13.07.2015 Views

YOKSUL TANRI Tyanalı Apollonius - Dergilerden.COM

YOKSUL TANRI Tyanalı Apollonius - Dergilerden.COM

YOKSUL TANRI Tyanalı Apollonius - Dergilerden.COM

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Ekümene (Gr. Oikoumene, oikoumenos) eski Grekçe'de'sürekli yerleşim alanı' anlamına gelir. Ara sıra yaşanılan yada hiç yerleşim görmemiş coğrafi alanları değil, kalıcıyerleşim görmüş toprak bütünlüğünü anlatır. Bu nedenle deuygarlık kavramıyla bağlantılıdır. Kelime bu anlamıylaİslamiyet'teki 'Medine Uygar Şehir' kavramıyla yakınlıkgöstermektedir. Aynı zamanda üstün bir kültürün ifadelendirilişiEkümene kavramıyla anlatılır. Şöyle ki; Ekümene sayılanbir bölgede kültürel gelişmişlik, Ekümene bölgesininçevresinde kalan diğer kültürleri kendisine silah zoruylaolmasa da, hayranlık aracılığıyla bağlamıştır. Dolayısıyla çevrekültürlerin yarı bağımlı oldukları üstün kültürel alan, şehir yada bölge anlamında kullanılır.Ekümenik (Gr. Oecumenicus) kelime anlamıyla Eküme-ne''dentüretilmiştir. Cihanşümul, Evrensel dünya çapında10 Yoksul Tanrıanlamında kullanılır. 20. yy'da ise Protestan ve DoğuOrtodoks kiliselerinin kurdukları ve mezhepler arasıfarklılıkları mahfuz tutarak Hıristiyanlığı yaymak amacınayönelik olan Kiliselerarası Birliği ifade eder. Bu ekümenikhareketin merkezi İsviçre'nin Cenevre şehrindedir.Cenevre'de egemen olan Protestan Etiğinin CalvinistKilisesi'yle bağlantılıdır. Almanya'da ise yine ProtestanKilisele-ri'nden olan Lutheran Kiliseleri'yle bağlantılıdır.Fener Rum Patrikhanesi de bu hareketin öncülerindendir.Ekümenik, bu kilise hareketi içinde 'strateji' anlamındakullanılır. Kilise sayesinde çok önemli rol oynayan stratejikavramı, ilahiyata değil, dünyevi (Seküler) yönetimliteratürüne aittir. Dolayısıyla kilise siyasetinde 'strateji' ,siyaset aracılığıyla Hıristiyan 'misyonerliğini' özellikleyabancı gençler arasında yaygınlaştırmaktır. Bu hareketiniçinde fiilen yer alan ve bu stratejiyi icra eden şahıslaraEkümenist denir. Bu Ekümenik 'ideolojiye' de Ekümenika-lizmdenir. 13Ekümenik Patrik nitelemesini ilk kullanan Patrik Jo-han'dır.İstanbul Patriği, kendi topladığı bir Synod'da (Din Meclisi)


kendisine 'Ekümenik Patrik' denilmesini karara bağlatmıştır.İ.S. 587-588 yıllarında, İstanbul'da toplanan bu Synod'daPatrik Johan (Hıristiyan ilahiyatında Acul diye tanınır) osırada papa olan 2. Pelaguis'a karşı kendisine bu sıfatıyakıştırmış ve güç yarışma girmiştir. Papa, Acul (hızlıdavranan) Johan'm kendisine bu sıfatı aldığını duyunca derhalharekete geçmiş ve Bizans'taki delegesine (apocrisiarius)emir vererek Hıristiyanlığın en önemli töreni olan Eucarist'a(şarap ve ekmek) katılmasını yasaklamış ve kendisineEkümenik diyen patriğin yöneteceği ayinlerin Hıristiyanlığaaykırı (bir anlamda Şirk) olacağını söylemiştir.Pelagius'tan sonra papa seçilen Gregory de Acul Jo-Aytunç Altındal 11han'm bu sıfatı kullanmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Şu ünlüsöz Gregory tarafından Patrik Johan için söylenmiştir:"Patrik lakabına uygun olarak hızla sıskalaşırken, kibri dehızla büyüyor."Gregory, Patriğin bu sıfatı kullanmasının Hıristiyanlığa karşıve Canon denilen kilise konseylerinin yasalarına aykırıolduğunu vurgulamıştır. Roma Kilisesi'nin Başpiskoposu PatrikJohan'ı İsa'nın yolundan çıkmış olmakla suçlamış vekendisinin 'Anti Christ'in (Deccal) öncüsü olduğunusöylemiştir.Gregory tezini imparator Maurice'e de anlatmıştı. İmparatorbunun üzerine kiliseyi çok umursamadığını belirtmiş ve aynen,"Böyle budalaca bir kelime uğruna iki kilisenin arasıbozulmamak," demiştir. Bunun üzerine Acul Johan, Romatarafından kabul edilmeyen bu sıfatı taşımayı sürdürmüştür.Johan, 595' te ölünce yerine patrik yapılan Cyricus (595-603) da aynı sıfatı kullanmış ve Kadıköy Konseyi diye bilinendin meclisinin kararlarına sadık kalan patrikler tarafından busıfatla anılmıştır.Katolikler ise Ekümenik kavramını, çeşitli zaman arala-rıylatoplanan konsiUer için kullanmaktadırlar patriğin şahsı içinolmaktan çok. Örneğin Hıristiyanlık tarihinde çok önemlirolleri ve anlamı olan Toledo konsillerinden 4. (634), 6. (638),


11. (675) ve 15. (693) konsillerde Bizans'ın ruhani önderlerisadece İstanbul Kilisesi'nin başpiskoposları olarakanılmışlardı, kendilerinden patrik diye de söz edilmemişti."1054 yılında Papa Normanlar'a karşı savaşa gittiğindeLombard Kardinai'i Humbert, Papa'nm baş delegesi ve tamyetkili vekili olarak İstanbul'daydı. Latinler'den nefret edenbir Patrik'in karşısında Bizans'tan nefret eden bir12 Yoksul TanrıKardinal vardı. Patrik nefretini göstermek için 1049 yılındaİstanbul'daki tüm Latin manastırlarını kapatmış ve mallarınael koymuştu. Kardinal Humbert bu gasbm hesabını sormak içinİstanbul'a yollanmıştı ama onun aklında başka bir çözümvardı. Humbert aklındaki çözümü uygulamaya sokmaktan hiççekinmedi...Kardinal Humbert'e göre ekümenik olan Patrik'in kendisideğil, Papa tarafından temsil edilen Roma Kilisesi idi. Papa ilePatrik arasındaki en önemli sorunlardan bir tanesi buydu.Ayrıca dini törenlerde kullanılan mayalı/mayasız ekmeksorunu vardı. İki kilise arasındaki başka bir sorun da Patrik'inPapa'yı küçümseyerek ona yazdığı mektuplarda sürekli olarak"Kutsal Peder" diyeceğine "Kardeşim" diye hitap etmesiydi.Bir diğer husus da Humbert'e göre Bizans'taki kiliseningiderek daha yoğun bir şekilde hermetik (dolayısıylaHıristiyanlığa kökten karşı) akımlara ve görüşlere yönelmekteolduğuydu. Papalık baştemsilcisi Humbert'e göre bu'sapkınlığın' sorumlusu Patrik ve Filozofların Konsülü unvanınıtaşıyan tarihçi ve felsefeci Michael Psellus ve yardımcısıJohn İtalos idi.Bu ve benzeri suçlamalarla Patrik'e karşı mücadele edenKardinal Humbert 1054 yılında artık kopma noktasına gelmişolan İstanbul-Roma kavgasına son noktayı koyan kişi oldu. 16Temmuz 1054 sabahı kutsal ayin sırasında Aya Sofya'yı bastıve töreni yönetmekte olan Patrik'in önüne bir bull bıraktı.(Bull, Papa'nm fetvası gibi bir metindir.) Patrik veçevresindekiler önlerindeki mihrabın üzerine bırakılan metnibüyük bir şaşkınlık içinde okudular. Buna göre Papa IX. Leo,


Patrik Cerularius'u ve yanındakileri 'aforoz' etmiş, diğer birdeyimle Hıristiyanlık aleminden kovmuştu. 15İlk şaşkınlığı atlatan Patrik de aynı şekilde Papa'yıHıristiyanlıktan kovduğunu açıkladı. Ve daha sonra bunuAytunç Altmdal 13yazılı hale getireceğini bildirdi. Olay derhal imparatoraintikal ettirildi. O da tarafları barıştırma gayreti içine girdi.Patrik İmparator'a göre de yetkilerini aşmış gibiydi. PatrikCerularius İmparator'un Roma'dan yana tavır koyacağınıanlayınca hemen pleps sanctayı harekete geçirdi. İstanbul,"Ortodoksluk elden gidiyor," nidalarıyla çınlamaya başladı,bazı zengin Latinler öldürüldü, bazı Ermeni ve Yahudilerinmalları gasp edildi, canlarına kast edildi. İmparator isyanınbüyüyeceğinden korkarak Pat-rik'ten ayaklanmayıbastırmasını istedi. Patrik Cerularius da İmparator'unricasını kırmadı ama bir şartı vardı; Ortodoksluk korunacakve Papa'nm hükmü geçersiz sayılacaktı. İmparator bu şartıhemen kabul etti ve isyan Ceru-larius'un yaptığı kısa birkonuşmadan sonra başladığı gibi bir anda sona erdi. 1054yılında Bizans'ta en güçlü kişi Patrik Cerularius'tu.İlginçtirki bu isyanın yaşandığı sıralarda imparator Pa-pa'yabir elçi göndererek ondan yardım istemişti. Elçi Ro-ma'yavardığında ne yazık ki Papa'nm huzuruna çıkamamıştı, çünküPapa üç gün önce ölmüştü! İki Kilisenin işbi-lir dinadamlarıKardinal Humbert ve Patrik Cerularius, Hıristiyan Aleminibölen bu olayda Papa'nm müdahalesi olmasın diye ondanboşalmış olan Taht'a yeni Papa atanmadan bu kopuşugerçekleştirmemişlerdi. Katolik Kilisesinin uyguladığı birgeleneğe göre Papalar'nın ölümü üç tam gün gizli tutuluyordu.Papa'nm öldüğünü Humbert ve Cerularius biliyordu ama askerihareketleri yönetmekte olan İmparator henüz duymamıştı...İki Kilise arasındaki bu kopukluk tam 911 yıl sürdü ve Katolikve Ortodoks Kiliseleri -İstanbul'daki günümüzde FenerPatrikhanesi olarak bilinen merkez- ilk kez 1965 yılında biraraya gelebildiler. Bu ayrılığın baş mimarlarına neler olduderseniz; uyanık keşiş Humbert daha sonra IX.14 Yoksul Tanrı


Stephan adıyla Papa oldu. Patrik Cerularius ise 'aforoz'olayından kısa bir süre sonra ölen imparatorun eşi İmparatoriçeTheodora ile ters düştü. Papa'yı ve imparatoruyenen Patrik, kadının fendine yenildi ama yılmadı. DoğuRoma'yı bir süre için Theodora'nın gözdesi ve imparatoryaptığı VI. Michael yönetti. Ne var ki bu kez de sahneyefilozofların başı Michael Psellus çıktı. Bizans'a Herme-tizm'isokmakla suçlanan bu tarihçinin hazırladığı bir plan Cerulariustarafından uygulandı ve VI. Michael bir yılın sonunda devrildi.Theodora da öldü. İmparatorluk Cerularius ve Psellus'unisteğiyle asi general Isaac Com-menus'a verildi. Nedir ki birsüre sonra Psellus yeni imparatorun desteğiyle Cerularius'ututuklattı ve Bizans'ın tanıdığı en hırslı Patrik 21 Ocak1059'da daracık bir hücrede ölünceye kadar gözaltındatutuldu. 161054'te meydana gelen olaylarda ilk sıralarda görev vesorumluluklar yüklenen tarihçi-felsefeci Michael Psellus,gerçekte çok esrarengiz bir adamdı. Güçlü bir felsefeci vebilgili bir tarihçi olmasının yanı sıra usta bir tartışmacı ve'monarşist' bir bürokrattı. Aya Sofya Kilisesi'ni merkez alangizli bir filozoflar örgütü kurmuştu. Bu örgüt çeşitli dillerdeyazılmış, çok eski bazı metinleri Kilise yönetiminin haberi vebilgisi olmadan tercüme ederek kendi aralarında tartışıyordu.Bu tartışma konularının neredeyse" tamamı Hıristiyanlığındogmalarıyla ters ve ona karşı olan fikirler ve görüşlerüzerine kurulmuş tezlerdi. Psellus sofu bir Platonist'ti, Isa'cıdeğildi. Kendi yazdığına göre insan tıpkı antik çağınfilozoflarının yazdıkları gibi 'Toplumsal Varlık'tı Kilise isebunun tam tersine inanıyordu ve insanları da bunainandırmaya çalışıyordu. Psellus Kilise'nin dogmalarına karşı'akıl'ı savunuyordu- 'iman'ı ikinci pla-Aytunç Altındal 15na atmıştı. Pagan filozoflara Hıristiyanlığın kutsalermişlerinden ve azizlerinden daha fazla atıflarda bulunuyor,onların geleneklerini övüyordu. Psellus'un kendi gizliçevresine aktardığı gizli bilgiler Kilise yönetimi tarafından


du-yulsa herhalde hemen pleps sanctamn önüne atılırdı.Psellus'un Bizans'ın gündelik hayatına kattığı bazı gelişmeleronun nasıl düşünüp davranmış olduğunu açıklıyordu. Örneğin11. yy'ın ortalarında İstanbul'da sadece dokumacı kadınlaraözgü olan ve Agatha Günü diye adlandırılan özel toplantılar vetörenler yapılmaya başlanmıştı. Oysa Kilisenin takvimindeböyle bir ayin yoktu, hiç kimse kilisenin takviminin dışındakibir ayini düzenleyemezdi. Psellus bu konuda devreye girdi vegerçekte tam bir Pagan Ayini şeklinde düzenlenen ve en aşırıcinsel gösterilerin yapıldığı bu özel günü, kitaba uydurup yasaklatmayıpkökleşmesini sağladı.Psellus'un yetkili olduğu dönemde İstanbul garip düşünceleri,inançları ve görüşleri olan bir takım esrarengiz adamların veonların yönettikleri örgütlerin başkenti olmuştu. Bunlara ikiörnek verelim: Calabriali Neilos adlı cahil bir köylü, kendisinegaipten mesajlar geldiğini öne sürerek İsa'nın Tanrı'nın oğluolmadığını vaaz ediyordu. Neilos'a göre Bakire Meryem'e deTheotokos (Tanrı'nın Annesi) denilmesi gülünçtü. 17 Neilos,Kilise'nin kabul ettiği İncil'den değil, İ.S. 325'deki İznikKonsili'nde yasaklanmış olan ve Apokirif diye bilinenİnciller'den atıflar yapıyordu. Bir de söylem geliştirmişti:"Biz O'nu (Bakire Meryem) evlendirmedik ama O karşımızagebe çıktı!"Tam bir rasyonalist olmasına rağmen Psellus "cinlere"(Demonia) inanan bir bilim adamıydı. Ona göre, örneğin kırsalalanlarda Babo adıyla anılan bir kötülük cini vardı. Psellusbundan yola çıkarak Baboutzikarioi diye bir tür cin çarpmasıhastalığı tanısı oluşturmuştu.16 Yoksul Tanrıİlginçtir ki Psellus babasından değil ama annesinden çoketkilenmiş olduğunu ve onun çok "garip" bir kadın olduğunuyazmış ve söylemişti. Gerçekten de Psellus'un annesiBizans'taki kadınların evliyası gibiydi. Öldüğü zamancenazesine binlerce kadın katıldı ve son giydiği rahibe giysisi(Habit) 1000 parçaya bölünerek, koruyucu olacağıvarsayılarak kadınlara dağıtılmıştı.


Nedir ki Psellus'un, Kilise'nin dini ve Kutsal saydığımetinlerden çok "gizli ve yasak öğretilere" büyük bir merakıvardı. Bunların başında da Hermetizm geliyordu. Bu,Hıristiyan babaları tarafından kesinlikle yasaklanmış biröğretiydi. Bu konuda Psellus ve Cerularius birbirlerinisuçlamaya kadar varan tartışmalar yapmışlardı. Psellus Kilise'yebildirmeden Corpus Hermetica diye bilinen ve sadecebirer nüshaları bulunan kitapları Grekçeye çevirmiş vebazılarını da çevresindekilere çevirtmişti. Bununla kalmamış,bu gizli ve yasak öğretileri kimseye fark ettirmeden hemKilise'nin Liturgy'sine (ayin töreni vb.) sokmuş hem de halkıngündelik yaşamına aktararak onların farkında olmadanKilise'nin koyduğu ve ön gördüğü ilkeler doğrultusunda değilHermetik ilkeler doğrultusunda yaşamalarına aracı olmuştu.Buna Hıristiyan literatüründe inculturati-on deniliyordu. Vebu da bir tür misyonerlik faaliyeti idi. -ancak Psellus'unuyguladığı inculturation tamamen Hıristiyan dogmalarına karşıolan bir misyonerlikti. Psellus'un bu gizli çalışmaları farkedilseydi önce Yedikule Zindanla-rı'na, oradan da ipe giderdi.Psellus, Hermetik gizli metinlere 1050 yılında -1054'te-kiolaylardan dört yıl önce- Harran'daki (Urfa) son SabiiMaabedi yıktırılınca sahip olmuştu, kitapları ve diğer kutsalmetinleri kaçıranlar bunları niçin Psellus'a getirmişlerdi,bilinmiyor. (Sabiiler, İncil'de ve Kuran'da adlarından sözedilen ve Subba diye bilinen Gnostik-Hıristiyanlardır.Aytunç Altındal 17Bunlar Vaftizci Yahya'ya bağlıdırlar ve İsa'yı önemsemezler.Ayrıca Bakire Meryem'e saygı duymazlar. Mecdeli Meryem'i veSofya dedikleri Hikmeti -dişil prensibi- yüceltirler.)Aya Sofya'da kurduğu gizli hücrede Psellus işte bu metinleri kendiseçtiği kişiler aracılığıyla hayata aktarıyordu. Tilmizleri arasındaAraplar ve Keltler de vardı. 18 (Katolik dini metinlerinde Sofya'Divine Wisdom= İlahi Hikmet' olarak tesmiye edilmiştir. Gerçekteolmayan bir azizedir.) Ur-fa yakınlarındaki Harran gerek dinlertarihinde gerekse toplumsal tarihte çok belirleyici ve önemli birmerkez olagelmişti. Antik Çağ'da Abraham (Hz. İbrahim) buradadoğmuş ve üç monotesit (tek Tanrıcı) dinin başlatıcısı olmuştu.


Ayrıca ilk üniversite dengi okul da İ.Ö. 1000 yıllarında buradakurulmuştu. Harran, gizli ilimlerin (Occult) ve onun Alşimizm veastrolojiyle birlikte en önemli kolu olan Hermetizm'in merkezikonumundaydı. Hermetizm, Harran'da yaşayan Sabiiler ile Mardinçevresindeki Yezidi-ler için resmi din mertebesindeydi. Bu Sabiiversiyonunda Hermetizm özellikle Astroloji (İlm-i-Nucüm), elokuma (palmistry), tılsım (Talisman) ve muska=Vefk (Amulet)yazma dallarında çok derin gelişme göstermişti. Sabiilerin bir deHermetizm -büyü, karabüyü, fal, sihir vd.- öğreten tüm dinlerceyasaklanmış kitabı vardı. Batı dünyası işte bu En Yasak ve En Gizlikitabı Psellus'un çevirisiyle öğrendi. Psellus, İncil'den çok önceyazılmış olduğu bilinen bu kitaba Picatrix adını koymuştu, sonrakiyüzyıllarda hep bu adla anıldı. Oysa kitabın gerçek adı başkaydı:GhayatalHakim" (Hikmet Sahibi Olanların Tanrısı). Psellusİstanbul'da herin etizmi yayarken ona bu gizli faaliyetlerinde ençok yardımcısı John Italos adlı filozof destek olmuştu. İtalos Psellus'tansonra Filozofların Konsülü yapıldı ve İtalos da aynı yoldangitti. Ve O da Psellus gibi ileriki yıllarda 'Heretik ve18 Yoksul Tanrısapkın' olarak yargılandı ve cezalandırıldı. Psellus Bizans'ıHermetizm ile tanıştırırken Fransa'da da şaşırtıcı gelişmeleryaşanmaya başlanmıştı. İnsanlar hiç alışmadıkları bilgileriiçeren kitaplar okumaya başlamışlar ve yaşam tarzlarındaköklü değişiklikler yapmaya koyulmuşlardı. Avrupa'da ki ilk'romanlar' işte bu dönemde yazılmaya başlandı. İlkin Mariede France kadın duygusallığını anlatan uzun şiir denilebilecekbir eser yazdı. Sonra Chretien Troyes, 1170'lerde ünlüLancelot ve Parceval efsanelerini Yuvarlak MasaŞövalyeleri'ni yazdı. Aynı yıllarda ona rakip bir romancı dahavardı : Bogomil / Cathare bölgesinde doğup büyümüş olanGautier d'Arras. Hermetizm ve Occult bilgilerine sahip birkişiydi d'Arras. Eski soylu ve zengin bir aileden geldiğibiliniyordu. 1160'ta şaşırtıcı bir roman yazdı. O günlere değintabu sayılan ve hakkında Kilise tarafından çıkartılmış nicekötü söylenti bulunan bir ermişin hayatıydı bu. Gautierd'Arras romanında bu kişiyi yüceltmiş, neredeyse İsa'nıneşiti mertebesine çıkarmıştı. Gautier d'Ar-ras'ınkahramanının adı <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong> idi. Katolik Ki-lisesi'nin


'baş' düşmanı olarak işaretlediği Anadolulu Pagan ermiş... 1911. yy'ın ikinci yarısından itibaren İspanya'da da garipgelişmeler olmaya başlamıştı. İlkin Psellus'un Grekçeyeçevirdiği Picatrix İspanyolca'ya çevirildi. Bunu Herme-tizm'inen önemli kitaplarından ve belgelerinden olan Emerald Tablet(Zümrüt Metin) çevirisi izledi. İslam okül-tist ve Kabbalist'iİbn-i-Masarra (883-931) bir Magi olarak yazdıklanylaadından en çok söz edilen kişilerden biri oldu. 20 Onu İbn-i-Arabi izledi (1165). Ünlü Nostradamus'un Kehanetlerinintamamına yakını Arabi'nin çalışmalarından yola çıkılarakkurgulanmıştır. Bunlara ek olarak Antik Yunan ve İyonya,Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarının yazar ve filozofları daBatı'ya yeniden giriş yaptılar.Aytunç Altında! 19Plato, Aristo, Empedokles, Sokratve Homer okunmaya veokutulmaya başlandı.Hermetizm'in bilime, sanata ve kültüre doğrudan ve/veyadolaylı olarak katılmasıyla birlikte katı ve kendi içinde kapalıdevre işlenen Hıristiyan Alemi'nde ilk Rönesans hareketlerifilizlenmeye başladı. Sanıldığının tersine Rönesans 14. yy'dadeğil 11. yy'da başlamıştı! Örneğin Kur'an'ın ilk Latinceçevirisi bile 1143'te İspanya'da yapılmıştı. Benzer şekildePisagor'un sayılara dayalı gizli öğretisi ilk kez 11. yy'daBizans'ta yeniden ortaya çıkmıştı. Bu yeni fikirlerin,görüşlerin ve inanç sistemlerinin tamamı istisnasız Hıristiyandogmaticjue'me aykırı, ona kesinlikle karşı yorumlardı.Batı Avrupa Rönesans'a yönelirken Bizans bambaşka bir yolasaptı. Aynı şekilde Roma Kilisesi de artık iyice düşmanı gibigördüğü Bizans'a karşı bambaşka bir strateji geliştirdi.Madem ki Bizans neredeyse Hermetizm'le özdeşleşmişti,Roma da yaklaşan bu tehtide karşı önlemler almaya kararverdi. İlk Haçlı Seferi'ni (1090) örgütleyerek hem yenidenbir 'iman' tazeletmeyi hem de rakipleri İslamiyet veOrtodoksluktan kurtulmayı planladı ve bunları hayata geçirdi.Avrupa'da bir yanda Rafızi/sapkın inanç sistemleri, diğeryanda imanlarını Roma'ya gösterebilmek ve İslam Alemi'nin


ve Doğu'nun dillere destan servetini paylaşabilmek için yanıptutuşan yoksul düşmüş şövalyeler ve aç köylüler arzularınabir an önce kavuşabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.Roma Kilisesi'nin I. Haçlı Seferi'ni örgütlemeye başladığısıralarda İspanya'da Cadiz ve Granada kentlerinde vaazlarveren, kitaplar yazan kim olduğu ve nereden geldiğibilinmeyen bir adam dikkatleri üzerinde toplamaya20 Yoksul Tanrıbaşlamıştı. Adamın adı Artephius idi. Bu adın ne anlamageldiği bilinmiyordu ama Artephius bu adı gündelik hayatındasadece kolaylık olsun diye kullandığını, gerçek adının ise<strong>Apollonius</strong> olduğunu öne sürüyordu. Nasıl olmuşsa 1. yy'dayaşamış olan <strong>Apollonius</strong>, 1000 yıl sonra çı-kagelmiş ve KatolikKilisesi'nin karşısına dikilivermişti. Artephius'un dediğinegöre o <strong>Apollonius</strong>'un reincarnati-on'u (yeniden canlanmış) idi.<strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'un hayatı ilk kez , Roma İmparatoruSeptimus Severus'un bilge eşi İmparatoriçe Julia Dom-natarafından yazdırılmış ve İmparatorluk arşivine konulmuştu.3. yy'ın başlarında (İ.S. 220 yıllarında) yazılan bu kitap Kiliseiçin 'en tehlikeli' kitap sayılmıştı. İ.S. 325'te Konstantintarafından toplanan İznik Konsili'nde <strong>Apollonius</strong>'un tümkitaplarının yok edilmesine, büstlerinin kırılmasına,mabetlerinin yıkılmasına yol açan kararlar alınmıştı. ŞimdiArtephius'un ortaya çıkması Kilise'de şok yarattı. Artephiuson kitap yazdı. Bunların hepsinde de aynı cümle vardı:"Arthepius, <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'un bilgilerini aktarmaktadır."Kitaplarda o güne kadar hiçbir filozofun veya okültistinbilmediği duymadığı büyü, sihir, astroloji ve tılsım formüllerivardı. Kilise onu yakmadan önce Arthepius ortaya çıktığı gibiyine esrarengiz bir şekilde kayboldu. Tıpkı 1000 yıl önceCadiz ve Granada'da bulunmuş olan <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'unortadan kaybolduğu gibi...Psellus'un Bizans'ta başlattığı değişim onun ölümünden sonrada yardımcıları, öğrencileri ve tilmizleri tarafındansürdürüldü. Bunların en ünlüsü 13. yy'ın sonlarında ünlenenPleton'du. Onun gayretli çalışmalarıyla Herme-tizm


neredeyse Bizans Kilisesi ile özdeşleşti. Papalık buAytunç Alhndal 21gelişmeye kayıtsız kalamazdı. Papalık Avrupa'da güçlenmiş vedüzenlediği Haçlı Seferleri ile maddi olanaklarını daarttırmıştı. Onlara göre sıra Bizans'ın cezalandırılmasınagelmişti. Papalık en uygun ortamı 4. Haçlı Seferi sırasındaelde etti. Kudüs'e ulaşmak için yola çıkan Haçlılar 1204baharında İstanbul'a varmışlardı. İmparator bazı kuşkularakapılarak Haçlılar 7 ın karşıya geçmelerini engelleyinceHaçlılar da Papa'dan izin alarak İstanbul'u kuşattılar ve 13Nisan 1204'te kente girerek yağmalama soygun ve tecavüzeylemlerine başladılar. İstanbul, Cerularius'un o çok korktuğusona duçar olmuş ve Latinler'in eline düşmüştü. 21 İstanbul'untüm zenginlikleri yağmalandı, en değerli eserler, bu aradatüm el yazması kitaplar Batı'ya kaçırıldı. Ortodoks Kilisesihukuken varlığını sürdürdü ama fiilen tüm etkisini ve gücünüRoma'ya devretti. İstanbul'da bir Katolik Katedral'i açıldı.Latinler'in işgali sırasında, Ermeniler başdüşmanlarıOrtodoks Rumlar'dan intikam alabilmek için Latinler'leişbirliği yaptılar. Ama 1261'de İmparator Bizans'ı geri alıncaİstanbul'da ilk katliam Latinler'e değil Ermeniler'e uygulandı.Binlerce Ermeni Bizans kılıcıyla yok edildi.Bizans yeniden kuruldu, Kilise yeniden güçlendirildi. 22 Bütünbu olaylara sessizce tanıklık eden Aya Sofya'da da bazıdeğişiklikler yapılmaya başlandı. Bizans'ın Latin-ler'denkurtarılmasını simgeleyen yeni bir mozaik Aya Sofya'yakonuldu. Nedir ki bu daha önce hiç görülmemiş duyulmamıştarzda yapılmış 'yeni' bir İsa üçlemesi (Trini-te) idi. Bu yenimozaik Deesis diye adlandırıldı (bkz: Ek). Bu betimlemedeİsa Mesih iki yanında da Sabiilerin taptığı Vaftizci Yahya ileMeryem vardı. Bu mozaik İmpara-tor'un iste ' ile ama eskiPatrik Blemmydes ile yeni Patrik Arsenius Autoreianos'unitirazlarına rağmen Aya Sofya'ya yerleştirilmişti.İmparator kendisinin Epistemonark22 Yoksul Tanrı(Kilise'nin Başı Olan Egemen) olduğunu, Ortadoksluğun esastaondan sorulması gerektiğini bildirmişti. Patriklerin


yapabileceği hiçbir itiraz kalmamıştı. Ne var ki yıllar süren butartışmalar sırasında başta İstanbul'da sonra da Anadolu'nunEkümenik alanlarında Aya Sofya'daki diğer kutsal ikonlar veresimlerle hiçbir benzerliği olmayan bu mozaikle ilgili çokgarip iddialar kulaklara fısıldanmaya başlamıştı. Busöylentileri çıkartanlara göre mozaikte resmedilmiş olan kişiYüce Rab İsa Mesih değildi. Ya kimdi? <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong> adlıbir Pagan'dı... Ama söylentiler bu kadarla da kalmamıştı.Dahası ve daha vahim olanları da vardı. İddia sahiplerine göreDeesis Mozaiğindeki kişi gerçekten de Tynalı <strong>Apollonius</strong>'tuçünkü İsa Mesih (Jesus Christ) diye bir kişi aslında hiçyaşamamış ve var olmamıştı... İsa Mesih İznik Konsil'isırasında Kilise'nin yöneticilerinin uydurdukları bir 'Resimliroman kahramanıydı', tamamen sanal bir kişilikti, ne yaşamışne de İncil'de anlatılan mucizeleri yaratmıştı. Dahası, varolduğu söylenen 12 Havarisi de hiçbir zaman var olmamıştı.İsa Mesih'in Tanrı'nın oğlu olduğu ve bakireden doğduğuiddiası ise Kilise Babalan'nın uydurdukları koskoca biryalandan ve ürkütücü bir masaldan öte anlam taşımıyordu... 231.2. Karanlık Kilise'deki Mandylion"in what concerns the State act as a king; in what concerns yourself actas a private man."'Devleti ilgilendiren konularda kral gibi; kendini ilgilendiren konulardaözel bir insan gibi davran."<strong>Apollonius</strong> öf Tyana 1Aya Sofya'nın ilk resmi adı Büyük Kilise (he megale ekklesia)idi. Bu görkemli yapı, sanıldığı gibi İstanbul'un kurucusubüyük Konstantin tarafından değil onun oğlu 2. Konstantius'un(337 - 361) döneminde inşa edilmişti. İlk hali günümüzdebilinen görüntüsünden çok farklıydı. Örneğin bugünhayranlıkla seyredilen o görkemli kubbesi ve yarım kubbeleriyoktu, ahşap düz bir çatısı vardı. İçi de aynı değildi, dahaküçük ve düz ayak girilen basit bir bazilika görünümündeydi.Model olarak Baba Konstantin'in 335 yılında Kudüs'teyaptırdığı Holy Sepukhre bazilikası örnek alınmıştı.2. Konstanius'un Katedrali 404 yılında tanınmayacak şekildeyandı. Günümüzde o Kilisenin temellerinde kullanılmış olan


azı büyük taş bloklar halen Aya Sofya Müzesi' ninbahçesinde durmaktadır. Binayı 2. Theodius (408-450)yeniden onardı. Ancak ilk inşaat planlarına sadık kalmadı,değişiklikler yaptırdı. Katedral yeni haliyle 425 yılındayeniden Büyük Konstantin adına tescil edildi. Böylece AyaSofya'nın Patrikliğe değil, İmparator'a ait olduğu belgeleregeçmiş oldu.2324 Yoksul TanrıBu güzel yapıya Aya Sofya adı ise 430 yılında verildi.Yapılışından yaklaşık 90 yıl sonra(!) 2. Theodius çok zengin vekültürlü bir ailenin kızı olan Atheis- Eudocie ile evliydi veimparatoriçe gerçekten de son derece etkili bir kadındı.Hıristiyanlığın Dogmatik Öğretisine hiç uymayan, onatamamen ters düşmeyi göze alan, Pagan geleneklerine inananbir kişiydi. İstanbul'da ilk üniversite dengi okul onungirişimiyle kuruldu. Daha sonra Michael Psellus'unKonsüllüğünü yaptığı kurum, işte bu Pagan geleneklerine göreyaşamayı neredeyse Hıristiyanların İmparatoriçesi olmayayeğlemiş olan kadın tarafından kurdurulmuştu. 2. Theodius bukurumdan yetişen bilginlerin isteği üzerine ilk BizansAnayasası kabul edilen belgeyi yazdırdı: Codex Theodiusadıyla bilinen bu belge daha sonra 6. yy'da Jüs-tinyentarafından on hukukçuya yazdırılacak olan ünlü JüstinyenCodex'ine kadar Bizans ve Doğu Roma İmpara-torluğu'nunyönetilmesinde en önemli rol oynayan yasa-lar-üstü 'Yasa'statüsünde kaldı. 22. Konstantinius'un Büyük Kilisesi'nin adının değiştirilerekAya Sofya yapılmasında da Atheis-Eudocia'nm etkisi olmuştu.İmparatoriçe bu değişime itiraz etmek isteyen dinadamlarınıkadınlığını ve bilgisini kullanarak devre dışı bırakmayı başardı.İ.S. 430 yılında yeniden inşa edilen Kilisenin adı tümbelgelere İmparator Kilisesi Aya Sofya olarak geçirildi.(İmparatorların taç giydikleri Kilise olduğu için aynı zamandaİmparator'u Taçlandıran Ana "Kilise unvanını da taşır.)Sözün burasında ister istemez kısaca Sophia kavramınınüzerinde durmak gerekiyor. Bu sözcük 'Hikmet=Wis-dom'


anlamına gelmektedir. Nedir ki Hıristiyan öğretisininSynoptic denilen ve İ.S. 325 yılında toplanan İznikKonsili'nde kabul edilen ilk üç Gospel'inde hiçgeçmemektedir. Ve Hıristiyanlığa tamamen dışsal ve sekülerbir kav-Aytunç Altındal 25ramdır. (Gospel, Yeni Ahitin ilk dört kitabının herbirineverilen addır. Gospelleri yazdıkları varsayılan Markus, Matta,Luka'ya da Evangelistler denilir. İlk dört kitap bir'Evangelium 'dur.)İlginçtir ki, 4. Evangelist'in Gospel'i olan Johannah Gospel'ininilk satırı bu sözle açılmıştır. Bu Gospel ile diğerleribirbirlerinden öylesine farklıdırlar ki günümüzde bile bazıHıristiyanlar ilk üçe önem verip 4. Gospel'i görmezliktengelebilmekte ve/veya sadece onu okuyup ötekileriatlamaktadırlar. Nedir ki, aslolan tamamını kabullenmektir.İlahiyatçılar açısından ise bu dördüncü Gospel bir'Enigma=Muamma'dır. Bu nedenle 'Heretik' sayılması gereken birmetindir. 34. Gospel'i yazdığı varsayılan John adlı kişinin kimliği demeçhuldür. Bu kişinin İsa'nın öğrencilerinden ve/veyatilmizlerinden birisinin olması da pek olası değildir. Çünküİsa'nın Havarileri olarak bilinen kişilerin -daha sonra eklenenSaul=Paul hariç- tamamı (12 kişi) cahil, yoksul ve eğitimsizsıradan Yahudilerdi. 'Sofya' kavramı Yahudiliğe değil HellenKültürüne ait bir kavramdı ve İsa'nın döneminden önceYahudi Baş Hahamları Hellen Kültürüyle ilişkiye girilmesinikesinlikle yasaklamışlardı. Dolayısıyla Havari olarakadlandırılan bu kişilerin 'Sofya'nın anlam ve önemini bilmeleriolası değildi. Hellenizm'de 'Logos' (Kelam ve kelime) olarakkullanılagelmişti ve Pagan dünyasının en temel şifresi vekavramıydı. Kim olduğu bilinmeyen kişi işte sadece Paganlaraait ve çeşitli sırların taşıyıcısı olan bu kavramı almış ve kendiGospel'inin ilk cümlesini bununla kurmuştu: "BaşlangıçtaLogos=Kelam vardı ve o Tanrıyla birlikteydi." (John,l.l)Böylece Synoptic'e göre Tanrı'nm oğlu olduğu söylenen İsa


Mesih John'un Gos-pel'inde Pagan'ların 'Logos'u yapılmıştı.Kaldı ki Tanrı'yla 'birlikte' olmak önermesi de Yahudiliğedeğil, Pagan filo-26 Yoksul Tanrızorlarına aitti. John'un Gospel'inde İsa, 'Tanrınınkelamı/hikmeti' haline getirilerek Paganist Hellenlerin'Sofya'sı ile özdeşleştirilmişti. 4 Nasıl olmuş da Paganlarakarşı acımasızca ve hunharca düşmanlık besleyen Hıristiyanyöneticiler, rakiplerinin en temel fikrini ve kavramını alarakkendilerine mal etmişlerdi? Bu sorunun yanıtı özellikle de sonelli yıldır ilahiyatçılar ve bilim adamları tarafındanaraştırılmaktadır.Bu garip eklemleme gerçekte tamamen siyasi nedenleredayanıyordu. Hıristiyanlar Anadolu'da çok etkili değillerdi. 4.yy'ın ortalarına doğru İstanbul'da etkili hale geldiler amaAnadolu'da egemen olan inanç-sistematiği hâlâ Paganist veHellenikti. O yüzyıllarda İstanbul'daki Kilisenin ve Patriklerinen güçlü rakibi Hellenlerdi. Bunlar özellikle Batı ve İç BatıAnadolu'da, Karadeniz'de -örneğin Sinop ve çevresinde- veGüneydoğu Anadolu'da çok etkiliydiler. Hellenler Paganizm'ebağlıydılar ve Hıristiyan olmak istemiyorlardı. OnlarınHıristiyanlaştırılması hem çok kanlı oldu hem de 8. yy'ınsonlarına hatta bazı bölgelerde 9. yy'ın ortalarına kadarsürdü. Diğer bir deyişle Anadolu'daki Paganlar 'PopulusRomanus' sayılan 'Genti-/e"nin aksine Hıristiyan olmamaktadirendiler. Onların dirençleri Jüstinyen ile başlayarak -buimparator Hıristiyan misyonerliğini teşvik amacıyla küçük birkasabanın Hıristiyanlaştırılması için yetmiş bin altıngöndermişti- kırıldı. Yine de 9. yy'ın ortalarına kadar yer yerkendi 'Syncretist' (eklemleyici/birleştirici/aktarmacı) inançsistemleri içinde yaşadılar. İşte Sofya bu anlayışın ürettiğibir kavramdı ve Doğuda Hellenler için 'Divine YJisdom'ısimgeleyen 'Kutsall İlahi Zeka/ Hikmet'i simgelemek içinkullanılıyordu. 5Sofya'nın Hıristiyanlıkla uzlaşır bir yanı yoktu, tam tersineona dışsal ve seküler bir anlayışın ürünüydü. NeAytunç Altındal 27


var ki Hıristiyanlığın Kurucu Babalar'ı bu kavramı alıp bunabir de dramatik bir efsane ekleyerek, sanki 'Sofya' adındasofu Hıristiyan mümin bir kadın yaşamış ve Paganlartarafından hunharca öldürülmüş gibi ona bir de "Azizelik-Aya=Saint" atfetmişlerdi. Gerçekte "Azize Sofya" diye bir kadınne var olmuş, ne yaşamış ne de Paganlar tarafındanöldürülmüştü. Bu tamamen uydurma idi. Tıpkı KiliseBabaları'nın İsa'yı "Logos=Word" (kelimetullah) yaptıklarıgibi... Onların tek amacı vardı o da Hıristiyan olmamaktadirenen Pagan Hellenleri bir an önce kendilerine bağımlı halegetirecek olan ve temelleri İznik Konsi-li'nde atılmış olan"Yeni İsa Dini"ne sokmaktı. (Bizans için... 4-9. yy'lar arasındaAnadolu "Natolia" diye biliniyordu. Bu sözcük Taşra anlamınageliyordu. Çünkü henüz tam anlamıyla Ekümenlik sayılmıyordu,hâlâ yer yer Paganist inançlar vardı. 9. yy'dan sonra bunlarıntamamı ortadan kaldırılınca Natolia'nın başına (A) takısınıgetirdiler. Grekçede bu ek "olumsuzluk" ifade eden takıydı.Böylece Natolia artık taşra olmaktan çıktı, Bizans oldu. Buyüzyıldan sonra Bizans yeni "Ekilmene" olarak Slavtopraklarını seçti ve iki yüzyıl içinde onları Ortodokslaştırdı.)Pagan Hellenleri için "Dişil İlke" olan Sofya-Hikmet böyleceİsa'ya atfedilerek "Logos Eril İlke" yapılmış oldu. Logos,Anadolu'daki Stoacı Hellenler için "İlahi Akıl" anlamında( Logos spermatikos) kullanılıyordu ve bu da "Doğal Yaratılışı"gösteriyordu. 6 Oysa Snynoptic'e göre İsa" BakireMeryem'den "Doğal Olmayan" tarzda doğmuştu!!! John'unGospel'i gerçekte, 1. yy'da Anadolu'da egemen olan ve<strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'un da yaydığı Hermetik Gizil Öğretiylebüyük ölçüde örtüşen bir metindi.Aya Sofya 13 Ocak 532'de başlayan "Nika" isyanı sırasındabir kez daha yıkıldı. İmparator Jüstinyen'e karşı birlikteayaklanma başlatan "Maviler ve Yeşiller" tüm İstan-28 Yoksul Tanrıbul'u kan ve ateşe boğdular. Sayısız kutsal mekan ve devletbinası yakıldı, yağmalandı. Bu ilk örgütlü sokak terörü bazısenatörlerin de desteğini alarak imparatorun ve güzel ve


fettan karısı Theodora'nın sarayının kapısına dayandı.Bizans'lı bir sirk cambazının kızı olan eski fahişeler kraliçesiTheodora korkarak kaçmak isteyen Jüstinyen'i durdurdu.Asilerin liderleriyle özel bir görüşme düzenledi ve onlarıolabildiğince oyaladı. Jüstinyen zaman kazandı ve yabancılarlejyonunu İstanbul'a soktu. Acımasız Goth süvarilerindenkurulu olan bu ordu Hypodrom'da -bugünkü SultanahmetMeydanı- elli bin asiyi kılıçtan geçirdi. İstanbul'daJüstinyen'in ve Theodora'nın egemenliği yeniden tesis edildi."Nika" sözcük anlamıyla "Yen, zafer kazan "demekti amazaferi asiler değil fettan Theodora kazandı.İşte Aya Sofya bu isyandan sonra bir kez daha yeniden inşaedildi. Günümüzde tüm görkemiyle seyredenlerde hayranlıkuyandıran Aya Sofya bu üçüncü kez düzenlenmiş olanibadethanedir. Jüstinyen yeni Aya Sofya'yı hem daha büyük -iç uzunluğu 135 m- hem de daha değişik bir anlayışla yaptırdı.Yeni Aya Sofya'yı inşa edenler MiletTi yaşlı Isıdore veLydia-Tralesli Anthemius oldular. Bu iki usta gerçekte mimardeğil, mekanisyen ve teknisyendiler. "Mechanikoi" diyebiliniyorlardı ve bir tür mekanik bilimcileriydiler. 7 Yeni AyaSofya beş yıl on ayda tamamlandı. Ünlü Chartes Katedrali'ninon iki yılda, Roma'daki St. Pe-ter Katedrali'nin seksen yıldatamamlandıkları düşünülürse Jüstinyen bir dünya rekorukırmıştır denilebilir. Aya Sofya'nın iç dekorasyonundaLibya'dan, Mısır'dan, İtalya'dan ve diğer uzak ülkelerdengetirilen renkli mermerler kullanılmıştı. Görkemli kubbesi iseyakın zamanlara kadar -Sinan'ın kubbesi ile birlikte- dünyanınen güçlü, büyük ve görkemli üç kubbesinden biri olarak anıldı.Jüstinyen ve Theodora Aya Sofya'da o kadar büyük de-Aytunç Alttndal 29ğişiklikler yaptırmışlardı ki, bazı din adamları bu değişimlerinOrtodoksluk inanana ters düştüğünü söylemeden edemediler.Aya Sofya, onlara göre mimarisi, geometrisi ve matematiği ileneredeyse bir Stoacı-Hermetik Pagan Mabedi benzerimekanlarda bulunabilecek tasarımları yansıtıyordu. Dinadamları pek de haksız değillerdi.


Nedir ki, Aya Sofya'nın yarım kubbelerinden biri 558 yılındaçöktü. Jüstinyen bu kez bu bölüme yeni bir ekleme yaptırdıve Aya Sofya 24 Aralık 562'de -İsa'nın doğum günü olduğuvarsayılan günde- bir kez daha imparator adına kutsandı vetescil edildi. İç dekorasyonunda yer alan mozaikler, freskolarve resimler daha sonraki yüzyıllarda değişik imparatorlardöneminde çoğaltıldı.Aya Sofya'ya 13. yy'ın son çeyreğinde yapılan "Deesis"mozaiği de işte sonradan eklenen bu tip resimlerden,imajlardan biridir. Deesis sözcük anlamıyla kutsal üçlemedemektir. Ancak Kutsal Üçlü olarak bilinen "Trinite"denfarkı, Deesis'de, Baba , Oğul ve Kutsal Ruh'un değil "BakireMeryem'in, İsa'nın ve Vaftizci Yahya'nın" bir arada üçlü olarakbulunmasıdır. Figüratif bir çalışmadır ve Bizans mozaikdekoru alanında uzman olan Antony VVhite'in yazdığına göreBizans sanatının bir harikasıdır. "Bu olağanüstü figürler,duygusal ve psikolojik açıdan tamamen yeni bir anlayışısimgelemektedir," diyor White ve ekliyor "Batı Avrupa'nın enaz yüz yıl ilerisindedirler," 8 . Fatih İstanbul'u fethedince AyaSofya'daki figürlerin üzerleri kapatılmış ve böyleliklekorumaya alınmıştı. 1847'de Osmanlı yönetimi İsviçreliGaspare ve Giuseppe Fossati biraderleri İstanbul'a getirerekmozaikleri açığa çıkarmalarını istedi. 1931'de ABD'dekiBizans Enstitüsü Thomas VVhite-more Başkanlığında Mabedintüm temizlenme işini üst-30 Yoksul Tanrılendi. 1934'te Atatürk Aya Sofya'yı müze yaptırdı. İşteDeesis Mozaiği bu temizlemeler sonunda ortaya çıktı. Yüzlerhariç bazı bölümleri ne yazık ki kırılmalar ve bozulmalarnedeniyle izlenememektedir. Deesis'te sağda Meryem, soldaVaftizci Yahya vardır. Ortada ise İsa Mesih görünmektedir.Nedense Meryem'in elinde İncil yoktur -kural gereği olmasıgerekirdi. Bu ilginç husus, Meryem'in Oğlu İsa'yı kabul edip,İncil(ler)i umursamadığı anlamındadır. Mesih sol eliyle İncil'itutmaktadır. Yüzler temiz bir çalışmayla ortayaçıkartıldıkları için ifadeleri gayet net görülmektedir.


Meryem'in hüzünlü bakışı ve Yahya'nın çilesi gerçekten deustaca resmedilmiştir. (Yahya, başı kesilerek idam edilmişti.)İsa Mesih ise geleneksel giysisi içinde Aya Sofya'daki diğerimajlardan çok farklı bir bakışla kendisini seyredenlerebakmaktadır. Yine ilginçtir ki, Meryem, Mesih ve Yahya aynıkadraj içindedirler- oysa kural gereği ayrı olmaları gerekirdi.Nedir ki, konunun uzmanı olmayan kişilerin anlayabilmesimümkün olmayan bir tür "Gizli" şifre işlenmiştir portreye. Buşifre/ işaret İsa'nın sol kaşının üstüne çok ustalıkla, dikkatçekmeyecek şekilde işlenmiş bir "ll=on bir sayısı" dır. SankiMesih'in sol kaşının üstünde belli belirsiz bir yara vargibidir... Ve bu şifre (yara) dikkatlice incelendiğinde "11sayısı" olarak algılanmaktadır. Bu sayı ve yara garip amagerçektir ki, ünlü <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'un en belirginsimgesi/özelliğidir. Onun hakkında yazılmış olan kitaplarda veyapılmış olan çalışmalarda, <strong>Apollonius</strong>'un gizli bir tarikata"inisye" edilirken sol kaşının üzerine bu "11 sayısına benzeyenyara"nın işlendiği yazılıdır. Dolayısıyla <strong>Apollonius</strong>'un tüm büst veresimlerine yara işareti konulmuştur. (İnisye edilmek çokgizli bir tarikata ölüm yemini ederek katılmaktır, üyeyapılmaktır. Tüm gizli örgütler üye alacakları kişileri önceuzun sınavdanAytunç Altındal 31geçirirler sonra da üye yaptıkları zaman onlara kod adlar vesemboller verirler. Ayrıca bedenin bazı yerlerine özelsimgeler, işaretler -dövme gibi- işletirler. Örneğin sağ ayağınüstüne üçgen, sol avucun içine (X) işareti kazımak gibi.)Aya Sofya'daki İsa Mesih'in portresiyle ilgili bu iddia çokuzun yıllardır bilinmesine rağmen son birkaç yıldır gündemegetirilmeye başlanmıştır. 9 İddianın sahiplerine göre AyaSofya'daki Deesis Mozaiği'nde görülen kişi gerçekte İsaMesih (Jesus Christ) değil, onun adı altına alınarak gerçekkimliği tarihten silinmiş olan Anadolu Ermiş'i <strong>Tyanalı</strong><strong>Apollonius</strong>'tur! <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong> genç yaşında pisagorcu(Pythagorean) bir gizli (occult) örgütüne inisye edilmişti.(Ayrıntıları kitabın ikinci bölümünde bulacaksınız.) Sayılar ve


onların "Sırları" ile ilgilenen ve bunlardan yola çıkarak çeşitliöngörüler, kehanetler ve varsayımlar oluşturan bu örgütün 1.yy'daki ünlü kişisi <strong>Apollonius</strong>'tu. Sayılar ve bunlara ait "İlim"(numeroloji) aynı zamanda astroloji, alşimizm ve hermetizmile bağlantılıydı. Sayıların ezoterik (içsel/batini) değerleri buhermetistlere göre insanların hayatlarını yönlendirmekteydi.Sayılarla ilgili olarak Kutsal Kitap'ın eski ahit (Yahudiler için)bölümünde uzun bir yer ayrılmıştır. Cosmogony/Evrenbilimanlayışında "Sayılar ve Sesler" en önemli iletişimdeğerleriydiler. Sayılarla beraber ondan sonra geometrifazlasıyla önem verilen bir alandı. Tüm yapılar, baştamabedler ve ibadethaneler geometri aracılığıyla inşaedildikleri için geometri "Kutsal Bilim" olarak kabul edilmişti.(Aya Sofya'nın Geometrisi için bkz: Ek ) Geometri ve onunlailgili açık ve gizli bilgiler günümüzde hayatlarımıza yönvermektedir. Örneğin bir piramidi alalım, bunu toplumauyguladığımız zaman toplumsal katmanların konuşlanış tarzınıgörürsünüz. Ya da daire veya eliptik imajlar, tümü32 Yoksul Tanrıhayatın bir alanında karşılaşacağınız formlardır. Geometrininbir tanımı da zaten "formların sayılarla sentezi" olarakyapılmıştır. 10Geometri ve sayılar occult ilimlerinde öylesine önemli rolalmışlardı ki Masonlar bunu kendileri için bir tür "İlah"(deity) mertebesine yükseltmişlerdi. MasonlarınAnayasası'nda (Anderson Yasası 1723), ilk cümle şöyleaçılmaktadır: "Tanrı her Masonun yüreğine geometriyi yazmıştır. "Anderson Yasası İngiliz Masonlarının İncil'i olmuştur."Geometri İslam ve Yahudilikte de önemli yer tutar. Özelliklede İslam mimarı ve yazım tekniklerinde örneğin Kufiyazımında geometrik formlar etkili olmuştur. Benzer şekildeGothik Katedraller'in inşasında ve her türlü kentleşme(Urbanization) projelerinde Geometri en belirleyiciunsurdur. 12Geometri Hıristiyanlığın en önemli ve olmazsa olmaz simgesive sembolü olan Haç'ın şifresini taşır: Bir "Küp"ün altı


kanadını açtığınızda ortaya bir "Latin Haçı" çıkar. 13<strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong> işte sayıların ve geometrinin sırlarına sahipolan Neo-Pisagorcu bir Filozof ve Hermetistti. <strong>Apollonius</strong>,Alman araştırmacı Karlheinz Deschner'in de yazdığı gibi 1.yy'da İsa ve Havarileri ile aynı yıllarda ve büyük ölçüde aynıbölgelerde ve kentlerde yaşamıştı. Var olan tüm Occultilimlerini -Cincilim (Demonology) Ma-gick ve Mantik- en iyibilen ve bu bilgisiyle ünlenmiş kişiydi. 14 ("Mantic" veTürkçe'de bilinen Mantık çok farklı dallardır. Mantic ilimlerdenildiğinde çeşitli "Okuma" biçimleri anlaşılır, örneğinAugry=Kuşların hareketlerini okuyarak Doğa'nın Dili'ni ÇözmeSanatı, Hyphomancy, Stolisomancy vd. gibi)<strong>Apollonius</strong>'un inisye edildiği gizli Pisagorcu örgütAytunç Altındal 33Orphic ve ondan önce var olan ve kökleri İ.Ö. 6-7. yy'larakadar inen "Kadmeioi ve Thelidei" diye adlandırılmış olan gizliakımların sürdürücüsü konumudaki "Synedria" idi. 15 Pisagorcuörgütler içinde Orphic geleneğe ve örgütlenme modeline(thiasoi) en yakın olan buydu. Pythagor'un kendisi (İ.Ö. 520civ.) bu iki geleneği birleştirmişti. Orphic İnanç-Sistematiğiile Pisagorculuk el ele yürümüşlerdi. İnisyasyonları da aşağıyukarı aynıydı. Örgüte üye yapılan kişi -genellikle 6-16 yaşarasında- en az beş yıl "Konuşmama" koşulunu kabul ederdi.Bu suskunluk örgütün sırlarıyla ilgili değildi. Günlük yaşamdagerekli ve zorunlu olan sözleri de konuşamazdı, örneğin suveya yemek isteyemezdi. Bu üç aşamalı bir dönemdi vePisagorcular bu döneme, "Dilin üstündeki Öküz/ Dilinde AğırlıkVar" (ox on the tongue), Orphicler ise "Dilin Üstündeki Kapı"ve Anadolu'daki diğer bir gizli Okült örgütü olan EleusienSıraları da, "Dilin Üstündeki Anahtar" dönemi diyorlardı.<strong>Apollonius</strong> beş yıl süreyle bu koşul gereği hiç konuşmadansadece eğitim görerek yaşamıştı. Pisagorcuların diğer koşuluise kadınlarla ilgiliydi. Gizli Örgüte üye yapılanların kadınlarlailişkiye girmesi kesinlikle yasaktı. (Daha sonraki yüzyıllardaortaya çıkan Hıristiyan Monastisizm'i bu gelenektenkaynaklanmıştı. Keşişlerin ve Katolik Papazların evlenememe


zorunluluğu da bu gelenekten kaynaklanarak Aziz Paultarafından Hıristiyanlığa sokulmuştu ve tamamen PaganHermetizmi'nin bir unsuruydu. İlginçtir ki Papaların veKatolik din adamlarının evlenmemelerini öngören KatolikKilisesi'nin kurucusu Aziz Peter evli ve çocuk sahibi biradamdı!) Pisagorcuların bir diğer koşulu saç ve sakalınkesilmemesiydi. Ayrıca vejeteryan olma zorunluluğu vardı. Birbaşka koşul ise her sabah ve akşam -kış dahil- soğuk suylagünde iki kez yıkanmak zorunluluğuydu. <strong>Apollonius</strong>'un hiçbirkadınla ilişkisi olma-34 Yoksul Tanrımış ve tüm yaşamı boyunca vejeteryan kalmıştı. Bedeneişlenen özel dövme veya yara izleri ise onların alametifarikası idi. Daha sonraki yüzyıllarda örneğin İtalya'da Carbonariadlı gizli örgüte üye yapılanlardan da bir parmağınkesilmesi istenmişti. Benzer şekilde Çarlık Rusya'sındaki gizlive fanatik bir Ortodoks Tarikatına (Skoptsky) üye yapılacakolan kadınlara "meme sünneti" uygulanıyordu. Mastectomydiye bilinen bu operasyonda kadın üyenin sol meme ucu kılıçlakesiliyordu. Benzer bir uygulama Nazi SS Örgütünün "KaraTarikat" diye bilinen en gizli ve iç örgütünde de vardı. Buradaerkeklerin yüzlerinde kılıçla yaralar açılırdı. Naziler içinyüzün çeşitli yerlerinde kılıç darbeleriyle açılmış olan bu yaraizlerinin çok büyük önemi vardı.Pisagorcu ve Orphic gizli örgütleri her türlü "Büyü ve SihirKardeşliğine" (Fraternity) dayalı örgütlenmelerdi. 16 Buörgütler için sayılar ve onların gizli güçleri ve değerleri enkutsal bilgilerdi. Pisagorcu örgütlerde sayılar, "Du-alist veMonist" yapılar olarak işlenmişti. Buna göre, örneğin 3, 5,7,11,17,19, 23, 29, 31, "İncomposite" (başka sayılardanoluşmamış sayılar) karakterdeydiler. 17 Bunlar tam olmayansayılar (Odd/ Even) olarak "Gnomons" diyeadlandırılmışlardı 18 . <strong>Apollonius</strong>'un kaşının üstündeki Gno-monsayısı olan 11 çok ilginç bir sayıydı. Bu sayı Kabba-la'ya göreçok tehlikeli kötülük yüklü bir sayıydı. On sayısı (Decaddenilir) Kabbala'da en üst değer olan Sephirotic sayıyı


verirken on bir onun mükemmelliğini bozan sayı olarakdeğerlendirilmişti. 19 On bir sayısı günahların sayısı olarakbiliniyordu. Matta İncili'nde (XII.43) İsa Mesih bu sayıdagizlenen kötülük Cini'nin tarlalara ve ekinlere zarar verdiğinisöylemişti. Aynı şekilde Eski Ahit'te de on bir sayısınınPsalms=Mezmurlar (CVI 37) bölümünde "Siddim" olarakkötülüğün ruhu olduğu yazılıydı. Bu ne-Aytunç Altındal 35denle İbranicede doğrudan doğruya 11 sayısı yoktur. "On veBir" olarak Achad Osher şeklinde telaffuz edilmektedir.Sayıların sadece kendi değerleri yoktur, bunlar aynı zamandaalfabenin harfleriyle de bağlantılıydılar. Roma İmparatorluğu'ndaolsun Pagan Hellenlerin arasında olsunharfler.ve sayılar birbirleriyle "Dualite" oluşturuyorlardı.İslam dininde ise örneğin I=Bir sayısı Elif olarak Allah'ısimgelerken ( Monizm=Tekçilik), 2=4ki sayısı Dualiteyi(zıtların birlikteliğini) gösteriyordu. Kur'an'da da eski Pisagorcuanlayışı yansıtan bir sure vardır: Allah, "Biz herşeyden iki cins/tür yarattık." (LI.49). Bunun meali dişi/erkek,yer/gök vd. şeklindedir. Benzer olarak, Ibranice'nin 28 harfide ayın 28 durağıyla bağlantılıdır 20 . Başta Ibrani-ler veAraplar olmak üzere Ortadoğu'da ve Kadim Mısır'dabaşlayarak gelişmiş ve daha sonra Hint ve Acemgelenekleriyle birleşerek kurulmuş çok özel ve gizli "Harf veSayı" tılsımları ve muskaları yazma ilmi (mantic) oluşmuştur.<strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong> bu gizli Mantic ilminin bilinen en ünlüustasıydı ve bazıları ilk kez olmak üzere sayısız muska vetılsım hazırlamıştı. Bunların çoğu günümüzde bile Türkiyedahil birçok ülkede kullanılmaktadır.Pisagorcular ve Orpicler Hindistan'daki bilge kişilerle veBudistlerle de yakın ilişkiler kurmuşlar ve onların bazıöğretilerini benimseyerek bunları Batı'ya aktarmışlardı. Bunedenle Trakya'da Dionisos geleneğine göre kurulmuş veyönetilmiş olan Pisagorculuk Öğretisinde Hint ve İran kökenli-örneğin Meccusi (Ateşgede) ve Zerdüşt=Zora-hustraöğelervardı. 21 Bu bağlantıların kurulabilmesinin nedeni


Pisagor'un yaşadığı dönemde İran'a ve Hindistan'a kadargitmiş olmasıyla, Anadolu'nun büyük kısmıyla Trakya'nınHintli Kral Cyrus'un egemenliği altında olması gerçeğidir. 1.yy.'da Pisagorcu gizli örgüte inisye edilmiş olan <strong>Apollonius</strong> dabu nedenle ilkin İran'a sonra36 Yoksul Tanrıda Hindistan ve muhtemelen Nepal-Tibet yakınlarına gitmişti.<strong>Apollonius</strong>, bu uzak ve ücra bölgelerde konaklayan bilgekişilerden ve bunların yüzyıllardır sürdüregeldikle-ri "Büyü veSihir Kardeşliği" merkezlerinde eğitim almıştır. (19. yy'daTeosofiyi kuran Helena Petrowska Blavatsky de uzunca birsüre bu merkezlerde bulunmuş ve eğitimden geçmiştir.<strong>Apollonius</strong>, Blavatsky'nin önderi kabul edilmektedir.)Kilise bu geziler konusunda da bazı önlemler almış vemanipülasyonlar yapmıştır. Bugün bile yaygın olan bir inancagöre İsa Mesih Çarmıh'ta ölmemiş ve bugün Pakistan veHindistan arasında sorun olan Keşmir'e giderek yaşamış veburada ölmüştür. Kilise, çıkarlarına uyduğu zamanlarda vebölgelerde misyonerlik amacıyla bu masalı kullanmaktançekinmemiştir. Örneğin o bölgelerdeki Müslüman halklararasında bu inanç çok yaygındır ve Kilise bunu bildiği içinMüslümanları Hıristiyanlaştırabil-mek için de bu masalıkullanagelmiştir. Tıpkı Polonya'da ve Almanya'da yapıldığıgibi. Polonya'da sofu Katolik yığınlar İsa'nın Yahudi değilPolonyalı olduğuna ve Filistin'de değil Lehistan'da doğduğunainanırlar. Hatta onlara göre İsa'nın mezarı bile Polonya'dayerini sadece Papa-lar'ın bildikleri bir yerdedir. Almanlar ise9-11. yy'lar arasında Avrupa'da en son Hıristiyanlaştırılanboylardı. Kilise bunlara da İsa'nın mavi gözlü, sarı saçlı, iriatletik yapılı bir Toton Prensi olduğu yalanını söylemişti.Hitler döneminde Naziler, İsa'nın Yahudi değil, Alman Prensiolduğunu düşünüyorlar ve buna yürekten inanıyorlardı. 22Oysa İsa bırakın Hindistan'a ve İran'a gitmeyi Yahudi-gerçekte Roma egemenliğindeki- yerleşim bölgelerindeki ikiküçük Filistin kasabasının dışına bile çıkmamıştı. Ayrıca neİran'lılarla konuşabilecek kadar yabancı dil bilgisi ne de


Brahmanlar'la anlaşabilecek kadar Budizm/HinduizmAytunç Altında! 37bilgisi vardı. İncil'de İsa'ya atfedilmiş olan mucizelerintamamına yakını tarihsel belgelerle ve kayıtlarla kesin olarakbelirlenmiş olduğu üzere, gerçekte, Anadolulu Askle-pios,Herakles ve Dionisos'a dayanmaktaydı, onların öğretilerinden"Plagiarism=lntihalcilik" yoluyla alınmışlardı. İsa'nın gerçektebunlarla hiçbir ilgisi yoktu. 23 Tıpkı "Kutsal Mandylion"olayında da olduğu gibi.Doğu Roma İmparatorluğu'nun yeni Bizans'ın tarih sahnesineçıkışı bir bakıma "Doğulu Grekler'in Latin Batı dan aldıklarırövanştı", 24 Ve Bizans gerçekte tarih sahnesine çıkabilmekiçin Antikite'nin renkli kültür, sanat, felsefe ve siyasetakımlarını barındıran Anadolu'daki Pagan Hel-len uygarlığınısona erdirerek "Devlet" olabilmiştir. Ordudan sanata,siyasetten ticarete kadar hemen her alanda en az 7. yy'akadar Doğu Roma İmparatorluğu kendilerini Grek veya Hellendeğil (Konstantin'in İstanbul'u Yeni Roma olarak kurduğugerekçesiyle) Romalı kabul ve beyan eden imparatorlar vedevlet adamları tarafından yönetilmişti. (Bu durum İ.S.578'de İmparator 2. Justin'in ölümünden sonra değişti).İlginçtir ki Grek asıllı olduğu bilinen ilk İmparator Tibere(578-582) idi ve sonraki yüzyıllarda 11. yy'a kadar yaniComnenos, Arigelos, Paleolog ve Cantacuzen hanedanlarınakadarki dönemde hiçbir Grek Bizans'ta imparatorlukyapmamıştı. Bu nedenle Bizans'ın tam anlamıylaHıristiyanlaştırılması da gerçekleşmemişti. Öyle ki Bizansİmparatorlarının Hıristiyanlığın en üst temsilcisi olduğunubelirten "pistos en Theo basileus" (Basil Tann'ya sadıktır)ibaresi de ilk kez 627 yılında imparator Heraklius dönemindekullanılmaya başlanmıştı. 25 Ondan öncesinde Bizans'ta vebüyük ölçüde Anadolu'da Hıristiyanlık ve Pagan Hellenizmivardı -şu farklı ki, Hıristiyan-38 Yoksul Tanrılar Çok-Tanrılı Hellenlere korkunç baskı ve zulümuyguluyorlardı, kendi Tanrıları İsa Mesih adına!11. yy'ın ikinci yarısından itibaren (1054 olaylarından sonra)


Bizans'ta Hermetik düşünce neredeyse Ortodoksluğun temeldeğişmezi olmuştu. Dolayısıyla birçok uydurma tören vehurafe de üretilmiş ve bunlar da kutsan-maya başlanmıştı-kigerçekte bu tip batıl malzemenin ne Hermetizm ile ne deOrtodoksluk ile bağı vardı. Bu çalkantılı değişim dönemindeOrtodoks Kiliselerinde, Katolik Kiliselerinde görülmeyen vegörülmesi de düşünülmeyecek olan imajlar, ikonlar ve resimleryer almaya başlamıştı. Örneğin 11. yy'ın sonlarına doğru inşaedilen bazı kiliselerde kubbenin ortasına 1000 yıldırkonulmamış bir mozaik konulmaya başlandı. Bu yine birDeesis'ti. O döneme kadar kubbenin ortasına kutsal yapıgeleneği dekoru olarak daima Meryem ve kucağındaki bebekİsa resme-dilirken, ilk kez Anadolu'da orta kubbenin (apse)içine Meryem-Tanrı'nın Oğlu İsa- Vaftizci Yahya üçlüsükonulmaya başlamıştı. Bu sıradan bir değişiklik gibigörülmemelidir, çünkü bir anlamda Trinite'nin öneminin ikinciplana atılmasıdır ve onun yerine Deesis'in yerleştirilmesi-dir.Bu değişimin ilk örneği yine Anadolu'daki Göre-me'de(Kapadokya) bulunan Karanlık Kilisedir (Darkc-hurch). Bukilise ve ona kardeş olarak aynı yıl içinde inşa edilen Elmalı veTokalı Kiliseleri'ne de garip imajlar konulmuştu. ÖrneğinTokalı Kilisesi'nde çıplak bedeni sadece saçlarıyla örtülü birMeryem resmi vardır. Bu Meryem, gerçekte İsa'nın annesi veTanrı'nın eşi (Theotokos) değil İsa'nın GnostikHıristiyanların inançlarına göre evlenerek Sarah adında birde kız çocuğu olduğu iddia edilen Maria Magdelena idi(Mecdelli Meryem/ Eski Fahişe). İlginçtir ki, Papalar,Patrikler ve tüm Kilise Babalan 1962 yılında sona eren 2.Vatikan Konsili'nin nihai oturumuna kadarAytunç Altındal 39bu ikinci -bu ikilinin dışında İncil'lerde başka Meryem'ler devar ama kimin kim olduğu belli değildir- Meryem'in eski birfahişe olduğunu sonradan nadim olarak İsa'nın Havarileri'neHavarilik yaptığını iddia ve beyan etmişlerdi. 1962 yılındansonra bu Meryem ile ilgili olarak yer alan karalayıcı ifadeleringerçekte doğru olmadığı ve bunların 4. yy'da Kilise'nin "Kadın


Düşmanı" yöneticileri tarafından uydurularak İncil'e eklenmişifadeler olduğu konuyu yıllardır sorgulayan ilahiyatçılartarafından kanıtlandı. 26 (Nedir ki Papalık bu gerçeği henüzaçıkça kabullenerek resmi bir açıklama yapmamış ve İncil'dede gerekli değişiklik henüz yapılmamıştır.)Karanlık Kilise'deki bu Deesis Hıristiyan Dogmatique'i ve"Canonlan" (yönetmelik, nizamname) itibariyle bir "Latria"(sadece Tanrı'ya gösterilmesi gereken saygı ve tapınış) değilbir "Dulia" (kutsal kişilere ve Kilise'nin başına gösterilensaygı) konumundadır ve ilginçtir ki tam orta Kubbededir, yaniTanrı'nın bulunması gereken yerde. Kaldı ki Vaftizci Yahya dayine bazı iddialara göre İsa Mesih'in yol açıcısı değil tamtersine Onun "rakibi" olan kişidir!İşte Göreme'de volkanik taşların içine oyularak yapılmış olanKaranlık Kilise'de (penceresiz öldüğü için) bir de "Mandylion"vardır. Bu sözcük Kutsal -Bez, Kutsal Örtü anlamınagelmektedir. Kilisedeki beşinci bölümde kuzey taraftaki"Diaconicon" diye bilmen duvardadır.(Bkz:Ek). 27Mandylion'da İsa'nın yüzünün alın, saçlar ve yanlarıyla çenekısmı görülmekte, ağız, burun ve gözleri tahrip edilmiş olduğuiçin görülmemektedir. Kumaş motifiyle resmedilmiş olanbölümdeki tüm simgeler ilginçtir ki, Pi-sagorculuğunsayılarının ve geometrisinin sembollerini yansıtmaktadırlar vebunların diğer bir kilisede benzeri yoktur. Kumaş desenininiki akıntısında dokuzar yarım-40 Yoksul Tanrıküre ile iç bölümünde yedi adet tam küre motifibulunmaktadır. İki akıntıda üzerleri sıva ile kapatılmış veokunması mümkün olmayan ama görülebilen kısımlarındananlaşıldığı kadarıyla stilize edilmiş Suriye Aramicesi ileyazıldığı anlaşılan metinler vardır. Üstünde İsa'nın "pantocrator"(tipik Bizans ikonoplastik deyişi: İsa, Kadiri MutlakTanrıdır anlamına gelir) yazısı görülmektedir. Hıristiyangeleneğine göre bu Mandylion'un öyküsü şöyledir: Bu, İsa'nınbizzat kendisi tarafından yapılmış ve kendi yüzünü gösterenilk ve tek "emanettir". İsa'nın kendi portresini yapması da


ilginç bir anlatımla aktarılmaktadır. Buna göre Edessa (Urfa)Kralı Abgar veba hastalığına tutulmuştur. (Bu hastalıkHıristiyan-Yahudi kutsal kitaplarında ve metinlerinde en çokbaşvurulan onulmaz hastalık tipidir. Musa'nın kız kardeşiMiriam da vebaya yakalanır, sonra Musa'nın Tanrı'ya ricaetmesi üzerine düzelir.) Tanrının Oğlu'nun yeryüzüne indiğiniduyan Kral Abgar derhal bir elçi gönderip (herhaldeNasıra'ya/ Filistin'e) İsa'dan gelip kendisini iyileştirmesiniister. Kral Abgar ekler: "Eğer işlerinin çokluğundan dolayıgelemezse gönderdiğim elçi Onun bir resmini yapıp banagetirsin. Ben o resme bakıp iyileşirim!" Ne yazık ki İsaMesih'in daha önemli işleri vardır Nasıra ve çevresinde,dolayısıyla Tanrının Oğlu bulunduğu yerden ayrılıp Kralınayağına gidemez(!) Ama Urfalı ressam elçi de İsa'nınportresini yapamaz. Neden? Çünkü İsa'nın yüzünde öyle bir"Nur" vardır ki elçinin gözleri geçici olarak kamaşır vekörleşir. Bunu gören Tanrının Oğlu gülümser ve kendisine sugetirilmesini ister. Bu su ile yüzünü yıkar ve boynundakiatkıyı/örtüyü çıkarıp bununla yüzünü kurular, işte ne olursa ozaman olur ve İsa'nın yüzü olduğu gibi bu Mandylion'a çıkar.(Tıpkı Torino'daki kefen / Mandylion öyküsü gibi) Urfa'lıressam-elçi bu Mandylion'u alıp Kral Abgar'a götürür.Aytunç Altındal 41Kralın vebadan kurtulup kurtulamadığı meçhuldür, ama buolaydan 1000 yıl sonra Mandylion'un Karanlık Kili-se'ninduvarına resmedildiği kesinlikle bilinmektedir. Bu öykü Bizansikona geleneğine uygundur ve kutsal kişiler (Azizler) deİsa'dan sonra "Şifacı" (Theumaturg) olarak hizmetvermişlerdir Bizanslılara!Bu öyküde kendisinden söz edilen şifacı gerçekten de İsaMesih olabilir mi? Yoksa yine tipik bir Bizantinizm sonucugerçek bir şifacı yine İsa Mesih mi yapılmıştır Kilisetarafından? Mandylion'daki tüm desenler pisagorcu sisteminsimgeleridir. Bu bir.İsa, alt ucu olmayan bir haçın ortasında ve üstünderesmedilmiştir. Kilise'nin anlattığı masala göre İsa sağken


elçiyi kabul etmiş ve konuşmuştur -Haç'a gerildiği sıradadeğil! Öyleyse bu Haç neyin nesidir? İsa sağlığında çarmıhagerilerek vahşice öldürüleceğini kendisi bile bilmiyordu- ya daTanrının Oğlu olduğuna göre biliyordu ama bunu korkmasınlardiye Havarilerine söylememişti? Gerçekte bilmiyordu, neden?Çünkü İsa Yahudiydi ve öldürüleceğini bilse bile bununRomalıların eliyle çarmıha gerilerek değil, Yahudi şeriatınagöre Yahudiler tarafından taşlanarak olacağını (recm yoluyla)düşünmüştü, denilebilir. Suçu ve yargılanışı itibariyle İsa,Roma'ya karşı değil Yahudi şeriatına karşı suç işlemişti vebunun cezası da recm idi, Yahudiler aynı dinden olan birkardeşlerini, çarmıh ile öldürmezlerdi. Bu kesin yasaktı. Buiki.Ortodoks inancına göre İsa'nın başının etrafında "Nimbus"denilen ve Onun Tanrının Oğlu olduğunu simgeleyen bir "Halo"(daire) bulunması gerekirdi. Bu Nimbus'un üzerinde hiçbirdesen olamazdı. Nitekim kilisedeki bütün resimlerde bu halovardır, sadece bu Mandylion'da yoktur. Yani resimdeki kişininen belirgin özelliği- Tanrının Oğlu olmak- nedensebelirtilmemiş, dolayısıyla dünye-42 Yoksul Tanrıvi/seküler bir portre çizilmiştir. Bu üç. Mandylion da ilginçtirki yedi adet tam daire İsa olduğu söylenilen kişinin başınınetrafına değil yüzünün iki yanma koyulmuştur. Bu dairelerhiçbir Hıristiyan ikonografisine uygun değildir. TamamıHermetik Öğretiye ait sembollerdir. Pisagor-dan başlayarakPlato'ya kadar gelen Hermetik Gizli Öğretide bu daireler"güneş'in" ve "ay" ın yedi halini tasvir ediyorlardı. Dairelerinetrafına yerleştirilmiş olan küçük noktalar ise yıldızlarıgösteriyordu. Bunlar Antik Hellen dini inanç sistematiğindeki(Paganist) en bilinen en klasik simgelerdiler. Dahası Plato,kendi eseri kayıp uygarlık "Atlan-tis"'de Mandylion'dagörülen daireleri kullanarak bunların Atlantis'in güneşi ve ay'ıolduğunu yazmıştı. Bu dört.Gene Mandylion'daki daireler aynı zamanda AlşimistHermetistlerin sembolleriydi. Geleneksel olarak bir kişinin


Alşimist ya da Hermetist olduğunu göstermek için yüzünün ikiyanma yedi adet daire konurdu. Bu güneş ve ay'ın onukötülüklerden koruyacağına inanılırdı. Bu beş.Tüm Mystic akımlarda olduğu gibi Pisagorculukta ve PaganistHermetizmde de Tanrı'nın sembolü Mandylion'da görülendaire idi. Buna göre başlangıç ve sonu olmayan geometrik yapıdaire, Tanrı demekti— çünkü merkezi, başlangıcı ve sonu hemher yerde hem de hiçbir yerdeydi. Bu daireler Anadolu'dakitüm Apollo Mabedle-ri'nin kapılarının üstünde duruyordu. Vebu mabedler de "Bu" işaretlerinden dolayı "Sifahane"(modern hastane) olarak biliniyorlardı. Apollo ise tümAnadolu'daki en güçlü "Şijacı" ve ilginçtir ki "Kurtarıcı" idi.Kilise'nin İsa'ya atfettiği iki temel özellik gerçekte (şifacılıkve kurtarıcılık) Apollo'ya aitti. Bu da altı.Dairenin karşıtı karedir. Daire Tanrısallığı simgelerken, Kareyeryüzüne ait oluşu, seküler olanı simgeler. Mandylion'da yedidaire ve üç kare vardır. Kutsal Nim-Aytunç Altındal 43bus yerine Kare/Haç konulması, İsa'yı sağken Haç'a gerilmişgöstermektir. Çünkü Haç'ın alt ucu yoktur. Bu İncil'deanlatılanlara ters düşmektedir. Dairelerin arasına konulmuşolan Haç motifleri ise on iki köşeli Haçlardır ve sekiz adettir.Bu sekiz Haç gerçekte İsa Mesih'e ait ezote-rik/Apokaliptik tek göndermedir. Şöyle ki İncil'de kötülüğünsayısı 666 olarak verilmiştir, buna karşılık iyilik İsa'daözdeşleşmiş olan 888'dir. Mandylion'daki yüzün İsa Mesih'eait olmayacağı kesindir. Çünkü 1. yy'da Anadolu'daki en ünlüşifacı <strong>Apollonius</strong> idi, öyle ki İsa'nın adı kendi küçük Filistintopraklarında bile bilinmiyordu. <strong>Apollonius</strong> Romaİmparatorlarıyla muhatap olurken -en az 5 imparatorla-İsa'nın adını onu yargılayan Yahudi Kralı Herod bileduymamıştı! Kaldı ki Tyana, (modern Kemerhisar) Urfa'yaFilistin'den çok daha yakındı. En önemlisi Edessa Kralı'nın 1.yy'da bir yahudiden şifa umması mümkün değildi, çünkü Urfa/Harran o sırada dünyadaki en önemli Tıb ve Hermetik BilimMerkezi konumundaydı. Abgar Hanedanı, Edessa'da İ.Ö. 2.


yy'ın sonundan itibaren egemen olmuştu. Edessa, RomaEyaleti sayılan, Suriye kökenli 'Osrhoene' bölgesininbaşkentiydi. Sanat ve kültüründe Hellenizm etkiliydi; diliSuriye Ara-micesiydi. 28 Edessa'da , tıpkı İstanbul'daki gibibüyük bir hipodrom/kenti koruyan altı büyük kale, bir genişforum, tiyatro ve dönemin belki de en güçlü tıp merkezi olanbir hastanesi vardı. 29 Edessa, pagan mimari anlayışına" görekurulmuş bir kentti. İlginçtir ki, İsa'nın döneminde İsa ilemektuplaştığı - elçi aracılığı ile - söylenen Abgar, Hıristiyandeğildi. Bilinen ve Bizans kaynaklarına göre belgelenmiş ilkHıristiyan Kralı Edessa'da VIII. Abgar'dı. Bu Kral İ.S.207yılında Roma'ya bir ziyarette bulunmuş ve bundan sonraHıristiyanlığı Edessa'ya getirmişti. 30 Kral'ın Roma'ya ziyaretisırasında İmparator Septim- Severus idi ve44 Yoksul Tanrıişte bu İmparator'un eşi olan İmparatoriçe Julia DomnaTyanali <strong>Apollonius</strong>'un hayatını kitaplaştırmıştı. Kral'ınRoma'yı ziyaretinden yaklaşık 20 yıl sonra, Roma'daİmparatorluk Arşivi'nde <strong>Apollonius</strong>'un kendi yazdığıkitaplardan oluşan özel bir bölüm kurulmuştu. (İ.S. 220)İmparator ve eşi Hıristiyan değil Pagandılar. "Mandylion" vemektuplaşma öyküsü, ilk kez Sylvia Aetheria tarafından 4.yy'ın sonlarında ortaya atılmıştır. İznik Konsili'nden (325)yaklaşık 70 yıl sonra! (İsa'ya Abgar'ın elçisinin geldiğive/veya İsa ile Abgar arasında yazışma(lar) olduğu YeniAhit'in hiçbir yerinde zikredilmemiştir.) 31 Konstantin'intopladığı bu Konsil'den sonra çok güçlü bir HıristiyanlaştırmaKampanyası ve zorlaması başlatılmıştı. Anadolu'dakitüm Pagan ve Hellenistik kültür bu kampanya sırasında ya yokedilmiş ya da Hıristiyanlaştınlarak "Bizans" ın. malı yapılmıştı.Nedir ki, özellikle 5. yy'da Anadolu'da Paganist-Hermetikkültür birçok bölgede, bu me-yanda Suriye ve Urfa'dadirenmeye devam etmişti. W.H.C. Frend'in de belirttiği gibi,özellikle Fırat ve çevresinde, başta düş yorumculuğu vehoroskop okuması geleneği o kadar güçlü bir İnanç-Sistematiği idi ki, İ.S. 2. yy'da bu bölgede "Ölümsüz Pagan


Tanrılarının" güçlerine inan-mamazlık etmek "Ateizm"sayılıyordu. 32 Urfa ve çevresinde, yine Frend'in belirttiğinegöre, her evde bir horoskop takvimi vardı ve bununaracılığıyla kimin hangi gün ve nerede ölebileceği "bile" (!)hesaplanabiliyordu.Urfa, burası çok önemlidir ki, 1. yy'dan en az İ.S. 579 yılınakadar Apollo kültüne bağlı kalmıştı. Şöyle ki Bizansbelgelerine göre, 579 yılında Urfa valisi Anatolius, bir ihbarüzerine Pagan geleneklerine bağlı olduğu ve gizlice bu diniyaydığı iddasıyla idam edilmişti. 33 Anatolius, Bizanstarafından atanmış bir vali olmasına rağmen Zeus içintörenler düzenletmiş ve bunlara bizzat katılmıştı.Aytunç Altındal 45Ama Vali Anatolius'a yönetilen en ağır suçlama şuydu. O döneminMonofisit (Ermeni) tarihçisi Efesli John'un anlattığına göre ValiAnatolius, İsa'nın portrelerini yaptırmış ama bunların Apolla'yabenzetilmelerini ve onu temsil edecek şekilde sembollerlesüslenmesini istemişti. Dolayısıyla da Vali ve Edessa halkı,Kilise'nin ve Bizans'ın zulmünden kurtulmak için, İsa'ya tapar gibiyaparak kendi " Öz " dinsel inançlarına olan bağlılıklarınısürdürmüşlerdi. Portrelerde görülen kişi İsa gibi dursa dagerçekte o değildi, Apollo'ydu çünkü Edessalılar kendilerine kılıçzoruyla dayatılan Tanrı'nın Oğlu'nun dini Hıristiyanlığa ve onunTann'sı İsa'ya hiç bağlanmamışlardı. 34 Vali ve Edessalılar korkudan"Takiyeci" olmuşlardı. (Edessalı İsa portresi için bkz: Ek)Kral Abgar'ın yaşadığı dönemde gerçekten de yaşamış ve Apollomabedlerinde gizli eğitimden geçerek Şifacı olarak kabul edildiğiiçin kendisine "Apollo'nun Oğlu" denilen bir kişi vardı: <strong>Tyanalı</strong><strong>Apollonius</strong>.İsa Mesih'in ise gerçekten de yaşayıp yaşamadığı, İncil'deki osözleri söyleyip söylemediği bile belli değildir. Tersine tümbelgeler onun hiç var olmadığını ve tüm İsa Mesih öyküsünün KiliseBabalan ve Aziz Paul tarafından uydurulduğunu göstermektedir. İkiİngiliz araştırmacının yazdıkları gibi, "Son iki bin yıldır İsa'nın diniHıristiyanlık olacağına gerçekte <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'un dini sonikibin yılımıza damgasını vurabilirdi ama o unutuldu." 35Şimdi artık "Hangi İsa?" diye sorabiliriz.1. 3. Hangi İsa?


"The Lord had said : Cali him Immanuel, whichmeans God -With-Us! The Holy Spirit said:Give Him the name Jesus, because He willsave his people from their sins.""Tanrı dedi ki: O'na Immanuel adını verin,Tanrı -Bizimle demektir. Kutsal Ruh dedi ki:Ona İsa adını verin, çünkü o halkınıgünahlarından kurtaracaktır."Matthew, 20-24.'Öncelikle şu hususu açıkça belirtmek gerekiyor: İsa Mesih hiçbirzaman hiçbir yerde kendisinin "Bir ve tek mutlak Tanrı" olduğunuiddia ve beyan etmiş değildir. Böylesi bir iddia Gospeller'de yoktur.Benzer şekilde beyanları içeren Kilise-İçi veya Kilise-Dışı İsa'yaait olduğu kesinlikle belgelendirilmiş "Özgün" bir tek kaynak dayoktur. Tanrı olmak ya da diğer bir deyişle İsa'nın Tanrılaştırılması,İsa Mesih'in kendi isteği ve inançları dışında, onungıyabında, onu hiç görmemiş, tanımamış, yaşıtı da olmamış bazıkişilerce onun ölümünden(?) sonra yapılmış bir atıf veyakıştırmadır, o kadar.Tıpkı İncil'de yer alan ve İsa tarafından söylendi denilen sözlerinbüyük bir kısmının da gerçekte onun tarafından söylenmemişolduğu gibi. Tıpkı İsa'nın doğumu ve ölümü arasındaki dönemhakkında Gospeller'de onunla ilgili anlatılmış olayların büyükkısmının da gerçekte hiçAytunç Altındal 47yaşanmadığı ve İsa ile doğrudan hiçbir bağlantısının olmadığıgibi...Bu nedenle ilkin İsa'nın doğumu İncil'de nasıl işlenmiştir, onugörelim. Sonra da onun yaşamıyla ilgili, yine İncil'de yer alançarpıcı "tahrifleri" aktaralım.Yoahim ve Hanna'nın 2 kızı Meryem, Nasıra kasabasında 3 birmarangoz olan Yakub'un oğlu Yusuf'la" nişanlıydı. Ancakbirleşmelerinden önce 'gebe olduğu anlaşıldı' (Matta, 1:18).Yusuf 'salih bir adam olup onu aleme rezil etmekistemeyerek, gizlice boşanmak niyetinde idi' (Matta, 1:19).RAB müdahale ederek meleklerinden birine düşünde Yu-suf'agörünmesini buyurdu. Melek dedi ki: "Sen Davut oğlu Yusuf,Meryem'i kendine karı olarak almaktan korkma çünkü


kendisine doğmuş olan Ruhülkudüs'dendir. Ve bir oğuldoğuracaktır; ve onun adını İsa koyacaksın; çünkü kavminigünahlarından kurtaracak olan odur" (Matta, 1:20 -21). Yusufitaatkar bir adamdı, kendine söyleneni yaptı; Meryem'i karıolarak evine aldı ama bir oğul doğurana dek onunla cinselilişkiden sakındı. 'Ve çocuğun adını İsa koydu.' (Matta, 1:25)Böylelikle İsiah Peygamber'in kehaneti yerine gelmişoluyordu. (Matta: 1:23) Ve Meryem'in oğlu gelecekyüzyıllarda da böyle tanınacaktı.Ancak, kehanetin yalnızca yarısının gerçekleştiğianlaşılmaktadır, çünkü İsaiah Peygamber'in Tanrısı,bakireden doğacak çocuğa başka bir ad vaad etmişti. Bu adIm-manuel'di. Okuyalım: 'Bunun için Rab kendisi size biralamet verecek; işte kız gebe kalacak ve bir oğul doğuracak,ve onun adını Immanuel koyacak' (İsaiah, 7:14). Tanrı'nınbaşlangıçtaki tasarımını değiştirip bebeğe neden yeni bir adı,İsa'yı 5 vaat ettiği Yeni Ahit'te yazılı değildir. Garipgörülebilir ya da görülmeyebilir ancak, Meryem'den doğançocuğun adı 'Tanrı-Bizimle' (yani, Immanuel) değil, 'YHVHSelamettir' (yani, İsa) oldu.48 Yoksul TanrıSekizinci gün, Anne Meryem'le üvey baba Yusuf, Şeri-at'agöre bebeği sünnet ettirmek için Tapmağa götürdüler, İsaTapınak'ta sünnet edildi. Böylelikle Tanrı'nın BabilTalmudu'na göre ilk muhtedi olan İbrahim'le yaptığı 'ahdinişaretini' (Tekvin, 17:11) edinmiş oldu (6). Sekiz günlük bebekİsa, böylelikle adanmış da oluyordu: "Ve Rab Musa'ya söyleyipdedi: Bütün ilk doğanları İsrailoğulları arasında, insanda vehayvanda bütün rahmi açanları benim için takdis et, obenimdir" (Çıkış, 13:1). Böylelikle Meryem'in oğlu,İsrailoğulları'nın RAB'bine ait olmuştu.Meryem'in kız kardeşi ya da kız kardeşlerinin ve dolayısıylada altı ya da yedi yeğeninin olup olmadığı Yeni Ahit'de yazılıdeğildir. (Klopas'ın karısı Meryem'in -Yu-hanna 19:25-Meryem'in gerçek kardeşi olup olmadığı belirlenememiştir.)Yusuf'un daha önceki evliliğinden en az altı ya da yedi evlat


sahibi olmuş yaşlı bir adam olup olmadığı da kayıtlı değildir.Bu iki olasılık Yeni Ahit'te belirtilmez, ama İsa'nın dörterkek kardeşinin adı verilir. İsa'nın en az iki ya da üç kızkardeşi de bulunmaktaydı. İncil derleyicisi Markos'tanokuyalım: 'Meryem'in oğlu ve Yakub'un, Yosef'in, Yahuda'nınve Simun'un kardeşi, dülger, bu değil mi? Kız kardeşleriburada bizimle değiller mi?' (Markos, 6:3) Dört İncilyazarından ikincisi Mar-kos'a göre bunlar, İsa'nın gerçekerkek ve kız kardeşleriydiler. (Yuhanna, 19:25). EğerYuhanna'nın öne sürdüğü gibi İsa'nın kuzenleriyseler, ozaman Meryem yaşamının sonuna dek bakire ve Tanrı'nınbakire gelini olarak kalmış demektir.Muhtemeldir ki, Meryem'in kız ya da erkek kardeşi yoktu,ama Elisabeth adında bir kuzeni olduğu kesindir. Meryem'inözellikle gebelik döneminde onunla çok yakın olduğu bizebildirilmektedir. Elisabeth'in bakire Meryem'in gebeliğinikendi ailesinden ilk öğrenen kişi olduğu da yazılıdır.Aytunç Altındal 49Elisabeth kırk yaşlarında olmalıydı ve Zekeriya adlı birkahinle evliydi (Luka,l:5). Elisabeth 'kısır idi' (Luka, 1:7).Sara, Raşel, Rebeka ve Hanna'dan sonra Kutsal Kitap'ta adıgeçen beşinci, Yeni Ahit'teki ilk kısır kadın Elisa-beth'tir.Daha önceki bütün kısır kadınlar ve kocaları gibi Elisabeth vekocası da 'Allah indinde salih' idiler (Luka, 1:6). Bu nedenle,Zekeriya bir gün Rab'bin tapınağmday-ken Melek Cebrail onagöründü ve dedi ki: "Korkma Zekeriya; çünkü duan işitildi,karın Elisabeth sana bir oğul doğuracak, onun adını Yahyakoyacaksın. (...) Çünkü Rab'bin gözünde büyük olacak, şarap veiçki içmeyecek ve daha anasının karnından Ruhülkudüs'le doluolacak. İsrailoğulları'ndan birçoğunu onların Allah'ı Rabbedöndürecek. Babaların yüreklerini oğullara, asileri salihlerinhikmetine çevirmek ve Rabbe amade bir kavim hazırlamaküzere İlya'nın ruhu ve kudretiyle onun önünde yürüyecektir.(Luka, 1:13- 17)."İsrail'in Tanrı'sı daima Meleği Cebrail aracılığıyla konuşurdu.Tanrı her zaman önce kocalara 'korkmamalarını' söyler,


ardından onlara her birinin, ayrıcalıklı anlamı olan bir 'ad' vebir 'oğul' müjdelerdi. Buradaki tek ilginç husus, MelekCebrail'in Zekeriya'ya, düşünde değil tapınağın loş ışıklarıarasında, tütsü yaktığı sırada konuşmuş olmasıdır. YeniAhit'te anlatılanlara göre altı ay sonra Meryem'i de ziyareteden işte yine bu Melek Cebrail'di. Bu Cebrail'in bakireyeyaptığı varsayılan kayıtlara geçmiş ilk ve son ziyaretidir.İnsanlara Tanrı'nın sözünü iletmek Melek Cebrail için olağanbir olaydı. Ama Cebrail, tabii RAB'bin talimatları üzerine,önce sıkıntılı kocalara görünmeye alışkındı. Ne ki, bakireyegörünüp 'müjdeyi vermek' Melek Cebrail için alışılmadık birdurumdu. Belki Melek Cebrail bu nedenle 'müjdeyi' vermedenönce 'Bakire Meryem'e korkmamasını söylemiştir!50 Yoksul TanrıElisabeth'e dönelim! Zekeriya'ya bildirilen tarihte, oğludoğdu. Ona Zekeriya'nın akrabaları arasında bu adı taşıyankimse olmamasına karşın (Luka, 1:61) Yahya adını verdiler.Çünkü Zekeriya Abiya ruhban soyunun mensubuydu veElisabeth de, Meryem'in tersine, Harun'un so-yundandı.(Luka, 1:5). Yahya büyüdü, ruhça kuvvetlendi; ve İsrail'egörüneceği güne kadar çöllerde kaldı. (Luka, 1:80). Doğru,Markos'a göre Yahya kehanet uyarınca hiç mayalı içki içmedi.Yalnızca bitki ve yaban balı yedi. Hiç tıraş olmadı vedevetüyünden bir harmani giyip beline bir deri kuşak taktı(Markos, 1:6). Yahya atalarının geleneği nedeniyle Peygamberya da Mesih (Christ) olmaya layık değildi, ama aynı gelenekuyarınca bir Rahip-Yönetici olabilirdi... Yahya bunlarıdenemedi; onların yerine yaşamını bir başka seçeneğe adadı.Gerçekte kendisinden altı ay küçük kuzeni olan ve daha sonraTanrı'nın Oğlu diye anılan İsa'nın gelişini bildiren ilk Vaftizcioldu. Yeni bir İstiğfar ahdinin yeni işareti olarak suyla değil,Ruhülkudüs ve ateşle vaftiz edecek olan İsa'nın gerçekvaftizci olacağını bildirdi. Kilise, sonraları 24 Haziran gününüVaftizci Yahya Günü ilan etti. Vaftizci Yahya Günü arifesindetüm dünya Hıristiyanlarının kentlerden çıkıp evlerindeki kötüruhları kovalayacak şifalı sarı kantaron otunu (St. John's


wort) toplamaları istendi. (Anlamlı bir Pagan uygulamasıdırbu.)Böylelikle, Yeni Ahit'in başlarında, bizlere iki oğulsunulmuştur. Biri Yahya (İbranice biçimiyle Johanna 'JAH-VEH esirgeyicidir' anlamına gelir), diğeri de İsa, (JAH-VEHselamet'dir.) Jahveh Esirgeyicidir, Jahveh Selamet'ti-rinyolunu açmıştır. Her iki oğul da ilk doğan Yahudi bebeklerdirve dolayısıyla, Yasa'ya göre her ikisi de ebeveynlerininTanrısı'na adanmışlardır.İsa'nın annesi Meryem, imana göre ya bakiredir, ya daAytunç Altmdal 51bir parthenos, yani yine bakire, ancak tertip edilmiş birevliliğe rıza göstermeyip kendi eşini seçen kadın'dır. Butasarıma göre Bakire Meryem, kötü ya da hafifmeşrep birkadın olduğundan değil, 'kendi hakkının bilincinde bir kişi'olduğu için "evlenmeden" anne olmuştur 7 . İsa'nın Pla-ton'cuCelsus'un İ.S. 170'te ileri sürdüğü gibi 8 , büyüsünü Mısır'daöğrenmiş küstah bir şarlatan olup olmadığı konumuz itibariylebu incelemede üzerinde durulmayacak hususlardır. Çünkü; enkestirme deyişle 'Bakire Annelik' yakıştırmasıHıristiyanlıktan çok önce, tüm Hindistan, Mezopotamya veOrtadoğu'da bilinen bir olguydu. Örneğin; Buda, Sokrates,Eflatun ve Büyük İskender de halk söylencesine göre 'BakireAnne'den doğmuşlardı!Benzer şekilde, tarihsel İsa denilen de fazla önemli değildir.Tarihsel İsa ilahiyatçı ve tarihçiler için bir çeşit Araştırma-Alanı iken, mitolojik İsa, kendine inananlar için nihaigerçeklik olarak kalmıştır. Nesnel bir inceleme için,tanımlarımıza perspektif kazandırabilecek tek İsa portresi,Yeni Ahit'teki Mesih'tir. Bu portrenin tarihi gerçekliğininolup olmaması bizi ilgilendirmemektedir. Çünkü Hıristiyandünyası sadece ve sadece Yeni Ahit'te okuduğu Mesih'ebağlılık duymaktadır. Tarihsel Mesih'e değil.Geleceğin Mesih ve Tanrı'sının yeryüzündeki yaşamı işteböyle başladı. Ve diğer iki İncil yazarının, İncil'lerinde bubüyüleyici bakire doğumu 9 olayına neden değinme gereksinimi


duymadıkları da daima bir sır olarak'kaldı!Matta, kendi İncil'inde, İsa'nın soy kütüğünü İbrahimPeygamber'le başlatıp 'Mesih denilen' İsa'yla bitirir (Matta,1:16). Matta İbrahim'den İsa'ya kırk iki kuşak saymaktadır.Onun soyağacında üvey baba Yusuf 'Meryem'in kocası' olarakverilip İsa babasının soy hattıyla değil, anası-52 Yoksul Tanrının adıyla kaydedilmiştir. Bu, geleneksel ibrani soyağacıkurgusunu bozduğu için alışılmadık bir işlemdir. Her ikiebeveynin, Meryem ve Yusuf un Matta yorumunda birerkuşak işgal etmeleri de alışılagelmiş bir uygulama değildir.Matta bu kırk iki kuşağı, her biri on dörder kuşak içeren üçbaşlık halinde toplamıştır. Matta, Meryem ve Yu-suf'u dahiletmekle on dördüncü kuşağı İsa'ya yakıştırmıştı. Öte yandanLuka İsa'nın soyağacını Adem'e ve ondan da tabii Tanrı'yailetmişti. Luka İncil'in de Tanrı'dan İsa'ya yetmiş yedi kuşaksayılmıştı (gerçekte bu birkaç bin yıldan fazlatutmamaktadır).Matta İbrahim Peygamber'den Davut Peygamber'e on dörtkuşak saymıştı. Ve Luka, Tanrı'dan İsa'ya yetmiş yedi kuşaksaymaktaydı. Cemaatin başındaki yöneticilere iletilen mesaj,Davut Peygamber'in adının sayısal değerinin İsa'yı ondördüncü kuşağa yerleştirmekle, bilgilere ve söz sahibi diğercemaat yöneticilerine sıradan bir bilginin ötesinde malzemesağlamaktaydılar. Yetmiş yedi, yedi artı yediye bölündüğünde,on dörde eşitlenir ve kırk iki kuşak üç kez on dört başlıkaltında (3X14) toplandığında Davut Peygamber'in adınınsayısal değerine gönderme yapmaktadır, böylelikle Mesihdenen İsa'yı gizlice onun soyuna bağlar. Bu soyağacı aktarımı,geleceğin tanrısını aynı zamanda Yahudi Peygamberiİsaiah'nin kehanetine de bağlamaktaydı. Her iki İncilyazarının attığı ilk adımlar, bu kehanetin gerçekleştirilmesibağlamında zorunluydu. Üvey Baba Yusuf un Luka yorumundabağımsız bir kuşak sayılmayıp dışlanması da kayda değer.Matta, yorumunda bu kuşak boşluğunu, inanca göre İsaüzerinde hiçbir 'emeği' olmayan Yusuf u ayrı bir kuşak olarak


saptarken, elinde yeterli sayıda kuşak bulunan Luka'nın onahiç gereksinimi olmamıştı.Sayısal değerlere ilişkin konular, sonraki yüzyıllardaAytunç Altmdal 53Gnostik tarikatlar, gizli ya da Rafızi denen dernekler,Okultistler ve Ezoteristlerce Operasyonel ve Spekülatifolarak kullanılagelecektir. Bu değerler karmaşık cin kovmadualarının çeşitli biçimlerini ifadelendirmenin yanı sıra,simgeciliğin tılsım gizemlerine ve karmaşıklığına içkin birsayısal nitelik kazandırmada da temel kabul edilebilecekti. Şuünlü 'kutsal' on dört sayısı için bu kadar yeter sanırım.İsa Mesih'in çocukluğuna dair ayrıntılı bilgi yoktur. Ancakilginç bir olay aktarılmıştır (Luka, 2:41-51):İsa on iki yaşındayken, her yıl ailesiyle birlikte Yeruşa-lim'de(Kudüs) kutlanan Fısıh bayramından eve dönüşte kaybolmuştu.Yusuf'la Meryem onu her yerde aramışlar amabulamamışlardı. Üç gün sonra Tapınağın avlusunda, yaşlılarlakonuşurken gördüler onu. Luka bu yaşlı Yahudi öğretmenlerin(Hahamlar) on iki yaşındaki çocuk İsa'nın sorduğu sorulardanve verdiği yanıtlardan çok etkilendiğini belirtmektedir. Buöğretmenlerin gerçekten etkilendikleri mi, yoksa tedirgin mioldukları, İsa ile annesi Meryem arasındaki şu konuşmadanizlenebilir. Luka şöyle yazıyor: 'Onu gördükleri zaman,şaştılar ve anası ona dedi; Ey oğul, neden bizi böyle ettin?İşte baban ve ben yüreğimiz çok sıkılarak seni aradık. Onlaradedi; Neden beni aradınız? Bilmiyor muydunuz ki, benim içinBabamın evinde bulunmak gerekti? Onlar ise kendilerinesöylediği sözü anlamadılar.' (Luka, 2:48 -50)Eğer, İsa bu öğretmenlerle annesiyle konuştuğu tarzdakonuştuysa, bu anlatım tarzı orada hazır bulunanlarıetkilemekten çok tedirgin etmiştir. Çünkü Tanrı'nın tekilolarak 'babam' biçiminde nitelendirilmesi Museviler arasındaalışümf hk bir uygulama idi; baba figürü olarak tanrıgeleneksel olarak 'Babam' biçiminde değil, 'Babamız' olaraktanımlanırdı. Yine geleneksel olarak Tapınak RAB'bin54 Yoksul Tanrıikamet ettiği yerdi. RAB. 'Babamın evinde' oturmuyordu.


Eğer bu olay Luka'nın uydurduğu bir ekleme değilse, o zamantaşıdığı anlam, önemlidir. Böylesi bir niteleme daha on ikiyaşındayken; 'Hepimizin babası bir değil mi, bizi bir Allahyaratmadı mı?' (Mal, 2:10) diyen gelenekten açıkça kopmuşbir İsa'ya işaret etmektedir. Daha sonraları bilindiği gibi,İsa otuz yaşlarına geldiğinde de, Yahudilerin 'Tanrımız'nitelemesi geleneğini yadsıyarak Tanrı'yı 'Tanrım' olarakadlandıracaktır. Kimi durumlarda bazı PeygamberlerinHabakuk'da yapıldığı üzere (3:18-19) Tanrıyı 'Kurtarıcım' yada 'Yehova, Rab, benim kuvvetim-dir' nitelemelerine cevazolsa da, 'Tanrı'mızın' 'Tanrım' biçiminde tekilleştirilmesi,Tanrı'nın İnsan Benliği'nde özelleştirilmesi sayılmaktaydı vekesin olarak yasaklanmıştı. Çünkü Musevi PeygamberiMika'nın da belirttiği gibi, 'Çünkü bütün kavimler, her birikendi ilahının ismiyle yürüyor; biz de daima ve ebediyenAllahımız RABBİN ismiyle yürürüz' (Mika, 4:5) denmişti.Tanrılar ve Ruhlar arasında yaşayan ve bazen onlartarafından yardıma çağrılan Paganın tersine, Yargıç Tanrıİsrail'in RAB, Musevilerin arasında yaşayan İlahi Güçtü.("Çünkü ben Allah'ım ve insan değilim; senin ortanda olanKuddüsüm") (Hoşea, 11:9) Yaşayan Yargıç-Tanrı RAB'bi bütünMusevilerin arasındaydı, hiçbir Musevinin özel mülkiyetindeya da evinde değildi.Tanrı, Yeni Ahit boyunca, Eski Ahit'in tersine yalnızca birkez konuşur. Bu da İsa'nın kuzeni Yahya tarafından vaftizedilişi sırasında gerçekleşir. İncil yazarı Yuhan-na'nınsöylediği gibi Vaftizci Yahya'nın mı onu herkes gibi vaftizolmaya çağırdığı, yoksa Matta, Luka ve Mar-kos'ta gösterdiğiüzere İsa'nın mı kendini Yahya tarafından vaftiz edilmeyedavet ettiği açık değildir. Matta, İsa'nın vaftizini şöylebetimler: "Ve İsa vaftiz olup hemenAytunç Altındal 55sudan çıktı; ve işte gökler açıldı, ve Allah'ın ruhunun güvercingibi inip üzerine geldiğini gördü; ve işte göklerden bir sesdedi: Sevgili Oğlum budur, ondan razıyım" (Matta, 3:16- 17).Tanrı bundan sonra İsa dahil hiç kimseyle konuşmadı ve İsa


ve Havarileri ibadet etmek üzere dağa çıktıklarında birbuluttan gelen 'ses'in aynı mesajı tekrar etmesi dışında hiçemir ya da talimat vermedi. İsa bu nedenle, "Allah Ruhtur veona tapmanlann ruhta ve hakikatte tapınmaları gerekir,"demiştir ( Yuhanna 4:24).Anlaşıldığı kadarıyla İsa gelip sıradan bir Musevi gibi vaftizolmuştur. Yahya, "Ben onu bilmezdim," der (Yuhanna, 1:31). Veİsa vaftiz edildiği sahilden, sonradan Yahya'nın doğrulayacağıüzere mecazi anlamda tüm insanlar ve özelde tüm Musevileriçin kullanılan bir unvan olan Tanrının Oğlu sıfatını alarakayrılmıştır (Yuhanna, 1:34). Tekvin'de şöyle denilir: 'Ve vakioldu ki, toprağın yüzü üzerinde adamlar çoğalmaya başladı veonların kızları doğduğu zaman Allah'ın oğulları insanınkızlarının güzel olduklarını gördüler ve seçtiklerindenkendilerine kanlar aldılar" (Tekvin, 6:1-3). Dolayısıyla birMusevi olarak İsa da bir Tanrı Oğlu'ydu ama bu onu Mesihyapmaya yetmiyordu. Bu nedenledir ki, sonradan başıkesilmek üzere, Herod tarafından kapatıldığı hapishanedenYahya kendini beklenen Mesih olarak görüp görmediğinianlamak için ona haberciler gönderecektir. İsa bu hayatisoruyu son derece belirsizce yanıtlar.' Gerçekte İsa* Musevicemaatini yöneten ve yönlendiren söz sahibi kişilertarafından çağrılmış ve onaylanmış değildi, (hatta) onlartarafından bilgi düzeyinde yetersiz bulunmuştu!İsa'nın nasıl doğduğu ya da Tanrı'nm beklenen Mesih'i olaraknasıl onaylandığının üzerinde çok fazla durmak gerekmez.Kuşkusuz Nasıralı İsa, Musevilerin beklediği bir ve tek Mesihdeğildi. Çünkü Mesih ideali İsa'dan on-56 Yoksul Tanrılarca yıl önce Essene Kümran tarikatının biçimlendirdiğiesrarengiz bir Hak Belleticisi'ne daha fazla uymaktadır 10 .Adettir, Avrupa'da her yeni yılın son haftasında İsa veHıristiyanlık'la ilgili yoğun yayın yapılır. Gazeteler, dergiler,radyo ve televizyonlar İsa'yı çeşitli enlem ve boylamlarda elealır, incelerler. Yüzyıllardır süren tartışmalar, her Aralıkayında yeniden alevlenir. İsa, kilise, İncil, azizler vb. bazen


ilimsel ama çokça sansasyonel yazılarla izleyicilere,dinleyicilere ve okurlara sunulurlar.İsa'yla ilgili iddialar yüzyıllardır değil inanın 2000 yıldırsürmektedir. Belki bin değişik görüş Hıristiyanlık alemindetartışılmıştır. Bu iddialar bolluğunda bazıları bilimselgerçekliğe sahipken, çoğu 'Mitos' düzeyinde kalmıştır. İlkbakışta 'Kaç İsa var veya Hangi İsa?' soruları okurlarışaşırtabilir. Ancak bu Batı İlahiyat Fakültelerinde kabulgörmüş, ders ve tez konusu olmuş bir yaklaşımdır. Resmiideolojik araştırmalar işte bu sorulardan hareketle yolaçıkarlar.Batı ilahiyatına göre başlıca dört İsa tipolojisi vardır.1) İncil yazarlarına göre İsa: Buna Synoptik İsa denir. İncilyazdığı var sayılan binden fazla şahıs vardır. Günümüzde deçeşitli Hıristiyan cemaatleri, değişik İncil'lere dolayısıyladeğişik İsa imajlarına tapmaktadırlar. Synoptik İsa, işte buçeşitlilikte esas olanı vurgular. Yeni Ahit denilen kitapta dörtİncil yazıcısı (Evangelist denilir bunlara) tarafından portresiçizilmiş olan İsa, tüm Hıristiyanlar için kabul edilmesi istenenİsa'dır.2) Mitolojiye göre İsa: Buna Mitolojik İsa denir. İlahiyattaSynoptik İsa'nın büründüğü mitoloji haline getirilmiş İsa'yıtemsil eder. Geçmiş uygarlıklardaAytunç Alhndal 57-özellikle de Mısır ve Hellen uygarlıklarında- bulunanefsanelerin İsa'ya atfedilmesiyle şekillenmiştir.3) Tarih bilimine göre İsa: Buna Historical İsa denir. Tarih,sosyoloji ve ilahiyatın ortak öznesi işte bu İsa'dır. Üniversiteve fakültelerde daima tarihsel verilerle kanıtlanmaya çalışılanİsa budur. Tarihsel İsa, günümüzde en çok tartışılan, kabulya da reddedilen İsa'dır.4) İnananların İsa'sı: Bu göreceli olarak yeni sayılan bir İsatiplemesidir. 19. yy 7 m sonunda 20. yy'm başında özellikleKatolik ve Protestan Alman ilahiyatçıları tarafındangeliştirilmiş bir tiptir. Buna göre İsa'nın ne ve kim olduğunakarar vermesi gerekenler, ne kilisedir, ne bilim adamlarıdır,


ne de İncil'lerdir. İsa'nın ne ve kim olduğuna sadeceinananlar karar verebilirler. Ona inananlar nasıl inanıyorlarsa,İsa öyledir.İsa'nın gerçekten yaşayıp yaşamadığı konusu ise en çoktartışılan hususlardan birisidir. Bazı ilahiyatçılar vearaştırmacılar özellikle Musevi kökenli tarihçilerinbulgularından ve eldeki belgelerden yola çıkarak İncil'lerdeanlatılan İsa'nın hiç yaşamadığını, bu İsa tipinin, söz konusuİsa'dan yaklaşık olarak 200 yıl kadar önce yaşamış ve adıSİRAÇ olan bir Yahudi'nin oğlu İsa (Jesus) olduğunu önesürmektedir. Benzer şekilde, günümüzden 2000 yıl önceFilistin denilen bölgedeki Nazareth (İsa'nın doğup büyüdüğükasaba) diye bir yerleşim biriminin de var olmadığını önesürerler.Bu tartışmalarda öne sürülen bir diğer iddia da, İsa'nınçarmıha gerilerek öldürülüp öldürülmediğidir. İsa'nın neredeve nasıl öldürüldüğü çok tartışmalıdır. İsa gerçekten deçarmıha gerilmiş midir? Bu soruya birçok ilahiyatçı58 Yoksul Tanrıolumlu yanıt verirken, özellikle genç araştırmacılar, dinlerineolan bağlılıklarıyla orantılı olarak evet ya da hayırdemektedirler. Bir iddiaya göre de, evet İsa çarmıha gerilmişama ölmeden kurtarılmış ve daha sonra Keşmir'e giderekorada yaşamıştır.Bir diğer ilginç iddia da İsa'nın evli olup olmadığıdır. Bu dayaygın bir iddiadır. Daha çok siyasal sonuçları olan birtartışmanın ürünüdür bu. İncil'lerde İsa'nın, dört erkek, enaz iki kız kardeşinin bulunduğu anlatılmaktadır. Ama bukonuda esas kabul edilen dört İncil'de de bu olay değişikanlatımlarla verilmiştir. Buna göre İsa'nın öz -anne birkardeşlerideğil, yeğen ve kuzenleri vardır. İsa'nın MecdelliMeryem'le (Maria Magdelena) evlendiği ve çocuk sahibiolduğu iddiası da çok önemli bir iddiadır. Buna göre İsaİncil'lerde de anlatılan bir düğünle evlenmiştir. Daha sonrakrallık iddiasıyla ortaya çıkmış ve bir ayaklanma başlatmıştır.Bu ayaklanmada yakalanarak idam edilmiştir. Ama karısı ve


çocuğu Fransa'ya kaçırılmışlar ve orada Hıristiyanlığın ilkkrallığı olan Merovenj Hanedan'mı kurmuşlardır.Merovenjlerin daha sonra ortaya çıkan Karolenj hanedanıtarafından yıkılmasıyla birlikte İsa'nın soyundan gelenlergizli bir örgüt kurarak, günümüze kadar varlıklarınısürdürmüşlerdir. Bu ilginç ve biraz da polisiye kokan konuyaileride değineceğim. Çünkü bu siyasi gizli örgütün (Adı: Pieurede Sion) ucu Türkiye'ye de dokunmaktadır."1994'te ABD'de şaşırtıcı bir bilimsel bir araştırmayayınlandı. Bu kitabın adı 'Five Gospels' yani 'Beş İncil'di.Yazarları da İsa Semineri'nin üyeleri ve editör olarak daProf. Robert VV.Funk ile Prof. Roy W. Hoover olarakbelirtilmişti. Kitap büyük boy ve 552 sayfaydı. 12Şimdi de kısaca İsa Semineri sözcüğü üzerinde biraz duralım.İsa Semineri kavramı son 25 yılın HıristiyanlıkAytunç Altındal 59içinde öne çıkardığı bir akımın adıdır. Dünyaca ünlüilahiyatçılar, Vatikan'ın baskısından bıkarak, gizlice ilk İsaAkademilerini kurmuşlardır. Bu bilim adamlarından bazıları,adlarının duyulması üzerine bağlı bulundukları üniversite vefakültelerden atılarak işsiz bırakılmışlardır. Amerika'danbaşka Almanya, Fransa ve İsviçre'de de İsa Seminerlerivardır. Amerika' daki Akademi şimdi MinnesotaÜniversitesi'nin bünyesindedir. Yaklaşık 200 bilim adamıbirlikte çalışarak İncil'i tartışmaktadırlar. Zaman zaman busayı, arada bir katılanlarla daha da yükselmektedir.İsa Seminerleri'nin tartışma konusu, adı üzerinde, İSA'dır.İncil'de yer alan sözlerin ne kadarı İsa'ya aittir? İsa busözleri söylemiş midir? Yoksa bunlar sonradan uydurularakkilise tarafından İncil'lere sokuşturulmuş mudur? İşte, İsaSeminerleri'nin konusu budur. İlahiyat çevrelerinde, buseminerlere katılan bilim adamlarından 'İncilDedektifleri'diye söz edilir.Şimdi kaldığımız yerden sürdürelim.Synoptik İndilerde İsa'nın dört erkek ve en az iki kız kardeşiolduğu yazılıdır. Ancak bunlar gerçek kardeşleri mi, değil mi


elli değildir.İncil Dedektiflerinin 5. Gospel olarak kodeksledikleri ve yenibir çevirisini sundukları Thomas İncil'i,, işte bu kardeşlerdenbirisine aittir. İsa'nın kardeşi Thomas tarafından yazıldığınainanılan bu kitabın ne Synoptik'le ne de John'la bir bağlantısıvardır.Türkiye'nin Didim semtinde yaşadığı için Didymus diyetanınan ve Judas Thomas adıyla İsa'nın erkek kardeşi sayılanbu şahsın, gerçekte İsa'nın ikiz kardeşi olduğu da çokyazılmıştır. Ancak bu yeni kitapta sadece kardeşlik takısı öneçıkarılmıştır. 'İkiz' olmak keyfiyetine değinilme -miştir.60 Yoksul TanrıThomas İncil'i ilk kez 1948'de çok dar çerçevede bazıilahiyatçılar ve tarihçiler tarafından incelenmiştir. Halen eldebiri Mısır'daki Kopti Hıristiyanlığı'na yön veren ve İ.S 350yılında yazılmış bir nüshasıyla, İ.S 200 yılında Grekçeyazılmış bir nüshası bulunmaktadır. İsa semineri üyeleri iştebu nüshayı okuyarak bazı sonuçlara varmışlardır.Thomas İncili'nde İsa'ya ait olduğu öne sürülen 114 deyiş yeralmaktadır. Bunlar Thomas tarafından, diğer dört İncil'denbağımsız olarak kaleme alınmışlardır. İsa, bu İncil'dekisözleriyle tamamen bambaşka bir karakter-olarak ortayaçıkmaktadır.İsa Semineri üyelerinin yıllar süren incelemelerden sonravardıkları bazı sonuçlan aktararak bitiriyorum. Thomas İncil'ive geleneği, bu incelemelerden çok önce vardı. Örneğin KıbrısKilisesi, Mısır Koptik Kilisesi, Nas-turi Kilisesi ve kısmen deUkrayna Kilisesi, Aziz Thomas'ı çok yüceltmişlerdi. Bukiliseler, eldeki Thomas İncili'ni okuyarak değil, kendigeleneklerine bağlı kalarak bu inanç sistemine sadakatgöstermişler ve yerleşik Katolik, Ortodoks ve ProtestanHıristiyanlarla ters düşmeyi, bilmeden göze almışlardır.İsa Semineri üyelerinin vardıkları sonuçları şöyleözetleyebiliriz.1) İsa Semineri üyelerine göre İncil'de yani Yeni Ahit diyebildiğimiz kitapta İsa'ya atfen anlatılmış olan yaklaşık 1500


sözden en iyimser bakış açısıyla sadece yüzde 20'si İsatarafmdan söylenmiştir. Gerisi, ilk Hıristiyanlar tarafmdanuydurulmuşlardır.2) İsa, Mesih olduğunu öne sürmemiştir. Mesih kelimesi,Christ kelimesinin Türkçesidir. 'Christ' aynı zamandaHıristiyan kelimesinin de köküdür. Dolayısıyla SeminerÜyelerine göre İsa, Mesih (Christ) ol-Aytunç Altındal 61duğunu söylememiş olmasına rağmen, kilise babalarıtarafından Mesih ilan edilmiştir. Christ kavramı İsa'nınyaşadığı dönemde bir 'makamın' adıydı o kadar.3) İsa, kilise kurmamış ve her insanın Tanrı imanının göğüskafesinde olduğunu söylemiştir. Kilise kurmayı düşünmemiş vesöylememiş olan İsa, bugün kiliseye bağlı kılınmıştır 13 .İsa'nın on iki Havarisi vardı. Havari=Apostle sözcüğü mesajileten, "tebliğ" yayan kişi anlamında kullanılmıştır. Bu kişilerinİsa'yı tanıdıkları, gördükleri, onunla konuştukları ve ondaneğitim aldıkları kabul edilir. Bu on iki kişi şunlardır: Simondahasonra adı İsa tarafından değiştirilerek Peter=Kayayapıldı. Onun kardeşi Andrew; Zebe-de'nin oğulları James veJohn (Yohannah); Philip; Batho-lomew -ki, buna da Nathanseldeniliyordu-; Mathew- bu da Levi adıyla tanınıyordu-;Thomas; James -Alpha-eus'un oğlu diye biliniyordu-; Judas, -James'in oğlu; Simon Zealot (Mümin) ve Judas İscariot'du(Mat, 10:2-4; Mark, 3:16-19; Luka, 6:14-16; Act, 1:13). BunlarGalile kentinde yaşayan kişilerdi ve Peter, James ve John,İsa'ya en yakın olanlardı. Sonuncusu Judas İscoriot iseİsa'ya ihanet eden muhbir-havariydi. Sonra intihar etti.Onun yerine Matthias Havari yapıldı. (Act,l:26) Paul,Barnabas ve birkaç kişi daha, geleneksel olarak Havaristatüsünde kabul edilmişlerdir. (Act, 14:14; Rom, 16:7 ; Gal,1:19). Bunların arasında bir de "Havarilere Havarilik" yapanMaria Magde-lena vardır ki İsa'nın mezarının boş olduğunudiğerlerine haber veren kişi odur.Garip ama gerçektir ki, İsa'ya iman eden bu ilk kadroda, onudoğuran annesi Bakire Meryem yoktur! Daha62 Yoksul Tanrı


önemlisi İsa Mesih, kendisini doğuran annesi Bakire Meryem'i-yani Tanrının Oğlunu dünyaya getiren kadını -İncil'deanlatıldığına göre 'Reddetmiştir' (Mark, 3:20-21 ve 31-35;Mat,12:46-50). İsa, sadece annesi Meryem'i değil, kardeşlerioldukları varsayılan kişileri de reddetmiştir, kendisinin"Onlardan" olmadığını açıkça söylemiştir. Öte yandan, kardeşleride "biz onu hiç tanımıyoruz ve ona inanmıyoruz" demişlerdi.(John, 7: 5). Daha önce de belirttiğim gibi, Vaftizci Yahya da,O'nu "daha önce hiç tanımazdım" demişti. Garip amagerçektir ki, annesi de kardeşleri de İsa'nın imanınainanmamışlardır; O'nu hiçbir şekilde izlemeden kendigeleneksel Yahudi inançlarına bağlı kalmışlardır 14 . Ek olarak,kısaca, Stephen'dan da söz etmek gerekiyor. Bu kişi deİsa'nın yanında bulunmuştu ama Havari sayılmamıştı. OysaStephen, Kudüs'te kurulan ilk kilisenin (yedi) yöneticisindenbiri, hatta o kilisenin en üst ikinci yöneticisi -birincisi İsa'nınkardeşi denilen James'tir— konumundaydı ve yaptığıkonuşmalarla Yahudileri öfkelendirmiş ve tıpkı İsa gibi,Yahudi Şeriatı'na karşı çıktığı gerekçesiyle öldürülmüştü. Şufarkla ki; Yahudiler, Step-hen'i kendi cezalandırma usulünegöre, yani taşlayarak (recm) öldürmüşlerdir. Stephen ilkHıristiyan "Şehidi" kabul edilir (Act, 6:5-12). Aziz Paul iseStephen'in taşlanmasını örgütleyen kişiydi! İsa'yı "TanrınınOğlu" ve "Bakire'den Doğma" olarak kabul etmeyen ilk büyüktopluluk "Ebionitler" olmuştu. Bunlar Paul'u "Sahtekarlıkla"suçlamışlar - Yahudi Şeriatını değiştirdiği için - ve tüm Gospelleride reddetmişlerdir. Aynı şekilde "Bakire Doğu-mu"da,İsa'nın "İlahi" varlığını da açıkça reddetmişlerdir 15 .Ebionitler, evliliğe ve kadınlarla ilişkiye kapalıydılar, şarapiçmezler ve başlarına yağ sürdürmezlerdi. Ebionitler, GnostikEssene geleneğinin sürdürücüleri olan Yahu-Aytunç Altındal 63dilerdi 16 . İsa'yı yargılayan Yahudi Kralı Herod Antipas daEbionit Kavmindendi. Bunlar Hellen Uygarlığı'na karşıtarafsızdılar.İsa'nın "İlahi" (Tanrı olmak) iddialarına karşı çıkmış olan


kişiler, onun sağlığında onunla birlikte aynı yerlerde, aynızaman diliminde yaşamış olan, ona en yakın bulunmuş insanlarve topluluklardı. Hatta bugünkü Vatikan'ın ve Katolisizminkurucusu kabul edilen, Aziz Peter bile İsa'ya son anda ihanetederek, "Onu tanımadığını" söylemişti! Oysa İsa'ya "TanrınınOğlu" olduğunu ilk söyleyen de oydu! Fakat Romalı askerlerİsa'yı götürürlerken, onu tanımadığını söyleyenPeter=Simon=Kaya, sonra bu sözlerini geri almıştı! İncil'de ikirisale onun adını taşır, ama onun tarafından yazıldıklarıkuşkuludur, çünkü en iyimser tahminle bu risalelerin İ.S. 95-100 yılları arasında yazılmış olabilecekleri belgelenmiştir. Oyıllarda hem İsa hem de Peter, en az 40-60 yıldır ölüydüler!Kaldı ki, yine garip bir raslantı olsa gerek, hem Peter hem dePaul, yazılarında - ya da İncil'e alman yazılarında vesöylevlerinde -İsa'nın "Bakire Doğumu"ndan hiç sözetmemişlerdi! Böylesine inanılmaz bir "Mucizeden" niçin birtek kelime dahi olsa söz etmeleri. Tanrının Oğlu İsa'yahaksızlık değilde nedir? Yine ilginçtir ki, Gospeller'debinlerce kişi ona iman etmişti diye yazılıyken, "Apostollar'ınİşleri" (Acts) adlı bölümde, Peter'in sayıları sadece 120kadar olan kişiye vaaz verdiği yazılıdır (Acts, 1:15). Oysa birBakire'den "Tanrının Oğlu" nun doğması mucizesi o çağlardada, bugün de tüm insanlığı sarsacak bir olgudur, ama nehikmetse böylesine olağanüstü ve "Doğa Dışı" bir olay neRoma İmparatorluğu'nun kayıtlarında, ne Yahudikaynaklarında ne de diğer herhangi bir "Belge"de yazılmıştır!Diğer bir deyişle, Bakire'den çocuk doğduğu ve bunun da İsaMesih olduğu "Bir Tek" resmi veya gayri resmi belgede64 Yoksul Tanrıyoktur - iki Gospel'de anlatılanlar dışında! O çağın tümtarihçilerinin ve Roma Devleti'nin tüm arşivcilerinin buinanılmaz ve Doğaüstü olayı atlamış olmaları nasıl açıklanabilirki? Kaldı ki 1. yy'in sonunda yazıldığı bilinen ünlü JosephusTarihi'nde "İsa Mesih" diye birinden söz edilmemiştir.Yahudilik tarihini tüm ayrıntılarıyla yazmış olan Josephus'unYahudiliği böylesine etkilemiş olan bir kişiyi hiç duymamış,


ilmemiş olması olanaksızdır, ama onun yazdığı tarihkitabında Bakire Doğum da, İsa'nın Tanrının Oğlu olduğuiddiası da "Tek" sözcükle dahi yer almamıştır -tıpkı, çarmıhagerilerek öldürüldüğü gibi! Benzer şekilde, İ.S. 40 yıllarındayaşayan diğer bir ünlü Yahudi - İskenderiyeli - tarihçi Philoda neredeyse kendi gözlerinin önünde yaşanmış olan bu"Mucizeler"den habersizdir. O da ne Bakire Doğum'dan ne deTanrının Oğlu olduğu söylenen İsa Mesih'ten haberdardır 17 .Bakire Doğumla dünyaya gelmiş/gönderilmiş bir Tan-rı'dan ilkkez Devlet-kefaletiyle söz edilmesi, o Tann-Oğ-lu'nunÇarmıh'a gerilerek vahşice öldürülüşünden yaklaşık 300 yılsonra olmuştur. İstanbul'un kurucusu Büyük Konstantin'in,tebası Hıristiyanlar arasındaki bitmeyen tartışmalara bir sonvermek amacıyla İ.S. 325 yılında İznik'te topladığı Konsil'de,İsa'ya atfen "Yeni" bir din kurulmuştur. İsa resmen DevletZoruyla Tanrının Oğlu ve Kutsal Üçlü'deki ikinci güçteki (Lord)Tanrı yapılmıştır." Kimin adına? İlginçtir ki, Peter ve Paul adına.Ne var ki, Peter "bile" İsa'yı sadece bir"Peygamber=Prophet" olarak tanımlamış ve yazmıştı. Peter'in,İsa'yı anlattığı risalede İsa'nın, Musa tarafından geleceğimuştulanmış, bir "Peygamber" olduğu vurgulanmıştı. Aynenşöyle yazmıştı Peter: "Tanrı, sizlere aranızdan benim gibi birPeygamber çıkartacaktır, onun sözünü dinleyin" (Acts:3:22)Peter'e göre Musa'nın sözünü ettiği kendisi gibi "Peygamber"olan kişi, İsaAytunç Altındal 65idi 18 . Musa ve ona dayanarak Peter, "Tanrı sizlere aranızdan Oğluolan Tann'yı çıkartacak," diye söylememişlerdi. İznik Konsili'nekatılan Kilise Babaları siyasi egemenlik sağlayabilmek içinPeter'in bu sözlerini alıp İncil'e koydular. Ama aynı zamandada Bakire'den Doğma İsa'yı da Tan-rı'nm Oğlu olarak Tanrıkabul ve ilan ettiler. Artık bunu kabullenmeyenleri bekleyentek akıbet vardı: "Yakılmak""Devlet Tanrısı" yaratmak düşüncesi Antik Mısır'dabaşlamıştı. Mısır'da ölen Firavunlar genelde, Tanrı ilanediliyordu. Yaşarken "Tanrı" yapılanlar da vardı, örneğin II.Ramses gibi. Benzer şekilde Helenler de kendi "Site-


Devletleri "nde Tanrı'lar yaratmışlardı. Zeus, Apollo, Afroditvd. site-devletlerinin Tanrı ve Tanrıçalarıydılar. Ayrıcaçeşitli böcekler -örneğin Mısır'da skarabe - ve hayvanlar-örneğin kartal, keçi, güvercin vd. -de "ilah" (Deity) statü-sündeydiler. İnsanlar, gerekli gördükleri zaman Panteist,(Kamu-Tanrıcılık); Polyteist (Çok Tanrıcılık); Henoteist (diğerTanrıları reddetmeden bir ama Tekil olmayan Tanrıyabağlılık); Kathenoteist (belirli bir Tann'yı belirli bir sürekabulleniş) gibi "Syncretist" (eş yapımlı-eklemleme-li) birİnanç-Sistematiği'ne bağlıydılar 19 . Site-Devleti Tanrısı/ İlahıolmak fikri, Hıristiyanlığı yayabilmek için Kilise Babalarıtarafından benimsenmişti. Bu plana göre Hel-lenler'in"Tanrıları" (site-devletindeki) alınarak bunların her biri içinbir "Aziz" tahsis edilmişti. Bu kişi bazen tamamen sanal daolabiliyordu. Sanal ya da gerçek bir kişi, Aziz ilan edilerek okentin-sitenin "Patron Saint" i yapıldı. O kenti koruyan/kollayıcı "Koruyucu Aziz veya Azize" yaratmak fikriHıristiyanlıktaki diğer pek çok tören ve uygulama gibiPaganizm'den alınmaydı. Günümüzde Hıristiyan kentlerininkoruyucu-Aziz'leri vardır, örneğin Aziz66 Yoksul TanrıAndrew Moskova'nın, onun kardeşi Aziz Peter Roma'nm"Patron Sainf'i statüsündedirler.Ancak Hıristiyanlığın kurucu babaları bununla dayetinmemişlerdir. Antik Mısır'da ve Anadolu'da başta daSümer, Elam, Âkad ve Hititler'de - mesleklerin de "Tanrıları"vardı. Örneğin "Yılan" tıbbın, hekimlerin "Tanrısı/İlahı" idi.Hıristiyanlığın kurucu babaları bu köklü geleneği dekendilerine mal etmekte gecikmediler: Her mesleğe bir Aziztahsis ederek her biri için özel bir "Gün" ayırdılar. Örneğinİsa'nın üvey babası (ya da erzast=yedek babası) sayılanJosef, "marangozculuğun" koruyucu azizi yapıldı. Her 1 Mayısİşçi Bayramı Kiliselerde Aziz Josef in "Dua" günü olarakkutlanır. Mısır'da, "Devlet-Tanrısı" bizzat egemen Hanedantarafından yaratılırdı. 20 Hanedan hangi "cult"e bağlıysa oHanedan'm üyeleri de aile içindeki hiyerarşiye göre o


'cult'un rahipleri, rahibeleri ya da mabed görevlileriolurlardı. Ama aslolan Firavun'un yönlendirdiği ayinlerve/veya uygulamalardı.Hıristiyanlığın içinden çıktığı Yahudilik, işte, Mısır'daki buuygulamalardan çok etkilenmiş bir din olmaktan ziyade bir"Varoluş tarzı" (mode of existence) olarak "Tek Tanrıcılığa"geçmişti. İlginçtir ki, hem millet adı olarak "îs-rael" adı, hemde 'Musa' adı İbranice değildir. Bu Tek-Tan-rıh dinin"Cemaatinin" adı olan "İsrael" kelimesini millet anlamında ilkkez Firavun telaffuz etmişti. Aynı şekilde "Musa" adı da(Mosheau) yine Koptik-Mısır'da kullanılan bir "sıfattı" ve"Suyla Gelen" anlamına gelmekteydi. İsra-el'in, din adamıolmaktan çok ilk "Devlet Adamı" sayılan Musa inanışa göre,Nil'e bırakılan bir sepetin içinde akıp giderken yıkanmaktaolan Firavun'un kızı tarafından bulunmuş ve onun tarafındanbu adla onurlandırılmıştı. Ortadoğu'da siyaset, kültür, sanat,edebiyat ve dinlerin şekillendirilmesinde Antik Mısır'dakiAteş, Güneş ve AtAytunç Altındal 67kültlerinin çok büyük katkısı olmuştu. En belirgin ve belirleyici olanıda "Tanrı'nın Oğlu" olmak fikriyle, ünlü Ak-heneton ile başlayan ilk"Tek-Tanrıcılık" inancıydı. Akhe-neton, "Solar-Monoteizm" diyebilinen, "Güneşe Tapmıcı-lığı" başlatmıştı. Akheneton, Güneş'i "TekDevlet Tanrısı" yapmış ve başka tanrılara tapmmayı yasaklamıştı.Kendisini de bu "Tanrı'nın Oğlu" sayıyordu. Hıristiyanlığın kurucubabaları bu yüzlerce yıllık geleneği kendilerine mal ederek, hiçbirşekilde "Tanrı Olmak" iddiası bulunmayan İsa'yı, önce "TanrınınOğlu" sonra da "Tanrı-Lord" ilan etmekten kaçınmamışlardı. Bunedenle tüm Pagan geleneğini (Logos dahil) kendisine mal etmiş olanKilise için, gerçekte, İsa'yı ortadan kaldırıp, Paganizm'i "Sanal" birTek Tanrıcılığa mahkum etmiş kurumdur diyebiliriz. Ve aynı Kiliseİmparator'un emriyle, İ.S. 325'te, İsa'yı "Peygamber" olmaktançıkartıp, "Tanrı" ilan etti. Hıristiyanlık ancak böylelikle Devlet-Dini oldu 21 .İmparator Büyük Konstantin tüm yaşamı boyunca Ak-heneton'labaşlamış olan "Solar Monteizm" e bağlı kalmıştı 22 . Hıristiyanoluşu(?) ölümüne yakındır. Ancak "Güneş" onun için yine önemliydi.Hıristiyanlığı yürekten benimsemekten ziyade kasten


desteklemişti; bu da onun devlet-siyasetiyle bağlantılıydı 23 .Konstantin, hırslı ve atak Hıristiyanlık'ta "Fetihci-Ruh(irredentizm) bulunduğunu sezmişti. Bu nedenle de onun içinkendisini Güneşin-Oğlu kabul eden Firavun Akheneton ile"Yahıveh'in Oğlu" yapılmış olan İsa arasında fark yoktu 24 . Sonuçtaikisi de insandı. Ve gelmiş geçmiş en gaddar İmparatorlardan biri,belki de, birincisi olan Konstantin, bu yeni "Sanal Tanrının Oğlu"mıyeni "Fetihler" yapabilmek için bir "Araç" olarak görmüştü.(Konstantin, kendisine de 'Augustus'un Oğlu' şeklinde bir unvanvermişti. August olmak Sezar olmaktan daha önemliydi.) Kaldı ki"Natolia"da, Hıristiyan-68 Yoksul Tanrılığa geçmiş olanlar çoktan beri Akheneton'un "Ank-Haçı-nı"bu yeni Tanrı"nın sembolü olarak boyunlarında taşıyorlardı.İlginçtir, Konstantin döneminde Anadolu'da henüzBizanslaştırılamamış olan, zorlama ve baskıyla Hıristiyanyapılmış olan Paganların ilk Haç'ı, bugün bildiğimiz Latin Haç'ıdeğil, Firavun Akheneton'un kendi dininin sembolü olan Ank-Haçıydı!İkinci Bölüm HAYATI ÇALINANADAM'De la celebration des Mysteres et des ceremoniessacrees, Jamaispersonneneparlera.'Le Nuctemeron, IX Apollonios de Tyane2.1. Aldatılanlar ve Aldananlar"Your ancestors were goodmen, your present estate youmay well loathe""Atalarınız iyi insanlardı,şimdiki halinize bakıpyerinebilirsiniz."<strong>Apollonius</strong> to the MelesiansXXXIII(1)Garip ama gerçektir ki, Doğu Roma İmparatorlu-ğu'nunyaklaşık 1000 yıllık varisi ve uzun bir süre de sür-dürücüsü,koruyucusu ve geliştiricisi olduğu dinsel sistematik, sadece


14 yıl içinde çöktü ve yerini Hıristiyanlığa bıraktı. Tarihinbelki de en ilginç gelişmelerinden biri budur. Bu 14 yıllıkdönem Hıristiyanlara hoşgörü göstermeyen Galerius'un(Sezar statüsündeki Roma Yöneticisi) I.S. 311 yılındayayınladığı "Müsamaha Fermam" (Edict of To-leration) ileBüyük Konstantin'in I.S. 325 yılında topladığı İznik Konsil'iarasında geçen dönemdir. Hıristiyanlar kendilerine"Müsamaha" 2 gösterileceğini İmparatorluğun en üst düzeyyöneticilerinden öğrenince tüm gayretlerini İmparatorluğunmerkezini ele geçirmeye yönelttiler. Eğer Romaİmparatorluğu'nu yöneten "Tetrarşi=Beşli yönetim" den birİmparatoru Hıristiyan yapabilirlerse, halkın %99'u Paganistde olsa önünde sonunda tüm İmparatorluğu elegeçirebileceklerini sezinlemişlerdi. Onların tercihi genç7172 Yoksul TanrıKonstantin oldu. Sonuçta onu zafere götürdüler ve o daHıristiyanlığa en büyük katkıyı yaptı. İlginçtir ki KonstantinHıristiyanlığın en belirleyici, en önemli ve ilk "Eküme-nik"Konsili'ni toplayıp, buna başkanlık ettiği İ.S. 325 yılındahenüz Hıristiyan olmamıştı. "Azizler Kitabında" (Bo-ok ofSaints) belirtildiği üzere Konstantin, ölümünden-belki deöldükten sonra- sadece birkaç dakika önce, yatağının başındanöbet tutan kişilerin arasında bulunan bir papazın, üzerine susıçratmasıyla- dini vecibeler yerine getirilmeden- "Vaftiz"edilmişti! 3 Yine ilginçtir ki, bu Kon-sil'i topladığı için "VaftizEdilmemiş Hıristiyan" (bu nasıl oluyorsa) Konstantin, DoğuKiliseleri tarafından İsa'nın 12 Havarisi'ne eklenerek -AzizPaul'u dışlayarak - 13. Havari kabul edilmiştir. Konstantinİznik Konsili'ni 20 Mayıs 325'te toplantıya çağırmıştı ve 21Mayıs'ta açılan Konsil'e bizzat kendisi başkanlık etmişti. Bunedenle de gerçekte Pagan dini "Solar Monotheizmi'ne" bağlıolan İm-parator'un başkanlığında toplanan bu ilk HıristiyanEkü-menik Konsü'i, bugün de yürürlükte olan ve vazgeçilemezve değiştirilmesi teklif dahi edilemez kararlar almıştı.Tahmin edilebileceği üzere, 21 Mayıs tarihi de Ortodoks vediğer Doğu Kiliseleri'nde "Aziz Konstantin" günü olarak


günümüzde de kutlanmaktadır. Konstantin sadece imparatordeğil aynı zamanda, Hıristiyanlığın önemli Azizlerinden biriyapılmıştı.Bu ilginç İmparatorun yaşamına kısaca göz atmakta yararvardır. Çünkü nasıl bir egemenin yönlendirdiği, beğenmediğikararları değiştirdiği, beğendiklerini -kendisinin ve devletinçıkarlarına uyanları onaylayarak "Hıristiyan Amentüsü"neeklediği ancak böylelikle anlaşılabilir. İsa Mesih'in ilk saf vemasum "inançları" Konstantin gibi bir adamın kesin buyruklarıdoğrultusunda nasıl "Yeni Din" haline gelmiştir, bu Konsil'debunu iyi anlamadan,Aytunç Altındal 73İmparatorluk sınırları içinde bu Konsil'den sonra yaşananlarıanlayabilmek de kavrayabilmek de olası değildir. Diğer biranlatımla günümüzdeki Hıristiyanlığın özünün ve kurgusununyapılışında kimler etkili olmuşlardı ve bu etkili kişilerin entepesinde yer alan İmparator Konstantin "Nasıl" bir kişiydive "Nasıl" bir Hıristiyanlık kurdurmuş-tu, bunu görelim. Şunuda ekleyelim ki, Konstantin, İznik Konsili'ni toplarken,yönetirken ve kararları onaylar ya da red ederken Hıristiyandeğildi ve "Pontifex Maximus" (tüm inançların ve dinlerin başrahibi) sıfatını taşıyordu. Konstantin bu Konsil sırasındasadece Hıristiyanların değil, aynı zamanda Paganizmin de"Baş Rahibiydi" 4İstanbul'u (Constantinople) "Yeni Roma" olarak kuran vetarihe I. Konstantin ya da Büyük Konstantin tanımıyla geçenİmparator, Roma İmparatorluğu'nun iki ünlü yöneticisiDiocletian ve Maximian'm kurdukları sistemin egemenliğininsürdüğü İ.S. 270-305 yılları arasında siyasal formasyonunuedinmişti. Geçerken belirtmekte yarar var ki, Bizans(Byzantium) Konstantin tarafından kurulmuş bir kent ya daDevlet değildi. İmparator Konstantin'den çok önce Romaİmparatorluğu'nun uzak bir ek yerleşim alanı olarakİstanbul'da Haliç ve çevresinde "Byzantium" diye bir bölgevardı. Konstantin işte var olan bu "Byzantium" bölgesinigenişleterek kent ölçülerine getirdiği bu yerleşim alanını


Doğu Roma İmparatorluğu'nun Başkenti olan "Yeni Roma"(Constantin'in kenti) adıyla kurdu. (Tam tarihi 11 Mayıs İ.S.330) Diğer bir anlatımla Bizans, Doğu Romaİmparatorluğu'nun ve/veya İstanbul'un adı değildir, küçükbir yerleşim alanının "Yeni Roma"nm kurulmasından öncekiadıdır. Benzer şekilde Rus Çarları da, 1453'ten sonra, ilk ikiRoma'nın, yani Tiber Nehri üzerindeki Roma ileBoğaziçi'ndeki Roma'nın göçtüklerini/tarihe karıştıklarını önesürerek Moskova'yı "Üçüncü Roma"74 Yoksul Tanrıadıyla kurmuşlar ve Ortodoksluğun "Tek" koruyucusuolduklarını ilan etmişlerdi. 5Diocletian dönemi, yaklaşık son 100 yıldır süren çalkantılıdinsel tartışmalar sürecinin, Paganizm lehine değiştirildiğiyıllardır. Eski Tanrılar yeniden canlandırılmışlar veHıristiyanlara baskı uygulanmıştı. İşte Constantin buhareketli dönemde dünyaya geldi (İ.S. 275 veya 276). Onundoğduğu yılda imparator Tacitus ölmüştü ve ondan öncekiimparatorlar tarafından ilan edilmiş olan "Güneş Tanrısı"Roma İmparatorluğu'nun "Hakimidir" şeklindeki kural Tacitustarafından da güçlendirilmişti. 6 O dönemde Romalı senatörlerede "Güneş Tanrısı'nın Oğulları" deniliyordu! Konstantin'in yıldızıotuzlu yaşlarındayken İ.S. 304-305 yılından itibarenparlamaya başladı. O sırada Galerius ve MaximinHıristiyanlara karşı yeni bir baskı kampanyası başlatmışlardı.Bu tartışmalar İ.S. 310-313 yılları arasında doruğa ulaştı. Biryandan Pagan filozofları diğer yandan da onlara karşı vedevlet içinde gizli örgütlenmeler yapmış olan Hıristiyanlarvardı. Devleti içerden ele geçirmek için her türlüMakyavelizmi, Aziz Paul'un ünlü sözüne -"Ben bir kişiyikazanmak için, Yahudi'yle Yahudi, Paganla Pagan, Romalıyla Romalıolurum."- dayandırarak hareket eden Hıristiyanlara Devletkatından gelen en gizli destek Konstantin'in annesiHelena'dandı, ki o da, Doğu Kilisesi tarafından ölümündensonra Azize ilan edilmişti/tıpkı oğlunun da Aziz yapıldığı gibi.İ.S. 310-313 yılları İmparatorluk sınırları içinde çok derin


dinsel ayrışmaların yaşandığı dönemdi. Bu dönemde İsaMesih, henüz resmen Tanrı'nm Oğlu olarak tescil edilmemişti.İmparatorluk sınırları içinde yaklaşık 2500 kadar farklı İncilvardı. Henüz "Trinite=Teslis" de kabul edilmemişti. Hıristiyanyazarlar, Porphyry gibi güçlü bir Pagan filozofa karşı, kendidinlerini savunmakta zorlanıyorlardı. 7 Öte yan-Aytunç Altındal 75dan Porphyry, gerçek bir "İnanç" isteniyorsa bununkurucusunun ünlü "Şifacı" <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong> olmasıgerektiğini, İsa'yı hiç tanımadıklarını ve Gospeller'in deyalan-yanlış, cahilce metinler olduklarını vurguluyorlardı.Porphyry, İsa'ya atfedilen tüm mucizelerin, gerçekte<strong>Apollonius</strong> tarafından ortaya getirilmiş olduğunu ısrarlabelirtiyordu. 8Konstantin'in içinde yetiştiği siyasi ortam, Diocletiantarafından başlatılmış olan reform çalışmalarıylabelirlenmişti. Buna göre, Diocletian İmparatorluğun ikiAugustus ve iki Sezar tarafından yönetilmesini öngörmüştü.4. yy'da bu sisteme "Tetrarşi" (Beşliyönetim) deniliyordu. Vebu yönetim 100 idari-alanı denetim altmda tutuyordu. Odönemde bu 100 ilde, 12 Kilise-Alanı (Diosez) vardı. İmparatorluk'taDoğu Bölgesi (ya da Müfettişliği=Prefecturapraetorio per Orientum) Mısır, Libya, Trakya, Balkanlar veKaradeniz'i de içine alan dev bir coğrafyayı kapsıyordu. 9Konstantin İ.S. 306 yılında işte bu bölgenin İmparatoruyapılmıştı ve ölümüne değin (337) kendisini hep bu DoğuBölgesiyle özdeşleştirmişti... İtalya ve diğer bölgelerin de"Egemeni" olmasına rağmen.4. yy'da Roma İmparatorluğunda büyük bir mali çöküntüyaşanıyordu. "Para" neredeyse sıfırlanmıştı. 10 Konstantin bunudüzeltebilmek için ilkin askeri harcamaları kıstı, sonra dayeni bir para sistemi getirdi. Fazla ayrıntıya girmedenbelirteyim ki, Konstantin, bürokrasiyi güçlendirerek"Devletçilik" ilkesini hayata geçiren ilk imparator olmuştur.Ostrogorsky'nin de belirttiği üzere, Konstantin'in Devletçilikanlayışının koruyucusu Orduydu. İmparator bu orduyu Barbar


olarak nitelendirilen Al-man=Cermen Kabilelerindenoluşturmuştu." Ve bunların Pagan tanrılarına büyük önemveriyordu. Nedir ki, Devletçiliği yerleştirebilmek içinKonstantin kendi ailesinin76 Yoksul Tanrımensupları da dahil (oğlu ve karısı) binlerce insanı gözünükırpmadan idama gönderdi. Konstantin gibi Maximin deAugustus unvanını taşıyordu. Bu iki rakipten MaximinPorphyry'nin İsa'ya ve onu Tanrı yapmak isteyenlere karşıyönelttiği savları destekliyordu. Maximin, Hıristiyanlartarafından hazırlanmış sahte bir metin olan "Acts ofPüate"(İsa'yı çarmıha gönderen genel vali) adlı yazılardan yolaçıkarak Hıristiyanları "Ateist" ilan etmişti. Maximin ilköğrenim okullarında okuyan çocuklara Hıristiyanlığın"Barbarca" olduğunu ve bu propagandaya kanılmamasıgerektiğini öğreten dersler konulmasını sağlamıştı.Konstantin, Maximin'in aksine Hıristiyanları kendi çıkarlarınauydukları sürece koruyacağını açıklamıştı. Konstantin'in karşıolduğu dinsel akım, ilginçtir ki, <strong>Tyanalı</strong> Apolloni-us'un sonbüyük temsilcisi olduğu Hermetizm değil, son iki yüzyıldırözellikle de Roma Lejyonlarında çok etkili olan "Mitraizm" idi.Bu İran-Hindu kökenli dinsel inanç sistematiği İ.S. 4. yy'dabaşta Anadolu olmak üzere tüm Ortadoğu da, Mısır'da veBalkanlar'da çok büyük taraftar kitlesine sahip olmuştu 12 veKonstantin bu İran etkisinin kendi İmparatorluk Bölgesi içinHıristiyanlıktan daha tehlikeli olduğunu hesaplamıştı.Mitraizm, Doğu Roma'da öylesine etkili olmuştu ki,Konstantin'den otuz yıl sonra İmparator olan yeğeni Julian(361- Apostate diye bilinir) 363 yılında çok gizli bir Mitraistörgüte üye yapılmıştı ve İstanbul'daki ilk gizli Mitra Mabedi(mithraeum) onun isteğiyle kurulmuştu. Julian kendisinin"reenkarne" (yeniden doğmuş) olmuş Mitra olduğunainanıyordu. 13 Julian dayısı Konstantin'i atalarının dinini"cahillere" teslim etmekle suçlamış ve Hıristiyanları baskıaltına almıştı. Özetleyecek olursak, Büyük Konstantin yenikurduğu kentini ve İmparatorluğunu baş düşmanı ve rakibi


Persler'in etkisinden kurtarabilmek için Mitraizm'ekarşı mücadeleAytunç Altındal 77ederken, Hıristiyanlığın ne olduğu ve olmadığı henüz tambilinmeyen Tanrı'sının tuzağına düşmüştü denilebilir. Kaldı kiMitraizm'de de Hermetik öğeler vardı. Daha sonrakiyüzyıllarda Bogomilizm (Bog= Bulgarca Tanrı demektir) adıylaanılan akımlar da Mitraizm'den Herme-tizm'den ve aldıklarıbirçok unsuru öğretilerinin içinde görüyorlar vesavunuyorlardı. Öte yandan <strong>Apollonius</strong> da Mitraizm'i kendikaynaklarından ve yerinde öğrenmiş bir filozoftu. Dolayısıylaonun Hermetik öğretisi içinde de Mitraik unsurlar vardı.Diğer bir anlatımla "Dualizm"i esas alan Mitraik öğretinin,örneğin "Karanlık-Aydınlık Karşıtlığı" ya da iyilik- kötülük,güzellik ve çirkinlik vd. gibi zıtlıkların Diyalektiği Hermetist<strong>Apollonius</strong>'un öğretisinde de sıkça yer alıyorlardı.Nedir ki, Mitraik öğeler İsa'ya dayandırılan Hıristiyanlıktada vardı. Şu farkla ki; bu "Dualizm" artık bir "Trini-te" yedönüştürülmüştü. Buna göre Baba Tanrı, herşeyin üstünde(above ali) Oğul-Tanrı İsa, herşeyin yanında (by ali) ve KutsalRuh da herşeyin içinde (in ali) şeklinde formüle edilmişti.Dolayısıyla "İyilik/ Kötülük" vs. Diyalektiği, bir "Zıtlar-ArasıMücadele" değil ve/fakat İsa'nın "varlığında" çözümlenenO'nunla bütünleşildiği takdirde "çözülen" bir çelişkiyi temsilediyordu. İsa "kurtarıcı" idi, İn-sanoğlu'nun Adem veHavva'dan beri başında olan ve onu yönlendiren "İlk Günah"\a başlayan "Çelişki"yi çözecek olandı. (Bu "İlk Günah" masalıda bizzat Aziz Paul tarafından uydurulmuştu.) Zaten bunedenle de tüm insanlığı bu çelişkiden kurtarmak için BabaTanrı, kendi öz oğlunu insan suretinde zavallı insanlarınarasına göndermiş ve onun öldürülmesine seyirci kalmıştı.Hıristiyanlar bu esrarengiz olaya "Grand Mysterium" (BüyükSır) diyorlardı. Uzlaşmaz çelişkilerin mücadelesini esas alanMitra-izm'e karşı Hıristiyanlık "Uzlaşır" bir "Çelişki"koymuştu.78 Yoksul Tanrıİşte bu husus Konstantin için çok cazip bir "Siyasi" silahtı


(leverage anlamında), kaldıraçü. Bu "Kaldıraç"ı hayatageçirmek ve "Uzlaşmaz Çelişkileri Yok Etmek" amacıylaHıristiyan önderlerinin İsa'ya biçtikleri "Kurtarıcılık-Uzlaştırı-cılık" rolünü hayata geçirmek için kendisinin bu rolüüstlenmesi gerektiğini düşündü ve ünlü İznik Konsili'nitoplantıya çağırdı. Konstantin bu role çıkarken, tıpkı AzizPaul gibi, Güneş'e Tapanlar ile Güneş'e Tapıcı, Hermelistler'leHermetist ve Hıristiyanlarla Hıristiyan gibi davranmayıbenimsemişti. Ünlü deyişle, tam bir "Takiyye Ustası" idiKonstantin. (Benzer bir model İ.Ö. 390'lı yıllarda Platotarafından yazılmıştı. Sokrat davasını işleyen "Euthyph-ron"adlı çalışmasında Plato, Atina'da yargıçların "Dinsizlikle"suçladıkları Sokrat'ın karşısına, din konusunda birbiriyleçelişir gibi gözüken argümanları savunan bu kişiyiçıkartmıştı.) 1418 Eylül 324'te Konstantin, Boğazın doğu yakasında sonrakibi Licinius'un ordusunu bozguna uğrattı ve Romaİmparatorluğu'nun tek ve mutlak egemeni oldu. RomalıEgemenler arasındaki bu son savaş, "Chrysopolis" savaşı diyetarihe geçti. Bu savaşta Licinius, Pagan tanrılarının adına,Konstantin ise "Yeni Bir Devlet ve Yeni Bir Din" kurmak idealiyledövüştüler. Konstantin savaşı kazandı. Eğer Liciniuskazansaydı yeryüzünde Hıristiyanlık diye bilinen -bugünkühaliyle- inanç bulunmayacaktı. Tarihin garip bir cilvesidir ki,Konstantin bir yandan Licinius'un "Pagan Tanrıları" na karşısavaşıyor, diğer yandan da Doğu sınırlarına komşu olan(Hıristiyan) Monofisit-Ermeni Krallı-ğı'nı yıkmak içinuğraşıyordu. Ama gerçekte Konstan-tin'in daha derin birideali vardı, Konstantin bir "Devlet Tipini" ve bir "DinselAnlayışı" tarihe gömmeyi planlamıştı.Ayiunç Altındal 79Bu devlet, Hellenler'in "Hıristiyan Devleti" (L'etat Chreti-en)idi. Dinsel-Anlayış ise bu devleti yöneten siyasi yapıylabelirlenmişti. Buna göre Hellen Hıristiyanlığında Devlet veKilise ayrı ve "Özerk" yapıda ve statüde idiler. Konstan-tinise Kilise'yi kesinlikle Devletin Yönetimi ve Denetimi altına


almak amacındaydı. Tarihte "Cezaropapizm" diye bilinen busistem, Konstantin'den bu yana "Devlet-Deneti-rnindeki Din"olarak "Devlet Laisizm'i" şeklinde sürmektedir. Uygarlıktarihçisi, Gonzague de Reynold'un da belirttiği gibi,Hellenler'in Hıristiyan-Devleti, Konstantin'in ilkin İznikKonsili'ni toplaması, ardından da İmparatorluğun "Başkenti'niRoma'dan Küçük Byzantium bölgesine taşıyarak burada "YeniRoma"yi kurmasıyla tarihe karıştı. 15 Chrysopolis Savaşısırasında bile Konstantin, "Hıristiyanların Tanrısı'm, RomaPanteonu'na kabul ettirebilmek mümkün değildir," diyedüşünüyordu. 16 Savaşa giderken Konstantin "Güneş TanrısıYoldaşım" (companion) olacak demişti! imparator Konstantiniçin Devlet her zaman Kili-se'nin üstünde bir değer ve anlamtaşımıştı. Örneğin Hıristiyanların uyguladıkları "Celibacy"(evlenmeme koşulu) yönetmeliğini 320 yılında değiştirmişti.Benzer şekilde, atanacak olan piskoposları, Kilise değil,Devlet ve İmparator seçecekti. Ayrıca Pazar gününü"Güneşin Günü" (Sun Day) ilan ederek tatil yapmıştı. Odöneme kadar eski Yahudi geleneğine göre Cumartesi günütatil yapan ve kiliseleri dolduran Hıristiyanlar, Devlet zoruyla"Tanrının" koyduğuna inandıkları kutsal takvimlerinideğiştirerek, Konstantin'in koyduğu Seküler-Devlet'intakvimini "Kutsal" kabul ederek dua etmeye başladılar ve hâlâda dualarını sürdürüyorlar! Oysa İsa eğer gerçekten deyaşadıysa, Cuma akşamından Cumartesi akşamına kadar olan"Tan-rı'nın Dinlenmeye Çekildiği" haftalık tatile uygunyaşamış ve dua etmişti! 1780 Yoksul TanrıPagan Tanrılarının koruyucusu Licinius'u Chrysopo-lis'teyenen Konstantin, bu savaştan 18 ay sonra terhis ettiğiordusu tarafından düzenlenen törende, "Tanrılar seni korusunAugustus Konstantin" sloganıyla selamlanmış ve uğurlanmışh.Dikkat edilirse bu olay 20 Mayıs 325'te açılan 1. Ekümenikİznik Konsili'nden tam 10 ay sonra yaşanmıştı. Konstantin'inyeni bir "Din ve Devlet" modelini hayata geçirmek içinbaşlattığı kampanyadan tam 10 ay sonra bile ordusu


Konstantin'i Pagan tanrılarının koruyuculuğuna "Emanet"etmişti.Birkaç yıl öncesine kadar Devlet'in ve kendisinin çıkar -iannauyduğu zaman, Hıristiyanların karşısında büyük biralçakgönüllülük göstererek kendisini "Tanrının Yoksul BirHizmetkarı" olarak tanımlayan Konstantin, 20 Mayıs 325'teİznik Konsili'ne başkanlık yaparken açılış konuşmasındakendisini birdenbire "Tanrı'nın Baş Temsilcisi" (Vicar)yapıvermişti. Buna göre yeryüzünde yaşanacak ve yapılacakolan işleri ve işlemleri, artık Tanrı (bu kez İsa) adına "Bizzat"Konstantin belirleyecekti, O'nun istemediği aynı zamandaTanrı'nın da istemediği sayılacaktı! Günümüzde Papalar da"Vicar" statüsündedirler ve bu modelin Devlet katındaki ilkresmi uygulayıcısı kendisi vaftiz bile edilmemiş olan ve aslenPaganların Güneş-Tanrı-sı'na tapan İmparator Konstantinolmuştu.İznik Konsili'ne imparatorluğun tüm bölgelerinden seçilmiş230 piskopos katılmıştı. 18 Konstantin yine kendi isteğine görebir karar almış ve Konsil'de geçecek olan tüm konuşmaların veverilecek olan tüm yazılı metinlerin, Grekçe olması koşulunugetirmişti. Oysa ki özellikle İmparatorluğun Güneydoğusınırlarından gelenlerle Afrika'dan gelenler, Hıristiyanlığın"Asıl" dilinin Aramice olduğunu, Grekçe konuşulursa KutsalMetinlerde anlam kaymaları olacağını öne sürüyorlardı amaKonstantin ku-Aytunç Altındal 81racağı Yeni Din'in "Dilini" Grekçe olarak tayin etmişti bile.Oysa İsa Aramice biliyordu, Grekçe bilmiyordu! İlk İncil'lerde Aramice yazılmıştı...Konstantin'in yeni bir devlet ve yeni bir "Devlet-Dini"yaratabilmek için Grekçe'yi "Zorunlu" dil haline getirmesisadece İznik Konsili'nin tartışmaları sırasında değil, dahasonraki yüzyıllarda ortaya çıkan ya da patlak verenisyanlarda, ayaklanmalarda ve/veya akademik ve teolojiktartışmalarda da belirleyici bir rol oynamıştır. Konsil'ekatılan piskoposlardan bazılarının Aramice yerine Grekçe


kullanılmasına itiraz etmeleri nedensiz ve mesnetsiz değildi.Onlara göre çevirilerde olsun, dialoglarda olsun iki dilarasında "Anlam" kaymaları olacaktı. Zaten 200 yıl içindeyapılmış olan İncil/Gospel yazımlarında, çevirilerinde ya dayorumlarında (tefsirlerde) sayısız kargaşalık ortaya çıkmıştı.Nitekim dil sorunundan kaynaklanan bu kargaşaya sonvererek tüm İncil'lerden bir "Standart" İncil oluşturmakgörevi de Konsil'e aitti. Konsil, sayısı binleri bulan İncil'leritasnif edecek, sonra kodeksleyecek ve artık bir dahadeğiştirilmemesi kaydıyla "Resmi" bir "Devlet-İn-cili"oluşturacaktı. Konsil bunu yaptı ve "Devlet İncili" nin dışındabırakılanları "Apokirif olarak nitelendirerek yasaklattı. İznikKonsili öncesine kadar Paganlardan ve onların yöneticilerindenen azından "Tolerans" beklediklerini öne sürerek daimamağduru, ezilmişi ve hakkı yenmişi oynayan Kilise yöneticileriRoma İmparatorluğu'nda iktidarı ele geçirince, kendileri gibidüşünmeyen ve kendi Tanrıları'na-tapmak istemeyen PaganHellenler'e ve diğer Anadolulu topluluklara "Sıfır" toleransgösterdiler. Öyle ki Katolik ve/veya Ortodoks olmayıreddeden diğer Hı-ristiyanları bile (ör: Protestanları) ateşeatarak yakmaktan çekinmediler.Grekçe ile Aramice arasındaki ifade ve anlam farklılık-82 Yoksul Tanrılarmdan doğan sorunlara kısaca değindikten sonra İznikKonsili'ne geçelim. Bu sorun Hıristiyanlık içinde inanılmayacakkadar önemli dinsel farklılıklar, tefsirler ve hizipleşmelerbaşlatmıştır. Bunu bazı örnekleriyle açıklamak zorunludur.Aziz Paul'un belirttiğine göre, Musa tarafından yazılmışolduğu bilinen eski Ahit'in ilk beş kitabına "Pentate-uch"denilir. (Acts,3:22) Bu beş kitabın ilkine "Genesis" adıverilmiştir fakat Aramice metinde böyle bir sözcük yoktur,bu sonradan yapılmış bir eklemedir. Genesis kitabı, Grekçeyeçevrilirken ilk İbranice/Aramice sözcük- ki bu gerçekteKutsal Kitap'ın 19 da ilk sözcüğüdür- "Başlangıç'ta" (in thebeginning) olarak verilmiştir. Oysa bunun özgün metindekikarşılığı "Bara" dır ve bu ilahi sözcük, birleşme-cin-sel de


dahil - doğmak, karşılıklı- ilişki ve ilahi müdahale gibianlamlara gelmekteydi. Hiçbir şekilde "mutlak" başlangıçanlamına gelmiyordu. Kısaca ve teknik ayrıntılardaboğulmadan söyleyebiliriz ki, 20 Genesis'in ilk bölümü,"Başlangıçta Tanrı evreni ve yeryüzünü yarattı" şeklindeki-günümüzde Hıristiyanlık için İznik Konsili'nden beri kabuledilen- anlatımla değil, "Tanrının Barashet'iyle evren ve yeryüzüyaratıldı" şeklinde anlaşılmalıydı. Diğer bir anlatımlaYahudiler'in Tanrısı Jahveh, bir "Başlangıç" yapıp, yeryüzünüve evreni yaratmış değildi; eğer böyle yapsaydı - yani birbaşlangıçtan yola çıksaydı- diğer Pagan tanrılarından farkıolmazdı, çünkü onlar önce "Başlangıç" yaparak yeryüzünü vd.yaratıyorlardı. Ama bu söylenen Paganları yumuşatmış veonlara kendi tanrılarının yaptıklarını başka bir tanrı dayapıyormuş gibi bir izlenim edindirmişti.İznik Konsili'ne 230 piskoposla birlikte, daha alt düzeydeKilise yöneticisi olan daha yüzlerce din adamı da katılmıştı.Konsil'e katılan din adamları çeşitli hizipler oluşturmuşlardı.Örneğin; Kudüs'ten gelenler FilistinliAytunç Altındal 83(Caesaera) din adamlarına, Fenike'den gelenler KilikyalıAriuscularla birlikte, Libyalı ve Antakyalılara karşıydılar. 21Bitniyalı Hıristiyanlar ise Galatia Kilisesi'ne ateş püskürüyorlardı.Aralarında bağımsız kalmak isteyenler de vardı,örneğin; kavgayı yumuşatmak isteyen İskenderiyeliAlexander gibi... Ki daha sonra p da Roma BaşpiskoposuSylvester (Papa) ile tartışmaya başladı. Kısacası Kon-sil'deyaşanan tartışmalar ve kargaşa İmparator Konstan-tin'inönceden planladığı gibi, kendisine son ve bitirici sözüsöyleyebilmek olanağını sağlamıştı. İmparator, her kafadanayrı sesin çıktığı, kimin neyi, niçin savunduğunu bilmediği butartışma ortamını bir emirle sona erdirerek tüm kavgayı "TekSözcüğe" indirgeyebileceğin! ve bunu da isteseler deistemeselerde "Nihai Sened'e" koyduracağını biliyordu. Veöyle de yaptı.İmparator Filistinli din adamlarına öncelik tanıdı ve onların


hazırladıkları "Amentü" nün Konsil'de genel kabul görmesiniperde arkasından destekledi. Buna göre İsa Mesih Logosyapılmak isteniyordu, oldu; İsa Mesih, Babanın "Edindiği"Oğul deniliyordu, bu da kabul edildi ama Ariuscular bu iki"Ön-Kabule" karşı çıktılar. Ariuscular burada sadece Babanıngerçek Tanrı olduğunu, İsa'nın Logos olamayacağını ve onunsadece İnsan olduğunu vurguladılar. Tartışmalar aylarcasürdü ve özellikle dil anlaşmazlıkları Konsil'in kaderinibelirledi. (Konsil'den sonra da İsa, Ariuscular için hala bir"creature" mahluk, yaratılmış varlık olarak kaldı. AriuscularKonsil'de yenilmelerine rağmen görüşlerinden vazgeçmediler).İşte bu atmosferde artık sabrı taşmak üzere olan Konstantin'inimdadına, Filistin'li Eusebius yetişti. Tüm taraflarıbirleştirecek bir "Sözcük" ürettiğini ve bunu İmparatorgündeme getirirse tüm tartışmaların biteceğini açıkladı.Konstantin bu fırsatı kaçırmadı. Eusebius ve taraftarları-84 Yoksul Tanrımn buldukları sözcük, daha önce de değindiğimiz "homoiusion"idi. 22 Konstantin bu sözcüğe bağlı kalınarak nihai birçözüm bulunmasını yoksa Konsil'i dağıtacağını bildirdi. Konsa"in hiçbir sonuç elde edemeden dağılması demek,İmparator'un Hıristiyanları bir daha bu denliönemsemeyeceği anlamına geliyordu. Hıristiyan din adamlarıbu sözcüğün "Amentü" deki belirleyici kavram olmasınıisteksizce de olsa kabullenmek zorunda kaldılar. Nedir ki;Ariuscular bu sözcüğün Amentü'ye konulmasına karşı çıktılar.Karşı çıkarken de çok haklı bir gerekçeleri vardı. Konsil'dekabul edilen ve tüm din adamlarının onayıyla tartışılan "Ortakİncil" metninin Kutsiyeti ile bağdaşmıyordu. Çünkü KutsalMetinler'de "homoiusion" diye bir sözcük yoktu, yeralmamıştı ve daha önemlisi onun adına hareket edilen İsaMesih, bu kavramı ne duymuş ne de bilmişti. Kutsal Metin'deyer almayan, insanlar tarafından uydurulmuş bir sözcüğün"Amentü" de bulunması düşünülemezdi. Ama oldu. Konstantinbu sözcüğün Amentü'ye konulmasına karar verdi. Böylece İsaile Baba Tanrı, "Aynı Türden" oldular. Bunu kabul


etmeyenlere Konstantin "Kılıçla" cevap verecekti. İznikKonsili'nde ilk kez özgün metinlerin dışında kavramlar İncil'esokuldu ve ilk kez "Heretic" (sapkın) üretme süreci başlamışoldu.Konstantin'in, Eusebius'tan devralarak, kendi görü-şüymüşgibi İncil'e sokturduğu 23 "homousios" (derivative) kavramıaynı zamanda "Ortodoksluğu" da tayin eden kavram oldu.Daha sonra 382 yılında toplanan 2. Ekümanikal Synod'da(İstanbul'da yapıldı) İznik Konsili'nin "Amentü-sü" esasalınarak bazı değişiklikler yapıldı ve Romalı Katolikler,Ortodokslar, 16. yy'dan sonra da Anglikanlar için Dogmatikkabul edildi, diğer birçok kilise ise doğrudan doğruya ilkAmentü sayılan İznik Konsili'nde kabul edilen metne sadıkkaldılar.Aytunç Altındal 85Arius ve Konsil'in iki önemli adı, Eusebius ve İznikli Theognissürgüne gönderildiler. Ve uzunca bir süre için kiliselerarasındaki kavga biraz da Konstantin'den korkulduğu içinküllendi. Hemen ekleyelim ki, bu kavga hiç bitmedi ve 1453'ekadar zaman zaman alevlenerek ve başka kalıplara dökülereksürdü.İznik Konsili'ni izleyen yıllarda Konstantin "Yeni Dini"yerleştirmek ve temellerini sağlamlaştırmak için kanlı birdönem başlattı. Kendisine bağlı olan din adamları en hafifceza olan sürgüne gönderilirken, daha tehlikeli saydığı bazıkişileri doğrudan ölüme gönderdi. Bunların arasında en yakmarkadaşları ve karısı İmparatoriçe Fausta da vardı.İmparatoriçe sadece Konstantin'in annesi Helen gibiHıristiyarüara sempati duymamış, kendi başına bazı "lütuflarda"bulunmuş ve geniş araziler, binalar bağışlayarak,kiliseyi güçlendirmişti. Nedir ki Konstantin kendisinibilgilendirmeden hareket eden herkesi ölüme gönderdiği içineşi Fausta da Trier'deki büyük hamamda yıkanırken,imparator tarafından görevlendirilmiş kişilerce boğularaköldürüldü. Konstantin Konsil'den bir yıl sonra, 326'dakendisine en büyük desteği vermiş olan oğlu Veliaht Cris-


pus'u da sarayında öldürttü.Ana hatları Aziz Paul tarafından hazırlanan ve ondan sonrakiiki yüz yıl içinde çeşitli biçimlerde "Terminolojik" değişimlereuğratılan Kutsal Metinler 24 Konstantin'in elinde ve dilindetam bir "Yasaklar" kitabına dönüşmekte gecikmedi. İznikKonsil'i kararlarını öne sürerek Konstantin, ilkin Yahudilerekarşı baskı siyaseti uygulamaya başladı. Nedir ki, Konsil'denbirkaç yıl sonra, geniş halk yığınlarından gelen itirazlarıdikkate alarak bu kez de Konsü'de-ki en "Uy nlu" kişileresaldırdı. Kimisini sürgüne gönderdi, kimisini hapse attırdı.Konstantin'in zulmü kısa bir süre sonra Paganlara yö-86 Yoksul Tanrıneldi. Pagan Tapınakları müze yapıldı; Roma'da PaganSenatörlerin Meclis'teki Kutsal Mimberi bile kaldırıldı vekendilerinden "Devlet-Dini"ne inanmasalar bile saygıgöstermeleri istendi. Anadolu'da ve Ortadoğu'da isePaganizm ve Hermetizm hâlâ güçlüydü. Oralarda henüz "TekTanrı, Tek Din, TekDil"yerleştirilememişti. <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'unadı ve anısı hâlâ canlıydı. Öyle ki İ.S. 302'de BitniyaValisi Hierocles (Sossius) onu öven konuşmalar yapıyorve anısının yol gösterici olduğunu açıkça beyan ediyordu. Bugörüşlere karşı Eusebius iki kitap yazmış (Aga-instHierocles) ve İsa'nın sadece Musa'dan değil, Apollo-nius'tanda üstün olduğunu, çünkü kutsal Hıristiyan Metinlerine göre"Yahudi" değil "İbrani" (Hebrew) olduğu için evreninyaratıldığı döneme kadar giden bir geçmişe sahip olduğunuvurguluyordu. Eusebius inanılmayacak kadar entrikacı biradamdı, 25 ve en az onun kadar "Entrikacı " olan İmparatorKonstantin'le birlikte "Yeni İsa Dininin " temellerini atan kişio oldu.Biri vaftiz bile olmamış ve/fakat Hıristiyanlık hakkında herdin adamından daha fazla yetkiye ve söze sahip, karısını ve özevladını öldürtecek kadar zalim ve gaddar bir İmparator ile,tüm yaşamı entrika ve desise ile geçmiş, ne verdiği sözütutmuş ne de birlikte hareket ettiği kişileri savunmuş bir dinadamı, birbirlerini destekleyerek tüm Pagan (ki bu sözcük o


dönemde "Uygar Kentli" anlamına geliyordu), 26 uygarlığının,edebiyatının, sanatının, kültürünün ve en önemlisi "DinselSistematiğinin" hunharca yok edilmesi için gerekli olanyıkıcılık görevini üstlenmişlerdi. 27Gerçekte bu iki adamın da geçmişleri tahmin edilemeyecekkadar karanlıktı. Konstantin'in şaibeli ve bilinmeyen geçmişiile ilgili bir "Sır" günümüzde de tartışma konusudur. EşiFautsa'yı bu "Sırrı" açıklayabileceği kuşku-Aytunç Altmdal 87suyla öldürttüğü de iddia edilmiştir. Bu "Sır" her neysegünümüzde bilinmiyor. Ama bilinen şudur, İznik Konsi-li'ninsonunda Konstantin'in annesi Helena İsa'nın yaşadığıtopraklara gitti ve nasılsa yaklaşık 300 yıldır toprağınaltında-ve gizli bir yerde gömülü bulunan İsa'nın gerildi-ği"Çarmıhı" buluverdi. Tarih 3 Mayıs 328! 28 Bunun bir bölümünüKonstantin'e yolladı ve böylece günümüz Hıristiyanlarınınkullandıkları Haç bizzat Konstantin tarafından yaptırılarakher Hıristiyanm boynuna asıldı. O zamana kadar kullanılanHaç, gerçekte Mısır'ın Güneşe Tapan Fi-ravun'uAkheneton'un sembolü olan "Ank" ti. İlginçtir ki Helena., nehikmetse hem İsa'nın çarmıha gerildiği Haç'ı, hem de PaganTanrıçası Afrodit'in mabedini aynı anda ve yan yanabulmuştu!Konstantin-Eusebius ikilisinin başlattıkları yeni dinin ilkkurbanları Yahudiler ve Paganizm'e ve Hermetizm'e bağlıPaganlar oldu. Ama onlardan sonra gelenler de boşdurmadılar. Başta <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong> olmak üzere birçok"Gerçek" filozof ve şifacının hayatlarını "Çalarak" onlarınbilgi ve mucize kabul edilen marifetlerini/yeteneklerini yenitanrı İsa Mesih'e atfetmekten geri durmadılar. 29 Başınagelenleri eğer Tanrı-Babası'nın yanından izliyorsa İsa Mesih,kim bilir ne kadar üzülüyor ve şaşırıyordur. Ve iddia edildiğigibi bir gün geri dönerse, bugün hangi Kili-se'den onu içerisokarlar, Vatikan'ın neresinden girebilir, doğrusu merakadeğer!<strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'un başına gelenler de İsa'nmkin-den az


değildir. Onun tüm eserleri yasaklanmış, büstleriparçalatılmış ve adma yapılmış olan tapmaklar ya yıkılmış yada toprakla örtülmüştür. Tyana'da <strong>Apollonius</strong> diye biriyaşamamış ve/veya yaşadığı kabul edildiği zaman da "Büyücü"olarak reddettirilmişti. Nedir ki 325'ten sonra başlatılan "Conspiration=Susarak yoksaymak" ilkin 11.88 Yoksul Tanrıyy'da Michael Psellus'un tüm Hermetica'yı Grekçeyeçevirmesiyle bozulmaya başladı. Psellus ve öğrencileri Plato'yu,Proclus'u ve Plotonius gibi Hermetik çalışmalarıyakından tanıyan kişileri yeniden Batılı aydınlara tanıttılar. 30Ve 150Tde Venedik'te ilk kez <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'un hayatınıanlatan ve Imparatoriçe Julia Domna tarafından FlaviusPhilostratus'a yazdırılmış olan "<strong>Apollonius</strong>'un Hayatı ' m adlıkitap yayınlandı. Bu Grekçe orijinal yayınlanınca, başta Kiliseolmak üzere tüm Katolikler dehşete kapıldılar. Artık kiliseniniç yüzü görülmeye başlanmıştı.2.2. "İnsan Suretindeki Tanrı" 1"Tyrants have two methods. Some execute accused personswithout a trial, and some only after sentence.""Zalimlerin iki yöntemi vardır. Bazıları suçlanankişileri yargısız infaz eder, bazıları da öncemahkum eder, sonra infaza gönderir."<strong>Apollonius</strong> of Tyana 2Tevrat'ta 3 şöyle yazılmıştı: "Abram yetmiş beş yaşındayken Haran-Urfa'nm Harran kasabası- dan ayrıldı ve Tanrı'nın ona vaat ettiğiKenan iline doğru yola çıktı. Yanında karısı Sarai ve ailesi vardı."(Gen: 12:l-5) Son 2000 yıllık tarihe damgasını vuran kişi işte buAbram'dır. (Tevrat'a göre Tanrı daha sonra onun adını Abrahamyaptı.) Yahudiler'in Patriark=Ata, Kabile Şefi; Hıristiyanların, Aziz(Saint) ve Müslümanların da Peygamber olarak nitelendirdikleriİbrahim, iki oğlu İsmail ve İsaac nedeniyle Yahudilerin veMüslümanların da Atası sayılmaktadır. Abaham'm bu yolculuğu, aynızamanda son 2000 yıllık Batı Uygarlığı'mn da başlangıcı sayılmaktave günümüzde Judeo-Christian Batı Kültürü'nün "Dinsel Verilerinive Şifrelerini" oluşturmaktadır.Nedir ki, Tevrat'ta yazdığı için tarihleme yöntemiyle -bu yolculukİ.Ö. 1800 yıllarında yapılmıştı-bakıldığında "Tartışılmaz" bir


gerçeklik gibi gözüken bu yolculuk bazı garip ipuçlarını da içindetaşımaktadır. Şöyle ki Tevrat'taki anlatıma göre İbrahim'in"Develeri" ve yükleri vardır90 Yoksul Tanrıama hayrettir ki deve, İ.Ö. 1800 yılında henüz Harran'dayoktu! Develerin ilk kez evcillleştirildiklerini anlatan tarihselmetinler İ.Ö. 10. yy'a aittir! Kısacası, Abraham'ın yaşadığı(yaşadığı da kesin değil) dönemde kesin olan şudur ki, neHarrran'da ne de Ur'da "Evcilleştirümiş Deve" vardı, insanlarhenüz "Deveyi" kullanmayı bilmiyorlardı, yaklaşık 800-850 yılsonra öğrendiler!!!Yine Abraham ile ilgili ilginç bir olay vardır. Bu da Tanrı'nınçağrısına uyan Abraham, ileri yaşında hem kendini hem deoğlunu "Sünnet" eder. Tevrat'ta yazıldığına göre Tanrı,Abraham ile bir anlaşma yapar ve bu anlaşmanın "Nişanı"olsun diye ondan hiç bilmediği "Yeni" bir olayı, "Sünneti"uygulamasını ister. Abraham da bu isteği yerine getirir.Tevrat'ta anlatıldığına göre bu "Yepyeni" ve hiç duyulmadıkbir olaydır (Sünnet). Oysa, günümüzde yapılan arkeolojikkazılarda bu uygulamanın insanlar tarafından en az İ.Ö.2500'den beri bilindiği kanıtlanmıştır! İlginç olan da budur.Eğer Abraham İ.Ö. 1800'lerde yaşa-dıysa, "Sünnet" ilk kezonunla değil, ondan yaklaşık 700 yıl önce başlamıştı.Toparlarsak; Tevrat'taki "Anochro-nism" develer konusunda800 yıl kadar, sünnet konusunda da 700 yıl kadarhk birsapma göstermektedir ki, bu nedenle "Gerçek" kabuledebilmek olası değildir.Öte yandan Abraham'ın bu ünlü yolculuğu hiç yapmamışolduğu, yapmış olmasından çok daha güçlüdür. Bütün buyolculuk ve "Vaad Edilmiş Toprak" masalı, Tevrat'a İ.Ö. 10.yy'da sokulmuştur. Gerçekte Abraham'ın nereden nereyegittiği meçhuldür -eğer böyle birisi yaşayıp da bu yolculuğuyaptıysa! Çünkü Tevrat'ta anlatılan yolculukta adı geçenhiçbir kent, kasaba ve/veya bölge, son 150 yıl içinde yapılanarkeolojik kazılarda bulunamamıştır.İşte Atinalı ünlü yazar Flavius Philostratus'un "<strong>Apollonius</strong>'unYaşamı" * adlı kitabını yazmaya başladığı İ.S. 211


Aytunç Altındal 91yılında Yahudiler'in kutsal kitaplarının Grekçe çevirileriçoktan tamamlanmıştı. Bu metinlerde yapılmış olan sahtecilikve/veya çeviri yanlışları da aynen alınmıştı. Nedir ki, YeniAhit diye bilinen Hıristiyan Incili'nin dört Gospel'i henüz tamanlamıyla ne çevrilmiş ne de Kilise Babala-rı'nın öngördükleritüm uydurma eklemeler ve/veya çıkartmalar yapılmıştı.Örneğin dört Gospel arasında en "Esrarengiz" olanı sayılanJohn'un Gospelindeki en temel kavramın (Logos meselesi)nasıl çevrildiği bilinmiyordu. Şöyle ki, John, kendi Gospel'indeilk satırı "Başlangıçta Logos (Kelam) Vardı" diyerek açmış veeklemişti: "Logos Tanrı ile Beraberdi ve Logos Tanrt'ydı."İbranice'den (Aramice) yapılan çeviride Kilise Babaları busözleri tam anlamıyla saptırmışlardı. Bu kavram gerçekteNeo-Platonist olan İskenderiyeli Philo tarafından öne sürülenfikirlerden yola çıkılarak bulunmuştu ama Philo'nunterminolojisinde Kavram "Sophia" olarak "Dişil îlke"anlammdaydı, John da böyle kullanmıştı! Nedir ki, bu"Dişil=Sophia" Flavi-us'un döneminde, John'un yazdığınıntersine "Eril=Logos" haline getirilmişti. Benzer şekilde, John,"Logos, Tanrıylaydı," diye de yazmamıştı. Metinde Grekçe"pros ton theon" yani, "Tanrıya doğru giden yolda" (Tanrı'yaDoğru) denilmişti, ama Kilise Babaları, Tanrı'ya "ulaşmayı"Tanrı'yla "Beraberlik" ve daha sonra da Tanrı'yla "Özdeş"yapıvermişlerdi. 5 Flavius'un son derece kültürlü ve bilgili biryazar olmasına rağmen Yeni Ahit'te anlatılanlardan hiçhaberdar olmadığı ve bunları okumadığı açık kabul görmüş birgerçektir. Diğer bir anlatımla, Flavius kitabını yazmayabaşladığında, tahrifli (Muharrer) ve/veya değil, Yeni Ahitmetinlerini -Dört Gospel'i— bilmiyordu. Bilmesi debeklenemezdi çünkü en az 1500 Testament yazılmıştı ve busayı henüz "Dörde" indirilmiş değildi.Atinalı olarak bilinen yazar Flavius Philostratus, ger-92 Yoksul Tanrıçekte Atina'da değil, ünlü sevici kadın şair Sapho'nun Adasıdiye bilinen Lesbos'ta İ.S. 170 yılında doğmuştu. Ailesisanata, kültüre ve edebiyata çok yatkındı. Aile-si'nden dört


Philostratus, adlarını yazar olarak duyurmuşlardır. Bunlardanilki 1. yy'da yaşamış ve Neron döneminde "Diologlar" yazmıştı.İkincisi olan Flavius, Tya-nalı <strong>Apollonius</strong>'un. hayatınıyazmıştır. Üçüncüsü de bunları yeniden derlemiş ve bazıeklemelerle yazmıştır.Flavius, Lesbos'tan ayrılıp Atina'ya yerleşmiş ve burada güçlübir hatip olarak ün yapmıştır. 3. yy'm başlarında Roma'yagitmiş ve İmparator Septimus Severus'un (193-211)mahiyetine girmiş ve onun ikinci eşi "Bilge Kadın" diye bilinenİmparatoriçe Julia Domna'nm yazarlar kadrosuna alınmıştır.Flavius, <strong>Apollonius</strong> kitabını bu İmparato-riçe'nin isteğiüzerine kaleme almış ve altı yılda tamamlayarak 217 yılındaİmparatoriçe'ye teslim etmiştir. O sırada Severus ölmüş veyerine Caracalla İmparator olmuştu. 6 İmparatoriçe bir diğeryazar Diogenes'li Artius'a da "Filozofların Yaşantıları" adlıbir kitap yazdırtmıştı.İmparatoriçe Julia Domna, Suriyeli idi. Homs kentininBaşrahibi Bassiamus'un kızıydı. Tüm Suriyeliler gibi o da"Güneş Tanrısı"na tapıyordu. Julia Domna'nın adı, KiliseBabaları tarafından, "Fahişe" olarak nitelendirilmiş ve aşağılanmıştır.Oysa Julia Domna, tam bir bilgeydi; sarayındasanatçılar, yazarlar, felsefeciler için özel bölümler açmış,onları teşvik etmiş ve koruyucuları olmuştu. Eşi İmparatorSeverus, tam bir <strong>Apollonius</strong> hayranıydı ve onun adına bir"Mabed" inşa ettirmişti. <strong>Apollonius</strong>'un özel yazıları, öğrencisiDamis tarafından tutulan notlan ölümünden sonra buİmparatorluk arşivine konulmuştu. Julia Domna, Flavius'aarşivindeki bu belgeleri vermiş ve bunlardan yola çıkarakkitabını yazmasını istemişti.Flavius'un çağdaşı tarihçi Dion Casius, ilginçtir ki, Ya-Aytunç Altındal 93midileri hiç sevmediğini defalarca belirtmişken, Hıristiyanlarhakkında tek satır bile yazmamıştı. Imparatoriçe JuliaDomna, kızkardeşi Julia Maesa ve kızı Julia Mamaea ile kadmakrabaları, Severus'un Sarayı'nda tartışılmaz bir egemenlikkurmuşlardı. Saray'da tarih, gezi-anıları, felsefe, sanat ve


genel anlamda her tür kültürel faaliyet vardı. Oysa SeptimiusSeverus, sert bir generaldi. Rakiplerini savaş alanındayenerek İmparator olmuştu. Julia Domna ife evlendiktensonra ülkesini barış içinde yönetti. Bu nedenle de "Augustus"değil, "Antonius" (Banşcı) denilmesini istedi (Dion Cassius'tannaklen).Flavius Philostratus'un kitabını yazıp Imparatoriçe'ye takdimetmesinden sonra olaylar hızla gelişmiş olmalı. Şöyle ki,Flavius'un kitabından sonra biri Moeragenes diğeri de -dahageç olarak I.S.300'e doğru- Soterichus of Oasis tarafındaniki <strong>Apollonius</strong> kitabı daha yazılmıştı. Bu kitaplar İznikKonsili'nden sonra yakılarak yok edildiler. Kitapların varlığı,Kilise Babaları'nm kendi kitaplarında onlara karşıyönelttikleri haksız eleştirilerden biliniyor, orijinal elyazmaları yok edilmiştir. Ancak <strong>Apollonius</strong>'tan söz edenFlavius sonrası tarihçiler vardır. Guy Rochet'in belirttiğinegöre Ammien Marcellin, Lampride ve Vopis-cus ve Eunapeyazdıkları tarih kitaplarında kendi dönemlerini ayrıntılarıylaaktarmışlar ve Julia Domna ve Severus ile Flavius'unçalışmasına atıflarda bulunmuşlardı.Bunlara ek olarak, belki de meslekten tarihçi olmadığı halde,duyduğu hayranlık nedeniyle <strong>Apollonius</strong> kitabı yazmış olan birde üst düzey bürokrat vardır. Bu Bytnia Valisi, SossiusHiorocles'tir. Bu Vali İ.S. 302'de ünlü Porphry'nin kitabınıokuyarak kitap yazmaya başlamıştı. O yıllarda Vali Hioroclesve Porphyry, Hıristiyanlığı "Barbarca Bir Serüven" olaraknitelendirmişlerdi. 7Flavius'un anlattıklarına göre <strong>Apollonius</strong>, tam beş Ro-94 Yoksul Tanrıma İmparatoru ile birebir/baş başa görüşmeler yapmış vesonuncusu Domitian tarafından yargılanmıştı. Bu imparatorlarRoma Devlet Tutanaklarına göre Vespesian, Titus veNerva'dır. Neron ve Domitian ise <strong>Apollonius</strong>'u mahkumettirmek istemişlerdir. Diğerleri ise onun sözlerini"Kehanetler" olarak dinlemişler ve ona büyük saygı ve sevgigöstermişlerdir. En son Domitian'm zulmüne karşı çıkan


<strong>Apollonius</strong> bir süre zindana atıldıktan sonra İmpara-tor'unhuzurunda yargılanmış ve bu düzmece mahkemede ölümemahkum edilmek üzereyken birdenbire ortadankaybolmuştur!<strong>Apollonius</strong>'un uzun yaşamı boyunca /en az 100 yıl yaşadığıbelirtiliyor/ yanında Damis Ninovalı adlı bir öğrencisibulunmuştu. Flavius, diğer birçok belge ve kaynağın yanı sıraişte bu Damis'in tuttuğu notlardan ya da <strong>Apollonius</strong>'unyazarak Damis'e emanet ettiği yazılardan yararlanmıştı.Domitian'ın mahkemesinden kaybolduktan sonra <strong>Apollonius</strong>'unönce Himalayalar'a bir kez daha gittiği sonra daEdessa/Urfa'ya gelerek burada Araplar'a Simya, Occult,Astroloji ve Ezoterizm konularında bilgiler aktardığı Damistarafından belirtilmiştir.Gerçekten de, tıpkı daha önce kendisinden söz ettiğimGranadalı Artephius gibi, bir de Balinius vardır. Bu kişininölümünden önce Araplar'm arasında yaşamış olan <strong>Apollonius</strong>olduğu bilinmektedir. Bu konuda araştırma yapmış olan, Prof.Richard Gottheu'in (Colombia Uni.) 8 yazdığına göre Araplar'mBalinius dedikleri kişi <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong> idi.Prof. Gottheil şöyle yazmıştı: "1889'da Londra'da Antikmetinleri araştırırken Asuri el yazmaları buldum. Bunlar<strong>Apollonius</strong> tarafından yazıldıkları belirtilen metinlerdi. Bu elyazmaları Doğu Hindistan Bakanlığı'ndan alınmış veLondra'daki arşivde korunmuştu." Prof. Gottheil,Aytunç Altmdal 95bu Asuri el yazmalarını İngilizce'ye çevirerek yayınlamıştı. Bumetinlere göre, <strong>Apollonius</strong> Araplar'm arasında Bali-nius adıylatanınmış ve saygı görmüştü. Yine bu çevirilere göre <strong>Apollonius</strong>bir "Asketin" (Ermiş gibi yaşayan, Zühd erbabı) hiçbir zamankadınlarla ve seksle ilgilenmemesi gerektiğini vurgulamıştı.<strong>Apollonius</strong>'un şu sözleriyle Aziz Paul'un kadınlara bakışıneredeyse kelimesi kelimesine aynıdır. <strong>Apollonius</strong>, AzizPaul'dan 10-13 yaş büyüktü ama Aziz Paul (eski adıyla Saul)onu mutlaka görmüştü. Çünkü Aziz Paul Tarsusluydu ve tümöğrenimini bu kentte yapmıştı. <strong>Apollonius</strong> ise 16 yaşındayken


Tarsus'a öğrenim için gönderilmiş ve bu kentte kaldığı beşyılda Tarsuslular'm sevgi ve saygısını kazanmış örnek bir"Öğrenci" olarak tanınmıştı. <strong>Apollonius</strong>'un, daha sonra Paultarafından da kullanıldığı izlenimini veren görüşü şöyleydi:(Gottheil çevirisi)"Cahil bir kişiyi hiçbir zaman onurlandırmayın. Çünkü Onur,aptallara bahş olmaz (tanrı tarafından onlara verilmez). Aptalve Cahil'i kim onurlandırırsa o kişi Tanrı'yı öfkelendirir. Biraptala iyilik yapmak en büyük günahtır. Kötü bir "Kadın-Eş"kötü bir mülkiyettir. Veyl olsun (lanet olsun) böyle birkadına âşık olup, onunla evlenen erkeğe."<strong>Apollonius</strong> uzun yaşamı boyunca kendi adına bir örgüt kurmuşdeğildi. Onun misyonu, eldeki belgelerden ve yazılmışkitaplardan anlaşıldığı kadarıyla, bugünün dünyasında mümkünolduğu kadar çok insana ulaşarak onlara "Hikmet" (Wisdom)konusunda bilgiler vermek ve onları aydınlatmaktı. <strong>Apollonius</strong>bu özelliği ile eski ve esrarengiz mistik Yahudi topluluğuEsseneler'in tavrını sergiler gibidir. Ünlü Ölü DenizBelgeleri'nden anlaşıldığı kadarıyla bu kişiler de, kadınlardanuzak duran, vejeterjan96 Yoksul Tanrıve düz harmani giyerek hiçbir karşılık beklemedençevreleriyle ilgilenen (ör. Hastaları iyileştiren) "Bilge"kişilerdi. Bunlarla ilgili belgeler ilk kez 1947'de ortaya çıktıve bunların tamamının düzenlenmesi ve okunması ancakgünümüzde tamamlanabildi.Bu belgelere göre 9 her Essene öncelikle temiz olmakzorundaydı. 10 Esseneler'in "Ölü Deniz" kıyısındaki mağaralaragömerek sakladıkları metinlerden anlaşıldığına göre onlar içinde temizlik en önemli görevdi. Kısaca "4Q Toho-rot A" ve(4Q274) kod numaralarıyla tanımlanan metinden anlaşıldığıkadarıyla, her Essene ve her insan, Tanrı'nın "Dinlenmeye "çekildiği haftanın 7. gününde (Cumartesi) mutlaka hemkendini hem de giysilerini yıkamak zorundaydı. Bu işlemyapılmadan yemek yemesi yasaktı. Böylelikle Tanrı'nmyasasına (Lev.XIII, 45) uyulmuş olacaktı."


<strong>Apollonius</strong> açık ya da gizli bir "Dinsel" örgütlenme yapmamışolmasına rağmen çevresinde ve gittiği ülkelerde onabağlanmış birçok öğrencisi ve/veya tilmizi (müridi) vardı.Bunların en bilineni Ninovalı Damis adlı kişiydi. <strong>Apollonius</strong>,bitmeyen gezi ve yolculuklarından birinde ünlü Ninova kentinegitmiş ve orada Damis adlı bu kişiyle tanışmıştır. Tevrat'agöre "Lanetli"kent olan Ninova'da yaşayanlar (ör: Babilliler)hiçbir şekilde İsrael'in Tanrısı Jahveh'i "Bir" Tanrı olarakkabul etmemişlerdi. Bü nedenle Tanrı, Ninova'nm taş üstündetaş kalmayacak şekilde yıkılmasını istemişti. Tevrat'takianlatıma göre, İsrael'in Tannsı, Ninova'yı (Nineveh) "FahişeKent"olarak tanımlamıştı. (Ninova tam olarak bugünkü Irak'ınKuzeyi'nde yer alıyordu. Ancak bu krallığın egemenlik alanıUrfa'dan Bağdat'a kadar uzanıyordu.) <strong>Apollonius</strong> ile Damis'indostluğu bir öğretmen ve öğrenci ilişkisi içinde yaklaşık 40 yılkadar sürmüş olmalıdır. <strong>Apollonius</strong> ile ilgili ilk anı-Aytunç Altında] 97lan Damis yazmış ve bunlar Damis'in ailesi tarafmdanİmparatorluk Arşivi'ne aktarılmıştır. Eldeki metinlerdenanlaşıldığı kadarıyla Damis, kendi kentinde çok tanınmış vesevilen bir "Kültür Adamı"dır. <strong>Apollonius</strong> ile genç Damisarasında yaklaşık 20-25 yıllık bir yaş farkı olduğu tahminediliyor. <strong>Apollonius</strong>'u Araplarla tanıştıran kişi işte bu Damisolmuştu. Muhtemelen onun eserlerini Grekçe'den Arapça'yaDamis çevirmiştir. Ancak, Philostra-tus'un yazdığına göre<strong>Apollonius</strong> birçok yabancı dil biliyordu, dolayısıyla bunlarıkendisi Arapça yazmış da olabilir. Diğer bir husus ise<strong>Apollonius</strong>'un da bir "Testemen-tum" yazdığı ve bunu Damis'ebıraktığı biliniyor. Bu bir tür "Vasiyet" in Damis tarafındansaklandığı ve sonra da İmparatorluk Arşivi'ne intikalettirildiği kesindir. Yine Damis'in "Emanetine" bırakılmış olanbaşka bir belge vardır. Bu çok önemlidir. Çünkü bu bir arazisatış ve bağış belgesidir. Buna göre <strong>Apollonius</strong>, çok zenginolan ailesinin geniş topraklan ve mülkleri üzerinden kendisineintikal eden taşınmaz malları bazı kişilere eşit olarakdağıtmıştır. İşte bu devir belgesinde <strong>Apollonius</strong>'un adı, ailesi


ve dağıttığı toprakların coğrafi alanları, sınırları ve evsafı(özellikleri) belirtilmişti. Bu, devlet tarafından düzenlenmişbir belgeydi ve <strong>Apollonius</strong>'un başta, sanatçı olan (heykeltıraş)kardeşi Hestiaeus'a ve diğerlerine bağış yoluyla bıraktığıtaşınır ve taşınmaz malların listesini içeriyordu. <strong>Apollonius</strong>'unkardeşi Hestiaeus tarafından yapıldığı tahmin edilen 16 yaşınıgösteren bir büstü, Kemerhi-sar'da yapılan kazılar sırasında(2000 yılında) ortaya çıkarılmıştır. (Bkz: Ek)<strong>Apollonius</strong>, muhtemelen Roma İmparatoru Nerva'nmegemenliğinin son yıllarında (İ.S. 96-98) bir dahagözükmemek üzere ortadan kaybolmuştu. İmparator Domitian'mkendisini yargıladığı duruşma salonundan herkesin98 Yoksul Tanrıgözü önünde birdenbire ortadan kaybolduğu gibi, yinesessizce kaybolmuştu. Ancak birincisinde, O.de BeauvoirPriaulaux'un yazdığına göre "öğle vakti duruşma salonundankaybolan <strong>Apollonius</strong>, aynı günün akşamı dostu Damis ileDiachacarchia (Yunanistan)'da buluşmuştu." 12 İkincikayboluşundan önce Damis'i bir bahaneyle uzak bir kenteyollamış ve bir daha da hiç kimse tarafından görülmemişti.Nedir ki, tıpkı ölümünden sonra İsa Mesih'in tilmizlerinegöründüğü gibi, birçok kişi de <strong>Apollonius</strong>'u gördüklerinisöylemişler ve onun kendileriyle konuştuğuna tanıklıketmişler, yazılı bildirimlerde bulunmuşlardır.<strong>Apollonius</strong>'un Arapça (ya da çevrilmiş) olan kitaplarıEndülüs'te İspanyolca'ya çevrilmiştir. Bu çevrileriyapanlardan biri, daha önce sözünü ettiğim Clunny ve AlçoboçaManastırları'yla bağlantılı olan Befehl Alphons adlı bir dinadamıdır (ya da dini eğitim almış bir Hıristiyan Arap'tır).Befehl Alphons, <strong>Apollonius</strong>'un Arapça adını "Belyanus"(Balinius değil) olarak vermiştir. Bu çevirmeninyazdığı/çevirdiği (çünkü bazı eklemeler yaptığı tahminediliyor) kitapta <strong>Apollonius</strong>'un çok yetkili, çok usta birOccultist olduğu yazılıdır. Alphons'un yazdığına göre"<strong>Apollonius</strong>, daima büyü yapabilen, astrolojik ve tıbbi şifalarüretebilen" bir şahsiyettir. 13 Alphons'un Arapça'dan çevirdiği


<strong>Apollonius</strong> kitabı, muhtemelen en ünlü Arap/Müslümanmatematikçi ve kimyacısı sayılan Cabir İbn-i-Hayyan'm<strong>Apollonius</strong>'u konu alan kitabıdır. 14Araplar'm ve bazı "Rafizi-Gnostik" İslami tarikatlarınBalinius ve Hermetizm ile ilgili görüşlerini yabancı birkaynaktan özetlemekte yarar vardır. 15 Hermetizm'inilkelerini net bir şekilde tanımlamak gerçekten kolay değildir.Genel olarak, doğanın içerisinde barındırdığı en yenilenmişözellikleri ve ilişkileri incelemeye yönelmiş bir doğa bilimiolduğu söylenebilir; yani, bireyi, zamanın ve meka-Aytunç Altmdal 99nm efendisi olarak dünyanın merkezindeki önemli pozisyonayerleştirmeyi amaç edinen Antik ve Ortaçağ dönemlerindeönemli bir yer almış kozmolojik özellikler taşıyan bütünbilimler, hermetik doktrinden feyz alabilirler. İsmini TanrıErmete'den (Trismegistos, üç kat büyük) alan Hermetizm'inkökleri en eski antik çağlara dayanır ve zaman zaman YunanErmete veya benzerleri Mısırlı Toth, kutsal kitaptaki Enoch,müslüman İdris gibi farklı kişiliklere dayandırılır. Bu antik vekarışık doktrinlerden itibaren, Araplar, onları Ortaçağ'da daHermetik sanatın tartışılmaz ustaları olarak konumlandıran,zengin ve oldukça bütünleştirici bir gelenek geliştirmişlerdir.Avrupa'nın gelişiminde çok önemli bir yeri olduğunugördüğümüz, aynı Müslüman bilimi sıkça hermetik öğeleriiçerirdi. Sadece hermetizmi, bilimlere derin olma sebeplerinisağladığı düşünüldüğünde bu oldukça doğaldır: Örneğin tıpalanında hastalıklar doğal dengenin bozulması gibialgılanabilirdi. Yani, bu bağlamda tedavi dengeyi yenidenkurmak adına bir araç olabilirdi; sayılar kendi açılarındanüstün gerçeğin sembolleriydiler, yani matematik, metafizikgerçeğini ifade etmek için mükemmel bir yol teşkil edebilirdi;Cennet (Eden) zamanlarından beri insanlar tarafından başlıcabilim dallarından biri olarak görülen tarım, ruhsal içeriğizenginleştiriyor, ruhun "tohumlanması"ra bir sembol halinegetiriyordu. Hermetizmin izi bilimin tüm alanlarındahissedilebilirdi ve farklı tanınmış kişilikler bu özel bilimin


eğitmenleri olarak biliniyorlardı: Adem ve Mani, Pers (İran)ve Hindistan'ın bilge kişileri, Musa ve kız kardeşi Maria,Pisagor, <strong>Tyanalı</strong> Apollonios. 16 Özellikle bu sonuncusu Araplartarafından Balinus olarak bilinir. Hermetizmin, antikdünyadan İslam dinine yayılmasının baş sorumlusu olduğudüşünüldüğünden Müslüman dünyasında büyük prestij sahibiolmuştur. Nitekim bir100 Yoksul Tanrıgün Balinus, Hermete'nin heykeli önünde durmuş bakarken,heykelin kaidesinde, onu heykelin etrafını kazmaya daveteden bir yazı dikkatini çekmiş; işte böylece kendisiniHermete'nin yaşlı bir adam kılığında, elinde zümrütten birtablet (Emerald Tablet) ile oturduğu mezarın içinde bulmuş.Tanrı, misafire kendinin bilgeliğini içeren bir kitap vermiş veBalinus da bu eserin dünyaya yayılması görevini üstlenmiş.Bir başka Arap efsanesi yayılmanın çok daha karışıkolduğundan bahseder ve belki de, bütününü incelediğimizdeHermetizmin yayılımını daha detaylı temsil ettiğini görürüz.Bu sefer Hermete Tufandan kurtulabilmek için eseriniyeraltına gömer ve Balinus onu bulur, Aristo'ya emanet eder;sonra filozof en sevdiği öğrencisi olan Alessand-ro Magno'yaaktarır. O ise ölüm döşeğindeyken, Kral I. Antioco'dan eserimanastırın duvarına gizlemesini emreder. Uzun yıllar sonraMüslümanlar bu dolaşıma bir son vererek, onu gün ışığınaçıkarırlar. 17 Balinus Arap-İslam aleminde bir kez dahaefsanelerin adamı kimliğine bulundurulmuştur. Şöyle ki, Alharawi'ninöğrencisi coğrafyacı Yakut'a göre, Roma saraykonutlarında onlara Balinus tarafından armağan edildiklerisöylenen 100 tane altın kaplı sütun vardır. 18 Balinus ayrıcaRoma İmparatorlarına çok güçlü tılsımlar armağan etmişti.Roma Müslümanlara göre bir büyü, gizem kentiydi ve uzaktı.Peygamberin yakınlarından birinin anlattığı geleneğe göre,orada oturanların yarattığı gürültü olmasa güneşin nerededoğduğunun ve nerede battığının sesi duyulurdu! 19Arap-İslam aleminde Balinus'tan söz eden yazarların hemenhemen tümünde efsaneyle gerçek iç içe geçmiş durumdadır.


Tıpkı İsa Mesih için olduğu gibi <strong>Apollonius</strong> için de bir "Gerçek<strong>Apollonius</strong>" bir de, sonradan eklemlenen ve uydurulanmasallardan oluşturulmuş bir "EfsaneAytunç Altındal 101Balinus" vardır. Halkın arasında sevilen, saygı duyulan<strong>Apollonius</strong>, gerçek felsefeci, alşimist ve okültist <strong>Apollonius</strong>'tançok, işte bu "Mucizelerin" Peygamberi Balinus'tur.<strong>Apollonius</strong>'un Araplar'm arasındaki adı Balinus ile özdeşleştirilmiş,bilinen bazı eserleri şunlardır.1) Tılsımlarla ilgili bir çalışma. Bu kitapta Hermetizmin temelilkesi "Mikrokozmoz/ Makrokozmoz" işlenmiştir. Daha sonra 14.yy'dan itibaren bu Hermetik ilke Avrupa'da da ilk kez "Gülve Haç Kardeşliği" gizli (occult) örgütü tarafındanbenimsenmiştir. Bu ilkeyi 16. yy'da ünlü Paracelsus doruknoktasına çıkartmıştır. 20 Bu tılsımlar kitabından ünlümatematikçi Razi söz etmiştir.2) Astrolojiyle ilgili kitaplar. Bunların tamamı 6 cilttir veuzun bir başlığı vardır. <strong>Apollonius</strong> bu kitaplarında tılsımlararacılığıyla yıldızların bağlantılarım açıklamıştır. Kitabıntam adı şöyledir: "The Spiritual Beings (Cosmic Forces) onEarthly Things, On the Com-position of Talismans and on TheirUtilization for Purpo-se ofHealing." (Kozmik Güçlerin/ManeviVarlıkların Dünyevi Nesneler üzerindeki Etkileri, TılsımlarınYapımı ve Bunların Şifa/Tedavi Amacıyla Kullanılmalarıhakkında.)Sözün burasında eklemeden geçmemek gerekiyor. Bilim,gökten zembille inmedi. Öncesinde işte bu tür çalışmalarvardı. Bir zamanlar bu tür kitaplardan ve çalışmalardan sözetmek bilim-dışı, uçukça vs. vs. gibi aşağılayıcı sözlerlekarşılanıyordu ama artık simyanın, astrolojinin veHermetizm'in, bugün çok övünülen Bilim'in babası olduğuanlaşılmaya başlandı. Örneğin bir zamanlar dudak bükülen"Hermetik Geometri", gizli Hermetik semboller, onlarınsayısal değerleri ve bunları üretmiş olan kişilerin ya-102 Yoksul Tanrısamları ders kitaplarına girmeye, üniversitelerde özel veprestijli kürsülerde okutulmaya başlandı (ör. İsveç ve


İngiltere'de). Tycho Brache, Kepler, Galile ve Newton hep bueski bilimleri inceleyerek bugünkü yerlerine geldiler. Tümü deKilise'nin hışmına uğradı (ör. Giordano Bruno idam edildi) amaKilise-Öğretisi'nin dışına çıkarak bilimi geliştirdiler.Hermetist filozof ve düşünürlerin, örneğin Plutar-que'in (İ.S.46-120) sayılar ve harfler arasındaki gizil ilişkileri araştırmışolması artık "Bilim-Dışı" sayılmıyor. Orta-çağ'da bu tipçalışmalar doruktaydı. Bir örnekle'noktala-yayım.Hermetizm'e çok meraklı olan ve Papalığa karşı mücadeleeden Sicilya Kralı II. Frederick'e, 1240 yılında çok büyük birKral'ın Doğu'dan gelerek, önüne kim çıkarsa yenerek tümdünyaya egemen olacağı bildirilmişti. Kimler tarafından?Zamanın Avrupalı matematikçileri tarafından! 1240 yılıyaklaşırken bu Kral'ın Hıristiyanlar'ın bekledikleri İsa Mesiholacağı iyimserliği ortalığı kaplamıştı. Yahudiler ise bu Kral'ınDavut peygamberin soyundan gelecek olan kendi Mesihleriolacağı inanandaydılar. Söz konusu matematikçiler, gelecekolan Kralın kimliğini bilmediklerini ama 1240 sayısındagizlenmiş olan "Şifreyi" çözdüklerini söylemişlerdi. Buna göreHıristiyanların takviminde 1240 yılı, Yahudi takvimindeki5000 yılına denk geliyordu. Mesih'in 6. bin yılın başındageleceğine dair İncil'de Kehanetler vardı. Bu büyükkehanetler uzun işlemlerle çözülmüştü. Yıl 1240 olunca,kızılca kıyamet koptu Avrupa'da, Beklenen Kral gerçekten degeldi, ama Kral ne İsa'ya tapanların ne de Musa'ya bağlılıkduyanların Kralı'ydı. Gelen Türk Hanı Batuhan'dı (Cengiz'inoğlu), Ünlü Altın Orda Devleti'nin Büyük Hakan'ı! Kehanet veHermetik hesaplar doğru çıkmış ama beklentiler yanlışçıkmıştı! 21Aı/tunç Altında! 103Dönelim <strong>Apollonius</strong>'un eserlerine:3) Yedi Gezegen ve Tılsımlar Kitabı. Kitapta 70 tılsım ve 400resim bulunmaktadır ve ayın ve güneşin hallerine göre hangisaatte, hangi günde, hangi ayda ne gibi bir istek için hangitılsımın kullanılması gerektiği açıklanmıştır.4) 14. yy'da Yahudi bilim adamı Salomon Deb Natan Orgiero,


<strong>Apollonius</strong>'un Latince bir kitabını İbrani-ce'ye çevirmiştir.Arapçadan Latince'ye çevrilmiş olan bu kitap"Magick/Sihir" hakkındadır.5) Magick= Sihir üzerine Balinius tarafından yazılmış olan birkitap Arap Hacı Kalfa tarafından çevrilmiştir. Bu kitaptaBalinius, üstün yetenekli bir Sihir/Büyü Üstadı olaraktanıtılmıştır. (Not: Kitabın ilk kez <strong>Apollonius</strong> tarafındanAmoriun'daki terk edilmiş bir manastırda bulunduğu veGrekçe'den Arapça'ya, astronomer Muhammed Bin Haliltarafından çevrildiği söylenmiştir.) 22<strong>Apollonius</strong>'un bazı eserleri de, Leclerc'in yazdığına göre,Halid Bin Yezid tarafından Arapça'ya çevrilmişlerdir. Bunlartıpla, şifacılıkla ilgili kitaplardır. Ünlü müslüman matematikçiCabir (Cebiri kuran) bu kitapları okumuş ve kendi sisteminigeliştirirken <strong>Apollonius</strong>'un "Matematiksel BüyüTılsımları"ndan yararlanmıştır. 23Matematik ve Tılsımlar ile Geometri ve Tılsımlar arasındaki"gizil" ilişkiler, tıpkı harfler ve sayılar arasındaki gözegörünmeyen fakat "Kader-Yapıcı" sayılan ilişkiler gibidir.İslam dünyasında birçok tarikat "Havass İlmi" diye bilinen budallarda uzmanlaşmıştır, örneğin Rıfailer, Hu-rufiler ve enbaşta da Melamiler İslam aleminde Herme-tik-Öğreti'yiyüzyıllardır bilen ve açıkça olmasa da kapalı olarakhayatlarında uygulayan tarikatlardan bazılarıdır.104 Yoksul Tanrı1693 yılında Londra'da yalnız yaşayan bir adam dramatik birşekilde intihar etti. Adamın adı, Charles Blo-unt'du. HayatımGrekçe'den İngilizce'ye ve Fransızca'ya yaptığı çevirilerlekazanmaya çalışmıştı. Charles Blo-unt'un intiharından kısa birsüre önce İngiltere Ulusal Kilisesi, ilk resmi açıklamasınıyaparak <strong>Apollonius</strong>'u "Lanetlemiş" ve onun adının hiçbirinanmış Hıristiyan (Anglikan) tarafından anılmamasınıistemişti. Charles Blount <strong>Apollonius</strong>'un dört ciltlik hayatınıGrekçe'den İngilizce'ye ve Fransızca'ya çevirmiş ve 1680'deilk cildini yayınlatmayı başarmıştır. Ölümünden önce son ikicildi de İngilizce'ye çevirmeyi tamamlamıştı. Nedir ki, bu ilk


cildin yayınlanmasından sonra İngiltere'de Kilise'ningirişimiyle Blount aleyhinde müthiş bir karalama kampanyasıbaşlatılmıştı. Kiliselerde yapılan toplantılarda, yazılı ve sözlübildirilerde tam 13 yıl süreyle Blount hakarete uğramış,aşağılanmış ve diğer ciltlerin yayınlanması yayıncılara yapılanbaskılarla engellenmişti. Blount, Kilise ve onun bağnazsavunucuları tarafından adım adım izlenerek tüm yaşamı altüst edilmiş ve intihara sürüklenmişti. İlginçtir ki, Blount,intihar ettikten sonra Kilise kendisinin bu intiharda hiçbirrolü olmadığını ve olaydan duyduğu üzüntüyü bir açıklamayaparak duyurmuştur!Blount'm intiharının üzerinden üç yıl geçtikten sonra Fransa /Paris'te ünlü Pierre Bayie'nin "Tarihsel ve Eleştirel Sözlük"adlı temel yapıtı yayınlanmıştır (1696).İşte <strong>Apollonius</strong>'un adı ve hayatının çok kısa bir özeti ilk kezbu sözlükte ve aşağılanmadan aktarılmıştır (ss. 266-269).Blount'un intiharının üzerinden 86 yıl geçtikten sonra1779'da bu kez Amsterdam'da Michel Rey, Blount'unçevirisini (<strong>Apollonius</strong>'un Hayatı) yayınlamıştır. Tarihin garipbir cilvesi olsa gerek, Michel Rey Blount'unAytunç Alhndal 105çevirisini Papa 14. Clement'e (1769-1774) armağan/ithafetmiş ya da etmek zorunda kalmıştır. Zorunda kalmıştırdiyorum çünkü Rey'in kendi başına da Blount gibi kötülüklergelebileceği endişesini taşımış olması muhtemeldir.Kaderin bir oyunu olsa gerek ApoUonius'un kendisi de tümyaşamı boyunca kendisini ağır ithamlara, suçlamalara,iftiralara ve dedikodulara karşı savunmak zorunda kalmış birinsandı -tıpkı çevirmeni Charles Blount gibi.<strong>Apollonius</strong>'a yöneltilen yoğun suçlama onun "Kara Büyü"yapabilen bir "Büyücü" olduğu idi. ApoUonius, tüm yaşamıboyunca hiçbir zaman "Kara Büyü" yapmadığını söylemekzorunda kalmıştır. Onu çekemeyenler, kendisini iki kezİmparator'a şikayet etmişler ve ondan davacı olmuşlardır.Bunlardan ilki Neron döneminde Tigellius adlı bir kişidengelmiştir. Bu kişi, ApoUonius'un kendisinin bazı esrarengiz


yeteneklerinin olduğunu bildiğini ve halkın gözünde bir"Tanrı" sayıldığını ve herkesin ona "Tanrı Prote-us'un OğluApoUonius" dediğini bu nedenle de ApoUonius'un İmparatorNeron'un dostu değil düşmanı olduğunu öne sürmüştür.Bu iddia üzerine Neron'un huzurunda yargılanmayı göze alanApoUonius, İmparator'un önüne geldiğinde, kendisini suçlayanTigellius'a hiçbir söz söylemeden bir süre bakmış ve birdençok ilginç bir olay yaşanmıştır. <strong>Apollonius</strong>'u "Sahte" Tanrıolmakla suçlayan Tigellius, birdenbire ApoUonius'un "Tanrı"olduğunu kabul ettiğini beyan etmiş ve davasını geriçekmiştir. ApoUonius böylece yargılanmadan aklanmışoluyordu. ApoUonius'un Neron'un dostu olmadığı veolamayacağı kesindir. Çünkü Flavius'un anlattığına göre, 24ApoUonius, Neron'un döneminde özellikle de Yahudilere çokbaskı ve şiddet uygulandığını öne sürerek İmparatoru"Zalim" olmakla suçla-106 Yoksul Tanrımış ve soyu itibariyle hiçbir bağı olmadığı halde, haksızlığauğratılan bir toplumun elinden alınmış haklarını savunmuştu.İkinci kez yargılanışı ise çok ciddi bir itham ve suçlamadandolayıdır. Bu kez İmparator, yaptığı zulüm ve işkencelerletarihe geçmiş olan Domitian'dır, onu suçlayan ise Euphratesadlı bir düşmanıdır. Euphrates, Âpolloni-us'u İmparatorDomitian'a karşı bir darbe örgütlemek ve küçük bir çobançocuğunu öldürerek onun iç organlarına bakarak kehanettebulunmakla yani, cinayetle suçlamıştı. (Romalılar, hayvanlarıniç organlarına bakarak kehanetlerde bulunurlardı. Bu da birMantic Bilimdir.) 25 Domitian, bu ihbar üzerine <strong>Apollonius</strong>'u-kendi isteğiyle duruşmaya geldiği halde duruşma gününüerteleyerek zindana attır-mıştı. Âpollonius, burada ölümemahkum edilmiş bir tilmizi, Philiscus of Milus'la beraber birsüre -Flavius zaman belirtmemiş- kaldıktan sonra, o ünlüduruşmaya katılmış ve kendisinin tüm yaşamı boyunca, birPagan geleneği olmasına rağmen "Kurban" etme (kesme)alışkanlığına son verilmesini savunduğunu, dolayısıyla da insanve/veya hayvan hiçbir varlığı öldürmediğini söylemişti.


Domitian için önemli olan çobanın öldürülüp öldürülmediğinideğil, kendisine karşı bir darbe veya suikast düzenlenipdüzenlenmediğini öğrenmekti. Domitian'm mahkemesindeyargılanan Âpollonius, işte bu duruşma sırasında, kendisineidam cezası verilmeden az önce, herkesin gözü önündeortadan yok olmuştu! Bu garip olay ilginçtir ki, o dönemden buyana her kaynakta aynen nakledilmiş ve daha önemlisidevletin tutanaklarına geçirilmiştir. Flavius Philostratus'unanlattığına göre, zindandayken Âpollonius diğer mahkumlarlailişki kurmuş ve onlarla uzun konuşmalar yapmıştır. (Budialoglar Flavi-us'un kitabında vardır.) Zindanda bir de özelolarak Apol-Aytunç Altmdal 107lonius'u gammazlamak için oraya gönderilmiş, gerçektemahkum veya suçlu olmayan bir de "Muhbir" vardır.ApoUonius, bu adamla da uzun konuşmalar yapar. Ona"Tiranların "nasıl insanlar olduklarını anlatır, Domitian'm dabir zalim olduğunu söyler. Fakat muhbir, ihbar etmek içingeldiği hapishanede ApoUonius'a hayranlık duyarak ayrılır veonu ihbar etmez. 26Bu duruşmalar, bu ihbarlar ve iftiralar <strong>Apollonius</strong>'unzalimlere ve zulme karşı bir filozof olduğunu göstermektedir.Üstelik bu duruşmalar ve hakkındaki iddialar hep Romakayıtlarında, tutanaklarında vardır. Oysa, ilginçtir ki,Çarmıh'a gerilerek öldürüldüğü söylenen "Tanrının Oğlu "İsaMesih'le ilgili, ne öldürüldüğüne dair, ne "Babasız" doğduğunadair ne de en önemlisi "Öldükten Sonra Dirüdiğine" dair TEKBİR BELGE YOKTUR. Hiçbir Roma ve/veya Yahudi veyaArami/Syriac kayıtta bunlara rastlamak bugüne değinmümkün olmamıştır, bundan sonra olur mu bilinmez?Daha önce de belirttiğim gibi, 1501 tarihine kadar<strong>Apollonius</strong>'un yaşamı ve eserleri hakkında yaklaşık 1200 yılsüreyle bir sessizlik sürmüştür. İznik Konsili'nin kararlarıgeçen yıllarla birlikte sertleşerek baskıcı özellikleriniarttırmış ve sadece <strong>Apollonius</strong>'un değil, neredeyse tümGnostik ve Pagan filozofların yaşamları ve eserleri yakılmış


ve/veya yasaklanmıştır. Günümüzün Vatikan'ında da yasakkitaplar listesi (Index Libri) vardır. Bu listede 1000'denfazla kitap ve el yazması vardır. Bir de ikinci bir yasakkitaplar listesi vardır ama bunlar daha çok son iki yüz yıliçinde yazılmış ve "Zararlı" ve/veya ahlak-dışı olaraknitelendirilmiş kitaplardır.1501-1599 yılları arasında İtalya'da (özellikle de Vene-108 Yoksul Tanrıdik'te) Alemannus tarafından yapılan Latince çeviri tam yedikez basılmıştır. Ayrıca Paris'te üç kez (1555,1596 ve 1599)İsviçre'de bir kez (kısmen Basel'de 1572) ve Brüksel'de ikikez (resimli 1588'de) yayınlanmıştır. 1611-1699 yıllarıarasında <strong>Apollonius</strong>'un yaşamı ve eserleri sekiz kezyayınlanmıştır. Bunlardan en ilginci "Gül ve Haç Kardeşliği"örgütü tarafından yayınlanan 1670 tarihli bir risaledir.Burada <strong>Apollonius</strong>'un yaşamı ve eserleri hakkında, ünlü büyükOkültist Kont de Gabalis'in çalışmalarıyla ilgili bilgilerverilirken söz edilmiştir. <strong>Apollonius</strong> ile İsa Mesih arasındakiinanılmaz benzerliklere ilk dikkat çeken işte bu gizli Okültörgüt olmuştu.1705-1798 yıllan arasında Avrupa'da <strong>Apollonius</strong> ile ilgili onbir kitap yayınlanmıştır. Bunların arasında en ilginci hiçkuşkusuz, <strong>Apollonius</strong> ile İsa'nın açıkça karşılaştırıldığı 1740tarihli Essai sur les moeurs başlıklı ve François Marie Arouetde Voltaire imzalı çalışmadır. Ayrıca 1798'de ünlü Fransızdüşünür ve yazarı Pierre Samuel Sylvestre de Sacy 50sayfalık bir bölüm yazarak <strong>Apollonius</strong>'un "Sırlan" ile ilgilibilgiler vermiştir. Sacy, ilginçtir ki, Philostratus'un eserindendeğil, ve/fakat <strong>Apollonius</strong>'un onun Arapların arasındatanındığı Balinius adıyla yazdığı eserlerden söz etmiştir. Buçalışmasında Sacy, Balinius'un ender rastlanan bir"Alim=Sage" ve "Bilge" , olduğundan söz etmiştir. <strong>Apollonius</strong>ile ilgili yayınlarda 19. yy'da bir patlama yaşanmıştır. Şöyle ki,1801-1898 yılları arasında <strong>Apollonius</strong>'la ilgili ya da ondan sözeden tam 49 eser yayınlanmıştır. Bu yükselişte Avrupa'daKatolik Kilisesi'nin uyguladığı korkunç baskıların sanayi


devrimi ve Fransız İhtilali aracılığıyla kırılmış olmasının etkisivardır. Bu yüzyıl içinde yayınlanan kitapların arasında en ilginçolanları hiç kuşkusuz, adından daha önce söz ettiğimiz Je-anAlbert Reville'in Paris'te 1865'te yayınlanan ve Apollo-Aytunç Altındal 109nius'u bir "Pagan Mesih'i" olarak tanıtan kitabıyla, 1877'deTeosofi'nin kurucusu ünlü Rus kadın Okültisti, Helena P.Blavatsky'nin ilk eseri "Isis" de yazdığı övgü dolu sayfalardır.19. yy'da ApoUonius ile ilgili yazılmış diğer kitaplar arasındaMichael Faraday'm Londra'da 1883'te yayınlanan ve<strong>Apollonius</strong>'un yaşamının alınarak İsa'ya atfedildiğini anlatankitabı çok tartışma yaratmıştır.Diğer bir ilginç kitap ise "İsa Mesih'in Bilinmeyen Hayatı" adıyla1894'te Moskova'da yayınlanmıştır. Kitabın yazarı NicolasNotovitch, <strong>Apollonius</strong>'un yaşamının muhtemelen İsa'yaadapte edildiğini vurgulamıştır. 1898'de yayınlanan A.P.Sinnett imzalı bir inceleme Londra'da Te-osofik -Blavatskytarafından kurulan dernek- Society tarafından üyelerininbilgisine sunulmuştur. Aynı yıl içinde bu kez Paris'te Gabrielde Sacy tarafından çok ilginç bir kitap yayınlanmıştır. GabrielSacy, <strong>Apollonius</strong>'un gerçekte "Bahailiğin" kurucu Peygamberiolarak kabul edilen Baha-ullah'ın manevi yönlendiricisiolduğunu öne sürmüştür.Nedir ki, 19. yy'da yayınlanmış en tartışmalı kitap hiçkuşkusuz Amerika'da Philadelphia'da yayınlamış olanJonathan M. Roberts ve Gretta Spearman tarafındanyazılmış olan çalışmadır. Bu kitabın adı, "İsa Mesih Yoktu:İncil'deki Öğretmen ApoUonius of Tyana idi." İşte 1895'teyayınlanan bu kitap ilk kez İsa Mesih ve ApoUoniuskarşılaştırmasını Amerikan kamuoyuna taşımış ve beklendiğigibi inanılmaz bir tartışma başlatmış ve başta Mason Localarıile yobaz Katolik çevreleri arasında uzun süreli yazılı, sözlühatta kavgalı tartışmalar yaşanmıştır.Bu tartışmalı kitabın yayınlanışından beş yıl sonra bu kez NewYork'ta, "<strong>Apollonius</strong>'un İncili" (The Gospel of ApoUonius) adlıbir kitap yayınlanmış ve tam sönmekte olan tartışmayı yine


ateşlemiştir. Kenneth S. Guthrie imzalı bu kitapta artıkaçıkça Hıristiyanlara yeni bir "İncil"110 Yoksul Tanrısunulmuştur. Guthrie'nin kitabı <strong>Apollonius</strong>'un ünlü "Va-siyeti-Testameutum"u üzerine yazılmıştı.1900-1999 yılları arasında ise başta ABD olmak üzere<strong>Apollonius</strong>'la ilgili 200'den fazla felsefi, ezoterik, kabalis-tikve okültik kitap/çalışma yayınlanmıştır. Bunların arasındailginç olanlar şunlardır; Paris ve New York'ta aynı sıradayayınlanan (1932) ve <strong>Apollonius</strong>'u Bogomiller'in Fransa'dakiversiyonu olan Albigensler'in Peygamberi olarak sunanMaurice Magre imzalı kitaptır. (Albigensler, daha önce dedediğim gibi Gnostik Hıristiyanlığın Fransa'dakitemsilcileriydiler. Tapmak Şövalyeleri de dahil birçok gizliörgüt Albigeus Geleneğine bağlıydılar. Bu topluluk KatolikKilisesi'nin acımasız baskısıyla yakılarak ve/veya kılıçlaöldürülerek, yok edilmiştir. Avrupa'daki ilk büyük kitlekatliamı işte bu Albigensler'e uygulanmıştır. Katolik Kilisesi,kendi kilisesine uymayan diğer Hıris-tiyanları "Yakarak" yoketmekten kaçınmamıştır.)1947'de ise ünlü Ölü Deniz Belgeleri tartışma ortamınagirmişti. Bu meyanda, İsa'nın kardeşi olduğu söylenenThomas'm kayıp "İncili" bulunmuştu. Bu çarpıcı ve şaşırtıcıbir İncil'di. İlginçtir ki bu İncil'in yazarı olarak,<strong>Apollonius</strong>'un öğrencisi Ninovalı Damis gösterilmiştir. Diğerbir anlatımla, İsa'nın kardeşi diye bilinen Thomas kendiİncil'ini yazmamış, bu İncil'i hayatının sonuna doğru Ur-fa'da(Edessa) yaşayan Damis yazmıştı. Bu iddia da İlahiyatdünyasını allak bullak etmiştir.Ve 20. yy'da <strong>Apollonius</strong> hakkında yazılmış tartışmasız enönemli kitaba Alice VVinston imza atmıştı. 1954'te NewYork'ta yayınlanan bu kitabın tezi adında gizliydi:"<strong>Apollonius</strong> of Tyana: Founder of Christianity""Tyanah <strong>Apollonius</strong>: Hıristiyanlığın Kurucusu."2. 3. <strong>Apollonius</strong>/ Balinius"To lie unfree; truth is noble.""Yalan söylemek köleliktir; Doğruluk ise soyluluk."


Apolloinus of Tyana'Gabriel de Sacy İsa Mesih ve Balinius ile 19. yy'm başlarındaİran'da ortaya çıkmış olan Bahailiği ve onun kurucusu olarakkabul edilen Bahaullah'm yazılarını ve düşüncelerinikarşılaştırdığı kitabı 1889'da yazmış ve Bahaul-lah'ı, 19. yy'ınen önemli "Reformatör"ü olarak değerlendirmişti. 2 Bu kitapyayınlandığında Bahaullah adıyla tanınan Mirza Hüseyin AliNuri (1817-1892) henüz hayattaydı. (Bahaullah , Allah'ınHaşmeti demektir). 3Bahailik akımı ile Apolloinus'un gerçekten de bir bağlantısıvar mıdır? Buna bir bakmakta yarar vardır. Kaldı ki,Bahailiğin, gerçek kurucuları "Babiler" ve "Babilik!' diyebilinen bir akımın öncüleriydiler. Bu öncülerin en ünlüsü ise,"Kürretül Ayn" adıyla tanınan bir kadındı. Türk asıllı buİranlı/ Azeri kadın, Babiliğin tek kadın Havarisiy-di ve tıpkıMaria Magdelena gibi (Mecdelli Meryem) bu akımın kurucusu"Bab" ile birlikte bu mezhebi yaymıştı.Gerçek adı Zerrin Taç olan Kürretül Ayn 19. yy. başlarında(Bir kaynağa göre 1818) İran'da Kazvin'de doğdu. Babiliğintarihine eğilmiş bazı Türk yazarları (Süleyman Nazif, Dr. N.Özşuca, N. Nazif Tepedelenlioğlu) onun Türk olduğunusöylerler. Babası Hacı Molla Muhammed111112 Yoksul TanrıSalih ve dedesi Hacı Molla Muhammed Taki, Kazvin'in öndegelen müçtehitlerindendi. Tüm ailesinin, o sırada Kazvin'deyaygın bulunan Şeyhi tarikatıyla yakın ilişkileri vardı. ZerrinTaç da kadınlara göreli bir bağımsızlık tanınmasını savunan,kapılarını kadın müridlerine kapalı tutmayan bu tarikatıbenimsemişti. Şeyhiliğin kurucusu Şeyh Ahmed Aksai'nin enönemli tilmizi olan Hacı Seyyid Kazım Resti ile sık sıkgörüşürdü; teolojik formasyonunda bu görüşmelerin ağırlıklıetkisi olmuştur. Hatta sonradan tüm Babilerce debenimsenecek olan "Kürretül Ayn" (Göznuru)ve "Ferehul-Fuad" (Gönül süruru) adlarını ona Seyyid Kazım'm verdiğisöylenir.1845 yılından başlayarak İngiltere, Fransa ve Rusya'nın


ekabet ve paylaşım alanı olmanın, arka arkaya yenilgiylesonuçlanan savaşların; içerdeyse rüşvet ve yolsuzlukolaylarındaki hızlı artışın etkisiyle iyice bunalan İran'dadinsel görünümlü hareket ve ayaklanmalar süregidiyor-du.Şahlık yönetimi dengeye göre kimi zaman içeride otoritesinikırmak istediği Şii Mollalara karşı bu hareketleri destekliyor,kimi zaman en kanlı biçimde bastırıyordu.Bu akımlardan biri ve en güçlüsü, "Bab" (Sözlük anlamı: Kapı)diye bilinen Seyyid Ali Muhammed'in vaazettiği, ŞiiliğinMehdi düşüncesi, Yahudi Kabbala'sı, Zerdüşt dini, DoğuKilisesi, İslam Sufiler'i ve Hurufilik'ten esinlenen Babilik idi.Kaldı ki, bir ve aynı topraklar üzerinde birlikte yaşayan tümbu din, inanış ve değerler birbirleriyle yoğun bir etkileşimiçindeydiler. Babiliğin kurucusu Ali Muhammed de 1819'daŞiraz'da doğmuş, Reştiyye (Mehdi düşüncesini vaazeden birtarikat) Şeyhlerinden ders görmüş, matematik, felsefe veastrolojiye olan ilgisinin yanı sıra, İncil'i Yahudi dinini,Zerdüşt inancım, Arami felsefesini incelemiş, sonradankurduğu sisteme de yansıyacak olan antik okül-tizmesoterizmüzerine derin bilgi sahibi olmuştu.Aytunç Altındal 113Şiilik ve bundan hareketle kendine göre büyük bir İslamiyeteleştirisi getirerek, yeni bir inanç sistemi olan Babi-liği ilkkez Şiraz'da vaazetmeye başladı (1843). Tanrı'mnbilinmesinde aracı olacak olan Bab (kapı), adını alması da butarihlere rastlar. (İsa da kendisini "kapı" olarak görüyordu.İslam Ezoterizmi'nde "kapı" düşüncesi önemli bir yer tutar.Seyyid Ali Muhammed de "Bab" kelimesine mistik bir anlamyüklemişti. Ona göre "Bab" ilahi hakikati arama aracıydı.)Bu sıralar Seyyid Kazım Resti ölmüş (1843), Şeyhiler yeni birarayış içine girmişlerdi. Kurretül Ayn Seyyid Ka-zım'ın öndegelen müridlerinden Molla Hüseyin Buşre-vi'ye bir mektupyazarak, bir esrarlı "Zuhur"un yakın olduğunu hissettiğinibelirtti. Kendisi de arayış içinde olan Molla Hüseyin bumektuptan da aldığı güçle yola çıktı. Yolu Şiraz'a düştüğündeBab'ı buldu; onun öğretisini benimsedi. Bab, mektubunu


gördüğü Kurretül Ayn'ı da havariliğine kabul ederek, 18(kendisiyle birlikte 19) huruf-ül hayy (hayat harfleri): Babisistemine göre varlık'ı yaratan ilkeler-nitelikler arasında yerverdi.Babilik Zerrin Taç için önemli bir dayanak noktası olmuştu. Buinancın ileride göreceğimiz akidlerine dayanarak peçesiniattı, halk içinde Bab'm görüşlerini savunan vaazlar vermeyebaşladı. Bu vaazlarda poligamiye karşı çıkıyor, kadının datoplumsal yaşamda yerini alması gerektiğini savunuyordu.Önceden kendisini Allah'ın gönderdiği bir Peygamber, Babolarak değerlendirmesine karşın, Seyyid Ali Muhammed, birsüre sonra, yeni bir iddiada bulundu: O, Haki-kat'm çıktığıkaynak, Allah'ın bir tezahürü, kutsal bir görüntüydü. Noktaveya Hazret-i Ala ismini aldı. Bundan sonra Bab ismi,Horasanlı Molla Hüseyin Buşrevi için kullanılır oldu.114 Yoksul TanrıBab veya yeni adıyla Nokta, bundan sonra Şiraz'dan hiçayrılmadı ve zamanını kurduğu yeni dinin teorik ve teolojikumdelerini formüle etmekle geçirdi. Babilik'inyaygınlaştırılması ve siyasal bir güç haline dönüştürülmesi isebaşta Molla Hüseyin Buşrevi olmak üzere, içlerinde KürretülAyn'm da bulunduğu 18 havari veya Huruf-ül hayy tarafındangerçekleştirildi. Propagandalarında yerine göre ya yeni diniselamlıyorlar ve herkesi yeni imana çağırıyorlar, ya da Şiiakidesine uygun olarak, beklenen imam Mehdi'nin, Nokta'nmkişiliğinde ortaya çıktığını savunuyorlardı.Babilik, akımı ilk başta Iran olmak üzere özellikle Hindistanve Uzakdoğu'da çok hızlı bir yayılma göstermiş ve pek çoktaraftar toplamıştı. Bu durum İranlı yöneticiler tarafındansakıncalı bulundu ve 9 Temmuz 1850'de Seyyid Muhammedasılarak öldürüldü. Bundan iki yıl sonra Kürretül Ayn vearkadaşları işkenceyle öldürüldüler.Bab ve önde gelen Babilerin öldürülmesiyle Babi hareketibüyük ölçüde güçten düşmüştü. Ancak bir yandan bir kısımBabinin biad ettiği Subh-i Ezel, diğer yandan Bağdat'taBab'm müjdelediği Men Yesher Hu Allah (Allah'ın izhar


edeceği kişi) olduğu iddiasıyla ortaya atılan kardeşi MirzaHüseyin Ali (Bahaullah) Babileri kısmen toplandılar. Ancak buiki kardeşin de kendilerini Bab'm halefi ilan etmesi Babilik'iEzel ve Bahai olmak üzere ikiye böldü.İşin ilginç yanı, Bahaullah'm, Peygamberlik iddasmdabulunmasının hemen ardından Osmanlı İmparatorlu-ğu'nunemriyle İstanbul'a getirilmesidir. Yanında seksen dört kişiyleİstanbul'a gelen Bahaullah burada dört ay kalarak bir takımgizli faaliyetlerde bulunduktan sonra, Edirne'ye gönderilerek4-5 yıl kadar orada kaldı. Mirza Hüseyin Ali'nin misyonunuaçıklaması Edirne'de olmuştur. Ancak iki kardeşin girdiğidinsel çatışmadan tedirginAytunç Altındal 115olan Osmanlı Sarayı, Babi ve Bahailer'i Edirne'den sürerekBahaullah ve Babai'leri Filistin'de Akka'ya, Mirza Yahya veEzelileri de Kıbrıs'a gönderdi. (1868) Her ikisi de propagandafaaliyetlerini buralarda sürdürdüler. Bugün Bahailik kolubaşat durumdadır ve dünyaya yayılmıştır. Ayrıca az sayıdaEzeliler de mevcuttur.Çok kısa bir süre içinde, İran'da özellikle de elit (tanınmış işadamları, zenginler, ileri gelen aileler, filozoflar, su-filer,Yahudi tacirler vb.) arasında yaygınlaşan Babilik, İslamSufiliği, Yahudilik, Zerdüşt inancı, Doğu Kilisesi, Doğuokültizmi ve Hurufiliğin her birinin etkisi altında her birindenunsurları bünyesinde sentezleştiren bir inanıştı.Babi/Bahailere göre Allah özde yaratıcıdır, çünkü hayatınkendisidir, hayatı neşreder ve bu neşretmenin tek yolu,yaratmaktır. Allah yaratabilmek için yedi harfi /kelamıkullanır: bunlar kuvvet, iktidar, irade, eylem, kerem, zafer vevahiy'dir. Bunlar harf ve kelam olmanın yanı sıra, yaradılıştaetkin olmuş nitelik/değerlerdir ki bunlara huruf-ül hayydenir.Allah'ın yaratıcılığı tam'dır, yaratığınki ise kusurlu; ardındanmutlaka parçalanma, azalma, tahrib olma gelir.Yaratık, kutsal değer-nitelikler'in tümüne sahip olmadığı içinAllah-olmayan'dır. Ama, Allah'tan tümüyle ayrı da değildir. O


yalnızca eksiklidir. Tamlığma son Yargı Günü'nde, Allah'akavuşmakla ulaşacak, onunla bütünleşecektir. (Bu bakımdanTasavvuf daki Fenafillah düşüncesiyle paralellik gösterir.)Gobineau, Babilerin Tanrısı'na ilişkin olarak şunları söylüyor:"Babilerin Tanrısı, görüldüğü gibi Kaldonya felsefesinin,İskender'in, Gnostik teorilerin büyük bir kesiminin, büyükitaplarının, kısacası Doğu biliminin Tanrı-sı'dır.Pentatek'inki (Tevrat'ın ilk beş kitabının adı) değilse deGomara ve Talmud'un vaazettiği Tanrı budur. Mu-116 Yoksul Tanrısa ve İsa'nın öğrenebildiklerinden hareketle İslammtanımlamaya çalıştığı Tanrı bu değildir ama, tüm filozofların,kritiklerin, tüm akıllı kişilerin, yani SufiTerin, Semit-leşmişZerdüştlerin (Yani, Sasanilerden bu yana tüm Zer-düştlerin)ilim bu ülkelerde boy attığından beri aradığı, taptığıTanrı'dır. Bab, Hıristiyan ve İslam boyunduruğunun bir süregölgede bıraktığı bu Tanrı'yi tekrar hatırlatmaktan,karanlıklardan çekip çıkarmaktan başka bir şeyyapmamıştır." 4Babilere göre Ali Muhammed'in içinde Allah'ın cemaliningörüldüğü bir ayna olduğunu ve herkesin O'nu oradagörebileceğini de ekleyelim.Babiler, her harfin sayısal bir değer yüklendiğini "eb-ced"ebüyük önem verirler. Babi düşüncesine göre Tan-rı'nm sayısalifadesi, "Vahd" ve "Ahy" (hayat veren)i de karşılayan ve"hayat veren tek" anlamına gelen 19'dur. "Vücud"un ebcedhesabındaki değeri de 19 tutmaktadır.19 sayısı tüm Babi ve Babiliği temel alan Bahai yaşamındadenetleyici durumdadır. Babi/Bahai takvimine göre yıl 19 ay,ay 19 gün, gün 19 saat vb.dir. Hukuki ve ticari tümdüzenlemeler önceden yerleştirilmiş bu ilahi uyumubozmamak için 19 sayısı temelinde yapılır. Bab, Tanrı ileTanrıdan kopan yaratık arasındaki uyumun yeniden kurulmasıiçin "her şeyi birlik sayışma göre, yani 19 bölüm halindeörgütleyiniz" demektir.Kendisinden önceki Peygamberleri kabul etmesine, onları


kendi dönemleri için tutarlı saymasına karşın, dönemlerinidoldurmuş olduklarını söyler. Kendi önerdiği sistem,tümünden daha sonra geldiği için, tümünün tamamlayıcısıdurumundadır.Babi-Bahai düşüncesinin en önemli ilkelerinden biri detemizliktir, su, temizliğin kendisidir ve temizler. Öyle ki, Babisavaşçıları, savaşırken, kanları vücutlarına yabancıAytunç Alhndal 117olan giysilerine değip kirlenmesin diye, giysilerini çıkarıpçıplak savaşırlardı. İyi giyinmek, her türlü lüks ve süseşyaları, değerli taşlar Babilere haram kılınmamıştır. Aksine,inziva ve istimna'ya kınanması gereken davranışlar olarakbakılmaktaydı.Babilikte özellikle de çıkış dönemlerinde mallar ortaktı.Bab'ın ölümünden sonra tasarruf hakkını elde edebildiler.Bunun temelinde her türlü malın Allah'ın olduğu düşüncesiyatar. Bahailer'de Kıble yoktur. Allah her yerde olduğu içinistedikleri yönde ibadet ederler.Bahailerin bulunduğu her ülkede bir Milli Ruhani Mahvil veyerel organlar olan Mahalli Ruhani Mahviller vardır. Bahailerkendi aralarında çıkan her türlü anlaşmazlığı bu organlardaçözümlerler; sivil mahkemelere çıkmaları yasaktır. Her kıtadabir tane olmak üzere beş Ba-hai Mabedi bulunmaktadır.Bunlar, Chicago (ABD), Kampala (Uganda), Aşkabat(Türkmenistan), Sydney (Avustralya) ve Frankfurt(Almanya)dadır. Cenevre ve de Lozan merkezleridurumundadır. 5Gerçekten de Balinius'un yaşamı ve eserleri dikkatealındığında Babaullah'ın "Levih" diye tanımlanan yaşam tarzıve Tanrı inancası arasında sıkı benzerlikler vardır. Doğumislisizmi başta olmak üzere, Kabala öğretisi, ezo-terizm,okültizm ve Maniecheism hep ApoUonius tarafından "vaaz"edilmiş öğretilerdir. Temizlik yasaları (abdest) ve tümdünyayı insanların ortak mülkiyeti gibi görmek ApoUonius ileonun bir tür "Replikast" sayılabilecek olan Babaullaharasındaki birçok ortak husustan bazılarıdır. Diğer bir


anlatımla, eğer ApoUonius, bir "Din" kurmak isteseydi,bugünkü haliyle değil ama 1880'lerdeki "Saflığı" içindeki B-lailik gibi bir "Cult" kurardı, denilebilir. Baha-ullah'mBalinius'un eserlerinden esinlendiği kesindir.Şimdi de <strong>Apollonius</strong>'un yaşamının ve öğretisinin bazı118 Yoksul Tanrıilginç yanlarını görelim. İsa Mesih'e atfen Kutsal Kitap'tayazılanlarla, <strong>Apollonius</strong>'un yaşadığı dönemde belgelenmiş bazısözlerini ve eserlerini karşılaştıralım. Bu tahminlerin ötesindeilginç sonuçlar verecektir, şaşırmayın.<strong>Apollonius</strong> ile İsa Mesih'in karşılaştırılması konusu yeni birolay değildir. Bu tartışmalar ilkin Philostratus'un kitabınınyazılışından sonra başlamış ancak doruk noktasına, daha öncesözünü ettiğim yüksek bürokrat Bitniya Valisi Hierocles'inDomitian döneminde yazdığı <strong>Apollonius</strong>'un hayatını vemucizelerini anlattığı kitapla ulaşmıştır. 6 Domitian dönemindebaşta Anadolu olmak üzere, İ.S. 3. yy'da Hıristiyanlar çokküçük bir azınlıktılar. (Bkz.:Ek) O dönemdeki Kilise Babaları,kendilerine bir türlü inanmayan Anadolu halkından çok Devletiyönetenleri ve onların karılarını ve kızlarını etkileyerekHıristiyan yapmaya yönelmişlerdi. Bu gizli faaliyetlerinde debaşarılı olmuşlardı.Daha sonra İ.S. 302 yılından itibaren İmparator Diocle-tian,Hierocles'in bu kitabından yola çıkarak, Anadolu'daHıristiyanlığın yayılmasını engellemiş ve baskı uygulamıştı. Bukitabın etkisi o kadar çok olmuştu ki, dönemin Kilise Babaları,örneğin Filistinli Eusebe (Eusebe de Cesa-ree) sadece bukitabı konu alan ve İsa'yı savunan "Hieroc-les'e Karşı"(Contre Hierocles) 7 adlı bir kitap yazmak zorunda kalmıştı.Eusebe'nin doğrudan ApoUonius'u hedef alan bir kitabı davardır. 8Hierocles, kitabında, o günlerde, İsa Mesih'e atfedilenmucizeleri, gerçekte İsa'nın değil, <strong>Apollonius</strong>'un yaptığını ve/fakat Hıristiyanların <strong>Apollonius</strong>'un yaptıklarını/mucizelerini"İntihal" (Plagierism) yoluyla alarak haksız bir şekilde İsa'yamalettiklerini açıklayan ilk yazardır/devletAy tunç Altındal 119


adamıdır. Buna karşılık, Kilise Babaları, ister istemez,<strong>Apollonius</strong>'un çok ünlü bir şif acı (Thaumaturge), olduğunu,mucizeler yarattığını ama aslında bunları "Kara Büyü"aracılığıyla edindiğini ve İsa'nın mucizelerinin <strong>Apollonius</strong>'unkilerdenbüyük olduğunu yazmışlardır. Eusebe,<strong>Apollonius</strong>'un örnek bir insan olduğunu, örnek bir ahlâk sahibiolduğunu kabul ettiğini ama konu mucizelere gelince bunlarıgizlice öğrendiği Büyü ve Sihir aracılığıyla yaptığını,yapabildiğini öne sürerek onu sahtekârlıkla suçlamıştır.İlginçtir ki, adından bugünkü İncil'de de söz edilen SimonMagus adlı kişiyi de, aynı suçlamayla karala-mışlardı. Gospelyazarları Simon Magus'un, çok tehlikeli ve çok maharetli birbüyücü olduğunu belirtmişler sonra da onun İsa Mesih'inüstünlüğünü kabul ettiğini duyurmuşlardı. Simon Magus 1.yy'daki Gnostiklerin önde gelen liderlerindendi.Tıpkı İsa Mesih'in yaşamını ve eserlerini (mucizeleri dahil)anlatan 4 Gospel-Yazarı olduğu gibi, o çağlarda <strong>Apollonius</strong>'unyaşamını ve mucizelerini anlatan 4 yazar vardır. Bunlar, İsaiçin, Matthew, Marcus, Luke ve John'dur; <strong>Apollonius</strong> için deFlavius Philostratus, Moera-genes, Sotorichus ofOasis veHierocles'tir. İlginçtir ki, İsa Mesih'in yaşamını yazmış olanbu kişiler -eğer gerçek iseler bilindiği üzere ya çok az dinieğitim görmüş ya da dindışı mesleklerde görev almışlardır,örneğin Matta vergi tahsildarıydı. <strong>Apollonius</strong>'un yaşamını vemucizelerini yazmış olanlar ise tarihçi, felsefeci, bürokrat vesiyasetçiydiler.1996 yılında Time Dergisi "İsa'yı Ararken/Arayış" başlıklı birdosyayı kapak yapmıştı. 9 Derginin bu sayısında David VanBiema imzalı yazıda, daha önceki bölümde değindiğim "BeşGospel" İsa Seminerine katılan ilahiyatçıların ve bilimadamlarının bulguları ışığında, 4 Gospel'de120 Yoksul Tanrıanlatılanların pek çoğunun yalan yanlış olduklarınınkesinleştiği vurgulanmıştı. Ayrıca ilk 4 Gospel yazarının (4Evangelistin) da hiç güvenilmeyecek kişiler oldukları, pek çokilahiyatçı ve bilim adamı tarafından vurgulanmıştı. İlginçtir ki


<strong>Apollonius</strong>'un hayatını ve eserlerini birinci elden yazmış olanilk dört yazar, hiçbir şekilde "Güvenilmez" bilgileri yazan"Sahte" ve/veya kimlikleri belirsiz, kişiliksiz insanlar olaraktarihin hiçbir döneminde diğerleri gibi suçlanmamışlardı.Tersine, bu yazarlar, hem kendi dönemlerinde hem de 1700yıl içinde hep en güvenilir kaynaklar olarak gösterilmişlerdir.Yine ilginçtir ki, Protestanlığın kurucusu Martin Lut-her de,bu dört Gospel yazarından ilk üçünün "Hiç Güvenilmez" kişilerolduklarını, dolayısıyla sadece John'a bakılması gerektiğinihep vaaz etmişti. 1835'te David Friedrich Strauss, "İsa'nınYaşamı" adlı kitabını yayınlayınca, Lut-her'in başlattığıtartışma artık bilim alanına taşınmış oldu. Strauss, kitabındaeldeki - İznik Konsili'nde kabul edilen metinlerin çoğununsonradan ekleme olduğunu, bunlara güvenilmemesi gerektiğinivurguladı. Onun açıklamaları sonraki kuşak ilahiyatçılara yolgösterici oldu. Bu inanışa göre İncil ile Tarih ve Bilimuyuşmuyordu. İncil'deki veriler, mucizeler vd. ne tarih bilimi,ne de Pozitif bilimlerle açıklanabilirdi. İncil'de adı geçenkentler, kasabalar ve olaylar tarihen "Zaten" hiç varolmamışlardı! Strauss ve diğer birçok ilahiyatçıya göreİncil'deki İsa ile "İmanın" İsa'sı ayrıydılar, aralarında birbağ yoktu. Belki olması da gerekmiyordu! Diğer bir anlatımla,inanmak isteyenler gerçek-olmayan, "Sanal" bir kişiye imanetmekte serbesttiler.Tıpkı <strong>Apollonius</strong> için olduğu gibi İsa Mesih için de,öğretisinde "Büyücülük" ve sihir bulunduğu söylenmiştir.İsa'nın doğumundan başlayarak, daha sonra suyu şarabaAytunç Altmdal 121çevirmesi, ölüyü diriltmesi, "Cin" kovması (Exorcism) ve diğer"Mucizeleri" ne hikmetse, aynen <strong>Apollonius</strong> için de geçerlidir.O da "ölüyü diriltmiş", o da bir kenti (Efes) salgındankurtarmış, o da insanlara, tıpkı Esseneler'in EsrarengizBelleticisi gibi "Şifa" dağıtmıştır. Tek farkla ki İsa,"Büyücülükle" suçlanmamış, ama ne hazindir ki, "Şifa Ustası"<strong>Apollonius</strong> "Büyücü" olmakla suçlanmıştır.Eğer bazı özel bilgiler (Occultik) aracılığıyla insanlara şifa


dağıtmak büyücülükse, Musa da, İsa da büyücüsayılmalıydılar. Hele Musa, Tevrat'a göre, Mısırlı BüyücülerleFiravun'un huzurunda yarışmış ve kendi "Tanrısının" onaverdiği "Sıhhin" Firavunların büyücülerinkinden daha güçlüolduğunu kanıtlamaya çalışmıştı. Öte yandan eğer "YoktanVar Etmek" büyücülükse, ilk başta Tanrı'nın kendisi "Baş"büyücü sayılmalıdır. Niçin <strong>Apollonius</strong> ve Gos-peller'dekiSimon Magus, büyücü sayılmışlardır, bu belli değildir. Ortadaaçık bir haksızlık olduğu kesindir.Tıpkı İsa Mesih gibi <strong>Apollonius</strong> da en yakın dostlarındanbirinin ihanetine uğramıştır. Bilindiği gibi 12. Havari olaraktanınan Judas İscariot, Romalılar'dan (ya da başka biranlatıma göre Yahudiler'den) 30 gümüş sikke rüşvet aldıktansonra İsa Mesih'i Romalı askerlere ihbar etmiştir. Öteyandan sadece bu "İhbar" masalı bile kendi içinde buGospeller'i "Yalanlar" mahiyettedir. Çünkü Judas, ilginçtir ki,Gospeller' de yazdığına göre, ONU HİÇ TANIMAYAN,ADINI, SANINI VE NASIL BİRİ OLDUĞUNU HİÇBİLMEYEN Romalılar'a şöyle bir öneri götürmüştü: Benİsa'nın ve Havarileri'nin yanına gideceğim, hangisiniensesinden öpersem işte "O" kişi kendisinin "Tanrı'nın Oğlu"ve "Yahudiler'in Kralı" olduğunu iddia edendir; benim kimiöptüğüme bakıp, kişiyi tanırsınız ve yakalarsınız. Bu anlatım,aynı zamanda, Gospel'de "Herkes O'nu tanıyor ve peşindenbinlerce kişi gidiyordu" diye yazılanları da yalanla-122 Yoksul Tanrımaktadır; ülkenin egemeni olan Romahlar'm "İsa Mesih "i rbırakın tanımayı, varlığından bile haberleri yoktu.<strong>Apollonius</strong>'u da yakın dostu -sonra da en hırslı düşmanıEuphrates, İmparator Domitian'a ihbar etmişti. En yakındostlarının ihanetine uğradıkları bilinen bu iki kişiden<strong>Apollonius</strong>, Domitian'm Güvenlik Bakanı (Prefect) Aeliantarafından zindana atılmıştı. Kendisine isnad edilen suçlar"Cinayet" ve darbecilerle işbirliği idi.Ne kadar ilginçtir ki, en yakınları tarafından ihbar edildikleribildirilen bu iki kişiden, İsa Mesih'in GERÇEKTE JUDAS


TARAFINDAN HİÇ İHBAR EDİLMEDİĞİ bizzat Hıristiyanİlahiyatçılar tarafından 1996'da açıklanmıştır. Diğer biranlatımla Judas Iscariot, 30 gümüş sikke alarak İsa Mesih'iRomalı askerlere ihbar etmemiştir. BU İHBAR OLAYITAMAMEN sonradan uydurularak İncil'e konmuştur. 10 Oysa<strong>Apollonius</strong>'un ihbarı gerçektir, yazılı metinlere ve Romabelgelerine göre bu İHBAR GERÇEK, Romalı askerlere yapılanİHBAR MASALDIR!Tıpkı <strong>Apollonius</strong>'un başına geldiği gibi, ne ilginçtir ki İsa'nınbaşına da benzer bir olay gelmiştir. Buna göre bu iki kişi, birsüre için, en yakınları tarafından ÖNCE SAHTE <strong>TANRI</strong>oldukları gerekçesiyle REDDEDİLMİŞLER, SONRA DASÖZLERİNİ GERİ ALARAK ONLARIN "<strong>TANRI</strong>" (LORDJESUS) ve "İNSAN SURETİNDEKİ <strong>TANRI</strong>" olduklarınıkabul ve beyan etıhişlerdir. İsa Mesih, en yakını Aziz Petertarafından Romalı askerlerin önünde önce reddedilmiş, sonrada yeniden kabullenilmiştir. Rastlantı bu ya, <strong>Apollonius</strong> da,Tigellius tarafından önce RED edilmiş, sonra MAHKEMEkarşısında O'nun İnsan Suretindeki Tanrı olduğu kabul vebeyan edilmiştir. İsa ile <strong>Apollonius</strong> arasında bu olayda TEKFARK vardır, o da <strong>Apollonius</strong>'la ilgili RED ve KABUL meselesiRoma kayıtlarında, duruşma tutanaklarında vardır(Damis'tenAytunç Altındal 123naklen). AMA İSA'nın başına gelen AYNI olayla ilgili hiçbirkayıt yoktur!Tıpkı İsa'nın ölü Lazarus'u diriltişi gibi, rastlantıya bakın ki,<strong>Apollonius</strong> da Efes'li zengin bir ailenin genç ve güzel kızını"Ölü" iken diriltmiştir. Aralarındaki tek fark İsa'nın bunuTanrı ve Tanrı'nm Oğlu olduğu için yaptığı/yapabildiğisöylenirken, <strong>Apollonius</strong>'un ölüyü diriltmesi nedense "Büyü veSihir" gücüne bağlanmıştır. Kaldı ki, <strong>Apollonius</strong>, bunu kendibaşına değil, Doğanın yasalarını kullanarak yaptığını,kendisinin büyücü olmadığını; bunun bir "Doğa Olayı" olduğunuve her zaman olmayacağını söylemiştir. Oysa İsa'nınLazarus'u dirilttiğine inandırılan ilk Hıristiyanlar, topluca,


kendilerinin de öldükten sonra İsa tarafından yenidencanlandırılacaklarına iman ettirilmişlerdir. Üstelik yenidencanlandırdıklarında , doğrudan Cennet'te olacaklarınıdüşünmüşlerdir. Ve bu Cennete de kendilerinden başka hiçbirdin mensubunun giremeyeceğini öne sürmüşlerdir.Tıpkı İsa Mesih gibi, <strong>Apollonius</strong> da "Cin" kovmacılığıyapmıştır. İsa, taşlanacak bir kadını kötü yola sevk edencinleri temizlemiş, <strong>Apollonius</strong> da Efes kentini "Kıtlığa" duçareden cinleri kovarak, topraklara bereket getirmiştir.İlginçtir ki, fahişeyi cinlerin egemenliğinden kurtaran İsa,Tann (LORD) sayılmış, <strong>Apollonius</strong> ise, ne hikmetse, "Şarlatan" olarak tanıtılmıştır.Ve son olarak -ama sonuncu olarak değil İsa da <strong>Apollonius</strong> da"Tanrısal" olmakla anılmışlardır. İsa Mesih, ilk kez, Azizyapılan Simon=Petrus tarafından Tanrı'nm Oğlu ve Tanrı(LORD) ilan edilmiş (Peter, İsa'ya Tann'nın Oğlu olduğunaİman ettiğini söyledi); <strong>Apollonius</strong> ise Da-mis tarafından"İnsan Suretindeki Tanrı" olarak nitelendirilmiştir. Amanedense, İsa Mesih, İznik Konsili'nde yeryüzüne "İnsan "suretinde gönderilmiş olan Tanrı'nm Oğ-124 Yofcsuf Tanrılu yapılmış -Devlet zoruyla- ve <strong>Apollonius</strong>'un kaderine "İnsanSuretindeki Büyücü" olmak düşmüştür. Damis'in beyanı veyazıları İmparatorluk arşivinde dururken, yoksul ve cahilbalıkçı Peter'in, İsa'yı "Tanrı" (önce oğlu) yapışının hiçbirbelgesi yoktur, olmamıştır. Aynı Peter, İsa'nın ölümündensonra, ne hikmetse, birkaç ay önce "Tanrının Biricik Oğlu"dediği İsa'yı bu kez, sadece, bir "Peygamber" olarakçevresindekilere lanse etmiştir (Peter, 3:22).Şu kesindir ki, <strong>Tyanalı</strong> ApoUonius, "Hayatı Çalınan Adam"olmuştur. Nedense, onunla ilgili her ne varsa, bunlar İsa'yaatfedilmiştir. Aynı yıllarda, aynı yörelerde, aynı insanlaramuhatap olarak yaşamış olan İsa ve Apolloni-us'tan, İsa"Tanrı" yapılmış, <strong>Apollonius</strong>'un ise en az 1500 yıl adıunutturulmuştur. Bunun nedeni de Konstantin'in "Yeni DinYeni Devlet" kurmak amacıyla topladığı 1. Ekü-menikal İznik


Konsili ile, daha sonra İmparator olan I. Theodius'un (İ.S.381-389) verdiği emirlerle <strong>Apollonius</strong>'un adının tarihtensildirilmiş olması yatmaktadır.Bu dönemden sonra <strong>Apollonius</strong>'un yaşamıyla ilgili FlaviusPhilostratus ve diğerlerinin yazdıkları eserler, İ.S. 460yılında ApoUonius Sidonius (günümüzde Aziz Sido-ine diyetanınıyor) adlı Fransız asıllı bir soylu tarafındanbulunmuştur." Sidonius, Roma İmparatoru Auitus'un kızıylaevlenmiş ve bir tez yazarak ApoUonius'u ona tanıtmıştır.Solarion'un yazdığına göre 500-1500 yılları arasındaApoUonius, "Bilge Balinius" adıyla sadece Araplar'm arasındakendisine bir yer bulmuştur. Daha önce de adından sözettiğimiz Cabir İbn Hayyan, (İ.S. 800 yıllarında) ve "Geber"adını alan (Cabir'e özenerek) İspanyol yazar Hu-ques deSantalla (İ.S. 1150) Aristo'nun ünlü eseri "Secre-tumSecretorum" (Sırların Sırrı) kitabından söz ederkenApoUonius ile ilgili Cabir'in kitabından da uzunca alıntı-AytunçAlUndal 125lar yapmıştır. Cabir'in <strong>Apollonius</strong>'la ilgili bu çalışması "Kitabal-Hacer'ala Re'i Balinius" adım taşıyordu ve tüm Orta Çağboyunca, ApoUonius'tan söz edilen tek kaynak bu kitapolmuştur.Şu kesinlikle söylenebilir ki, gerek Tapmak Şövalyeleri,gerekse onların uzantısı olan Gül ve Haç Kardeşliği ile sonrakiSpekülatif Masonik örgütlerin kurucu ve yöneticileri,Kilise'nin yoğun baskısı nedeniyle gizlenen Apolloni-us'un bazıeserlerini görmüş ve okumuşlardı. Gül ve Haç'mkurucularından kabul edilen Paracelsus, uzun yıllar Araplar'lave Türkler'le birlikte yaşamış ve Doğu'nun büyü, tılsım,alşimizm, şifacılık ve Hermetizm konularındaki bilgilerinebirinci elden ulaşmıştır. 12Şu da kesinlikle söylenebilir ki, tarihsel olarak devlet ve özelarşivlerdeki belgelere göre <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong> adlı "Ermiş"bir kişi yaşamıştır. Ancak Kilise Babaları bu kutsal kişiyi,nedense, ısrarla "Yok" saymışlar, "Varlığını" kabul etmekzorunda kaldıkları zaman da O'nun "Büyücü ve Sihirbaz"


olduğunu iddia etmişlerdir. Acaba neden? Şimdi bunu görelim.Tarihte çok az kitap, yüzyıllar boyu sürecek tartışmalarınkaynağı olmuştur. Flavius Philostratus'un yazdığı ya daDamis'in tuttuğu notlardan ve İmparatoriçe Julia Dom-na'yailetilen belgelerden derlediği "<strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'un Yaşamı"böyle bir tartışmanın odağı olmuştur. Bu kitapta verilenbilgilere göre, <strong>Tyanalı</strong> Pagan <strong>Apollonius</strong>'un yaşamı ile Yahudiasıllı İsa Mesih'in yaşamı neredeyse birebir çakışmaktadır.Şöyle ki; Flavius'un yazdığına göre, <strong>Apollonius</strong> günümüzüntakvimiyle hesaplanınca, İ.Ö. 4. yılda Tyana kentindedoğmuştur. Tyana, birinci yüzyılda Kapadokya'da-126 Yoksul Tanrıki en ünlü ve gelişmiş Pagan yerleşim alanlarından biri, belkide birincisiydi. Batı'sında Galatia (Konya ve çevresi),Doğu'sunda Armenia, Güney'de Kilikya, Kuzey'de Pon-tus ilekomşuydu. Tyana, günümüzde Niğde İli'nin Ke-merhisarilçesidir.(Bkz: Haritalar Ek.)Tyana, Kilikya Boğazı denilen bir geçitle Pozantı'ya(Podandus) ve oradan da Tarsus ve Adana'ya bağlıydı. Bu ikikentte o dönemde en az Edessa (Urfa) ve Carrhae (Harran'ın1. yy'daki adı) kadar gelişmiş ve uygarlaşmış kentlerdi. AmaKapadokyalılar, o yıllarda olduğu gibi, ilginçtir ki, 10. yy'da dagözükara, kaba, dikkafalı, söz dinlemez, cesur gibi sıfatlarlaanılıyorlardı. Öyle ki, 10. yy'da Saray geleneğindeKapadokyalı demek sert, hoyrat, kabadayı demek anlamınageliyordu. 13<strong>Apollonius</strong>'un doğum tarihi ile İsa'nın doğum tarihi, kuvvetlemuhtemelen aynıdır. Katolik Kilisesi ile diğer Kiliselerarasında bu konuda da sorun vardır. Papa Gre-gory'nintakvimi, 1582'de yürürlüğe girdi. Günümüzde birçok ülkedekullanılan bu takvimde gerçekte 11 gün atlanmıştı. Gregorybununla da yetinmemiş, koskoca bir yılı da atmıştı! Diğer biranlatımla, Papa kendi Katolik Kili-sesi'nin kutsal günlerininher zaman için geçerli olacak bir takvime bağlamak istediğiiçin, İsa'nın doğumunu l.Yıl (Birinci yıl) olarak göstermişti.Oysa, matematiksel olarak bu "0" (sıfır yılı) olması


gerekirdi. 14 Dolayısıyla günümüzde İsa'nın tam olarak hangiyılda doğduğu bilinmemektedir. Kesin olan Gregory'nintakvimde gösterilen 1 (Bir) yılında doğmamış olduğudur. İsamuhtemelen kendinden önce (İ.Ö.) 4 ile 6 yılları arasında birdönemde doğmuştu.Flavius'un kitabından öğrendiğimize göre, <strong>Apollonius</strong>, çokvarlıklı ve kültürlü bir ailenin çocuğudur. Ataları Tyana' ninkurucularındandır. İyi bir eğitim ve öğrenim görmüştür. Onaltı yaşına geldiğinde ailesinin isteği üzerine oAytunç Altındal 127dönemde eğitim merkezi sayılan Tarsus'a gitmiş ve buradakiPisagorcu/Apollo'ya bağlı kişilerle tanışmış ve onlarınöğrencisi olmuştur. Aynı yıllarda, daha genç olarak Aziz Paulda Tarsus'ta eğitim ve öğrenim görüyordu. Biri Yahudi Farisimezhebinin öğretilerine göre, diğeri de Romaİmparatorluğu'nun asli dinsel sistematiği olan Paga-nizm'egöre eğitilmişlerdi. Aziz Paul da Tarsus'un yerlisi, zengin birailenin iyi eğitim görmüş bir çocuğuydu. Daha sonrakihayatında kendisini, tutucu Farisiler'in "En " tutucu Farisisiolarak tanımlamıştır. <strong>Apollonius</strong> ile Paul'un Tarsus'ta tanışıptartışmış olmaları muhtemeldir. Ancak kesinlikle"Olmamıştır" denilebilecek bir gerçek vardır: İkisi de, tümyaşamları boyunca İsa'yı hiç görmemiş ve tanımamıştır.Aziz Paul ileriki yaşlarında, başlangıçta çok karşı olduğu, İsaMesih olayını yaymayı üslenmiş ve dört Evange-list'inGospelleri'ni vaaz etmeye başlamıştır. İlginç olan, şu ünlüLazorus olayıdır. Dördüncü Gospel'in yazarı John -ki bunuonun yazdığı belli değildir- İsa'nın Lazarus adlı bir genci"Öldükten " sonra dirilttiğini yazmıştır. (Nedense bu Lazarusve diğer "Sözde" dirilenler, daha sonra tekrar ölmüşler ve bukez yanlarında İsa olmadığı için, bir daha dirilmek şansınıyakalayamamışlardır!) Bu masalda garip olan, John'un sonEvangelist olması ve Gospeli'ni İsa'nın ölümünden (İ.S.yaklaşık 27-29 yıllan) 60 yıl kadar sonra yazmış olmasıdır.Oysa Claude-Carrierre'nin de belirttiği gibi, ilk Gospel'inyazarı Matthevv, İsa'nın hep yanında yer almıştı. Her zaman


onunla beraber olmuş, her zaman ona yakın olmuştu ama kendiGospeli'nde, böylesine inanılmaz bir olaydan tek satırla dahisöz etmemişti! 15 Nitekim Aziz Paul da bugünkü İncil'de yeralan sözlerine göre, "Ben de bana ne iletilmişse sizlere sadeceonları anlatıyorum o kadar" demişti. Paul İsa'nın ölüleridirilttiğini ve öldük-128 Yoksul Tannten sonra göğe yükselişini sorgulayanlara işte bu yanıtıvermekle yetinmişti. Paul da <strong>Apollonius</strong> gibi, Atina'ya gitmişve burada Stoacı ve Epiküryen filozoflarla tartışmıştı.Filozoflar ona, "Kulağımıza garip gelen sözler söylüyorsunuz"demişler ve kendisini dikkate almamışlardı. 16 Oysa <strong>Apollonius</strong>Atina'ya gittiğinde tüm felsefecilerle konuşmuş, daha sonrabirçoğuyla yıllar boyunca mektuplaş-mış ve karşılıklı fikiralışverişinde bulunmuştu. Apolloni-us'un ortadan kaldırılmışolanlar dışında bilinen 81 mektubu vardır. İlginçtir ki, bu 85-90 yıllık dönemde Apollo-nius'un yazdığı mektuplarınhiçbirinde İsa'dan söz edilmemiştir. Belli ki kendisineyollanan mektuplarda da Hıristiyanlığın ve "Öldükten" sonradirilen Tanrı'nm Oğlu İsa Mesih'in adı geçmemiştir.İsa'nın ölümünden sonra kendisi hakkında yazılanlar ile dahasonra özellikle de 325 yılında Konstantin'in "Devlet" siyasetiyaratmak amacıyla topladığı İznik Konsi-li'nde yine bu kanlıve gaddar imparatorun isteğiyle düzenlenen nihai belgede(Creed=Amentü) yer alan sözler Hıristiyanlar içinsorgulanmadan kabullenilen kaziyeler olmuştur. Konstantin ilebaşlayan "Yeni" dönemde "Zorla" HıristiyanlaştırılanPaganların sayısı milyonları bulmuştur. Rodney Stark'myaptığı hesaplara göre, ilk yüzyılda toplam nüfusun içinde enfazla 1000 kişi İsa'nın adını duymuştu ve, bu sayı Romaİmparatorluğu nüfusunun 0.0017 sine tekabül ediyordu. Oysa325 yılından sonra katlanarak artan Hıristiyan sayısı 350yılında 34 milyona (toplam nüfusun %56.3'üne) yükselmişti. 17<strong>Apollonius</strong> da İsa da aynı dönemde yaşamış olmalarına veadlarını duyurmuş olmalarına rağmen, birbirlerinden hiçhaberdar değillerdi. <strong>Apollonius</strong>, Pisagorcu ve Şi-facı olarak


uzak ülkelere gidip gelirken İsa, kısa yaşamı boyunca Yahudiyerleşim alanlarının sadece iki ya da üçü-Aytunç Altındal 129ne gidebilmişti. <strong>Apollonius</strong>'un gezilerinde ilk durak Antakyave Babil olmuştu. <strong>Apollonius</strong> daha sonra Mısır'a, Hindistan'ave birçok kez de Atina'ya, Efes'e, Roma'ya ve diğer büyükmerkezlere gitmiş, buralarda bazen Krallar'la -Hindistan'dave Babil'de olduğu gibi- bazen İmparatorlarla -Roma'daolduğu gibi- bazen de filozoflar, dinadam-ları ve/veya sıradaninsanlarla tanışmış onlarla konuşmuş, fikir alışverişlerindebulunmuştur. 18<strong>Apollonius</strong> ile İsa'yı karşılaştıran kitaplar, Katolik Kilisesi'nin baskısına uğramıştır. Nedir ki, 18. yy'm sonundan itibarenbu kitaplarda bir artış görülmüştür. 19W.B.Wallace'm yazdığına göre Philostratus'un kitabındaki<strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>, Semitik "Kurtarıcı" (Saviour) İsa'ya karşıgerçek bir Pagan "Kurtarıcı" dır. 20 Gerçekten de günümüzdebilinen anlatımıyla İncil'de İsa ile Philostratus'un kitabındaki<strong>Apollonius</strong>, birbirlerinin yerlerinde olabilecek karakterlerdir.Hatta <strong>Apollonius</strong> çok daha uzun yaşadığı için İsa'dan"Fazladır". Öte yandan İncil'in Yeni Ahit bölümü dikkatliceokunduğunda <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>'un bir "Deus Absconditus"(Kendini Gizleyen Tanrı) gibi Gospeller'in arasındadolaşmakta olduğu görülür. (İs-railoğulları, Musa'nın onlarasunduğu ya da tebliğ ettiği Tanrı JHVH-Yahveh-i,göremedikleri için ona "Bu Tanrı Niçin Kendini Göstermiyorda Gizliyor?" diye sormuşlardı. Deus Absconditus Latince buTanrı için yapılmış yakıştırmalardır.)<strong>Apollonius</strong>, kuşkusuz 1. yy'da Greko-Romen dünyadaki adı enünlü olan filozof, şifacı ve büyü ustasıydı. Sözün burasında,"Büyü ve Sihir" denildiğinde, günümüzde "Bilimi"Tannlaştırmış, mutlaklaştırmış olan akademik çevrelerin"Hokus Pokus" sözleriyle özetlenebilecek olan "Eksik veÇarpıtılmış" Büyü ve Sihir tanımlarını değil, başta ünlüMatematikçi Isaac Newton olmak üzere sayısız bi-130 Yoksul Tanrılimadamınm ömürleri boyunca uğraştıkları Hermetik, Büyü ve


Sihir'i kast ettiğimizi belirtmek gerekiyor. Sokak ve sahneİllizyonistleri'nden değil, her şeyi "Yoktan" var ettiğineinanılan Tanrının "Gizil" gücünü simgeleyen Hermetik Büyü veSihir'in sırlarına ulaşarak bunu kendi çapında uygulayan veböylelikle de insanlara "Yeni"yi tanıtan "Büyü Ustalarından"biriydi <strong>Apollonius</strong>.Bu tip Büyü ve Sihir'in alşimizmin, ezoterizmin ve hermetizminbilimsel niteliğini anlatan Kurt Seligmann'myazdığına göre <strong>Tyanalı</strong> <strong>Apollonius</strong>, bu alanda kendi başına birokuldu. 21 Yine Seligmann'm yazdığma göre Grekler "ÖlülerKültü" (Totenkult) diyebileceğimiz bir inanca da çokbağlıydılar. Ölen bazı kişilerin, yeryüzünde yapmak istedikleriişleri tamamlayamadan ölmeleri halinde, bir süre "Hades"in(Yeraltı Tanrısı) yanında dinlendikten sonra geri döndüklerineve yarım kalan "Misyonlarını" tamamladıklarına inanıyorlardı. 22Dikkat edilirse bu inanç Pagan geleneğine uygundur, Semitikdeğildir. Oysa İncil'de Semitik İsa'nın ölümünden sonra geridönüşü "Misyonunu" tamamlamak için olacaktır. Diğer biranlatımla Tanrı Baba, biricik Oğlu İsa Mesih'i "İkinci" kezyeryüzüne gönderecektir! Oysa Philostratus, zindandabulunduğu sırada <strong>Apollonius</strong>'un, ölüme mahkum edilmiş olantilmizi ile konuşurken -Damis'den naklen- kendisinin onun içinHades'e gidip, yani Ölüp geri geleceğini söylemişti.Philostratus'un kitabında <strong>Apollonius</strong>, defalarca Hades'e"Gidip Geri Dönmekten" söz etmiştir. Bu da olmasıgerekendir, çünkü <strong>Apollonius</strong>'un bağlı olduğu Pisagorcu-luk'unkurucusu Pisagor da, İsa'dan yüzlerce yıl önce, Antik MısırHermetizmi'nden öğrendiği bu bilgiyi yazmış ve durmaksızıntekrarlamıştı. İsa'nın yaşadığı 1. yy'da bu tezi yayan veseslendiren tek filozof <strong>Apollonius</strong> idi. İsra-iloğulları'nm veİsa Mesih'in bunu dile getirmesi müm-Aytunç Altmdal 131kün değildi, çünkü Yahudi geleneği (Habakkuk ve Haga-da) veŞeriatı bunu "Seslendirmeyi" kesinlikle yasaklamıştı. Nedirki, İncil'de Yahudi İsa, tıpkı <strong>Apollonius</strong>'un dediği gibiHades'e (ölüme) gitmiş ve "Geri Dönmüştür"!


İlginçtir ki, Katolik Kilisesi <strong>Apollonius</strong>'u karalamak için onun"Cinlerle" uğraşan, şifa getirmek amacıyla "Cinleri" kovan birBüyücü olduğunu yüzyıllardır yinelemektedir. KatolikKilisesi'ne göre, Pagan <strong>Apollonius</strong>, "Cinlerle" konuştuğunu veonları yönlendirdiğini öne sürmüş bir "Sahte Şif acı" dır.Nedir ki, o dönemde "Cin "ilimi (Demono-logy) ile sadecePaganlar uğraşıyorlardı. Yahudiler'de böyle bir uygulama veinanç yoktu, olamazdı. "Cin Kovma" (Exorcism) Paganlara özgübir "Şifa " yöntemiydi. Bugünkü tanımlarla söylersek bir tür"Ruhsal Terapi" VE psikolojik danışmanlık ve Ruhsal "Sağım"di.Doğrudur, 1. yy'da bu dalda da en ünlü kişi <strong>Apollonius</strong> idi.Şaşırtıcı olan tamamen Paganlara ait olan bu uygulamanın"Tıpkısı" günümüzün Katolik Kilisesi'nde "Resmen"vardırve,rastlantıya bakın ki, yüzyıllardır Kilise'ye bağlı sofu KatolikPapazlar, Kilise'nin gizli bölümlerinde "Cin Kovmakla"meşguldürler. Katolik Kilisesi'nde resmen "CinKovma/Çıkarma" dairesi vardır. Ve adı da "AthenaeumPontificium ReginaApos-tolorum"dur. Burada deneyimliPapazlar, tıpkı 1. yy'da Pagan <strong>Apollonius</strong>'un yaptığı gibi,Ruhsal bunalımlar geçirmekte olan hastalarını "Zapt" etmişolan Cinleri çıkartmakta ya da kovmaktadırlar. Şu farkla ki,<strong>Apollonius</strong> bunu Hindistan'da, Mısır'da ve Askelipos'daöğrendiği yöntemle "Doğa" adına yapmıştı. Katolik papazlar,Konstan-tin'in emriyle "Devlet Tanrısı" yapılmış olan İsaMesih ve "O" nun olduğu söylenen Kutsal Kitap İncil adınayapmaktadırlar. Papazlar neyin adına yapsalar da sonuç birPagan "Pratiğinin" Katolik Kilisesi tarafından gasp edilerekkendisine maledilmiş olduğu gerçeğini değiştiremez.132 Yoksul Tanrı3. yy'da yaşamış filozoflardan Apoleis ve ünlü Lactan-tius'unhocası Arnobius, ApoUonius'un, Musa ve Zerdüşt gibi bir kişiolduğunu yazmışlardı. 23 Gerçekten de, İncil'in Yeni Ahitbölümünde anlatılanların neredeyse tamamını ApoUonius"DA" yapmıştır. Garip ama gerçektir ki, Apol-lonius'undoğumunda da "Mucize" vardır. <strong>Apollonius</strong>'un doğumunda onunyeryüzüne Apollo'nun oğlu olarak gönderildiği söylenmiş


-Philostratus da bunu nakletmiş-tir. Yazar bunun o döneminkahinlerinin yaptıkları/söyledikleri "Oracle"lordankaynaklandığını belirtmiştir. Apol-lonius "DA" rastlantı bu ya,tıpkı İsa Mesih gibi mabedle-ri ve tapmakları dolaşmış veburadaki "Çarpık ve Yoz" dinsel öğretileri eleştirmiştir. Birfarkla ki, İsa, Yahudi sinagoglarını, ApoUonius ise Pagantapmaklarını gezmiş ve eleştirmiştir. ApoUonius "DA" tıpkıİsa gibi, faizci ve rüşvetçi tefecilerle tartışmış onlarıninsanlara zulüm ve acı getirdiklerini söylemiş ve onlarınkentlerden ve de özellikle mabedlerden çıkartılmalarınıistemiştir. İncil'de İsa'nın sinagogun avlusundaki tefecilerinpara masalarını nasıl devirdiği anlatılmaktadır. ApoUonius daher gittiği kentte bu kişilerle tartışmıştır.Tıpkı İsa Mesih gibi, ApoUonius "DA" insanlara kötühuylarından ve uygulamalarından vazgeçerlerse, kendilerine"Yeni Bir Yaşam" verileceğini muştulamıştır. Bir farkla ki, İsabu yeni ve "Ölümsüz" yaşamın kendisinden geleceğini söylemiş—ya da Kilise Babaları onun ağzından söylemişler— ApoUoniusise bunun Pagan Tanrıları tarafından verileceğini önesürmüştür.Tıpkı İsa Mesih gibi, ApoUonius da "Yeryüzünün" tüm insanlariçin olduğunu hiçbir zalimin ve/veya tiranın yeryüzüne "El"koyamayacağını ve insanları köleleştireme-yeceğini vaazetmiş ve insanları zalimlere karşı çıkmaya çağırmıştır. Birfarkla ki, İsa ApoUonius gibi bu çağrısınınAytunç Altındal 133arkasında durmamış ve gösterdiği cesaretsizlik nedeniyle 24Yahudiler'in umutla bekledikleri "Mesih" olabilme şansınıyitirmiştir. <strong>Apollonius</strong> ise zindanda bile çağrısınıyinelemekten çekinmemiştir.Tıpkı İsa Mesih gibi <strong>Apollonius</strong> "DA" konuştuğu zamanPeygamber, ya da W.C. Frend'in deyimiyle bir "Ya-sayapıcı"(Lavvgiver) gibi konuşmuş ve söylediklerinin uygulanmasını,yanlışların düzeltilmesini, hatalardan dönülmesini sağlamakistemiştir. Bir farkla ki, İsa'nın vaaz ettikleri, muhtemelen10-15 kişi tarafından hayata geçirilmiş, <strong>Apollonius</strong>'un sözleri


ise tüm Pagan dünyasında yankılanmış ve hayata geçirilmiştir.Bunların hayata geçirilmesinde, Krallar ve İmparatorlar,<strong>Apollonius</strong>'un işaret ettiği yanlışların ve hatalarındüzeltilmesinde onun sözünü dinleyerek özel emirler vefermanlar yayınlamışlardır. Örneğin bir Pagan geleneği olan"Kurban" kesilmesinin yanlış olduğu ilk kez <strong>Apollonius</strong>tarafından dile getirilmişti. <strong>Apollonius</strong>, vejeteryandı veTanrılara adak olarak hayvanların kurban edilmesinin Tanrılara "Hakaret" olduğunu vaaz etmişti -tüm yaşamı süresince.(Özellikle Mit-raizm'de Boğa kurban etmek ve hayvanınkanını yüze göze ve cinsel organa sürmek geleneği vardı.<strong>Apollonius</strong> buna şiddetle karşı çıkmıştı.)Tıpkı İsa gibi, <strong>Apollonius</strong> "DA" kendi bağlı olduğu dinselsistematiğinartık yozlaşmaya başladığını, doğru ve sağlambilgiler aktarması gereken din adamlarının bu kutsalgörevlerini yapamadıklarını öne sürmüşlerdi. <strong>Apollonius</strong>'agöre -Damis'ten naklen- Antakya'daki Apol-lo Tapınağı'ndakikahinler, "ciddi araştırmalar ve öğretim " görmemiş, yanlışbilgiler (batıl) aktaran kişilerdi. Oysa, demişti <strong>Apollonius</strong>,insanlar Tanrıların huzuruna temiz bir vicdan ve dürüstdualarla çıkmalıdırlar. Ve eklemişti: "Ey yüce Tanrılar, banahak ettiğimi lütfedin, yeter. "Bu ünlü134 Yoksul Tanrısözündeki Tanrılar sözcüğünü "Baba" sözcüğüyledeğiştirirseniz, W.C.Frend'in de belirttiği gibi, <strong>Apollonius</strong>'unyaşamını ve eserlerini Gospeller'le karşılaştırmak vekıyaslamak "Kesinlikle" mümkündür. 25İsa'nın yapmadığı fakat <strong>Apollonius</strong>'un yaptığı bazı hususlarda vardır. Örneğin <strong>Apollonius</strong>, İskenderiye ve Mısır'a giderekburalarda çölde yaşayan, çıplak dolaşan ve kendilerine"Gymnasofist" denilen "Çıplak Uyarıcılarla" görüşmüştür. Bukişiler çölde çıplak olarak yaşamakta ve "Kozmik" bilgileraramaktaydılar. <strong>Apollonius</strong> yeryüzüne ait, başta seks olmaküzere her nesneden uzak çölde "Münzevi" olarak yaşayan bukişilerle "Tanrıların Varlığını" tartışmıştır. İlginçtir ki, bu"Gymnasofist" denilen kişiler tarafından uygulanan "Münzevi"


yaşam tarzı, yine çölde yaşayan ve bu gelenekten gelen AzizAntony tarafından Hıristiyanlığa sokulmuş ve ilk Hıristiyanmünzevileri "Çöle" çekilerek Karanis'te ilk Hıristiyan Keşiştarikatını (Monastisizm) kurmuşlar ve günümüze kadartaşımışlardır. 26Sözü uzatmaya ve tümünü karşılaştırmaya sanırım gerekyoktur. Zaten karşılaştırmalar, bu kitabın yazarından çokönce, yüzyıllardır tüm ayrıntılarıyla yapılmıştır. Olayın özüşudur: İncil'in Yeni Ahit bölümünde İsa Mesih'e atfedilenbirçok özellik, mucizeler de dahil "İntihal" izleniminivermektedir. Bunların birçoğu, İsa'nın ağzından çıkmamışsözlerdir. Bunların birçoğu İsa Mesih tarafından yapılmışişler ve mucizeler değildir. İsa nasıl ki, Babasız doğarak"Baba Tanrı'nın Oğlu" yapılmışsa "Tanrı Oğlu" yapmak fikriİncil'den en az 1000 yıl önce Hindistan'da ve Mısır'dauygulanan bir gelenekti. Ölü Deniz'de bulunan "Qumran"belgelerinde İsa'nın da kuvvetle muhtemelen esinlenmiş veetkilenmiş olduğu Esseneler, İ.Ö. 200 yıllarından beri"Seherin/Şafak'in Oğlu/Oğulları" (bene ha-sha-Aytunç Altındal 135har) ile "Işığın Oğulları" ayrımını yapıyorlardı. Eldeki okunmuşbelgelere göre (4Q298) Esseneler'in Belletici Öğretmeni(maskil) henüz belirli olgunluğa gelerek/ulaşarak "IşığınOğlu" olamamış genç tilmizlere "Seher in Oğulları" diyerekhitap ediyordu. 27 Belletici Essene Münzevileri'nin arasına yenikatılan kişilere, "Ey, Seher'in Oğulları, buradaöğreneceklerinizi tam olarak uygularsanız, YENİDEN YAŞAMYOLUNA DÖNERSİNİZ" diyerek onları uyarırdı, gelenekböyleydi, (and returned to the path of life).Gerçekte İncil'de kendini gizleyen, gözlere gözükmedenİncil'in sayfalarında dolaşan "Deus Abscondüus" (invi-sibleGod), göze görünerek bu sayfalarda "Dolaştırılmış" olan İsaMesih değil, doğrudan doğruya <strong>Tyanalı</strong> Apollo-nius'tur,denilse yanılgı olmaz kanısındayım.SonsözHıristiyan Tanrıbilimi'nde (Teoloji) Aziz Augustin'e atfen


öğretilen bir deyiş vardır. Augustin'e göre, "Hıristi-yanizmİmanı öngörür, İnananlar ise Dogma isterler." İşte bu 28 kaziyeHıristiyanlığa yön vermiştir. Hıristiyanlar, Aziz Augustin ilebaşlayan dönemde (6. yy) imanlarını "Hıristiyanizm" içinkullanmışlar, onun "Hizmetine" sunmuşlar, kendileri içinsetartışılması mümkün olmayan "Dogmatik" e gözleri kapalıolarak uymuşlar, tartışmalara hiç girmemişlerdi. Bu katıkalıpçılık ve şablonculuk sonucunda, "Dogma" ya aykırı nevarsa, eleştiri olarak ne varsa, gözlerini kırpmadan yoketmişlerdir. Bu Kilise Babaları (Church Fathers) ve KiliseDoktorları (öğreticiler) son bin yıldır Religiocrat (DinBürokratlarını) da yanlarına/yedeklerine alarak Hıristiyanlığayön vermişlerdir. Onların anlattıkları Hıristiyancılık ileYahudi asıllı, saf ve naif "Rabbi" (Haham) İsa'nın -eğeryaşadıysa- söyledikleri neredeyse taban tabana zıttır.İsa'nın bırakın söylemesini, düşlerinde görse "Hayra"yormayacağı Paganistik ve Helenistik uygulamaları, sanki İsaMesih istemiş gibi, Yeni Ahit'e koymuşlar ve İnananlar'akendi uydurdukları bu "Yeni Din" in esaslarını "Dogma" diyeyutturarak onlardan bunları asla sorgulamamalarınıistemişlerdir. Ör-138 Yoksul Tanrıneğin Trinite=Teslis (Üçlü Tanrı Anlayışı) bir Paganuygulamasıydı ve Konstantin ve İznik Konsili'ne katılanpiskoposlarca (ikisi hariç) zorla Hıristiyan Amentü'sünesokulmuştu. İsa, Trinite'yi ne duymuş ne de kendi öğretisiçerçevesinde benimsemiş ve vaaz etmişti. Tıpkı kendisineinananlardan evlilikten uzak durulmasını İSTEMEDİĞİ gibi.Din adamlarının EVLENMEMESİ gerektiği İ.S. 352 yılındaLaodicea Konsili'nde alman kararla gerçekleşmişti. 29Kilise'nin Makyavelizm'i nedeniyle söz konusu katı kurallarauymayan herkes "Ateşte" yakılarak (Auto de Feu denilir)cezasını (!) çekmeye mahkum edilmiştir. İsa'nın Tanrı değilolsa olsa "Yeni İnsan" olduğunu söylemek ve yazmakcesaretini gösterebilen birkaç yürekli ve inanmışHıristiyan'ın da sesi susturulmuş, eserleri yok edilmiştir.


Örneğin, Orta Çağ sonrasının en önemli Hıristiyan MistiğiJacob Böhme bunlardan biridir. Böhme, İsa'yı Tanrı olarakdeğil "Yeni İnsan" olarak görüyordu ama vaaz vermesi,konuşması, yazması Kilise tarafından yasaklandı. 30Teosofi'nin kurucusu Helena Blavatsky, artık kendisinden deünlü olan kitabı "Gizli Doktrin" de sıkça Apolloni-us'tan sözeder ve onunla İsa'yı karşılaştırır. Blavatsky'ye göre yaİsa'nın hayatı, <strong>Apollonius</strong>'tan alınmıştır ya da tersi. Diğer biranlatımla bu iki adam arasındaki paralellikler o kadar çokturki, hangisinin hangisi olduğunu anlamak zor değil, neredeyseimkansızdır. Blavatsky bunu, iki adamın adının da (Joshua) veApollo'nun "Gökyüzündeki Güneş" ten kaynaklandığını, ikisininde doğumlarıyla birlikte Kozmik adlarla tanımlanmışolmalarından yola çıkarak açıklamaktadır. 31 Blavatsky,devamla, lanbilicus'un 1. yy'da Pisagor'un hayatını anlatan birkitap yazdığını ve burada İsa'nın reankarne olmuş Pisagorolduğunu göster-Aytunç Altındal 139diğine dikkat çekmiştir. Her nasılsa, sonuçta, Apolloni-us'unadı unutulmuştur.Öyle anlaşılıyor ki, İsa da ApoUonius da GERÇEKTE KİLİSEBABALARININ ELİNDE OYUNCAK OLMUŞLAR, BİRİ HİÇAKLINDAN GEÇİRMEDİĞİ HALDE <strong>TANRI</strong> YAPILMIŞDİĞERİ İSE YÜZYILLARCA UNUT-TLTRULMUŞTUR.Hiç kuşkusuz iki adam da Kilise'nin, emir komuta zincirialtında, başlarını sallayıp ne idüğü belirsiz ritüellerleinananları aldatan ve Tanrı'ya ulaştıracağım diyerek onlarıyollarından saptıran din adamlarının kurbanları olmuşlardır.İlk yüzyılın biri Hermetist, Şif acı ve Filozof/Bilge adamıdiğeri saf ve temiz duygularla "Yeni" tip bir insan yaratmakgerektiğini vaaz eden adamı, birlikte Kilise Baba-ları'nm veRoma İmparatoru Konstantin'in, Teodius'un, Justinyen'in veTheodora'nın gayretleri ile tarihe ve dine ters uçlardansokulmuşlar ve hiç "Hak" etmedikleri yerlereyerleştirilmişlerdir. Kesin olan şudur ki, tüm yaşamıbelgelerle ortada olan (devlet arşivleri dahil) ApoUonius


unutturulmuş, hayatının ve yaptıklarının hemen hiçbiribelgelenemeyen İsa'nın, bu bağlamda SANAL sayılmasıgereken yaşamı mutlaklaştırılmış ve sanki doğrudan doğruya<strong>TANRI</strong> Kelamı imiş gibi "İnanç" ve "Dogma" arayanlarınhizmetine sunulmuştur.Sonsözün sonu: Günümüzde İsa Mesih'in "Sevgi" olduğu ve bunedenle hem ÜSTÜN bir dinin (Hıristiyanlık) kurucusu hemde ÜSTÜN BİR SEVGİNİN <strong>TANRI</strong>SI olduğu yazılmakta veİsa bu sözlerle onu tanımayanlara sunulmaktadır. Oysa,"Sevginin tüm Evrendeki TEK ÖLÜMSÜZLÜK" olduğunu 1. yy'dadefalarca her gittiği yerde anlatıp insanları SEVGİDEbirleşmeye davet etmiş olan SANAL değil GERÇEK kişiKemerhisarlı=<strong>Tyanalı</strong> Apolloni-140 Yoksul Tanrıus'tu 32 İnsanları, tıpkı İsa gibi, acı çekmeye mahkum etmişolan Kilise'nin karşısmda, kendi çektiği acılan dikkate almayıp,tüm İNSANLIĞI SEVGİDE ve KARDEŞLİKTEBÜTÜNLEŞMEYE DAVET EDEN APOLLONIUS VARDIR...-sOnwww.iskenderiyekutuphanesi.com(arka kapak)Kilise Babaları ve Kilise Doktorları, son bin yıldır DinBürokratlarını da yanlarına alarak Hıristiyanlığa yönvermişlerdir. Onların anlattıkları Hırİstİyancılık ile Yahudiasıllı, saf ve naif 'rabbi' (Haham) İsa'nın -eğeryaşadıysa- söyledikleri neredeyse taban tabana zıttır.İsa'nın bırakın söylemesini, düşlerinde görse 'hayra'yormayacağı Paganistik ve Helenistik uygulamaları, sankiİsa Mesih istemiş gibi. 'Yeni Ahit'c koymuşlar veinananlara kendi uydurdukları bu 'Yeni Din'in esaslarını'dogma' diye yutturarak onlarda sorgulamamalarınıistemişlerdir.On birinci yüzyılın ortalarında Doğu Roma İmparatoruKonstantin ile Eusebius ikilisinin başlattıkları yeni dinin ilkkurbanları Yahudiler île Paganizme ve Heı bağlı Paganlaroldu. Ama onlardan sonra gel durmadılar. Başta <strong>Tyanalı</strong>


<strong>Apollonius</strong> olmak ü rçokgerçek' filozof ve şifacının hayatlarını 'çalarak' onlarınbilgi ve mucize kabul edilen marifetlerini, yetenekJeriıyeni tanrı İsa Mesih'e atfetmekten geri durmadılar.Başına gelenleri eğer Tanrı-Babasını in yanından izliyorsaİsa Mesih, kim bilir ne üzülüyor ve şaşırıyordur. Ve iddiaedildiği gibi bir gün geri dönerse, bugün hangi Kilisedenonu içeri sokarlar, Vatikan'ın neresinden girebilir, doğrusumeraka değeriiyin özü sudur: İncil'in Yeni Ahit bölümünde İsa Mesih'ebirçok özellik, mucizeler de dahil 'intihal'rmektedir. Bunların birçoğu, İsa'nınBraş sözlerdir. Bunların birçoğu İsa Mesihtarafı yapılmış işler ve mucizeler değildir. Öylesa da <strong>Apollonius</strong> da gerçekte KiliseBabalarını de oyuncak olmuşlar, biri hiç aklındancalde Tanrı yapılmış, diğeri İs*r yüzyıllarcaunuttur ulmuştur.mu t mm h—ı. ır.r .M fj.J, .mm■■Ul til l> ti^^

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!