdeki iþçilerde katýlarak des<strong>tek</strong> veriyor. Bu eylemalanýný hem <strong>renk</strong>lendiriyor hem de iþçileri canlý tutuyor.Eylemin 15. günü olan Çarþamba gününden itibaren her ak þam “bir mum da sen yak” ad lý bir ey lemgerçekleþtirilmeye baþlandý. Her akþam saat 18.00’damum daðýtýlýyor. Sloganlar gür bir sesle haykýrýlýyor,halaylar çekiliyor.Türk-Ýþ’in önüne geldiðimizden beri, her gün bizlerlebirlikte sabahtan akþama kadar baðýran oynayanbir de li miz var. Ýþ çi ler de çok a lýþ tý o na. Ba zen ta kým el -bise giyiyor, bazen periþan geliyor, ama her gün istisnasýzyanýmýzda. Ýþçilerden birine dedim ki “vay be! Budeli her gün burada, oynamayý da pek seviyor.” Ýþçi arkadaþ“hepimiz biraz deliyiz zaten bu soðukta günlerdirher þeye raðmen burada durabilmek akýllýnýn iþi deðil”dedi. Bir tane deli de Güven Park’ýn oradaki gergingeçen eylemden sonra peþimize takýldý. Türk-Ýþ’in önünegeldi. Ama açýkçasý bu deli biraz fazla akýllýydý. Konuþmalarýhiç de deli gibi deðildi. Bir iþçi arkadaþ ikideliyi bir arada görünce güldü ve “delilerimiz birdi ikioldu” dedi.21. Gün4 Ocak Pazartesi günü sabah kötü bir haberle u-yandýk. Yoldaþýmýzýn çok uzun süreden beri hasta olanküçük oðlu Poyraz Rasim'i kaybettiðimizi öðrendik.Sabah ilk iþ hastaneye koþtuk. Ankara’da geçirdiðimizgünler boyunca kan verdik, kan bulmaya çalýþtýk. ÖncedenPoyraz lösemiydi. Tam bu büyük belayý yenmiþtiki, Do muz gri bi ne ya ka lan dý. Ýlk se fer de bu gri bi deyendi ancak doktorlarý þoka uðratan bir þekilde ikincikez Domuz Gribi oldu. Bu sabah saat 05.30’da 6 yaþýndakiPoyrazýmýzý kaybettik. Ýkinci ismi olan Rasim iseRasim Oktar’a atfen koyulmuþ. Karþýyaka Mezarlýðý'ndayüzlerce emekçi bu acý gününde Ahmet Yoldaþýyalnýz býrakmamýþtý. Karþýyaka Mezarlýðý'ndan <strong>tek</strong>rarTürk-Ýþ’in önüne dönmek zor oldu. Ama baþka Poyrazlarýkaybetmemek için daha çok çalýþmalý ve mücadeleyiyükseltmeliydik.Bugün Ankara’da dondurucu bir soðuk vardý. Zamanzaman kar yaðýþlý ama gerçekten Ankara’nýn þudillere destan kuru soðuðundan bizler de nasibimizi aldýk.Tüm engellemeler ve saldýrýlar, hatta yýldýrma politikalarýyetmezmiþ gibi þimdi bir de bu zemheri ayazýbaþladý. Ama tüm bunlara raðmen, TEKEL iþçilerininruh hali iyi, moralleri yüksek. “Ölürüz de geri dönmeyiz”diyorlar.22.Gün5 Ocak, günlerden Salý, 22. günümüzdeyiz. Sabahsayýmý vb.den sonra, önce Batman’dan "Biz bu yolabaþ koyduk geri dönüþ yok, Batman TEKEL Ýþçileri”8 Kış ‘10


imzalý bir pankartla katýldýlar eyleme... Daha sonra A-dýyaman Tekel iþçileri kimi raporunu yeniledi, kimi çocuklarýnýgördü, eþini, kimi de ilk kez katýlmak suretiyleyeni yeni katýlýmlar gerçekleþti. Baþka illerden de bireyselolarak gelenler oluyor. Son bir kaç günkü cýlýzlýkkalmadý. Bugün geniþ bir katýlým olduðu için güçlü vedinamik görünüyor eylem...Bugün Baþbakanýn açýklamasýný dinleyen iþçiler,yine kýzýp sinirlendi ve hemen Erdoðan'ýn konuþmasýnýnkritiði yapýlmaya baþlandý. Eylemin böyle sadecesokakta bekleyerek geçmemesi gerektiði noktasýndaherkes hem fikirdi. Böyle kazanamayacaklarýnýn dafarkýndalar. Ama iþ ne yapýlacaðý ve nasýl yapýlacaðýnoktasýnda kilitleniyor. Öncelikle sendikalarýn fren balatalarýnýçekip kopartmalarý gerekiyor. Bu konuda herkesyeterince cesur deðil. Sendika olmazsa kendileri birþey yapamazlar sanýyorlar. Ya da hala kaybedecek birþeyleri var... Ama sendika ciddi ciddi eylem kararlarýalsa, hemen hayata geçirecek kadar iyiler. Biraz özgüvensiz lik de var. A ma þu bir ger çek ki, her kes çok öf -keli ve daha ciddi bir þeyler yapmak gerektiði konusundahem fi kir...Kış ‘10Bugün Ýstanbul'da TEKEL iþçilerinin üç otobüs,yaklaþýk 150 kiþi Boðaziçi Köprüsü'nü trafiðe kapatarakkendilerini zincirlemeleri hemen burada yanký buldu.Ey le me kan ver di, can ver di. An ka ra Türk-Ýþ'in ö nüalkýþlarla, sloganlarla coþtu. "Söz Bitti Sýra Eylemde"diyordu iþçiler hep bir aðýzdan. "iþte bu yahu iþte bu,böyle yapmak gerekiyor, onlar böyle þeylerden anlar"diyorlardý. Öðleden sonra des<strong>tek</strong> ziyaretine Kent AÞ iþçileriningelmesi, belki de buraya yapýlan en anlamlý ziyaretlerdenbiriydi. TEKEL iþçileri de kendileriyle aynýsorunlarý yaþayan iþçi arkadaþlarýný yanlarýnda görüncedaha içten ve sýcak karþýladýlar onlarý... Kent AÞiþçileri adýna bir iþçi arkadaþ konuþma yaptý. “Kent AÞiþçilerinin verdiði mücadeleye siz Tekel iþçileri, yenidenumut oldunuz” dedi.Akþama doðru Türk-Ýþ binasýna sinevizyon gösterimiiçin beyaz perde asýldý. Charlie Chaplin’in ModernZamanlar'ý sinema gösterimi olarak sunuluyordu. ArdýndanTekel iþçilerinin boðazköprüsü eyleminin görüntülerininyayýnlanacaðý anonsu yapýldý. "Yiðit TE-KEL iþçisi arkadaþlar, Mücadele Birliði'nden arkadaþlarÝstanbul Tekel'in Boðaz Köprüsü eyleminin görüntülerinigetirmiþler herkes bu tarafa gelsin þimdi izleyeceðiz".Görüntüler karþýsýnda herkes inanýlmaz coþkulandý.Bir kere tüm iþçileri kadýn erkek tanýyorduk."Helal olsun valla" sesleri yükseliyordu. Onlar videodahangi sloganý atýyorsa o atýlýyor, ýslýklar, çýðlýklar, alkýþlardurmuyordu. Videodaki görüntülerde bir iþçi kadýn,"bu kefeni Erdoðan giysin inþallah o giysin o" diyordu.Yine bir erkek iþçi, "artýk her yerdeyiz Erdoðan bizigörsün, bundan sonra her yerden çýkacaðýz, bizden kurtulu þu yok" di yor du. Bu söz ler þu ký sa bir kaç haf ta daiþçilerin kat ettiði mesafeyi görmek açýsýndan çok ö-nemliydi. Hatta iþçiler arasýnda çok geri olduðunu bildiðimiziþçiler de vardý. Ama iþte bugün kadýn erkek,genç yaþlý, orada köprünün tepesindeydiler. Ve yýllardýryaptýklarýmýz boþa gitmiyordu. Ýþçiler bizi, bizim eylemlerimiziörnek alýyorlardý. Tarihin belleðinden hiçbirþey silinmiyordu.Sabah saat 11.00 ile 13.00 arasý oylamalar yapýldý.Türk-Ýþ Genel <strong>Merkezi</strong>'nde de sandýklar kuruldu. Sandýktaiþçi arkadaþlar görevli oldu. Beyaz kaðýt “Devam”demekti, kýrmýzý kaðýt mücadeleye “Red” demekti. Türk-Ýþ ö nün de ki 1282 iþ çi, tam <strong>tek</strong> mil be yaz,yani “mücadeleye devam” kararý çýkardý. Zaten taamemleketlerinden kalkýp buralara kadar gelmiþ, bu soðuktaburalarda bekleyen iþçilerden baþka bir sonuççýkmasý düþünülemezdi. Yine öðleden sonra 21 il 43þubede yapýlan referandumun sonuçlarý bir bir okunmayabaþladý. Hep olumlu sonuçlar geliyordu. Kabul9628… Red 55… Bunun üzerine iþçiler, "Söz bitti sýraeylemde", "Ýþçi karar verdi sýra Türk-Ýþ'te" gibi sloganlaratmaya baþladý. Türk-Ýþ'in açýkladýðý sonuçlar böyle.Yani % 99 ile “mücadeleye devam” kararý çýktý.36. GünDoktorlarýn eyleminden sonra anons yapýldý. Saat15:00'da saðlýk taramasýyla birlikte açlýk grevi baþlaya -cak. Saat 14:30'da bir basýn açýklamasý yaptý Tek GýdaÝþ. Mecit Amaç yaptý açýklamayý. 3000'i aþkýn Tekel iþ-9


çisi açlýk grevi için gönüllü olmuþ. Ancak dýþarýda soðuktasakýncalý olacaðý için doktorlarýmýzýn, ambulanslarýneþliðinde 100 Tekel iþçisinin açlýk grevine baþlayacaðýsöylendi Yani sayýyý sýnýrlý tutmuþlardý. Her þubedenismi okunanlar içeri girdi.Toplantý salonu revire çevrilmiþti. Orada toplandýk.Mücadele Birliði'nden de ben des<strong>tek</strong> amacýyla açlýkgrevine katýlmak için içeri girdim. Basýn ordusu i-çerdeydi. Sloganlar atýlýrken bize bakýp aðlayan iþçilerde vardý. Kimi "dikkatli olun, hadi görelim sizi" gibisindenþeyler söylüyordu. Sanki savaþta cepheye yolluyorlardýbizi. (…) Eski Malatya þube baþkaný hemen u-yarý yaptý. "Arkadaþlar, eylemin saðlýklý yürüyebilmesiiçin Tekel iþçileri dýþýndakilerin dýþarý çýkmasýný rica e-diyoruz" dedi. (…) Çok sinirlenmiþtim. Sendika baþkanýda "ha di ar ka daþ lar" fa lan de di. Ben de çan ta mý, pal -tomu aldým, sinirli sinirli çýktým. Kadýn Tekel iþçisi arkadaþýmbenim sinirlenip çýktýðýmý görünce "Gel bir ö-peyim de öyle çýk" dedi. Ben ise kýrýldýðýmý söyleyerekdýþarý çýktým, Tekel iþçisi arkadaþlarýn yanýna geldim.Olanlarý anlattým, "Ben de burada baþlayacaðým!" dedim.Bir kartona "Des<strong>tek</strong> Açlýk Grevi - Mücadele Birliði"yazdým. Ýþçi arkadaþlar yazdýðým kartonu çadýra astý.O sýra sinirle bir konuþma yaptým. "Benim param pulumyok, zengin deðilim. Çorba bile daðýtamam. Bende irademle, kararlýlýðýmla des<strong>tek</strong> olmak istiyorum.Ben de Tekel iþçisiyle açlýk grevine baþlayacaðým" dedim.Ýþçi arkadaþlar alnýma siyah bandýmý takarken 2iþçi arkadaþ; “biz de seninle beraber açlýk grevine baþlýyoruz”dediler. Ben Mücadele Birliði Platformu RojdaÞendur, Adýyaman Tekel'den Kazým Saðýr ve DiyarbakýrTekel'den Gazi Tuncay açlýk grevine baþladýk.Çok gururluyuz.38. GünSabah 11.00 sularý... Üst üste hastaneye kaldýrýlan -lar var. Bazýlarý aðlýyor arkadaþlarýný gördükçe, sedyelerbir gi ri yor bir çý ký yor. Her kes "Ka til AKP” di ye slo -gan atýyor. "Tayyip allah belaný versin", "insanlýk onuruiþkenceyi yenecek", "TEKEL'in ateþi AKP'yý yakacak".Adana'dan Abdülrahman Turanç Ölüm Orucundaydý.Ama su bile içmiyordu. Ýlk onu kaldýrdýlar hastaneye.Diyarbakýr'dan Aygün'ü kaldýrdýlar, açlýk grevindeydi.3. kiþi Malatya'dan Deniz Aysel, o da hastaneyekaldýrýldý.Bu arada 2 kiþi fenalaþtý. Onlarý da kaldýrdýlar. Biricinnet geçirdi. Biri de nefes alamýyor. 38 gündür iþçilerburada, bu soðukta direncini kaybetti. Kusan, sinirkrizi geçiren çok iþçi var. Sedyeyle götürülenlerden biriböbreklerini tutuyordu. Erkekler de aðlýyor. Birazdandoktorlar bir açýklama yapacak.Yakýlan ateþlerin dumanýda insanýn nefesini kesiyor, is içindeyiz. Ama soðukta.Az önce yine battaniye ve kýyafet yardýmlarý geldi.Emek Platformu toplanmaya baþladý. Çok yoðundes<strong>tek</strong>ler var. Aydýnlar geldi. “Sendikalar göreve genelgreve” sloganý atýlýyor. Ankara Emek ve Meslek Örgütleripankartý astýlar. Ýçeride de bazý sorunlar var. Ýçeri sivilpolis girmiþ, iþçiler müdahale etmiþ, “bunlarýn ne i-þi var burada” diye. Baþkanlar da iþçilere sert çýkýþmýþ,Ama dýþarýya yansýtýlmadý. Sabah hastaneye götürülenbazý iþçiler <strong>tek</strong>rar geri getirildi. Ve devam ediyorlar.(…)Toplantýdan çýkacak sonucu sloganlarla bekliyoruz.“Bizleri sataný biz de satarýz”, “Yaþasýn Açlýk grevidireniþimiz”, “zam zulüm iþkence iþte AKP”, “kurtuluþ yok <strong>tek</strong> ba þý na ya hep be ra ber ya hiç bi ri miz” slo -ganlarý atýlýyor. 2,5 saattir buradayýz. Her türlü provokasyonave saldýrýya karþý iþçilerle kendi içimizde önlemleralýyoruz. Aralýksýz slogan atýlýyor ve ses kalmadý.Saat oldukça ilerledi. Hava karardý. Toplantýnýn sonuçlarýaçýklanýyor. Açýklamayý Tek Gýda Ýþ baþkanýMustafa Türkel yapýyor. 26'sýna kadar hükümete süretanýnýyor. Eðer bir geliþme çýkmazsa 26'sýnda emekplatformu <strong>tek</strong>rar toplanacak ve genel grev de dahil kararlaralmak üzere bir araya gelinecek. Bu arada yarýn3 günlük açlýk grevi sonlandýrýlýyor ve 26'sýna kadar a-ra veriliyor, denildi. Aslýnda bu açýklama kimseyi tatminetmedi. Ancak emek platformunun bir araya gelmiþolmasý, iyi bir geliþme olarak görülüyor. “Bu sonucumitingde açýklayacaklardý, geç kalýyoruz geç” denilmeyebaþlandý. Gerçekten de burada kalýnan her günmaddi, manevi, fiziksel her açýdan zor. Ama kimse þikayetçideðil. “Yeter ki kazanalým” deniliyor. “Hepsinedeðer...” Saat gece 22.00. 14. iþçi hastaneye kaldýrýldý.40. GünBugün CNN ve 5N 1K gelecekmiþ burada canlýyayýn yapacaklarmýþ. Herkes sevindi. Bir iþçi de þakaylakarýþýk, “medya manyaðý olmayýn bu kadar” dedi.Ye ni ye ni dö viz ler var, iþ te bir kaç ta ne il ginç dö viz:“Hak aramak komünistlikse/Bu ülkenin en büyük komünistibenim”, “Eskiden AKP'ye oy verirdim. Þimdi5 vakit namaz kýlan bir komünistim”, “Burasý okuldursýralarý yok/Üniversitedir hocalarý yok. Malatya Tekel'denBir Ýþçi”, “Hem iþçiyiz hem seçmeniz/Haddebiliriz hadde bildiririz. Adýyaman Tekel'den Bir KadýnÝþçi”10 Kış ‘10


D.DağlıDEVRÝMCÝ DÜNYA GÖRÜÞÜBü yük sa na yi nin ge li þi miy le bir lik te, top lu mun es ki i liþ ki le -ri bü yük bir dar be ye di; top lum sal ya pý da bü yük bir dev rimya þan dý. Bu dev ri min dü þün sel ü re tim a la nýn da, ör ne ðin sa -nat sal a lan da, ken di yan sý ma sý ný bul ma sý ka çý nýl maz dý. Es -ki sa nat an la yý þý te mel le rin den sar sý lýr ken, in san lar da ye nibir top lum sal bi linç ve sa nat an la yý þý o luþ ma ya baþ la dý.Dün ya nýn du ru mun da bü yük bir de ði þik lik o luþ tu. Sa na týn, ken di ni dün ya nýnye ni du ru mu na uy dur ma sý, e ko no mi nin ve kül tü rün kar þý lýk lý di ya lek tik i liþ ki sige re ði ka çý nýl maz dý. Bu sü reç te bi çim le nen ger çek çi sa nat, es te tik ve sa nat ta ogü ne de ðin hep bi li nen ko nu la rýn, yi ne bi li nen bir an la yýþ la e le a lýn ma sý na bir sonver di. Ger çek ler, ken di ger çek li ði i çin de ka bul e dil di ve tüm yön le riy le ve ye nibir es te tik an la yýþ la yo rum lan dý.Ger çek çi lik, in san ki þi li ði ni, i çin de bu lun du ðu top lum sal ko þul lar te me lin degö rür. Ýn san ko þul la rýn (çev re nin) ü rü nü dür; fa kat ay ný za man da, çev re de, in saney le mi nin ü rü nü dür. Top lum sal çev re nin de ði þi miy le, in sa nýn ki þi li ði de de ði þi meuð rar. Ya þa mý tüm bu de ði þim ve kar ma þýk lý ðý i çin de yan sýt mak; yal nýz ca çök -mek te o la ný de ðil, ye ni o la ný, doð mak ta o la ný da gör mek sa nat ta ger çek çi li ðin gö -re vi ol muþ tur.Sa nat ta ger çek çi lik, dün ya nýn ye ni du ru mu nu yan sýt ma da ki tüm be ce ri si nerað men, yi ne de sa hip ol du ðu bur ju va dün ya gö rü þü ne de niy le da ha i le ri gi de me -di. Da ha i le ri ye ku ru lu sos yal dü ze nin e leþ ti ri si ni so nu na de ðin gö tü re cek o lan, e -leþ ti rel ta rih an la yý þý, pro le tar ya nýn dev rim ci dün ya an la yý þý dýr. Sos ya list dün yagörüþüne dayanan, yeni bir sanat ve estetik anlayýþý ortaya konuldu. Yaþam tümzen gin li ði ve sý nýr sýz lý ðý i çin de an cak bun dan son ra yo rum la na bil di. Ya þam tümzen gin li ði i çin de gös te ril mek le ka lýn ma dý, in san duy gu la rý da bü tün zen gin li ði veçe þit li li ði i le sa na ta yan sý týl dý.Dev rim ci dün ya gö rü þü ne da ya nan sa nat, in sa ný yal nýz ca bel li bir çev re i çin -de gös ter mek le kal maz, çev re yi ve dün ya yý de ðiþ ti re cek o lan i ti ci güç le ri, top lu -mun dev rim ci güç le ri ni de tüm çýp lak lý ðýy la or ta ya dö ker. Çev re yi ve dün ya yý de -ðiþ ti re cek o lan halk týr. Sos ya list sa nat gel mek te o lan top lu mu ha ber ve rir ken butop lu mu han gi güç le rin ku ra ca ðý ný da ta ným lar. Bu nok ta da top lum cu ger çek çi sa -nat, top lum da ki ger çek i liþ ki le rin üs tü nü ör ten, sý nýf lar sa va þý ný yok sa yan, san kihiç bir þey de ðiþ me miþ gi bi es ki ko nu la rý, es ki an la yýþ la iþ le yen bur ju va sa na takar þý ký ya sý ya bir mü ca de le yü rü tür.Sos ya list bi lim, sa na ta u za ðý gör me ye te ne ði ka zan dýr dý. Top lum bi li min ver -di ði pers pek ti fe da ya nan sa nat çý ken di si ni gün lük ya þam da o lup bi ten le sý nýr lan -dýr ma dý, i le ri ye bak ma sý ný da öð ren di. Dev rim ci bir ba kýþ a çý sýy la ha re ket e denin san la rýn gün lük bi linç le rin de be lir gin bir dö nü þüm or ta ya çý kar. Gün lük bi linçken di ni yal nýz ca þim di i le sý nýr lan dýr maz. Top lu mun gün lük bi lin ci ge li þi min han -gi yön de ol du ðu nu, dev rim ci di na mik le rin han gi doð rul tu da i ler le di ði ni or ta yako ya bi le cek bir de rin lik ka zan mýþ týr.Kış ‘1011Sos ya liz me ge çi lenyer ler de sa na týnna sýl bir ge li þimgös ter di ði ve dün ya sa na -tý na kat ký sað la dý ðý çok i -yi bi li ni yor. Sos ya listdev rim ci sa nat ka pi ta listül ke ler de de dev rim ci e -mek çi le rin ça ba la rýy la i -le ri ü rün ler ve ri yor. Dev -rim ci dün ya gö rü þün dengüç a lan sa nat ye ni ve i -le ri ya pýt lar ver me ye de -vam e di yor.


Dev rim ci sa -nat, mü ca de -le sa na tý dýr.Pro le tar ya nýn ve bü -tün e mek çi le rin top -lum sal kur tu luþ kav ga -la rý nýn sa na tý dýr. Pro -le tar ya ha re ke ti sý nýfsa va þý mý ný so nu cu nagö tür me he de fi doð -rul tu sun da i ler ler kenmü ca de le sa na týn danya rar lan ma sý ný bil me -li dir. Ye ni bir dün yakur ma mü ca de le sin de“U mu du muz Kav ga daKav ga mýz Sa na tý mýz -la”Ay ný dün ya gö rü þü ne da yan mak, sa nat ta ü ret ken li ði, zen gin li ði ve çe þit li li ði or -ta dan kal dýr maz; ter si ne sa nat ta ge niþ bir ba kýþ a çý þý ve en gin bir dü þün me ye te ne -ði ka zan dý rýr. Kü çük bur ju va sa nat çev re le ri, sýk sýk sos ya list sa na týn bir ký sýr laþ mave dar laþ ma ge tir di ði id di a sý ný or ta ya a tar lar. Sos ya list sa na týn bü tün a lan lar da vees te tik te sað la dý ðý zen gin i ler le me, in san ya þa mý ný tüm kar ma þýk lý ðý ve çe þit li li ði i -çin de ve ren ü rün le ri, bu ko nu da ge ti ri len e leþ ti ri le ri bo þa çý kart mak ta dýr. Top lum bi -lim, dün ya yý o lan ca a çýk lý ðý ve ge niþ li ði i çin de gör me mi zi sað lar. Dün ya nýn sü rek -li de ði þen du ru mu an cak böy le si ne dev rim ci bir dün ya gö rü þü ne da ya na rak a çýk la -na bi lir.Sos ya list dün ya gö rü þü, sos ya list i de al le re bað lý lýk, sa nat ta her tür lü bi çim ci li -ðe, çü rü müþ lü ðe kar þý koy ma yý ve sa na týn ya þam la bað la rý nýn ku rul ma sý ný sað lar.Bi lim sel, dev rim ci, i le ri ci bir dün ya gö rü þü ne da yan ma yan bir sa nat, hiç kuþ kuyok ki, sa nat çý la rýn tüm ye te ne ði ne kar þýn ký sýr laþ mak tan, bi çim ci li ðe düþ mek ten veso nuç ta çü rü mek ten kur tu la maz. Bu nun ne an la ma gel di ði ni sos ya lizm den u zak la -þan sanatçýlarýn ve aydýnlarýn durumlarýnda görmek mümkün. Bu durumda olanlarde ðer len di riþ le rin de ki bü tün o can lý lýk la rý ný ve ü ret ken lik le ri ni ve çev re ye ge niþ bi -çim de ba ka bil me ye te ne ði ni yi tir di ler. Ha len bir þey ler ü re te bi len ler var sa, on lar dasos ya list dün ya gö rü þü nün, ken di ü zer le rin de ha len sü ren et ki le ri ne de niy le dir.Pro le tar ya nýn dev rim ci dün ya gö rü þü ne da ya nan sa nat bü tün dün ya da sü rek libir ge liþ me ve zen gin leþ me i çin de dir. Sos ya liz me ge çi len yer ler de sa na týn na sýl birge li þim gös ter di ði ve dün ya sa na tý na kat ký sað la dý ðý çok i yi bi li ni yor. Sos ya list dev -rim ci sa nat ka pi ta list ül ke ler de de dev rim ci e mek çi le rin ça ba la rýy la i le ri ü rün ler ve -ri yor. Dev rim ci dün ya gö rü þün den güç a lan sa nat ye ni ve i le ri ya pýt lar ver me ye de -vam e di yor.DEVRÝMCÝ SANATBiz de sa nat tan söz e di lir ken top lum cu ger çek çi (sos ya list ger çek çi) sa nat tan vedev rim ci sa nat tan bah se di lir. Hat ta dev rim ci sa nat i fa de si da ha yay gýn o la rak kul la -ný lýr. Dev rim ci sa na týn böy le si ne ön pla na çýk ma sý, i çin de bu lun du ðu muz dev rim cimü ca de le ko þul la rýy la doð ru dan i lin ti li dir. Bu nun ya nýn da, dev rim ci sa na týn top -lum cu ger çek çi ni te li ði nin vur gu lan ma sý nýn ih mal e dil me si bir dar lý ðý da be ra be rin -de ge tir miþ tir. Dev rim ci sa nat top lum cu ger çek çi sa nat an la yý þýy la bir lik te bü tün -lük lü i fa de e dil me li dir. Bu bü tün lü ðün al tý çi zi lir ken dev rim ci sa nat an la yý þý, dün -yanýn devrimci dönüþümüyle ilgili baðý ve belli dönemde ön plana çýkmasý doðrukav ran ma lý dýr.Dev rim ci sa na týn an la þý la bil me si i çin, sos ya list ger çek çi li ðin ön ce lik le an la þýl -ma sý ge re ki yor. Sos ya list sa nat pro le tar ya nýn sý nýf sa va þý mýy la, e mek çi kit le le rin ta -rih sah ne si ne ba ðým sýz bir güç o la rak çýk ma sýy la baþ lar. A sýl ge li þi mi ni i se pro le terdev rim ler ça ðý i le bir lik te gös ter miþ tir. Bu sa na týn, da ha çok Gor ki i le bir lik te a nýl -ma ya baþ lan ma sý, baþ la mak ta o lan ça ðýn bu pro le ter dev rim ci ni te li ðin den i le ri ge -li yor. A ma þu an ü ze rin de dur mak is te di ði miz, sa na týn dev rim ci yö nü nü vur gu la -maktýr. Kapitalistlerin egemenliðine karþý mücadele sürecinde doðan toplumcu gerçekçi sa nat, dev rim den son ra, sos ya lizm de ve üst a þa ma ko mü nizm de de vam e der.Top lu mun ka pi ta lizm den ko mü niz me ge çiþ sü re cin de sa nat, dev rim ci sa nat o la rakþe kil le nir.Dev rim sý ra sýn da sa nat, dev rim ci sa nat o la rak ö zel bir ni te lik ka za nýr. Sa nat,dev ri min öz gür leþ ti ri ci, in san cýl (hü ma nist) a ma cý na bað lý dýr. Sa nat ya pýl dý ðý ko þul -lardan baðýmsýz deðildir. Nesnel koþullar, tarihsel geliþme toplumun devrimci dönüþü mü nü gün de me ge tir miþ se; sa nat ta bu dö nü þü mü, dö nü þü me yol a çan top lu -mun i ti ci güç le ri ni, de vi ni mi ni en i yi bi çim de yan sý týr. Gor ki A na’da, J. Lon don De -mir Ök çe’de, pro le tar ya nýn sý nýf mü ca de le sin den kay nak la nan ta rih sel dev rim ci de -vi ni mi yo ðun o la rak iþ ler ler. Her i ki sos ya list ya za rýn ya þa dý ðý çað da ve ya þa dýk la -rý ül ke de, es ki sis te min iç çe liþ ki le ri çok kes kin ve bu çe liþ ki ler den kay nak la nan sý -nýf sa va þý mý bir fýr tý na gi bi e si yor top lum da. Her i ki ya za rýn ba þa rý sý bü tün bu alt-12Kış ‘10


üst o luþ la rý dev rim ci sa nat la rýn da ve re bil me le ri dir.Sa nat, dev rim sü re cin de dev ri me bað la nýr. Dev ri me bað la na rak, dev rim sa ye -sin de öz gür ya ra tý cý bir ge liþ me gös te rir. Dev rim tüm top lu mu de rin den sar sar, heryön den et ki ler, top lu mun te me lin de ki i ti ci güç le ri a çý ða çý ka rýr. Dev rim bu et ki si nisa nat ü ze rin de gös te rir. Dev ri min et ki si ne gi ren sa nat bü yük bir a tak ya par. Top lum -sal ve in sa ni i çe rik te ve sa nat sal yön de ye ni bir ye te nek or ta ya çý kar. Sos ya list sa nat,dev ri min gi di þi ü ze rin de et ki de bu lu nur. Sos ya list sa nat, yal nýz ca dev rim dö nem le -rin de, dev rim ci sa nat o la rak ö ne çýk maz. Dev rim ci sa nat, dev rim den son ra var lý ðý nýsür dü rür. Dev rim ci bir dö nem ol ma dan sos ya list top lum ku ru la maz. Es ki top lum danye ni top lu ma ge çiþ dö ne mi bir ça ðý kap sar.Dev rim den son ra ki sü reç te sos ya lizm de, Sov yet ler Bir li ði’nde sa nat dev rim cisa nat o la rak de vam et miþ tir. Sa nat bu ra da “ey lem i çin de dev rim” te ma sý ný ko ru muþ -tur. Ye ni top lu ma ge çiþ, ik ti da rýn e le ge çi ril me sin den son ra e ko no mik dev ri min ya -nýn da kül tür dev ri mi ni de gün de me ge ti rir. Dev rim ci sos ya list sa nat, ye ni top lu munku rul ma sý sý ra sýn da, ye ni in sa nýn þe kil len me sin de ak tif bir ça ba gös te rir. Dev rim cisa nat dün ya dev rim sü re ci nin yan sý týl ma sýn da ve ge liþ me sin de de et kin bir rol oy nar.Ko mü nist hü ma niz ma nýn ya nýn da, dev rim ci ro man tizm, dev rim ci sos ya list sa -nat ta ö nem li yer tu tar. Ro man tizm e ðer ger çek çi lik te me lin de e le a lýn maz sa, ger çek -le rin üs tü nü ör ten bir rol oy nar. Bu ha liy le dev rim ci Mark sist ler o la rak ro man tiz meen sert e leþ ti ri yi yö nelt mek ten çe kin me yiz. Bur ju va top lu mun üs tü nü ör ten, o nunbas ký cý, sö mü rü cü do ða sý ný an la ma mý zý ön le yen bir ro man tiz me ka rar lý bi çim de kar -þý du ru ruz. Dev rim ci ro man tizm i se, ger çek lik ten kop ma dan, dev rim ci kah ra man la -rýn es ki top lu mu yýk ma he de fi nin bir par ça sý dýr ve ko mü nist hü ma niz ma ya bað lan -mýþ týr. Dev rim ci ro man tizm sa nat yo luy la, kit le le rin dev ri me ve ko mü niz me yö nel -me le ri ni sað la yan bir rol oy na mýþ týr. E de bi yat ta, þi ir de, si ne ma da ve ti yat ro da ya ra -tý lan dev rim ci ro man tik kah ra man la rýn ser gi le di ði dev rim ci lik a te þi çok ge niþ kit le -le ri ye ni bir top lum uð ru na sa vaþ ma ya it miþ tir. Ge rek an ti-fa þist mü ca de le yi an la tansa nat e ser le ri ol sun, ge rek top lum sal dev ri mi an la tan e de bi yat, si ne ma, sa nat e ser le -ri ol sun ge niþ kit le le rin duy gu la rýn da de rin bir et ki ve dev rim ci bir coþ ku ya rat tý ðý nýbi li yo ruz.Biz de dev rim ci sa na týn et ki le yi ci ör nek le ri, mü ca de le nin gö be ðin de or ta ya çýk -mýþ týr. Za ten baþ ka ko þul lar da bu den li et ki le yi ci dev rim ci sa nat ör nek le ri or ta ya çý -ka rý la maz dý. Dev rim ci ro man, öy kü, þi i rin en et ki li ör nek le ri zin dan lar da sý nýf sa va -þý mý nýn a te þi i çe ri sin de ya zýl dý. Na zým Hik met, Ah met A rif, Ke mal Ta hir, En verGök çe ve da ha pek çok sa nat çý ve ay dýn en et ki le yi ci e ser le ri ni bur ju va zi ye kar þý ve -ri len çe tin mü ca de le i çe ri sin de or ta ya koy du lar. Bu gün de dev rim ci sa na týn et ki le yi -ci ör nek le ri bu a lan lar da ü re ti li yor. Bu in san lar en a ðýr, en ö lüm cül ko þul lar da kal -ma la rý na rað men ya þa ma da ir en gü zel söz le ri söy le di ler, en gü zel e ser le ri ni ver di -ler. Dev rim ci ro man tizm, en a ðýr bas ký ko þul la rýn da da hi var lý ðý ný ve et ki si ni sür dür -müþ tür. Na zým’ýn bu ko þul lar da yaz dý ðý þi ir ler ko mü nist hü ma niz min ve dev rim ciro man tiz min et ki le yi ci bi rer ör nek le ri dir. Þa i rin “Gü ne þi Ý çen le rin Tür kü sü” þi i ri yýl -lar dýr ne za man söy len se kit le ler ü ze rin de bü yük bir coþ ku ya ra týr. Dev rim ci ro man -tiz min coþ tu ru cu et ki si nin bu top rak lar da hem dev rim ci ya þam da hem de dev rim cisa nat ta be lir gin bir ye ri ve ro lü var dýr.Biz de dev rim ci sa nat an la yý þý kit le ler i çe ri sin de de rin kök sal mýþ týr. Bur ju va zi -nin tüm i de o lo jik sal dý rý la rý na ve fi i li bas ký la rý na rað men dev rim ci sa nat an la yý þý,top lum cu ger çek çi sa nat an la yý þý te me lin de kit le le ri et ki li yor ve on la rý dev ri me bað -lý yor.Dev rim ci sa nat, mü ca de le sa na tý dýr. Pro le tar ya nýn ve bü tün e mek çi le rin top lum -sal kur tu luþ kav ga la rý nýn sa na tý dýr. Pro le tar ya ha re ke ti sý nýf sa va þý mý ný so nu cu na gö -tür me he de fi doð rul tu sun da i ler ler ken mü ca de le sa na týn dan ya rar lan ma sý ný bil me li -dir. Ye ni bir dün ya kur ma mü ca de le sin de “U mu du muz Kav ga da Kav ga mýz Sa na tý -mýz la”Kış ‘10 13Top lum cu ger -çek çi sa nat taye ni kah ra -man, ti pik ko þul la rýnti pik ka rak te ri dir. Sa -nat ta o gü ne de ðin iþ le -nen e dil gin kah ra manti pin den ta ma menfark lý, ye ni bir kah ra -man ka rak te riy le kar þý -la þý rýz. Ye ni kah ra man,dün ya yý do lay sýz po li -tik ey lem le, dev rim ciey lem le de ðiþ ti ren ki þi -dir. O dün ya yý dö nüþ -tü rür ken ken di si ni dedö nüþ tü rür.


TOPLUMCU GERÇEKÇÝ SANATTA YENÝKAHRAMAN KARAKTERÝTa rih sel ko þul lar de ðiþ tik çe, ye ni ko þul lar da, ye -ni o lay lar mey da na ge lir. Ýn san i liþ ki le ri ye ni ta rih seldu ru ma, ye ni e ko no mik bi çi me uy gun bir þe kil len megös te rir. Ký sa ca sý dün ya nýn de ði þen du ru mu, ken di niçok yön lü in san i liþ ki le rin de bel li e der. Ger çek sa nate se ri bi ze bu de ði þi mi ve ge li þi min han gi yön de ol du -ðu nu gös te rir.Ýn san i liþ ki le ri ve o lay lar de ði þin ce, sa na týn e leal dý ðý ko nu lar da de ðiþ me ye baþ lar. Ar týk ye ni top -lum sal i liþ ki ler çer çe ve sin de hep ay ný so run lar ve ko -nu lar yi ne le ne rek iþ le ne mez. Sos ya list sa nat, ye ni ko -þul lar da ki in san i liþ ki le ri ni te mel le ri ne dek i ne rek,ye ni ko nu la rý ye ni so run la rý iþ le di ve ye ni kah ra manka rak ter le ri ya rat tý. Böy le kök lü bir ir de le me yi, 19.yüz yýl ger çek li ði ya pa maz dý. Es ki top lu mun, bur ju vatop lu mu nun bað rýn da, ge le cek top lu mun mad di ko -þul la rý or ta ya çý kar. Top lu mun ö nün de ki mad di ko -þul lar so ru nun çö zü mü nü de ken di ya pý sýn da ta þýr.Yir min ci yüz yýl ger çek çi li ði, ya ni top lum cu ger çek çisa nat so run la rý çö ze cek dev rim ci güç le ri ken di a la -nýn da or ta ya ko yar.Ye ni ko þul lar da ya zý lan ro man, sah ne le nen o yun,gös te ri len si ne ma ye ni kah ra man la rý ge rek ti rir. Sos -ya list sa nat, sa na týn ken di si, ger çek ten ko puk bir þe -kil de, ye ni bir kah ra man ka rak te ri ya rat maz; top lum -da o lu þan ye ni du ru mu yan sý týr. Sos ya lizm, es ki top -lu mun i çin de dev rim ci sý ný fýn dev rim ci kah ra man lýk -la rý ol ma dan doð maz. Ye ni ta ri hi ko þul lar ve gö rev -ler, ken di si ni ye ni kah ra man lar la i fa de e der. Es ki top -lum dan ye ni top lu ma ge çiþ sü re cin de sa yý sýz dev rim -ci kah ra man lýk lar ve sa yý sýz dev rim ci o lay or ta ya çý -kar ve çýk mýþ týr. Sa nat top lum da ki bu ger çek le ri sa -nat yo luy la ye ni den ü re tir. Es ki top lum dan ye ni top -lu ma ge çiþ sü re cin de sa yý sýz dev rim ci kah ra man lýk -lar ve sa yý sýz dev rim ci o lay or ta ya çý kar ve çýk mýþ týr.Sa nat top lum da ki bu ger çek le ri sa nat yo luy la ye ni -den ü re tir. Es ki top lu ma ve o nun e ge men le ri ne kar þýyü rü tü len dev rim ci ey le mi, sa nat sal es te tik sel bi çim -de yan sý týr.Top lum cu ger çek çi sa nat ta ye ni kah ra man, ti pikko þul la rýn ti pik ka rak te ri dir. Sa nat ta o gü ne de ðin iþ -le nen e dil gin kah ra man ti pin den ta ma men fark lý, ye -ni bir kah ra man ka rak te riy le kar þý la þý rýz. Ye ni kah ra -man, dün ya yý do lay sýz po li tik ey lem le, dev rim ci ey -lem le de ðiþ ti ren ki þi dir. O dün ya yý dö nüþ tü rür kenken di si ni de dö nüþ tü rür. O Na zým’ýn im ge le di ði Tan -ya’dýr. Gor ki’nin Pa vel Vo lo þov’u dur. J. Lon don’ýnEr nest E ver hard’ý dýr. Bu kah ra man ti pi 19. yüz yýlger çek çi li ði nin im ge siy le çi zi len kah ra man ti pin dençok fark lý dýr. Top lum cu ger çek çi ro man la rýn im ge le -di ði ye ni kah ra man dev rim ci sý nýf pro le tar ya nýn dev -rim ci sý nýf mü ca de le sin den çýk mak ta dýr. Ye ni dev -rim ci kah ra man es ki dü ze ni yý kar ken bü yük bir coþ -kuy la ye ni dü ze ni kur ma ya yö ne lir. Dev rim ci sa natbü yük bir ta rih sel ey le me gi ri þen ye ni kah ra ma nýnçok yön lü fa a li yet le ri ve i liþ ki ler i çe ri sin de çok yön -lü o la rak iþ ler.Dev rim ci sa na týn ye ni kah ra ma ný sý nýf bi linç libir in san dýr. Geç mi þi ve i çin de ya þa dý ðý ko þul la rý e -leþ ti rir, sor gu lar ve göz den ge çi rir. Ta ri hi bi linç siz ceya pan de ðil, ta ri hi bi linç li ce ya pan dýr. Ta ri hin enköklü ve en ileri gidebilen devrimine öncülük etmek -te dir. Ben cil, yal nýz ca ken di si i çin ya þa yan de ðil, da -ya nýþ ma duy gu su na sa hip, e mek çi le rin –ve in san lý -ðýn- kur tu lu þu i çin dö vü þen bir mi li tan dýr, yi ðit birdev rim ci dir. Ýn sa nýn ge le ce ði ne bü yük bir gü ven du -yar; sý nýf sýz, hü ma nist bir ge le cek i çin, dün ya da ki bü -tün e mek çi le rin kur tu lu þu bi lin ciy le dav ra nan en ter -nas yo na list sa vaþ çý dýr.Ye ni kah ra man ti pi, in san la rýn çev re nin ü rü nüol du ðu nu bi lir. Ýn san la rýn bi linç li, ör güt lü, dev rim cimü ca de ley le ken di çev re si ni de ðiþ ti re bi le cek le ri ni debi lir. Halk kit le le ri nin bi li siz li ði nin or ta dan kal dý rýl -ma sý i çin mü ca de le ve rir; on la rý bi linç li bir he defdoð rul tu sun da bir leþ ti rir, ha re ke te ge çi rir ve dö nüþ tü -rür. Kit le le ri bir leþ ti re cek ve e ði te cek o lan dev rim ciey lem dir. Bun dan ha re ket le hal ký ey le me çek mek i -çin ak tif ve yo ðun bir ça ba gös te rir (John Ste in be -cek’in Bit me yen Kav ga’sýn da ki kah ra ma nýn yap tý ðýgi bi).Dev rim ci sa na týn kah ra ma ný, coþ ku su nu yi tir miþbir ça ðýn im ge si de ðil, bü tün he ye ca ný, coþ ku su vese vin ciy le ye ni bir ça ðý, pro le ter dev rim ler ça ðý nýbaþ la tan in sa nýn bir im ge si dir. O hal kýn a teþ li bir sa -vaþ çý sý dýr. Es ki sis tem kar þý sýn da ye ni ve doð mak tao lan sis te mi tem sil e der. Bur ju va sý nýf kar þý sýn da e -mek çi sý ný fýn mü ca de le si ni sa vu nur ve bu nun kav ga -sý ný ve rir (De mir Ök çe). Ýn san la rýn es ki sis te min tut -sak lý ðýn dan kur tul ma sý ný he def le yen dü þü nen in san -dýr. Bu u ður da ya þa mý ný or ta ya koy mak tan hiç çe kin -mez (A na).Ye ni kah ra man hiç bir za man bir mev ki ve ka ri -yer pe þin de koþ maz. O, F. Cast ro gi bi yal nýz ca düþ le -ri ni ger çek leþ tir mek i çin mü ca de le e der. Düþ le ri in -san top lu mu nun ku rul ma sý dýr. Dev rim ci sa na týn buye ni kah ra man ka rak te ri bu gü ne ka dar ki dev rim cimü ca de le de or ta ya çýk mýþ dev rim ci halk kah ra man -la rý nýn or tak ö zel lik le ri ni ta þýr.Dev rim ci sa nat ta çi zi len ye ni kah ra man ti pi, enzor ko þul lar da mü ca de le et mek du ru mun da o lan in -san la rý an la týr. Bur ju va zi, e mek çi sý ný fýn ik ti da ra gel -me si ni ön le mek i çin e lin den ge len her þe yi ya par. E -ge men li ði ni ve ay rý ca lýk la rý ný ko ru mak i çin baþ vur -madýðý baský biçimi, saldýrý ve katliam yoktur. Ancakher ne ya par sa yap sýn kit le le rin ye ni bir dün ya kur mamü ca de le si ni dur du ra maz. Dev rim ci kah ra man larhalk kit le le ri nin dev rim ci ka rar lý lý ðý ný i fa de e der lerken di ki þi li ðin de ve pra ti ðin de. On lar, her ko þul da e -mek çi le rin kur tu lu þu, in san lý ðýn ge le ce ði bi lin ciy leha re ket e der ler. Bu a maç la, ku ru lu dü ze ni alt-üst et -mek i çin ey lem den ey le me ko þar lar.14 Kış ‘10


Temade ÇınarAVRUPA’NIN EN BÜYÜKADALET SARAYIBURADA YÜKSELÝYORyabancılaşmaya karşı beyin egzersizleriKış ‘1015Ýstanbul’da yaþayanlar ya da yolu geçenler bilir.Okmeydaný’nda E5 karayolundan geçerken rahatlýklagörebileceðiniz dev bir bina ve binanýn görkemine uygunbir tabela: “Avrupa’nýn En Büyük Adalet SarayýBurada Yükseliyor” Bu tabelayý asanlarýn icraatlarýylaçok övündükleri belli… Ama neylersiniz ki onlarýn iþihergün daha büyüðünden beton binalar dikmek, bizimiþimiz olup bitenler ya da gördüklerimiz hakkýnda düþünmekyani beyin egzersizi yapmak.Bir ülkenin zenginliklerine baktýðýnýzda onun yaþamýnýgörürsünüz. Eski zaman insanlarýnýn yaþantýlarýnýonlarýn mimarisini inceleyerek bizlere aktaran arkeologlarýn,antropologlarýn ve birlikte çalýþtýklarý diðerbilim dallarýnýn tarihimize kattýðý nice zenginliklervar.Roma’nýn sütunlarý, arenalarý, agoralarý, senatolarýbize o dönem hakkýnda bilgi verir. Feodal dönemin katedralleri,saraylarý daha önce de belirttiðimiz gibi tanrýnýn ve kra lýn ne ka dar bü yük ve alt ta ba ka nýn ne ka -dar küçük olduðunu vurgular yýllar öncesinden bize.Günümüzün binalarý geleceðe ne tür mesajlar verecek.Gökdelenler, plazalar, tabii ki “adalet saraylarý”, zindanlar...Feodal dönemin devasa yapýlara görkemi içinihtiyacý vardý. Binalarýn kapasitesi açýsýndan ihtiyacýolsun ya da olmasýn, binalarýný vurgulamak istediði güceorantýlý yaparlardý. Tanrýlara ve krallara layýk büyükbir özen ve süslemelerle. Katedrallerin ya da saraylarýnodalarý bu dönemin binalarý gibi týklým týklým dolu olmamýþtýr.Herhalde onlarca metre yüksekliðindeki tavanlarýnarasýna bugün olsa on kat daha sýðdýrýrdýk.“Adalet Sarayýmýz” gerçekten son zamanlarýn mimarisiaçýsýndan eþine az rastlanýr bir bina. Herþeyindüþünülmüþ olduðu belli. Etrafýný eriþkin bir insanýndolaþmasý onbeþ dakikayý bulur. Daha önce BakýrköyÝncirli’de yapýlmýþ “Adalet Sarayý” da mimari olarakpek yaratýcý olmasa da büyüklüðü ile bundan aþaðý deðildi.Buradan geliþmelere hele mimarinin bir sanat dalýolarak geliþimine karþý olduðumuz sonucu çýkmasýn.Ne yazýktýr ki plazalarý, alýþveriþ merkezlerini saymazsakdevlet kasasýndan yapýlan cezaevlerinden, emniyetbinalarýndan, vergi dairelerinden baþka bir de adalet saraylarýmýzvar övüneceðimiz. Aslýnda yaþadýðýmýz çaðýalgýlamamýza yardýmcý olacak hatta gelecek nesillerinde bu binalara bakýp bizim dönemimiz hakkýnda fikir e-dinebilecekleri deliller bunlar.Önce, bir ülkenin adalet sarayýyla övünç duymasýnýnne kadar traji-komik olduðunu sanýrýz herkes hissetmiþtir.Ülkeler, spor tesisleriyle, bilim merkezleri, u-zay üsleri, sanat merkezleri ya da en azýndan üniversiteleriile övünürler. Bunlarýn hiçbiri yoksa adalet saraylarýylaövünürler. Son zamanlarda býrakýn Avrupa’yý,Türkiye’nin bugüne kadar yapýlmýþ en büyük hastanesi,okulu, üniversitesi, spor tesisi (futbol hariç tabi), bilimmerkezi gibi sözleri duydunuz mu? Olimpiyat içinbaþvuruyoruz ama olimpik tesisleri bitiremiyoruz. Amaadalet sarayý bitmek üzere, hem de ardý arkasý kesilmi-


yor. F tiplerinin ne kadar hýzlý inþa edildiðini hatýrlatmayagerek yok sanýrýz. Çünkü her ülke bütçe planlamasýndaaciliyetleri ön sýralara koyar. Anayasa’sýnýn ilkmaddesi “Sosyal bir hukuk devletidir” diye baþlayanTürkiye Cumhuriyeti sosyal alanlarýný yýllar içinde sermayeyeen hafif tabiriyle “sunduðu” için, sosyal devletin“hukuk kýsmýyla övünmeyi” kâfi buluyor. Üstelikhukuk da deðil, binasý ile övünmeyi…Ülkemizde mahkemelerin ihtiyacý karþýlamadýðý,davalarýn çok uzun sürdüðü ve bu nedenle hak kayýplarýnauðranýldýðýný sýk sýk duyarýz. O dev reklam tabelasý,bize adalet mekanizmasýnýn artýk daha iyi iþleyeceðihakkýnda umut verdiðini sanýyor olabilir. Böyle olduðunuvarsaysak bile, adalet binalarla deðil, binalarýn i-çinde iþleyen sistemle gerçekleþir. Bir duruþmayý dokuzay, bir yýl son ra ya at ma nýn ne de ni ya da yýl lar ca sü renve zaman aþýmýna uðrayan davalarýn nedeni en iyi niyetlibakýþla bina yetersizliði deðil, önce mahkemeyi a -çýp, insanlarý zindanlara hapsedip sonra açýlan davayauygun delilleri hatta kanýtlarý toplama sürecidir.Eðer dava, sistemin bir kurumunu ya da kiþisiniaklamak istiyorsa zaman aþýmý ne güzel bir bahanedir.Sayýsýz iþkenceci ya da çete üyesi haklarýnda açýlan da -valardan “zaman aþýmýndan” beraat eder, aklanýrlar.Neden? Yerimiz dardý. Tersi de mümkün. Devrimciler,demokratlar, yurtseverler ve emekçiler üzerinde kullanýlacakhazýr bekleyen bir kozdur bu tür davalar. Tutukluolarak duruþma bekleyenlerin beraat etseler dahi, yaþamlarýný,örgütlenmelerini kesintiye uðratacak, yeterinceders almalarýný saðlayacak süreyi kazandýrýr sisteme.Adalet sisteminin kendisi böylece adaletsizliði uygulamanýnmerkezi haline gelir. Ýstediðiniz yöne istediðinizgibi bükebilirsiniz. Niyetinizin ne olduðuna ya dasizden istenen niyete baðlý. Bu kadar lastik gibi her yöneçekilebilen bir adalet sistemi için uzaya üs kursanýzfayda etmez. Demokrasi ya da adalet sadece egemen o-lan sýnýf için deðil midir zaten. Anayasa mahkemesininbile aldýðý kararlar tartýþýlýyorken, egemenler arasýndabile adalet sistemi bir koz haline gelmiþken bu konudasöy le ye cek çok faz la söz yok.Bir baþka açýdan bakalým; Bu ülkede yaþayan çokaz kiþi vardýr ki sorununu mahkemeler yoluyla hem demahkeme kapýlarýnda telef olmadan, bir sürü para dökmedençözebileceðini düþünsün. Herkes hangi davayýkime karþý kaybedeceðini ya da kazanacaðýný bilir. Heryerde olabileceði gibi bizim de hayalperestlerimiz vartabi. Bizde hukuk yolu, mücadelenin bir parçasý olarakkullanýlýr. Ýþçiler iþten çýkarýlýr, dava açarlar ama grevlerineve eylemlerine de baþlarlar. Bu eylemler adliyebinalarýnýn önünde de devam eder. Aylar belki yýllar sürecekdavanýn sonucu ile beklemeye çekilmezler.Genellikle mahkemelere yapacak baþka bir þeyyoksa kâðýtlara ihtiyacýmýz varsa baþvururuz. Veraset,miras, vekâlet davalarý, boþanmalar, nadiren alacaklar…Emekçi, bir baþka emekçiden alacaðýný alamazsaya kapýsýna dayanýr ya da sineye çekip üzerine bir bardaksu içerken içinden -gücü yeterse dýþýndan- uygunsözleri döker. Alacaklý olduðu bir banka ya da bir kurumsaçoðunlukla sadece ikincisini yapar. Bu durumdabasýna manþet olmuþ birkaç olaðandýþý örnek dýþýndazararlý çýkacaðýný bilir. Dava açmak da varlýklý insanlarýniþidir. Avukat, masraflar, gitgeller…Emekçiler için bu böyle, ancak burjuvazinin bizdendaha çok ihtiyacý var mahkemelere. Avrupa’nýn enbüyük binasýný “yükseltmesini” açýklayacak pek çokgerekçesi… Kredi kartý borçlularý milyonlarla anýlýyor,ev ya da taþýt kredisi çekip ödeyemeyenler onlara yetiþmeküzere. Kendiliðinden batmayanlar, bankalarýn türlüayak oyunlarýyla tuzaða düþürülüp batýrýlýyor. Yaptýrýmlar,icralar… Yastýk altý deyip durduklarý ve piyasayaçýksýn diye uðraþtýklarý para böylece piyasaya, yanisermayenin cebine gider, hatta yastýk da gider. Kendi a-ralarýndaki çýkar kavgalarý, þirket batýrmacalar, ayakkaydýrmacalar hep buralarda yürür. Son dönemlerdehâkim ve savcýlarýn girmedikleri bir oda kaldý mý bilmiyoruz.Ya da adlarýnýn karýþmadýðý bir dava… Zamanýgelince ortaya konulacak, birbirlerine karþý tehdit olarakkullanacak daha pek çok delil bir kenarda eminizbekliyordur. Bunlarý düþündüðümüzde binalara olan ihtiyaçlarýnýgörebiliyoruz.Sistem açýsýndan baþka ve en baþtaki ihtiyaç da, e-mekçilerden uzaklaþtýrýlmasý gereken, sistem için tehlikeoluþturanlarýn sayýsýnýn gün geçtikçe katlanarak artmasýnda.Devrimciler, demokratlar, aydýnlar, yurtseverler,sendikacýlar, grev yapan iþçiler, sanatçýlar, lise ve ü-niversite öðrencileri, taþ atan çocuklar, polise mukavemetgösterenler, IMF’ye karþý olanlar, belediye baþkanlarý,milletvekilleri… Liste öyle uzuyor ki bu yazýyasýðmasý imkânsýz. Bir eylemde yüzlerce kiþi gözaltýnaalýnýyor, yargýlanýyor, tutuklanýyor. Sonraki eylemeyüzlercesi daha katýlýyor. Bir önceki sayýmýzdan bugünesüren binanýn “yükseliþi” bütün bu olup bitenlereyetiþecek denli hýzlý deðil.Bir de üzerinden geçip gidemeyeceðimiz yoksulluðunve yozlaþmanýn sonucu artan adli vakalar var.Kavgalar, cinayetler, gasplar, hýrsýzlýklar, uyuþturucu,fuhuþ ve dolandýrýcýlýklar. Bu liste de bildiðiniz gibi u-zayýp gidiyor. Kapitalizm, suç ve suçlu üretme sistemi.Yoksulluk ve yozlaþma toplumun tüm kesimlerinde artýyor.Öyleyse adli suçlarýn da artmasý beklenir bir durum.Tüm bu emniyet binalarý, adliye saraylarý, cezaevlerisorunlarý çözemiyor olacak ki adlarýný duymaktansýkýldýðýmýz birçok gizli “gladio” türü örgütlenmeyi desürekli aktif olarak kullanýyor. Bu binalara harcadýðýparadan daha fazlasýný örtülü ya da örtüsüz bu kurum-<strong>16</strong> Kış ‘10


larý yaþatmaya harcýyor. Bütün diðer kapitalist ülkelerdeolduðu gibi adalet sistemi burjuvazinin “yok etme”ihtiyacýný karþýlamýyor. Jitem, Kontrgerilla, Hizbullahve daha niceleri… Kazdýkça birinin ucu görünüyor.Mýzrak çuvala sýðmýyor.TÝHV’in (Türkiye Ýnsan Haklarý Vakfý) 2009 yýlý,Kasým sonundaki verilere göre; “18 kiþi faili meçhul cinayet,46 kiþi yargýsýz infaz sonucu yaþamýný yitirmiþ,cezaevlerinde ve gözaltý merkezlerinde þüpheli intihar,kavga ve tedavinin engellenmesi nedeniyle meydanagelen ölümler 39’u bulmuþtur. Bunlardan 6’sý gözaltýmerkezlerinde 33’ü ise cezaevlerinde meydana gelmiþtir.Devam eden silahlý çatýþmalarda 61’i asker, 7’sigeçici köy korucusu, 66’sý militan 4’ü sivil olmak üzeretoplam 138 kiþi yaþamýný yitirmiþtir. Kara mayýný veaskeri mühimmat patlamasý sonucu 7’si çocuk, 18 sivil,15 asker, 1 militan, 6 geçici köy korucusu ve 1 polis olmaküzere toplam 41 kiþi yaþamýný yitirmiþtir.TÝHV’e iþkence ve kötü muamele gördüðü gerekçesiyle436 kiþi baþvuru yapmýþtýr. Adalet Bakanlýðý’nýnresmi istatistiklerine göre, 2008 yýlýnda iþkenceve eziyet suçlarýndan 153 dava açýlmýþ, 403 kiþi sanýkolarak yargýlanmýþtýr. Polise Mukavemet suçundan2008 yýlýnda 11256 dava açýlmýþ, bu davalarda 18859kiþi sanýk olarak yargýlanmýþtýr.Düþünce ve ifade özgürlüðü kapsamýnda 387 kiþimahkûm olmuþ, 36 gazeteci tutuklu bir þekilde yargýlanmayadevam etmiþtir. Çok sayýda ÝHD yönetici ve ü-yesi ya da sanýk avukatý hakkýnda soruþturma ve davalaraçýlmýþ, tutuklu yargýlanmalarý devam edenler bulunmaktadýr.Baþta sosyalist ve demokrat kimlikli medyaolmak üzere 31 gazete ve derginin yayýný durdurulmuþ,66 kitap toplatýlmýþ ve 4662 internet sitesine eriþimengeli getirilmiþtir. Bunlarýn yaný sýra, Terörle MücadeleKanunu’na (TMK) karþý geldikleri gerekçesiyle177 Kürt çocuðu bu yýl içinde özel görevli aðýr cezamahkemelerinde yargýlanmaya baþlamýþtýr. Gösterilerekatýldýklarý gerekçesiyle Aðýr Ceza Mahkemelerinde42 davada yargýlanan 177 çocuða 772 yýl 2 ay 26 günhapis cezasý verilmiþtir.Doðu ve güneydoðu Anadolu bölgesinde, 1 Mayýs’taÝstanbul’da, Aralýkta Ankara’da Tekel iþçilerineolmak üzere kitlesel 10 toplantý ve gösteride 6 ölüm,356 yaralanma, 12976 gözaltý ve 732 tutuklama gerçekleþmiþtir.2009 yýlýnda, 5 siyasi parti ve 1 dernekleilgili kapatma davasý sürmüþtür.140 kere parti binalarýna kimliði belirsiz kiþilercesaldýrýlar düzenlenmiþtir. Baþta partiler olmak üzere çeþitlikurumlarýn binalarýna güvenlik güçlerince 48 kerebaskýn düzenlenmiþtir. 2009 yýlýnda cezaevlerinde tutulanve tedavi edilmeleri için tahliyeleri gereken aðýrhasta 45 mahpus bulunmaktadýr.2009 yýlý Kasým ayý sonu itibariyle toplam 117,061kiþi cezaevlerinde tutulmaktadýr. Bunlardan 40206’sýtutuklu, 19970’i hükmen tutuklu, 56885’i hükümlüdür.2009 yýlýnda linç giriþimleri sonucunda toplam 4 kiþiyaþamýný yitirmiþ, 43 kiþi yaralanmýþ, 13 kiþi memleketlerinegeri dönme kararý almak zorunda kalmýþ ve42 ev ve iþyeri hasar görmüþtür.Toplantý ve gösterilere müdahale sonucu 1414 kiþigözaltýna alýnmýþ, bunlardan 369’u tutuklanmýþtýr. 2002yýlýnda 66 olan kadýn cinayeti, 2009'un ilk 7 ayýnda953'e yükselmiþtir.”Bütün bu sayýlarýn içinde henüz 2009 yýlý verileritamamlanmadýðýndan olacak, iþsizlik, boþanmalar, aileiçi cinayetler ve diðer adli olaylar yok. Potansiyel suçlarýise sayýlar ortaya çýktýkça görebileceðiz. Kaç kiþininiþsiz kaldýðý ve emekçilerin alým gücünün ne kadardüþtüðü de “adalet” mekanizmasýnýn “iþ yükünün” habercileriolacak. Eðer bir ülkede “Ermeni katliamý” sözünüsöylemek suçsa ve siz dürüst bir tarihçi iseniz yasalarýher an çiðneme potansiyeline sahipsiniz demektir.Kimyacýya oksijen elementini kullanmasýný yasaklayabilirmisiniz? Hepimiz burjuvazi karþýsýnda bir þekildepotansiyel suçlularýz. Bu nedenle mahkeme karþýsýnaçýktýðýmýzda “savunma” yaparýz.Sistem çatýrdamaya baþladý mý bu çatýrtýyý herkesduyar, sezinler. Bütün bu olup bitenler bize bu sisteminçatýrdadýðýný, iþinin baþýndan aþkýn olduðunu ve emekçilerinondan adalet beklemesinin ne kadar yersiz olduðunu,zaten beklemediklerini gösteriyor. Bizden adaletistemesi gereken onlar. Bütün bu “suç”larýn, açlýðýn, iþsizliðin,sefaletin, yozlaþmanýn kaynaðý olanlar bizdenadalet istemeliler. Pek çoklarý “adalet istiyoruz, çeteleryargýlansýn, tutuklular serbest býrakýlsýn” gibi taleplerinedevam etseler de kitle eylemlerinde “katil devlet hesapverecek, zindanlar yýkýlsýn tutsaklara özgürlük” sloganlarýyerlerini daha fazla alýyor.Burjuvaziye, yani sistemin sahiplerine bile yetmeyenadalet sistemini deðil Avrupa’nýn, dünyanýn en büyükadalet sarayý bile çözemez. Kendileri de o tabelakadar trajik görünüyorlar. Sorun adaletin, insanýn deðilmülkün temeli olmasýnda olabilir mi dersiniz. Aranýzdahala bu sistemden “adalet istiyoruz” diyen var mý?Bütün bu tabloya baktýðýmýzda “övünçten göðsümüzükabartan (!)” adalet saraylarýnýn “yükseliþinin”burjuvaziye yetmeyeceði kesin. Tekel iþçilerinin eylemiyleolduðu gibi her eylem, emekçilerin bilinçlerinive eylemlerin ivmesini yükseltiyor. Birkaç günde herþeyin deðiþebileceðine, insanlarýn, olaylarýn geliþiminindeðiþebileceðine tanýk oluyoruz.Yükselen bilinçlerin ve eylemlerin, yükselen betonlarý,müzelere, bilim merkezlerine ya da üniversitelereçevireceði günler yaklaþýyor…Biz de onlarla övünürüz. Fena mý olur?Kış ‘1017


TA RÝH SEL TOP LUM SAL GE LÝÞ MEVE SA NAT TA KÝ YAN SI MA SI–4Özgür GüvenGü nü müz a çý -sýn dan e pikan la tým, da haön ce ki ya zý la rý mýz dain ce le di ði miz gi bi top -lum cu ger çek çi ro ma naöz gü ö zel lik ler den bi ri -si dir. Bu an la tým tar zý -nýn e leþ ti rel ger çek çiro man dan da ha çoktop lum cu ger çek çi ro -ma na öz gü ol ma sý nýnne de ni i se, top lum cuger çek çi sa na týn ve el -bet te ro ma nýn ka pi ta -lizm den ko mü niz mege çiþ sü re ci nin so run -la rý ný, in san ve top lumi liþ ki le ri ni e le al ma sý,an lat ma sý dýr.DOSTOYEVSKÝ VE “PSÝKOLOJÝK GERÇEKÇÝLÝK”Burjuvazi tarih sahnesine çýkarken, eskinin egemen sýnýfý olan aristokrasiyi yenmekiçin tarihsel toplumsal geliþme ve ilerlemenin bilim yoluyla gerçekleþeceðini sadecebu yoldan “özgürlük, eþitlik ve kardeþlik” hedefine ulaþýlabileceðini toplumsal u-yum ve birliðin yaratýlabileceðini savunuyordu. Ancak egemen sýnýf konumuna geldiðiandan baþlayarak burjuva ideolojisinin ve burjuva bilincinin deðiþtiðini görüyoruz. Burjuvasýnýf, artýk felsefesi, ideolojisi ve bütün kurumsal iþleyiþi ile topluma, doðaya veinsana dair, bunlarýn birbirleriyle iliþkilerine dair gerçekliði çarpýtmaya, ters yüz etmeyeyöneldi. Daha önce feodal egemenliðe karþý çýkan burjuvazi “eþitlik” derken, þimditoplumsal iliþkilerde eþitsizlik olduðunu, bunun ilk insandan beri varolan deðiþmez gerçekolduðunu ilan etti.Burjuvazi sýnýf mücadelesini kabul etmiþti etmesine, ancak egemenliðini riske etmemekkaydýyla. Bu nedenle 19. yüzyýl boyunca burjuva ideologlarýn pek çoðunda toplumve insan bilinci A. Comte’un söylediði “deðiþmez doða yasalarý” gibiydi ve deðiþemezdi.Yine bu dönemin önde gelen burjuva filozoflarýndan Herbert Spencer Darwin’inEvrim Teorisi’ni toplumsal alana uyarlayarak “toplumsal darwinizm” derecesineindirgeyerek, daha sonraki tüm gerici burjuva düþüncesinin temelini attý. Ýþte bu teoriyedayanarak da sýnýflar mücadelesini, toplumsal sistemde herhangi bir deðiþim yaratmayacakbiçimde alt sýnýfýn yaþam mücadelesi olarak ifade ediyorlardý. Yani artýk sýnýflarmücadelesi politik iktidarý ele geçirmek için bir mücadele olmadýðý gibi, burjuvasýnýfýn ayrýcalýklarýný ve egemenliðini de tehdit etmemeliydi. Bu mücadele olsa olsagüçlü olanýn zayýf olaný ezdiði; toplumu oluþturan bireylerin kendi güçlerine dayanarakher birinin kendi yaþamýný daha rahat sürdürebileceði koþullarý saðlama mücadelesi o-labilirdi. Burjuva ideologlarýn bir baþka kesimi içinse, sýnýflar mücadelesi, toplumsaldengelerde bir deðiþim yaratabilirdi, ancak bu deðiþimin de bir sýnýrý, bir kýrmýzý çizgisivardý: Toplumsal sistemin, kapitalizmin sýnýrlarý. Toplumsal geliþme ve deðiþim denenþey kapitalist sistemin sýnýrlarý içinde kalmak þartýyla olabilirdi.Burjuvazinin filozoflarý ve ideologlarý kapitalizmin zaferiyle birlikte artýk toplumsaldeðiþim ve tarihsel geliþmenin gereksiz hale geldiðini, hatta artýk bunun imkansýzolduðunu öne sürüyorlardý. Týpký 1990’larýn baþýnda Sovyetler Birliði’nin daðýlmasý vesosyalizmdeki geriye düþüþten hemen sonra “tarihin sonu”nu ilan etmeleri gibi, kapitalizminzaferi de tarihsel geliþmenin tamamlanmasý olarak piyasaya sürülüyordu. Burjuvaideolojinin bu çarpýk ve inkar esasýna dayanan tutuculuðuna karþý Dostoyevski “Burjuvaüstüne” adýyla yazdýðý denemelerinde þunlarý söylüyor:“Niye býraktý (burjuvazi bn) eskiden meclislerde çok hoþlandýðý o yüksek tavýrlarý?Niye eski günlere iliþkin bir þey anýmsatýldýðý zaman elini kolunu sallayýp hiçbir þeyianýmsamak istemiyor? Baþkalarý kendisinin yanýnda bir þey istemeðe kalkýþtýðý zaman,kafasýnýn içinde, gözlerinde, dilinin ucunda beliren bu kaygý niye? Niye kendisindenbir þey istendiði zaman hemen ürküp baþlýyor aman dilenmeye: ‘Tanrým ben neyaptým’ diye; ondan sonra da bu yanlýþ davranýþýný düzeltmek için sabýrla ve boynu bükükbir halde uzun süre vicdanýný yoklamaya çalýþýyor.”Dostoyevski bu kadar soruyu sorduktan sonra cevabýný da kendisi veriyor. “…..‘Sonra herkes istenilen ideale eriþmedi mi acaba’ diye düþünür. (…) biri çýkýp bir þeydaha ister sonra, o zaman da burjuvazinin sözcülüðünü ettiði ve herkese zorladýðý dü-Kış ‘1018


zenden o kimsenin tam karþýlýk bulamadýðý, toplumdayamanmasý gereken boþluklar olduðu ortaya çýkar.” diyebir korkuya kapýlmaktadýr burjuvazi. Peki, onu bukorkuya sürükleyen ne? Kimden korkuyor burjuvazi?Dostoyevski bunun da cevabýný veriyor: sosyalistlerden.“Evet, bu insanlarýndan korkmaktadýr hala.” (AktaranBoris Suçkov)Her ne kadar Dostoyevski “sosyalistler” derken ü-topik sosyalist fikirlerle harmanlanmýþ geleneksel yaþamdanbahsediyor olsa da, burjuvazi, kendisinin devrimciliðinikoruduðu çaðdayken açýk açýk söylediði vesavunduðu o güzel idealler, özlenen ve beklenen, toplumsalrefah ve uyum saðlanamadýðý için, her þey elimdenuçacak diye korkmakta, dehþete düþmektedir.Dostoyevski’nin “1789’un ölümsüz ilkeleri” dediði“özgürlük, eþitlik, kardeþlik” ilkelerinin zamanýnýnartýk dolduðu, modasý geçtiði ve hiçbir þey ifade etmediðigeniþ kesimler tarafýndan iyice anlaþýlmaya baþlamýþtý.“Özgürlük! Ama ne özgürlüðü? Herkese ayný özgürlüðütanýyan bir yasa yok ki. O halde canýnýn istediðinine zaman yapabilir insan? Bir milyonu olunca…Peki, özgürlük herkese bir milyon veriyor mu bakalým?Hayýr. Nedir bir milyonu olmayan adam? Bir milyonuol ma yan bir a dam, hiç bir þey yap ma yan bir a dam de ðil,kendisiyle hiçbir þey yapýlamayan bir adamdýr.”Yasalar önünde eþitliðe gelince, þu haliyle onu,burjuvalar “kiþisel bir aþaðýlama olarak görebilir, görmelidirde.”Peki ya kardeþlik! Batýda, yani burjuva sýnýfýn ilkönce doðup geliþtiði ve egemen olduðu Batý Avrupa’daburjuvazinin kendi doðasýnda “… görülmemiþtir hiçbirzaman. Görülen þey bireylik ilkesidir, özel kiþilik ilkesidir;yani benlikte kendini korumanýn, kendini ilerletmenin,kendini yýðýnaklaþtýrmanýn artýrýlmasý ve bubenliðin kendinden baþka ne varsa tümüyle tam eþitlikle,eþdeðerde, kendi baþýna bir yasa olarak tüm doðanýnve öbür insanlarýn karþýsýna çýkarýlmasý”dýr. Yani kardeþlikilkesi deðil, kardeþi kardeþe düþman eden parayasahip olma ilkesidir; bunun için her þeyi yapma ilkesidir.Boris Suçkov’un “Gerçekçiliðin Tarihi”nde Dostoyevski’denaktardýðý yukarýdaki pasajlarda açýkça görüldüðügibi yazar, kapitalist toplumun ve burjuva sýnýfýntemel karakterini çok iyi kavramýþtýr: insanýn doðaya,topluma ve kendine yabancýlaþmasý. Ýþte burjuva sýnýfýn,burjuva bireyin geldiði nokta bu. Bu durumun teorisiniyapanlar kapitalizmin “tarihin sonu” olduðunuöne sürerken, kapitalizmin kalýcýlýðýný, deðiþmezliðinisavunurken ayný zamanda toplumu oluþturan bireylerindurumunun ve bilincinin de deðiþmezliðini savunuyorlar.Zaten bunu açýktan ifade edenler de var. Bunlardanbirisi, az önce de sözünü ettiðimiz Herbert Spencer.Kış ‘10 19“Varolan toplumsal çark gibi, toplumculuk (sosyalizmbn.) çarkýnýn da insan doðasýnýn dýþýna çýkarýlmasýgerekmektedir. Ýþte o zaman görülecektir ki, insandoðasýndaki sakatlýklar, aslýnda, hep ayný kötülükleriharekete geçirmektedir. …Toplum üyelerinin sakat birdoðada oluþlarý, bu doða hangi toplumsal yapý içindeortaya çýkmýþ olursa olsun, o toplumsal yapýnýn kötü iþleyiþindeer-geç belli edecektir kendisini. Kurþundanyapýlma içgüdülerden altýn bir hal ve gidiþ tarzý elde e-debilecek bir siyasal simya yoktur.” (Aktaran BorisSuçkov)Balzac, Gogol, Dostoyevski ve Tolstoy gibi gerçekçisanatçýlar, burjuvazinin egemenliði ve kapitalistgeliþmenin insanlýða birlik ve mutluluk getirmediðini,aksine sýnýfsal farklýlýklarý daha da derinleþtirip, çeliþkive çatýþmalarý artýrdýðýný; alt sýnýflarýn sefaletini, yokluðu,yoksulluðu, tüm nedenleriyle olmasa da anlamayabaþladýklarýndan, tarihsel-toplumsal geliþmenin kapitalizmyolundan gerçekleþemeyeceðini, gerçekleþmediðinide anladýlar, kavradýlar. Tarihsel geliþmenin ve i-lerlemenin motoru olan sýnýflar mücadelesini, bu mücadeledeproletaryanýn yerini ve tarihsel rolünü anlayamadýklarýiçin, bu sefer kapitalizmin yarattýðý bencil, çýkarcýburjuva bireyi, gözü doymaz, hýrslý üst sýnýfý kontrolaltýna alabilecek, onlarý bencilliklerinden, hýrslarýndanve açgözlülüklerinden vazgeçirecek bir otorite aramayayöneldiler. Bu otoriteyi tanrýsal olanda, dinselahlaksaltöre ve geleneklerin gerekliliðinde bulduklarýnýsandýlar.Bu yazarlar, eserlerinde, tarihsel harekette halkýngücünü ve yerini sezmiþ olmalarý nedeniyle bir yandankapitalizmin çeliþki ve çatýþmalarýný sergileyip eleþtiriyorlar,kapitalizmin ne bireyin gereksinimlerine ne detoplumun gereksinimlerine cevap veremeyeceðini gösteriyorlardý.Ama ayný zamanda, kapitalizmin bu zararlýyönlerini ortadan kaldýracak çareyi de göksel ve mistikbir otoriteye dayandýrýyorlardý. Vardýklarý sonuç, bulunduklarýkonumsa tam bir ironiydi. Zira bu, o çokkarþý çýkýp eleþtirdikleri birey-toplum-doða karþýtlýðý veyabancýlaþmasýný mistik ve göksel bir otoriteyle kutsallaþtýrýpkalýcýlaþtýrýlmasýydý.Romanlarýnda, insanýn yabancýlaþmasýný ve bu yabancýlaþmanýntemellerini sosyologlara özgü bir bakýþaçýsýyla ele alan Dostoyevski, konuyu etik bir sorun o-larak ele alýp çözümlerken, kaçýnýlmaz olarak yaþamýndabir çözümlemesini yapar. Yazar, kendisini yaþamýnmerkezine oturtan birey-insanýn toplum ve doðayla o-lan karþýtlýk ve yabancýlaþmasýnýn çözümünü hep bu a-landa arar. Fakat halkýn yaþamýnda geleneklerin, ahlakidavranýþ normlarýnýn zaman ve mekan içindeki bütünlüðünüve deðiþimini gören, bunun tarihsel olanla baðlantýsýnýkavrayan bir sanatçý baþarabilirdi ancak bunu.Bu kadar deðiþik toplumsal kesitlere ait böylesine canlýkarakterlerin kiþileþtirilmesi, Dostoyevski’nin sanat-


20sal yaratýmdaki gücünün de bir göstergesidir zaten. A-ma þurasý da bilinmelidir: yalnýzca eleþtirel gerçekçi sanatyeni yaþamý algýlayýp anlatabilecek kapasiteye sahipti.Burjuva gerçekçiliði ya da klasik gerçekçi sanat,yaþamý, kendi gerçek tarihsel toplumsal hareketi içindeincelemediði gibi, toplumsal çeliþkilerin ve çatýþmalarýnçizimi yerine birey-insanýn kendi dar dünyasýný veözelliklede iç dünyasýndaki çalkantýlarý çizmeye yönelmiþtir.Bunun ilk örneklerinden birisi Flaubert’in MadamBovary’siydi. Daha önce incelediðimiz gibi Flaubertbu eserinde insanýn iç dünyasýný çevreyle olan iliþkisindenkoparýp, toplumdaki yerleþik, ahlaki normlarýn vegeleneklerin dýþýnda ele alýyordu. Bu yöntemle toplumunbir çatýsýný çizmek yerine psikolojik bir çözümlemeyeyöneliyordu. Dostoyevski bu yaratým tarzýný dahada güçlendirip geliþtirdi. “Suç ve Ceza”daki Raskolnikovolsun, Budala’daki Prens Miþkin olsun ya da KaramazovKardeþler olsun, hepsi de bu yanýyla öne çýkankarakterlerdir. Bu kahramanlarýn hareketlerinin, iyi yada kötü davranýþlarýnýn temelinde kendi iç dünyalarýndayaþadýklarý fýrtýnalar vardýr.Dostoyevski’nin kahramanlarý açýk seçik ve bütünbelirgin özellikleriyle gerçek kiþiler olarak çizilmiþlerdir.Ancak bu kahramanlar genel olanýn içinde bütününparçasý olarak deðil, onun içinde ama ayrýksý biçimde,tikelleþtirilerek vardýrlar. Onun büyük bir emek ve ö-zenle canlandýrdýðý kahramanlarý, olaylarýn tam orta yerindebulunduklarý halde, sanki nesnelliðin dýþýnda dururlar.Yaþamýn nesnel geliþimi, tarihsel-toplumsal o-lanla uyum içinde verilirken, kahramanlarýnýn hareketlerindeegemen olan bireysel tutkularý, coþkun duygupatlamalarýdýr. Yazarýn eserlerinde çizdiði bireysel olarakgörünen benzersiz karakterler, aslýnda sýnýflý toplumlarýn,özellikle de kapitalist toplumun yarattýðý karakteristikbencil bireylerdir. Bu eserlerde iþlenen konularda bu bireyler ile toplumun yabancýlaþmasýnýn veçatýþmasýnýn yarattýðý olaylardýr. Raskolinikov’un tefeciyerine masum kardeþini öldürmesi olsun, baba Karamazov’unöldürülmesi olsun ya da diðer olaylar, hepside ancak sýnýflý bir toplum olan kapitalizm koþullarýndaolabilecek þeylerdir. Ama genel olanýn içindeki bireyinkonumu genelin bir parçasýymýþ gibi çizilmesine raðmen,aslýnda genel olanla özel olan, tümel olanla tikelolan arasýndaki bað, bütünle parça arasýdaki organik i-liþki yeterince dengeli kurulmadýðýndan, genel olanýnyanýnda, ama ondan ayrýksý bir konumda çizilmiþlerdir.19. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda eleþtirel gerçekçilik,diðer þeylerin yanýnda bireyin iç dünyasýna özel bir ilgigöstermiþtir. Rus gerçekçileri içinde özellikle Dostoyevskibu konuda özel bir yere sahiptir. O, bir karakteriçizip kiþileþtirirken, özellikle psikolojik yaný öne çýkarmýþ,didik didik ettiði insanýn iç dünyasýný derinlemesinebir çözümlemeye tabi tutmuþtur. Yazar, romanlarýnda,Rus kapitalizminin geliþimiyle birlikte ortayaçýkan burjuva yaþam tarzýnýn egemen hale geliþini vebu süreçte eskiyen ile yeni olan arasýndaki çatýþmanýnyarattýðý trajediyi anlatýr. Ancak, Boris Suçkov’un söylemiyle“St. Petersburg ‘lojmanlarý’nýn nemli dumanlýhavasýna karýþmýþ büyük bir kentin gece lambalarýnýnkýsýk ýþýðýyla” aydýnlanmýþ gibidir Dostoyevski’nin romaný.Bu puslu ortamda aktardýðý trajedilerinde inançlainançsýzlýk, iyilikle kötülük yan yana bulunur. Namusluve tertemiz insanlar, kapitalist toplumsal iliþkilerinbin bir türlü oyunu karþýsýnda büyük bir acý içindekývranarak dramdan drama sürüklenirken, ayný andakomik durumlara düþerler. Bu yeni yaþam tarzý insanýalçaltýp bayaðýlaþtýrmýþ ve o çok özlenen evrensel mutluluðu,toplumsal uyumu bir daha gerçekleþmesi imkansýzhale getirmiþtir. Güzel olan her þey eskide kalmýþtýr.Dostoyevski’de insanýn en karanlýk yanlarý, en kötücülhalleri öne çýkar. Onun için dramatik olan insanýnsaðlýklý düþünceleri, iç dünyasý deðil, psikolojik ve ruhsalalandaki en karanlýk, en vahþi yanlarýnýn yarattýðý,kiþisel olduðu kadar toplumsal da olan çatýþmalardýr.Bu büyük dramlarýn tam ortasýnda bulunan kahramanlarýdýþ dünyaya baðýmlýdýrlar. Onun çizdiði kiþilerinkendi kafalarýnda kendi düþüncelerinde kurduklarýdünyalarýyla, çevrelerinde yer alan diðer bireylerin çýkarlarýhep çatýþma halindedir. Bu nedenle romandakiolaylarýn kurgusu, geliþimi ve düðüm noktasýnda asýlbelirleyici olan, bireyin ruhsal, psikolojik durumudur.Dostoyevski çizdiði Prens Miþkin (Budala), Raskolnikov(Suç ve Ceza) Aleksey Fedoroviç (KaramazovKardeþler) gibi kahramanlarýnda hep insanýn düþünselyabancýlaþmasýný ve bunun yarattýðý psikolojik sonuçlarýirdelemiþ, bunu, kapitalizmin yarattýðý burjuva bireyedek kovalayýp çözümlemiþtir. O, burjuva bireyin içdünyasýný ve bunun dýþ dünyaya yansýmalarýný, dýþdünyanýn bu karanlýk iç dünya üzerindeki etkilerini enuç biçimlerde ortaya koyarken insan bilincinin en karanlýkdehlizlerine dalýp çýkarken, kendi çaðýnýn diðereleþtirel gerçekçilerinin bir bölümünde de olduðu gibikimi mistik çizgiler katar. Yarattýðý kahramanlarýndakibu karanlýk mistisizmde, insanýn kendi iradesine raðmeniçgüdülerine (bir anlamda kaderine) teslim oluþuvardýr. Ki iþte bu, Dostoyevski’ye göre insan doðasýnýnkendisinde vardýr.“Dostoyevski’nin ‘psikolojik gerçekçiliði’nin kendisýnýrlandýrmalarý vardý; bu, insanlarýn günlük yaþamýnýve gerçek toplumsal çatýþmalarý çözümleyip vermektençok, toplum psikolojisinin özel çizgilerini estetikselbiçimde araþtýrýp anlatmaya uygun düþen bir þeydi.”(Boris Suçkov- Gerçekçiliðin Tarihi sy. 132)Ýnsan doðasýnda var olan bu mistisizm ve kadercilikanlayýþý nedeniyle Dostoyevski, toplumsal dönüþümünve tarihsel geliþmenin sürekliliði düþüncesine kar-Kış ‘10


þý çýkar, devrimci düþünceyi reddederek, dinsel olana,geleneksel olana sarýlýr, topraða dönüþü estetize eder.Ancak o her ne kadar topraða dönüþü, geleneksel olaný,dinsel olaný toplumsal iliþkilerin temeline koysa da, bütünbunlarýn sonucunda tutucu bir toplumsal gelecekhayal etse de, esasýnda, devrimci-demokrasi (burjuva)karþýsýnda pastoral bir yaþam imgesine sarýlmýþtýr. Dostoyevskiromaný bir yandan insan beyninin en karanlýknoktalarýna dek uzanýrken, ayný zamanda felsefenin labirentlerindeyolunu kaybetmiþ bir arayýþý sürdürür.Bütün bunlarý yaparken, pastoral yaþam imgesini romanýntemeline oturtmaz, bu anlayýþ derinden derine amasürekli bir þekilde kendisini duyumsatýr. KaramazovKardeþler’in en küçüðü Aleksey Fedoroviç olsun, onunrol aldýðý, modeli olarak kabul ettiği Stareta Zosima olsunya da mujik Marey olsun, bütün bu karakterler, ovahþi þiddet ve bencillik dolu yaþamýn içinde hiç bozulmadankalmýþ geleneksel olanýn, dinsel olanýn birer kiþileþtirilmiþçizimidir. Kendi iyiliklerinden ve insanlýklarýndan,tanrýdan “kaynaklanan” o sýnýrsýz sevgilerinideönlerine çýkana bol bol daðýtýrlar.Kapitalizmin yarattýðý hayal kýrýklýðýnýn sonundaçare olarak sarýldýðý gerici düþünceler ve bu temelde tasarladýðýyabancýlaþmýþ ve çarpýtýlmýþ gelecek hülyalarýnakarþýn Dostoyevski, yine de kitlelere yakýn durur.Toplumsal piramidin en altýndaki ezilen, horlanan ve a-þaðýlanan kesimlerden seçilen karakterlerin aðzýndanmüthiþ bir eleþtiri bombardýmaný yapar. Bütün eserlerindeyer alan bu özelliði, bütünü tersinden ele alýp çarpýtýlmýþyorumlarýna karþýn, yazarýn eserlerine canlýlýkkatar, dinamizm verir. Bu da, kendi görüþlerinin geriliðineve gericiliðine karþýn, kendisine raðmen tarihselgeliþmeye ayak uydurduðunu gösteriyor.19. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Rus gerçekçilerindeolsun Batý Avrupa gerçekçilerinde olsun, tarihsel-toplumsalgeliþmeyi yaratan asýl gücün halk kitleleri olduðufikri egemen olmuþtu. Geniþ halk kesimleri yavaþyavaþ da olsa, henüz açýktan açýða kendini göstermesede göksel olandan, tanrýsal olandan güç alarak dünyasalolaný yöneten ve egemen olana karþý çýkmaya baþlamýþlardý.Özellikle Rusya’da halk kesimleri otokrasiyeve otokratik yönetim aygýtlarýna karþý yavaþ yavaþda olsa, henüz açýktan açýða kendini göstermese degöksel olandan, tanrýsal olandan güç alarak dünyasal o-laný yöneten ve egemen olana karþý çýkmaya baþlamýþlardý.Bu geliþme sanat alanýnda da kendi yansýmasýnýyarattý. Kitlelerin daha iyi bir yaþama dair umutlarý,duygularý, içinde kývrandýklarý acýlarý, Rus eleþtirel gerçekçilerinineserlerinde önemli bir yer tutmaya baþladý.Boris Suçkov bunu þöyle ifade ediyor.“Etiksel gücü, insancýllýðý, kitlelere derinden yakýnlýkduyuþu ve yaþamsal çýkýþlarý açýkça ele alýþý Rusedebiyatýný, kitleleri farkýndalýðýn bir taþýyýcýsý halineKış ‘10 21getirdiði gibi; Rusya’da toplumsal dönüþümler rayýnaoturur oturmaz, kitlelerin kendinin farkýndalýðýnýn dabir taþýyýcýsý haline getirmiþtir.” (B. Suçkov. GerçekçiliðinTarihi Sy 130)Fakat belirtmek gerekir ki, B. Avrupa’da Balzacgibi, Rusya’da Gogol ve Dostoyevski gibi gerçekçi sanatçýlarýnbir bölümü, kapitalizme karþý eleþtirel yaklaþýmasahip olmalarýna raðmen, bunun yerine ne konulacaðýsorununda sosyalistlerden ayrýlmýþlardýr.Gogol’da olsun Dostoyevski’de olsun, konuyu elealýp iþlerken gerçekçi romanýn bir baþka özelliði de a-çýkça görülür: Epik anlatým. Zaten Gogol, romaný,“burjuva toplumun eposu” olarak tanýmlarken de buanlatým tarzýna ne kadar önem verdiðini gösteriyordu.Epik anlatým tarzý, eleþtirel gerçekçi romanýn kendineöz gü bir ya ný ol sa da, bu ro man hiç bir za man ger çek tenepik olamazdý. Çünkü epik anlatým tarihsel toplumsalsistemde doðrudan baðlantýlý bir anlatým tarzýdýr. Gerçekepik tarihsel toplumsal geliþmenin daha ilk evrelerindeortaya çýkmýþtýr ve o dönemin toplumsal iliþkilerininanlatýmýnda kullanýlan bir biçimdir. Epik anlatýmýnasýl belirleyici özelliði birey-toplum arasýndaki birlikve uyumdur. Ýþte Rus eleþtirel gerçekçilerinde (Gogol,Dostoyevski, Tolstoy, vd) öne çýkan bir biçim olarakepik anlatýma baþvurulmuþ olsa da, bu, öznel biryan olarak vardýr. Bu öznel yanýn asýl nedeniyse, kapitalisttoplumun kendi nesnel koþullarýdýr; yani bireytoplumbirliði ve uyumu bir yana, bunun tam tersidir;sýnýf karþýtlýðý ve kapitalizmin kendi doðasýndan kaynaklanan,her bireyin diðerleriyle karþýtlýðý üzerine kuruluolmasýndandýr. Kapitalist toplumun bu nesnel yapýsýnedeniyle, sanatçýnýn ele aldýðý konuyu anlatýrkenkurduðu çatýþma da buna uygun olmak durumundadýr.Yani gerçekçiliðin bir gereði olarak sanatçý, temel karþýtlýkve çatýþmayý verirken, birey ile çevresi, kahramanile dýþ dünya arasýndaki çatýþmayý çizmek durumundadýr.Elbette ki bunun nedeni kapitalizmin yarattýðý toplumsalorganizmadaki parçalanma, yarýlma ve yabancýlaþmadýr.Günümüz açýsýndan epik anlatým, daha önceki yazýlarýmýzdaincelediðimiz gibi toplumcu gerçekçi romanaözgü özelliklerden birisidir. Bu anlatým tarzýnýneleþtirel gerçekçi romandan daha çok toplumcu gerçekçiromana özgü olmasýnýn nedeni ise, toplumcu gerçekçisanatýn ve elbette romanýn kapitalizmden komünizmegeçiþ sürecinin sorunlarýný, insan ve toplum iliþkileriniele almasý, anlatmasýdýr. Toplumcu gerçekçi sanat,her ne kadar sýnýf karþýtlýðý koþullarýnda, sýnýf ayrýmýnýnhalen sürdüðü koþullarda geliþmiþ olsa da, asýl olarakbu karþýtlýðýn çözümünü; sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasýsürecini; birey-toplum arasýndaki gerçek birliðin veuyumun kurulmasý uðruna mücadeleyi ele alýr, anlatýr.Bu da, toplumcu gerçekçi romanýn kendi doðasý gereðiözünde epik anlatýmý barýndýrdýðýný gösterir.


* Dil Üzerine -4-Ahmet AydınKÜRT DÝ LÝDil incelemesinde Kürt dili bizim için en önemlidildir. Kürt dilinin yok edilmesi için bugüne kadar gerçekleþtirilenbaskýlarý biliyoruz ve bugün hala devam e-di yor bu bas ký. A ma Kürt di li i nat la ya þý yor ve da ha dagüçleniyor. Bu durumun nedenlerinin incelenmesi gerekiyor.Kürt dili sorunu, ancak bütün toplumsal, siyasalkoþullarla birlikte ele alýnarak doðru anlaþýlabilir.Bugün Kürt halký için dilini, kimliðini yaþatmak, özgürlüðünükazanmak önemli bir sorundur.Kürt dili Hint-Avrupa dil grubunda olan bir dildir.Çivi yazýsýyla yazýlmýþ Kürtçe belgeler bulunmaktadýr.Doç. Dr. Mamosta Qedri: “En eski buluntular çivi yazýlarýylayazýlmýþ belge Londra müzesindedir. EndülüsSultanýnýn talimatý üzerine araþtýrma yapan bir bilim a-damý bir alfabe buluyor ve bunu Kürtler dýþýnda kimsekullanmýyor” (Önsöz Sayý III. Sy. 52) sözleriyle belgeleredeðiniyor.Cemþid Bender Kürt halkýnýn öncüleri olarak Gutiler,Huriler, Mittaniler, Kassifler, Urartular, Medler a-rasýndaki iliþkiden bahseder: “Bugünkü Kürtler ard ardave kesintisiz krallýklar kurmuþ eski GUTÝ – HURRÝ-LERÝN, GUTÝLERÝN ve KARDUKLARIN soyundangelmektedir.” (Kürt Mitolojisi-I sfy. 58)Kürtlerin tarihte Medler olarak devlet kurduklarýbiliniyor. Sonralarý, 1946’da çok kýsa süreliðine ayaktakalabilen Mahabad Kürt Cumhuriyeti kuruluyor vebir yýl dolmadan yýkýlýyor.Þerefname Kürt tarihe iliþkin önemli bir eser olarakKürtlerin yaþamýna iliþkin, yönetime iliþkin önemlibir kaynak durumunda. <strong>16</strong>. yüzyýlda yazýlmýþ olan Þerefname’deKürtçenin dört lehçe olduðu yazýlýdýr. Kurmançe, Lor, Kel hur, Go ran.Kürt edebiyatý yazýlý olarak 14. ve 15. yüzyýlda basýlýyorve Ehmedê Xanî en önemli eserleri ortaya koyuyor.Ehmedê Xanî Kürt dili ve tarihi açýsýndan önemlibir yere sahiptir. <strong>16</strong>51’de doðmuþtur. Arapça, Farsça,Türkçe bilmesine raðmen eserlerini Kürtçe yazmýþtýr.En önemli eserlerinin baþýnda Mem û Zin gelir. NûbarKürt dilinde yayýnlanan ilk sözlüktür. Ehmedê XanîKürt dilinin geliþmesi için büyük çaba göstermiþtir.Kürt kimliðinin geliþmesi için çalýþmýþtýr. Felsefe ve diðeralanlarda da etkin olduðu biliniyor. Kürt diline tarihtenberi baský yapýldýðýný Dr. Husên Xaligi belirtiyor.“Ýslami güçler, Abbasiler, Safaviler, Osmanlý halifeleridönemlerinde Kürt dilinin geliþimini engellediler.”(Ön söz 3. sa yý syf. 63)22Ýzzettin Mustafa Resul “Botan Beyi’de ayný çabayagirdi. Çevreye dönük dil birliðini hedefledi. EhmedêXanî’de bunu söyledi, ama baþaramadý” (önsöz sayý II-I, syf. 51) sözleriyle tarihte Kürt dilinin lehçelerinin birleþmesi,ortaklaþmasý çabalarý olduðunu belirtiyor.Mehmed Uzun yazýlý Kürt edebiyatýnýn baþlangýcýnýnKurmançi lehçesiyle olduðunu belirtiyor. “Ýlk KürtKlasikleri, ilk Kürt yazmalarý Kurmançi lehçesiyle yazýlmýþtýr.Ali Heriri, Melayê Cezîrî, Ahmede Xanî eserleriniKurmanci lehçesinde yazmýþlardýr. 1800’lerdensonra Sorani’de yazý dili olarak geliþmeye baþlýyor. (BirDil Yaratmak syf 306)1898’de Kürtçe ilk gazete çýkýyor. 1930’lara kadargeçen sürede Kürtçe açýsýndan önemli bir süreç yaþanýyor.Kürtçe yayýnlarýn ve edebiyatýn ortaya konulmasý,Kürt dili açýsýndan önemli dayanaklar oluþturuyor. Budönem yayýnlar çýkýyor, kitaplar yayýmlanýyor, Kürtçetiyatro oyunu oynanýyor, Kürt dili üzerine tartýþmalaryapýlýyor ve daha Türkiye Latin alfabesine geçmedenKürt aydýnlarý Kürtçe’nin Latin alfabesinde yazýlmasýgerektiðini belirtiyorlar.Kürdistan bugün 4 ayrý devlet arasýnda paylaþýlmýþdurumda. Tarihte Osmanlý ve Ýran arasýnda paylaþýlanKürdistan, bugün; Türkiye, Ýran, Suriye ve Irak arasýndapaylaþýlmýþtýr. Bu parçalanma Kürt dilini birçokaçýdan olumsuz etkiliyor. Öncelikle lehçeler arasýndayakýnlaþmada sorun oluyor. Kürtçe’nin lehçeleri konusundaSami Tan: “Genel anlamda dört-beþ lehçedenbahsedilir. Ama asýl olarak sayabileceðimiz lehçeler,Soranî, Kurmancî, Zazaki’dir. Zazaki ile baðlantýlý Gorani(Hewramî) lehçeleri de bulunmaktadýr. Bazý dil uzmanlarýGoranî ve Zazakî arasýndaki iliþkiyi ayný olarakkabul ediyor. Goranî ve Zazakî sözcükler baðlamýndabirbirine benziyor ama gramer olarak birbirinden uzaklar.Ayrýca Lor lehçesi de var. Lor lehçesi biraz tartýþmalý…Farsça mý Kürtçe mi olduðu tartýþýlýyor.” Sözleriylebelirtiliyor. Bu dört ülke arasýnda kalan her parçadandiðerine geçiþ ancak resmi yolla pasaportla oluyor. AhmetArif 33 kurþun þiirinde “pasaporta ýsýnmamýþ içimiz”diyor. Kürt halkýnýn dört ayrý parçada olmasýna i-çi ýsýnmadý ve ýsýnamaz. Ayný dili konuþan akrabalarýylaaralarýnda devletlerin sýnýrýnýn olmasý, bunun kendi i-radelerine raðmen olmasý kabul edemedikleri bir durumdur.Dört ayrý parçada olmanýn, kendi ulusal baðýmsýzlýðýnýelde edememiþ olmanýn dilde direk etkileri çok i-leri boyuttadýr. Kürtlerin kullandýðý alfabeler bu açýdanKış ‘10


Kış ‘10 23sorun oluyor. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yaþayanlarile Suriye’de yaþayanlarýn bir kýsmý Latin alfabesinikullanýyor. Ýran, Irak ve Suriye devlet sýnýrlarý içindeyaþayan Kürtler Arapça alfabe kullanýyor. Ayrýca eskiSovyet ülkelerinde yaþayanlar Kril alfabesini kullanýyorlar.2005 yýlýnda Diyarbakýr’da gerçekleþen konferansakatýlan aydýnlar arasýnda dile getirilen görüþ Kürtçe’ninLatin alfabesine uygun olduðudur. Kürt dilindekifonetik seslerin Arap harflerinden fazla olmasý, Arapalfabesinin Kürtçe sesleri karþýlamaya yetmemesi veLatin alfabesinin Kürt dilindeki fonetik sesleri karþýlamayadaha uygun olmasý nedeniyle Latin alfabesi tercihediliyor. Ayrý parçalarda ayrý alfabelerin kullanýlmasýKürt dili ve edebiyatýnýn geliþmesinin önünde ciddi birsorundur. Bir parçada, kuzeyde yaþayan ya da Avrupa’daya þa yan bir Kürt, Do ðu’da ya da Gü ney’de ya þa -yanlarýn ürettiði bilimsel, edebi eserleri ya da en basitindensüreli yayýnlarý, gazeteleri okuyabilmesi için Latinalfabesine çevrilmesi zorunludur. Tam tersi de doðrudur;Latin alfabesiyle yazýlan eserlerin Arap alfabesinegöre çevrilmesi de gereklidir. Zaten kýsýtlý olan, büyükzorluklarla ortaya konulan Kürtçe eserler önündekibu engel durumu daha da zorlaþtýrýyor.Kürtçe edebiyat aðýrlýklý olarak Kurmançi lehçesindeyazýlmýþtýr. Kuzey Kürdistan, Kafkas ülkeleri veSuriye’deki Kürtlerin bir kýsmýnca Kurmançi konuþuluyor.Ayrýca Sorani lehçesinde yazýn ve edebiyat geliþiyor.Özellikle Güney Kürdistan’da Kürtlerin kendi kurumlarýnýgeliþtirmeleri üniversite ve okullarda eðitimdili olmasý, ekonomik ve siyasal açýdan güçlenmeleriyani kendi bölgelerinde “iktidar” sahibi olmalarý Kürtdilinin geliþmesi için olumlu etki yapmýþtýr.Kürtlerin topraklarýnýn dört ayrý devlet sýnýrlarý a-rasýnda paylaþýlmýþ olmasýnýn ve özgürlüklerinden yoksunolmalarýnýn dile diðer bir etkisi de her egemen devletinkendi ulusal dilini dayatmýþ olmasýdýr. Ýran sýnýrlarýndayaþayanlar için, Ýran egemenleri Kürtçenin aslýndaFarsçanýn bir parçasý olduðunu iddia ederek Kürtçeyiyok etmeye, Kürtleri asimile etmeye çalýþmýþtýr. TCsýnýrlarý içinde kalan Kürtler için de Kürtçenin bir dilolmadýðý, Türkçenin bir þivesi olduðu, Kürtlerin daðTürkleri olduðu söylenerek Kürtler ve Kürtçe asimilasyonyoluyla ve diðer yollarla yok edilmeye çalýþýlmýþtýr.Irak ise, Kürtçenin aslýnda Arannice ve Keldaniceolduðunu ileri sürmüþtür. Bu ülkelerde bulunan halklarýndilleri birbirlerinden etkilenmiþtir. Ancak Kürtçeninetkisi hep inkar edilmiþtir. Türk Dil Kurumu’nun sözlüklerindesözcüklerin kökenleri belirtilirken birçokfarklý dilden gelen sözcüklerin Türkçede kullanýldýðýgörülür. Ancak Kürtçeden gelen sözcüklerin Kürtçe olduðubelirtilmez. Diðer parçalarda da benzer yaklaþýmlarvar. Her parçanýn durumu birebir ayný deðildir. Irakdevleti Kürtçeyi yasaklamamýþtýr. Kürtçe eðitim yapýlmýþtýr.Kafkas bölgesinde Sovyet ülkelerindeki Kürtlerdil konusunda sorun yaþamamýþ, des<strong>tek</strong> görmüþlerdir.Birçok edebi eser ortaya koymuþlardýr. Parçalardaki diðerbir özellik ise Kürtler bulunduklarý devlet sýnýrlarýndabulunan diðer kentlere göç gerçekleþtirmiþtir. Bugöçler çoðunlukla kendi doðallýðýnda gerçekleþmedi.Kürt bölgesinin ekonomik olarak sömürüsü ve geliþmesininbilinçli engellenmesinin yanýnda zor yoluyla dagöç gerçekleþmiþtir. Bu göçler nedeniyle, gidilen kentlerdeyaþam olanaklarýna kavuþmak için egemen ulusundilini öðrenmek, konuþmak zorunlu olmuþtur. Zorunlubir dil öðrenimiyle asimilasyona zorlanmýþlardýr. Gittiklerikentlerde birkaç kuþak sonra artýk anadilleriKürtçeyi unutup Türkçe konuþur hale gelmiþlerdir.Sonraki kuþaklar ya Kürtçe’yi hiç konuþamýyor, ya dakonuþmada yetersiz kalýyorlar.II. Mahmut zamanýnda Kürt dili üzerinde baský uygulandýðýve o zamandan beri bunun sürdürüldüðü biliniyor.Kürt dili bütün baskýlara raðmen nasýl oldu dabugünlere gelebildi? En önemli nedenlerden birisi Kürtdilinin sözlü edebiyat açýsýndan güçlü olmasýdýr. Dahaeski dönemde Ehmedê Xanî Mem û Zin’i yazarkenMeme Alan destanýndan uyarlamýþtýr. Meme Alan sözlüolarak aktarýlan bir destandýr. Mem û Zin ise yazýlýKürt edebiyatýnýn ilk önemli eserlerindendir. Sözlü edebiyatýn,sözün Kürtçede güçlü olmasý Kürtçenin yaþamasýndaönemlidir. Yüzyýllar boyunca Çirok bej (öykücü),Vebêj (anlatýcý), Dengbêj (þarkýcý) geleneðiyle Kürtdili hep canlý kalmýþtýr. Yazýlý edebiyat yönünden yakýndöneme kadar büyük bir geliþme olmadýðý halde, sözlüedebiyat, aðýtlar, destanlar, masallar vs. yoluyla hep geliþmiþtir.Kürt dilinin yaþayýp bugünlere gelmesinde büyükrol oynamýþtýr. Asýl olarak büyük bir halk olmasý(dünyada devleti olmayan en büyük halk) dilini yaþatmasýndabelirleyicidir. Geçmiþi bin yýllara dayanan vehep ayný topraklar üzerinde yaþayan, yaþadýðý topraklara,kök salmýþ olan bir halk olmasý bin yýllardýr yaþadýðýtopraklarýndaki gelenekleriyle, doðayla dilin etkileþimibugünlere kadar ayakta kalacak güçlü bir dil olmasýnýsaðlamýþtýr. Kürt þairi Þêrke Bêkes’in sözleri bu durumugözler önüne seriyor: “Hiçbir gücün bir dili yoketmeye gücü yetmez. Bir dili darlaþtýrabilirler ama hiçbirzaman öldüremezler. Dil sadece radyo televizyondeðildir, bir de ev içinde kullanýlandýr. Dil bir kuþ gibidironun kanatlarýný kesersin, ama uçmasýný engelleyemezsin.O kanatlar yeniden uzar. Biz Kürtlerin dili debirer çiçek gibidir. Eðer otlar olmazsa yaþam olmuyorsa,bizim dilimiz olmazsa biz yaþayamayýz. Bir ot nasýlbütünüyle kurutulamayacaðý gibi, Kürt halkýnýn dili ye -þermeye devam etmektedir. Madem ki Kürtler dünyadayaþýyorlarsa onlarýn dilleri de olacaktýr. Benim de halkýmýzýnda bir isteðidir, dilimizin yeniden kanatlanýp uçmasýnýistemektir. Baský altýnda olan bir dil ayný zindandaolan bir kiþi gibidir. Bizim de isteðimiz o zindandançýkmaktýr. Dilin iki yönü vardýr. Sözlü ve yazýlý. Kürtlergenellikle sözlü olarak kullanmýþtýr. Yazýlý hale geldiðindedaha çok geliþecektir. Bugün <strong>tek</strong>nolojideki geliþmelereskisi gibi Kürt diline katkýlar sunmaktadýr.”(Ön söz 3.sa yý syf. 57)


Bin yýllarýn acýlarý, hüzünleri, sevinçleri yani bütünkültürü, ruh hali diliyle bütünleþmiþ, egemenliðininelinden alýnmasý ve baskýlar nedeniyle yazýlý edebiyat,dil geliþemediði için söz güçlü olarak kalmýþtýr. Yazýnaçýsýndan atýlan adýmlar Kürt halkýnýn durumuyla kýyaslanýncayok denecek kadar azdýr. 80’li yýllara kadarSovyet ülkelerinde birçok Kürtçe edebi eser ortaya çýkmýþ,kimi klasikler Kürtçeye çevrilmiþtir. Yazýn faaliyetlerininKürt dilinin yaþamasýnda etkisi sözlü edebiyatagöre dar ve kýsýtlý kalmýþtýr.Kürt edebiyatýnda Cigerxwin önemli bir yere sahiptir.1903’te doðdu. 1980’li yýllara, ömrünün sonunakadar Kürt dili ve edebiyatý için önemli eserler verdi.Komünist ve þair olarak Kürt özgürlük mücadelesindeyer aldý. Mehmet Uzun’da Kürt dili ve edebiyatý açýsýndanönemli bir yer edindi. Kürt dilinde romanlar yazdý.Kürt dili üzerine eserleri ve Kürtçe eserleriyle Kürtçeninyazýlý edebiyat alanýnda geliþmesinde etkili oldu.Kürt dilinin nasýl engellendiðini, nasýl kýsýtlandýðýný,asimilasyon için neler yapýldýðýný kýsaca ifade etmeyeçalýþalým. Bir dilin yaþamasýnda ve geliþmesinde etkiliolan belli baþlý etkenler; anadilde eðitim, yazýn ve e-debiyatýn geliþmesi, kamu alanýnda kullanýlmasý, iktidardi li ya da e þit dil ler den bi ri ol ma sý, bü yük bir hal kýndili olmasý, konuþulmasý, iletiþim alanýnda (TV, radyo,internet vs) kullanýlmasý, üniversitelerde ve deðiþik a-lanlarda bilimsel araþtýrmalarla geliþmesi vs. diyebiliriz.Oysa Osmanlý döneminden baþlamak üzere günümüzekadar, özellikle Cumhuriyetin kurulmasýndanbaþlayarak Kürtçe geliþebileceði her þeyden yoksun býrakýlmýþtýr.Baþta TC tarafýndan Kürtçenin dil olduðureddedilmiþtir. Eðitim Türkçe yapýlmýþ, kamu hizmetlerive bütün resmi iþlemler Türkçe yaptýrýlmýþtýr. Üniversitelerdesözde bilimsel araþtýrmalar yapýlýp Kürtçeninaslýnda Türkçenin bir þivesi olduðu iddia edilmeye çalýþýlmýþ,Kürtçe yayýnlar ya tamamen engellenmiþ ya dabüyük baskýlar olduðu için çok az yapýlmýþtýr. Günümüzdehala Kürtçe TV, radyo gibi en önemli iletiþim a-lanýnda haftalýk 45 dakika olan resmi propaganda dýþýndayayýn yok. Kürtçe konuþanlar kimi dönemler saldýrýyauðramýþ, genel olarak aþaðýlanmýþtýr. Kürtçe konuþanhalk topraklarýndan göç ettirilerek ya da kimi dönemlerdedýþarýdan göçenler Kürtlerin arasýna yerleþtirilerek(Afgan, Balkanlar, Kafkaslar vs göçmenleri) asimilasyoniçin çabalamýþtýr. Köylerin, mezralarýn boþaltýlmasý,barajlar vs ile köyler ve yerleþim yerleri arasýndakiiliþkilerin, köylerin daðýtýlmasý, sürgünlerle daðýtýlmalarý,her türlü zor ve þiddet uygulanmasý, ormanlarýn,tarlalarýn, yerleþim yerlerinin yakýlmasý, her türlütarihi anýt ve eserin yok edilmesi ya da bunlarýn Kürtler’eait olduðunun gizlenmesi, reddedilmesi gibi uygulamalarKürt halkýnýn dilinin ortadan kaldýrýlmasý, engellenmesiamacýný da gütmüþtür.Kürtçe üzerindeki baskýlar hiçbir sýnýr tanýmýyor.Bütün internetle ilgili iþlemlerde, uluslararasý iþlemlerdeve birçok alanda “w,q,x” serbestçe kullanýlýrken,Newroz yazarken veya baþka bir Kürtçe sözcük içinde24“w,q,x” kullanýldýðýnda yasaklar, davalar baþlýyor. DiyarbakýrSur Belediye Meclisinin ve Çok Dilli Belediyecilikkararý almasýyla açýlan dava Belediye Meclisininve Belediye Baþkanýnýn Ýçiþleri Bakanlýðýnca görevdenalýnmasýyla sonuçlandý. Ayný süreçte Ege bölgesindeDidim’de belediye oraya yerleþen Ýngilizler olduðuiçin faturalarý vs. Türkçe-Ýngilizce hazýrlamaya baþladý.Kürtlerin kentlerinde, Türkçe dýþýnda Kürtçeninbelediyece kullanýlmasý görevden alýnmasý için gerekçeolurken Didim’de ve birçok yerde Ýngilizce kullanýlýyor.Anadilde eðitim için dilekçe veren yüzlerce öðrencihakkýnda soruþturmalar açýp baskýlar uygulandýðý dabiliniyor. Kürtçe TV, radyo yayým yapmak isteyenler i-çin haftada birkaç saat sýnýrlamasý yanýnda bu sýnýrlý yayýnýengellemek için bile olmadýk yöntemler uygulandýðýyaþananlardan biliniyor. Hepsi bir yana, meclis kürsüsündeLeyla Zana’nýn Kürtçe konuþmasý nedeniyleuðradýklarý baskýlar 10 yýl zindanlarda kalmalarýyla sonuçlanmýþtý.Aðrý’nýn Doðubeyazýt ilçe belediyesininyaptýðý parkýn giriþinde asýlý olan tabelada “EHMED-EXANÝ PARKI” yazýsýndaki X harfi bahane edilerekkaymakamlýk tabelayý indiriyor. Ýçiþleri Bakanlýðý BelediyeBaþkan’ý ve Belediye Meclisi hakkýnda dava açýyor.Bu tür örnekler sayýlamayacak kadar çok.Kardelen projesiyle Kürt ailelerin kýz çocuklarýnýnokula gitmesi için kampanyalar yürütüldü. Kürtçeninvarlýðýný ve canlýlýðýný sürdürmesinde Kürt kadýnlarýnýnKürtçe konuþmasý belirleyici bir önemdedir. Her çocukannesinden Kürtçe öðrenerek büyüdüðü için asimilasyonpolitikalarý Türk burjuvazisinin istediði sonuçlaraulaþamýyordu. Kardelen projesiyle Kürt kýzlarýnýn okulagitmesi için kampanyalar baþlatýldý. Kürt kýzlarýnaTürkçe öðretilip, anne olduklarýnda çocuklarýna Türkçekonuþmalarý, Türkçe dil öðretmeleri amaçlanýyor.Bütün olanlara raðmen Kürt halkýnýn mücadelesiyükseldiði, özgürlük için ayaða kalkmaya baþladýðý dönemdenitibaren dil açýsýndan da önemli geliþmeler olmuþtur.Özgürlük için ayaða kalktýðý yýllarda Kürtçegazete, kitap, kasetler yaygýnlaþmaya baþlamýþ, bütünengellemeler boþa çýkartýlmýþtýr. Kürt dilinin kendiniyaþatýp geliþtireceði tiyatro, sinema gibi alanlarda Kürtçekullanýlmaya baþlandý. Bugün artýk tüm engellemelereraðmen TV ve radyo yayýný TC sýnýrlarý dýþýndanyapýlarak Kürt halkýna ulaþýyor. Kürtçe TV’nin olmasýKürt dili açýsýndan özellikle büyük öneme sahip. Hemdil birliði açýsýndan hem de dilin geliþmesi açýsýndanTV yayýný önemli. Toplumsal mücadele dil etkileþiminiKürt dilinin geliþmesiyle belirgin olarak görebiliyoruz.Hem tarihsel açýdan hem de bilimsel açýdan Kürt diliningeçmiþine ve bugününe iliþkin bilgi ve eserler artmayabaþladý. Kürt dili eðitim dili olarak Güney Kürdistan’dave Ýsveç’te sürgündeki Kürtler tarafýndan kullanýlýyor.Son yýllardaki geliþmeler nedeniyle Kürdistan’ýndiðer parçalarýndan eðitim için Güney’e önemlibir yönelim var. Özellikle üniversitelerde eðitim almakiçin gidenlerin sayýsýnda hýzlý bir artýþ var.Kış ‘10


Kürtçe üzerindeki bütün baskýlarýn kalkmasý, Kürtdilinin birlikte yaþadýðý halklarla tam eþitliði ve her türlüolanaða sahip olmasý gerekiyor. Bugüne kadar verilenmücadelede önemli bir yol kat edildi. Ancak Türkburjuvazisinin Kürt dilini yok etmeye, asimilasyon çabalarýbiçimsel deðiþiklikler dýþýnda devam ediyor. Bubaskýnýn ortadan kalkmasý Türk burjuvazisinin iktidarýnýnsona ermesiyle gerçekleþecektir. Ancak o zaman,halklarýn ve dillerin tam eþitliðinin saðlanmasýnýn yoluaçýlýr.DÝN ÝLE DÝL ETKÝLEÞÝMÝKimi dinler etkiledikleri farklý dilleri konuþanhalklara, o dini temsil rolü üstlenen ve o dini yayan halkýndi li ni de ta þýr. Bu ço ðu za man et ki yap mak la sý nýr -lýdýr. Ýslamiyet bu anlamda bir örnektir. Ýslamiyet’i benimseyenhalklarda baþta insan isimleri olmak üzere A-rapçadan etkilenme vardýr. Ýran’ýn dili olan Farsça daArapçanýn etkisinin yüzde 60 olduðu söylenmektedir.Türkler ve Kürtlerde de bu etki görülüyor. Arapça Ýslamiyet’egeçen birçok halkýn dilinde etki yapmýþtýr. Dinindil ile etkileþimi, içinde bulunulan koþullara göredeðiþir.Hýristiyanlýðýn sömürgecilikle taþýndýðý ülkelerdeyerli halklarýn dinleri yok edilip Hýristiyanlýk öðretilirkençoðu zaman sömürgeciler kendi dillerini de öðretmiþtir.Kýzýlderililer ya da Aborjinler dilleri yok edilirkendini inançlarýyla dillerini yaþatmaya çalýþmýþlardýr.Türklerin Avrupa’da egemenlik kurduðu yerlerde Ýslamiyet’ikabul edenler içinde Türkçe konuþmaya baþlayanlardayaygýndýr. Kimi zaman din, dilin yaþamasý, kimizamanda tersine yokolmasý yönünde etki yapmýþtýr.Sömürgecilerin getirdiði Hýristiyanlýðý kabul edenlerinkendi dilleri çoðunlukla yokolmuþtur. Türklerin egemenliðinegiren ve Ýslamiyet’i kabul eden Balkan ülkelerindede kendi dilini býrakan topluluklar olmuþtur.Türk egemenlerinin Kürtleri asimile etmeleri açýsýndanfarklýlýklar vardýr. Devlet otoritesinde ibadet yapýlancami ve ibadet yerlerinde Türkçe konuþulduðu i-çin asimilasyon ibadet ve dinle de uygulanmaya çalýþýlýyor.Devlet otoritesinin ibadeti etkilemeyeceði yerlerde,cami ya da diðer ibadet yerlerinde Kürtçe konuþulduðundanKürtçenin yaþatýlmasý açýsýndan etki yapýyor.Genellikle köylerde Kürtçe, kentlerde Türkçe ibadetyaygýn. Ýbadet dili olarak elbette ibadeti yürütenlerinkullandýðý, vaaz vs için kullanýlan dili kastediyoruz.Ýbrani dili Ýsrail kurulmadan önce dünyanýn deðiþikülkelerinde daðýlmýþ olarak yaþayan Yahudilerce i-badet dili olarak kullanýldý. Ýbranice, dinin, ibadetin diliolarak yaþadý.Yok olmakta olan bazý diller, dini ibadetler ya dadini yazýtlar yoluyla daha uzun süre varlýðýný sürdürmüþtür.Latince, kilise tarafýndan sürdürülmüþtür. Dinindil ile iliþkilerinde çeviri yoluyla da etkileþimi olmuþtur.Birçok dil, din için yapýlan çevirilerle diðer dillerde etkiyapmýþtýr. Bazý durumlarda da dini etkinin güçlü olmasýiçin çeviriler yapýlarak idealizmi savunan düþünceleryaygýnlaþtýrýlmaya çalýþýlmýþtýr.Kış ‘10 25Din ile dil iliþkisinde önemli bir yanda eski tarihlerdekidini tören ve inançlarýn yazýlý hale getirilmesidir.Dini yazýtlar yoluyla bilim ve felsefe alanýnda birçoksoruna yanýtlar bulunuyor. Bazý yazýtlar da dine i-liþkin aydýnlatýcý oluyor. Kuran ve Ýslamiyete maledilmeyeçalýþýlan, tanrý buyruðu olarak gösterilmeye çalýþýlanbaþörtüsünün Ýslamiyet öncesinde de kullanýldýðý,Ý.Ö 1500’lerden ve daha öncesinden kalan yazýtlarýnçözülmesiyle anlaþýlmýþ durumda. Dini yazýtlarýn tarihselaçýdan en önemli rolü inanç sistemlerinin nasýl evrimleþtiðiningörülmesine yardýmcý olmasýdýr. Ýdealizminbirçok savý eski yazýtlardan yararlanýlarak çürütülebiliyor.Asýl olarak geliþen bilim idealizmi yeniden,yeniden çürütür. Ancak tarihi yazýtlar ilahi güçlere atfedilenlerin,Kuran – Ýncil gibi kitaplarda yazýlanlarýn aslýndailahi güçlerin eseri olmadýðýnýn, daha önceden deðiþiktarihlerde ya da toplumlarda bilinen þeyler olduðununkanýtý olarak iþlev görüyor. Dini içerikli yazýtlartarihsel geliþmeler hakkýnda bilgi verirken ayný zamandabu yazýtlar dinin idealist temellerini de yýkmakta iþlevgörüyor. Dini inanýþlarýn evrimi insanýn bilinciningeliþimini de ortaya koyuyor. Ekonomik-toplumsal geliþmeve bilinç<strong>tek</strong>i geliþmeye uygun olarak dini inanýþlardada deðiþim yaþanýyor. Bu ayný zamanda dil ve e-debiyatýn geliþme düzeyi ile olan iliþki nedeniyle aydýnlatýcýoluyor. Dinle iliþkili olarak yazýn üzerinden olumsuzbir etki ise, çoðu kez egemen olanlar kendi dinleridýþýndaki dinleri ifade eden yazýlý eserleri ya da diðerdinlere inananlarýn konuþtuðu dillerden yazýlý eserleriimha etmiþlerdir. Dinin, ilahi gizemin dil yoluyla sürdürülmeyeçalýþýldýðý da görülüyor. Arapça dilini bilmeyenÝslamiyet’i benimsemiþ birçok ülkede Arapça ibadetyapýlýyor. Arapçayý bilmiyor olmalarý, bilmemeningizemiyle oluþan bir etki yaptýðýndan ýsrarla Arapça e-zan, Arapça dualar sürdürülüyor. Ayný þeyleri her halkkendi dilinde söyleyince etkilenme azalacaktýr, bilinmeyeneilahi tapýnma, bilineni düþünerek, anlayarakbenimsemeye dönüþünce dini etki azalýr. Ýbadetin, dualarýn,ezanýn vs. Arapça ya da Hýristiyanlarda bazen Latinceibadet olmasý bu yüzdendir. Din ile dil iliþkisi koþullaragöre farklýlýk gösteriyor. Din kimi zaman bir dilingeliþmesi ve güçlenmesi, kimi zaman yok olmasýyönünde etki yapýyor. Din <strong>tek</strong> baþýna dil üzerinde belirleyicideðildir. Dilde din üzerinde <strong>tek</strong> baþýna belirleyicietki yapmaz. Din ile dil koþullara göre birbirleriniengelleyici ya da des<strong>tek</strong>leyici etki yaparlar.KAPÝTALÝZMDE DÝLGünümüzde kapitalizmin yýkýcý, çürütücü etkisi dilüzerinde de yansýmasýný buluyor. Kapitalizmin bugünküçürümüþlüðü her þeyde olduðu gibi dilde de yaþanýyor.Metalaþma kapitalizmde her þey üzerinde etki yapar.Sosyal, kültürel, ekonomik, her türlü materyal, hertürlü faaliyet bir sömürü aracýdýr. Kar getirisine bakýlýr.Meta olarak iþlevi olmayan hiçbir þey, hiçbir etkinlik,geliþme, yaþama þansý bulamaz. Metalaþmanýn her tür-


26lü etkinliði sýnýrlamasý insanýn sosyal geliþimini, edebiyatve sanatýn geliþimini de sýnýrlar. Bilimsel geliþmelerkapitalist <strong>tek</strong>ellerin çýkarýna uygun olursa kullanýlýr,burjuvazinin çýkarýna hizmet etmeyen bilimsel-<strong>tek</strong>nikgeliþme yaþam þansý bulamaz. Bütün bu engellemeler,gericileþme, dilin bu faaliyetler üzerinden geliþmesinide dolayýsýyla etkilemiþ oluyor.Kapitalizm her þeyi metalaþtýrmaya çalýþýrken,burjuvazinin çýkarý için çarpýtýrken, bu, dilde de yansýmasýnýbuluyor. Özgürlük kavramýný rakamlar yoluyla,pazarlama yoluyla çarpýtýyor. Kimi zaman Coca Cola,ki mi za man Li ve’s, ki mi za man ha zýr kart ya da fark lýbir þeyi kullanmak özgürlük olarak gösteriliyor. Sözcükgerçek anlamý dýþýnda burjuvazinin pazarlama aracýnadönüþtürülmeye çalýþýlýyor.Kapitalizmin her þeyi metalaþtýrmasý nedeniyleher türlü sosyal faaliyet, edebiyat eseri meta olarak iþlevgörür. Herhangi bir tiyatro oyunu, konser, roman, sinema<strong>filmi</strong>, þiir kitabý vs ancak parayla, emekçilerin u-laþmakta zorlanacaðý, ulaþamayacaðý parayla satýlanmetalardýr. Her þeyin metalaþmasý insanlarýn sosyalyönden geliþimini sýnýrlýyor. Nazým Hikmet’in eserlerininyayýn hakkýný Yapý Kredi Bankasý Yayýnlarýnýn almasýylaþiirlerin yaygýn olarak okunmasý ve yararlanýlmasýkýsýtlanmaya baþlandý. Telif hakký ödeme zorunluluðuþiirlerden yararlanýlmasýnýn önüne geçmeye baþlýyor.Nazým Hikmet’in þiirleri için kitaba ödenen paradýþýnda herhangi bir faaliyette yararlanmak için ayrýcapara ödemek! Nazým’ýn yýkýlmasý için mücadele ettiðikapitalizm Nazým’ýn eserlerini bile zincirlemeye çalýþýyor.Her þeyin metalaþmasý edebiyat eserlerinden yararlanmanýnönünde büyük bir engeldir. Edebiyat eserlerindenverilen paraya göre yararlanmak! Ýþte kapitalizm.Tekelleþme bütün alanlarda gerçekleþmiþ durumda.Yayýn alanýnda, tv, radyo, gazetecilik, edebiyat vs.bütün alanlarda <strong>tek</strong>elleþme var. Tekelleþme nedeniyle,burjuvazinin çýkarlarýna hizmet etmeyen, sanatçýlarýn,yazarlarýn eserleri ya da proletaryadan yana olan eserleringeniþ yýðýnlara ulaþmasý ya tamamen engelleniyor,ya da kýsýtlanýyor. Edebiyat ve yayýn alanýnda Doðan,Yapý Kredi Bankasý, Ýþbankasý Yayýnlarý, baþta olmaküzere bazý <strong>tek</strong>ellerin egemenliði var. Tekelleþmeyle e-debiyat ve yayýn alanýndaki geliþme engelleniyor. Birçokyazar ve sanatçýnýn eserleri <strong>tek</strong>ellerle uyuþmadýðýndangeniþ emekçi kitlelerine, okuyucu kitlelerine ulaþamýyor.Edebiyatçýlarýn dile katkýlarý, yaratýcýlýklarýnýndile katkýsý ve okuyucularýn dil geliþimi <strong>tek</strong>el çýkarlarýnýnsýnýrlamasýyla geriliyor. Bunun son örneði daðýtýmalanýndaki <strong>tek</strong>ellerin çok aðýr koþullarý nedeniyle 2008Ocak’tan itibaren birçok süreli yayýnýn daðýtýmýnýn engellenmesidir.Birçok siyasi, kültür, sanat, edebiyat vs.dergisi artýk daðýtýlamýyor, okuyucularýna ulaþmasý engellenmiþoluyor.Ýþbölümü ve her þeyin metalaþmasý insanlarýn çokyönlü geliþmesini engeller bir niteliktedir. Burjuvazi çýkarlarýgereði insanlarýn tam geliþimini istemez. Kapitalizminsanlarýn tam geliþimini saðlayacak yetenektenyoksundur. En önemlisi insanlarýn bilgi düzeyleriniyükseltmesinin, kültürel olarak geliþmesinin, eleþtirenve araþtýran bilimsel düþünce yapýsýna sahip olmasýnýnengellenmesidir. Kapitalizmin insan da yarattýðý yýkým,dil açýsýndan geliþmiþ, sözcük hazinesi geliþmiþ insanlarolmasýný engelliyor.Kitle iletiþim araçlarý bu açýdan önemlidir. Radyotv-internet-basýnburjuvazinin çýkarlarý doðrultusundayayýn yaparken etki alanýndakileri belirli kavramlarla,sözcüklerle ya da imgelerle yönlendirip sýnýrlar. Burjuvazininekonomik, kültürel vs. açýdan etkisi, çýkarlarýsöz konusudur. Kapitalist sömürünün dil üzerindeki enönemli etkisi insanýn geliþimini engellemesiyle oluþur.Burjuvazi sömürüyü sürdürmek için insanlarýn bilgilenmelerini,bilinçlenmelerini, yaratýcý ve eleþtirel bir anlayýþasahip olmalarýný sýnýrlar ya da engeller. Sosyal açýdan,bilimsel düþünce açýsýndan tam geliþmeyen insanlar,bilincin geri olduðu insanlar, dil geliþimi ve üretimiaçýsýndan da geri olurlar. Kapitalizmin gericiliði, insanýngeliþmesini engellemesi ve sýnýrlamasý nedeniyledildeki üretim ve geliþme de sýnýrlanýyor. Kültürel vesosyal gerilik dilin geliþmesini engellemesi ve sýnýrlamasýnedeniyle dildeki üretim ve geliþme de sýnýrlanýyor.Kültürel ve sosyal gerilik dilin geliþmesini engelleyicietki yapar. Kapitalizmdeki çürümenin dilde yansýmasýnýnen açýk görüntülerinden birisi ikiyüzlülük veçürümenin dildeki ifade ediliþidir. Birçok sözcük, birçokkavram çarpýtýlýr. Kitlesel katliamlar için “orantýsýzgüç kullanýmý” ifadeleri kullanýlýr. Katliam sözcüðükullanýlmaz. Sömürülen ülkelere az geliþmiþ denir, sömürülenülke denilmez, birçok alanda konuþma bellijargonlarla, kalýplarla sýnýrlanýr. Sokaklarda, iþyerlerinde,spor alanlarýnda, okullarda vs. günlük konuþmayozlaþmayla birlikte zenginliðini yitirip, belirli kalýplarla,sözcüklerle sýnýrlanmaya baþlayarak geriler. Çürümedilde çürüme olarak toplumsal çürümenin bir parçasýdýr.Dilin en önemli etkinlik alanlarýndan birisi evdir.Ev içinde günlük konuþmadýr. Günümüzde tv, radyo,internet vs çok yaygýn kullanýlýyor. Evdeki günlük yaþamýnhemen hemen tamamý bunlarla iliþkili olarak geçiyor.Burjuvazinin pazarlama-reklam uzmanlarý, kadýnlariçin, erkekler için, çocuklar için, yaþlýlar için, cinsiyetegöre, mesleðe göre vs. ayrý ayrý her insanýn bilinçaltýnýetkileyecek yöntemler kullanarak insanlarý yönlendirmeyeçalýþýyorlar. Ayrýca film, dizi, deðiþik programlarlada insanlarýn bilincini etkiliyorlar. Bu yolla insanýngeliþimini kendilerinin ekonomik, politik ve kültürelaçýdan çýkarlarýyla sýnýrlýyorlar. Dilsel üretiminkoþullarýný etkilemenin yanýnda günlük konuþmalarý daetkiliyorlar. Kullanýlan bazý sözcükler çok sayýda insantarafýndan kullanýlýrken bu insanlarýn ayný anlama gelecekkavramlarý kullanýp geliþtirmeleri engelleniyor. Artýkbebeklik yaþýný geçtiði andan baþlayarak çocuklar ü-Kış ‘10


Kış ‘10 27zerinde etki kuracak yöntemler kullanýlýyor. Ýletiþim<strong>tek</strong>nolojisi yoluyla insanlarýn konuþmalarý sýnýrlanýyor.Oysa ayný <strong>tek</strong>noloji burjuva mülkiyet iliþkilerinden kurtarýldýðýndayaratýcý ve geliþtirici etki yapacaktýr.Kapitalizmde dil geliþimini engelleyen en önemlietkenlerden birisi de milliyetçilik ve þovenizmdir. Zenginkültürel geliþme þovenizmle engelleniyor. Günlükkonuþulan sözcüklerden edebiyat, yayýn alanýna bütünher alanda þovenizm, insanlýðýn zengin kültürünün kendihalkýnca benimsenmesini, geliþtirilmesini engeller.Dilin evrensel etkileþimini engellemeye çalýþýr. HrantDink’in katledilmesiyle apaçýk görülen Ermenilerin gazeteve her türlü yayýnlarý, konuþma, ibadet, eðitimlerivs. üzerindeki baskýlar Ermeni dilinin zenginliðini yoketmektedir. Karadeniz bölgesindeki Rum köylerindekiRumlar dillerini konuþmaktan korkar hale gelmiþtir.Kürt dili üzerindeki baskýlar paranoya halini almýþtýr.Tarih burjuvazinin yaðmasýna uðruyor. Sömürgecilerve emperyalistler yüzyýllardýr her yeri yaðmalýyor.Irak iþgalinde yaðmalanan müzeler ve tahrip edilen tarihieserler insanlýk tarihinin önemli bir birikim ve hazinesininyýkýlýp yok edilmesidir. Babil kalýntýlarýnýn olduðuyer ABD tanklarý altýnda kalarak tahrip oldu. Irakiþgalinde yaðmalanan müzeler, tarihi eserler, yazýtlar tarihteyaþamýþ birçok dil, kullanýlmýþ olan birçok alfabe -ye iliþkin tüm bilgilerin, malzemelerin artýk bir arayagelemeyecek biçimde yaðmalanmasý, tahrip edilmesidillerin ve alfabelerin incelenip yeni bilgilere ulaþýlmasýnýolanaksýzlaþtýrdý. Sadece Irak deðil, emperyalistleryüzyýllardýr girdikleri yerlerdeki her türlü eseri yaðmaladýya da tahrip ettiler. Büyük sermayedarlarýn, emperyalistdevletlerin koleksiyon ve müzeleri, dillerin kökenlerineiliþkin eserlerin yaðmalanmasýnýn kanýtlarýylado lu…Çürüyen, çöküþ aþamasýnda olan kapitalizmi ayaktatutmak isteyen sermaye sýnýfý her türlü baskýyý uyguluyor.Ýnsanlarýn konuþmalarýnýn dinlenebileceðini,kaydedilebileceðini düþünmeleri saðlanarak her türlüduygu, düþünce ve bilginin ifade edilmesi baský altýnaalýnýyor. Teknik olarak dinleme, izleme, kaydetme olanaklarývar. Bu çok hýzlý yaygýnlaþarak kullanýlýyor.Burjuvazinin faþizm yoluyla ya da dünyanýn birçok yerindeolduðu gibi gerici olarak uyguladýðý baskýlar, hertürlü yayýnýn, kitap, gazete, dergi, radyo, tv, internetvs’nin yayýnlanmasýnda sansür ya da oto sansür yoluyla,kimi zamanda faþist yasalarla uygulanan yasaklar,tutuklamalar hatta baskýnlar, bombalar, tehditler, katliamlarvs. ile kurduðu baskýlar dil üzerinde, dilin özgürgeliþimini engelleyerek etki ediyor. Faþizmin baskýsýylabirçok aydýn, sanatçý, bilimci düþüncelerini, bilgileri -ni, eserlerini ortaya koyamýyor.Kapitalizmin bugünkü çürümüþlüðü altýnda, kapitalizmininsanýn geliþimini engellemesi, <strong>tek</strong>elleþmeninbirçok edebi eseri engellemesi, meta ekonomisinin edebiyatve dilin geliþimini sýnýrlayýcý etkisi, burjuvaziningerici bir sýnýf olmasý, yaðmacýlýk, yozlaþma gibi özelliklerdilin geliþmesini engellemektedir. Dil günün olanaklarýnýnkapitalizm tarafýndan yozlaþtýrýlmasý ve darlaþtýrýlmasýnedeniyle ulaþabileceði geliþmiþlik düzeyininçok gerisindedir. Kapitalizmin yýkýlmasýyla insanýntam geliþiminin ve dilin tam geliþiminin yolu açýlacaktýr.SOSYALÝZM VE DÝLSosyalizm dil iliþkisini ele alýrken sosyalizmin deneyimlerive teorisinden yararlanacaðýz. Ýktidar dil iliþkisindeiktidarý elinde bulunduran egemen sýnýfýn kendiulusal dili için iktidarý kullanabildiði ve diðer dilleri iktidarzoruyla engellemeye, yok etmeye çalýþtýðýný biliyoruz.Bugün için TC bu açýdan bir örnek. Sosyalizmdeise iktidarý elinde bulunduran proletarya enternasyonaldir.Proletarya diktatörlüðü kurulduðunda öncelikleulusal karakterli bir egemenlik olmayýp sermayeye karþýdünya proletaryasýnýn bir parçasý olacaðýndan remidil uygulamasýný reddeder. Sosyalizmde ulusal ayrýcalýklarreddedilip uluslarýn kendi kaderini tayin hakký veuluslarýn tam eþitliði güvence altýna alýnacaðý ve bununbütün gerekleri yerine getirileceði için hiçbir dil kendinidiðerinden üstün durumda bulamayacaktýr.Sosyalizm öncesinde kapitalist iliþkiler ve sömürünedeniyle dil geliþimi olumsuz etkilenmiþtir. Yayýncýlýkalanýnda tam bir <strong>tek</strong>elleþme varken dil <strong>tek</strong>ellerinçýkarýyla iliþkili olarak geliþebildiði ölçüde geliþir, gerçekgeliþmesi dizginlenir. Sosyalizmde bütün basýn-yayýnolanaklarý toplumun elinde olacaðýndan kitap-yayýn-iletiþimalanýnda dil engellenmesi ortadan kalkacaktýr.Kürtçe ya da diðer dillerden tv-radyo-internet vs.için hiçbir kýsýtlama olmayacaðý gibi, <strong>tek</strong>elleþme yýkýlmýþolacaðýndan her türlü yayýn ve iletiþimde dilin kýsýtlanmasýortadan kalkacak. Burjuva yozlaþma yýkýlmýþolacaðýndan bütün halklarýn kendi kültürlerini, duygularýnýözgürce yaþayacaðý, geliþtireceði bir ortam oluþacakve bu da dilin tam özgürlük içinde geliþmesini saðlayacak.Kapitalizmde burjuvazinin baskýsý altýnda olanhalklar dilleri ve edebiyatlarýný vs. geliþtirmeleri içinsosyalizmde des<strong>tek</strong>leneceklerdir.Sosyalizmin dil üzerinde olumlu etkileri kapitalizmlekýyaslanamayacak kadar ileridir. Sovyet ülkelerindesosyalizm öncesi ile sosyalizm dönemi dil açýsýndanbir farklýlýðý belirtelim. Çarlýk döneminde var olduðubile bilinmeyen, en azýndan Rusya’da aydýnlarýn bileduymadýðý birçok dil ve birçok ulusal topluluðun adýsosyalizmin getirdiði özgürlük ortamýnda duyulmuþ vevarolduklarý anlaþýlmýþtýr. Bütün bu ulusal topluluklartam eþitlik ilkesine dayalý olarak dillerini yaþatma, geliþtirme,kendi dillerinde eðitim, yayýn haklarýna sahipolmuþlardýr. Kürtlerin Sovyet ülkelerinde sayýlarý birkaçyüz binle sýnýrlý olmasýna raðmen Kürtçe edebiyatýn,her türlü yayýnýn ve dilin geliþmesinin Türkiye veK. Kürdistan’dan daha ileri olmasý, on milyonlarý bulanKürt nüfusunun bulunduðu yasaklý burjuva ülkelerdendaha ileri olmasý bir örnektir. Sovyet ülkelerindeki di-


ðer diller için de durum böyledir. Sosyalizmde her ulusaltopluluktan insanlarýn kendilerini kültürel, sosyal a-çýdan, bilimsel olarak tam geliþtirme olanaklarýna sahipolmalarý ve bu geliþmeleriyle de dilin geliþme yolu açýlýr,dil canlanýr. Kýsaca, sosyalizmde her ulustan ve ulusaltopluluktan insanlarýn her türlü üretimde bulunmalarýnýnyollarýnýn açýlmýþ olmasý, kendilerini tam geliþtirmelerininyolunun açýk olmasý dillerin özgürce geliþimidemektir.Sosyalizmde eðitim kamu hizmetleri ve yayýnlarbölge halkýnýn dilinde yapýlýr. Çok uluslu devletlerde,nüfusun karýþýk olduðu bölgelerde azýnlýk durumundabulunan halkýn kendi dilini yaþatmasý önüne engel konulmaz.Buralardaki eðitim kurumlarýnda, eðitim verilendil anadili olmayanlar için özel dersler, araþtýrma o-lanaklarý, üniversitelerde kürsüler, kütüphanelerde kitapvs yoluyla dillerini geliþtirme, yaþatma olanaklarý saðlanýr.Kürdistan tilkisi sosyalizmde sadece Kürdistandaðlarýnda deðil bütün yayýnlarda, kitaplarda ve dillerdede özgürce yerini alabilir. Türk burjuvazisinin dildeyok etmeye çalýþtýðý Kürdistan tilkisi gibi Kürtlere,Kürt diline ait her þey sosyalizmde tam özgürlüðe kavuþur.Enternasyonal marþý bütün uluslardan proleterlercebenimsenip bütün dillerde söyleniyor. Hiçbir ulusal yada dinsel marþ ya da baþka þey Enternasyonal Marþý kadarfarklý ulustan, <strong>renk</strong>ten, inançtan insanlarýn dilindensöylenmemiþtir. Her ulustan proleterin bir aðýzdan söylercesinekendi dilinden enternasyonali söylemesi proletaryanýndilde getireceði özgürlüðün bir habercisi, iþaretidir.Sosyalizmde kapitalist özel mülkiyet ortadan kalkacaðýndan,herhangi bir ulus ya da ulusal toplulukkimsenin sömürü için Pazar kitlesi olmayacak ve dillerinsömürü malzemesi olmasýnýn koþullarý ortadan kalkacak.Sosyalizmin dil açýsýndan geliþtirici etkileri kýsaca;eðitim, araþtýrma ve geliþtirme olanaklarý bütünhalklarýn eþitliði ilkesiyle tüm halklara tanýnacak. Herhalk kendi topraklarýnda kendi dilinde kamu hizmeti veher türlü kültürel, sosyal, sanat ve edebiyat faaliyetiniyürütecek. Her ulus için kendi kaderini tayin hakkýnýkullanma hakký sürekli var olacaðýndan özgür yaþayacakve dilde bu özgürlüðü yaþayacak. Ýktidar olanaklarýbütün uluslar için ayný ölçüde eþit olarak kullanýlacak.Ýktidarýn dil üzerindeki etkisi her ulus için geliþtirici o-lacak.Komünizm açýsýndan bugünden söylenenler teoriköngörüler olacaktýr. Dilin komünizmde nasýl olacaðýnailiþkin söylenecek en önemli yaklaþým dillerin sayýsalolarak çoðalmasý deðil, azalmasý olacaktýr. Komünizmdesýnýrlarýn olmadýðý bir dünya olacak. Sosyalizm altýndabütün diller özgürce geliþmesini yaþarken emperyalizminyeryüzünden silinmesiyle sosyalizmin tam geliþmesininyolu açýlmýþ olacak. Sosyalizmin örgütlenmesiylebütün iletiþim <strong>tek</strong>nolojisi toplumsal çýkarla ve28insanýn geliþmesinin hizmetinde olacak. En ücra köyekadar, yaþayan herhangi bir insanýn, yaþlý, genç, çocuk,kadýn, erkek demeden, çiftçi, çoban, öðrenci, öðretmenvs. hiç ayrýmsýz her dili konuþan insanýn bulunduðuyerden bir kablosuz iletiþim <strong>tek</strong>nolojisinden yararlanarakher türlü bilgiye, üniversitelerdeki kitaplara, konferanslara,bilimsel buluþlara, günlük ya da diðer yayýnlara,bilimsel ve edebi tüm kitaplara sosyalist ülkelerdekitüm kütüphanelerdeki kitaplara ve diðer yayýnlara hiçücret ödemeden sadece insan olarak kendini geliþtirebilmesiiçin ulaþabilmesi olanaklý olacaðýndan insanýntam geliþimi ve dilin özgür geliþimi geniþ olanaklarlagerçekleþecektir. Bilgisayar, internet, kablosuz iletiþimvs. <strong>tek</strong>noloji insanlarýn kendini geliþtirmesinin her türlüolanaðýný sunacak. En ücra köydeki çobanýn ya da diðerbir insanýn pratik olarak taþýyabileceði bilgisayar vekablosuz iletiþim yoluyla hiçbir ekonomik kaygý gütmedenher türlü yayýna ve günü gününe çýkan roman,þiir kitabý, bilimsel kitaplara ulaþmasý ve bu olanaklarasahip olmasý ancak sosyalizmde olacaktýr. Küba’da e-lektrik ulaþtýrýlamayan kýrsal alanlardaki, köylerdeki, o-kullardaki tüm öðrencilerin bilgisayar öðrenmesi için,bilgisayar kullanmalarý için güneþ enerjisi panelleri kurulmasýtüm olanaksýzlýklara raðmen yapýlanlar için birörnektir.Sosyalizmin geliþmesi komünizme evrilmeye baþladýðýndadiller arasýnda kaynaþma ileri boyutlara varacaktýr.Sýnýflarýn ve sýnýrlarýn olmadýðý komünist toplumunoluþmasý süreci uzun bir süreç olacaktýr. Bu süreçayný zamanda dünyadaki tüm insanlarýn birbirleriyle i-letiþimlerinin en ileri düzeye çýktýðý bir süreç olacak.Her türlü sosyal, kültürel, sanatsal, bilimsel geliþme dilinortaklaþmasýný getirecektir. Varolan dil sayýsý azalýrkendil daha etkin kullanýlacaktýr.Komünist toplum insanýn çok yönlü geliþiminintüm olanaklarýný sunacak bir toplum olacak. Dil de evrenselolarak büyük bir geliþme olanaðýna kavuþacak.Dilin önündeki tüm engeller çoktan kalkmýþ olduðundandünya vatandaþýndan bahsedilecektir. Komünizmdebilimsel, sosyal, tarihsel, sanatsal, edebi vs. bütün a-raþtýrmalar ve eserler toplum için yapýlacaðýndan hertürlü araþtýrma ve geliþme tüm insanlar için, insanlarýnsosyal-kültürel açýdan eksiksiz olmalarý için yapýlacaðýndanbütün geliþmeler dilin özgürce geliþmesinin olanaklarýnýsunacak. Dil bütün zincirlerinden kurtulacak,her türlü baskýdan kurtulmuþ olacak. Tüm, diller güçlüyönlerini geliþtirip zayýflýklarýndan kurtulacak ve dilinevrensel geliþimi hýzlanacak. Dil daima, bir zenginlikolacaktýr. Dillerin engellenmesi insanýn insan olarak geliþimininengellenmesidir. Devletin, zor aygýtlarýnýn ortadankalkmýþ olacaðý komünist toplumda dil tam olaraközgür olarak geliþiminin ileri evrelerine ulaþacak.*2008 yılında kaleme alınan dil üzerine isimli çalışmanınson bölümüdür.Kış ‘10


Demet Demeter12-17 Ocak 2010 tarihinde ü-çüncüsü düzenlenen Çukurovakitap fuarýna katýlmak için Ýstanbul’danÞair dostumuz RuhanMavruk ile birlikte 11 Ocak’ta A-dana’ya geldik. Bizi karþýlayanAdana Ayýþýðý’ndaki arkadaþlarýmýzlabirlikte sýcak çaylarýmýzýyudumladýktan sonra hemen fuaralanýna hareket ettik. Burada fuaralanýnda bize ayrýlan bölümdestandýmýzý düzenleyip çeþitli posterve resimlerle süsledik. Ve açýlýþahazýr hale getirdikten sonrayine sanat merkezine döndük.12 O cak Sa lýBugün fuarýn ilk günü. Salý günleri genellikle kitapfuarlarý ölü geçmesine raðmen ilk gün olmasý nedeniylecanlý sayýlabilecek durumda. Ziyaretçilerimiz özellikleilköðretim öðrencilerinden.Küçük okuyucularýmýzýn ilgileri de yaþlarýna uygunnitelikte. Deniz ve Che defterleri ve anahtarlýklarýi le il gi li ler. Bir de kart lar la il gi le ni yor lar. Ta bi -i Deniz ve Che’yi tanýyan çocuklar hemen koþuyor…Ýçlerinde kitap fuarýna gelmenin heyecanýný yaþýyorlarken,buna birde kendilerinden bir standý bulmanýn heyecanýekleniyor.Newroz’da çektiðimiz fotoðraflardan hazýrladýðýmýzkartlar da Kürt çocuklarýnýn ilgisini çekiyor. Hemenzafer iþareti yapmaya baþlýyorlar. Bizde sizdenizdercesine. O fotoðraflarýn içersinde kendilerini görmekhoþlarýna gidiyor.Tabii çoðu o kartlarý bile alamayacak kadar yoksulaile çocuklarý. Bu anlaþýlýyor yüzlerinden. Okulagiderken her gün ceplerine harçlýk konulan çocuklardandeðil onlar. Sevdikleri þeylere uzaktan bakan çocuklar…Ve hiçbir zaman istediklerini, sevdiklerini a-lacak kadar ceplerinde paralarý olmayan çocuklar…Tabii onlarý görünce biz de hediye ediyoruz hemensevdikleri kartlarý. (Bazen bu baþýmýza iþ açýyor.Kış ‘10 293.Çu ku ro vaKi tap Fu a rýFu ar Gün lü ðüDiðer çocuklar da ücretsiz kart falan verildiðini görüncehemen standýn etrafýný sarýyorlar. Bu hoþ olduðu gibizor da o lu yor. Bir sü rü ço cuk ay ný an da sal dý rý yor…Manzarayý düþünün.)Ýlk günün akþamýnda bayaðý bir yorulduðumuzuhissediyorduk. Gün boyu sürekli uðultulu bir ortamda,cývýl cývýl çocuk sesleri arasýnda bulunmak yormuþtubizi. Ama sadece fiziksel bir yorgunluk… Çukurova’nýno sýcakkanlý insanlarýnýn en küçükleriydi onlar.Okullarýyla birlikte belli bir saatte geliyor ve gezip dolaþtýktansonra saatleri dolunca okullarýyla öðretmenleriylebirlikte dönüyorlar. Sonra yerlerini yeni gelen vegelmekte olan baþka okullarýn farklý sýnýflarýndaki öðrencileralýyordu.Elbette fuarýn ilk gününün ziyaretçileri sadece çocuklardeðildi. Büyük okuyucularýmýz da gelmiþlerdi.Çeþitli kitapevlerinin yerlerini arýyor, kimler gelmiþkimler gelmemiþ anlamaya çalýþýyorlardý.Dünyada ve ülkemizde yaþanan ekonomik krizdenkitap fuarý da nasibini alýyor. Ziyaretçiler istedikleri kitaplarýnhepsini alamadýklarý gibi katýlýmcýlar da geçenyýla oranla biraz düþmüþ gibi gözüküyor. Ýlk gün birþeyler almak yerine iyice inceleyip bakýyorlar. Belki a-lacaklarýnýn listesini yapýyorlar. Bir daha fuara gelemeyecekolanlar ise hemen alýyorlar alacaklarýný.


3013 Ocak ÇarþambaBugün ikinci günümüz. Acaba nasýl geçecek. Dünegö re da ha can lý mý? Yok sa da ha mý can sýz o la cak?Neyse yaþayýp göreceðiz. Ama kapýda yine okullardangelen küçük ziyaretçilerimiz var. Bu gün biraz daha liselerseviyesine çýkmýþ gibi görünüyor ziyaretçi profilimiz.Yine belli bir hareketlilik var. Býcýr býcýr çocuklarýnsesi ortalýðý kaplamýþ durumda. Bugün ayný zamandafuar kapsamýnda düzenleyeceðimiz etkinliðimiz var.Bu nedenle bizim standýmýz da kalabalýk. Antep Ayýþýðýekin þiir atölyesi de etkinlikte þiir dinletisi sunacak.Ýþçi þair Kazým Demir de burada. Etkinlik kapsamýndaonun da þiiri var. Onlar da heyecanla bekliyorlar þiirleriniokumayý. Þiir ve müzik dinletisi þeklindeki etkinliðimizakþam saat 18.30 ile 20.00 arasýnda olacak.Ýstanbul’dan birlikte geldiðimiz þair dostumuz RuhanMavruk’ta standýmýzda. Ayný zamanda þairlerimizeimza günü yapýyoruz. Saat baþý tepemizdeki hoparlördenanonslar duyuluyor. Ruhan Mavruk, Kazým DemirAyýþýðý <strong>Sanat</strong> <strong>Merkezi</strong> standýnda… Kitaplarýný imzalamaktadýr”diye…Etkinlik saati yaklaþtýkça gelen ziyaretçilerimiz,dostlarýmýz da artýyor. “Bahara Ezgi” müzik grubundanarkadaþlar geliyorlar. Sonra þiir grubundaki arkadaþlarve Mersin’den de gelenlerimiz var. Standýmýz bayaðýbir canlý ve hareketli. Yeni gelenlere sarýlýyoruz, merhabalaþýyoruz…Yeni yeni þairlerle dostlarla tanýþýyoruz.Onlardan birisi de etkinlikte þiir okuyor. Etkinlik saatigeldiðinde salona gidiyoruz. Etkinlik için hazýrlananarkadaþlar sunumlarýný gerçekleþtiriyorlar. Þairlerimizde her biri þiirlerini okuyor.Adana Ayýþýðý Þiir Atölyesi de hazýrlamýþ olduðuþiir dinletisini sundu. Bir buçuk saatlik etkinliðin bir saatiçeþitli þiirlerle geçti. Kalan yarým saat 40 dakikadada Grup Bahara Ezgi; bir müzik dinletisi verdi. Ve oradailk defa dinlediðim sesler vardý… Etkinlik genel o-larak güzel geçmiþti. Ufak tefek heyecanlarla birliktesýcak ve içtendi.Fuar genel anlamda da hareketli geçiyordu. Geçenyýllarýn Çarþamba günlerinden daha canlýydý. Büyük ziyaretçilerimizdüne oranla artmýþtý. Yine genç kuþakdaha fazla ilgi gösteriyordu kitaplara. Diðer kitap fuarlarýndada (Ýstanbul, Ýzmir fuarlarý) gördüðümüz gibibunda da genç kuþak daha ilgiliydi fuarla.Birde burada Adana Ayýþýðý’nda resimle uðraþanbir abimiz var. Çocuklara ve büyüklere resim yaptýrmýþ.“Ben resim yapmayý bilmiyorum” diyen herkeseresim yaptýrýyor. O da öðrencilerinin yaptýðý resimlerigetirdi. Onlarý da astýk standýmýza. Acemice yapýlmýþama çok hoþ resimler. Kimisi daha ilk defa eline kaðýtkalemi almýþ “ressamlarýmýzýn” içlerinde 6-7 yaþlarýndaolanlar da var. 20’li yaþlarda olanlar da… onlarýn resimlerininbir kýsmýný da astýk standýmýza…. Hoþ görünüyorresimlerin hepsi de….14 Ocak PerþembeYine heyecanlý bir koþuþturmacayla baþladýk güne.Ve yine küçük ziyaretçilerimiz çoðunlukta. Deniz’iChe’yi soruyorlar “bunlar kim?” diye. Bir taraftan dage lir gel mez bu De niz, bu Che di yen le ri var. Bun lar bü -yük dev rim ci di yor lar. Bi raz da ha yo ðun ta bi -i ilk günlere oranla. Neredeyse fuarýn yarýsýna geldik.Ve bizi yine yalnýz býrakmayan dostlarýmýz var yanýmýzda.Ruhan ablamýz da burada bizimle. Hemen hemenher gün geliyor. Güzel de geçiyor günlerimiz. Yeniyeni dostlar ediniyoruz. Yeni dostlarla tanýþýyoruz.Bizim standýmýz her zaman neþeli ve canlý geçiyor.Diðer fuarlarda da böyle idi. Her zaman mutlaka bir i-ki dostumuz vardýr standýmýzda. Ya birlikte bir sohbetipaylaþýyoruzdur, ya da sýcacýk bir çayý. Ýlk defa tanýþýpAyýþýðý dostu olanlar da kendilerinden hissettikleri, “iþtegidip sohbet edebileceðimiz bizim yerimiz” diye düþündüklerisýcaklýðý bulurlar standýmýzda.Yine baþka bir fuarda buluþacaðýmýz dostlarýmýzolmuþtur o kýsacýk kitap günlerinde. Yeni komþularýmýzla,yeni fuarlarda görüþmek üzere koyulaþtýrýrýzsohbetlerimizi.Öðleden sonralarý saat <strong>16</strong>.00’dan sonra biraz dahatenhalaþýr burada ortalýk. Artýk öðrencilerin okullarýnadöndükleri büyük ziyaretçilerin de iþlerinden çýkarakuðradýklarý saatler baþlar. Sohbetlerimiz de bu saatlerdeyoðunlaþýr daha çok. Küçük ziyaretçilerimizden artakalan yorgunlukla devam eder günümüz…Hafta içi olmasýndan kaynaklý çalýþan insanlar yageç saatlerde gelirler, alacaklarýný alelacele alýp giderler.Ya da hafta sonunu beklerler. Yine de hafta sonunahazýrlýk olsun diye ilk fýrsatta þöyle bir uðrarlar; ne varne yok diye. O arada bizi görenler baþlar içlerinde kalanlarýanlatmaya. Denizleri görünce anýlarý depreþmiþtir.Yolculuklara çýkacak kadar cesaretleri yoktur amaanlatýrlar nostalji yaparcasýna geçmiþ yolculuklarýný.Ne büyük yolculuklara çýktýklarýný, ne büyük iþlerin a-damlarý olduklarýný! Anlatýrlar! Anlatýrlar! Belki de buanlatýþlar terapidir onlar için, bir iç hesaplaþma, bir vicdanmuhasebesi, kim bilir! Ama yine de bilirler kendileriiçin sözün bittiði yeri; yeni gelen ziyaretçileri engellememekiçin dostça ayrýlýrlar standýmýzdan. Yeniziyaretçilerle yeni sohbetler baþlar… Bu böyle devameder gider, gün bitene kadar. O tatlý yorgunlukla evimizedönüyoruz…Yarýn buluþmak üzere…15 Ocak CumaTüm kitap fuarlarýnda Cuma günleri fuarýn her zamanyoðun günü olarak geçer.Kış ‘10


Ýlk günlerden daha fazla ziyaretçi vardý. Küçüklerçoðunlukta olmasýna karþýn büyük ziyaretçilerimiz degelmiþlerdi. Yine dostlarýmýz, yine Ruhan ablamýz bugün de bizimleydi.Deðiþik okullardan ziyaretçilerimiz de gelmiþti.Birçok konuda sorular soruyor, bilgi almak istiyorlardý.Kýsacýk zamanda ne anlatabilirsek onu anlatýyor ve sanatmerkezine çaðýrýyoruz onlarý da…Hareketli yoðun bir gün daha geçiriyoruz. Bir sürüçeþit çeþit insanla tanýþýyoruz. Deniz ve Che defterlerineilgi yoðun. Özellikle posterlere. Sanýrým bizimklasiklerimiz de bunlar oluyor. Deniz ve Che kartlarý,posterleri, anahtarlýklarý… Bayaðý ilgi topluyor.Okullardan gelen çocuklar sýra sýra diziliyor, birbirlerininelini tutarak zincir oluþturup öyle yürüyorlar.Çok hoþ görüntüler çýkýyor ortaya… Küçük küçük ellerbirbirini tutmuþ <strong>tek</strong> sýra halinde yürüyorlar. O sýradakilerdenbir kiþinin ilgisini çekmesi bile yetiyor standýn.20–30 kiþilik çocuk grubunun birden çekirge sürüsü gibistandýn etrafýna daðýlmasý demek bu. Birçok þey soruyor lar. Bu ne? Ne ka dar? Vs. vs.Akþam olduðunda günün nasýl geçtiðini bile hatýrlamýyorinsan. Öyle yoðun geçiyor ki, akþam oluncatatlý bir rehavet çöküyor üzerimize.Günün yorgunluðu üzerimize çökmüþ halde bir a-ileye misafir oluyorum. Çok sýcak içten karþýlýyorlar.Sohbet ediyoruz kýsacýk da olsa. Küçük beyaz-tüylü birköpekleri var. Þeker mi þeker bir köpek, misafir görüncekoþuyor. Hemen kendini sevdirmeye çalýþýyor. Eðeriyi bir iletiþim kurulmuþsa aranýzda gelip yanýnýza kendinisevdirmenin yollarýný buluyor. Ayaðýnýzýn önüneyatýyor. Kucaðýnýza atlýyor. Sabah kalktýðýmýzda o dabizimle birlikte uyandý neredeyse. Hemen týkýrtýlarýgelmeye baþladý. Kapýyý açtýk, gelip ayaðýmýn önüneyattý. Karnýný okþamamý istiyor. Kendini sevdiriyor.Çeþitli oyunlar yapýyor onu seveyim diye. Ama gerçektenþe ker mi þe ker bir kö pek. Ka pý dan çý kar ken de bi zegüle güle der gibi bakýþlar atýyor. Ýnsan sanki bir arkadaþýndanayrýlmýþ gibi oluyor ondan ayrýlýrken…<strong>16</strong> Ocak CumartesiBu gün bayaðý yoðun bir günün baþlangýcýndayýzdaha. Yine erkenden geliyoruz. Standýmýzý açýyoruz. Ý-çeri ziyaretçiler 10.30’da alýnýyor. Bizler ise (katýlýmcýlar)10.00’da alýnýyoruz. Her þeyi yeniden gözden geçirip,gelenlere hazýr hale getiriyoruz. Sonra da çaylarýmýzýiçiyoruz. Biz daha çaylarýmýzý yudumlarken baþlý -yor ziyaretçilerimiz gelmeye. Evet, bu gün hafta sonuve bu ziyaretçi profilinden de belli oluyor. Büyük ziyaretçilerimizyoðunlukta. Onlar da kartlarýn, defterlerinyaný sýra kitaplara da ilgi gösteriyor. Özellikle genç kuþak“Gençlik Ne Yapmalý” kitabýna ilgi gösteriyor. Bazýlarý“ulusal soruna” iliþkin kitaba ilgi gösteriyor. AmaKış ‘10 31genellikle herkes kitaplarý pahalý buluyor. Galiba bundaekonomik krizin de etkisi var. Bir tarafta kaðýt <strong>tek</strong>ellerikaðýtlara büyük zamlar yaptýklarý için kitap çýkartmakbayaðý masraflý olurken diðer taraftan kitap okuyucusuolan emekçi kitlelerin alým gücü iyice düþtüðüiçin almakta zorlanýyorlar… Fakat yine yoðun bir kalabalýkvar fuarda. Standýmýza ilgi de güzel. Memnunuz…Bugün ayný zamanda Þair Ruhan Mavruk’a imzagünü de yapýyoruz. Öðle saatlerinde standýmýza geldiRuhan ablamýz, kayýnvalidesi ile birlikte. 70 yaþýndabir ninemiz bizim standýmýzda oturuyor. Etrafýný inceliyor.Ho þu na gi di yor her þey. Bi zi çok se vi yor, biz de o -nu tabi ki. Ýmza günümüze Adana’da yaþayan Mavruksülalesinden de gelenler oluyor. Çünkü Ruhan Mavrukonlarýn gelinleri. Ve gelinlerinin yanýnda olduklarýný, o-na des<strong>tek</strong> verdiklerini imza gününde yalnýz býrakmayarakgöstermeye çalýþýyorlar. Gelenlerin hepsi Ruhanablanýn Toplu Eserler’ini alýyorlar. En son bir grup ziyaretçidaha geliyor. O da çiçek getiriyor Ruhan ablaya.Çok gü zel bir jest doð ru su. Ru han ab la mýz da çi çe -ði Adana Ayýþýðý’na hediye ediyor. Bir sürü güzel þeyyaþýyoruz standýmýzda…Koþturmaca içersinde saat: 17.30 gibi stanttan ayrýlmamýzgerekiyor. Antep’e geçeceðiz Ruhan ablayla.Orada da bir þiir etkinliðimiz var. Sað olsun Ayýþýðýdostu bir aðabeyimiz; ayný zamanda Adana Ayýþýðý’ndaResim hocamýz olan aðabeyimiz bizi otogarayetiþtiriyor. Antep otobüsüne biniyoruz. Böylece geceAntep’te oluyoruz. Ertesi günü yapacaðýmýz etkinlik i-çin hazýrlanýyoruz. Yarýn yeni bir güne yeni bir etkinliklebaþlayacaðýz…17 O cak Pa zarAntep’teyiz. Burada saat: 13.00’da bir þiir etkinliðive imza günü düzenlenecek. 12.30 gibi sanat merkezinegidiyoruz. Her þey hazýrlanmýþ. Ortalýk düzenlenmiþ.Ekin þiir atölyesi son hazýrlýklarýný yapýyor. Müzikgrubu da son provasýný alýyor. Herkes bir þeyleri yetiþtirmeyeçalýþýyor. Ve ben de söyleþiyi yönetecek kiþi o-luyorum.Açýlýþ genç bir arkadaþýmýzýn sunuculuðuyla baþlýyor.Güzel tok bir sesle þiirini okuyarak açýyor programý.Ka zým De mir ve Ru han Mav ruk’un im za gü nü bu -gün. Ýki þairin þiirlerinden seçilen þiirlerin okunmasýylabaþlýyor program. Þiir atölyesinden bir sürü genç kitaplardanþiirler okuyorlar, güzel de okuyorlar üstelik. Kimisiiþçi okuyanlarýn kimisi öðrenci bu belli oluyor þivelerinden.Ama içtenlikleri o kadar güzel ki. Her þiirihissederek okuyorlar.En son çocuklar çýkýyor birer birer. Onlarýn da ellerindeþiirler. Güzel okuyorlar. Sonra sunucu olan arkadaþýmýzdoðaçlama tiyatro oynanacaðýný söylüyor.


Bizler de bekliyoruz ne oynanacak acaba diye! Ve baþlýyorbiri bayan dört kiþi doðaçlamaya. Biri RuhanMavruk oluyor. Diðerleri de iþçi. Ýþçiler ellerinde kitaplarýþaire imzalatmak istiyorlar ama çekiniyorlar. Ýþlerindenvardiyadan yeni çýkmýþlar eve gidiyorlar, üstleribaþlarý periþan; bir þair bu halde bizimle ilgilenir mi diyeçekiniyorlar. Ýçlerinden birisi daha cesur “olsun o iþçilerinþairi gidip kitabý imzalatalým” diyor, sonra da gidiyorlarþairin yanýna…Doðaçlama tiyatrodan sonra sunucu genç arkadaþýmýzþairlerimizi çaðýrýyor. Onlar da kendileri için hazýrlananmasaya geçiyorlar. Ben de kürsüye geliyorum.Onlarý tanýtan konuþmayý yapýyorum. Önce RuhanMavruk’u anlatýyorum. Önsöz yazý kurulunda oluþunu,Rasim Oktar Þiir atölyesinde çalýþma yürüttüðünü anlatýyorumve çýkardýðý kitaplarý vs tanýtýyorum. Sonrakendisine veriyorum sözü. O da þiirin nasýl oluþtuðunu,sanatçýnýn bir eseri nasýl yarattýðýný anlatýyor. Ve bir þiirokuyor. Sonra iþçi þair Kazým Demir’i tanýtýp sözü o -na býrakýyorum. O da þiir kitabýný nasýl ortaya çýkardýðýndan,Ayýþýðý <strong>Sanat</strong> merkezindeki arkadaþlarýn büyükkatkýsýndan bahsediyor. Sonra o da þiirlerinden birini o-kuyor.Sýcak içten bir söyleþinin ardýndan müzik grubu dakýsa bir müzik dinletisi yapýyor. Birkaç parça çalýyorlar.Müzik grubunun dinletisinden sonra þairlere kitap imzalatmakisteyenler için bir çaðrý yapýyoruz.Bu arada kürsüden bugün gidilecek olan iþçi ziyaretineçaðrý da yapýyoruz. Biz de buraya (Antep’e) gelinceöðrendik. Etkinlikten hemen sonra iþçi ziyaretinegidilecek. Çemen <strong>tek</strong>stil iþçileri altý gündür eylemdeler.Ýþyeri önünde bir eylem içersindeler. Biz de hep beraberonlarý ziyaret edeceðiz.Kitap imzalama iþi biter bitmez hep beraber iþçi ziyaretiiçin çýkýyoruz yola. Ýþyerlerinin önünde altý gündür(17 Ocak itibariyle) eylemde olan 250 aþkýn <strong>tek</strong>stiliþçisini ziyaret edeceðiz. Heyecanlý ve coþkulu bir þekildegidiyoruz. 20-25 kiþilik bir grupla ziyarete gidiyoruz.Çemen iþçilerinin yanýna gelince “Çemen iþçisiyalnýz deðildir” diyerek gidiyoruz yanlarýna. Onlar dabizi büyük bir coþkuyla karþýlýyorlar. Kendimizi tanýtýyoruz,Ayýþýðý sanat merkezinden geldiðimizi yanýmýzdaþair arkadaþlarýmýzýn ve müzik grubumuzun da olduðunusöylüyoruz. Tanýþma faslýndan sonra müzikgrubumuz halay müzikleri çalmaya baþlýyor. Ýþçilerlebirlikte el ele çekiyoruz halayýmýzý. Kocaman bir halayoluyor hemen. Coþuyoruz beraberce…Ýþçi emekçi dostu þair Ruhan Mavruk konuþma yapýyorve bir þiirini okuyor. “Ýstanbul’dan sýcak selamgetirdim sizlere” diyor, coþturuyor kitleyi. Sonra tiyatrogrubundan bir arkadaþýmýz <strong>tek</strong> kiþilik iþçi oyunu sergiliyor.Tiyatro oyunu bayaðý bir ilgi topluyor. Ýþçiler o-32yunu ilgiyle izliyorlar. Her bir iþçinin oyunda kendisindenbir þeyler bulduðu ýþýl ýþýl yanan gözlerinden belli.Oyundan sonra iþçi þair Kazým Demir kendisinin de birfabrika iþçisi olduðunu anlatýyor ve þiirini okuyor. Çokda güzel, ajite bir þekilde okuyor. Ýþçiler coþuyorlar,kendileri gibi iþçi olan þairin þiiriyle… Ayýþýðý adýnabir arkadaþýmýz konuþma yapýyor. Ayýðýþý sanat merkeziolarak iþçinin þiirini, tiyatrosunu, müziðini, sanatýnýyapmaya çalýþtýðýmýzý anlatýyor. Ýþçiler büyük bir ilgiyledinliyorlar, bizleri… Sonra bir arkadaþýmýz MücadeleBirliði Platformu adýna konuþuyor. Ýþçilerin sorunlarýnýnkaynaðýnýn iktidar olduðundan, mücadelenin temelinede iktidar mücadelesini koymamýz gerektiðinianlatýyor… Ýþçiler için hazýrladýðýmýz program bitincehep beraber servislere binerek (nöbetçi olan iþçiler dýþýnda) çarþýya doðru yol alýyoruz. Otobüste de iþçileremüzik yapmaya þiirler okumaya devam ediyoruz. Aramýzdasýcacýk köprüler kuruluyor. Hem biz coþuyoruz,hem onlar… Ayný sevdanýn, ayný kavganýn sýcaklýðý ý-sýtýyor içimizi.Çukurova Kitap Fuarýnýn son günü ayný zamandabu gün. Biz An tep’te i ken fu ar da da yo ðun bir gün ya -þanmýþ. Cumartesi günkü kadar yoðunluk yokmuþ amabayaðý yoðunmuþ yine de. Hatta saat <strong>16</strong>.00 sularýndaönlükleriyle imza toplayan bir gruba güvenlik bibergazlarýyla saldýrmýþ. Nesin Vakfý standýnýn önünde yaþanıyorbunlar. (Yani Ayýþýðý standýnýn bir arkasýnda.Standýmýz Nesin Vakfý ile arka arkaya. Sýrtýmýz birbirinedayanmýþ þekilde). Duruma hemen müdahale edipHÖC’lü arkadaþlarýn gözaltýna alýnmasýna engel oluyoruz.Yönetimle konuþuyoruz özel güvenliðin bu tavrýnýnçok çirkin ve doðru olmadýðýný söylüyoruz.Akþam saat 20.00’da fuar bitti. Bizler de eþyalarýmýzýtoparlayýp sanat merkezine dönüyoruz. Bizi ilkgün fuara götüren, minibüsüyle eþyalarýmýzý taþýmamýzayardýmcý olan emekçi dostumuzu da anmadan bitirmeyelimbu günlüðü. Geçen yýlda bize çok yardýmcýolmuþ, standý birlikte kurup, yine birlikte toplamýþtýk.Bu sene de emekçi dostumuz bizi yalnýz býrakmadý. Enson gün fuar bittikten sonra geldi. Bizimle birlikte eþyalarýmýzýntoparlanmasýna yardýmcý oldu ve en nihayetindeher þeyin sapasaðlam sanat merkezimize taþýnmasýnýsaðladý.Bir kitap fuarýný daha bitirdik. Yukarda belirttiðimemekçi dostumuz gibi bir çok iþçi ve emekçi ve sanatçýdostlarýmýzýn des<strong>tek</strong>leriyle hep birlikte güzel bir fuardaha geçirdik. Güzel ve unutulmaz dostluklarla, sýcacýkduygularla ayrýlýyoruz Adana’dan.Çukurova’nýn sýcak kanlý insanlarý baþka fuarlarda,etkinliklerde yine görüþmek üzere…Dostça kalýn.Kış ‘10


DevrimlerveSinema


“Dev ri minDe li kan lýSa nat çý la rý”DerlemeYir min ci Yüz yý lýn Sa na týSi ne maay dam bir film þe ri di ü ze rin de -Ski gö rün tü ler ý þý ðýn yar dý mýy labir per de nin ü ze ri ne art ar dadü þü rül dü ðün de, gö zü müz bu gö -rün tü le ri ha re ket e di yor muþ gi bi al -gý lar. Bu nun ne de ni bey nin, gö zünað ta ba ka sý ü ze ri ne dü þen gö rün tü -yü, gö rün tü yok ol duk tan son ra ký sabir sü re da ha sak la ma sý dýr. Að ta ba -ka da ki yan sý ma ger çek ten gö rün dü -ðü sü re den da ha u zun bir sü re al gý -lan dý ðýn dan, bir cis min gö rün tü sükay bol ma dan ö bür cis min gö rün tü -sü að ta ba ka ya dü þer se, film ka rak -ter le rin den gö ze yan sý yan her gö -rün tü bir bi ri nin de va mý o la rak, ya niha re ket e di yor muþ gi bi gö rü nür. Bubey nin ya rat tý ðý gör sel bir ha re ketya nýl sa ma sý dýr. Si ne ma, bir o la yý yada öy kü yü bu yön tem le an lat ma yada ya nan gör sel bir sa nat da lý dýr.Gençlere ait olan bir dünyayý yaratan Ekim Devrimi yaþamýn her alanýndaolduðu gibi sinemada da sýnýrsýz bir görme ufkunu açtý. Devrim hertürden kural, emsal, sýnýrlama, kýsýtlama gibi engelleri ortadan kaldýrdý,geçmiþin tortularýný söküp attý. O günleri Yutkeviç þöyle anlatýr: “Ýnanýlmaz,harika günlerdi; devrimci bir sanatýn ilk adýmlarý. <strong>Sanat</strong> çalýþmalarýmýzailk baþladýðýmýz yýllardan söz ederken, o devrin neredeyse bütün yönetmenleriylebelli baþlý sanatçýlarýnýn doðum tarihlerini duyan herkesinaðzý açýk kalmaktaydý. Hepimiz inanýlmaz derecede gençtik! <strong>Sanat</strong> hayatýmýzaatýldýðýmýzda on altý-on yedi yaþlarýndaydýk. Oysa bunun çok basit biraçýklamasý vardý: Devrim biz gençlerin önünü açmýþtý. O zamanlar bütünbir kuþaðýn yok olmuþ olduðu unutulmamalýdýr. Büyüklerimiz ülkenin hertarafýna daðýlmýþlar, Ýç Savaþ’ta kýrýlmýþlar ya da Rusya’yý terk edip gitmiþlerdir.Bu yüzden Devrim, açýkça örgütlenme eksikliði, insan eksikliði duyuyordu;bunu anlamýþtýk, ülkemiz bizden çalýþmamýzý bekliyordu. Açýktýki, ülkemizin kültürün her alanýnda insanlara ihtiyacý vardý.”Devrim geçmiþin tüm kalýplarýný yýkmýþtý. Gençlerin önündeki güncelgörev yeni bir þeyler yaratmaktý. Sosyalist dünyanýn yeni sanatýnýn ortayaçýkmasýndan baþka bir beklenti yoktu onlardan. Kural, sýnýrlama, kýsýtlamagibi hiçbir engelle karþýlaþmadýlar. Devrim hepsini altüst etmiþti. Yutkeviç’indediði gibi sinemacýlar bir <strong>tek</strong> haktan yoksundur, o da, “aptal ve sorumsuzolma, para basan bir makine olma, bir karnaval atraksiyonu olmahakkýndan yoksundur. Bizim ülkemizde sinema, halka karþý akýllý, derinliklive sorumlu ürünler vermekle yükümlüdür.” Devrim sanatçýlarýndan yalnýzcaaptal ve sorumsuz olma hakkýný esirgedi. Bu da Ayzenþtayn, Pudovkin,Dovjenko ve Kuleþov gibi devrimin sinemasýný yapan ve sinemadadevrim yaratan dört ustayý kazandýrdý.O günlerde sinema sanat türleri arasýnda en alt sýrada yer alýyordu. Tiyatronunegemenliði belirleyici konumdaydý. Mayakovski’yle Meyerhold’unetkisi herkesin üzerinde çok büyüktü. Ayzenþtayn’ý, Yutkeviç’i veçaðdaþlarýný sirk, kukla, panayýr gösterileri, müzikhol ve popüler sanatýnher türü gibi birbirinden tamamen farklý tiyatro deneyimlerini birleþtirmedeneyleri (daha sonra Sovyet sinemasýnýn geliþiminde temel bir deðer taþýyacaðýgörülecek olan deneyler) yapmaya, Mayakovski’yle Meyorhold’unsergilediði örnekler yönlendirdi. Her zaman yeni doðan sanatýn kendini ispatlamasýgerekti. Sinemada ayný kaderi paylaþmýþ, tiyatrocularýn akademikyaklaþýmý tiyatroda yeni bir þeyler denemek isteyenlere, küçümseyicibir eda ile, siz yakýnda sinemacý olursunuz, dediler. Þu da bir gerçektir kiSovyet sinemasý tiyatro sanatçýlarýnýn üzerinde yükseldi.Tüm eleþtirilere, küçümsemelere raðmen genç sanatçýlar deneysel çalýþmalaragiriþmekten geri durmadý. Kimi gülünç bulundu, kimi anlaþýlmaz…Kimi aðýr eleþtireler aldý, kimi deðerlendirmeye layýk dahi görülmedi.Ama devrim gençlere güvenmiþti ve onun yaratýcýlýðý önündeki engellerikaldýrdý. Onlarda bu güveni boþa çýkarmamak için çok emek harcadý vekendilerine hep eleþtirel bakabildiler. Devrimin onlardan beklediðinin A-34


merikan polis filmlerinin taklitlerini yapmak deðil bu alanda bir devrimgerçekleþtirmek olduðunu biliyorlardý. Yoksa “devrim yapmak neye yarardý?”Tüm bu denemelerin sonunda Sovyet sinemasýnýn tarzýný belirleyecekolan iki film ortaya çýktý. Grev ve Potemkin Zýrhlýsý… Grev Ayzenþtayn’ýnilk <strong>filmi</strong>dir, ardýndan Potemkin Zýrhlýsý gelmiþtir. Yapýldýðý günden bugünePo tem kin Zýrh lý sý her za man en gü zel ilk on film a ra sýn da yer al mýþ týr.Montajýn açýklayýcý gücünden sonuna kadar yararlanan Ayzenþtayn,hiçbir konuda Amerikan modellerini taklit etme yoluna baþvurmadý.Grev’in müthiþ önemi, beyazperde de iþçi imgesinin ilk defa görünmesindeyatar. Ýlk defa bir sinemacý, iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesinin muzafferöyküsünü korkunç bir inandýrýcýlýkla anlatýyordu. Grev ile daha sonrakiPotemkin Zýrhlýsý gerçekten yenilikçi olan çalýþmalarýn ideal örnekleriydi.Devrim gerçekliðini anlatabilme çabasý sanatçýlarý yeni arayýþlara itti.Onlarýnki kendilerinden önceki sanatçýlardan farklý bir þeyler yapma isteðideðil, yaþadýklarý o alt üst oluþ günlerini, o günün kahramanlarýný, hýzladeðiþen etraflarýndaki yaþamý anlatmak isteðinin bir ürünüydü. Yani yenibiçimi ortaya çýkaran þey özün tam kendisiydi.Kozintsev bu olaðanüstü dönem için, “Bütün bu deneyler, yeni biçimarayýþlarý, hayatýn olaðanüstü biçimde yenilenmesi duygusunu yoðun biçimdehissetmemizden kaynaklandýlar. Bu mucize duygusunu ve yaþadýðýmýzolaylarýn önemini, bizim gözümüzde korkunç ölçüde akademik ve natüralistgörünen geçmiþin sanatýnýn sunduðu araçlarla iletmenin imkansýzlýðýnýen içimizde hissediyorduk. Böylece ilk yapýmýmýz olan Evlilik’te ritmeaðýrlýklý bir yer verilmiþ oldu, çünkü yenilikler en baþta temalarda yada karakterde deðil, ritimde hissedilmekteydi. <strong>Sanat</strong> ritmi deðiþtirmiþti.Yeni çað ilk ifadesini ritmde bulmuþtu. Ýçinde bir tür çeliþki barýndýrdýðýndanson de re ce il ginç bir du rum la yüz yü ze gel miþ tik, bu ne den le Ba týn’nýnavant-garde hareketleri ile bizimkiler arasýnda yapýlacak bütün karþýlaþtýrmalarbence yanlýþ olur (üstelik yalnýzca bizim hayat koþullarýmýz açýsýndanda deðil) o dönemde ne yapýyorsak, soðukta ve yýkýma uðramýþ bir ülkeninaçlýk ortamýnda yapýyorduk. Hayat koþullarý çok aðýrdý. Ülkenin hercephesinde bir iç savaþ yürütmekte olan devlet korkunç sýkýntýlar içerisindeydi.Gene de egemen duygu, hayatýn olumlanmasý yönündeydi. Gençsanatçýlar hayatý bütün zenginliði ve <strong>renk</strong>leriyle duyumsuyor, sanatsal biçimlerinebürünüyordu. Her tür yokluk ortamýnda bir tür fuar süregidiyordu.Genç sanatçýlar ortak yazgýyý neþeyle paylaþýyor, içinde yaþadýklarý zamanagüzel gözlerle bakýyorlardý. Ýþte bu atmosfer unutulur ya da görmez -likten gelinirse, o günlerin sanatý hiçbir zaman kavranamaz.”Devrim her alanda olduðu gibi bu alanda da zorlayýcý bir etki gösterdi.Ama her türden yeniliði denemiþ olan devrimin çocuklarý 1927 yýlýnagelindiðinde sesli film alanýnda yapýlan deneyler karþýsýnda tedirgin oldular.Ýlk sesli filmlerin nasýl olduðunu, biçimlerini ve içeriklerini öðrendiklerindesessiz sinemanýn bütün kazanýmlarýnýn tehdit edildiðini düþünenPudovkin, Yutkeviç ve Ayzenþtayn sesli sinemaya karþý bir bildiri yayýnladý.Manifestonun temel düþüncesi, “sinemanýn bütün unsurlarýnýn (imge,ses, <strong>renk</strong>, müzik) yalnýzca atmosferi ve fikirleri vurgulamak için var olanbasit illüstrasyonlar deðil, bir bileþimin unsurlarý olmalarý ve gerçek sinemanýn,bu unsurlarýn her birinin artýk dramatik eylemi göstermeyip bir senfonidekigibi kendi baðýmsýz rollerini oynayarak baðýmsýz bir tema halinegeleceði zaman doðacaðýdýr” diye belirtir Yutkeviç. “Bu manifestoyu yayýnlamaktaçok aceleci davrandýðýmýzý, pek çok þeyi gözden kaçýrdýðýmýzýhissediyorum. Þimdi herkes, Ayzenþtayn’ýn toplu eserlerinde bu fikirlerinderin bir çözümlemesini okuyabilir; bence, artýk aramýzdan ayrýlmýþ olmasýnakarþýn, Ayzenþtayn (Pudovkin’le birlikte) geleceðin sinemasýnýnevriminde yine büyük bir rol oynayacaktýr.”35Gö rün tü le rin kay de dil di ði filmþe ri di say dam bir mad de o lan se lü -lo it ten ya pýl mýþ týr. Gö rün tü ler fil minü ze ri ne si ne ma ka me ra sýy la kay de -di lir. Gös te rim sý ra sýn da bun lar pro -jek si yon ma ki ne siy le ha re ket li gö -rün tü ler bi çi min de per de nin ü ze ri -ne yan sý tý lýr. Fil mi çe ki le cek ci sim -den yan sý yan ý þýk ka me ra nýn mer ce -ðin den ge çe rek, fil min ý þý ða du yar lýyü ze yin de ki kim ya sal mad de le ri de -ði þik li ðe uð ra týr ve gö rün tü o luþ tu -rur. Ha zýr la nan film la bo ra tu ar daçe þit li iþ lem ler den ge çi ril dik ten son -ra gös te ri me ha zýr du ru ma ge lir. Birfilm ma ka ra sý na sa rý la rak pro jek si -yon ma ki ne si ne ta ký lýr. Ma ka ra be -lir li bir hýz la dö ner ken, pro jek si yonma ki ne sin den çý kan ý þýk fil mi ay dýn -la ta rak, ha re ket li gö rün tü ler bi çi min -de per de nin ü ze ri ne yan sý týr.


Tho mas Al va E di sono nog raf ü ze rin de ki ça lýþ ma la rýFbit mek ü ze rey ken Fo nog ra fýnku lak i çin yap tý ðý ný göz i çinyap ma yý dü þün dü. E di son ön ce birsi lin di rin ü ze ri ne bir sý ra kü çük re -sim ler diz di. Si lin dir dön dü rü lür kenma ki ne nin bir ya ný na kon muþ o lanbir bü yü teç ten bu re sim le re ba ký lý -yor du. Fa kat o dö nem de kul la ný lanfo toð raf film le ri nin ya pý sal ö zel lik le -rin den do la yý bu ça lýþ ma tam an la -mýy la ba þa rý lý o la ma dý. (1887) E di -son a raþ týr ma la rý na de vam et ti ði sý -ra da, Ge or ge E ast man mi to se lüz e -sa sý na da ya nan fo toð raf cam la rý ye -ri ne, se lü o it ka yýt or tam lý es nek fo -toð raf film le ri yap ma yý ba þar dý.(1889) E ast ma nýn bu bu lu þu Si ne -ma ta ri hi a çý sýn dan çok ö nem liy di.Çün kü bu film ler ol ma dan si ne ma -nýn or ta ya çýk ma sý dü þü nü le mez di.E di son bu film ler den ya rar la na rakön ce se ri fo toð raf lar çe ken (Ki ne -tog raf) a dýn da bir a lý cý ma ki ne, son -ra da çe ki len se ri hal de ki fo toð raf la -rý gös ter mek i çin (Ki ne tos ca pe) a dýver di ði baþ ka bir ay gýt yap tý. (1890)Sergey Gerassimov, o günlere geri dönüp baktýðýnda “Sesli filme bazýönyargýlarla yaklaþmýþtýk. Ayzenþtayn, Aleksandrov ve Pudovkin, seslifilmde konuþma olmamasý gerektiðini savunan bir deklarasyonu yeni çýkarmýþlardý.Büyük Sessiz Sinema, tamamen sessiz olmasa bile, hiç deðilseifadeye yer vermeden varlýðýný korumak zorundaydý. Bu konu üzerinesert polemikler çýktý!.. Sonraki geliþmelerin, bu manifestoyu geçersizleþtirdiðiniþimdi biliyoruz. Ama o günlerde bu manifestoda yazýlanlarda büyükbir doðruluk payý buluyorduk. 1931’de çekilen, deneme niteliðindeki ilksesli <strong>filmi</strong>miz olan Yalnýz Baþýna’da, yalnýzca Þoskatoviç’in müziðine, daðýnýkanlamsýz söz kýrýntýlarýna, gözle görülür bir neden olmadan tesadüfenaraya girmiþ konuþma parçalarýna yer verilmiþti.”Sovyet yönetmenlerinin birçoðunu yetiþtiren Lev Vladimiroviç Kuleþov’unöðrencileri arasýnda Ayzenþtayn ve Pudovkin’de vardýr. Ayzenþtayniçin, “bir dahi olduðuna kuþku yoktu; benim sinemada ancak keþfedebildiðimþeyleri, Ayzenþtayn dehasýyla, olaðanüstü bir güçle, hakikaten Sovyetve devrimci damgasý taþýyan bir þeye dönüþtürebilmiþtir. Devrimci sinemayýyaratan ilk kiþi Ayzenþtayn’dý. Ben sinema biçiminde bir devrim yaratabildiysem,Ayzenþtayn da yeni ve devrimci bir sinema yaratabildi. Kýsacasý,Ayzenþtayn kendi türünün <strong>tek</strong> ve eþsiz örneðidir.” der.Devrimci bir sinema yaratan Eisenstein'ýn en önemli filmleri Grev,Korkunç Ývan, Aleksandr Nevski, Ekim’dir (Dünyayý Sarsan On Gün). E-isenstein Grev <strong>filmi</strong> ile sinemanýn Ekim’ini yarattý. Avrupa-Amerikan sinemasýnýnbilinen yöntemlerine ve felsefesine karþý çýktý. Öyküyü kaldýrdý,yýldýz oyuncular yerine herkesi sahnede yýldýz haline getirdi. En son yapýtýolan Korkunç Ývan’da bütün sanatlarýn öðelerini toplamýþ, bunlarý birbirleriylekaynaþtýrarak, sinemayý bütün sanatlarýn bileþkesini saðlayan bir araçdurumuna getirmeyi amaçlamýþtýr. Ýki bölüm olarak tasarlanan Korkunç Ý-van'ýn ilk bölümünü bir yýlda bitirdi. Ýkinci bölümü Boyarlarýn Düzeni’ni1945 yýlýnda bitirdi. Korkunç Ývan'ýn müziklerini Prokofiev yaptý. Ýki ustabu filmde buluþtu.Eisenstein, Boyarlarýn Düzeni'nin son yarýsýný <strong>renk</strong>li çekti. Renk kav -ramýný da kurgu kuramýnýn, çoksesli kurgu kuramýnýn, içine yerleþtirdi. Sinemave <strong>renk</strong> iliþkisinde, rengi de müzik gibi dramatik bir etken olarak kullandý.Aleksander Nevski'yi Ýkinci Dünya Savaþý öncesinde sosyalist sisteminve yurdun savunulmasý temasý ile çekmiþtir. Aleksander Nevski 13.yüzyýlda yaþamýþ bir Rus prensidir; Cermen kavimlerinden Töton þövalyelerininsaldýrýsýna karþý halký ve soylularý birleþtirmiþ, Cermenleri bozgunauðratarak yurdunu savunmuþtur. Eisenstein, 1938 yýlýnda, tüm bir dünyayýele geçirmek için hazýrlanan faþizme karþý, 13. yüzyýlýn derinliklerinden A-leksander Nevski ile sinema diliyle bir mesaj ve bir kararlýlýk bildirisi iletmiþtir.Anti-faþist sinemanýn baþyapýtý yaratmýþtýr. Kavurucu temmuz sýcaðýndayaratýlan, donmuþ Peypus Gölü üzerindeki olaðanüstü savaþ sahnesisinema tarihine geçmiþtir. Eisenstein ve <strong>filmi</strong>n müziðini yapan Prokofiev,Aleksander Nevski'nin her karesini marksist tarihçilik ve sanat duyarlýlýðýile dokumuþlardýrDünyayý Sarsan On Gün’de denilen Ekim, Amerikalý gazeteci JohnReed’in, 1917 Sovyet Devrimi’ni anlatan ‘‘Dünyayý Sarsan On Gün, adlýünlü romanýndan, Eisenstein tarafýndan sinemaya uyarlandý. Sovyet Devriminincanlý tanýklýðýný sunar bize. Gerçek tanýklar ve görüntülerle devrimintüm evreleri ve olaylarý anlatýlmaktadýr. Eisenstein, Ekim’de, bu olaðanüstügünleri çarpýcý bir görsellikle anlatýrken, devrimin anlamýný ve düþünseltemelini de ortaya koyuyordu. Ekim’de kurguyu salt bir öykülemenin ötesinde,düþünceleri, kavramlarý -hem de soyut kavramlarý- anlatmada kullandý.Devrimci coþku ve <strong>tek</strong>nik/görsel yenilikler arasýnda eþsiz bir dengekurdu.36


Devrimin delikanlý çocuklarýndan bir diðeri Pudovkin’dir. Devrim öncesifabrikalarda ve atölyelerde iþçilerin yaþama koþullarýna kamerasýný çe -viren Pudovkin, bu aðýr koþullarýn nasýl bir öfke biriktirdiðini, bu öfkeninPavel ve annesi kiþiliðinde nasýl örgütlü bir mücadelenin sonucunda devrimebüyüdüðünü Ana romanýndan uyarlanan ayný adlý <strong>filmi</strong> ile gösterdi.Gorki’nin sevecen, sýcak üslubunu sinemaya taþýmayý baþardý. Ana ve St.Petersburg’dan sonra gerçekleþtirdiði Asya Üzerinde Fýrtýna <strong>filmi</strong>ni stüdyodýþýna çýkarak, doða koþullarýnda, Asya steplerinde çevirdi. Japonlar bu <strong>filmi</strong>sinematografinin temeli olarak adlandýrýrlar. Öyküde Moðol asýllý olanAmogalan’ýn eski bir belgeye dayanýlarak, Cengiz Han’ýn torunu olduðu i-leri sürülür ve kukla imparator ilan edilir. Sonunda gerçeði öðrenen Amogalan,Asya’da bir fýrtýna estirir.Gorki’nin Çocukluðum”, “Ekmeðimi Kazanýrken” ve “Benim Üniversitelerim”den oluþan otobiyografik üçlemesi bir diðer Sovyet yönetmeniolan M. Donksoy tarafýndan sinemaya uyarlanýr. Çok baþarýlý bir þekildeyapýlan bu uyarlamalar Gorki’nin yaþamýný beyaz perdeye taþýmýþtýr. Bufilm, Maksim Gorki’nin gerçek yaþamýyla neredeyse bire bir örtüþür. Bunedenle, karakterlerin saðlamlýðý ve gelir daðýlýmlarýndaki dengesizliðin a-bartýsýz veriliþi, çarpýcý bir gerçekliðe denk düþer. Bir toplumcu gerçekçi e-debiyat baþyapýtý baþarýlý bir þekilde ve toplumcu gerçekçi anlayýþla sinemayauyarlamasýdýr.Belgesel sinemanýn kurucusu, Sinema-Göz akýmýnýn öncüsü DzigaVertov belgesel sinema ustasýdýr. Devrimci bir gözle hazýrladýðý belgesellereolaðanüstü açýklayýcý ve canlý bir nitelik kazandýrdý. Yapýtlarý ve kuramsalyazýlarý, dünya sinemasý üzerinde akýlcý ve kalýcý bir etki yarattý. LeninÝçin Üç Þarký, Dziga Vetov'un, halk sanatýnýn kaynaklarýndan yararlanarakçektiði bir yapýttýr. Ýlk þarký "Karanlýk Bir Hücreydi Yüzüm" ortaçað karanlýðýndayaþayan bir kadýnýn, devrimle birlikte yaþadýðý aydýnlanma, "OnuSevmiþtik" adýný taþýyan ikinci þarký, bizzat Lenin'in yaþamýna adanmýþtýr."Muhteþem Taþ Kentte" þarkýsýnda ise, yine Lenin'in birlikte yaþanan atýlýmlarve kazanýmlar anlatýlýr.Kronstadt'lý denizcilerin beyazlarýn devrime karþý giriþtikleri saldýrýlarýengellemek için kahramanca savaþlarýnýn <strong>filmi</strong>dir Biz Kronstadtlýyýz. ÝçSavaþ'ta yaþanan tarihsel olaylar, Biz Kronstadt'lýyýz <strong>filmi</strong>nde yeniden yaratýlýr.Bu film, kendi dönemindeki yapýmlardan, biçim olarak, ayrýlýr. Sovyetsinemasýnýn genel tarzý olan, doðalcý anlatým yerine, sinema adýna, filmedaha iþlevsel bir akýþ katma denemesidir. Filmde, günümüzde kullanýlanlirik anlatýmlý sahneler bulunmaktadýr. Issýz sokaklar, rüzgarýn tiz bir u-ðultuyla esiþi, oynayan çocuklar, küçük bir askeri bandonun verdiði vedapartisi vb... Film, bu anlamda, þiirsel sinemanýn gerçek ruhunu yansýtýr.1936 yýlýnda çekilen Biz Kronstadt'lýyýz bir dönem <strong>filmi</strong>dir.<strong>Sanat</strong>sal drama alanýnda bilinen <strong>tek</strong>nikleri deðiþtiren, hatta yýkan birfilm olarak Kameralý Adam, ayný zamanda sinema ve sinema tarihine birtür saygý olarak kabul edilmelidir. 1928 yýlýnda Dziga Vertov, dönemin hakimsinema anlayýþýný baþtan sona deðiþtirmek için yeni ve ayaklarý yerebasan bir sinematografik düþünce geliþtirmeyi dener. Bu nedenle, KameralýAdam, daha çok bir simge niteliði taþýyacaktýr. Bu simgenin temsil ettiðigörüþler þöyle sýralanabilir: Vertov sinemasý senaryoya karþýdýr; diyalog veaçýklama imlerine karþýdýr; rol yapan oyunculara ve yapay dekora karþýdýr.Kýsacasý, edebiyat ve tiyatro gibi diðer sanat dallarýnýn gölgesinde kalmýþ,baðýmlý bir sinemaya karþýdýr. Vertov için sinema, hayatý olduðu gibi yansýtmalýdýr.Sinema arzu edilen ya da hayali yaþamlarýn iliþtirildiði bir sanatdeðildir. Geleneksel sinema anlayýþýnýn "sine-dram" adýný verdiði anlayýþ,Vertov'da yerini "sinema-göz" kavramýna býrakýr. Zira ona göre sinema,kendi özgün ve baðýmsýz "bakýþ"ýna sahip olmalýdýr ve evrensel bir dil keþfedilmelidir...Kameralý Adam, iþte bu heyecanlarý yansýtacak bir film olarakçekildi.37Ci ne ma tog rap he‘(Si ne ma tog raf)em ka me ra hem gös te ri ciHhem de bas ký ma ki ne si o la -rak kul la ný lan, sa ni ye de onal tý ka re e sa sý na da ya lý ve týr nak i tiþ lidü ze ne ðe sa hip bir ay gýt o lan Si ne -ma tog raf bu gün kü si ne ma <strong>tek</strong> no lo ji -le ri nin a ta sý dýr. El le ku ru la bil di ði veha fif li ði se be biy le ra hat lýk la ta þý na bil -di ði i çin çað daþ la rý na o ran la da haçok ter cih e di len Si ne ma tog raf, kit -le le re film iz le me o la na ðý sun muþ -tur. Lu mi e re kar deþ ler Si ne ma tog -raf’ýn pa ten ti ni 1895 yý lýn da al mýþ -lar dýr.


Lu mi e re Kar deþ ler Kim dir?e liþ tir dik le ri si ne ma tog raf ad lýGay gýt la ilk kez ha re ket li gö rün -tü el de et ti ler. Bu o lay si ne -ma nýn do ðu þu nu müj de le yen en ö -nem li ge liþ mey di. Si ne ma tog rafhem film çe ken, hem de gös te renbir ay gýt ol du ðu i çin an cak 15 met -re lik film þe ri di a la bi li yor du. Bu yüz -den ilk film le ri ol duk ça ký say dý.Film ler is kam bil oy na yan lar, bir de -mir ci nin ça lýþ ma sý, as ker le rin yü rü -yü þü ya da bir be be ðin bes len me sigi bi gün lük ya þam dan a lýn mýþ gö -rün tü ler den o lu þu yor du. Lu mi e reKar deþ ler Lu mi e re Fab ri ka sý'ndanÇý kan Ýþ çi ler ad lý film le ri ni Lyon'da -ki fab ri ka la rýn da, bir öð le ta ti li sý ra -sýn da çek miþ ler di. Bir söy len ti ye gö -re Ci o tat Ga rý'na Bir Tre nin Gi di þiad lý fil min gös te ri mi sý ra sýn da, ka me -ra ya doð ru hýz la yak la þan tren gö -rün tü sü iz le yi ci le ri deh þe te dü þür -müþ tü. Son ra la rý ký sa ko me di ler, ha -ber film le ri ve bel ge sel ler de çek ti -ler.Si ne ma yo luy la be lir li bir öy küan lat ma dö ne mi Fran sýz yö net menGe or ges Me li es i le baþ la dý. Bi lim -kur gu si ne ma sý nýn da ön cü sü sa yý -lan Me li es, ay ný za man da "film hi le -le ri" kul la nan ilk si ne ma cýy dý. Me li -es'nin film le rin de ka me ra ay ný nok -ta da du ru yor ve öy kü yü ti yat ro sah -ne sin dey miþ gi bi gö rün tü lü yor du.Me li es 1900'lerin baþ la rýn da a ra la -rýn da Ay'a Se ye hat, U zay Yol cu lukgi bi ký sa film çek miþ tir.SÝ NE MA NE DÝR?Meh met BA JA RÝYedinci sanat diye adlandýrdýklarý sinemanýn ne olduðunu, gene sinemacýlarýn( yönetmenler, kuramcýlar ) bu kavrama yükledikleri anlamlarýn ve kiþisel görüþlerinüzerinden incelemeye, yapýlan tanýmlamalara açýklýk getirmeye çalýþalým.Ýtalyan yönetmen, Federico Fellini, ‘sinema, hayatý anlatmanýn kutsal bir biçimidir’der. Kuþkusuz sinema da diðer sanat dallarý gibi hayatýn içindeki yaþantýlarýkonu edinir. Ýnsanýn içinde bulunduðu hayatý anlatýr. Çünkü malzemesi insandýr.Ýnsanýn doðayla olan çeliþkilerini, türdeþleri ile olan iliþkisini, gene onun kendifiziksel varlýðýný kullanarak, eylemleriyle gösterir.Fellini, sinemanýn, belki de bu olanaðýný/gücünü <strong>tek</strong>nik geliþmeden almasý i-le onu diðer sanat dallarýndan daha üstün anlamýný veren ‘kutsal’ kavramýyla açýklar.Kutsallýk, ayný zamanda anlatýlan nesneyi gerçekte olduðundan farklý bir þekildegöstermek deðil, onu olduðu gibi göstermektir. Sinema, görsel bir sanattýr. Bunedenle anlatýlan hikâye, yaþanýlan hikâyedir. Olan biten her þey önümüze serilmiþtir.Bu hayat kurgulanmýþ bir hayat olabilir. Ýsveçli yönetmen Ingmar Bergman’ýndeyiþiyle, ‘gerçeðin seyrek dokunmuþ kumaþýnda hayal gücünün yünleri,yeni desenler dokumaya baþlar.’ Yani filmdeki hayat, hayal edilen, istenilen bir hayatolabilir.Kiþiler eylemleri ile var olurlar. Biz filmdeki karakterleri, bir anlatýcýya gerekduymadan o karakterin davranýþlarýndan nasýl biri olduðunu anlarýz. Hýrsýzlýkyapan bir karakteri gördüðümüzde onun hýrsýz olduðunu anlarýz. Burada sözleregerek yoktur. Fellini’nin ‘hayat’ kavramýnýn içinde insan ve insana dair þeyler vardýr.Bundan dolayý o ‘insan’ yerine daha kapsayýcý olan ‘hayat’ kavramýný kullanýr.Bir baþka yönetmen ve ayný zamanda sinema kuramcýsý olan Sergey Eisensteinise, ‘sinemanýn, bir bildiri sunma aracý olduðunu’ söyler. Bu taným, sinemayý,salt sanatýnýn özü olan ‘amaçlanan þey’ olmaktan çýkarýp, amaçlanan þeyin aracýolduðu anlamýný da kapsar. Eisenstein, tam olarak bunu söylemez ama sinemanýnkötülüðe araç olarak kullanýlmasýnýn olanaklý olduðu gerçeðini de inkâr etmez.Onun, ‘bildiri’ kavramý ile kastettiði þey, bir fikir, bir düþünce, bir sorun, birolay, bir yaþantý veya bir insanýn ifade edilmesidir, deþifre edilmesidir, paylaþýlmasýdýr.Böyle bakýnca, evet, sinema bir bildiri aracýdýr. Çünkü bir dilin iþlevini yerinegetirmektedir. Bir anlatým biçimidir. ‘Görüntülerle hikâye anlatmak’ için en uygunaraç sinemadýr, denilebilir. Sinemanýn gene hayatý anlatmanýn bir biçimi olanedebiyattan farký, Fransýz yönetmen Jean – Luc Godard’ýn, ‘gökyüzü sinemadadýr’sözü açýklayýcýdýr. Gökyüzü, kavramlarla deðil, kendi varlýðýyla vardýr. Biz onu yerindegörürüz.Sinemanýn en belirgin özelliði, estetik ilkeler çerçevesinde konusunu iþlemesidir.Bu ilke güzellik ilkesidir. Yoksa basit bir kamerayla rastgele çekilen görüntülerdesinema yapýtý olurdu. Hakan Savaþ, sinema ve varoluþçuluk adlý kitabýndabuna bir ölçüt koyar; ‘sanata deðerini veren ‘güzel’in’ ancak insan ve insana ait deðerlerdenyana bir güzelliði ifade ediyorsa deðerli olacaðý söylenebilir.’Sinema, gerçek bir eylemi konu edinirken, bu eylemin gerçeklikte yarattýðýetkileri yaratmaz. Kendine has hilelerle, eylemin aynýsýný gösterir ama o yapýlaneylemin gerçeklikte neden olduðu sonuçlarý doðuramaz. James Roy Macbean da ’bir filmde atýlan bir mermi sanat olabilirken, gerçeklikte atýlan bir mermi bir insanýnhayatýný sonlandýrabilir’ sözü ile sinemanýn gerçeklikten farkýný dile getirir.Bu özellik onun yanýlsamayý yaratmasýdýr. Ama seyircide yaratýlmak istenilenduygu, yaratýlýr. Sinemanýn mucitleri olan Lumiere kardeþler, bir trenin kamerayadoðru yaklaþtýðýný gösteren görüntüyü bir sinema salonunda seyircilere gösterdiklerinde,salondaki herkes trenin üzerlerine geldiðini sanarak salondan dýþarýkaçýþmýþ. Bu deney, sinemanýn istenilen etkiyi yaratmada ki baþarýsýný gösterir.Bir sinemacýnýn görevi ne olabilir? Bu soruya yanýt, ‘Pariste Son Tango’ adlý<strong>filmi</strong> kendi ülkesi Ýtalya’da <strong>16</strong> sene yasaklanmýþ olan Bernardo Bertolucci’nin;‘Toplum çok gariptir. Onu hem yaþatmak hem de ipliðini pazara çýkarmak zorundasýnýz.’sözü yeterlidir.38


Sinema ve Karþý-DevrimSetenay BerdanÖnsöz'ün “Sinema ve Devrim” konusunu ele alacaðýný duyduðumda,tamam! Dedim, bana gün doðdu. Ýlk gençlik yýllarýnda hafta boyunca biriktirdiðimçýrak bahþiþlerini <strong>tek</strong>mili birden, pazar günü üst üste iki-üç <strong>filmi</strong>zleyerek harcayan ben, her cuma akþamý sinema afiþlerinin deðiþtiði o anýheyecanla bekleyen ben, eðer sinema konusunda birkaç kelam etmezsem,“profesyonel izleyicilik” konusundaki gayretlerimi hiçe saymýþ olacaktým.Fakat, sinemayla dolu neredeyse otuz yýl sonunda bir þeyi farkettim ki;milyonlarca insan gibi ben de bir sinema tüketicisiydim, fazlasý deðil.Tüketici konumundan kurtulmak için illa ki eline bir kamera alýp sokaðafýrlamak gerekmiyor. Yine de onca yýl sinemayý sadece izlediðini fakatizledikleri üzerinde pek az düþündüðünü bir anda farkeden bir insanýnyaþadýðý kültür þokunu, biraz gözünüzde canlandýrmanýzý istiyorum.Düþünün, haftada en az üç kez, diyelim üç öðün, içinde ne olduðuna bakmadan,dýþarýdan nefis görünen zeytinyaðlý dolmalarla karnýnýzý doyurmuþsunuz.Tat güzel, görüntü þahane; ama neymiþ þu yapraklar içindeki birgörelim. Aman Allahým!.. Gerisini yazmayayým. Ömrü billah yaprak sarmasýndannefret etmenizi istemem.Umalým ki bu yazýyý okuyan pek çok kiþi, bunca yýl bize 7. sanatolarak yutturulan binlerce <strong>filmi</strong>n, neredeyse yalnýzca seyredilip tüketilmekama üzerinde düþünülmemek için bir güzel paketlenmiþ zýkkýmdan öte birþey olmadýðýný farketmiþ olsun. Bu da kendi çapýnda bir devrimdir, hele kiyaþamý sinema tutkusuyla geçen biri için. Ýnsanýn alnýna üçüncü bir gözünaçýlmasý, kiþisel bir aydýnlanma, bir vecd, bir nirvana aný yaþamak gibi birþeydir. Öyle sýk sýk baþýna gelmez insanýn. Birden bire, içindeki bir sarnýçdoluverir, taþar ve daha önce farketmediðin bir gerçeklikle çevrelenmiþolduðunu farkedersin. Aslýnda þimdi bambaþka bir ýþýk altýnda sana apaçýkgörünen þeyler, yýllar yýlý hep olduklarý yerindedirler ama senin gözlerin -týpký morötesi ýþýnlar gibi- insanýn fiziksel algý sýnýrlarýnýn ötesindeki birýþýk tayfý içinde olup biteni hiç seçememiþtir. Sonra o sarnýç dolar, birgözlük önümüze düþüverir, “Al, dünyayý bir de benimle gör!” diye baðýrýr.Kiþisel eksiklerimi böylesi allý pullu gevezelik içinde süsleyerekokuyucuyu daha fazla sýkmak istemem. Konuya hemen giriyorum.Tekellerin Damgasýyla DoðumÖncelikle, “sinema ve devrim” gibi bir baþlýk dururken, neden sinemave karþý-devrimi incelemeye kalkýþtýðýmý açýklamalýyým. Çünkü sinemayý,doðum anýndan bu yana bir karþý-devrim halesi, <strong>tek</strong>elci sermayenin en gericizihniyeti kuþatagelmiþtir. Zaman zaman bu amansýz kuþatmayý yarabilenbir Chaplin, bir Capre, bir Ken Loach ya da Bertulocci çýkabiliyorsa, buustalarýn sinemaya dair olaðanüstü yeteneklerinin çiðnenemeyecek,görmezden gelinemeyecek, <strong>tek</strong>elci zihniyet tarafýndan ezilemeyecekkudrette oluþundandýr. Burada yalnýzca birkaç isim saydýysak, sanmayýn kisayýlarý az. Hayýr, onlar pek çokturlar. Fakat -sosyalist sistemi bir kenarakoyduðumuzda- geri kalan dünyanýn sinemasý, ne yazýk ki ezici çoðunluklabir endüstriyel üretimdir, sanat deðildir. Ve damgasýný vurduðu her iþteolduðu gibi, sinema endüstrisinde de <strong>tek</strong>elci egemenliðin, tüm zihnitasavvurlarýyla, azgýn çýkarlarý ve proletarya karþýsýndaki tutumuyla, herdönemin sinemasýna tam anlamýyla damgasýný vurduðunu rahatlýklagörürüz.39Ge or ge Me li esir il lüz yo nist o lan, ken di sin denBön ce ya pý lan si ne ma film le ri -nin ek si ði nin o lay ör gü sü ve ka -rak ter le rin ol ma yý þý ol du ðu nu id di aet miþ ve bu nun ü ze ri ne ça lýþ mýþ, Si -ne ma da gü nü müz de da hi kul la ný lanbir çok <strong>tek</strong> nik bul muþ, bun la rý film le -rin de kul lan mýþ, ger çe ðin ya nýn da il -lüz yon da kul la nan Fran sýz yö net -men. 28 A ra lýk 1895’te Lu mi e reKar deþ le rin Pa ris Grand Ca fe’deya pý lan ve Dün ya Ta ri hin de ki ilk si -ne ma gös te ri mi o la rak ka bul e di lengös te ri me ka tý lan bu nun ü ze ri ne ha -ya tý de ði þen ve Si ne ma ta ri hin de a -dýn dan öv güy le bah se di len Fran sýza sýl lý si ne ma cý. Si ne ma nýn bu gün le -re gel me sin de ö nem li kat ký la rý var -dýr. Si ne ma tog ra fý gör dük ten son rabu nu Lu mi e re Kar deþ ler den sa týnal mak is te miþ ve Lu mi er le rin ba ba -sýn dan o lum suz tep ki a lýn ca, ken diSi ne ma tog ra fý ný ya pa bil mek i çin Av -ru pa lý mü hen dis le rin ka pý la rý ný a þýn -dýr mýþ en ni ha ye tin de bu a ma cý nau laþ mýþ týr.


i ne ma Ta ri hin de ilk de fa De -Skor kul la ný mý “Fa de in” ve “Fa-de o ut” sah ne ve se kans lar a ra -sý ge çiþ ler gi bi un sur la rýn ka þi fi dir. A -ya Se ya hat fil mi çok meþ hur dur. A -ya Se ya hat Si ne ma ta ri hi nin ilk bi limkur gu fil mi o la rak ka bul e di lir.1900’ler de Si ne ma tog ra fýn her tür lüun sur la rý ný göz ler ö nü ne ser miþ Si -ne ma il lüz yo nis ti ilk <strong>renk</strong> li fil mi çe -vir mek le kal ma yýp çýl gýn bir e mekso nu cu bu fil min her ka re si ni ken dibo ya mýþ týr. Bu gün kul la ný lan ö zel e -fekt le rin ü re ti ci si kur gu la rýn pa þa sýsi ne ma nýn baþ la dý ðý in san dýr.Sinema <strong>tek</strong>elci-kapitalist evrenin bir ürünü oldu. Doðumu, bilirsiniz,1890'lara rastlar. Ýlk ortaya çýktýðý ülkelerde (ABD, Fransa, Ýtalya) <strong>tek</strong>elcikapitalizm, finans-oligarþisine doðru büyüyerek, dünya tarihinin en gericive kanlý dönemini açmýþtý. Ve sinema denen olay, öyle resim sanatý gibi birtuval, birkaç tüp boyayla; ya da tiyatro gibi birkaç amatör oyuncuyla bilekotarýlabilecek bir iþ deðildi. Sinema için, önce elektrifikasyon gerçekleþmeliydi.Kentler az çok bir elektrik donanýmýna kavuþmuþ olmalýydý ki,hareketli resimleri perdeye yansýtacak güçte bir enerji kaynaðý her an hazýrbulunsun.Sonra, þu projeksiyon makineleri, bugünün dijital kameralarý gibiavuç içine sýðar bir alet hiç deðildi. ABD'de makinenin patenti Edison'unelindeydi. “Ruhuna þeytan girmiþ dahi” tipolojisinin yaþam bulmuþ þekliolan Edison, sinema endüstrisinde kullanýlan ne kadar makine-alet-edevatvarsa hepsinin patentini kendi <strong>tek</strong>eline almakla kalmadý, bu patentlerlebüyüttüðü General Elekcric þirketi kýsa sürede dünyanýn en büyük, bu yüzdende en belalý <strong>tek</strong>ellerinden biri halini aldý. Hareketli resimlerin basýlýolduðu film þeritlerini üreten Eastman Kodak, yine o zamanýn ve bugününkallavi derecede büyük <strong>tek</strong>ellerinden biridir. Ýlk sesli filmlerinüretilmesinde imzasý olan IBM'in ne denli bir “kocaoðlan” olduðundan sözetmeye bile gerek yok. Hasýlý, sinema <strong>tek</strong>ellerin kucaðýnda doðdu: hem<strong>tek</strong>elleri besledi, hem de onlardan her anlamda beslendi.Sinema endüstrisindeki <strong>tek</strong>elleþmeden ne zaman söz edilse, akla yalnýzcaMGM, Viacam, Universal vb. Stüdyolar gelir. Fakat sinema yalnýzcastüdyodan ibaret deðil. Büyük ekipmanlar ve türlü türlü makineler, buzanaatýn altyapýsýný oluþturuyor. Zaten, sinema endüstrisinde söz sahibiolan dev þirketler dikkatle incelendiðinde, hepsinin ardýnda bir baþka dev,bir finans grubu bulunduðunu görmek zor deðil. Örneðin günümüzünbasýn <strong>tek</strong>eli Time Warner, ki bünyesinde New Line, Universal gibi pek çokfilm þirketini barýndýrýr, ardýndaki esas güç General Elecric ve dolayýsýylaJP Morgan finans grubudur. Vicom ki dünyanýn en büyük ikinci basýn<strong>tek</strong>elidir ve bünyesinde Paramount gibi sinema izleyicisinin aþina olduðumarkalarý barýndýrýr, ardýndan Japon devi Sony bulunur. AlmanBertelsman, Hollandalý Phillips, Ýngiliz Tham-Emi, Fransýz Dassault, vb.Her biri sinema dahil eðlence sektörünün bütün çeþme baþlarýný tutmuþlardýr.Daha yakýndan bakýlýrsa eðer; bütün bu devlerin, hisse, kredi vb.yollarla birbirlerine kediler gibi kuyruklarýndan baðlý olduklarý görülürdünyasýnýn egemen kurallarýný onlar koyarlar. Senaryolar, olaylar, oyuncular,hepsi dev <strong>tek</strong>ellerin doðrudan yönetim masalarýnda olmasa bile, zihniyetevrenlerinde þekillenir.Yani, Yeþilçam'dan bahsetmiyoruz. Beyoðlu'nun arkasýndakiYeþilçam sokaðýný görenler bilirler; yapýmcý þirketler berber dükkanlarýndanbile küçüktür. Salon sahiplerinin yapýmcý þirketlerden daha zenginolduðu bir yerdir Yeþilçam. Ama dünyaya egemen olan, tüm standartlarýbelirleyen, yüz milyonlarý salonlara dolduran ve gerçek anlamda sinemayýbir endüstriyel faaliyet gibi yürüten yapýmcýlar, Yeþilçam sokaðýnýnesnafýyla mukayese kabul etmezler.Bir Ýletiþim Sorunu Olarak SinemaSinema endüstrisi, yalnýzca bazý ihtiyaçlarý gideren metalar üreten,daðýtýma sokan ve karþýlýðýnda da maksimum karý hedefleyen bir sektörolsaydý, konuyu ivedilikle ekonomistlere havale etmek gerekirdi. Amahayýr. Sinema ayný zamanda ideoloji üretir, kitlelerin zihinsel faaliyetlerine,tutum ve alýþkanlýklarýna biçim vermeye çalýþýr. Hasýlý, sinema sukatýlmamýþ bir propaganda aygýtýdýr.40


Biliyorum; bugüne dek kendini sinemanýn büyüsüne teslim etmiþ okuriçin, bunlar mideye taþ gibi oturan, üstelik çok fazla indirgemecilik kokansözler. Yine de lütfen, örneðin Somali'ye dair en manipulatif haberleriveren CNN, Fox haber bültenleriyle, yine örneðin Somali’yi anlatan RidleyScott'un “Kara Þahin Düþtü” <strong>filmi</strong>ni bir kýyaslayýn. Arada 7 fark bulmayaçalýþýn. Bulunmaz. CNN, Fox, nasýl ki Somali'yi “yoldan çýkmýþ vahþiuyuþturucu çetelerinin cirit attýðý bir ülke” olarak gösterir ve ABD'nininsanlýk dýþý askeri operasyonlarýný meþrulaþtýrmaya çalýþýyorsa;Hollywood'un maharetli yönetmeni Scott da <strong>filmi</strong>nde ayný söylemi, üstelikhaber bültenlerinden çok daha çarpýcý görüntüler ve dramatik hikayelereþliðinde seyircisinin dimaðýna adeta kazýr. Çok daha inandýrýcý bir etkiyaratmasý nedeniyle denilebilir ki, bu tür filmler haber kanallarýnýn dünyahalklarýna nefret kusan metinlerinden çok daha sinsi bir düþmandýr.Önce “propaganda aygýtý”, þimdi de “sinsi düþman”. Yo, yo sizlerisinemadan soðutmaya çalýþtýðým filan yok. Konuyu þu noktaya çekmeyeçalýþýyorum. Sinema, kendi imajýndan bir dünya yaratan <strong>tek</strong>elci sermayenindamgasýyla aðýr yaralýdýr; en gerici politik söylemler bir laðýmkanalý gibi sinema salonlarýndan kucaklarýmýza akýtýlýr. Sermaye açýsýndansinema, geniþ kitlelerle iletiþimin en uygun, en cicili-bicili ambalaja sahipaygýtýdýr. Ve kitle iletiþimi konusu, özellikle son yüzyýlda sermayedünyasýnýn üzerinde titizlikle durduðu bir konudur. Ýletiþimi bir baðýmsýzbilim dalý düzeyine yükselten, fakülteler ve kürsülerle bu konuda ciddi birakademik disiplin oluþturan sermaye, tüm bu birikim deney yeri olaraksinemalarý kullanýyor.Bu esnada, sermaye dünyasýndan baðýmsýz, 20. yüzyýlý boydan boyabir iletiþim yüzyýlý haline getiren radyo, sinema, TV, uydu iletiþiminintoplumlarýn yaþamýnda ne gibi deðiþimler yarattýðýný araþtýran pek çok bilimcide çýktý. Þimdi, bir süreliðine, sinema konusundan iletiþim konusunadireksiyon kýrmakta yarar var. Ýletiþimin toplumlarda olduðu kadar, bireylerindýþa dönük algýlarýnda ve ruhsal biçimlenmelerinde yarattýðý deðiþimleranlaþýldýkça, günümüz egemen sinema akýmýnýn merkezindeki karþýdevrimenstrümanlarý daha bir aydýnlanacaktýr.Ele alacaðýmýz iletiþim araþtýrmacýlardan ilki, Kanadalý akademisyenMarshall Mc Luhan’dýr. Düþünceleri pek çok kiþiyi etkilemiþ, çokçatartýþýlmýþ, çokça eleþtirilmiþtir. Mc Luhan’a göre insanlýk tarihi iletiþimaçýsýndan dört evreye ayrýlmaktadýr: Kabile evresi, edebiyat çaðý, basýmçaðý ve içinden geçmekte olduðumuz elektronik çað. Kabile çaðýnda insanlýkbütünsel bir algý sistemine sahiptir; beþ duyu birden kullanýlmaktadýr.Ýletiþim hem görsel, hem iþitsel, hem dokunsaldýr. Bunlar içinde en önemlisiduyma, en önemli organ kulaktýr. Toplumsal yaþamýn ürettiði kültür,kulaktan kulaða aktarýlan geleneksel söylenceler, mitler, masallar yoluylayaþatýlýr ve gelecek kuþaklara aktarýlýr. Edebiyat çaðýnda fonetik alfabeortaya çýkmýþtýr. Sesleri sistemleþtiren alfabeyle birlikte kültürel aktarýmlaredebi metinlere dayanmaya baþlamýþtýr. Bu, ayný zamanda Homeros’unçaðýdýr ve kutsal kitaplý dinlerin ortaya çýkýþ sürecidir. Ýletiþim ve kültürelaktarým ya rahiplerin ya da ozanlarýn aracýlýðýyla yapýlmaktadýr. Edebiyatçaðýnýn kültürel aktarýmý ve ileþimi, hem aktaranýn kutsallýðýna hem deaktarýlanýn ezeli-ebedi deðer taþýdýðý iddiasýna ihtiyaç duyar. Bu noktadaAnadolu Alevi kültürünün ozaný ve kutsal kiþiyi birleþtiren dede karakterinedikkat çekmek yerinde olur. Dedeler hem edebi hakikatin taþýyýcýsý,hem de geleneksel ahlaki normlarýn kiþileþmesidir.Mc Luhan’a göre, Guttenberg matbaasý ile birlikte edebiyat çaðý sonaerer. Metinlerin çoðaltýlýp basýlabilmesi, kültürel aktarýcýyý aradan çýkarttý.41Ýlk Si ne ma lari ne ma baþ lan gýç ta il ginç bir de -Sney ya da ba sit bir eð len ce tü -rü o la rak gö rü lü yor du. Ýlk filmgös te rim le ri ge nel lik le la bo ra tu ar lar -da ya da ev ler de, bir kaç ki þi lik top -lan tý lar da ya pý lý yor du. Hýz la ar tan il -gi kar þý sýn da da ha ge niþ sa lon lar dahal ka a çýk pa ra lý gös te ri ler dü zen -len me ye baþ la dý. Ký sa za man da yay -gýn bir eð len ce a ra cý na dö nü þen si -ne ma, 20. yüz yý lýn baþ la rýn da ö -nem li bir ti ca ret ve sa na yi da lý du ru -mu na gel di. Film pa za rý ön ce le riFran sýz la rýn e lin dey di. Son ra danABD'de ku ru lan ya pým cý þir ket le rine li ne geç ti. Hal ka a çýk ilk ký sa film lerÝn gil te re'de ve ABD'de mü zik li ti yat -ro o yun la rý sý ra sýn da gös te ri li yor du.Son ra ki yýl lar da ö zel lik le ABD'de ni -kel den ya pýl mýþ 5 sent gi bi çok kü -çük bir pa ray la gi ri len ve yal nýz cafilm gös te ri le ri nin ya pýl dý ðý, Nic ke lo -de on a dý ve ri len si ne ma sa lon la rýhýz la yay gýn laþ tý. O dö nem de, <strong>tek</strong> nikak sak lýk lar yü zün den film ler sýk sýkke sin ti ye uð rar, iz le yi ci le ri o ya la makve sa lon da tut mak i çin bü yük ça bahar ca nýr dý.


Sinema Sanayinin Gelişimilk yıllarda sesi ve görüntüyü birlik-kaydeden bir aygıt yoktu, bu İteyüzden filmler sessizdi. 1912'deFransa'da film gösterileri, pikap veyükselteç kullanılarak müzikeşliğinde yapılmaya başlandı. Buyenilikler izleyicilerin sesli görüntüyedaha çok ilgi duyduğunu ortayakoydu. Aynı dönemde ABD'lisinemacı Edwin S. Porter'ınöncülüğünde, bir öyküsü olan"konuşmalı" uzun filmler yapılmayabaşlandı. Porter'ın Büyük TrenSoygunu adlı <strong>filmi</strong> soygun, kovalamave silahlı çatışma sahneleriyledolu, tipik bir Western'di. Porter bu<strong>filmi</strong>nde çeşitli çekim <strong>tek</strong>nikleri kullandı.Bazen kamerayı hareket ettirerekbazen de uzak ve uzun ya dayakın ve kısa çekimlerle gerçek bircanlılık ve hareketlilik sağlamayıbaşardı. Öyle ki, <strong>filmi</strong>n bir sahnesindekameraya doğru ateş edenkovboyun görüntüsü salonda büyükbir korku yarattı.Ayný zamanda matbaa, kiliseler ve medreselerin bilgi üzerindeki <strong>tek</strong>elinide kýrmýþtýr. Gülün Adý romanýnda Umberto Eco, kilisenin bütün kitaplarýelinde tutma ve çoðaltma <strong>tek</strong>elinin ona kazandýrdýðý gücün nasýlyozlaþtýðýný anlatýr. Victor Hugo ise Notredame’ýn Kamburu’nda, kiliseninmatbaa karþýsýndaki korkusunu ele alýr. Matbaanýn etkilerini inceleyen McLuhan, kabile ve edebiyat çaðýnda etkin-baskýn olan kulak ve duymaduyusunun yerine, þimdi gözün ve görme duyusunun aldýðýný öne sürer.Matbaa, sözlü geleneðin tüm vurgularýný, duygusal týnýlarýný yok etmiþ,onu gramerin <strong>tek</strong> düze tipografisine indirgemiþtir. Kulaðýn yerine gözgeçmiþtir. Matbaanýn bireyselliði arttýrdýðýný söyleyen Mc Luhan, artýkkitaplar topluca okunmuyor ama herkes köþesine çekilip kitabýný sessizceokuyor tespiti yapmakta.20. yüzyýl bu sessizliði ve bireyselliði kýrdý. “Radyolar yenidenkabilesel ayinlere yol açtý.” Baþlayan elektronik çaðý sinema ve televizyonladevam etti. Bu çað bir kez daha kulaðý ve duyma duyusunu etkin halegetirdi.Mc Luhan bu görüþlerini, beyin aktivitelerini gösteren grafiklerlekanýtlama yoluna gitmiþ, iddialarýný farklý alanlara taþýmýþtýr. Ona görematbaa ile baþlayan dönemde görsel duyumu kontrol eden beynin solyarým küresi, iþitsel duyumu kontrol eden sað yarým küreye baskýngelmiþtir. Sol yarým küre algýladýklarýný rasyonelleþtirir, ölçer, hesaplar,kategorileþtirir. Okuryazarlýk oraný yüksek Batý toplumlarýnda egemenolan, bu mantýksal-rasyonel düþünme dizgesidir. Oysa doðuya özgü algý,halen daha iþitsel uzamýn etkisi altýndadýr; rasyonel ve de nicel dizgeninyerini, burada nitel dizge almýþtýr. Batýlý istatistiklerle konuþur, maddeyi<strong>tek</strong> <strong>tek</strong> kendi içinde ela alýr. Doðulu ise tüm ortamý dinler, görevi vemaddeyi o bütün içine yerleþtirir. Görsel uzam standartlaþtýrýrken, iþitseluzam çeþitliliði kavrar.Mc Luhan’un araþtýrmalarýnda televizyon ve uydu <strong>tek</strong>nolojisi önemliyer tutar. Ýnterneti 1969 gibi oldukça erken bir dönemde öngörmüþtür.Televizyon izleyen kiþide göz, kulak gibi kullanýlýr, uydu iletimiyle birliktedünyanýn “küresel bir köye” dönüþtüðünü dile getiren ilk kiþidir. McLuhan’a göre insanlýk üç bin yýllýk dýþa doðru bir patlamadan sonra, þimdiiçe doðru bir patlama çaðýna girmiþtir. Üç bin yýldýr kendi dýþýndaki doðayýgözleyen, kavrayan, ölçen, rasyonalleþtiren insanlýk; þimdiden sora kendiiçine, yeni arzularýna, doyumlarýna doðru bir baþka yolculuða çýkmaktadýr.Ýþitsel uzama güç katan tv, sinema ve nihayet internet içe doðru çýkýlan buyolculuðu des<strong>tek</strong>lemektedir. Mc Luhan’ýn iddialarýnýn günümüzdekikarþýlýðý herhalde Facebook olurdu, ne yazýk ki onu görecek kadar yaþamadý.Ýnsanlar, rasyonaliteye dayalý sosyal yaþamýn, kapitalist sisteminsömürü mekanizmalarýnýn yer býrakmadýðý insani iletiþimi kendi odalarýnda,üstelik oldukça yaygýn, hýzlý, ucuz bir araç etrafýnda örmekteler.Bugünlerde Facebook benzeri siteler üzerinden geliþtirilen sosyal ortamlara“sanal iliþkiler” diyerek burun kývýrmak, sol entelektüel camiada da pekmodadýr. Fakat kocaman metropollerde, sabahýn köründe iþlerine koþturan,orada soluksuz çalýþtýrýlan ve ayný hengameyle evine dönmek zorundabýrakýlan bir kiþiye nasýl bir ‘sosyal ortam’ kalýyor? Tüm yaþamý koþturmacaiçinde geçen kiþiye arzularýný, doyumlarýný, duygularýný paylaþabileceði<strong>tek</strong> olanaðý, Facebook’a sarýlýr diye suçlama getirmek en hafifinden insafsýzlýktýr.Toplumlar tarihini iletiþim <strong>tek</strong>nolojisini en baþa koyarak kategorileþtirenMc Luhan, <strong>tek</strong>nolojisist bir sapma içine girmiþtir. Fakat budüþünceleri yine de önemli kýlan pek çok unsur vardýr. En baþta reklam-42


cýlýk sektörü, O’nun fikirlerinden fazlasýyla yararlanmýþtýr. Kiþilerin rasyoneldüþünmelerini bir kenara býrakýp, içsel arzu ve is<strong>tek</strong>leri yönündedavranýþa sürükleyen metinler ve görsel malzemeler, günümüz reklamcýlýðýnýntemel iþidir. Reklamlarda tanýtýlan malýn yararýna iliþkin hemenhiçbir þey yoktur. Fakat satýn alacak kiþinin hangi psikolojik açlýðýný,arzusunu gidermiþ olacaðý vurgulanýr. Ýzleyicide kýsa süreli duyumsal þokyaratýlýr. Böyle anlarda beynin rasyonaliteyi yönlendiren kýsmý adeta blokeedilir. Reklamcýlýk sektörünün yararlandýðý bu türden <strong>tek</strong>niklerden sinemaendüstrisi de payýný alacaktýr. Günümüz sinema yönetmenlerinin çoðunluðu,reklamcýlýk sektöründen gelmiþtir.Fransýz düþünür Baudrillard, daha çok 20. yüzyýlýn ikinci yarýsýnaodaklanmýþ, medyanýn felsefi kavranýþý üzerinde araþtýrma yapmýþtýr.Baudrillard’a göre kültürel fenomenler toplumsal yaþamýn her alanýný kontroleder ve yeniden kurar. Altyapýnýn belirleyiciliðine dair temel Marksisttezi reddeder. Baudrillard’a göre üst yapý, geliþmenin altyapýsýdýr.Anlaþýlan, Avrupa ve Amerika’daki tüm toplumun nefes borularýný týkayanfinans-oligarþi egemenliði, Baudrillard’ý bu temel yanlýþa sürüklemiþtir.Söz konusu nefes aldýrmaz egemenlik tüm topluma kendi söyleminiyapýlandýrýlmýþ gerçekliðini kabul ettirecek mekanizmalara sahiptir.Bilginin üretimini ve aktarým mekanizmalarýný elinde bulunduran <strong>tek</strong>elcilik,medya kanalýyla bilgiye her an deðiþen bir yapý kazandýrmýþlardýr.Medya, gerçeklikle kitleler arasýna girmiþtir. Medya aracýlýðýyla her anyeniden üretilen gerçeklik de, kendi ontolojik kökeninden kopmuþtur.Baudrillard’a göre, kitlelere sunulan yalnýzca simülasyon ve hipergerçeklikdenilen modellerdir. The Matrix <strong>filmi</strong>, Baudrillard’ýn düþüncelerine çokþey borçludur. Morfeus’un Neo’ya söylediði “Gerçeðin çölüne hoþ geldiniz”sözü, bizzat düþünürün kendisine aittir.Baudrillard, televizyon aracýlýðýyla “sessiz yýðýnlar”ýnyaratýldýðýný öne sürer. Simultane gerçekler, oturma odalarýnýn konforluatmosferine taþýnýr. Kiþi, içinde bulunduðu gerçeklik ile televizyonekranýndan ona sunulan gerçeklik arasýnda doðal bir ilgi kurmakta zorlanýr.Olaylar tümüyle onun bulunduðu atmosferin dýþýnda olup biter. Ardý ardýna,kesintisiz aktarýlan haber bültenleri yoluyla, kitlelerin anlýk tepkileribastýrýlýr. Bir noktadan sonra toplum umursamaz, aldýrmaz hale gelir.Tepkisiz, pasif izleyiciler konumuna düþürülen yýðýnlar üzerinde, bundanböyle “büyük anlatýlar”ýn etkisi olmayacaktýr. Bu fikirleriyle Baudrillard,post-modern denilen dönemin felsefecisi olarak anýlýr. Kitlelerin istediðiartýk “büyük anlatýlar”, yani ideolojiler deðildir. Kitleler ahlaksal gösterilereve normlara da direniyor, demekte, düþünür. Onlarýn istediði <strong>tek</strong> þeygösteri. Ýçinde gösteri barýndýrdýðý sürece, sunulan her anlam onlar için bir.90’lý yýllarýn karþý devrim rüzgarlarý içinde epey alýcý bulan bu fikirler,ezilen emekçi yýðýnlarýn en yaþamsal sorunlarý için ayaða kalktýðý vesosyalizmin “büyük-anlatýsý”nýn yeniden en üst sýralara týrmandýðýgünümüz için, modasý geçmiþ görünüyor.Modern iletiþim ve medya üzerine önemli çalýþmalarý olan bir baþkadüþünür Slavoj Zizek’tir. Fransýz psikanalizci Lacan’ýn görüþlerini temelalan ve bunlarý sinema analizleri yoluyla yeniden yorumlayan Zizek,anamorfoz (yamuk bakmak) adýný verdiði yöntemle, iletiþimin yöneldiðikitlelerden çok, iletiþimin kaynaðý ný incelemeye odaklanýr. Yamuk Bakýþ,doðrudan algýlanan þeylerin ötesini görmek içindir. Ýletiþimin kaynaðý, yenibilgiyi ve görüntüyü sunuma koyan kiþi ya da gruplar, aslýnda kendi bilinçaltlarýnýyansýtmaktadýrlar.43onuşmalı filmlerde ses, görün-eşlenen bir plağın üzerine Ktüylekaydediliyordu. Her ülke içinbaşka dilde yeni bir plak yapmak vesesi görüntüye yeniden eşlemekgerektiğinden bu filmlerin maliyetioldukça yüksekti. Bununla birlikteizleyicinin konuşmalı filmlere gösterdiğiolağanüstü ilgi, yapımcıları bualana çekmeye yetti. Yaklaşık1912'ye kadar 6-10 dakika süren,<strong>tek</strong> makaralık kısa filmler çekilir,izleyici komedi türündeki bu filmlerden6-7 tanesini peş peşe izlerdi.Sonraki yıllarda birkaç makaralıkuzun filmler yapılmaya başlandı.İtalyan yönetmen Luigi Maggi,Pompei'nin Son Günleri adlı <strong>filmi</strong>yleEski Roma'nın görkemli görüntüsünüekrana getirdi. Bir başkaİtalyan yönetmenin EnricoGuazzoni'nin çektiği Quo Vadisi?Adlı konulu, uzun <strong>filmi</strong> dünyadabüyük bir hayranlık yarattı. Bu <strong>filmi</strong>nhemen ardından ABD'li yapımcılarsinema izleyicisinin seveceği türdenroman ve öyküleri art arda filme çekmeye,filmlerini daha yüksek fiyatlarlagöstermeye başladılar. Bu filmleryaklaşık 90 dakika sürüyordu.Sinemadaki bu hızlı gelişme dahabüyük ve daha rahat gösteri salonlarıgerektirdi. Avrupa'da ve ABD'dehalk arasında "düş sarayları" adı verilenlüks ve gösterişli sinema salonlarıyapıldı.


I. Emperyalist PaylaşımSavaşı'ndan önceki dönemde Fransave İtalya olmak üzere Avrupaülkeleri sinema alanında oldukçaileriydi. Korku, cinayet ve komedifilmleri ilk kez gene de bu ülkelerdeçekildi. Oyuncularda fiziksel özelliklerinyanı sıra oyunculuk gücü dearanmaya başlandı. Aynı yıllardaefsanevi kişilikleriyle milyonlarcainsanın hayranlığını kazanan sinemayıldızları doğdu. Ne var ki, savaşınbaşlamasıyla birlikte Avrupa sinemasıneredeyse çöküntüye uğradı, çünkü<strong>filmi</strong>n ana maddesi olan selüloitbarut yapımında kullanılmaktaydı.Oysa, aynı dönemde ABD sinemasıönemli gelişmelere sahne oldu. BirMilletin Doğuşu ve Hoşgörüsüzlükgibi filmlerle adını duyuran ABD'liyönetmen David Griffith sinemadaklasik anlatım üslubunun öncüsüsayılır. Yeni film <strong>tek</strong>niklerini sağduyuylakullanan Griffith, sinemayısalt bir eğlence aracı olmaktançıkarıp izleyiciyi aynı zamandadüşünmeye de yönelten, çok yönlübir anlatım aracına dönüştürdü. Oyıllarda ABD'de sinema alanındabüyük bir patlama yaşandı, uzun veyüksek maliyetli filmler art arda çekilmeyebaşlandı.Zizek, bu bilinçaltýný çözümlemek için, Lacan’ýn psikanalizekazandýrdýðý kavramlarý kullanmaktadýr. Lacan’a göre insan yaþamýnýn üçtemel evresi vardýr: Gerçek, imgesel ve simgesel evreler. Gerçeklik evresi,doðumdan hemen sonra bebeðini anneyle bütünleþtiði, salt yaþamgereksinmelerinin yönlendirdiði dönemdir. Sonra bebek anneden ayrýlýr,sütten kesilir ve bütünlük yok olur. Araya, toplumun kültürel, ahlaki venormatif öðesi olarak baba figürü girer. Bu evre imgesel evredir. Bebekiçin varolan, þimdi yoktur. Var-yok imgesi oluþur. Var olan gerçektir, yokolan ise kaybedildiðinden þimdi salt imgeseldir. Üçüncü evre simgeselevredir ve burada insan, yitirdiðini talep etmek için imgelediðini simgeselsistem içinde dillendirir. Konuþma ve dil, insaný simgesel evreye hapseder.Oysa bu kýsýtlý alan içinde, yani dile getirilebilen (kültürel kodlar ve ahlakinormlar tarafýndan kýsýtlanmýþtýr bu alan) is<strong>tek</strong> ve amaçlarýnýn dýþýndabýrakýlan, kocaman bir imgesel ve gerçeklik düzeneði vardýr. Lacan, bilinçaltýnaitilen ve simgesel-dilsel düzeneðin dýþýnda kalan bu alana“Büyük ö<strong>tek</strong>i” adýný verir.Lacan’ýn dilsel yapýya uyguladýðý psikanaliz yöntemini Zizek, bakýþ(gaze) ile geniþletir. “Büyük ö<strong>tek</strong>ini, yani insanýn kaybettiði ve aramayýsürdürdüðü gerçekliðini, bakýþ ele verir. Bu yüzden Zizek, modern toplumlarýniletiþiminin merkezine sinemayý koyar. Slovenyalý düþünür,Yugoslavya korkunç bir parçalanma yaþarken, neden ýsrarla Hitchcockfilmlerini tartýþýp durduðuna dair eleþtirilere þu cevabý veriyor: “Evet,alevler içindeyiz, çünkü yeterince Hitchcock’umuz yok.”Ýletiþimi kaynaðýna doðru yönelerek incelerken, Zizek’in yararlandýðýbir baþka Lacan’cý kavram semptom’dur. Semptom, bastýrýlmýþ olanýn geridönüþüdür. Basitçe açýklarsak; normal seyri içinde ilerleyen bir süreç,aslýnda onu temelinden sakatlayan, sýrasý geldiðinde kilitleyen ve sýnýrlarýnýbelirleyen bir kurucu öðeye sahiptir. Bir örnek: burjuva özgürlükleriniyapýlandýran ve belirleyen, emeðin kendini satma ve köleleþme özgürlüðüdür.Burjuva toplumun gizli semptomu, emeðin köleliðidir. Bu kölelikolmadan burjuva özgürlükler olmaz: ama tam da bu yüzden özgürlük, burjuvadüzende sakatlanmýþ, güdük ve sýnýrlýdýr. Zizek bize, her gösteridegösterenin semptomunu aramayý salýk verir.Semptomlar kendini en uç biçimde, travmatik durumlarda ve olaylardaele verir. Travmatik olay, belli bir sistemin dýþýnda deðil, tam tersineiçinde, bu sistemin öz ürünü olan bir sonuçtur: Fakat öyle bir sonuçtur ki,sistemin üzerine inþa edildiði tüm söylemi, simgesel zinciri bozan, boþaçýkaran bir olgudur. Bu yüzden, simgesel düzen içinde uç veren travmatiknoktalar, üzerine bir kostüm geçirilerek, sistemin fantastik bir öðesini oluþtururlar.Örnek: Dersim olaylarý, Kemalist simgesel sistemin ve söylemintramvasýdýr. Hem o simgesel sistemi boþa çýkartan hem de o sistemin özürünü olan bir olay. Bu nedenle Kemalist söylem, Dersim olaylarýnýtümüyle yok sayamaz ama onu “feodalitenin tasfiyesi” kostümü altýnda birfantezi öðesi haline getirerek, simgesel sistemin bir parçasý kýlar. Fakattravma, her zaman kendi öcünü alýr.Zizek, sendromlarla ve travmalarla dolup taþan modern kapitalisttoplumun, kendini korumak için Sinizm’e sarýldýðýný söyler. Sinizm, “ideolojikevrenselliðin ardýndaki tikel çýkarý, ideolojik maske ile gerçeklikarasýndaki mesafeyi tanýr, hesaba katar, ama yine de maskeyi korumak içinnedenler bulur. (…) Sinik hikmetin modeli, doðruluðu, dürüstlüðü en üstnamussuzluk en etkili yalan biçimi olarak kavramaktadýr.” (akt. NurdoðanRigel, Mavi Karanlýk, Su yay.). Sinizm, <strong>tek</strong>elci kapitalizmin sarýldýðý soniptir. Ýnkar edemediði gerçekler karþýsýnda egemenler hep ahlaki, soyut44


gerekçeler bulurlar. Irak’ta öldürülen bir milyon kiþi ve savaþ için harcanan2 trilyon dolar kendisine sorulduðunda, eski ABD dýþ iþleri bakanýCondellize Rice’ýn verdiði cevap, sinizmin tipik bir örneðidir: “Evet amabu bedele deðdi.” Ýstanbul toplantýlarýnda kafasýna ayakkabý fýrlatýlan IMFbaþkaný, Strauss Kahn; bir baþka sinizm örneði sergilemiþti: “Konuþmamýbitirmemi beklediði için teþekkürler.” Evet, dilimizde buna, su katýlmamýþpiþkinlik denilmekte.Þu ana dek sýðýndýðým okuyucunun sabrý sonsuz deðil, biliyorum. Oyüzden hemen sadede gelmekte yarar var. Kuþkusuz, bütün bu moderniletiþim kuramlarý, bize gerçekliðin tamamýný sunamaz. Fakat ele aldýðýkonuyu analiz ederken ortaya atýlan kavramlarla bu kuramlar, sinemanýngerçek yüzünü sergilerken, ameliyat masasýnýn üzerinde olacaklar.Tekeller ve Sinema: Bir Tarihi Analoji DenemesiDoðumundan itibaren sinemanýn alnýnda <strong>tek</strong>ellerin damgasý olduðunusöylemiþtik. Çekilen ilk filmler, <strong>tek</strong>elci egemenliðin yayýlmasýna vepekiþtirilmesine doðrudan hizmet ediyordu. Projeksiyon makinesininpatentini alan Edison, ilk iþ olarak, zamanýn ABD baþkan adayý TeddyRoosvelt için propaganda filmleri çekti. ABD, 19. yüzyýlýn sonunda açýkemperyalist iþgallere hazýrlanýyordu ve bu savaþlarýn en ateþli savunucusuTeddy Roosvelt, tüm <strong>tek</strong>ellerin desteðini arkasýna aldý, sinema denenmucizeyle de kitlelerin desteðini… O yýllarda sinema gerçek bir mucizeydi.Özellikle 20. yüzyýlýn þafaðýndaki ABD için. Neredeyse tümüyle göçmentopluluklardan oluþan bu ülkenin ortak bir dile ihtiyacý vardý. Sessizfilmler, her biri ayrý anadile sahip milyonlarý salonlara çekiyordu.Göçmenlerin çoðunluðunun hiç okuma yazmasý yoktu. Mc Luhan’ýnbelirttiði gibi, fonetik alfabenin yönlendirdiði rasyonel düþünmeye uzaktýlar.Fakat sinema gibi yalnýzca görüntülerden oluþan bir dil, bu göçmenlerüzerinde duygusal yaný aðýr basan bir etki yaratýyordu. Tekeller, sinemanýnbu gücünü çok erken dönemde keþfetmiþti.ABD’de sessiz film dönemine damgasýný vuran, kovboy filmleri oldu.Köksüz bir ulus, kendine ait mitolojik söylemleri sinema yoluyla yaratýyordu.Avrupa’da ise kitleleri sinema salonlarýna çeken daha çok korku ve fantastikfilmler oldu. Çünkü savaþ ve dehþet dönemleri kitlelerde yaþanantramvayý fantastik imgeleme kaçarak tolore etme yönünde güçlü bir eðilimyaratýyordu. Bu eðilim her savaþ ve dehþet dönemlerinde yeniden veyeniden ortaya çýkacaktý.Sesli filmler gösterime girdiðinde, sinemadaki sýralar kalktý, yerine <strong>tek</strong>kiþilik koltuklar kondu. Sinemanýn karanlýðýnda seyirci <strong>tek</strong> baþýnadýr. Budurum, sinemada sunulan modellerin (Alev Alatlý’nýn deyiþiyle, “idiograflarýn”)seyirci üzerindeki etkisini arttýrýr. Koltukta <strong>tek</strong> baþýna oturan, tümsosyal rollerinden soyunmuþ birey için, <strong>filmi</strong>n kahramanlarý kolay birözdeþleþme nesnesi haline gelir. Perdede can bulan tiplemeler, seyirci-bireyebenzediði için deðil, tam tersine benzemediði için, özdeþleþme kýþkýrtýcý biritkiye kavuþur. Kiþi, olmadýðý ama olmayý istediði “Ö<strong>tek</strong>i”yi perdede izler,dinler. Bu yýllar sinemada “Yýldýzlar” döneminin egemen olduðu yýllardýr.Perde’nin yýldýzlarý, konuþmalarý, yürüyüþleri ve giyimleriyle milyonlarýetkilemeye bu yýllarda baþlar. Sinema artýk, toplumu <strong>tek</strong> tipleþtirmenin,insani duygularý kategorileþtirip ayýklamanýn, kapitalist çýkarlara uygunahlaki normlar geliþtirmenin bir aracýdýr. Tekelci sistemin makul vatandaþý,tanrýya inanan, yasalara boyun eðen, aileyi kutsayan erkek ve onun bir uzantýsýolarak kadýndýr. Siyahlar genellikle çirkin, þiþman ya da þehvani duygularýnesiri olarak tasvir edilir. Suça karýþanlar hep yoksul mahallelerden çýkarve hepsi de, kiþisel özdeþleþme nesnesi olmayacak denli çirkindirler.45I. Emperyalist Paylaşım savaşısonrasında sinemada en önemligelişme Almanya'da gerçekleşti.1919-33 arasında Alman sinemasıaltın çağını yaşadı. Zengin dekorlu vekostümlü tarihsel filmlerin yanı sıraErnst Lubitsch (1892-1947), RobertWiene (1881-1938), Fritz Lang(1890-1976) ve Friedrich W.Murnau'nun (1889-1931)öncülüğünde "AlmanDışavurumculuğu" olarak bilinen birakım başladı. Bu yönetmenler karakteroyuncusu yaratmayı başardıktanbaşka, ışık ve dekor kullanımındakiustalıklarıyla da, dünya sinemasınıönemli ölçüde etkilediler. RobertWiene'nin yönetmiş olduğu DoktorCaligar'nin Odası ve Fritz Lang'ın bilimkurgunöncüsü Metropolis'iyapıldıkları tarihten bu yana sinemasanatını etkilemiş yapıtlardır.


mperyalist PaylaşımESavaşı'ndan sonra 1920-27arası Fransa'da ilgi çekici filmleryapıldı. Dönemin önde gelenyönetmenlerinden Rene Clairİtalyan Hasır Şapka adlı komedi<strong>filmi</strong>yle adını duyurdu. 1920'lerdesinema ABD'nin en büyük sanayidallarından biri durumuna geldi.Metro- Goldwyn- Mayer,Paramount, United Artists gibi devfilm şirketleri o dönemde kuruldu.Yumuşak iklimiyle açık hava çekimlerineuygun olan Los Angeleskentinde Hollywood, ABD sinemasanayisinin merkezi durumunageldi. Her çeşit <strong>filmi</strong>n yapıldığı budönemde gag türünde kavgalıdövüşlü komediler başta geliyordu.Charlie Chaplin, Buster Keaton,Stan Laurel ve Oliver Hardy1920'lerde parladı. Bu yıllarda yarısı20 yaşın altında olan 40 milyonABD'li düzenli olarak her hafta sinemayagidiyordu. Sinema tarihine adıgeçen filmlerden Cecil B. DeMille'in yönettiği On Emir, DouglasFairbanks'in her ikisinde de başrolüoynadığı Robin Hood (1922) veBağdat Hırsızı bu dönemde yapıldı.İngiltere'de sessiz sinemanın öndegelen yönetmeni John Grierson,1929'da sinema tarihinin ilk uzunbelgesel <strong>filmi</strong> olan BalıkçıTekneleri'ni çekti.Böylece kapitalist estetik normlar yerli yerine oturur. Ýyiler her zaman güzelve yakýþýklý, kötüler her zaman çirkin ve iticidir.2. Dünya Savaþý, evdeki kadýný çalýþma hayatýna girmeye zorlamýþtý.Erkek cephede savaþýrken, boþ kalan tezgahlarýn baþýna kadýnlar geçti.. Vekadýnlar ekonomik özgüven kazandýlar. Ama kadýnýn ezilmiþliði, burjuvatoplumun semptomlarýndan biriydi. Bu yüzden, savaþ sonrasý “kara film”modasý patlak verdi. Bu filmlerde kadýnlar þeytani bir ruha sahip “femmefatale” cinsinden karakterler olarak perdeye yansýdýlar. Cepheden dönenerkeðin kendine güven kazanmýþ kadýndan duyduðu korku, Kara Filmlerleortaya çýkartýlýyor, depreþtiriliyor, kýþkýrtýlýyordu. Çifte Tazminat, ÖmreBedel Kadýn, Büyük Uyku, Postacý Kapýyý Ýki Kere Çalar, Gilda, 1945-48yýllarý arasýnda perdelere taþýndý, reklamlarý yapýldý, ödüllere boðuldu ve<strong>tek</strong>elci burjuva toplumu baðrýndaki bu semptomu kara film fantezisiyleörttü. Kadýn banliyö yaþamýnýn mutlak köleliðine geri döndüðünde, bu furyada bitti.Derken, Soðuk Savaþ denilen, dünyanýn üçte birini kapsayan sosyalistsisteme karþý yürütülen kapsamlý bir karþý-devrim stratejisi devreye girer.Dünya savaþýnýn dehþetini arkada býraktýðýný düþünen milyonlar için, yenibir savaþ kapýdadýr. Bu yüzden geniþ kitlelere fantastik ve dehþet filmleriservis edilir. Dönem artýk Ben Hur, 10 Emir gibi epik-tarihi filmlerin ve ardýardýna çekilen Hitchcock filmlerinin dönemidir. Geniþ kitlelerin içinedüþtükleri hayal kýrýklýðý ve tedirginlik, kaçýþ filmlerini tetikler. Gerçeklikte,bugünden kaçýþ, fanteziye ve diðer rasyonel duygularý bastýran korkuyadoðru bir kaçýþ…Öte yandan, sinema endüstrisi, kurulan anti-komünist mahkemelertarafýndan tüm solculardan temizlenir. Bu histerik dönemden kimler etkilenmezki! Chaplin aforoz edilir. 1943 yýlýnda, yani henüz Nazilere karþý ABD-SSCB ittifaký devredeyken çekilen Kuzey Yýldýzý <strong>filmi</strong> de suçlamalarýnhedefi olar. Yönetmen Lewis Milestone, bir Sovyet köyünde Nazilere karþýyükselen direniþi destansý bir üslupla anlatmýþtýr. Altý yýl sonra film Sovyetpropagandasý sayýldý. Çünkü köyüler son derece mutluydular, hayatlarýndanmemnundular. Oysa komünist rejim altýnda köylüler nasýl olur da gülebilir,mutlu olabilirler? (10 Kasým günü “Bol tebessümlü günler” dileyen radyospikerine veryansýn eden CHP’li Kemal Anadol mu aklýnýza geldi?!)Dönemin en yetenekli yönetmenlerinden olan Elia Kazan da, antikomünistsorgulardan geçti, arkadaþlarýný ele verdi ve bu sayedeHollywood kapýlarýndan kovulmadý. 1954’te günahlarýný meþrulaþtýrmakiçin “Rýhtýmlar Üzerinde”yi çekti. Biraz aklý kýt ama mert Terry Malloy(Marlon Brando’nun olaðanüstü oyunculuðu, doðrusu göz kamaþtýrýcýdýr),New York tersanelerinde örgütlü sendikaya karþý <strong>tek</strong> baþýna mücadeleyegiriþir. Ýþçi sýnýfý mert ve iyi niyetlidir, ama sendikalý olaný þeytandýr.Sendikacýlar bu filmde suça batmýþ çeteciler olarak resmedilir. Özellikle50’li yýllarda bazý Amerikan sendikalarýnýn mafya ile baðlarý bir sýr deðil.Fakat yönetmen Elia Kazan, bu çeteci sendikalarýn karþýsýna mücadelecisendikayý deðil, örgütsüz iþçiyi ve de kiliseyi (Karl Malden’in canlandýrdýðýrahip Malloy’un sendikacýlara karþý mücadelesinde <strong>tek</strong> müttefikidir) çýkarmaklayetinmiyor, Malloy’u kendi aðabeyi dahil tüm sendikacýlarý ihbaretmek üzere polisle iþbirliðine sokuyor. Ne diyordu bize Zizek; Her film,yönetmenin bilinçaltýdýr.60’lý yýllar, televizyonun egemenlik yýllarýydý. Ýnsanlar artýk sinemasalonlarýna deðil, televizyon karþýsýnda Bonanza, Kaçak, Star Trek, KüçükEv dizilerini izlemek için evlerine koþturuyorlardý. Ancak bir süre sonra,sürekli ayný hikayeyi <strong>tek</strong>rar etmeye baþlayan bu diziler, sinema seyircisini46


tatmin etmeyecekti ve 70’li yýllardan, itibaren sinema salonlarý yenidendolacaktý. Televizyonun ticari yönden sinemayý alt etmesi, bir bakýma sinemanýnsanatsal yönünün öne çýkmasýna neden oldu. Sinema tarihinin enyaratýcý yönetmenleri bu dönemde kendilerini gösterebilecekleri bir boþlukbuldular. Amerika’da John Cassavates, Alan J. Pakula, Mike Nicols,Ýngiltere’de Stanley Hubreck, Josep Losey, Lindsoy Andersen; Fransa’daTrauffault, Goddard; Ýsveçli Ýngmar Bergman, Japonya’dan Kurosawa,Ýtalya’da Fellini, Antonioni, Pasolini, “sinema iyi ki var” dedirten filmlerçektiler. Eðer bir parça sanat muamelesine layýk görülüyorsa sinema, televizyonkarþýsýnda ticari rekabeti kaybettiði bu yýllar sayesindedir.Ancak, Vietnam iþgali ve direniþinin yarattýðý atmosfer, bir kez dahabastýrýlanýn geri dönüþünü saðladý. Sadece savaþ karþýtlarý deðil, siyah haklarýiçin de büyük kitleler sokaklarý dolduruyordu. 1968, devrimin ruhunubir kez daha ayaða kaldýrdý. Tekeller, büyük bütçeli filmler için yenidensinemalara yöneldiler. Karþý-devrim bir kez daha sinema salonlarýndakirolünü oynamalýydý. Ama nasýl? Bu kez karþýlarýnda devrimin taze baharhavasýyla bilinçlenmiþ, uyanmýþ bir kitle bulunuyordu. Fantastik filmler,örneðin büyük felaket filmleri giþelerde yan yatýyordu. Çeliþkileri bastýramayan,saklayýp gizleyemeyen sistem, bu kez onlarý allayýp pullamaya,soyut söylemlerle altýný boþaltmaya, sorunlarýn esas kaynaðýný sisler içindebýrakmaya çabalayacaktý. Sinemada “sinizm” dönemi baþlýyordu ve buonun en uzun soluklu dönemi olacaktý.Sinema endüstrisinde egemen olan sinizm, þu dört yönetmene çok þeyborçludur. Francis Ford Coppala, Martin Scorsese, George Lucas ve StevenSpielberg. Dördü de hemen hemen ayný dönem içinde sinemaya atýlmýþ, ilkönemli çýkýþlarýný 70’li yýllarda yapmýþlardý. Tüm kariyerlerini, sinizmikitlelere taþýma çabalarýna borçlular. Bu yönetmenler, sistemin açýða çýkanbütün semptomlarýný, travma biçiminde kendini ele veren çeliþkilerini, sonderece soyut bir ahlakçýlýkla, ya da tarafsýz gözlemcilik bahaneleriylesüslemeye, bahaneler bulmaya özen gösterdiler. Bu yüzden onlarýn modasýbir türlü geçmedi. Sinema endüstrisindeki egemenliklerini sürdürebilmelerininaltýnda yatan neden budur.70’li yýllarda kitleler kapitalist sistemin haydutça sonuçlarýna, savaþa,ýrkçýlýða, mafyatik yozlaþmaya karþý çýkmaya baþlamýþlardý. Tekelci sinemayadüþen görev, suçun övgüsüne giriþmekti. 30’lu yýllarda çevrilen çeteve suç filmlerinde alenen aþaðýlanan, ahlaki çürümüþlüðün kaynaðý olarakgösterilen ve bu yolla sistemin makul, yasalara boyun eðen insanýný yüceltensinema, bu kez tam tersi bir yola giriyordu ve adeta: “Tamam benkötüyüm, ama sor bir niye kötüyüm?” dercesine piþkinlik içine girecekti.Suça övgü, Arthur Penn’in 1967 tarihli Bonnie ve Clyde <strong>filmi</strong> ilebaþlamýþtý ve George Roy Hill’in Sonsuz Ölüm (Butch Cassidy veSundence Kid, 1969) <strong>filmi</strong>yle ciddi bir sürat kazanmýþtý; bundan böylesuçlular son derece yakýþýklý ve çarpýcý güzelliðe sahiplerdi. Dahasý hepside özünde iyi kalpli insanlar olarak resmedilir. Onlarý suça iten talihsizlikleri,önlerine geçemedikleri kaderleri, deðiþtirmeye güçlerinin yetmediðiolaylardý.Ancak, suça övgünün zirvesini Francis Ford Cappola yapacatý. GodFather (Baba) I ve II (1972, 1974) suçu bir kadere deðil, hayatta kalmabecerisine, baþarý hýrsýna, zenginliði ve refahý yakalamanýn ve bu konudason derece kararlý olmanýn sonucuna baðlandý. Godfather’ýn baþkarakterisavaþ kahramaný madalyalý Michael Carleone babasýnýn intikamýný almakiçin acýmasýzca kan döküyorsa; aileyi ve de kurumlarý ayakta tutmak içinmafyanýn en kanlý kurallarýný uygulamaktan çekinmeyen bir Don47Sesli Sinemanın Doğuşu1927'ye kadar filmlerbütünüyle sessizdi. Konuşmalar<strong>filmi</strong>n akışına kısa aralıklarla kesintiyeuğratan yazılarla veriliyor, filmpiyano, keman ya da bir pikaptançalınan müzik eşliğinde gösteriliyordu.Yaklaşık 6.000 kişi alan bazıbüyük sinema salonlarında belli birfilm için özel olarak bestelenmişmüzik parçasını çalan 40 kişilikbüyük orkestralar bulunuyordu.Film seslendirme çalışmaları ise1906'dan beri sürüyordu. İlk seslifilm 1927'de çekilen, şarkıcı AlJolson'un oynadığı Caz Şarkıcısı'dır.Sesli sinemanın ortaya çıkışıyla birlikteizleyici sayısında büyük bir artışoldu. ABD'de sinema sanayisi kısasürede sesli sinema <strong>tek</strong>nolojisinegeçti. Yapımcılar stüdyolarını elektronikses kayıt aygıtlarıyla donattılar,sinema salonlarına büyük hoparlörleryerleştirildi. 1930'lardan başlayaraktüm filmler sesli olarak çekilmeyebaşlandı. <strong>Sanat</strong>çıların kendisesini kullanması bazı zorluklar getirdi.Bazı oyuncular ezberlemektegüçlük çekiyor, ABD'li olmayanoyuncular İngilizce'yi aksanlakonuşuyor ya da sesle görüntüarasında uyum sağlamadığı oluyordu.Bu nedenlerden ötürü sinemadabu dönem de ağırlık olarak tiyatrooyuncuları yer alıyordu.Japonya'da filmlerdeki konuşmalarbenşi adı verilen anlatıcılarla iletilirdi.Bazı anlatıcılar öylesine başarılıydıki, adları oyuncularla birlikteyazılırdı. 1940'lara kadar sürdürülenanlatıcı geleneği Japonya'da seslisinemaya geçişi geciktiren başlıcanedenlerden biri oldu.


esli sinemanın ilk yıllarındaSyönetmenlerin çoğu konuşmalaragereğinden çok ağırlıkvererek, görüntüyü ikinci planaattılar. Oysa ses ve konuşmalarınasıl işlevi görsel anlatımın etkisiniartırmaktı. Ses öğesini görselanlatımın tamamlayıcı ve güçlendiricibir parçası olarak kullanmayıbaşaran ilk yönetmen Fransız ReneClair oldu. Clair'in Milyon adlı <strong>filmi</strong>bu uygulamanın en yetkin örneklerindenbiriydi. Sesli sinema oyunculukalanında önemli değişikliklereyol açtı. Sessiz sinemanın abartılı elkol hareketlerine dayanan üslubutümüyle anlamını yitirdi. Sesingörüntüye uygunluğu, oyunculuktadoğallık ve yalınlık önem kazandı.Sonuçta sesli sinema kendi yıldızlarınıyarattı. Hollywood filmlerinderol alan Clark Gable, JamesCagney daha önce Alman sinemasındaadını duyuran MarleneDietrich, çocuk oyuncu ShirleyTemple ve sinema tarihinin efsanekadını İsveçli Greta Garba gibi yıldızlarün kazandı. Aynı dönemdeçocukların severek okuduğu veizlediği Miki Fare'nin yaratıcısı WaltDisney ilk sesli çizgi filmlerinigerçekleştirdi. Dönemin önde gelenyönetmenleri John Ford, HowardHawks, Frank Capra, GeorgeCukar ve Orson Welles özgünüsluplarıyla sinema sanatına önemlikatkılarda bulundular. 1930'lardaİngiltere'nin yetiştirdiği önemliyönetmenler Anthony Asguith vegerilim filmlerinin babası sayılanAlfred Hitchcook'tu. 1933'teAlexander Karda ünlü aktör CharlesLaughton'un oynadığı KadınlarCelladı <strong>filmi</strong>yle tarihsel konulu filmgeleneğini başlattı.Carleone’ye dönüþüyorsa, kendi yaþam tarzýný korumak adýna Vietnam’dainanýlmaz vahþete giriþen ABD’yi kim suçlayabilirdi?Cappola’nýn suça övgüde vites yükselttiði noktada, bayrak MartýnScorsese’nin eline geçti. Mean Street’le (1973) suçun övgüsüne orta düzeyuyuþturucu satýcýlarýndan baþlayan Scorsese, suçun kaynaklarýna inmeyineredeyse tamamen bir kenara koyup, iþleniþ biçimine yani açýk þiddetingösterisine odaklanmýþtý. 1976 tarihli Taxi Driver (Taksi Þoförü) ona asýlbüyük þöhreti saðlayacaktý. Senaryosu, film endüstrisinin en gerici, ensaðcý adamý olarak ünlenen Paul Scrader’e ait olan bu filmde yýldýzý adetapatlama yapan Robert De Niro, Vietnam sonrasý travmatik bozukluklardanmuzdarip Travis Bickle’a hayat verir. Geceleri uyuyamadýðý için taksicilikyapan Travis, þehrin hayat kadýnlarýyla, pezevenkleriyle, alkolikleriyle,yani gece yarýsýndan sonra ortaya çýkan þehrin tüm tortusuyla haþýr-neþirolur. Travis, soðuk, yalnýz, sevdiði kadýný porno filme götürecek kadarodun kafalýdýr. Ve yaþadýðý hayal kýrýklýklarýyla, önce sokaðýn küçük suçlularýna,sonra da büyük suçlular olarak gördüðü politikacýlara savaþ açar.Martin Scorsese, olaðanüstü antipatik Travis Bickle’ý suça, uyuþturucuya,fuhuþa ve yozlaþmýþ politikacýlara savaþ açmanýn da ne denli anlamsýzolduðuna dair seyircide ciddi þüpheler uyandýrmak için kullanýr. Sistemekarþý çýkanlar, Travis gibi davranýþ bozukluðu gösteren hastalaraindirgenir. Suç ve karþý-suç…. Her ikisi de büyük anlamlardan yoksun,ahlaki sýnýrlarý belirsiz ise, geriye ne kalýr? Þiddet, sadece pornografik birþiddet. Scorsese, Coppola’nýn baþlattýðý iþi bitirir. Suç kadar suça karþýsavaþanýn da ahlaki düsturlarý yoktur. Öyleyse, geniþ kitlelere kalan, oturupseyretmekten ibarettir.Cappola, Godfather’la suça ve mafyaya karþý baþlattýðý sinizmi, savaþakarþý da sürdürür. Ne yazýk ki, halen daha “en önemli savaþ karþýtý film”etiketiyle pazarlanan “Apocaliypse Now” (Kýyamet, 1979) <strong>filmi</strong>ninsenaryosu, adý açýkca faþiste çýkmýþ John Milliusa aittir. Bu adam, Reaganve Bush dönemlerinde en azgýn savaþ politikalarýnýn sinema sektörüncedes<strong>tek</strong>lenmesi için Beyaz Saray’da aðýrlanýp özel görev biçilen birkaçsinemacýdan biridir. Böyle bir senaristin elinde þekillenen Kýyamet,Vietnam’daki akýl almaz þiddete adeta “medeniyetler çatýþmasý” kýlýfýgeçirir. Filmin temel aldýðý kitap, Joseph Conrad’ýn 1902 tarihli KaranlýðýnYüreði adlý romanýdýr. Bu romanýn seçimi bile baþlý baþýna, sinizminölçütüdür. Söz konusu romanýnda Conrad, Afrikayý acýmasýzca sömürenAvrupa emperyalizmini nesnel bir tutum adýna suçlu ilan etmekten kaçýnýr.Ve dahasý “insanlar anlamadýklarý þeylerden korkarlar” bahanesiyle, Afrikakabile kültürünün Avrupalý için büyük bir korku ve kaçýnýlmaz þiddetinkaynaðý olduðu tespiti yapýlýr. Coppola ve Milius, Conrad’ýn bu tavrýnýtümüyle benimser. Böylece ABD’nin Vietnam’daki iþgali, Yanki albayKurtz’u (bir kez daha Marlon Brando, yarý kapalý gözleriyle aldýrmazlýðýn,umursamazlýðýn tanrýsý) kendilerine tanrý ilan eden vahþi kabileler ile,köyler napalme boðulurken yüksek sesle Wagner dinleyen kovboy þapkalýsubaylarýn þiddette sýnýr tanýmayan çatýþmasýna indirgenir. Mesaj açýktýr:Evet, Vietnam gerçekten korkunçtu, insanlarýn ruhunda onulmaz yaralaraçtý, fakat yapacak bir þey yok; kültürler birbirine bu kadar uzak veyabancýyken, olur böyle þeyler.Ayný kuþaðýn bir baþka “dahi” yönetmeni George Lucas olacaktýr. StarWars serisiyle son derece büyük bir ticari baþarý elde etmekle kalmayacak,bütün acýmasýzlýðýyla dünyanýn baþýna çöreklenen evrensel çapta sorunlarý,ergenleþtirme, yani basit bir bilgisayar oyununun karikatür karakterlerineyüklenen “iyilik-kötülük” düzeyine indirgeme iþi, onun olacaktýr.48


70’li yýllarýn son yarýsýydý, Vietnam’daki devrimci zaferin artçý þoklarýdevam ediyordu, Filistin sorunu dünyanýn gündemine girmiþti. Petrolkrizi inanýlmaz bir yoksulluk (özellikle ABD kýrsal kesiminde) yaratmýþtý;feminist hareket kadýn sorununu sokaklara taþýmýþ, iþçi grevleri ardý ardýnapatlak vermiþ, sömürgelerde ulusal devrimler sýraya girmiþti. Lucas’ýn StarWars’ý (1977) tüm bu sorunlara basit cevaplar bulacaktý. Filmin baþýnda,kötülüðü evrenin karanlýk gücünden (okurken ya da yazarken, böyle birþeyin saçmalýðý çok daha iyi anlaþýlýyor da, sinemada izlerken insan bu saçmalýðýpatlamýþ mýsýr gibi yutabiliyor) kaynaklanan Darth Wader’a karþýisyan bayraðý açan yalnýz prensesin kaçýþ öyküsünü izleriz. Evet, bir prenses;demek ki aristokratik ayrýcalýklar ezelden, ebede evrenseldir. Ve birisyanýn baþýna kadýný yerleþtirerek Lucas, feministlerin önüne sokaðý uzatmýþoluyor. Aslýnda film, 50’li yýllarýn kovboy filmleriyle Hýristiyanlýðýnçýkýþýný konu alan tarihi melodramlara çok þey borçludur. Bu filmlerdekijanrlar (kalýplar) olduðu gibi, galaksiler arasý platforma taþýnmýþtýr.Filmin “kovboy” karakteri, onlar gibi sert, kaba, ama dürüst ve mertHan Solo’dur (Harrison Ford). Kovboy filmlerinin “ehlileþtirilmiþKýzýlderili”si bu kez Chewbocca adlý goril azmanýdýr. Evrensel barýþýnkoruyucularý (Ýsa’nýn havarilerine atfen) olan Jedi þövalyeleri, tarihi melodramlardanfýrlayýp gelmiþlerdir. Bu arada seyirci, Dart Wader’ýn askerlerininyüzünü hiç göremez. Ýnsan olduklarýndan asla emin olamazsýnýz, buyüzden, <strong>filmi</strong>n iyi karakterleri tarafýndan ýþýn tabancalarý ve ýþýn kýlýçlarýylaadeta soykýrýma uðrayan bu askerler, video oyunlarýnýn, vurulup yokolduktan sonra yalnýzca skor tabelasýnda bir rakam olan sanal karakterlerhaline bürünüverir. Ýnsansýzlaþtýrýlan, monitörün bir tarafýndan anidenoyuna dahil olup, yine ayný hýzla yok olarak sadece bir doneye, bir veriye,bir skora dönüþüveren bu karakterler sayesinde savaþ ergenleþtirilmiþtir.Onar onar düþüp ölen ve baþroldeki oyuncularca adeta kýyma gibidoðranan o askerlerden hemen hiç kan akmaz. Ýzleyenler, savaþýn þiddetinedair tümüyle duyarsýzlaþtýrýlýr.Bütün bu kýyýmýn, acýmasýz þiddetin nedenine dair cevapsa, oldukçabasit, ama bir o kadar da mantýksýzdýr. Darth Wader, evrenin karanlýk enerjisinitemsil ediyordur, Jedi Þövalyeleri de aydýnlýk evren enerjisini…Öylesine soyut ve insani-toplumsal gerçeklerden öylesine kopuk birbahanedir ki bu, ancak dinsel sofuluðun boyuneðiþiyle kabul edilebilir.Kaynaðý belli olmayan bir kötülük; hangi çýkarlara, gerçek yaþamda hangiiliþkilere dayandýðý belli olmayan bir iyilik; olsa olsa, kilise korolarýna yada kuran kurslarýna yazýlan ergenlerin kavrayýþýna hitap edebilir.George Lucas’ýn sinizmi, en ciddi sorunlarý “ergenleþtirme” idi.Tekeller, bu dahi iletiþimcinin (kusuruma bakmayýn, sinemacý demeyedilim varmadý) nasýl bereketli bir yol açtýðýný hemen kavradýlar. 1980’lerher yönden bir “teerage” (ergen) dönemi olacaktý. 68 gençliði ciddi veevrensel sorunlarý kendine dert edinmiþti ama onlarýn küçük kardeþleri, 13-19 yaþlarýn ergenlik bunalýmlarýna kafayý takmalýydý. Dahasý tüm toplum“hiç büyümeyen çocuklar” haline getirilmeliydi. Bir yandan ergenbunalýmlarýn resmigeçit yapmadýðý gençlik filmleri patlamasý yaþanýrken,öbür yandan hem çocuklara, hem de büyüklere hitap ettiði söylenen filmlerfuryasý baþladý. E:T., Geleceðe Dönüþ, Hayalet Avcýlarý, Star Warsdizileri, hem ticari bir uyanýklýðý (çocuklar ancak anne babalarýyla sinemayagirebiliyordu, yani her filme ayný aileden en az üç bilet alýnýyordu),hem de “içindeki çocuðu hiç büyütmeyen” yetiþkinler hedef alýnýyordu.Sinemanýn resmettiði dünya, giderek, Baudrillar’ýn ifade ettiðisimülasyonlara dönüþmekteydi. Bilgisayar oyunlarýnýn sanal þiddetine49ransa'da sesli sinema ReneFClair, Jean Vigo ve JeanRenoir'ın filmleriyle doruğaulaştı. Vigo, Hal ve Gidiş Sıfır veI'Atalante gibi şiirsel üslubu ağırbasan filmler yaptı. Gerçekçiliği vegüçlü anlatımıyla dikkati çeken JeanRenoir'ın 1937'de tamamladığıBüyük Aldanış savaş karşıtı bir filmdi.Bundan başka Hayvanlaşanİnsan ve Oyunun Kuralı gibi önemliyapıtları da vardır. Almanya'dasinemacılar 1930'ların başlarındabazı güzel filmler çektiler. Ne var ki,Naziler'in yönetime gelmesi birçoksinemacının çalışma olanağını yoketti.1930'ların aynı zamanda <strong>renk</strong>lisinemaya geçiş dönemi oldu.Üç temel <strong>renk</strong> kullanımınadayanan ve technicalar adıyla bilinen<strong>renk</strong>lendirme yöntemi ilk kezWalt Disney'in Üç Küçük Domuzadlı çizgi <strong>filmi</strong>nde kullanıldı.Disney'in ilk uzun metrajlı <strong>renk</strong>li<strong>filmi</strong> 1937'de tamamladığı PamukPrenses ve Yedi Cüceler'dir.


ABD1950'lerde ABD'nin önemlifilmleri arasında George Stevens'ınVadiler Aslanı ile Elia Kazan'ınNew York'ta yoksul işçi çevrelerininve rıhtım gangsterlerinin yaşamınıanlatan Rıhtımlar Üzerinde'si sayılabilir.Ünlü yönetmen AlfredHitchcook özellikle banyodaki solukkesici cinayet sahnesiyle tanınanSapık adlı gerilim <strong>filmi</strong>ni aynıdönemde çekti. Ne var ki, savaşınsonunda ABD sineması,kös<strong>tek</strong>leyen, tutucu hükümetin filmlereuyguladığı yoğun sansürle birlikte"Hollywood 10'ları" olarakanılan sekiz senaryo yazarı ve ikiyönetmenin kara listeye alınmasıoldu. Bir ihbar salgını başlamıştı. Pekçok sanatçı ABD'ye karşı yıkıcı etkinliklerdebulunmak ve komünistolmakla suçlandı. Suçlananlararasında bulunan Charlie Chaplin,büyük bir beğeni kazanan SahneIşıkları'nı yaptığı yıl ülkeyi terketti.Yapımcılar izleyiciyi yeniden sinemasalonlarına çekebilmek için <strong>tek</strong>nolojikyeniliklerden yararlanmayaçalıştılar. Özel gözlüklerleizlendiğinde üç boyutlu görüntü etkisiyaratan filmler ilk kez o dönemdeortaya çıktı. Bu buluşun beklenenbaşarıyı sağlayamaması üzerine,sinemaskop adı verilen büyükgörüntü uygulamasına geçildi.Görüntünün eninin, boyunun 2,5katı olarak verebilen sinemaskopfilmler izleyicileri yeniden salonlaraçekmekte başarılı oldu. ABD'de artarda Oklahoma, yeniden çekilenOn Emir ve Ben Hür gibi tarihsel vedinsel konulu filmler, müzikaller,Western'ler çekilmeye başlandı.Bunlar çok sayıda oyuncunun vegösterişli dekorların kullanıldığı masraflıyapımlardı. Sinemacılar buçabalarına karşın, 1950-60 arasındatelevizyonun hızla yaygınlık kazanması,sinema izleyicisinin önemliölçüde azalmasına ve büyük film şirketlerininçökmesine neden oldu.Bu durum sinemacıları büyük birarayışa yöneltti. 1960'ların sonlarınadoğru ABD'de Arthur Penn, SamPeckinpah, Robert Altman, Dennisalýþtýrýlan ergenleþtirilmiþ yýðýnlar, 90’lý yýllarýn action (aksiyon) filmlerinibeslediler. Bu filmlerdeki iyilik ve kötülük, Star Wars’ýn sunduðu soyutluklarýydýfakat bu kez, kötülerin yüzü görünüyordu. Önce göðe yükseltilen vemutlak bir kavram haline getirilen kötülük, þimdi yaðmur misali yeryüzünegeri dönerken, artýk kötülüðün kaynaðý sorulmaz, ya da umursanmaz olmuþtu.Bu yüzden, action sinemasýnda yüzü görünen kötüler, çok daha güçlü bir“ideograf” yaratýyorlardý. Sistem, kötülüðü ideograflarý olarak sunduðuHispanikleri, Siyahlarý, beyaz ýrkýn estetize edilmiþ kurbanlarý kýlarken, kanperdeyi boydan boya kaplýyordu. Adeta perdenin dýþýna taþan muazzam patlamalarýndibinde kýlý bile depremeyen, cool tavrýný bozmayan Bruce Willes,Schwarzenegger, Nicolas Cage, ud, umursamazlýðýn, boþvermiþliðin, büyükanlatýlara inançsýzlýðýn þiþkin pazulu oyuncaklarýydý ve hepsi de soyut iyiliðinkusursuz temsileriydi. Umursamazlýðýn bu derece kusursuz bir iyilikolarak resmedilmesi Baudrillard’ýn uyarýlarýný hatýrlatýyordu.21. yüzyýl, 11 Eylül provakasyonuyla açýldý ve dünya bir kez daha,emperyalist çýkarlarýn sebep olduðu savaþlarýn dehþetiyle sarsýldý. Actionsinemasýnýn pazulu kahramanlarý, dünyayý kurtarmak adýna, dünyanýn enyoksul ülkesini iþgal edince, yeterince alkýþ sesi duyamadýlar. Bu filmlerinyaratmaya çalýþtýðý umursamazlýk, belli ki geniþ kitlelere fazla sirayetetmemiþti, sokaklar savaþ karþýtlarýyla dolup taþýyordu. Tekellerin sinemasýbu kez Yüzüklerin Efendisi ile insanlýða, dehþet dolu kaygý ve gelecekendiþesinden, kusursuz bir fantezi ve kaçýþ imkaný sunuyordu. Roman’ýnyazarý, Ýngiliz sömürge ordusunda subaylýk yapmýþ Tolkien’di ve kendisiromaný yayýmladýðýnda açýkça ýrkçýlýkla suçlanmýþtý. Bu haliyle roman,Busch’un “medeniyetler çatýþmasý”na iyi bir kostüm olacaktý.General Electric (savaþýn en azgýn des<strong>tek</strong>çisi <strong>tek</strong>el), sahip olduðu NewLine Cinema’ya, Yüzüklerin Efendisi üçlemesi için, boþuna 300 milyondolar ayýrmamýþtý. Bu seferki savaþ, sadece ABD’ye ait olmayacaktý. Bush,3. Dünya Savaþý için geniþ bir sermaye ittifaký arýyordu. Týpký ölümsüz veBayan Elfler ile, Hobbitlerin ve cüce Gýmliler ile orta dünya krallýðýnýn, safkötülüðün temsilcisi Sauron’a karþý ittifaký gibi. Yüzyýllar öncesinedayanan, kadim bir savaþtý bu; saf kötülüðün, saf iyilikle savaþý. StarWars’ýn beyaz kostümlü, maskeli askerlerinin yerini bu kez yerin altýndayaþayan, bir anne-babadan deðil, çamur gibi bir kozadan doðan korkunçbiçimli yaratýklara býrakýyordu. Perdeye kan sýçrayabilirdi yani. Filmde safkötülüðün temsilcisi Sauron, her yeri gören kocaman bir göz biçimindeperdeye getiriliyordu. Lucan’ýn psikonalitik evreninde “Büyük Ö<strong>tek</strong>i”ninyerini dolduran Sauran, soðuk savaþ yýllarýnýn kaba propaganda söyleminde,CIA maaþlý yazar George Orwell’ýn “Büyük Birader”ý, yani sosyalizmdi.Genç kuþaklar için deðil ama soðuk savaþýn söylemlerine, ideograflarýnaaþina daha yaþlý kuþaklar için, bu savaþýn gerçek hedefi faþ ediliyordu. Finalsahnelerinden birinde, savaþýn en kritik anýnda yenilgiyi zafere çevirenaskerlerin, “lanetlenmiþ ölüler ordusu” oluþu, her ne kadar bir saçmalýk veaptallýk zirvesiyse, göndermede bulunduðu gerçeklik o denli manidardýr.Lanetliler ordusu, geçmiþ savaþlardan kalma dýþlanmýþ askerlerdi.Vietnam’ýn, Cezayir’in cellatlarý bir zamanlar kendi toplumlarýnýn vicdanlarýndabile mahkum edilmiþlerdi. Ama þimdi, her þeyi belirleyecek bu sonbüyük meydan muharebesinde, geçmiþ günahlar temize çýkmalýydý, savaþancak o aforoz edilmiþ günahlarýn arenaya davetiyle kazanýlabilirdi. GeneralElectric’in <strong>filmi</strong>nden de ancak böylesi bir sinizm, böylesi bir vahþet çaðrýsýbeklenebilirdi.50


ÞahikalarTekellerin sinemasý, tarihi boyunca karþý devrimci propagandaaygýtý gibi çalýþtý, gerçekleri çarpýttý, tarihi yeniden yazdý, kapitalizminiðrenç çýkarlarýný allayýp pulladý. Bu amaçla binlerce film çekildi. Bunlararasýnda, karþý-devrimci propagandanýn þahikasý diyebileceðimiz birkaçtanesine özel olarak deðinmek gerek.Tekellerin karþý devrim propagandasýnda pek az film, 1962 tarihliMançuryalý Aday (Mancurian Canditate) <strong>filmi</strong>nin kabalýðýna neredeysekendi kendisiyle dalga geçecek bir paranoyaklýk noktasýna eriþebilmiþtir.John Frankanhelmer’ýn yönettiði film, Kore savaþýyla açýlýr. Bir grup Yankiaskeri kaçýrýlýr. Çinli ve Sovyet doktorlarýn elinde hipnotize edilerek, telefondasöylenecek parola sözcükler ile robotik bir ölüm makinesine çevrilir.Hipnoz sahnesi <strong>tek</strong>elci sermayenin sosyalizm hakkýndaki en iðrenç çarpýtmalarýnýnözeti gibidir. Hipnoz altýndaki Yanki askerler kendilerini çokgüzel bir çiçek bahçesinde son derece zararsýz ve de sevimli yaþlý teyzelerleçay içiyor sanýrlar. Komünizmi bir beyin yýkama, sosyalist sisteminmutlu kalabalýklarýnýn da bir hipnotizma olduðunu öne sürmek bile yeterinceaptalcayken, bu katlanmasý zor sahne, kaba ve de aptal propagandanýnbir zirvesidir. ABD’ye bir kahraman gibi dönen askerleri orada, yönetimedahi sýzmýþ komünist iþbirlikçi ajanlarý beklemektedir. Bu iþbirlikçilerdenbiri de subaylardan birinin sadist ruhlu (ensest bir ilgiye dair imalar dakatýlmýþtýr hikayeye) annesidir. Komünist paranoya, aile içine dek iþlenir.Ama bir noktadan sonra ipin ucu kaçacak, maskeli baloya iskambil kaðýdýkýlýðýnda gelen sevgili (meðer o kaðýt, parolalardan biridir) ve sonrasýndayaþananlar, <strong>filmi</strong>n ciddiyeti konusunda en sofu izleyiciyi bile þüpheyedüþürecektir. Final sahnesinde, hipnoz altýndaki asker, talimatlarý yerinegetirir ve ABD baþkanýna suikast düzenler, fakat son saniyede eli tetiðe gitmez.Çünkü karþýsýnda ABD baþkanýdýr, herhangi biri deðil. Ve her baþkangibi, en derindeki Amerika’ya baðlýlýðý, temizliði, dürüstlüðü temsil etmektedir.Bu duygu öylesine derindir ki, hiçbir komünist hipnoz, bu çelikçekirdeðe sýzamaz. Amerikalý baþkanlar, komünizm hayaletinin en keskinilaçlarýydý. Öyleyse, kulak verin ABD baþkanýna:Mancuryalý Aday soðuk avaþ yýllarýnýn bir <strong>filmi</strong>ydi ve 70’li yýllar“detant”, yani ABD-SSCB arasýndaki nükleer gerilimin yumuþatýlmayaçalýþýldýðý yýllar oldu. Bu yüzden karþý-devrimin propagandasý, MancuryalýAday denli kaba biçimde yapýlamazdý. Çekoslavakya’da çektiði filmlerde,her sýradan emekçinin içinde, aslýnda bir üçkaðýtçý, madrabaz yattýðýnýanlatmaya çalýþan Milox Forman, kapaðý Amerikaya atýnca, sosyalizmekarþý salvolarýný bu kez burjuva özgürlük söylemlerinin iki yüzlüðüne sýðýnaraksavuracaktý. Yönetmene pek çok ödül kazandýran Guguk Kuþu (OneFlew Ower Coco’s Nest, 1975), serseri ama özünde sevecen ve iyi yürekli,ama en önemlisi bireysel özgürlüðüne düþkün Mc Murphy (JackNicholson) ile, tüm ömrünü hastalarý rehabilite etmeye adamýþ sadist ruhluve elbette kýz kurusu hemþire (Louise Fletcher) arasýndaki çekiþmeyianlatýr. Ama film asýl derdini, hemþireyle Mc Murphy arasýnda geçen azçok uzun bir diyalogda açýða vurur. Hemþire, tüm akýl hastalýklarýnýn ancaktopluma uyum göstererek, bireyselliði yok ederek giderileceðini öne sürer.Mc Murphy ise bireysel özgürlüðün, eðlencenin asýl tedavi olduðunusavunur. Filmin dramatik yapýsý içinde aykýrý duran, adeta bir yapýþtýrmaizlenimi veren bu sahnede izleyici, gerçekten tartýþýlanýn akýl hastalýðýnýntedavisi olup olmadýðýný kendine sorar. Zaten amaç budur. Filmin buyerinde seyircinin kafasýna belli belirsiz iki seçeneðin gölgesi býrakýlýr. Ve<strong>filmi</strong>n trajik sonunda artýk seyirci hangi seçeneði iþaretleyeceðini bilecek-51Hopper, Stanley Kubrick gibi yönetmenlerHollywood'un cinsellik, şiddet,milliyetçilik gibi konulardaki kalıplaşmışsinema anlayışının dışınaçıkan filmler yaptılar. Yeni, değişiküsluplar ve <strong>tek</strong>nikler kullandılar.Gençliğe yönelik bu filmler sinemayagençleri kazandırdı. SydneyPollack'ın 1929 Büyük DünyaBunalımı'nın insanların üstündeki etkisiniçok çarpıcı bir biçimde yansıtanAtları da Vururlar, Arthur Penn'inBonnie ve Clyde, Stanley Kubrick'in2001: Uzay Yolu Macerası, SamPeckinpah'ın Kahraman Binbaşı ileVahşi Belde gibi etkileyici filmleriekrana geldi. 1970'lerde ve1980'lerin başlarında son derece etkileyicises ve görüntü efektlerinin kullanıldığıheyecan dolu serüven ve bilimkurgufilmleri çekildi. GeorgeLucas'ın Yıldız Savaşları ile StevenSpielberg'in insanlara saldıran dev birköpekbalığının kovalanmasını konualan gerilim <strong>filmi</strong> Jaws, KutsalHazine Avcıları ve dünya dışındanbir yaratıkla çocukların kurduğudostça ilişkiyi anlatan E.T. adlı filmlerigişe rekorları kırdı ve olumlueleştiriler aldı. ABD'de o dönemdeçekilen filmlerin maliyeti inanılmazboyutlara ulaştı. Sözgelimi 1987'debir <strong>filmi</strong>n ortalama maliyeti yaklaşık18 milyon dolardı. Bu tür filmlerinyanı sıra Robert Altman, MichaelCimino, Francis Ford Coppola,Martin Scorsese ve Milos Formangibi yönetmenler toplumsal sorunlarıkonu alan filmler çektiler. BunlardanAltman'ın savaş karşıtı komedisiCephede Eğlence, Cimino'nunVietnam Savaşı'nı konu alan Avcı,Scorsese'nin ABD'de şiddete yönelikeğilimi ele alan Taksi Şoförü,Coppola'nın Baba ve Kıyamet,Forman'ın Guguk Kuşu adlı filmlerianmaya değer yapıtlardır.


II. EmperyalistPaylaşım Savaşı Yıllarıavaş yıllarında sinema dünyasıSbüyük bir durgunluk yaşadı.Genellikle savaşı değişik yönleriyletanıtmayı ve cephedeki ordularamoral vermeyi amaçlayan filmlerçekildi. Dönemin başlıca önemlifilmleri ABD'de Frank Capra'nınNeden Savaşıyoruz adlı belgeselpropaganda dizisi, Orson Welles'inbir basın kralının yaşamı üzerinekurulu başyapıtı Yurttaş Kane veJohn Ford'un Gazap Üzümleri ileTay Garnett'in Postacı Kapıyı İkiDefa Çalar adlı yapıtlarıydı.İngiltere'de aynı dönemde NoelCoward'ın senaryosunu yazdığıKısa Görüşme ve Denizler Hakimigösterime girdi.SSCB'de AyzenştaynAleksandr Nevski ve Korkunçİvan'ı, Sergey ve Georgi VasiliyevÇapayev'i çektiler.tir. Mc Murphy elektro þok tedavisine sokulur, beyni adeta kavrulur. Amao diðerlerine benzemez, sulanmýþ ve kavrulmuþ bir beyinle, bir robot gibiyaþamayacaktýr. Ya burjuva özgürlük, ya ölüm! Filmde dramatik yapý soyutbir özgürlük söylemiyle kuþatýlmýþtýr, senaryonun çatlaklarýna serpilenmesaj pek az fark edilir. Ama seyirci, Mc Murphy’nin acýlarýyla duygusalolarak sarsýlýrken bu anda baskýlanan mantýk dizgesine, <strong>filmi</strong>n asýl mesajýsessiz sedasýz yerleþir. Tabii, yönetmenin istediði, hedeflediði budur.Seyirciyi elektro þokla uyuþturmaya çalýþan, <strong>filmi</strong>n yönetmeni MilosForman’dir asýl.80’li yýllar boyunca bizzat çektiði ve yapýmcýlýðýný üstlendiði onlarcafilmle “teerage” döneminin tartýþmasýz kralý olan Spielberg, 1993 tarihliSchindler’ýn Listesi <strong>filmi</strong>yle son derece ciddi ve de olgun olabileceðinikanýtlamýþtý. Film, <strong>tek</strong>elci sinemanýn sinizm doruklarýndan biri olmaklayetinmez, Nazi faþizmini bir günde geçti misali çöle salarken, arka kapýdaniçeri aldýðý faþizmin sýnýf temeline kaybettiði itibarý iade etmeye soyunur.Bu film sol gösterip sað vurmakta öyle baþarýlýdýr ki, halen daha kimisosyalist kültür merkezleri, Schindler’in Listesi’ni anti-faþist film kategorisindenseyircisine izletebilmekte.Spielberg, <strong>filmi</strong>n en baþýnda bizi rüþvetçi, düzenbaz, yozlaþmýþ biriþadamýyla, bay Oscar Schindler’le tanýþtýrýr. Elinde beþ kuruþ sermayesiyokken, kurnazlýðý ile hem Nazi partisinden nüfuzlu dostlar edinir, hem degettolara kapatýlmýþ zengin Yahudilerle anlaþýp onlarýn paralarýný yatýrýmaçevirir. Yönetmen Spielberg, Oscar Shindler’i bize ideal bir tipleme olaraközellikle sunmaz, çünkü seyircinin Shindler ile birebir özdeþlik kurmasýnýistemez. Böylece seyirciyi “nesnel” konuma yerleþtirir. Evet, Shindler birburjuvadýr, sömürücüdür, eþini aldatýr, sekreterlerini fiziksel güzellik kýstasýnagöre iþe alacak kadar þehvetli bir züppedir. Ama, der Spilberg, bütünbunlara raðmen, o sömürücü ruhunun derinliklerinde bir insandýr, vicdansahibidir. Filmin can alıcý sahnelerinden birinde, Nazilerin Yahudi gettosundakikatliamýna þahit oluruz. Shindler bir at gezintisi sýrasýnda sahneyitepeden izler. Ama onun gözü sadece <strong>tek</strong> bir þeye odaklanýr. Filmin siyahbeyazgörüntüleri ortasýnda kýrmýzý paltosuyla yürüyen, sevimli mi sevimlisarýþýn bir kýz çocuðudur bu. Shindler’le birlikte kamera da bu kýrmýzýpaltolu küçük kýzýn peþine düþer. Çevrede yaþananlar tam bir can pazarýdýr,duvara sýralanan insanlar kurþuna dizilir, evler ve ihtiyarlar ateþe verilir,süngülerle çocuklar deþilir, ancak Shindler sadece o kýrmýzý paltoya odaklanmýþtýr.O an, vicdanýn en derin yerindeki son kýrýntýnýn harekete geçtiðiandýr. Bu sahneden sonra <strong>filmi</strong>n Shindler’i sunuþu kulvar deðiþtirir.Sömürücü burjuvanýn yerini, þimdi fabrikasýnda çalýþýyor görünerek toplamakamplarýnda ölümden kurtaracaðý Yahudilerin listesini hazýrlayanShindler alýr.Bu nasýl bir tesadüftür ki, <strong>filmi</strong>n çevrildiði 90’lý yýllarda, toplama kamplarýndansað çýkabilmiþ binlerce insan, <strong>tek</strong>elci þirketlerin kendilerini oradaölesiye çalýþtýrýp muazzam karlar ettiðine dair bir tazminat davasýný kazanmaküzereydiler. Toplama kamplarýnda <strong>tek</strong>elci þirketler Nazilere, bir insanaen az gýda sunarak en çok sömürüyü elde etmenin optimum noktasýnýbulma deneyleri yaptýrýyordu. Naziler o optimum noktayý bulmuþtu; <strong>tek</strong>kusuru, toplama kampý tutsaklarý bu acýmasýz sömürüye ancak 4 yýl dayanabiliyorve sonuç kesin ölümdü.Spielberg, Shindler List <strong>filmi</strong>yle, iþte bu <strong>tek</strong>elleri temize çýkarmayaçalýþýyordu. Evet, bu insanlar acýmýzca çalýþtýrýlýp sömürüldüler ama <strong>tek</strong>elcibabacýklarýn <strong>tek</strong> derdi, onlarý bir katliamdan kurtarmaktý. Filmin bir sahnesindeShindler, bakanlýkta yüksel düzey bir bürokrata, yeni bir liste sunar.52


Bürokratýn cevabý, Nazi faþizmini az çok bilenler için alçaklýðýn zirvesidir.“IG Farben’e bile sadece 4000 kiþi verebildim” Evet, faþizmin analizinedair yazýlmýþ tüm kitaplarda karþýmýza çýkan bir <strong>tek</strong>el ismidir bu. IGFarben, diðer büyük titanlar Thysen ve Krupp’la birlikte Nazi faþizmininüç temel direðidir. Ama Spielberg bize, IG Farben’in bile toplama kampýndanadam kurtarmak hesabýnda olduðu yalanýný yutturmaya çalýþýr. Faþizm,bu noktada, üzerindeki son lekeden de arýndýrýlmýþ olur. Ve tüm vahþetinsorumlusu olarak geriye yalnýzca Ralph Fiennes’in canlandýrdýðý ruh hastasýNazi subaylar kalýr.Ama Spielberg’’un bize yutturmaya çalýþtýðý herzeler henüz bitmemiþtir.Filmin sonlarýna doðru radyodan þu haber duyulur: “NazilerABD komutasýndaki müttefik güçlere teslim oldular, böylece Rusya’dazafer kazanmýþ sayýldý.” Hatýrlýyor musunuz buna benzer hastalýklý bircümleyi? Evet, hatýrlýyorsunuz, tüm o ilkokul ve lise tarih kitaplarýndakikompleksli cümleyi (I. Dünya savaþýnda Almanlar yenilince biz deyenilmiþ sayýldýk.) Aþaðýlýk kompleksi demek ki evrensel bir dil yaratýyor.Naziler gece apar topar kampý boþaltýrlar ve Yahudi tutsaklar sabahýnolmasýný kampýn kapýsýnda beklerler. O sýrada uzakta bir atlý belirir, sarhoþbir Kýzýlordu askeridir bu, atýnýn üzerinde bile zor durmaktadýr.. “Kýzýlordusizleri toplama kamplarýndan kurtarýyor” diye bir nutuk çeker. Sabýr taþýolsanýz çatlayýp tuzla buz olursunuz. Ýkinci dünya savaþýnda, toplama kamplarýndakikurtarma operasyonlarý da dahil her cephede can veren 27 milyonSovyet yurttaþýna bundan daha acýmasýz, daha alçakça bir küfür, sinematarihi boyunca bulunamaz.Ama durun, alçalmanýn dip noktasý bulunmaz, her zaman daha derinbir alçaklýk bulunur ve Spielberg bu inancýmýzý o son sahnede pekiþtirir.Þimdi sýra en kaba Siyonist iddialarýn sokuþturulmasýnda. Yahudi tutsaklarsorarlar: “þimdi biz nereye gideceðiz?” Sarhoþ atlý cevap verir, “Batý’ya gitmeyin,Doðu’da bizim oralarda da sizi sevmezler, fakat þurada bir köy varoraya yerleþebilirsiniz?” Ne Batý ne Doðu o köy Filistin’dir. Þimdianladýnýz mý <strong>tek</strong>elci sinema endüstrisinin tüm yayýnlarýnda neden bu <strong>filmi</strong>nhep en üst sýralarda tutulduðunu?Spilberg’in “tarafsýzlýk” görüntüsü altýnda en gerici zihniyeti tarihiolaylara sokuþturmasýnýn <strong>tek</strong> örneði bu deðil Munich <strong>filmi</strong> de ayný alçaklýkkuyusunun þahikasýdýr. Film tarafsýzlýk iddiasýndadýr ama kavgayýFilistinliler baþlattý diye haykýran bir sahne ile açýlýr. Filistinli gerillalarMunich Olimpiyat köyünü basarlar ve buradaki Ýsrailli oyuncularý rehinalýrlar. Baskýn sahnesindeki Filistinliler beceriksiz, korkak resmedilir;Ýsrailli sporcular ise cesur, arkadaþý için ölen fedakar insanlardýr. Ýsrailyönetimi bu baskýn, rehin alma ve katliamla sonuçlanan eylemin intikamýnýalmak için özel birim kurar. Spielberg intikam adýna yapýlan bu operasyonlarýsorgulayan genç bir Þin Bet elemanýnýn çeliþkilerine odaklanarakFilistin sorununa güya tarafsýz yaklaþtýðýný öne sürer. Bir tarafta hemenhiçbir þeyleri olmayan Filistinliler, diðer tarafta dünyanýn süper güçleritarafýndan her yönden des<strong>tek</strong>lenen Ýsrail; bu iki eþitsiz güç arasýnda tarafsýzlýkdemek, “yok olsun Filistin” demenin baþka bir þeklidir. Cenin katliamýsýrasýnda Filistinli bir savaþçý kameralara þöyle sesleniyordu: “Dünyanýnbütün namuslu insanlarý bilin ki sonuna kadar savaþacaðýz!” Bu savaþçýyao direnci veren dünyanýn tüm namuslu ve taraf tutan insanlarýdýr; dünyanýnher meydanýnda gururla sallanan Filistin bayraklarýdýr. Spielberg “tarafsýzlýk”adýna <strong>tek</strong>elci sinizmin en alçak zihniyetini seyirciye servis ediyor.Karþý-devrimin þahikalarý sadece Holywood sinemasýna özgü deðil.Fransýz yönetmen Jean Jacques Annaud’u Ayý <strong>filmi</strong>yle çok sevmiþtik.53Lev Vla di mi ro viç Ku le þov1899—1970“Si ne ma da ça lýþ ma ya 19<strong>16</strong>’da,da ha on ye di ya þýn day ken baþ la dým.Re sim öð re ni mi gö rü yor dum ve ya -pým cý Han jon kov be ni ken di stüd -yo su na ka týl ma ya ça ðýr mýþ tý. O gün -le rin çok ün lü yö net men le rin denYev ge ni Ba u er’in bir fil mi nin de kor -la rý ný ha zýr la ya cak tým. Za ten Çar lýkRus ya sý’nda yal nýz ca i ki i le ri ci yö net -men var dý: Ba u er’le bir lik te yap tý ðý -mýz bir kaç film sý ra sýn da a ra mýz dabir dost luk doð du ve on dan çok þeyöð ren dim, ne ya zýk ki Ba u er çok ký -sa bir sü re son ra, 1917’de öl dü. O -nun ar dýn dan, da i ma bir gün yö net -men lik ya pa ca ðým dü þü nü gö re rek,baþ ka yö net men ler i çin de kor ha zýr -la ma ya baþ la dým. Gel ge le lim, in san -lar yal nýz ca <strong>tek</strong> film çek miþ bi ri ol du -ðum i çin ba na gü ven duy mak ta du -rak sý yor lar dý! Bu an la þý la bi lir bir du -rum du: Ben o sý ra lar da i zin ve ril me -yen ve ve ri le mez gi bi gö rü nen birtarz da yö net men lik yap mak is ti yor -dum. Mon taj söz cü ðü nü te laf fuz e -den, ey lem den, si ne ma nýn di na mi -ðin den, si ne ma sa na týn da ger çek çi -lik ten söz e den ilk ki þiy dim Rus -ya’da. O gün ler de tüm bu say dýk la -rým, ger çek ten çok tu haf þey ler miþiz le ni mi bý ra ký yor lar dý. Ba na bir fü -tü rist (sol cu e ði li min de ki bü tün sol -cu la rý <strong>tek</strong> bir kü me de bir leþ tir me le ri -ni sað la yan bir e ti ket) gö züy le bak -mak tay dý lar. Ge ne de 1917’de, E -kim Dev ri mi’nden ön ce Mü hen disPri te’nin Pro je si ad lý bir fil mi yö net -me yi ba þar dým. Bi linç li bi çim de kur -gu ya sa la rý na uy gun o la rak plan la yýpta sar lan mýþ im ge le riy le, mon taj an -la yý þý doð rul tu sun da ya pýl mýþ ilk Rusfil miy di bu.”


Vse vo lod Pu dov kin1893—19531893’de, Dov jen ko’dan bir yýl,Ay zenþ tayn’dan beþ yýl ön ce doð muþo lan Pu dov kin, Sov yet si ne ma sý nýnilk bü yü lü ku þa ðý nýn en yaþ lý ü ye siy di.Mos ko va’da ki Fi zik ve Ma te ma tikFa kül te si’nde öð re nim gör müþ, cep -he de sa vaþ mýþ (1914-1915), e sir a -lýn dýk tan son ra kaç ma yý ba þar mýþ ve1918’de Mos ko va’ya dön müþ tü. Er -te si yýl VGIK’e gir di ve Gar din’in O -rak Çe kiç’in de (Ýlk Sov yet u zun met -raj lý fil mi) ak tör lük ve yö net men yar -dým cý lý ðý yap tý. Son ra Ku le þov’unstüd yo sun da ça lý þýr ken, Bay Ba tý’nýnBol þe vik ler Di ya rýn da ki A kýl la ra Dur -gun luk Ve ren Se rü ven le ri’yle Ö lümI þý ný film le rin de gö rev al dý. 1925’deSat ranç Tut ku su ad lý ký sa bir film yö -net tik ten son ra, ay ný yýl Pav lov’unde ney sel le ri ü ze ri ne, Bey nin Me ka -niz ma sý a dýy la çar pý cý bir bi lim sel bel -ge sel ha zýr la dý. Er te si yýl ken di þa he -se ri o lan, Gor ki’den A na u yar la ma sý -nýn gös te ri me gir di ði ni gör dü. Bü yük -lük le ri tar tý þýl maz o lan di ðer i ki fil miSt. Pe ters burg’un So nu (1927) i leAs ya’da Fýr tý na’yý (1928), bir par çaha yal ký rýk lý ðý ya ra tan fil mi Ba sit BirDa vi (1930) iz le di. Pu dov kin 30 Ha -zi ran 1953’de öl müþ tür.Gerçi, Tibet’te Yedi Yýl <strong>filmi</strong>yle anti-komünist kumaþýný açýða vurmuþtuama, Kapýdaki Düþman (Enemy At The Gates, 2003) <strong>filmi</strong>ndeki denli kabaSovyet düþmanlýðýna kapýlmýþ olmasý, affedilir türden deðildi. FilmStalingrad direniþini ele alýr. Doðrusu ya, Stalingrad, kapitalist dünyanýn“travma”sýdýr. Nazilerin muazzam tank tümenlerinin Sovyet Kýzýlordusuönünde dize gelmesi, halen daha kabuslarýna girer. Stalingrad, sosyalistdünyanýn ipten döndüðü yerdir. Eh, böyle olunca, altmýþ yýl sonra <strong>tek</strong>ellerintravmatik kabuslarýna kaynaklýk eden bu yere geri dönmeleri kaçýnýlmazolmuþtu.Kapýdaki Düþman, açýlýþ sahnesinde, cepheye silahsýz ve de zorlasürülen Sovyet insanýnýn kanlý trajedisini uzun uzun anlatýr. Bu sahnelerdenitibaren sosyalizme ve Sovyetlere küfürler baþlar ve neredeyse kesintisizher planda sürer. Sovyet komutanlar, silahý olmayan erleri “ölenarkadaþýnýzýn tüfeðini alýn” diyerek cephelerde Nazi kýyma makinesininaðzýndan aþaðý adeta itelerler. Bu acýmasýz kurban törenlerine raðmencephede yaþanan yenilgi Moskova’yý kýzdýrýr ve müfettiþ olarak Kruþçevgönderilir. Yaþanan yenilgiyi nasýl örtbas edeceklerini düþünürken, subaylardanbiri tüm cesaretini toplayýp “Bir kahraman yaratalým efendim” önerisigetirir. Bilirsiniz, Holivud filmlerinden aþinasýnýzdýr, Moskova’dangelen partili yönetici karþýsýnda tir tir titrenir, kimse fikrini belirtmeyecesaret edemez. Ama Kruþçev’in cevabýný, en alçak Holywood küfürnamesindebile zor bulursun: “Var mý bizim ordu da bir kahraman?” Filminsenaristi ve yönetmeni, altmýþ yýldýr sermayenin boðazýna kýlçýk gibi batanStalingrad’ýn olaðanüstü kahramanlarýný <strong>tek</strong> sözle tuþ eder.Eðer bu sahneyi seyrettikten sonra hala mideniz bulanmadýysa nediyeyim çokça Holywood <strong>filmi</strong> izlemiþ, yeterince baðýþýklýk kazanmýþsýnýzdemektir. Fakat yönetmen midenizi zorlamaya devam eder. Sovyet ordubasýný ihtiyaç duyulan kahramaný yaratýr. Keskin niþancý Zaitsev (JudeLaw) kendisi gibi niþancý Alman subay (Ed Haris) ile yürek dayanmaz birdüelloya giriþir. Ve film bu andan itibaren savaþýn yalnýzca bu iki insanarasýnda geçen kýsmýna odaklanýr. Düello sanki tüm cephenin kaderinibelirleyen konuma yerleþtirilir ve Stalingrad’ýn kitlesel kahramanlýðýgözlerden ýrak tutulur. Bu arada yan hikayelerle sosyalizme küfür devameder. Aþýk olduðu genç hemþirenin Zaitsev’i tercih etmesi karþýsýnda partimüfettiþinin (Josef Fiennes) inancý yýkýlýr. “Meðer eþitlik denen þey hayalmiþ.Hiçbir zaman gerçekleþmeyecek. Her zaman daha çok ve daha azsevilen olacak.” Komünizmi böyle bilmem neresinden anlayan ve altýyaþýnda bir çocuk zekasýyla eleþtiren bir yönetmenin, Rambo serisinin yenibölümlerini rahatlýkla çekecek koflukta olduðu da anlaþýlmýþ olur. Filminsonlarýna doðru Nazi subayý korkunç bir suç iþler. Küçük bir çocuðuöldürüp yüksek bir direðe asar. Fakat siz bu korkunç eylemden yeterinceirkilmediðinizi fark edersiniz. Çünkü yönetmen size <strong>filmi</strong>n en baþýndaZaitsev’in dedesiyle birlikte bir kurdu avlarken göstermiþtir. Kurdu ortayaçýkarmak için aðaca sevimli bir kuþu baðlamýþlardýr, kurban kurdu saklandýðýyerden çýkaracaktýr. Nazi subayý korkunç bir suç iþlememiþ sadeceoyunu kuralýna göre oynamýþtýr hepsi bu! Annaut savaþýn acýmasýzkatliamlarýný, sivillere yönelik katliamlarý bir çýrpýda suç olmaktan çýkarýyoroyunun kuralý haline getiriyor.Tekelci sinema endüstrisinde burada ele aldýðýmýz þahikalardan dahapek çoklarý var. Rambo serilerine ya da Chuck Morris filmlerinin eleþtirilerinegirmedik, çünkü bu okuyucunun zekasýna hakaret olurdu.54


BÝR FÝLM OKUMASI: KEMANMehmet BAJARÝLatin Amerika ülkelerinin kanýksanmýþ iç çatýþmalarý/savaþlarý sinemadayansýmasýný buluyor. 2005 Meksika yapýmý ‘El Violin’ adlý minimalfilm, köylü gerillalar ile hükümetin silahlý güçleri arasýndaki çatýþmayýyaþlý bir müzisyen, onun isyancý oðlu ve küçük torunu üzerinden anlatýyor.Bu film ayný zamanda savaþýn insanlar üzerinde ki etkilerinin sadece fizikselyaþamda deðil, düþünsel boyutta da onarýlmaz izler býraktýðýný,yabancýlaþtýrmayý hýzlandýrdýðýný, kiþileri deforme ettiðini gösteriyor.Saðlýklý düþünebilmenin, saðduyulu davranmanýn, eylemlerinden sorumluolarak, bunlarý kendi deðer süzgecinden geçirmenin olanaksýzlýðýný da vurguluyor.Öyle ki, sanatý icra eden yýllarýn kemancýsý da yaþanýlan çatýþmadamüziðini bir araç olarak kullanýyor. Biz, <strong>filmi</strong>n bütünlüðünü bozmadandeðerlendirebilmek için onu sekanslara bölerek, bazý sahne ve planlarýnýinceleyerek, sinemada anlam yaratmanýn nasýl olduðunu ve incelediðimizfilmde yaratýlan anlamýn/mesajýn ne olduðunu dillendirmeye çalýþacaðýz.Jenerikle birlikte verilen ilk sahnede bir barakanýn içindeyiz. Askerler,yakaladýklarý gerillalara iþkence yapmaktadýrlar. Konuþturulmaya çalýþýlanama ser verip sýr vermeyen kiþi, olasýlýkla bir örgüt lideridir. Esirlerinarasýnda elleri, ayaklarý baðlanmýþ kadýnlar da vardýr. Öfkesini alamayaniþkenceci asker, bir kadýn esire tecavüz eder. Bu korku tapýnaðýna karanlýkdolmuþ, içeriye sýzmaya çalýþan ýþýk, hikayenin ezilen tarafýndaki kahramanlargibi etkisiz kalmýþtýr, alttan çerçevelemeyi yapan kamera ise sankikorkudan saklanmýþ, gizli bir çekim yapýyormuþ gibidir. Þiddetin boy gösterdiðibu sahne, <strong>filmi</strong>n temasýna doðrudan bir göndermedir. Ýlerleyen sahnelerdeolacaklara karþý nasýl bir beklenti içinde olacaðýmýzý belirler,hikayede takip edeceðimiz izleðin kapýsýný aralar ve bu izleðin ana omurgasýnýoluþturan öðeleri iþaretler. Bunlar; þiddet, ölüm, deðer kaybý, türüneyabancýlaþma, iktidar hýrsý, ö<strong>tek</strong>ileþtirme vs. dir. Bu nedenle sahnemiz giriþsahnesidir ve bir anlamda da tanýtým sahnesi iþlevini üstlenmiþtir. Sinemadabuna benzer anlatým biçimleri yaygýndýr. Amaç; seyirciyi hikaye hakkýndabilgilendirmek ve ilerleyen sahnelerde onun, mesajý amaca uygun kavramasýiçin duyularýný yönlendirmektir. Bu düþünce iyi niyet taþýsa da, bazenher þeyin seyircinin önüne servis edilmesi, üretilen sinema yapýtýnýn deðerkaybýna uðramasýna neden olabilir. Ele aldýðýmýz film sade anlatýmý ile butuzaða düþmemiþ, ‘gerçekliðin kumaþýný seyrek dokuyarak’ bizleri birazcýkda olsa uðraþtýrmayý bilmiþtir.Ýyi <strong>filmi</strong>n ölçütlerinden bir tanesi de seyircisini hikayenin içine çekipaktifleþtirmesidir. Filmin siyah beyaz olmasý, anlatýnýn duygusal yanýnýgüçlendirir. Biz daha çok, müziðin duygusal özelliðinin yarattýðý, hikayeninbu hüzünlü tarafýný görmeyi tercih ettik. Zaten savaþ karþýtý film olmakartýk deðer atfedilecek bir neden deðildir. Sinema, bu anlayýþý çoktan geridebýraktý. Ýþkence kokan bu ilk sahneden sonra, bir Latin Amerika köyükuþbakýþý gösterilir. Ardýndan bu evlerden birinin içine kesme yapýlýr. Yaþlýbir adam elindeki kemaný temizlemektedir. Sað eli bandajlýdýr. Olasýlýklayakýn zamanda eline bir darbe almýþtýr. Keman çerçevenin ortasýna alýnmýþtýr.Bu plan, kemanýn filmde önemli bir yer tuttuðunu iþaretler vehikayenin temel bir dayanaðý olduðunu gösterir. Yönetmen bizim duyularýmýzýbu müzik aletine odaklamayý amaçlar. Çünkü anlatýlan onunhikayesidir. Odada yanan mumlar, duvara asýlmýþ birkaç resim bu evin yasevi olduðu ipuçlarýný verir. Yaþlý adam bir yakýnýný kaybetmiþ olabilir.Mizansen, sýkýþmýþlýðý, huzursuzluðu, yanlýþ giden bir þeylerin olduðunuA lek sandr Dov jen ko1894 -1956y lül 1894’te Uk ray na lý bir köy -Elü a i le si nin ço cu ðu o la rak dün -ya ya ge len Dov jen ko, Sov yetsi ne ma sý nýn bel li baþ lý ön der le ri ninço ðu nun, film yö net me ye he nüz yir -mi ya þý na bas ma dan, ya da yir mi liyaþ la rý nýn baþ la rýn da gi riþ tik le ri birdö nem de, si ne ma ya geç a tý lan lar danbi ri siy di. Ön ce öð ret men lik yap mýþ,son ra Var þo va ve Ber lin kon so los luk -la rýn da dip lo mat lýk gö re vi ni yü rüt -müþ tü. Da ha son ra re sim a la ný na gir -di ve Har kov’da çý kan bir ga ze te deka ri ka tü rist lik yap tý. 1926’da, o tuz i kiya þý na gel miþ ken, za ma nýn a vantgarde der gi le rin den bi rin de, re simar týk geç miþ te kal mýþ bir sa nat ol du -ðu nu id di a e den bir ya zý o ku du. Buya zý nýn o nu ik na et me si ü ze ri ne a nibir ka rar la çan ta sý ný top la yýp so lu ðuO des sa film stüd yo la rýn da al dý. Dov -jen ko’nun baþ lý ca e se ri Top rak’týr.55


Sergey Yut ke viç1904-1985ut ke viç, he nüz de li kan lý ça ðýn -Yday ken, Ko zint sev ve A lek seyKap ler’le be ra ber Ki ev so kak -la rýn da kuk la gös te ri le ri ya pý yor du.Sah ne, gö rün tü dü zen le me si ve re -sim ü ze ri ne ça lýþ tý. 1922’de Ko zint -sev, Tra u berg ve Kryjitz ki’yle be ra -ber FESK (Eg sant rik O yun cu Fab ri -ka sý) ku ru lu þu na ve Eg sant rik Ma ni -fes to’nun ha zýr la ný þý na ka týl dý.Yut ke viç, si ne ma da ki ilk çý ký þý ný1924’te Bi ze Rad yo Ve rin! E pi so -du nun yö net me ni o la rak yap mýþ tý.anýmsatacak biçimde düzenlenmiþtir. Kemaný kýlýfýna koyup dýþarý çýkaryaþlý adam. Yanýna sonradan oðlu ve torunu olduðunu öðreneceðimizomzunda gitarýyla genç bir adam ve bir çocuk gelir. Üçü, köyün dýþýndakiyolda bir kamyonete binip þehre gelirler. Yaþlý adam Plutarco keman, oðluGenaro da gitar çalar, torun Lucio ise yabancýlardan para toplar. Onlarýnsokakta para karþýlýðýnda müzisyenlik yaptýðýný görürüz. Amaç farklýdýrama. Fazla konuþmayan bu aile bireylerinin, müzisyenliði bir koruyucuimaj olarak yaptýklarý, Genaro’nun baþkalarýyla olan þifreli haberleþmesindenve bir barda satýn aldýðý silahlardan ortaya çýkar. Tüm bu olan bitenlernerdeyse diyalogsuz gösterilir.Usta bir sinemacý, gerekmediðinde diyalog kullanmaz, daha çokgörüntüyle hikayesini anlatmaya çalýþýr. Eðer görüntüyle verilemeyecek birolay/durum varsa sözlerin yardýmýna o an baþvurulur. Bu giriþ içindekahramanlarýmýz tanýtýlmýþ ve onlarýn ‘yasadýþý’ bir örgütlenmenin içindeolduklarý da anlaþýlmýþ oldu. Doðrusu, Genaro’nun bir faaliyette bulunduðudur.Torun ve dede bu geliþmenin dýþýndadýr. Ama olanlardan haberdardýrlar.Dönüþte aralarýnda geçen konuþmada, askerler tarafýndan köyünboþaltýlmasýnýn istendiðini öðreniriz. Bu bilgilendirme aslýnda hemen sonrakisahnenin alt yapýsýný da hazýrlar. Çünkü köyü askerler basmýþ her tarafýdaðýtmakta, evleri ateþe vermektedir, köylü kadýnlar ve çocuklar ise daðlaradoðru korku içinde kaçmaktadýrlar. Bu köylülerin bir sorunlarýnýn olduðu,kahramanlarýmýzýn aralarýndaki konuþmayla belirtilmiþtir. Genaro kaçanköylülere karýsýný sorar, askerler götürmüþtür, telaþla köyüne koþar, tepedenolanlarý seyreder; köyün meydanýnda erkekler toplanmýþ iþkence ile elebaþlarýnýnnerede olduðu öðrenilmek istenmektedir. Komutan istediði cevabýalamaz, onlarý kurþuna dizer. Genaro ise canýný zor kurtarýr. Sorunun neolduðunu, köylüler ile hükümet arasýndaki anlaþmazlýðýn/çatýþmanýn nedençýktýðýný göstermeden, yönetmen, bize doðrudan köy baskýnýný vermiþtir.Seyirciye, yaþanýlan bir olayýn öncesi anlatýlmadan, - bu önce de olabilir,sonra da – olayýn kendisi verilirse sinemanýn büyüsü bozulmuþ olur.Kurgu zayýflar ve anlatýmýn diyalektiði ortadan kalkar. Ama eðer hikayemizbir Latin Amerika ülkesinde geçiyorsa, çatýþmanýn nedeninin verilmesinegerek yoktur. Çünkü o coðrafya çatýþmalarýn, askeri müdahalelerinyaygýn olduðu bir yerdir.Sinemada zaman ve mekanýn anlatýlan hikaye üzerindeki etkisi, oçalýþmanýn bir sinema yapýtý olup olamayacaðýný belirleyebilecek derecedeönemlidir. Plutarco ile torunu Lucio ölümden kaçan köylülerin ormanýniçinde saklandýklarý yerdedirler. Akþamdýr, Plutarco onlara keman çalmaktadýr.Genel planda onlarý görürüz, yanan ateþin dumaný ile karanlýðýnuyumu bir büyülü ortam yaratmýþtýr. Yönetmen bizi birazdan anlatacaðýLatinlere özgü büyülü bir masala hazýrlamaktadýr. Bu epizod için dede vetorun ideal nesnelerdir. Ertesi sabah Plutarco, bölgenin zengin ve hükümetlearasý iyi olduðu belli olan bir çiftlik aðasýnýn yanýna gider. Ondan bireþek ister, nedeni ise kaybolan gelinini bulmak içindir. Çiftliðin dýþardanverilen görüntüsü; demir parmaklý büyük bir kapý ve kocaman duvarlar ileiçerde yaþayanlarýn güvende olduklarýný gösterir. Dýþarýdaki tehlikedenuzak, yaþanýlan çatýþmanýn tarafý olmayan kimselerdir. Zaten bu kanýPlutarco’nun zengin çiftçiyle olan konuþmasý ile de netleþir. Vereceðieþeðin bedeli olarak Plutarco’ya boþ bir kaðýdý imzalatýr. Olasýlýkla tümmalvarlýðýna el koymak istemektedir <strong>filmi</strong>n askerler dýþýndaki kötü adamý.Ayný gün akþam kampa oðlu Genaro gelir. Babasýna terk ettikleri arazilerindesakladýklarý silahlara ihtiyaçlarý olduklarýný söyler. Köy, askerinkontrolündedir. Silahlarý getirme görevi gerillalar tarafýndan Genaro’yaverilmiþtir. Plutarco, oðluna gitmemesini aksi halde öldürülebileceðinisöyler. Ama o silahlara ihtiyaç vardýr. Baba, oðlu için fedakarlýk yapacaktýr.Plutarco’nun, müziðini savaþ aracý olarak kullanmasýnýn temelinde56


oðlunun hayatýný kurtarma amacý vardýr. Ertesi sabah eþeðin sýrtýnda,askerlerin mevzilendiði köyüne gelir, onlarý, tarlasýndaki mahsulleri içingeldiðini, zararsýz biri olduðuna ikna eder. Keman, komutanýn ilgisini çekmiþtir.Onu çalmaya çalýþýr ama beceremez. Müziðe duyarlý biridir.Bundan dolayý bu yaþlý müzisyene zarar vermez, iyi davranýr. Plutarcoartýk her gün gelir, komutana ve askerlerine bir süre keman çalar, stratejiköneme sahip bilgileri öðrenir, sonrada tarlasýnda sakladýklarý cephaneliðiakþam kampa dönerken, yanýnda gizlice götürür. Müzik, askerler ilePlutarco arasýnda sýcak bir iliþki doðurur. Kemanýn marifeti birleþtirici birunsur, düþmanlarýn konuþtuðu ayný dil olmuþtur. Bu nedenle müziðinbüyük bir önemi vardýr filmde. Yaþlý müzisyenimizin samimiyetine, kötübir amacýnýn olmadýðýna inanýrlar. Ama ne var ki Plutarco, bu güveni suistimaledecektir. Onun akþamlarý giderken yanýnda bir þeyler götürdüðünüanlamýþlardýr. Ondan þüphelendikleri gün, köyün giriþinde nöbet tutanasker, Plutarco’ya, gizlice bir silah verir. Bunun neden verildiði tam netdeðil. Asker ya gerillalardan yanadýr ya da bu bir tuzaktýr. Plutarco yoldagiderken eþeðin üzerinde kendisine verilen þeyin ne olduðunu anlamakiçin poþeti açmadan önce, yönetmen, onun sallanan ayaklarýný gösterir. Bukötüye iþarettir. Çünkü yerden kopmuþ ve sallanan ayaklarýn yarattýðý imgekötü bir þeylerin olacaðýný söyler. Ertesi gün bu geliþme meydana gelir.Genaro ve diðer gerilla grubu tuzaða düþürülüp, yakalanýrlar. Plutarcoise tarlasýnda kötü bir sürpriz ile karþýlaþýr. Cephaneliðin yeri boþtur.Anlaþýlan askerler onun ne yapmak istediðini, çaldýðý kemanýn baþka biramaç için kullandýðýný öðrenmiþler. Plutarco yakayý ele vermiþtir. Müziðeve bundan dolayý da yaþlý adama saygý gösteren komutan hayalkýrýklýðý yaþamýþtýr. Plutarco, bunun utancýný yaþadýðýný komutana karþýsuskun kalarak belli eder. Ama nede olsa o bir düþmandýr ve kendi köylülerineiþkence yapmýþ, öldürmüþtür. Bu komutan, <strong>filmi</strong>n ilk sahnesindegördüðümüz iþkenceci askerlerden biridir. Plutarco’dan kemançalmasýný ister, o kabul etmez. Bu esnada askeri bir kamyon gelir, içindeGenaro ve arkadaþlarý vardýr. Onlarý barakaya koyarlar, ilk sahnedegördüðümüz iþkencenin yapýldýðý barakadýr bu. O sahne bundan sonrayaþanacaktýr. Ama yönetmen son sahneyi ilk sahne yaparak bir anlamdahikayeye fon yapmýþtýr. Bize gösterilecek olanýn üzerinde inþa edildiðiyapýdýr. Oðlunu gören ve onunla göz göze gelen Plutarco, derinden sarsýlýr.Bir babanýn yaþayabileceði acýyý hisseder. Yolun sonuna gelinmiþtir veoðlunun sað býrakýlmayacaðýndan da emindir. Bunun için oðlunu kurtarmayaen azýndan bunu komutandan istemeye onuru izin vermez.Komutanýn keman çalmasýný istemesi ve bunu tehditkar bir söylemle dayatmasýters teper. Baba kimliði ve müzisyen kimliði arasýnda Plutarco,baba olmayý tercih eder. Komutanýn suratýna, müzik bitti, der. Bir insanýnonurlu davranmasý gereken bir durumda, onurunu korumuþ, baskýya itaatetmemiþtir. Komutan, silahýný çeker ve – bize gösterilmez – olasýlýklabizim yaþlý müzisyenimizi öldürür.Bu final, <strong>filmi</strong>n bütünlüðüne uygun olabilecek en iyi finaldir.Çünkü müziðin savaþta araç olarak kullanýmý daha büyük deðerler uðrunayapýlýr: Ýnsan ve onuru için. Eðer insaný göz ardý ederseniz, müziðin biranlamý da kalmaz. Filmin senaristi ve yönetmeni Francisco Vargas anatemayý bunun üzerine kurmuþtur. Müziðin hangi durumda meþru biraraç olarak kullanýlabileceðini göstermiþtir. Bu Latin Amerikaöyküsü dünyanýn birçok bölgesinde yaþanan ve yaþanmasý olasýlýðýnasahip evrensel bir öyküdür. Karakterlerin adýný ve mekaný deðiþtirin,ülkemizin herhangi bölgesindeki herhangi bir mekana uyarlayýn, <strong>filmi</strong>nana yapýsýnýn deðiþmediðini göreceksiniz. Evrenselliði buradadýr.57“Ha yat sa nat tan da ha güç lü ol -ma lý dýr ve bü tün sa nat lar i çin de ha -ya ta en ya kýn o la ný si ne ma dýr. Pu -dov kin bi le, ha ya týn yok sul lu ðu veçýp lak lý ðý nýn bun da yat tý ðý ný söy ler di.Si ne ma e mek le me a þa ma sýn dan be riha ya týn be lir li par ça la rý ný be yaz per -de nin dar sý nýr la rý i çe ri sin de, be yaz -per de nin çok ka tý çer çe ve sin de be -tim le me ye a lýþ mýþ týr. Oy sa bu yan lýþ -týr. Ken di ni zi ey le min un sur la rý ný be -lir li bir çer çe ve i çin de be tim le mek lesý nýr la ma ma lý sý nýz. Çer çe ve nin ö te -sin de, ‘çe ki min dý þýn da’ du ran bir öz -gür lük duy gu nuz ol ma lý dýr. Be yaz -per de nin i ki ta ra fýn da da ka ba rýp ta -þan bir ha yat duy gu nuz ol ma lý ve bu -nu i let me yi ba þar ma lý sý nýz. Be yaz per -de nin yal nýz ca, de va sa ha ya ta a çý lanbir pen ce re ol du ðu iz le ni mi ver me li -si niz. Be yaz per de nin i ki bo yut lu çer -çe ve si ne sý ký sý ký ya hap se dil miþ budüz ve ka pa lý düz le me sý kýþ tý rýl mýþ o -lan her tür lü ey lem, en ko yu bi çim denef ret et ti ðim tab lo cu lar si ne ma sý naa it tir. Ba na gö re ger çek, doð ru yol,bel ge sel si ne ma dan mi se en scne si -ne ma sý na gi den yol dur. E vet be nimo lay la ra i liþ kin na çi za ne dü þün cemböy le dir.”


HOLLY WO ODSÝ NE MA SIN DATE MA LARTemade ÇınarGri go ri M. Ko zint sev1905-1973o zint sev, Pet rog rad’da ki Gü zelKSa nat lar A ka de me si’nde re simöð re ni mi gör dü. 1921’de ya zarve yö net men Le o nid Tra u berg(Do ðum 1902) ve Yut ke viç’le be ra -ber FEKS’i ör güt le di. Kur duk la rý ti -yat ro nun baþ lý ca a ma cý, ti yat ro sa -na tý nýn (ve son ra dan si ne ma nýn) ye -ni bi çim le ri ni a raþ týr mak tý. FEKS,Okt yab ri na’nýn Se rü ven le ri, Pal -to’nun eksp res yo niz min den ve Yü -ce Da va Der ne ði’nin ro man tiz min -den Yal nýz Ba þý na’nýn ger çek li ði neu laþ mýþ tý. An cak bu gru ba za fer ge -ti ren, Ko zint sev’le Tra u berg’in, son -ra dan Sov yet folk lo ru na da ge çe ceko lan, kur gu sal kah ra man la rý Mak simüç le me le riy di. Yut ke viç’in grup tanda ha ba þýn da ay rýl ma sýn dan son ra,Ko zint sev’le Tra u berg, 1947’ye ka -dar bir lik te ça lýþ ma yý sür dür dü ler. Oza man dan be ri Tra u berg ço ðun luk -la se na rist o la rak ça lý þýr ken, Ko zint -sev’in en i yi ü rün le ri, e de bi yat kla -sik le rin den yap tý ðý çar pý cý u yar la ma -lar (Don Ki þot, Ham let ve Kral Le -ar) ol muþ tur. Ko zint sev 1922’den i -ti ba ren za ma ný ný da ha çok öð ret me -ye ve yaz ma ya a yýr mýþ týr.Holly wo od bil di ði miz gi bi dün ya nýn si ne ma mer ke zi dir. Hem <strong>tek</strong> -nik hem de i de o lo jik o la rak. Bu ra da si ne ma yap mak mý is ti yor su nuz. Se -nar yo nuz la bir ya pým cý ya gi der si niz (u la þýl maz lýk la rý pek çok fil me ko -nu ol muþ tur) o da e ðer fil mi çe kil me ye la yýk gö rür se si zin le an laþ ma ya -par ve film çe ki mi baþ lar. Fil mi çe kil me ye la yýk ya pan ne dir? O nun i -çin de is te ni len me saj la rýn ol ma sý, gi þe hâsýla tý nýn i yi o la ca ðý nýn kes ti ril -me si (bu pekâlâ rek lam la da ya pý la bi lir, ben zer yol lar la Os car ö dü lü bi -le so run ol maz) ve ta bi ki tüm bun la rýn ý þý ðýn da pa ra ya týr ma ya de ðerbu lun ma sý. Bu ne den le her se na rist a þa ðý yu ka rý na sýl bir se nar yo nun ya -pým cý lar ta ra fýn dan be ðe ni le ce ði ni kes ti re rek yo la çý kar. Sa na tý me ta ha -li ne ge ti rip sa nat çý yý sý nýr la yan da iþ te bu kar za rar he sa bý dýr. En i yi film -lerde bile yaklaþýk olarak ayný senaryoyla karþýlaþmamýzýn da nedeni budur.Fil mi o ri ji nal ya pan bir kaç ye ni dü þün ce dý þýn da a þa ðý yu ka rý ay nýhikâye ve so nu bi lin dik film ler…Holly wo od i de o log la rý di ye bi le ce ði miz kas tý aþ mak zor dur. So nuç -ta bü yük pa ra lar ya tý rýl ma sý nýn ne de ni on dan bek len ti ler dir. Holly wo odsa de ce bir si ne ma mer ke zi de ðil em per ya liz min i de o lo jik pro pa gan damer ke zi dir de. An cak Holly wo od’ta za man za man top lum sal i çe rik li bi -zi þa þýr tan film ler de gör mek müm kün. He pi mi zin ha fý za la rýn da ö nem liyerler edinmiþ bu filmlere de yüksek bütçeler ayrýlýr. Bu alan da boþ býrakýl maz. Ra kip le ri ni ya þat maz. Bir top lum sal o la yý ya da ya þa mý an lat -mak is ter se niz kar þý nýz da i le ri <strong>tek</strong> no lo ji ve imkânlar la çev ril miþ, bü yükpa ra lar ya tý rýl mýþ en a zýn dan bir dü zi ne film bu lur su nuz.Yi ne bir Holly wo od fil min de, genç, ye te nek li bir ti yat ro se na ris ti neHolly wo od’tan, bü yük bir film þir ke tin den <strong>tek</strong> lif ge lir. Av ru pa’da ya þa -mak ta o lan or ta hal li genç son pa ra sýy la yo la çý kar. Ý yi kar þý la nýr. U cuz58


ir o te le yer leþ ti ri lir. An cak yaz dýk la rý bir tür lü ka bul gör mez. Pat ron birgün o na, “ne be ce rik siz a dam sýn, i çin de hem aþk, hem ak si yon, hem a -i le o lan bir film is ti yo rum. Çok mu zor? Ka dýn teh li ke de dir, a dam o nutür lü teh li ke ler at la ta rak kur ta rýr, bir bir le ri ne âþýk o lur lar ve ev le nir leriþ te bu” der. Genç, o o tel o da sýn da ha yal ký rýk lý ðý nýn ve çe liþ ki le ri nin i -çinden çýkamaz. Film yine oldukça para harcanmýþ bir film. Eðer Hollywood se nar yo la rý ný e leþ tir me yi dü þü nü yor sa nýz, Holly wo od o nun da ör -nek le ri ni yap mýþ týr. “Baþ ka nýn A dam la rý” fil min de ol du ðu gi bi Holly -wo od’un na sýl ger çek le ri ters yüz et ti ði ni, na sýl sis te min bir a ra cý o la rakça lýþ tý ðý ný an la tan pek çok se nar yo i le de kar þý laþ ma mýz bun dan dýr.Holly wo od sa de ce bun la rý yap mak la kal maz. He pi miz A me ri kanbaþ kan la rý, e ya let le ri, ta ri hi hak kýn da –doð ru ya da yan lýþ- ken di ül ke -miz hak kýn da bil di ði miz den da ha faz la þey bi li riz. Film ler yo luy la ye nimoda akýmlar yaygýnlaþtýrýlýr. Demodeler yerleþtirilir. Her filmde mutlaka bir an ti ko mü nist me saj var dýr. Film de bir Rus var sa o mut la ka kö -tü a dam ya da son ra dan an la ya ca ðý mýz kös te bek tir. “Sah ne de si lah var -sa pat lar” ku ra lý… Suç ör güt le ri di ðer u lus lar dan o lu þur, bi zim si ne ma -mýz da Kürt hal kýn dan o luþ tu rul ma sý bu ra dan öð re nil miþ ol ma lý. Holly -wo od di ðer dün ya si ne ma la rý nýn ders al dý ðý bir mer kez ha lin de dir. /Holly wo od film sa na yi tüm dün ya da in san la rýn dü þün ce le rin de, ya -þam bi çim le rin de ö nem li de ði þik lik ler ya rat mýþ ol mak la, as lýn da hiç dekü çüm sen me me si ge re ken bir sek tör. Bu ko nu ki tap lar hat ta cilt ler do -lu su bir in ce le me yi ge rek ti rir. Biz de bu ya zý mýz da Holly wo od’un film -le rin de ki te ma la rý in ce le ye rek, far kýn da o la lým ya da ol ma ya lým dü þün -ce le ri mi zin ve dav ra nýþ la rý mý zýn na sýl yön len di ril di ði ne bir göz a ta lým.Ý de al ya þamBir ti yat ro dan ya da bir film den çýk tý ðý mýz da ya da bir ro ma ný o -kur ken ken di ha ya tý mýz la ta nýk ol duk la rý mý zý kar þý laþ tý rýr ve ha ya tý mýz -da bazý deðiþiklikler yaparýz. Ayný durumu bir olayý yaþadýðýmýzda daya pa rýz a ma fark lý o lan ti yat ro, si ne ma ya da ro man da de ðer yar gý la rý -nýn çok yön lü e le a lýn mýþ, pe kiþ ti ril miþ ol ma sý dýr. Ýk na o la bi lir si niz, ol -ma nýz i çin bü tün do lay lý ya da di rekt yön tem ler kul la nýl mýþ týr.Holly wo od film le rin de i de al bir ya þam çi zil miþ tir. A þa ðý yu ka rý herfilm de ki doð ru, i yi, kah ra man o lan ka rak ter ler bu ya þa ma a it tir ler. A me -ri kan or ta sý ný fý ti pik o la rak res me dil miþ tir. Müs ta kil, kon for lu, bah çe li,ço ðun luk la i ki ya da üç kat lý bir ev le, e vin ö nün de bir a me ri kan a ra ba -sýy la hikâye baþ lar. Bu ra dan fil min ko nu al dý ðý kah ra man la rýn sý nýf la rý -ný an la rýz. Bu ki þi nin ha yat tan, hu zur dan ve a i le si nin e sen li ðin den baþ -ka bir þey is te me di ði bel li dir. Ha ya tý çok de ðer li dir. Ço ðun luk la sal dý rý -ya uð ra yan, teh dit al týn da ki ve ke sin lik le suç suz o lan ki þi dir. Ý de al ya -þam da na di ren an ne (an cak ba ba yok sa) a ma ço ðun luk la ba ba a i le si i çinhayatýný tehlikeye atar, gerekirse öldürür. Dünyanýn öbür ucuna gider a -ma so nuç ta e vi ne dö ner. Ya nýn da böy le du rum lar da na di ren FBI ya daCI A var dýr a ma ço ðun luk la yal nýz dýr. O lay la rýn so nun da ya da bir ye -rin de göv de gös te ri si yap ma la rý ný say maz sak… A i le si dý þýn da hiç bir þe -yin ö ne mi yok tur. On lar kur tul duk tan ve ya kýn düþ man lar alt e dil dik tenson ra i þi bi ter. Sýr tý ný dö ner ve hu zur lu ha ya tý na ge ri dö ner.A me ri ka’da ol ma dý ðý ka dar çok dü ðün ve a i le nin tü mü nün ka týl dý -ðý ce na ze tö re ni var dýr film ler de. A i le ku ru mu nun yý kýl ma sý, in san lar a -ra sý çý kar i liþ ki le ri nin her þe yin ö nü ne geç me si bel ki de Holly wo od’u buyön de zor la mak ta dýr. An ne ve ba ba ço cuk la rý na kar þý hep öð re ti ci dir,ço cuk la ra yük sek bir ö nem ve say gý gös te ri lir. Yi ne A me ri ka baþ ta ol -59Dzi ga Ver tov:1896-1954er çek a dý De nis Ar kad ye viçGKa uf man o lan Dzi ga Ver tov,Sov yet bel ge sel si ne ma sý nýnku ru cu suy du. Mos ko va’da Psi ko-Nö ro lo ji Ens ti tü sü’nde öð re nimgör müþ tü, a ma e kim Dev ri mi’ndenson ra ye ni Sov yet si ne ma sý nýn ký saha ber fil mi da lýn da ça lýþ tý. Haf ta lýkký sa ha ber film le ri o lan Ki no ne di e li -a’yý (Si ne ma Haf ta sý) ya rat tý, yö net -ti ve kur gu su nu üst len di (1918-1919); da ha son ra pe ri yo dik rö por -taj film le ri o lan Ki no Prav da’yý (Si-ne ma-Ger çek) çek ti (1922-1925).Ken di le ri ne ‘Ki no ki’, ya ni ‘Si ne ma-Göz ler’ a dý ný tak mýþ o lan bir grupde ney ci bel ge sel si ne ma cý ya ö na yakol du. Mi li tan bir ku ram cý o la rak, Ci -ne ma-ve ri te (Gö rün tü le ri o la nak lýo lan en do ðal ko þul lar da kay det meki çin kü çük, el le ta þý nan ka me ra la rýnkul la ný lýp hiç bir <strong>tek</strong> ni ðin dýþ lan ma dý -ðý bel ge sel si ne ma tü rü) de nen þe yinüs tün lü ðü nü i lan et ti. Ge ne de tut -ku lu bir dev rim ci o la rak, ha zýr la dý ðýbel ge sel le re o la ða nüs tü a çýk la yý cý vecan lý bir ni te lik ka zan dý ra rak, ü ze rin -de ça lýþ tý ðý mal ze me ye ken di ki þi li ði -nin dam ga sý ný vur ma maz lýk e de -mez di. Se nar yo la rý ný ge nel de ken di -si ya zar dý. Film le ri nin ve ku ram salya zý la rý nýn dün ya si ne ma sý ü ze rin dekor kunç ve a kýl cý bir et ki si var dýr:Ang lo-Sank son si ne ma la rýn da bel kide ðe ri an cak þim di ler de tam o la rakan la þý lan bir et ki dir bu. Ka me ra lý A -dam, Le nin Ü ze ri ne Üç Tür kü ençok bi li nen i ki fil mi dir. Dzi ga ver tov12 Þu bat 1954’te öl müþ tür. en çokbi li nen i ki fil mi dir.


mak ü ze re dün ya nýn met ro pol le rin de ço cuk la rýn a kýl al maz ci na yet le rinfa i li ol ma la rý dü þün dü rü cü dür. Bu a i le ler na di ren si yah ol mak la bir lik tehe men her za man be yaz dýr lar. Teh dit e den ta raf sa he men her za man di -ðer u lus lar dan gel mek te dir.Kur ta rý cýHolly wo od film le rin de her za man dik ka ti mi zi çe ken yön ler den bi ride bü tün o lay la rýn <strong>tek</strong> bir kah ra ma nýn et ra fýn da ol ma sý dýr. “Baþ rol” kav -ramý da buradan gelir. Bütün gözler, bütün kameralar onu izler, zumlar.O nun de ðer ver di ði þey le re de ðer ve rir, o nun he de fi ne ki lit le ni riz. O, yadün ya yý kur ta ra cak týr, ya kim se o na i nan maz ken bi le he de fi ne, bi zimdes te ði miz dý þýn da <strong>tek</strong> ba þý na yü rü mek te dir, ya da bir in sa nýn <strong>tek</strong> ba þý nabaþ e de me ye ce ði düþ man lar la sa vaþ mak ta dýr. Bu sý ra da yap tý ðý her þeyhak e dil miþ tir, doð ru dur, biz de ol sak ay ný sý ný ya pa rýz. Yar gý la na cak birþey yok tur ve za ten kim se o nu yar gý la maz. Her za man ka za na ca ðý ný enu mut suz an lar da bi le bi li riz. Kýr mý zý ya da ma vi te li son sa ni ye ler de ke -ser. A teþ ler o nu dý þa rý fýr la týr ken, o ya nýn da bir(kaç) ki þi yi de kur tar mýþ -týr. Ge ri de ka lan la rý dü þün me yiz. Bi zim i çin ö nem li o lan kah ra man ve o -nun i çin de ðer li o lan lar dýr o ka dar. Ýþ te ta ri hi bu kah ra man lar ya zar. Týp -ký i de a liz min ta ri hin de ol du ðu gi bi… He pi mi zin ya þa mý o na bað lý dýr vebiz ler ye ri miz de du rup týp ký bu kah ra ma nýn ev de bek le yen le ri gi bi, yada sadece paniðe kapýlýp çýðlýk atanlar gibi bizi kurtarmasýný bekleriz. A-ma il la ki he pi miz bu kah ra ma ný fil min bir ye rin de çok se ve riz. A me ri -kan or ta sý ný fý ný hiç de tem sil et me yen yük sek sa da kat, fe dakârlýk, ön cüka rak ter her þey on da var dýr.Bil di ri:Biz ‘bü yü le yi ci-yö net men’ i lebü yü len me ye a çýk se yir ci a ra sýn da kida ný þýk lý dö ðü þe is yan e di yo ruz.Bi linç, her tür lü si hir li dü þün -cey le <strong>tek</strong> ba þý na sa va þa bi lir.Bi linç, <strong>tek</strong> ba þý na, sað lam i nançve dü þün ce le re sa hip bir a dam ya -ra ta bi lir.Bi zim her tür lü dü þün ce ö nün -de bo yun eð me ye ha zýr bi linç siz kit -le ye de ðil, bi linç li in san la ra ih ti ya cý -mýz var dýr.Ya þa sýn gö rüp i þi te bi len saf in -sa nýn bi lin ci!Kah rol sun ö pü cük le rin, ka til le -rin, gü ver cin le rin ve si hir li hi le le ringü zel ko ku lu pe çe si!Ya þa sýn sý nýf ba ký þý!Ya þa sýn Si ne ma-Göz!1924Kö tü sis tem ler yok tur kö tü in san lar var dýrHe men her Holly wo od fil min de bu te ma ilk gö ze ba tan te ma lar danbi ri. Be yaz sa ray dan Pen te gon’a, CI A’den FBI’a bü tün ku ru luþ lar ak la -nýr. Bun la rýn i çin de ki “kös te bek”ler bu lu nup çý ka rý lýr ve iþ ler yo lu na gi -rer. Nük le er bom ba la rý da bü tün bu ku ru luþ la ra sýz mýþ kö tü ni yet li in san -lar pat lat ma pla ný i çin de dir, (pat la ta maz lar çün kü kah ra man gö re vi ninba þýn da dýr) sa vaþ lar da bun lar yü zün den o lur, si ya si kriz ler de… Her za -man çok bü yük çe te ler, or ga ni zas yon lar, u lus la ra ra sý þe be ke ler çö zül me -si imkânsýz að la rý sar mýþ lar dýr. A ðýr si lah lar la ve ton lar ca u yuþ tu ru cuy -la el le ri ni kol la rý ný sal la ya rak ge zen bir dü zi ne çe te den bi ri nin pe þi nedü þül müþ, film bo yun ca di ðer le ri nin ya nýn dan ge çi lip gi dil miþ tir. Has ta -lýk lý bir ka rak ter et ra fýn da top lan mýþ ço ðu vah þi, in san lýk dý þý tip ler ya daap tal lar bu bir li ði o luþ tu rur. En yü ce dü þün ce ler le mü ca de le ve ren ör güt -le rin te pe sin de, ha ya tý ný fe da e den in san la rý ken di çý kar la rý i çin kul la nanbir sapkýn vardýr. “Hayatýný kimler için feda ediyorsun?” sorularý da esinkay na ðý ný, kuv vet le muh te mel bu ra dan al mýþ o la bi lir. En te pe de ki bu lu -nur, yok e di lir ve the end… Sis tem te miz len miþ tir. Her kes ra hat u yu ya -bilir. Ýyi insanlar ne kadar azýnlýkta olurlarsa olsunlar, kötü yenilmeyemahkûmdur. Polis ya da baþka bir kurum hakkýndaki olumsuz düþünceleri mi zin kay na ðý da bu dur za ten. Ga ze te le re yan sý yan, ta ri he ge çen tümo lay lar hak kýn da bir se nar yo o lu þur ka fa mýz da; “kim bi lir bu o la yýn ar -ka sýn da kim ler var?”Sok rat’a so ru yor lar “ya sa ko yu cu lar ne i þe ya rar?” ce vap ve ri yor:“i yi ni yet li in san la rýn i yi ni yet le ri ni ger çek leþ tir me le ri nin ö nü nü a çar,kö tü ni yet li in san la rýn kö tü ni yet le ri ni ger çek leþ tir me le ri nin ö nü nü ka -pa týr.” “Kö tü ni yet li le rin” man tar gi bi ço ða lýp, her kö þe ba þý na sin di ðibir sis tem de suç lu a ra mak, Holly wo od’un bi ze ka zan dýr dý ðý ya da pe kiþ -tir di ði va sýf lar dan dýr.60


Bir in san her þe yi de ðiþ ti re bi lirKur ta rý cý dan bah set tik. Holly wo od’da kar þý laþ tý ðý mýz ben zer ve ö -nem li bir te ma da bir in sa nýn her þe yi de ðiþ ti re bi le ce ði dir. Bi raz ön ce de -ðin di ði miz gi bi Holly wo od’da top lum sal ça týþ ma la rýn kö ke ni sis tem lera ra sý de ðil ki þi ler a ra sý bir ça týþ ma dýr. Bir kah ra man, ço ðun luk la “si zin,bi zim gi bi” sý ra dan bir tip or ta ya çý kar, o lay lar sil si le si o nu ö ne çýk ma yazor lar, o da her þe yi de ðiþ ti rir. Top lum sal ya þa mý, de ðer yar gý la rý ný, in -san la rý, her þe yi… Bü tün bun lar o lup bi ter ken bir ký sým in san o nun ya -nýn da yer a lýr ya da al maz a ma kit le ler ha lin de in san lar o nun kar þý sýn da -dýr. Ya ni top lum da nes nel ko þul lar o luþ ma mýþ ken öz nel ko þul lar nes nelko þul la rý de ðiþ ti rir. Kah ra man la rý top lum ya rat maz, kah ra man lar top lu -mu ya ra týr. Sa de ce top lum sal o lay lar da de ðil, sý ra dan in san i liþ ki le rin debi le de ði þik lik le ri ba riz gö rü rüz. Si lah la rý ný in di ren ler bi rer se vim li in -san cýk o lur lar. Ýn san la rýn dav ra nýþ la rý nýn kö ke nin de ki top lum sal dü zenmevzu bahis deðildir. Elbette bir insan her þeyi deðiþtirebilir ancak koþullar ol gun laþ mýþ sa.Öldürme-iþkence hakkýHolly wo od si ne ma sýn da ken di mi ze dö nüp bak tý ðý mýz da her hal debizi en çok etkileyen “neyi ya da kimi des<strong>tek</strong>lediðimiz” sorusudur. Öylean lar ge lir ki a tom bom ba sý nýn düð me si e li nin al týn da ki pi lo ta “ha di nebek li yor sun” di ye cek ha le ge li riz. Ya da baþ ka bir ül ke yi is ti la et me yegit miþ A me ri kan as ke ri ne “dik kat et ar kan da” di ye si miz ge lir. Dö nüpdüþ ma ný ný vur ma yý ba þa rýr sa i çi miz ra hat lar. Ýs ter yük sek i de al ler le dün -yayý kurtarmak için yola çýkmýþ olsun ister baþka bir sebeple, sinema bi -zi kah ra ma na ki lit ler. Kah ra ma nýn a ma cý na u laþ mak i çin yap tý ðý her þe -yin an lam lý ve ge çer li bir se be bi var dýr. O, öl dü rür, iþ ken ce ya par, her ye -ri ya kýp yý kar. Biz de o nun la bir lik te bir koþ tur ma ca nýn i çin dey miþ gi bi,o nun kur tar ma ya ça lýþ tý ðý nýn ne ol du ðu na al dýr mak sý zýn o nun her yap tý -ðýný koþulsuz des<strong>tek</strong>leriz. Vietnam’a aðýr silahlarla saldýran Rambo’yuhan gi miz sey ret me dik. Sov yet le re mey dan o ku yan CI A’nin ün lü a ja nýJa mes Bond’u, sa yý sýz ör ne ði o lan, A me ri kan po li si nin þim di ler de Türkver si yo nu çev ri len kah ra man po lis film le ri ni... Si lah la rý ný a teþ le dik le rin -de he def le ri ni vur ma la rý ve vu rul ma ma la rý i çin he ye can lan ma dýk mý?Sor gu la dýk la rý ca ni le rin ne pa ha sý na o lur sa ol sun ko nuþ ma la rý ný, ko nuþ -tu rul mak i çin ya pý lan tür lü iþ ken ce ve o yun la rý…Pa ra no yaA zýn lý ðýn ço ðun luk ü ze ri ne e ge men li ði te me lin de ku rul muþ her ül -ke nin, da ha faz la sa vu nul ma sý, sis te min sta tü ko la rý nýn ko run ma sý i çinbi lin dik pa ra no ya la rý var dýr. “Din el den gi di yor”, “la ik lik el den gi di yor”,“ül ke miz dýþ güç ler ta ra fýn dan par ça lan mak is te ni yor”, “ül ke miz bir içsa va þa sü rük le ni yor” vb.vb… Holy wo od si ne ma sýn da bu teh dit ler bit -mek bil mez. Vah þi yok e di ci ler, dün ya nýn <strong>tek</strong> gü cü ol mak is te yen ler,dün ya yý yok et mek is te yen ler, se ri ka til ler, te rö rist ler, maf ya, ta ri kat lar,fark lý mez hep ler, din ler, baþ ka ül ke le rin giz li ör güt le ri, u zay lý lar, A me ri -ka'yý ya e le ge çir me yi ya da o nu yok et me yi plan lý yor lar! Dün ya nýn so -nu se nar yo la rýn da bi le dün ya nýn yok o lu þu nun ilk i þa ret le ri o ra da baþ larya da orasý yýkýlmaya baþlar. Ya da her þey Amerika’ya baðlýdýr. Paranoya,sa de ce þüp he ci li ði de ðil bü yük lük he ze ya ný ný da i çe rir. Ne den? Çün -kü A me ri ka dün ya nýn hâkimi ve en bü yük gü cü… A me ri kan baþ ka ný nýya da NASA’yý, Pentagon’u ele geçirirsen dünyayý ele geçirirsin. Ame -ri ka’yý kur ta rýr san dün ya yý kur ta rýr sýn.61İtalyaSavaştan sonra İtalya'daülkenin uğradığı yıkım ve toplumsalsorunları konu alan önemli filmlerçekildi. İlk Yeni Gerçekçi filmLuchino Visconti'nin Tutku'su idi.Ne var ki, faşist İtalyan yönetimcegösterimi engellendiği için, uluslararasıizleyici Yeni Gerçekçi sinemayla,İtalyan II. Dünya Savaşı'nınsonunda teslim olduktan iki haftasonra Roma sokaklarında çekilenRoberto Rossellini'nin Roma, AçıkŞehir adlı <strong>filmi</strong>yle tanıştı. ArdındanVisconti'nin Sicilya'nın bir balıkçıköyündeki yaşamı anlatan destansı<strong>filmi</strong> Yer Sarsılıyor geldi. Vittorio deSica'nın, bisikleti çalınan bir işçininhırsızı bulabilmek için oğluyla birliktebaşına gelen trajik öyküsü olanBisiklet Hırsızları gösterildiği yerlerdebüyük yankı uyandırdı.Başlangıçta Rossellini ile birlikteçalışan Federico Fellini ilk kezSonsuz Sokaklar <strong>filmi</strong>yle adınıduyurdu. Daha sonra gerçek ilegerçeküstünün birbirine karıştığı birdille birbirinden güzel filmler yaptı.Fellini gibi sinema yaşamınaRossellini ile çalışarak başlayanMichelangelo Antonioni önceleriYeni Gerçekçi belgesel kısa filmleryaptı. Daha sonra çağdaş kentyaşamının getirdiği yabancılaşmayıvurgulayan Macera, Gece, Kızıl Çölve bir kimlik arayışı olan Yolcu gibifilmleriyle dünya çapında yankıuyandırdı. İtalya'nın savaştan sonrakiikinci kuşak yönetmenlerindenEttore Scola Özel Bir Gün,Ermanno Olmi Nalın Ağacı veErmiş Ayyaş Destanı gibi filmlerleYeni Gerçekçi Akım'ı sürdürdü. PierPaola Pasolini ve BernardoBertolucci siyaset, tarih ve cinselliğiniç içe geçtiği filmler yaptılar.Bertolucci'nin 1900 adlı <strong>filmi</strong> altısaatte yarım yüzyıllık İtalyan tarihinisığdıran görkemli bir gösteridir.Gillo Pontecorvo'nun CezayirSavaşı ise, kent gerilla savaşını anlatan,belgesel film üslubunda, propagandaamacı gütmeyen etkileyicibir siyasal sinema örneğidir.


FransaFransa'da savaştan sonra sinemayadamgasını vuran enönemli olay Yeni Dalgahareketiydi. Fransa'da işgal sırasındave savaştan sonra senaryoya dayalıçok iyi filmler yapılmıştı. Fransızsinemasının önde gelen adlarındanoyuncu ve yönetmen Jacques Tati,sıradan insanların yaşamını özgünbir mizah anlayışıyla perdeyeaktardı. Tati Bayram Günü ve BayHulot'un Tatili adlı filmleriyle, JeanCocteau Güzel ve Hayvan, ReneClement Yasak Oyunlar adlı filmleriyletanındılar. Gene bu yıllardasürdürülen belgesel çalışmalar, gençyönetmenlere sinema sanayisi kalıplarınındışına çıkma ve bağımsızçalışma cesareti verdi. AndreBazin'in 1951'de yayımlamayabaşladığı Cahiers du Cinema adlıdergide Yeni Dalga Akımı'nınkuramsal tartışmaları yer aldı. Gençyönetmenler film kamerasını birkalem gibi kullanmayı savunuyordu.Film, yönetmenin imzasını taşımalı,onun özgün, kişisel anlatım aracıolmalıydı. Bu yönetmenler öyküyü,baştan sona geriye dönüşlere vedüşlere yer vererek aktardılar.Sinemanın ayrı bir sanat dalı olduğuilk kez bu dönemde tartışma gündeminegeldi. Yönetmenler filmlerindekurgudan çok görüntü düzenineönem verdiler, çekimlerini eldetaşınır kameralarla yaptılar. ClaudeChabrol'un senaryosunu yazdığı veyapımını üstlendiği ilk <strong>filmi</strong> YakışıklıSerge Yeni Dalga Akımı'nın1950'lerin sonuna doğru ilk yapıtlarınıveren başlıca temsilcileriSerseri Aşıklar ile Jean- LucGodard, Hiroşima, Sevgilim ileAlain Resnais, Aşıklar ile LouisMalle ve Dört Yüz Darbe ileFrançois Truffaut'dur. 1970'lerdeYunan asıllı Fransız yönetmenCosta-Gavras siyasal filmleriyle ilgiçekti. Bunlardan İtiraf, Sıkıyönetimve Kayıp güncel siyasal olaylarınkaranlıkta kalan yanlarına eğilerekpek çok tartışmaya yol açtı.Ta bi i yi ne pa ra no yak he ze yan la ra uy gun o la rak her þey o nun em -rin de ve her þey o nun is te di ði gi bi ol ma lý dýr. Ne pa ha sý na o lur sa ol sun.A me ri ka’nýn, do la yý sýy la dün ya nýn kur tu lu þu i çin bir kaç ül ke nin, ya dabir kaç mil yon in sa nýn la fý mý o lur?Dün ya nýn so nu ge li yorDün ya nýn yok o lu þu na da ir se nar yo lar gün geç tik çe ar tý yor. Bu ra dai ki me saj var. Bi rin ci si; gü nü nü gün et, ya rý ný dü þün me, za ten dün yayok o la cak. Ký sa bir sü re son ra dün ya nýn yok o la ca ðý ný var say dý ðý mýz -da dü þün ce le rin, mü ca de le le rin, ü re tim le rin ya da ter si ni i fa de e denhýrs la rýn, çý kar la rýn ne ö ne mi ka lýr? Yo ko luþ se nar yo la rý nýn i kin cil ka -zan cý, kor ku. Kor ku i le bi raz ön ce de ðin di ði miz pa ra no ya ya hiz met et -mek de müm kün. Dün ya e ðer yok ol ma teh li ke siy le kar þý kar þý yay sa bu -nu de ðiþ tir mek kü çük bir o la sý lýk la da ol sa müm kün se, bu nu kim ya pa -bi lir? Þim di den ge le ri de ðiþ tir me nin za ma ný mý?Üs tün in san lar ve güç ler“Ya þam dan kor kan in sa nýn u cu ken di si ne dö nük öf ke si dir hü zün”di yor þa ir. Ö zel lik le ye ni ne sil ler in san dan tür lü yol lar la kor ku tul duk tanve u zak laþ tý rýl dýk tan son ra ye ni bir tü re doð ru yak la þý yor. “Ýn san dý þývar lýk lar”, son dö nem de her hal de en po pü ler o lan la rý vam pir ler ve bü -yü cü ler… Tek no lo ji nin ve do la yý sýy la ya þa mýn bun ca hýz lan dý ðý bir dö -nem de in san la rýn ye ter siz lik his si ne ka pýl dýk la rý ya da da ha kes tir meyol lar a ra dýk la rý so nu cu na da u la þa bi li riz bu film le re o lan rað bet ten. Buko nu bir tez ko nu su ol ma lý… Bun dan yir mi yýl ön ce kin den fark lý o lanne? Ön ce le ri in san dý þý ya ra týk lar in sa nýn kar þý sýn da ol sun lar ya da ol -ma sýn lar on dan ay rýy dý lar. Ýn san tü rü ö nem liy di. Ýn san, tü rü nün de va mýi çin sa va þý lý yor du. Þim di i se in san lar la bir lik te ya þa mak la bir lik te, en sý -ra dan in sa nýn bi le on la ra dö nüþ me ih ti ma li nin ha yal le ri ni su nu yor lar.Ýn san ol mak ö nem li bir þey de ðil. On la rýn üs tün ö zel lik le ri var. Tür o la -rak in sa nýn tür bi lin ci ni he def li yor lar. Dün ya da mil yon lar ca genç ký zýnha ya li ni, Ed ward ta ra fýn dan ý sý rý lýp vam pi re dö nüþ mek süs lü yor.Dün ya yý kur ta ran, ya da çý kýl maz so run la rý a þan bü yü cü le rin bir elha re ke ti nin ya nýn da mil yon la rýn a ya ða kalk ma sý nýn bir ö ne mi ol ma ma -lý. Ye ni ne sil hep bir bek len ti i çin de. Ne yi bek le di ði ni bil mi yor. Bek le -di ði bir üs tün güç ve kur ta rý cý. A ma o, es ki film ler de ol du ðu gi bi ken -di si de ðil. Ka pi ta liz min ar týk a tak, gi riþ ken öz gü ven li yý ðýn la ra ih ti ya cýyok. Da ha az in san la iþ ya pa bi lir du rum da. Ge ri ka la nýn ha yal lerâlemin de do laþ ma sýn da ve dün ya ya dön me me sin de fay da var. Si ne madün ya sý ya da a ta ri, bil gi sa yar o yu nun dan çý kýp ge le cek kur ta rý cý!Ben zer se nar yo lar, ya þa dý ðý mý zý zan net ti ði miz, her þe yin bir ya nýl -sa ma ol du ðu ü ze ri ne ku ru lur. Mat rix ben ze ri se nar yo lar, baþ ka bir tü rünya da in san la rýn, bel ki de bir baþ ka bo yut ta ve za man da ya þa dý ðý ve ta -ri he yön ver di ði a ma bi zim tüm bun lar dan ha ber siz ve et ki siz ya þa yýpgit ti ði mi ze bi zi i nan dý rýr. Bü tün bu ya þa dýk la rý mýz ger çek ten ya nýl sa mai se, ya þa dý ðý mýz za man pek çok kat lý za man di li min den bi ri i se, bi ri le riza ma nýn de ði þik bo yut la rýn da ha re ket e de bi li yor ve za ma ný de ðiþ ti re bi -li yor sa, za ten ha ya tý mý zý u zay lý lar ya da ben zer le ri yö ne ti yor sa vb. ne -den bir þey i çin uð ra þa lým. Ýn sa ni ça ba, tüm bun la rýn ya nýn da si ne ðin ý -þýk et ra fýn da ka nat çýrp ma sýn dan da ha ö nem li de ðil dir Holly wo od pen -ce re sin de.62


Si ne ma nýn Kür dü Kürt Si ne ma -Yaklaþýk yüz yýllýk bir geçmiþe sahip Türkiye Sinemasý. Bu sinemanýnKürdü, genelde gerçeðe uygun olarak ele alýnmamýþ olmakla birlikte denilebilirki, çoðu zaman etnosantrik bir yaklaþýmla ele alýnmýþtýr. Yansýtýlmýþtýr.Meseleyi salt “Kýrýk bir Türkçeyle konuþturuldular, kapýcý yapýldýlarvs” noktasýndan ele almak, varolan gerçeðe uysa da elbette tam olarak onuyansýtmaz. Karikatürize edilen, bir kapýcýnýn kýrýk Türkçesine sýkýþtýrýlamayacakdenli geniþ ve derin anlamlar barýndýran sinemanýn Kürdü kodu,artýk günümüzde iyice dillendirilen, “yanlýþ yaptýk” denilerek çýkarýlmakistenen günahlarýn, sadece beyaz perdeye yansýyan, belki de masum bir ta -rafýdýr.Kýrýk Türkçe meselesine küçük bir parantez açalým. Türkiye’de yaþayanlarýnezici bir çoðunluðu zaten bahsedilen veya kastedilen Türkçenin,‘kýrýk’ halini konuþur. Ýstanbul Türkçesi diye isimlendirilen ve yazý dili o-larak da kabul edilen aðýz Ýstanbul’un çoðunluðu için dahi hala elitist görülür.Böyle olunca Anadolu’nun baðrýný varýn siz düþünün. Bunun ‘bizimoralardaki’ versiyonunu ise artýk politize halk gerçekliðini de göz önüne a -larak görmek gerekir. Anadili Kürtçe olanýn konuþacaðý Türkçe, doðal olarak‘kýrýk’ olacaktýr. Dolayýsýyla salt bununla kalsa, sinemanýn Kürdü konuþtuðundayadýrganacak bir þey olmaz diyerek parantezi kapatalým.Bakýþtaki oryantalist figürlere, akýl veren öðelere deðinmek üzere, geçelim…Ý yi - Çir kin – Kö tüTürkiye Sinemasýnýn Kürde bakýþý, sinema tarihindeki önemli bir <strong>filmi</strong>nismine de atýf yapýlarak, kabaca üç döneme ayrýlabilir.Sinemanýn Kürdü Kodlarý o kadar iyi verilmiþtir ki, artýk karakteri –tipi ilk gördüðümüz an “aha bu Kürttür” diyebiliriz. Bu ve sonraki dönem -lerde tüm bu tanýþýklýða raðmen, Kürdün ismi yoktur. Sadece Koddan oluþur.Ýsimsizdir ama tarifi vardýr.Ýyi Kürt döneminde kahramanýmýzýn ‘iyi’ olma hali tabiî ki gerçek anlamda/ doðal olan bir durum gibi yansýtýlmýyor, aksine etnosantrik bir bakýþýnetkisiyle çocuk, geliþmemiþ, saf, vah vah garibim’ anlayýþýyla yansýtýlýr.Bu iyi olma hali, içinde bulunduðu durumu kabullenmiþ, kaderci, vurelinden ekmeðini al, köle ruhlu, vs. kodlarýyla verilir. Köprüyü satýn almakisterken, kandýrýlmaya müsait aklý kýt, çocuk olarak verilir. Köy-kent çeliþkisitemelinde deðil en azýndan…Kapýcýlýðý, marabalýðý, hizmetçiliði vs- meþhurdur. Hiçbir zaman kendiiþini yapmaz. Hep baþkasýnýn iþini yapar, ona ‘hizmet’ eder. Sütçü bileolamaz. (Onun esnaflýktan sayýlýp, sýnýfsallýða yorumlanma tehlikesi varya!)Tüm bunlarý yaparken duruma sýnýfsal bir pencereden deðil, sadece‘zavallý’ öðesinden bakýlýr. Sefildir. Maho’nun ‘yolduðu’ ama hiç de akýllanmayan,geliþmemiþ çocuk Bilo’dur vb. büyüdüðünde, ‘akýllandýðýnda’,geliþtiðinde de artýk Bilo adýnda ama Maholaþmýþtýr. Özünü yitirmiþ olabilirama “modernleþmiþ”, þehirli fabrikatör, godaman olmuþtur. Ama adý halaBi lo’dur. Bu Bi lo’nun Bü lent’in mi, Bi lal’in mi vb. ne yin ge liþ me miþ,yarým hali olduðunu bilmeyiz! [Genelde bu isimler (Bilo, Feyzo, Maho gibi)kullanýldýðý için örnekleri de bunlar üzerinden veriyoruz. Yoksa bufilmlerin (Kibar Feyzo, Banker Bilo, Sefil Bilo vs.) vermek istedikleri sosyalmesaj ve deðerleri ayrýca da deðerlendirilebilir.]Yýlmaz Güney’in Çirkin Kral dönemiyle birlikte sinemanýn Kürdü dedeðiþmiþtir. Yýlmaz Güney’in Yeþilçam’ýn bu Kürt algýsýna, Yeþilçam’cada olsa bir baþkaldýrýsý söz konusu edilebilir. Güney’in politik olmayan63İngiltereSavaş sonrasında İngiltere'desinema önemli bir gelişmegösterdi. Yönetmen CarolReed, bir roman uyarlaması olanÖlümden Kuvvetli ve konusu savaşsonrasında Viyana'da geçenÜçüncü Adam adlı filmleriyle dikkatçekti. David Lean, İngiliz yazarCharles Dickens'tan 1946'da BüyükUmutlar'ı ve 1948'de de OliverTwist'i sinemaya uyarladı. Ünlüsinema ve tiyatro oyuncusuLaurence Olivier, WilliamShakespaere'den uyarlanan HenryV ve Hamlet filmleriyle büyükbaşarı kazandı. Aynı dönemde adınıduyuran bir başka oyuncu daTaçlar ve Kalpler ve Altın Hırsızlarıgibi komedi filmlerinde olağanüstüoyunculuk yeteneğini gösteren SirAlec Guinness'di.Bu filmlerin senaryoları büyükölçüde klasik edebiyat yapıtlarınadayanıyordu.1950'lerin sonlarında ve1960'larda Fransız Yeni Dalga filmlerininetkisiyle İngiltere'de, çalışaninsanların günlük yaşamlarını konualan gerçekçi filmler yaygınlıkkazandı. Tony Richardson'ın Öfke,Jack Clayton'ın Tepedeki Oda veKarel Reisz'ın Cumartesi Gecesi vePazar Sabahı adlı filmleri uluslararasıdüzeyde ün kazandı. SeanConnery'nin James Bond tipinicanlandırdığı ünlü casus filmleri deaynı dönemde yapıldı.İngiltere 1960'larda Avrupa sinemasanayisinin merkezi durumunageldi. O dönemde art arda birbirindengüzel filmler çekildi. TonyRichardson'ın romanındanuyarladığı Tom Jones, JohnSchlesinger'ın Thomas Hardy'ninromanından uyarladığı Bir AşkYetmez ile Gece Yarısı Kovboyu veLindsay Anderson'ın Eğer adlı filmleridönemin unutulmaz yapıtlarıarasındaydı. Ne var ki, bir süresonra İngiliz ekonomisinde başgösteren durgunluk birçok yönetmenin,başta ABD olmak üzereö<strong>tek</strong>i ülkelere göç etmesine yol açtı.


AlmanyaII. Dünya Savaşı'ndan sonraAlmanya'nın uğradığı yenilgi vedaha önce Nazilerce sinemayauygulanan baskılar yüzünden buülkede uzun bir süre sinema önemlibir varlık gösteremedi. 1960'lardaGenç Alman Sineması adı altındafederal hükümetten ödenek alanbağımsız bir yapım ve dağıtım kuruluşukuruldu. Alman sinemasınınönde gelen adları, savaş yıllarını yada savaş sonrası toplumu konu alanMaria Braun'un Evliliği, Lola veVeronika Voss'un Tutkusu gibi filmleriyleRainer Werner Fassbinder,Berlin Üzerindeki Gökyüzü ileWim Wenders ve Stroszek gibidoğal ve cana yakın bir mizahiçeren filmleriyle WernerHerzog'dur. Volker Schlöndorff ileAlexander Kluge, Fransız YeniDalga Akımı'ndan büyük ölçüde etkilendiler.Devletin sinema sanayisinedes<strong>tek</strong> olması kadın yönetmenleri veazınlıkları da yüreklendirdi. Devrimmücadelesinin önde gelen kadınlarındanRosa Luxenmburg'unyaşamını, kadın yönetmenMargarethe von Trotta sinemayauyarladı.Avustralya1970'lerden önce varlıkgösteremeyen Avustralya sineması,o yıllarda hükümetçe kurulanAvustralya Film Komisyonu'nundesteğiyle bir gelişme gösterdi.1985'e kadar, bazıları uluslararasıdüzeyde başarı kazanan yaklaşık400 film çekildi. 1980'lerin enbaşarılı filmleri şiddet ve gerilimöğesinin usta bir biçimde kullanıldığıÇılgın Max ve Peter Weir'ın I.Dünya Savaşı sırasında biriÇanakkale'de ölen iki arkadaşınöyküsünü anlattığı Gelibolu'dur.filmleriyle birlikte, bu dönemde Kürt merttir. Silahýyla ‘kadýný’ arasýndasürekli gider-gelir ama sözünün eridir. Sistemle yine politik anlamda sorunuolmasa da, yarasýna dokunulduðunda ortalýðý daðýtabilir. Tüm ‘köylü’,‘daðlý’ kýsaca ‘kaba’ kodlu hallerine raðmen sempatik de olabilen, bir garipdurumdan bahsedilebilir. Gerçekliðe görece daha yakýn yapýtlarýn budönemde verildiði de belirtilebilir.Ýyi, çirkin, kötü üçlemesinin, kötü dönemini, Ýzmir’de DTP konvoyunasaldýranlar arasýndaki orta yaþlý bir kadýnýn sözleriyle anlatmak gerekirse“Bizim dahi binemediðimiz ciplere binen” Kürtler oluþturur. Artýk KötüKürt dönemi baþlamýþtýr. Politik geliþmelerin de etkisiyle oluþturulan þovenistruh hali bu döneme karþýlýk gelir. Yýllardan beri yavaþ yavaþ piþirilenmilliyetçi, þovenist aþýn tuzu sinemadan alýnýr. Oluþturulan ruh halininhedefi bir Kürt yaratýlýr.Bu dö nem de is tis na sýz tüm ‘kö tü ler’ ya Kürt tür ya da bir Kürt le ar ka -daþlýðý, dayanýþmasý vs. vardýr. Her türlü ‘pis’ iþi yapar. Kurnazdýr, acýmasýzdýr,paralýdýr. Uyuþturucu satar, mafya baðlantýlýdýr, sokak serserisi, kaçakçýsývs sinemada olan her þey (kötü olarak kodlanan her þey) onlardansorulur. Bunlara raðmen, sisteme en küçük bir ‘yanlýþ’ yapýldýðýnda Polatlargönderilir. Ýçerdeki Kürdü iyice patakladýktan sonra, hýzýný alamayýp,bir de saða-sola, güneye haddini bildirir. Bu kötü Kürdün her þeye raðmenyine de kabul edilebilir hali olarak kiþiliksiz ‘Muro’ tipler öne çýkarýlýr. Ýlginçtironun da ismi yoktur. Ders sonlandýrýlýr.Tüm bu, ‘iyi, çirkin, kötü’ hallerinde, yani Sinemanýn Kürdü dönemlerindeTürkiye’deki Kürt yönetmenlerin filmleri ne âlemdedir. Genel anlamda‘Stokholm Sendromlu’ tipler karþýmýza çýkar. Yaptýklarýnýn ‘sinema’olarak deðerlendirilmesinin dahi yanlýþlýðý ortadayken olayýn diðer boyutlarýnýntartýþýlmasý gereksizleþir.Burada yine baþta Yýlmaz Güney olmak üzere, iki elin parmak sayýsýnýgeçmeyen, birkaç senarist-yönetmeni ve onlarýn sinemalarýný elbette dýþýndatutuyoruz. Tüm bu hengâme içinde ezen-ezilen çerçevesine bakýn,gerçek Kürdün de arayýþýna giren kimi denemeler de olmuþtur. Yadsýnamaz.Yýlmaz Güney’den sonra, artýk sistemi daha derinlikli ve çok boyutlusorgulayan bir kanal da olmuþtur. Vardýr.Henüz emekleme aþamasýnda olsa da, yavaþ yavaþ kendi koþullarýnýyaratma çabasý içinde olan Kürt sinemasýna bu çerçeveden bakarsak, en a-zýndan ne yapmamasý gerektiði biraz kendini açýk etmiþ olur.Coðrafyaya hakim devletlerin siyasi iklimlerinden, yaþadýðý, baskýcýrejimlerin kuþatmýþlýðýndan, kendini sýyýrabildiði, onlardan baðýmsýz hareketedebildiði ve mücadelesini bu çerçevede verebildiði oranda, <strong>tek</strong>nik<strong>tek</strong>ibüyük geliþmeleri de göz önüne alýrsak, Türkiye sinemasýnýn yaþadýðý sancýlý,çoðu zaman anlam yoksunu, evrimsel süreci aynen takip etmeyeceðiöngörülebilir.Özellikle “insanlýðýn mümkün olan en düþük ortak paydasýný hedefleyenHollywood” sinema anlayýþýnýn hakimiyetine karþý, kendi payýna düþenduruþu sergileyebildiði oranda özgün bir dilin yakalanmamasý düþünülemez.Standartlaþmaya baþlayan kültür ve onun endüstrisine karþý devrimciduruþ sahibi olabilmesinin potansiyeli vardýr. Onun sanatsal görünümününaçýða çýkarýlmasý çabasýný daha fazla verdiði oranda, öz de yakalanmýþolur.Hala sanat alanýnda özgünleþememe durumunun yaþanýyor olmasý, <strong>tek</strong>baþýna baskýcý rejimler ve politikalarýyla açýklanamaz. Bunlarýn etkileri elbetteçok fazladýr, ama politik halk gerçekliðinin, sanatsal boyutuna yeterincetaþýnmamýþ olmasýnýn da gözden kaçýrýlmamasý gerekir. Bahsedilenbu politizasyona denk geliþmelerin hala sanatça tam –özellikle sinema- iþlenmemiþolmasý, kapitalist modernitenin kültür endüstrisine adeta davetiyeçýkarýyor. Gecikilmemelidir.64


Çok zengin kültürel özgünlüklere sahip, otantikliðini koruyan bu kaynaðýnsanat boyutuyla ele alýnmamýþ olmasý çabanýn yetersizliðiyle de deðerlendirilebilir.Bu noktada, çabasýzlýk mücadelesizlik, sömürü çarklarýnatakýlmayý kaçýnýlmaz kýlar. Sömürüye açýk arazi durumu yaþanýr –ki bu duruma,kültürünü koruyarak, devrimci öz temelinde karþý çýkamayanlarýndüþtükleri durum misali, çorak topraða dönüþmekten kurtulamaz.Varolan otantik hali; toplumsal özünden koparmadan, oburca, tüketimmalzemesi olarak görmeden, devrimci, sosyalist gerçekçilikle ele alarakkoruyabilir, üzerine yeni deðerler katabilir.Ýmal edilmiþ gerçeklik ile hakikat arasýnda doðan çeliþkinin görünürlüðünüaçýk edebilmelidir. “Saf fiziksellik olarak gerçeklik ile kültürün derinkavrayýþýndan süzülerek meþru, akla yatkýn hale gelmiþ gerçeklik arasýndakiayrýmýn açýk edilmesi anlayýþýyla, kaçýnýlmaz olaný ve güzelliði aynýanda” gösterebilmelidir.Elbette “sermayenin saltanatýnýn vahþi sonuçlarýný” eleþtirerek, rutinleþmiþþiddetin ve inkarýn doðasýný görmeli, “inkar edilen maddi ýzdýrabý a-çýða çýkarýrken, bu temeli yok sayan ahlaký da sarsabilmelidir.” Burjuvaahlakýný parçalarýna ayýrmayý isterken, “onun örtülü ve inkar edilen maddecimodernitesini de patlatýp açmayý” amaçlamalýdýr.Yaratýcýlýðýný, özel olanýn evrenselliðini görsellikler ortaya koyarak,þiirselliðe ulaþmak için kullanabilmelidir.Coðrafyanýn deðiþik sýnýrlarla ayrýþtýrýlmýþ olmasý kendi içinde çokfarklý ve zorlu koþullarý beraberinde getirmiþ olsa da, Kürtlerin beraber yaþadýklarýtoplumlarla olan iliþkileri ve bu iliþkilerin doðurduðu zenginlikde göz ardý edilemez. Birlikte yaþadýðý halklarýn sinema anlayýþý ve birikimlerindende yoðunca yararlanýp bu birikimleri on yýllardýr süren aydýnlanmanýngetirdiði potansiyel ile harmanladýðý zaman, ortaya ‘güzel’ ve ‘iyi’örneklerin çýktýðýný görüyoruz.Arabesk etkiden uzak, toplumsal, sosyal, siyasal olay ve olgulara dokunan,bu anlamda politik olmaktan kaçýnmayan, gerçekliðin politik oldu -ðu hakikatini kavramýþ örneklerin varlýðý ‘çýkýþ’ anlamýnda iyi bir nokta o-larak görülebilir.Yaþadýklarý topraklardaki halklarýn trajedilerine, sevinç ve kederlerine,düðün ve cenazelerine de uzak kalmayan bu ‘çýkýþ’; þu haliyle gerek<strong>tek</strong>nik, gerek kadrosal (sinema emekçisi) yetersizlik içinde olsa da ilerikiþekillenme açýsýndan oluþturulacak zemini deðiþik imgelerle de süslerseyolunu bulacaktýr.Yaratýlmýþ belli bir potansiyel ve aydýnlatma hali söz konusudur. Geriye,biraz daha çaba kalýyor. Ni<strong>tek</strong>im çok az sayýda da olsa, yapýlmýþ kimiKürt filmlerine baktýðýmýzda bu gerçeklik kendini hissettirir.Kazým Öz, Hiner Salih, Gobadi sýnýrlara aldýrmadan ortaklaþabilmiþken,çok özel bir dili tutturabilmiþ, özgün bir kanal açabilmiþ Halil Uysalýda an mak la zým.Sonuç olarakKürt sinemasý, birlikte yaþadýðý halklarla iç içe olmanýn getirdiði ortakkültüre de devrimci öz temelinde yaklaþarak; Yýlmaz Güney’in adýmlarýylaaçýlan bu YOL’da elbette BAÞKA SEMTÝN ÇOCUKLARI’yla olmanýnda sevinci ve coþkusuyla “Uçan Kaplumbaðalardan ve Sarhoþ Atlardan’oluþan SÜRÜ’leriyle, FIRTINA’nýn dineceði o eþsiz iklime doðruGÝTMEK konusunda üzerine düþeni yapabilmelidir.Yararlanýlan Kaynaklar:Ýran Sinemasý – Hamid Dabaþi<strong>Sanat</strong>ta Eleþtirellik – Mukadder Çakýr Aydýn.Devrim Sinemasý – Schnitzer – Mercel Martin.65Rusya2. Dünya Savaşı'ndan önceSovyet sinemasında gözlenen durgunluksavaştan sonra da sürdü. İlgiuyandıran az sayıda <strong>filmi</strong>n arasındaGrigori Çukray'ın 1959 yapımıAskerin Türküsü, SergeyBondarçuk'un görkemli Savaş veBarış uyarlamasıyla, NikitaMihalkov'un Oblomov'u vardı.Dünya sinemasını etkilemeyi başaranve özellikle 1980'lerde adını ençok duyuran yönetmen ise AndreyTarkovski oldu. Tarkovski, İvan'ınÇocukluğu, Andrey Rublev, Solaris,Ayna, Nostalghia ve son <strong>filmi</strong>Kurban'da, derinliği ve simgeselçağrışımlarıyla izleyicilerin üzerindekalıcı bir etki yaratmaktaki ustalığınıgösterdi. Rusya'da 1980'lerin ortalarında,daha önce yasaklanmış filmlerde gösterilmeye başlandı.Yönetmen Gleb Pantilov'un1976'da çekilmesine karşın ancak1986'da gösterilebilen Tema adlı<strong>filmi</strong> geçmişle bir hesaplaşmaydı.Gürcü yönetmen Tengiz Abuladzeise Yakarış, Dilek Ağacı veNedamet'ten oluşan üçlüsündekendine özgü bir üslupla geçmiş<strong>tek</strong>ibaskıyı eleştirdi.


Ý KÝ DÝL BÝR BA VULYönetmen :Senaryo :Filmin Türü :Orijinal Adı :Yapım Yılı :Orijinal Dili :Filmin Süresi :Dağıtıcı Firma :Vizyon Tarihi :Orhan Eskiköy, Özgür DoğanOrhan EskiköyDramaİki Dil Bir Bavul2009Kürtçe/Türkçe81 dakikaTiglon Film23.10.2009Hûseyn Pa lewîDoğu AvrupaFilm sanayisinin devleştirildiğiDoğu Avrupa ülkelerinde 2.Dünya Savaşı'ndan sonrasinema okulları açıldı. Polonya'da1953'ten sonra Andrzej MunkYolcu, Roman Polanski SudakiBıçak, Andrzej Wajda Kanal, Küllerve Elmas, Mermer Adam ve DemirAdam gibi filmleriyle büyük birduyarlılıkla beyaz perdeye yansıttıla r .Genç kuşak yönetmenlerindenKrzysztof Kieslowski 1988 yapımıOn Emir'le evrensel sorunlara parmakbastı. Yeni Dalga'dan vePolonya sinemasından etkilenenÇekoslovak yönetmenler de duyarlıve özgün filmler yaptılar. JanosKadar'ın Ana Caddedeki Dükkan'ıbuna örnektir.Macaristan'da Budapeşte FilmAkademisi'nde yetişen IstvanSzabo'nun Mefisto'su uluslararasıdüzeyde başarı kazandı. MiklosJancso'nun birbirini izleyenUmutsuzlar, Kızıl İlahi ve MacarRapsodisi Macar halkının yüzyılınbaşından bu yana sevinçlerinin veacılarınındestanıydı.Yugoslavya'da Emir Kusturica, Çingeneçocuklarının başından geçenlerianlattığı Çingeneler Zamanı ileevrensel boyutlu bir film yarattı.Daha yeni bir ödülle, Altýn portakal film festivalinden dönen Ýki dilbir bavul Türkiye’de yaþanýlan dramlara dikkat çekmek için çekilmiþ bir filimdir.Film üniversiteyi yeni bitirmiþ Emre’nin ilk görev yeri olan Demirciköyüne öðretmenlik atamasýnýn yapýlmasýyla baþlýyor. Yaþadýðý dünyayabenzemeyen ve hiç de alýþmasýnýn kolay olmayacaðý yeni dünya ya adapteolmasý Emre için zor bir durumdur. Dillerini bilmediði ve dilini bilmeyenöðrencilerine alýþmasý sanýldýðý kadar kolay deðildir. Ýlk önce köydeki tümöðrencilerin evlerine <strong>tek</strong> <strong>tek</strong> uðrayarak onlarý okula çaðýrmasýyla baþlarmesleðine. Öðrenciler okula gelmemektedirler. Eðitimin artýk önemli olmadýðýbir toplumda, bazý þeyleri yerleþtirmenin zorluðu ortadadýr. Köy çokda ahým þahým bir yer deðildir. Köyün doðal yapýsý yeþilliðin olmadýðý birkonumdadýr. Hayat þartlarý alabildiðince zordur. Su ve elektrik problemlerininolduðu tipik bir Kürt köyüdür Demirci Köyü.Emre öðretmenin iþi diðer meslektaþýnýn aksine sanýldýðý kadar da kolaydeðildir. Çünkü burada henüz oturmuþ bir düzen yoktur. Ýnsanlarýn önceliklerifarklýdýr. Emre öðretmen bu önceliklerden haberdar deðildir aslýnda.Baþlangýçta yaþam þartlarýnýn bu kadar kötü olacaðý bir köy beklemiyordur.Bunu da telefonda konuþtuðu annesine; ‘’En azýndan suyun evin içinde olmasýný bekliyordum’’ sözleriyle dile getirir. Hâlbuki su dahi bin türlüzorlukla ancak ulaþýlabilen bir nimettir. Köylülerin hayatýnýn zorluklarýnýgören Emre öðretmen, bu köyün zamanla yaþadýðý yerlere hiç de benzeme -diðini daha iyi görecektir. Ýlerleyen süre için de kar yaðýþýyla beraber günlerce,elektrik kesintisine þahit olur. Katlanmaktan baþka yapýlabilecek birþey yoktur. O da bekler mecburen.Öðrencilerle uðraþmasý onu çok yorar. Çünkü öðrenciler Türkçe bilmemektedirler.Ne kadar konuþursa konuþsun, karþýsýnda hiçbir þeye tepkivermeyen çocuklar vardýr. Kendi aralarýnda çok iyi anlaþabilen bu çocuklar,Emre öðretmenle bir türlü anlaþamazlar. Bu durum Emre öðretmeninsabrýný zorlasa da yapabileceði bir þey yoktur. Artýk <strong>tek</strong> önceliði bir an önceçocuklara Türkçe öðretmektir. O da bunu yapar. Öðretmen öðrenci iliþkisiniYönetmenler yer yer mizahý da katarak <strong>filmi</strong>n içeriðini daha da zenginleþtirirler.Öðrenciler ve Emre öðretmen arasýn da duygusal bir bað oluþmayabaþlar. Bazen köylülerle diyaloða girmekten de geri durmaz Emre öðretmen.Çünkü onun devlet gibi bir sorunu yoktur. O sadece sevdiði mesle -ðini yapmaya çalýþmaktadýr belki de. Köylülerin davetine icabet eder. Onlarlakonuþur. Böylece bir nebze de olsa yalnýzlýðýný gidermiþ olur. Devletinprobleminin olduðu bu insanlarla onun herhangi bir sorunu yoktur. EmreÖðretmen devlet ile olan iliþkisi, sadece memurluk mesleðinden öteyegeçmemektedir.66


Film yurt içi ve yurt dýþýndan olumlu birçok övgü aldý. Türkiye’ninen büyük yönetmenlerinden Nuri Bilge Ceylan film için þunlarý diyordu;‘’Bu çok etkileyici <strong>filmi</strong> izlemenizi rica ediyorum.’’ Film bu sözleri baþarýsýnýkazandýðý ödüllerle de göstermiþ oldu aslýnda. Filmden çýkarken ve<strong>filmi</strong> izlerken genel anlamda izleyicilerin düþünceleri olumlu olsa da benimgibi aksini düþünen istisnai kiþilerin varlýðý da yadsýnamayacak kadarçoktu aslýnda. Yönetmen kamerasýný kurup adeta halen de yaþanmakta o-lan olaylarý görmemizi istiyor. Bunun için olsa gerek, olaylara müdahaleetme ihtiyacý hissetmiyor. Her þey aslýnda gözlerimizin önünde olmaktadýr.Devlet veya ideoloji ile kuþanan sistem yavaþ yavaþ bir halký asimileetmektedir. Bunun için olsa gerek yönetmen her þeyin gözlerimizin önündeyaþandýðýný görmemizi istediði için kamera açýlarýný da ona göre ayarlamýþtýr.Film boyunca yönetmeni görmüyorsunuz bundan dolayý. Köydeherkesin gördüðü olaylarý görmemiz için bir göz daha izleyici olarak kullanýlýyor.Bu göz de kameradýr. Köyde olanlar sadece bu köy için geçerlideðildir. Bütün bir halkýn kaderi, köyün kaderiyle aynýdýr. Kaçýþ yoktur.Sistemin <strong>tek</strong> hedefi ne olursa olsun Türkçe öðretmektir. Bu açýdan baktýðýmýzdafilm baþarýlýdýr. Bir gerçekliði dile getirmektedir. Ama bunun <strong>filmi</strong>nyönetmeninin varmamamýzý istediði bir sonuç olduðunu söylemekzordur. Film boyunca üzerinde durulan Emre öðretmenin çektiði sýkýntýlardýr.Anadili Türkçe olmayan insanlarýn eðitimleri boyunca karþýlaþýlanzorluklardýr. Buradaki bakýþ açýsý saðlýklý olmasa da, <strong>filmi</strong>n izleyici tarafýndanokunmasý farklý oldu.Peki Türk izleyicilerden bu kadar olumlu tepkiler alan Ýki Dil Bir Bavul<strong>filmi</strong> Kürt izleyicilerden neden ayný olumlu tepkileri almýyor? Bununen önemli nedeni bence; yönetmenlerin uzaktan Kürtlere bakmalarýdýr. O-rada sadece öðretmenin çektiði sýkýntýlar göz önündeyken, çocuklarýn yaþadýklarýnaçok az deðiniliyor. Çünkü yönetmenin yabancýsý olduðu birdünya vardýr karþýsýnda. Kamerasýyla o dünyanýn gerçeklerini çekerken, zihindilinde adlandýrmasýnýn farklý olduðunu görmekteyiz. Orada yaþayaninsanlarýn hayatlarýyla ilgili pek de bir kaygýsý yoktur aslýnda.Maalesef bu süreçte Türk aydýnlarý, Kürtlere bakarken hep bir yabancýgibi bakmaktan kendilerini alamamýþlardýr. Bazen de keþke bir yabancýgibi bakabilseler diye düþündüðünüz olur. Çünkü bir yabancýnýn durdukyere size düþmanlýk etmesi söz konusu deðilken, bunu bu ülkenin sözümona aydýnlarý için maalesef söyleyemiyoruz. Ortaokul da okuma yazma öðrenen bi ri o lan ben-ya da ken dim- ya þa ya rak bi li yo rum ki, hiç bir þey bu ka -dar yumuþak bir tavýrla olmadý. Bazen yanaklarýmýz kýpkýrmýzý olarak bazende ayaklarýmýzýn altý þiþinceye kadar dövülerek, maalesef Türkçe öðrenmekzorunda býrakýldýk. Bunun için olsa gerek, Nasrettin hocanýn dediðigibi beni bir doktora deðil, bir hastaya götürün. O benim halimi daha i-yi anlar misali, yönetmenler Orhan Eskiköy, Özgür Doðan burada bir doktorolarak kalýyorlar. Aslýnda hiçbir þey Ýki Dil Bir Bavul <strong>filmi</strong>nde geçtiðigibi olmuyordu. Eðer yönetmen, Emre öðretmene deðil de çocuklara kamerasýnýyönlendirebilseydi, belki daha az övgü alacaktý ama daha iyi vegerçekçi bir film ortaya çýkardý.Bu tür filmler genelde günah çýkarma filmleri kategorisine girmelileraslýnda. Bu türlere örnek olarak Beþir’le Vals gibi filmler örnek verilebilir.Bir yere kadar gerçeklere deðinen yönetmen, belli bir yerden sonra maalesefkameranýn önünü gazete ile kapatýyor. Türklerin gözüyle oralara bakmakne kadar saðlýklý bir bakýþ olabilir ki. Çünkü halen Türkçe bilmediðimiziçin kulaklarýmýzda kalan dayak sesleri varken, sanki bir film ile yaþadýklarýmýzuçup gidiyormuþ gibi geliyor bana.67İsveçevletçe des<strong>tek</strong>lenen İsveçDsineması güçlü değilse de 2.Dünya Savaşı'ndan sonrayaratıcı yönetmen IngmarBergman'ın yapıtlarıyla dünyaçapında adını duyurdu.İspanya ve YunanistanFilm sanayisinin güçlü olmadığıİspanya'da Luis Bunuel yaratıcı kişiliğiylesinemada GerçeküstücülükAkımı'nın ilk örneğini verdi.1950'lerde yerleştiği Meksika'dafilm yapımcılığını sürdürdü veMeksika sinemasını etkiledi.Madrid'deki Sinema Araştırmalarıve Deneyleri Enstitüsü'nü bitirenCarlos Saura Av ve Kanlı Düğüngibi filmleriyle dikkati çekti.Yunanlı yönetmen TheoAngelopulos, Kampanya, Avcılar,Kitera'ya Yolculuk, Arıcı ve PusluManzaralar'da şiirsel bir anlatımlaYunan tarihini ve savaş yıllarını irdeledi.Angelopulos bu filmlerde insanilişkilerini olağanüstü bir duyarlılıklaişlemeyi başardı.


Yýl maz Gü ney'inHikaye siHürses gazetesinin 5-6-7-9-10 Haziran 1970 tarihli nüshalarýnda,“Yýlmaz Güney'in Hikayesi” baþlýklý bir yazý dizisi yayýnlanmýþtýr.HindistanBu ülke dünyanın en çok filmçeken sinema sanayisinesahip olmakla birlikte, filmlergenellikle kendi izleyicisine yönelikolduğundan uluslararası düzeydevarlık gösterememiştir. Sinema,sanayisinin devlet desteğiyle yürütüldüğüHindistan'da <strong>16</strong> değişikdilde olmak üzere yılda toplam 700film çekilir. Hindistan'da televizyonyaygın olmadığından sinema başlıcaeğlence aracıdır. Köylerde açıkhavada film gösterisi yapan gezginsinemacılar oldukça yaygındır.Hint sinemasının uluslararasıdüzeyde adından söz ettiren ünlüyönetmeni Satyacit Ray, filmlerindeköylülerin günlük yaşamını sevecenve mizah dolu bir yaklaşımla görüntüler.En çok tanınan filmlerindenPather Pançali öksüz bir çocuk ileannesinin öyküsüdür.Kimse Benimle Konuþmadý. Zira Param ve Þöhretim YoktuYoksulluk içinde þu yalancý dünyaya gelmiþtim. Daha çocukluðumdayoksulluk beynime vurmuþtu. Babam küçücük bir dükkânda ayakkabýcýlýkyapar ve ben de tahsil hayatýma ilkokuldan itibaren devam etmek istiyordum.Adana'nýn o sýcak günlerinde yaz tatillerini deðerlendirmek için muhtelifyerlerde kýþýn okuyacaðým kitaplarýn parasýný çýkarmak için çalýþýyordum.Dükkân önlerinden geçerken vitrinlere acýnýr acýnýr bakar dururdum.Mahalle arkadaþlarým benimle konuþmazdý. Çünkü çirkin ve son derecegururlu bir çocuktum. Hatta bir gün Kuru köprü civarýnda top oynuyordumahalleli arkadaþlarým. Yaklaþtým onlara doðru ve ben de oynamak istedim.Ama onlara bir türlü söyleyemedim ve onlar da beni oyuna almak istemediler.Nedense benimle kimse konuþmuyordu. Ancak bazý arkadaþlarýmbana þu laflarý sarf ederek teselliye çalýþýyordu:Sen gerçekten çok temiz kalpli bir arkadaþsýn. Seninle iftihar ediyoruz.Sen mahallemizin en sessiz çocuðusun, sen onlara uyma ve onlarla konuþmabi le.Adana'nýn o sýcak günlerinde iþten dönmüþ eve gidiyordum. Artistlergeldi dediler ve halk artistlerin olduðu mýntýkaya akýn ediyordu. Ancak bengerçi sinema hastasýydým ama nedense gitmedim. Sonra bulunduðumuzmahallede film çalýþmalarý yaptýlar. Ben de çalýþmalarýný yakýndan takip ettim.Çocuktum ve aklýmý fikrimi sinemaya vermiþtim o günden sonra. Kendikendime çeþitli konularý ele alýyor ve canlandýrmaya çalýþýyordum. Birgün yine pazar sabahý Adana'nýn Kuruköprü mevkiinde bulunan Ünal Sinemasý'nagitmek istedim. Çok güzel film oynuyordu. Ama cebimde sinemayagidecek param yoktu.Evet, param yoktu fakat namusumla çalýþýp birkaç lokma ekmeðimikazanýyor sonra tahsil hayatýma devam ediyordum. Babam alýnteri ile kazanýyorve bizleri çiçek gibi yetiþtirmek için elinden gelenleri esirgemiyordu.Küçücük bir evimiz ve içinde annem, babam ve kardeþlerim vardý. Kiradaoturuyorduk. Kira parasýný vermek için çektiðimiz güçlüklere kimseyardýmcý olmuyordu. Ve kazandýðýmýz para da gerek yemek parasý ve gereksekira parasýna yetmiyordu. Bir de giyecek parasý eklenince kiþi mutlakasapýtýp kalýyordu.O yýl ilkokulun temsili vardý ve beni bir piyeste oynattýlar. Bu aradaMersin'e Perþembe Ýlkokulu salonunda piyesi oynamak için gittik. Piyesson derece baþarýlý oldu. Ben, Mete Han adlý piyeste Mete Han'ý canlandýrýyordumve gerçekten de baþarýlý bir oyun çýkardým. Ýste ne olduysa ondansonra oldu ve ben de gerek tiyatroya ve gerekse sinemaya karþý olan sevgimda ha da art tý.Mahallede kendi aramýzda kovboyculuk oynardýk. Hep ben vurur kýrarkarþý tarafý maðlup ederdim. Hatta bir gün mahallede kovboy oyunu oy-68


narken kaza ile komþunun çocuðunun kolunu kýrdým. Küçüktüm ama atiktim.Bütün emelim büyüdüðüm zaman macera adamý olmaktý. Aile fertleribeni Askeri okula almak istedilerse de ben okuyamayacaðýmý ve macera a-damý olacaðýmý söylüyordum küçükken. Derken o yýlda okulu baþarý ile bitirdimve yaz gelip çatmýþtý. Þimdi ne yapacaktým, nerede çalýþacaktým?O yaz dikenli incir sattým ve kitap paramý çýkarttým. Sonra yine tahsilhayatýma devam ettim. Gün geçtikçe benim masraflarým daha da artýyordu.Ne yapabilirdim bu hayatta?Aile içinde bazý huzursuzluklar da baþ göstermiþti. Ve karar vermemgerekiyordu. Nihayet aradan geçen zamanlara aldýrýþ etmeden kararýmý verdimve Ýstanbul'a iþ aramaya gittim. Anam, babam ve tüm tanýdýklarýmý geridebýrakarak, Ýstanbul'un taþý topraðý altýndýr diyorlardý ama nasýl olurdubu durum, Ýstanbul'da ne iþ yapabilirdim, kime güvenebilirdim? Nihayet o-rada bulunan arkadaþlarýma gittim ve uzun uzuna dolaþtýktan sonra AcarFilm platosunda çalýþmak için iþ buldum kendime.Devamlý çalýþýyor ve geçimimi saðlýyordum. Ama kýskanýyordum oaktörleri, hatta kendi kendime film dahi çeviriyordum. Ben istiyordum kionlar gibi þöhrete sahip olayým. Gün oldu aç karnýmý nasýl doyuracaðýmý u-zun uzun düþündüm. Ýstanbul'du oranýn adý kimseyi tanýmaz, kimseye itimatetmezdi. Bir günü bana cazip bir <strong>tek</strong>lifte bulundular.Bir film þirketi bana film çevirmemi söyledi. Nasýl olurdu? Ben oradaçalýþan set iþçisiydim. Ben ekmek parasýný güçlükle çýkartan bir kiþiydim.Ve film çalýþmalarýna baþladým. Önce Antalya'da On Korkusuz Adam <strong>filmi</strong>ndebana verdikleri küçük bir rol ve Konyakçý. Ýþte ne olduysa o filmdensonra oldu. Konyakçý rolün çok beðenilmiþ ve film <strong>tek</strong>lifi üstüne <strong>tek</strong>lif gel -di bana. Konyakçý serisini bir müddet devam ettirdim. Sonra bir yeni filmserisine baþladým. Bu arada vakitlerimi boþa geçirmiyor ve elimden geldiðikadar senaryo yazmaya baþladým. Kendi ismimle yazdýðým senaryolarçok hoþuma gidiyordu. Ve seyircinin de hoþuna gidiyordu. Aradan senelergeçti. Eski o küçücük hýrçýn Yýlmaz yine eski Yýlmaz'dý. Beni katiyen þýmartmamýþtýo zenginlik ve þöhret. Herkesi kendi çapýnda bir insan olarakkabul ediyordum. Katiyen kendimi büyük görmüyorum ve görmemde.Çün kü ben bir halk ço cu ðu yum bir sa lon oð la ný de ðil.Ve birbirini çevirdiðim filmler takip etti. Çok ama haddinden çok film<strong>tek</strong>lifi alýyordum. Gece gündüz demiyor ve devamlý çalýþýyordum. Parayaihtiyacým kalmamýþtý ama <strong>tek</strong> emelim vardý. Bunun sebebini ben de bilmiyorum.Çalýþmak, çalýþmak geliyordu içimden ve yine de çalýþýyordum.Çeþitli maceralardan sonra bekârlýðýn tadý olmadýðýný anladým ve evlenmeyekarar verdim. Derken evlilik hayatýmýz pek uzun sürmedi. Bu aradaben de vatani görevimi ifa etmek için birliðime gittim. Nihayet aradangeçen uzun yýllar zarfýnda henüz Türk sinemasýnda hýncýný alamayan <strong>tek</strong> a-dam olarak beni gösterirler. Doðrudur. Ben hýncýmý ancak daha üç senesonra alabilirim. Hýzlýyým ve çok merttim. Bunu bana arkadaþlarým söylerama <strong>tek</strong> inandýðým þey varsa o da inatçý oluþumdur. Çok inatçýyým ve inatettiðim þeyi mutlaka yaparým. Sonra yaptýðým filmlerle halkýn gerçek yaþantýsýnýdile getirmek istiyorum. Kafamda tasarladýðým konularý aylarcasaklar ve daha sonra senaryosuz çekime baþlarým.Sonra bir Altýn Portakal ve bir Antalya. Ýþte emelime ulaþmam için çabasarf edilen bir kent. Daha emelime ulaþmadým ve ben ödül meraklýsý birinsan da deðilim. Bana ancak ödülü deðerli seyircilerim, halk çocuklarý, A-nadolu evlatlarý ve fakirlerim verir.Turhan Feyizoðlu Yýlmaz Güney Bir Çirkin Kral sy. 558–56069JaponyaJapon sineması 2. Dünya Savaşısonrasında büyük bir canlanmadönemine girdi ve önemliyönetmenler yetişti.1950'lerde Akira KurosavaRashamon, Yedi Samuray, İngilizyazar Shakespear'in Macbeth adlıoyunundan uyarladığı Kanlı Tahtadlı filmleriyle uluslararası düzeydeün kazandı. 1960'lardan sonra dabaşarısını sürdüren Japon sineması1980'lerde televizyonun rekabetikarşısında durakladı. O dönemdeşiddet filmleri yaygınlık kazandı.Yaratıcı yönetmenlerin çoğu ülkedışında olanaklar aramaya başladılar.Bugün Japonya dünyanın en çokfilm üreten ülkelerinden biri olmaklabirlikte, yapımların çoğu televizyon<strong>filmi</strong>dir.Güney Amerika ve Afrika1960'larda ulusal motiflerdenyararlanılarak, halkları sömürüye vebaskıya karşı bilinçlendirmeye yönelik,şiirsel başkaldırı filmleri yapıldı.Dansı ve müziği, ülkesinde cuntayönetimi sırasında çekilen acıları dilegetirmekte kullanan Arjantinli yönetmenFernando Ezequiel Solanas'ınTangolar ve Güney adlı filmleribuna örnektir.


YurttaşKaneOr son Wel lesOr son Wel les 1915 yý lýn daa i le si nin i kin ci ço cu ðu o la -rak dün ya ya gel di. Ba ba sýbi sik let par ça la rý ü re ten bir mu cit, an -ne si i se pi ya nist ti. An ne si o na pi ya nove ke man ders le ri ve ri yor, Sha kes pe -a re in Lo ve öð re ti yor du. Da ha son ra -ki yýl la rýn da film le rin de bu et ki ler gö -ze çar pa cak tý.Ha la si ne ma ta ri hi nin en ö nem -li fil mi o la rak ka bul e di len "Yurt taþKa ne"in yö net me ni o lan Or sonWel les, Ti yat ro o yun cu su o la rakbaþ la dý ðý sa nat ya þa mý na, rad yoprog ram cý lý ðý, yö net men lik ve ya pým -cý lýk i le de vam et miþ, ge ri ye rol al dý ðýve yö net ti ði bir çok film bý rak mýþ týr.10 Ekim1985 ta ri hin de 70 ya -þýn day ken ge çir di ði bir kalp kri zi so -nu cu ha ya tý ný kay bet ti. Ü ze rin de ça -lýþ tý ðý bir çok pro je si ya rým kal dý.Sinema Atölyeleri genellikle sinema tarihinin klasikleþmiþ yapýtlarý a-rasýnda ilk on sýrada yer alan Sergei Eisenstein’ýn Potemkim Zýrhlýsý, OrsonWelles’in Yurttaþ Kane’ni, Vittorio De Sica’nýn Bisiklet Hýrsýzlarý, A-kira Kurosawa’nýn Rashomon’u, Godard’ýn Serseri Aþýklar, AndreiTarkovski’nin Ayna’sý, Costa Gavras’ýn Sýkýyönetim’i, Solanas’ýn Sur’ugibi filmlerin okumalarý ile baþlar. Ayýþýðý <strong>Sanat</strong> <strong>Merkezi</strong> Sinema Atölyesindede böyle oldu. Potemkin Zýrhlýsý hepimizin birkaç kez izlediði filmolduðundan, <strong>filmi</strong>n sinema tarihinde yarattýðý etki hepimiz tarafýndan çokiyi bilindiðinden, yönetmeninin Ekim Devrimi ’nin yarattýðý o alt üst oluþsürecinde doðan sinemada yaþanan Ekim’in bir ürünü olarak genç yaþtaböylesine devasa bir baþyapýtý yarattýðýný biliyorduk. O nedenle de tartýþmamýzöyle çok uzun sürmedi.Yurttaþ Kane <strong>filmi</strong> ise birçok soruyu ve araþtýrma ihtiyacýný hissedereksonlandý. Filmin aradýðý Roseback bilmecesinin sýrrýna ermiþtik ama kafamýzdabaþka birçok bilmece ile salondan çýktýk. Yönetmen bu filmle neyiamaçlamýþtý? Ailesi tarafýndan bankaya teslim edilmiþ bir çocuðun yaþamýnakamerasýný neden yöneltmiþti? Karþýmýza bazen bir demokrat, bazen birzorba, bazen bir iþçi dostu bazen iþçi düþmaný olarak çýkan Kane kimdi? Bukimlikle bize göstermek istediði neydi? Özellikle de <strong>filmi</strong>n ilk karesindekarþýmýza çýkan tel örgüler, girmek yasaktýr tabelasý ve etrafýn kasvetli havasýile, ayný þekilde <strong>filmi</strong>n son kareleri olan Kane’nin tüm bir yaþamý boyuncabiriktirdiði antikalarýn, görkemli þatosunun þöminesinde ateþe veriliþive oradan kameranýn bize gösterdiði bacadan yükselen simsiyah dumanla,bizi, Hitler faþizminin yaratmaya çalýþtýðý korkunç dünyaya mý götürmekistiyordu? Yoksa bu benim algýmýn zorlama bir sonucu muydu?Film bitip tartýþmaya baþladýðýmýzda ben kafamdaki bu soruya cevaparamak için uðraþtým. Kendi aramýzda yaptýðýmýz tartýþmada da bir sonucaulaþamamýþtým. Kafamda onlarca soruyla araþtýrmaya baþladým. ÖncelikleYurttaþ Kane üzerine internette dolaþtým. Birçok yazý okudum ama hiçbirindebuna benzer sorulara rastlamadým. Film, daha çok çocuklukta kaybedilensevginin tüm bir yaþam boyunca aranmasý üzerinden yürütülüyordu.Ayný zamanda da Kane’nin karmaþýk kimliði üzerinden gidiyordu. Shakespearehayraný bir yönetmenin iktidar iliþkilerine yüzeysel yaklaþmasý mümkünolamazdý. Sorunu bir insanýn kiþiliðinden ve onun kiþisel dramýndançok iktidar olgusunda odaklayacaðý kesindir.Ýnternet üzerinden yaptýðým araþtýrma beni tatmin etmemiþti. OrsonWelles ve Yurttaþ Kane üzerine araþtýrma, inceleme kitaplarý var mý diye a-raþtýrdým. Ancak iki esere ulaþtým: Biri Andre Bazin’in Orson Welles’i diðeriise Laura Mulvey’in Yurttaþ Kane’i idi. Öncelikle karþýma “harika” bir“çocuk” çýktý. Ýki yaþýndayken yetiþkin bir insan gibi konuþabilen, üç ya-70Sıla Erciyes


þýnda her þeyi okuyabilen, beþ yaþýnda Shakespeare'in oyunlarýný ezberebilen, kendisine hediye edilen kukla takýmýyla Kral Lear'ý <strong>tek</strong> baþýna oynayabilenharika çocuk; 9 yaþýndayken babasýyla çýktýðý gezide dünyanýndörtte üçünü dolaþýr, bu arada resim yapmayý öðrenir, illüzyon dersi alýr.Henüz 10 yaþýndadýr ama kendisinden 'Karikatürcü, oyuncu, þair ve sadeceon yaþýnda' diye bahsedilir. Bir diðer öne çýkan yan ise Hollywood tarihindegörülmemiþ özgürlükte bir sözleþmeyi imzalamýþ olmasýdýr. Oysabenim aradýklarým bunlar deðildi.Kane’nin çocukluðunun bir bankaya teslim edilmiþ olmasý, bu bankanýnbüyüttüðü paranýn yarattýðý bir karakterin sýnýrsýz bir þekilde tükettiðive kendi yaptýðý sarayýnda tecrit altýna aldýðý sanatsal birikimlerin Kane’ninölümünün ardýndan görkemli þöminesinde yok oluþu neye iþaret etmekteydi?Yalnýzca bize çocukluðuna ait olan kýzaðýný göstermek için tasarlanmamýþtýrtüm bunlar diye düþünmeden edemedim. Hele bir de Kane’ninHitler ile verilen görüntüsü bu yöndeki düþüncelerimi iyiden iyiyepekiþtirdi. Onunla yapýlan röportajlarda kafamdaki bu sorulara cevaplar a-ramaya çalýþtým. Bulabildiðim <strong>tek</strong> þey Bazin’in Orson Welles ile yaptýðýbir röportajdaki yaklaþýmýndan baþka bir þey olmadý. Bazin Welles’e soruyor:“Peki sizin niyetiniz yaþamýn kapitalist görüþüne saldýrmak mýdýr?”Aldýðý cevap ise, “Eðer kapitalizmi eleþtirdiðimi kabul etseydim tarzým e-leþtirel Marksist bir tutum almak olacaktý ki bu söz konusu deðil” diyor veekliyor; “ben anti-materyalistim. Ne parayý severim, ne gücü, ne de insanlarayaptýklarý kötülüðü. Bu çok basit, eski bir duygu. Ben özellikle tamamenplütokrasiye karþýyým. Yurttaþ Kane, Muhteþem Ambersonlar ve ÞangaylýKadýn’da farklý þekillerde eleþtirdiðim þey de Amerikan plütokrasisiydi.”2. Emperyalist Paylaþým Savaþý baþlamýþtýr. Amerika bu dönemdekendini savaþýn dýþýnda tutarak, elindeki tüm silah stoklarýný Ýngiltere’yesatmakla meþguldür. Ayný zamanda büyük <strong>tek</strong>eller (IBM gibi) Nazi Almanya’sýylahem ticaret yapýyor hem de silah üretimi için parçalar satýyordu.Bunun yanýnda Nazi partisi onlar tarafýndan des<strong>tek</strong>leniyor. Dünyanýnyeniden paylaþýlmasýndan elde edebileceði hiçbir fýrsatý kaçýrmamak içinelinden geleni yapýyordu. Böyle bir dönemde çekilmiþ olan Yurttaþ Kane<strong>filmi</strong>nin nerede durduðunu düþünmek kadar doðal bir durum olamaz. Yönetmende, izleyene böyle bir özgürlük býrakmýþtýr sanki.Yurttaþ Kane adlý kitabýnda Laura Mulvey diyor ki, “… insanlarýnönlerinde duran imgeleri ve ima edilen mesajlarý kendi haklarý olduðu içindeþifre etmelerini isteyen sinematografik ve öyküsel bir tarz geliþtirmiþtir.Ve bu <strong>filmi</strong>n kendi yapýsý, seyirciyi, geriye bakýp deðerlendirerek ve öykününyüzeyinin doðrusal açýlýmýndan baðýmsýz olarak ikinci kez bakmayayönlendirir. Yurttaþ Kane, merakýn verdiði hazza dayanan bir görme biçimiyaratmakla, aklýn gözüyle görerek tatmin olmakla ilgilenir; bu da ancakseyirciye, <strong>filmi</strong>n senaryosuna açýlan kendi özerk kapýsýný vererek baþarýlabilir.Ama bu hazzýn ötesinde, belirli bir tarih kesiti aracýlýðýyla, tarih üzerinedüþünme ve belki de bir politik mesaj verme isteði mevcuttur. Bu anlamda<strong>filmi</strong>n politik görüþü, anlatým biçiminin habercisidir.”Roseback’ýn sýrrýný çözmek için dolaþýrken Kane’nin dünyasýnda,baþka birçok sýr ile karþýlaþýrýz. Welles bizi bunlarý düþünmeye iter. Bunuda ancak kiþilere, olaylara, olgulara onlarý oluþturan birçok bileþkenin çokyönlü irdelenmesiyle yapabiliriz. Yurttaþ Kane bize böyle bir olanak sunmaktadýr.Görmek isteyenler için…71Vit to ri o De Si ca1902-1974Vit to ri o De Si ca Ro ma i leNa po li'nin tam or ta sýn dayok sul bir yer o lan So -ra'da doð du. Yok sul a i le si ne yar -dým cý ol mak i çin genç yaþ ta me -mur o la rak ça lýþ ma ya baþ la dý. DeSi ca mes lek ha ya tý na <strong>16</strong> ya þýn -day ken Cle men ce a u O la yý 'ndaCle men ce a u'yu oy na ma ya ik nae di le rek o yun cu o la rak baþ la dý.Be yaz per de de ki po pü ler li ði DeSi ca'ya, ka me ra ar ka sý na ge çipro man tik bir ko me di o lan Ý ki Dü -zi ne Kýr mý zý Gül i le yö net men li ðegeç me si ni sað la dý. Ye ni ger çek çiÝ tal yan se na rist Ce sa re Za vat ti nii le kar þý laþ ma sý ö nem li dir. Bu iþ -bir li ðin den, ye ni ger çek çi si ne -ma nýn ö nem li e ser le ri a ra sýn dasa yý lan, yö net men li ði ni Si ca'nýnyap tý ðý Kal dý rým Ço cuk la rý ve Bi -sik let Hýr sýz la rý film le ri doð du. Bi -sik let Hýr sýz la rý ad lý film de Vit to -ri o De Si ca, I I. Dün ya Sa va þýson ra sý yok sul Ro ma at mos fe ri i -çe ri sin de, var ol ma mü ca de le sive ren sý ra dan bir iþ çi pers pek ti -fin den, u mut, u tanç ve yi ti ri liþüç ge ni ek se nin de ki in san lýk du ru -mu nu göz ler ö nü ne ser mek te dir.150'den faz la film de oy na -mýþ ve 34 film yö net miþ o lan DeSi ca, Pa ris ya kýn la rýn da ki Ne u -illy-sur-Se i ne'de öl dü.


SİNEMA ENDÜSTRİSİNE KARŞIİKİ SANATÇIMic he lan ge lo An to ni o ni1912-2007"Film çe vir mek be nim i çin ya -þa mak de mek" söz le riy le si ne ma tut -ku su nu an la tan An to ni o ni 1912 yý -lýn da Ý tal ya'nýn ku zey do ðu sun da kiFer ra ra'da doð du.Bo lon ya Ü ni ver -si te sin de e ko no mi e ði ti mi gö ren ya -zar, yö net men, 1930'larýn Ý tal yanko me di le ri ni çok sert dil le e leþ ti renya zý la rýy la dik kat çek ti.Çað daþ Ý tal yan si ne ma sý nýn u -lus la ra ra sý ün ka zan mýþ yö net men -le rin den o lan An to ni o ni, si ya set tende ka çýn ma mýþ bir sa nat çýy dý. Ken diba ký þýy la, ‘çað daþ top lu mun duy gu -sal ba kým dan ký sýr laþ tý rýl mýþ lý ðý ný' a -raþ týr dý ðý film le riy le, dün ya ça pýn dai sim yap mýþ týr.1966'da çe vir di ði ve çýl gýn1960'larý ko nu a lan Blow up (Ci na -ye ti Gör düm) ad lý ilk Ýn gi liz ce fil miu nu tul maz ya pýt la rý a ra sýn da yer a -lýr..1985 yý lýn da felç ge çi ren Mic -he lan ge lo An to ni o ni, bu nun la bir lik -te ka me ra ge ri sin de ça lýþ ma ya de -vam et ti. Son fil mi, 2004 yý lýn da çý -kan 'E ros' üç le me si nin par ça sý o lan'The Dan ge ro us Thre ad of Things'(O lay la rýn Teh li ke li Di zi li þi) ol muþ -tur.<strong>Sanat</strong> ve bir sanat olarak sinema, hiç kuşkusuz politik bir öz taşır. Buyönüyle “politik film” (veya “politik sinema”) tabiri, bu gerçekliğiıskalayan “sorunlu” bir ifade gibi görünmekte. Peki ama doğrudan politikanınkendisini, üst düzeyde politik olguları konu edinen filmlere ne advereceğiz o zaman? Diyelim bir “aşk <strong>filmi</strong>”nden, “gerilim veya korku” <strong>filmi</strong>nden,fantastik yapımlardan, melodramdan... nasıl ayırdedeceğiz! Şuhalde sinemanın (ve genel olarak tüm sanat dallarının) kopkoyu bir politiközü olduğunu asla unutmadan, bizzat “politikanın kendisiyle ilgilenen filmler”için, yani tür anlamında, “politik film” nitelemesini kullanma “yanlışını”bilinçli olarak yapalım. Politik sinemanın iki usta ismine, Costa-Gavras ve Ken Loach'a dair birkaç kelam eyleyelim.Gavras, komşu ülkeden. Yunanistan doğumlu. Eğitimini Fransa'datamamlayan, sanatsal çalışmalarını orada sürdüren bir yönetmen. “Eskidünya” insanı olarak, sinemasında “yeni dünya”nın <strong>tek</strong>niklerini kullansada, öz'de Hollywood'un “sinema endüstrisi”ne teslim olmayan bir yönetmenolarak, politikanın “daha genel sorunları” üzerine çevirir kamerasını.Baştan sona bir gerilim olarak işlemeyi tercih eder ele aldığı konuyu (“Z”,“Sıkıyönetim”, “Kayıp” ve hatta “Amen”...). Onun filmlerinde sermayeninaygıtı olarak devlet ve sermayenin uluslararası karşı-devrimci örgütleri serilirgözler önüne. Devrime karşı girişilen savaşın acımasızlığı, vahşette veşiddette sınır tanımayan bir sınıfın, kapitalist sınıfın siyasal suçları oturtulursanık sandalyesine. Söyleşilerinde her ne kadar “polemik, sinemanın işideğil” diyorsa da, yukarda sayılan filmleri, ki buna farklı bir açıdan “ÇılgınŞehir”i de ekleyebiliriz, doğrudan polemik yapmaktadır. Acımasız ve ustaişi bir polemik! Tipik bir Amerikalı'nın gözüyle niteleyecek olsak, hiç çekinmedenGavras'ın bu çalışmalarına “propaganda <strong>filmi</strong>” derdik. Tüm bir“sinema endüstrisini” (zira <strong>tek</strong>ellerin elinde o, gerçekten de bir endüstridir,sanat değil) propaganda ve tarih çarpıtma üzerine kurmuş olan bir yapı,haliyle böyle niteleyecektir Gavras'ın çalışmalarını.Gavras'ın başarısı, Amerikan sinema <strong>tek</strong>niklerini, “ticari sinema” usullerinibaşarıyla kullanırken, içerikte sert ve ödünsüz bir politik dili tutturabilmişolmasındadır. Bu yönüyle “seyirciyi sıkmadan” politik mesajlarınıakıcı bir şekilde verebilmektedir. Kuşkusuz seyirciyi bu kavrayışta “gerilim”unsurunu ön planda tutmasının da etkisi vardır.“Z” (Ölümsüz), “Sıkıyönetim” ve “Kayıp”, devrime karşı örgütlenmişsermaye devletinin çeşitli yönlerini ele alan filmlerdir. Toplumu bir örümcekağı gibi saran bu zor aygıtı, onun “hukuk dışı” yönü, gücü, acımasızlığı...çok çarpıcı bir şekilde resmedilir. Ama bunun dışında bir şey dahavardır Gavras'ın filmlerinde: Umut! Sermayenin vahşeti ve güç gösterisiumutsuzluğa düşürmez izleyenleri. Zira yönetmenin kendisi de umutsuzdeğildir. Her üç filmde de “yenilgi” ile karşı karşıyadır izleyici. Bir yandansıkı bir teşhir vardır sisteme yönelik. Diğer yandan o kesit içinde uğranılan“yenilgi”. Ama bu “yenilgi”, aslında bir muharebenin kaybedilmesindenbaşka bir şey değildir. Savaş sürmektedir. Yönetmen bu düşünce veduyguyu da sıkı sıkıya vermektedir bize. Geleceğe güvenle bakan bir konumdanresmetmektedir toplumu. Kamerasını bizzat sosyalist harekete,komünist partiye çevirdiği <strong>filmi</strong> “İtiraf”ta bile, geleceğe olan bu büyükinanç hissedilmektedir.“Çılgın Şehir”de (John Travolta ve Dustin Hoffman'ın gerçektenbaşarılı oyunculukları vardı doğrusu), bir “medya eleştirisi”nin yanında,aslında verili sistemin insanı nasıl insan-olmayana dönüştürdüğünü de72


görmektedir seyirci. Kurulu çark, kırıntı düzeyinde kalan “vicdan”a rağmendramatik sona götürmektedir kahramanları.“Amen” ise bir kurum olarak dine (kilise) yöneltilmiş gerçekten çoksert ve acımasız bir eleştiridir. Şiddetli bir protestodur. Gavras, Batı'nın“kibar hanım ve beyleri”nin, kendi ikiyüzlülükleriyle karşı karşıyagelmelerini sağlar. Koca bir II. Dünya savaşının tüm günahlarını “bir avuççılgın”a, Hitler ve Nazilere yıkmaya pek meraklı Batı dünyasına, en baştaVatikan olmak üzere tüm bir kurum'un (din) çeşitli yollarla “bu çılgınlık”anasıl ortak olduğunu anlatmaktadır. Egemen çevrelerde daima suskuylageçiştirilen, boğuntuya getirilen “büyük günah”, faşizmin kapitalist sisteminürünü olarak tüm bir kapitalist egemenlik sistemince çeşitli biçimlerdedes<strong>tek</strong>lendiği, dev <strong>tek</strong>eller ve Papa, burjuva partiler ve paramiliterörgütler işbirliğiyle egemen olduğu, en azından Vatikan boyutuyla açığaçıkarılmaktadır bu filmde. Tüm bu gerçeği, asla <strong>tek</strong> bir insanın dramınaboğmadan, başarıyla işler Gavras. (Ayrıca o müthiş tren sahneleriyle, şiddetigöstermeksizin iliklerimize kadar hissetmemizi, irkilmemizi sağlayarak,gerçekten çok farklı bir “savaş <strong>filmi</strong>” yaratmayı başarmıştır.)Ken Loach ise daha ziyade “sıradan/küçük insanlar”ın alabildiğinesade ve zorluklarla dolu yaşamlarına odaklanmayı tercih eder (“Ekmek veGül”, “Benim Adım Joe”, “İşte Özgür Dünya”...). Kuşkusuz “Ülke veÖzgürlük” gibi, “Carla'nın Şarkısı” (belki “Gizli Ajanda”yı da ekleyebiliriz)gibi “doğrudan politika/genel siyaset” filmleri vardır. Ve bu alanda datartışmasız en iyilerdendir. Kimilerine göre “birer başyapıt”tır. Ama o,genel olarak böylesine “makro siyaset” yerine güncel, günlük pratikmücadeleye odaklanmayı tercih eder. İlmek ilmek örülen mücadeledirözellikle eğildiği. Sosyalist kimliğini biran olsun gizlemeden, açıkça,cepheden bir tutumla işler ele aldığı konuyu. O işçi sınıfı saflarındadır,emeğin saflarındadır. Dünyaya sınıfının penceresinden bakar. Doğal olarak“kadraj”da da bunlar olacaktır.Kimi zaman kapitalist toplumun alkolizme, uyuşturucu ve türlübağımlılığa mahkum ettiği yoksul emekçi kesim olacaktır o kadrajda(“Benim Adım Joe”, “Afili Delikanlı”), kimi zaman “daha iyi bir gelecek”bulma uğruna yurdundan uzaklara düşen göçmen işçiler (“Atayurdu”,“Ekmek ve Gül”). Kiminde ilmek ilmek örülen o zorlu emek mücadelesiişlenecektir (“Ekmek ve Gül”), kiminde sınıfının dışına düşmüş, “sınıf atlama”sapağında batağa gömülenler (“İşte Özgür Dünya”). Özelleştirmesaldırılarının işçi sınıfına etkilerini irdelemeye koyulur (“Demiryolcular”);işçilerin günlük yaşamlarını yansıtır ekrana (“Ayaktakımı”, “YağanTaşlar”)...Karakterlerin konumu, çelişkileri, is<strong>tek</strong> ve istemleri, arzuları... onlarıçevreleyen koşullar, bu koşullar tarafından yönlendirilmeleri... vemücadele... Hiçbir abartıya kaçmadan, her an her yerde karşımıza çıkanemekçi karakterlerin çileli dünyasını, kapitalist sistemi ve mücadeleyi tambir yetkinlikle işlemektedir Loach. Tiyatro okulundan geçip gelmiş biriolarak, sosyalist gerçekçiliği derinlemesine irdelemiş, içselleştirmiş vebaşarıyla uygulayan bir sanatçıdır.“Ben ödül kazanmak için film yapmam. Filmler izleyicilerle doğrudiyalog kurmak için yapılır.” dese de, Cannes Film Festivali'nden altı defabüyük ödülle dönmüş bir yönetmendir. Güçlü sanatçı yaratıcılığı, sermayeninher türlü engelini parçalamayı bilmiş, sanatının ışığı tüm ülkelerinişçi ve emekçilerine ulaşmıştır.Sermayenin “sinema endüstrisi”ne karşı sanat olarak sinema, sosyalistgerçekçi sanatçıların büyük emekleriyle gelişiyor. Az sayıda büyükyetenek, proletaryanın yüzünü ağartıyor. Loach ve Gavras, bunların arasındaön sırada geliyor.73A ki ra Ku ro sa wa1910-1988u ro sa wa, I sa mu ve Shi ma Ku -Kro sa wa'nýn se kiz ço cu ðun danbi ri o la rak Tok yo, Ja pon ya'dadün ya ya gel di.Yö net men, ya pým cý, se na rist.Ým pa ra tor la kap lý Ku ro sa wa, si ne madün ya sýn da bir çok <strong>tek</strong> ni ði ilk kezkul la na rak ön cü ol muþ, film le rin debir den faz la ka me ra kul lan mýþ, Ba týdün ya sý ný kýs kan dý ran baþ ya pýt la raim za at mýþ ve dü þük büt çe li film ler -de bi le de ha sý ný or ta ya koy muþ tur.Wil li am Sha kes pe a re ve Dos to -yevs ki gi bi ya zar la rýn e ser le ri ni de si -ne ma ya u yar la mýþ o lan Ku ro sa wa,ö nem li ya pýt la rýn dan bi ri o lan Ras -ho mon'ý 1950'de iz le yi ciy le bu luþ -tur du. Ras ho mon, 1952'de Os cara da yý ol du ðun da ba tý lý se yir ci nindik ka ti Ja pon si ne ma sý na çe kil miþ tive bu cid di bir ba þa rýy dý. Bir hay du -tun or man da bir sa mu ra yý öl dü rüpka rý sý na te ca vüz et me si son ra sý, hay -du tun, sa mu ra yýn, te ca vü ze uð ra -yan ka dý nýn ve tüm bun la rý iz le yeno dun cu nun o la yý fark lý a çý lar danan lat týk la rý film, ger çe ðin gö re ce li birkav ram ol ma sý te ma sý ný iþ li yor du.Ku ro sa wa'nýn film de kul lan dý ðý ye niçe kim ve an la tým <strong>tek</strong> nik le ri yö net -me nin gü cü nün an la þýl ma sý ný sað la -dý.


"Beni duyma olanağı olanlara diyorum ki;umutsuzluğadüşmeyiniz üzerinize çöken bela,vahşi bir iştahın ve insanıngelişmesi yönünde kaygılananların duydukları acıların sonucundanbaşka bir şey değildir.İnsanların kimi geçecek, diktatörleryok olup gidecektir ve halktan zorla aldıkları güçyine halkın eline geçecektir.İnsanlar ölmeyi bildikleri sürece,özgürlük yok olmaz, olmayacaktır."


Sabahattin AliSabahattin Ali 25 Þubat 1907’de Bulgaristan Gümülcine’de doðar Baba Ali Salahattin Harbiye’yi bitirince,1903’te piyade subayý olarak Kütahya’ya ardýndan da Gümülcine’ye atanýr. Baba Ali Salahattin edebiyatý sevenince ruhlu, özgür düþünüþlü bir adamdýr. Anne Hüsniye ise süse, giyime, kuþama düþkün, oldukça güzel ve bir okadarda cahil, huysuz, geçimsiz bir kadýndýr. Sabahattin Ali yedi yaþýna basýnca Ýstanbul Üsküdar’da Doðancýlar’dakiFüzüyat-ý Osmaniye Mektebine gönderilir.Salahattin Bey ailesini 1918’de Çanakkale’den Ýzmir’e götürür. Ali Salahattin üç çocuðunun karnýný doyura -bilmek için sergi açýp satmaya baþlar. Sabahattin Ali çok sevdiði babasýný buiþte yalnýz býrakmaz, elinden geldiðince yardým etmeye çalýþýr.Salahattin Bey oðlunu edebiyata teþvik etmek için pazarlardagördüklerini yazmasýný ister. Sabahattin Ali bu a-landaki ilk deneyimini þöyle anlatýr: “Bir kez yazýyaþöyle baþlamýþtým. Sabahýn erken saatinde pederiminlatif sesiyle uyandým. Babam okuyunca öfkelenmiþ,‘Haydi oradan yalancý kerata!! Sabahýn köründeseni zorla yataðýndan kaldýrýyorum. Babanýn latifsesiymiþ! Sesim sana hiç latif gelir mi? Ýçindengeldiði gibi yaz, doðrularý yaz’ demiþti.Muallim okulunun ikinci sýnýfýnda iken arkadaþlarýile bir okul gazetesi çýkarýrlar. Buradailk þiirleri “Kamer-î mestûr” ve “SaçlarýmýnTürküsü”, “Horoz Mehmet” adlý ilk hikayesiyayýnlanýr. Sabahattin Ali o yýllarda “okulgazetesi dýþýnda ‘yeni yol’ dergisine de yazý yolluyor,aný defteri tutuyor, roman okuyor, fýrsatbuldukça sinemaya, tiyatroya gidiyordu. Hattabunun için cezalandýrýlmayý bile göze alarak o-kuldan kaçýyordu.”Sabahattin Ali Öðretmen Okulu beþinci sýnýftaiken, 1926 Kasým’ýnda babasý geçirdiði bir kalpkrizi sonucu hayatýný kaybeder. Sabahattin Ali çoksevdiði babasýnýn ölümünden duyduðu derin üzüntüyü“Babam için” baþlýklý þiirinde dile getirir.1927’de muallim mektebini bitirir, ilkokul öðretmeniolarak Yozgat’a atanýr. Yozgat’ýn küçükil merkezinde hayat <strong>tek</strong>düze ve cansýkýcýdýr.Üstelik deli gibi sevdiði Nahitaþkýna karþýlýk vermez, yazdýðý bütünmektuplarý cevapsýz býrakýr. SabahattinAli için Yozgat’ta günler yalnýzlýk,özlem ve sýkýntý içinde geçer. Bu günlerdeNahit’e olan aþkýný anlattýðý “Birmacera” adlý þiiri Servet-i Fünun’da yayýnlanýr.“Bir cinayetin sebebi”, “Bir siyah Fanila için” baþlýklýhikayelerini de yine bu sýkýntýlý günlerinde yazar.Kış ‘10 75


76S. Ali Yozgat’ta daha fazla duramaz, 1928’de Ýstanbul’adöner. O sýralarda maarif vekaleti yabancý dilöðretmenleri yetiþtirmek için Avrupa’ya öðrenci gönderecektir.S.Ali açýlan sýnava girer ve kazanýr. Ayný yýlýnKasým ayýnda Almanya’ya gider. Orada dört yýl kalýpdil öðrenecek, dönüþte liselerde yabancý dil öðretmeniolarak çalýþacaktýr. Trende, sýnavý kazanan beþöðrenciden biri olan Melahat Tolgar’la tanýþýr. Almanya’dafarklý bölgelerde okuyor olsalar da sýk sýk görüþürdertleþir. S. Ali, Nahit’e duyduðu karþýlýksýz aþký vebundan duyduðu acýlarý anlatýr. Melahat Haným’ý Nahit’ebenzetir ve ona da tutulmaktan korkar. Zira MelahatHaným sözlüdür. Uzun yýllar sonra yazdýðý “KürkMantolu Madonna” romanýnda Almanya’da geçirdiðibugünlere dair izler görülecektir.S. Ali Ýstanbul’a dönünce bir süre yüksek muallimmektebinde kalýr. Mektebin müdürü Hamit Bey’in yardýmýylaBursa Orhaneli’ne atanýr, daha sonra da açýlandil sýnavýnda üstün baþarý gösterecek 1930–31 ders yýlýbaþýnda Aydýn Ortaokulu Almanca öðretmenliðine geçer.Ay ný yýl Na zým Hik met’le ta ný þýr. N. Hik met o dö -nemde Resimli Ay Dergisi’nin düzeltmeni ve sekreteriolarak çalýþmaktadýr. Sabahattin Ali’nin ilk toplumcugerçekçi denemeleri sayýlan “Bir Orman Hikayesi” ile“Bir Gemicinin Hikayesi” Resimli Ay’da yayýnlanýr.Tanýþmalarýný N. Hikmet þöyle anlatýr:“Bir gün dergi idarehanesine kýsa boylu, gözlüklübir genç geldi. Almanca bildiðini, hikayeler yazdýðýný,isminin Sabahattin Ali olduðunu söyledi. Hikayelerindenbirini býraktý, çýktý. Bu hikaye orman sanayinde ça -lýþan iþçilerin hayatýna aitti. Alman romantizminin tesirialtýnda yazýlmýþ olmasýna raðmen, konu ve muhtevabakýmýndan Türk edebiyatýnda bir yenilik teþkil ediyordu.Genç adamýn istidatlý bir yazar olduðu daha ilk satýrlardananlaþýlýyordu. S. Ali’nin ilk hikayesini Resim -li Ay’da, o devirdeki Resimli Ay’da yayýnlamasý, o zamankiedebiyat, dolayýsýyla politika cereyanlarý arasýndabelirli bir safta yer almasý demekti. Ýlk yazýsýný bizegetirmesi, Sabahattin’in anti-emperyalist, demokratiktemayülünü gösteriyordu."S. Ali Almanya’da bulunduðu yýllar içerisindevaktinin çoðunu okuyarak geçirmiþ, ilerici Alman edebiyatýndan,Rus edebiyatýndan birçok yazardan etkilenmiþ,Almanya’nýn solcu, ilerici hareketlerini yakýndangörmüþ, sosyalizme eðilim duymaya baþlamýþtýr. Amaasýl olarak bu eðilimin pekiþmesinde, N. Hikmet’ledostluðu ve Resimli Ay çevresine giriþi etkili olur.S. Ali 1931 yazýnda tatil için geldiði Ýstanbul’datutuklanýr. “Aydýn Erkek <strong>Sanat</strong> Okulu’nda öðrenci dolaplarýndaTürkiye Komünist Partisi’nin Kýzýl Ýstanbuladlý gazetesi bulunmuþtu. Ayrýca bazý öðrenciler S. A-li’nin ‘yýkýcý propaganda’ yaptýðýný ihbar etmiþlerdi.Öðretmenlerden Baha, öðrencilerden Ýzzet ile eski mezunlardanMusa Oðuz, Bulgaryalý iþçi Hüseyin, makinistAli Cevat tutuklanmýþtý.” 1930’lu yýllarýn ortalarýndabütün öðretmen örgütleri kapatýlýr. “Yýkýcý faaliyette”bulunan öðretmenler tutuklanýr, sürgünlere uðrar yada mesleklerinden men edilirler.S. Ali’de bu kapsamda, yani yýkýcý faaliyetleri gerekçesiyletutuklanmýþtýr. Ancak ne TKP ne de adý geçengazete ile iliþkisi bulunamaz. Üç ay tutuklu kaldýktansonra salýverilir. Sabahattin Ali aydýn cezaevindekaldýðý bu üç ay içinde ilginç deneyimler yaþar, çoðuyoksul köylü olan halktan insanlarýn yaþam öykülerinidinler. Ýlk romanýnýn kahramaný Kuyucaklý Yusuf’la vejandarma Bekir’i öldüren Halil Efe ile burada tanýþýr.Cezaevinden çýkýnca Almanca öðretmeni olarakKonya’ya atanýr. Burada hikayeler, þiirler yazmaya devameder. “Daðlar ve Rüzgar”, “Karayazý”, “Unutamadým”þiirleri ve “Kurtarýlamayan Þaheser” hikayesi budönemde yazýlýr ve Yeni Anadolu gazetesinde yayýnlanýr.S. Ali bir yanda da Almancadan Türkçeye çevirileryapar. Yefim Sosulya’nýn “Bir idealist ve Beþeriyet” hikayesiile Fritz Sternberg’in “Marksizm ve ihtibas”,“Marks ve Freud” incelemeleri Konya’da Almanca öðretmenliðiyaptýðý sýrada çevirir ve yeni Anadolu gazetesindeyayýnlatýr.”S. Ali, Konya’da öðrencileri ile olduðu kadar halklada iyi iliþkiler kurar, onlarýn sorunlarýný dinler, çözmeyeçalýþýr. Hatta zaman zaman toplumsal sorunlarlailgili konferanslar verir. 1932’de Konya Halkevindeverdiði bir konferansta kadýn sorununa dair görüþleriniþöyle ifade eder:“… Memleketin bütün kadýnlarýna medeni hayattalayýk olduðu rolün verilmesi zamaný gelmiþtir. Artýk o-kuyan kýzlarýmýzýn boþ fakat bilgiç ve manasýz bozukbir kukla olmaktan, alelumum kýzlarýmýzýn satýlýk birmal, bir vitrin eþyasý haline gelmekten kurtulmasý lazýmdýr.Artýk köylü kadýnlarýmýzý kara öküzün bir yardýmcýsý,bir yarým hayvan olmaktan kurtarmalýyýz, bununiçinde harici tedbirlerden ziyade içten gelen arzularlazýmdýr. Kadýnlarýmýz bunu kuvvetle istemeli, bununiçin bütün kuvvetiyle uðraþmalýdýrlar. Hiç kimsehiç kimseyi yükseltemez, herkes kendi kendisini yükseltmekmecburiyetindedir.“Memleketimizin kadýn ve erkeklerini, biri diðerinisürükleyen, taþýyan deðil, elele ve ayný tempoda yürüyeniki mahluk olarak göreceðimiz günün uzak olmamasýnýdilerim….”Bu sýralarda, S. Ali’nin ilk romaný Kuyucaklý YusufKonya’da M. Hayrettin’in sahibi olduðu Yeni Anadolugazetesinde yayýnlanmaya baþlar. Roman okuyucutarafýndan sevilir. Ancak 15 sayý kadar yayýnlandýktansonra parasýný alamayan yazar tefrikayý yarým býrakýr.Gazete sahibi bu durumu hazmedemez ve S. Ali’yibir þiirinde Atatürk’e hakaret ettiði iddiasýyla ihbar e-Kış ‘10


Kış ‘10 77der. S. Ali þiiri Almanya’da bulunduðu sýrada Sivas’takibir Bektaþi hareketine atfen yazmýþtýr, ancak içindeiktidarý rahatsýz edecek kadar taþlama vardýr MemlekettenHaber Var þiirinde…Hey anavatandan ayrýlmayanlar/Bulanýk derelerdurulmuþ mudur?/Dinmiþ mi oluklu akan kanlar?/Büyükhedeflere varýlmýþ mýdýr?//Asarlar mý hala hakkatapaný?/Mebus yaparlar mý her þaklabaný?/Köylünün e-lin de var mý sa ba ný?/Sýs ka ö küz le ri di ril miþ mi -dir?//Cümlesi belli der enelhak dese/Hala taparlar mýkoca terese?/Ýsmet girmedi mi hala kodese?/Kul A-li’nin boynu vurulmuþ mudur?S. A li a çý lan ha ka ret da va sýn dan 22 A ra lýk1932’de tutuklanýr. 7 Ocak 1933 günü çýkarýldýðý mahkemesalonu öðrencileri ve Konya’da kendisini sevenleritarafýndan hýnca hýnç doldurulmuþtur. Yargýlama S.Ali’nin Cumhurbaþkaný’na “ima yoluyla hakaretten”bir yýla mahkumiyetiyle sonuçlanýr. Salondaki öðrencilergözyaþlarýný tutamazlar. S. Ali tutsaklýðýnýn ilk dörtayýný Konya cezaevinde geçirir. Ýstanbul’a gitmek ister,bütün tanýdýklarý, bütün sevdikleri “bu güzelim þehirdedir”.Þiddetli bir arzuyla Ýstanbul’a gitmeyi beklerkenSinop cezaevine sevk edilir. “Duvar” adlý hikayesindegurbet hapishanesi dediði Sinop cezaevinde duyduðuyalnýzlýðý ve tutsaklýk acýsýný anlatýr uzun uzun.“Uzun zamanlar deniz kenarýnda ve surlar içindekibir hapishanede kaldým. Kalýn duvarlara vuran sularýnsesi taa odalarda çýnlar ve uzak yolculuklara çaðýrýrdý.Tüylerinden sular damlayarak surlarýn arkasýndanyükseliveren deniz kuþlarý demir parmaklýklara hayretlegözlerini kýrparak bakarlar ve hemen uzaklaþýrlardý.“Bir mahpusu dünya ile hiç alakasý olmayan birzindana kapamak ona en büyük iyiliði yapmaktýr. Onuen çok yere vuran þey, hürriyetin elle tutulacak kadaryakýnýnda bulunmak, ayný zamanda ondan ne kadar u-zak olduðunu bilmektir. On adým ötede en büyük hürriyetleregötüren denizi dinlemek ve sonra oradaki kalýnkale duvarýna gözlerini dikerek bakmaya denizi yalnýzmuhayyilede görmeye mecbur kalmak az azap mýdýr?”1934’te yayýnlanan <strong>tek</strong> þiir kitabý “Daðlar ve Rüzgar”da yer alan “Hapishane Þarkýlarý” baþlýklý beþ þiirindede yine ayný acý ve özlem hissedilir. “Burada ÇiçeklerAçmýyor” ve “Aldýrma Gönül Aldýrma” þiirleriS. Ali’nin Sinop cezaevinde yazdýðý Hapishane þarkýlarýndandýr.S. Ali cezaevinde bir yandan okur, bir yandanþiirler, hikayeler yazar. Esirler adlý oyununu tamamlarve Jack London’un Demir Ökçe’sini çevirirkenbir yandan da koðuþ arkadaþlarýna el sanatlarýný geliþtirmedeyardým eder. Hükümlülerin cevizden yaptýklarýtavla, sigaralýk, tepsi, katre gibi eþyalarý güzelleþmesinekatkýda bulunur.29 Ekim 1933’te Cumhuriyet’in Onuncu yýl dönümüvesilesiyle çýkarýlan af ile salýverilir. Ankara’ya yeðeniReþit Ertüzün’ün yanýna gider. Bir an önce öðretmenliðegeri dönmek için dilekçe verir. Maarif vekili i-le görüþüp isteðini sabit olmadýkça istihdamý caiz deðildir”diyerek bu isteði reddeder. S. Ali “nasýl ispatlayacaðýný”sorar, “yazýnýz” denir. Varlýk dergisinin 15 O-cak 1934 tarihli sayýsýnda yayýnlanmak üzere Atatürk’esevgisini anlatan “Benim Aþkým” adlý þiiri yazar. Birsüre sonra öðretmenliðe deðilse bile Neþriyat müdürlüðüBüro þefi olarak memurluða geri çaðrýlýr. Ve bir daha<strong>tek</strong> bir satýr dahi þiir yazmaz. 1935 yýlýnda Aliye Hanýmlaevlenir.1935’te ilk hikaye kitabý ‘Deðirmen’ yayýnlanýr,Deðirmen’de S. Ali’nin 1926-31 yýllarý arasý, yani ilkgençlik döneminde yazdýðý <strong>16</strong> hikaye toplanmýþtýr. Yazar‘Deðirmen’in 1935 baskýsýnýn sonuna koyduðu notta:‘Bir Orman Hikayesi, Kazlar, Bir Firar, CandarmaBekir, Bir Siyah Fanila Ýçin, Komik-i Þehir adlý hikayelerinOsmanlý imparatorluðu zamanýndaki Anadolu’yuanlattýðýný yazar. “Bir Orman Hikayesi’nde ormanlarýözel bir þirket tarafýndan ellerinden alýnan orman emekçilerininisyaný anlatýlýr.“Orman bizim her þeyimizdir delikanlý, anamýz,babamýz evimiz… Delikanlý, bizim elimizden ormanýmýzýaldýlar, bizi ormansýz býraktýlar. Bizi bir <strong>tek</strong> aðaçsýzbýraktýlar…!” diyerek anlatmaya baþlar ihtiyar köylü.O zamana kadar köylünün yararlandýðý ormanýn iþletmehakký bir þirkete verilir. Aðaçlar üçer beþer devrilir,köylü bakar ki ellerinde <strong>tek</strong> aðaç bile býrakmayacaklar,isyan eder ve baltacýlarý döver. Yönetim þirketesahip çýkar ve jandarmalar gelir köylüleri döverek ormandanatar, erkeklerin bir kýsmýný da alýr götürürler.‘Bir Orman Hikayesi’ S. Ali’nin ezen ve ezilen arasýndakiçatýþmayý iþlediði ilk hikayelerinden biridir.‘Kazlar’ adlý hikayede ise yoksul, köylü bir karýkocanýndramatik öyküsü vardýr.“Köyde, düðün yerinde biri vurulur. Kurþun atanlarsekiz kiþidir ama Seyit’le durmuþ dýþýndakiler sorguyargýcýna para yedirip iþten sýyrýlýnca suç bu ikisinin ü-ze ri ne ka lýr. A ðýr ce za 10’ar yýl ha pis ve rir. Se yit’i ha -pishanede kötü, pis bir yere koyarlar, sonunda bakýmsýzlýktan,pislikten, havasýzlýktan hastalanýr verem olur.Karýsý Dudu’ya yazdýðý mektupta, iyi bir yere geçirilmesiiçin baþgardiyana ve müdüre verilmek üzere ikikaz getirmesini ister. Ne çare ki, Dudu’nun yalnýz birkazý vardýr, onunda yumurtalarýný küçük oðlunun ihtiyaçlarýnýalabilmek için bakkala verir.“Dudu düþünür, çare bulamaz, komþunun kazlarýndanbirini çalar. Ýki kaz, biraz da bulgur koyduðu torbayla9 saat yayan gittikten sonra cezaevine varýr. Kapýdakiasker kime geldiðini öðrenince elindekilere bakarak;“Bugün görüþ günü deðil, ver elindekileri, biz o-na veririz, sen haftaya gel,” diyerek Dudu’yu savar, Seyit’ino sabah öldüðünü söylemez.


“Köye gelir gelmez Dudu’yu candarmalar yakaladý.Kaz çaldýðý için kasabada muhakeme edildi ve üç a-ya mahkum oldu. Yalnýz cezasýný kaza hapishanesindeyattýðý için, harman zamanýna kadar, kocasýnýn ölümündenhaberi olmadý.”S. Ali köy yaþamýný anlattýðý birçok öyküde olduðugibi “Kazlar”da da yoksul köylülerin çaresizliklerini,yoksulluklarýndan dolayý çektikleri acýlarý, mevcut i-darenin acýmasýzlýðýný, yiyiciliðini sarsýcý bir biçimdeanlatýr.‘Deðirmen’de toplanmýþ olan “KurtarýlamayanÞaheser”, “Kýrlangýç”, “Viyolonsel”, “Bir CinayetinSebebi”, “Komik-i Þehir” hikayelerinde aþk temasý iþlenir.Kuþkusuz bunlardan en çarpýcý olaný kitaba adýnýveren ‘Deðirmen’ adlý öyküdür.Deðirmen’de Atmaca lakaplý bir çingene delikanlýsýnýnöyküsü çeribaþýsýnýn aðzýndan anlatýlýr.“Siz sevemezsiniz adaþým, siz þehirde ve köydeyaþayanlar siz birisine itaat eden ve birisine emredenler;siz birisinden korkan ve birisini tehdit edenler…Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnýz bizler biliriz. Bizler;Batý rüzgarý kadar serbest dolaþan ve kendimizden baþkaAllah tanýmayan çingeneler…” Çeribaþý bu sözlerlebaþlar Atmaca’nýn büyük aþkýný anlatmaya.Atmaca güzel klarnet çalan yakýþýklý bir çingenedelikanlýsýdýr. Günün birinde konakladýklarý köyde deðirmenciningüzel kýzýna aþýk olur. Kýz çok güzeldir, fakat<strong>tek</strong> kolu yoktur. Daha küçükken deðirmenin çarklarýnakaptýrmýþtýr kolunu. Bu yüzden delikanlýnýn aþkýnacevap veremez. Bu sakat haliyle, saðlam bir adamý sevmeyehakký olmadýðýný düþünür. Atmaca ne söylersesöylesin bir türlü ikna edemez sevdiðini. Dertlenir,günden güne erir, sararýp solar, çaresizlikten bütün güngözlerini deðirmene dikip klarnet çalar. Bir gün çeribaþýnaakþam deðirmende çalacaðýný, ihtiyar deðirmenciylekonuþtuðunu söyler. Toplanýp giderler, Atmacabir sü re klar net ça lar, son ra a ya ða kal kýp bü yük bir ho -murtuyla dönen deðirmenin çarklarýnýn baþýna gider vedönüp sevdiðine bakar uzun uzun. Sonra, bir an sonrayüzü acýyla buruþur, tanýnmaz hale gelir. Çevresindekileryanýna koþarlar ama iþ iþten geçmiþtir. Atmacanýnsað kolu yerinde yoktur ve oradan oluk oluk kan akmaktadýr.“Ýþte adaþým” der Çeribaþý “sana seven bir çingeneninhikayesi. Çiçeklerin açtýðý mevsimde senin kollarýnayaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutlauzak su kenarlarýnda oturmak ve öpüþmek, yoruluncayakadar öpüþmek hoþ þeydir… Fakat sevgili bir vücuttabulunmayan bir þeyi kendisinde taþýmaya tahammületmeyerek onu koparýp atabilmek, iþte adaþým, yalnýzbu sevmektir.”‘Deðirmen’deki aþk hikayeleri biraz eski halk hikayelerinebenzer. Aþýk sevdiðine ulaþmak için hiçbir78engel tanýmaz, imkansýz sayýlabilecek þeyleri dahi yapar.Kurtarýlamayan þaheserde olduðu gibi bir tür feragattir,vazgeçiþtir aþýklýk. Maddi, manevi ne varsa, hertürlü deðerden, hatta Deðirmen’de olduðu gibi vücudunbir parçasýndan vazgeçebilmektir. Ya da ‘Viyolonsel’dekigibi sevdiðinin mezarý baþýnda bir ömür boyuona en sevdiði parçayý çalabilmektir aþk.Ýlk öy kü ki ta bý De ðir men’den bir yýl son ra ilk ro -maný Kuyucaklý Yusuf’un tamamý 9 Kasým 1936’dan21 Ocak 1937’ye kadar Tan gazetesinde yayýnlanýr. Veokur tarafýndan çok beðenilir. Yine 1936’da ikinci öykükitabý ‘Kaðný’ çýkar, ayný yýl yazarýn ‘Esirler’ adlý tiyatrooyunu varlýk dergisinde yayýnlanýr.Kuyucaklý Yusuf’ta bir aþk hikayesi etrafýnda geçenolaylarla iþçisi, köylüsü, eþrafý, bürokratýyla bir kasabahalkýnýn yaþamý anlatýlýr. Dönem Osmanlý imparatorluðununson dönemidir. 1908’de meþrutiyetin ilaný i-le iktidara gelen ittihat ve Terakki Fýrkasý toprak aðalarýnýve henüz filizlenmekte olan burjuvaziyi koruyupkollamaya çalýþýrken emekçi halk, yoksul köylü geçmiþeo ran la da ha çok e zi lir, da ha çok bas ký ve zul me uð -rar. Romanda dönemin siyasal geliþmelerine bire birdeðinilmez ama iþçinin, köylünün çaresizliði, zenginkesimin ayrýcalýklarý, idareciler tarafýndan kayýrýlmasýolaylar içinde açýkça görülür. Olaylar 1903 Nazilli’sindege çer.Kuyucaklý Yusuf, iyinin kötüye, ezilenin ezene,ayrýcalýklý olana karþý çaresizliðinin gerçekçi bir biçimdeanlatýlýþýdýr. Ve ayný zamanda bir büyük isyandýr.Zeytin amelesinin, Çineli Kübra ve anasýnýn, hatta Mu -azzez’in isyanýdýr. Yusuf atýný daðlara doðru sürerkenfabrikatör Hilmi’ye, kaymakam Ýzzet’e, analýðý Þahinde’yedolayýsýyla bütün kötülüklerin kaynaðý olan düzeneisyan eder.Nazým Hikmet’e göre Kuyucaklý Yusuf:“… Bazý manasýz romantizm elemanlarý ihtiva etmesineraðmen, Türk roman tarihinde yeni bir merhaleteþkil eder. Türk edebiyatýnda, bir Türk kasabacýðýnýnve kýsmen kötülerin hayatý, bu kadar büyük bir kuvvetleilk defa tasvir ediliyordu. Hatta mürteci münekkitler(ge ri ci e leþ tir men ler) bi le, e se rin be di -i kýymetini itiraf etmek mecburiyetinde kaldýlar.”S. Ali, arkadaþý Cevdet Kudret’in bildirdiðine göreKuyucaklý Yusuf’u üç kitaplýk bir dizi olarak tasarlamaktaydý.Birincisi: Kuyucaklý Yusuf, ikincisi: ÇineKübra adýný taþýyacak ve daða çýkan Yusuf’un eþkiyalýkgünlerini hikaye edecekti. Üçüncüsü ise Yusuf’undaðdan inerek göçebe Yörükleri arasýnda geçirdiði yaþamýanlatacaktý. Yazar tasarladýðý dizinin ancak birincisiniyazabilmiþtir. 1936’da Kuyucaklý Yusuf Tan gazetesindetefrika edilirken ikinci öykü kitabý Kaðný yayýnlanýr.Kitapta toplam 13 hikaye vardýr. Kitaba adýnýveren Kaðný çarpýcý bir köy hikayesidir.Kış ‘10


S. A li, Kað ný’da yer a lan Fi kir Ar ka da þý, Bir Skan -dal, Düþman baþlýklý hikayelerinde dönemin “sorumsuz,bilgisiz, tutucu, ikiyüzlü” aydýnlarýný ve memur takýmýnýeleþtirir. Bunlardan, N. Hikmet’in ‘Kanatimceustalýk bakýmýndan S. Ali’nin en güzel hikayesi budur”dediði ‘Düþman’da polis tarafýndan aranan bir sanýk u-zun süre görüþmediði varlýklý bir arkadaþýna sýðýnmakister. Ev sahibi eski arkadaþýný önce içeri alýr, ancak birsüre sonra solcu olduðunu anlar. Misafirini yatýrýr, amakendisi bir türlü uyumaz, türlü fikirler geçer aklýndan.“Düþman”da artýk farklý sýnýfsal çýkarlara sahip ikieski arkadaþýn durumu hikaye edilir. Arkadaþlardan biritoplumsal çýkarlardan yana ve bu nedenle polis tarafýndanaranýyor iken diðeri giderek bencilleþmiþ, kiþiselçýkarlarý uðruna arkadaþýný ihbar edecek duruma gelmiþtir.30 Eylül 1937’de kýzý Filiz doðar. Filiz henüz yediaylýkken 1938’de askere çaðrýlýr. S. Ali. Teðmen olarakEskiþehir’e gönderilir. Askerlik bitince Ankara’ya geridöner ve 1936-37 yýllarý arasýnda yazýlmýþ beþ öykününyer aldýðý, SES adlý kitabýný yayýnlatýr. Ses’te ‘KöstenceGüzellik Kraliçesi’ adlý öyküde aþk, geri kalan dörtöyküde ise iþçi ve köylülerin yaþamlarý konu edilir.“Mehtaplý Bir Gece” baþlýklý hikayede, kötü çalýþmakoþullarýndan dolayý hastalanan bir iþçi yoksulluktan,bakýmsýzlýktan dolayý çalýþamaz duruma gelir veiþten atýlýr. Bir süre akrabalarý ve tanýdýklarýnýn yardýmýylaidare etse de en sonu sokakta kalýr. Bir süre sonraaçlýða ve ciðerlerindeki aðrýlara dayanamayacaðýnýhisseder ve ölmek ister. “Kimseyi rahatsýz etmemek,kimsenin de rahatsýz etmemesi için tenha bir yer bulurölmek için. Bu sýrada bir sokak kadýný gelir yanýna, hastaolduðunu anlar, alýp yoksul barakasýna götürür. Ona“bir kar deþ, bir a na, bir sev gi li” il gi ve þef ka tiy le ba karve iyileþtirir.Mehtaplý Bir Gece, S. Ali’nin iþçileri mevzu ettiðibirkaç hikayesinden biridir. Ancak burada da asýl vurgukadýnýn fedakarlýðýna, insanca davranýþýna yapýlýr. Zordurumda olan birine, eþ-dost, akrabalar deðil de tümtoplumun gözünde aþaðý olan bir kadýn yardým eder. Ö-lümün eþiðinden çekip aldýðý bu hiç tanýmadýðý hasta a-dama bakar, baþýnda oturup gözyaþý döker. Umutlarýnýyitirmiþ adamda <strong>tek</strong>rar yaþama isteði uyandýrýr.1937’de Ýçiþleri Bakanlýðý ‘Türk Hikayeleri Antolojisi’hazýrlamak için çalýþmalara giriþir. S. Ali’den de‘Atatürk Devrimleri’nin þekillendirdiði yeni Türk insanýnýanlatan bir hikayesini seçip göndermesi istenir. S.Ali Ýçiþleri Bakanlýðýnýn bu talebini, “Hikayelerim arasýndabir intihap yapabilmek kabiliyetinden öteden berimahrum bulunmuþ olmaklýðým dolayýsýyla þahsen birtercihte bulunamayacaðýmý ve zaten yazýlarým arasýndamezkur müessesenin arzu ettiði –Kemalist Türkiye’ninyeni psikolojisini canlandýran, izah eden ve inkýlabýnKış ‘10 79forme ettiði yeni Türk insanýný anlatacak mahiyette o-lan- hikayeler mevcut olmadýðý için benim bu antolojinindýþýnda býrakýlmamýn daha münasip olacaðý düþüncesindebulunduðumu arz eder, saygýlarýmý sunarým”diyerek reddeder.S. Ali, askerlik dönüþü Ankara musiki muallimmektebine atanýr. Devlet Konservatuarýnda Carl E-bert’in çevirmeni, öðretmen ve dramaturg olarak çalýþmayabaþlar. 1939’da ikinci paylaþým savaþý baþlar. AlmanyaPolanya’yý iþgal eder. Ýki gün sonra Ýngiltere veFransa Almanya’ya savaþ ilan eder. S. Ali savaþ nedeniyle<strong>tek</strong>rar askere alýnýr. Ýstanbul Büyükdere’deki ekmekçikolunda görevlendirilir. Ayný yýl ‘ÝçimizdekiÞeytan’ ulus gazetesinde tefrika edilmeye baþlar.S. Ali, bu ikinci romanýnda hem Nazi Faþizmindencesaret alarak örgütlenme, yayýn çýkarma gibi faaliyetleriniyoðunlaþtýran Hitler hayraný faþist yazarlarla birtür hesaplaþma içine girer, hem de bu ýrkçý-faþistlerin i -çine düþmüþ, henüz nerede duracaðýný bilemeyen yarýaydýnsayýlabilecek Ömer’in kiþiliðinde toplumun bukesiminin tembelliðini, sorumsuzluðunu eleþtirir.‘Ýçimizdeki Þeytan’ dönemin aydýn ve yazarlarýtarafýndan anti-faþist bir roman olarak deðerlendirilir.S. Ali, romanýn yazýldýðý yýllarýn baskýcý ortamýndandolayý faþizmin ideolojik politik yüzüne pek dokunamamýþ.Faþizmin kötülüðünü yarattýðý karakterlerinruhsal ve bedensel çirkinliklerinin uzun tasviriyle vermeyeçalýþmýþtýr. “Söylediðine göre S.Ali bu karakterleriyaratmamýþ yakýn çevresindeki saðcý yazarlardanseçmiþtir. Romandaki Nihat, Nihal Adsýz’ý ProfesörHikmet, Mükrimin Halil’i, Ýsmet Þerif’te Peyami Safa’yýtemsil etmekteymiþ.Ýsmet Þerif böylesine iðrenç bir adamdýr. Nihat isekavgacýdýr bencil ve çýkarcýdýr. Zaman zaman söylevvarikonuþmalarýndan bencilliðinin ve çýkarcýlýðýnýn altýndakidünya görüþünün Hitlerin ‘Kavgam’ kitabýndakisatýrlarýyla birebir ayný olduðu görülür. Ömer, tümbaþarýsýzlýklarýnýn, zaaflarýnýn suçunu ‘içindeki þeytan’ayükleyip kurtulma yolunu zorlamaktadýr baþlangýçta.“Büsbütün baþka bir hayat, daha az gülünç ve dahaçok manalý bir hayat istiyorum. Belki bunu arayýpbulmakta mümkün… Fakat içimde öyle bir þeytan varki… Bana her zaman istediðimden büsbütün baþka þeyleryaptýrýyor. Onun elinden kurtulmaya çalýþmakboþ… Yalnýz ben deðil, hepimiz onun elinde oyuncaðýz…”Ancak, sonunda yaþadýklarýndan dürüstçe derslerçýkarýp içindeki þeytaný mahkum etmesi gerektiðinikavrar. Bedri ise tutarlý, bilinçli, dürüst ve namuslu birgençtir. Tüm bu çirkinliklerin içinde iyiyi, güzeli, güzelve huzurlu bir geleceði temsil eder.‘Ýçimizdeki Þeytan’ yayýnlandýðýnda, roman faþistçevrelerin þiddetli eleþtirilerine maruz kalýr. S.Ali’ye


yönelik büyük bir yýpratma ve karalama kampanyasýyürütülür. Hatta Nihal Atsýz bu çevrede ‘ÝçimizdekiÞeytanlar’ adlý bir broþür yayýnlar. Yýllarca sürecek o-lan karþýlýklý hakaret davalarý açýlýr.S.Ali askerde iken bir <strong>tek</strong> teðmen maaþý ile evininve küçük kýzý Filiz’in ihtiyaçlarýný karþýlamakta zorlanýr.Hakikat gazetesinin ‘siyasete bulaþmayan, sürükleyiciaþk romaný’ sipariþini kabul eder. Ve Ýstanbul Büyükdere’dekurulan ordugah çadýrlarýnda “Kürk MantoluMadonna”yý yazar. Asýl amacý para kazanmaktýr.Ancak gazete sahibi romanýn tutulmadýðýný bahane e-derek para ödemek istemez. Bunun üzerine yazar romanýdaha fazla uzatmadan bitirir.“Kürk Mantolu Madonna” hazin bir aþk hikayesidir.Raif Erendi ile Maria Puder’in aþký hikaye edilirkenyüzeyselde olsa dönemin kadýn-erkek iliþkileri irdelenir.Özellikle aþk iliþkisinde kadýnýn erkek karþýsýndakikonumu sorgulanýr.Hikayede yazar, baþ karakter Raif Efendi ile arkadaþýnýnyardýmýyla bulduðu yeni iþinde tanýþýr. Raif E-fendi ‘çevresine ilgisiz, sessiz sakin, kýr saçlý, boðagözlüklü’ bir adamdýr. Þirketin Almanca çevirenidir.Bir gün hastalanýr, yazar evine ziyarete gider. Raif E-fendi yazardan bürodaki birkaç parça eþyasýný getirmesinirica eder. Bu eþyalar arasýnda bir de defter vardýr.Yazar defteri okumak için izin ister. Raif Efendi zordaolsa razý olur. Ertesi gün de ölür. Defterde Raif Efendi’ninyaþam öyküsü yazýlýdýr.Raif Havran’lý zengin bir ailenin oðludur. Babasýnýnisteði üzerine sabunculuk öðrenmek için Almanya’yagider, Berlin’de bir pansiyona yerleþir. Bir sabunfabrikasýna baþvurur, fakat bu iþ hiç ilgisini çekmez. Obir yandan dil öðrenmeye çalýþýr, bir yandan da bol bolokur, sergileri, müzeleri gezerek vakit geçirir. Bir günbir sergide Maria Puder imzalý bir kadýn portresi görürve bu port re ye tu tu lur. Öy le ki her gün ge lip, sa at ler cebu res mi iz ler.Bir akþam sokakta resimdeki kadýna rastlar, ne diyeceðinibilemez. Kadýn gözden kaybolur gider. Ertesigün ayný yerde bekler. Kadýn yine görünür, bu sefer i-zini kaybetmemek için takip eder. Bir bara girdiðini görür.O da arkasýndan girer. Biraz sonra kadýn elinde kemanýylaþarký söylemek için sahneye çýkar. Baþýyla selamlarRaif’i. Raif kadýnýn her gün izlemeye gittiðiportrenin ressamý ve modeli olduðunu ve kendisini tanýdýðýnýanlar. O geceden sonra sýk sýk buluþur, parklarý,sergileri, müzeleri gezerler birlikte. Maria, Raif’inarkadaþlýðýný kendisinden hiçbir þey istemeyeceðinedair þart koþarak kabul eder.Yýlbaþý gecesini bir barda birlikte geçirirler. Mariabir ara hüzünlenir dýþarý çýkar. Raif onu bulduðunda karaltýnda durmaktan üþümüþtür, alýp eve götürür. O gecebirlikte olurlar. Maria sabah çok üzgün kalkar. Raif’i80bir türlü sevemediðini anlar ve bir daha görüþmek istemediðinisöyler.Raif günlerce sevgilisinin evi önünde dolaþýr amakapýsýný çalmaya bir türlü cesaret edemez. Üzüntüsündenintihar etmeyi bile düþünür. En sonunda Maria’nýnhastalanmýþ, hastaneye kaldýrýlmýþ olduðunu öðrenir.Ziyaretine gider. Maria onun sararmýþ, bitkin halini görünceetkilenir. Hastaneden çýkýnca Raif ona iki haftakadar bakar, iyileþtirir. Karþýlýksýz gösterilen bu ilgi veþefkatten etkilenen Maria, Raif’i sevdiðini ve ona baðlandýðýnýhisseder. Bu sýrada Raif, ailesinden aldýðý birmektupla babasýnýn öldüðünü öðrenir. Acele Türkiye’yedönmesi gerekmektedir.Ayrýlýrken Maria Raif’e “Ne zaman çaðýrýrsan gelirim”der. Bir süre mektuplaþýrlar. Raif, iþlerini yolunakoyduktan sonra Maria’yý çaðýrma niyetindedir. Maria,mektuplarýnda, geldiðinde sevindirici bir haber vereceðindenbahseder. Ancak mektuplar aniden kesilir. Raifüzüntüyle bekler, haber alamayýnca kýrýlýr, karamsarlýðadüþer. Ýnsanýn ‘en sevdiði, en güvendiði insan bunuyaparsa öbürleri ne yapmaz’ diye düþünür. Birkaç yýlsonra evlenir, çocuklarý olur, “bir nohut gibi þikayetsiz,þuursuz, iradesiz yaþayýp gider.”Aradan on yýl geçer, tesadüfen Almanya’da kaldýðýpansiyonun sahibesiyle karþýlaþýr. Maria’nýn doðumsýrasýnda öldüðünü, çocuðun ise yaþadýðýný öðrenir. Büyükbir u tanç ve piþ man lýk du yar. “Bir ö lü ye kar þý du -yulan hazin ve faydasýz nedametle” kývranýr.Bir akþam saatlerce sokaklarda dolaþýr, üþütüphastalanýr. Artýk yaþama isteði ve direnci kalmamýþtýr.“Gene dün akþam anladým ki hayatýmdan o kadýn çýktýktansonra, her þey hakikiliðini kaybetmiþ; ben onunlaberaber, belkide daha evvel ölmüþtüm” diye düþünürve çok geç me den de ö lür.S. Ali, bir aydýn olarak kadýnlarýn toplumsal eþitlikve özgürlük sorununa duyarlýdýr ve yer yer öykülerindebu konuya deðinir. Yazar ‘Kürk Mantolu Madonna’daiki cins arasýndaki eþitsizliðin bir yanýný, kadýnýn aþktaeþitlik ve özgürlük isteðini öne çýkartýr.“Kürk Mantolu Madonna” yani Maria Puder kiþilikli,güçlü bir kadýndýr. Küçük yaþlardan itibaren yaþamýnzorluklarýyla <strong>tek</strong> baþýna baþ etmeyi öðrenmiþ, birerkeðe baðýmlý olmadan ayakta durabilmeyi baþarmýþtýr.Yaþamda ne istediðini de ne istemediðini de gayetnet olarak ortaya koyar. Kadýnýn erkek karþýsýndaki gelenekselrolünü kabule asla yanaþmaz.1943’te “Yeni Dünya” yayýnlanýr. Bu kitaptaki hikayelerinçoðunluðu yine köy yaþamý ve köylüler üzerinedir.S. Ali’nin en güzel aþk hikayelerinden biri olan‘Hasan Boðuldu’da bu kitapta yer alýr. Hasan Boðuldu,hem güçlü doða tasvirleriyle hem de aþýklar arasýndakiþiirsel diyaloglarla etkileyici, hüzünlü bir aþk hikayesidir.S. A li, fark lý bir tarz da yaz dý ðý bu hi ka ye de halk de -Kış ‘10


Kış ‘10 81yiþlerinden, þiirlerinden yararlanmýþtýr. Hikaye Edremit’inKaz daðlarýnda geçer. Zeytinli kasabasýnda bahçývanlýkyapan Hasan pazarda yüksek abalý Yörük kýzýEmine’yi görür, birbirlerine aþýk olur iki genç. HasanEmine ile evlenmek ister.Sabahattin Ali öykülerinin birçoðunda küçük kentya da köylerde bedenlerini satarak yaþayan, sazlardaþarký söyleyip oynayarak, sarhoþlarý eðlendirerek parakazanan kadýnlarla, onlarýn yaþamlarýyla ilgili yazmýþtýr.Yazar bu öykülerinde “toplumsal ortamýn bozduðubu kadýnlarýn” yaþamlarý boyunca itilip kakýlmalarýný,insan yerine konulmamalarýný ve yaþamlarýndaki türlüzorluklarý dramatik bir biçimde hikaye eder. Kitaba a-dýný veren “Yeni Dünya” adlý öyküde böyle bir kadýnýnacýklý öyküsüdür. Yeni Dünya, gençliði güzelliði ile ünyapmýþ fakat hastalanmýþ, birkaç yýl içinde çökmüþtür.Yine de çaðrýlý olduðu düðünlere, þenliklere gidip oynar,raký daðýtýp hovardalarý eðlendirmeye, para kazanýpgeçinmeye çalýþýr.Dönemin hükümetinin özenle beslediði faþist çevrelerinS. Ali ve ilerici, aydýn ve yazarlara, bilim adamlarýnasaldýrýlarý yoðunlaþýr. 1944’te Nihal Atsýz çýkardýðýOrhun dergisinde Baþbakan Þükrü Saracoðlu’na‘açýk mektup’ yayýnlar. “Burada Nihal Atsýz hükümetinsolculara ve sol dergilere hoþgörü gösterdiðini iddiaediyor. Orhun’un 1 Nisan 1944 günlü sayýsýnda ise“maarif sahasýna girmiþ olan komünistlerden” söz ediyor;Sabahattin Ali, düpertev Naili Boratav, Prof SadrettinCelal ve Ahmet Cevat’ýn adlarýný anýyor; bu kiþileriönemli görevlerde tutan misafir vekili’nin (Milli E-ðitim Bakaný Hasan Ali Yücel) görevden çekilmesi gerektiðinisöylüyordu.”S. Ali, Nihal Atsýz’a bu yazýda kendisine “vatanhaini” dediði için dava açar. Davanýn görüleceði 26 Nisan’dafaþistler adliyede ve Ankara sokaklarýnda gösterileryaparlar. Mahkemelerde Nihal Atsýz’ý alkýþlar;Kahrolsun Komünistler’ diye slogan atýp sokaklardapolisle çatýþýrlar. Mahkeme Atsýz’ý suçlu bulur, 4 ay hapis100 lira da manevi tazminat ödemeye mahkum e-der, ancak ceza ertelenir.Bu ertelemenin üzerinden çok geçmeden, 17 Mayýs1944’te aralarýnda Nihal Atsýz’ýnda bulunduðu birgrup faþist tutuklanýr. Zira ikinci Emperyalist PaylaþýmSavaþýnda sona yaklaþýlmýþ, faþizmin Sovyet ve DoðuAvrupa halklarý karþýsýnda yenileceði anlaþýlmýþtýr.Türkiye savaþa fiilen katýlmaz, ama savaþ boyuncaSSCB, Fransa ve Ýngiltere ile imzaladýðý tarafsýzlýk anlaþmalarýnýçiðneyip Hitler’e yardým eder. Alman silahfabrikalarýnýn krom ihtiyacýný karþýlar. Türkiye 1944 yýlýortalarýnda, hem deðiþen dengelere ayak uydurmakhem de ABD ve Ýngiltere’den kesilen yardýmlarý yenidenalabilmek için Almanya ile tüm iliþkilerini keser.Bu dönemin koþullarý gereði göstermelik olarak tutuklananNihal Atsýz ve tayfasý ise kýsa bir süre sonra aklanýpserbest býrakýlýrlar.Nihal Atsýz’la yaþanan olaylar S. Ali’nin konservatuardakiöðretmenliðine ve diðer görevlerine son verilmesinesebep olur. S. Ali, dönemin Eðitim BakanýHasan Ali Yücel’e bir mektup yazar. Mektupta Bakanlýðýn,hakkýnda aldýðý kararý yerinde bulduðunu ve genelolarak siyasi düþüncelerini açýklar.“Hükümet memuru olmanýn bana yüklediði idarivazife ile muharrir hüviyetimin artýk baðdaþamaz birhale geldiðini son senelerde açýkça hissediyordum.…Kendimi ve eserlerimi inkar edip yazý yazmaktanvazgeçmedikçe, siyasi mücadeleden kaçýnmamýn imkansýzolduðuna kesin þekilde hükmettim. Uzun uzadýyadüþündüm. Sükun ve rahatý seven mizacýmý, karýmý,çocuðumu göz önünde tutarak memurluða devam mýetmeliydim, yoksa memlekette çok okunan, sevilen…bir muharririn sosyal vazifelerini düþünerek açýkça mücadeleyemi atýlmalýydým? Bana bu sonuncu vazife dahamühim, daha lüzumlu ve daha kaçýnýlmaz göründü.(…)Bundan baþka, dünyanýn dev adýmlarla sosyalistbir iktisadi nizama gittiði inkar edilemezdi. Hele bizimgibi istihsal seviyesi pek düþük olan bir memleketi yüksekmedeniyet seviyesine ancak sosyalizm çýkarabilirdi.Fakat yurdumuzun birçok bölgeleri ekonomik vesos yal ba kým dan he nüz pek ip ti da -i bir vaziyette bulunduðu, halkýmýzýn kültür seviyesisosyalizmi kavramasýna müsait olmadýðý için, kanaatimcebiz de bu yolda yapýlacak iþ, sosyalist cemiyetegeçiþ için gereken þartlarýn hazýrlanmasýna hizmet etmekolabilirdi.” 27S. Ali bu düþüncelerle tam olarak ne yapacaðýnahenüz karar verememiþken Cami Baykurt’la tanýþýr.Birçok konuda hemen hemen ayný görüþlere sahip olduklarýnýgörür. O da “her milletin kendi sosyalist niza -mýný kendi bünyesine göre kurmasý hususunda” S. Aligibi düþünmektedir. Bir süre sonra Cami Baykurt, S. A-li’den oðlunun çýkarmak istediði günlük siyasi gazeteyefikri katkýlarýný ister. Sonradan iþe, S. Ali’nin yirmiyýllýk dostu Esat Adil Müstecaplý’da katýlýr. Üç ortak,türlü zorluklarý aþarak 1 Aralýk 1945’te ‘Yeni Dünya’adlý gazeteyi çýkarýrlar.Yeni Dünya’nýn dördüncü sayýsýnýn çýktýðý gün,yani 4 Aralýk 1945’te tarihe ‘Tan Olaylarý’ diye geçecekfaþist saldýrýlar gerçekleþir.Hükümet, (CHP) Zekeriya Sertel’in sahibi olduðuTan ve Tan çizgisindeki gazetelerden rahatsýzdýr. Bugazeteleri susturmak, ilerici yazarlara ve tüm muhalifkesime gözdaðý vermek istenir. Ancak, <strong>tek</strong> ve asýl amaçbu deðildir elbette.Sosyalizm, Doðu Avrupa devrimleriyle dünyanýnüçte birini kapsar hale gelmiþtir. Emperyalizmin yeni e-


82fendisi ABD, Sovyetlerin ve sosyalizmin maddi ve manevigücünün artmasýný önlemek için Avrupa ülkelerineyardým kararý alýr. Adýna Marshall Planý denen buyardýmlar öncelikle savaþta yýkýma uðramýþ ülkelere ve‘komünizm tehlikesi’ altýnda olan ülkelere verilecektir.Türkiye savaþa girmediði için birinci grupta deðildir. Ý-kinci gruba girebilmek, yani ülkenin, komünizm tehdidialtýnda olduðuna ABD’yi ikna etmek için bir saldýrýtertipler. Saldýrýn baþlama iþaretini de Hüseyin Cahit’inTanin gazetesinde büyük puntolarla yayýnlanan “KalkýnEy Ehli Vatan” baþlýklý yazýsý verir. Ellerinde sopalarve balyozlarla yürüyüþe geçen bir grup faþist, Tan,Görüþler, Yeni Dünya, Gün, La Turquie”nin yönetimve basým yerlerine saldýrýr. Makineleri parçalar, kaðýtlarýyýrtarlar. ABC, Berrak ve Lena Kitapevlerinin camlarýkýrýlýr, kitaplar paramparça edilir. Ancak bütün butertipler bu vahþet ABD’yi ikna etmeye yetmez. ABDo yýl Türkiye’yi Marshall Planýna dahil etmez.S. Ali yeniden iþsiz kalýr. Üstelik büyük maddi zararauðramýþtýr. Bir süre Türkiye Sosyalist Partisininyayýn organý “Gerçek” gazetesinde yazar. Daha sonraAziz Nesin ve Rýfat Ilgaz’la ‘Markopaþa’ adlý gazeteyiçýkarýrlar.Rýfat Ilgaz, o günleri þöyle anlatýr anýlarýnda:“Aziz’le bilfiil çalýþtýðýmýz Gerçek gazetesi sýkýyönetimcekapatýldýðý günlerde yeni neþriyat planlarý çiziyorduk.Unkapaný köprüsünü yayan geçtiðimiz gecelerMakropaþa isimli bir mizah gazetesi de bu tasavvurlararasýnda idi. Aziz bu gazetenin tutacaðýna hepimizi iknaetmiþti… Tayinimin neticeleneceði akþamdý. Sabahattin’erastladým. Yanýnda bizim vekaletin ileri gelenlerindenbir arkadaþ vardý. Beni bir çekerek, “Aziz’leanlaþtým Makropaþa’yý çýkarýyoruz, göreceksin nasýltutacak!” dedi. Ben tasdik edince çok memnun oldu.”Makropaþa 25 Kasým 1946’da yayýnlanmaya baþladýðýndagerçekten de muazzam bir ilgiyle karþýlanýr.Dönemin en çok satan (60 bin) gazetesi olur. Markopa -þa, haftalýk, siyasi mizah gazetesi olarak yayýnlanýr.Baþyazý hariç diðer yazýlar mizahi bir dille yazýlýr. BöyleceTürkiye’de ilk defa mizahla siyaset yapýlmýþ olur.Ancak, Markopaþa’nýn ömrü pek uzun olmaz. <strong>16</strong> Aralýk1946 tarihli dördüncü sayýsýnda çýkan ‘TopunuzunKöküne Kibrit Suyu’ baþlýklý yazý dolayýsýyla gazete sýkýyönetimcetoplatýlýr. “Cemil Sait Barlas’la ilgili olanbu yazýyý Aziz Nesin yazmýþtýr, ama üstünde imzasý bulunmadýðýndanMarkopaþa’nýn sahibi ve sorumlusu o-lan S. Ali içeri alýnýr. Ayrýca ‘Nereye gidiyoruz’ adlýbroþür yüzünden Aziz Nesin’de tutuklanýr. 17 gün sonraS. A li, on dan bir gün son ra da A ziz Ne sin bý ra ký lýr.”Markopaþa, üst üste uðradýðý kovuþturmalardando la yý <strong>16</strong> Ma yýs 1947 gü nü ka pa tý lýr. S. A li on gün son -ra Merhumpaþa’yý çýkartýr. Sonra da Malumpaþa’yý…sonra da diðerlerini. Markopaþa, ilk çýktýðý günden itibarenpolis takibine alýnýr, türlü baskýlara uðrar. Malumpaþa’nýnilk sayýsýna yazdýðý baþyazýda, S. Ali isyanederek bu gazetenin baþýna gelenleri anlatýr. “Bir gazeteçýktý… 1947 yýlýnda, Türkiye Cumhuriyeti hudutlarýiçinde, dünyanýn en medeni þehirlerinden Ýstanbul’da.Bu gazete ancak 22 sayý çýkabildi.Bu 22 sayý ile Türkiye’de baský rekoru kýrdý: 60bin basarak birçok para kazandý. Fakat kendisine, tahminedilemeyen zorluklar çýkarýldýðýndan, <strong>tek</strong> yolundayürüyebilmek için, muhtaç olduðu <strong>tek</strong>nik vasýtalara vebunlarýn insafsýz ve korkak sahiplerine hayret edilecekyüksek fiyatlar ödeyerek, korkak ve aç gözlerini para i-le doyurdu.Bu 22 sayýda, hiçbir gazeteye yapýlmadýk þekildeona, gazeteler insafsýzca hücum ettiler, iftira ettiler.Matbaacýlara basmamalarý için gizli emirler verildi. Bayiler,satmamalarý için, el altýndan tehdit edildi. Bu gazeteyisatýp ekmek parasý kazanan çýplak ayaklý 7-8yaþlarýnda çocuklar toplanarak, parmak izleri alýnmaksuretiyle, sabýkalýlar sýnýfýna ithal edildi. 22 sayýda, Ýstanbul,Ankara ve Ýzmir’de, daha baþka vilayetlerde, 33defa nümayiþler tertip ettirildi. Gazeteler yýrttýrýldý, a-yaklar altýnda çiðnetildi. Hatta þöyle bir vaka oldu: Birvilayette, iþçilere para daðýtarak, bu gazeteyi alýp yýrtmalarý,miting yapmalarý için emir verdiler. Filhakikamiting yapýldý amma, iþçiler kendilerine verilen para i-le söylenen gazeteyi deðil, ulus gazetesini alýp yýrttýlar.Markopaþa’nýn ve ardýllarýnýn baþýna gelenler ve genelolarak aydýnlarýn, iþçi ve emekçi halk üzerindeki baskýlarýnartmasý, toplumsal muhalefetin geldiði düzeyleyakýndan ilgiliydi.S. Ali, 28 Mayýs 1947’de <strong>tek</strong>rar tutuklanýr. Markopaþa’nýn<strong>16</strong> Aralýk sayýsýndaki Sait Barlas’a hakaret davasýsonuçlanýr, S. Ali 3 ay hapse mahkum edilir. ÖnceSultanahmet, daha sonra da Paþakapýsý cezaevlerindeyatar. Çýktýktan sonra Markopaþa’nýn takipçisi olan A-libaba’yý çýkartýr. Alibaba, kaðýt, basým, daðýtým konusundakitürlü engellemelerle ancak 4 sayý çýkartýlabilirve kapanýr.Ayný yýl “Sýrça Köþk” adlý hikaye kitabý yayýnlanýr.Bu kitapta 13 hikaye, dört de masal vardýr. Masallardanbiri, yazarýn kendi deyimiyle “suya sabuna dokunmayanbir aþk masalý’dýr.” Diðer üçü; ‘Devlerin Ölümü’,‘Koyun Masalý’ ve ‘Sýrça Köþk’te ise sistem eleþtirisiyapýlýr. S. Ali dönemin baskýcý, sansürcü ortamýndandolayý düþüncelerini masal tarzýnda yazmayý dener.Ancak bu deneme, dönemin iktidarýnýn gözünden kaçmaz.Kitap yayýnlandýktan kýsa bir süre sonra kitaba a-dýný veren ‘Sýrça Köþk’ masalý bahane edilerek bakanlýkkararýyla toplatýlýr.Bu masalda, çalýþmayý sevmeyen, baþkalarýnýn sýrtýndangeçinen üç arkadaþ vardýr. Bunlarýn yolu, insanlarýnýnhep birlikte üretip, hep birlikte tükettikleri birKış ‘10


þehre düþer. Üç kafadar bu þehirde çalýþmadan yaþamakiçin bir plan yaparlar. Planladýklarý gibi, þehirde sokaksokak dolaþýp bir þey arýyorlarmýþ gibi yapar. “Allah,Allah, amma acayip memleket” diye þaþýrýp, söylenirler.Halk toplanýr, ne aradýklarýn sorarlar. Kafadarlar:“Yahu, sizin memleketin sýrça köþkü nerede? Hiç sýrçaköþksüz þehir olur mu?” derler. Ýyice þaþýran halký sýrçaköþkün ne lüzumlu bir þey olduðuna ve bir memlekettemutlaka bulunmasý gerektiðine ikna ederler. Baþkamemleketlerden geri kalmak istemeyen þehir halký, sýrçaköþkün yapýmý için gerekli malzemeyi temin eder,insan ayýrýr, bu insanlarýn yiyeceðini giyeceðini saðlar.Üç arkadaþ camdan yaptýklarý köþkün ilk katýný bitiripiçine yerleþirler. Halk sevinir, artýk ‘Sýrça Köþk’lerivar dýr. Az son ra üç ka fa dar “Bu ra sý bi ze ve hiz me ti -mize bakanlara dar geliyor, bir kat daha çýkmak lazým”derler. “Sýrça Köþk yükseldikçe yükselmiþ, içi doldukçadolmuþ. Sýrça Köþk’e girmenin kolayýný bulan oradançýkmak istemezmiþ. Ama Sýrça Köþk’te oturanlarla,onlara hizmet edenleri beslemekte halkýn belini pekbükmüþ.”Ellerinde kalan son koyunlarýný da getirip býrakanhalk, söve söve daðýlýrken, ‘onlarýn böyle homurdandýðýný,artýk verecek bir þeyleri kalmadýðý için korkacakbir þeyleri de olmayacaðýný fark eden kafadarlarýn elebaþýsý’öfkeli kalabalýðý yumuþatabilmek için kesilenkoyunlarýn kellelerini halka daðýttýrýr. Kelleleri alanlarbakarlar ki, ne beyin býrakýlmýþtýr yerinde, ne göz, ne dedil.“Aralarýnda canýndan bezmiþ biri ‘böyle baþýn banalüzumu yok!” diyerek, boynuzundan tuttuðu gibikelleyi fýrlatývermiþ. Ýþte o zaman herkesin þaþtýðý birþey olmuþ; hýzla gidip Sýrça Köþk’e çarpan kelle orada‘þangýr!...’ diye koskocaman bir gedik açmýþ. HalkKöþk’ün bu kadar çürük olduðunu görünce elindekikelleleri birbiri ardýna fýrlatmaya baþlamýþ. Göz açýpkapayýncaya kadar tuzla buz olan sýrça köþk çökmüþ,yýkýlmýþ.”Sabahattin Ali, Alibaba kapatýldýktan sonra, M. A-li Aybar’ýn zincirli Hürriyet gazetesinde yazmaya baþlar.5 Þubat 1948’de burada yazdýðý “Asýl Büyük TehlikeBugünkü Ýktidarýn Devamýdýr” baþlýklý yazýsýndandolayý kovuþturmaya uðrar. Yazýda, daha CHP saflarýndayken,‘Bugünkü halin devamý büyük tehlikedir’ diyerek,bu tehlikeyi bertaraf etmek için Demokrat Parti’yikuranlar arasýnda yer alan Hikmet Bayar’ýn bu sözünegönderme yapýlarak, hem iktidardaki CHP, hemde DP eleþtirilir. Bu kovuþturma sonuçlanmadan, Merhumpaþa’nýn26 Mayýs 1947 tarihli sayýsýnda yayýnlanan‘Mahkeme Koridorlarýnda’ baþlýklý yazýsýnda ‘adaletitahkir’ gerekçesiyle tutuklama kararý çýkar. S. Alitutuklama kararýný öðrenince hapse girmemek için Ýzmir’egider. Sonra fikir deðiþtirip Ýstanbul’a döner veKış ‘10 83tutuklanýr. On bir gün sonra çýkarýldýðý ilk mahkemedesalýverilir.Cezaevinden çýktýktan sonra her þey daha da zorlaþýrSabahattin Ali için. Ýþsizdir, yazýlarýný yayýnlatacakyer bulamaz. Hiçbir yerde yazmadýðý halde, burjuvabasýnda karalamalar, saldýrýlar eksik olmaz. Sürekli polistakibine maruz kalýr.“Sabahattin Ali, baskýdan iyice bunalmýþtý… Neçalýþabiliyor ne yazabiliyor, ne de yaþayabiliyordu.Dostlarýndan Rasih Nuri Ýleri’nin Niþantaþý’ndaki evindesaklanýyor, polise yakalanmamak için tebdil dolaþýyordu.Paltosunun yakasýný kaldýrýyor, kasketini öne e-ðiyor, boynuna eþarbýný iyice sarýyor, öyle sokaða çýkýyordu.Boþ zamanlarýnda durmadan okuyor, kitaplarayeþil kalemiyle notlar alýyordu…”33S. Ali daha fazla dayanamaz Fransa’ya gitmeyekarar verir, ancak pasaport alamaz. Yurtdýþýna çýkmakiçin baþka yollar araþtýrmaya giriþir. Cezaevinden tanýdýðýHasan Tural’a gider ve hazýrlýklara baþlarlar. S. A-li, kaçakçý Ali Er<strong>tek</strong>in’i son dönem nakliyecilik yapmaküzere aldýðý kamyonete muavin olarak alýr, yolaçýkarlar. Durumu ailesinden dahi gizler. Edirne’ye peynirgötüreceðini söyleyerek ayrýlýr Ýstanbul’dan. DostuRasih Nuri Ýleri’ye biri avukatý ve dostu M. Ali Cimcoz’a,diðeri de eþi Aliye’ye verilmek üzere iki mektupbýrakýr.S. Ali’den aylarca haber alýnamaz. <strong>16</strong> Haziran1948 günü Kýrklareli’nin Sazara köyü yakýnlarýnda koyunlarýnýotlatan bir çoban ormanda bir çatlaðýn içindeçürümüþ bir erkek cesedi gördüðünü ihbar eder. Bulunancesedin S. Ali’ye ait olduðu, öldürüldüðü 2 Nisan1948 gü nün den tam al tý ay son ra, A li Er te kin’in S. A -li’yi “milli duygularla” öldürdüðünü ‘itiraf edince!’ anlaþýlýr.Ali Er<strong>tek</strong>in sorgu yargýçlýðýna verdiði ifadede o-layý soðukkanlýlýkla þöyle anlatýr:“…Türk milletine fenalýk için harice kaçmak isteyenbir canavar olduðunu anladým… Ýþte bu milli düþünceile birdenbire irademi kaybederek elimdeki sopaile kitap okumakta iken kafasýnýn sol tarafýna yüzünedoðru þiddetle vurdum. Suratý, gözlükleri, kulaðý kan i-çinde kalmýþtý, arkasýndan ayný yere þiddetle bir dahavurdum. Baktým hafif hafif nefes alýyordu, bu defa ü-çüncü bir darbeyi ensesine vurunca nefesi tamamen kesildi.Ölmüþtü.”Sabahattin Ali’nin cesedi Ali Er<strong>tek</strong>in’in cinayetiiþlediðini gösterdiði yerde, Öksüz Çatak mevkiinde gömülükalýr. Köylüler buraya “Sabahattin Ali Çatlaðý”derler.S. Ali’nin öldürüldüðü resmen açýklanýnca, bütünburjuva basýn en aðýr karalamalar, sövgülerle saldýrýr.Oluþturulan baský ve korku havasýndan çoðu sevenleriS. Ali savunmayý göze alamazlar. “Yalnýzca Baþdandergisinde arkadaþlarýndan Aziz Nesin, Rýfat Ilgaz, A-


idin Nesimi, ve Sabri Soran acý olaya az buçuk karþýçýkabildiler.”35Na zým Hik met i se çok sev di ði dos tu S. A li’nin öl -dürülmesi olayý üzerine bir yazýsýnda þöyle der: “Bazenlüzumundan fazla telaþlandýðý olurdu. Bazense kendine,sýrf kendine lüzumundan fazla güvenirdi. Yumruklarýnadeðil, zekasýna, ‘Ben, bizim polis þeflerinden, bizimiçiþleri bakanlýklarýndan daha zekiyim, akýllýyým’derdi.Sabahattin Ali elbette onlardan zekiydi, akýllýydý.Ama onlar teþkilatlýydýlar. Oysa ki Sabahattin hiçbirteþkilata dahil deðildi. Parti üyesi olsaydý, bu onun hapisleregirmesini yahut katledilmesini belki yine de önleyemezdi.Lakin o kahrolasý faþist provokasyonuna okadar kolayca düþmez, bir ormanda öylesine kolaycakatledilmezdi.”36S.Ali’nin kimler tarafýndan nerede öldürüldüðü ü-zerine çeþitli varsayýmlar ortaya atýlýr. O dönemin baskýcýortamýndan dolayý yüksek sesle dile getirilemesede, 1960’lý yýllarýn baþýnda yazarýn devlet tarafýndan öldürtüldüðüaçýkça konuþulur, yazýlýr hale gelir. En son1992’de Samet Aðaoðlu’nun ölümünden sonra yayýnlanan‘Siyasi Günlük’te o dönem küçük cep defterlerindetut tu ðu not lar var dýr. 14 O cak 1949 ta rih li bir not taþöyle yazýlýdýr: “Dün Menderes, Sabahattin Ali’nin hükümettarafýndan öldürüldüðünü, hadisenin on ay kadarevvel olduðunu, hükümetin bu iþi nasýl meydana çýkaracaðýnýçok düþündüðünü anlattý.”37S. Ali’yi ‘milli duygularla’ öldürdüðünü ‘itiraf e-den’ Ali Er<strong>tek</strong>in 28 Aralýk 1948’de tutuklanýr. Yapýlanyargýlama sonunda 1950’de dört yýla mahkum olur. Aynýyýl çý ka rý lan af i le ser best ka lýr.S. Ali’nin yazmaya baþladýðý ilk gençlik yýllarýndasosyalist aydýn çevrelerle tanýþmasý, çok okumasý vedünyada bu yöndeki geliþmeler, sosyalizmden etkilenmesine,sosyalist dünya görüþünü benimsemesini saðlar.Dolayýsýyla sanata bakýþý, sanatý ele alýþý ‘toplumcuger çek çi’ tarz da o lur. S. A li’ye gö re “sa na týn bir <strong>tek</strong> sa -rih (açýk) maksadý vardýr: insanlarý daha iyiye, dahadoðruya, daha güzele yükseltmek, insanlarda bu yükselmearzusunu uyandýrmak”. <strong>Sanat</strong>, “insanlýða hizmetve mücadeledir… yüksek ruhlu yazarlarýn gönül eðlencesideðildir…”<strong>Sanat</strong>çýnýn insanlýðý daha iyiye, daha güzele yükseltmearzusunu uyandýrabilme mücadelesinde baþarýlýolabilmek için de gerçekçi olmasý gerekir.“Halkçý bir edebiyatýn ancak realist olabileceði, i-zaha ihtiyaç göstermeyecek kadar açýk bir hakikattir.Halk alelumum realist olduðu ve tahriften hoþlanmadýðýiçin, hakikatleri maksatlý veya maksatsýz, þuurlu veyaþuursuz deðiþtiren muharrirlerden de pek hoþlanmaz.(…), mu har rir þöy le mi, böy le mi di ye a raþ týr makyerine, namuslu mu, yoksa yalancý ve tahrifçi mi diye84sormalýyýz. Hakiki realizm samimi olmak, yalan söylememektir.”S. Ali hayatý boyunca “dürüst ve samimi” olmaktanvazgeçmez. Ýçinde yaþadýðý toplumda gördüklerini,duyduklarýný, yaþamdaki hakikatleri, süslü sözcüklerledeðil, halkýn anlayabileceði yalýn ve akýcý bir dille anlatýr.“Söylenmesi lüzumlu hiçbir þeyi ihmal etmeden,fazla hiçbir þey ilave etmeden hayatýn hakikatlerini güzelbir þekilde”40 ortaya serer.Hikayelerinde bireylerin öznel durumlarýný nesnelkoþullarý içinde ustalýklý anlatýr. Sýnýflý toplumda bireyinyaþadýðý ne varsa, -acý, zulüm, sevinç- hepsi sýnýfsalçerçevede deðerlendirilir. Bu nedenle S. Ali’nin hikayelerindeezen ve ezilen olmak üzere hep iki tip insanvardýr. Ezen bazen aða olur, bazen jandarma, bazende doktor. Ezilen ise yoksul köylüdür ya da kadýndýr. S.Ali benimsediði toplumcu bakýþ ve gerçekçi yöntemleTürk edebiyatýnda bir ilk gerçekleþtirmiþ, kendisindensonra gelen birçok genç yazarý bu yönde etkilemiþtir.Nazým Usta’nýn sözleriyle söyleyecek olursak.“Evet, Türkiye’de orta sýnýflarýn, köylünün, fukaranýnhayatýný bizde anlatan ilk yazar Sabahattin Ali deðildir.Fakat bunu büyük bir ustalýkla ve inkýlapçý, halkçý,gerçekçi bir görüþle yapan ilk hikayecimiz romancýmýzo dur.”Yararlanýlan Kaynaklar:1- Sabahattin Ali’nin Çocukluk Anýlarý, Asým Bezirci2- Ay dýn lýk Bir Baþ, Sev gi San lý3- Sabahattin Ali, Filiz Ali Lalsa / Atilla Özkýrýmlý4- Sabahattin Ali Üzerine, Nazým Hikmet, <strong>Sanat</strong> EmeðiDergisi- Aktaran Asým Bezirci5- Hatýrladýklarým, Zekeriya Sertel6- Sabahattin Ali, Yaþamý, Hikayeleri, Romanlarý – A-sým Bezirci7- Çakýcýnýn Ýlk Kurþunu, Nükhet Esen/ Zeynep Uysal8- Kaðný, Sabahattin Ali9- Deðirmen, Sabahattin Ali10- Kuyucaklý Yusuf, Sabahattin Ali11- <strong>Sanat</strong>, Edebiyat, Kültür, Dil Yazýlarý I. Nazým Hikmet,aktaran: Asým Bezirci12- Sabahattin Ali Üzerine Notlar, Cevdet Kudret13- Hep Genç Kalacaðým, Sabahattin Ali Mektuplar,Sevengül Sönmez14- Markopaþa yazýlarý ve ö<strong>tek</strong>iler, Alpay Kabacalý15- Hep Genç Kalacaðým, S. Ali mektuplar, SevengülSönmez<strong>16</strong>- Markopaþa yazýlarý ve Ö<strong>tek</strong>iler, Hikmet Altýn Kaynak17- Aktaran; Hikmet Altýnkaynak, Markopaþa Yazýlarýve Ö<strong>tek</strong>iler18- Markopaþa Gerçeði, Mehmet Soydur, Çýnar yay.2001Kış ‘10


MEKTUPLARÇ. İçliI.Sevdiğim,Son kuşlarda göçtü buradan…Bir mapusun <strong>tek</strong> manzarasıbir avuç gökyüzü ya,bir de,daha sabah alacasındanakşam yıldızı çıkana değintepede salınan kuşlar ve cıvıltılarıbaşka bahara göçtü.Son kuşlarlason bir selam daha gönderdim sana.Aldın mı?II.Sevdiğim,,Şimdi haberlerim var sana.İyi dinle.BİR:Kurulan “çakal sofrası”ndaZemherinin ayazında aç kalmış hayvan gibibirbirinin peşinde onlar!..İKİ:Kawa’nın çocukları,Özgürlüğü düşlüyor!Daha da iyisi,Bu düşle <strong>tek</strong> bir yürek gibi sarılmış<strong>tek</strong> bir el gibi dövüşmekte.Özgürlüğün gerçek olacağına inanmak!Bu öyle bir inançtır ki,hız verir akana…Bin idam sehpasıbin yangın çıkarır!Bu inancı kurutacak kudretbulunamamıştır daha!ÜÇ:Bugünler acayip!Yarışta sanki,devrim nehrininmilyon ayaklı kolları…Bu biraz maratonbiraz engelli koşu…Ve umutsuzlarpırıl pırıl bir sabah tazeliğindeki umudukendileriyle çıkarıyorlar sokağa.Hangi birini sıralayayım sana?İnatçı ve cesurÖlüm yürüyüşçüsü İzmirli işçileri mi?Binlerle meydanı hınca hınç dolduran,katliamlar görmüş ezilenleri mi?Beyaz önlüklüleri;Öğretmenleri,yanlarında öğrencileriyle;yahutDemiryolu çalışanlarını mı?Tek atımlık tüfek gibiyaşayan küçük dükkanlarıntarihlerinde ilk kezkoca bir alayla sokağa çıkışlarını mı?Anlayacağın koptuÇelik halatın bir ucu dahaSokağımıza bahar geliyor, sevdiğim.Gelinlik kızlar gibi nazlıDemircilerin balyozu gibi gürültülüKızıl bayraklar gibi mağrurbaharımız geliyor!Ve sonuncusu…….:Proleterler,en uzun iş saatlerine mahkum edilincegelen baharın neşesini pek soluyamazlar.İşte böylesin sende,dinsiz, imansız bir iş bu!Bu nedenlemektubumu yanında taşı.İşte sana dördüncü olarakdiyeceğim bu!..III.Sevdiğim,ucu kırık,çaresiz bir selam göndermişsin…Okşadım, öptüm onu,Sardım kanadını.İyileşir mi ki?Kavuşmak ümidinden bahsetmekİnce, narin bir daldan sözetmek gibidir,Bizim için…uzun, zorlu yılların ağırlığını taşır o.Ben yorulursam sen sakın onu,Sen yorulursan ben…Lakin çakışırsakbil ki kırılır kalımız,Hayatın ümidinin tükenmesinden değil,Her ne kadar ikimiz içinhep ayrılık dokuduysa da…Sözlerim acıysasen en tatlısından haber ver.Geçiyorum bu bahsi…Bugün mektuplar arasındaneski bir tanıdık çıkageldi.Hani ben ona,Kış ‘10 85


“Düş kırığı, dalgın bulut” derdim.Yıllar var ki, ses soluk yoktu ondan.Bak! eler yazmış, oku sende:“Birkaç gün önceydi,Kederli ellerim başımdaKadersiz sözleri yığıyordum önüme,Azalır ekmeğim dündenyine azalacak tanrım!Gövdem, yılların yağmasından arta kalanboşalmış bir hazine odası.Ah! Ruhum doymuş yalanlara,Çırılçıplak görürüm olanı, dolanı,geçen şu zamanı…Bir <strong>tek</strong> gelecek karanlık bir oda misali…Böyle diyordum…O gece kaybettim umudu,asacaktım nerdeyse kendimi…Ama bir mucize kavliden yetişti çocuklarım.Benim kaybettiğim yerdeOğlum ve kızım gerçek bir umut bulmuştu.Bir nehir gibi çılgınYeni doğan bir çocuk gibi muştuluYaldızları üzerindeKirlenmemiş allı entarisiyleYasaklı düşler arasından çıktı ismi.Demek onu böyle açık görmek içinKaybetmem gerekiyordu eski zamanlarınharcı o umudu.“Kanlı örtüler yanıltmasın seniGeleceğin ışığıdırYaralarımızdan sızan.”diyor oğlum.“Kapımız çalındı” diyor kızım.“UmutAk yeleli, çılgın,dizginlerini koparmış bir kısrak üzerinde,bütün kilitli sözcükleri,yasaklı düşleri serbest bıraktı.ve özgürlükhepsinin arasından en öne fırladı,hızını almış bir rüzgar gibiydi.Sokak sokak yayılıyor,insanları öbek öbek yakalıyordu,ve yararak kuşatılmış günleri,en sağır kulaklara duyuruyordu sesini,en içten duyulan bir ezgi oluyordu:Öz-gür-lük…Onunla birlikteaçıldı evlerin pencereleriyle kapılarıardına kadar,eskimiş entarileri sırtından yırtarakçıktı kadınlar sokağakatman katman ezilenler çıktı<strong>tek</strong> bir söz haykırdı onların dilinden:ÖZGÜRLÜK!Cesaret ve cüretyanyanaydı onun arkasında.86Kanı yakıyordu,Ve keskinliyordugözleri, sözleri, elleri…Bir deprem kuşağınıyeraltından taşıyordu görüşe…Ama hepsinin önündeydiumutsuz çığlıkların göğsünü yararak çıkanUmut devrimi!Ve onun önündeKorku kaleleri yıkılırkenkanlı köpüklerde yüzüyordu bezirganlar!Hadi!Gel bizimle, tanıklık et yaratılan günlere…!”Böyle söyledi kızım.e zaman öğrendiki böyle konuşmayı,Yarılmış ruhlara yemyeşil bir dal düşürmeyi?Sokağa çıktım.Şimdi bir başka çılgın vakit bu.Gördüm!..Mahşerin dört atlısıyla çarpışıyorduUmutÖzgürlükCesaretVeİSA!..Yani güzel dostum,Sözlerinin anlamı artık elimdeVe ellerim o duvarların üstünde…”İşte böyle yazmış“Düş kırığı, dalgın bulut…”Ama artık o,yağmur yüklü, fırtına bulutudur.Anlayacağın sevdiğim,Çağımız, en miskinleri bile uyandırıyor,en umutsuzları en öne fırlatıyor!Bu nedenle, kırılmasın dalımız.Kimilerinde uzun ayrılıkDemi geçmiş çaya benzer, içilmez.Kimilerinde sabırsızlanan bahara…Gel, biz yine baharları taşıyalım sevdamızda…VI.Bugün, canım yalnızsenden bahsetmek istiyor.asılsın? erdesin? e yapmaktasın şimdi?Haberlerde dinledim.Kış kıyametmiş orası.Sıkı giyin.Ama açık bir gökyüzünün altındatemiz ve serin bir rüzgar,hani dağ rüzgarlarına benziyeninden,hani bir nefeste bulutlarıyıldızların suretinden alanhani içindekara tutulmuş çamların kokusu olanKış ‘10


ir rüzgar,gelip bulursabırak sarsın biraz seni…Ama,izin verme kandırmasına dasen yalnız benim sarılışıma kan…Sonra…Senden ayrılığa diyorumhiç alışılır mıYıldızsız bir gökyüzüdüşünülebilir mi?İşte senin sevdan dabir doğa yasası gibişu küçük yüreğimde böyle işlemekte…Yalnız, bilmelisinSevda, bu uzun hasrette,aç bir bebektir.inniler söylerim,o çığlıklar atar,İlle doyrulmak ister.Ben bu sevda daÇocuğunu doyuramayanbir ana gibiyim.eyse, bakma sen bana…Kış kıyametmiş orası…Bilirim pek düşünmezsin kendini,hele kaptırmışsan çalışmayasaat geçmişsoğukmuşyar yolunu gözlermişne fayda…Yine dedikkat et kendine…V.SevdiğimŞimdi işçiler konuşuyor!Senin, benim adıma,Çocukların,Gelecek günlerin adına!Öfkeli sözleri var.Aç geçen günleri var.Acılı gözyaşları var.Bilinçlerinidemirle örsün arasında dövmüşlerhenüz biçimini almamışsa da,yakındırçelik gibi serttarihin hükmünü diyecekler!Sevdiğimbizim adımıza konuşuyor işçiler.Görmelisin,taşan bir bardak günler.Biliyorum,ancakKış ‘10 87bir kuş kanadı mesafesindeuzaksın bana,kalbinkalbimle,milyonların söndürülemeyen ateşiyleaynı hasretle yanmakta…Ve istiyorumhayatı mayalayan işçilerle ezilenlerdaha çok konuşun.Hepimizin özlemlerini elinde tutan onlarYıksın artıktutsaklığımızın duvarlarıylasömürünün kalelerini…Sevdiğim,o günlerde gelecek elbetgümbür gümbür atanyüreklerden bir muştuyla.Şimdi hükmünü sürdürme gayretitaşısa da sarıbaşlarGeçti artık,Yatağını terk eden nehrigeri döndüremezler.Madem ki,Açlık reva görülen,canı kemiren vebadırO halde karşılığı savaştır!ice uzun yıllardandövüşülerek çıkılmıştı,Öğrenilen bir değilbindir artık…Ve şimdi geçmişten üstündür bu zaman.O halde:Hazır mısın?İnsan adına konuşuyor işçilerVe yarın ateşin diliyle konuşulacak!VI.Sevdiğim,bu sana son mektubumYeni yılın ilk günü…Mutluluğunuçoktan eline almış olanO sıcak denizlerin halkıbugün bayramını kutluyor yine.Bizim işçilerimizyoksullarımızezilen halklarımızsaAynı mutluluğun ardına düşmüşdövüşüyor…Kazanacağı günleri yakınlıyor…Yeni yılımızkavgadaki yeni bir yıldırbayram yılımız olsun…Görüşeceğimiz günlerde olacak,o günler adınaumutlu yüreğinden öperim…Kasım 2009-1 Ocak 2010


YAKIDIR DOSTLARBinbir umutla çıktık yolaEvdekiler düşmesinler diye zoraHasret vurdukça başaGüzel yarınlar gelir aklımızaBaharımızı kışa çevirdilerÜzerimize ölü toprağı serdilerBizlere bunları reva gördülerGüzel günler yakındır DOSTLARKimbilir daha ne kadar sürecekÖmrümüzden bir dem vurup gidecekElbet bir gün bu zulümde bitecekGüzel yarınlar yakındır DOSTLARDar gelecek bize bu sokaklarSabahlar olunca çekilecek halaylarBizde olmaz asla ayrılıklarGüzel günler yakındır DOSTLARGözleri kör kulakları sağır olacakBu feryadımızı elbet duyan olacakZafer her zaman emekçinin olacakGüzel yarınlar yakındır DOSTLARAnkara’nın soğuk ayazındaKar yağar usul usul başımızaSoğuk işlese de tüm vücudumuzaBaş koyduk bu yolaGeri dönüş olmaz aslaSon sözüm budur DOSTLARAsla bitmesin sakın umutlarGüneş bir gün elbet bizede doğarGüzel yarınlar yakındır DOSTLARBitlis Tekel çalışanı bir işçi88Kış ‘10


Tekel ÝþçilerininSavaþına KatıldıkGrup E me ðe Ez giBu ikinci ziyaretimiz. Yaklaþýk 2 hafta önce gelmiþtik.O zaman eylemlerinin <strong>16</strong>. günüydü. Öncesindeki15 gün onlarý sadece televizyon ve gazetelerden gördüðümüzkadarýyla izleyebilmiþtik. Daha ilk günlerindemücadeleleri onlarý bir kýlýç gibi bilemiþti. Önlerinekonulan sözleþme yaþamlarýnýn sonunu vaat ediyorduadeta. Artýk ne maaþlarý eskisi gibi olacaktý – eskisininde ne kadar yeterli olduðu tartýþýlýr ya, neyse – ne de iþgüvenceleri kalacaktý. Yani patron ne zaman isterse ozaman iþten çýkarabilecekti. Ellerinde bir de tazminathaklarý vardý; artýk o da olmayacaktý. Yani zaten zor o-lan bir yaþamlarý varken artýk o da ellerinden alýnacaktý.Onlara sunulan yaþamak deðil, hayatta kalmaktý.Yapmalarý gerekeni yaptýlar. Bu sözleþme bir savaþilanýydý. Elleri ve yürekleri dýþýnda silahlarý yoktu amasavaþa baþladýlar. Kýþ günü havuzlara atýldýlar, sermayesýnýfýnýn koruyucularý, nefes alamasýnlar diye onlarakarþý gaz bombalarý kullandýlar, coplarla saldýrdýlar ü-zerlerine. Ýþçiler soruyordu: “Madem sizin iþiniz güvenlik,bizim iþ güvenliðimiz elimizden alýnýrken, yaþamýmýzyok edilirken neredeydiniz?”Sormakta haksýz deðiller elbette. Onlar sermayeyekarþý ayaklanýnca sermayenin güvenliðini saðlamaklagörevli olanlarý karþýlarýnda buldular.Kış ‘10 89<strong>16</strong>. güne gelmiþlerdi. Sendika binasýnýn önündeher gün sloganlarla, halaylarla, marþlarla sürdürüyorlardýeylemlerini. Öyle coþkulular ki bu eylemin içinegirince onlarla birlikte bu mücadelenin zaferini düþlememekmümkün deðil.Megafonlarýný bize uzatýyorlar. Biz de ezgilerimizisunuyoruz onlara. Sonra marþlar hep birlikte söyleniyor,sonra halaylar… Herhalde o anki duygularýmýzýancak þu cümle anlatabilir: Tarihe geçecek bir eylemdeiþçilerle birlikteyiz.Tarih akýyor, savaþsa devam ediyor. Evet, bu birsavaþ. Top, tüfek kullanýlmýyor belki, ama acýmasýzcaölüm kalým mücadelesi veriliyor. Ýþçilerin dilinde hepayný slogan, “ölmek var, dönmek yok” diyorlar.Mücadele baþlayalý bir aydan fazla olmuþ. Eylemin32. günündeyiz. Sabah erken vakitte Ýstanbul’dakiTekel fabrikasýnýn önünde toplandýk ve iþçilerle birlikteyiz,yine sloganlarý birlikte atýyoruz: Ölmek var, dönmekyok!Otobüslere binip yolculuða baþlýyoruz. Marþlarla,þarkýlarla ilerliyoruz Ankara’ya doðru. Mola yerine gelincebize çay ýsmarlamayý da ihmal etmiyorlar. BoluDaðý’nýn oksijen dolu havasýnda sýcak yudumlarý birlikteçekiyoruz içimize Dersimli bir iþçinin getirdiði keteeþliðinde


Ve Ankara’dayýz. Daha otogardayken baþlýyor sloganlar,metroda devam ediyor. Sendika önüne geldiðimizdeadeta bir mahþer yeriyle karþýlanýyoruz. Ýþçilerartýk o caddeye sýðmýyor, sayýlarý artýk daha da fazla.Eþleriyle, çocuklarýyla birlikte yüzlerce kilometre yoluaþýp gelmiþler. Dedik ya savaþ var diye. Savaþ sadecesilahla olmuyor.Biz <strong>16</strong> gün aradan sonra yine onlarýn yanýndayýz.Þimdi daha kalabalýklar ama bu süre içinde deðiþen sadecesayýlarý olmamýþ, öfkeleri ve zafere olan inançlarýda art mýþ.O gün akþama kadar sloganlar atýldý. Ara ara da iþçilerlesohbet etme þansýmýz oluyordu. Her fýrsatta des<strong>tek</strong>olduðumuz, yanlarýnda bulunduðumuz için teþekkürediyorlar. Bu mücadelenin des<strong>tek</strong>ler olmadan yürüyemeyeceðinisöyleyecek kadar da tevazu sahibiler.Güneþ battýðýnda Ankara kýþý kendini hissettirmeyebaþlýyordu. Herkes hala sokakta. Battaniyeler iþçilerisoðuktan koruyan <strong>tek</strong> þey deðil; halaylarla ýsýnýyoruz.Kurulan derme çatma çadýrlarýn altýnda müziðimizlekatýlýyoruz Tekel iþçilerine. Gecenin geç saatlerineka dar bir o ça dýr da yýz, bir bu ça dýr da. Hep biz söy -leyecek deðiliz ya; iþçiler de müzikal yeteneklerini sergiliyorlarelbette. Biz çalýyoruz, onlar söylüyorlar.Doðallýkla oluþan bir nöbetleþe uyku düzeni var.Uyanýk kalanlar yakýlan ateþlerin baþýnda. Sohbetler,þarkýlar sabaha kadar sürüyor.33. gündeyiz. Günden güne çoðalýyoruz. Farklý þehirlerdenTekel iþçileri Ankara’ya akmaya devam ediyor.Þimdi sloganlar daha güçlü, daha coþkulu. Des<strong>tek</strong>olmak için gelenler kürsüden konuþmalar yapýyorlar.Biz de alýyoruz mikrofonu. Bu kez çadýr çadýr deðil,hepsine ayný anda ulaþýyor sesimiz ve binlerce iþçidenoluþan bir koro ortaya çýkýyor.90Biz söylüyoruz, onlar <strong>tek</strong>rar ediyor. Süremiz kýsýtlýolduðu için kürsüden iniyoruz ama bir þartla: Sabahakadar yine yanlarýnda olacaðýmýz sözünü vererek.Sözümüzü tutuyoruz tabii ki.Gece yine çadýrlarýndayýz. Bursa’dan gelenlerleNazým Hikmet’ten söylüyoruz, Tokat’lý ablalarla ellikoynadýktan sonra Ýzmir çadýrýna geçiyoruz ve yeni yeteneklerkeþfediyoruz. Artýk biz sadece çalýyoruz; onlarsöylüyorlar ve halay saatlerce sürüyor. Diyarbakýr çadýrýndamarþlarla devam ediyoruz. “Söz Veriyoruz” marþýmýzýpaylaþýyoruz Amed iþçileriyle. Onlar için hiç zorolmuyor parçaya eþlik etmek. Ve iþçilerin iktidarýnýkurmak için söz veriyoruz hep birlikte.34. gün bu kez sýhhiye meydanýnda birlikteyiz iþçilerle.Miting yapýyorlar. Alanda 100 binden fazla insanvar. Þimdi ses daha güçlü çýkýyor, daha uzaða gidiyor:“Öl mek var, dön mek yok!”Sendikacýlar konuþuyor, iþçileri tebrik ediyorlar.Sonra konuþma bitiyor. Ama iþçilerin istediði, beklediðisözler çýkmýyor sendikacýlarýn aðzýndan. Ýþçiler sermayeyican evinden vurmak istiyorlar, “genel greve gidelim”diyorlar. Ama sendikacýlar bunu yapamýyor. Öfkedoruða çýkýyor, iþçiler kürsüyü iþgal ediyorlar, alanýterk etmiyorlar. Ankara’nýn göbeðinden grev sloganlarýyükseliyor.Sendika binasýna geldiklerinde öfke cümlelere dökülüyor.Küfrün bini bir para. Sermaye sýnýfýna yumruklarýnývurmak için önce önlerindeki sendikayý aþmalarýgerekiyor.Sendikayý beklemektense kendileri eylemlerinibelirliyorlar. Önce açlýk grevi sonra da ölüm orucu.Sermaye medyasý sizleri sütunlarýna, manþetlerinetaþýmýyor olabilir. Bu zaferiniz için, zaferimiz için engelolamaz. Yalnýz deðilsiniz Tekel iþçileri! Savaþa devam!Kış ‘10


GÜL YÜZ LÜ KA DINSorej AgirGül yüz lü ka dýn… Gül el le rin le kaç gül be bekbü yüt tün… Kaç gül ö mür ver din in san lý ðý mý za…Ka dýn lar; dö vü len, sö vü len, sýr týn dan so pa kar -nýn dan sý pa ek sik e dil me yen ka dýn lar. Kat be kat sö -mürülen ama yine de insanlýðýmýza ömür veren kadýnlar… Ö mür de nen þu me ret gü zel ol ma lýy sa ön ceo nu do ðu ran lar gü zel bir ö mür sür me li. El bet temut lu luk tur gü zel den kas tý mýz. O da ne çi -çeklerle oluyor arada bir onlara sunulan nede kü çük bir he di yey le. Süs kö pe ði a lan -lar da o lu yor ta bi ko ca man <strong>tek</strong> taþ lý yü -zük ler, in ci ger dan lýk lar vs vs, bu daal gü lüm ler ver ci cim ler den i ba ret.Bi ri a lý yor di ðe ri sa tý yor ve bu nada hiç u tan ma dan aþk de ni yor.Na sýl mut lu o lu nur? Bu nun bir -çok ce va bý var dýr. Bir top lum -da ka dýn lar mut lu de ðil se tümmut lu luk la rýn her bi ri nin birya ný ek sik ka lý yor.Kaç kez do ku na bil din genç li -ðin de kýr çi çek le ri ne… Se ve bil dinmi do ya sý ya… Sev da lan dýn mut la ka…Pe ki ka vu þa bil din mi? Sen mut lu ol dun mu? A mager çek ten…Gül yüz lü yaþ lý ka dýn, sev mek ye ter sa ný lý yorço ðu de fa mut lu ol mak i çin, sev mek ye ter. Siz bu nubir de ka vu þa ma yan la ra so run; bir ba kýþ ya da üç ke -li me de an la týr lar ye tip yet me di ði ni. An lar sý nýz ka vu -þa ma mak na sýl kan lý bir kör dü ðü me dö nüp ka lýr mýþin sa nýn kal bin de… U la þa ma dan, bir kez bi le sa rý la -madan baþkasýyla evlendirilmek ama yine de ömürbo yun ca o nu sev mek… Sev me yi ka vu þa ma yan la rasor mak la zým, kör dü ðüm le ri ve çi çek le rin na sýl a ðukok tu ðu nu da.Tö re ler den na sýr düþ tü el le ri ne, ku ral lar na sýlhay va niy di, yok sul luk ne le re mec bur et miþ tir. Yok -sul luk na sýl “ka ni iy di, ba kiy di”. Yok sul lu ðun a cý yü -zünü de çekenlere sormalý. Töre mi sanýyorsunuz herþeyin nedenini. O töre yoksullara karþý güçlüdür.Zen gin le rin ko nak la rýn dan i çe ri a dý mý ný bi le a ta maz,zen gin se ver se tö re bu na en gel ol maz dý… Zen ginzen gi ni se ver se. Ký sa ca sý tö re sa de ce yok sul la rý ke -sen bir bý çak tý.Göz le rin su yaþ lý ka dýn… Do yum suz pý nar lar gi -bi… Yü re ðin a teþ ten bir do ða… Sev me le re do ya ma -mýþ. Þim di böy le yet mi þin de ve e lin de bir kaç ha tý rabir de dün ya nýn or ta sýn da ya pa yal nýz… Bu muy duin san lý ða ö mür ler ver me nin be de li!..Kim dir þu tö re, ne re sin den vu ra ca -ðýz, ku la ðý ný mý çe ke ce ðiz, sus sençok oldun mu diyeceðiz. Yoksa artýkne re dey se hiç hük mü kal ma yan so -yut bir ad mý dýr? Öy le ya Az ra il ö -lüm dö þe ðin dey ken ö lü me en kor -kak lar bi le mey dan o ku ya bi lir. Ya -ni bu tö re kar þýt lý ðý nýn ye ni kah ra -man la rý 30 se ne ön ce ne re dey di.Ve dö vüþ mek þim di a kýl la rý nagel diy se o hal de ne den bü tün buo lan la rýn se be bi de ðil so nuç la rýy -la dö vü þü yor lar.Di yor ki ta rih bi ze; e ðer biryer de ça lý þan lar var sa, e mek çi ler ü -re ti yor sa, ta rih ya zý yor lar sa, ha la daaç lar sa de mek ki bi ri le ri on la rýn su yu nu, ek me ði ni, a -þý ný, tu zu nu ça lý yor. Ge çe lim þim di si yah be yaz film -lerin en pembe palavrasýný. Yoksul ve mutlu aileleryok, o lan lar da is tis na nýn da is tis na sý dýr. Ya ni di yor kita rih sö mü rü kal kýn ca tö re ler de kal kar, ku ral lar da.A ma tö re ler, ku ral lar kalk sa da sö mü rü kalk maz ye niku ral lar ko yar ye ni tö re ler ve ye ni mut suz luk la ra se -bep ler ya ra ta rak yo lu na de vam e der. Ya ni sö mü rükal kýn ca tö rey miþ yok sul luk muþ hep si çý kýp gi de cek.Siz i nan ma yýn bu sah te kah ra man la ra, on lar e sas düþ -man la de ðil göl ge siy le dö vü þü yor lar. Hat ta ba zen hiçu tan ma dan si zi düþ ma ný nýz la ba rýþ týr mak is ti yor lar.Si zi mut suz lu ðu nuz la mut lu gös ter me ye az ra il le kar -deþ ol ma ya ça ðý rý yor lar. Oy sa an cak top lum mut lu o -lur sa in san da mut lu o lur.Ha yat se ni ne ka dar mut lu et ti Güz yüz lü ka -dýn… Bu su gi bi göz ler… Bu gül gi bi el ler… Ne çokya ký þýr dý bun la ra mut lu luk… A ma bir ö mür bo yu…-ga ze te de çý kan yaþ lý bir ka dý nýn fo toð ra fýn dan-Kış ‘10 91


Ka zým Demir15.12.2009Sabahýn altýsý… sis kaplamýþ bütün þehri… insanlarnehir gibi akýyorlardý… varoþ sokaklarýnda hava soðuktuolabileceði kadar… kimisi puþi baðlamýþ kimi atkýsarmýþ… ayný yöne gidiyorlardý sesiz ve hýzlý adýmlarla…elleri ceplerinde… yüzleri görünmüyordu… e-ðikti baþlarý… Yarým yamalak bir uykuyla iþçi servisiduraðýna yürüyorlardý. Yoksulardý, açlardý, ama sabaherken kalkýp gün kararana kadar çalýþýyorlardý. Bu çeliþkininfarkýnda deðildi birçoðu… Kuþatýlmýþtý. Düzeninkirli entrikalarýna, yalanlarýna yenikti…Siz hiç Pazar yerlerinde çürük meyve, sebze toplamakzorunda kaldýnýz mý? Sekiz yaþýnda akþam karanlýðýndaüstünde okul önlüðüyle o çürük sebzelerin meyvelerinbir kaçýný birarada gördüðünüzde gülücüklerlekoþtunuz mu? On üçünde yanýk bir türkü naðmesi dinledinizmi? Ezginin büyüsüne kendini kaptýrmýþ, üstündekirli elbiseleri leþ gibi kokan, çöp toplayan yoksulçocuklar neden okuma yazma bile bilmiyor? Evlerindesobalarý tütmüyor? Sözde milletin vekilleri villalarýnýkimden koruyor, çöp toplayan çocuktan mý? Yoksa sekizyaþýndaki kýz çocuðundan mý? Sofralarýndaki türlütürlü yiyecekler nasýl geliyor sofralarýna, gökten mi?Pekiyi bu gökyüzü sadece bunlarýn mý? Biri yiyor dokuzubakýyor ama kýyamet kopmuyor. Yiyen o biri, diþinikürdanla kurcalarken "komþusu açken kendisi tokolan bizden deðildir" derken aðzýnda salyalarý akýyorduyurtdýþýndan getirttiði takým elbisesine.01.01.2010BÝRÝÞ ÇÝ NÝNGÜN LÜ ÐÜ92Ýnsani deðerleri koruyup insani olandan, insandanyana olmak suç mu? Ýnsani deðerlerin çeþitli entrikalarlaalt üst edildiði, yaþamsal haklarýn yok sayýldýðý budüzende var olmak büyük çaba gerektiriyor. Eðer imkanýolsaydý tamirci çýraðý Mahmut’un, ressam olurdu.Mobilyacý Ahmet yazar olurdu. Düþünün sabahýn altýsýndakalkýp akþamýn dokuzunda yorgunluktan baygýneve gelen biri yazmak istese yazamaz, çizmek istese çizemez.Ama yaþar hem de diþe diþ yaþamýn içinde…varoþlardan bilim adamý çýkar mý? Çýkmaz baba, parasýyok bilimsel deneyler için harcayacak, araþtýrma yapacakne zamaný ne <strong>tek</strong>nolojik olanaklarý. Zengin olandanbilim adamý çýkar mý? Çýkmaz. Milyonlarca iþçiyisömürüp kazanýyor babasý parayý… tanrýsý para olandüþünmez insaný… Bilim insana faydalý olandýr. Sonmodel bir arabayla yatla-katla asalakça yaþamak varkenkim takar bilimi. Peki kim olacak bilim adamý, bilimkadýný? Kim kurtaracak insanlýðý? Hiç gördünüzmü iþçi servisinde kitap okuyan iþçi? Yok diyeceksiniz.Ama var, parmakla sayýlacak kadar az ama çoðalacakonlar, deðiþtirecek dünyayý. Ne rüya ne ütopya, bu bilimsel bir ger çek ar týk. Be nim di ye bir þey kal ma ya cak,her þey bizim, biz ördük binalarýn tuðlalarýný nasýrlý e-lerimizle, güzellikleri iþledik tuvalimize, demiri hamurgibi yoðurduk, yorulduk; sayfa, sayfa kitaplarý devirdik,teoriler üretip pratiðe uyguladýk. El ele verirsek devirirdaðlarý kurtarýrýz insanlýðý…12.01.2010Kurtlar vadisi, türkiþ Tayyip Alemdaroðlu, mesleðiasar keser, boþ zamanýnda bakan, yaklaþýrsan milletiyakar. Her þey parayla… Tekel iþçilerine kýyak, bibergazý bedava. iþçi sömürenlerin des<strong>tek</strong>çisi sermaye, bekçisivatan millet Sakarya, açýlmayan aç-alým mimarýperde arkasý dostu, yerince düþmaný Baykal Ýskender.Büyük vatan ikisine himaye, biri tavþan biri tazý, birikarga biri tilki, yýllarca kandýrdýlar milleti. Sendikalarsatýldý onlara katýldý. Milyonlarca iþçi, çalýþtýk doyuramadýk,bizim olaný onlardan alamadýk. Sistem temeliçürük, bina yýkýlacak. Çete, mafya, teokrasi-tayibi, asiiþçiler birleþecek, onlar mezarlarýný kendileri kazýyacak.Mutlak bunu tarih yazacak. Alnýnýn teriyle, emeðiyle,hüneriyle, ayaða kalkarak haykýracak "fabrikalartarlalar siyasi iktidar her þey emeðin olacak."Kış ‘10


AYIŞIĞISANATMERKEZİKazım Demir’leEl Ýz le rim üzerineRuhan Mavruk: Okurlarýnýz için bize kendinizitanýtýr mýsýnýz? Þiirle nasýl tanýþtýnýz, þiir nedir si -zin i çin?Kazým Demir: Feodalizmin kýskacýnda güneydoðununücra bir köyünde doðdum. Çocukluðumda içinekapanýk biriydim. Gök cisimlerine ilgim vardý. Evindamýnda yýldýzlarý izlerken evreni kurguluyordum kendimce,bazen de yýldýzlarla dertleþtiðim olurdu. ÇocukluðumAkdeniz bölgesinde geçti. Varoþ bir semtte yaþýyorum.Kürtlerin yoðun olduðu bir yerdi. Kürt halkýnýnacýsýna tanýk oldum. Doksanlardaki hareketliliðin içindeydim.O zor günlerin fotoðrafý halen bilincim de þekilleniyorKürt halkýnýn mücadelesinin benim hayatýmýndeðiþiminde önemli bir yeri var. Ýlkokul üçüncü sýnýftaçalýþmaya baþladým. Kundura boyacýlýðý ve simitsattým. Ýlk þiiri, öykümü de bu dönemde yazdým. Artýksorguluyordum yaþamý, öðreniyordum. Farkýna varmadansýnýfsal çeliþkileri kavrýyordum. Sürekli deðiþmekistiyordum. Kendimce deneyler yapýyordum. Bilimemüthiþ bir ilgim vardý. Varoþlarda bilim adamý çýkmaz,diyenlere inat ben olacaktým ama ilkokulu bitirdiðimdebabam siyasi nedenlerle tutuklandý. Ben 12 yaþýnda ailemigeçindirmek zorundaydým. Bir kaynakçý atölyesindeçalýþmaya baþladým ama aldýðým ücretle ev geçindirmekçok zordu. Sonra bir egzozcu atölyesinde çalýþtým.Oradan da ayrýldým çünkü kardeþlerim henüzküçüktü ve bize des<strong>tek</strong> olacak kimse yoktu. Bir uzakakrabanýn yardýmýyla bir torna atölyesinde iþe baþladým.Ýlk aþk þiirimi iþyerinde üzerinde yemek yediðimgazete parçasýna yazdým. Artýk düþüncelerimi, içimdebirikip taþanlarý þiirle ifade etme yolunu seçmiþtim.Toplumsal olaylara duyarlýydým, þiirlerime yansýdý. Artýkhayatýmý tornacý olarak devam ettiriyordum. Bilimadamý olamayacaktým ama dünyayý deðiþmek için deðiþiyor,geliþiyor ve çabalýyordum. Ýlk adýmlarým aileminfeodal yapýsýndan sýyrýlmak oldu. Sürekli kitap o-kuyordum. 1995’te Antep’e taþýndýk. 1996’da ilk þiirkitabýmý çýkarmak istedim. Peri masallarý olarak adlandýrdýðýmkitap dosyamý, bana yardýmcý olacaðýný söyleyenarkadaþýmýn tanýþtýrdýðý kiþinin birikiminden faydalanmakiçin ona vermiþtik. Ama o kiþi bir anda ortadankayboldu.Kış ‘10 93Röportaj96’da çikolata fabrikasýnda bakýmcý olarak çalýþýrken(bakýmcý: makine tamircisi) eþimle tanýþtým. 8 Mart1998’de kaçarak evlendik. Eþimle tanýþmamýzda þiirleriminetkisi büyüktü. Buluþtuðumuzda, cebelerindekileriçýkar, derdi. Masanýn üstüne bir yýðýn kaðýdý <strong>tek</strong> <strong>tek</strong>düzeltip okurdu. Özenle katlayýp <strong>tek</strong>rar bana verirdi.Artýk þiir benim hayatýmýn bir parçasýydý. Sevincim, ü-züntüm, aþkým, dünya görüþüm, iki çocuðum oldu. KýzýmCe ren Ber fin ve oð lum Bir han.2005 yýllýnda Ayýþýðý <strong>Sanat</strong> <strong>Merkezi</strong>yle tanýþtým.Birçok kurumda sanatsal faaliyetlerde bulundum amayapýtlarým Ayýþýðý <strong>Sanat</strong> <strong>Merkezi</strong>’nde hayat buldu. Düþüncelerimözgürlüðüne kavuþtu. Tornanýn baþýnda cývatakutularýna yazdýðým þiirlerle sanat merkezine gittimve ilk kitabým "Kirpikleri Islak Gri" ile insanlarlayazdýklarýmý paylaþtým. Önsöz sanat-edebiyat kitap dizisindeBir Ýþçinin Günlüðü’nde bire bir yaþanýlmýþlýklarýanlattým. Ekin Þiir Atölyesi oluþturduk. Atölyemiziedebiyat atölyesi olarak geniþletme çabalarýmýz devamediyor. Þu anda beþ kitap çalýþmam var. Yýllarca sürecekbu çalýþmalar. Tiyatro, film senaryosu, Kürtçe,Türkçe þiir, öykü, roman olarak çalýþmalarým devam etmektedir.Yenilenme çabalarým halen sürerken ben þuan halen fabrikada tornacý olarak çalýþýyorum. Hem iþçihem þair olmanýn zorluklarýný bire bir yaþarken, insanlýðýnkurtuluþundaki umutla güç alýyorum. Þiir benimiçin kavgadýr. Ýnsanlýðýn kurtuluþundaki bilincinpaylaþýmýdýr, yaþamdýr, yaþadýðým her andýr, yaþananlargölge, þiir kendisidir.Ruhan Mavruk: El Ýzlerim adlý ikinci þiir yapýtýnýzdaince duyarlýlýklar, emekçi kitlelere karþý sar -sýlmaz bir inanç görüyoruz. Bu þiirlerde nelerden ilhamaldýnýz?Kazým Demir: Fabrikada çalýþma koþularý, kapitalizminpara hýrsý, insanlarý insani deðerlerden yoksunbýrakmýþ, sýnýfsal çeliþkileri derinleþtirmiþtir. Ýþçi sýnýfýnýyaþamdan koparýp birer makine parçasý gibi kullanmýþ,or ta sý nýf or ta dan kalk mýþ, en alt ve en üst ta ba kaolarak yapýlanmýþtýr. Açlýðýn, sefaletin, kirli ellerin cinayetleri,sömürünün baský aracý çaresiz kalýrken bütünsektörlerde grevler gerçekleþiyor. Ýþçi sýnýfýnýn onurlukavgasýna bütün benliðimle inanýyorum. Zaferin yakýnolduðunu biliyorum. Sýnýfýmýn içinde, ayný sömürüye


maruz kalan iþçi þair olarak, yaþamdan soyutlanmýþ, ifadegüçlüðü çeken sýnýfýmýn sesi olmayý amaçlýyorum. Sesimiseslere katýp, çýðlýðýmýzla kapitalizmi yýkýp o büyük günedoðru yürüyoruz. Þiirlerim yaþamýn canlý tanýðýdýr. Ýlhamkaynaðým sýnýfýmýn onurlu mücadelesidir.Ruhan Mavruk: Sizce þiir yaþamýn neresinde olmalýdýr?Kazým Demir: Birçok devrimci þairin þiirlerini incelediðimizdeçaðýna tanýklýk ettiði gibi geleceði de kurgulamýþtýr.Buna örnek Nazým Hikmet’tir. Nazým’ýn þiirindeki derintoplumsal bilincin, aydýnlýk bir geleceðin inancý vardýr. Þairyaþanýlmýþlýðý, yaþananý iyi algýlayýp analiz eden, yaþamýnbütün <strong>renk</strong>lerini imgelerinde iþleyen, yaþamýn içinde yaþananlardanhaberdar þair, þiirini grev alanýna, tarladaki çiftçiye,fabrikadaki iþçiye, sýcak bir ekmek gibi götürmeli.Ruhan Mavruk: Bir emekçi þair olarak bize bir gününüzüanlatýr mýsýnýz?Ben bir þairim, iþçi þair. Sabah erken kalkýp fabrikayagiderim, ne güneþin doðuþunu ne batýþýný görebilirim. Engüçlü dizelerimi yazarým karanlýk çöktüðünde. Çocuklarýmvar, onlar için kurguladýðým gelecek bütün çocuklar için, bilimleuðraþmalarýný isterim. Ben bilim adamý olamadým a-ma þairim. Sýcak þöminenin önünde puro tüttürüp, ayak a-yak üstüne atýp, bugün kimi kime gammazlamalý, hangi parababasýný pohpohlayýp yazmalý, diyenlerden, yazdýklarýndanne kadar para kazanýrým hesaplarý yapanlardan tiksinirim.Bazen tornanýn baþýnda gizliden yazarým kara ellerimlekirli kaðýt parçalarýna. Þiirlerimi okurum iþçilere. Adýmunutuldu sadece þair derler bana. Patron yakýnlarý sevmezbeni, çýkarlarýna ters düþtüðü için terörist ilan ettiler dizelerimi.12 saat kapalý kapýlar ardýnda, kocaman fabrikada, Antep’insoðuðunda bütün iþçi arkadaþlarýmla beraber çalýþýyoruz.Ustabaþýna, üþüyoruz, dedim; çalýþan adam üþümez,dedi. Patron ara sýra dolaþýr fabrikada. Tiksinerek bakar…Yüzüyle adam döver. Ýþçi arkadaþlara dolaylý yollardan anlatýrýmsömürüyü… Açýkça anlatmaktan korkmuyorum a-ma insanlar kuþatýlmýþ, modelini sistem belirlemiþ, farkýnavarsalar çabalarýmý boþa çýkarýrlar. Yavaþ, emin adýmlarlayolun sonundaki ýþýðý görüyorum. Akþam eve döndüðümdebir kum çuvalý gibi yýkýlýrým. Yemek yedikten sonra çayýmýiçer, haberleri takip ederim. Saat 21'i bulduðunda ailece o-kuma saati, 1saat kitap okuruz. Sonra biraz ailemle zamangeçirip bilgisayarýmýn baþýna geçiyorum, yazmam gerekençok þey var. Yeni kitap çalýþmalarým, Bir Ýþçinin Günlüðü,araþtýrmalarým, Ekin Þiir Atölyesi çalýþmalarý, yeni þiirlerimindüzenlenmesi, derken saat ikiyi bulur. Dört saat uykudansonra <strong>tek</strong>rar yorucu bir gün… Ýnanýyorum ki gelecekgüzel günleri nasýrlý ellerimizle þekillendireceðiz, o büyükumudu bilinçlere taþýyacaðýz94ÞA ÞI YO RUMÞa þý yo rum bu ha yat taYa þý yo rumAr týk bi li yo rumYü re ði min an sýz çar pýn tý sý nýnSon suz ol ma dý ðý nýGeç kal mýþ lý ðým danCen ne ti min mey ve le ri ninSol du ðu nuBi li yo rumHep bir þey le re tu tun du ðum daA yak la rý mý his se de me di ði mi?Far ký na var dý ðým daSo kak la rým iþ gal al týn daBa sa cak bir kal dý rým ta þý yokKa la ba lýkNi ce rüzgârýn i zi kal mýþSaç la rý mýn be ya zýn daGü lü cük le rim ar týk a ðýr a yar lýKay gý la rým ço ða lý yorA yak la rý mý his se dip deYü rü ye me mek çýl dýr tý yorÞa þý yo rum na sýl ya þý yo rumBoþ göz ler le ba kan lar danYa þa mý sor gu la ma yan lar dan çokben ya þý yo rum03.A ra lýk.2009Kazım DemirKış ‘10


Küçük Ýta’dan Tanya’yaRöportajTarihin derinliklerinde, farklý yüzyýllarda yaþamýþ nice kadýn var. Onlarý tanýmak, duygu ve düþüncelerini,kavgalarýný öðrenmek ne güzeldir. Onlarýn yaþamýný okurken elinde olmadan kendini arýyor ve ne kadar çok ben -zerlikler olduðunu þaþarak görüyorsun. Onlarýn yarým kalan düþlerini gerçekleþtirebilmek için sorumluluk hissediyorsun.Bir süre sonra kendi yaþamýnla onlarýn yaþamýný, umutlarýný özlemlerini gelecek güzel düþlerini, aradýklarýmasal aþklarýný bulmaya çalýþýrken yakalýyorsun kendini. Hem onlar için hem de kendin için yaþýyorsun.Kendinden önceki kuþakla gelecek adýna kurulan bu köprü o kadar güçlü ki… Kendini birçok kadýnýn deneyimive birikimi ile çoðalmýþ hissediyorsun. Onlardan aldýðýn güçle yürüyorsun dünyayý deðiþtirmek için… Týp -ký Clara, Rosa, Kollantay, Kurupskaya, Olga, Ibaruri, Mitka gibi…Tanya’da bu kadýnlardan biri… Kýsacýk bir yaþama sýðdýrdýðý koskoca bir dünyaya sahip Tanya… Bu dünyayýTanya’ya, komünist olan annesi ve babasý Nadja ve Erich Bunke açtýlar. Onlar kýzlarýný her zaman bir komünistgibi ve devrimci tarzda yetiþtirdiler. Tanya anne ve babasý mülteci olarak Arjantin’de bulunduklarý dönemdebir mülteci evinde doðdu. Çocukluðu Arjantin’de geçti. 1945’ten sonra Hitler faþizminin yenilip sosyalist bir Al -manya’nýn yaratýldýðý günlerde ülkelerine dönebildiler. Ama Tanya, 1959’ta Küba’da gerçekleþen devrimle bir -likte, o coþkuyu ve heyecaný yaþamak, devrimin inþasýna katýlmak için Küba’ya gitti.Annesi onun bu isteðinin nasýl önüne geçilmez olduðunu þöyle anlatýr, “Küba’ya gitme isteði çok büyüktü.… Parti, Latin Amerika’ya <strong>tek</strong>rar gitmek için ne kadar uðraþtýðýný bildiði için Tamara’nýn isteðine anlayýþ gös te -riyordu. Yoldaþlar bir defasýnda ona, seni iyi tanýyoruz, sana güvenimiz tam ve nerede olursan ol, ister sosyalist,ister kapitalist bir ülkede olsun her yerde, iþçi sýnýfýnýn saflarýnda kararlýlýkla devrimci mücadeleyi sürdüreceðinibiliyoruz, dediler. Küba’da Küba devriminden çok þey öðreneceðini ve bu bilginin Arjantin’de amaçladýðý devrimcifaaliyetinde yardýmcý olacaðýný düþünüyordu. Eðer Latin Amerika’da mücadele etmenin görevi olduðuna i-nanýyor ve böyle hissediyorsa, onu engellemeye hiç hakkýmýz yoktu.” Ýsteseler de bu gücün ve özlemin önündekimse duramazdý, çünkü Tanya kararýný vermiþti.Týpký Che gibi bir kýta devrimi düþleyen Tanya, Küba’da ki görevlerini bitirdikten sonra düþünün peþine düþ -tü. Bu düþ için her þeyden vazgeçmeye hazýrdý. Devrimci bir kadýn olarak, aldýðý görevlerin bütün enerjisini yoðunlaþtýrmasýgerektiðinin farkýndaydý. Hiç tereddütsüz hepsinden vazgeçmeye hazýrdý. Ve öyle de yaptý. Che i lebirlikte bir kýta devriminin gerçekleþtirilmesi için Bolivya’ya gerilla mücadelesini baþlatmak üzere gittiler.Yýllar sonra ancak dönebildiler Küba’ya… Küba halký onlarý omuzlarýnda taþýyarak baðrýna bastý. Che ve di -Kış ‘10 95


ðer yoldaþlarý ile birlikte Tanya, 1998 Aralýðýnda, SantaClara kentindeki Che Guevara anýtýna Fidel’in konuþmasýylagömüldü. “Zaferimizin 40. yýldönümü arifesinde,aramýza katýlmak üzere bize ulaþan, yeni takviyegücün companerolarý olarak, hoþ geldiniz! Hoþ geldinTanya, bir kadýn ve bir komünist olarak sergilediðinölümsüz örnekle! Hoþ geldiniz Küba Devrimi davasý,halklarýn kardeþliði ve dayanýþmasý için kahramancamücadele verenler!”Yeni bir kadýnla tanýþmak, yeni bir yoldaþ edinmekve onun yarattýðý güzelliklerle çoðalmak ister misiniz?Belge Yayýnlarýndan çýkan Tanya adlý kitap bize bu o-lanaðý sunuyor. Tanya’nýn devrimci yaþamý tanýklarýnanlatýmýyla sunuluyor. Kitabýn önsözü ise Komutan Ýnti’denisteniyor. Kimdir komutan Ýnti? Bolivya UlusalKurtuluþ Ordusunun (ELN) lideridir. Che’nin baþlattýðýve tüm gücün koþulsuz kullanýmýný gerektiren mücadeleyisürdürme görevi verilen kiþidir. Che, Tanya, Ýnti(Guido Peredo)… Önsöz yazmasý istendiðinde Ýnti illegaliteninaðýr koþullarýnda faaliyet yürütmektedir. Kitapyayýna hazýrlandýðýnda ise Ýnti devrimci mücadeledeölümsüzleþmiþtir. Bu yüzden de kendisi bu kitabýhiçbir zaman görememiþ ve okuyamamýþtýr.Uzun bir alýntý olmasýný göze alýp bu önsözü sizinlepaylaþmak istiyoruz.“Bir partizan merkezinin inþasý, büyük sýrlarý saklayabilen,gerektiðinde bunlara beraberinde mezara götürebilendemirden karaktere sahip insanlar gerektirir.Ayrýca bu insanlar özverili olmalý ve olaðanüstü bir özdisiplinesahip bulunmalýdýrlar.“Esas mücadeleden önceki bu karmaþýk aþamadabir araya gelen erkek ya da kadýnlarýn yaþamý temeldendeðiþir. Çalýþma heyecan vericidir; ne kadar iyiyse vene kadar ilerlerse, kýtanýn bir bölümünün özgürlük mücadelesinebaþlayacak oluþum halindeki kol o kadar iyifark edilir. Çabalarýn baþarýyla taçlanmasý için; zor deðil,kiþinin tamamen bilinçli uyduðu katý bir disiplingereklidir. Bu bilinçlilik –her kurtuluþ hareketinde temelbir un sur- “nor mal o la rak” bir er ke ðin ya da bir ka -dýnýn eriþmeye çalýþtýðý her þeyden vazgeçiþi içerir.“Eski” yaþam geçmiþte kalýr, gömülmüþtür ya da en a-zýndan ondan uzaklaþmak için büyük çaba sarfedilir.Büyük özverilerde bulunmaya hazýr yeni bir insan þekillenir.“Fakat bu devrimci hazýr oluþa giden yol uzundur.“Tanya bu uzun yoldan geçerek, baþka insanlarýnvazgeçilmez saydýðý her þeyden vazgeçti.“Sessizce, alçakgönüllülükle tehlikenin üstünegitti; düþman çevreye inat büyük gerilimlere ve yüklerekatlanarak, unutulmaz yiðit Comandante ErnestoChe Guevara’nýn önderlik ettiði Nancahuazu’daki partizanhareketinin inþasýnda önemli bir çalýþma yürüttü.“Devrimci mücadelede böylesine bir özveriyle safalmaya Tanya’yý iten neydi?“Küba devrimi, emperyalizme karþý yiðitçe mücadeleve dünyaca ün kazanan insanlarýn cesurca ortaya96çýkýþýnýn, tüm dünyada birçok genç üzerinde olduðu gibionun üzerinde de derin bir etki uyandýrdýðýný düþünüyorum.Özellikle Che gibi kiþilikler sömürülen ve e-zilen halklara yeni hedefler, yeni umutlar verdiler.“O –duyarlý bir kadýn, komünistlerin kýzý, kendiside davranýþlarýyla ve eylemleriyle komünist- kýtamýzýndevrimci sürecine aktif katýlma görevinin bilincindeydi.“Avrupa’yla Latin Amerika’nýn etkisi onda iç içegeçiyordu. Karakterinin þekillenmesinde elbette her i-kisinin de katkýsý vardý.“Latin Amerikalý olarak gelecek<strong>tek</strong>i yiðitçe mücadelelerive hiçbir dürüst insanýn görmezden gelemeyeceðitarihsel olaylarý önceden seziyordu; halkýn gereksevinçleri gerekse de acýlarý onu harekete geçiriyordu.Bu yüzden sevinçle ve sanki çok doðalmýþçasýna gerçekbir devrimci olmaya karar vermiþti.“Bir gün Bolivya’ya geldi. Onunla çalýþan yoldaþlaronu silahlý mücadeleye hazýr oluþu nedeniyle takdirediyorlardý; kendisini son derece hümanist bir göreveadadýðý için takdir ediyorlardý; kararlýlýðý ve sadakatinedeniyle takdir ediyorlardý.“Devrimci çalýþma koþullarý bana, onunla çok azbir araya gelme fýrsatý sundu. Nancahuazu’da da durumumuzböyleydi. Che’nin grubuyla, o dönemde Tanya’nýnbulunduðu Joaquin grubunun bir araya gelememesineyol açan koþullar biliniyor. Ancak isadan, Joaquingrubundan bütün partizanlarýn katledildiði Vadodel Yeso pususuna kadar ayrýntýlý olarak neler olduðunubilmiyoruz.“Hiç kimse, Tanya dahil hepsinin yiðitçe mücadeleetmiþ olduklarýndan kuþku duymuyor. Hiçbiri teslimolmadý, hiçbiri inancýný yetirmedi. Onlar günün birindeLatin Amerika’da zafere ulaþacak idealleri savunurkenöldüler.“Bu yüzden bizim için Che ölmedi –Tanya, Joaquin,Chi no ve bir çok baþ ka kah ra man da öl me di. Çün küfiziksel ölüm, düþünceleri öldüremez. Che’nin önderlikettiði Bolivyalý partizanlarýn ölümünden düþüncelergüçlenerek çýktý ve yaygýnlaþýyor, tüm dünya gençliðininmücadele bayraðý haline geliyor.“Tanya tüm kadýnlar için bir örnektir ve devrimcimücadelede onlarýn önemini vurgular. Kadýnlara karþýdaha birçok feodal ön yargýlarýn egemen olduðu kýtamýzdao sýnýrlarý yýktý ve yerini aldý, bunun için onu bugünsevgiyle anýyoruz.“Tanya üzerine, okumadýðýmý kitaba önsöz yazar -ken belki de þunu söylemek, en iyi saygýyý göstermekolacaktýr.“O Latin Amerika’nýn özgürlüðü için yiðitçe öldü;fakat cesur, gerçekten devrimci bir kadýn örneði olarakyaþamaya devam ediyor.”Ýnti’nin dediði gibi Latin halklarýnýn yükselttiði“Zafer ya da Ölüm” sloganlarýnda devrimci bir kadýn o-larak yaþýyor Tanya… Bizleri çoðaltýyor, güçlendiriyor…Kış ‘10


Yashiç bitmeyecektiRu þen Tut kuH Ti pi C. E viG. AN TEPBir an ne.Umudu kaybolmuþ, çaresizliðin girdabýndaydý.Yorgun, çaresiz ve biraz da yaralýydý yüreði. Kaybolanumudu duvarlara kazýlmýþtý. Geceleri kanlý ve bir o kadarsancýlýydý. Acýlarý vardý dað kadar büyük.Kanardý yarasý inceden inceye. Sýzýlarý bir türlükabuk baðlamýyor, yasý bitmiyordu. Yangýn yeriydidüþleri. Geceleri cehennemden ateþti. Gözleri þafaðadaldýðýnda nemli ve kederli akardý uzaklara.Bir an ne.Oðlunu kaybetmiþtir ansýzýn. Devriye evlerinibasmýþ ve onu yüreðinden koparmýþtý. Yolculuk bilinmezliðeakmýþtý.Oðlu avuçlarýndan çekip alýnýnca kalbinden vurulmuþ,yýkýlmýþtý.Kan tarlasýna bir beden daha damlamýþtý. Kan topraðýnkalbine oturmuþtu. Toprak acý, ýssýz ve hüzün kokuyordu.Bu topraklarda kaybolanlarýn hükmü önceden verilir,kalemi önceden kýrýlýrdý. Oðlunun yargýlandýðýnýve mahkum edildiðini biliyordu. Payýna ölümün karanlýkyüzü düþmüþtü. Geri dönüþümü olmayan biryolculuktaydý artýk. Barut kokusu topraðýn tenine sinecekti.Toprak matem esiyordu. Dayanýlmaz acýlarýn fýrtýnasýndagözyaþýna boðuluyordu.Geceyle gündüz silikti gözlerde. Birden bire gecelerinsaðnak halinde basmasý bundandý. Baþlardý geceve sonra suskunluk kemirirdi her yaný. Bir damla rüzgarahasretti nefesler.Hayat bir oyundu þimdi. Kaybolanýn, aðlayanýnve kaybedilmiþ umutlarýn peþinden koþanlarýn oyunu.Gidenler sýrlarýný da taþýrdý yanýnda. Sýrlarýyla birliktegömülenlerin kanayan hikayeleri kalýrdý gözlerde. Ö-lüm zamansýzdý ve her an yaðabilirdi yoluna. Bir þafakvaktinde, bir zifiri karanlýkta ya da gündüz gözüyle yanýbaþýnasýzabilirdi usulca.Kış ‘10 97Þafak vakti kaçýrýlmýþ ve bir daha adýmlamamýþtýayný sokaðý. Þaþkýn, utangaç ve suskundu sokak.Bir an ne.Acý dolu gidiþin gözyaþý sel olup akardý. Ýçindekiuçurumlar bakýþlarýndaki fýrtýnalarý büyütürdü” her þafak.Kelimeler aðýr ve yorgun dökülürdü dudaklardan.Tüm kelimeler bir sevda ve tüm kelimeler sönmeyenumuttu. Umut gizli adresti, bitmeyen arayýþýydý.Geceyle kayan her yýldýzda oðlunun gölgesi belirginleþirdi.Bir ömrün akýþýný gecelerde bulma arayýþýydýonunki.Ölüm tarlasýna uzanýrdý dilsiz ve sessiz haykýrýþlarý.Çekip giderdi mavi düþlü delikanlýlar. Solardý analarýndudaklarýndaki gülüþler. Ölüm gerçekti ve hayatkurþunlanmýþtý.Her gece boðulurdu düþlerin dalgasýndan. Kanatlanýrdýiçindeki yaban ve öfkeli duygular. Dökülürdüsaklý gözyaþlarý ve canlanýrdý tüm hikayeler. Her birifarklý bir kareydi belleðinde.Beyaz bir atýn sýrtýndaydý oðlu. Dörtnalla ölümtarlasýný geride býrakan at yanýbaþýnda durmuþtu. At sýrýlsýklamdý.Burun delikleri alev alevdi. Uzaktan gelmiþve yine uzaða gidecek tedirginlikteydi. Sarýlmýþtýoðluna, okþamýþtý. Kollarýnýn arasýndaydý artýk. Biryaðmur damlasý gibi almýþtý avuçlarýna. Özlemle sarýlmýþ,hasretle koklamýþtý saçlarýný. Nedense geliþine a-cýdý. Yorgun, aðlamaklý ve mahçup görmüþtü. Kalp a-týþý göðsünü delecek ve sokakta yankýlanacaktý. Yangýnyerine sýðmamýþtý heyecaný. Nice zamandý haykýrýþlarýyankýlanýrdý uçurum kenarlarýnda. Titredi içi vesarsýldý sokak.Çok geçmeden beyaz at tüm hýzýyla uzaklaþtý, birgölge gibi kaybolan gözlerden. Geride sokaðý dolduranve yankýsý geceyi çýnlatan atýn nal sesleri kaldý. Terkokusu, suskun gecenin haykýrýþý asýldý duvarlara. Birdüþtü geceyi ayaklandýran. Nefesi eridi, sokaða terkedilmiþlikhavasý ve kan damladý yine.


Payýna kan taþýyan, öfke saçan, yaralarýderinleþtiren bir kurþunun nefreti düþtü.Dereler coþmuþ, ýrmaklar dizginsiz akmýþ,toprak kanla boyanmýþtý. Devranýndili acýmasýzdý.Bir an ne.Özlemleri saklý duruyordu gamzelerinde.Vururdu kendini boþ ve ýssýz sokaklara.Sonra teslim alýnýrdý özlemleri.Yasý hiç bitmeyecekti. Yaðmur yemiþkelebekler yýkýlmýþtý içinden. Ýçindeki yýkýntýlarmazi kokuyordu. Gidip ve geri dönüþüolmayanýn hikayesidir bu. Kabukbaðlanmayan hikayenin yaralý yüzüdüranlatýlan. Damlayan, isyan eden akþamlarýnaðlayýþý, ölülerin olmayan mezarýdýrinciten.Sokaðýn köþe baþýnda çarmýha çivilenmiþtigölgesi. Yokluðu yaralamýþtý o-nunla buralarý adýmlayanlarý. Bir martýnýntelaþý ve bir turnanýn göçü sarmýþtý herkesi.Yoktun artýk. Hiçbir adrese düþmemiþtiayrýlýðý. Arayýþlar tüm adreslerdengeri çevrilmiþti. Zaman kar topu gibi büyümüþtü.Suskun sokaða yeni gölgelerdüþmüþ, çarmýha yeni çiviler çakýlmýþtý.Sonra vurulan yere akýþlar baþlayacak, a-nalar çocuklarýnýn izini arayacaktý. Dizilmiþlerdiyan yana. Maskeli yüzler silahýntetiðine basmýþ ölüme kilitlenmiþti katiller.Kan topraða karýþmýþtý; poyraz eritmiþtibedenleri. Geride kemikler, çürümeyenayakkabý ve elbiseleri kalmýþtý.Bir an neUmudu yýkýlmýþ, dünyasý kararmýþ,tüm özlemleri kül olmuþtu. Duygularý kabarmýþ,gözyaþlarýnýn seline teslim olmuþtu.Oðlu bir kere ölmüþtü. Sokaðýn suskunluðuadýmladýkça gidiþlerin acýsý hançergibi oturuyordu feryatlarýna. Ondankalan her þey sessiz sedasýz çekip gitmiþti.“Faili-meçhul” cinayetlere yenisi eklenmiþti.Toplu mezarýn aðýr acýsýna annesininmasum sözleri oturmuþtu.“Kazaðýný tanýyorum oðlumdur” diyebilmiþtiyalnýzca.Boranlý gecelerde nakýþ nakýþ ördüðükazaktý.Oðlu hayatýndan kaymýþtý annenin.- YOLCUYA AĞIT –98“gelmedik hiçbir yerden.Günlerin sıcak olduğu,Kavruk iklimlerin şafağındanNe deBuz tutmuş zamanların artıklarındanGelmedik hiçbir yerdenÖylecekBulduk kendimiziTarihin kıvrımlarındanDemişEn son…AnasınınDizine koymuşBaşınıGençBir eşkıyaymışBir zamanlar-sevdiğiKalkar halayÇekermişSevdiğineSarılırmışŞimdi böyleUzunBoylu boyuncaÖlü olmasaymış…”Kayhan Akan1.nolu f tipi C – 96 Kocaeli.Kış ‘10


U mut Be yazH Ti pi C. E viG. AN TEPRÜ YAKaç zamandýr rüya görmüyorum kirve. Atalarýmýnölüm fermaný çýktýðýndan beri terk etti rüyalar beni.Gözlerimde kanlý kabuslar büyüttüm. Aðýrlýðýyla gecemde.Yüzleþmekten ölesiye korktuðum ürkütücü biruçurum, derin ve sessizce akýyor üzerime gecelerde.Yangýn mavisi korkular büyütüyor rahminde. Yutuluyordilsizliðimde.Alevler arasýnda yolunu kaybeden derviþler misalietrafýmda dönüyorum kayýp çaðlardaki atalarým gibi.Kaç gece ateþin yalazlarý ortasýnda silinen týlsýmlýkelamýn önünde diz çöküp dua ettim, kayýp sularýn suretineyazýlý künyemi göstersin diye. Çoktan beri bu diyarlarýterk eden tanrýlarýn önünde secdeye kapanarak,ruhumun lirik deviniminde iþleyen bu delice iþkencedenbeni kurtarsýn diye yakardým.Uzak, yakýn bütün tanrýlarý imdadýma çaðýrdým.Bir defa terk edeni, kaybedileni yeniden bulmakçok zor kir ve. Ru hun iç de ni zin de çar pan gü nah çýr pý -nýþlarýný terk etmeden, terk edenin geri dönmesi olanaksýz.Alevler yüzümü yalayýp geçiyor. Feryat û figan e-derek imdada çaðýrdýðým merhametli tanrýlar gelmiyorbir türlü. Günahýn günbatýmýna çivilenmiþ ruhum kabuslarasirk koþarken, zorunlu bir beraberlik yaþýyorumgeceyle. Týpký tecavüzcüsüne güç getiremeyen kadýnýnkahrýný içine atarak, mecburi bir sessizlikle tecavüzcüsününkollarýnda uyumasýna benzer þekilde, geceninkollarýna býrakýyorum kendimi. Kendilerini gazaptankorumasý için sýðýnacaklarý tanrýlarý olmayan atalarýmgibi, benim de sýðýnabileceðim merhametli bir tanrýmyok. Nedense sadece zalimlerin yüce, ulaþýlamaz ve e-riþilemez tanrýlarý var. Acaba zalimlere mi benziyortanrýlar? Yoksa tanrýlar mý zalim?Bil<strong>tek</strong>mil kabusa kesmiþ gecelerim kirve!Bütün hýþmýyla bugünde çöküyor gece. Çýðlýk çýðlýðabir sessizlik zamaný þimdi. Gece bir damla ýþýk gibititriyor alevlerin dudaklarýnda. Önünde diz çöküpsecdeye durduðum ve imdada çaðýrdýðým antik tanrýlar,yýldýzlar arasýnda asasýyla, kelamýný bütün atalarýmýnhürmetine yüz sürerek, etrafýmý saran kabuslardan örülüateþten çemberi uzaklaþtýrýyorlar. Karanlýk aydýnlýðadönerken, kurþuni bir bulut gölgesinde evhamlý güneþbulutlarýn altýný aydýnlatýyor. Ufukta günün aðartýsý ýþýkKış ‘10 99taþýyan halelerle parlýyor. Renkler, çemberi aþarak uykularýmasýzýyor. Yenik düþler kurduðum cehennemde,gecenin çizilmiþ gölgeleri arasýndaki ilsimli delikte kayýprüyalarý sureti duruyor.Bir rüya sýzýyor geceme kirve.Gece sýr yüklüydü. Kayýp çalardan beri çözülmemiþsýrlarýn arasýnda gözlerimi kapatýp, mor <strong>renk</strong>li atmosferiçinde yolculuða çýkýyorum rüyamda. Yol uzun.Uçsuz bucaksýz sararmýþ buðday baþaklarý, umut ve u-mutsuzluk arasýnda dað e<strong>tek</strong>lerine akýyor. Doða, yeþilörtüsünden soyunup, sonbaharýn rengine bürünüyordu.Yüz kendi güzelliðinin özgünlüðünü yansýtýyordu doðaya.Yüreðim sobeleniyor, doða hüznü giyinip faslýnhüviyetiyle mýrýldanýrken. Kayýp çaðda atalarýmýn yürüdüðüsulardaki izleri, tarihin izbe köþelerinde karþýmaçýkarýyor aðlamaklý. Künyesine yazýlmýþ yalnýzlýðýsuya yazýyor adeta. Upuzun kementler gibi kabara taþaakmakta sular. Kozmik bir zaman döngüsü içinde, vurgunyemiþ balýkçýnýn sessiz çaresizliðinin çaðrýþýmlarýylaefsunlu yitik kentin insanlarýný görüyorum sularda.Hafif ve derin bir soluk çarpýyor alýnyazýmýn çizildiðiyere.Aðýr aðýr ölüm veren yitik topraklarda yalnýz, <strong>tek</strong>baþýma acý ve gözyaþý izlerini takip ediyorum. Yapayalnýz,<strong>tek</strong> baþýna yüzlerce acý.Yaþama yaþýt ölüm doðuran mezarlýklar, tarihegeçmiþ yaslarla gözlerimin izine vuruyor. Sebebi acýdalgýnlýklarýn ustasý olduklarý belli olan yüzlerde kaybolmuþhikayeler görüyorum. Atalarýmýn hikayeleri,çaðlarýn sesleri ve <strong>renk</strong>leriyle yontulmuþ her taþlýn suretinde,kývrýmlý siyah aðaç kavuðunda, en çok da düþünkývrým kývrým gökyüzünü öptüðü daðlarda çýkýyorkarþýma. Daðlarýn sayýklamalarý, bin yýllýk türküsünevurgun. Az ileride Sisyphos’un sureti çiziliyor kývrýmlýyamaca. Kocaman bir kaya parçasýnýn arkasýnda, kollarýnýgererek zirveye çýkarmaya çalýþýyor kayayý. “Birparmak” kala zirveye, kaya aþaðýya yuvarlanýyor. Herdefasýnda aþaðýya yuvarlanan kayayý yeniden zirveyetaþýyan Sisyphos, umudun o büyük dönüþüm izlerinihatýrlatýyor. O an aklýma, Hades’te gördüðü Sisyphos’utanýmlayan Odyesus’un söleri düþüyor yangýn yeri gibi.


“Sisyp hos’u gör düm, kor kunç iþ ken ce ler çe ker ken;Ya ka la mýþ i ki a vu cuy la ko ca man bir ka ya yýVe kol la rýy la, ba cak la rýy la da yan mýþ tý ka ya ya.Ha bi re i ti yor du o nu bir te pe ye doð ru.Ýþ te ka ya te pe ye var dý, va ra cak, iþ te ta mamA ma te pe ye var ma sý na tam bir par mak ka la,Bir güç i ti yor du o nu te pe den ge ri sin ge riA þa ðý ya ka dar yu var la ný yor du ye ni den baþ be la sý ka ya.O da ye ni den i ti yor du ka ya yý <strong>tek</strong> mil, kas la rý ný ge re ge reKo pan toz, top rak ha bi re a þar ken ba þý nýn üs tün denO da ha bi re i ti yor du ka ya yý, kan ter i çin de”Neden mi kirve? Tanrýlarýn reva gördüðü iþkenceyi andýranbu ceza verildi Sisyphos’a. O da Prometheus gibi insanlarýnözgür yaþamalarý için tanrýlara kafa tuttu.Ýþte bildin kirve… Sisyphos efsanesi atalarýmýn hikayesinianlatýyor. Özgürlük uðruna her defasýnda Anka kuþumisali küllerinden kendisini yeniden yaratarak daðlara inipçýkýyor atalarým. Zirveye bir nefeslik mesafe kala gizli birgüç tarafýndan itiliyor, tepeden gerisin geriye.Ka der mi bu?Geçmiþ kayýp sularýn suretine akan çýðlýklar, Siyphos’unomuzlarýna dökülen saçlarýna asýlý kalýyor. Iþýða boðulandaðlar atalarýmýn yanýnda ne umudunu ne de inancýnýyitirmiþ. “Zaman hep bizi vurdu.” diyor suretine gölge oyunudüþen atalarým. Kýyamet ateþini süzüyor kendinden e-min.“Düze inmek zamana yenilmektir” diyor zirvede baðdaþkuran atam. Ve kaderlerine boyun eðmiyorlar. TýpkýSisyphos gibi.Kýrlara doðru yol alýrken, yitik zamanlarda bilmediðimolaylar sýra sýra yansýyor gözlerime. Gagasýnýn arasýna alarakCûdî’den demirlenmiþ gemiye üzüm dalýný getiren güvercin,Nuh’a aylarca süren deli yaðmurlarýn kopan fýrtýnalarýn,birbiri ardýna çakan yýldýrýmlarýn ve durulmayan sularýn,yani tufanýn bittiðini haber veriyor. Tanrýnýn adýný yazdýðýdudaklarý, bereketli ve kutsal yaþamý müjdeliyor. Topraðýnyazgýsý bu ya. Durulan tufandan sonra, insan eliylebaþlayan yeni bir tufan baþlýyor. Ve zaman ölüm giydiriyoratalarýma. Zaman kana vurgun. Gözyaþlarýnýn gölgesine sýðýnmýþ bir ta rih… Ka yýp dem…Tanýk gözlerim Cûdî’nin e<strong>tek</strong>lerinden Habûr çayýný süzüyor.Kom kom onbinlerce el havaya kalkmýþ, Habur çayýüzerinden süzülerek Cûdî’nin e<strong>tek</strong>lerine gelen “Barýþ güvercinlerini”karþýlýyor.Atalarýmýn alnýnda damga gibi duran alýn yazýsý, baþtacýedilen “Barýþ Güvericinleri” kanat çýrpýnýþlarýyla daðýlýyor.Ufukta barýþ haleleri karþýlýyor yaslý topraklarýn ruhunu.Ýçimdeki beni bulma serüveninde yol gösteriyor rüyamkirve.100Elif Can / Ekim 09“Ayakta ölmeye”dedi yüzün üstünde insanyüzleri savaştan çıkanlarınsertliğiyle donanmışzafer elde edenleringururuyla ışıltılıyüzleri /karagözleri /kara“Ayakta ölmeye”nasıl?-ayaktanereye?-ölmeye?Bizi ölümle mi tehdit ediyorsuntehdidin sökmezsenin istediğin gibi yaşamaktansayürürüm ölüme…“ayakta ölmeye”niye?-Ölümden başka alternatifimiz yok.Günlerce saatlerce kaldıkiç-içeyürek-yüreğeyüz- yüzeyüzün üstünde tutsakköpük, gaz, kurşunbıraktıkulusunateşbombakurşunbıraktıkulusun…söyledik türkümüzütarihten süzülüp gelenyaratan ellerinezgileriniyeniden besteledikEllerimize geçenher şey silahımızyirmi zindanbine yakın tutsakkalmayınca elimizdesilahımızyüreklerimiziçıkardık.SöyledikZafer türkümüzü!“Ayakta ölmeye”dedi yüzün üstünde insanyüzleri karagözleri karaAyakta!Kış ‘10


Söylenceler...Gara GoncılosDerleyen / Atila OğuzGa ra Gon cý los O ce na’ nýn ö ze lik le kýþ ay la rýn da, o cak ba þýn da ko nukom þu o tu rup soh bet et tik le rin de ev de ki ya ra maz ço cuk la rý kor kut mak i çinan la tý lan es ki za man hikâye si dir.Ýlk ki min an lat tý ðý ný ne bi len bi ri var ne de bu hikâye nin ne re den gel -di ði ko nu sun da bir fik ri o lan. Bu, bel ki de bin ler ce yýl dan bu ya na ö zel lik -le ya ra maz ço cuk la rý kor kut mak i çin an la tý la gel miþ bir çe þit hi ka ye dir.Ga ra Gon cý los’un na sýl bir ya ra týk ol du ðu nu tam o la rak da bi len yok.An cak ço cuk la ra an la tý lýr ken on la rýn an lam lan dý ra ma ya cak la rý ka dar kor -kunç ve vah þi bir ya ra týk be tim le nir.Bu ya ra týk ba zen ba ca dan, ba zen se O ce na’nýn es ki ev le rin de, ça tý nýnüs tün de ki pen ce re den ya da a hý ra in mek i çin e vin i çin de o lan bir tür mer -di ven den, ne reh ti de ni len yer den, e ve gi rer miþ.Bu ya ra týk ya ra maz ço cuk la rý a lýp ken di e vi ne gi der ve on la rý bir da haas la bý rak maz mýþ.Ki mi le ri nin an la tým la rý na gö rey se Ga ra Gon cý los ya ra maz ço cuk la rýev le rin de ki en ka ran lýk kö þe de ya ka lar, gö tü rür ve bir da ha da kim se on danha ber a la maz mýþ. Ne re ye git ti ði ko nu sun da i se ke sin bir yer söy len mez miþ.Ga ra Gon cý los sa de ce ya ra maz ço cuk la rý sev mez ve on la rý ya ka la maki çin de hep pu su da bek ler miþ.Gaz lam ba sý nýn baþ kö þe de ol du ðu ve bir çok ev de gaz lam ba sý ye ri neçý ra nýn yan dý ðý geç miþ dö nem ler de, Ga ra Gon cý los ço cuk la rýn kor ku lu rü -ya sý ve baþ düþ ma nýy dý. Di ðer yan dan da o ca ðýn et ra fýn da soh bet e den le rinkur ta rý cý sýy dý.Ga ra Gon cý los yüz yýl lar bo yu O ce na’nýn o cak baþ la rýn da, ka ran lýknem bo lo ev gi riþ le rin de ve ý þý ðýn ol ma dý ðý a lan lar da ya þam bul du. Ga raGon cý los’un a dýn dan da bel li o la ca ðý gi bi Ga ra, Türk çe ka ra dan ký rý la raksöy le nen bir ke li me. Ka ra bir ya ra týk ve sa de ce ka ran lýk or tam lar da ha yatbu lu yor.Ga ra Gon cý los’un kor ku ta bi le ce ði ço cuk lar kal ma dý ar týk O ce na’da.Ga ra Gon cý los’u an la tan da kal ma dý. Ne re dey se u nu tu lup git ti ve ar týk çokaz in san ta ra fýn dan bi li ni yor. Hey bet li gün le ri, sa na yi kül tü rü nün ge liþ me -siy le ka pa tý lan o cak la rýn is li taþ la rý a ra sýn da yi tip git ti. Ço cuk la rýn kor ku lurüyasý Gara Goncýlos ve geliþen sanayi yeni bir Gara Goncýlos yarattý. BuGa ra Gon cý los ço cuk lar dâhil bü tün e mek çi le ri kor ku tu yor.Kış ‘10 101


AYIŞIĞISANATMERKEZİRöportajCev det Bay ram’laArapça Tiyatro Üzerine Söyleşi—Merhaba, biraz kendinizden bahseder misiniz?Tiyatroya nasýl baþladýnýz?Adým Cevdet Bayram. Ýskenderun Karaaðaç doðumluyum.Ýstanbul’da sýnýf öðretmenliði yapýyorum.Tiyatroyla ilk tanýþmam lise yýllarýnda oldu. M.K.Ü(Mustafa Kemal Üniversitesi- Hatay) nde tiyatro baþkanýydým.1995-2002 yýllarý arasýnda Hatay ilk AdýmTiyatrosu’nda ayný zaman içerisinde bazý yerel tiyatrogruplarýnda çalýþmalar yaptým. Ýstanbul’da ÇaðdaþDrama Derneði Baþkan yardýmcýlýðý ve Eðitim-Sen 3 nolu (Mecidiyeköy) þube tiyatro yöneticiliðiyapýyorum.— Tiyatro metnini hazýrlarkentoplumsal durumu ne derece gözönünde bulundurdunuz? <strong>Sanat</strong>için sanat mý, toplum için sanatmý?Kapitalizm insanlarý eziyor,orada sessiz otorite kendinihissettiriyor… Orada e-zilen sýnýfýn sözcüsü olmayaçalýþtýk. Ama estetik bir mücadelede verdik. Nasýl dahaiyi anlatabiliriz, dilimizi nasýldaha güzel gösterebiliriz?— Anadilde (Arapça)tiyatroyla ilgili neler düþünüyorsunuz?Bizler (Hatay’da) maalesefasimilasyona yenik düþüyoruz.Ýnsanýn anadilini unutmasýbiz de ka nýk sa nan bir du rum. A -nadili hatýrlatmalý dedik, onu sahiplendiðimizigördük. Bunu gösterebilmiþsekne mutlu. Ama milliyetçiliðedüþmemek bütün grubumuzun ortakhedefiydi. Evrenselliði yakalamaya çalýþtýk.Ýnsanlarýn sorunlarýný ana dilde vermekaygýsý vardý. Ayný zamanda ben Eðitim-Sen’de anadilmücadelesi veren emekçilerden biriyim. Bunu da belirtmekisterim ki Eðitim-Sen’de anadil konusunda ikifarklý görüþ vardý. Ýki görüþ de anadile önem verirken102bir grup bunu Eðitim-Sen’in tüzüklerinde olursa Eðitim-Sen’inkapanacaðýný bir grup da ne olursa olsun A-nadilde eðitimin taviz verilmeyip tüzükte yer almasýgerektiðini söylüyordu. Ben de bu ikinci gruptan olarakHatay’da 300 kadar imza topladýk. Ama maalesef bumadde tüzükten kaldýrýldý. Bence Anadil duruþu bu ülkededevrimci bir durumdur.— Arapça (tiyatro) metin hazýrlarken zorlandýnýzmý?Ben de dahil hepimiz Arapçada zorlanýyoruz.Ben bir sürü kelime için birçok arkadaþýmýaradýðýmý hatýrlarým. Bunun için ö-zellikle arkadaþýmýz Mehmet Tunç’unen gin de ne yi min den fay da lan dýk.Mehmet ve diðer arkadaþlarýn bildiðideyim ve atasözlerini metne i-çirmeye çalýþtýk. Onun dýþýndasözlük, deyim ve atasözleri derlemekitaplarýndan faydalandýk.— Bugün Arapça tiyatronunevrimi hangi durumdadýr?Hatay’da önceden Yeþilpýnarfestivallerinde küçük birgrupta sevilen, beðenilen tiyatroçalýþmalarýmýz vardý. Hatay’tabunlar sürüyor. Ancak Ýstanbul’dageçen sene Mecidiyeköy’deilk de fa bu ka dar yük sekka tý lým lý bir o yun ser gi le dik.“Minşeeni mebtıfréék ” (Be nim i -çin fark et mez) ad lý o yu nu 300’e ya -kýn izleyici seyretti. Hatay’da ise aynýoyun 700 kiþilik bir izleyici kitlesine sahipti…Asimilasyona yenik düþüyoruzancak bu hiç çalýþma yok anlamýna gelmez.Mesela Nihat Çay geliyor aklýma. Sadece derlemeile neler yaptý… Güzel çalýþmalar ortaya koydu.Varolaný ortaya koymak ve sonra da onu geliþtirmekiçin edebiyat lazým.— Küçük insanýn (örneðin; ena keynekçý –benkaynakçýyým-) hayallerini, düþünce dünyasýný ve di-Kış ‘10


lini kullanmýþsýnýz. Sizin için bu neden önemli?Çok duygulandým, hakikaten farkýnda deðilim…Neden bir belediye baþkaný deðil de onun burjuva çevresi de ðil de o kü çük in san lar. Be nim de çev rem on larolduðu için, geldiðimiz sýnýf o olduðu için, ezilenlerianlattýk. Her oyunda, sinemada bir zengin vardýr. Amabiz de sadece ezilenler vardý ve kendisini gizlice hissettireno “ezici hayat”… Tüm arkadaþlarýmýz yeri geldiaðladýk oyundaki ölen iþçi için. O kimimizin abisi, kimimizinbabasý idi. Ne zaman oyunun o kýsmýna gelsekduygulanýyorduk. Biz hayatýn içinden anlattýk.— Sosyal içerikli bir metin hazýrlamýþsýnýz, negibi mesajlar yolladýnýz?Hayatýmýzla ilgili üç farkýndalýk:1) Ýðrenç koþullardaki S.Arabistan çalýþmalarýnýkanýksamýþ olmamýz. S. Arabistan’da yýllarca kalmayýve orada ezilmeyi kanýksamýþ olmak, onu göstermek istedik.Hepimizin abisi, akrabasý orada neredeyse. Aðabim38 ay kal dý. Nor mal gö rü yor lar, o ið renç yer de yýl -larca kalmak normal gibi.2) Arap-Alevi kadýnýn içine sýkýþmýþ olduðu hayatcenderesi. Kadýnýn ezilmiþliði, hem Arap-alevi hem kadýnolmak nasýl? Onu göstermeye çalýþtýk.3) Anadilimizi ne kadar unuttuðumuzu göstermek.— Sýnýf temelli dünya anlayýþý sizin için ne anlamageliyor?Dünya sýnýflý toplumlardan oluþuyor. Bunu kabulediyorum ve biz ezilen sýnýfýn yanýndayýz. Tiyatromuzdasýrf sömürülen insaný, birçok insanýn beklediðinin vesandýðýnýn aksine göze batýrmadan farklý yönleriylegünlük yaþamýn içinde ele aldýk. Bu tiyatro oyunundasýnýflý toplum bakýþ açýsýna sahip olmadýðýmýz eleþtirisinialdýk. Ancak biz sýnýflý toplumda yaþadýðýmýzý kabulediyoruz. Ve sömürülen sýnýfýn tarafýndayýz.— Bu çalýþmalarý ne gibi koþullarda sürdürdünüz?En önemli sýkýntýmýz yer sýkýntýsý oldu. Oyunlarýoynamak için bazen Çaðdaþ Dramayý, bazen Asi-der’ikullandýk. Hatay’da ise bazen evlerde, bahçelerde, denizkenarýnda, daðda buluþtuðumuz oldu. Zor koþullardatüm masraflarý biz karþýladýk ama gelecek dönemdekioyunumuzda cüzi bir miktar para almayý düþünüyoruz.Kendimizi geliþtirmemiz için para lazým. Meselaoyunumuzu (Mýnþený-Mebtýfrek) sergilemek için FatihBelediyesi bize Fýndýkzade’de bir yer verdi ancak orasýda garanti deðil. Her þeyi hesapladýk, biz sadece buçalýþmalar için gereken parayý karþýlayacak ücreti talepetmeyi düþünüyoruz…— Bize vakit ayýrdýðýnýz için teþekkürler…KusursuzBirRessamdımAslındaHatice YücesoyKış ‘10 103Yağmur yağmıştı o gün, gök gürlemiş, alev alev yanmıştı. Her çakanşimşek adın gibi arşı yakmıştı. Sonra dindi yağmur sen dinmediniçimde. Saat onu on geçiyordu, sen bir nehir bir rüzgar gibi içimdengeçiyordun. Bu dayanılmaz duyguyla açtım arka kapıyı indim düşleriminbahçesine…Çocuktum, ondördündeydim. Hayatımın sihirli geçişlerindeydim, aşkı bukadar algılıyordu beynim. Aldım babacığımın birkaç değerli kuruşuyla aldığıdeğerli ekmek parasının malzemesi olan çivilerden birini, gerekliymiş, önemliymiş,umurumda mı? Sen böyle değerliyken dünyamda, bir hüzünlü şarkıdudaklarımda… Çamurlar çizilme zamanlarında…Öyle kusursuz bir ressamdım aslında ve çizdim çamurlara o çiviyle bembeyazyüreğimi… Önce baş harfini yazdım hevesle, sevincim artıyordu hafifbeliren gökkuşağının altında. Birden bir ayak sesi; içim ürperdi. Ya biri banakızarsa çocukça bir telaşın girdabında. Ben öğrenmiştim büyüklerimden.Sevilen gizli kalmalıymış, yoksa rüsva olurmuşum, umurumda mı, umurumdamaalesef. Sıra dışı mı olacaktım diyarımda. Anlamıyorum ki bana sıralanannedenleri. Yüreğimde büyüyen bu aşk yanardağı misaliyken. Bu özlem,bu delice düşünüş nef-bahar çiçekleri açarken. Anlamıyordum işte, anlamazdımfakat ben de uyardım alemin sıradan ahalisine…Nihayet uzaklaştı bütün ayak sesleri, adını özenerek yazdım. Her harf titretirkenkarmaşayla ellerimi, aman tanrım döndüm arkama baktım! Göz gözegeldik, gülümsedin o mecazsız gözlerinle. Öylece bakakaldık, rüsva olmuştumartık onların deyimiyle…Ve yeniden şimşekler çaktı, başladı hışımla, şiddetle yağmur. Başımıçevirdim aşk anıtımıza baktım, silinmişti apansız başlayan yağmurla sonradönüp sana baktım. Gitmiştin sen de apansız ve sessizce…


Atila OğuzEylül’deTramvay BeklemekRüzgar uykusundan uyanmış,hafif hafif esiyor.Yağmur çiseliyor inceden inceye,Çemberlitaş bütün heybetiyle karşımdadimdik duruyorRüzgarın kokusunda ölüm vardı bu akşam,tramvay raylarından ölüm hızla akıp geliyor.Ölümü bana da bulaştırmak istiyor,ben de başkalarına bulaştırayım istiyor.Gökyüzünde matem havası egemen,kararmış kararmış ağlamaklı olurumböyle akşamlarda.Sonra bakar ağlarım,uranosun gri kuytuluklarına,havayı soluyamaz boğulur ölürümböyle akşamlarda.Ansızın durakta olurtramvay beklerim.Bir kadın saçlarını rüzgâra bırakmış,rüzgâr aldı saçlarını kana buladı.Sonra kuytuluk bir yere fırlattı.Kadın ağlıyor.Rüzgâr esiyor.Yağmur çiseliyor.Sarraf altın işliyor.Manav elmaları silerek parlatıyor.Kasap masatla uğraşıyor gülerek.Bakkal terazi kefesinde geleceğini tartıyor.Kitapçı kitap okuyor.Birileri güvercin besliyordu,umut büyütüyor.104Kış ‘10


Birileri pusudaydı, bekliyor.Bir ara dönüp baktım,kadın hala ağlıyor.Baktım sağıma soluma,önüme arkamanereye baksam her yer, herkes ağlıyor...Hızla koşup oradan ıramak istedim.Ağlamalar bulaşmıştı bana.Herkes ama herkes ağlıyor.Zulüm kusuyor zehriniyağmur üstümüze akıyor.Direniyorum,binlerle birlikte,ama yalnız.Rüzgâr esiyor.Yağmur çiseliyor.Üstelik Eylül’dü yapraklar sararıyor.Kızıllaşıyor yüreğimin bir parçası.Postal kan izi taşıyor.Ölüm raylardan hızla akıp geliyor,yetişmek istiyordu bana.Ölüm benden uzak dur,daha gençtir yaşım.Ağlıyor herkes gözyaşı dökmeden,kırık gözyaşları dökmeyeceğim bu yollarda.Ölüm ağlayanlara gitmiyor.İlle bana yetişmek istiyor.Hızla uzaklaşıyorum.Baktım bir bu yana bir o yana,ağlayanlar ölmüştü.İnatla ağlamıyorum.Ganzır kapısından uzak durmak istiyorum.Ama ölüm kenti kuşatmış,uzaklaşıp kaçamam.Cenge tutuşacağım,ölümü gölgemde taşıyarak.Meydanın tam orta yerindeölümü bekliyorum.Yüreğimi çelikten kalkan yapmıştım;yaşım on yedi demişti ki!Aniden rüzgâr sustu,yağmur çiselemiyor durdu.Kadın saçlarını buldu,yalap yalap kan içinde.Sarraf altın işlemez oldu.Manav elmaları silmez oldu.Kasap masatla uğraşmaz oldu.Bakkalın kefesi boştu, gözleri doluydu.Kitapçının kitapları yakılmıştı.Elleri yumruk, bedeni tutsak, bilinci kızıl aydınlıktı.Yurdum kırık kanatlı güvercinlerle doluydu.Pusudakiler kan yalıyor,elleri kan, gözleri kan,düşleri kan kokuyor..Aylardan kara Eylül günlerden on ikisi.Düşlerim idam sehpasından yayıldı yurdumunonurlu toprağına.Hücreler de yankılandı,dağlarda çiçek açtıkentlerde bayrak oldu.Ben de ağlamaya başladım.Biliyorum yarınlara aydınlık bir günlebaşlayacak güzel insanlar.Ağlamadan önce de biliyordum bunu,artık kimse ağlamasın.İşte meydan,Ganzır : (Öbür dünyaya açılan kapı.Sümer söylencesinden.)varsın ölüm gelsin.Kış ‘10 105


AYIŞIĞISANATMERKEZİAdana15 Kasým Pazar günü Adana Ayýþýðý’ndabir fotoðraf sergisi düzenlendi. Sergininbaþlýðý “Ýnsan ve Doða”ydý. Baþlangýçsaatinden yaklaþýk 1 saat önce insanlar gelmeyebaþladý. Saat 14:00’da baþlayan sergiyekatýlým yoðundu. Ýlk gün yüze yakýn kiþisergiyi gezdi. Sergiye fotoðraf sanatýyla ilgilenenlerin,dostlarýmýzýn yaný sýra basýnýnda yoðun bir ilgisi vardý.Ýþçilerin, emekçilerin, yoksul insanlarýn,ezilen halklarýn fotoðraflarýndan oluþanserginin emektarý Mehmet Özgöz; “benyoksulluðun fotoðrafýný çekiyorum” diyerek,sanattaki ve yaþamdaki tavrýný da ortayakoyuyordu. Bu sergi ayný zamanda A-dana Ayýþýðý <strong>Sanat</strong> <strong>Merkezi</strong> Fotoðraf Atölyesi’ninde ilk ürünüydü. Bu sergiyle birliktefotoðraf atölyesi, çalýþmalarýna baþladýðýnýda duyurmuþ oldu.Fotoðraflar bir hafta boyunca sanatmerkezinde sergilendi.Öncelikle okuyucularýmýz için kendinizden birazbahseder misiniz?Ýki çocuk babasý emekli bir memurum. Aslen Erzincanlýyým.Emekli olduktan sonra antikacýlýk yapmayabaþladým. Hala bu iþi yapýyorum. Özel taþlarla, gümüþve diðer takýlarla ilgileniyorum.Bu benim ilk fotoðraf sergim. Bunu Ayýþýðý’ndayapmak daha bir anlamlý oldu. Bu sergi yýllar süren birçalýþmanýn ürünüdür. Fotoðrafla olduðu kadar sanatýndiðer dallarýyla da mümkün olduðunca ilgilenmeye çalýþýyorum.Nasýl bir sanat anlayýþýnýz var? Ya da þöyle soralým:yaþamýn ve sanatýn neresinde duruyorsunuz?Ben de bir emekçi olarak tabii ki iþçilerin, emekçilerin,ezilenlerin tarafýndan bakýyorum yaþama. <strong>Sanat</strong>ýmda doðal olarak bu safta yer alýyor. Elimden geldiðinceonlarýn sesi olmaya çalýþýyorum sanatýmla.Fotoðrafýn dýþýnda þiirle de ilgileniyorum. Her sanat e-serinin bir dili, bir hikâyesi vardýr. Ben buna inanýrým.Bir þarkýnýn, heykelin, resmin, tiyatronun… Hepsininbir hikâyesi vardýr. Benim fotoðraflarýmýn da bir dili,MEH MET ÖZ GÖZÝ LE ÝN SAN VE DO ÐA Ü ZE RÝ NE…106hikâyesi var. Hepsinin insanlýða söyleyecek bir sözüvar.Ýlk olarak fotoðrafla ilgilenme fikri nasýl oluþtu?Bir gün yolda yürürken bir trafik kazasýna þahit oldum.Araba köpeðe çarptý. Köpek olay yerinde öldü vebaþ ka bir kö pek – bel ki de e þiy di – ba þýn da du rup u zunsüre aðladý. Ben de onunla birlikte aðlamaya baþladým.Duygusal bir insaným. O olay beni çok etkiledi ve o anbu yaþananlarý belgelemek istedim. Keþke bir fotoðrafmakinem olsaydý diye düþündüm. Bu olay benim fotoðrafsanatýyla ilgilenmeye baþladýðým, buna kararverdiðim andýr diyebilirim.Peki, Ayýþýðý ile nasýl tanýþtýnýz?Öncelikle çalýþtýðým yerin yakýnlarýnda afiþlerinigör düm ve me rak et tim. Þans bu ya, bir ar ka da þým za -ten tanýyormuþ onlarý. Ben de onun aracýlýðýyla tanýþtýmAyýþýðý’yla. Hepsi çok sýcak insanlardý. Sergi yapmamkonusunda beni onlar teþvik etti. “Ýnsan ve Doða” adlýbu sergi, hem benim hem de Adana Ayýþýðý’nýn ilk fotoðrafsergisi oldu. Yeni üretimlerle yolumuza devamedeceðiz…Kış ‘10


Yoldaş MektuplarAtölyeBaþlangýçlar umut yüklü olunca, mutluluðu, verimliliði,neþeyi de beraberinde taþýr, týpký tomurcuðunuiçinde taþýyan bir fidan gibi… Ayýþýðý Devinim TiyatroAtölyesi olarak biz de içimizde hiç tükenmeyecekumutlarýmýzla merhaba dedik yeni bir döneme.Kavgamýzý umudumuzla yoðurup öyle ortaya çýkardýksanatýmýzý. Ve bu þiarla 1992 yýlýnda Ekin <strong>Sanat</strong>Tiyatro Atölyesi adýyla yola çýkan grubumuz, süreklideðiþen ve yenilenen ekibiyle 1997’de Devinim TiyatroAtölyesi adýný aldý. Þimdi ise elinden tuttuðumuz a-tölyemiz, Tiyatro Simurg’dan Mehmet Esatoðlu ile birlikteyepyeni yüreklerle çalýþmalarýna ara vermeden devamediyor. Ekimde baþladýðýmýz tiyatro çalýþmamýzýilk kez 19 Aralýk’ta “Yoldaþ Mektuplar” isimli oyunumuzlasahneye taþýdýk, umudun iþçisi tüm sevenlerimizlebirlikte. Ýlk sahne deneyimi ve de 19 Aralýk ZindanKatliamýný yaþayan yüreklerimizi anlatacak olmamýzbizi mutlu bir heyecanýn içine sürüklemiþti. Titreyensesler, eller, ayaklar, dizler… Heyecan güzeldi…Emek verilmiþse, güzel olmayan ne vardý ki…Önümüzde yapýlacak, paylaþýlacak ne çok þey var.Yaþanýlanlarý, tarihi anlatmak gerektiði gibi bizler yarýnlarýngüzelliklerini de anlatmak, toplumsal yapýyýþeffaf hale getirmek ve özellikle var olan yapýnýn deðiþtirilebileceðinigöstermek için yola koyulduk.Kış ‘10 107Sizlere ilk oyunumuzun heyecanýný az da olsa anlatmakistiyorum. Ýlk oyunumuz yeni çýkan kitabýmýzDaima’nýn içinden alýntýlar olan Yoldaþ Mektuplar i-simli oyundu. 19 Aralýk 2000’de yaþanan zindan katliamlarýsürecinde yazýlan mektuplarýndan oluþan Daima,oyunumuz için çýkýþ noktasýydý. Yaklaþýk bir aylýkbir çalýþmanýn ürünü oldu oyunumuz. Hangi metinlerinalýnýp hangilerini çýkarmamýz konusunda yaþadýðýmýzzorlu süreç hayli zamanýmýzý almýþtý. Her cümle, herkelime öylesine deðerliydi ki, elimizden gelse kitaptayer alan bütün mektuplarý senaryo haline getirip öyleoynayacaktýk oyunumuzu. Her birimiz o anlarý yaþamanýnheyecanýný duyumsadýk içimizde, yüreklerin birolup kenetlendiði anlarý. Bunu tam anlamýyla anlatmak,yansýtmak mümkün deðildi, ama az da olsa yaþanan oduygularý hissetmek ve hissettirmekti asýl olan.Devinim Tiyatro Atölyesi, þimdi ise yeni bir heyecaniçinde. Bir yandan tiyatro eðitimi çalýþmalarýmýzsürerken, bir yandan da yeni oyunlarý üretme peþindeyiz.Her ye ni gün, de ði þen her an bi ze ye ni o yun la rýnzeminini hazýrlarken, bize de bunlarý sahneye koymakdüþüyor. Bunlardan biri ise yaklaþan 8 Mart Dünya E-mekçi Kadýnlar Günü. Oyunumuzu þimdiden merak e-der gibisiniz. O halde sizinle oyunumuzun heyecanýnýpaylaþacaðýmýz 8 Mart’ta görüþmek dileðiyle…


Merhaba,Özgürlüğü yüreğinde taşıyan, dostluk tadındadost diyenlere, barışa, sevgiye merhaba.Gaziantep’e ilk gidişimdi. Buradaki dostlar okadar içten, o kadar samimi ve bir o kadar da dostcanlısıydılar. Ne de olsa BİZİMKİLERDİ. Öylemasum öyle güzellerdi ki! Elleri, yürekleri güneştenbile daha sıcaktı. Bir daha görebilir miyim bu güzeldostları? Dünyanın bir ucu da olsa yürekten arzularsangörmeyi görürsün elbet. Bir ekmeği kırk kişiylebölüşebilmenin mutluluğunu, aynı sofrada oturup birbardak çay içişimizi, hoş sohbetlerini, bana açılankapılar ardında sıcacık gülümseyen yüzleri çok özledim.Bir saat ya da on dakika görüşebilmek. Önemliolan insanın insana kavuşması. Çok sevdiğim dostlarım…Oysa ki ne onlar beni ne de ben oları tanıyordum.Şimdi tanıdığım dostlarımı çok özledim vedostlarsız olmuyor. Dostlarımın yürekleri kocamanve sıcak.Sözcüklerin bittiği yerde.Yürek ezgisi söylenirBaharın gelişi,Sevdaları doğurur.Her yeni başlayan gündeDünyaya yeni gelen bebeğin ilk göz açışı gibiBende dağlara açtım yüreğimiYürek ezgisine tutuldum direnişinAtılan her dev adımdaBir işçinin balyozu indirdiği sesle birlikteDirenişin ayak sesleri geliyorEzgisi çalınıyor haykırışınÖzgürlüğün bakışları sardı etrafımıSesini dinliyorum rüzgarınVe dinmeyen özgürlüğün haykırışını.Her çıkardığı ıslıktaVoltada çalınıp söylenen, direniş ezgileri geliyorSözler bitse de yürek ezgileri söylenir…PınarTÝ YAT RO CU LAR DAN DTP’NÝN KA PA TIL MA SI NA PRO TES TO29 A ra lýk Sa lý gü nü bir grup ti yat ro sa nat çý sý ta -ra fýn dan De mok ra tik Top lum Par ti si’nin (DTP) ka pa -týl ma sý na i liþ kin bir ba sýn a çýk la ma sý ger çek leþ ti ril di.Ýn san Hak la rý Der ne ði Ýs tan bul Þu be si’nde ya pý lan a -çýk la ma da Kürt Hal ký ü ze rin de bas ký la rýn ay lar dýrsis te ma tik o la rak sür dü rül dü ðü be lir ti le rek “Biz ler,bu hal kýn ti yat ro su nu ya pan lar, bu sa vaþ çý ðýrt kan lý -ðý na dur di yo ruz” de nil di.Son dö nem de se çil miþ le re kar þý ger çek leþ ti ri lentu tuk la ma te rö rü nün Kürt Hal ký’na yö ne lik bir ör güt -süz leþ tir me, i ra de siz leþ tir me ve tas fi ye sal dý rý sý ol du -ðu nun an la týl dý ðý a çýk la ma þöy le de vam et ti: “Bu tu -108tuk la ma te rö rü, ör güt len me ve söz söy le me hak ký nafa þi zan bir sal dý rý dýr…Biz ti yat ro cu lar, bu sal dý rý la ra der hal son ve ril -me si ge rek ti ði ni ve tu tuk la nan la rýn der hal ser best bý -ra kýl ma sý nýn de mok ra tik ve in san hak la rý na say gý lýbir dev le tin i þi ol du ðu nu be lir ti yo ruz. Ak si ne, te la fi siol ma yan bir sa va þýn i çi ne i til di ði mi zin far kýn da yýz.”Kürt hal ký nýn se çil miþ i ra de le ri ü ze rin de ki dev letbas ký sý nýn so na er me si ge rek ti ði de be lir ti len a çýk la -ma so nun da ti yat ro cu lar, “Ar týk a cý la rý, tra je di le risah ne le ri miz de gör mek is te mi yo ruz” di ye rek sa lon -dan ay rýl dý lar.Kış ‘10


AN TAK YA A YI ÞI ÐI SA NAT MER KE ZÝ A ÇIL DIMERHABA YeniÝnsanBun dan tam 20yýl önce çýktýðýmýz u-zun ve zorlu mücadelebugün bizlere büyükdeneyimler kattý. Bizdenönce atýlmýþ adýmlarýnyol göstericiliðindekendi küçük adýmlarý mýz la yü rü me yedevam ediyoruz.Amaç; toplumcubir kültürle, toplumsalözgürlüðe ulaþmak vesý nýf sýz, sö mü rü süz,özgür bir dünya yaratmak."U mu du muzkavgada, kavgamýz sanatýmýzla,kavga yaþamýnher alanýnda” þiarýnýdaha geniþ emekçilereulaþtýrmak için,Ha tay'da A YI ÞI ÐISANAT MERKEZÝ a-çýldý.SA RI GA ZÝ'DEYE NÝ DEN MER HA BA3 O cak gü nü ya pan Sa rý ga zi A yý þý ðý E kin Sa natDer ne ði, ti yat ro, þi ir ve mü zik le “ye ni den mer ha ba”de di. Öð le sa at le rin de baþ la yan et kin lik te ilk o la rakgenç öð ren ci ler “Mer ha ba” de di ler bi ze ve þi ir le riy legel di ler.Son ra sah ne yi a lan Ti yat ro De vi nim ol du. De vi -nim, ilk kez 19 A ra lýk gü nü Tak sim'de ser gi le di ði o -yu nu “Yol daþ Mek tup lar”ý ge tir miþ ti Sa rý ga zi yok sule mek çi hal ký na. 19 A ra lýk Kat li a mý ve ar dýn dan ge lendes tan sý Ö lüm O ru cu ey le mi ni mek tup lar la an la tano yun, her ke si duy gu sal laþ týr dý, öf ke si ni bi le di ve ogün le re ge ri gö tür dü.Ve ça lýþ ma la rý ný A yý þý ðý Sa nat Mer ke zi'nde sür -dü ren Grup E me ðe Ez gi, ço ðun lu ðu ken di ça lýþ ma la -rýn dan o lu þan bir din le ti ver di. Ken di marþ la rý, þar kýve tür kü le ri nin ya ný sý ra, se vi len tür kü le re de ken diyorumlarýný getiren Emeðe Ezgi, Türkçe ve Kürtçepar ça lar la çok ký sa sü re de sa lo na ha kim ol du. Kon seror ta la rý na do ðu ge lip de par ça lar ha re ket len me ye baþ -Kış ‘10 109la yýn ca ye rin de du ra ma yan iz le yi ci ler, san dal ye le riçek miþ ve ken di le ri ne ha lay çek mek i çin a lan ha zýr -la mýþ lar dý bi le. Ve et kin li ðin son la rý na doð ru tüm sa -lon ha lay lar çe ki yor du. Et kin lik, ar týk a det ol du ðu ü -ze re “Söz Ve ri yo ruz” mar þý i le so na er di.


19 Aralık Zindankatliamlarının 9. yılında<strong>Ayışığı</strong> olarak düzenlediğimizetkinlikte YeniDönem Yayıncılıktarafından çıkarılanDaima adlı kitabıntanıtımı da yapıldı.Kitapta yer alan mektuplardanoluşan "YoldaşMektuplar" adlı oyunuMehmet Esatoğlu yönetimindeDevinim TiyatroAtölyesi olarak oyunlaştırdık.Sibel Sürücü veNergiz Gülmez'inannesinin yeraldığıetkinliğimize şiirleriyleRuhan Mavruk'ta katıldı.19 Aralık saldırısıgerçekleştirildiğindeÇanakkale zindanındabulunan devrimci tutsakVefa Serdar bir kez dahatanıklığını paylaştıbizlerle...19 Aralık Etkinliği<strong>Ayışığı</strong> <strong>Sanat</strong> <strong>Merkezi</strong> olarak direniş<strong>tek</strong>i İtfai İşçilerinin yanındaydık110Kış ‘10


<strong>Sanat</strong>çıların İstanbul BuluşmasıEmekçi İstanbul'a KucaklaşmaEmeğin ve Kavgamızın Başkenti İstanbul için 30 Ocak 2010 Cumartesi günü Su Gösteri <strong>Sanat</strong>ları<strong>Merkezi</strong>nde biraraya geldik. Şarkılarımız, şiirlerimiz, oyunlarımız İstanbul içindi... İstanbul için tiyatro sanatçısıAni İpekkaya, tiyatro sahnelerinden emeğiyle bu şehre kattıklarını anlattı, şair Selah Özakın İstanbul için damıttığıdizelerini bizimle paylaştı. Vedat Türkali'nin İstanbul şiirini Devinim Tiyatro Atölyesi oyunlaştırarak bize sundular.Müzikleriyle Grup Emeğe Ezgi ve Bahara Ezgi İstanbul coşkusunu taşıdı sahneye. Her zaman yanımızdaolan şair Atila Oğuz İstanbul için yazdığı şiiri sundu bizlere... Ardından Leyla Sevim ve Muharrem amcamızgeldi.En önemlisi de emeğin İstanbul'unun asıl sahipleri olan işçilerin yanımızda olmasıydı. Direniş<strong>tek</strong>i Marmarayİşçileri toplu olarak katıldılar etkinliğimize... Etkinlik onların rengini aldı hemen... Sıcak, içten, samimi ve direngen...Kürsüyü bıraktık onlara, onlarla söyledik, onlarla güldük, onlarla slogan attık, onlarla halaylar çektik.Emeğin ve kavgamızın Başkenti İstanbul'u omuz omuza selamladık.Kampanyamız yeni etkinliklerimizle sürmeye devam ediyor.Kış ‘10 111


Korkarım bir günyağmurla birliktedüşecek gözlerimDüşlerimdeki geceellerinher şeyher şeydüşecek bir günNazım Akarsuyağmura karışacakhüzün yağmuragidişin yağmuragülüşün yağmuraDudakların yağmuraSaçların yağmuraVe sadece gözlerim değilBen de ıslanacağım yağmurdaSırılsıklam aşıklar gibi.Korkarım bir günyağmurla birliktedüşecek gözlerin.12 Kasım ‘09İstanbul112Kış ‘10

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!