13.07.2015 Views

1. Cilt - Kültür ve Turizm Bakanlığı

1. Cilt - Kültür ve Turizm Bakanlığı

1. Cilt - Kültür ve Turizm Bakanlığı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Vincenzo RUGGIERIAn Archaelogical Sur<strong>ve</strong>y in the Gulf of Keramosand on the Northem Shore of the Peninsula of Halikamassos .....201Albrecht BERGERViranşehir (Mokisos) Yüzey Araştırması 227Peter BROWNBeypazarı Tahirler Köyündeki Kiliseler Üzerine Alan Çalışması .. .239Le<strong>ve</strong>nt Egemen VARDAR, Nalan AKYÜREK VARDARGalatia Bölgesi Kaleleri / YerleşmeleriYüzey Araştırması : Ankara İli 1996 " .245Serra DURUGÖNÜL1996 Yılı İçel ili (Antik Dağlık Kilikya) Yüzey Araştırmasıile Kuleler - Kaleler <strong>ve</strong> Yerleşimlere Olan İlişkileri 281Nergis GÜNSENİN1996 Yılı Marmara Adaları Yan Taramaları SonarAraştırması Ekinlik Adası Mermer Batağı .295CemalPULAK1996 Sualtı Araştırması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .307Mustafa H. SAYARDoğu Trakya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi -Coğrafya Araştırmaları 1996 323Mustafa H. SAYARKilikya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi - Coğrafya Araştırmaları 1996 331


KAPPADOKYA'DA POST-BİzANS DÖNEMİDiNİ MİMARİsİ 1: NEVŞEHİR VE ÇEVRESİSacit PEKAK*Osmanlı Devleti idaresi altında yaşayan gayrimüslim tebaa hakkındagünümüze kadar birçok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmaların büyük birbölümü demografik yapı, nüfus, sosyo-kültürel <strong>ve</strong> ekonomik alanları ele almaktadır'.Buna karşın, gayrimüslim grupların eserleri yeterince ele alınmamıştır'.Şüphesiz bunda kültür politikamızın olduğu kadar, bu alanda yetiş-* Yrd.Doç.Dr, Sacit PEKAK, Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat TarihiAnabilim Dalı, Beytepe ANKARA1 Osmanlı Devleti'nde gayrimüslim tebaanın demografik yapısı hakkında son çıkan yayınlardanbiri olması nedeniyle bkz. A. Güler, Osmanlı Devleti'nde Azınlıklar, İstanbul 1997.Gayrimüslimlerin ticari faaliyetleri hakkında bkz. A. İ. Bağış, Osmanlı Ticaretinde GayriMüslimler, Ankara 1983. Gayrimüslimleriıı hukııki durumları için bkz. G. Bozkurt, GayrimüslimOsmanlı Vatandaşlannın Hukuki Durumu (1839-1814), Ankara 19962 Doğrudan bu konuyu ele alan çalışma oldukça kısıtlıdır. Bugüne kadar saprayabildiğimizbaşlıca çalışmalar şunlardır: E. Parman, "Niğde <strong>ve</strong> Çevresi Araştırmaları" Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesiEdebiyat Fakültesi Dergisi 5/2 Ankara 1988, s.123-128; F. İlter, "XIX. yüzyıl OsmanlıDönemi Mimarlığında Kayseri Yöresi Hristiyan Yapıları: Gennir <strong>ve</strong> Endürlük Kiliseleri",Belleten 205 (1989), s. 1663-1682; F. İlter, "Doğaya Bırakılmış Bir Akdeniz Yerleşmesi;Kaya Köy (Levisi) <strong>ve</strong> Kiliseleri", Belleten LV Ağustos 1991, s. 473-482; F. İlter,"Batı Anadolu Azınlık Kiliselerinden İkonografik Belirlemeler <strong>ve</strong> Kimi İrdelemeler", SanatTarihinde İkonografik Araştırmalar, Güner İnal'a Arnıağan Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi ArmağanDizisi, Ankara 1993, s.213-238;. S. Pekak, "Güzelyurt'ta (Gel<strong>ve</strong>ri) Bulunarı Bizans,Post-Bizans Kiliseleri I", Hacettepe Uni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, cilt 10, sayı 2(Aralık 1993), s. 123-160; S. Pekak, "Güzelyurt'ta (Gel<strong>ve</strong>ri) Bulunan Bizans, Post-BizansDönemi Kiliseleri 2", Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, cilt ll, sayı 1-2(Aralık 1994), s.I77-216. F. İlter, "Bazı Örneklerle Osmanlı Dönemi Mimarlığında XIX.yüzyıl Ege Bölgesi Kiliseleri; Gökçeada (İmroz), Ayvalık-Selçuk, Şirince (Kırkıca) Köyü",ı


Kitabeden anlaşıldığına göre, kilise Başrahip Paisios döneminde temeldeninşa edilmiş <strong>ve</strong> 16 Ekim 1849'da açılarak Meryem'e ithaf edilmiştir".Kilise Cumhuriyet Dönemi'nde, uzunca bir süre devlet hapishanesiolarak kullanılmış sonra terkedilmiştir (Resim: 1). Hapishane kullanımıiçin yapının içine ikinci bir kat inşa edilmiştir.Yapı doğu-batı doğrultusunda, kareye yakın dikdörtgen planlıdır(Plan: l)ıo. Naos iki sıra sütunla üç nefe ayrılmıştır. Naos batıda narteks,doğuda içten <strong>ve</strong> dıştan yuvarlak beş apsisle sınırlanmaktadır. Naosunkuzey <strong>ve</strong> güneyinde, batıda narteksle birleşen "u" biçiminde bir revak yeralmakta, revaklar doğuda, apsisli dikdörtgen planlı, üst kata çıkışı sağlayanmerdi<strong>ve</strong>n mekanlarına bağlanmaktadır' ı. Beş bölümlü narteks, üçkapı ile naosun neflerine açılmaktadır. Orta nefin içine örülen iki paralelduvar <strong>ve</strong> bu duvarları doğuda kesen muhtes duvarlar, yapının hapishanekullanımında hücre olarak kullanılmıştır. Benzer bir duvar, neflerin doğusundakiapsislerin önüne örülmüştür. Alt katın bütün mekanları betondestekler üzerine oturan düz tavanla örtülüdür. Günümüzde apsisleregeçiş, kuzey <strong>ve</strong> güneydeki merdi<strong>ve</strong>n mekanlarından sağlanabilmektedir.Ana apsis diğerlerinden daha geniştir. Ana apsiste eksende yarı yuvarlakbir niş, iki yanında birer pencere <strong>ve</strong> dikdörtgen kesitli birer niş yer almaktadır.Eksendeki <strong>ve</strong> kuzeydeki nişlerin içinde oldukça tahrip olduğuiçin tanımlanamayan fresko izleri bulunmaktadır. Eş büyüklükteki, kuzey<strong>ve</strong> güney apsislerin eksenlerinde birer pencere yer alır. Kuzeydeki apsisinkuzeyinde üç, güneyinde bir; güney apsisin kuzey <strong>ve</strong> güneyinde birerdikdörtgen kesitli niş bulunmaktadır.9 Kitabenin okumnası için büyük bir eınek sarfeden Diyakon Stephanos, yazılış yanlışlannedeniyle tümünün okunınasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Bu arada, kitabede adıgeçen Baş Rahip Pasios, bölgedeki Cemil <strong>ve</strong> Mustafapaşa'daki kiliselerinin kitabelerindezikredilmektedir. Pasios, i 9. yüzyılın ilk yarısında Kayseri yakınındaki Zincidere Manastırı'ndarahiplik yapınış, sonra Kayseri Metropolitliği'ne yükselmiş, Karamanlıca kitaplar yayınlarmştırkşJ. S. Eyice, (1980) s. 685 (dipnot 7).10 Kilise 29.00 ın. uzunluk <strong>ve</strong> 23.50 m. genişliktedir, bu boyutlarıyla bölgede saptadığımız enbüyük kiliselerden biri olma özelliğini de taşımaktadır.i ı Kuzey revak örülerek kapatılmıştır.4


Yaklaşık kare planlı üst kat, bugün bazıları kaybolmuş, bazıları sonradanörülen duvarların içinde kalmış, her biri beş sütundan oluşmuş dörtsıra destekle beş nefe ayrılmıştır (Plan: 2). Sivri kemerlerle birbirlerinebağlanan sütunlar duvarlarda duvar payelerine oturmaktadır. Orta nefindoğusundaki kare bölüm çapraz, nefler sivri tonozla örtülüdür. İçteki ikisıra sütunun arası örülerek hücreler oluşturulmuş, orta nefin batısı isehapishanenin mescidi olarak kullanılmıştır. Beden duvarlarında beşer,dışa daralan pencere bulunmaktadır, kuzey duvarın batıdan iki penceresiörülmüştür. Bugünkü zemine oldukça yakın bir düzeyde kalmış olan İonvolütlü sütun başlıklarının üzerindeki altın yaldız bezemeler kiliseninorijinalde ne denli özenle bezendiğini göstermektedir.Yapının inşasında son derece de düzgün kesilmiş sarı Nevşehir taşıkullanılmıştır. Özellikle doğu cephede bazılarının ucu mızrak ucu motifiylebiten silmelerle cephe hareketlendirilmiştir. Ayrıca, kilisenin batıgirişi, bölgedeki pek çok kilisenin girişlerinde görülen türden kabartmatekniği ile yapılmış asma dalları <strong>ve</strong> üzüm salkımları ile bezelidir. Yapınınbütün cephelerindeki dikdörtgen pencereler, haç motifi oluşturandövme demir şebekelidir.Nevşehir, Çan KulesiMeryem Ana Kilisesi'nin kuzeybatısında, yaklaşık 500 m. uzaklıktakiDamat İbrahim Paşa İlkokulu'nun avlusunda bir çan kulesi bulunmaktadır.Kulenin kuzeybatısındaki kemerli duvar kalıntıları olasılıklakulenin ait olduğu kiliseye aittir (Resim: 2)ı2. Dört katlı <strong>ve</strong> sekizgenplanlı kule, kesme Nevşehir taşından inşa edilmiştir':'. Altta, güneydekidikdörtgen giriş kapısının batısında yukarı çıkışı sağlayan yuvarlak kesitlimerdi<strong>ve</strong>n bulunmaktadır(Plan: 3). Alt katın altı cephesinde dikdörtgenpencereler yer almaktadır. İkinci <strong>ve</strong> üçüncü katlarda, her cephesinde,ince sütunlar üzerine oturan yuvarlak kemerler vardır. Dördüncü kat di-12 Bu konuda bakınız yukandaki dipnot 7.13 Kulenin plan <strong>ve</strong> kesiti Kayseri Kültür <strong>ve</strong> Tabiat Varlıklannı Koruına Kurulu'nun arşivindekitescil dosyasından alınmıştır. Kule 16.00 ın. yükseklikte, sekizgeniri her cephesi yaklaşık<strong>1.</strong>80 m. uzunluktadır.5


ğerlerine oranla daha dardır <strong>ve</strong> dört yöne birer kemerle açılmaktadır(Plan: 4).Kule tümüyle sarı renkli kesme taştan inşa edilmiştir.Su<strong>ve</strong>rmez, KiliseNevşehir'in Derinkuyu ilçesine bağlı Su<strong>ve</strong>rmez kasabasında, bölgedekikitabesi bulunmayan tek kilise olma özelliği taşımaktadır. Büyükoranda harap olmuş kilisenin sadece beden duvarları saçak seviyesinekadar ayaktadır (Resim: 3). Örtü sistemi <strong>ve</strong> naos destekleri yıkılmıştır.Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı kilise doğuda, eksende,dışa taşkın üç cepheli bir apsis, batıda günümüze sadece kemer izlerigelebilmiş bir narteksle sınırlanmıştır (Plan: 5)ı4.Naosun zemini molozla doludur, ancak mimari <strong>ve</strong>rilerden anlaşıldığınagöre naos sütunlarla üç nefe ayrılmıştır (Resim: ıoı". Naosun kuzey<strong>ve</strong> güney duvarlarında birbirine simetrik, yaklaşık eş boyutlu, yuvarlakkemerli dörder pencerebulunmaktadır. Doğuda eksendeki geniş, üç apsisyer almaktadır. Her apsisin ekseninde dikdörtgen birer pencere, kuzey <strong>ve</strong>güneylerinde ise dikdörtgen birer niş, apsislerin üzerindeki duvarda,eksendeki yuvarlak, yanlardaki dikdörtgen birer pencere mevcuttur.Naosun batı duvarı büyük oranda tahrip olmuştur, ancak izlerden, eksendebir kapı; güney duvarın batısında, iki katlı bir narteksi olduğunu göstereniki kemer izi görülebilmektedir.Kilise düzgün kesilmiş sarı Nevşehir taşından inşa edilmiştir, yapıdabezemeye rastlanmamıştır.14 Kilise narteks hariç 2<strong>1.</strong>50 ın. uzunluk, 15.50 ın. genişliktedir.15 Sütunlardan birkaçı kilise çevresinde bulunmaktadır, ancak büyük bir bölümü bugün mevcutdeğildir.6


DerinkuyuBölgenin önemli yerleşimlerinden biri olan Derinkuyu'nun Ortaçağ' daki adı Malakopia (McxACXX01tecx), Türk Dönemi'nde ise "Melegübü"<strong>ve</strong>ya "Melegöbü"dür, Aksaray (Koloneia)'dan Kayseri(Kaiserieia)'ya giden Bizans yolu üzerinde bulunan yerleşirnde BizansDönemi'nden kalma yeraltı şehirleri bulunmaktadır'". Derinkuyu, içindeı 9. yüzyıla ait iki kilise bulundurması açısından diğer yerleşimlere oranlabir farklılık yansıtmaktadır. Aşağıdatanıtılacakkiliselerden biri belediyetarafından bakımı yapılan müze, diğeri ise cami olarak kullanılmaktadır.Derinkuyu, Aziz Theodoros Trion KilisesiDerinkuyu'nun Bayramlı Mahallesi'nde, Nevşehir-Niğde kara yolununüzerinde bulunan kilisenin batı giriş kapısı üzerinde on iki satırlıkyapım kitabesi bulunmaktadır:KitabeOIlANCEITTOC OUTOC O NAOCTOUAnoueEO~WPOU TOUTHPWNOC IKO~OMH/HM IYHAOUOPICMOUEITITITOUAITOKPATOPOC COUATAN AITTOUA METZI~ CANMAITPOTPOITHCTOUAnOU IKONlOrK: NEO


Çevirisi"Agios Thedoros Trion'un bu çok kutsal kilisesi, İmparator SultanAbdülmecid Han zamanında, onun yüksek iradesi ile, Aziz İkonion (metropoliti)Neofıtos Efendi'nin teşviki ile <strong>ve</strong> burada (Malakopi) mahallindeikamet eden Hristiyanların bağışları ile, Haldiash Baş Mimar KiriakoPapadopoulos Efendi'nin zahmetleriyle inşa edilmiştir.Agios Theodoros'a ithaf edilmiş <strong>ve</strong> kutsanarak açılmıştır. Ki onun(Agios Theodoros) vasıtalarıyla Allah bu memleketi bütün tehlikelerdenkorusun. Amin.Sene 1858 Mayıs 15Kitabe birçok bilgiyi içermektedir. Kilise Aziz Theodoros Trion(Tiron)'a adanmıştır". Sultan Abdülmecid döneminde (1839-1861),Konya Metropoliti Neofıtos'un teşviki <strong>ve</strong> "Malakopi" (mahallesi) halkınınmaddi destekleriyle inşa edilmiştir'". Ancak kitabedeki en ilginç bilgimimar ismidir: Haldiash Baş Mimar Kiriako Papadopoulos,Derinkuyu'daki ikinci kiliseyi de inşa eden kişidir. Kilise 15 Mayıs1858'de ibadete açılmıştır.Bir avlu duvarı içinde yer alan Thedoros Kilisesi üç nefli, kubbelibazilika planına sahiptir (Plan: 6). Yapının kuzeydoğusunda bir çan kulesibulunmaktadır. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planh naos doğudaüç apsis, batıda narteksle sınırlanır". Kuzey-güney yönünde dikdörtgenplanlı narteks, batıda, yanlardaki kare kesitli paye, ortadaki ikisidörtlü sütun demetlerine oturan kemerlerle üst seviyede üç bölüme ayrılmıştır;kemerler batıda, yanlardaki üçlü, ortadakiler ikili sütuneelere17 Hristiyan inancında doktor, asker, bani, ulusal azizler gibi farklı gruplarda toplanabilecekazizler bulumnaktadır. Thedoros Trion, asker <strong>ve</strong>ya atlı azizlerden biri olarcık saygı görmektedirbkz.H. Sach., E. Badstübner <strong>ve</strong> H. Neumamı, Christliche Ikonograpie inStichworten, Leipzig 1988, s.297; K. Onasch, Kunst und Liturgie der Ostkirche inStichworten, Wien-Köln-Gruz 1981, s.154-15518 Tarihsel kimliğini henüz saptayamadığııııız Konya Metropoliti Neofitos'un adı,Derinkuyu'daki ikinci kilise <strong>ve</strong> buraya çok yakın olan Özlüce'deki kilisenin kitabelerinde dezikredilmektedir.19 Kilise narteks dahil 30.00 ın. uzunluk, 15.50 ın. genişliktedir.8


oturmaktadır. Her üç bölüm de çapraz tonozlarla örtülüdür. Orta bölümündoğu duvarı eksenindeki <strong>ve</strong> kuzey bölümün ekseninin kuzeyindekikapılarla naosa geçilmektedir. Naosa açılan bir diğer kapıbatı köşesinde yer almaktadır.kuzey duvarınNaos üçerden ikisıra sütunla neflere ayrılmaktadır (Resim: 4). Ortanefin doğudan ilk iki sütunları arasında kalan kare bölüm pandantif geçişlikubbe, diğer bölümler doğu-batı doğrultusundaki beşik tonozlarlaörtülüdür. Naosun batısında, narteksin üzerine gelen <strong>ve</strong> kuzeybatıdakimerdi<strong>ve</strong>nlerle çıkılan bir gynekaion bulunmaktadır. Naosun doğusunda,her nef ortalarında günümüze sadece temel izleri kalmış altarları olanbirer apsisle sonuçlanmaktadır. Ana apsiste altta, eksendeki mermerkathedra kilisenin Derinkuyu'nun kathalionu olduğunu kanıtlamaktadır.Kathedranın iki yanında eş büyüklükte iki pencere, ayrıca yan apsislerde,eksenin güneyine kaymış birer pencere bulunmaktadır. Ana apsisinante duvarlarının batı yüzlerinde ayrıca diakonikon <strong>ve</strong> protesisin yanduvarlarında birer niş yer almaktadır. Güney ante duvarındaki niş içindekisu teknesi <strong>ve</strong> duvara gömülü su oluğu burasının vaftizle ilgili olduğunudüşündürmektedir. Kuzey ante duvarındaki niş ise iki yanındaki çokgenkesitli sütuneelerin üzerindeki kazıma tekniği ile yapılmış olasılıklakiliseye adakta bulunmuş kişilerin isimlerini içermesi açısından dikkatçekicidir'". Benzer bir kitabe protesisin kuzey duvarındaki ni şin içinde,yine kazıma tekniği ile yazılmıştır. Kilisede sergilenen <strong>ve</strong> nereden getirildiğinitespitedemediğimiz bir mezar taşında ise, büyük bir tesadüfeseri olarak, patrikhanede çevirilere yardımcı olan bir rahibin dedesininadını <strong>ve</strong>rmektedir.Kilisede fresko, ahşap, alçı <strong>ve</strong> taş malzeme kullanılarak yapılmışzengin bir bezerne programı dikkat çekmektedir. Kuzey ante duvarınınyukarıda bahsedilen nişinin üzerinde uçuşan bulutların üzerinde diz çökmüş,yüzleri birbirine dönük, ellerinde asa tutan kanatlı iki melek, aralarındabir serafim figürü yer almaktadır. ikonografik açıdan çözümleyemediğimizbu sahneye bölgedeki diğer kiliselerde rastlanmamıştır. Konuludiğer bir grup fresko, kilisenin kubbesi<strong>ve</strong> pandantiflerinde yer al-20 Sayfa kısıtlaması nedeniyle gerek bu yapıda, gerekse diğer yapılardaki, inşa kitabelerinindışındaki kitabelerin orijinalleri <strong>ve</strong> çevirileri tanıtılamamaktadır.·9


maktadır: Naos kubbesinde, bulutlar içinde belden yukarısı resmedilenPantokrator İsa'nın başında altın yaldız haçlı hale bulunmaktadır. İsa'yıkuşatan yuvarlak bir madalyon içinde "lsa 'nın gökten dünyaya bakışınıesirgememesi" hakkında bir dua kitabesi yazılıdır. Madalyonun dışında,bulutlar arasında küçük melek figürleri; pandantiflerde ise sembolleriylebirlikte oldukça gerçekçi biçimde İncil yazarları resmedilmiştir. Yapınınörtü sistemi <strong>ve</strong> kemer alınlıklarında, ayrıca üst seviyedeki haç biçimlipencerelerin kenarlarında yıldızlı gökyüzü, çeşitli perde bezemeleri,serafim <strong>ve</strong> kerubimlerden oluşan geniş <strong>ve</strong> renkli bir fresko programı bulunmaktadır.Son derecede kaliteli bir işçilik sunan orijinal ahşapikonostasis ise günümüzde, bilet satış gişesi olmak üzere parçalanaraknaosun kuzeybatısındaki kulübenin yapımı için kullanılmıştır. Benzerişçilikteki ambon ise gynekaionun apsise bakan tarafında orijinal yerindebulunmaktadır. Naosun içindeki nişlerin kemerlerinde alçı malzeme ileyapılmış, Barok kıvrımlardan oluşan bezemeler dikkat çekmektedir.Kompozit tipteki sütun başlıklarının üzeri boyalıdır. Naosun zemini kesmetaş plakalarla döşelidir; kubbenin altına gelen kısımda iki renkli taşkullanılarak merkezden radyal ışınların çıktığı yuvarlak bir düzenlemeoluşturulmuştur.Kilisenin batı cephesi ekseni <strong>ve</strong> kuzeydeki giriş kapılarının kabartmataş işçiliği dikkat çekicidir: Kuzeydeki basık kemerli girişi çevreleyen,sarı taş malzeme kullanılarak oluşturulan çerçe<strong>ve</strong>de asma dalları <strong>ve</strong> üzümsalkımları yer almaktadır, kemerin üzerindeki dikdörtgen niş içinde eskidenolasılıkla bir kitabe yer alıyor olmalıdır. Batıdaki lentosu nervürlüdikdörtgen giriş kapısı farklı bir bezeme programı sunmaktadır: Kapınınüzerinde yer alan dikdörtgen çerçe<strong>ve</strong>nin alt kısmında kitabe, üst kısmındaisekıvrık dalların oluşturduğu bir haç bezemesi, köşelerde haça doğruyönelmiş, üstten gösterilmiş dört kuş motifi bulunmaktadır. Bu çerçe<strong>ve</strong>ninsağında dikdörtgen bir çerçe<strong>ve</strong> içinde serafim; solunda eş biçim <strong>ve</strong>büyüklükteki çerçe<strong>ve</strong>nin içinde ise atlı bir aziz kabartması yer almaktadır;azizin, kiliseye adını <strong>ve</strong>ren Aziz Theodoros Trion'u gösteriyor olmasıkuv<strong>ve</strong>tle muhtemeldir. Kapının çevresinde, kuzey girişte olduğu gibiasma yaprakları <strong>ve</strong> üzüm salkımlarından oluşan bir bezeme yer alır.Kuzeydoğudakiçan kulesi kare kesitli bir kaideye oturmakta olupyukarıya doğru daralan dört kat şeklinde düzenlenmiştir.10


Kilise <strong>ve</strong> çan kulesinin inşasında düzgün kesilmiş, sarı renkli Nevşehirtaşı kullanılmıştır.Derinkuyu BaşmeleklerKilisesiDerinkuyu'nun Demirci Mahallesi'nde bulunan <strong>ve</strong> günümüzde"Cumhuriyet Camii" adı ile ibadete açık olan kilisenin batı giriş kapısıüzerinde on bir satırlık kitabe bulunmaktadır.KitabeETEI CWTHPIW 1859EKBAElPWN ANEKAINICOH O ElEIOC OUTOC KAl IIEPIKAAAHC NAOC TWNPAM MEnı:TWNTAZIAPCWNMlXAHA KAl r ABPIPıA. EIlITOUAITOKRATOROCCOULTANAPTOULMETZID CAN. DIATECCUNtı.POMHC TWNCNAITHE KOMH MAAAAKOmA KATOIKOUNTWNXPISTIANWN. KAltı.IATICEmı:TACIACTOU APXIMAı:TOPOC K.KYFIAKOU IEPOIIEtı.OC TOU EK 3AAMA!KAIENEKAI NICElH TIIOIOUArIOUIKONIOU K.NEO


aşrnelekler Mikhael <strong>ve</strong> Gabriel' e ithaf edilmiştir. Aziz TheodorosTrion'a adanan kilise yeni inşa edilirken, bu kilise, kitabeden anlaşıldığınagöre önceden mevcut olan bir başka kilisenin yerine, ancak temellerindenitibaren "onarılarak" yapılmıştır. Kitabenin başındaki "İsa Yılı1859" olasılıkla inşaata başlama yılı, sondaki "Sekiz Kasım 1860" isebitiş yılı olmalıdır 2 1 .Doğu-batı doğrultusunda uzanan <strong>ve</strong> orijinal, yüksek bir avlu duvarıile çevrelenen kilise (Resim: 5) kubbeli bazilika plan şemasına sahiptir(Plan: 7i 2 . Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı naos batıdanarteks, doğuda dışa taşkın, içten <strong>ve</strong> dıştan yuvarlak üç apsisle sınırlanır.Üç bölümlü narteks çapraz tonozla örtülüdür. Tonoz1ar batıda, iki uçtakipaye, ortadaki ikisi sütun olan dört desteğe, doğuda ise duvara oturmaktadır.Narteksin ekseninde naosa girişi sağlayan bir kapı, iki yanda birerpencere bulunmaktadır; kapının üzerinde kitabe yer almaktadır.Narteksin duvarları metal malzemeyle kapatılarak son cemaat yeri oluşturulmuştur.Kuzeybatı cepheye tek şerefeli bir minare inşa edilmiştir.Naos ikişer sütundan oluşan iki sıra destekle üç nefe ayrılmıştır. Ortanefin orta bölümü pandantifli kubbe, diğer bölümler beşik tonozla örtülüdür'".Naosun batısında, narteksin üzerine gelen, yan neflerin batısında,duvar içindeki merdi<strong>ve</strong>nlerle çıkılan bir gynekaion bulunmaktadır.Doğudaki apsislerin eksenlerinde birer pencere, ante duvarlarının batıyüzleri ile diokonikon hücrelerinin yan duvarlarında birer niş yer almaktadır.Naosun kuzey <strong>ve</strong> güney duvarlarında birbirine simetrik <strong>ve</strong> eş büyüklükte,dışa daralan ikişer pencere vardır.21 Derinkuyu'da 1858 ila 1860 arasındaki üç yıl içinde, biri yeni, diğeri temelden itibarenonarılan, bu boyutlarda iki kilisenın inşa edilmiş olması, bu yıllarda burada yaşayan Rumlar'ınnüfus yoğunluğu <strong>ve</strong> maddi gücünü yansıtması açısından önemli bir <strong>ve</strong>ri sayılmalıdır.22 Kilise narteks dahil 28.00 ın. uzunluk, 15.00 ın. genişliktedir.23 Kubbe günümüzde içten, düz plakalarla kapatılmıştır. Aynı şekilde pandantifler de muşarnbaladakaplanmıştır. Ancak 1965 yılında basılan Anonim yayında (dipnot 16) kubbe pandantiflerinbir fotoğrafı yer almaktadır. Kartuşlara ayrılmış kubbenin ortasında,Derinkuyu'daki diğer kilisenın kubbesinde olduğu gibi, etrafında melekler bulunanPantokratar İsa, yazıtlı dairesel bir çerçe<strong>ve</strong> içinde görülmektedir. Fotoğraftan tam olarakseçileınese de her bir kartuşun içinde birer ayakta figür, pandantiflerde serafimler, kubbeyitaşıyan kemerlerde ise madalyonlar içinde <strong>ve</strong> ayakta melek figürleri bulunmaktadır.12


Kilisede günümüzde freskoya rastlanmasa da son derecede zenginahşap <strong>ve</strong> taş bezerne görülmektedir. Özellikle in situ durumdaki görkemliikonostasis duvarı <strong>ve</strong> naosun güneydoğusuna alınan ambon zengin <strong>ve</strong>kaliteli ahşap işçilik yansıtmaktadır. ikonastasisin bir parçası güney duvarayerleştirilerek mihrap nişinin önüne konulmuştur. Eskiden ikonlarınasılı olduğu ikonastasiste günümüzde ayetler bulunmaktadır. Batıdakigiriş kapısının lento <strong>ve</strong> sö<strong>ve</strong>lerinde son derecede ince bir işçilik gösterentaş kabartma bezeme görülür: Altta çift kulplu vazolardan çıkan bitkiselbezerneler <strong>ve</strong> rozetler girişe gösterilen önemi vurgulamaktadır.Kiliseyi çevreleyen avlu duvarındaki güney <strong>ve</strong> batı girişler dıştan,kabartma tekniği ile yapılmış, haç oluşturan silmelerle taçlandırılmıştır.Kilise <strong>ve</strong> çevre duvarında düzgün kesme taşÖzlüce On İki Havari Kilisesimalzeme kullanılmıştır.Orta çağ'daki ismi Zeila (ZıııAa, ZııAa)'dır, daha sonraları ise Zile,Sile <strong>ve</strong>ya Djuvarzileolarak adlandırılan Özlüce'nin kuruluşu İ.Ö. ı. yüzyılakadar indirilmekte, Erken Bizans Dönemi'nde şehirde iskan olduğubilinmektedir'". Yerleşimin merkezinde, günümüzde cami olarak kullanılankilisenin (Resim: 6) batıdaki asıl giriş kapısı üzerinde dokuz satırlıkküçük harflerle mermer üzerine kazıma tekniği ile yazılmış yapımkitabesi bulunmaktadır 25.KitabeO navaEn'toç ouroç x,aı nEpıx,aAAıııç'tcov=navEU


napxıa "tau"t'll Ixovıou rou Kupon NEOcpU"tOUoıvsvvccıce; ouvôpounç xaı usvtcroıv ayrovrov naparrov outoüı cpıAOxpıcr"trov Op8oooçrov xpıcnıavrov.Ev srst 2:ro"t'llpıro 1849Mupnou 16Çevirisi"Çok ünlü havarilerin bu çok mukaddes <strong>ve</strong> güzelmabedi Yüce Allah'ın ebedi hamd amacı ile SultanMecid'in padişahlığı zamanında<strong>ve</strong> bu yörede başrahip olanKonya (metropoliti) Neofıtos zamanında inşa edildi.Burada bulunan İsase<strong>ve</strong>r Ortodoks Hristiyanlarca cesur bağış <strong>ve</strong> büyükmücadelelerle.İsa Yılı 1849 Mart 16Kitabeden de anlaşıldığına göre, kilise Sultan Abdülmecid Dönemi'nde<strong>ve</strong> Derinkuyu'daki kiliselerin kitabelerinde adı geçen Konya MetropolitiNeofıtos zamanında yapılmış, Oniki Havari'ye adanmış, 16 Mart1849' da ibadete açılmıştır. Kilisede iki kitabe daha bulunmaktadır".Doğu- batı doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen planlı kilise orijinalbir avlu duvarı içinde yer almaktadır (Plan: 8)27. Kilisenin kuzeydoğusunda,kuzey cepheye 0.60 m. mesafede kare kaideli tek şerefeli birminare bulunmaktadır.Kuzey duvardaki giriş kapısının üzerinde fotoğrafı çekilemeyen 10satırlık mermer üzerine kabartma tekniği ile yazılmış Karamanlıca, ancakbir anlam çıkarılamayan bir kitabe vardır. Kilisenin güneydoğusunda,26 Bu kitabelerden biri sıvayı temizlememiz sonrasında tarafımızdan açığa çıkanlmıştır, yerlihalkla yaptığımız konuşmalarda, kilisenin içinde başka kitabelerin bulunduğu, ancak bunlarında sıva altında kaldığı öğrenihniştir.27 Kilise narteks dahil 23.50 ın. uzunluk, 15.00 ın. genişliktedir.14


günümüze sadece birkaç basamağı gelebilen çan kulesi kalıntısı bulunmaktadır.Doğu-batı doğrultusundaki naos batıda narteks, doğuda dışa taşkın,içten <strong>ve</strong> dıştan yarım yuvarlak apsisle sınırlanır. Narteks çapraz tonozlaörtülü üç bölümden oluşmaktadır. Tonozlar batıda, yanlarda kare kesitlipaye, ortada sütunlar, doğuda duvar payelerine oturmaktadır. Narteksindoğu duvarında biri eksende lentosu nervürlü dikdörtgen, diğeri güneyyan nefe açılan <strong>ve</strong> günümüzde örülmüş kapılarla naosa açılmaktadır. Ekseninkuzeyinde ise, dışa daralan bir pencere yer almaktadır. Güney nefeaçılan kapının üzerinde tarafımızdan sıvanın temizlenmesiyle ortaya çıkarılan,Derinkuyulu iki rahibin kiliseye bir bağışlarını içeren mermer,kabartma tekniği ile yapılmış kitabe bulunmaktadır.Naos üçer sütundan oluşan iki sıra destekle üç nefe ayrılmıştır. Sütunlarbirbirlerine sivri kemerlerle bağlanmaktadır. Kuzey <strong>ve</strong> güneyneflerin orta bölümleri, haç kolu oluşturacak şekilde dışa taşkındır <strong>ve</strong> buplan özelliği ile kilise, bölgede tek örnek teşkil etmektedir. Orta nefinorta bölümü tonozunda eliptik bir kubbe imitasyonu bulunmaktadır, diğerbölümler tonoz örtülüdür. Naosun batısında, narteksin üzerine gelen <strong>ve</strong>naosun kuzeybatısındaki anıtsal ahşap bir merdi<strong>ve</strong>nle çıkılan gynekaionyer almaktadır. Gynekaionda, bölgede <strong>ve</strong> Anadolu'da hiçbir dönem kilisesinderastlamadığımız, in situ, kadınlara ayrılmış ibadet birimleri bulunmaktadır(Resim: 7). Gynekaionun naosa bakan doğudaki ahşap kafesarkasında, kadınların ibadeti ayakta izleyebilecekleri (katılabilecekleri)<strong>ve</strong> dirseklerini koyabilecekleri ahşap kuruluşlardır bunlar.Naos doğuda, eksendeki daha büyük üç apsisle sonlanır. Ana apsiste,üst seviyede eksene simetrik, dışa daralan iki, yan apsislerde eksenlerdebirer pencere; ana apsiste eksende bir katedra, yanlarda üç, yanapsislerde eksenin kuzeyinde nişler bulunmaktadır. Naos ile apsisleribirbirinden in situ ikonostasis duvarı ayırmak:tadır. Ahşap işçiliğinin enyetkin örneğini sunan ikonostasisin "güzel kapısının" kemerinde altınyaldızla yazılmış ylOç, Avıoç, AYlOç Kupıoç La-~a-CO.s TCA:ııprıç o ­oupovoç, X, rı Yrı 'trıç


kürsüsü olarak kullanılmaktadır. Naosun kuzey <strong>ve</strong> güney duvarlarında,nef1erin her bölümüne açılan birer, dışa daralan pencere görülmektedir.Güney nefin orta bölümündeki pencere, buraya örülen mihrap nişinin yeraldığı duvar nedeniyle kapanmıştır, mihrabın batısında ahşap minberbulunmaktadır.Kilisede ahşap bezemenin yanı sıra, batı ana giriş kapısını çevreleyenüzüm salkımları <strong>ve</strong> asma dallarından oluşan taş kabartma, ayrıcakonulu fresko yer almaktadır. Narteksten naosa geçişi sağlayan güneykapının üzerinde Tevrat'tan alınmış "İbrahim'in İshak'ı Kurbanı", kuzeydekipencerenin üzerinde ise yine Tevrat'tan alınmış "Fırında Üçİbrani Genci" sahneleri bulunmaktadır.Kilisenin inşasında sarı <strong>ve</strong> gri kesme taşmalzeme kullanılmıştır.Kaymaklı, KiliseNevşehir'den Niğde'ye giden karayolunun üzerinde yer alan Kaymakh'nıntarihi hakkında bilgi bulunmamaktadır. Kaymaklı'ııın GünayMeydanı'nda, Kurşunlu Camii'nin güneybatısındaki kilise (Resim: 8)günümüzde belediyenin deposu olarak kullanılmaktadır. Kilisenin batıgiriş kapısı üzerindeki kitabe yeri, eskiden burada bir kitabe bulunduğunugöstermektedir; bu boşluğun altında boya ile yapılmış yazıt kahntısı iseyapının tarihçesi hakkında bilgi <strong>ve</strong>rmekten uzaktır'".Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı kilise bazilikal planlıdır(Plan: 9)29. Dikdörtgen planlı naos doğuda, eksende dışa taşkın üç cepheliapsis, batıda narteksle sınırlanmaktadır. Kuzey-güney yönünde dikdörtgenplanlı narteks altı kemerle beş bölüme ayrılmıştır; kemerler batıda,kuzey <strong>ve</strong> güneyde paye, ortada sütunlara, doğuda ise duvarlara oturmaktadır.Narteksin her bölümü tonozlarla örtülüdür. Narteksin doğu28 Kayseri Rölö<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> Anıtlar Müdürlüğü'nde tespit ettiğimiz, yapıya ilişkin bir dosyadaki,mimar Adnan Bedrioğlu <strong>ve</strong> İnşaat Teknikeri Muzaffer Tüfekçi imzalı bir raporda, nedengösterilmeksizin kilisenin Hicri 1153 (Miladi 1740/41) yılında inşa edildiği belirtilmiştir.29 Yapının planı Kayseri Rölö<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> Anıtlar Müdürlüğü'deki dosayadan. Adnan Bedrioğlu'rıunçiziminden alınmıştır.16


duvarında biri eksende <strong>ve</strong> daha büyük, diğeri kuzey nefe açılan iki kapıbulunmaktadır.Naos dörder sütundan oluşan iki sıra destek <strong>ve</strong> bunları bağlayan sivrikemerlerle üç nefe ayrılmıştır. Doğuda birer apsisle sonuçlanan neflertonozla örtülüdür. Apsislerin eksenlerinde, altta <strong>ve</strong> üstte birer pencere -,vardır. Naosun kuzey <strong>ve</strong> güney duvarlarında birbirine simetrik, dışa daralan,içten yuvarlak kemerli, dıştan dikdörtgen pencere bulunmaktadır.Naosun batısında, narteksin üzerinde, naosun kuzeybatısındaki ahşapmerdi<strong>ve</strong>nle çıkılan bir gynekaion yer almaktadır'".Yapının naosunun bir zamanlar tümüyle freskolarla kaplı olduğukalan izlerden anlaşılmaktadır, orta nef tonozunda dört erkek (olasılıklaİncil yazarları) figürü kısmen seçilebilmektedir. Ayrıca üzeri boyalı sütunlarda<strong>ve</strong> volütlü başlıklarda bazı isimler okunabilmektedir.Yapının inşasında çift renkli taş kullanılmıştır. Beden duvarlarındadüzgün kesilmiş sarı renkte, pencere <strong>ve</strong> kapıların lento-sö<strong>ve</strong>lerinde, köşelerde,kemerlerde gri taş malzeme kullanılmıştır.Gü/şehir Martir Dimitrius KilisesiOrta çağ'daki ismi Zoropassos (Zopozccocoç) olan şehir 20. yüzyılakadar Arapsun olarak da adlandmlmıştır". Gülşehir'in ÇalışkanlarMahallesi'nde yer alan kilisenin (Resim: 9) Nevşehir Müzesi'nde korunanmermer bir kitabesi bulunmaktadır'". 10 satırlık kitabe ne yazık kikırıktır.KitabeOuıpvrevnc ouror; Kaı navcrEn'"Coç Ncoç.avııyEp8ıı EK ~a8pov En ovucett roo IJ.EyaAo-30 Kilisenin depo olarak kullanıldığı için gynekaiona çıkılamamıştır.3 ı F. Hild <strong>ve</strong> M. Restle (1981), s. 309 (bkz. dipnot 16)32 Kitabeyi çalışmama <strong>ve</strong> fotoğrafını çekıneme izin <strong>ve</strong>ren Nevşehir Müzesi Müdürü SeracettinŞahin'e teşekkür ederim.17


uopropoc L111I-l11'tPıousu; xoıvnv Kat (HCOVıoU AarpstnvKat ÖoçoAoyıav'tOU Yıptcrrou Em 'tl1Ç «urnc­0EcrECOÇ rou apxaıou AaçEu'tou ouoıvuuouvceou 't11 Çl1Aorn xcet EucrE~Eı covôpourrrrcv EU'tau8aop8oöÇXptrrtto.voıvEm 'tl1Ç ccuroxocctoptce; I-lEV'tOU LOUArovoo,LE~acrl-ııo'ta'tov'tOU ~ apxıEpa'tEıoç ÖE'tOU IKOVıou KUpOU A8ava/ctou OK'tCO~pıoU-1889- 4902 cortnpıoo E'tOUÇÇevirisi"Bu görkemli <strong>ve</strong> çok kutsal kilise, temelden itibaren, Büyük MartirDimitrius adına, eski kayadan oyulmuş, aym isimdeki kilisenin üzerine,muhterem Hristiyan Ortodoksların katkılarıyla Autokrator, Sultammızın,saygıdeğer Konya Metropoliti Athanasius'un 2. despotluk (metropolitlik)yılında...Ekim 1889 İsa'dan 4902Kitabede zikredilen Konya Metropoliti Athanasius'un adı, bölgedetespit ettiğimiz yapılar içinde sadece bu kilisede geçmektedir. MartirDimitrius'a ithaf edilen kilise 1889 tarihinde ibadete açılmış olmalıdır.Ancak, kitabeden de anlaşılabileceği gibi, eskiden bu kilisenin bulunduğuyerde, aym isimde kayaya oyma bir başka kilise olmalıdır. Kitabede"Autokrator <strong>ve</strong> Sultan" sıfatları geçmesine karşın bu kişinin ismi okunamamıştır'".Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı kilise kubbeli bazilikaplanlıdır (Plan: 10)34. Dikdörtgen planlı naos doğuda dışa taşkın, içteyarım yuvarlak, dışta beşer cepheli üç apsis, batıda iki katlı bir nartekslesımrlanmaktadır. Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı narteksiki sivri kemerle üst seviyede üç bölüme ayrılmıştır, kemerler doğu <strong>ve</strong>batıda, doğudakiler yarım sütun olan duvar paye1erine oturmaktadırlar.33 Tarih dikkate alındığında isim Padişah II. Abdülhamit'i <strong>ve</strong>riyor olmalıdır.34 Kilisenin batı duvanmn bir kısrm toprak altında kaldığı için batı sınırının ölçüsü tam olarakalınamanuştır ancak kilisenin uzunluğu yaklaşık 32.00 m. genişliği 15.00 m. dir.18


Her üç bölüm de tonozla örtülüdür. Narteksin batı, kuzey <strong>ve</strong> güney duvarlarıdışta toprak altında kalmıştır. Kuzey <strong>ve</strong> güney duvarlardakinartekse giriş kapıları örülüdür. Narteksin doğu duvarı eksenindeki lerıto<strong>ve</strong> sö<strong>ve</strong>li bir kapı ile naosun orta nefine girilmektedir. Dikdörtgen planlınaos, üçer sütundan iki sıra destekle üç nefe ayrılmıştır. Orta nefin doğudanikinci bölümü yüksek kasnaklı on iki pencereli, pandantif geçişlikubbe, diğer bölümler tonoz ile örtülüdür. Naosun batısında, narteksinüzerinde bir gynekaion yer almaktadır; gynekaiona çıkış, naosun batısında,kuzey <strong>ve</strong> güney beden duvarlarına bitişik inşa edilen merdi<strong>ve</strong>nlerlesağlanmaktadır. Doğudaki ana apsiste biri eksende diğeri iki yanda üçpencere; yan apsislerde eksenlerde birer pencere bulunmaktadır'". Nefleriayıran sütunlar yüksek kare kesitli kaidelere otururlar <strong>ve</strong> basit başlıklartaşırlar. Naosun kuzey <strong>ve</strong> güney duvarlarında altta beşer, üstte dörderpencere bulunmaktadır. Alt seviye pencereleri örülüdür.Kilisenin çok az yerinde fresko izlerine rastlanmaktadır: Kasnakpencerelerinin arasındaki duvar yüzeylerinde On İki Havari, pandantiflerdeDört İncil Yazarı resmedilmiştir. Ana apsis kemerinin üzerindekiduvar yüzeyinde, güneyde "Meryem'e Müjde" ile kuzeyinde ne olduğubelirlenemeyen bir sahne yer almaktadır.Yapının inşasında bölgedeki diğer kiliselerde de görülen sarı renklidüzgün kesilmiş kesme taş kullanılmıştır.Mustafapaşa, Konstantin <strong>ve</strong> Helena KilisesiYerleşimin Orta çağ'daki adı Sinassos'dur, H. Rott, burasının eskiadının "Asuna" olduğunu belirtmekte <strong>ve</strong> bazı kiliselerin ismini <strong>ve</strong>rmektedir36 . Şehrin merkezinde, belediyenin mülkiyetindeki kilise (Resim: 10)günümüzde kullanılmamaktadır. Kilisenin batı cephesi ekseninde, naosagiriş kapısı üzerinde sekiz satırlık, mermer üzerine kazıma tekniği ileyapılmış inşa kitabesi bulunmaktadır :35 Kilise 1995 senesine kadar Taskabidik tarafından üzüm deposu olarak kullamlmıştır, bunedenle ana apsisin doğu cephesine bir kapı açılmıştır.36 H. Rott, Kleinasiatische Denkmaeler aus Psidien, Pamphylien, Kappadokien und Lykien,Leipzig 1908s., 238-23919


KitabeNccoç suıcetrov navaEn'tov ~aaıAEcov Eua~cov + ıctovcrccvnvou uccı EAEVrıçôıonrroıv , roıv aaE~cov + Em J.lEV L,OuA'tavAXJ.lE'trı avrıyEpSrıv OAKCOÇ + Em DE AJ.luÇouAJ.lE'tÇıÇrı KaAAcomaSrıv coç sucoç + u Em 'trıç ıepapxıaç naıaıou rou KAEıvOU + Dı aycovcovxceı Danavuç rou 'trıç L,uvaaou KOıvOU­«vrj<strong>ve</strong>pov J.lEy EK ~aSpcov 'tCO 1729:EnEvaKEuaaDrı DE rro 1850ÇevirisiPutperestlerin takipçisi, pek mukaddes krallarmümin Konstantin <strong>ve</strong> Eleni'nin mabediyim.Sultan Ahmet zamanında kısmen inşa edildim.Sultan Abdülmecid zamanında da gerektiği gibi süs1endim.Meşhur Pasios'un başrahipliği zamanındaiseSinososlular cemaatinin mücadele <strong>ve</strong>harcamaları ile temellerden inşa edildim 1729'da. 1850'de ise tamiredildim.Kitabe metni yapı hakkında birçok bilgiyi <strong>ve</strong>rmesinin yanı sıra, bölgedebaşka örneğini bulamadığımız bir şekilde kilisenin kendi ağzındankaleme alınmıştır. Kilise, Konstantin <strong>ve</strong> Helena'ya ithaf edildiğini, ilkinşaasının Sultan Ahmet Dönemi'ne (1703-1730), 1729'a kadar geri gittiğinibelirtmekte, Sultan Abdülmecit Dönemi'nde, 1850'de Baş RahipPasios döneminde temellerinden itibaren tamir edildiğini belirtmektedir.Kilisenin batı cephesinde, inşa kitabesinin dışında, farklı büyüklüklerde,bazılarının devşirme olduğunu sandığımız sekiz yazıt daha mevcuttur.Ancak, duvarda örgü malzemesi olarak kullanılan bu bu yazıtların büyükbir bölümü dürbürıle dahi okunamamaktadır.Batısında bir avlu bulunan kilise doğu-batı doğrultusunda dikdörtgenplanlıdır (Plan: ll). Naosun doğusunda dıştan kısmen kaya, kısmen20


kesme taş <strong>ve</strong> düzgün olmayan bir duvarla sınırlanan üç apsis, batısındanarteks yer alır. Narteks dört yuvarlak kemerle, üst seviyede çapraz tonozörtülü üç bölüme ayrılmıştır; kemerler batıda iki uçta paye, ortada ikisütun, doğuda duvar payelerine oturmaktadır. Narteksin doğu duvarındaeksende iki dilimli kemerli dikdörtgen bir kapı, yanlarda birer pencere ilenaosa açılmaktadır. Naos dörder sütundan iki sıra destekle üç nefe ayrılmıştır.Nefler tonozla örtülüdür, orta nef tonozunun ortasında eliptik birkubbe imitasyonu dikkat çekmektedir. Naosun batısında, narteksin üzerinikaplayacak biçimde, naosun kuzeybatısındaki merdi<strong>ve</strong>nlerle çıkılan birgynekaion bulunmaktadır. Ana apsiste alt seviyede üç niş, üst seviyedefarklı büyüklük <strong>ve</strong> seviyede üç pencere; yan apsislerde alt seviyelerdenişler yer almaktadır. Naosun kuzey <strong>ve</strong> güney duvarlarında dışa daralandörder açıklık vardır. Kuzey duvarda, doğudan ikinci açıklık, kayayaoyulmuş, düzgün bir şema yansıtmayan, basık tavanlı bir mekana açılmaktadır3 ?Kilisenin içinde, duvarlarda yer yer boya izi görülse de konulu birfresko bulunmamaktadır. Buna karşılık yapının batı cephesi, özelliklegiriş kapısının çevresi, üzeri boyalı asma dalları, üzüm salkımları <strong>ve</strong>serafimlerle bezelidir. Kuzeydeki pencerenin üzerinde, kabartma haç <strong>ve</strong>kerubimler görülmektedir. Batı cephede, gynekaionu aydınlatan dikdörtgenüç pencereden daha büyük olan ortadakinin üzerinde oldukça ilgiçekici kabartmalar bulunmaktadır: Lentonun üzerinde ortada karşılıklıkanatlı iki ejder başlarını yukarı kaldırmış şekilde resmedilmiştir, ejderlerinsolunda bir serafim, sağında çift başlı bir kartal figürü yer almaktadır,figürlerin arasında ise birer rozet motifi görülmektedir. İki kanadını yanaaçmış çift başlı kartal başları arasında bir taç, sağ pençesinde bir kılıç, solpençesinde ise bir asa tutmaktadır (Resim: 11i 8 .Kilise sarı <strong>ve</strong> gri renkteki kesme taşlardan inşa edilmiştir.37 Pencere açıklığı bulunmayan bu mekanın işlevi tam olarak saptanamamıştır ancak, kilisenindeğerli eşyalannın korunduğu bir yer <strong>ve</strong>ya çile çekmeye ilişkin bir mekan olabileceği düşünülmektedir.38 Ökumenik Patriklik sembolü olan bu kartal figürünün çok benzeri Fener Rum Patrikhanesi'nde bulunmaktadır bkz. Z. K.araca (1995), s.37 (bkz. dipnot 2)21


Cemil, Kutsal Haç Kilisesi (Manastırı)Nevşehir'in Kayseri'ye en yakın yerleşimlerinden biri olan Cemilköyünde, derin bir vadiye bakan yamacın kenarında Post-Bizans Dönemi'neait bir manastır bulunmaktadır (Resim: 12). Doğal kayalar <strong>ve</strong> örmeduvarlardan oluşan bir avlunun içinde bir kilise, güneydoğusunda bir çankulesi, kilisenin kuzey <strong>ve</strong> batısında manastıra ait kısmen kayaya oyma ikimekan, ayrıca kilisenin kuzey duvarı boyunca uzanan, batıdaki mekanlarıkilisenin doğusuna bağlayan 2.45 m. genişlikte üzeri tonozlu kayaya oymabir dehliz bulunmaktadır.Kilisenin batısındaki naosa giriş kapısı üzerinde,boya ile yazılmış onsatırlık bir inşa kitabesi yer almaktadır. Ayrıca kilise <strong>ve</strong> kuzey mekanlarında,aşağıda tanıtılacak birden çok sayıda yazıt bulunmaktadır.KitabeOuroç o Ayıoç Nccoç rou Tuııou xccı Zoıorcoıou L'tcx.UpOU EA,cx.~Ev cx.pX11V va oıUÖOı...ı.UÖ11 EV...... usv 1838 EV unvı ÖEMcx.ıro öıcx.~cx.crcx.ç rnv cx.pX11v rou ... ı...ı.EA,ıo Ncx.Çıcx.vÇou Nsıctupıoç cmoxozoç rouAyıoç Kcx.ıcrEpıcx.çe«; 't11v ı...ı.v11ı...ı.11vroıvIocoroo-roxorv; Krovorccvnvoo xccı EA,Evuç ZEA,uroÖ11ÇÖE Eıç EÇ uovceç, EÇucx.ıvıcx.cröu recx.pcx. rou recx.ıcrıoucx.pxıEpEroçs«; 't11V LUVcx.Ç11v rou cx.PXcx.Çevirisi"Bu mukaddes <strong>ve</strong> hayat <strong>ve</strong>ren Haçın aziz mabediinşa edilmeye1838 Mayıs ayında,Aziz Kaiseria Metropolitine bağlı Nazianzos piskoposuNektarios <strong>ve</strong> büyük ispostol Konstantin <strong>ve</strong> Elenin'nin kutsal gününde<strong>ve</strong> altı ayda biterek baş rahip Paisios tarafından başmeleğinsinaksisinde kutsanarak açıldı.22


Kitabe metni biraz karışıktır, ancak anlaşıldığı gibi kilise KutsalHaç'a adanmış, 1838 yılının Mayıs ayında, Konstantin <strong>ve</strong> Helenan'nınkutsal günü olan 21 Mayıs'ta inşaasına başlanmış altı ay sonra bitirilerekBaş Rahip Paisios tarafından kutsanarak açılmıştır.Doğu-batı doğrultusunda uzanan kilise bazilikal planlıdır (Plan:12)39. Naos doğuda, eksende dışa taşkın yarım yuvarlak bir apsis, batıdanarteksle sınırlanmaktadır. Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlınarteks üst, altı kemerle beş bölüme ayrılmıştır. Kemerler batıda sütun,doğuda konsollara oturmaktadır. Orta bölüm çapraz, diğerleri beşik tonozlaörtülüdür. Narteksin doğu duvarı ekseninde naosa girişi sağlayanbir kapı, iki yanında iki pencere bulunmaktadır. Naos üçer sütundan ikisıra destekle üç nefe ayrılmıştır. Dikdörtgen kesitli yüksek kaideler üzerineoturan sütunlar birbirlerine <strong>ve</strong> duvarlara yuvarlak kemerlerle bağlanmaktadır.Nefler beşik tonoz örtülüdür; orta nefin ortasında, boya ileyapılmış eliptik bir kubbe imitasyonu dikkat çekmektedir. Kuzey nef <strong>ve</strong>narteksin üzerini dolanan gynekaiona çıkış kuzey duvarındadır, ancakbugün merdi<strong>ve</strong>nleri yıkılmıştır. Nefler doğuda birer apsisle sonlanmaktadır;orta nef diğerlerinden daha geniş <strong>ve</strong> yüksektir, eksenin iki yanındadışa daralan iki pencere görülmektedir. Birbirine simetrik yan apsislerdeeksenlerde dışa daralan küçük birer pencere, yanlarda nişler <strong>ve</strong> zeminierindekare kesitli altar kaideleri görülmektedir. Naosun kuzey duvarında,batıda dehlize açılan bir kapı, güney duvarında dışa daralan dört eş boyutlupencere bulunmaktadır. Kilisenin kuzey cephesinde, içteki sütun <strong>ve</strong>kemerler hizasında duvar payeleri vardır.Kilisenin güneydoğu köşesinde, beden duvarı üzerine inşa edilmişolan çan kulesi iki katlıdır, her iki kat dört yöne yuvarlak kemerlerle a­çılmaktadır.Kilisenin duvarlarında bazıları iki farklı tabaka yansıtan freskolarbulunmaktadır. Naosun doğusunda, apsis yarım kubbesinin üstündekiduvar yüzeyinde iki panoda iki sahne resmedilmiştir: Ortadaki yuvarlak39 Kilise narteks dahil 24.50 ın. uzunluk, 14.30 ın. genişliktedir.23


pencerenin kuzeyindeki melek <strong>ve</strong> güneyindeki Meryem "Meryem'eMüjde" sahnelerinin bilinen iki figürüdür. Mavi bir giysi içinde gösterilenMeryem'in önünde, üzerinde Kutsal Kitap bulunmaktadır. Melekmavi giysilidir <strong>ve</strong> sol elini yukarıya kaldırmıştır. Diokonikonun üzerindekipencerenin iki yanında ayakta iki figür yer almaktadır. Güneydekifigür büyük oran da tahrip olmuşsa da kuzeydeki iyi durumdadır. Başıhaleli <strong>ve</strong> pelerinli genç bir erkek sol elinde ağzı yarı açık küçük bir kutututmakta, sağ eliyle tuttuğu haçın batı ucu ile de kutuyu göstermektedir(Resim: 13). Figür büyük bir olasılıkla kiliseye bağışta bulunan biriniyansıtıyor olmalıdır. Güney nef güney duvarının batısında, iki pencerearasında yaklaşık pencereler yüksekliğinde, büyük oranda tahrip olmuşsahnede zengin koşumlu bir at, bir çadır önünde üç figür bulunmaktadır.Kaynağını tespit edemediğimiz bu sahnenin altında, daha küçük boyutlubir pano içinde, üçgen haleli, Tanrı'yı gösterdiğini sandığımız bir figür,yanında elinde kılıçla çift kanatlı bir melek vardır. Sahnede yer alan tektükağaçlarla birlikte yorumlandığında, sahnenin "Adem'Ie Havva'nınCennetten Kovuluşu" olduğu düşünülebilir. Güney duvarın ortalarında,pencere arasındaki duvar yüzeyindeki üçüncü bir sahne ise tanımlanamayacakkadar bozulmuştur. Pencerenin üzerinde, kırmızı bir çerçe<strong>ve</strong> içinealınmış, sıva üzerine siyah boya ile yazılmış, kiliseye bağışta bulunanlarınismini <strong>ve</strong>ren 1892 tarihli bir yazıt vardır. Ayrıca sütun <strong>ve</strong> başlıklarınınüzerinde isimlerden oluşan, bazıları tarih <strong>ve</strong>ren yazıtlar dikkat çekmektedir.Sütun gövdeleri üzerinde mavi <strong>ve</strong> siyah renkler kullanılarak, serbestfırça darbeleri ile yapılmış bezerneler arasında görülen şematik insan(hatta karikatürüze) yüzleri sanatçıların espri anlayışı olarak yorumlanabilir.Narteks tonozları laci<strong>ve</strong>rt, sarı <strong>ve</strong> kah<strong>ve</strong>rengi boyalarla geometrikbezelidir. Giriş kapısının üzerindeki kitabenin üstünde bir haç, haçınsolunda <strong>ve</strong> sağında, İsa çarmıhtayken ona çektirilen işkenceyi simgeleyenbir mızrak <strong>ve</strong> ucunda sünger olan bir sopa bulunmaktadır. Kitabeninçerçe<strong>ve</strong>sinin iki yanında iki serafim görülür. Girişin güneyinde kayalarüzerinde bir haç, önünde Eros benzeri bir melek figürü, eliptik bir madalyoniçine alınmıştır; altta 19i 4 tarihi okunmaktadır. Benzer bir çerçe<strong>ve</strong>kuzeyde yer almaktadır, iki dua eden çocuk ayaktaki bir figüre (İsa)dua eder durumda gösterilmiştir, sahnenin altında ise 1913 tarihi yazılı-24


dır. Son iki pano aynı ustanın elinden çıkmış olmalıdır <strong>ve</strong> naos duvarlarındakisahnelerden ayrı bir üslubu gösterirler.Cemi!'deki manastırın en ilginç yanlarından biri, kilisenin kuzeydoğusunda,dehlizin batı ucunda yer alan kayaya oyma mekandır. Düz tavanlımekanın doğuda bir girişi, batıda dikdörtgen bir penceresi bulunmaktadır.Mekanın zemininde, kuzey-güney doğrultusunda "çift haç"biçiminde bir oyuk bulunmaktadır. İçinde Kutsal Haçın bir parçasınınkorunduğunu düşündüğümüz <strong>ve</strong> bu açıdan kilisenin ismi ile de uyumlugörünen bu oyuğun duvarlarda <strong>ve</strong>ya bir niş içinde değil de zeminde olmasıilginçtir. Bu mekanın hangi işlevle kullanıldığını ise kapı <strong>ve</strong> pencerelerininkiliseye bakan taraflarındaki kitabeler açıklamaktadır. Pencereninüzerinde dikdörtgen çerçe<strong>ve</strong> içinde, kaya yüzeyine siyah boya ileyazılmış yedi satırlık kitabe :KitabeTo f...L8ya EU8pY8'ttf...LaTou A8Aa"C0f...Lrıf...LaTOçTOUTOU860-&rı napa Trıç Kup.2:Taupıvrıçr. AyanoyAousu; f...Lvnuoouvov ccıovıovyoı<strong>ve</strong>tov A va60xillv cruyy8vrıvxccı rou LUÇUyOU K....illVÇ1906ÇevirisiOyulmuş bu yer için yapılan bu büyük bağışbayan Stavrini G. Agopoğlu tarafından ebedi olarak hatırlanmalarıiçin <strong>ve</strong>rilmiş, ebe<strong>ve</strong>ynlerine vaftiz anne <strong>ve</strong> babalarına, akrabalarına<strong>ve</strong> kocasıKonstantin.190625


Kitabeden anlaşıldığı gibi mekanın oyulmasında, belki de KutsalHaç'ın buraya getirilmesi için Stavrini G. Agapoğlu adlı bir bayanın adıgeçmektedir, Bayan Agapoğlu bu bağışı 1906 yılında, anne, babası, vaftizanne <strong>ve</strong> babası ile kocasının hatırlanmaları için yapmıştır. Mekanınişlevini ise kapının üzerindeki aynı tarihi <strong>ve</strong>ren yazıt açıklamaktadır.Kapının Üzerinde: yapa. Ea//ı..ıo AOYU// co 1906 (Günahları itiraf etmeninkutsalodası).SonuçNevşehir<strong>ve</strong> çevresinde Post-Bizans Dönemi kilise <strong>ve</strong> manastırlarınınaraştırılması sonucunda, yukarıda tanıtılan sekiz kilise, bir manastır<strong>ve</strong> kilisesi yıkılmış bir çan kulesi tespit edilmiş <strong>ve</strong> belgelenmiştir. Kiliselerinsekizinde bir <strong>ve</strong>ya birden çok kitabe bulunmaktadır. İnşa tarihi<strong>ve</strong>ren kitabeler göz önüne alındığında bu sekiz yapıdan en erken tarihliolanı Mustafapaşa' daki Konstantin-Helena Kilisesi' dir. Ancak yapınınkitabesi biraz karışıktır, kitabeden kilisenin Sultan Ahmet Dönemi'nde1729 yılında inşa edildiği, 1850'de tamir edildiği belirtilmektedir. Ancakbu tamiratın niteliği hakkında bilgimiz yoktur. Şayet kilise temellerindenitibaren yenilenerek tamir edildi ise, o zaman Nevşehir çevresinde günümüzegelebilen en eski kilise Cemil'deki Kutsal Haç Kilisesi'dir (1838).En yeni kilise ise Gülşehir'deki 1889 tarihli Martir Dimitrius'a ithaf edilenkilisedir. Nevşehirde'ki Meryem'e <strong>ve</strong> Özlüce'deki On İki Havari'yeithaf edilen kilise aynı yılda (1849) inşa edilmiştir. Kitabelerde adı zikredilen<strong>ve</strong>ya tarih itibariyle dönemine isabet eden Osmanlı padişahları gözönüne alındığında Sultan Abdülmecid'in dönemi, yapıların inşa <strong>ve</strong>yaonarımı açısından dikkat çekmektedir. İncelenen eserlerin beşinde onunadı geçmektedir (Nevşehir Meryem Ana, Derinkuyu H. Theodoros Trion,Derinkuyu Başmelek Mihail <strong>ve</strong> Gabriel, Özlüce On İki Havari,Mustafapaşa Konstantin-Helena kiliseleri). Ayrıca, Nevşehir'de günümüzesadece çan kulesi gelebilmiş olan <strong>ve</strong> olasılıkla H. Georgios'a ithafedilen kilise, aynı padişah döneminde onarılmış <strong>ve</strong>ya ekler yapılmıştır.Kitabelere geçen bani isimleri dikkate alındığında, Paisios öne çıkmaktadır.Kayseri Metropoliti Paisios dört kilisenin inşasında roloynamıştır(Nevşehir Meryem Ana, Nevşehir'de günümüze gelemeyen H. Georgios,Mustafapaşa Konstantin <strong>ve</strong> Helena, Cemil Kutsal Haç kiliseleri).26


Paisios'u imar faaliyetleri açısından üç kilise ile Konya MetropolitiNeofios izlemektedir (Derinkuyu H. Theodoros Trion, DerinkuyuBaşrnelekler <strong>ve</strong> Özlüce On İki Havari kiliseleri). Ele alınan eserlerin ikisindekesin olarak mimar ismi <strong>ve</strong>rilmektedir: Derinkuyu'daki kiliselerinmimarı Haldiaslı Baş Mimar Kriako Papadopoulos (Papazoğlu) adlı kişidir4o . Nevşehir'deki Meryem Ana Kilisesi bugün kayıp olan <strong>ve</strong> S.Eyice'nin yayınladığı Karamanlıca kitabesine göre Nazianzu LeontizuGregor Kalfa adında bir mimar tarafından inşa edilmiştir. Sekiz kiliseninkime ithaf edildiği kitabelerinden anlaşılabilmektedir. Kiliselerden yedisiHristiyanlarca kutsal kabul edilen kişi, aziz, havari <strong>ve</strong>ya martire, biri iseKutsal Haç'a ithaf edilmiştir.Ele alınan <strong>ve</strong> günümüzde mevcut dokuz kilisenin mimari özellikleriele alındığında tümünün bazilikal planlı olduğu görülür. Dört kilise kubbelidir,Su<strong>ve</strong>rmez'deki kilisenin örtüsü bilinmemekte, iki kilisede(Mustafapaşa <strong>ve</strong> Cemil) tonozlarda imitasyon kubbeler bulunmaktadır.Bu yapılar içinde Gülşehir'deki Martir Dimitrius'a adanan kilise yüksekkasnakla dikkat çekmektedir. Tüm kiliseler üç neflidir, sadece Nevşehir'dekiMeryem Ana Kilisesi, altta üç, üstte beş neflidir'". Apsis sayılarıaçısından Nevşehir'deki kilise dışa taşkın beş yarı yuvarlak apsisiyle ençok apsise sahip kilisedir. Derinkuyu H.Theodoros Trion, Başrnelekler,Özlüce On İki Havari, Gülşehir Martir Dimitrius, MustafapaşaKonstantin <strong>ve</strong> Helena, Cemil Kutsal Haç kiliseleri üç apsislidir; bunlardanDerinkuyu H. Theodoros Trion <strong>ve</strong> Gülşehir Martir Dimitriuskiliselerininapsisleri içten yarım yuvarlak, dıştan çok cepheli; DerinkuyuBaşrnelekler<strong>ve</strong> Özlüce On İki Havari kiliseleri içten <strong>ve</strong> dıştan yarım yuvarlakplanlıdır. Mustafapaşa Konstantin <strong>ve</strong> Helena Kilisesi'nin içtenyarım yuvarlak üç apsisi dıştan kısmen kayaya oyulmuş düz bir duvarlasınırlanmaktadır. Cemil'deki kilisenin sadece ana apisisi içte <strong>ve</strong> dışta yarıyuvarlak planlı <strong>ve</strong> dışa taşkın, yan apsisler düz duvarlıdır. Su<strong>ve</strong>rmez <strong>ve</strong>Kaymaklı kiliseleri doğuda dışa taşkın, üçer cepheli birer apsise sahiptir.Yapıların tümünde narteks <strong>ve</strong>ya izi bulunmaktadır. Tüm kiliselerde (günümüzeulaşmamış Nevşehir'deki H. Georgios Kilisesi de dahil almak40 Bu kişinin tarihi kişiliği <strong>ve</strong>ya yörede başka illerin sınırları içinde kalan yapılarda çalışıpçalışmadığı yapılacak çalışmalarla aydınlatılmaya çalışılacaktır.41 En dıştaki nefler alt katta narteksi de içine alan "u" şeklinde bir revak, üst katta ise nettir.27


üzere) gynekaion bulunmaktadır; Su<strong>ve</strong>rmez'deki kilisede ise bilinmemektedir.Nevşehir H. Georgios, Derinkuyu H. Theodoros Trion, CemilKutsal Haç kiliselerinde çan kuleleri; Özlüce'de ise kalıntısı vardır.Yapıların tümünde yörede bulunan <strong>ve</strong> Nevşehir taşı olarak bilinentaşlarla inşa edilmiştir. Tüm yapılarda son derece de ince bir harç kullanılmıştır.Su<strong>ve</strong>rmez Kilisesi dışında tüm kiliselerde fresko bezeme <strong>ve</strong>yakalıntısı tespit edilmiştir. Gülşehir <strong>ve</strong> Kaymaklı kiliseleri haricindekilerdeyoğun olarak üzüm salkımı <strong>ve</strong> asma dallarından oluşan taş bezeme;Derinkuyu H. Theodoros Trion, Başmelekler ile Özlüce'deki kilisedekaliteli ahşap bezemeye rastlanmaktadır.Böylelikle, Nevşehir <strong>ve</strong> çevresinde yapılan araştırmalar sonunda tespitedilen kiliselerin plan, malzeme-teknik, bezeme programı açılarındanhomojen bir grup oluşturdukları sonucu çıkarılabilmiştir. Ancak, 19.yüzyılın idari bölünmesi göz önüne alındığında, sadece Nevşehir değil,günümüzün çevre illerindeki örnekler de ele alınmalıdır. Yapmayı planladığımızbu yöndeki çalışmalar sonunda Kappadokya'daki 18..-19.yüzyıllarda gayrimüslim tebaa tarafından inşa edilen dini mimari özelliklerihakkında daha billurlaşmış sözler söylenebilecektir.Son söz olarak şu söylenebilir ki, bu yapıların tespit <strong>ve</strong> belgelenmeleri,eserler korunmadığı/korunamadığı sürece büyük bir önem taşımamaktadır.Şayet bu eserleri de, ülkemizin diğer kültür mirası eserleri gibiyeterince koruyamazsak kısa süre içinde doğa <strong>ve</strong> insan eliyle yok edilecektir.Korumanın en geçerli olan yöntemi ise bu yapılara uygun işlevler<strong>ve</strong>rmektir42.42 1996 yılında tarafımızdan, Nevşehir Valisi Sayın Şinasi Kuş'a bu yapılar için ayrıntılı birrapor sunulmuş, kurulması kaçınılmaz olan, gerçek anlamda bir Kappadokya Vakfı'nın bueserleri farklı biçimlerde değerlendirebileceği belirtilmiştir, bu dileğimizin bir an önce yerinegelmesi umudundayız.28


, ,Oi ,1---1, ,, ii i, ,~~~T~-_1Q]· ,: ', i ',·i ,t--ı,, ,'~~~r~~mı, ,C--.· ,, ı• i-~=L]Q1 , ,· ,:_J; d(! !--~ ~ hi i i 1 LLL i~ v'1 ·o'--------r--------R-----i------O----r---DI~ kJ - Q ._________ __ -o ---M· ,-o :ii i i2 ~ 6ı \)'M,i i i il22J TÜ RKDÖN EMiPlan 1: Nevşehir Meryem Ana Kilisesi, alt kat planı29


öıÇEK 1/100ız;ı TÜRK DÖNEMiPlan 2: Nevşehir Meryem Ana Kilisesi, üst kat planıöıÇEK 1 150Plan 3: Damat İbrahim Paşa İlkokuluavlusundaki çan kulesi planı(Kayseri Kültür <strong>ve</strong> TabiatVarlıklarınıKoruma KuruluArşivi)30


:'>:,i 1\~r--- -i\i'"- ro----DPlan 4: Damat İbrahim Paşa İlkokuluavlusundaki çan kulesicephe görünümü (KayseriKültür <strong>ve</strong> Tabiat VarlıklarınıKoruma KuruluArşivi)31


E.K,K.l' '96Plan 5: Su<strong>ve</strong>rmez Kilise planı~


Rötö"': 8. ACIKYllIJıL- 8. ÖZrÜRKCi"",: B. />CIKYllDlZ7m.Plan 7: Derinkuyu Başrnelekler Kilisesi planıp.:::::::::::~.,Pr:~i:'::::':::::;. : '.,1 2 3 4 SM. 1"-II i iE.I


· ~----T.:f··:·:··:·j-·d:::::::::::.·.·.:::.! :p::.....:::::.:...::...,! !p,.:. ::.::::::.~,:::::'::":::::A::':::::::":::~::':"':::::::::~::'::::::.:::~::.=::::..::. : : ;br::::::::.::::::i ;tl :::.:.:::::::....::.-<strong>1.</strong>---'i'"Plan 9: Kaymakb Kilisesi planı (Kayseri Rölö<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> Anıtlar MüdürlüğüArşivi)" :, .:.':.:::::::::n :::::::::·::ı·.::::::::::::·::.:r · :i .::::: ·::·R:····::•:::::::::::.:#::.::.:... :·:.·::.~·:·>::::.::··:·


~:r...mN-:: c;:Q.'Ci]Q,)~."~cı: c;:~~.::Q,)w Ql:ı:::. '"Q,)>.5 "'"" ::.... c;::: '"O~·-,:" -, ",. o·"": -i '." .. / ~:.',>l"c;:til"c;:Q.OS c;:"'""::: '":;E.... ....::c;:~···D~~~~~~~~~_-_~~'~'35


VJ0"1 ~Qr-~~~--------· .··tQj-----------~------ - ---~,~-~---~~~~:_-"..- .­>


Resim 1: Nevşehir Meryem Ana Kilisesi, doğu cepheResim 2: Nevşehir Damat İbrahim Paşaİlkokuluavlusundaki çan kulesi37


Resim 3: Su<strong>ve</strong>rmez KiliseResim 4: Derinkuyu Aziz Theodoros Kilisesi, naos38


Resim 5: Derinkuyu BaşrneleklerKilisesi, güney cepheResim 6: Özlüce On İki Havari Kilisesi, kuzeydoğu cephe39


Resim 7: Özlüce On İki Havari Kilisesi, gynekaionResim 8: Kaymakb Kilisesi, doğu cephe40


Resim 9: Gülşehir Martir Dimitrius Kilisesi, güneydoğu cepheResim 10: Mustafapaşa Konstantin <strong>ve</strong> Helena Kilisesi, batı cephe41


Resim 11: Mustafapaşa Konstantin <strong>ve</strong> Helena Kilisesi, batı cephe (ayrıntı)Resim 12: CemiI Kutsal Haç Kilisesi, güneydoğu cephe42


Resim 13: Cemil Kutsal Haç Kilisesi, fresko (ayrıntı)43


THE 1996 SURVEYAT AKHİsAR-ÇANLI KİLİsERobert OUSTERHOUT*The third season of sur<strong>ve</strong>y at the Byzantine settlement at Akhisar­Çanlı Kilise was conducted in June ı 996 with an international team oftwel<strong>ve</strong> ı. We are grateful to the Turkish Ministry of Culture for permissionto sur<strong>ve</strong>yand to the Aksaray Museum for their continued interest inour project. The site under examination is a Byzantine settlement, set inthe hills abo<strong>ve</strong> Aksaray in western Cappadocia.Located se<strong>ve</strong>ral kilometers from the nearest village, the site is nowabandaned, a picturesque min below the mountain of Hasan Dağı, centeredon the impressi<strong>ve</strong> remains of the masamy church that gi<strong>ve</strong>s itsname to the site" Although it has been frequently identified as a monas-*12Prof Dr. Robert OUSTERHOUT, Uni<strong>ve</strong>rsity of Illinois at Urbana-Champaign, School ofArchitecture, 611 Tart Dri<strong>ve</strong>, Champaign,IL 61820-6921, USAJonathan Godfrey and Alexandra Jo Bell (Newcastle, U'K) ser<strong>ve</strong>d as Assistant ProjectDirectors, with Fariz Demir (Aksaray Museum) as temsilci. Other participants includedİzel Coşkun, Anthony Emrick, James Hanley, Cad Johnson IV, Bryan Lijewski, AmyMayer (Uni<strong>ve</strong>rsity of Illinois), Veronica Kalas (New York Uni<strong>ve</strong>rsity), and BisseraPentcheva (Harvard Uni<strong>ve</strong>rsity). Funding was provided by the Uni<strong>ve</strong>rsity of Illinois,Dumbarton Oaks, and the American Research Institute in Turkey, whose continued supporti gratefully acknowledge. Tra<strong>ve</strong>lling fellowships for the fı<strong>ve</strong> Uni<strong>ve</strong>rsity of Illinoisarchitecture students were generously provided by Sheltoıı and Muriel Harmig.For the first season's report, see R. Ousterhout,"The 1994 Sur<strong>ve</strong>y at Akhisar-Çanlı Kilise,"XIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı (Ankara, 1996), 165-180, which focuses on thechurch and on the identification of the site as a town; the second season's report, R.45


tic settlement, our study has concluded that it was originally an agriculturally-basedtown. The site consists of a line of rock-cut residences thatstretches for more than a kilometer, following the volcanic outcroppingalong the slope of the hilL. The settlement may be dated to a period ofhabitation between the 10th and the 14th centuries. it was apparentlyprosperous in the early centuries, followed by a period of decline ande<strong>ve</strong>ntual abandonment.Continuing from the fırst two seasons, we completed the record ofrock-cut residential units. The common plan has rooms organizedaround a courtyard cut into the slope of the hilL. We measured and recordedan additional three irregular units at the northern end of the settlement(Areas 21-23) and fılled in some missing components elsewhere.Area 23 was quite irregular, but it included many of the same spaces asthe other units, including a kitchen, storerooms, cisterns, a do<strong>ve</strong>cote, anda chapel, and the easy identifıcation of many ofthese spaces helped us toCıarify the functions ofsimilar rooms in other complexes.Using a Total Station EDM, on special loan from the British InstituteofArchaeology in Ankara, we completed the contour mapping ofthe siteas we1ı 3 . This was no simple task, as the site extends for more than akilometer o<strong>ve</strong>r irregular terrain. All previous architectural drawings werechecked and corrected.Numerous masonry foundations throughout the site were also examined.Foundations in Area 2 were cleaned, re<strong>ve</strong>aling the plan of asmall cross-in-square church without a narthex, measuring se<strong>ve</strong>n meterssquare. On its south side, the foundations were cut from the bedrock.Construction materials and details are similar to the church abo<strong>ve</strong> Area12 studied last season. Some evidence of fresco decoration was found inthe apse.Ousterhout, "The 1995 Sur<strong>ve</strong>y at Akhisar-Çarılı Kilise," XIV. Araştimza Sonuçları Toplantısı(Ankara, 1997), I, 435-452, presents more information about the individual houses andchurches,3 We are grateful to the staff of the BIAA, particu1arly the director Roger Mathews and Ankarasecretary Penelope MacParlin, for assistance and encouragement.46


Other masonry walls cleaned and examined throughout the settlementwere determined to be either retaining walls to protect the courtyardunits from landslide, or defensi<strong>ve</strong> walls guarding the individual residencesand the access to the settlement. All of these masonry wallswould seem to date to the period of decline, when the inhabitants foundthemsel<strong>ve</strong>s threatened both by marauders and by the natural erosion ofthe unstable site.Same attention was gi<strong>ve</strong>n to the geology of the site, which alternatesstrata of unstable volcanic ash with more stable strata of volcanic tuffThe plateau on which Çanlı Kilise is located is topped by a non-volcaniclayer of limestone, but this does not extend to the northern end ofthe site,which is topped instead by a hard grey tuff, set abo<strong>ve</strong> an ash layer. Thisarea is subject to mass wastage. On careful examination it was determinedthat the masonry churches were constructed of the hard grey tuff,distinct from both the harder limestone of the plateau and the softer purpletuff into which the settlement was car<strong>ve</strong>d", The probable quarry wasidentified abo<strong>ve</strong> the north end of the settlement, abo<strong>ve</strong> Areas 19-20,where there is much evidence for the cutting and removal of stone, andwhere the hard grey tuff matches the building material.We alsa prepared reconstruction drawings of the original forms ofthe main courtyard residences, attempting to distinguish the original cuttingfrom the later modifications. Through their lifespan, the largehouses appear to ha<strong>ve</strong> been modified and subdivided for multiple-familyoccupation as the prosperity of the settlement declined, and then waseither abandoned or con<strong>ve</strong>rted to agricultural usage. In our study, roomsofutilitatian functions, such as cisterns and do<strong>ve</strong>cotes, were gi<strong>ve</strong>n specialattention. Frequently the cisterns took the form of rooms with floor le<strong>ve</strong>lslower than those ofthe surrounding spaces and were coated with hydraulicmortar; often they had holes in the ceiling abo<strong>ve</strong> them for collectingrainwater.4 Our thanks to Archaeo-Geologist Michael Ramage for his expertise at stone sourcing.47


Evidence also suggests that many of the do<strong>ve</strong>cotes-now such acommon feature in Cappadocia settlements-were actuaIly part of theorigina1 de<strong>ve</strong>lopment of the site. Most of the courtyard residences preser<strong>ve</strong>an irregular series of pigeon-holed rooms on an upper le<strong>ve</strong>l thatwould ha<strong>ve</strong> been hidden behind the decorated façade and not directlyaccessible from the main le<strong>ve</strong>l. A similarly isolated do<strong>ve</strong>cote was identifiedin Area 23, easily accessible only from abo<strong>ve</strong>, but connected only bya smaIl window to the main le<strong>ve</strong>l. Such accommodation for the collectionof dung for fertilizer would ha<strong>ve</strong> been necessary for the agriculturalfunctions ofthe settlemenr'.We also cleaned and recorded the rnasonry foundations of a cruciformchurch and an adjacent rectangular building about a kilometer northof the site, which we caIled the North Settlement. The church had ahorseshoe-shaped apse with large windows. The buildings in this areadate from the Early Christian period, perhaps sixth century, and theycompare in plan and details to other examples ofEarly Christian masonryarchitecture in western Cappadocia, such as the Kemerli Kilise at Mokis­SOS6. The North Settlement does not appear to ha<strong>ve</strong> been occupied at thesame time as the main settlement. No glazed ceramics were found in thisarea, and some Late Roman red slipware was evident. Significantly,fragments of mosaic decoration were found in the coIlapsed vaulting ofthe church, and these may be the fırst evidence of mural mosaic decorationin Cappadocia. To the east of the church, along the ridge of hardvoIcanic tuff, there was much evidence of the quarrying for the buildingstone. To the northeast was a smaIl cemetery and the entrance to an undergroundcity, now blocked. This particular site was not fully examinedand would clearly benefit from a proper excavation.Our architectural sur<strong>ve</strong>yaıso included a site that lies about a kilometerto the east of Çanlı Kilise, on the slope of the next hill, which we5 One is reminded of the PalIadian villas of the Italian Renaissance, which similarly combinedstately residences and agricultural spaces (including do<strong>ve</strong>cotes) into a fonnally organizedentity.6 M. Restle, Studien zur frühbyzantinischen Architektur Kappadokiens, fiTIB 3 (Wien, 1981),for cornparisons,48


called the East Settlement. This may ha<strong>ve</strong> been a monastery, composedof a small cluster of rooms with two large churches and two smallerchapels. The organization of this unit differs significantly from the others,with the central feature a large church reached by a long corridor thatprovides access to the other main rooms. An L-shaped space to one sideof the church may ha<strong>ve</strong> included the trapeze or dining hall; the crossarmofthis room is topped by a conical vau1t and chimney that suggest it wasthe kitchen. Unfortunately most of the spaces in this area ha<strong>ve</strong> becomeeroded or ha<strong>ve</strong> been buried by landslide.Pigment analysis was conducted by the Program in Ancient Teehnologiesand Archaeological Materials at the Uni<strong>ve</strong>rsity of Illinois onfresco samples taken from Çanh Kilise.- Stylistic analysis had suggestedthree phases of painting within the church, and this eonclusion is supportedby the x-ray diffraction tests. Pigments vary in composition betweenone part ofthe building and the next: for example, the blue in thenorth narthex (Phase 2) is composed of Lazurite and u1tramarine violet,compounds that appear nowhere else in the building. The plaster compositionalso changes from a calcite in the naos narthex (Phase ı) to a gypsumplaster in the later phases.Finally, it must be noted that illegal excavations continue at the site.A two-meter hole was cut into the bedrock floor of the main chureh,tombs in its narthex were plundered, and there is further damage to thefreseoes. Se<strong>ve</strong>ral tombs in the cemetery to the south ha<strong>ve</strong> been destroyed,and there is evidence of random predatory grubbing throughoutthe site. Our original intention was a non-intrusi<strong>ve</strong> sur<strong>ve</strong>y, but our workseems to ha<strong>ve</strong> inspired a variety of looting and mummy-hunting. it isimportant that the site ha<strong>ve</strong> a guardian, or further illegal activity anddamage will occur. Fresco eonservation and stabilization of the architecturalelements are urgent1y required, but neither will ha<strong>ve</strong> lasting consequencesunless the site is protected.7 Results of the pigment analysis will be presented at the International Congress onArchaeometry, to be held in Budapest in May 1998.49


ÖZETHaziran 1996' daki üç haftalık dönem sonunda, Akhisar-Çanlı Kilise<strong>ve</strong> çevresindeki Bizans yerleşiminde sürdürülen yüzeyaraştırmalarında,üçüncü sezon çalışmalar tamamlandı. Ekibimize Amerikalı, İngiliz,Bulgar <strong>ve</strong> Türk öğrencilerin yan sıra Aksaray Müzesi'ni temsilen FarizDemir katılmıştır. Araştırmanın yürütüldüğü alan, içinde kayalara oyulmuş<strong>ve</strong> tarihi onuncu yüzyıldan ondördüncü yüzyıla kadar uzanan çeşitliboyutlarda evlerin yer aldığı bir Bizans kasabası görünümündedir.Geçen iki sezon boyunca sürdürdüğümüz çalışmalar sonucunda tepeninyamacı boyunca volkanik akışı düz bir çizgi halinde takip ederekkurulmuş olan yerleşim birimlerinin tamamını kaydettik. Genel plan,kayaya oyulmuş avlu etrafında toplanmış odalar şeklindedir. Bölgeninkuzey ucunda üç adet düzensiz yapı, ölçülerek kayıtlara alınmış (Bölge21'den, 23'e) <strong>ve</strong> böylece o civardaki eksiklikler de giderilmiştir. TotalStation EDM kullanılarak bölgenin contour planı hazırlanmıştır. Dahaolan mimari haritalar tekrar kontrol edilerek gerekli dü­önce çizilmişzeltmeler yapılmıştır.Bölgedeki birçok taş temeller de incelenmiştir. İkinci Bölge'dekitaş temeller temizlenirken kare içinde haç nizamlı bir kilise ortaya çıkmıştır.Temizlenen diğer taş temellerin toprak kaymasına karşı kurulmuşsetler, ya da yerleşim birimlerine girişi sağlayan koruma amaçlıduvarlar olduğu belirlenmiştir.Dikkatli bir inceleme sonunda taşkiliselerin sert gri bir tüften yapılmışolduğu <strong>ve</strong> bu çeşit taşın platodaki kireçtaşı <strong>ve</strong> içine birçok yapınınoyulduğu erguvani tüften farklı olduğu gözlenmiştir. Bölgenin kuzeyindeyer alan taş, taşların ocaktan çıkarılmış olma ihtimalini kuv<strong>ve</strong>tlendirmektedir.Orijinal yapımlar sonraki eklemelerden ayırd edebilmek içinrekonstruksiyon çizimleri hazırlanmıştır. Yaşam süreçleri boyunca büyükevlerin bölgenin fakirleştiği zamanlarda birden çok ailenin yerleşiminisağlayabilmek için parçalara bölündüğü, daha ilerki zamanlarda da50


terk edildiği ya da gü<strong>ve</strong>rcin evleri <strong>ve</strong> sarnıç gibi ortak kullanım alanlarınada özen gösterilmiştir.Bölgenin bir kilometre kuzeyindeki yerleşim bölgesinde haç planlıbir kilisenin <strong>ve</strong> bitişiğinde yer alan dikdörtgen bir yapının taş temelleriortaya çıkarılmıştır. Bu bölgedeki yapılar Erken Hristiyanlık Dönemi'neait olup (belki altıncı yüzyıl) ana yerleşim sahasıyla aynı zamanda meskenolarak kullanılmadığı belirlenmiştir. Bu farklı bölgenin sistematikbir kazıya ihtiyacı olduğu inancındayım.Doğuda kalan yerleşim bölgesindeki mimari yüzeyaraştırması dabu sezonda tamamlanmıştır. Bu alanın iki büyük kilise, iki şapel <strong>ve</strong>bunların yakınındaki odacıklardan meydana gelen bir manastır olma ihtimalivardır.(Yapılan pigment analizleri sonucunda Çanlı Kilisesi'nin freskolarındabirçok faz olduğu doğrulanmıştır. Ayrıca, ilk fresko fazzında kalkitsıva kullanılmasına rağmen diğer fazlarda alçıtaşı sıva kullanılmıştır.Sonuç olarak bölge kaçak kazıların devam ettiğini bildirmek isterim.Örneğin Çanlı Kilise'de ana kayaya iki metre derinliğinde bir çukur a­çılmış, narteksteki mezarlar soyulmuş <strong>ve</strong> fresklere daha da zarar gelmiştir.Güneydeki mezarlıkta kazılar yapılmış <strong>ve</strong> bölgenin birçok yerindeçukurlar açılmıştır. Çalışmalarımız yüzeyaraştırması niteliğinde olmasınarağmen mezar soyguncularının <strong>ve</strong> kaçak kazıcıların ilgisini çekmiştir.Fresklerin korunması o <strong>ve</strong> mimari yapıların yerinde kalabilmesi için bölgeninyetkili makamlarca kontrol altında tutulması gerekmektedir.51


EB ~~i KilisE SETTLEMENTo 25 50 100 150 200 250 MFig. 1: Çanlı Kilise settlement. Contour plan of site52


o 5 10 15MFig. 2: Çanlı Kilise settlement. Plan of courtyard residence, Area 61------ii~.:-i,i i~---- ii/~-;:-i'i ,II \~ DOMED i i1\ ROOMf' i' i \ iL__'-~:::.~/~/ı f i i 1i ır" /"j; 'f ! ! : ! : J', / i/ \ i i FALLEN POATlCO : J \. /.... \. 'I Li ı : ıı A i,,/ ''''~' ,I II i: -: ',ı~-------~ • --' i i i i i ,/ ' i-------------_:~~=~~:::~~-~::::~~jCOURTVARDiıiiL TAREA6ulVJ


AREA23o 3 6 9Mul.j:::>. CHAPEL(UPPERLEVEL)-::~"',\.....~~Fig. 3: Çanlı Kilise settlement, Plan of residence, Area 23


u1ol//Fig. 5: North settlernent. Plan of Early Christian church-- oNORTH SETTLEMENT2 4 BM


BURIEDCHAPELDESTROYEDCHURCH/~_i -iiEAST SETTLEMENTo 5 10 15MFig. 6: East settlement. Plan of monastery57


BİNBİRKİLİsE VE i\YATEKLA1996 YÜZEY ARAŞTIRMALARIMetin AHUNBAY*Binbirkilise (Karaman ilinin Madenşehir <strong>ve</strong> Değle köyleri) ileAyatekla (İçel ili Silifke ilçe merkezi) ören yerlerinde 1996 yılında başladığımız"yüzeyaraştırması" beş yıllık bir çalışma programı öngörmektedir.Araştırma İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Tarihi, Restorasyon,Şehir Planlama <strong>ve</strong> diğer ilgili anabilim dallarının katılımlarıyla yürütülecektir.1996 yılı çalışmaları yaklaşık dört hafta sürmüş <strong>ve</strong> İTÜ MimarlıkTarihi Anabilim Dalı'ndan YMimar Dr. Turgut Saner, öğrencilerimizMustafa Kahraman <strong>ve</strong> Ömer Yılmaz katılmıştır. Karaman Müzesi uzmanlarındanArkeolog Cengiz Topal değerli katkılarıyla ekibimizin bilimselkapasitesini arttırmıştır.Her iki ören yeri de Geç Antik arkeolojinin uzmanlarınca çok iyi tanınan,üzerlerinde kapsamlı <strong>ve</strong>ya kısa çalışmalar sürekli olarak yapılagelmiş, anıtları büyük ölçüde aydınlatılmış (Ayatekla'nın yerleşim planıüzerinde de son zamanlarda çalışılmış) iki arkeolojik sit alanıdır. Anadolu'nunGeç Antik <strong>ve</strong> Erken Orta çağ yerleşim katları genellikle GeçOrta çağ <strong>ve</strong> Yakın çağ katları altında kalmıştır; en iyi durumda tek tekanıtları incelenebilmiş, yerleşme bütünlüğüne ise erişilememiştir.Binbirkilise <strong>ve</strong> Ayatekla ören yerleri, üstlerinde de yoğun geç dönemkatları oluşmaması sebebiyle, önem taşımaktadır. Dolayısıyla her iki ören* Prof.Dr.Metin AHUNBAY iTÜ Mimarlık Fakültesi Taşkışla 80191 Taksim - iSTANBUL59


yerinin bir " y erleşme" kapsamında incelenmesi bu çalışmanın hedefidir.Ayatekla (eski yayınlar <strong>ve</strong> haritalar ören yerini Meryemlik şeklinde i­simlendirirler) dinsel bir ziyaretgah çevresinde oluşmuş, ömrü kısa sürmüş(Geç Antik Dönem kapsamında kalmış) bir özel nitelikli yerleşmedir.Büyük ölçüde devlet katkısıyla ortaya çıkmış kent benzeri görüntüsüvardır. Binbirkilise'nin ise kentsel <strong>ve</strong>ya kırsal nitelikleri daha az belirgindir.Dilimizdeki adının da belirttiği gibi çok sayıdaki dinsel anıtı her zamandikkat çekmiştir.Prajemizin amacı her iki sitin de ölçekli yerleşim planlarını tespitetmek, toprak üstünde belirlenebilir bütün kalıntıları bu planlara geçirmek,gerektiğinde kalıntıların bazılarını daha ayrıntılı ölçmektir. Bu çalışmalarınparalelinde değişik analizlerin yapılması tasarlanmaktadır. Heriki ören yerinde de mevcut önemli mimarlık anıtlarının korunabilirliğinianaliz etmek <strong>ve</strong> gerektiğinde koruma ön raporları hazırlamak projeninayrı bir amacı <strong>ve</strong> aşamasıdır.Projenin birinci yıl çalışmalarına Binbirkilise'nin Değle kesimindebaşlanmıştır. Karaman Kadastra Müdürlüğü'nün uygulamış olduğu poligonnoktaları <strong>ve</strong> koordinatları ile uyumlu poligon genişlemesi yapılmış<strong>ve</strong> anıt <strong>ve</strong> kalıntı tespitleri bu poligona bağlanmıştır. 1996 yılı çalışmalarında31,32,33,36,38,43,44, E No.lu anıtların konumları 111000 planüzerine işlenmiştir (Çizim: 1).Değle kesiminde yerleşme üç taraftan sırtlarla çevrelenmektedir. A­ralarında kalan nispeten düz arazi içinde büyük dinsel <strong>ve</strong> başkaca anıtsalyapılar yer almaktadır. Dördüncü taraf güneye açık sert bir yamaçtır.Eğimli fakat güneşe bakan bu sırtta konut birimlerinin yoğunlaşması ilekarşılaşılmaktadır (Çizim: 1,2; Resim: 1). En geç HABİTAT II çerçe<strong>ve</strong>sindeAnadolu'nun Orta Çağ'daki yerleşmelerinde hakim olan konut birimlerinin<strong>ve</strong> gruplarının nitelik <strong>ve</strong> özellikler açısından ne kadar az tanındığıortaya çıkmıştır. Bu bakımdan Binbirkilise'nin bu kesiminde dahaayrıntılı çalışılmıştır. Alan, büyük ölçüde tahrip olmuştur. Taş yığınlarıarasında ev biriminin her noktasını tespit edebilmek bir "yüzey araştırmalıçerçe<strong>ve</strong>sinde güçtür. Yapım tekniğinin niteliksiz oluşu da duvar örgüsünündağılmasına sebep olmuş <strong>ve</strong> rölö<strong>ve</strong>lerimizde düzenli duvar hatlarıelde edilmesini engellemiştir.60


Genel özellikler: Konutlar sert yamaç üzerinde değişik kademelereyerleştirilmiştir (Çizim: 2; Resim: 1). Bazı ev kümeleri birbiriyle bitişikdüzen göstermektedir; fakat bu özelliği henüz bütün yerleşmeye genelleştirememekteyiz.Konut birimleri küçük <strong>ve</strong> kompakttır. Tesadüfen oluşu<strong>ve</strong>rmişmekan dizilmeleri değil geleneği olan bir konut anlayışı sezilmektedir.İki katlılık tespit edilememiştir fakat mümkündür. Gelenekselolarak mekan örtülerinin tonozlu olduğu anlaşılmaktadır (Resim: 2). Verilenplanlardaki her mekanın üstünün kapalı olduğu kesin değildir, üstüaçık bir küçük giriş avlusuna yer <strong>ve</strong>rilmiş olması mümkündür. Tek mekanlıev birimleri de bu arada dikkat çekmektedir. Dörtgen bir çerçe<strong>ve</strong>yesığdırılmış plan düzenlemesinde bir büyük oda plana hakimdir (Çizim:2). Bu mekan genellikle geniş bir kemerle bölümlerımiştir.Ayatekla'daki çalışmalarımızda İller Bankası'nın Silifke için hazırlamışolduğu 111000 ölçekli planlar <strong>ve</strong> ören yerine tespit edilmiş beton<strong>ve</strong>ya çivi poligonlar <strong>ve</strong> koordinatları kullanılmıştır. Ayatekla (eski ismiyleMeryemlik) Herzfeld-Guyer'in günlerinden bu yana çok tahripolmuştur. En fazla zarar gören yapı da Azize Tekla Bazilikası'dır. BüyüklüğüyleAnadolu'nunsayılı Geç Antik anıtsal yapılarından olan AzizeTekla kilisesi bugün sadece apsisinin yarısıyla tanınabilmektedir. Altındakimağara-şapel daha iyi durumdadır <strong>ve</strong> ören yeri bekçisi tarafındankorunmaktadır. Kilisenin dış sınırlarını <strong>ve</strong> iç mekan özelliklerini tespitetmek imkansızdır. Diğer taraftan temenosuna ait duvarlarının kuzeybatıkesimi takip edilebilmektedir (Resim: 3). Sarnı çıar sağlam yapılarıylakolaylıkla III 000 plana işlenebilmiştir. "Kubbeli Kilise"yi, Geç Antikmimarisinin gelişiminde önemli bir aşamayı ifade eden bu anıt ı, ayrıntılıölçme imkanı olmadığından ancak konumu plana geçirilmiştir. Yerleşmeyidoğudan sınırlayan vadinin doğu yakasında vadiye paralel uzananduvar kalıntıları sur duvarları izlenimi <strong>ve</strong>rmektedir (Çizim: 3; Resim: 4;çizimde "D" işaretli duvarlar). Fakat bir savunma duvarı olabilmesi içinne yüksekliği ne de duvar tekniği müsaittir. Sadece Ayatekla ziyaretgahyerleşmesinin doğu sınırlarını belirleyici bir anlam taşımış olabilir. Buduvarın doğusunda ne mimari ne de keramik yoğunluğuna rastlanmıştır.Sözü edilen vadi bir dere yatağı değildir, sadece her iki yamaçtan yağmursuyu toplayan bir sel yatağıdır. Vadinin güney ucundaki set duvarı (Çizim:4; Resim: 5) bu bağlamda bir düzenleme işlevi görmüş olabilir. Silifke'ninbatısında kalıntıları duran su kemeri ayaklarından başlayan su61


yolu izleri Meryemlik ören yeri içindeki iki büyük üstü açık sarnıç yanındagözden kaybolmaktadır. Bugün ören yerinin ortasından bir trafikyolu geçmekte <strong>ve</strong> Silifke'nin batı kesimine kestirme ulaşım sağlamaktafakat o ölçüde de ören yerinin çevresini olumsuz etkilemektedir. Bu yolunparalelinde dar bir patika bulunmaktadır; üzerindeki bazı izler <strong>ve</strong>duvar kalıntıları bu yolun antik bir yolun güzergahına tekabül ettiğiniaçıklamaktadır.1997 yılı araştırmalarında her iki ören yerinde geri kalan anıtların <strong>ve</strong>tespitlerine devam edilecektir.kalıntıların-


!BINBIRKILlSE----··-----1996DEGLE..........._-_..~ı1Jo 100 200 mÖLÇEK 1/1000 ......... _METINAHUNBAYTURGUT SANERÇizim 1: Binbirkilise, Değle kesimi, yerleşme planı 111000


BiNBiRKiLiSEDEGLEI EVLER1996lerası10i20 iÖLÇEK 1/200METIN AHUNBAYTURGUT SANERÇizim 2: Binbirkilise, Değle kesimi, konut grubu 11200.64


AYATEKLA (MERYEMLIK) 1 996]26200 11---7---+~6O 100 200 ın UöLÇEK 1/1000 _METIN AHUNBA'TURGUT SANERÇizim 3: Ayatekla (Meryemlik) yerleşme planı 1/100065


AYATEKLA (MERYEMliK)VADi ıc: SET DUVARı1996---"_. ----lt.---jOSTTEN GÖRONOŞÖLÇEK 1/50 _METIN AHUNBAYTURGUT SANERÇizim 4: Ayatekla (Meryemlik), vadi içi (vadi güneydoğu ucu) set duvarı 1150.66


Resim 1: Değle, güneybatı yamaç konutlarındanbir görünüşResim 2: Değle, güneybatı yamaç, teras 2, konut no. 267


Resim 3: Ayatekla (Meryemlik) Tekla Bazilikası, Temenos kuzeybatı duvarıkalıntısıResim 4: Ayatekla (Meryemlik) vadi kenarı doğu duvarı68


Resim 5: Ayatekla (Meryemlik) vadi içi, (vadi güneydoğu ucu) set duvarı69


PAVILIONS SOUTHEAST OF ALANYAScott REDFORD*Sur<strong>ve</strong>y took place in June and July 1996 and consisted in three separatein<strong>ve</strong>stigations. The fırst two consisted of planning pavilion remainsalong the coast southeast of Alanya, and the third was a geomorphologicaland hydrological examination of previously disco<strong>ve</strong>red sites in andaround Alanya itself. ı In this report, I would like to summarize fındingsofwork fırst at the Şekerhane Köşkü in the ruins of ancient Selinus (Selinti),then at the pavilion at Kaledran. Final1y, work undertaken by geomorphologistDr. Timothy Beach and hydrologist Dr. Sheryl Luzzader­Beach wil1 be summarized.Şekerhane Kôşkü,GazipaşaSince Sir Francis Beaufort in the early nineteenth century, Westernvisitors to the ruins of ancient Selinus ha<strong>ve</strong> remarked on a low, squatrectangular building near the middle of a colonnaded square of the Ro-* Dr. Scott REDFORD, 301 Intercu1tura1 Ctr. Georgetown Uni<strong>ve</strong>rsity Washington, D.C.200S?, ABDi would like to thank Ministry of Culture representati<strong>ve</strong> Seher Türkmen, Director Dr. İsmailKaramut, and other members of the Alanya Museum for their assistance. Team memberswere architect Şükran Toksoy, Dr. Timothy Beach, Georgetown Uni<strong>ve</strong>rsity, and Dr. ShervlLuzzader-Beach, George Mason Uni<strong>ve</strong>rsity. i would also like to thank the following fortheir help: Gazipaşa MayorAli Güzel and Fen İşleri Müdürü İbrahim Oğuz, Dr. JenniferTobin, Dr. Rhys Townsend, Yusuf'Dursun of the Harita Genel Komutanlığı, Ankara, Ali İhsanBirer, Director, Alanya DSİ, and Jeoloji Mühendisi Önder Yazıcı and Meteoroloji MühendisiHalit Namdar, botlı ofDS!, Antalya. .71


man city. Beaufort identified it with the monumental basis for a funerarystructure for Roman emperor Trajan, who died here in 117 AD 2 .Writing towards the end ofthe same century, Heberdey and Wilhelmstrongly rejected Beaufort's attribution. In doing so they pointed to theextensi<strong>ve</strong> reuse of antique building materials, the pointed arehes o<strong>ve</strong>r theentrance and the exterior eyvan (hall) next to it, and the position of thebuilding off-center relati<strong>ve</strong> to the Roman square that surrounded it asevidence of its medieval date. They postulated that the building was aSeljuk han, while admitting that it did not resemble other Seljuk buildingsin the region.'The building was first planned in the middle ofthe 196ü's by a teamundertaking a sur<strong>ve</strong>y of ancient cities along the coast of western RoughCilicia". In the inter<strong>ve</strong>ning years, the Roman era inscriptions and reliefsused in the building and noted by Beaufort and Heberdey and Wilhelm2 Francis Beaufort, Karamania London: R. Hunter, 1818, 188-89. Beaufort's description isworth reprodueing in full here because it mentions features of the building no longerpreseut:"The most remarkable of these [buildiııgs] is a low massy edifice of se<strong>ve</strong>nty feet by fifty,composed oflarge well cut blocks ofstone, and containing a single vaıılt. A tlight of narrowsteps, parallel to the wall, leads to the tlat top, on which nothing now remains, though thereis e<strong>ve</strong>ry reason to suppose that this building was formerly the basement story of somespleııdid superstructure; but the columns, which either surrnounted or surrounded it, ha<strong>ve</strong> alldisappeared, except a few fragrnents of same large tluted pilasters of fine workınanship. Asimilar building, but of later dak, has been joined to it; on one side of which there is asepulchral inscriptioıı to Chrestion the son of Rhaestus, and a white marble fascia thatexhibits in law relief, a fuııeral procession. On a tablet iuserted in anather paıt of thebuilding, there is a smail piece ofsculpture representing a boat with passerıgers, preceded bydolphins, This edifice staııds in the centre of a quadrangle, along each side of which therewas a single rO\\1 of thirty small colunıns; but they ha<strong>ve</strong> been all broken off close to theground, and carried away: the quadrangle is about 240 feet in diameter, and exterıds nearlyto the bank ofthe ri<strong>ve</strong>r.There can be no doubt that Selinty was the antient (sic) Selim/s, which upon the death ofTrajan, assunıed the name of Trajanopolis. i cannot fiud what honours were paid to hismemory by the Ciliciaııs; but it seems highly probable that a mausoleum should ha<strong>ve</strong> beenerected in the city where the decease of so accomplished and so popular an emperor tookplace; and if so, it is equally probable that this building was designed for that purpose."3 Rudolf Heberdey and Adolf Wilhelm, Reisen in Kililden Vienna: Royal Acadeınv ofSciences, 1896, 150-5<strong>1.</strong> . -4 Elisabeth Rosenbaum, et al., A SW1Jey ofCoastal Cities in Western Cilicia Ankara: TürkTarih Kuruımı Basımevi, 1967,29-31, Fig. 23.72


had large1y disappeared. Using those reused architectural members thatstill survi<strong>ve</strong>d on the building at that time, the authors proposed the followingbuilding sequence:"The Corinthian capital and the fragment of a fluted pilaster suggestthat originally, a building of the Corinthian order stood in the squarewhich at alater date was replaced by the present structure which madeuse of old material and is probably ofIslamic origin'".In addition, remains of two rooms made with smaller limestoneblocks adjoining the northwest corner and another room against the EastSide ofthe structure were noted as probably belonging to alater period.According to this schema, then, fırst a marble building of Romandate was erected. Then, at alater date, presumably during the thirteenthcentury Seljuk o<strong>ve</strong>rlord ship, a new building was constructed on the samesite reusing the materials of the fırst building. Finally, smaller roomswere added to the east and west of the structure. No function was proposedfor any phase ofthis construction.The same work contains a plan showing this building in its architecturalsetting, that is to say slightly off center to the south ofthe colonnadedsquare, with its entrance facing the original entrance to the squarein the middle of the northern side. This square measures 80 meterssquare". All of the surviving stone blocks and mouldings of the squareare of coarse grey local conglornerate, although doubtless the columnswere of granite or marble, as are others still extant at the site. There arefragments of white and red-<strong>ve</strong>ined marble columns in the mortar of the"sandwich wall" ofthe building as it stands presently.Most recently, this structure has been mentioned in a work that offersa summary of the site of Selinus. In it, the authors maintained thatthe building was originally two stories high and attributed it to the Sel-5 Op. cit., 3L.6 Ibid, 29, far architectural description; alsa Plan 3.73


juks. The vaulted rooms of the ground floor were called "windowless,"presumably contributing, along with the thickness of its walls, to theauthors' decision to designate the building as a "donjon". No comparablebuildings are cited or arguments advanced to help the reader understandthis puzzling designation.In the years since the building was planned in the 1960's the structurehas deteriorated further. The rooms along the northwest and eastwalls ha<strong>ve</strong> all but disappeared. Marble blocks ha<strong>ve</strong> been prised off andcarted away, especially from the back of the building. No actual steps tothe roof of the structure remain, although their original location is stillapparent in the entrance façade wall (Illustrations: 1, 2 & 5).The local name for this structure betrays its original function. As isthe case with another structure in Alanya, the Turkish name, ŞekerhaneKöşkü, is a <strong>ve</strong>rsion of şikarhane, meaning hunting lodge". Howe<strong>ve</strong>r, it isunlike any of the other hunting lodges or pavilions of the Seljuks foundelsewhere along the south coast around Alanya. The low, squat profileand single entrance recall a caravansaray, yet the building has only tworooms and is much smaller than e<strong>ve</strong>n the smallest known caravansaray ofthe time.The extensi<strong>ve</strong> use of spolia, the building's decoration, and the shapeof the arched entranceway and outside eyvan indicate that it is Seljuk indate. The decorati<strong>ve</strong> use of spolia (a feature of thirteenth century Seljukarchitecture) on the building is clear from the descriptions of Beaufortand of Heberdey and Wilhelm. The arch shapes of both entrance and7 Friedriclı Hild and Hansgerd Hellenkemper, Kilikien und lsaurien Vienna: Verlag derÖsterreichischen Akadeınie der Wissenschaften, 1990 [Herbert Hunger, ed., Tabula InıperiiByzantini, Vol. 5], 407, il!. 350-5<strong>1.</strong>8 Scott Redford, "Seljuk Pavilions and Enclosures in and Around Alanya," 14 AraştırmaSonuçlan Toplantısı, Ankara: Miııistry of Culture, 1997, 453; c.f Ahmed Ateş, "Prof Dr.Osman Turan"m Yazısı Dolayısı ile bir Açıklama" Belleten 30 (1966),465.74


eyvan ha<strong>ve</strong> been mentioned before". The use of outside eyvans is a featureof medieval Islamie arehiteeture.Deeoration, too, is Seljuk. Three tile fragments ha<strong>ve</strong> been found inthe field around this building. One is monoehrome turquoise, one has anunderglaze painted blue and blaek design under a c1ear glaze, and onehas an underglaze painted blaek zig-zag design under turquoise glaze".In addition, the entranee façade of the building has the ashlar bloekspieked out in painted red lines, a feature of many Seljuk struetures l l .Also typieal of Se1juk buildings, espeeially on the south eoast of Turkey,but also found on Seljuk buildings elsewhere, is the red and white zigzagdeeoration exeeuted in freseo teehnique on both walls of the entraneewayinto this strueture. Traees of similar zig-zag deeoration ean beobser<strong>ve</strong>d on the outside of the building along the east wall where theironee stood a sub sı'd' ıary strueture12,These features identify the building as a Seljuk pavilion used forhunting and other rural pleasures in eommon with others around Alanyaand elsewhere, and the topography of the site eoneurs with this eonc1u-9 The erıtrance arch, too, has deteriorated in recent years. Brick was used in its construction.The onlyother visible use of brick in the building is in the remains of vaulting of thestnıcture added to the west of the building.10 One of these tile fragments was found during the course of the season, the other two werefound se<strong>ve</strong>ral years earlier by Alanya Museum Director Dr. Ismail Karamut and the Iate Dr.Yılmaz Önge. The turquoise fragment is likely from a border and the underglaze paintedblack under tıırquoise zig-zag from a crucifonn tile. The tile fragment that is underglazepainted blue and black under a clear glaze has a crosshatched design. in technique, color,and design it is siınilar to atile fragment depicting a fish in Antalya Museum and derivingfrom the Seljuk refurbishment of the stage building of the Roman theater at Aspendos; seeOktay Aslanapa, "Antalya Müzesinde Selçuklu Çinileri," Reşid Rahmeti Arat İçin Ankara:Türk Kültürünü AraştıonaEnstitüsü, 1966, Resim: 6.II Scott Redford, "The Seljuks ofRum and the Antique," Muqarnas 10 (1993),passim,12 There are also curvilinear red painted lines on white plaster in the top third of the back wallof the eyvan, although weathering and caınpfıre smoke ha<strong>ve</strong> obliterated the sense of thedesign here. For architectural paiııting in medieval Islamic Anatolian architecture, see YılmazÖnge, "XIII. <strong>ve</strong> XIV. yüzyıllannda Aııadolu Mimari Eserleriııi Süsleyen Boyalı Nakışlar,"Önasya 4/43 (1969), 8-9. At Gülefşen Kasrı, arıother Seljuk pavilion near Oba outsideAlanya, as in this building, painted decoration is preser<strong>ve</strong>d on the outside of the buildingafter the collapse of subsidiary structııres built against ii. The painted decoration wasoriginally found inside these structııres,75


sion. Most Seljuk pavilions were surrounded by high-walled enclosures,often if not always with gardens inside them. This is the ease with sixSeljuk pavilion and enclosure sites around Alanya doeumented and presentedin the two previous issues ofthis publieation.At Selinus, rebuilding ofthe eonglomerate bloeks ofthe forum wallsis evident, with medieval rubble masonry replaeing the distineti<strong>ve</strong> alternatingheader and streteher stone Roman era constructiorı in plaees andthe original ri<strong>ve</strong>rside entranee replaeed by one to the west.The site also fits other topographie eriteria: it is near the delta of theGörüş çayı 13, whose marshes would ha<strong>ve</strong> afforded plentiful hunting ofthe waterfowl depieted on the Seljuk tiles of laeustral Kubadabad andri<strong>ve</strong>rine Aspendos, and from its top it would ha<strong>ve</strong> eommanded fine viewsofmountain and sea. it is also close to fortifieation-that of Selinus eastlesitself--another desideratum of Seljuk rural retreats. Fresh water wouldha<strong>ve</strong> been readily available from the nearby ri<strong>ve</strong>r.All of these faetors eontribute to the identifieation of the ŞekerhaneKöşkü as a Seljuk structure. That identifieation is seeure, howe<strong>ve</strong>r, onlyifwe ignore its anomalous shape and eonstruetion. Not onlyare the wallsof the structure massi<strong>ve</strong>ly thiek, theyare irregular to a degree not foundelsewhere in the Seljuk realm.As sur<strong>ve</strong>y work progressed, other anomalous features eaught the attentionof the team. First, the interior vaulting, as noted by previousauthors, is eompletely different in shape from the arehed entraneewayand exterior eyvan, being a rounded barrel vault (Illustration: 3). it is alsodifferent in construction. Although heavily ealeified by eenturies ofrainfalland other ınoisture, the walls and vaults of the interior, upon cIoseexamination, turn out to be ınade of bloeks identieal in size and materialto those of the surrounding square. In addition, the walls of the interiorare corıstructed in the same distineti<strong>ve</strong> header and streteher teehnique.13 Alsa called the Selinti çayı. i ha<strong>ve</strong> ne<strong>ve</strong>r heard it referred to as the Musa çayı, pace Hildand Hellenkeınper, op. cit., 408.76


Moreo<strong>ve</strong>r, stone robbing has re<strong>ve</strong>aled the fabrie ofthe interior ofthemassi<strong>ve</strong> walls in se<strong>ve</strong>ral plaees, including the entranee façade and thesoutheast corner, where the fabrie of the sandstone wal1s has eroded signifieantly.The same phenomenon was noted while cleaning the roof ofgrass and bushes took plaee (Illustration: 4). In addition, here, bloeks ofthe same reused marble were plaeed along the edges of the vaultedstrueture to build up its roofinto a fiat surfaee.The fol1owing building sequenee best explains the building as it nowstands. When the Seljuks first arri<strong>ve</strong>d in this region fol1owing the fall ofAlanya in 1221, they eneountered a vaulted, two ehambered strueturestanding in the middle of the ruined square. That strueture was construetedof sandstone that had weathered differentially o<strong>ve</strong>r the centuries,or had otherwise suffered depredation to its surfaee.Due to the topographie eriteria eited abo<strong>ve</strong>, this strueture was turnedinto a hunting pavilion. The ready availability of high quality buildingmaterial from the surrounding remains of the Roman eity meant that thestanding building was largely faeed with large marble bloeks, possiblyfrom the adjaeent nymphaeum or bathbouse'". Howe<strong>ve</strong>r, due to the deterioratianof the sandstone and the neeessity of bonding the new skin tothe older building, alayer of mortar of varying thiekness was applied tothe standing strueture. This mortar had ehunks of marble added to it:seulpture and broken eolumn and other arehiteetural members. No eolumnshafts were used to- anehor the faeing to the mortar core; here thispraetiee would ha<strong>ve</strong> been unfeasible due to the presenee of the Romanbuilding behind the mortar sandwieh.The front of the strueture was altered by the addition of three elements.As opposed to the eonstruetion material used for the rest of thenew skin, many of the bloeks used to eonstruet the façade were of lime-14 it is not usual in this region of Rough Cilicia to ha<strong>ve</strong> Roman era buildings built of largemarble blocks due to the expense of importing marble. More often, in Cilicia andPamphylia, regions poor in marble, thin marble sheets were used to clad buildings andmarble was used for architectural decoration and, along with Egyptian granite, for columns,For this reason, the large, finely cut marble blocks used here may come from a buildingmore important than those proposed abo<strong>ve</strong>, possibly a temple.77


stone. This must ha<strong>ve</strong> been due to the impraetieability of either otherstone available: the sandstone would not take arehiteetural detailing well,and the marble would ha<strong>ve</strong> been laborious to fashion. To the left of theentranee, stairs leading to the roofwere built into the façade. To the rightof the façade, a small raised eyvan was corıstructed, partially out of thethiekness of the Roman structure's wal!. The back wall of the eyvan isRoman era header and streteher construction up to the springing of thevault; otherwise its vault and side wal1s were constructed of limestoneand marble.The entrance itself may ha<strong>ve</strong> been based on a modifıcation of theentrance of the Roman era structure, which faced an entrance to thesquare to the north. Although it does not lie in the center of the presentfaçade, the present day entrance lies in the center ofthe room into whichit leads.The outside stair led to the roof ofthe structure, which had probablyalso had a small internal stair in its Roman ineamation (see Illustration:5). The walls ofboth the new stone faeing and the mortared rubble sandwiehwall were raised to the Ie<strong>ve</strong>l of the erown of the Roman vault.Remnants of a rubble wall stilI stand at the northwest corner abo<strong>ve</strong> thispoint (Illustrations i and 2), but there are no other indications like brickflooring that there was an enclosed upper story to the structure in itsSeljuk ineamation. The standing wall spur may ha<strong>ve</strong> been part of crenellationor a low parapet. The argument against an upper story is strengthenedby the presenee of two stone drainspouts surviving at the Ie<strong>ve</strong>l ofthe present top of the wal1s on the west and south. One of these drainspoutsis visible in the middle of the west façade (Illustration: 6). Withouta elearing of the 20-25 cms. of topsoil that ha<strong>ve</strong> been deposited ontop ofthis structure, howe<strong>ve</strong>r, it will be impossible to provide a definiti<strong>ve</strong>answer to questions about the way the top ofthis building was used.The interior ofthe building would ha<strong>ve</strong> been Iit from the entrance, aswell as from three slit windows found on the Roman structure who seopenings were eontinued through the mortar and marble ofthe back wal1of the building. In addition, some light penetrates the back room from asmall opening at present half bloeked by earth and stone. This opening,78


which probably ser<strong>ve</strong>d as a small staircase in the original building, had afunction, again, that sur<strong>ve</strong>yand simple c1eaning could not totally elucidate.The yellow plaster noted by Rosenbaum and her team does not co<strong>ve</strong>rthe entire exterior of the building'". It is to be found only where at onetime rooms were added to the outside of the structure to either side.Where this plaster has fallen away, one can remark the pecking of thestone blocks that would ha<strong>ve</strong> allowed the plaster to adhere better to theirsurface.The presence of brick vaulting on the rooms to the west (visible inlllustration 6) and zig-zag fresco painting on the wall of the room to theeast make one think that these structures are not much younger than theinitial Seljuk building effort itself. They may belong to the subsequentdecades ofthe thirteenth century. Evidence of continued medieval use ofthis structure is afforded by a largely buried vaulted structure builtagainst the northeast corner ofthe retaining wall ofthe square. Terracottapiping leads into this vaulted building, which may mean it was a bathhouse.In its forthright use of rubble masonry unalleviated by spolia orpainting, this building seems to ha<strong>ve</strong> been constructed after the Şekerhanekiosk itself.If the medieval incarnation of this building was a hunting lodge orsimilar rural retreat, what was the function of the original, Roman erabuilding? In form, it is consistent with the funerary architecture ofRoughCilicia during the Roman era. Howe<strong>ve</strong>r, if it is indeed a funerary monument,two factors place it abo<strong>ve</strong> contemporary structures of similar planfound in the necropoleis of Selinus or nearby Iotape or Antiochiea-ad­Cragum. First are the methods and materials of construction. Althoughmade of local sandstone, the structure is well-made oflarge ashlar blockslaid in a distincti<strong>ve</strong> manner. While other barrel vaulted tombs in the regionmay ha<strong>ve</strong> squared stone blocks used to frame door or archways,most ofthem are constructed entirely out ofmortared rubble masonry.15 Op. cit. 3<strong>1.</strong>79


The second point has to do with its location in Roman Selinus. Themasamy ofthe building is identical to that of the surrounding calannadebasis and retaining walls of the square. Such a prominent location is unusualfor a monument of a possibly funerary type. The building presentlydisguised beneath a rug of earth and grass and surrounded by anathermedieval building may indeed be connected with the purpose Beaufortsought for it at the beginning ofthe nineteenth century'".Kaledran KôşkuAlong the coast southeast of Selinus (and nearby Gazipaşa) lies remoteKaledran valley. Here, asmall, fertile valley hemmed in by theTaurus mountains and the Mediterranean sea is watered by the Kaledrançayı, which constitutes the present-day border between Antalya and İçelprovınces.Near the shore are remains of limestone blocks of Roman or earlyByzantine datel? Inland, just o<strong>ve</strong>r a kilometer from the main road, standsa stone and brick building which has so far escaped scholar1y attention.Illustration 7 shows its location on the banks of the Kaledran çayı at apoint where the valley narrows before opening to a coastal plain.The advantages of this site are se<strong>ve</strong>raL. it is se<strong>ve</strong>ral hundred metersupstream from remains of a stone bridge'". it is next to the ri<strong>ve</strong>r, a source16 Prof Jennifer Tobin of Arizona State Uni<strong>ve</strong>rsity is currently working on publication of theinner, Roman building of the Şekerhane kiosk.17 Hild and Hellenkeınper, ap. cit., 226.18 According to local residents, until the 1930's or possibly 1940's there was a bridge sorne 50meters south of the pavilion. Here indeed there are reınnants of a plastered rubblefoundation on the same side of the streaın as the pavilion. This bridge is called Tahtalı Köprüby old-timers in the village coffee house because it had a wooden span. About 100 metersdownstreaın from these remains are tlıe remains of another bridge; one arch standing amidstthe brambles on the right bank. This arch is constructed of mortared rubble and is likely tobe conteınporary witlı the pavilion in question. A Roman road passed through this valley, sosome ofthe limestone blocks used in tlıe corıstruction ofthe pavilion may ha<strong>ve</strong> come from aRoman bridge. Agaiıı, old-timers say that when the two present day village coffee housesand one grocery store were built, the land was bulldozed, exposing remains of yet anatherbridge, and indeed there are two large limestone blocks at present İn front of the coffeehouses. There is also a Roman era settleınent on the ridge o<strong>ve</strong>rlooking the Kaledran pavilion80


of fresh water. Beeause of the narrowing funnel of the valIey and its ri<strong>ve</strong>rsidesituation, this location is always windy or breezy, an advantageduring the long, hot summer months. Finally, it is not visible from thesea, saving its residents from a surprise maritime attaek during a periodwhen hostile powers ruled the wa<strong>ve</strong>s.The strueture at Kaledran is mueh larger than pavilions of Seljukdate along the south eoast ofTurkey. it is, howe<strong>ve</strong>r, eonsiderably smallerthan the strueture that it most closely resembles, the pavilion at Demirtaş/Sedre'",itself o<strong>ve</strong>rlOoking ari<strong>ve</strong>r in a valIey between Alanya andGazipaşa. More eomparisons between these two buildings will be attemptedbelow.The Kaledran pavilion is a two story barrel-vau1ted strueture (Illustrations:8,9). it was eonstructed of rubble masorıry, with bloeks of spoliain limestone and marble used for corners, lintels, and stair treads. Thewhole strueture was at one time eo<strong>ve</strong>red with a plaster heavily levigatedwith straw. This plaster is now eream colored. Briek was used for windowarchesand interior vaulting. A small oeil-de-boeuf on the groundfloor was also surrounded by brick. Wooden tie beams were used inwalls at the le<strong>ve</strong>l of the base of the upper story on both the exterior (Illustrations:8,9) and interior, at the springing of the arehes of the windowson the upper story, and trans<strong>ve</strong>rsely, through the thiekness of thewall as well (Illustration: 10).Brick vaulting o<strong>ve</strong>r the halIs on both floors was reinforeed by diaphragmarehes made of fınely eut bloeks of limestone spanning the middIeof these large rooms (Illustrations: 11-14). The brick vaulting waseo<strong>ve</strong>red by rubble on both floors, the eeiling of the ground floorlfloor ofthe fırst floor being pa<strong>ve</strong>d with limestone bloeks, nowonly preser<strong>ve</strong>d inone area (Illustration: 12).to the southeast, but constnıction there is Iargely of shale and other local stone; no liınestoneor marble was obser<strong>ve</strong>d there.19 Yıldınm Yavuz, "Alanya'nın Demirtaş (Syedre) Bucağındaki Köşk," Belleten 34 (1970),353-37<strong>1.</strong>81


On both floors, the kiosk consisted of one long hall with two subsidiaryrooms. One of these rooms was enclosed, the other an eyvanopening towards the ri<strong>ve</strong>r. A corner of the building has fallen into theKaledran çayı (Illustration: 15, also shown on Illustrations: 11,12), nodoubt undermined by flooding of the ri<strong>ve</strong>r. From what remains, it seemsas if there was no entrance to the exterior eyvan on the ground floor,while there was a doorway to the eyvan on the fırst floor.This makes sense, because the ground floor of the pavilion has onlyone opening to the outside, its main entrance facing away from the ri<strong>ve</strong>r.The windows on this floor are also placed high on the walls and ha<strong>ve</strong>small, slit apertures. The oeil-de-boeuf is also placed high on the wall.Taken together with the two meter thick walls and the large holes in thedoor surround for door posts, the ground floor betrays an interest in securitycommensurate with the isolated location ofthe building.The upper story, by contrast, has larger windows facing in all directionsand, of course, the exterior eyvan. There is a hole in the groundagainst the entrance façade wall of the smaIler interior room (not indicatedon the plan) on the upper story that disappears into the thickness ofthe wall and may indicate a latrine, but the room is relati<strong>ve</strong>ly large andthere is no evidence ofwater works anywhere in the building.As mentioned abo<strong>ve</strong>, the strongest published parallel to this buildingis the kiosk at Demirtaş. In plan, the structures are <strong>ve</strong>ry similar. Bothha<strong>ve</strong> entrances on the short side of long rectangular hal1s flanked by siderooms and eyvans facing the view on both floors. Both ha<strong>ve</strong> thick wallswith a vaulted stairwell leading from ground to fırst floor built in thethickness ofthe wall, The two buildings share siting criteria, and similaruse ofconstruction materials.In addition to this building, there is another pavilion called Üç Ayak,to my knowledge unpublished, lying at the base of the outcroppingtopped by Softa Kalesi near Bozyazı east of Anamur". This building20 A hamam, seemingly conteınporaneous, lies se<strong>ve</strong>ral hundred meters to the south of thispavilion. The preseııce of an earlier, Seljuk pavilion nearby is suggested by the presence of a82


shares construction materials and techniques with the kiosks at Kaledranand Demirtaş suggesting that theyare part of a series ranging along or, 21near the main road along the southern coast .Se<strong>ve</strong>ral factors combine to make unlikely that these kiosks be contemporaneouswith the Seljuk pavilions near Alanya and at Selinus. Theyare different in plan, size, and construction techniques, most notably intheir extensi<strong>ve</strong> use ofwood. Theyalsa do not possess any of the decorationso typical of Seljuk buildings of the first half of the thirteenth century.No tiles or fresco-painted red zig-zag ar checkerboard designs decoratethem. And, while spolia is employed extensi<strong>ve</strong>1y for building members,reused blocks are not employed decorati<strong>ve</strong>ly, as was the case inmany Seljuk buildings throughout Anatolia, inc1uding the Şekerhanepaviliorı at Selinus. The pavilion at Kaledran only displays car<strong>ve</strong>d architecturalelements in one place, low on the back corner ofthe building, farfrom sight.In accordance with their larger size and easier defensibility, theyarelocated in sites more isolated than smaller Seljuk era kiosks, whichtended to be suburban or, as in the case of the Şekerhane pavilion, hardby defensi<strong>ve</strong> fortifications. The pavilions seem to ha<strong>ve</strong> functioned asresidences seasonally occupied and used while hunting or moving fromtown to town across the ruler's domain. One can imagine the upper storyfor the mler or ranking official, with the lower story used by his retinue,supplemented by tents. At Kemer and Demirtaş the pavilions ha<strong>ve</strong> courtyardswhere horses may ha<strong>ve</strong> been stabled; at Kaledran, horses or otheranimals could ha<strong>ve</strong> been stabled in more ephemeral structures perhapsassociated with the nearby bridge.fragment ofunelerglaze-painted black under turquoise cruciform tile noticed on the slope ofSona Kalesi se<strong>ve</strong>ral hundred meters abo<strong>ve</strong> the Üç Ayak pavilion. i would like to thankSimona Cristanetti for pointing this tile fragment out to me.21 Prof. Dr. Ayşıl Tükel Yavuz of the Faculty of Architecture, Middle East TechnicalUni<strong>ve</strong>rsity, has documented anather kiosk west of Antalya near Kemer that shares somecharacteristics with those mentioned here. i would Iike to thank her for sharing her excitingdisco<strong>ve</strong>ry with me.83


Yıldırım Yavuz has suggested a date in the later thirteenth or fourteenthcentury for the pavilion at Demirtaş". In my opinion, the pavilionat Kaledran, like its larger brother at Demirtaş, may belong to the secondhalf of the thirteenth century. With the col1apse of the Seljuk state andthe rise of localized power centers, there would ha<strong>ve</strong> been more need forboth places to stay when moving from one part of the realm to another,and places that afforded good hunting and riding and refuge from theheat without being o<strong>ve</strong>rly remote. The functions of elite lodging andhunting retreat are fulfıl1ed by these structures. They open to views ofmountain and water and cooling breezes, but ha<strong>ve</strong> a solidity of constructionand size commensurate to the needs of a way station for a tra<strong>ve</strong>lingband ofelite rulers or administrators.In conclusion, I would like to note the work of Profs. Beach andLuzzader-Beach during this season. In order to try and place the phenomenonof medieval gardens and hunting pavilions within alarger environmentalcontext, they adopted se<strong>ve</strong>ral approaches to gauging environmentalchange along this stretch ofTurkey' s Mediterranean coast.First, the garden and pavilion sites around Alanya documented lastyear were visited, soil samples were taken from undisturbed contextsthere, and water flowof the springs on site was measured. Field waterqua!ity measurements were taken in order to assess the interconnectionsofthe ground water that feeds the springs. Data on ground water from theState Water Authority, meteorological data, and aerial photographs werealsa obtained from authorities in Alanya, Antalya, and Ankara.The ri<strong>ve</strong>r val1eys of the sur<strong>ve</strong>y area were tra<strong>ve</strong>rsed in a search foreroded sections ofri<strong>ve</strong>r channels cal1ed cut banks, which offer exposuresof sediments deposited o<strong>ve</strong>r time, and often include man made artifacts.During this season, cut banks along the Dim, Delice, and Ka!edran ri<strong>ve</strong>rswere in<strong>ve</strong>stigated, and charcoa! and soi! samples were taken for analysis.22 Yavuz, ap. cit., 37<strong>1.</strong>84


Illustration 1: Şekerhane kiosk, Selinus, general view from the northeastIllustration 2: Şekerhane kiosk, Selinus, general view of entrance facade85


IIIustration 3: Şekerhane kiosk, Selinus, southeast corner viewed from the eastIIIustration 4: Şekerhane kiosk, Selinus, west facade viewed from the southwest86


~j87ı,ıı,i,iiiı,ıi,Ji!ı,iiıi iiii'---=----...,_::!.._._._jıiiii....--_ ..._- ....._- ....,'------,z(i-COııi~*.:.:-:.~..:::.:::-.._.~---_Ji~r-._-'i" ııiiiı/ 1 ii ı iJ J L--~-ııı... .,... ..,- -'_.--"-~)ı..~,'1'<strong>1.</strong>'"..,111~ = ~,.~~ -a..~ =ILI .5:z -Q,IILI rJ'Ji,;irı)O( ~Q,I0~ =~.ft ..=-lo


.~SÜKRAN TOKSOY j'lL0000o i ı a ~ i , s 6,.! ı ı ı , ....S.::C:ır....ON C:ır-C:ırr---~'t__. .._ _o 1 ~ a ~ 5 ii mI .. i ,f i ı ı ı !Sr:c::ır....ON .-.poac:;;Az:....'~Ş..~ Ş.=KE."."'~NE ."(:iŞ.'anIIlustration 6: Şekerlıane kiosk, Selinus, sections


Illustration 7: Kaledran kiosk, Kaledran, general view of valley with kiosk atright centerIllustration 8: Kaledran kiosk, Kaledran, general view of landward facade89


Illustration 9: Kaledran kiosk, Kaledran, general view of entrance facade90Illustration 10: Kaledran kiosk,Kaledran, interiorof upperstory, corner ofvaulted hallshowing fenestration


~~~r.r---·-=c=;ı/,---~ ._-,..------- ----.,ir--------'------,! ~ii------------------------------ ---....."..------\.-._-~ .._-i~////... ----~,-,, ,,ı-ı......_..ı.........ı_......_ ..........i~m01 KALE SÜKRAN TOKSOYIllustration 11:Kaledran kiosk, Kaledran, plan, ground floor91


, - -.....••........SÜKRANTOKSOYIIlustration 12:Kaledran kiosk, Kaledran, plan, fırst floor92


S.:ı:


P04 SÜKRAN TOKSOl'Illustration 14:Kaledran kiosk, Kaledran, sections B and D94


Illustration 15:Kaledran kiosk, Kaledran, collapsed segment of pavilion wallpartially submerged in the Kaledran çayı95


-~~--~~~-


ORTA ÇAG GÜRCÜ MİMARİsİ1996 YILI YÜZEY ARAŞTIRMASIMine KADİROGLU-LEUBE*24 Haziran-2 Temmuz 1996 tarihinde, sanat tarihçileri MineKadiroğlu, Turgay Yazar, Zafer Karaca <strong>ve</strong> Bakanlık Temsilcisi SanatTarihçisi Fahriye Bayram'dan oluşan ekip, Artvin Merkez <strong>ve</strong> Ardanuçilçeleri ile Erzurum ili, Olur, Oltu <strong>ve</strong> Tortum ilçelerinde yer alan Ança,Bana, Dolişhan, Eni-Rabat, Haho, Hozabir, Karostav; Niyakom <strong>ve</strong> Öşkmanastır <strong>ve</strong> kiliselerinin son durumlarını belgelendirmeye çalışmıştır'.Bölgede Orta çağ Gürcü mimarisinin en iyi tanınan yapısı Öşk Manastırz'nınVaftizci Yahya'ya adanan kilisesidir', Erzurum ili, Tortumilçesi, Çamlıyamaç köyü içindeki manastır 1985 yılında eski eser olaraktescil edilmiştir. Manastır kilisesi, güney portal alınlığında yeralan Gür-* Dr. Mine KADİROGLU-LEUBE,Mebusevleri, Önder cad. 3/5 06580, ANKARAÇalışmalanınızakalacak yer <strong>ve</strong> araç sağlayarak destek olan Artvin Orman işletmesi Başmüdürlüğü'ne.Teknik Müdür Sayın Şevket Alkan'a, şoför Sayın Erdal Gürbüz'e <strong>ve</strong> özelliklebakanlık temsilcimiz Sayın Fahriye Bayram'a teşekkür ederiz.Yayınlanan planlar Turgay Yazar M.A. tarafından çizilmiş, fotoğratları Zafer Karaca MA.çekmiştir.2 Öşk Manastırı ile ilgili belli-başlı yayınlar: Takaişvili (1952), s. 45-67, tablo 39-83 ;Djobadze (1992), s. 92-141, Resim: 119-189 ; Djobadze (1988), s. 168-182; Djobadze(1986), s. 81-100; Djobadze (1978), s. 114-135, Resim: 1-15; Djobadze (1976), s. 39-62;Thierry (1986), s. 135-171; Thierry (1974), s. 73-113.97


cüce kitabe <strong>ve</strong> güneydoğu cephedeki taş kabartma bani portreleri yorumlanarak963-973 yıllarına, freskolar ise 1036 yılına tarihlendirilir'.Boyutları, sonradan eklenen narteks hariç, içten 40.60 metre uzunluk,27.00 metre genişlikte olan kilise, kapalı Yunan haçı, bazilika <strong>ve</strong>trikonchosun birlikte uygulandığı karma plan tipine bir örnektir. Merkezimekan yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeyi taşıyan hafifsivri kemerler doğuda onikigen, batıdakiler haç planlı dört serbest desteğeoturur. Eş boyutlu haç kolları, doğu, güney <strong>ve</strong> kuzeyde eksedralarla,batıda doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı bir mekan ile sınırlanır.Haç kolları arasında oluşan köşe odaları, eksedraların iki yanındaki mekanlar<strong>ve</strong> batı kolun kuzeyindeki mekan iki katlıdır".Doğu, kuzey <strong>ve</strong> güney haç kollarının cepheleri, ortadaki daha yüksek<strong>ve</strong> geniş, yuvarlak kör kemerlerden oluşan arkadlar ile hareketlendirilmiştir.Batı kolun batı cephesinde, üstte ikiz pencere, altta dört giriş a­çıklığından biri, güneyde revaklı mekan yer alır. İkiz pencere içinde <strong>ve</strong> ü­zerindeki kemerde, doğu <strong>ve</strong> güney cephelerde, kubbe kasnağında melek,insan <strong>ve</strong> hayvan figürleri vardır. Güneydeki kabartmalı bani portreleri <strong>ve</strong>güneybatı mekanda yer alan süslemeli sekizgen sütunun kabartmaları kısmenbozulmuştur', Fresko kalıntılarına, sadece güney eksedra <strong>ve</strong> batıdesteklerin doğu yüzlerindeki nişlerin içinde rastlanır. Güneydeki sahnelerdenbiri, Bana Katedrali olduğu belirlenen bir yapı önündeki düğün yada tören sahnesidir 6 .Kiliseden yaklaşık elli metre güneydoğuda, yayınlarda "refektorium"<strong>ve</strong> "skriptorium" olarak tanımlanan mekanlara ait kalıntılar yer alır?Refektorium dikdörtgen planlı, üç neflidir. Doğusundan, kare planlı kubbeliskriptoriuma geçilir. Kiliseden yaklaşık üçyüz metre kuzeybatıda tek3 Bkz. Djobadze (1992), s. 125-127, 131-141; Djobadze (1976), s. 39-62; Thierry (1986), s.1354 Yapımn plam için bkz. Takaişvili (1952), tablo 39-42 ; Zakariya (1990), şekil 79-81;Tokarski (1988) şekil 43 a, b; Djobadze (1992), şekil 275 Güneybatıdaki süslemeli sütun için bkz. Wintie1d (1966), s. 38-57.6 Bkz. Thierry (1986) özellikle şekil 3, 4a <strong>ve</strong> 4.7 Refektorium <strong>ve</strong> spriktorium için bkz. Takaişvili (1952), s. 55-56, şekil 79 ; Zakariya(1990), s. 183-185, şekiI92a,b,v; Djobadze (1992), s. 129-131, şeki13698


nefli, samantık olarak kullanılan bir yapı, onun güneyinde tek nefli birdiğer yapı kalıntısı daha vardır.Haho (Khakhuli) Manastırı' nın Meryem'e adanan kilisesi, Erzurumili, Tortum ilçesi, Bağbaşı köyünün camiidir. 1981 yılında eski eser olaraktescil edilen kilise, kaynaklar yardımıyla 10. yüzyılın ikinci yarısınatarihlendirilir", Manastırın özellikle 12. yüzyıldan itibaren elyazmalarıiçin önemli bir merkez oluşturduğu bilinir 9 . 13. yüzyıla tarihlendirilenünlü Haho Triptych'i ise günümüzde Tiflis Devlet Sanat Müzesi'nde korunmaktadır'o.Boyutları, sonradan eklenen batı <strong>ve</strong> güney revaklı bölümler hariç,yaklaşık 27.00 x 19.00 metre olan kilise, kubbeli, haç planlıdır.kolunu sınırlayan yarım daire planlı apsis eksedrasında dokuz yuvarlakkemerli niş yer alır. Dikdörtgen planlı <strong>ve</strong> tek katlı pastoforium odalarınaDoğu haçeş boyutlu kuzey <strong>ve</strong> güney haç kollarından geçilir. Batı kol diğerlerindenyaklaşık üç kat daha derindir <strong>ve</strong> iki çift sütun ile üç nefe aynlır!'.Yapının cephelerinde <strong>ve</strong> kubbe kasnağında hayvan <strong>ve</strong> bitki motiflitaş kabartmalar yer alır. Güneye sonradan eklenen revaklı bölüm,portalin çevresindeki hayvan motiflerini kısmen kapatmıştır. Pencereüstlerinde kullanılan kırmızı <strong>ve</strong> sarı renkli taşlar <strong>ve</strong> kubbenin konik çatısınıkaplayan iki renkli sırlı kiremitler yapıya çok renkli bir görünümkazandırır. İçte, sıva altında kaldıkları için hiç araştırılamamış <strong>ve</strong> belgelendirilememişfreskolardan, sadece kubbede "Haçın Göğe Yükselişi"sahnesi, apsis eksedrası içinde ayakta aziz figürleri <strong>ve</strong> kuzey haç kolununkuzey duvarında tanımlanamayanfigürler günümüze gelebilmiştir.8 Bkz. Takaişvili (1952), s. 68-69; Djobadze (1992), s. 144, şekil46.9 Djobadze (1992), s 156-157.10 Halıo Triptych'i için bkz. A. Dslıawaclıiclıwili, G. Arnramisclıwili, Goldschiemdekunst undToreutik in den lvluseen Georgiens. Aurora-Kunst<strong>ve</strong>rlag, Leningrad 1986, 107-108, Tablo165-17511 Plan için bkz. Takaişvili (1952), tablo 84-88 ; Zakariya (1990), şekil 65-66; ayrıcaDjobadze (1992), şekil D <strong>ve</strong> 46. W. Djobadze, yayınladığı planda dört yapım evresi belirtir.Ayrıntılar dışında, E. Takaişvili' nin, 1917 yılında yaptığı çalışmaların sonuçlarından yararlananaraştırınacı, adı geçen eserde, kuzey <strong>ve</strong> güneyde yer alan dikdörtgen planlı mekanları,metinde açıklama yapmadan aynı döneme tarihler.99


Manastır kilisesinin yaklaşık sekiz metre güneydoğusunda, kilise ileaynı döneme ait olabilecek bir şapel yer alır. Doğu-batı doğrultusundadikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülü yapıya, batı cephedeki, alınlığındahaç motifi işlenmiş bir portalden girilir'", Doğu cephe, eksende, süslemelibir pencere, iki yanda üçgen nişler ile hareketlendirilmiştir. Manastırtopluluğuna ait olduğu bilinen yapılardan kilisenin güneydoğusunda,yapıya bitişik şapel tümüyle, kuzeybatı ek mekanın batı bölümü kısmenyıkıktır. Kuzeyde üç nefli, üç apsisli, tonoz örtülü yapının kuzey <strong>ve</strong> güneyduvarları tonoz dönüşüne kadar ayaktadır. Güneyde, tek nefli bir başkayapının sadece manastır çevre duvarına bağlı güney bölümü günümüzegelebilmiştir.Erzurum ili, Olur ilçesi, Keçili Köyü Vavuser Tepesi'ndeki, "Vank"adı ile 1988 yılında eski eser olarak tescil edilen yapı kalıntıları,Kalmakhi13, Niyakom'", Nikoma ı 5 <strong>ve</strong>ya Vatchedzori'" adları ile tanıtılanmanastır topluluğuna ait olmalıdır. 1996 yüzeyaraştırmaları sırasında,yapı topluluğuna ait, farklı dönemlere tarihlendirilmeleri gereken, toplamaltı yapının varlığı saptanmıştır. Bunlar, yapım tekniği 12. yüzyıl sonu12 w. Djobadze, 1975 yılında, batıda revaklı bir girişin kalıntılanna rastladığıru, 1981 yılındaise bütün revaldı bölümün, batıdaki portalin "güzel alınlığı ilebirlikte" yıkıldığını belirtir.Bkz. Djobadze (1992), s.154. 1996 yüzey araştırmalarımız sırasında, yapıyı ilk gördüğümüz1983 yılından buyana portalde <strong>ve</strong> alınlıktaki süslemede belirgin bir hasar tespit edilmemiştir.13 Bkz.Takaişvili(1924),s.15-19<strong>ve</strong>Takaişvili(1938),s.54-7614 Bkz. Winfie1d (1966), s. 66, Resim: 31b <strong>ve</strong> 32b; Araştırmacı, Takaişvili'nin aslında"Kalmahi" kalesinin "Kamhis Köyü" üzerindeki "Soğmon Kale" de araması gerektiğine,buluntuların "Kalmahi" olmalarının mümkün olmadığına değinir, ancak neden "Niakom" a­dım kullandığım açıklamaz.15 "Nikoma" adı ilk kez <strong>1.</strong>Zdanevitch'in yayınında karşımıza çıkar. Manastır kilisesinin ölçeklikrokisi <strong>ve</strong> harita üzerinde yeri <strong>ve</strong>rilir <strong>ve</strong> Takaişvili'nin aynı yapı topluluğu için "Kalmakhi"dediği belirtilmekle yetinilir. Bkz. Zdanevitch (1966), s. 12, 22; Bölgede bazı kiliselerdeyer alan freskoları tanıttığı makalesinde N. Thierry, dipnotuna Niakom, Vank Harabesi,Kalmaxi, Vaç'ejori, Didi Manastırı <strong>ve</strong> Vatchedzori ad1anm aldığı halde "Nikoma" adınıherhangi bir açıklama yapmadan seçer. Bkz. Thierry (1984), s. 141-147, Resim: 13-23, şekil4 (Takaişvili'den alınan plan).16 Plan, kesit <strong>ve</strong> yapı tanıtımı için Takaişvili'nin yayınından yararlanan W. Beridze, 15. yüzyılaait bir elyazmasında geçen "Vatchedzori" adını seçer. "Niakomi Boğazı"nda yer aldığım belirttiğiyapı topluluğunun Takaişvili'nin araştmnaları sırasında "Vank Manastırı'' olarak bilindiğiniaçıklamakla yetinir <strong>ve</strong> "Kalmakhi" adına hiç değinmez. Bkz. Beridze (1981), s.141-144; s. 313-314, şekil 97-100.100


özellikleri gösteren manastır kilisesi, güneyindeki daha geç döneme aittek nefli bir şapel, kuzey <strong>ve</strong> doğuda, şapel ile aynı döneme ait dikdörtgenplanlı mekanlar, güneybatıda, 14. yüzyıl sonu belki de daha geçtarihli birdiğer yapı <strong>ve</strong> çan kulesidir (Çizim: 1).Manastır kilisesi dıştan yaklaşık 15.30x1<strong>1.</strong>00 metre boyutlarında,haç planlı, kubbeli bir yapıdır. 1985 yılında yıkılan kubbe dört serbestdesteğe oturur. Kubbeyi, sütun görünümü <strong>ve</strong>rilmiş yuvarlak taş örgü payelertaşır. Bu payelere bölgede başka bir örnek yoktur. Ayrıca yapıdageçiş elemanı olarak kullanılan tramp, Doğu Anadolu Gürcü mimarisierken dönem yapılarında karşımıza çıkar, 10. yüzyılın ikinci yarısındansonraya tarihlendirilen yapıların tümünde, tramp görünümü <strong>ve</strong>rilen pandantifkullanılmıştır.Duvarlarındafresko kalıntıları saptanan kilisenin batısına <strong>ve</strong> kuzeyine,sonradan mekanlar eklenmiştir. Bu mekanlardan, kuzeyde, ahır olarakkullanılan dikdörtgen planlı olanına geçilememiş, batıdaki duvar kalıntılarınınise işlevleri saptanamamıştır. Güneybatıda, dikdörtgen planlı, teknefli bir şapel yer alır. Duvarları tonoz dönüşüne kadar ayakta olan yapının,doğusunda, iki yanda yuvarlak derin nişleri olan bir apsisi vardır.Şapelin batısında, çan kulesi, bunun kuzeyinde dikdörtgen planlı, teknefli, apsisli bir yapının kalıntıları yer alır.Kilise <strong>ve</strong> ek mekanların güneyinde, çevre halkın Alaca Kilise olaraktanımladıkları, kareye yakın dikdörtgen planlı, duvarları fresko kaplı biryapı vardır. Örtü sistemindeki <strong>ve</strong> iç düzenlemedeki değişiklikler, yapınınişlevinin tanımlanmasını güçleştirir. Manastır topluluğuna ait, biri esaskiliseye yaklaşık elli metre kuzeyde, diğeri çayın karşı yamacında batıda,tek nefli iki şapel daha saptanmıştır. Her iki yapının da oldukça iyi durumdakorundukları, örtü sistemlerinin sağlam olduğu görülür. Manastırtopluluğun güneyinde, yaklaşık üç saat yürüyerek ulaşılabilecek bir tepeninüzerinde yer alan kaleye çıkılamamıştır.Erzurum ili, Oltu ilçesi, Penek köyünün yaklaşık iki kilometre kuzeyinde,küçük bir tepe üzerinde, Bana Katedrali'nin kalıntıları yer alır.101


Bana (Penek) ll. yüzyıldan itibaren, Bagratid Sülalesi'nin bir kolununyönettiği Tao (Oltu) Beyliği'nin b aşkentidir'" Kilise, ıV. Adernese(888-923) Dönemi'nde, Rahip Kwirike tarafından yaptırılmıştır". Bana,bir kültür merkezi, bazı araştırmacılara göre de soyluların gömüldüğüyerdir'". Kilisenin 18. yüzyıla kadar piskoposluk "makamı olduğu, dahasonra kışlaya çevrildiği <strong>ve</strong> Osmanlı-Rus savaşlarında ciddi hasar gördüğübilinir. 1964 <strong>ve</strong> 1985 yılındaki depremler, iklim koşulları, insan elinin sebepolduğu tahribat sonucunda yapının büyük bir bölümü yıkılmıştır. Kilise,22.3.1996 tarihinde eski eser olarak tescil edilmiştir.Bana Kilisesi'nin özgün planı, yaklaşık 38 metre çapında bir rotundaiçinde, kubbeli bir tetrakonchostur'", Kubbeyi dört masif paye taşır. Paye1erarasında oluşan eş boyutlu haç kolları, yarım daire planlı eksedralarlasınırlanır. Eksedralar, doğuda altı, diğer yönlerde dörder sütunun taşıdığıatnalı kemerlerle rotundaya açılır". Kubbeyi taşıyan paye1erin rotundayabakan duvarları yuvarlatılarak örülmüş, içlerinde dörder katlımekanlar olu şturulmu ştur 2 2 . Orijinaide giriş açıklıklarının güney, kuzey17 Bkz.Djobadze (1992), s. 84., dipnot 285.18 Bkz. Brosset, Histoire de la Georgie, L Histoire ancienne, St. Petersbourg i 849 I, s.273;TakaişviIi (1909), s. 89-90; Edwards (1985), s. 27 <strong>ve</strong> dipnot 49; Djobadze (1992), s.78 <strong>ve</strong>dipnot 25<strong>1.</strong> Bana Katedrali'ni ıo. yüzyılın ilk yarısına tariIıIendiren araştırmacılar Orta çağyazılı Gürcü kaynaklarını kullanır. Bazı araştırmacılarise kiliseyi 7. yüzyıla tarihlenclirir.Bkz. S. Mnacakanyan, The Armenian Monuments during the VIlth Century. Moscow 1971(Rusça, İngilizce özet) s. 65-70, şekil 30-33.19 Bkz. N. <strong>ve</strong> D.Gutschow (1971), s. 240, R. Edwards, s. 27.20 Plan için bkz. Takaişvili (1909) s. 88-117, şekil 64-70, Resim: XXa ; Bana'nın 1967'dekidunımu N.-D. Gutschow (1971), şekiI2'd; 1977 <strong>ve</strong> 1983'deki durumu ise E. Edwards(1985), şekil 38'de <strong>ve</strong>rilmiştir. Bana ile ilgili diğer yayınlarda yer alan plan <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya çizimlerTakaişvili'den alınmıştır.21 Bana Katedrali hakkında ilk bilgi, bölgede araştırma yapan Alman Biyolog Koch'a aittir.Araştırmacı, doğuda altı, diğer eksedralarda dörder sütunlu arkadları olan bir tetrakonchosplan krokisi yayınlar. Bkz. K.Koch, Wanderungen im Oriente wahrend der Jahre 1843 und1844, IL Reise im pontischen Gebirge und türkisehen Armenien II. Weimar 1846, s. 239­252; 1902 <strong>ve</strong> i 907 yıllarında, ayrıntılı çalışmalara başlandığında, doğudaki eksedra <strong>ve</strong> ikiyanındaki payeler dışında tüm yapı yıkıktır. Bu nedenle, diğer eksedraların sütun sayılarıkesin olarak bilinmez, Ayrıca, tetrakonchosu çevreleyen rotundanın kat sayısı da tartışmalıdır.Bkz. Mnacakanyan (1971) s. 65-70, şekil 30-33.22 Payelerdeki iç bölünme için bkz. Edwards (1985), şekil 38 alt kat planı; Takaişvili (1909),şekil 64-66, zemin, alt <strong>ve</strong> üst kat planları102


<strong>ve</strong> batı eksenlerde olduğu sanılırr'.Rotundanın çokgen cephesi, köşelere yerleştirilen çifte sütunceler ü­zerinden yükselen çift kademeli kör kemerlerle adeta silindir görünümükazanır. Kilisenin doğu cephesinde, iki yerde, alçak kabartma tekniğindeyapılmış bitki motifine rastlanır". İçte sadece kuzeydoğu payenin doğuyüzünde, mor renkli boya kalıntısı saptanmış ancak hiçbir yerde freskoizine rastlanmamıştır.Cephede <strong>ve</strong> içte düzgün kesilmiş. yaklaşık eş boyutlu taşlar, aradaharç görünmeyecek şekilde örülmüştür. Kör kemerlerin üstünde devameden duvarlar ise daha küçük boyutlu taşlardan oluşur <strong>ve</strong> daha özensizbir işçilik sergiler. Bu duvar tekniği, doğu <strong>ve</strong> güneyde, sonradan yapılandestek payelerine ait olduğunu düşündüğümüz duvarlarda, <strong>ve</strong> doğudakiarkad kemerleri arasına örülen duvarda kullanılmıştır. Ayrıca, ratundanınyuvarlak kemerli pencere açıklıkları, düzgün kesilmiş, eş boyutlu taşlarlaörülerek kapatılmıştır. Bu <strong>ve</strong>riler, Bana Katedrali'nin en az üç farklı yapıdönemi geçirdiğini ortaya koyar.Dolişhan Manastır Kilisesi halen Artvin ili, Merkez ilçesi Hamamlıköyü camisi olarak kullanılmaktadır. Manastırdan 951 tarihli elyazmasındasöz edilir 2s . Ayrıca kabartma tekniğinde yapılmış bir bani portresi<strong>ve</strong> güney cephede yer alan kitabeler, kilisenin i. Sumbat (954-958) <strong>ve</strong>kardeşi Bagrat (ölümü 945) tarafından yeniden yaptırıldığını ya da onarıldığınıbelgeler"..Bir manastır topluluğu için gerekli olan diğer yapılardanhiçbiri günümüze gelernemiştir.Kilise, içten yaklaşık 16.00x1<strong>1.</strong>50 metre boyutlarında kubbeli, serbesthaç planlıdır'". Dıştan onikigen, içten yuvarlak olan kubbe duvarlara23 R. Edwards, güney <strong>ve</strong> batı giriş açıklıklarının eksende olmadığını saptayıp, kuzeydeki girişinözgün yeri konusunda şüpheli davranır <strong>ve</strong> kör kemer sayısının sanıldığı gibi 28 değil 29belki 30 olabileceğini iddia eder. Bkz. Edwards (1985), s. 30. W. Djobadze bu görüşe karşıçıkar. Bkz. Djobadze (1992), s. 83. 1996 yılı araştırmalanmız, batı girişin apsis ile aynı eksendeolmadığınıortaya koymuştur.24 Süslemeler <strong>ve</strong> sütun başlıkları hakkında bkz. Djobadze (1992), s.82-83, şekil 26a25 Bkz. Marr (1911), s.183-189, Resim: 59-63; Peeters (1917-1919), s. 251, bölüm.Z",26 Kilisedeki kitabelerin yorumu için bkz. Djobadze (1992), s. 66-71, Çizim: 14-23.27 Kilisenin planı için bkz. Djobadze (1992), s. 58, Çizim: 12,13.103


oturur. Kubbeli merkezi mekan doğudan yarım yuvarlak bir apsis ile sınırlanır.Apsisin iki yanındaki mekanlara geçiş kuzey <strong>ve</strong> güney haç kollarındandır.Batı haç kolu diğerlerinden daha uzundur <strong>ve</strong> üç yönden dikdörtgenplanlı mekanlarla çevrilir 28 . Tüm mekanlar dışa, yaklaşık 20.00metre uzunluk, 14.00 metre genişlikte, doğu-batı doğrultusunda bir dikdörtgenolarak yansır.Yapıyı içte ahşap bir bölme alt <strong>ve</strong> üst kat olarak ikiye ayırır. Camiolarak kul1anılan üst katın girişi kuzeyden, depo <strong>ve</strong> samanlık olan altkatın girişi güneydendir. Caminin içi sıvalıdır. Alt katta, apsis doğu duvarında,ellerinde açık rulolar tutan ayakta aziz figürleri yer alır. Sonaraştırmalar, Arap harfleri ile yazılı bir kitabenin de bulunduğu freskoları13. yüzyıla tarihler 29 .Kilisenin duvarları dıştan düzgün kesilmiş, eş boyutlu, iki renklitaşlarla, arada harç görünmeyecek şekilde örülmüştür. Kubbe kasnağında<strong>ve</strong> güney cephede kabartma tekniğinde bitki motifli süslemeler, bir güneşsaati, bani figürünün yanı sıra Başmelekleryer alır.Artvin ili, Ardanuç ilçesi, Bulanık köyündeki Yeni-Rahat <strong>ve</strong>ya Eni­Rahat Manastır Kilisesi, eski eser olarak tescillidir. Özgün adı bilinmeyenyapı, plan tipi, mimari özellikleri <strong>ve</strong> duvar tekniği ile 10. yüzyıl sonunatarihlendirilebilir. Kilisedeki, değişim <strong>ve</strong> eklemeler 12. yüzyıl sonu,13. yüzyılın ilk yarısına, onarımlar ise 19. yüzyıla ait olmalıdır'". Bazı a­raştırmacılar bu kilisenin, 951 tarihli elyazmasında adı geçen, Rahip GrigorKhandzda'nın kurduğu, yeri bugüne kadar bulunamamış, "ŞatberdManastırı" olması gerektiğini savunur". 1995 yılından buyana sürdürülenyüzey araştırmalarımız, bölgede hiç tanınmayan, yayınlanmamış yapı28 Bkz. Djobadze (1992), s. 57, dipnot 183.29 Bkz. Djobadze (1992,) s. 59,60.30 Cephelerde <strong>ve</strong> içte spoli malzeme özensiz <strong>ve</strong> estetik kaygıdan yoksun kullanılmıştır. Anlaşılanamaç sadece yıkılan ya da değiştirilmesi gereken duvarların onarımıdır. ı 9. yüzyılda,Eni-Rabat'ın kısa bir süre için Ermeni yerleşim yeri olduğu <strong>ve</strong> kilisede Gürcüce kitabeler i­çinde yeni Ermeni hartleri bulunduğu bilinmektedir. Bu nedenle, yapının üçüncü dönem a­nanın <strong>ve</strong> değişikliklerini 19. yüzyıla tarihlendiriyoruz. Yapıda günümüze gelernemiş olankitabeler için bkz. Marr (1911), s. 103; Djobadze(1992), s. 74,77 dipnot 240 <strong>ve</strong> 249.31 Bkz. Zdanavitch (1966), s. 12; Djobadze (1992), s. 4<strong>1.</strong>104


topluluklarının varlığını ortaya koymaktadır'r'. Yeni bulunan yapılar hakkındaayrıntılı çalışmalar tamamlanmadıkça Eni-Rabat Kilisesiinin "ŞatberdManastın"naait olduğu görüşünü benimsemek mümkün değildir.Kilise dıştan yaklaşık 18.00xI2.00 metre boyutlarında, serbest haçplanlı, kubbeli bir yapıdır'". Tromp görünümü <strong>ve</strong>rilmiş pandantiflerle geçilenyüksek kasnaklı kubbe, duvarlardaki payelere oturur. Merkezi mekan,doğuda yarım daire planlı bir apsisle, kuzey <strong>ve</strong> güneyde eş boyutludikdörtgen mekanlarla sınırlanır. Diğerleriyle eşit genişlikte <strong>ve</strong> onlardanyaklaşık üç kat daha derin olan batı haç kolunun batısında <strong>ve</strong> güneyindebirer giriş açıklıklığı vardır. Kubbe kasnağında dört pencere, haç kolları<strong>ve</strong> yan mekanlarda ise, güneydeki ikiz, toplam yedi pencere yer alır.Kilisenin doğu cephesinde, apsis penceresinin iki yanında, yuvarlakkör kemerli, ikişer üçgen niş kullanılmıştır. Orta çağ Gürcü mimarisinde,özellikle bölgede, içteki planı dışa yansıtan bu tür üçgen nişler yaygındır.Eni-Rabat'ta tek bir cephede dört niş bulunması ise özgün bir uygulamadır.Üçgen nişler, bölge mimarisindeçok ender olarak kubbe kasnağındakullanılır, sayılarının pencere açıklıklarından daha fazla olmasına isesadece Eni-Rabat Kilisesi'nde rastlanır.Yapının cephelerinde düzgün kesilmiş, farklı boyutlu taş örgü sıraları,gelişi-güzel kesilmiş özensiz bir işçilikle yapılmış duvarlarla yan yanadır.Süslemelerde de önemli farklar saptanır. Batı <strong>ve</strong> güney cephedekipencere kemer <strong>ve</strong> çerçe<strong>ve</strong>lerindeki süslemeler, kilisedeki diğer pencerelerdenfarklı, çok daha özenli bir işçilik gösterir. Bu iki cephede ayrıcakabartma bitki motifi bezeli kesme taşlar ikinci kez kullanılmıştır. Kiliseninduvarları <strong>ve</strong> kubbenin içi is kaplı olduğu için, hiçbir fresko kalıntısınarastlanmamıştır'",Artvin ili, Ardanuç ilçesi, İncilli köyünün yaklaşık bir kilometre doğusundakibir tepe üzerinde, Ança Manastm'na ait olabilecek yapıkalın-32 Bkz. M. Kadiroğlu-T.Yazar-Z.Karaca (1996), 404, Çizim: 9, Resim: 1533 Kilise planı için bkz. Djobadze (1992), s. 73, Çizim: 24 <strong>ve</strong> 25.34 Yapımn içindeki boyalı sıva parçalanımı varlığını gerekçe gösteren Djobadze "tüm kiliseniniçinin fresko kaplı olması gerektiğini" belirtir. Bkz. Djobadze (1992), s. 72.105


tıları yer alır. 1904 tarihli Rusça bir yayında kısaca tanıtılan manastırın,1992 yılına ait bölge ile ilgili son yayında, tümüyle yerle-bir edildiği belirtilir35 . Manastır yapılarından biri, yaklaşık 14.50 metre uzunluğunda,10.00 metre genişliğinde dikdörtgen planlıdır (Çizim: 2). Kuzeyde, duvardolgusunun günümüze gelebilen kuzeydoğu <strong>ve</strong> kuzeybatı bölümleri, yapıdabüyük boyutlu kesme taş kullanıldığını, aradaki dolgunun ince olduğunuortaya koyar. Bu duvar tekniği genelde 9. yüzyılda <strong>ve</strong> 10. yüzyılbaşında kullanılmıştır". Eldeki <strong>ve</strong>riler, kazı yapılmadan kilisenin orijinalplanı hakkında yeterli bilgi <strong>ve</strong>rmemektedir. Kuzeydoğudaki kalıntılarınapsisin kuzeyindeki yan mekana ait olabileceği, yapının duvarpayelerineoturan bir kubbesi bulunabileceği düşünülebilir"Kilisenin güneyinde ek bir mekan, yaklaşık ikiyüz metre güneybatıda,büyük blok taşlarla inşa edilmiş kare planlı bir diğer yapı kalıntısısaptanmıştır. Köyün camiinde <strong>ve</strong> bir evde, kiliseye ait olduğu iddia edilen,bitkisel motiflerle bezeli taşlar, ikinci kez kullanılmıştır. Bezemeler,10. yüzyıl sonu,lı. yüzyıl başında Tao-Klardjeti bölgesinde sık rastlanantürdendir. Bezemeli taşların tepedeki kalıntılardan götürüldüklerikanıtlanabilirse, Ança Manastır Kilisesi'nin iki farklı dönemde inşa edildiğiya da ilk yapının sonradan bitkisel motifli kabartmalarla bezendiğiortaya çıkar".35 Bkz. Marr (1911), s. 93-944, Resim: 24,25 ; Djobadze (1992), s. 54-56, Resim:, 62-67.36 W. Djobadze (1992), s. 54-56. Araştıonacı, N.Marr'm 1903 yı1mdaki fotoğtaflannı yayınlayarak(Resim: 64-65), yapıdaki ikinci dönem yenileme ya da onanmı belgeler. Fotoğat1arda,bölgede 10. yüzyıl sonu, ll. yüzyıl başında yaygın olan düzgün kesilmiş taşlarla, arada harçgörümneyecek şekilde örülmüş duvar kalıntılan görülür. 1996 yılı araştnmalanrıuz sırasındatek bir parça kaplama taşa rastlanmamış, aynı yayında, köyün camiinde <strong>ve</strong> bir evde kullanıldığıbelirtilen, sayısı üç olarak <strong>ve</strong>rilen, ikisinin fotoğrafı yaymlanan (Resim: 66-67) süslemelitaşların yerlerinde oldukları saptanmıştır,37 Ulaşamadığımız bir yayına göre, 18. yüzyılda yaşamış bir tarihçi, kilisenin "kubbesini"gördüğünü yazar. Bkz. Djobadze (1992), s. 54, dipnot 176. Ayrıca araştırmacı N. Marr'a görekilise kubbeli, serbest haç planlıdır. Bkz. Marr (1911), s. 94.38. Gerçi araştırmacı W. Djobadze fotoğrat1anııı yayınladığı süsleme1i taşların tepedeki yapıkalıntılarından alındığını yazar ama 1975 yılında bölgede araştırma yaparken "tek bir kırılmamıştaş parçası, ya da süsleme bulamadığını" da belirtir. Bkz. Djobadze (1992), s. 54.1996 yılındaki çalışmalarımız sırasında kilisenin çevresinde mimari plastik kalıntılara rastlanınamıştır,106


1996 yılı yüzeyaraştırmaları sırasında, Artvin ili, Ardanuç ilçesi,Çeşmeli köyü mezrasında, yapı kalıntıları görülmüştür. Çoruh Havzası'ndakiOrta çağ Gürcü yapıları hakkındaki yayınlarınhiçbirinde bu kalıntılardansöz edilmez. Köyün eski adı "Hozahir", bölgedeki kilise1erin yerlerinigösteren bir haritaya işlenmiştir". Eldeki <strong>ve</strong>riler, yaklaşık lO.00x6.00 metre boyutlarında, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı biryapının varlığını ortaya koyar (Çizim: 3). Tek nefli bir şapel olduğu düşünülenyapının, doğuda içte yarım daire, dıştan düz bir duvarla sınırlı birapsisi vardır. Kuzeyde duvarın alt bölümü, güneybatıda küçük bir duvarkalıntısı ayaktadır. Büyük boyutlu kaplama taşlar <strong>ve</strong> arada ince duvardolgusu bu yapının erken döneme, 9. yüzyılın ortalarına tarihlendirilmesinimümkün kılar.Artvin ili, Merkez ilçesi, Did<strong>ve</strong>nak bölgesinde, Kaçkal Deresi'ninkuzey yamacında, bugünkü adı Alabalık köyü olan çevre halkın"Karostav" adı ile tanıdığı Chakarstov Manastırı yer alır. Rahip GrigorKhandzda'nın (759-861) yaşamını anlatan 951 tarihli elyazmasında, manastırınadı geçer'". Bazı araştırmacılara göre yapılar 9. yüzyılın ilk yarısındandaha erken bir tarihe, belki 7. yüzyıl sonu ya da 8. yüzyılatarihlendirilir'". 1996 yılı yüzeyaraştırmaları, Karostav Manastırı'na aityapı kalıntılarını, 9. yüzyılın ilk yarısından öneeye tarihlendirmeninmümkün olmadığınıortaya koymuştur 42.Sarp bir kayalık üzerinde yer alan manastır topluluğu, bir kilise, güneydoğusundabir şapel, güneybatısında refektorium <strong>ve</strong> ona bağlı mekanlardanoluşur. Çevredeki kayalık tepeler üzerinde, manastıra ait olduğudüşünülen, toplam dört yapı kalıntısı daha saptanmıştır. Kilisedengünümüze kuzey duvarının <strong>ve</strong> kuzeydoğu yan mekanın bir bölümü gele-39 Bkz. Zdanevitch (1966),s. lL.40 Bkz. Peeters (1917-19), s. 250, 252, bölüm 27.41 Araştırmacı, N. Marr <strong>ve</strong> W. Djobadze'yi kaynak göstererek, özellikle refektorium'un duvartekniğini yorumlar <strong>ve</strong> daha erken bir tarihleme yapar. Bkz. Baumgartner (1992-93), s 196­197, dipnot 7. öte yandan, kilisenin 10. yüzyılda yapılmış olabileceğini de belirtir. Bkz.Baumgartner (1992-93), s. 200, <strong>ve</strong> dipnot 14.42 Kilise <strong>ve</strong> refekektoriuma ait kalıntılarm duvar teknikleri Çoruh Havzası orta çağ nıimarisineait 1995 yılında araştırılan Parethi, Şarbiyet <strong>ve</strong> Çmerk manastırlan yapı kalıntılan ileortak özelliklere salıiptir. Bu yapılar için bkz. M. Kadiroğlu-T.Yazar-Z.Karaca (1996), 402­404.107


ilmiştir. Eldeki <strong>ve</strong>riler, kilisenin haç planlı olabileceğini gösterir (Çizim:4). Merkezi mekanın, duvar payelerine oturan bir kubbe ile örtülmüş olmasımümkündür".Refektorium, dıştan yaklaşık 17.50xS.00 metre boyutlarında, doğubatıdoğrultusunda dikdörtgen planlıdır, büyük boyutlu taşlarla örülmüşbir destek duvar üzerine inşa edilmiştir. İki katlı yapının güney duvarı,üstte, tonoz dönüşüne kadar ayaktadır. Refektoriumun batısından, kareyeyakın dikdörtgen planlı, iki mekana geçilir". Kilisenin güneydoğusundakitek nefli şapel, apsis kuzeydoğu bölümü dışında tümüyle yıkıktır. Manastırtopluluğunun bulunduğu tepenin güneyinde <strong>ve</strong> batısında, iki ayrıtepe üzerinde, tek nefli birer şapel <strong>ve</strong> bir gözetleme kulesi bulunmaktadır.Bu yıl sadece güneydeki şapele gidilebilmiştir (Çizim: 5).1996 yılı yüzeyaraştırmaları sırasında, Artvin ili, Merkez ilçesi,Kilisele mevkii, Kaçkal Deresi'nin kuzey yamacında, yapı kalıntılarısaptanmıştır. Bunların, 951 tarihli elyazmasında "Charastov Manastın"ile birlikte adı geçen Miznazor Manastırt'tiz ait olması gerekir 45. Günümüzegelebilen, yaklaşık altı metre yüksekliğinde, büyük boyutlu, kabaişlenmiş taşlarla örülü duvarın, konumu nedeniyle bir yapının, büyükolasılıkla bir kilisenin kuzey duvarı olduğu düşünülmektedir'". Aradakullanılan dolgu malzemesinin, duvar kalınlığının yarısını oluşturduğu <strong>ve</strong>taşların büyük boyutlu olduğu göz önüne alınarak, kalıntıların 9. yüzyılsonuna tarihlendirilmeleri gerektiği kanısındayız.43 1996 yılı araştınnalarınuz, yapının kubbesi olduğunu iddia eden Rus araştırmacı N. Marr,<strong>ve</strong> ona gönderme yaparak, kubbeli haç planlı bir rrestitüsyon yayınlayan B. Baumgartner'ınsavını destekleyecek <strong>ve</strong>riler ortaya koymamıştır. Bkz. Marr (1911), s.122; Baumgartner(1992-93), s. 20<strong>1.</strong>44 B. Baumgartner, bir açıklama yapmadan bu mekanların konukların <strong>ve</strong> rahiplerin kaldığıodalar olabileceklerini belirtir. Bkz, Baumgartner (1992-93),s. 198.45 Bkz. Marr (191 1), s. 132-135, Resim: 40,46; Baumgartner (1992-93), s. 209-214, Çizim: 3,Resim: 12.46 Kuzeydeki duvar kalıntısı düzgün zemin üzerinde yer alır <strong>ve</strong> çevredeki diğer yapılardandaha iyi bir işçilik sergiler. Bölgede bulunan manastırlarda gözlemlenen bu <strong>ve</strong>ri, duvar kalıntısınınbir kiliseye ait olabileceğini düşündürür, 1988 yılında bölgede çalışan bir araştırmacıyagöre de bu duvar bir kiliseye ait olmalıdır. Bkz. Baumgartner (1992-93), s. 213. Resim:12. Öte yandan, araştırmacı yapı kalıntılarını oldukça ayrıntılı tanımladığı için, 1988<strong>ve</strong> 1996 yılındaki <strong>ve</strong>rilerin fazla farklı olmadıkları anlaşılır (s. 212-213). Bu duruında, B.Baumgartnerin haç planlı, kubbeli kilise restitüsyonu ihtiyatla karşılaıunalıdır kanısındayız.lOS


ÇORUH HAVZ4SI GÜRCÜ Mİ/vfARİsİ İLE DOGRVDAN İLGİLİ YAYINLARBAUMGARTNER, Bruno, "Drei <strong>ve</strong>rgessene georgische Klöster in der Nordosttürkei:C'q'arostavi, Nuka Kilise, Miznazori." Revue des Btudes georgienne et Caucasiennes 8­9 (1992-93), 193-221------------, "Eine bisher unbekannte georgische Kirche aus dem Jahr 984 im Ta1 von Dörtkilise(Otxta-ek'lesiaj/Nordosttürkei." Revue des Btudes georgienne et Caucasiennes 8-9(1992-93),222-232------------, "Mitt1ealterliche Baudenkmaler im Tal des Çoruh bei İspir mit Acht Tafeln." Jahrbııchder ôsterreichischenByzantinistik 40 (1990) 365-381BERIDZE, Wachtang, "Les Monuments d'architecture du T'ao-K'larzeti." Revue des Btııdesgeorgienne et Caucasiennes5 (1989) 169-202------"------, "L'architecture de Tao-Klardjetie", Studien zur spatantiken und byzantinischenKunst, Friedrich Wilhelm Deichmann gewidmet Bonn: Dr Rudo1fHabelt GmbH, 1986.vol. 1,87-108.------------, Monuments de Tao-Klardjetie dans i 'histoire de l'architecture georgienne. Tbilisi:Edition "Metsniereba", 1981 (Rusça <strong>ve</strong> Fransızca)DJOBADZE, Wachtang, Early Medieval Georgian Monasteries in Historic Tao, Klardjet'i, andŞavşet'i, Forschungen zur Kunstgeschichte und ChristlichenArchaologie, 17 Stuttgart:Franz Steiner Verlag, Stuttgart: 1992-------------, "Four Deesis Themes in the Church of Ôşki." Orientalis Christianus 72 (1988) 168­182-------------, "Observations on the Architectura1 Scuplture of Tao-Klardjet'i Churches around oneThousand A.D." Studien zur spatantiken und byzantiııischen Kunst. Friedrich WilhelmDeichmann gewidmet Bonn: Dr Rudo1fHabelt GmbH, 1986. vol. 2, 81-100.-------------, "The Georgian Churches of Tao-K1ardjetie. Construction Methods and Materials."Orientalis Christianus 62 (1978), 114-134, 15 pls, and 5 figs,-------------,"The Donor Reliefs and the Date of the Oschki", Byzantinishe Zeitschrift 69 (1976),39-62 and 14 p1s..EDWARDS, Robert, W., "The Va1e of Kola: A Fina1 Preliminary Report on the Marchlands ofNortheast Turkey." Dumbortan Oaks Papers 42 (1988) 119-141------------, "The Fortifications of Artvin: A Second Preliminary Report on the Marchlands ofNortheast Turkey," Dumbortan Oaks Papers 40 (1986) 165-182-------------, "Medieval Architecture in the Oltu-Penek Valley. A preliminary Report on theMarch1ands of Northeastem Turkey." Dumbortan Oaks Papers 39 (1985), 15-37GUTSCHOW, N.-D., "Kirchen in Tao-K1ardjeti in der nordöstlichen Türkei." ArcheologischeMitteilungen aus Iran Neue Fo1ge4 (1971) 237-247KADİROOLU, M., "Tao-K1ardjetie". Dictionary ofArt, Oxford Uni<strong>ve</strong>rsity Press, London 1996-----------, "The Present Condition of the Georgian Monuments in Tao-Klardjetie in NortheastAnato1ia". Byzantium, Identity, Image, Influence. E<strong>ve</strong>ntus Publishers, Copenhagen 1996109


-----------, The Architecture ofthe Georgian Church at İşhan. Peter Lang Verlag, Frankfurt amMain, 1991KADİROGLU, M., Z. KARACA, T. YAZAR, "1995 Yılı Tao-Klardjetie Yüzey Araştırması"XıV. Araştırma Sonuçlan Toplantısı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1997, s. 397­421MARR, Nicole, "Giorgi Merçul, Aziz Grigor Khandzda'nın Yaşamı. Şavşeti <strong>ve</strong> KlardjetieSeyalıatı Sırasında Tutulan Notlar". Armeni-Gürcü Filoloji Tekstleri. St. Petersburg1911 (Gürcüce <strong>ve</strong> Rusça)PEETERS, P., "Histoires monastique georgiennes. Vie de s. Gregoire de Khandztha." AnalectaBoZladina 36-37 (1917-1919) 207-309 (Latince)TAKAISRVILI, E., Gürcistan'ın Güneyinde 1917 Yılında Yapılan Arkeolojik Araştırmalar.Tbilisi 1952 (Rusça); Tbilisi 1960 (Gürcüce)------------,Cola-Oltissi <strong>ve</strong> Tchangli'de Arkeolojik Araştırma.Paris 1938 (Gürcüce)-------------, L'Album Architecture Georgienne. Tbilisi 1924 (Gürcüce <strong>ve</strong> Fransızca)------------,"Arkeolojik Araştırma, Çalışmalar <strong>ve</strong> Notlar. Kafkas Arkeolojisi Belgeleri 12 (1909)(Rusça)THlERRY, Jean-Michel, "Note sur les Monuments de la Vallee du Karçkal." Revue des Etııdesgeorgiennes et Caııcasiennes 8-9 (1992-1993) 233-235-------------, "Topographie et Etat actuel des Monuments georgiens en Turquie orientale." Reviledes Etudes georgiennes et Caucasiennes 5 (1989) 129-167------------, "Le Sou<strong>ve</strong>rain dans les Programınes d'eglises en Cappadoce et en Georgie du Xe auXIIIe siecle." Revue des Etudes georgiennes et Caucasiennes 4 (1988) 127-170THlERRY, Nicole, "A propos des Monuments de T'ao." Revue des Etudes georgiennes etCaucasiennes 8-9 (1992-1993) 241-259------------, "Peintures historiques d'Öşk'i (T'ao)." Revue des Etudes georgiennes et Caucasiennes2 (1986) 135-171------------, "Peintures georgiennes en Turquie." Bedi Kartlisa 42 (1984) 131-167------------, Peinture d'Asie Mineure et de Transcaucasie aux .X e et XI" siecle. London: VariorumReprints 1977------------, "Peintures de X· siecle en Georgie Meridionale et leurs rapports a<strong>ve</strong>c la Peinturebyzantine d'Asie Mineure." Cahiers Archaelogiques 24 (1975) 73-113------------, "La Peintures medievale georgienne." Corsi Ra<strong>ve</strong>nna 20 (1973) 409-421THlERRY, Jean-Michel-Nicole THlERRY, " Notes d'une nou<strong>ve</strong>au Voyage en Georgie Turquie."Bedi Kartlisa 25 (1968) 51-65------------, "Notes d'une Voyage en Georgie Turquie." Bedi Kartlisa 8-9 (1960) 10-29TOKARSKI, N. M., Tao <strong>ve</strong> Klardjetie'de Orta çağ Kiliselerinin Arkeolojisinin Tarihi. Erivan1988 ( Rusça)110


WINFIELD, David, "Some Early Medieva1 Figure Sculpture from North-East Turkey." Journalofthe Warburg and Courtauld Institutions 31 (1968) 38-57ZARARlYA, P., Tao-Klardjeti Mimarisi. Tbilissi 1990 (Rusça)ZDANEVITCH,L, L'Itineraire georgien du Ruy Gonzales de Clavijo et les eglises auxde l'atabagat. Paris, 1966confins111


{i,Harita112


ı::


~O~1 2 3i6 m.Çızım .. 2· . Ança Manastırı114


o 1 2 3 ffi.Çizim 3: Hozabir Şapeli115


116r------ı! i


i 1ii\ /i ,\ 1\ 1\ ,• io 25 SolOOcm.Çizim 5: Chakarstov Manastırı Güney Şapel117


Resim 1: Köşk Manastırı, VaftizciYahya Kilisesi, güneycepheResim 2: Öşk Manastırı, VaftizciYahya Kilisesi, güneycephe ayrıntı118


Resim 3: Haho Manastırı, Meryemkilisesi, güney cepheResim 4: Haho Manastırı, Meryem Kilisesi, kubbe, pandantifler <strong>ve</strong> güneydoğupaye119


Resim 5: Niyakom Manastır Kilisesi, kuzeydoğuResim 6: Bana Katedrali,' güney cephesi120


Resim 7: Bana Katedrali, doğu eksedra arkadı (1983)Resim 8: Bana Katedrali, doğu eksedra arkadı (1996)121


Resim 9: Dolişhan Manastır Kilisesi,kuzeybatıdan genelResim 10: Dolişhan Kilisesi, batıdan doğuya122


Resim 12: Eni·Rabat Manastır Kili·sesi-apsis+kuzeydoğu paye123


Resim 13: Ança Manastırı kalıntıları, kuzey duvar dolgusuResim 14: Hozabir, şapel kalıntısı, doğu <strong>ve</strong> güney duvar dolgusu124


Resim 15: Chakarstov Manastırı,refaktorium güney cephesindenResim 16: Chakarstov Manastırı,güney şapel kuzey cephe125


-~~--~~~-


1996 YILI ARTVİN-ARDAHAN İLLERİYÜZEY ARAŞTIRMASIKemalettin KÖROOLU'Anadolu Kafkasya İlişkileri Projesi çerçe<strong>ve</strong>sinde Artvin <strong>ve</strong> Ardahanillerinde yürüttüğümüz yüzeyaraştırmaları 1-25 Temmuz 1996 tarihleriarasında gerçekleştirilmiştir.çalışmamız, Marmara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Araştırma Fonu Başkanlığı'nınmaddi desteği <strong>ve</strong> Kültür Bakanlığı Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nünizni ile yapılmıştır.Yüzeyaraştırmalarına ekip üyesi olarak, bu satırların yazarı dışında,Ardanuç/Tütünlü Yatılı Bölge Okulu Müdür Yardımcısı HayrettinKöroğlu; Kültür Bakanlığı'nın temsilcisi olarak ise Samsun Müzesi'ndenArkeolog Necati Kodalak katılmışlardır. Kendilerine, gösterdikleri öz<strong>ve</strong>riliçalışmaları dolayısıyla teşekkürü bir borç biliriz'.* Yrd. Doç. Dr. Kemalettin KÖROGLU, Marmara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı, 81040- Göztepe İSTANBUL.1 Yüzey araştırmasının gerçekleşmesinde katkıda bulunan <strong>ve</strong> bizi destekleyen başta AraştırmaFonu yetkilileri olınak üzere, Ardahan Valisi Sayın Ali Güngör, Kültür Müdürü CihanşahÖzer, Milli Eğitim Müdürü Timur Şeyhoğlu, İl Tarım Müdürü Cüneyt Bayoğlu, ArtvinlilerHizmet Vakfı ile Başkanı Sayın Atilla Öztürk, Ardanııç Belediye Başkanı Sayın Fikri Demir,Şavşat İlçe Milli Eğitim Müdürü Vekili Muharmnet Şeyhoğlu, Orman İşletme MüdürüFaruk Bayraktaroğlu<strong>ve</strong> Akdamla İşletme Şefi Mehti Özyer'e teşekkür ederiz.127


İncelediğimiz iki bölgeden Artvin'deki yerleşmeler, sahildeki Hopa<strong>ve</strong> Arhavi dışında genellikle birbirine paralel uzayan iki dağ silsilesi <strong>ve</strong>bunların arasında derin bir vadide akan Çoruh (eski Acampsis) Nehri'ninoluşturduğu oldukça engebeli bir alanda kurulmuştur. Bölgenin batısınıbir set gibi kuşatan <strong>ve</strong> yalnızca Çoruh tarafından kesilen Doğu KaradenizDağları, Kaçkarlar gibi 3982 m. yüksekliğe çıkan zir<strong>ve</strong>lere sahiptir. KuzeydeGürcistan sınırındaki Karçkal Dağları'nın zir<strong>ve</strong>leri ise 3415 m. dir.Artvin'in hemen bütün doğu sınırının çizildiği Yalnızçam Dağları ikinoktada, Ardanuç'un doğusunda Çadır Dağı (3054 m.) <strong>ve</strong> Şavşat'ın kuzeyindeGöze Dağı'nda (3167 m.) üçbin metre yüksekliği aşar. Son derecehızlı akan Çoruh Nehri <strong>ve</strong> kollarının "Y" biçimindeki dar vadi tabanıarıgenellikle yerleşim alanı için çok uygun değildir. Bundan dolayı nüfusunçoğunluğunu oluşturan yerleşmeler daha çok yamaçlarda gelişmiştir.Bölgedeki bu engebeli topografya, hem farklı iklim koşullarının o­luşmasına <strong>ve</strong> hem de bitki toplulukları bakımından oldukça zengin birdokunun ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır. Örneğin Artvin-Yusufeliarasındaki Çoruh Vadisi'nde zeytin, karaçalı gibi Akdeniz bitkileri yetişirken,Şavşat-Ardanuç bölgesinde 1500 - 2200 m. leri arasında son derecegür, boyları 40 m.yi aşan, Kafkasyaının en uzun ladin <strong>ve</strong> ladin-sarıçamkarışık ormanıarı görülmektedir. Mey<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> sebze türleri bakımından dazengin olan bu yamaçlar 2000 m.den sonra, özellikle hayvancılık açısındanönemli olan yeşil Alpin çayırları ile kaplıdır (Atalay: 1994, 160 vdd;Atalay: 1997, 174, 194 vd.). Gerek bölgenin engebeli yapısı <strong>ve</strong> gereksezengin bitki örtüsü burada, yaşam biçimi üzerinde doğrudan etkili olmuş<strong>ve</strong> hem küçük çaplı tarım <strong>ve</strong> mey<strong>ve</strong>cilik yapılırken, yaylacılık da yaşamınayrılmaz bir parçası olarak süregelmiştir. Ardanuç-Suluhan'da saptadığımızyayla yerleşmeleri bu geleneğin en azından Orta Çağ'a kadargittiğini göstermektedir.Ardahan bölgesi ise kuzeybatıdan Yalnızçam Dağları, güneydoğudanAllahuekber (3120 m.), Kısır (3197 m.) <strong>ve</strong> Akbaba (3026 m.) Dağları,kuzeyden ise Kel Dağı tarafından kuşatılan 1800 m.nin üzerindekiyayla ovalarından oluşur. Bölgenin güneyinden Allahuekber Dağları'nıneteklerinden kaynaklanan Kura (eski Cyrus) Nehri, Göle <strong>ve</strong> Ardahan 0­vası'nda derin olmayan yatağı içinde akarak, kuzeyden Hanak bölgesin-128


den Çotsuyu'nu alır <strong>ve</strong> kuzeydoğudan Kurtkale yakınından Gürcistan'ageçer.göre yağı­Yazların nispeten kısa <strong>ve</strong> serin sürdüğü <strong>ve</strong> step sahalarınaşın daha fazla düştüğü Sarıkamış, Kars, Ardahan, Göle <strong>ve</strong> Çıldır'ın yeraldığı 1800-2000 m. yükseklikteki bu platolarda uzun boylu çayırlar (stepçayırlar) yer almaktadır. Zaman zaman bir metrenin üzerine çıkan çayırörtüsünden oluşan organik maddelerin, sıcaklığın düşüklüğü yüzündenayrışamaması toprağın zenginleşmesini sağlamaktadır. Bu durum hemsıcak mevsimlerde tahıl bakımından yüksek <strong>ve</strong>rim alınabilmesine <strong>ve</strong> hemde özellikle hayvancılık açısından büyük bir potansiyeloluşturmasınaortam hazırlamaktadır (Atalay: 1985,64 vd.; Atalay 1997, 205). Nitekimyaşam biçimini hemen bütünüyle hayvancılık oluşturan bölgede, süt <strong>ve</strong>yapağı <strong>ve</strong>rimi yüksek saf sığır (Doğu kırmızısı) <strong>ve</strong> koyun (Tuj koyunu)türleri gelişmiştir (Atalay: 1997, 217 vdd). Ardahan bölgesinde zenginolmayan orman örtüsü, özellikle sis ortamından pek hoşlanmayan <strong>ve</strong> soğukşartlara dayanıklı sarıçam türlerinden oluşur. Allahuekber Dağları'nınkuzey kesimlerinde yaygın olan bu türde ağaçlar 2500 m. yüksekliğinüzerine kadar çıkarlar (Atalay: 1985, 63).1996 yılı çalışmaları, Artvin <strong>ve</strong> Ardahan bölgesini birbirinden ayıranYalnızçam Dağları'nı aşan yollar <strong>ve</strong> Ardahan bölgesinden kuzeye Kafkasya'yaulaşan geçit bölgelerinin taranmasına yönelik olarak planlanmıştır.Bu doğrultuda Artvin ilinde Ardanuç <strong>ve</strong> Şavşat; Ardahan ilindeise Hanak ilçesi <strong>ve</strong> il merkezi çevresi taranmıştır (Harita: 1). BölgeninKafkasya ile olan ilişkilerindeki diğer önemli geçiş noktası olan AktaşGölü yöresi, Kurtkale çalışmaları ile geçen yıl incelenmişti (Köroğlu:1997,369 vd.).ARTVİN BÖLGESİTütünlü (Bice) KalesiArdanuç ilçesinde 1996 yılında incelediğimiz ilk yapı, ilçe merkezinin10 km. kuzeydoğusunda, Tutünlü köyünün kuzeyinden geçen lrmaklaryolunun 200 m. kadar kuzeyindeki, kuzeydoğu-güneybatı yönlü kayalıksilsilesinin güneybatı uç kesiminde kurulmuş Tütünlü Kalesi'dir.129


Ardanuç Kalesi'ni cepheden gören bir noktada (kuş uçumu 6 km. kuzeydoğusunda),Ardanuç - Ardahan <strong>ve</strong> Ardanuç - ırmaklar yolunu denetleyenstratejik bir noktadaki kale 25-30 x 10 m. kadar boyutlarındadır. Kireçharcı dolgu malzemesi üzerine düzgünce kesilmiş taş blokların örülmesitekniği ile inşa edilmiş yapı daha çok bir gözetlerne kulesi görünümündedir.Kulenin kuzeydoğu yönü dışında 3 tarafı oldukça dik kayalıktır.Kuzeybatıda 20 m. kadar bir bölümde 8 m. yüksekliğe varan duvarlarsağlam durumdadır. Üst bölüm ise defineciler tarafından yer yer kazılaraktahrip edilmiştir.Aydınköy (Tanzot) Kalesi (Resim: 1)Ardanuç ilçesinin 17 km. güneydoğusunda, Ardanuç çayı'nın kollarındanAydın Deresi'nin oluşturduğu vadi <strong>ve</strong> bu vadiyi katederek köyeulaşan yol üzerinde bulunmaktadır. Doğu batı doğrultusunda uzayanyaklaşık 20-25 m. kadar uzunluğundaki yüksekçe bir kayalığın üzerineyapılmış kalenin duvarları büyük oranda ayaktadır. Yalnızca batı kısaduvarı uçmuştur. Giriş açıklığı kuzeydoğu köşededir. İçten 18.70 m. kadaruzunluğundaki kale, üzerine kurulduğu kayalığın şekline göre daralıpgenişlernekte <strong>ve</strong> doğu uçta 2.80 m., ortada 2.40 m., en batıda ise 6.30 m.genişliğe ulaşmaktadır. Orta büyüklükte düzensiz kesilmiş taşların kireçharcı ile tutturulması tekniğiyle yapılmıştır. Duvar yükseklikleri 8-10 m.arasındadır <strong>ve</strong> yükseldikçe daralmaktadır. İç bölümde ahşap birkonstrüksiyonun olduğunu gösteren çeşitli ahşap kalıntıları <strong>ve</strong>ya yerlerigörülmektedir. Bunlar dönerek çıkan bir merdi<strong>ve</strong>ne ait olabilir. Duvarlaradört yönde mazgal delikleri açılmıştır. Doğu duvarı dibinde içi kireç harcıile birkaç kez iyice sıvanmış bir silo (<strong>1.</strong>70x<strong>1.</strong>10-<strong>1.</strong>30 m.boyutlarında)yer almaktadır. Aydınköy Kalesi, günümüzde Yalnızçam Dağları'nı talibir yolla aşarak ulaşılabilen Olur bölgesinden Aydın Deresi Vadisi'ne <strong>ve</strong>Ardanuç Kalesi'ne yönelebilecek tehlikeler için Orta Çağ'da kurulmuş birön karakololmalıdır.Aydınköy (Tanzot) KilisesiArdanuç ilçesinin 18 km. güneydoğusunda Aydınköy içinde, köy yolununhemen güneyinde yer alır. Dikdörtgen planlı, 9.40 x 12.70 m. boyutlarındakikilisenin 4 duvarı, tunç kabartmalı döküm kapısı, apsisi sağ-130


lam, çatı ise çökmüş durumdadır. Üzerinde 1843 tarihi okunabilen yapım<strong>ve</strong>ya onarım kitabesi kapı üzerindedir. Ayrıca batı cephesindeki pencerelerdenkuzeydekinin lentosunda da küçük bir yazıt görülmektedir. Apsisüzerinde de uzun bir kitabe vardır. Apsis içinde ise boya ile yapılmış, kanatlı4 melek, sağda <strong>ve</strong> solda ise simetrik iki d resmi görülmektedir. Bütünresimler geometrik bir bordür içine alınmıştır. Köylülerin ifadelerinegöre yapı, çeşitli eklemeler yapılarak bir süre ev olarak kullanılmıştır.Kireçli (Kotetris) Kalesi (Çizim: 1; Resim: 2)Artvin bölgesindeki ikinci araştırma alanımızı oluşturan Şavşat ilçesinde,ilçe merkezinin kuş uçumu 6 km. güneyindeki aynı adı taşıyanköyün 200 m. batısında incelediğimiz kale, Arpalı Deresi Vadisi boyuncailerleyen yola hakim bir noktada, kuzeye doğru teraslar yaparak alçalankayalık bir yükselti üzerinde kurulmuştur. Burada günümüze daha sağlamdurumda ulaşmış yuvarlak bir kule <strong>ve</strong> kuzeybatısında kısmen ayaktagörülebilen duvarla çevrili bir bölüm yer almaktadır. Kule <strong>ve</strong> duvarlar,diğer Orta Çağ yapılarında olduğu gibi taşların kireç harcı ile tutturulmasıtekniğinde yapılmış, dış yüzlerde düzgün bloklar, arada mıcır dolgukullanılmıştır. İç çapı 5.50 m. <strong>ve</strong> yüksekliği ise 12-15 m. olan kulenin enaz iki evreli olduğu anlaşılmaktadır. Üst 2-2.5 m.1ik bölümü daha geç birdönemde, az işçilikli <strong>ve</strong> daha küçük taşlarla tamir edilmiştir. Batı <strong>ve</strong> güneydoğuyönünde, yerden <strong>1.</strong>60 m. yükseklikte iki mazgal deliği mevcuttur.Tahrip edilmiş olan kapı <strong>1.</strong>60 m. genişliğinde, <strong>1.</strong>50 m. kadar yüksekliğindedir.Kapının sol yanında genişliği <strong>1.</strong>10 ile <strong>1.</strong>50 m. arasında değişenikinci bir açıklık daha mevcuttur <strong>ve</strong> muhtemelen sonradan açılmıştır.Kulenin kuzeybatısında kısmen yıkılmış bölümdeki duvarların kalınlıkları<strong>1.</strong>20 m. kadardır <strong>ve</strong> aynı teknikle yapılmışlardır. Kulenin dışındaki bubölümünde, köyden alınan ihbarlara göre, bir metrenin üzerinde derinliğiolan 8-9 tane depoküp bulunmuş<strong>ve</strong> kırılmıştır.Kayadibi (Sıkızır) (Resim: 3)Şavşat'ın 15 km. kuzeyinde, Kayadibi köyünün kurulduğu alanın üstkesiminde Çamiyara adlı, 1800 m. kadar yükseklikteki sarp bir kayalık ü­zerinde, inşa tekniği bakımından şimdiye kadar bölgede saptadıklarımızdanfarklı bir yapı grubu yer almaktadır. Doğu-batı doğrultusunda uzayan131


kayalığın orta kesiminde belgelediğimiz duvar kalıntıları, harçsız biçimde,kuru taş tekniğinde <strong>ve</strong> kayalık tepenin biçimine uygun olarak doğubatı<strong>ve</strong> kuzey-güney yönlü inşa edilmiştir. Bitki örtüsü <strong>ve</strong> tahribat nedeniyletam plan elde edilememekle birlikte 2 m. kalınlığında, zaman zaman<strong>1.</strong>80 m. yüksekliğe ulaşan <strong>ve</strong> doğu-batı doğrultusunda 50 m., kuzeygüneydoğrultusunda 25-30 m. izlenebilen duvarların büyük bir yapıyaait olduğu anlaşılmaktadır. Duvarların alt sıralarında büyük, üst sıralarındaküçük taşlar kullanılmıştır. Ayrıca bu ana mekanın doğusunda<strong>ve</strong> batısındaoldukça tahrip edilmiş çeşitli duvar <strong>ve</strong> muhtemel kule kalıntıları davardır. Kayadibi'ndeki kalıntıların şimdilik ne tür bir yapıya sahip olduğunusöyleyecek bulguya sahip değiliz. Ancak bölgenin en yüksek noktalarındanbiri üzerinde yer alması <strong>ve</strong> yakınında bölgenin en önemli yapısıolan Cevizli (Tibet) Kilisesi'nin bulunması, bunların da gözetlerne işleviüstlenmiş bir yapıya ilişkin olabileceğiniakla getirmektedir.Söğüt/ü Koç Mezar TaşlarıŞavşat'ın 2.5 km. batısında Söğütlü Mahallesi'nin batı ucunda,ŞavşatKalesi'nin 150 ın. kadar doğusunda saptadığımız4 koç biçimli mezartaşı, Artvin bölgesinde yerinde belgelenebilen ilk örneklerdir. Doğudanbatıya doğru sıralanan mezar taşlarından birincisi <strong>1.</strong>15 m. uzunluğunda,sağlam <strong>ve</strong> sırta kadar toprağa gömülü durumdadır. ikincisi <strong>1.</strong>35 m. u­zunluğunda, sağlam, sol yan üzerine yatmış, ayakları açıkta <strong>ve</strong> boyunkesiminde bir çatlağı bulunmaktadır. Üçüncüsü <strong>1.</strong>50 m. uzunluğunda <strong>ve</strong>daha az işçilikli, adeta bitirilmemiş izlenimi <strong>ve</strong>rmektedir. Bu da sırta kadartoprağa gömülüdür. <strong>1.</strong>10 m. uzunluğundaki dördüncü örnek tam olarakkoç yontusuna benzememektedir. Burada bahçe sahibi YükselAltun'un ifadesine göre, tümüyle toprak altında olan bir mezar taşı dahabulunmaktadır. Doğu Anadolu'dan pek çok benzerini tanıdığımız bu mezartaşları, Artvin bölgesinin de XV-XVI. yüzyılları sonrasında, benzeretkiler aldığını göstermeleri bakımındanson derece önem taşımaktadır.132


ARDAHANBÖLGESİGürçayır (Sağbara)Kalesi (Resim: 4)Ardahan ilinin 2.5 km. güneybatısında, Gürçayır köyünün 800 m.güneyinde, Gürçayır Deresi'nin oluşturduğu vadi içindeki kuzey-güneyyönlü doğal bir tepe üzerindedir. Burası Ardahan Ovası'nı güneyden çevirenArdahan Yaylası'nın eteklerinde, il merkezini <strong>ve</strong> ovayı kontrol edenbir konumdadır. 100 x 70 ın. kadar boyutlarında 25-30 m. yüksekliğindekidoğal tepe üzerine aynı boyutlarda, en az iki farklı dönemde kale inşaedilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Daha derinde olan <strong>ve</strong> yamaçlara kurulankale duvarları harçsız, kuru taş tekniğinde yapılmıştır. Özellikle doğukesimde <strong>1.</strong>50 m. yüksekliğine ulaşan duvarlar görülebilmektedir. çoğuzaman bu erken yapıyı kapatarak tepenin tam zir<strong>ve</strong>sini çevreleyen harçlı<strong>1.</strong>50 m. kalınlığında bir Orta çağ kalesinin ise yalnızca temel izleri günümüzeulaşmıştır. Eteklerdeki izlerden anlaşıldığı kadarıyla kaleye yol,güneydoğudan Gürçayır Deresi'ni aşarak gelmekte <strong>ve</strong> kuzeybatı yöndenbir rampa ile zir<strong>ve</strong>ye çıkmaktadır.Sugöze (Küçük Cincirop) Kalesi (Resim: 5)Ardahan'ın 4 km. batısında, Ardahan - Göle yolunun 500 m. güneyinde,Gürçayır Kalesi gibi Ardahan Yaylası'nın kuzey eteklerinde, ovaya<strong>ve</strong> hemen önünden geçen yola hakim bir noktada bulunmaktadır. Doğu-batıuzunluğu 35-40 m., kuzey-güney 25-30 m. boyutlarındaki kaledikdörtgen planlı olup duvar kalınlığı <strong>1.</strong>80 m. dir. Oldukça yıkık durumdakiyapının yalnızca yer yer temeldeki tek sıra taşları izlenebilmektedir.Orta büyüklükteki duvar taşları az işçilikli olup aralarında herhangi birharç görülmemektedir. Yapının çevresinde tam plan <strong>ve</strong>rmeyen bazı yerleşimizleri bulunmaktadır.Tepeler (Konk) Hôyuğü (Resim: 6-7; Çizim: 4)Ardahan il merkezinin 12 km. güneybatısında, Ardahan - Göle <strong>ve</strong>Ardahan - Ardanuç yolunun birleştiği noktanın kuzeyindeki aynı adlıköyde yer alır. Höyük, batısı dik, doğusu yayvan, kuzeyde bir terası olandoğal bir yükselti üzerindedir. Definecilerin <strong>ve</strong> köylülerin toprak almak133


için açtıkları çukurlardan toplanan çanak çömlek buluntularına göre doğukesim yoğun olarak ilk Tunç Çağı'nda yerleşim görmüştür. Toprak alınanbölümde, duvar yüksekliği <strong>1.</strong>30 m., çapı ise 3 m. kadar olan yuvarlak biryapı ortaya çıkmıştır (Resim: 7). Höyüğün zir<strong>ve</strong>sinde ise bir diğer defineciçukurunda bazalt taşlardan yapılmış, 2 m. yükseklikte harçsız duvarkalıntıları görülmektedir. Burası muhtemelen Demir Çağı'nda iskan görmüştür.Kuzey yöndeki terasta da, muhtemelen höyüğün zir<strong>ve</strong>sini çevreleyenaz işçilikli, bazı bölümleri bazalt taşlardan yapılmış bir surun varlığınıgösteren izler görülmektedir. Sözünü ettiğimiz bu çukurlardan topladığımızçanak-çömlek ilk Tunç Çağı (Çizim: 41 11) ile Demir Çağı'nailişkindir (ÇizimAl 1-10). Höyüğün üstünde batı uç bölümünde ise çapı20-30 m. kadar olan Orta Çqğ'a ait bir kale-kule kalıntısı bulunmaktadır.Kalecik Kalesi (Resim: 8)Ardahan ilinin 35 km. güneydoğusunda, Kalecik köyünün 1 km. kadargüneyinde, güneyi Kura Nehri yatağının oluşturduğu derin vadi tarafındansınırlanan, batısı da doğalolarak korunaklı kayalık üzerine kurulmuştur.Kalenin surları bu nedenle yalnızca dik olmayan kuzey <strong>ve</strong> doğuyönde inşa edilmiştir. Onarımlarla son dönemlere kadar kullanıldığı anlaşılanOrta Çağ surlarının toplam uzunluğu 170-180 m., mevcut yükseklikleri6-8 m.dir. Beşi yuvarlak toplam 6 kulede ise 10 - 15 m. yüksekliğeçıkmaktadır. Kalenin kuzey yönde <strong>1.</strong>90 m. genişlikte <strong>ve</strong> 2.40 m. yükseklikteçift kanatlı olduğu anlaşılan bir ana kapısı vardır. Burada eşik <strong>ve</strong>lento tek taşın yontulması ile yapılmıştır. Doğu yönde küçük ikinci birkapı daha bulunmaktadır. Kalenin kuzey <strong>ve</strong> kuzeybatısında ayrıca eskibir yerleşmenin harabeleri görülmektedir.Bağdaşen (Kinzotamal) Kulesi (Resim: 9)Ardahan ilinin 30 km. batısında, Bağdaşen köyünün güneyinde, KuraNehri'nin sol kıyısında yer almaktadır. Dikdörtgenimsi planlı <strong>ve</strong>7.70xll m. kadar boyutlarındaki kulenin duvarları, dış yüzde <strong>ve</strong> alt sıralarda<strong>1.</strong>70 m. kadar uzunluğa ulaşan orta <strong>ve</strong> büyük boyutlu taşlar, iç dolgudaise tümüyle harç <strong>ve</strong> mıcır kullanılarak inşa edilmiştir. Uzun kenarlarüzerinde birer mazgal deliği bulunmaktadır. Kule, Kura Nehri Vadisiboyunca devam eden yolu <strong>ve</strong> muhtemelen Orta Çağ'a ilişkin, yakınındaki134


izim ulaşamadığımız bir kaya yerleşmesini gözetlemek için kurulmuşolmalıdır.Bağdaşen (Kinzotamal) Kalesi (Resim: 10)Ardahan ilinin 28 km., Bağdaşen köyünün ise 1 km. batısında, Ardahan-Ardanuçyolunun 400 m. kadar güneyinde, hakim bir tepe üzerindeyer almaktadır. Kale, yoğun kireç harcı ile az işçilikli, orta <strong>ve</strong> küçük boyutlutaşlardan inşa edilmiş <strong>ve</strong> günümüze oldukça sağlam durumda gelmiştir.70x80 m. kadar boyutlarında olan kalenin kuzey yöndeki duvarları25-30 m. kadar yüksekliğe ulaşmaktadır. Duvarlarda birkaç kullanımevresinin izleri gözlenmektedir. Orta Çağıda ilk yapıldığında boyutlarıbakımından daha büyük iken sonradan küçültülmüş <strong>ve</strong> anlaşıldığı kadarıylason yüzyıla kadar kullanılmıştır. Kuzey yönde erken duvarın tümüyleuçmasından sonra günümüze ulaşmış bulunan yeni duvarlar daha içeridenyapılmıştır. Güney bölümdeki duvarlar hemen hemen tümüyle yıkılmış,yalnızca bazı teras duvarları <strong>ve</strong> kule ayakta kalabilmiştir. Kuzeydekikule de kısmen sağlamdır. Bağdaşen Kalesi'nin kuzey <strong>ve</strong> doğu eteklerindebir aşağı şehrin varlığını gösteren yapı kalıntıları görülmektedir.İncedere (Piklop) Kulesi (Resim: i i; Çizim: 2)Ardahan bölgesindeki 1996 yılı incelemelerimizin ikinci bölümüHanak çevresinde yürütülmüştür. İncedere Kulesi ilçe merkezinin 7 km.batısında, aynı adı taşıyan köyün 200 m. kuzeyinde, Kura Nehri'nin koluolan Çotsuyu (Kantarköprü Çayı) Vadisi'nin batısında yer almaktadır.Dikdörtgenimsi planlı, 8.30x9 m. boyutlarındaki kule, vadiye hakim birnoktada, üç tarafı dik <strong>ve</strong> 5 ile 8 m. yüksekliğinde olan doğal bir kayayükseltisi üzerinde kurulmuştur. Yapının dört duvarı da farklı uzunluklardadır;uzun duvarlar 9 m. <strong>ve</strong> 9.20 m., kısa duvarlar ise 6.30 m. ile 8.30m.dir. Duvarlar birleştirme malzemesi olmaksızın 150x70x50 cm.,160x60x70 cm. boyutlarında <strong>ve</strong> daha küçük, az işçilikli taşlardan yapılmıştır.Yan duvarlar üst üste 8-10 taş sırası, 3 ile 6.30 m. yüksekliğindegünümüze ulaşabilmiştir. Çökmüş olan 1 m. genişlikteki girişi doğu yöndedir.İç bölümde ise, yıkıntılar nedeniyle tam görülernemekle birlikte2.50x2.50 m. kadar boyutlarında kare bir mekan yer alır. Bu özellikleriile İncedere Kulesi, geçen yıl Ardahan'ın batısında incelediğimiz <strong>ve</strong> az135


sayıdaki çanak çömleği ile mimari özellikleri bakımından Demir çağıınınerken safhalarına tarihlerne eğiliminde olduğumuz Derindere (Heva) <strong>ve</strong>Çataldere (Kunzut) yapısı ile büyük bir benzerlik göstermektedir.Yamaçyol (Vardosan) KalesiHanak ilçesinin 13 km. kuzeybatısında, Yamaçyol köyünün 1 km.kuzeydoğusunda, İncedere Kulesi gibi Çotsuyu Vadisi'nin sağında, 10-15ın. yüksekliğinde doğal bir yükselti üzerindedir. 60x30 m. kadar boyutlarındakikale, bu yükseltinin elips biçimindeki şekline <strong>ve</strong> boyutlarına uygunolarak, çoğu işçiliksiz taşlardan, kuru duvar tekniğinde yapılmıştır.Büyük bir bölümü yıkılmış olan <strong>ve</strong> bazı bölümlerde üst üste 2-3 taş sırasıgörülebilen duvarların yaklaşık 2 m. kadar kalınlığa sahip olduğu anlaşılmaktadır.2 m. kadar genişliğindeki giriş bölümü güney uzun duvarıüzerindedir. Kalenin güney <strong>ve</strong> doğusunda mahalli dilde "peg" denen eskibir yerleşim alanının izleri görülmektedir.çayağzı (Kırnav) KalesiHanak-Ardahan yolunun 4. km.sinin 1 km. sağında, Çotsuyu'nunbatı kıyısında yer almaktadır. Orta çağ <strong>ve</strong> sonrası döneme ilişkin, 50x70m. boyutlarındaki beşgen planlı kale, anlaşıldığı kadarıyla üzerinde bulunduğu,Ardahan-Hanak-Posof-Gürcistan yolunu denetlernek amacıylakurulmuştur. Doğu duvarı dışında diğer duvarlar kısmen ayaktadır. Duvarlarınkalınlıkları 2 m., mevcut yükseklikleri ise 6 m.ye ulaşmaktadır.Ziyaret Kale (Resim: 12-14; Çizim: 3)Ziyaret Kale 1996 yılında Ardahan bölgesinde saptadığımız en büyükyerleşim alanıdır. Hanak-Ardahan yolunun 4. km.sinin <strong>ve</strong> Çayağzıköyünün <strong>1.</strong>5 km. kadar batısında, kuzey-güney yönünde uzayan <strong>ve</strong> bütünHanak çevresine hakim bir dağ silsilesinin en yüksek noktasında yer almaktadır.Burada, kule görünümlü İncedere, Çataldere <strong>ve</strong> Derindere yapılarıile benzer özellikler taşıyan kısmen sağlam durumda bir yapı <strong>ve</strong>çevresi surlarla kuşatılmış bir yerleşim alanı bulunmaktadır. Kuleninkurulduğu noktanın batı yönü diktir <strong>ve</strong> yalnızca burada yerleşim yoktur.8.50x12 m. boyutlarındaki dikdörtgen planlı kule merkezde yer alır. Batı136


duvarı üzerindeki 90 cm. genişliğinde bir açıklıktan ulaşıldığımekan ise 6x3 m. kadardır. 2.80 m. ile 3.40 m. arasında kalınlığa sahipduvarlarda kullanılan taşlar, 2x<strong>1.</strong>80x0.40, <strong>1.</strong>50xl.l0 ın. <strong>ve</strong> daha küçükanlaşılan içboyutlardadır. Duvarlarının günümüze ulaşabilmiş mevcut yüksekliği2.30 m.ye ulaşmaktadır. Merkezdeki bu kule yer yer 2 m.ye varan yüksekliktekorunabilmiş teras duvarları ile dört yönden kuşatılmıştır. Buteras duvarları batı yönden, yerleşmeyi çevreleyen sura birleşmektedir.Güneyde <strong>ve</strong> güneydoğu yönde bir bölümü izlenebilen surlar da kuru duvartekniğinde ancak daha özensiz <strong>ve</strong> küçük taşlardan örülmüşlerdir. A­razi yapısından <strong>ve</strong> teraslardan anlaşıldığı kadarıyla yerleşmenin giriş bölümüde güneydoğu yöndedir. Kulenin kuzey, güneydoğu <strong>ve</strong> doğu yönündeteraslar yaparak alçalan yamaçlarda dikdörtgen planlı bir kısımmekan kalıntılarının varlığı görülmektedir.Ziyaret Kale'de, yuva yapmak için hayvanların kazdıkları toprak i­çinden bulabildiğimiz az sayıdaki çanak-çömlek parçası İlk Tunç çağı <strong>ve</strong>Demir çağı özellikleri göstermektedir (Çizim: 5).Çayağzı iHanak-Ardahan yolunun 4. km. sindeki Çayağzı köyünün 500 m.batısında, Ziyaret Kale'nin de üzerinde bulunduğu kuzey-güney yönlüsırtların kuzey uç yükseltisi üzerinde dikdörtgen planlı, 6.70x4.3O m.boyutlarında, Çayağzı 2 adını <strong>ve</strong>rdiğimiz bir yapı kalıntısı bulunmaktadır.Oldukça harap olmuş <strong>ve</strong> yıkılmış durumda olup yalnızca temel taşlarındanplanı izlenebilmektedir. Duvarlar <strong>1.</strong>20 m. kalınlığında olupinşaasında kullanılan taşlar <strong>1.</strong>20x0.40 m. <strong>ve</strong> daha küçük boyutlardadır.Çayağzı 2 yapısı, gerek plan <strong>ve</strong> gerekse boyutları bakımından, Kebanbölgesinde saptanan Gökbelen <strong>ve</strong> Örenkaya (Sevin: 1989, 455 vd.;Köroğlu: 1996, 32 vd.) örnekleri ile çok yakın benzerlik göstermektedir.Ortakent Urartu Yazttı<strong>ve</strong> Yerleşim AlanıUrartu Krallığı'nın bilinen en kuzeydeki yazıtı Hanak'ın 6 km. doğusunda,Ortakent'in 2-3 km. kuzeyinde Morev mevkiinde, aynı adla anılanderenin sağ kıyısında yer almaktadır. İlk kez A. Dinçol (1992, 109 vdd)tarafından yayınlanan, Urartu Kralı i. Argişti'nin (7851780-756) çivi ya-137


zılı kitabesi, dere tabanından yükselen anakayanın doğalolarak düzgünolan yüzeyine kazılmıştır. Yazıtın 100 m. güneyinde bir yapı kalıntısı,kuzeyinde yine derenin sağ kıyısında 700-800 m.lik bir alanda az işçilikliyapı taşları <strong>ve</strong> bir yerleşim alanının kalıntıları yer almaktadır.Harosman (Mağaraları) Kaya Yerleşmesi (Resim: 15)Hanak'ın 6 km. doğusunda, Ortakent'in <strong>1.</strong>5-2 km. güneyinde, ÇotsuyuVadisi'nin sol kıyısında, 1995 yılında Öğürıdü (Vaşlop) köyünde belgelediğimiztürde, kaya kiliseleri, şapel <strong>ve</strong> yerleşmeler bulunmaktadır.Bunlar düzenli bir planda yapılmış olmaktan çok, kayaların uygun olduğualanlar kullanılarak inşa edilmişlerdir. Kilise, kayalığın nehir yatağınayakın kesimindedir. Buradaki en büyük kaya mimarisi olan bu yapı içinde<strong>ve</strong> nehre bakan kesiminde bazı duvar kalıntıları, sıva izleri, yoğun biris <strong>ve</strong> hayvan pisliği bulunmaktadır. Yapı oldukça fazla tahribat görmüştür.DeğerlendirmelerArtvin <strong>ve</strong> Ardahan bölgesinde 1995 <strong>ve</strong> 1996 yazında yürüttüğümüzyüzey araştırmalarıyla, bu iki vilayeti <strong>ve</strong> aynı zamanda Kalkhis <strong>ve</strong> Kafkasyabölgelerini ayıran Yalnızçam Dağları'nın doğu <strong>ve</strong> batı yüzü genelolarak taranmıştır. Artvin bölgesinde incelediğimiz kalıntılar, yukarıdabelirttiğimiz bölgenin coğrafi yapısı nedeniyle daha çok toprak üzerinden.görülebilen Orta Çağ'a ilişkin olanlardır. Ancak bu kalıntılar yardımıylaiki bölge arasındaki ilişkileri belirleyen geçitler <strong>ve</strong> yollar konusunda ö­nemli sayılabilecek bulgular elde edilmiştir.Yalnızçam Dağlarıının batı eteklerinde, Şavşat <strong>ve</strong> Ardanuç'ta iki ö­nemli kale bulunmaktadır. Bunlar günümüzde Ardahan bölgesinden Artvin'e<strong>ve</strong> oradan da Çoruh Vadisi'ni izleyerek Karadeniz'e ulaşan iki anayol üzerindedirler. Orta Çağ'a ilişkin kale <strong>ve</strong> kule türü yapılar, KafkasyaıyıArdahan üzerinden Karadeniz'e bağlayan ana yolun, günümüzde azkullanılan fakat daha kısa olan Ardanuç üzerinden geçtiğini gösterecektürdedir. Bu yolun Ardahan kesiminin Bağdaşen (Kinzotamal) Kalesi,Ardanuç yönünün de Tütünlü (Bice) Kalesi ile kontrol altına alınmış olmasıbu yönde yorumlanabilir. Ardahan il merkezinde de, Kura Nehriinin138


hemen kıyısında, askeri bölge içinde kaldığından dolayı inceleyemediğimizönemli bir Orta çağ kalesinin varlığı bilinmektedir (Edwards: 1986,176 vd.). Günümüzde Sahara Dağı üzerinden geçen Şavşat-Ardahan yolununise Orta Çağ'da daha güneyden Kireçli - Arpalı Deresi - Hanlı köyü<strong>ve</strong> İsli Mağara Boğazı hattından geçiyor olabileceği anlaşılmaktadır.Son yıllarda köy <strong>ve</strong> yayla yolu olarak kullanılan bu vadide, hem Kireçliköyünde <strong>ve</strong> hem de henüz ineelemediğimiz Karaağaç köyünde yolu denetleyenbirer Orta Çağ kalesi bulunmaktadır. Oysa modern yolun geçtiğiSahara bölümünde Orta Çağla tarihlenebilecek bu türde yollarla ilişkiliyapı olmadığı gibi dağlar bu bölgede, söz konusu dönemlerde yol geçirmekiçin oldukça diktir. Bu geçitler dışında, Ardanuç'u Aydınköy üzerindengüneye Olur <strong>ve</strong> Oltu bölgesine, Çadır Dağı'nın kuzeyinden Kapıköy(Köroğlu: 1997, 374) yakınından da yine Ardahan'a bağlayan, kale <strong>ve</strong>kulelerle denetim altına alınmış bir kısım tali yolların olduğu anlaşılmaktadır.Yüzeyaraştırmalarından elde edilen <strong>ve</strong>rilerin yoğunlaştığı bir diğernokta Ardahan bölgesinin Demir Çağı, Urartu'nun kuzey yayılımı <strong>ve</strong>Urartu - Kolkhis ilişkileri konusundadır. Urartu Krallığı, M.Ö. 9. yüzyılınortalarında başkent olarak inşa edilen, Van Gölü'nün doğu kıyısı üzerindekiTuşpa'dan hızla gelişerek kısa zamanda hemen bütün Doğu Anadoluyüksek yaylasına egemen olmuştu. Sınırları batıda Malatya -Elazığ arasındakiFırat Nehri'ne, doğuda Urmiye Gölü çevresine <strong>ve</strong> kuzeyde Çıldır<strong>ve</strong> Ermenistan'daki Sevan göllerine ulaşmıştı. Çıldır Gölü'nün güneybatıköşesindeki II. Sarduri (756-730) yazıtından (UKN No. 159) sonra Hanak/Ortakent'tesaptanan i. Argişti (785/780-756) kitabesi (Dinçol: 1992,109 vd.), Urartuların 8. yüzyıl başlarında Ardahan yayla ovasına kadarçıktıklarının en açık göstergesidir. Nitekim bu ovada yer alan TepelerHöyüğü bu doğrultuda yorumlanabilecek çanak çömlek bulgular <strong>ve</strong>rmiştir.Tepeler Höyüğü'nde bulduğumuz çanak çömlek İlk Tunç Çağı ileOrta <strong>ve</strong> Geç Demir Çağı özellikleri gösteren parçalardan oluşur. Doğuetekte definecilerce açılan yuvarlak yapının içinde bulduğumuz basit ağızkenarlı tüme yakın çanak (Çizim: 4111), Erken Transkafkasya türününtipik bir örneğini oluşturur (krş. Sagona: 1984, şekil 4811-2).139


Karınıarı üzerinde kabartma bezemeler bulunan gövde parçaları, basit<strong>ve</strong>ya içe dönük ağız kenarlı çanaklardan oluşan Orta Demir çağı çanakçörnleği arasında (Çizim: 411-6), Urartu merkezlerinden tanıdığımızkırmızı astarlı 8-7. yüzyıllara tarihlenen türde (Krol: 1976, 159 vdd) birkaçparçanın olması, yukarıda sözünü ettiğimiz bu döneme ilişkin yazıtlarıdoğrular niteliktedir. Ayrıca Urartu maddi kültürünün az da olsa bölgeyegeldiğini <strong>ve</strong> bu türde yeni merkezlerin olabileceğini göstermesi bakımındanoldukça önemlidir. Tepeler çanak-çömleği arasındaki üçüncügrubu oluşturan Geç Demir Çağı örnekleri, kırmızı <strong>ve</strong>ya de<strong>ve</strong>tüyü renklihamurları üzerine uygulanmış pembemsi krem ya da yine de<strong>ve</strong>tüyürenkte astarları ile diğerlerinden ayrılırlar (Çizim: 4/ 7, 10). Bunlar Azerbaycan,İran <strong>ve</strong> Pakistan ile Doğu <strong>ve</strong> Güneydoğu Anadolu'da, daha çok"triangle ware" <strong>ve</strong> "festoon ware" türü mallarla (Summers: 1993, 85 vdd;Köroğlu: 1995, 25 vdd; Sevin: 1996, 340 vd) varlığı öne çıkarılan Urartusonrası Akamenid Dönemi'ne ilişkin çanak çömlekle ilişkili olmalıdır.Urartu kültürünün Ardahan Ovası'na kadar ulaşmasına karşılık buradan,yukarıda sözünü ettiğimiz Yalnızçam geçitleri yardımıyla Artvinbölgesine geçtiğini gösteren izler bulunamamıştır. Gerek bizim araştırmalarımız<strong>ve</strong> gerekse diğer çalışmalarda (SinCıair: 1989; Edwards: 1986,165 vd.; Kadiroğlu Leube-Yazar: 1997, 397 vd.) Yalnızçam Dağları'nınbatısındaki kültürün daha çok Geç Antik Çağ ile Orta Çağ <strong>ve</strong> sonrasınaait olduğu yolunda bulgular elde edilmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla sözkonusu dağlar burada Urartu Krallığı'nın kuzey sınırını çizmektedir. DolayısıylaUrartuların bu yolla Karadeniz'e çıktıkları, buralarda kurulmuşbulunan Grek koloni şehirleri ile ilişkiye geçtikleri yolundaki görüşleri(Barnet: 1956, 212 vdd) yeniden sorgulamak gerekmektedir (Slattery:1987, 1 vd.). Bununla bağlantılı olarak Urartu yazıtlarındaki Kulha adının,Klasik kaynaklarda geçen <strong>ve</strong> Çoruh Vadisi'nden Gürcistan'dakiRioni (eski Phasis) Nehri'ne kadar uzayan alanı kapsadığı bilinen Kolkhisile eşlenmesi konusu (Diakonoff-Kashkai: 1981, 68 vd) da tartışmayaaçılmalıdır. Gerçekte bu eşlemenin tek gerekçesi bu iki isim arasındakibenzerliktir. Eğer Kulha için isimlerden yola çıkılarak bir lokalizasyonteklifi yapılacaksa, Orta Çağ kaynaklarında adı "Kola" olarak geçen Gölebölgesinin de bu tartışmaya dahil edilmesi gerektiği düşünülebilir(Edwards: 1988, 119 vd.). Zira Göle coğrafi olarak da Urartu Krallığı'nınyayılım alanı içerisinde yer almaktadır.140


Sugöze, Yamaçyol <strong>ve</strong> tam açık olmamakla birlikte Gürçayır kaleleri,topoğrafik yapıya uygun mimarileri, kuru duvar biçimindeki inşa teknikleri<strong>ve</strong> küçük boyutları ile ortak bir kültürün ürünü gibi görünmektedirler.Bölgenin Orta çağ öncesine ait olduğu anlaşılan yapıların kesintarihini saptamak için şimdilik herhangi bir bulgu elde edilememiştir.incedere <strong>ve</strong> Ziyaret yapıları, yukarıda belirttiğimiz gibi geçen yılbelgelediğimiz Çataldere <strong>ve</strong> Derindere kuleleri ile benzer özellikler taşırlar.Bu türde yapılara Urartu Krallığı'nın yayılım alanında rastlanmaklabirlikte, taş işçilikleri <strong>ve</strong> mimari anlayışları Urartu'dan bazı farklılıklargösterirler. Söz konusu yapılardan Ziyaret Kale, çevresindeki sivil yerleşme<strong>ve</strong> onu kuşatan surlarla daha kompleks bir yapıdadır. Burada eldeettiğimiz az sayıdaki çanak çömlek arasında, el yapımı, koyu yüzlü basitağız kenarlı çanak <strong>ve</strong> çömlekler (Çizim: 5/1-3) ile ilginç bir örnek (Çizim:5/8) teknik özellikleri bakımından Erken Transkafkasya türününözelliklerini gösterir. Diğer örneklerde mahalli görüntü ağır basmaklabirlikte, karınları üzerinde yatay kabartma uygulanmış depo kapları <strong>ve</strong>belki bir banyo kabı (Çizim: 5/5-6), çizgi bezemeliler (Çizim: 5/4) dahaçok Demir Çağı özellikleri gösterirler.SERAMİK KATALOGU]çiziM: 41) Kırmızı (7.5 YR 5/6) renkte hamurlu, hamur renginde astarlı, ortakum katkılı, orta pişmiş, açkılı, çark yapımı.2) Kırmızımsı kah<strong>ve</strong>rengi (2.5 YR 5/4) hamurlu, hamur rengindeastarlı, açkılı, orta kum <strong>ve</strong> taşçık katkılı, kötü pişmiş, çark yapımı.3) Koyu kah<strong>ve</strong>rengi (5 YR 4/2) hamurlu, kırmızımsı kah<strong>ve</strong>rengi (2.5YR 4/4) astarlı, orta kum <strong>ve</strong> az mika katkılı, açkılı, orta pişmiş, çark yapımı.2 Hamur <strong>ve</strong> astar renkleri Munsell Soil Charts (1988) esas alınarak <strong>ve</strong>rilmiştir.141


4) Sarımsı kah<strong>ve</strong>rengi (10 YR 6/4) hamurlu, hamur renginde astarlı,orta kum, taşçık <strong>ve</strong> mika katkılı, orta pişmiş, az açkılı, çark yapımı.5) Açık kırmızımsı kah<strong>ve</strong>rengi (5 YR 6/4) hamurlu, hamur rengindeastarlı, orta kum, taşçık <strong>ve</strong> mika katkılı, orta pişirilmiş, çark yapımı.6) Kırmızı (Iü R 5/6) renkte hamurlu, açık gri (10 YR 7/2) renkteastarlı, orta kum <strong>ve</strong> taşçık katkılı, iyi pişmiş, çark yapımı.7) Kırmızı (10 R 5/6) hamurlu, pembemsi krem renkte (lO YR 7/3)astarlı, ince kum, mika katkılı, kötü pişmiş, çark yapımı.8) Kırmızımsı kah<strong>ve</strong>rengi (5 YR 5/3) hamurlu, hamur renginde astarlı,orta kum, mika katkılı, orta pişmiş, az açkılı, çark yapımı.9) Kah<strong>ve</strong>rengi (5 YR 4/3) hamurlu, hamur renginde astarlı, orta kum<strong>ve</strong> taşçık katkılı, orta pişirilmiş, çark yapımı.10) Kırmızı (10 R 5/6) hamurlu, pembemsi krem renkte (10 YR7/3) astarlı, ince kum, mika katkılı, kötü pişmiş, çark yapımı.ll) Kırmızımsıkah<strong>ve</strong>rengi (5 YR 5/4) hamurlu, dış yüzey kah<strong>ve</strong>rengi<strong>ve</strong> siyah, iyi açkılı, orta kum, mika katkılı, orta pişmiş, el yapımı.ÇİzİM: 51) Kah<strong>ve</strong>rengi (7.5 YR 5/4) hamurlu, hamur renginde astarlı, ortakum, taşçık katkılı, orta pişmiş, yüzeyinde tarak izi var, el yapımı.2) Kah<strong>ve</strong>rengi (7.5 YR 5/4), hamurlu, hamur renginde astarlı, ortakum, taşçık katkılı, orta pişmiş, el yapımı.3) Kah<strong>ve</strong>rengi (7.5 YR 5/4) hamurlu, hamur renginde astarlı, ortakum, taşçık katkılı, orta pişmiş, el yapımı.4) Koyu kah<strong>ve</strong>rengi (7.5 YR 5/4) hamurlu, hamur renginde astarlı,orta kum katkılı, iyi pişmiş, açkılı, çark yapımı.142


5) Sarımsı kırmızı (5 YR 5/6) hamurlu, hamur renginde astarlı, ortakum, az mika, taşçık katkılı, orta pişmiş.6) Sarımsı kırmızı (5 YR 5/6) hamurlu, kırmızı (10 R 4/6) astarlı,orta kum katkılı, orta pişmiş, az açkılı, el yapımı.7) Kah<strong>ve</strong>rengi (5 YR 4/3) hamurlu, hamur renginde astarlı, orta kumkatkılı, kötü pişmiş, açkılı, çark yapımı.8) Kah<strong>ve</strong>rengi (5 YR 4/3) hamurlu, hamur renginde astarlı, orta kumkatkılı, kötü pişmiş, açkılı, el yapımı.KJSAL1MALAR VE KAYNAKÇAATALAY, İ.- TETİK, M- YILMAZ, Ö., (1985), Kuzeydoğu Anadolu'nun Ekosistenıleri, TheEcosystenı ofNorth-Eastem Anatolia (Ankara).ATALAY, İ. (1994), Türkiye Vejetasyon Coğrafyası. Vegetatiton Geography ofTurkey (İzmir).ATALAY, İ. (1997), Türkiye Coğrafyası (İzmir).BARNET, R. D. (1956), "Ancien Orienta1 influences on Archaic Greece", The Aegean and theNear East, ed. S. Weinberg (NewYork)DIAK.ONOFF, <strong>1.</strong> M -S. M. KASHKAl (1981), Repertoire Geographique des Textes CuneiformesIX, Geographica1 Names According to Urartian Texts (Wiesbaden). .DİNçOL, A. M - DİNçOL, B. (1992), "Die Urartaeische Inschrift aııs Hanak (Kars)", Hittiteand other Anatolian and Near Eastern Studies in Honour ofSedat Alp (Ankara), 109­117.EDWARDS, R. W. (1985), "Medieval Architecture in the Oltu-Penek valley: A PreliminaryReport on the Marchlands of Northeast Turkey", Dumbarton Oaks Papers 39,15-37.EDWARDS, R. W. (1986), "The Fortifications of Artvin: A Second Preliminary Report on theMarchlands ofNortheast Turkey", Dumbarton Oaks Papers 40,165-182.EDWARDS, R. W. (1988), "The Vale ofKola: A Final Preliminary Report on the Marchlands ofNortheast Turkey", Dumbarton Oaks Papers 42, 119-14<strong>1.</strong>KADİROGLU, M- YAZAR, T. -KARACA, Z. (1997), "1995 Yılı Tao-Klardjetie Yüzey Araştırması",XIV. Araştırma Sonuçları Toplantısı I (Ankara), 397-42<strong>1.</strong>KÖROGLU, K. (1995), "Doğu Anadolu Kökenli İnsan (Kadın) Yüzlü Kaplar", Arkeoloji <strong>ve</strong> Sanat68,25-32.KÖROGLU, K. (1996), Urartu Krallığı. Dönemi'nde Elazığ (Alzi) <strong>ve</strong> Çevresi (İstanbul).143


KÖROGLU, K. (1997), "1995 Yılı Artvin-Ardahan İlleri Yüzey Araştırması", XlV. AraştımzaSonuçları Toplantısı i (Ankara), 369-395.KROLL, S. (1976), Archaeologische Mitteilungen Aus Iran Erganzungsband 2, KeramikUrartaischer Festımgen in Iran (Berlin).SEVİN, V. (1989), "Elazığ-Bingöl Yüzey Araştırması, 1987", VI. Araştırma Sonuçlan Toplantısı(Ankara),45l-500.SEVİN, V. (1996), "Karagündüz Höyüğü <strong>ve</strong> Nekropolü 1994 Yılı Kurtarma Kazıları", XVll, KazıSonuçları Toplantısı i (Ankara), 337-36<strong>1.</strong>SAGONA,A G. (1984), The Caucasian Region in the Early Bronz Age iii (Oxford)SINCLAIR, T. A. (1989), Eastern Turkey: An Architectural and Archaeological Sur<strong>ve</strong>y II(London).SLATTERY, DJ.G. (1987), "Urartu and the Black Sea Colonies: An Economic Perspecti<strong>ve</strong>", Al­Rajidan 8, 1-30.SUMMERS, G.D. (1993), "Archaeological Evidence for the Achameııid Period in EasteniTurkey", Anatolian Studies XLIII, 85-108.UKN: G.A. Melikişvili, Urartskie Klinoobraznye Nadpisi, (Moskova 1960).144


~/;i •.---.-. __..... i. .Posof._.J '\.s;.v Yama !JoI ' ~c Kayadibi.... ~,! / Kurtı


oÇizim 1: Kireçli Kalesio i 2 J 4 5 )(im.Çizim 2: İncedere Kulesi, kesit <strong>ve</strong> planı146


Çizim 3: Ziyaret Kale,·_········r-.TI\ t;:i 4Jt cz:»s\-mmf~ı,~,Mt,.Jm-.\ <strong>1.</strong>=::1 • 9 iJÇizim 4: Tepeler Höyüğü çanakçömleği147


f11\il' . - .. :'. . .'.:3774~: " :/' n .....t'\'C,~~~!7';ft':?f/_ 5Çizim 5: Ziyaret Kale çanak çömleği680123cın-=-148


Resim 1: Aydınköy KalesiResim 2: Kireçli Kulesi149


Resim 3: Kayadibi (Çamiyara) TepesiResim 4: Gürçayır Kalesi150


Resim 5: Sugöze (Küçük Cincirop) KalesiResim 6: Tepeler Höyüğü151


Resim 7: Tepeler Höyüğü, İTÇ yuvarlak mekanıResim 8: Kalecik Kalesi, surlar <strong>ve</strong> ana giriş152


Resim 9: Bağdaşen (Kinzotamal) KulesiResim 10: Bağdaşen (Kinzotamal) KalesilS3


Resim 11: İncedere (Piklop) KulesiResim 12: Ziyaret Kale, güneyden154


Resim 13: Ziyaret Kale, güneydoğudanResim 14: Ziyaret Kale, yerleşim alanı155


156


ORTA ÇAG'DA HARPUT YÜZEYARAŞTIRMASI1996 YILI ÇALIŞMALARIErtuğrul DANIK*3-11 Ağustos 1996 tarihleri arasında gerçekleştirilen ı 1996 yılı çalışmalarına,ekip üyelerinden Araştırma Görevlisi Macit Tekinalp ile,Maden Teknikeri Atıl Ser katılmış olup, gerekli mali kaynakların teminedilememesi nedeniyle, çalışma alanı Harput merkezi ile sınırlı kalmış <strong>ve</strong>1995 yılı çalışmalarında irdelenen yapılardan İç Kale'de 2 , detay çalışmalarınabaşlanılmıştır. Bu kapsamda, bugüne kadar rölö<strong>ve</strong> planı yapılmamışolan kalenin, rölö<strong>ve</strong> çalışmalarına başlanılarak, yaklaşık 1I5'likbir bölümün rölö<strong>ve</strong>si tamamlanmış, ölçeksiz kroki olarak cepherölö<strong>ve</strong>leri yapılmış <strong>ve</strong> bu çizimler üzerinde malzeme-teknik sorunlarıgözlemlenmiştir.·İç Kale'de yapılan bu gözlemlerin yanı sıra, kent içinde bulunan yapılarüzerinde belgeleme çalışmalarına devam edilmiş, bu arada 1995yılında fotoğraflanan Meryem Ana Kilisesi'nin onarım kitabesinin yerin-*2Ertuğnıl DANIK, Müze Araştınnacısı, Anıtlar <strong>ve</strong> Muzeler Genel Müdürlüğü, 06100 Ulus­ANKARAÇalışmaya katkılarından dolayı; Anıtlar <strong>ve</strong> Muzeler Genel Müdürlüğü, Elazığ Valiliği,Elazığ İl Kültür Müdülüğü, Elazığ Müzesi yetkililerine, Harput ınuhtanna, İmam Karakoç,Fahriye Bayram <strong>ve</strong> Adil Özmeye teşekkürlerimisunanın.Konuyla ilgili olarak bkz. Daııık 1997b:343157


den sökülmüş olduğu saptanarak, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nebilgi <strong>ve</strong>rilmiştir'.İLK GÖZLEMLER VE KALE KİTABELERİİç Kale ile ilgili ilk gözlemlerirniz sonucunda, oldukça yüksek kayalıklarüzerinde kurulu bulunan sur duvarlarının, zaman içinde insan <strong>ve</strong>doğa tahribatı sonucunda oldukça yıprandığı; var olan sur duvarlarındankuzey, kuzeydoğu <strong>ve</strong> kuzeybatıda daha sağlam olarak günümüze ulaşanduvarlara karşın ((Resim: 2), doğu <strong>ve</strong> batı duvarlarının kısmen (Resim:3,4), güney duvarlarının (Resim: 5) ise tamamen tahrip olduğu görülmüştür.Sur duvarları <strong>ve</strong> buna bağlı kule/burçların dışında, kale içindeki mimarikalıntılar, kazı olmaksızın planları anlaşılamayacak ölçüde tahripolmuş, geriye sadece kuzey sur duvarları üzerinde niteliği henüz netleşmeyenmimari mekan (Resim: 6) ile batı sur duvarları üzerinde yaklaşıkeksende bulunan <strong>ve</strong> köşk yapısı olarak nitelenen mimari mekan (Resim:7) <strong>ve</strong> bu yapıya birleşik tonozlu bir mekan kalıntısı kalmıştır.Tarihlendirme <strong>ve</strong> dönemlendirme için <strong>ve</strong>ri oluşturabilecekmimarikalıntılar dışında, kalede bulunan <strong>ve</strong> sur duvarları üzerine yerleştirilmişbulunan kale kitabeleri üzerinde yaptığımız ilk çalışmalarda, altı adetkitabe saptanmış olup, bu kitabelerden üçü yerinde, ikisi Harput Müzesi'ndebulunurken, bir kitabe ise anılanyerde bulunamamıştır.a) Batı sur duvarları güney ucunda bulunan <strong>ve</strong> Kızlar Kalesi/Kulesiolarak adlandırılan" burçta bulunan onarım kitabesis.3 Araştırma sorırası <strong>ve</strong>rilen rapor üzerine Elazığ Valiliği ile gerekli yazışmalar yapılmış <strong>ve</strong>müze yetkilileri ile Harput Jandarma Komutanlığı'nın çabalan sonucu; amlan kitabe, kilisenindoğusunda dere yatağı içinde bulunan bir hamam kalıntısı içinde, gizlenmiş durumdabulunarak, Harput Müzesi'nde koruma altına alınmıştır,4 Yerel halk <strong>ve</strong> kaynaklarca bu isimle amlmaktadır5 Kitabe; arıılan yerde görülmüş olmasına karşın, coğrafi koşullar nedeniyle okunamamıştır.Ancak, Nurettin Ardıçoğlu tarafından 1936 yılında iskele kurulup okunduğundan,Ardıçoğlu'mıntranskripsiyonu esas alınmıştır,158


Metin&:.ıJI.r~.ıJI ıOtJ:ı.j~...uWI· C. ) .ıJ.ırJI~i C. ) ~ r'a, w...... (.. ) a.;..., C. ) ~rJlj:t4 I.ro-ö .P-t-",,' ~ ~.!.x iTranskripsiyon"Emr biamele C.) El-Melik ül-Mevdud C..) El-Adil Nizam üd Dünya<strong>ve</strong>'d-Din İbrahim bin Ebi Bekr Nasır-ı Emir ül Mü'minin (...) sene (...)sittemie"Çeviri"Bu yapının yapılmasını, el-melik, ül mevdud.I...) el-adil, din <strong>ve</strong>dünyanın nizamını sağlayan, müminlerin emiri Ebu Bekr Nasır oğluİbrahim emretti C.. ), sene altryüzf...}"b)Batı sur duvarları güney ucunda bulunan <strong>ve</strong> Kızlar Kalesi/Kulesiolarak adlandırılan burçtan alınan kitabe"Metin( .. ) u L.u.rJI ~ e~ Lo i~ ~,.,.ıı ~.;-ll ~ı~( .. ) ..0<strong>1.</strong>).,.; ~..rJı ~ı f lt ı


Transkripsiyon"Bismillahirrahmanirrahim, haza ma tatavvaa Biamele el-MarsanC..) fi eyyamı El-Melik ül-Muiz Nur üd C..)"Çev;";"Esirgeyen <strong>ve</strong> bağışlayan Tanrının adıyla, Bu ibadet yeri, usta el­Marsan tarafından, şerefli Melik Nur üd (...) zamanında (...)"c)Batl sur duvarları güney ucunda bulunan <strong>ve</strong> Kızlar Kalesi/Kulesiolarak adlandırılan burçtan alınan kitabeMeünTranskripsiyon"fi seneti sitta <strong>ve</strong> aşin <strong>ve</strong> sittemie"Çev;";"sene altıyüzyirmialtı içinde"d) Batı sur duvarından alınan 770 H./1369 M. tarihli kitabe",7 Kitabe bugün Harput Müzesi'nde buluıunakta olup, bir önceki kitabe ile ilişkilendirilir.8 Kalenin batı duvarında bulunmaktayken (kesin yer belirtilmiyor), çöken bir burçtan alınıp,eski belediye bahçesi arka duvarına konulmuş (Ardıçoğlu 1964:67) olup, araştırmalarımızdabulunamamıştır. Bu nedenle traııskripsiyon olarak Ardıçoğlu'nun <strong>ve</strong>rdiği metin ile, yineArdıçoğlu kolleksiyonunda bulunan kitabe fotoğrafından yararlanılmıştır.160


Metinft'O 'ıl i f::l'y P J


Transkripsiyon"Bismillahirrahmanirrahim El mülkü lillah vahid ül-kahhar Cudid fıeyyam-ı Mevlana es Sultan El Melik ül Eşref İzzi nasruhu ma amele C..)El maruf ül ali ül Mevlevi Halil <strong>ve</strong> İbrahim bin Dulgadır sene ihda <strong>ve</strong>seb'ın <strong>ve</strong> seb'amie"Çeviri"Esirgeyen <strong>ve</strong> bağışlayan Allahın adıyla Mülk tek yok edici (kahredici)Allah'ındır Tanrı yolunda zafer kazanmış, zafer sahibi Mevlevisultan Melik Eşref zamanında, Mevlevi alimlerinden Dulgadır oğlu Halil<strong>ve</strong> İbrahim inşa ettirdi, sene yediyüzyetrnişbir"f) üçüncü giriş kapısı kuzey kulesi olan Aslanlı Burç'ta bulunan kitabeı o.Metinv ~ ~i J-i i ~ 'Ji ul.6.JI 0-o;.JI ı.}j ~.1 ~i t.l.,..,JI Ci.l ~ ( .• )Transkripsiyon(.. ) ['"'.J l:; m'1


KAYNAKLAR VE KAYNAKLARDA HARPUT İÇ KALEKitabeler dışında Harput Kalesi ile ilgili en önemli kaynağımızı, tarihikaynaklar <strong>ve</strong> seyahatnameler oluşturur. Bu bağlamda Doğu AnadoluBölgesi'nin X-Xıı. yüzyıl tarihsel gelişimini anlatan Urfalı Mateos'un,Mateos Vekayinanıesi (952-1136) <strong>ve</strong> Papaz Grigor'un Zeyli (1136-1162)ile, yine aynı yüzyıllardaki gelişmeleri anlatan Abu'l Farac'ın Gregory(Bar Habreus) Abu'l-Farac Tarihi adlı yayınlarında, Artukoğlu Belek'inHarput İç Kale'de onarım çalışmaları başlattığı, yapılan onarımlardayerliErmeni ustaların çalıştığı, bu ustaların yardımı ile de esir olarak tutulanUrfa Kontu Joscelin de Caurtenay <strong>ve</strong> Birecik Senyörü Galeran de Puisetile birlikte bazı şövalyelerin zindandan kurtarıldıkları anlatılmaktadır. Buiki yayının ardından XIII. yüzyıl Selçuklu tarihini anlatan <strong>ve</strong> tarihsel o­laylar ile birlikte, çalışmalarımız açısından önemli bir <strong>ve</strong>ri olarak İç Kale'ningirişinde mai renkli yüksek kuleli bir giriş kapısı ll olduğunu öğrendiğimiz,İbni Bibi'nin Anadolu Selçuki Devleti Tarihi adlı çalışmayıgörmekteyiz.Bu tarihi kaynakların ardından bölgeye gelen seyyahlardan PolonyalıSimeon, XVII. yüzyıl Harput'unu anlatırken İç Kale ilgili tanımlamayapmaz. Sadece Harput'taki Süryani (Meryem Ana) Kilisesi'nin kaledendaha eski olduğunu belirtir. Simeon'dan yaklaşık elli yıl sonra Harput'agelen Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnanıesi'nde ilk <strong>ve</strong> son defaHarput'un İç Kale' si ile birlikte dış surlarından <strong>ve</strong> "Dağ Kapı" ile "MetrisKapı'd2 adlı kapılarından söz eder. Evliya Çelebi İç Kale'yi tanımlarken;kalenin bir kapısı, içinde bin kadar ev <strong>ve</strong> minareli bir camisi olduğunuanlatır.1880'li yıllarda bölgeyi gezen Henry Fanshawe Tozer, TurkishArmenia andAsiaMinor adlı seyahatnamesinde, İç Kale'nin kabartmalarından<strong>ve</strong> kuzeydeki yüksek kulelerden söz ederken; 1899 yılında11 Günümüzde İç Kale'nin giriş kapısımn neden mai renkli olarak anıldığım belirtecek bir <strong>ve</strong>riolmamasına karşın, bu tammlamamn girişte yer alan kulelerin mai renkli çinilerle kaplı olmasındankaynaklandığını düşünmekteyiz.12 Evliya Çelebi, her ne kadar "Metris" olarak güney (Kıble) yönünde bir kapı varlığını belirtmekteysede (Evliya Çelebi 1970:106), biz bu kapımn bugünkü Meteris Mahallesi <strong>ve</strong>Mezarlığı'nın bulunduğu kuzey yönde "Meteris Kapı" olduğunu düşünmekteyiz.163


Harput'a gelen C.F.Lehmann-Haupt, 1910 yılında yayınladığı ArmenienEinst und Jetst adlı seyahatnemesinde Ulu Camii <strong>ve</strong> Meryem Ana Kilisesiile birlikte, İç Kale'yi de tanımlayarak kalenin girişinde, sağda <strong>ve</strong> soldahayvan kabartmaları bulunduğunu söyleyerek, birçok kitabe gördüğünübelirtir <strong>ve</strong> ayrıca İç Kale'deki Urartu izlerini anlatır."Harput Artukoğulları'na Ait Kitabeler" adlı 1939 tarihli NurettinArdıçoğlu'nun çalışmasında, İç Kale'de bulunan kitabelerden söz edilirsede, kimi eksiklikler gözden kaçmaz. Bu çalışmanın hemen ardından 1940yılında yayınlanan Albert Gabriel'in, Voyages Archeologiques Dans laTurquie Oriantale i adlı çalışmada, İç Kale'deki Aslanlı Burç'ta bulunanAkkoyunlu kitabesi <strong>ve</strong> hayvan figürlü kabartmalar tanımlanır.1950 yılında Nazmi Sevgen'in Anadolu Kaleleri i adlı yayınında,Harput Kalesi başlığı altında; genelolarak kaleye ulaşım, Harput'un kısatarihi <strong>ve</strong> kalenin değişik dönemlerdeki adları <strong>ve</strong>rilir. 1958 yılında Harputile ilgili en detaylı çalışma olan İshak Sunguroğlu'nun dört ciltlik HarputYollarmda adlı yayın gerçekleştirilir. Her yönüyle Harput'un ele alınıptanıtıldığı çalışmada, Harput'ta bulunan diğer yapıların yanı sıra, kaledebulunan ancak günümüze ulaşmayan <strong>ve</strong> Dulkadiroğulları Dönemi'netarihlenen Kale Camii'nin tanımı ile birlikte, İç Kale ayrıntılı olarak tanıtı lır. 1964 yılına geldiğimizde ise, Nurettin Ardıçoğlu'nun Harput Tarihiadlı çalışmasını görürüz. Ardıçoğlu, Harput tarihini anlattığı bu yayınındaçeşitli yapılarla ilgili bilgi <strong>ve</strong>rirken, 1939 tarihli çalışmasındakieksikliklerini kapatarak, İç Kale kitabelerinin transkripsiyonlarını <strong>ve</strong>rir.Ardıçoğlu'nun bu son çalışmasından sonra uzun yıllar çalışma görmediğimizkale ile ilgili olarak, 1977 yılında Ferhan Memişoğlu'nunElazığ Kılavuzu adlı yayınını görürüz. Elazığ dahilinde bulunan yapılarıngenelolarak tanıtıldığı çalışmada, kısaca İç Kale de tanıtılır. 1978 yılındaise, Ara Altun 'un Anadolu 'da Artuklu Devri Türk Mimarisinin Gelişmesiadlı çalışmasında, katalog halinde İç Kale ile ilgili bilgiler <strong>ve</strong>rilir.Altun'un bu çalışmasının ardından bir süre çalışma yapılmaz <strong>ve</strong>1989 yılında Mehmet Ali Ünal'ın XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518­1566) adlı tez çalışması yayın haline getirilir. Daha çok Harput'un demografik<strong>ve</strong> etnolojik bilgilerinin yer aldığı çalışmada, kale ile ilgili kıs-164


mi bilgileri de buluruz. Aynı yıl içinde bu defa Muhammed Beşir A­şan'ın, Elazığ-Tunceli <strong>ve</strong> Bingöl İllerinde Türk İskan İzleri (XI-XIII. yüzyıllar)adlı tez çalışması yayın haline getirilir. Bu yayının en önemli ö­zelliği ise, İç Kale ile birlikte Elazığ, Tunceli <strong>ve</strong> Bingöl'de bulunan diğerOrta çağ kalelerinin de tanıtılarak, bunlardan bir bölümünün rölö<strong>ve</strong>planlarının <strong>ve</strong>rilmiş olmasıdır.Harput İç Kale ile ilgili olarak yapılan son çalışmalar ise, tarafımcayapılan 1995 tarihli Orta çağ 'da Harput (Xl-Xl/. yüzyıllar) adlı yükseklisans tez çalışması ile, Vakiflar Dergisi'nde yayınlanan "Harput Kalesi"adlı makale <strong>ve</strong> yüzeyaraştırma çalışmamızın ilk sonuçlarının yayınlandığı"Orta Çağ 'da Harput Yüzey Araştırması 1995" adlı makaledir. Her üççalışmanın en önemli özelliği, İç Kale'nin ilk defa kroki planının çıkarılmışolması <strong>ve</strong> Orta çağ Harput'unun (İç <strong>ve</strong> Dış Kale birlikte olarak)restitüsyon denemesinin yapılmış olmasıdır.1996 YILI RÖLÖVE ÇALIŞMALARIHarput kent merkezinin güneydoğusunda bulunan <strong>ve</strong> kuzey-güneydoğrultusunda asimetrik bir plana (Resim: 1) sahip olan kalenin 13 girişikuzeydoğuda yer alan üç aşamalı kapısıdır (Şekil: 1). Kale Meydanı'naaçılan bu kapı yüzeyinden itibaren her yönde, 100-150 metreye ulaşankayalıkların doğal duvar olarak kullanılarak, cephelerde sur duvarları <strong>ve</strong>burçlar ile desteklendiği görülür.Topografik yapının bozukluğu nedeniyle, 1996 yılında başlatılanrölö<strong>ve</strong> çalışmaları14 için, başlangıç noktası olarak giriş kapısı seçilip,kapıdan itibaren güneye doğru yönelen çalışmalarda, batı sur duvarlarıizlenerek Artuklu Köşkü olarak nitelenen" yapıya ulaşıldı. Öte yandan,13 Daha önceki çalışmalanınızda da belirttiğimiz gibi (Danık 1997a:3l3, Daııık 1997b:343),çok değişik isimlerle anılaıı İç Kale'nin en çok bilinen <strong>ve</strong> kullanılan isimleri Süt Kale(Sunguroğlu 1958:259; Aşan 1989:79), Harput Kalesi (Gabriel 1940:260; Sevgen 1959:128;Ardıçoğlu 1964:51), Hısn-ı Ziyad <strong>ve</strong> Ziata Castellum'dur (Gabriel 1940:257; Darkot1950:296; Sunguroğlu 1958:44; Sevgen 1958:129; Ardıçoğlu 1964)14 Kalenin daha önce rölö<strong>ve</strong> çalışması yapılmamış olup, bu konuda yapılan <strong>ve</strong> gerçeğe enyakın çalışına 1995 yılmda yaptığımız ölçeksiz kroki çalışmasıdır.15 Sunguroğlu <strong>ve</strong> Ardıçoğlu tarafından yapılaıı bu nitelerneyi netleyecek <strong>ve</strong>rilere sahip değiliz.165


her üç girişin rölö<strong>ve</strong>sinin alındığı (Şekil: 2-4) çalışmada, girişin doğusundayer alan kayalıklar izlenerek, Aslanlı Burç'a <strong>ve</strong> devamında öncebatıya ardından yine güneye yönelen ikinci kademe sur duvarlarınınArtuklu Köşkü olarak nitelen yapıya ulaştığı yerde (Şekil: 1), 1996 yılırölö<strong>ve</strong> çalışmaları tamamlandı.Yapılan ölçekli rölö<strong>ve</strong> çalışması dışında, malzeme-teknik çalışmalarınahazırlık amacıyla da, güney cephe hariç diğer cephelerin ölçeksizrölö<strong>ve</strong>leri alınarak, malzeme <strong>ve</strong> tekniğe bağlı görsel değerlendirmeler buçalışma üzerine aktarıldı.1996 YILI MİMARİ DEGERLENDİRMESİRölö<strong>ve</strong> çalışmaları değerlendirildiğinde, dışa doğru iki payanda iledesteklenen birinci giriş kapısı (Şekil: 2; Resim: 8), doğuda yer alan birduvarla ana kayalıklara ulaşırken; batıda, kırık bir duvarla ikinci girişkapısına ulaşır. Yaklaşık olarak birinci kapı ile aynı planı yansıtan ikincigiriş kapısı (Şekil: 3; Resim: 9), doğuda ana kayalıklara yaslanırken; batıda,güneybatıya yönelen düz <strong>ve</strong> kısa bir duvarla dikdörtgen bir burç ilebirleşir. Alt seviyede dikdörtgen olarak yükselirken, zeminden yaklaşık2-3 m. yukarıda güneybatı köşesi pahlanan burcun, üst örtüsü <strong>ve</strong> üst katıyıkılmış olup, içte daire planlı olarak görülmektedir. İlk yapımının BizansDönemi olduğunu düşündüğümüz burç, Türk Dönemi'nde onarımgörerek yenilenmiştir.Burçtan güneye yönelen sur duvarları; çeşitli yerlerdeki kırılmalarla,niteliğini henüz belirleyemediğimiz ancak, Artuklu Köşkü olarak nitelendirilendikdörtgen bir başka burca ulaşırken (Şekil: 1; Resim: 4), çeşitliyerlerde payandalarla desteklenmiştir. Her iki burç arasında sadecedış cephesi görülen, kalınlığı <strong>ve</strong> iç cephesini göremediğimiz bu duvarlarınüstü, dolgu ile örtülmüştür. Yaklaşık merkeze gelen üçgen ana payandanınkuzeyinde iki adet dikdörtgen, güneyinde iki adet yarım daire payandagörülür. Bu ana payanda, iki yanında bulunan iki ayrı tipteki payandalarıayırdığı gibi, yapı dönemlerini de ayırır. Kuzeydeki duvarlarBizans, güneydekiler ise Artuklu yapı malzemesi izlerini taşımaktadır.166


Birinci girişten yüzeye doğru eğimlenerek güneye yönelen ana kayalıklarise, ikinci girişten sonra yüzeye ulaşarak, üçüncü giriş olaraknitelendirdiğimiz kapıda (Şekil: 4), kapının kuzey kulesini oluşturan"Aslanlı Burç" ıs ile birleşir. ikinci girişten sonra doğuda yer alan <strong>ve</strong> aslanfigürlerini barındıran (Resim: 6,11), iki kısa iki uzun olmak üzeredört cepheli bu Akkoyunlu Dönemi burcu, güneyinde yer alan bir başkaburç/kule iziyle birlikte üçüncü girişi oluşturur. Üçüncü girişten sonraönce doğuya, ardından güneye yönelen ikinci kademe sur duvarları ise,köşk olarak nitelendirilen burç ile birleşir (Resim: 12).iç Kale içi ile bu burcu ayıran ikinci kademe sur duvarları; güneyeyönelme noktasında yarım daire, ardından üçgen bir payanda ile desteklenirken(Şekil: 1), tüm bu duvarların kalınlığı, üzerlerini kaplayan toprakdolgu nedeniyle ölçülememiş olup, iki ayrı tarihte yapılan bu duvar,malzeme-teknik yardımı ile Artuklu Dönemi'ne tarihlendirilmiştir.Gerek ikinci kademe, gerekse ana sur duvarlarının birleştiği burç ise;dört katlı olup, güney cephe dışında tamamen yıkılmıştır (Resim: 7). Yapının,kaleye girişten itibaren gelen zemin kodundan aşağıda kalan bodrumkatı, üst örtü <strong>ve</strong> duvarları ile birlikte sağlam olarak günümüze ulaşmışolup, yapılan ilk incelemede dikdörtgen planlı <strong>ve</strong> oval kubbe ile örtülüolduğu görülmüştür. Bu yapının ayrıntılı değerlendirmesi <strong>ve</strong> rölö<strong>ve</strong>sigelecek yıllarda yapılacaktır.1996 YILI MALZEME-TEKNİK ÇALIŞMALARIilk çalışması 1995 yılında yapılan, 1996 çalışmasında yeniden ele a­lınan ölçeksiz kroki üzerinden yola çıkılarak gerçekleştirilen çalışmalarda;yine ölçeksiz cephe rölö<strong>ve</strong>leri alınarak, alınan bu rölö<strong>ve</strong>ler üzerindemalzeme-teknik değerlendirmesi ile yapı dönemleri bulunmaya çalışıldı.16 Bu isim, bureun üzerinde bulunan Aslan-til mücadele salınesi <strong>ve</strong> aslan figüründen dolayıtarafımızca <strong>ve</strong>rilmiştir.167


Doğu cephede bulunan 771 H./137ü M. tarihli "Halil İbrahim Burcu"17, üçüncü girişin kuzey kulesini oluşturan "Aslanlı Burç" ile batıcephenin ortasında yer alan burç <strong>ve</strong> kuzey cephedeki "Büyük Burç"lSunmalzeme <strong>ve</strong> tekniğinin çıkış noktasını oluşturduğu değerlendirmede; ilketapta bu <strong>ve</strong>rilerimizin yer aldığı burçlar <strong>ve</strong> surlar işaretlendi. İkinci e­tapta bu malzeme <strong>ve</strong> teknik yardımı ile diğer surlar işaretlendi. Böylecegüney cephe dışında" tüm cephelerde genel bir lejant oluşturuldu.Yapılan çalışma sonucunda ortaya çıkan <strong>ve</strong>rilere göre, kalenin genelindeArtuklu malzeme <strong>ve</strong> tekniği görülürken, bunu Dulkadirli malzeme<strong>ve</strong> tekniği izler. Özellikle doğu cephede yoğunlaşan Dulkadirli malzemesi,bu cephenin dış kale dışında kaldığını göstermektedir.Kuzey cephenin tamamını, batı cephenin büyük bir bölümünü, doğucephenin az bir bölümünü oluşturan Artuklu malzeme <strong>ve</strong> tekniğinde,malzeme olarak yöredeki adıyla Feth Ahmet Taşı denilen Kumtaşı malzemekullanılırken (Resim: 14), teknik olarak düzgün kesme taş arası dolgutekniğinin kullanıldığını görmekteyiz. Düzgün kesme taş malzeme,kısmen kuzey cephede Divriği Kalesi'nde olduğu gibi RustikIBosajlıtarzda kullanılmıştır. Kendi içinde en az üç dönemin varlığını gösterenArtuklu malzemesinde, genelolarak kullanılan kumtaşı, kalenin bütünündebüyük ölçüde erimiş <strong>ve</strong>ya dökülmüştür. Taş hastalığı denilen çeşitlietkiler '" nedeniyle oluşan bu yıpranma, sur duvarlarını büyük ölçüdetehlikeye sokmaktadır.Artuklu'da olduğu gibi, malzeme olarak kaba yonu taş ile düzgünkesme taş malzemenin, teknik olarak düzgün-kaba yonu taş arası dolgutekniğinin kullanıldığı Dulkadirli burç <strong>ve</strong> surlarında, işçiliğin özensizliğiniMemlük saldırılarına karşı acele bir imalata bağlarken, yer yer renkli17 Burçta bulunan kitabede Dulkadiroğlu Halil <strong>ve</strong> İbrahim'in isimleri geçtiğinden. bu isimleanmaktayız.18 Artuklu Dönemi'ne tarihlendirdiğimiz bu burç kalede mevcut burçların en anıtsal olanıolduğu için bu isimle anmaktayız,19 1996 çalışma döneminde, güney sur duvarları bu kapsam içinde değerlendirilemedi,20 Bu etkinin başında, kumtaşında bulunan gözeneklere dolan suyun, soğuk hava nedeniyledonarak, sıcak hava nedeniyle tnz kristaller oluşturarak; oluşan genleşmenin, dış yüzeydeoluşturduğu basınç nedeniyle oluşan dökülmeleri saymak gerekir.168


taş kullanılarak oluşturulan taş almaşığını da (Resim: 15) süsleme kaygısıolarak görmek gerekir. Kumtaşına göre daha dayanıklı olan bu malzemeninde, yerel ocaklardan sağlanmış olduğunu düşünürken, işçilikteki a­cemiliği de henüz yetişen Müslüman yerli ustalara bağlamak gerekir".Kale içinde sadece Aslanlı Burç'ta görülen (Resim: 16) Akkoyunlumalzeme <strong>ve</strong> tekniğine, başka yerde rastlanılmamaktadır. Aslanlı Burç'unkuzeyine doğru giden <strong>ve</strong> günümüzde sadece dolguları ayakta kalmış olanduvarı da bu döneme bağlamamıza karşın, lejant oluşturacak bir <strong>ve</strong>riyoktur. Daha çok Dulkadirli malzemesine benzeyen bu dönem malzemesi,taşların düzensizliği <strong>ve</strong> özensiz kullanımı ile dikkat çeker.Dönemlendirilen bu malzeme-teknik dışında, kuzeydeki girişten güneyegidilirken, ikinci girişten sonra batıda yer alan dikdörtgen burcundışta alt düzeyinde <strong>ve</strong> bu burçtan güneye doğru devam eden sur duvarlarınınbir bölümünde, kaleden başka hiçbir yerde rastlanılmayan farklı birmalzeme <strong>ve</strong> teknik ile karşılaşmaktayız. Olasılıkla Bizans olabileceğinidüşündüğümüz bu malzeme <strong>ve</strong> teknik yardımıyla, anılan burcun <strong>ve</strong> devamındakiduvarların ilk yapımının Bizans Dönemi olduğunu söyleyebiliriz.38x47, 48x47, 45x47, 42x58 ile 30x14, 25x14 cm. gibi ölçülerde birsıra büyük bir sıra küçük düzgün kesme taştan oluşturulan taş almaşığı'",Bizans'ta görmeye alıştığımız almaşık tekniği anımsatmaktadır.SONUÇ1996 yılı çalışmalarında her ne kadar Harput'un kentsel tarihine bilinen<strong>ve</strong>riler dışında çok yeni <strong>ve</strong>riler getirmese de; ortaya konulan sonuçlar,bilinen tarihsel gelişimi desteklemektedir. Kale kitabeleri Artuklu,21 Oysa, özellikle Belek Dönemi'nde <strong>ve</strong> devamında yapılan onarım <strong>ve</strong> genişletme çalışmalarında,yerli Erıneni ustalar kullanılmıştır ki; Belek'in yaptırdığı çalışmalarda kullanılan buustalar. Urfa Kontu losedin de Courtenay <strong>ve</strong> Birecik Senyörü Galeran de Puiset ile birliktebazı şövalyelerin, Harput Kalesi zindanlarından kurtanlmalarında önemli bir rol aynadığıbilinse de (Abu'l-Farac 1987:358; Mateos 1987:272-274), bu olaylardan sonra yerli Ermeniustalar konusunda bir çekince olmuş olmalıdır. Ancak, yinede aynı yıllarda yetişmiş Müslümantaş ustaları olmadığından, bu kullanıımn bir süre daha devam etmiş olması gerekir.22 Bu örgü tekniği, daha çok Hellerıistik <strong>ve</strong> Roma dönemlerinde görmeye alıştığımız "PseudoIsodomos" örgü tekniğini anımsatınaktadır, (Konuyla ilgili olarak bkz. A.Akarca, Şehir <strong>ve</strong>Savunması, Ankara,1987,s.107-117)169


Dulkadirli <strong>ve</strong> Akkoyunlu egemenliklerini tescil ederken, yapılan malzeme-teknikçalışması kentsel tarihin evreleri açısından ilginç sonuçlar<strong>ve</strong>rmektedir.İç Kale içinde bulunan Urartu açık hava tapınağı ile, ana kayalıklarıngüneybatı köşesinde bulunan merdi<strong>ve</strong>nli geçitler <strong>ve</strong> çeşitli yerlerdekikaya basamakları, Urartuların Harput'taki yerleşim izlerini göstermektedir.Aynı şekilde kalenin doğu yamaçlarında bulunan Bizans kilisesi(Meryem Ana) ile, İç Kale'deki Bizans duvar malzemesi, Urartu-Bizansarasındaki kesintiden sonra yerleşim alanı olarak aynı yerin tercihiniortaya koymaktadır. Bizans'tan sonra kesintisiz olarak günümüze kadargelen yerleşim tercihinin sürekliliği, kuşkusuz Harput'un bu tercihe yanıt<strong>ve</strong>recek öğeleri içermesindendir. Savunma kolaylığı, su kaynaklarınınbolluğu, tarımsal arazinin <strong>ve</strong>rimliliği, ticaret yollarının geçişi, vb. nedenlerbu öğelerden bazılarıdır.KAYNAKÇAABU'L-FARAC Gregory, Gregory (Bar Habreus) Abu 'l-Farac Tarihi, Çev.Ö.R.Doğrul, Ankara,1987ARDIÇOGLU Nurettin, Harput Tarihi, İstanbul 1964ARDIÇOGLU Nurettin, "Harput ArtukoğullannaAit Kitabeler", Türkiyat Mecmuası VI, İstanbul,1939AŞAN Muhammet Beşir, Elazığ Tunceli <strong>ve</strong> Bingöl İllerinde Türk İskan İzleri (Xl-Xlll. yüzyıllar),Ankara, 1989DANIK Ertuğrul, "Harput Kalesi", Vakıflar Dergisi XXVI, Ankara, 1997a, s.313-334DANIK Ertuğrul, "Orta Çağ'da Harput Yüzey Araştırması 1995", XıV. Araştuma SonuçlarıToplantısı I, Ankara, 1997b, s.339-367DARKOT Besim, "Harput" md., İslam Ansiklopedisi V, İstanbul, 1950, s.296-299EVLİYA ÇELEBİ, Evliya Çelebi Seyahatnamesi V, Çev.: Z. Danışman, İstanbul, 1970GABRIEL Albert, Voyages Archeologiques Dans la Turquie Oriantale I, Paris, 1940MATEOS Urfalı, Mateos Vekayinamesi (952-1136) <strong>ve</strong> Papaz Grigor'un Zeyli (1136-1I 62),Çev.H.D.Andreasyan, Ankara, 1987SEVGEN Nazmi, Anadolu Kaleleri, Ankara, 1959SUNGUROGLU İshak, Harput Yollarında I, İstanbul,1958170


-i171


tE~/HAlPUTJtDıle!.GilliS LCJJLI'SI RÖıö<strong>ve</strong> PU,Nı(.DAHlI(~ KTEICiHALP [19961öloŞekil 2: Harput İç Kale <strong>1.</strong> gırış rölö<strong>ve</strong> planı(E. Danık-M. Tekinalp)tEtAlI~1 H"'Ilf'I1l1cKAl.!L~ICAPlSll'>ÖljM~1['--1<strong>1.</strong> ttıdHALPI_1i i • io , ı )00Şekil 3: Harput İç Kale 2. giriş kapısı rölö<strong>ve</strong> planı (E. Danık-M.Tekinalp)/El.AZJGı HAAPVL i~ ~lfi:ır~iı<strong>1.</strong>"::·~'~f'::~~~~"i i i ,o 1 ı !nıŞekil 4: Harput İç Kale 3. giriş rölö<strong>ve</strong> planı(E. Danık-M. Tekinalp)172


Resim 1: Harput İç Kale hava fotografı (HGM Arşivi)173


Resim 2: Harput İç Kale kuzey sur duvarlarıResim 3: Harput İç Kale doğu sur duvarları174


Resim 4: Harput İç Kale güney sur duvarlarınınoturduğuana kayalıklarResim 5: Harput İç Kale batı sur duvarları175


Resim 6: Harput İç Kale mimari mekan kalıntısıResim 7: Harput İçkalıntısıKale mimari mekan176


Resim 8: Harput İç Kale birinci giriş kapısıResim 9: Harput İç Kale ikinci giriş kapısı177


Resim 10: Harput İç Kale Aslanh Burç üzerindeki aslan kabartmasıResim 11: Harput İç Kale Aslanh Burç üzerindeki aslan-til mücadele sahnesi178


Resim 12: Harput İç Kale batı ikinci kademe sur duvarıResim 13: Harput İçBurcuKale Halil İbrahim179


Resim 14: Harput İç Kale batı cephe, Artuklu malzemesinin görüldüğü birburçResim 15: Harput İç Kale doğu cephe, Dulkadirli malzemesinin görüldüğübir burç180


­00-Resim 16: İç Kale ikinci girişten sonra doğuda yer alan sur duvarı


-~~--~~~-


KÜÇÜK TAVŞAN ADASı 1996 THE WALLPAINTINGS: CHRONOLOGICAL SEQUENCE,TECHNIQUE AND MATERIALSMaria ANDALORD*The object ofthe sur<strong>ve</strong>y lead in the month of September 1996 by theUni<strong>ve</strong>rsity of Viterbo, in cooperation with the LC.R. (lstituto Centraleper il Restauro), and the deputy of the Ministry of Culture ofthe TurkishRepublic, Pınar Aydemir, is the wall-painting decoration ofthe church atthe summit of Küçük Tavsan Adası, a few miles from the Egean coast, infront ofTürkbükü, not far from Bodrum (Figs. 1,2,3,4).Bean' and later Ruggieri", had studied the edifice, transeribed the inscriptionsand mentioned about the paintings.*12Prof Dr. Maria ANDALORO, (Byzantine Art History), Viterbo Uni<strong>ve</strong>rsity "La Tuscia",Faculty of Cultural Heritage Conservation, Via S. Camillo de Lellis, 01100-Viterbo,trALYA (e-mail: andaloro@unitus.it).G. E. Bean-J. M. Cook, The Halicamassus peninsula, in "Annııal of the British School atAthens", L (1955), pp. 85-171 (pp. 131,140-141); see also G. E. BEAN-J. M. COOK, TheCarian Coast III, in "The British School of Archaeology at Athens", (1957), pp. 58-146 (p.116).V. Ruggieri, La chiesa di Küçük Tavşan Adası nella Caria Bizantina, in "Jahrbuch derÖsterreichen Byzantinistik", 10 (1990), pp. 383-403; ID., Byzantine religious architecture(582-867): its history and structural elements, Roma 1991, pp. 160,165,250; ID. La chiesadi Küçük Tavşan Adası, in: ID., L'architettura religiosa nell'Impero Bizantino (fme VI-IXsecolo), Messina 1995, pp. 121-127.IS3


Inside the edifice there is a series ofpaintings, sametimes with manylasses, but still leggible, as for example: the panels of the south aislerepresenting saints (Fig. 5); the beautiful head of asaint in the apse (Fig.6), S. Theodore on the next wall (Fig. 7); and the figure of the angel(Fig. 8).Only under a more attenti<strong>ve</strong> analysis, can one single out other tracesof plaster here and there, as those of lea<strong>ve</strong>s and branches on the northwall of the central na<strong>ve</strong> (Fig. 9), or other fragments of painted plasterthat, having come off, lie on the ground (Fig. 10).The objecti<strong>ve</strong> is the analysis of the wall-painting decorations as awhole, under these profiles: historic-artistic, technical and of the materialsused, in order to elaborate a model of in<strong>ve</strong>stigation that can be used<strong>ve</strong>rsus other pictorial nuciei in the context of Asia Minor, and thus, establisha data-bank.Such a model should lead to the reconnaissance of what subsists onthe surface of the wall and of what is analyzable in its depth, where thelayers ofthe plasters are visible.A map of all remains of the wall-painting plasters and mortars hasbeen made (Fig. 11).The fragments found lying on the ground ha<strong>ve</strong> been taken, filed andphotographed and then consigned to the Archeological Museum of Bodrum.The extremely precise and capillar photographic reports - about 1300thousand slides and photos- together with graphical documentation donethrough acetates are fundamental. This graphical documentation is donenot only for a recording of different classes of elements, especially technicalones, but alsa for a better reading ofthe image.Thanks to the graph, for example, we can demonstrate that in thispanel, next to what is probably S. Peter, there is not anather male saint,but a female one (Figs. 12,13).184


Presently is being elaborated an organic plan for scientific analysisto be completed in situ and also on the samples taken.We will gi<strong>ve</strong> you here some examples.One ofthe most interesting characters ofthe decoration concems thesuperimposition ofmore painted plasters.This kind of superimposed plasters is particularly dense in the areabetween the north wall of the central na<strong>ve</strong> and the apse as it is shown inthe graph which emphasizes the distintion and the extention of four layers(Figs. 14, 15). The letter A indicates the most adherent layer to thewalling, and thus, the most ancient. The letter B indicates the secondlayer, which pertains to the figure ofthe saint in the apse, and to adjoiningS.Theodore. The letter B* regards same layer where it appears to be<strong>ve</strong>iled with scialbo. The letter C corresponds to the third layer includingthe piece with geometrical motifs around the apse. Finally, the letterD indicates the most recent layer, pertaining to the figure of the annunciatingangel.The succession of layers togheter with the corresponding relati<strong>ve</strong>chronology appears to be certain; there are howe<strong>ve</strong>r se<strong>ve</strong>ral elementsregarding the absolute chronology of each single layer.- The annunciating angel: for stylistic reasons can not be dated beforethe end ofthe 12th century (Figs. 8; 14, layer indicated with D).- The non-figurati<strong>ve</strong> character of the decoration of the third layer,which on its part hides a figurati<strong>ve</strong> decoration, can be dated in the Iconoclasticperiod -8th century and first half of the 9th (Figs. 16; 14, layerindicated with C).- The layers i and II: could be therefore dated before the 8th century.On the basis of certain elements we can not summerize now, the secondlayer should be dated around the end of the 6th century. On the basis ofreasonings ofvarious kind, we belie<strong>ve</strong> that the iconic panels of the southna<strong>ve</strong> are organic ofthe time represented by the second layer (Figs. 5; 14,185


layer indicated with B*). The first layer could be dated within the samecentury, coherently with the erection of the edifice (Figs. 9; 14, layerindicated with A).From the capillary analysis done on all walls ofthe edifice, it comesout that, almost e<strong>ve</strong>rywhere, more or less in wide portions, traces of theplastering, dated as in the first layer, survi<strong>ve</strong>.Let us now show some examples regarding the walls of the centralna<strong>ve</strong>.The graph, Fig. 17, shows the pictorial fragments that survi<strong>ve</strong>d onthe north wall, as it is possible to locate them on the ground, with theaid ofbinoculars.The subjects and the decorati<strong>ve</strong> motifs are:- Traits of a frame with red bands and black profiles.- Remains ofa decorati<strong>ve</strong> motif in the north-east corner ofthe wall.- Green lea<strong>ve</strong>s, branches and red berries that can be identified in thedrawing ofa candlestick.The graph, Fig. 18, reports the few,fragments relating to the south wall.but precious wall-paintingComparing the wall-painting remains of the two walls, it emergesthat the most ancient decoration consisted of a series of candlesticks,arranged symmetrically, on the sides ofa central motif (Fig. 19).Regarding the techniques of execution (we will lea<strong>ve</strong> out the mostcanonical signs, such as beating of strings on fresh plaster, the drainingof colours, the typology of the mortars, etc.), in order to focus on thepoint pertaining to the criteria and methods of construction ofthe imagesof a widespread in<strong>ve</strong>stigation we are conducting in both the East and theWest during the Middle Ages. The purpose of which is to try and traceback the nuclei of elements -closed forms, curvilinear or linear seg-186


ments- where theyare assumed at the base of the construction andmounting of the images, replicating them with some variations, so thattheyare either evident or disguised. In Greek and Latin sources theseproceedings are concealed respecti<strong>ve</strong>ly in the terms antibala and patrones.In the paintings of Tavşan the research for the antibala has been<strong>ve</strong>ry fruitful. As an example we would like to show the panel with ChristEmmanuel and S. John the Baptist -south na<strong>ve</strong>, south wall. On the graph,Fig. 20:-The dark grey regards the use ofthe shape pertaining to the aureolaof S.John, of which we find a replica also in the aureolas of the saintsdepicted on the other panels ofthe south na<strong>ve</strong>.- The shine grey regards the shape used for the feet that survi<strong>ve</strong>d inthis panel, but also for the feet of S.Abacir, in the next paneL.it is evident that the profile of the feet is obtained by repeating thesame shape, in one way or the other.- The traits and the lines show the segments that were replicated inthe construction ofthe drapery and the trimming ofthe <strong>ve</strong>st.ConclusionThe wall-painting decoration of the church of Küçük Tavşan Adasıis quite fragmentary, and in a poor state of conservation.The study of the wall-paintings has demonstrated that the plaster ofthe first layer was extended all o<strong>ve</strong>r and that, at least in some areas, theoldest decoration was renewed three times.The superimposed plasters between the 6 th and at least the end ofthe1i h centuries, of four different layers of painted plaster, pro<strong>ve</strong>s the longduration and the longevity ofthe edifice of Tavşan.187


We would like to stop for a moment to consider the most ancient ofthe four layers and the third one.On the first layer, the motif of candlesticks dominates the walls ofthe central na<strong>ve</strong>, according to an iconographic choice which seems to benot of narration, but of non-figurati<strong>ve</strong> character (Fig. 19). This reco<strong>ve</strong>ryis <strong>ve</strong>ry interesting and deser<strong>ve</strong>s great attention.The third phase, which is iconoc1astic, is made up two distinct moments:A) The non-figurati<strong>ve</strong> painting in the apse, that co<strong>ve</strong>rs a series offigures that already existed (Fig. 16).B) The scialbo on the figures of the apse and on S. Theodore, withthe purpose ofhiding them (Fig. 6, 7).The scialbatura as being iconoc1astic is attested by the writtensources and figured in the miniatures of the Klhudov Psalter (Moscow,Historical Museum, add. gr. 129) but is not easily found in the survi<strong>ve</strong>dmonuments.Exceptiorıally, the scialbatura in the Tavşan wall-paintings has beenconser<strong>ve</strong>d and can still be recognized.We will now gi<strong>ve</strong> some scientific data.The results of se<strong>ve</strong>ral c1eaning tests on the painted surfaces showthat there are mineral salts not soluble in distilled water.The study at the microscope of a samp1e, related to the second layer(Fig. 14, layer indicated with B*), in cross-section, magnified thirtytimes, documents the superimposition of the wal1-painting layers: a firstlayer, in blue; a second, of exiguous thickness, of a reddish colour, onwhich there is a c1ear superimposition of a lime scialbatura, spread perhapsin two subsequent coats (Fig. 21).188


With regards to the composition of the plaster, it is interesting tonote that the preparation ofthe second'layer is not pigmented, while mostprobably the preparation of the first layer (Fig. 14, layer indicated withA), related to the paintingsofcandlesticks, is pigmented.The study at the microscope is and will be conducted at the Laboratoryof Diagnostics for Conservation and Restauration of the ViterboUni<strong>ve</strong>rsity, according to a programmed plan together by the ViterboUni<strong>ve</strong>rsityandthe LC.R.AcknowledgementsTo the sur<strong>ve</strong>y 1996, directed by Prof. Dr. Maria Andaloro, ha<strong>ve</strong>participated Giulia Bordi, Geraldine Leardi, Simone Piazza, Paola Pogliani,Maria Donatella Raneri and Manuela Viscontini of the ViterboUni<strong>ve</strong>rsity; Dr. Rosalia Varoli- Piazza and Dr. Lidia Rissotto of I.C.R.Our gratitude goes to the deputy of Ministry ofCulture of Turkish Republic,Dr. Pınar Aydemir, of the Archaeological Museum of Smyrne.We are much indebted to .the staff ofthe Directorate General of Monumentsand Museums of Turkish Republic for its disponibility. To Prof.Fiorella Arrobbio Piras and her staffofthe Italian Institute of Culture inAnkara ourmany thanks.Photos and graphs are made by the team of the Viterbo Uni<strong>ve</strong>rsity;the c1eaning tests was made by LidiaRissotto (LC.R restorer); the planand computer based model were performedby the architect Mario Gramuglia.189


Fig.l: Map: Bodrum Peninsula and Küçük Tavşan AdasıFig. 2: Küçük Tavşan Adası from south190


Fig. 3: Religious Building: outsideFig. 4: Religious Building: inside, computer based model191


Fig. 5: Panel of the south aisle with three saints(AnO~ eE0L10pO~, AnO~ ABBAKYPO~,AnO~ ruorıronFig. 6: Apse, saint192


193


Fig. 9: Na<strong>ve</strong>, north wallFig. 10: Fragınent of painted plaster194


Fig 11: Plan with alpha-numericalsymbols referring to thedifferent wall section. Themapping of the survivingpaintings is based on a portionof the surface into differentunitsFig 12: South aisle, panel with maleand female Saints. Graph195


Fig 13: South aisle, panel with maleand female Saints... lı.AYE.R{THI~OJ..DE."TONE)8 ırlAYERi~ II i-AYERCOVERF..D wrraSClAilJOc nıf.•.AYBI{ol\'L-\YER.Fig 14: North-east corner betweenthe Apse and the Na<strong>ve</strong>.O<strong>ve</strong>rlapping layers of thewall paintings. Graph196


Fig 15: North-east corner between the Apse and the Na<strong>ve</strong>. O<strong>ve</strong>rlappinglayers ofthe wall paintings197


Fig 16: Apse, non-figurati<strong>ve</strong> wall paintingFig 17: Na<strong>ve</strong>, north wall: painted decoration of the Ilayer198


Fig 18: Na<strong>ve</strong>, south wall: painted decoration of the IlayerFig 19: Na<strong>ve</strong>, north wall: painted decoration of the i layer. Recostruction199


RtPEATEO CLOS&'SHAPı::SREPE~T1::DSECl\IENTSFig 20: South aisle, panel withSt. .Iohrı.the BaptistarıdEmmanuel: atıtibola..GrapheFig ıı:Cross- seetion200


AN ARCHAEOLOGICAL SURVEYIN THE GULF OF KERAMOSAND ON THE NORTHERN SHORE OF THEPENINSULA OF HALIKARNASSOSVincenzo RUGGIERl*In the sur<strong>ve</strong>y carried out in the fırst two weeks of September 1996,our attention was fırst devoted to broadening the understanding of theterritory already taken into consideration last year', i. e. the coastal line- 2stretching from Keramos (üren) to Halikarnassos (Bodrum). If onewere to keep a sharp look-out for Byzantine settlements along this coast-*12Prof Dr. Vincenzo RUGGIERl, Pontificio Instituto Orientale Piazza S. Maria Maggiore, 700185 RomaliTALYAit is my pleasant duty to thank the General Director of the Monuments and Museums forpermission to sur<strong>ve</strong>y the territory herein described. The team was composed of: Dr F.Giordano, architect; Dr V. Diex, historian, R. Uberti and G. Gennella sur<strong>ve</strong>yors, and myselfThe ministry representati<strong>ve</strong> was Dr. M. Demir from the Ethnography and GeographyMuseum of Ankara: to him all our warm thanks for his assistence and help. Our guest hasbeen Yrd. Doç. M. Yaşar Şimşek from the Gazi Univ. of Ankara: to him our frieııdly thanksfor his support and assistence. The sur<strong>ve</strong>y was made possible by the financial supportrecei<strong>ve</strong>d by Prof C. Capizzi, Rome, and by the Pontifical Oriental Institute, Rome; a specialword of thanks is due to the kindness of N. Odorici, DeniCar Milan, and M. Mori, KodakMilan.All references to the 1995 sur<strong>ve</strong>y can be found in V. Ruggieri - F. Giordano, Una cittabizantina sul sito cario di Alakışla, Orientalia Christiana Periodica 62 (1996) 53-88; V.Ruggieri, An Archaeological Sur<strong>ve</strong>y along the Coast of the Ceramicus Gulf, XIVAraştırmaSonuçları Toplantısı, forthcoming Ankara 1997; for the present sur<strong>ve</strong>y, cf V. Ruggieri - F.Giordano - A. Zahl, La penisola di Alicamasso in eta bizantina. la parte, forthcoming inOrientalia Christiana Periodica 1997.201


line and track them as they occur and appear, and read them intelligentlyone after another, one would end up with a highly populated coastalstring. This figure results, of course, from the maritime trade that flowedout along the coast, a vital trend which flourished most1y in the earlyByzantine period. The major settlement of the coast remains the Lateantiquecity which lies on the site today called Alakışla'. We drew theentire urban plan ofthe site, and in order to realize how the city communicatedwith the high inland plateau (it was of course much more easy forthe city to use maritime routes to trade or communicate both withHalikarrıassos and Keramos), we traced, where possible, the road-systemalong the mountainous chain and hill slopes aligned with the sea. Our lasttask was the complete mapping of all the small settlements scattered thorughoutthe bays, valleys and abrupt rocky promontories and hills. Theresults are summarized as fol1ows.The Byzantine city at Alakışla has not yet yielded the seeret of its ancientname. All the fragmented inscriptions, which are still to be seen onthe walls of the mausoleum and of the baptistery, concem saints andprophets. By giving renewed attention to the mausoleum, new frescoesha<strong>ve</strong> been disco<strong>ve</strong>red. The intrados of the south arch, which presents athick layer of smoke, has re<strong>ve</strong>aled another cycle of prophets; this evidencecomplements last year's disco<strong>ve</strong>ry of the frescoes on the intrados of thenorthern arch. This new inspection has shown two tondos, of which onebears a name ending with PIAC 4 (possibly the prophet Zacharias); furthermore,on the same wall there should ha<strong>ve</strong> beeri a fresco representingSt. George, for an inscription on the wall reads O ArIOC rE[Qp]rIOC.To sum up the pictorial evidence ofthis building, one would then ha<strong>ve</strong> onthe intradoses of the arehes a full cycle of prophets accompanied by3 For the sake of terminological cohereııce, it is better to name the site according to the wellknowntopononıy set by past tra<strong>ve</strong>llers and epigraphists (lately by Bean and Cook). Tadaythe bay is alsa called Kisebükü. For the ancient and modem Turkish toporıymy, see B. Ü­mar. Türkiye'deki Tarihsel Adlar, Istanbul 1993 s. v.; M. Orhan Bayrak Türki<strong>ve</strong> TarihiYerler Kilavuzu, Istanbul 19943, 485t1; for the coast, usuful is R. Heikell, Turkic~h Watersand CYP17IS Pilot, St I<strong>ve</strong>s, Huntington, 19934, 1401<strong>1.</strong>4 One can tentati<strong>ve</strong>ly think of a date in the early 6th cent. on the basis of the lettering. Theshape of the "rho" turns up on a stone bearing a decree (7) by Anastasius; it was found onthe beach of Aşağı Mazı.202


mythological personifications (Eirene), while the walls had religious images(St. Mark and St. George respecti<strong>ve</strong>ly as indicated by inscriptions tothe north and to the south). The quarter where the mausoleum stands hasbeen con<strong>ve</strong>ntionally called "the harbour quarter". Since the sea-le<strong>ve</strong>l hasnot formally changed, its plan has been carefully drawn by including e<strong>ve</strong>nthose buildings situated on the hillslope which o<strong>ve</strong>rlooks the quarter fromthe east.The Carian acropolis has also been studied (the date proposed byBean and Cook, that is, 4th-5th cent. seems carrect). Topping the centralhill of the bay, the acropolis was enclosed by two different circuits ofwalls. The inner core, whose plan unfortunate1y cannot be reconstructedin all details, preser<strong>ve</strong>s a circular space that gaye access to a vaulted tunnelleading downward to the bottom ofthe hill in order to gi<strong>ve</strong> access towater. A well-preser<strong>ve</strong>d cistern is attached to a bastion of the inner wall;it could be reached by a series of steps from the inner core. Although thebuildings of the inner core cannot be rightly identified, we ha<strong>ve</strong> ascertainedthe presence ofterraces between the fırst and second circuit. If thisis so, we ha<strong>ve</strong> herewith the persistence of a kind of "urban" buildingtechnique quite frequently found in Caria 5 .Two other settlements ha<strong>ve</strong> been sur<strong>ve</strong>yed between Mazi andAlakışla, name1y Aşağı Mazı (close to the sea)" and Şeytan Körfezi'. Althoughse<strong>ve</strong>ral fragments of Hellenistic and Roman pottery ha<strong>ve</strong> been5 We may estimate the highest point of the fortress situated at 23 ın. For the sake ofcoınpleterıess is worth mentioning here the presence of arıother two Cariarı buildings: one ona hill to the north-west of Çökertme, and the other in an oli<strong>ve</strong> gro<strong>ve</strong> 2 km. west ofTürkevleri. The typology is quite different, though the masonry looks the same, Cariarı sitesalso later housed the Byzantine churches on top of Tavşan Adası and on the slopes ofMonastır Dağ (for these churches, see below). We hope to deal with these monumentselsewhere.6 That Yukan Mazı was an ancient crossroad is gathered from an ancient track which di<strong>ve</strong>rgesfrom the main road leading down to the sea, The modem road partly follows it, thandi<strong>ve</strong>rges by snakiııg off o<strong>ve</strong>r the hilL. The ancient path, on the contrary, was steeper, but itfollowed largely the same hill-crest, Such adi<strong>ve</strong>rsion from the ancient road also showed upnear Kayaköyü. While the modem pa<strong>ve</strong>d road lengthens its course along the hill, the ancientone goes down steadly and comfortably along one hill. lt is said by way of con<strong>ve</strong>nience thatthe ancierıt tracks do follow, by and large, the Ottoman ones indicated by cistems usuallvbuilt on a flat ground. -203


found at Aşağı Mazı, that which remains on the ground is a large amountofblocks, altar pieces, fragments ofmarble slabs7. A Byzantine complexis howe<strong>ve</strong>r discernible on the ground by the sea. it must ha<strong>ve</strong> been alarge one, though what remains ofit today is the central and southem partof a large basilica church (the south aisle touches the sea), a building,possibly a mausoleum (its shape resembles that of Torba, for it see below),and a series of vaulted rooms, aligned along the sea-shore" As forthe church, we offer the following dimensions concerning the south na<strong>ve</strong>:10 rn.Iorıg, 2,70 m.wide, while the width of the apse measures 1,95 m.No figure can be offered for the central na<strong>ve</strong> for there is no indicationwhatsoe<strong>ve</strong>r of how and where the westem and northem walls closed theinner core", Şeytan Körfezi was during the early Byzantine period acommercial statio, a place to anehor and trade. Unfortunately only twomonuments ha<strong>ve</strong> been sa<strong>ve</strong>d from the injury oftime: a bath and a churchwith a tomb nearby. The bath had an L-shape figure and preser<strong>ve</strong>s 6 differentrooms ofwhich only 4 retain their original vaulting with the fistulaesystem still in situ (the general dimensions ofthe building are 6,50 by4 m.to the north, and 5 by 3,90 to the west). The church presents <strong>ve</strong>rypoor masonry work without any decor or form of omamentation (thedimensions are irregular: the central na<strong>ve</strong> has 8,90 by 5 m., while thelateral ones measure 8,20 by 2,03 m.). That the church had to be thoughtof as linked to the statio may be inferred from the rooms adjoining thebuilding to the north. One architectural feature, howe<strong>ve</strong>r, is worth noticing:since the church's aisles were divided by piers, these had their "intercolumnation"blocked by thin limestone slabs poorly hewn.7 it is here that we found a piece of white stone bearing an inscription. it should ha<strong>ve</strong> had 6lines. Height: 0,77; length: O, 39; width: 0,30; lettering 0,04. it reads:AYTOKRA/TOPOC / [KAI]CAPO/ C [AN]AC/T[ACIOY. ...8 One nıight infere that we are dealing here with a. store-houses, typical requirements of aharbour. A sinıilar architectural feature was ascertained at Alakışla along the shore of themain beach of the bay.9 it goes far beyond the scope of this paper to coınplement the masonry of this church withthat of the bath found in Çökertme (nıistakenly called "Basilika" by E. Varrinlioğlu, DieInschriften von Keramos, [IK 30] Bom 1986); on the bath at Çökertme, see the remarkswhich will follow on that of Torba. in either cases we are dealing with early Byzantinemonuments, which means that a certain rich building programme was carried out along thecoast.204


The secondpart of our sur<strong>ve</strong>y was spent in working along the northemshore of Halikarnassos Peninsula and touching uponthe followingmodern sites: Torba, Monastır Dağ, Gölköy, Tavşan Adası'" and GündoğanMonastır. Our urgency in undertakinga sur<strong>ve</strong>y along this coast wascaused by the alarming touristic expansion which is encroaching on thearchaeological sites.The whole coast has been frequent1y sur<strong>ve</strong>yed in the past by recognizedscholars(Newton, Patonand Myres l1 , Maiuri, Cousin, Bean andCook, and recent1y Varinlioğlu and Radt) whose main interest wasc1assicaltopography and epigraphy: we borrowedfrom them most of whatwe know about.the Carian and Lelegian sites ofthe Peninsula. -In passing,we would like to stress the identification of Karyanda marked out by10 lt has been with p1easurethat we ha<strong>ve</strong> gi<strong>ve</strong>n permission to Prof. M. Andaloro (ViterboUniv., ltaly) and her students, to study the frescoes of the church.For the architectura1features of the middle Byzantine period as'well as for some initial commentson monumentsof-this area, cf V. Ruggieri, Byzantine Religious Architecture (582-867):1ts History andStructural Elements, [Orientalia ChristianaAnalectaZs'Z], Roma 1991; ID., L'architetturareligiosa nell'Impero Bizantino, Rubbettino, So<strong>ve</strong>ria Maıınelli1995.11 Newton left the fol1owing remarks: "Gül is a village situated <strong>ve</strong>ry near the sea, A sma11valley, richly wooded, but rather marshy, stretches inland from the sea. Here fe<strong>ve</strong>r isprevalent. As weentered the va1ley, i noticed close to the sea two or three ruined tombs oftheRoman or Byzantine period, containingtall vau1tedchambers...In the valley near the seaare the ruins of a Byzantiııe village o<strong>ve</strong>rgrown with bushwood... Retraciııg our steps alongtheshore, iıı thedirection ofRoumeli-köi, we came to one of the ta1lvaulted buildingswhich i had noticed on arriving. This stands on the shore, about the middle of the west sideof the bay. A few feethigher from the shore is aGreektomb cut in the rock, and below thissome large blocks of.blue liınestone, with a Greek comice and wreaths sculptured on them.Theyare built into aByzantine wall, butprobably formed the face of a tomb near this spot'':AHistory ofDisco<strong>ve</strong>ries,,II, London 1862, 596-7.Some decades later,.Paton and Myres hadtopoint out the fol1owing: "this village [= Gölköy] is at some.distance from.the sea andthernarsh from which it deri<strong>ve</strong>s .its name. Sir Charles Newton fixed Karyanda at Ghiöl, bywhich he means of course not thismodem village, but the shore iıı the neighbourhood ofthemarsh, The remains near the shore are all of Roman or Byzantine date, and would notiııthemsel<strong>ve</strong>s speak for the existence of a Hellenic town here; such remains being found iııplainty in almost e<strong>ve</strong>rybay along the coast, though nowhere so wellpreser<strong>ve</strong>d as here. Butat the inland point marked 'Tombs' in the Admira1ty Chart, and iııdicated also by Kiepert, ona ridge with a precipitous face southwards andeastwards towards Ghiölvillage, and with afairly steep slope northwards towards Rumbukiöi (Newton's Roumeliköi), is a wellpreser<strong>ve</strong>dKarian fortified town ofa considerable extent, with a.partly demolished wall, andmany terraces andhouses foundationsinside": Three Karian Sites: Telmissos, Karyanda,Taramptos,lournalofHell. Studies 14(1894) 376-7. .205


Bean and Cook on the site of the present village of Göl. The entrybyScylax (Krıpıxıvôo; VTı0Ç Ko.i Al~LTıV) fıts with the archaeological fındingsas well as with the geomorphology ofthe spot'".An early Byzantine settlement should ha<strong>ve</strong> been set up at Torbawhose extention cannot be drawn with certainty. Of the extant monumentsit is what is con<strong>ve</strong>ntionally called the mausoleum that preser<strong>ve</strong>smost of its primiti<strong>ve</strong> shape and decoration. it is an absidal mono-aisledbuilding whose eastern end presents a semicircular apse on the outside.Its outer dimensions are 15,50 by 6,82 m.; inside we ha<strong>ve</strong> a width of 5,30m.and a length of6,3 Om. The reduced inner volume is due to the in antisnarthex which introduces into the building with a mosaic pa<strong>ve</strong>ment. Theinner core of building also had its own mosaic (badly devasted by passers-by)decorated with geometrical patterns. Only the western part of itsurvi<strong>ve</strong>s showing a similarity with patterns of meander and interlacedcircles disco<strong>ve</strong>red also in churches at Knidos and Iasos. Of the church itis the central apse that appears on the ground; it measured 6,60 m.of diameterand its external shape turns out to be polygonal 13. Howe<strong>ve</strong>r, fromwhat one can gather by looking at the various sections of walls partlyrising up here and there on the church's area, one ought to imagine theinner core of the church as having roughly 20 m.of width and more than22 m.of length. The bathis state of conservation is quite bad: halfdestroyedby the injury of time, it had two rows of rooms of which somepreser<strong>ve</strong> the marble re<strong>ve</strong>tment on the walls and a monochromatic mosaicpa<strong>ve</strong>ment. Although the time has not yet come as to permit a deIineatedportrait of this part of coastal Caria, one can hardly deny that this territorywas endowed with considerable wealth in the Iate 5th-6th century.A church of considerable size and beauty is still standing on top ofTavşan Adası: the building is surrounded by scattered remains of cisterns12 Cf A. Plıilippson, Reisen und Forschungen im westlichen Kleinasien, Petermanns Mitt.Erganz. 183, V H, 1915,51-2.13 This slıape calls to mind the apses at Alakışla: here too the churches had polygonal apses onthe outside. i ha<strong>ve</strong> also been kindly inforıned by Dr M. Falla Castelfranchi that tiıere is achurch in Bargylia which shows the same polygonal feature.206


and houses'". One might presume that the church belonged juridically eitherto the bishop of Halicarnassus, or possibly to that of Myndos. Thechurch had three aisles and a basilica form. lts dimensions are the following:the length, excluding the narthex, measures 11,90 m.; the narthexstretches 3,05 m.to the west; the width of the central na<strong>ve</strong> measures 5,90m, while that of the lateral ones is reduced to 2,70 m. A series of threepiers on either side divided the aisles and barrel vaults co<strong>ve</strong>red the entirestructure. To the east, three semi-circular apses closed the church (thesemi-domes of the apses show a highly trained technical hand,quite unknownin this area), while to the south, which faced a considerable stretchof le<strong>ve</strong>l ground, a door opened up. To ha<strong>ve</strong> a door opening to the south,and entailing two walled segments (at times conca<strong>ve</strong>) stretching out fromthe perimetral wall of the church is something i would like to take as aprocessional feature embodied in some churches located on coastal Caria.A marble cornice runs along in the main aisle, dividing the central volumeinto two separate spaces. lt is worth mentioning that the profıle as well asthe quality ofthe marble resemble those ofthe marble cornice we found onthe ground, attached to the apse of the mausoleum at Torba. That thechurch on Tavşan was frescoed is attested by full-standing figures in thesouth aisle" accompanied by devotional inscriptions. Howe<strong>ve</strong>r it is somehowdifficult to ascertain the extent to which the frescoes co<strong>ve</strong>red the innerwal1s of this building. Two panels can be safe1y read: the first, with twostanding figures, represents John the Baptist and Christ Emmanuel; thesecond, with three standing saints offers a unique piece of Byzantine art.The saints are Ab[ga]ros, the king (as far as one can tell, this seems to bethe earliest representation of this king of Edessa), Theodore and George,14 The precinct of the Byzantine church is superimposed on an ancient Carian one. A similarfeature will be noticed while dealing with the church on Mortastır dağ (see below).Very littlecan be said a-propos of the monastic elıapel on the slope of Gündoğan hill: reached by apictoresque staircase; the chapel (3, 60 by 1, 80 m) could ha<strong>ve</strong> had room enough for one ortwo monks. Remarkable is the frescoed ceiling completely co<strong>ve</strong>red by a thick layer ofwhitewash,15 We cannot at the moment gi<strong>ve</strong> a full account of the pictorial layers still discemible in themain apse (certainly two)'and on the wall to the north-east of the central na<strong>ve</strong> (certainly two,possibly three). On both jambs of the central apse we ha<strong>ve</strong> respecti<strong>ve</strong>ly the ArehangelGabriel (to the south) and the Virgin Mary (to the south) painted o<strong>ve</strong>r an earliericonographic programme (it goes without saying that the Iate scene (end of the II th-earlyl2th cent.) shows the Annunciation.207


the saintly warriors. Locallimestone and marble were the building materials16 (pulvin capitals, marble slabs with crosses (possibly from a chancelbarrier] and 3rd century Roman marble fragments). In view of a) the letteringof the inscriptions, b) the style of the frescoes, c) the profile of thecornice; d) the Byzantine marble sculptures the church can be dated betweenthe end ofthe 6th and the beginning ofthe 7th century.Another splendid building has come up to our in<strong>ve</strong>stigation on thewooded slope of Monastır Dağ. Although mentioned at the end of lastcentury by Paton and Myres, so far as one can say, no one has sur<strong>ve</strong>yed it.The church is superimposed on aCarian site. We ha<strong>ve</strong> followed to a limitedextent the Carian walls whose disposition led us to visualize a fortresson this spot. The church can be rightly understood as being <strong>ve</strong>ry similar tothat on Tavşan Adası and as having slightly smaller dimensions. Here arethe dimensions of this church: the central na<strong>ve</strong> is 1<strong>1.</strong>30 m.long, and 5,30wide; the lateral ones ha<strong>ve</strong> 11,30 m. of length and 2,30 (south) and 2,50(north) of width; the narthex is 2,40 m.deep. This basilica church has itsna<strong>ve</strong>s divided by stone-piers, as happened in Tavşan, and although thesemi-domes of the apses do not present the skiII in masonry alreadypointed out in Tavşan, quite the entire setting ofthe upper galleries İs stillstanding. One last bit ofinformation should be added to the present report:fragments of colourfull frescoes are still preser<strong>ve</strong>d on certain walls of thisbuilding (on the southjamb, on two piers and three intradoses ofthe piers):their nature is geometric.To sum up the 1996 campaign, it seems evident that the coasts underin<strong>ve</strong>stigation were <strong>ve</strong>ry rich during the early Byzantine period in asmuchas they housed se<strong>ve</strong>ral settlements which, on the main, continued Carian,rather Roman, sites. From an artistic point of view, the frescoes preser<strong>ve</strong>din the churches on Tavşan and Monastır Dağ, on one side, and, on theother, the frescoes sa<strong>ve</strong>d in the baptistery and mausoleum at Alakışla ha<strong>ve</strong>expanded the heritage and knowledge of Byzantine art and fresco techniquein south-west Asia Minor.16 We ha<strong>ve</strong> found some mosaic tesserae within the building, although one cannot say forcertain where the mosaic is to be found. .208


:


oi i iJPlan 2: Tavşan Adası, the church (after F.-giordano)210


• •iiii• i.L..Lo·211


Photo 1: Şeytan Körfezi, the bath from south-eastPhoto 2: Şeytan Körfezi, the bath from south-west212


Photo 3: Torba, the "mausoleum" from south-westPhoto 4: Torba, the mosaic with a kantharos213


Photo 5: Torba, the mosaic, detail of the decorationPhoto 6: Torba, the bath, a room with mosaic and marble re<strong>ve</strong>tment214


Photo 7: Tavşan Adası, the church from north-westPhoto 8: Tavşan Adası, the church from east215


Photo 9: Tavşan Adası, the main fresco in the south na<strong>ve</strong>216


Photo 10: Monastır Dağ, the church,from the narthex into thechurchPhoto 11: Monastır Dağ, the church,central na<strong>ve</strong> with the apse217


SURVEY IN VlRANŞEHİR (MÜKİSOS)AlbrechtBlSRCIlSR*Wir haben unseren Sur<strong>ve</strong>y in der frühbyzantinischen RuinenstadtViranşehir südlich von Aksaray in Inneranatolien im Juli und August 1996fortgesetzt und mit einer kurzen Abschlulikampagne im Oktober desselbenJahrs beendet. Dabei wurden einige Kirchen naher untersucht und diePlanaufnahme der Stadt abgeschlossen. Die wenigen Kirchen vonViranşehir, die so gut erhalten sind, daf sich Vermutungen über einemögliche Datierung aussprechen lassen, stammen wie die Stadt selbst ausdem 6. und frühen 7. Jh 1 :Die Kemer Kilisesi (Abb. 1-3) <strong>ve</strong>rdankt ihren relativ guten Erhaltungszustandeinmal der stabilen AuBenschale aus grolien Basaltblöcken, zumanderen der Lage hoch auf einem steilen Hügel, die den Abtransport vonSteinen beschwerlich machte. Von den vier Tragebögen der Vierung, dieWilliam Hamilton 1837 sah, waren schon um die Jahrhundertwende nur* Dr. Albreeht BERGER, Deutsehes Archaologisches Institut, Ayazpaşa Camii Sk. 48, TR­80090 Gümüşsuyu!İSTANBULAn dem Sur<strong>ve</strong>y nahmen Michael Nutto und Gökçen Tuba Temelci (Juli/August) sowieHaydar çetin (Oktober) teil. Als Vertreter der Antikenbehörde, der wir für die Erteilung derGenehmigung herzlieh danken, begleiteten uns Mevlüt Üyümez vom Museum Afyon(Juli/August) und Halis Yenipmar vom Museum Nevşehir (Oktober). .1 Eine Zusammenfassung desbisherigen Forschungsstandes: F. Hild-M, Restle, Kappadokien,Tabula imperii byzantini 2, DenksehrWien 149 (1981) 238 f.; A. Berger in: XIII. AraştırmaSonuçlan Toplantısı II 109-126..219


noch zwei erhalten"; sie haben dem Bau den heutigen Namen 'Gewölbekirche'gegeben. Die Kirche besitzt drei wohl gleich grof gedachte, imWesten und Norden aber stark <strong>ve</strong>rzogene Kreuzarme von etwa derselbenTiefe wie die hufeisenförrnige Apsis. Wegen der Lage an einem steilansteigenden Hüge1 besitzt die Westwand im unteren Bereich keineÖffnung, die Kirche wurde durch zwei Türen im Winkel zwischen SüdundWestarm betreten.Unter den aus groben Kleinquadern in einer zweiten Bauphaseerneuerten Teilen sind auf der Nordseite des Westarms und an derNordwestecke des Nordarms noch Reste der alten AuBenschale erhalten,die Unregelmafiigkeiten des Grundrisses gehen also vollstandig auf dieerste Bauphase zurück. Der Wiederaufbau muf die Folge einesKuppeleinsturzes gewesen sein, bei dem die Kuppeltragebögen im Westenund Norden zerstört wurden. Das Gewande des einzelnen Fensters auf derNordseite des Nordarms, das sich im Bereich der neuen AuJ3enschale ausKleinquadern befindet, ist wieder<strong>ve</strong>rwendet; ursprünglich befanden sichhier wie im Südarm zwei Fenster, denn die alte Quaderschale an derNordwestecke endet dort, wo das Gewande des westlichen Fensters eingesetztgewesen sein muJ3. In Analogie zur Kızıl Kilise bei Sivrihisar laBt·sich darüber in der Mitte der Kreuzarme ein drittes Fenster annehmen. DieStirnwand des Westarms dürfte nur ein einziges Fenster im Bereich desTonnengewölbes besessen haben.Die Kirche wurde von Süden aus durch einen Eingangsbereich imWinkel zwischen Süd- und Westarm betreten; dieser wurde von einerMauer aus groJ3en, der alten AuBenschale der Kirche entsprechendenBasaltblöcken gebildet, die die Wand des Westarms nach Süden <strong>ve</strong>rlangerte.Der zwischen dieser Mauer und dem Kreuzarm nachtraglich eingebauteNarthex, von dem Gertrude Bell 1907 noch Spuren sah, ist nicht mehrerhalten. Nur an der Tür in den südlichen Kreuzarm befinden sich auJ3enMörtelspuren, die zeigen, daf in dieser Phase der rechteckigen Öffiıung imoberen Teil ein Hufeisenbogen vorgelegt war.2 W. Haınilton, Researches in Asia Minor, Pontus and Annenia (1842) LI 228; H Rott, KleinasiatischeDenkmaler (1908) 267; W. M. Ramsay-G, L. Bell, The Thousand and One ChurchesofAsia Minor (1909) 363.220


Die Hauptapsis ist mit fünf Achteckseiten ummantelt. Die innereWölbung geht über die 5/8 der Ummantelung m beiden Seiten um 15°hinaus, übertrifft den Ha1bkreis also um volle 75°. An den Leibungen derApsisfenster sind in regelmafiigen Abstanden kleine Löcher angebracht, diemr Befestigung eines metallenen Fenstergitters gedient haben müssen, Anbeiden Pfeilervorlagen auf der Ostseite der Querarme befinden sich knappunter den Kapitellen bogenförmige Aussparungen mm Einsetzen eineshölzernen Templonbalkens von 12 cm.Breite.Das Kuppelquadrat ist 5, 20 x 5,20 m.= 16 x 16 FuB groB, der in sichetwa rechtwinklige Südarm miBt 3, 90 x 5, 20 m.= 12 x 16 FuB, wahrenddie beiden anderen teilweise erheblich abweichen. Der Apsismittelpunktliegt vom Kuppelquadrat 8 FuB entfernt. Die Tragebögen, die Kuppelraumund Arme voneinander trennen, sind aber nicht in dieses Malısystemeinbezogen.Der Innenraum ist unterschiedlich hoch <strong>ve</strong>rschüttet, doch kann dasNi<strong>ve</strong>au des Bodens am freiliegenden Fufıprofil des Nordostpfeilersbestimmt werden. Die Oberkanten der Pfeilerkapitelle, auf denen dieHaupttragebögen ruhen, liegen im Nordosten und Südwesten etwa 3, 02 m,im Südosten 2, 88 und 2, 93 m.= 9 FuB hoch; dieselbe Höhe von 2, 93m.erreichen die beiden erhaltenen Tragebögen darüber. Durch denGewölbeansatz auf der halben Höhe des Innenraums ergeben sich insgesamtziemlich gedrückte Proportionen.Die Kara Kilise (Abb. 4,5) steht noch bis mm Gewölbeansatz aufrecht.Sie ist neben der Kemer Kilisesi die am besten erhaltene Kirche vonViranşehir, hat aber in den letzten Jahrzehnten einige Quader der oberstenReihen und der Apsisrander <strong>ve</strong>rlorerr'.Die Kara Kilise ist heute einschiffig; die Apsis, auf deren nördlicherAuBenseite Reste des alten Verputzes erhalten sind, ist vom Schiff durcheinen Bogen getrennt und besitzt eine Ummantelung aus fünf Seiten eines3 Vgl. Ramsay-Beli Fig. 258; M. Restle, Studien zurfrühbyzantinischen Architektur Kappadokiens,DenkschrWien 138 (1979) Taf 70. 7<strong>1.</strong> 75.221


Neunecks. Der jetzige Zustand ist aber, wie Marcell Restle bemerkte", nichtder ursprüngliche, sondem durch einen reduzierenden Umbau aus einergrö13eren Kirche entstanden. Restle nahm an, die Kara Kilise sei in derersten Bauphase eine dreischiffige Basilika gewesen, von der zur Zeit derWiederherstellung nur noch Teile der Apsis aufrecht standen.Von den neuen Schiffswanden ist die südliche gro13enteils aus altenQuadern errichtet, die Nord- und Westwand bestehen dagegen aus nur grobbehauenen Steinen. Die Kirche war mit einer Tonne gewölbt, die vielleichtzum ursprünglichen Bestand gehörte, aber auch erst beim Wiederautbaudazugekommen sein könnte. Um deren Schub abzufangen, wurde dieNordwand <strong>ve</strong>rstarkt, die Südwand erhielt zur Abstützung einen hohenPortalvorbau.Von den <strong>ve</strong>rmuteten Seitenschiffen sind nur im Südosten einige Fundamentresteerhalten. Die Existenz des <strong>ve</strong>rmuteten Nordschiffs wird nurdurch einen Maueransatz neben der Apsis nahegelegt, und seinen Platznimmt heute ein spaterer, halb unterirdischer Gewölberaum ein, der überdas Hauptschiffnach Westen hinausragt.Die Rekonstruktion der Kirche als regelrechte dreischiffige Basilikamit Arkaden ist aus diesem Befund wohl nicht eindeutig beweisbar. Restleerkannte die Dicke der ursprünglichen Mittelschiffswand am Beginn derNordwand westlich von der Apsis, wo ein sich <strong>ve</strong>rbreiterndes Fenstergewandezwischen der 87 cm.breiten Wandvorlage im Osten und der 114cm.dicken Mauer im Westen und über dem Fenster <strong>ve</strong>rmittelt. Die Südwandist dagegen im Unterschied zu den übrigen Teilen bei derWiederherstellung nicht dicker gebaut worden. Vielleicht ist das ein Hİnweisdarauf, da13 sie im unteren Teil noch alt ist, zumal der Portalvorbau biszur Höhe der Fensterbanke vor der Südwand des Schiffs steht und erst darüberin sie einbindet. Dann aber waren Schiff und Seitenraume hier schonin der ersten Bauphase durch eine Mauer mit Durchgang getrennt. MöglicherweisebesaJ3 die Kirche wegen ihrer HangIage ahnlich wie die KemerKilisesi keinen Eingang vom Westen her, sondem wurde durch den südli-4 Restle a. O. 46-48.222


chen Seitenraum betreten, von dem eine Tür oder ein Bogendurchgang ander Stelle des heutigen Portals in den Hauptraum fiihrte.Wahrscheinlicher ist es aber, daf der Seitenraum gar nicht so langewie das Schiff war, denn eindeutige Fundamentreste existieren nur bis zurHöhe des Portals. Unter dem üstteil des <strong>ve</strong>rmuteten Seitenraums liegt eineunterirdische Grabkammer von etwa 1,80 x 2, 70 m.GröI3e, die ein ausKleinquadern gemauertes Tonnengewölbe und einen Zugang in der Westwandbesitzt. Sie war bisher unbekannt und ist erst sichtbar, seit ihre Deckezwischen unseren Kampagnen 1995 und 1996 einbrach. Die Annahme liegtnahe, daf der darüberliegende Raum dem unteren entsprach und nichtwesentlich weiter als dieser nach Westen reichte. Die etwa 1, 50 m.breiteÖffnung in seiner Ostwand wurde in einer zweiten Bauphase durch einehufeisenförmige Apsis aus grobem Kleinquadermauerwerk <strong>ve</strong>rschlossen,von der wenige, aber eindeutige Reste erhalten sind. Der südlicheSeitenraum besafi, wie der erwahnte Maueranschluf auf der Nordseitezeigt, wahrscheinlich dort ein Gegenstück. Kirchen mit seitlichen Chorciam Ostende des Langhauses, die allerdings sonst vom Schiff aus betretbarsind, erscheinen in Kappadokien in der ersten Halfte des 6. Jh. mehrfach".Die dritte Bauphase ist der bereits erwahnte Wiederaufbau desSchiffs; dabei wurde der südliche Seitenraum aufgegeben, denn in denneuen Schiffswanden sind keine Spuren eines Dachansatzes zu erkennen.Ein weiterer, in Kappadokien höchst ungewöhnlicher Umbau ist imVerhaltnis zur zweiten und dritten Phase zeitlich nicht einzuordnen: Vordem Ansatz der Apsis wurde im Schiff eine niedrige Querwand von etwa60 cm.Höhe eingezogen, hinter dieser der FuI3boden der Apsis erhöht unddort eine Krypta eingerichtet, die durch zwei Türen in der Wand links undrechts von der Hauptachse der Kirche zuganglich war. Die Nordwange dernördlichen Tür ist in situ erhalten, die Südwange etwas <strong>ve</strong>rschoben und derTürsturz hineingefal1en. Eine südliche Tür ist heute nicht mehr vorhanden,muf aus Symmetriegründen aber existiert haben. Zu den beiden Türenfuhrten wohl zwei Treppen hinab, zur Apsis zwischen ihnen einige Stufen5 Restle a. O. 142.223


hinauf. Der nachtragliche Einbau ist daraus ersichtlich, da13 die Querwandaus Bruchstein besteht, nicht in die Au13enmauem einbindet und da13 dieheute teilweise bis unter das Ni<strong>ve</strong>au des erhöhten Apsisfu13bodens sichtbarenWande hier keinen Absatz aufweisen. Hans Rott und Gertrude Bellsahen noch ein einzelnes tiefliegendes Fenster in der Mitte der Apsis,dessen Scheitel anscheinend gerade unter dem Ni<strong>ve</strong>au der Kryptendeckelag"; es ist dort wohl nachtraglich als LichtquelIe für die Krypta eingebautworden. Das Fenster wird von Restle bereits nicht mehr erwahnt, und heuteist die völlig zerstörte Mitte der Apsis durch eine neue, grob aufgeschichteteWand bis auf einen kleinen Durchgang <strong>ve</strong>rschlossen. Die darüberbefindlichen drei Apsisfenster setzten, nach Bells und Restles Fotos zuschlie13en, in etwa ı, 50 m.Höhe über dem alten FuJ3boden an und könntendaher noch zur ersten Phase gehören. Die Krypta war wahrscheinlich flachmit Steinbalken gedeckt, ihr Grundri13 ist ohne Grabung nicht klarbar.Kleine, vom Altarraum aus zugangliche Krypten zur Aufuahme von Reliquienschreinenfinden sich gelegentlich in frühbyzantinischen Kirchen,treten aber nach dem 5. Jh. kaum mehr auf. Eine Krypta unter einem erhöhtemAltarraum mit Zugang vom Schiff, wie sie hier vorliegt, ist aus dembyzantinischen Bereich sonst nicht bekannt und könnte auf einen wieimmer gearteten west1ichenEinfluJ3 hindeuten.Die Schiffswestwand weicht durch ihre besonders grobe Bauausführungvon den übrigen Teilen des Wiederaufbaus so stark ab, da13 sievielIeicht einer noch spateren, nicht datierbaren Reparatur zugeschriebenwerden muJ3 7 . Ein 85 cm.langer, vorne und hinten abgerundeter Pfeiler, derheute im Schutt liegt, dürfte als Stütze eines ehemals darin angebrachtenDoppelfensters gedient haben.Die mehrfachen Umbauten an der Kemer Kilisesi lassen <strong>ve</strong>rmuten,daJ3 sie langer als die übrigen groJ3en Kirchen in der Stadt unterhaltenwurde und vielleicht der letzte Bischofssitz von Mokisos war.Eine weitere Untersuchung des Eshab-ı Kehf Ham, eines kleinenaıilıerhalb von Viranşehir liegenden Klosters, bestatigte unsere ı 9956 Rott 267; Rarnsay-Bell 326 und Fig. 258.7 So schon Restle a. O. 48.224


geaıılıerte Vermutung, daf seine Kirche ein Kreuzkuppelbau war (Abb. 6und 7):Ein Foto von Gertrude Bell zeigt in der Südostecke der Kirche derAnsatz einer Tonne, die nicht weiter gespannt war als der Bogen um diesüdliche Apsidiole, den sie umschlofi''. Ein entsprechender Tonnenansatzist heute noch in der Südwestecke über dem neuen Gewölbe erhalten, dasnach Bells Besuch als Dach eines Ziegenstalls eingebaut wurde. Die Kirchekann also nicht einschiffig gewesen sein, sondem muf als Auflager für diegegenüberliegende Seiten der Tonnen Innenstützen besessen haben. DieKreuzkuppelform ergibt sich aus dem quadratischen Grundrif und daraus,daf3 an der dort hoch erhaltenen südlichen Hofmauer noch der Ansatz derWestwand des südlichen Kreuzarms erkennbar ist. Der Typ der einfachenKreuzkuppelkirche ist im Inneren Kleinasiens mehrfach bei gröfıeren gebautenKirchen aus dem ıo. oder 1<strong>1.</strong> Jh. zu finden; Beispiele sind inKappadokien die Çanlı Kilise, in Lykaonien die Kirchen auf dem Çetdağ,von Fisandon, İbrala und Sille und die Ala Kilise, sowie in Paphlagoniendie Kirche von Çeltikdere".Der Hauptraum dieser Kirche ist im Inneren 5, 56 m.= 18 lang und imOsten 5,30 ın, im Westen 5, 48 m.breit; der Kuppeldurchmesser entsprachmit etwa 2, 70 m.der halben Breite. Die etwas eingezogene, gestelzte Apsisist 2, 26 m.breit und 1, 96 m.tief. Die Westwand des Hauptraums und derNarthex in der Breite messen zusammen im Süden 2, 78 m, im Norden 2,68 m, was wieder etwa der halben Breite des Hauptraums entspricht. Auchder Aufbau folgte, soweit sich das noch beurteilen laBt, der bei Kreuzkuppelkirchenüblichen Proportionierung: Der alte Fuf3boden lag wahrscheinlichauf dem Ni<strong>ve</strong>au, das sich aus einer angenommenen Türhöhe von1, 81 m.ergibt. In diesem Fallentspricht die Höhe der vier inneren Pfeilerdem Kuppeldurchmesser. Sie ergibt sich aus einem zwischen der Apsis undder südlichen Apsidiole erhaltenen Pilasterkapitell, aufdem der vom Pfeilerherführende Bogen unter der Tonne des Kreuzeckraums ruhte. Die Höhe8 Ramsay-Bell a, O. 465 Fig. 357.9 Zur Çınılı Kilise vgl. R. Ousterhout im selben Band; zu den übrigen Kirehen M. Restle, RBK1 (1966)702-705; K. Belke, RBKV (1994) 827-835; Y. Ötüken-R Ousterhout in: Studien zurbyzantinischen Kunstgeschichte, Festselır. H. Hallenleben (1995) 85-92.225


VİRANŞEHİR (MOKİSOS)YÜZEY ARAŞTIRMASIAlbrechtBERGER*Orta Anadolu'da, Aksaray'ın güneyinde bulunan erken Bizans yerleşmesiViranşehir'deki yüzey araştırmamızı 1996 Temmuz <strong>ve</strong> Ağustos aylarındasürdürdükten sonra, aynı yılın Ekim ayında kısa bir kapanış çalışmasıylasona erdirdik. Bu çalışmalarla kentin planı tamamlandı, bazı kiliselerde daha ayrıntılı olarak incelenmiş oldu. Bir tarihlerneye izin <strong>ve</strong>recek kadariyi durumda kalmış olan kiliseler Viranşehir yerleşmesi gibi 6. <strong>ve</strong> erken 7... 10yüzyı1 a aıttır .Kemer Kilisesi iyi durumunu, büyük bazalt bloklarından oluşan sağlamdış kabuğuna <strong>ve</strong> taşların uzaklaştırılmasını güçleştiren dik yamaçtaki konumunaborçludur (Resim: 1,2). William Hamilton'un 1837'de görmüş olduğudört kubbe kemerinden, yüzyıl başında sadece iki tanesi kalmıştır i i ;* Dr. Albrecht BERGER, Deutsches Archaologisches Institut, Ayazpaşa Camii Sok. 48, TR­80090 Gümüşsuyu/İSTANBUlYüzey araştırmasınaMichael Nutto <strong>ve</strong> Gökçen Tuba Temelci (Temmuz/Ağustos) <strong>ve</strong> Haydarçetin (Ekim) katılmışlardır. Çalışma izııimi <strong>ve</strong>ren <strong>ve</strong> bundan dolayı teşekkür sunduğumuzEski Eserler <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğünü temsilen Afyon Müzesi'nden Mevlüt Üyümez(Temmuz/Ağustos)<strong>ve</strong> Nevşehir Müzesi'nden Halis Yenipmar (Ekim) katılmışlardır.10 Bugüne kadar olan yayınların durumu: F. Hild-M Restle, Kappadokia; Tabula ImperiiByzantini 2, DenksclırWien 149 (1981) 238-239; A. Berger, XIII. Araştırma SonuçlanToplantısı II. 109-126.II W. Harnilton, Researches in Asia Miııor, Pontus aııd Armenia (1842) il 228; H. Rott, KleiııasiatischeDenknıüler (1908) 267; W. M. Ramsay-G. L. BeU, The Thousand aııd Dilechurclıes of Asia Minor (1909) 363.227


yapı Kemer Kilisesi olan bugünkü adını bu kemerlerden almıştır. Kilisebirbirine eşit olarak tasarlanmış olması gereken, ancak kuzey <strong>ve</strong> batı yönündeyamuk olan üç haç koluna sahiptir. Haç kolları atnalı biçimli apsisleaynı derinliktedir. Dik bir yamaca yaslanmış olmasından dolayı kiliseninbatı duvarının alt kotunda bir açıklık yoktur, giriş güney <strong>ve</strong> batı kollarınınkesiştikleri yerdeki iki kapıdan sağlanmaktaydı.İkinci bir yapım evresine ait küçük <strong>ve</strong> kaba blokların altında, batıkolunun kuzey tarafında <strong>ve</strong> kuzey kolunun kuzeybatı köşesinde, ilk kabuğaait kalıntılar görebilmektedir. Plandaki düzensizliklerin ilk yapım evresindenkaynaklandığı böylece anlaşılmaktadır. Kubbenin çökmesi batı <strong>ve</strong> kuzeydekiana kemerleri yıkarak büyük bir onarıma neden olmuştur. Küçükbloklardan yapılmış dış kabuğun içinde yer alan kuzey kolunun kuzey tarafındakitek pencerenin çerçe<strong>ve</strong>si yeniden kullanılmıştır. Özgün durumda bunoktada <strong>ve</strong> güney kolda iki pencere bulunmaktaydı. Bu, kuzeybatı köşesindekieski dış kabuğun, batı penceresinin çerçe<strong>ve</strong>sinin yerleştirilmiş olduğuyerde bitmesinde anlaşılmaktadır. Sivrihisar'daki Kızıl Kilise ile karşılaştırıncasöz konusu pencerenin üzerinde, haç kollarının ortasında bir penceredaha olduğu düşünülebilir. Batı kolunu sınırlayan duvarda, tonoz bölgesindebir pencere açılmış olmalıdır.Kiliseye güney <strong>ve</strong> batı kollarının birleştiği köşede bulunan bir girişbölümünden girilmekteydi. Batı kolunun güneye uzatan bu bölüm, kilisenineski dış kabuğuna uygun olarak bazalt bloklarından örülü bir duvardan o­luşmaktadır. Bu duvar ile haç kolunun arasına daha geç dönemde yerleştirennarteksi Gertrude Bell 1907 yılında görmüş, ancakbugün hiç bir izikalmamıştır. Sadece güney haç kolunun dışında, kapıdaki harç izleri sözkonusu yapım evresinde dikdörtgen açıklığın üst kısmında bir atnalı biçimlikemerin bulunduğunu göstermektedir.Ana apsis sekizgenin beş kenarıyla çevrelenmiştir. İç kısımdaki örtüdıştaki 5/8'lik bölümü iki tarafta 15'er derece aşmakta <strong>ve</strong> yarım daireyi detam 75 derece geçmektedir. Apsis pencerelerinin sö<strong>ve</strong>lerinde görülen deliklermetalden yapılmış kalan ayak parçalarında, başlıkların hemen altındaahşap templon kirişiniyerleştirmek için kemer biçimli bir oyuk bırakılmıştır.228


Kubbenin oturduğu kare taban 5, 20 x 5, 20 m.= 16x 16'lık ayak ölçüsünesahiptir; diğer iki kola göre kendi içinde dikdörtgen bir biçime sahipolan güney kol ise 3,90 x 5, 20 m.= 12 x 16'lık ayak ölçülerindedir. Apsisinorta noktası kubbe karesinden 8 ayak uzaklığındadır. Haç kollarıylakubbe karesini birbirinden ayıran kemerler bu ölçü sistemine dahil edilmemiştir.İç mekan değişik kotlara kadar toprakla örtülü olmasına rağmen, özgünzemin seviyesi kuzeydoğu ayağının açıkta duran profilinden anlaşılabilmektedir,Kubbe kemerlerinin oturduğu paye başlıkları kuzeydoğu <strong>ve</strong> güneybatıdayaklaşık 3, 02 m, güneydoğuda ise 2, 88 <strong>ve</strong> 2, 93 m.= 9 ayaklıkbir yüksekliğe ulaşmaktadır. Tonoz başlangıcının, iç mekanın yarı yüksekliğinekarşılık gelmesi bu mekanın oldukça basık oranlara sahip olduğunugöstermektedir.Kara Kilise (Resim: 4 <strong>ve</strong> 5) tonoz başlangıca kadar ayakta durmaktadır.Kemer Kilisesi'yle birlikte Viranşehir'de en iyi ayakta kalabilmiş yapıdır.Ne var ki son yıllarda üst sıralardan<strong>ve</strong> apsis kenarlarından bazı yapı bloklarıkaybolmuştur'".Kara Kilise bugün tek neflidir; apsis neften bir büyük kemerle ayrılmakta<strong>ve</strong> dış çevresi bir dokuzgenin beş kenarından oluşmaktadır. Ayrıcaapsisin kuzeyindeki dış tarafında eski sıvadan izler görülmektedir. Yapınınbugünkü durumu Marcell Restle Restle'nin doğru olarak gözlemlediği gibiözgün değildir, büyük bir kilisenin bozularak küçültmesiyle elde edilmiştir13. Restle'ye göre yeni kilisenin inşaatı sırasında, üç nefli bir bazilika olanilk yapımı). sadece apsisinden bazı kısımlar ayaktaydı.Yeni nef duvarlarındangüneyde kalanı büyük ölçüde eski bloklardanyapılmış, kuzey <strong>ve</strong> batı duvarları ise kaba yonu taşlardan örülmüştür. Beşiktonoz çatı örtüsü kilisenin ilk haline <strong>ve</strong>ya onarım sonrasına aittir. Tonozunyükünü karşılamak için kuzey duvarları kalınlaştırılmış, aynı amaçla güneyduvarı da yüksek bir portalle desteklenmiştir.12 Bkz. Ramsay-Bell, a.g.e., Resim: 258; M. Restle, Studien zurfriihbyzantinischen ArchitekturKappadokiens, DenkselırWien 138 (1979) lev. 70. 7<strong>1.</strong> 75.13 Bkz. Restle, a.g.e. 46-48.229


Muhtemel yan neflere ait sadece güneydoğuda bazı temeller kalmıştır.Kuzey nefin varlığı da apsisin yanında görülen bazı duvar başlangıçlarındançıkartılabilir.Bugün ise nefin yerinde daha geç devre ait olan yarı gömük <strong>ve</strong> batıdaana nefi aşan tonozlu bir mekan yer almaktadır.Arkadlı, üç nefli bir bazilikanın rekonstrüksiyonunu bu kadar az bulguylatam olarak desteklemek mümkün değildir. Restle apsisin batısında,kuzey duvarının başlangıcında, özgün orta nef duvarının kalınlığını saptamıştır.Burada, doğuda 87 cm. genişliğindeki duvar payandası ile batıda114 cm. kalınlığındaki duvarın arasında <strong>ve</strong> pencerenin üstünde bir genişçerçe<strong>ve</strong> bulunmaktadır. Güney duvarı ise diğerlerinden farklı olarak yenidenyapılanma sırasında kalınlaştırılmamıştır. Belki de bu alt kısımlar dahaeski bir yapım evresine işaret etmektedir, çünkü portal yapısı pencere denizlikleriyüksekliğine kadar duvarın önünde durmakta <strong>ve</strong> ancak bundansonra duvarla bütünleşmektedir. O durumda, nef <strong>ve</strong> yan mekanlar daha ilkyapım evresine geçişli bir duvarla bölünmüştü <strong>ve</strong> belki de kiliseye KemerKilisesi'nde olduğu gibi batıdan değil, güneydeki yan mekandan giriliyor,oradan da birkapı <strong>ve</strong>ya kemerli bir geçitten ana mekana geçiliyordu.Büyük bir olasılıkla yan mekan nefkadar uzun değildi, çünkü temellersadece portal seviyesine kadar mevcuttur. Olası yan mekanın altında 1, 80x 2, 70 m. ölçülerine sahip, küçük bloklardan örülü bir tonozla örtülmüş <strong>ve</strong>batı duvarından girilen bir yeraltı mezarı bulunmaktadır. Şimdiye kadarbilinmeyen bu oda 1995 <strong>ve</strong> 1996 çalışmalarımız arasında tavanı çökünceortaya çıkmıştır. Üzerindeki mekanın da aşağı yukarı aynı ölçülere sahipolduğunu <strong>ve</strong> batı yönünde çok daha fazla uzanmadığını düşünmek yanlışolmasa gerek. Doğu duvarındaki 1, 50 m. lik açıklık ise ikinci bir yapımevresinde kaba <strong>ve</strong> küçük blok taşlardan örülü atnalı biçimli bir apsisle kapatılmıştır.Apsise ait izler az ancak belirgindir. Güneydeki yan mekanda dakuzeydeki duvar bitiminin karşılığı olmalıdır. Ana nefin doğu ucunda yankoroları olan <strong>ve</strong> girişin yine buradan sağlandığı kiliseler Kapadokya'da 6.yüzyılın birinci yarısında sıkça görülür".14 Restle, a.g.e. 142.230


Daha önce bahsedilen nef onarımı yapının uçuncü yapım evresınımeydana getirmektedir. Bunun1a birlikte güneydeki yan mekanın iptal edildiğiyeni nef duvarlarındaçatıya ait iz bulunmamasından anlaşılmaktadır.Kapadokya için oldukça yabancı olan bir uygulama da ikinci <strong>ve</strong>üçüncu yapım evrelerinde olduğu gibi kolayca tarihlenemernekte: Apsisinbaşlama noktasına, nefte 60 cm. lik yükselikte, eksene dik bir duvar eklenmiştir.Bu duvarın arkasındaapsis yükseltilmiş <strong>ve</strong> buraya bir kripta yerleştirilmiştir.Kilisenin ana ekseninin sağında <strong>ve</strong> solunda duvarın içinden burayaiki kapı açılmaktaydı. Kuzey kapısının kuzey kısmı in situ olarak kalmıştır,güneydeki ise kaymış <strong>ve</strong> lento düşmüştür. Simetrik bir düzen içinde beklenebilecekbir güney kapısı ise bugün görülmemektedir. İki kapıya iki merdi<strong>ve</strong>nleinilmiş, aralarında kalan apsise ise birkaç basamakla çıkılmış olmalıdır.Eksene dik duvarın moloz taşlardan inşa edilmiş olması, dış duvarlarlabağlantısız durumu <strong>ve</strong> bugün apsisin altındaki bir kotta görünenduvarlarının bir çıkıntıya sahip olmaması yapının daha geç bir ek olduğunugöstermektedir. Hans Rott <strong>ve</strong> Gertrude Bell 15 apsis ortasında, alçak tutulmuştek bir pencere görmüşlerdir. Pencere kemerinin tepe noktası kriptatavanının herhalde hemen altındadır <strong>ve</strong> olasılıkla kriptaya ışık sağlamasıiçin oraya yerleştirilmiştir. Söz konusu pencere Restle tarafından görülememiştir<strong>ve</strong> bugün tamamıyla harap durumdaki apsis, kaba işçilikli yeni birduvarla küçük bir açıklık bırakılarak örtülmüştür. Daha yüksekte bulunanüç apsis penceresi Bell <strong>ve</strong> Rott'un fotoğraflarına göre özgün zemindenyaklaşık 1, 50 m. yüksekten başlamaktadır<strong>ve</strong> olasılıkla ilk yapım evresineaittir. Muhtemelen taş kirişlerdendüz bir örtüsü olduğu düşünülen kriptanınplanı kazı yapılmadan an1aşılamaz durumdadır. Apsisin yanından girilen <strong>ve</strong>röliklerin saklanmasına yarayan küçük kriptalarla 5. yüzyıla kadar erkenBizans Dönemi kiliselerinde karşılaşılmaktadır. Bu örnekte olduğu gibineften girilebilen yükseltilmiş apsisin altında bulunan kriptalar Bizans coğrafyasındagörülmez,<strong>ve</strong> bu yüzden bir batı etkisine işaret ediyor olmalıdır.Nefin batı duvarı kaba inşaat yöntemiyle yapının diğer duvarlanndanbelirgin şekilde ayrılmakta, bu da bir üçüncü, tarihi belli olmayan bir onarımıakla getirmektedir". Bugün molozlann içinde yayan 85 cm. uzunlu-15 Rott, a.g.e. 267; Ramsay-Bell a.g.e. 326 <strong>ve</strong> Resim: 258.16 Bkz. Restlea.g.e. 48.231


ğunda, iki tarafı yuvarlatılmış bir paye belki de bir zamanlar duvar içindeyer alan bir çifte pencerenin desteğini oluşturmuştur. Kemer Kilisesi'ndeyapılan çok sayıdaki yapısal değişiklik bu yapının kentteki diğer kiliselerdendaha uzun süre kullanılmış olduğunu <strong>ve</strong> belki Mokisos'taki son piskoposlukmerkezi olduğunugöstermektedir.Viranşehirlin biraz dışında kalan küçük bir manastır olan Eshab-ı KehfHanı'nın ikinci kez incelenmesi sonucunda 1995 yılında kilisenin kubbeli<strong>ve</strong> haç planlı olduğuna dair tahminlerimiz doğrulanmıştır (Resim: 6 <strong>ve</strong> 7).Gertrude Bell'e ait bir fotoğrafta kilisenin güneydoğu köşesinde bir tonozunbaşlangıcı görülmektedir" Bell'in ziyaretinden sonra bir keçi ağılınınçatısı olarak yapılan yeni tonozun üzerinde, yapının güneybatı köşesindebir beşik tonoz başlangıcı görülmektedir. Buradan kilisenin tek nefliolamayacağı anlaşılmaktadır, çünkü karşı tarafa rastlayan tonozları taşıyaniç desteklere rastlanmamıştır. Kubbeli haç şeması kare plandan ortaya çıkmaktadır.Ayrıca güneyde yüksek bir seviyeye kadar kalmış olan avlu duvarındagüney haç kolunun batı duvarını teşkil eden başlangıç kısmı da bukanıyı desteklemektedir. Orta Anadolu'da 10. <strong>ve</strong>ya 1<strong>1.</strong> yüzyıla ait kubbelihaç planlı kilise tipi sıkça görülmektedir; Kapadokyaıda Çanlı Kilise,Likaonya'da Çetdağ, Fisandon, İbrala <strong>ve</strong> Sille kiliseleri <strong>ve</strong> Ala kilise, ayrıcaPaflagonya'da Çeltikdere Kilisesi önemli örneklerdir".Kilisenin ana mekanının uzunluğu içten 5, 56 m.= 18 ayak, genişliği i­se doğuda 5, 30 m. <strong>ve</strong> batıda 5, 48 m. dir; kubbe çapı 2, 70 m. ile mekangenişliğinin yarısı kadardır. Biraz geriye çekilmiş olan apsis 2, 26m.genişliğe <strong>ve</strong> 1, 96 m. derinliğe sahiptir. Ana mekanın batı duvarı <strong>ve</strong>narteksin genişliği bir arada, güneyde 2, 78 m, kuzeyde 2, 68 m. dir. Bu daana mekan genişliğin yarısına karşılık gelmektedir. Yapının üst kısmı, anlaşılabildiğikadarıyla kubbeli .haç planlı kiliseIerin alışılmış oranlarına sahiptir.Özgün zemin büyük bir olasılıkla 1, 81 m. olması gereken kapı yüksekliğiningösterdiği derinlikte olmalıdır. Bu durumda dört iç ayağın yüksek-17 Ramsay-Bell a.g.e. 465 Resim: 357.18 Çanlı Kilise için bkz. R. Ousterhout bu kitapta; diğer kiliseler için M. Restle, RBK i (1966)702-705; K. Belke, RBK V (1994) 827-835; Y. Ötüken - R. Ousterhout, Studien zurbyzantinischen Kunstgeschichte, Festschrift H. Hallensleben (1995) 85-92.232


likleri kubbe çapına denk gelmektedir. Bu ölçü, apsisin güneyindeki, köşedekimekanın tonozunun altındaki ayaktan yükselen kemeri taşıyan pilasterbaşlığından çıkmaktadır. Apsisin yüksekliği tonoz başlangıcındaki bir silmeden4, 90 ın. olarak, haç kollarının yüksekliği de 5, 10 m. olarak saptanabilmektedir.Kubbe bu ölçüleri, alışıldığı üzere yarım birim kadar geçmekte,dolayısıyla 8 m. ye ulaşmaktadır.233


___1 i i1 _: i1--1i \1--1i ii i-----__.J i io 5 lOmAbb. 1: Kemer Kilisesi: Grundri6, plan./(~\'i:iiiii,!,,,1-'///_..- - --------./ .,.-... ----~.-


oAbb. 3: Kemer Kilisesi: Rekonstruierte Ansicht von Süden,Kemer Kilisesi: Rekonstrüksiyon görünüşü, güney.............. ~ : ;.., :.. " .., ,AoAbb. 4: Kara Kilise: Grundri8, plan5--'=cl10 rn235


!...._..ı. .-~~!...._..J_~o 5 10mAbb. 5: Kara Kilise: Querschnitt mit Blick nach Osten, Kuzey-güneykesiti, doğuya bakış~o 5 10 mAbb. 6: Eshab-ı KehfHam: Grundri6,plan236


._--' i......',.../,/" ,~iı-----.-.. ". .....----- ~........-._- -, :"// //1/ .......... , .../ '- 'il :1 :(--7r1Tf-------"--- - -"-'r .: . '..:i - _..! , i ı"' --"-- r >II( \~ i ' : .,n,...'...' , ,/.." ~' '


BEYPAZARI TAHİRLER KÖYÜNDEKİ• • ••• iKILISELER UZERINE ALAN ÇALIŞMASIPeter BROWN*15 - 18 Haziran, 1996Eylül 1995'de projenin iki yönetmeni-yani Princeton Üni<strong>ve</strong>rsitesi'ndetarih profesörü olan bendeniz <strong>ve</strong> arkadaşım, Durham Üni<strong>ve</strong>rsitesi'nde"honorary fellow" olan David Barchard-Beypazarı ilçe merkezinintahminen 15 kilometre güneyinde bulunan Tahider köyüne 3 kilometreuzaklıkta, "Kiliseler" adıyla bilinen alanda daha önce tespit edilmemişolan bir Geç Roma mahallini ziyaret ettik.Haziran 1996'da Kültür Bakanlığı'nın resmi bir temsilcisinin eşliğinde,Princeton <strong>ve</strong> Durham'dan dört kişilik bir ekip, araştırma yapmak<strong>ve</strong> yüzeydeki seramikleri toplamak için Tahirler köyüne geldi. Alandayapılan dört günlük çalışma sırasında araştırma ekibimiz, Tahirler' dengüneye giden eski nehir yatağını takip eden modern yolun her iki tarafındaesaslı eski kalıntılar buldu.Kalıntıların keşfedildiği alanın oldukça kompleks olduğu hemen anlaşıldı.Alan üç farklı alt bölgeye ayrılmaktadır:* Prof.Dr. Peter BRüWN, Princeton Uni<strong>ve</strong>rsity, New Jersey 08544-1017, ABD239


Birinci bölge: Eski nehir yatağının <strong>ve</strong> modern yolun doğusu. EskiRoma <strong>ve</strong> daha önceki dönemlerden kaldığı anlaşılan ancak M. S. 600yıllarından sonra ortadan kaybolan bir köye benzemektedir.İkinci bölge: Birinci bölgenin yaklaşık 700 metre ötesinde, eski nehiryatağının batısında, "Kiliseler" adıyla bilinen tepe üzerinde kademeliplatformlar bulunuyor.Üçüncü bölge: "Kiliseler" tepesinin platformlarından yukarıya doğruyükselen bir sırt vardır. 1982 ya da 1992 yıllarında inşa edilen su pompasıistasyonunun su borularını yerleştirmek için yapılan <strong>ve</strong> Kırbaşı Platosu'nakadar bu alanın ortasından geçen kazılar sırasında kalıntılar ortayaçıkmıştır. Bunlar mermerden kesilmiş büyük bloklar <strong>ve</strong> diğer küçükfakat zengince süslenmiş bir binaya ait kalıntılar idi.<strong>ve</strong> sera­Her üç bölgede Erken <strong>ve</strong> Geç Roma Devri'ne ait kalıntılarmikler meydana çıkmıştır.Birinci Bölge HakkındaModern yolun doğu tarafında köylüler tarafından yapılan bir kazıda,yoldan yalnız 40 metre ötede iki büyük taş kilisenin kalıntıları meydanaçıkmıştı. Birinci (yani, yola en yakın olan) kilise büyük bir kilise olupkuzey duvarı <strong>ve</strong> bütün apsisi iki metre kadar yükseklikte muhafaza edilmişvaziyettedir.Kuzey duvarının uzunluğu yaklaşık 25 metredir. Apsisinin genişliğiise 10 metredir. Bu, tek yan koridorlu, Geç Roma Devri'ne ait bir bazilikaidi.İkinci kilise, birincisinden ortalama 50 metre uzaklıkta <strong>ve</strong> daha küçükboyda bir binadır. Daha az korunmuş olmakla beraber yapının çeşitlisafhalarını hala ayırt etmemiz mümkündür. Kilise tek yarım kubbeli <strong>ve</strong>muhtemelen sekizgen şekilli daha küçük bir bazilika idi.Etraftaki yamaçtan toplanılan seramikler, burada Erken <strong>ve</strong> Geç Romadönemleri arasında bir köyün varlığını gösteriyor.240


Maalesef, son yıllarda bu kiliselerde <strong>ve</strong> çevresinde yapılan kaçak ka­önemli hasara neden olmuştur.zılarİkinci bölgede (yani modern yolun <strong>ve</strong> eski nehir yatağının batısında)"Kiliseler" adıyla bilinen tepenin platformları vardır. Hiçbir mimari kalıntıbulunmamasına rağmen bölgede son dönem Roma Devri'ne aitçömlek parçaları serpilmiş bulunmaktadır. 1992 yılından beri alandakaçak kazılar yapıldığından dolayı geniş çukurlara rastlanmaktadır.Üçüncü bölgede, su pompası istasyonu <strong>ve</strong> su borusu için kazılanhendeğin sonu arasındaki alanda kesme beyaz mermerden bloklara <strong>ve</strong>duvar kaplama kalıntıları olan ince mermer parçalarına rastlanmıştır.Kuzeye doğru inen nehir yatağında muhtemelen bu binaya ait olmayanküçük sütun başı kalıntıları bulunmuştur.Her ne kadar kesin bir tanım yoksa da bunların zengince süslenmişbir kiliseye ait olduğu düşünülmektedir. 1996 sezonunda bu bölgedekibuluntular mermer dış kaplama <strong>ve</strong> zemin dekorasyon parçaları, çatı kiremitleri<strong>ve</strong> diğer mimari parçaları kapsamaktadır.Bölgede yükselen tepenin yaklaşık 50-100 metre yukarısına kadardevam eden alandaki seramikler Geç Roma Devri'ne aittir.Çevresi 120 cm. kadar olan büyük bir objeden kopmuşa benzeyen ikibüyük mermer parçası keşfedildi. Bunlardan bir tanesi alanın kuzeyindekitepenin aşağısından geçen bir patikada bulundu.<strong>ve</strong> yukarıdaÖbürü ise galiba orijinal yerinde, su borusu hendeğinetarif edilmiş beyaz taş binaya yakındır. Bu mermer nesne her ne kadarKlasik Dönem'e ait kabaca oyulmuş bir çanak şeklinde ise de tanımlanmasızordur.1996 araştırmasının sonuçları şu soruları ortaya atıyor: Söz konusuüç bölge-yani modern yolun hemen doğusundaki iki kilise <strong>ve</strong> yerleşmekalıntıları ile yolun batısındaki tepede bulunan platform <strong>ve</strong> sırttaki kalıntılar-köylebirleşik bir Geç Roma manastır kompleksi olabilir.241


Bundan başka kuv<strong>ve</strong>tli bir ihtimal ile, bu kalıntılar, altıncı yüzyıldayaşayan bir azizin biyografısi olan "Life of Theodore of Sykeon" /Sykeonlu Rahip Theadar 'un Hayat Hikayesi adlı bir eserde ayrıntılı olaraktanıtılan köy <strong>ve</strong> kiliseler olabilir.Bu eser, Geç Roma Devri Galatya <strong>ve</strong> Orta Anadolu topografısi <strong>ve</strong>toplumsal tarihi için zengin <strong>ve</strong> emsalsiz bir kaynak olduğu için, Geç RomaDevri tarihçilerini çok ilgilendiren önemli bir sorunun -Sykeon'u mukeşfettik sorusu- çözümüne de yardımcı olması mümkündür.Son olarak: Üçüncü bölgenin güney tarafına yakın akan derenin kıyılarınınüstünde köylüler tarafından "Kızlar Sekisi" olarak bilinen biralan daha vardır. Burada bir tapınak <strong>ve</strong>ya küçük bir kale olması muhtemelbir yapı vardır.Burada bulunan çömlek parçalarının Hitit mi yoksa Frig Dönemi'nemi ait olduklarını tespit etmek için bir çalışma gerekiyor. Bu alanda kaçakkazı izlerine rastlanmamıştır. Galat Dönemi'ne ait bir kale olanDikmen Kalesi buradan görülmektedir <strong>ve</strong> bu alanda Galat Dönemi'nekadar devamlı surette insanların yaşamış olması mümkündür.Bu dört esas bölgeden başka bir de "Kiliseler" <strong>ve</strong> su pompası istasyonununhemen üstünde, Kırbaşı Platosu'nun çevresinde çıplak bir tepebulunuyor. Bu tepede bulduğumuz <strong>ve</strong> bizi çok şaşırtan kırmızı çömlekparçaları bu alanın da bir yerleşim bölgesi olduğunu göstermektedir.242


Harita243


GALATIA BÖLGESİKALELERUYERLEŞMELERİYÜZEY ARAŞTIRMASI:ANKARA İLİ 1996Le<strong>ve</strong>nt Egemen VARDAR*Na/an AKYÜREK VARDARGİRİŞGalat kalelerinin arkeolojik açıdan belirlenmesine yönelik olarakplanladığımız yüzeyaraştırmalarının 1996 yılına ait bölümünü Ankarailinde gerçekleştirdik. Bugüne kadar maalesef arkeologların pek ilgisiniçekmemiş bir konu olarak görünen araştırmamızın arazi çalışmalarınaKültür Bakanlığı iznini aldığımız 24.04.1996 tarihinden hemen sonrabaşlanmış, 30.04-24.1<strong>1.</strong>1996 tarihleri arasında, toplam17 gün arazideçalışılmıştır. Galatlar konusundaki en son değerlendirme Strobel,1996'da yer almaktadır. Yüzey araştırması, fiilen Le<strong>ve</strong>nt Egemen Vardar(Arkeolog), Nalan Akyürek Vardar (Arkeolog), Şinasi Kılıç (Topograf),Ali Vardar (Şehir Plancısı) <strong>ve</strong> Ömer Kıral (Şehir Plancısı) tarafındangerçekleştirilmiştir. Çalışmalar sırasında Ankara'mn 10 ilçesinde, toplam24 antik yerleşim alam incelenmiştir (Harita: 1). Araştırma projemizinkısa <strong>ve</strong> uzun vadeli iki hedefi bulunmaktadır. Beş yıllık uzun dönemde,* Le<strong>ve</strong>nt Egemen VARDAR, Arkeolog, Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel MüdürlüğüKazılar Şubesi, 06100 Ulus/ANKARANalanAKYüREK VARDAR, Arkeolog, OrtaDoğu Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Mimarlık Fakültesi,Gelibolu Yanmadası Banş Parkı, Uluslararası Fikir <strong>ve</strong> Tasanm <strong>ve</strong> Yanşma Bürosu,06531 ANKARA245


ölgedeki çeşitli dönem kalelerinin belirlenmesi ile bunlar arasındakiGalat kalelerinin, özellikle mimari <strong>ve</strong> seramik buluntular açısından değerlendirilmesiamaçlanmaktadır. 1996 sezonunun hedefi ise bir yandanliteratürden bilinen <strong>ve</strong>ya sözü geçen alanların incelenmesi, mevcut bilgileringüncelleştirilmesi <strong>ve</strong> topoğrafik planlarının elde edilmesiyken, diğeryandan bu çalışmaların henüz arkeologlarca saptanmamış alanlarda dasürdürülmesi öngörülmüştür. Bu bakımdan, araştırmanın ilk yılında tarihicoğrafyanın belirlenmesine yönelik çalışmalara ağırlık <strong>ve</strong>rilmiştir.İNCELENENALANLARA) Literatürden Bilinenler ya da Çeşitli Kaynaklarda Söz Edilenler1- DİKMENKALEBeypazarı ilçesi, Dikmen köyü, rakım 1078 m. dir. Köyün 750 m.kuzeydoğusundadır. Yaklaşık 100 m. yüksekliğindeki, konik bir tepeninüzerindedir. Özellikle köye dönük güney yamacı yoğun kayalıktır. Tümyönlerde, özellikle kuzey <strong>ve</strong> batıda geniş bir görüş açısı bulunmaktadır.Bu doğrultuda yaklaşık 20-25 km. yarıçapında bir alan görülebilir. Tepeninbatısı meşeliktir.Tepede, bazı arkeologlarca varlığından söz edilen bir kale bulunmaktadır.Kale, doğrusal olmayan hatlarla (Çizim: 1; Resim: 1,2) birbirinebağlanmış, kabaca üçgen biçimlidir. Planın tümü elde edilebilecekkadar iyi korunmuştur. Köşelerin birbirine uzaklığı 20 m. den az değildir.Batı yamacındaki duvar üzerinde, üç yuvarlak burç bulunmaktadır. Giriş,güneydeki burca bitişik olup, <strong>1.</strong>40 m. genişliğindedir. Ortalama duvargenişliği 2.20 m. kadardır. Kabaca 200 metrekarelik iç alanda, kalenin1/3'ünü kaplayan bir kaya yüzeyi, zemini oluşturmaktadır. Duvarlarınyapımında iç <strong>ve</strong> dış yüzlerde iri bloklar, aralarında daha küçük molozdolgu kullanılmıştır. Çokgen taşların yüzü kabaca işlenmiştir. Harç <strong>ve</strong>yabenzeri bağlayıcı bir malzeme kullanılmayıp, kuru teknikte örülmüştür.Kuzey yandaki duvarların yüksekliği 2.70 m.yi bulmaktadır. Duvar temelleriyer yer kayaya oturtulmuştur. Güneyden <strong>ve</strong> kuzeyden gelen duvarlar,doğuda iri bir kaya bloğunun üzerinde birleşmiştir. Yapının ortaya246


çıkan planı, Galat kaleleri konusundaki tarihsel <strong>ve</strong>rilere uygunluk gösterir.Doğal yapısıyla savunma açısından zaten avantajlı bir konumda bulunankale, anlaşıldığı kadarıyla bir saldırı karşısında korunma <strong>ve</strong> bölgeyi,özellikle doğu-batı yönündeki antik yolu kontrol amacıyla inşa edilmişti.Çok az sayıdaki seramik örnekler, yapının dışında, güney yönde olmaküzere görülmüştür. İnce cidarlı, koyu <strong>ve</strong> turuncu astarlı örneklerHellenistik Evre'ye tarihlenebilir.Kalenin 1 km. kadar kuzeyinde, yamaçta, kayalık bir terasın altında,kayaya oyma mekanlar belirlenmiştir. Söz konusu mekanlar olasılıkla biryer altı kentine <strong>ve</strong> kaya kilisesine ait olmalıdır (Çizim: 2). Kaya kilisesikapalı Yunan haçı planlıdır. Yapıya, önündeki <strong>1.</strong>77 m. enindeki kapıdangirilmektedir, ancak önünde, şimdi yıkılmış olan bileşik başka mekanlarında olduğu anlaşılmıştır. Girişin dışındaki üç yanda nişler bulunmaktadır.Tepede, ortada kubbe biçimlendirilmiştir. Mevcut zeminden kubbeyeolan yükseklik 4.00 m.dir. Kapıdan itibaren derinliği S.73 m.yi bulmaktadır.İçerisi, kapıdan ayrı olarak, kapı üzerindeki pencereden aydınlatılmaktadır.Kayakilisesinin doğusundaki bir kaya oyuğuna girilememekleberaber, bunun bir yer altı kenti girişi olduğu kanısına varılmıştır. Bualanın, lS-20 km. uzaklıktaki Kirmir Vadisi'nden bildiğimiz benzer yerleşimlerleilgili <strong>ve</strong> çağdaşı olduğu düşünülebilir.2- HİSARLlKAYAPolatlı ilçesi, Hisarlıkaya köyü. Rakım 1310 m.dir. Köyün 7S0 m.batısındadır. SO myüksekliğinde, konik bir tepe üzerindedir (Resim: 3).En yüksek noktada, kuzey-güney doğrultusunda uzunlamasına olmaküzere, ovale yakın planlı bir surla çevrili kale bulunmaktadır (Çizim: 3).Kale, özellikle kuzeyine egemen olup, bugünkü Ankara-Eskişehir yolundaolduğu gibi, antik yolu kontrol etmektedir. İç boyutları yaklaşık 2Sx36m.dir. 2.20 m.den az olmayan sur kalınlığı, bazı yerlerde 2.50 m.yi bulmaktadır.Kalenin girişi doğuya, bugünkü köye bakmaktadır. 3.0S m.Genişliğindeki kapının sö<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> lentoları görülebilir. Bu ana duvarın ortalamaS-6 m. dışında, çevredeki kaya gruplarına uyumlu, süreklilik göstermeyen,daha ince (<strong>1.</strong>S0-<strong>1.</strong>80 m.) ikinci bir savunma duvarının varlığıbelirlenmiştir. Böylelikle, çevredeki kayaların da savunmanın bir parçasıolarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Bu özellik, Galat tarihinden bil-247


Ana yapınındiğimiz bir olgudur. Tüm duvarlarda harç kullanılmamıştır.içinde, hemen hemen tüm alanda, gerek dik köşeli gerekse kısmen ovalplan gösteren çok sayıda mekanın varlığı anlaşılmıştır (Resim: 4). Böylelikle,en azından bir dönemde kale içinde yerleşimden söz etmemizolasıdır. Seramik buluntular ise yapıların Bizans Dönemi'netarihlendirilmesine yardımcı olabilmektedir.3- BASRİKALEPolatlı ilçesi, Basri köyü. Rakım 1100 m.dir. Köyün <strong>1.</strong>5 km. kadargüneybatısındadır. 35-40 m.lik konik bir tepe üzerindedir. Özellikle güneyine,şimdiki Polatlı-Sivrihisar yoluna olduğu gibi, antik yola <strong>ve</strong> batıya,Gordion ile Sakarya ırmağı Vadisi'ne egemendir. Böylelikle stratejikbir önemi olduğu anlaşılmaktadır. Tepenin en üst düzeyine kalenin olmasıgereken alana BaTAŞ, Basri Röle İstasyonu inşa edilmiştir. Yaklaşık15x30 m. boyutlarındaki istasyon, birebir kalenin olması gereken alanayapılmıştır. Görünebilir halde bazı yapı taşları bulunmakla beraber herhangibir mimari özelliğin belirlenmesi olanaksızdır. Ancak seramik buluntulargörülebilir. Güneybatı yönde 5-6 m. aşağıda, yaklaşık 3 dönümlükbir teras üzerinde seramik dağılımı izlenmiştir. Ağırlıklı olarak BizansDönemi belirlenmiştir. Günlük kullanıma ait kaba hamurlu kaplardır.Ayrıca tepenin Kurtuluş Savaşı'nda mevzi olarak kullanıldığı, boşkovan <strong>ve</strong> şarapnel parçaları gibi, değişik metal kalıntılardan anlaşılmaktadır.Kalenin güneybatı yönünde, 20-30 m. aşağıda, kaleye 200-250 m.uzaklıkta, dil biçimli bir tepenin üzerine entegre edilmiş, olasılıkla 20-25m. taban çapında, 10 m. yüksekliğinde bir tümülüs belirlenmiştir.Tümülüs üzerinde 5-6 ayrı noktada ilerlemiş kaçak kazı çukuru görülmüştür.Kaçakçıların çalışmalarını sürdürdüğü, toprağa sakladıkları ancaktarafımızdan bulunan kazmadan anlaşılmıştır. Midas Tümülüsü'nügörebilen bir noktadaki tümülüs üzerinde, kaçakçıların çevreye saçtığıseramikler arasında metal taklidi, gri, İ. Ö. V-Vı' yüzyıllara tarihlenebilecekörnekler de görülmüştür. 02.10.1996 tarihinde durum, bir yazıylaAnkara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne bildirilmiştir.248


4-ÇANAKÇIPolatlı ilçesi, Çanakçı köyü. Rakım 1029 m.dir. Köyün <strong>1.</strong>5 km. güneyindedir.Yaklaşık 100 m. yüksekliğinde bir tepe üzerindedir (Resim:5). Yörenin en yüksek noktası, Yıldız Dağı'nın (1112 m.) <strong>1.</strong>5-2 km. kuzeyindedir.Çevrede yer yer meşe ağaçları görülür. Tepenin batısı dışındakiyönlerde eğimi diktir.7.5 km. batısındaki Sakarya ırmağı Vadisi'ne<strong>ve</strong> kuzeyine geniş bir görüş açısı bulunmaktadır. Kuzeybatı yönde görüş30 km. kadardır. 25 km. kuzeydeki Gordion da görüş alanındadır. Mimari<strong>ve</strong> seramik kalıntılar tepenin en üst noktasındadır. İki ayrı türde mimarikalıntılar belirlenmiştir (Çizim: 4):a) Kayanın kesilerek, traşlanarak biçimlendirilmesiyle elde edilenmekanlar: Olasılıkla Hellenistik Dönem.oluşan,b) Dikdörtgen (örneğin 0.95x0.45xO.60 m. boyutlarında) bloklardandüzgün hatlar izleyen <strong>ve</strong> sert köşeler yapan sur: Roma Dönemi.Yüzeyde görülen seramikler de bu iki dönemin varlığına işaret etmektedir.Kayanın kesilmesiyle düzenlenen yapı doğuya yöneliktir. Tümünüaçık hava kutsal alanı olarak değerlendirmeye çalıştığımız bu yapıda,aynı yönde, yaklaşık 4.20x7.85 m. boyutlarında bir avlu görülmektedir.Bunun batısında, bitişik ancak görece yüksek platform (yaklaşık5.30x4.S0 m.) ise bir cella izlenimi <strong>ve</strong>rmektedir. Yapı grubunun saptanabilenüçüncü mekanı ise, yine bitişik olmak üzere, dörtgen biçimli, doğuyanı içten sekili bir kaya çanağıdır (4.80x4.40 m.).Bu yapı grubunun doğusunda, yaklaşık boyu II <strong>ve</strong> 14 m. olan iki terasbulunmaktadır. Terasların güney yanı kayalıktır. Kayalığın üzerindedörtgen blokların oturtulması için, temel işleviyle yataklar oyulmuştur.Söz konusu yataklar 0.50 m. genişliğindedir. Bu, surun kaya üzerinde teksıra bloklarla inşa edildiğini göstermektedir. Gene kaya üzerinde, bu surun90 derece dönerek oluşturduğu köşe de görülmektedir. Batı yöndensurun uzunluğu yaklaşık 14.70 m. olarak ölçülmüştür. Surun kuzey yöndekiuzunluğunun 70 metreyi aşan bölümü tespit edilmiştir. Doğuda isesurun yaklaşık 25 m.lik bölümü görülebilmiştir. Böylelikle genelolarakyamuk bir plan elde edilmektedir.249


Kalenin sarp olan güney yamacında tepeden yaklaşık 15 m. aşağıda,antik taş ocakları belirlenmiştir. Kalenin surlarında kullanılan bloklarınburadan sağlandığı düşünülmektedir. 2-3 ocak birbirine yakın olarak işletilmiştir.Ocaklarda, taş kesim araçlarının kayada bıraktığı izler açıkrenk olarak izlenmektedir. Ayrıca yamacın doğusunda, taş ocağı izlenimi<strong>ve</strong>ren, kayanın kesilmesiyle oluşturulmuş basamaklar belirlenmiştir. Sözkonusu basamakların taş ocağı mı olduğu yoksa tepedeki kutsal alan olarakdüşündüğümüz yapı grubu ile mi ilgili olduğu şimdilik belirlenememiştir.Bu tür basamakların benzerleri Karalar'dan tanınmaktadır.Köyden kaleye doğru toprak yolun üzerindeki köy su deposundan i­tibaren 500-700 m. boyunca <strong>ve</strong> yolun her iki yanında, yaklaşık 20 m.likiki kuşakta yoğun seramik görülmüştür. Örnekler daha çok Roma Dönemi'ne aittir.5- GÜZELCEKALEHaymana ilçesi, Güzelcekale köyü. Rakım 1310 m.dir. Köy merkezinin1250 m. güneybatısında, köyden yaklaşık 160 m. yüksekte, konik,kayalık bir tepe üzerindedir (Resim: 6). Tepe, kuzeyine <strong>ve</strong> özellikle doğusundakiovaya hakimdir. Kuzeyinde, batıya doğru bir vadi uzanmaktadır.Bölgedeki antik kalıntıların incelenmesi sonucunda, buluntuların dörtgrupta değerlendirilmesininyerinde olacağı anlaşılmıştır.1- Kale: En yüksekteki terasın kuzeyinde, yaklaşık 60 m. uzunluğunda<strong>ve</strong> 20 m. genişliğinde bir kaya kümesi bulunmaktadır. Kale, bu kayalığıngüneyinde kalan, hafif eğimli, yaklaşık 40x40 m. boyutlarındakiteras üzerindedir (Çizim: 5). Kale, kuzeyindeki kayalık dışında, doğu,güney <strong>ve</strong> batı yönleri, düz hatlar izleyen, dik/sert köşeler yapan, dörtgenprizmal bloklardan kuru örgüden inşa edilmiş, eni yaklaşık <strong>1.</strong>80 m. olanbir surla çevrilidir. Olasılıkla Roma Dönemi'ne ait bu surun üzerinde,daha küçük boyutlu taşlarla, harçla örülmüş, daha geç döneme ait, olasılıklaBizans, bir sur daha bulunmaktadır (Resim: 7). Kalenin güney yönündekisurları, eğimden dolayı daha fazla tahrip olmuştur. İlk değerlendirmeleregöre kale girişi de bu yönde olabilir. Bazı duvarların çağrı ştırmasınarağmen, kalenin daha önceki dönemine ait bir mimariyi belirlemeolanağımız olmadı. Görebildiğimiz seramikler de Roma Dönemi'ne <strong>ve</strong>250


Orta Çağ'a aittir. Kale içinde bazı yapılara ait mimari özellikler görülsede, bunlardan en belirgini sarnıçlardır. Biri, hemen hemen kalenin ortasında,diğeri kuzeydoğudaki kayalığa <strong>ve</strong> sura yakın, küçük iki sarnıç görülmüştür.Kayalık yapı, surların inşasında dikkate alınmış, ana planböylelikle ortaya çıkmıştır. Yoğun kayalık, duvarların 10 m.den fazlasürmesine izin <strong>ve</strong>rmez.II- Kale Çarşısı: Kalenin yaklaşık 20 m. güneybatısında, alttaki terasta,kayanın doğal biçiminden yararlanılarak inşa edilmiş bir dizi mekanınvarlığı saptanmıştır. Görülebilen bölümü yer yer 2.000 ın.ye yaklaşan,bu birbirine bitişik mekanlar, moloz taşlarla örülmüş duvarlarla inşaedilmiştir. Genişlikleri 5.00 ın. yi bulmazken, boyları yaklaşık 7.00-8.00m.dir. Mekanlar birbirine bitişik olduğundan sayıları 12-14 olarak belirlenmiştir.Girişler, tüm yapıların güneyinde, kayaların geçit <strong>ve</strong>rdiği rampalardansağlanmıştır. Mekanların bu haliyle işliklatölye <strong>ve</strong>ya dükkanolduklarını düşünmekteyiz. çoğunun ön <strong>ve</strong> arka bölümleri, ortadan, geçit<strong>ve</strong>ren bir duvarla ayrılmıştır. Bu bölümler belki üretimin <strong>ve</strong> satış/servisinyapıldığı yerler olabilir. Dükkanlardan, doğudan 2. <strong>ve</strong> 4. sürıün önündebirer sarnıç, kaya yüzeyine oyulmuştur. Bu dükkanıar dizisinin önündekikayalık yüzey meydan denmese de, genişçe bir alana açılmaktadır. Aynıterasta çevrede de başka yapıların belirtileri görülür. Böylelikle söz konusualanın bir çarşı olduğu düşüncesi güçlenir. Anılan terasın güneydoğusundaki eğirnde belirlenen yığma taş grupları ise bir mezarlığın işaretisayılabilir.III- Kaya Yerleşirni: Kalenin 500 m. batısında Beşinler mevkiindedir(Resim: 8; Çizim: 6). Yerleşim, kuzeydoğuya yönelik olup, kayanın buyöndeki yüzüne 3 kat halinde inşa edilmiştir.Zemin Kat: Mevcut toprak zeminle düzayaktır. Bu katta, dışardan ikigiriş görülmesine rağmen, girince birinden diğerine geçit olduğunu gördüğümüziki mekan bulunmaktadır. Bunlardan güneydeki A Mekanı, üstkatın altına denk gelmektedir. Genişliği 0.60 m., yüksekliği <strong>1.</strong>40 m. olandikdörtgen bir kapıdan girilir. Odanın boyutları 2.55x2.05 ın. olupkonglomera kayanın kesilmesiyle elde edilmiştir. Yükseklik <strong>1.</strong>66 m.den<strong>1.</strong>92 m.ye değişir. Odada bir sekiden <strong>ve</strong> çevresi kazılarak vurgulanmışbir nişten başka bir mimari düzenlemeden söz edilemez. Zemine bitişik251


kayanın kesilmesiyle, 0.60 m. çaplı bir delikle B Mekanı'na geçit sağlanır.Boyu 4.18 m., genişliği 2.20 m. olup, yüksekliği <strong>1.</strong>73 m.dir. A Mekanı'ndan0.60 m. aşağıdadır. Kapının kuzeyinde 2.20 m. uzunluğunda<strong>ve</strong> 0.60-0.70 m. genişliğinde bir mezar teknesi zeminde görülür. Yerdenortalama yüksekliği <strong>1.</strong>15 m. olup, aralıkları 0.25-0.50 m. arasında değişen,0.03-0.05 m. çapında, derinliği ise 0.07-0.08 m. olan, hemen hemenzeminden aynı yükseklikte çok sayıda, en az 20 tane, dübel benzeri delikdikkat çekicidir. Delikler, kapının da yer aldığı doğu, batı <strong>ve</strong> kuzey yöndekiduvarlarda görülürken, A Mekanı'nın bulunduğu güney yanda yoktur.ı. Kat: Toprak zeminden yüksekliği 2.5 m. dir. Günümüzde dışardantırmanılarak ulaşılan girişinde, ahşap bir merdi<strong>ve</strong>nin kullanılmış olmasıgerekmektedir. Kırık bölümleri hariç, <strong>1.</strong>00 m. yükseklik, 0.93 m. genişliğindekigirişte, ahşap doğramaların kayadaki monte delikleri belirgindir.Mekanın boyutları, 4.10x2.30 ID. olup, yüksekliği <strong>1.</strong>55 m.dir. Zeminde<strong>1.</strong>70 m. boyunda, <strong>1.</strong>05 m. genişliğinde <strong>ve</strong> 0.15 m. derinliğinde bir mezarteknesi oyulmuştur. Duvardaki niş <strong>ve</strong> benzeri biçimlendirilmiş bezemelergörülür.II. Kat, A Mekanı- ı. kattaki 0.60-0.70 m. çapındaki delikten, olasılıklaahşap merdi<strong>ve</strong>nle, çıkılır. Bu kattaki mekanların pencereleri doğuyöneliktir. Mekan yamuk biçimlidir. Paralel kısa kenarlar <strong>1.</strong>20 <strong>ve</strong> 2.70 m.iken diagonal uzunluğu 4.00 m.yi aşmaktadır. Köşesinde havalandırmabacasının da bulunduğu batıdaki duvarda, hemen hemen tavana kadar,stilize yapılmış iki bitişik niş görülür. Güneydoğu yöndeki duvarda ise0.96 m. yüksekliğinde <strong>ve</strong> 0.83 m. genişliğinde bir pencere görülür. Pencereninüzerinde yay biçiminde bir niş oyulmuştur. Konturları kırmızı,kiremit renginde boyanarak vurgulamıştır. Bu duvarda şimdi kırılmış,ikinci bir, daha büyük pencerenin varlığı anlaşılıyor. Mekanın kuzeybatıduvarında da <strong>1.</strong>10 m. yüksekliğinde iki niş dikkati çeker. Önünde iseyüksekliği 0.35 m., genişliği <strong>1.</strong>00 m. <strong>ve</strong> derinliği 0.30 m. olan bir oturmasekisi belirgindir. Bu duvarın kuzeyindeki <strong>1.</strong>20 m. genişliğinde <strong>ve</strong> <strong>1.</strong>25ID. yüksekliğinde kapı ile bitişik mekana geçilir.II. Kat, B Mekanı-A Mekanı'ndan 0.15 m. yüksekliğinde bir basamaklaçıkılır. 2.00 m. boyunda <strong>ve</strong> <strong>1.</strong>60 m. genişliğinde olup, yüksekliği252


<strong>1.</strong>42 m.dir. Girişin solunda, batıda 0.15 m. yüksekliğinde, 0.70 m. genişliğinde<strong>ve</strong> <strong>1.</strong>80 m. uzunluğunda bir seki bulunur. Bu seki, mekana dar,uzun bir görünüm <strong>ve</strong>rir. Sağ yanda ise şimdi kırılmış olmakla birlikte,<strong>1.</strong>10 m. genişliğinde bir pencerenin varlığı anlaşılıyor. Sekinin üç yanıbeyaz, kirecimsi bir sıvayla kaplıdır. Sekinin yanında irili ufaklı nişlerdikkati çeker.II. Kat, C Mekanı-B Mekanı'ndan 0.85-0.90 m. genişliğindeki kapı<strong>ve</strong> 0.25 ın. genişliğindeki basamakla geçiş sağlanır. <strong>1.</strong>60 m. boyunda,<strong>1.</strong>42 m. genişliğinde <strong>ve</strong> <strong>1.</strong>83 m. yüksekliğindedir. Kabaca kübik bu mekanınözelliği, her yöndeki duvarlarında hatta köşelerde gözlenen çoksayıda niştir. Güneydoğusunda 0.55 m. yüksekliğinde <strong>ve</strong> 0.60 m. genişliğindebir pencere bulunmaktadır. Üzerinde bir başka seki izlenir. Nişlerinbazılarında görülen dübel delikleri, bazı heykellerin buraya monte edildiğiniifade etmektedir. 0.50 m. yüksekliğinde <strong>ve</strong> genişliğindeki bir basamaklabitişik son mekana geçilir.II. Kat, D Mekanı- yüksekliği <strong>1.</strong>29 ın. olan bu mekanda ayakta durmakgüçtür. Girişin sağında, doğu yanda, kırıkları ile birlikte <strong>1.</strong>30 m.yibulan bir pencere/açıklık görülür. Mekan <strong>1.</strong>50 m. uzunluğunda <strong>ve</strong> 0.75m. genişliğindedir. Mekanın kuzeybatısındaki tuva1et, bu bölümün işlevinitanımlar. Genel görünümüyle alafrangi tiptedir. Bu bölüm, doğrudankayanın dış yüzüne açılmakta olup, zeminden yaklaşık yüksekliği 8.00m.dir.ıv- Kaya Mezarı: Kalenin 250 m. kadar güneyindedir (Çizim: 7).Dik kayalık yüzeyde bir oda biçimindedir. Düzayak giriş, <strong>1.</strong>84 m. yüksekliğinde,<strong>1.</strong>15 m. enindeki üstü kavisli kapıdan sağlanır. Enlemesinekullanılmış mekanda boyutlar 2.70x4.50 m. olup, yüksekliği <strong>1.</strong>78 m.dir.Kapının her iki yanında, yerden yaklaşık <strong>1.</strong>10 <strong>ve</strong> <strong>1.</strong>20 m. yüksekliğindepencereler bulunur. Girişin sağında kuzey yönde, kapıdan 0.90 m. içeride,oda derinliğince yerleştirilmiş <strong>ve</strong> tabana oyularak hazırlanmış mezargörülür. Olasılıkla kapağın yerleştirildiği yatağı ile boyu'2.35 m. genişliği<strong>1.</strong>14 m. olan, içi günümüzde su <strong>ve</strong> taşla dolu olan mezarın görülebilenderinliği yaklaşık 0.40 m.dir. Girişin solunda, güney yanda, tabanda, boyu0.43 m., eni 0.30 m, mevcut derinliği 0.30 m. olan bir başka gömüt253


ulunur. Pencerelerin bulunduğu duvarın iç yüzlerinde yazıtlı tabulaansata ile niş <strong>ve</strong> çeşitli plastik haç bezekleri dikkat çeker.6- TABANOGLU KALESİBeypazarı ilçesi, Tabanoğlu Çiftliği. Rakım 685 m.dir. Çiftliğin 2km. kadar kuzeyinde, Kirmir Çayı Vadisi'nde, üç yanı çay tabanı olan,bir yarımada biçimli sarp tepelik üzerindedir (Çizim: 8). Akarsudan yüksekliğiyaklaşık 130 m.dir. Ulaşım ancak doğu yandan mümkündür. Tepenindoğu yanında iyi korunmuş, yaklaşık yüksekliği 8.00 m. olan surkalıntıları görülmektedir (Resim: 9). İyi işlenmiş dörtgen iri bloklarla,kuru duvar tekniğinde örülen sur üzerinde kuleler bulunmaktadır. Farklıyapım tekniklerinden dolayı aynı sur <strong>ve</strong> kuleIerin çeşitli dönemlerde onarılarakkullanıldığı anlaşılmaktadır. Erken Roma Dönemi'nden OrtaÇağ'a kadar kullanıldıkları anlaşılmaktadır(Resim: 10). Surlar, üç yandadoğalolarak korunan yerleşimin, savunması zayıf doğu yönüne inşa edilerekalanın genel gü<strong>ve</strong>nliği sağlanmıştır.Surun ardında 300-350 m. uzunluğunda <strong>ve</strong> 50 m.den az olmayan birgenişlikteki teras üzerinde yerleşildiği anlaşılmaktadır. Kabaca 20 dönümlükbir teras üzerinde, hemen hemen ortada, genişliği 15.00 m., derinliği2.00 m. olan kaya çukuru dikkat çekicidir. Burası olasılıkla birsarnıçtır. Çevrede belli bir fikir <strong>ve</strong>rmeyen yapı kalıntıları izlenir. İlgimiziasıl çeken terasın güneybatı ucundaki düzenlemedir (Çizim: 9). Bu alanda,bir meydana açılan sokak ile bir yapı köşesi belirlenmiştir. Yapı duvarıçift yüzlü olup, harç kullanılmadan, iri, çokgen bloklarla inşa edilmiştir.Yapı, kayalık ile uyumludur. Yüzeyde görülen seramiklerin çoğunluğuRoma <strong>ve</strong> sonrası dönem özellikleri göstermektedir.Yerleşimle, ama özellikle sur <strong>ve</strong> burçlarla ilgili olarak daha önce yapılandeğerlendirmeler, bu surların Galat özelliği gösterdiği doğru1tusundadır.Ancak ekibimiz, olası Galat kalesinin kuzeybatı bölümde araştırılmasıgerektiği sonucuna varmıştır.254


7- ÇACNIK (ÇACLAYIK)Polatlı ilçesi, Çağlayık Çiftliği. Rakım 770 m.dir. Sakarya Irmağı'nınAnkara Çayı ile birleştiği noktanın yaklaşık 4 km. güneyinde, Sakaryaırmağı'nın kuzey kıyısındadır. Irmaktan 110 m. yüksekte, doğu,güney <strong>ve</strong> batısı sarp kayalık bir tepe üzerindedir (Resim: 11). Özellikledoğu <strong>ve</strong> güney yönlerde Sakarya ırmağı Vadisi'ne hakimdir. Görüş mesafesibu yönlerde 25-30 km.dir. Tepenin en üst noktasında, boyu 90m.yi aşan, genişliği ise 48.50 ın. boyutlarında bir kale bulunmaktadır(Çizim: 10). Kale alanının kuzey <strong>ve</strong> batısı, uzunluğu kesintisiz 135 m.yibulan bir surla çevriliyken, diğer iki yanda çok sarp kayalıklardan oluşandoğal yapı avantajı, savunma için yeterli bulunmuştur. Sur, çokgen, iribloklarla harç kullanılmadan inşa edilmiştir. Kuzey yönde sur yüksekliğiyer yer 2.20 m.yi bulmaktadır. Bu yönde 2.65 m. genişliğinde <strong>ve</strong> sur kalınlığınıaşarak 2.90 m. derinliğinde bir kapı belirlenmiştir. Sur kalınlığı/genişliğiise ağırlıklı olarak <strong>1.</strong>80-2.30 m. arasındadır. Surun yer yerkaya bloklarına inşa edilerek sağlamlığının arttmlmaya çalışıldığı görülmüştür.Bu ana savunma duvarının yaklaşık 8.00-12.00 m. dışında <strong>ve</strong> onaparalelolarak inşa edilmeye çalışılmış bir ikinci surun varlığı belirlenmiştir.Bu sur ilkine göre daha zayıf olup, 0.90 ın. genişliğindedir. ikisurun arası bir teras biçimindedir. Ana sur içinde, kuzeydeki duvarla güneydekikayalığı düz bir hatla geçen teras duvarı, kale iç alanını ikiyeayırır gibidir. Bu duvarın doğusunda bir sarnıç belirlenmiştir. Her ikialanda da saptanan kiremit <strong>ve</strong> basit yapı taşları, buradaki yerleşirnin belirtisisayılmalıdır.Bu kalenin 750 m. doğusunda, 730 m. rakımda, 15 m. yüksekliğindebir tepe üzerinde ise, ilkine göre çok daha küçük, ikinci bir kale belirlenmiştir.Yaklaşık 14.00x4.50 ın. boyutlarındaki kale, Büyükkale'ye ikiyönden benzemektedir. ilkiyle aynı teknikteki suru, yine öncekine benzerbiçimde kuzey <strong>ve</strong> doğu yönlerde inşa edilirken, batıda mevcut kayalıklarınarası örülmekle yetinilmiş, batıda ise yoğun kayalık, sur inşasına gerekbırakmamıştır. ilkinin minyatürü olan bu kalede kapının, doğu yöndekikaya bloğuna bitişik olduğu düşünülmektedir. Sur kalınlığı <strong>1.</strong>60­<strong>1.</strong>90 m. arasındayken, surun kuzey yöndeki yüksekliği <strong>1.</strong>55 m.yi bulmaktadır.255


Sakarya ırmağı'nın kuzey kıyısında iki kale arasında yaklaşık 150­200 dönümlük alanda, yer yer kentsel yerleşim izleri görülmüştür. Hembirbirine çok yakın iki kalenin varlığı, hem de kalelerden büyüğünün 100m.ye yaklaşan boyu, çevredeki yoğun nüfusun göstergesi sayılmalıdır.Seramik buluntular çoğunluklaBizans Dönemi'ne aittir.8- HİSARTEPESincan ilçesi, Akçaören köyü. Rakım 1180 m.dir. Köyün 2 km. batısındadır.Yaslandığı yamaçtan kuzey, doğu <strong>ve</strong> güney yönlere hakimdir.Bu yönlerde Mürted Ovası <strong>ve</strong> Ovaçay' ı kontrol eder. Batısı ise kendindenyüksek Balaman Sırtları'dır. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusundauzunlamasına yaklaşık 79.00x3<strong>1.</strong> 80 m. boyutlarında, kabaca oval planlı,eğri hatlar izleyen bir surla çevrili kaledir (Resim: 12; Çizim: ll). Kaleninyer aldığı tepe kuzey <strong>ve</strong> güneyde iki dere ile sınırlanmıştır. Derelerbugünkü köyde birleşmektedir. Duvarlar temel seviyesine kadar yıkılmışolduğundan, duvar örgüsü pek anlaşılamamaktadır,ancak görüldüğü kadarıylaorta boy (yaklaşık 0.40-0.50 m. boyutlarında) kabaca işlenmiştaşlarla, harç kullanılmadan, kuru duvar tekniğinde ötülmüştür. Sur kalınlığı<strong>1.</strong>40-240 m. arasındadır. Kuzeydoğu <strong>ve</strong> güneybatı yönlerde ikiyarı yuvarlak burç (7.15x4.50 m. <strong>ve</strong> 6.20x4.50 m.) belirlenmiştir. Batıyönde de iki benzer burcun varlığından söz edilebilir. Ancak, ovaya yönelikdoğu yanda, yedi adet, taban çapları 3.70-6.95 m. Boyları yaklaşık4.00-5.50 m. birbirlerine uzaklığı ise 0.40-9.00 m. arasında değişen burçbenzeri mimari düzenlemenin belirlenmesi dikkate değerdir. Bu mekanlarınsur gövdesiyle ilişkisi ile surun sağlamlığına yönelik bir düzenlememi olduğu, yoksa burç adı <strong>ve</strong>rebileceğimiz özgün yapısal özellikleri bulunanmekanlar mı olduğu ilerdeki ayrıntılı araştırmalarla anlaşılabilecektir.Ancak her iki durumda da kalenin savunmasına özel önem <strong>ve</strong>rildiğibir yönde, savunma yapısının güçlendirilmesine yönelik bir düzenlemeyapıldığı şimdiden ortaya çıkmıştır. Kale iç alanı düze yakın birteras biçimindedir, ancak kuzeybatısı görece alçaktır. Sur üzerinde belirginbir kapı saptanmamakla birlikte, surun kesiklik gösterdiği bazı yerlerilgi çekmektedir. Bunlardan kuzeybatıdakinin kapı olma olasılığı yüksektir.Kale içinde yapı kalıntılarının varlığı, yuvarlak plan izlenirni bırakantemellerden anlaşılmaktadır. Seramik buluntular çoğunlukla BizansDönemi'ne aittir.256


B) YENİ BELİRLENENALANLARa) BELİRGİN BİRMİMARİ TESPİT EDİLEBİLENLER1- KALETEPE IIÇubuk ilçesi, Tahtayazı köyü. Rakım 1350 m.dir. Köyün <strong>1.</strong> km. batısında,yaklaşık 100 m. yüksekliğinde bir tepe üzerindedir. Planı hakkındakısmen fikir <strong>ve</strong>ren moloz taşlı yapı kalıntıları, Orta Çağ yerleşimine aitolmalıdır. Bu döneme ait seramikler de görülmüştür.2-KALETEPEPolatlı ilçesi, Beyobası köyü. Rakım 1035 m.dir. Olukpınar­Beyobası köyleri arasında, her iki köyde de <strong>1.</strong>5 km. uzaklıkta, yolun 500m. batısındadır. Kuzeyine hakim, 40-50 m. kadar yüksekliğinde bir tepeüzerindedir. Çevresinde doğrusal hatlar izleyen, kabaca dörtgen planlı birsur bulunmaktadır. Roma Dönemi <strong>ve</strong> Orta Çağ seramiği görülmüştür.3-KALETEPEPolatlı ilçesi, Şeyhali köyü. Rakım 1017 m.dir. Köyün 3.5 km. kuzeybatısındadır.Şeyhali-Polatlı yolundan Polatlı-Yunakyoluna dönüldüğündekuzeybatıda kalır. Yoldan uzaklığı, en yakın yerde, yaklaşık 1km.dir. 100 ın. yüksekliğinde, konik biçimli, kayalık bir tepe doruğundadır.25 km. doğusundaki Sakarya ırmağı Vadisi'ne bakmaktadır. Yoğun<strong>ve</strong> çeşitli seramik buluntular, değişik dönemlerin varlığını gösterir (Frig,Roma, Bizans). Çevresinde sur vardır. Kurtuluş Savaşı'nda mevzii olarakkullanılmıştır.4-ASARKAYASincan ilçesi, Yenikayı köyü. Rakım 1285 m.dir. Köyün 2 km. batısındadır.Yaklaşık 30 m.lik kayalık bir tepe üzerindedir. Kuzey, doğu <strong>ve</strong>güneyine egemendir. Bugün kullanılmayan, Ankara-Ayaşyolunun geçtiğigeçit üzerindedir. Bu bakımdan antik yol güzergahını kontrol ettiğidüşünülebilir. Kuzeybatısında Mürted Ovası <strong>ve</strong> Ovaçay geniş biçimde257


izlenir. Kale, tepenin en üst noktasındaki, en geniş boyutları yaklaşık35x85 m. olan bir teras üzerine inşa edilmiştir (Resim: 13; Çizim: 12).Tepenin kuzeyi 4.00-6.00 m. yüksekliğinde kayalıktır. Teras, bu kayalıktanaşağıya eğimlidir. Tüm yönlerdeki surlar belirgin biçimde izlenebilir.Surun, kuzey yöndeki kayalığın üzerine de inşa edilmesi dikkatçekicidir. Ancak bu bölümde surlar, kayaya oyulmuş yataklardan anlaşılmaktadır.Kabaca 15x56 m. boyutlarındaki kaya bloğunun hemen hemenortasında bir doğal geçit, kuzey yönde dışarıya açılmaktadır. Burasının,kalenin koruması avantajlı, doğal bir kapısı olduğu düşünülebilir.Tepenin kuzey yamacındaki doğal rampanın da girişle ilgili olabileceğivarsayılabilir. Geçitin dış <strong>ve</strong> iç açıklıkları <strong>1.</strong>80 <strong>ve</strong> 2.20 m. gerıişliğirıdeyken,en dar yeri 0.70 m.ye kadar iner. Boyu ise yaklaşık 14.00 m. kadardır.Belirgin sur, dikkatlice kesilmiş, dörtgen irice bloklar (0.60-0.70 m.boyutlarında) harç kullanılmadan inşa edilmiş, düz hatlar izleyen <strong>ve</strong> köşelidönüşler yapan bir plan gösterir. Sur güneybatıda kaya blokları üzerineoturarak köşe yaparken, güneydoğu yönde savunma avantajını yaratmak<strong>ve</strong> sur dayanıklılığını sağlamak üzere iki dörtgen burç inşa edildiğianlaşılmaktadır. Genişlikleri 5.60 <strong>ve</strong> 7.00 m. kadardır. Surun bazıyerlerde iki yüzü de belirlenmiş olup, genişliğinin <strong>1.</strong>10 m. olduğu anlaşılmıştır.Bu Roma Dönemi'ne ait olduğunu düşündüğümüz surun içinde<strong>ve</strong> ona paralel, yer yer bir başka surun varlığı görülmüştür. Kabaca işlenmişgörece küçük (yaklaşık 0.40-0.50 m. boyutlarında) taşlarla, harçsızörülmüş, doğrusalolmayan, kavisli hatlar izleyen, topografyaya uygunbir surun, daha önceki Galat Dönemi'ne ait olabileceği düşünülebilir.Zira kale, bir yol güzergahı üzerinde, stratejik bir konumdadır. Seramikbuluntular Hitit, O. Frig, Hellenistik, Roma <strong>ve</strong> Bizans dönemlerine tarihlenebilir.5- HİSARTEPEKeçiören ilçesi, Bağlum köyü. Rakım 1327 m.dir. Bağlum'un 1 km.güneybatısındadır. 476. hat sayılı Kızılay-Bağlum belediye otobüsleri iletepenin yamacına ulaşılabilir. Yaklaşık 80 m.lik konik bir tepe üzerindedir.Tüm yönlerde geniş bir görüş açısı <strong>ve</strong> mesafesi bulunmakla beraber,özellikle doğu <strong>ve</strong> güneyine egemendir. Günümüzde güneyinden otoyol258


geçmekte olup, arka planda tüm Ankara manzarası, Ankara Kalesi dahil,izlenebilir. Orman Bakanlığı, Bağlum Hisar Parkı İşletmesi alanı içindekalmaktadır. İşletme görevlileri, tepe yamacındaki görece iri çam ağaçlarının1974'lerde dikildiğini, alanın 1980'de Ankara Yeşil Kuşak Projesiiçine alındığını bildirmişlerdir. Kale, kuzeydoğu-güneybatı yönde inşaedilmiş, yaklaşık 50 m. uzunluğundadır. Ağaç dikimleri sırasında işmakinalarıyla kale üzerinde çalışıldığından, sur <strong>ve</strong> kale içindeki alanın insitu durumu kalmamıştır. Görevliler duvarların yaklaşık 2.00 m. eninde<strong>ve</strong> <strong>1.</strong>00 m. yüksekliğinde, yaklaşık üç sıra taşlı <strong>ve</strong> dik açılı köşelerdebirleştiğini söylemektedirler. Küçük sayılabilecek boyutta, biçimsiz taşlar,sur üzerinden geniş bir alana yayılmış durumdadır. Aralarında iriblokların da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Çok az yerde duvar yüzleri belirlenebilmiştir.Bu bakımdan duvar genişliğini ölçmek mümkün olamamıştır.Duvarlarda harç izi görülmemektedir. Birkaç yerde moloz yığınlarınvarlığından kule olasılığı düşünülmüştür. Surdakullanılan, görecehafif taşlar yerli değildir. Yakın çevrede görülmediğinden, bir başka yerdentaşındığı ortaya çıkmaktadır. Sur içindeki alanda yapı kalıntılarınailişkin mimari izler belirlenmiştir. Yamaçlardaki kayalıkların da savunmaiçin bir avantaj sağladığı <strong>ve</strong> sistemin bir parçası olduğu düşünülebilir. İçalanda çoğunlukla Bizans Dönemi'ne ait seramik örnekler görülmüştür.6- GERDERGölbaşı ilçesi, Yurtbeyi köyü. Rakım yaklaşık 1200 m.dir. Köyün<strong>1.</strong>5 km. kuzeydoğusundaki vadinin kuzeyindeki tepe üzerindedir. Buradakienerji nakil hattı direklerinin tam altına denk gelir. Kale, tepedengüneydeki vadiye doğru eğimli alandadır. Tepenin en üst düzeyinde birdüzlük bulunur. Kalenin kuzey duvarı, bu düzlüğün başladığı yerde, doğu-batıdoğrultusunda belirlenmiştir. Kabaca ölçüleri 50x40 m. kadardır.Sur doğudan kuzeye doğru kısmen kavisli bir hat izler, ancak doksanderecelik bir açı yaparak güneye döner. Güneyi ise vadiye bakan bir falezolduğundan, bu yönde bir sur inşasına gerek duyulmamıştır. Doğudankuzeye yönelen sur hemen hemen aynı kotta giderken, kuzeyden güneyeulaşan batı suru dik bir eğimi aşar. Ancak en iyi korunmuş bölüm buradadır.Bu bölümde sur genişliği <strong>1.</strong>80 m. olarak ölçülmüştür. Duvarlardayerli kayalar kullanılmıştır. İç <strong>ve</strong> dış yüzlerde iri, bazıları <strong>1.</strong>00 m.ye varanboyutta, çokgen bloklar, aralarında dolgu taşları kullanılarak, harçsız,259


kuru duvar tekniğinde örülmüştür. Görülebilen yüksekliği 0.5O m.yigeçmez. Kalenin genel planında kuzey yönde bir savunma zaafı var gibiysede güneyindeki vadiyi <strong>ve</strong> buradan geçen olası antik yolu kontroledebilir. Kale iç alanında yoğun kaya blokları görülmektedir. Bu haliylepek iskana uygun olmadığı düşünülebilir. Yüzeyde hiç seramik görülmemiştir.7-ASARTEPEAyaş ilçesi, Çanıllı köyü. Rakım 1040 m.dir. Köyün 1 km. güneyindedir.Kale, kuzeyindeki İlhan çayı ile güneyindeki Endil Boğazı arasındadır.Batısında ise İlhan çayı üzerine kurulan Asartepe Barajı'nın gölüyer almaktadır. Çevresindeki akarsulardan yüksekliği yaklaşık 125 m.dir. Böylece doğudan ulaşılabilen bir yarımada gibidir. Özellikle batı <strong>ve</strong>kuzey yönleri kontrol etmektedir. Kale, tepenin en üst düzeyine, güneybatı-kuzeydoğudoğrultuda inşa edilmiştir. Savunması doğalolarak çokavantajlı olarak güneydoğudaki Endil Boğazı yönünde de sur inşa edilerek,tüm yönler gü<strong>ve</strong>nliğe alınmıştır. Kale topoğrafik yapıya uyum göstermektedir.Yaklaşık boyutları 30-50 m. genişliğinde <strong>ve</strong> 60-70 m. u­zunluğundadır. Batıda yüksekliği 2.00 m.yi bulan yapı duvarları etkileyicidir.Bu yüksek duvarlar dışarıya karşı sur gibi kullanılırken, içerde avlu<strong>ve</strong> çevresindeki yapılardan oluşan düzenlemeyi belirler ancak, görece geçbir evreye ait olmalıdır. Surlar kuzey <strong>ve</strong> güney yönlerde, topoğrafya <strong>ve</strong>kayalıkların yarattığı kot farklarına da dikkat ederek düzgün hatlar izler,yer yer kırılmalarla devam eder. iri <strong>ve</strong> orta boy blokların harçsız inşasıylayapılmışlardır. Daha erken bir döneme ait olduğunu düşündüğümüz güneye<strong>ve</strong> batıya yönelik iki yarı yuvarlak kuleli sur, daha iç kesimde, doğudayer alır. İki kulenin arası düz bir hat izleyen duvarla kapatılmıştır.Kapı, olasılıkla güney kuleye bitişiktir. Ölçülebilen genişliği <strong>1.</strong>20 m.kadardır. Aynı biçimde kuzeydoğu uçta, doğuya <strong>ve</strong> kuzeye yönelik ikikule de anlaşılabilmektedir. Topoğrafyanın ulaşım için olanak <strong>ve</strong>rdiği tekyön olan doğuda, kulelerden yaklaşık 60 m. kadar uzaklıkta, ayrı bir surduvarı, kule, savunmanın bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Ayrı birduvar, bu sura dik olarak, doğuya doğru, hattı baladan devam eder. Bualan ayrıntılı araştırılamamıştır. Güneydeki uzun kenar, savunma bakımındançok uygun olduğundan, üzerinde kule görülmemesi doğal sayılabilir.Kuzey yönde kule olasılığı bulunmakla beraber henüz gözlemlene-260


memiştir. Gerek yamaçlarda gerek kale içinde iri kaya grupları dikkatedeğerdir. Surlar yer bu kayaların üzerine bağlanmıştır. Bu teknik kuşkusuz,surun sağlamlığına yönelik olarak geliştirilmiştir. Kale içinde, surdanayrı, çeşidi mekanlara ilişkin yapı izleri belirlenmiştir. Tepenin kuzeyyamacı Orman İşletmesi'nce teraslanmış <strong>ve</strong> ekilmiştir. Ancak tepedeyaşlı meşe palamutları görülebilir. Seramik örnekler O. Frig. Hellenistik,Roma <strong>ve</strong> Bizans dönemlerine aittir.b) BELİRGİN BİR MiMARİ TESPİT EDİLEMEYENLER1- KEÇİKALESİÇubuk ilçesi, Karadana köyü, Bodurlar Mahallesi. Rakımı 1250m.dir. Ankara-Çankırı yolu üzerinde, köye gelmeden 750 m. önce, yolungüney, sağ yanında, yoldan 75 m. yükseklikte, konik, kayalık bir tepeüzerindedir. Doğu, güney <strong>ve</strong> batısında geniş bir görüş açısına sahiptir.Belirgin bir mimari izlenememekle beraber, doruğun doğu yönü el<strong>ve</strong>rişligörünmektedir. Çevresinde bir sur saptanamamıştır. Seyrek seramik görülmüştür.2-KALETEPEIÇubuk ilçesi, Tahtayazı köyü. Rakımı 1295 m.dir. Köyün 3 km. kuzeydoğusundaiki kayalık tepeden oluşmuştur. Geniş bir görüş açısı bulunmaktaolup, özellikle güneybatısına hakimdir. Belirgin bir mimarigörülmemekle beraber kayalık yapıya uyumlu bir mekan düzenlemesiizlenirni edinilmektedir. Çok az sayıda seramik görülmüştür.3-ASARTEPEÇubuk ilçesi, Tahtayazı köyü. Rakım 1300 m. dir. Kaletepe lI'nin600 m. batısındadır. Batısındaki, şimdi Çubuk II Baraj Gölü olan ÇubukÇayı'na 1 km. uzaklıktadır. 30-40 m. yüksekliğinde bir tepe üzerindedir.Alan, yoğun biçimde kayalıktır. Belirgin bir mimari izlenememiştir. Ancakkayalığa uygun bir düzenlemeyi düşündürmektedir. Seramik görülememiştir.261


4- HİSARTEPEYenimahalle ilçesi, Alacaatlı köyü. Rakım 1015 m.dir. Köyün 1 km.kadar güneyindedir. Yaklaşık 60-70 m. yüksekliğinde, yer yer kayalık birtepe üzerindedir. Belirgin bir mimari izlemek olası değildir. Özelliklebatı yamaçta Bizans Dönemi'ne ait seramik kalıntılar görülmüştür.5-KALETEPEYenimahalle ilçesi, Alacaatlı köyü. Rakım 1100 m.dir. Hisartepe'nin<strong>1.</strong>5 km. güneydoğusundadır. Yaklaşık 30-40 m. yüksekliğinde, konik birtepe üzerindedir. Tüm yönlere, özellikle batıya hakimdir. Geniş bir görüşaçısı bulunmaktadır. Tarım alanındaki ekinlerden dolayı mimari kalıntılardeğerlendirilememiştir. En üst noktada birkaç iri blok dikkat çekicidir.Ancak seramik kalıntılar daha belirgindir. Roma Dönemi'ne ait olmalıdır.6- BUDUMKALESİPolatlı ilçesi, Kayabaşı köyü. Rakım 1135 m. dir. Köyün 1200-1300m. kuzeybatısındadır. Özellikle doğusundaki vadiye hakim bir kaya terasıüzerindedir. Belirgin bir mimari görülernemiştir. Seramik buluntular daçok seyrektir. Kayaya uyumlu bir mimarinin daha ayrıntılı araştırılmasıgerekmektedir.7- KIZILCAKIŞLAPolatlı ilçesi, Kızıleakışla köyü. Rakım 1045 m.dir. Köyün 500 m.batısında, yolun hemen kuzeyindedir. 25-30 m. yüksekliğinde, konik birtepedir. Üzerinde tarım yapılmaktadır. Çok yoğun seramik görülmektedir.Höyükteki antik yapılar tarımdan olumsuz etkilenmektedir.8- KARGALlKALEPolatlı ilçesi, Kargalı köyü. Rakım 1040 m.dir. Köyün <strong>1.</strong>5 km. güneybatısındadır.Yaklaşık 50 m. yüksekliğinde, yoğun kayalık, konik,262


özellikle güney <strong>ve</strong> batısına hakim bir tepe üzerindedir. Hellenistik <strong>ve</strong>Roma Dönemi seramikleri yoğundur.9-ASARKAYAKızılcahamam ilçesi, İnceğiz köyü. Rakım 1350 m.dir. Köyün <strong>1.</strong>5km. kuzeyindedir. Dört yanından yüksekliği 100 m.yi aşan kayalık birterastır. Teras, kuzeydoğu-güneybatı yönde yaklaşık <strong>1.</strong>5 km. uzunluğundadır.Güneybatı bölümü topoğrafik <strong>ve</strong> stratejik olarak önemli görünmektedir.Ancak, bu alanda belirgin bir mimari <strong>ve</strong> seramik dağılımı saptanamamıştır.Belirlenen mimari kalıntılar ise, terasın hemen hemen ortasındakien yüksek bölüm aşıldıktan sonra, kuzeye bakan yanda, vadiyehakim bir noktadadır. Bu bölümde, 6-10 m. Yüksekliğindeki sarp kayalığınüzeri duvarla çevrilidir. Ancak doğusundaki düzlükle birlikte düşünüldüğündepek kale işlevinde olmayacağı anlaşılabilir. Duvar kalıntı <strong>ve</strong>temelleri yoğun bitki örtüsü altında kaldığından ayrıntılı incelenememiştir.Ancak 20 m.1ik bir uzunlukta <strong>ve</strong> doğuya doğru kavisli bir hat izlemektedir.Karşısındaki güney duvarı yaklaşık 30-40 m. boyunca doğuyadoğru uzanır <strong>ve</strong> belirgindir. Duvarlarda harç kalıntısı görülernemiştir.Görülen seramikler ETÇ II'ye aittir.SEÇİIMİş .KAYNAKÇAAINSWORTH, 1842 W.F.AINSWORTH, Tra<strong>ve</strong>ls and Researches in Asia Minor, Mesopotamia,Chaldea and Armenia, I-II. London 1842.ANDERSON, 1910 J.G.C.ANDERSON, "A. Celcit Cult and Two Sites in Roman Galatia", JHS30 (1910) 163-167.ANDERSON, 1899 J.G.C. ANDERSON, "Exploration in Galatia cis Hlym. Part II. Topography,Epgraphy, Galatian Civilization", JHS 19 (1899) 52-134, 280-318.BARTH, 1860 Dr. H.BARTH'S, "Reise von Trapezunt durch die nördliche Halfte Klein Asiensnach Scutari im Herbst 1858", (PGAi Erganzungsheft 3). Gotha 1860.BELKE-RESTLE, 1984 K.BELKE-M.RESTEL, "Tabula Impenı Byzantini 4 Galatian undLykaonien ", Verlag der ÖsterreichiscenAkademic der Wissenchaften. Wien 1984.BITTEL, 1955 K.BITTEL, "Funde im öst1ichen Galatien", Ist. Mitt. 6 (1955) 22-4<strong>1.</strong>BOSCH, 1967 E.BOSCH, "Quellen zur Geschihte der Stadt Ankara im Altertum", (TTK VII, 46).Ankara 1967.v.DIEST, 1898 W.v.DIEST, "Von Ti1stnach Angora" (PGA1, Erganzungsheft 125) Gotha 1898.ERZEN, 1946 A.ERZEN, İlkçağda Ankara, TTK Yayını. Ankara 1946.263


+ + + + + +++++++++++++266


""'"EB'ı"------r>iKMEN lINDERllKAYAKiLIsESInc)'pa<strong>1.</strong>(ln ~ I\lltmm J\_!i?l2.L-..b.Y.l!!.!2L.GPd.ATYA-ıW:E i 'Il'R!-EŞME'!-ERIYfJLE( ARAŞTıRMASıAnkara Iıı. 1900_L E'_ VARDAR i N.Ah"YORE'K VAROARHIS~;:;;YAıOOsl ~,-ro.tQ.1SQ6 1,.woşi;;;iKıLlÇ 1NalJ\t'OREK VASIDAR~o,~. lo;J'~L ~ r"-ı""-rL/dIJ. :----.-----~: ~id;}rr#7f'4Ji!i T-r----t-. r:: : ~'Yfai ~.: ':%~iZi" "=~~ :: : -tJiıı.,ı·~'·~; i n i ___O'J ' i . SI\\ rf~!" ,. : ; "'1-) i • ~ılt~$77d ! rt~ i '&if <strong>1.</strong>1-- V#,,}}/}0'$/,,w~"'---~ -I1-" -f-' ••, ---+-- .,'" -----1-"-f- ,,----t-- ,.-r --+ "',. ---l--.iI-J;....=ı':'J .... ır"" ....1,.0 4= .$......,:.r.'; .. ~'I'~~~., ••.u ....J....i-i-t...ı.. '~u\-~:---~-~~,'~ .-i j........ ~;l... \ \t \' . . , . :'----~}:) (. )'\\+ .,. 1- + + + .. +1,.\'1 ır ıf., ,'\ ' , , " ,,1,.1 .. ,\'A . , ., './ IJ'~ oy~'\ '" '~:-l:\";/''\;,''h" il ~-'i-_~.;l-.,ı + >?/',\0'1 \, .ı-::+ yj/\~' .~;;-?: ..'V""~"<strong>1.</strong>) "" - V .....N0\--ıÇizim 2: DikmenIİhcedere Kaya Kilisesi planı Çizim 3: Hisarlıkaya planı


ÇANAKÇOPolath . AnkaraÖLÇEKL! KROK!10/96 <strong>1.</strong>..V.!!dorn,\\\ , , ,.\\\ ,\\\\\\\\,\\ .. ,~~~ ...\ ....--,- ,--..-_ ..- ...,-'......-_ -"._ ...L:=..,----'-10 ,~5'''''''. I'" 1Çizim 4: Çanakçı Kalesi, ölçekli krokir GÜZELCEKALEHaymana- :A.nkaraÖLÇEKLİ KROKlI'-~-l;:..Y.~rdarÇizim 5: Güzelcekale, ölçekli kroki268


"A9~,e..r ..1""'''::"GÜZELCEKALEBEŞİNLERHaymana " Anknrn10/9(>1_ Vllfd~r,o ,'<strong>1.</strong> ıi\- =-1~II.KAT0?!)(,,»-1, ...f'---~~""~,~~r~~r~'GüZELCEKALEKAYAMEZAR!Haymana ~ Ankara10/96 L.Vardar'-~-~"----"-/N0"1\DÇizim 6: Güzelcekale/Beşinler, Bizans Kaya Yerleşimi<strong>ve</strong> mezarları planıÇizim 7: Güzelcekale, kaya mezarı planı


Çizim 8: Tabanoğlu Kalesi, genel, ölçekli krokiDUVAR A-A GÖRÜNÜŞÜ_C::JEk~==:--~=}=Jc=··){··-lÇizim 9: Tabanoğluuçtaki yapılar, ölçekli krokiKalesi, kuzeybatı270


Çizim 10: Çağnık (Çağlayık) büyük <strong>ve</strong> küçük kaleler,ölçekli krokiAKÇt\ÖRF-NYenUtı:1I1 .. hnlı:ırntH.ÇEKI.1 ({{toKl10/96 ı.. V;mhnÇizim 11: Akçaören Kalesi, ölçekli kroki271


N-..ıNb ' "" rr>:ı~i~~.(~~~~-, - Oc. _..) ----- L~ ./"j/' ___~» 'Cc,:~::;:;-~


Resim 1: Dikmen Kalesi, GüneşSuru (Batıya doğru)Duvarm sonunda kapı,ağaçların altında kule.bulunmaktadır.Resim 2: Dikmen Kale, kuleli batı duvarı (karşıda), kuzey duvarı (sağda), arkaplanda Kirmir Vadisi273


Resim 3: Hisarlıkaya, kalenin kuzeydoğu yönü, önde surResim 4: Hisarlıkaya, kale içindeki yapı kalıntıları274


Resim 5: Çanakçı kalesi, kuzeyden, köyden yaklaşırkenResim 6: Güzelcekale (arka planda), batıdaki Beşinler'den görünümü, Beşinler, II. Kat, A Mekanı içinden275


Resim 7: Güzelcekale, kuzeydoğudaki surlarResim 8: Beşinler, Bizans Kaya Yerleşimi (doğudan)276


Resim 9: Tabanoğlu Kalesi, Kirmir çayı <strong>ve</strong> Vadisi ile doğndan görünümResim 10: Tabanoğlu Kalesi, kuzeydenköşedeki surlar277


Resim 11: Çağnık (çağlayık) Büyük Kale, Sakarya ırmağı ile (doğudan)Resim 12: Akçaören Kalesi, güney yanı278


Resim 13: Yenikaya Kalesi (batıdan)279


-~~--~~~-


1996 YILI İÇEL İLİ (ANTİK DAGLIK KiLİKYA)YÜZEY ARAŞTIRMASI İLE KULELER ­KALELER VE YERLEŞİMLEREOLAN İLİşKİLERİSerra DURUGÖNÜL*1994 yılından bu yana yürütmekte olduğumuz yüzeyaraştırmasında,bu yıl da ağırlık, askeri mimarinin incelenmesine <strong>ve</strong>rilmiştir. 1994 araştırmasezonunda, Dağlık Kilikya bölgesinin, batıda Göksu (Kalykadnos)Nehri, doğuda Limonlu (Lamos) Nehri ile sınırlandırıldığı kesiminde,poligonal <strong>ve</strong> izodom duvar tekniklerinde yapılmış olan kule <strong>ve</strong> kalelertespit edilmiş <strong>ve</strong> işlevlerinin üzerinde, çevrelerindeki yerleşimlerle debağlantılı olarak durulmuştur.1995 araştırma sezonunda, Alman Deutsche Forschungsgemeinschaftkuruluşunun mali desteği ile bir önceki yıl belirlenmiş olanaskeri mimari örneklerinden, belli açılardan özellik taşıyan yedisininrölö<strong>ve</strong>, rekonstrüksiyon <strong>ve</strong> aksonometrik çizimleri yapılmıştır. Seçilmişolan yedi kule planlarına, konumlarına <strong>ve</strong> duvar tekniklerine göre belirlenmişlerdir.1996 yılı araştırmalarımız Mersin Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Fen <strong>ve</strong> Edebiyat Fakültesi,Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı öğretim elemanları ile gerçek-* Doç.Dr.Serra DURUGöNüL, Mersin Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Fen <strong>ve</strong> Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji­Sanat Tarihi Bölümü, Çiftlikköy Kampüsü, MERSiN2S1


leştirilmiştir'. Bu yıl da araştırmamız, Bonn Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Arkeoloji EnstitüsüÖğretim Üyesi <strong>ve</strong> hocam Sayın Prof.Dr. Hanns Gabelmann'ın girişimleriile Deutsche Forschungsgemeinschaft tarafından desteklenmiştir'.1996 çalışmalarımızda, kulelerden sonra, belli özelliklerine göreseçtiğimiz kalelerin çizim <strong>ve</strong> topografik planlarının çıkarılmasını hedefledik.Topografik planların hazırlanması Erdemli KadastraMüdürlüğü'nün katkılarıyla gerçekleştirilmiştir'. Topoğrafik planlarının(mülhani/hali-hazır) çıkartılmasındaki amaç ile Meydan, Mancınık,çatıören <strong>ve</strong> Emirzeli kalelerinde bu komplexlerin tepeler üzerindeki konumlarının<strong>ve</strong> plan itibariyle farklılıklarının ortaya konulması hedeflenmiştir."X" <strong>ve</strong> "Y" kod değerleri belli olan poligonların kalelerden oldukçauzakta olmaları nedeniyle, bunların taşınması oldukça zorlu bir çalışmayıberaberinde getirmiş, hatta bu Hisarın Kale için mümkün kılınarnadığından,Hisarın'da ancak klasik tarzda, 50 m. ile plan çıkartılmıştır.çatıören <strong>ve</strong> Emirzeli kalelerinin birer akropol oldukları üzerinde,geçen yılki metinlerde durulmuştu. Aşağıda Meydan <strong>ve</strong> Mancınık kalelerinedeğinilecektir.MEYDAN (Resim: 1, 2): Silifke'nin 15 km. kuzeyinde, imamlı köysınırları içerisinde yer almakta olan bu kale beş kuleye sahiptir; kuzeyindekiderin vadiye <strong>ve</strong> diğer yönlerdeki düzlüklere hakim bir konumdadır.Tepenin kuzeyi uçurum olduğundan doğal korunması güçlüdür <strong>ve</strong> buyönde sadece bir kule vardır. Bir sur duvarı ile bu kule, düzlüğe hakimÖğretim üyesi araştırma görevlileri Murat Durukan <strong>ve</strong> Ümit Aydınoğlu ile Öğretim GörevlisiFikret Özbay'a araştırmaımı organizasyonunda, yürütülmesinde <strong>ve</strong> çizimlerin yapılmasındakikatkılarından dolayı teşekkür ederim. Bakanlık temsilcimiz, İçel Müzesi'nden SayınAyşe Erean'a <strong>ve</strong> bu araştırmayı yürütıne iznini baııa <strong>ve</strong>rmiş olan T.C. Kültür Bakanlığı, A­nıtlar <strong>ve</strong> Muzeler Genel Müdürlüğü'ne de teşekkürü borç bilirim.2 Bu kuruluşa, amacının sadece bilimsel çalışma <strong>ve</strong> yayınlan desteklemek olmasından, ideolojik<strong>ve</strong>ya diğer bir karşılık beklenmemesinden dolayı teşekkür ederim.3 Mersin Üni<strong>ve</strong>rsitesi Rektörlüğü <strong>ve</strong> İçel Valiliği yoluyla T.C. Başbakanlık Harita <strong>ve</strong> KadastroGenel Müdürlüğü'nün de onayı ile Erdemli Kadastro Müdürü Sayın Mustafa Özdemir buçalışmanın gerçekleşmesini sağlaımştır. Hassas ölçüm aleti "Geodimeter 540 A" ile HaritaMühendisi Halil İbrahim Yılmaz <strong>ve</strong> Teknisyen Zekeriya Baykara'nın zor arazi koşullannarağmen ilgi ile çalışmalan <strong>ve</strong> Sayın Mustafa Özdemir'in de çalışmalara bizzat katılmasındandolayı Erdemli Kadastro Müdürlüğü'ne teşekkür ederim.282


olan diğer kule1ere bağlanmaktadır. Kalenin içinde yaşanıldığına dairipuçlarını, düzleştirilmiş anakayalardan <strong>ve</strong> hatıl deliklerinden, ahşap mimariyeişaret etmelerinden dolayı anlıyoruz. Ayrıca sarnıçlar <strong>ve</strong> bir mekandayerde duran, 30 cm. yüksekliğindeki nişli bir taş blok üzerindekibir kartal kabartması da buna işaret etmektedir. Kalenin içinde taş temeller<strong>ve</strong>ya SO cm. ye kadar ayakta duran duvarlar da, kalenin içinde enazından koruma güçlerinin yaşamış olduğunu göstermektedir.Kalenin önemi Olba'ya giden yol üzerinde kurulmuş olmasındankaynaklanmaktadır. Olba, Lamos ile Kalykadnos nehirleri arasındakiterritoriumun Hellenistik Dönem'deki dini <strong>ve</strong> idari mekezi idi. Bu sınırlariçerisindeki yerleşimlerin Olba'ya bağlı olduklarını, Olba sikkeleri üzerindegörünen labut, Dioskur miğferi, kalkan, kılıç <strong>ve</strong>ya kerykeion gibiişaretlerin, bu yerleşimlerdeki duvarlarda <strong>ve</strong>ya kapı lentolarında tekrarlanmasındananlıyoruz".Meydankale'de de güneybatıdaki <strong>ve</strong> güneydoğudaki kule1erin üzerindelabut bulunması, kalenin Olba'ya bağlı <strong>ve</strong> onu korumak üzere yapılmışolduğunu göstermektedir. Duvar tekniğindeki özen, hem bosajlı,hem bosajsız poligonal tarzın kullanılmış olması <strong>ve</strong> kapıların üzerlerindegenellikle kemer konstrüksiyonlarının bulunması, Meydankale'de işinibilen taşçı ustalarının iş başında bulunmuş olduğuna <strong>ve</strong> buraya <strong>ve</strong>rilmişolan öneme işaret etmektedir.MANCINIK (Resim: 3,4): Mancınıkkale, Silifke'ye bağlı Hasanalilerköyünün çıkışında, kuzeyinde bulunmaktadır. Bir vadi üzerinde bulunankalenin doğusunda, vadinin diğer tarafında, Kızkalesi'ni Olba'ya bağlayanantik yol <strong>ve</strong> yol boyunca yerleşim kalıntıları (bugün: Aşağı <strong>ve</strong> YukarıHüseyinler mahalleri) vardır'. Mancınık da Olba'ya giden diğer bir yolüzerinde olduğundan <strong>ve</strong> karşı tarafta da yine Olba'ya giden yolu gözetleyebildiğindenkonumu itibariyle önem taşımaktadır.4 lTh. Bent, "Cilician Syrnbols", CR 4, 1890, 322.5 Topografik çalışmalarımız sırasında da değerleri mevcut oları poligonların, karşı yarnaçta,Yukan Hüseyinler'de olduğunu anladık <strong>ve</strong> ekibirnizi ikiye ayırarak geç saatlere kadar, birtepeden, vadinin diğer tarafına değer taşıdık.283


Mancınıkkale ile ilgili olarak kalenin surlarını farklı zamanlaratarihleyen A.A. Tırparı'a" karşın, bu kalenin tek bir devresinin olduğunainanmaktayız. Gerçekten de kalede üç ayrı tipte duvar kullanıldığınıgörmekteyiz: Tepenin üzerinde, yine Meydankale'de olduğu gibi sarnıçlar<strong>ve</strong> yerlerde hatıl delikleri vardır. Bu tepenin girişinde bir kapı <strong>ve</strong> yanındada duvarları mevcuttur. Tırpan tarafından "Akropol" olarak nitelendirilenbu kısımda duvarlar, kabaca yontulmuş poligonal duvarlardanoluşmaktadır. Girişi ön kısmında çevreleyerek, tepenin eğimini takipederek aşağıya uzanan ikinci bir sur ise düz yüzeyli poligonal duvarlarasahiptir. Bu duvarın seyri iki yöndedir:Birincisi "Akropol"e dönecek şekilde bir yay yaparak devam etmesi<strong>ve</strong> bu kısmın da duvarın tekrar "Akropol" duvarına benzemesi; ikincisidaha da aşağıya doğru uzanması, bu sefer de düzgün kenarlı ama bosajlıbir görünüm kazanması şeklindedir.Farklı duvar tekniklerinin aynı komplex içersinde olmaktan öte, aynıyapı üzerinde kullanıldıklarını çatıören Tapınağı'ndan 7 bilmekteyiz:Düşmana açık batı ile kuzey duvarları bosajlı iken diğer duvarlarıbosaj sız olan tapınağın duvarları şüphesiz aynı zamanda yapılmışlardır.Faklılık daha ziyade tercihe bağlı olarak geliştirilmiştir.İşlevi açısından kale, "Akropol"ü koruma altına alan <strong>ve</strong> bunun içinde surlarla çeviren bir mimari tarza örnektir. İlerideki çalışmalarımızdaburada iskan etmiş olabilecek küçük topluluğun kimliği üzerinde duracağız.Bu kalelerde hep geleneksel bir şekilde askeri yerleşim, yani garnizonbeklemek doğru değildir. Küçük hakimiyet alanlarını koruma altınaalan, belki kendi adlarına, belki de Olba Hanedanlığı adına var oluşlarınısürdüren feodal beylerin <strong>ve</strong>ya rahiplerin arazilerini korumaları için yaptırmışoldukları savunma <strong>ve</strong> iskan amaçlı birimleri düşünebiliriz". Gerçektende sur duvarından düşmüş olan bir blok üzerindeki yazıtta, yapınınkült amaçlı vakıf edildiği tarzında bir ibarenin bulunduğunu, Doç.Dr.6 A.A. Tırpan, "Kilikya Tracheia'da Poligonal Taş örgülü Duvarlar", ll. TTK (1994) 412 tr420.7 H.Hellenkel11per-F.Hild, "Neue Forschungen in Kilikien", ÖAW 186 (1986) 74 tl8 F.E. Winter, Greek Fortifications (1971) 31 ff.284


Mustafa Sayar sözlü olarak belirtmiştir". Bölgede rahip kralların Tanrıadına yapılar inşa ettirdiklerini biliyoruz. Dinsel amaçlı kullanılmamışolsa bile Olba Hanedanlığı'nabağlı olan rahiplerin iskan ettikleri <strong>ve</strong> OlbaTapınağı'na bağlı arazilerin denetimini ellerinde tutabilmek üzere yaptırmışoldukları bir komplex ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.Bu yılki çalışmalarımızda bir yeni kule daha bulunmuştur: Kanlıdivane'nin2 km. kuzeydoğusunda bulunan, 5,82 x 6,70 m. ebatlarında olan<strong>ve</strong> Dibisulukule (Resim: 5) olarak nitelendirilen bu kulenin tabanının altıgerçekten de tamamıyla bir sarnıçla kaplıdır. Geçen yıla ait bildirimizdede vurgulamış olduğumuz gibi bu kalelerin savunma dışında, tarıma yönelikişlevleri de bulunmaktadır. İşte bu kulenin altında bulunan sarnıçile bu yönde bir dayanak noktası daha belirlenmiş bulunmaktadır. Sarnıç,kemerlerin tavanı taşımasıyla değil, üç büyük blok taşın üst üste oturtularak,bir sütun oluşturmasıyla yapılmıştır ki, bu da Hellenistik Dönem'eişaret etmektedir. Kulenin sadece ilk katı ayakta durmaktadır <strong>ve</strong> kapılentosu üzerinde Olba işaretleri bulunmaktadır. Soldan sağa: Sol baştakisembol henüz tanımlanamamıştır. Sağında sırasıyla bir kerykeion, birlabut <strong>ve</strong> iki Dioskur miğferi bulunmaktadır.Duvar tekniği poligonal tekniğin izodom tekniğine doğru kayması,yani bir geçiş tarzında yapılmış olması gibi nitelendirilebilir. Bu açıdanİmamlı Kulesi ile benzerlik göstermektedir'", Sarnıcın tekniği, Olba işaretleri<strong>ve</strong> duvar tekniği kulenin, Hellenistik Dönem'e tarihlendirilmesigerekliliğini göstermektedir.Yine bir kule olduğu bize bildirilen, diğer bir yapının yanına ulaşabildiğimizde,bu yapının belki de bir tapınak olabileceğini anladık."İsmaillikale" (Resim: 6, 7) olarak nitelendirilen bu yapı, Olba'nın güneyindekivadinin Korykos'a uzandığı mevkide bir tepenin üzerindedir <strong>ve</strong>uzun bir dikdörtgen plana sahiptir. Uzun, yan duvarları nispeten korunmuştur.Batı duvarının iç kısmında bir kemer, duvarın üst kısımlarınınağırlığını daha dengeli olarak taşıyabilmek amacıyla düşünülmüş olmalı-9 Bu ön bilgi için M.Sayar'a teşekkür ederim. Ancak daha kesin yargılara bu yazıt tam olarakele alındığında vanlabilir ki, bunun en kısa zamanda olması M. Sayar'dan dileğimizdir.10 F.Hild-HHelleııkemper, "KiEben und Isaurien", OArV 215 (1990) Abb. 194.285


dır. Duvar tekniği, eğri kenarlı dikdörtgenlerden oluşan bir tarzda yapılmıştır.Yerdeki bloklar üzerinde, çok güzel işçilik gösteren, metop <strong>ve</strong>triglif sıraları, guttae, aslan başlı çörtenlere sahip simalar <strong>ve</strong> alınlık bulunmaktadır.ileri derecede tahribat görmüş olan bu yapının cephesinde,belki de pronaosunda dört adet lotus başlığı taşıyan sütunun, yapıya girişisağlamış olduğu anlaşılmaktadır. Bu denli zarif süsleme işçiliğine sahipolan bu yapının, planı da göz önünde bulundumlduğu taktirde bir tapınakolma ihtimali kuv<strong>ve</strong>tlenmektedir. Süslemelerinin karakteri <strong>ve</strong> duvar tekniğiyapıyı Roma Dönemi'ne tarihlernemizi olanaklı kılmaktadır.Kule <strong>ve</strong> kalelerin yerleşim yerlerine olan ilişkilerinin saptanmasıyoluyla, işlevlerinin belirlenmesi yönündeki çalışmalarımız için araştırmamızındiğer bir hedefi de yeni yerleşimler aramak oldu. 1994 <strong>ve</strong> 1995araştırma sezonlarında Lamas <strong>ve</strong> Kalykadnos'un orta kesimlerini incelediktensonra, bu yıl bu alanın kuzey, doğu <strong>ve</strong> batı sınırlarını araştırdık.Batıda Silifke-Kırobası (Mağara ya da Mara), Sarıaydın, Karaböcülü;kuzeybatıda Kızıgeçit, Seydilli, Şahmurlu, Gökören; kuzeyde Elbeyli,Yağda; doğuda Güneyli, Köserelli <strong>ve</strong> Köşkerli.Sarıaydın'a bağlı Aksuvat mevkiinde Lamas Nehri'nin kaynağınıincelereyerek, daha sonra Sanaydın'da Lamas'ın Romalılar tarafındankanala bağlanmış olduğu yere gidilmiştir. Topboğazı, Bozağacı <strong>ve</strong>Kotamış mevkilerinden suyun yeraltından <strong>ve</strong>ya dağlara açılmış olan kanallarvasıtasıyla Diokaisarea'ya taşınmış olduğu tarafımızdan takip e­dilmiştir. ikinci bir bağlantının da Kızılgeçit'ten çıkış alarak Seydilli,Şahmurlu, Gökören yoluyla Olba'ya suyu taşımış olduğu anlaşılmıştır.Kayacı Vadisi'ne güneyden girildiğinde 5. km. sinde de üçüncü bir kolunda suyu kıyıya taşıdığını <strong>ve</strong> daha sonra Lamas-Korykos arasında 7 taneaquadük vasıtasıyla suyu kıyı boyunca taşıdığını tespit ettik. Su, kıyıdaElaiussa Sebaste (Tırtar <strong>ve</strong> Merdi<strong>ve</strong>nlikuyu) <strong>ve</strong> Korykos sarnıçlanndatoplanıyor olmalıydı!i.Karaböcülü, Silifke'nin l O km. kuzeyinde, Hellenistik <strong>ve</strong> Roma dönemlerindeiskan edilmiş olan bir yerleşimdir. Yapılardan belli bir planı ı Su kanallan <strong>ve</strong> su köprüleri bölümümuz Öğretim Görevlisi Fikret Özbay tarafından yükseklisans tezi olarak hazırlanmaktadır,286


elde etmek mümkün olmamıştır. Çünkü planları değiştirilerek tekrarkullanılmışlardır. Kapı lentoları üzerinde labutlar vardır. Roma Dönemi'­ne ait arkosol mezarın içerisinde lahit bulunmaktadır. Yerleşimin 2 km.kuzeyinde, anakayaya işlenmiş olan kaya kabartmaları bulunmaktadır:Yan yana duran biri erkek, birisi kadın olan büsder yerel tarzda başlıklargiymişlerdir <strong>ve</strong> işçilik de pek özenli değildir. Diğer bir kabartma klineüzerinde yatmakta olan bir erkek figürünü göstermektedir. Sağ bacağınıoldukça dik tutmasıyla "batı" yatış tarzını sergilemektedir. Son kabartmayan yana, bir kemer içerisine alınmış olan üç büstten oluşmaktadır: Soldaerkek, sağında kadın <strong>ve</strong> onun da sağında bir çocuk büstü. Alt kısımdakiyazıt hava şartlarının etkisiyle tahrip olmuştur.Şahmurlu'da, Deli Ali mevkiinde Geç Bizans Dönemi'ne ait bir yerleşimbulunmaktadır. Devşirme taşların yoğunluğu <strong>ve</strong> tahribat sadecebazı kapı lentolarının ayakta kalmasına izin <strong>ve</strong>rmiştir.Şahmurlu, Eşkin-rnevkiinde de yine Bizans Dönemi'ne ait bir yerleşimbulunmaktadır. Burada bir evin cephesi iyi korunmuştur: Düzenlikesilmiş, düz yüzeyli dikdörtgen taşlardan yapılmış olan bu evin girişininüzerinde bir kemer bulunmaktadır. Geç Roma <strong>ve</strong>ya Bizans Dönemi'ne aitolan bu yapının büyüklüğü bu girişinden anlaşılmaktadır. Ancak arkaplanının daha sonraki dönemlerde değiştirilmiş olması daha fazla yorumyapmamıza engelolmaktadır.Şahmurlu, Yassıbağ mevkiinde bir kapı lentosu üzerinde labut <strong>ve</strong> arkasındakipoligonal duvarlı bir yapı kalıntısının içerisinde de Dor başlıklıbir sütun tespit edilmiştir.Gökören (Gü<strong>ve</strong>ren, Çukurbağ)da Bizans Dönemi'ne ait iki büyükyapı korunarak günümüze ulaşmıştır. Büyük blok taşlardan inşa edilmişolan bu yapılarda harç kullanılmamış, iki blok taşın arasına bir küçükkenet taşı konulmak suretiyle kenet sistemi geliştirilmiştir. Yapılardanbirisi bir kilisedir. Apsis yerde, anakayadan oluşturulmuştur. Diakonikon<strong>ve</strong> prothesis de ayakta durmaktadır'f. Narthex'in hemen önünde büyük12 Bu ayrıntılar H.Hellenkemper'in (F. Hild-H. Hellenkemper, "Kilikien und Isaurien", ÖAW215, 1990,261) gözünden kaçmıştır <strong>ve</strong> kendisi yapıyı bir ev olarak nitelendirmiştir; harç287


ir iş1ik bulunmaktadır. Diğer yapı, sırtını tamamiyle anakayaya yaslamış<strong>ve</strong> mekanları da kayaların oyulması ile elde edilmiştir. İki katlı olan buiçinde işliklerinyapıda en az üç bölme tespit edilmekte olup, mekanlarınbulunduğu gözlemlenmektedir. Bu yapıyı bir atölye, bir imalathane olaraknitelendirebilmekteyiz. Hellenistik Dönem'den, hatta öncesinden buyana teokratik bir yönetim tarzını benimsemiş olan Dağlık Kilikya'nın bukesiminde, Bizans Dönemi'nde de ekin alanlarını <strong>ve</strong> işlikleri (ticarethaneleri)elinde bulunduran kilise, yani feodal düzenin yöneticilerine ait buyerleşim, sosyal yapının tanımlanabilmesi açısından önem taşımaktadır.Elbeyli'de antik döneme ait hiçbir iz bırakılmamış durumdadır. Sadecehayal meyal seçilebilen bir Roma asker kabartması, burada da antikçağlarda yaşam olduğunun habercisi durumundadır.Yağda'da sadece büyük bir kapı lentosu üzerinde iki labut <strong>ve</strong> bir kalkankabartmasına rastlayabildik. Olba Hanedanlığı'nın sembollerini taşıyanbu yerleşimin de elli yıl öncesine kadar çok daha fazla, geçmiş dönemdenizler taşımış olduğu bize aktarıldı. Ancak bu kesimde yerleşimkalıntılarının azlığının bir açıklaması daha vardır: İklimin bu kesimdedaha zorlu olması sebebiyle, bugün de yöre halkının haziran-eylül aylarındaburada yaşayıp sonra tekrar kıyıya göçmesi, antik dönemde de durumunböyle olabileceği izlenimini uyandırmaktadır. Ekin alanlarınıngenişliği, halkın bu kesimleri tamamıyla gözden çıkartmasına engel olmaktadır.Nitekim buğday <strong>ve</strong>ya nohut gibi ekinler için şartlar çok uygundur.Olba işaretlerinin varlığı, Olba hakimiyetindeki bu yerleşimin de,merkezlerine belli aylarda ekin yetiştirdikleri olasılığını ortaya koymaktadır.Olba işaretleri yönetici sınıfın habercisi olmaktadır. Harap olmuşbu mekanda toprak sahibi yöneticinin iskan etmiş olması düşünülmektedir.Çalıştırılanların ise günümüze ulaşamamış ahşap gibi yok olan malzemelerdenyapılmış evlerde oturmuş olmaları gerekir. Belirtilmiş olduğugibi zaten yoğun <strong>ve</strong> sürekli bir yerleşim Olba için bir yük olacağından,Yağda'nın sadece üretilen malların toplanması amaçlı kurulmuş olan kuzeyyerleşimlerinden birisi olarak yorumlanması gerekir.kullanılmamiş olması dolayısıyla da Roma Dönemi'ne tarihlendirınektedir. Oysa ki KilikyadaBizans kiliselerinde harç knllanılmadığına, başka önıeklerde de rastlayabiliyoruz: ÖnıeğinKüstüllü 'de Felieek Kilisesi'nde.288


Tarafımızdan incelenmiş olan Güneyli, Köserelli <strong>ve</strong> Köşkerli yerleşimlerindeyoğun tahribat nedeniyle bir sonuç elde edilmemiştir.Güneyli'nin Bayamlı mevkiinde yapılar o denli harap edilmişlerdir ki,taşların hangi mimari parçaya ait oldukları dahi tanımlanamaz durumdadır.Ancak bir kemere ait olan, sağlam kalmış tek bir taş, yerleşimdeRoma Dönemi'ne işaret etmektedir.yaktadır.Köserelli'nin Çukurseki mevkiinde sadece bir kilisenin narthexi a­Köşkerli'de de bir kilise, apsis <strong>ve</strong> narthexi ile birlikte ayaktadır.289


Resim 1: Meydankale; kule no. 5Resim 2: Meydankale; kartal kabartması290


Resim 3: Mancmıkkale; genel görüntüResim 4: Mancımkkale; İki no.lu duvar291


292


Resim 6: İsmailli "kale"; genel görüntüResim 7: İsmailli "kale"; detay293


-~~--~~~-


1996 YILI MARMARA ADALARıYAN TARAMALI SONAR ARAŞTIRMASIEKİNLİKADASI MERMER BATIGlNergis GÜNSENİN*Marmara adaları çevresinde 1993 yılından beri sürdürülen sistemli a­raştırmalar sonucu, 12 adet batık, iki fırın bölgesi <strong>ve</strong> bir höyük saptanmıştır(Harita: 1) ı. Üç senedir yapılan bu dalışlar sonucu, özellikle MarmaraAdası'nın kıyıdan itibaren 30-40 m. lik derinliği hemen hemen taranmıştır.Su altı araştırmamızı 1996 sezonunda dalınması normal şartlardazor olan daha derin sularda sürdürmeyi amaçladık.Derin sularda dalış özel ekipman gerektirdiği için, araştırmayı suüstünden yapmayı uygun bulduk. Diğer bir amacımız da, son senelerdesualtı arkeolojik araştırmalarında faydası tartışılan "akustik sistemleri"denemek, sonarların antik batıkları belirlemedeki hassasiyetini anlamak,bu suretle derinlere yapılacak dalışları daha <strong>ve</strong>rimli hale getirmekti"* Doç. Dr. Nergis GüNSENiN, İ,Ü., Teknik Bilimler MYO, Sua1tı Teknolojisi Programı,Avcılar, B.Ü. <strong>Turizm</strong> İşletmeciliği Programı, Hisar Kampüs, Bebek-İSTANBULToplu bilgiler için bkz., N.GüNsENiN, "1993 Tekirdağ-Balıkesir İlleri Yüzey Araştırınası(Hoşköy-Gaziköy Jeofizik (manyetik), Marmara Adaları Sualtı)" X Arkeometri SonuçlanToplantısı, Ankara, (1995), s. 201-220, "1994 Yılı Marmara Adaları Sualtı Araştırması",XIII. Araştırma Sonuçlan Toplantısı, Ankara, (1994), s. 357-373, "1995 Yılı Marmara A­dalan Sualtı Araştırması",XIV. Araştırma Sonuçlan Toplantısı, Ankara, (1997), s. 97-105.2 Başkanlığımda yapılan araştırmaya, bakanlık temsilcisi olarak Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nden Sayın Sena Mutlu, kullanılan sonann teknik işlemlerinde uzman olan Sn. Gürkan295


SONAR ARAŞTIRMASIVE TEKNİK ÖZELLİKLERİKullanılan WESMAR SHD700SS side-scan (yan taramalı) sonar, biradet sonar cihazı, bir adet monitör (Resim: ı), bir adet sinyal almaya <strong>ve</strong>göndermeye yarayan <strong>ve</strong> tekne arkasında çekilerek kullanılan sensör(towfısh) <strong>ve</strong> sensör kablosundan (towcable) (Resim: 2) meydana gelmektedir.Sonar monitörü 1024x768 resulationda renkli analog RGB videosinyallerini horizantal frekansı 48.2 klIz olmak üzere görüntüleyebilmektedir.Sonar cihazı, değişik kademelerde ıoila ı 000 metreye her iki kanaliçin de tarayabilir.Sonar, her iki kanal için % 100 güç konumunda <strong>ve</strong> iki adet akü ile 24V da çalıştırılmıştır.Uygulamalarda her iki kanal 200 ile 300 metre kademelerinde taratılmıştır.Towfısh çalışma frekansı 107 kl-lz dir. Yatayda <strong>1.</strong>5 <strong>ve</strong> dikeyde 35derecede yayın yapabilir <strong>ve</strong> 1300 acoustic watts üretebilir.Towfısh'in "transducer indicator line" açısıdeğiştirilerek kullanılmıştır.15 ile 25 derece arasındaı Ometre uzunluğundaki towcable, ı 5 ile 20 metre arasında değişti­ırilerek kullanılmıştır.Sonar cihazı aldığı sinyalleri, stereo bir video cihazı ile ses katı üzerindenkaydedebilir <strong>ve</strong> playback yapabilir.Kara <strong>ve</strong> daha önceki araştırmalanmızda da bizlere yardımcı olan, Kaptan Ereloğdu Ertaş katılmıştır.Ekibe <strong>ve</strong> özellikle sanan kullanmaımzasunan Sayın Selçuk Kolay' a çok teşekkürederim. Ada Kaymakamlığı <strong>ve</strong> Belediyesi, her zamanki misarfirper<strong>ve</strong>rliğini <strong>ve</strong> desteğinigöstermiştir. Kendilerine bir kez daha teşekkür ederim.296


Marmara Adası'nın kuzey yarısı boyunca alınan görüntülerin birkısmı video banda ktaydedilmiş <strong>ve</strong> GPS (Global Positioning Systems)(Resim: 3) ile yer koordinatları işaretlenmiştir.Teknik özelliklerini açıklamaya çalıştığım sonar araştırması, yukarıdada belirttiğim gibi, i 993 yılından beri adalar etrafında sürdürülen dalışlaradestek <strong>ve</strong>rmek amacıyla yapılmıştır. Sonar, dalış koordinatlarıdahilinde 50-60 m.lik derinlikleri tarayacak biçimde çekilmiştir. Kısasürede de olsa, deneme imkanı bulduğumuz sonar taraması sonucu,Marmara Adası, Ocaklar Burnu, Tahirağa Limanı <strong>ve</strong> Yalancı Palatyabölgelerinde sinyaller alınmıştır. Alınan sinyallerin niteliği, tabii ki, yapılacakdalışlar sonucu anlaşılacaktır.EKİNLİK ADASı MERMER BAT/GlAdadaki çalışmalarımız sırasında, yıllardır ekibin bir üyesi halinegelen Erdoğdu Ertaş, Ekinlik Adası'nın kuzey yüzünde derinde olmayanbazı "blok taşlar" gördüğünü söyledi. Anlattıklarımn büyük bir olasılıklamermer sütunlar taşıyan bir batığa ait olacağını düşünerek bölgeyi araştırmayakarar <strong>ve</strong>rdik 3 .Yapılan iki dalış sonucu, 12 m. derinlikten başlamak üzere, yoğunluğu14-16 m.lerde toplanan, kıyıya paralel halde dağılmış, çok sayıdasütun <strong>ve</strong> sütun başlığı olabilecek parçalar bulundu (Resim: 4). Sütunlariki farklı boy <strong>ve</strong> biçim göstermekte <strong>ve</strong> bir bölümü kırıktır. (Çizim: 1).Buluntuların üzeri tamamıyla Marmara Denizi dip yapısına özgün, midye<strong>ve</strong> deniz yıldızı kaplı olduğu için, sütunların, sütun başlıklarının <strong>ve</strong> mimariparçalar olabilecek diğer döküntülerin malzemesini <strong>ve</strong> işleniş detaylarınıtam olarak belirleyemedik (Çizim: 2).Ekinlik Adası Batığı'nı tarih içinde yorumlamak için, doğalolarakilk akla gelen, Marmara Adası'nın Geç Antik Devir'de kullamlmış mermeryatakları <strong>ve</strong> yarı işlenmiş mimari malzeme ihracatı oldu. Bugünekadar adalar civarında söz konusu ihracata ait, araştırılmış bir batık, lite-3 Dalış <strong>ve</strong> çizimlerde yardımcı olan, Marmara adaları sualtı ekibi üyesi Korhan Bircan'ateşekkür ederim.297


atürde yer almamakta. Teknenin, batığın konumunu <strong>ve</strong> malzemenin a­danın Saraylar Limanı'ndan yüklendiğini göz önüne alarak, batıya doğruolduğunu söyleyebiliriz. Belki de Ekinlik Adası Batığı, Sicilya'nın güneydoğuucunda batan <strong>ve</strong> söz konusu yüke en yakın buluntulara sahip,"Marzamemi" Batığı'nın diğer bir örneğidir".Buluntuların tarihlenmesinde iki dalış sonucu gözlemleyebildiğimizen belirgin yardımcı elemanlar, bir sütun başlığı <strong>ve</strong> batığa ait olduğu düşünüleniki amphoraydı. Söz konusu sütun başlığı Dr. Nuşin Asgari'yegöre adanın Jüstinyen Dönemi'nde çok sayıda ihraç ettiği (yarı işlenmiş)"sepet başlıkların" bir örneğidir (Resim: 5L Amphorolar da M.S. 5-7.yüzyıllar arasına tarihleyebileceğimiz Geç Roma Devri özellikleri taşıyantipler olduğu için (Resim: 6a-b), batığı "şimdilik" M.S. 6. yüzyılatarihleyebiliriz. ileriki yıllarda batık üzerinde yapılacak kapsamlı çalışmaların,adanın Geç Antik Devir mermer ihracatına tamamlayıcı bilgilerkatmasını diliyoruz.4 Bkz. JP.Sodini, "Le Commerce des Marbres il l'Epoque Protobyzantine", Hommes etRichesses dan i 'Empire Byzantin, Paris, (1989), Tome I, s. 167-168.5 Sayın Dr. N. Asgari'ye her zamanki aydın1atıeı bilgileri için teşkkür ederim. Konu için bkz.N.Asgari, The Proconnesiaıı produetion of arhehiteetural elements in Iate antiquaity, basedon evidence from the marble quaries, C.Mango et G. Dagron ed. Constantinople and itsHinterland, Variorum, (1995), s. 28 I-285.298


'2.70 rn~H90crn--:,...,..,.,..,..--..1 E'""',..----... ı"AıI-....,..---J~t10mÇizim 1: Ekinlik Adası mermer batığı sütunlarınınin situ çizimi299


. .....•.. '


MARMARA ADALAR!oFırın bölgdeı'İHarita 1: 1993/94/95/96 yılları, Marmara adaları araştırması toplu buluntuları301


Resim 1: WESMAR SHD 700SS side-scan (yan taramalı) sonar cihazı <strong>ve</strong> monitörResim 2: Sensör (towfish) <strong>ve</strong> sensör kablosu (towcable)302


Resim 3: GPS (Global PositioningSystems) / küresel yönbelirleme sistemiResim 4: Ekinlik Adası mermer batığındanbir görüntü303


Resim 5: "Sepet başlık" olduğu düşünülen parçaResim 6a: Geç Roma Devri amphoraları304


Resim 6b: Geç Roma Devri amphoraları305


1996 SUALTI ARAŞTIRMASICemal PULAK*Sualtı Arkeolojisi Enstitüsü'nün (INA) 1980 yılından beri aralıksızsürdürmekte olduğu sualtı araştırmaları, 1996 sezonunda dört etapta gerçekleştirilmiştir.Söz konusu etaplar <strong>ve</strong> kapsadıkları bölgeler şöyledir:Birinci etap, 25-29 Haziran, Muğla ili kıyıları; ikinci etap, 12-22 Temmuz,Antalya ili kıyıları; üçüncü etap, 29 Temmuz-IS Ağustos, Muğla ilikıyıları; dördüncü etap, 25 Ağustos-l3 Eylül ile II-18 Ekim, Aydın ilikıyıları; Cemal Pulak başkanlığındaki araştırmanın Bakanlık temsilciliğiniBodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nden Bahadır Berkaya yapmıştır.Birinci Etap (25-29 Haziran)Enstitünün Bodrum'dan hareket eden Virazon adlı araştırma gemisi,Datça Yarımadası'ndaki Knidos antik kentinin Küçük Liman'ı yakınlarındademirlemiştir. Araştırmanın amacı, süngercilerden 1982 yılındaalınarı bazı eski bilgilerin değerlendirilmesine yönelikti. Bu bilgileregöre Knidos "Triopium' unun" kuzeybatı ucunu oluşturan De<strong>ve</strong>boynuBurnu'nun açıklarında, tahminen 60-65 metre derinlikte, ı 5O kadaramphoradan oluşan bir batık bulunmaktaydı. Ancak, sert hava koşullarınıne1<strong>ve</strong>rişsizliği <strong>ve</strong> Virazon'un demirli bulunduğu koyun kuzeybatı rüzgarınatamamen açık olması nedeniyle, geminin emniyeti açısından Bü-* Cemal PULAK, Institute of Nautical Archaeology, P.O. Drawer H.G. College Station,Texas 77841-5137 ABD307


yük Liman'ın doğusunda yer alan <strong>ve</strong> Kıyrak Liman olarak anılan ufakkoyda barınmak zorunlu olmuştur.1973 araştırması sırasında Kıyrak Liman girişinin batı yakasında 36metre derinlikte tespit ettiğimiz M.S. 5. <strong>ve</strong>ya 6. yüzyıl Erken Bizans Dönemi'neait <strong>ve</strong> kısmen soyulmuş durumdaki kiremit yüklü bir batığındurumunu kontrol etmek üzere dalış yapılmasına karar <strong>ve</strong>rildi ı . Dalışlarsırasında, dağınık durumdaki düz (stegaster) <strong>ve</strong> kapak (kalypter) kiremitleriarasında M.Ö. 2. <strong>ve</strong>ya <strong>1.</strong> yüzyıla ait, birkaçı sağlam olan bir miktarparçalanmış durumdaki külikslere rastlanmıştır. Bunlardan sağlamolan iki adet küliks ile rölyefli bir kap parçası (envanter No: 96/B/l -3;Resim: 1) batığın daha kesin tarihlenebilmesi için Bodrum Müzesi'neteslim edilmiştir. Aynı alanda en az iki değişik döneme ait malzemeninyer alması, bu konumda en az iki ayrı batığın bulunduğuna işaret etmektedir.Söz konusu küliksler, i 973 araştırması sırasında Kıyrak Limangirişinin karşı (doğu) yakasında tespit edilen M.Ö. 2. <strong>ve</strong>ya <strong>1.</strong> yüzyılaait küliks yüklü diğer bir batığın malzemesine yakın benzerlik göstermektedir".Bu kalıntıların iki ayrı batık mı, yoksa parçalanarak limangirişinin her iki yakasına dağılan tek bir geminin kalıntıları mı olduğunuaydınlatmak amacıyla üçüncü etap bitiminde bu bölgede yine bir seridalışın yapılmasına karar <strong>ve</strong>rilmiştir. Bu dalışlar özellikle Kıyrak Liman'ındoğu yakasında yer alan <strong>ve</strong> batık yüzeyinde görünür durumdakimalzemenin tamamen soyulmuş olduğu Hellenistik Dönem küliks batığınıntekrar tespitine yönelik olmuştur. Dalışlar sonucunda, batık alanındançıkarılan birer adet küliks ile yağ kandili (Envanter No: 961H11-2;Resim: 2), ilk batık alanından çıkarılan malzeme ile karşılaştırılmış, ancakiki grup arasında herhangi belirli bir fark saptanamamıştır.Her ne kadar yapılan çalışmalar Kıyrak Liman girişinin batı <strong>ve</strong> doğuyakasındaki külikslerin aynı gemiye mi <strong>ve</strong>ya iki ayrı gemiye mi ait 01-G.F. Bass, "Underwater Sur<strong>ve</strong>y-1973," Türk Arkeoloji Dergisi 22.2 (1975) 33-38; s. 34,Batık E. Raporda, kiremitler Hellenistik Dönem'e tarihlenmişsede, sonraki incelemeler kireminerinbüyük olasılıkla M.S. 5. <strong>ve</strong>ya 6. yüzyıl Erken Bizans Dönemi'ne ait olduklarınıgöstermektedir (M.M. Cowin, Artifacts Reco<strong>ve</strong>red of! the Southwestem Turkish Coast byInstitute of Nautical Archaeology Shipwreck Sur<strong>ve</strong>ys in 1973 and 1980 [ YayınlanmamışYüksek Lisans Tezi, Texas A&M Uni<strong>ve</strong>rsity 1986] 40-42).2 Bass (supra ıLI) 33-34, Batık D, Resim: 4-7.308


duklarını kesin olarak açıklığa kavuşturamamışsa da, bu kalıntıların ikiayrı gemiye ait olduğu düşüncesi şimdilik ağır basmaktadır. Durumunaydınlığa kavuşması için, bölgenin daha detaylı biçimde incelenmesi <strong>ve</strong>bazı kısımlarda sınırlı sondajların yapılması gerekmektedir.Kıyrak Liman çevresinin kapsamlı olarak taranmasına rağmen bölgedeherhangi başka bir batığa rastlanmamıştır. Kuzeybatı rüzgarlarınındinmemesi nedeniyle De<strong>ve</strong>boynu Burnu açıklarında yapmayı planladığımızçalışmalar gerçekleştirilemedenBodrum'a dönülmüştür.İkinci E/ap (12-22 Temmuz)İkinci etap çalışmaları Side ile Manavgat Nehri ağzı arasındaki genişbir bölgede gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın amacı, 1906 <strong>ve</strong>ya 1907yılında Yunanistan'ın Kalimnos Adası'ndan yola çıkan süngercilerinrastlantı sonucu buldukları bir Tunç Devri batığının yerini tekrar tespitetmekti.1958 yılında Bodrum'a gelerek süngerciler üzerinde yaptığı araştırmalarınınyayınlanmasıyla, dolaylı olarak Türkiye <strong>ve</strong> dünyada sualtı arkeolojisininbaşlamasını sağlayan gazeteci Peter Throckmorton, 1961yılında Kalimnos Adası'ndaki süngercilerle yaptığı bir söyleşi sırasındaManavgat Nehri yakınlarında olduğu iddia edilen bir batık hakkında bazıbilgiler elde etmişti. Throckmorton, Kalimnoslu süngercilerden duyduklarının,1959 yılında tespit ettiği Gelidonya Burnu açıklarındaki TunçDevri batığında bulunan malzemeye çok benzediğini fark etmişti. Süngerciler,Manavgat açıklarındaki bir banko üzerinde üç ayrı küme halindebakır külçe <strong>ve</strong> birkaç büyük kazan içinde çivi <strong>ve</strong>ya bıçak olduğunu sandıklarıcisimlere rastlamışlar, batığa iki gün boyunca yaptıkları dalışlarsonucunda her iki teknelerini de bakır külçe ile doldurdukıan sonraKalimnos'a geri dönmüşlerdi. Teknelerine yükledikleri iki ton kadarbakır külçenin, batıktaki toplam külçe miktarının en fazla beşte biri olduğunuhesaplayan süngerciler, Manavgat'ta daha on ton civarında külçebulunduğunu iddia etmekteydiler. Bu külçelerin hurda olarak satılmasıylabüyük kar edeceklerini hesaplayan süngerciler, geri kalan külçeleride almak üzere birkaç ay sonra daha büyük bir filoyla tekrar Manavgataçıklarına gelmişler, ancak kıyıdan açılan ateş sonucunda dalış yapama-309


dan bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardı. Bilindiği kadarıyla, bu o­laydan sonra hiç bir Kalimnos'lu süngerci bir daha Manavgat'taki batığa. ··3gıtmemıştı .Peter Throckmorton'un, Sualtı Arkeolojisi Enstitüsü'nün kurucusuProf. George Bass'ı Manavgat batığını aramaya ikna etmesiyle, batığıtespit etmeye yönelik çalışmalar 1973 yılında gerçekleştirilmiş, ancak buzahmetli çalışmalardan herhangi bir sonuç elde edilememişti. Araştırmanıngüçlüğü, taranacak bölgenin kıyıdan yarım mil açıkta <strong>ve</strong> yedi <strong>ve</strong>yasekiz mil uzunluğundaki çok geniş bir alanı kapsamasından kaynaklanmaktaydı.Bu denli geniş bir bölge ancak sonar cihazı ile aranabileceğinden,enstitü tarafından satın alınan bir sonar Manavgat'a getirilerekçalışmalara başlanmıştı. Bir hafta süren sonar taramalarından sonra herhangibir kalıntıya rastlanmamış, o zamanki sonar teknolojisinin Manavgatbatığını bulmak için yetersiz olduğuna kanaat getirilerek araştırmayason <strong>ve</strong>rilmişti.Son beş yıldır enstitümüzün kullanımı için yeni bir sonar teknolojisigeliştirilmiş olup, bu sonarın prototip modeli önceki araştırmalarımızdadenenmiş <strong>ve</strong> gerekli değişiklikler yapılmıştı. Yeni sonardan çok iyi sonuçlarelde edilmeye başlanmasından sonra Manavgat projesi tekrar gündemegetirilerek 1996 sezonu sualtı araştırmaları kapsamına alınmıştır.1996 araştırmasında Manavgat Nehri ağzı ile Side'nin hemen doğusundakiyaklaşık 8 mil uzunluğundaki <strong>ve</strong> 0,7 mil genişliğindeki toplam5,6 mil karelik bir alan yeni sonar ile tamamen taranmıştır. Söz konusuçalışmalar sırasında bazı olası hedefler tespit edilmişse de, yapılan dalışıardabunların çoğunlukla kaya parçası <strong>ve</strong>ya kum cepleri oldukları anlaşılmıştır.Manavgat ile Side arasındaki alanın taranması sırasında herhangibir gemi kalıntısına rastlanmamasına rağmen, batığın bulunduğunudüşündüğümüz bölgenin ancak üçte biri taranabilmiştir. Bu çalışmalaraönümüzdeki araştırma sezonunda da devam edilecektir.3 P. Throckmorıon, Shipswrecks and Archaeology (Boston 1969) 217-219.310


Üçüncü Etap (29 Temmuz-15 Ağustos)Üçüncü etabın ana hedefi Kalkan açıklarında tahminen 42 metre derinlikteçamur bir zemin üzerinde bulunduğu iddia edilen büyükçe birbatığın yerini tespit etmekti. Bu bilgiler doğrultusunda, Kalkan'ın batısındakiÇatal Adalar olarak bilinen iki adadan Yılan Ada açığında dalışlarabaşlandı.Bölgede yapılan geniş kapsamlı araştırmalarda aradığımızbatık bulunamamasına rağmen beş ayrı batığa ait bazı kalıntılar tespitedilmiştir. Araştırılması gereken alanın oldukça geniş <strong>ve</strong> derin, zemininise çamur olması, bölgenin yeni sonar cihazı ile araştırılmasına olanaksağlamaktadır. Bu nedenle bölgede ileri bir tarihte sonar ile yeni bir çalışmayapılmasına karar <strong>ve</strong>rilmiştir.BatıkNo. 1 (Tarihlenememiştir)Söz konusu batığın aranması için Yılan Ada çevresinde yaptığımızdalışlarda pek belirgin olmayan üç batığa rastlanmıştır. Bunlardan ilki,Yılan Ada ile Sıçan Ada arasındaki akıntılı boğazın 16 metre derinliğindeyer alan çok dağınık durumdaki seramik malzemeden oluşan bir batıktır.Çoğunlukla kayalara kaynamış olan seramik parçalar arasında ancak köşelibir kapak kiremidi (kalypter), bir amphora boynu <strong>ve</strong> geminin kuzinesineait olduğu sanılan birkaç ocak tuğlası tanınabilir durumdadır. Sözkonusu malzemenin küçük <strong>ve</strong> belirsiz parçalardan oluşması nedeniylebatık tarihlenememiştir.BatıkNo. 2 (Geç Roma-Erken Bizans Dönemi)İkinci batık, Yılan Ada batısında, kayalık bir yamacın 16 ila 35 metrederinliğinde yer alan çok dağınık.<strong>ve</strong> parçalanmış malzemeden oluşanbir Bizans batığıdır. Yaptığımız incelemelerde, 42 metre derinliktekikum zemin üzerinde batığa ait herhangi bir kalıntı saptanamamışsa da,kayalık yamaca kaynamış durumdaki malzemenin yanı sıra kayalarınarasındaki kum cepleri içinde nispeten korunmuş bir miktar seramik malzemeninbulunduğu anlaşılmıştır. 16 metre derinlikte, geminin kuzinesineait bazı ocak tuğlaları, 20 metre derinlikte ise kayaya tamamen kaynamışdurumdaki sağlam bir amphora tespit dilmiştir. Bodrum Müze-311


si'ne teslim edilen üç adet etütlük amphora parçasının (Envanter No:96/C/l-3; Resim: 3,4) başka benzeri bilinmemekle birlikte, amphoralarıyapı, hamur <strong>ve</strong> tipolojik nedenlerden dolayı şimdilik çok genelolarakGeç Roma-Bizans Dönemi'ne tarihlemekteyiz.Batık No. 3 (M.S. 1<strong>1.</strong>-13. Yüzyıl Bizans Dönemi)Yılan Ada'nın kuzeybatısında, 4-5 metre derinlikte, iri <strong>ve</strong> köşelitaşlardan oluşan dağınık durumdaki bir safra yığını tespit edilmiştir. Batıkalanında görülen sınırlı sayıdaki Geç Dönem Bizans amphora parçalarını,safra taşlarına kaynamış olmaları nedeniyle incelemek mümkün olmamıştır.Turistik tekneler için işlek bir demirleme bölgesi içinde bulunanbatığın üzerindeki seramik malzemenin koya gelen ziyaretçiler tarafındanzamanla toplanarak götürüldüğü sanılmaktadır. Safra taşları altındaortaya çıkan etütlük bir amphora parçası ile bazı ufak kaplara aitparçalar (Envanter No: 96/F/l-3; Resim: 5), batığı genelolarak M.S. 1<strong>1.</strong>­13. yüzyıla tarihlemektedir".Batık No. 4 (M.S. 1<strong>1.</strong>-13. Yüzyıl Bizans Dönemi)Çatal Adalar grubundan Sıçan Ada' nın batı kıyısında yapılan dalışıarda44 metre derinlikte, nispeten sağlam olan üç adet amphora ile boyun,kulp <strong>ve</strong> diğer kırık amphora parçalarından oluşan dağınık durumdakibir batığa rastlanmıştır. Batık alanında bulunan "Y" biçimli iki adetdemir çapa ile amphoralar, kalıntıların Geç Bizans Dönemi'ne ait olduğunubelirtmektedir. Ayrıca, amphora parçaları arasındaki kumluk birzeminde sağlam durumda siyah <strong>ve</strong>ya koyu kah<strong>ve</strong>rengi cam bir bilezik4 Kulp <strong>ve</strong> omuz kısmından oluşan büyükçe bir amphora parçasının yakm benzerleri Saraçhanekazısında ele geçmiştir (LW, Hayes, Excavations at Saraçhane in İstanbul, vol. 2: ThePottery [Princeton 1992] 73-75, figs. 9-] 1). Diğer benzer örnekler <strong>ve</strong> bibliyografya için bakınız:LP. Gar<strong>ve</strong>r, Byzantine Amphoras of the Ninth Through Thirteenth Centuries in theBodrunı Museımı of Underwater Archaeology (Yayınlanmamış Yüksek Lisan Tezi, TexasA&M Uni<strong>ve</strong>rsity 1993) 61-94, levha 24-33, sınıf II olarak belirtilen amphoralar. N.Günsenin, Les Amphores Byzantines (Xe-Xllle Siecles): Typologie, Production, CircıılationD 'apres les Collections Turquies (Yayınlanınarnış Doktora Tezi, Uni<strong>ve</strong>rsite Paris, ] 990, ikicilt) bu tipteki amphoralan IV. grubuna sokrrıakta <strong>ve</strong> XII. yüzyıldan Xv. yüzyıla kadar kullanımgördüklerini belirtmektedir. Yılan Ada batığından çıkan amphora parçası, bu tipinXII.-XIII. yüzyıllara tarihlenen örneklerine benzemektedir.312


(Envanter No: 96/I/1; Resim: 6) ele geçmıştır. Bulunan malzemeninbatmış bir gemiye ait olduğu kesinlik kazanmış ise de, kalıntıların ufakbir tekneye mi, yoksa dalgaların etkisiyle batarken dağılan daha büyükbir gemiye mi ait olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. ikinci durum sözkonusu ise, batığın diğer bir bölümü büyük olasılıkla daha derinlerdeyatmaktadır.Batık No. 5 (Tarihlenememiştir)Yine aynı bölgede, 10 metre derinlikte, kayalara kaynamış olan 6-7cm. kalınlığında kiremit parçalarına rastlanmıştır. Kiremitlerin denizedökülen hurda malzemeden çok batık bir gemiye ait olduğu, çevredekikoyu renkli büyük safra taşlarından açıkça anlaşılmaktadır. Safra taşlarınakaynamış bir miktar seramik parçası tespit edilmişse de, bu parçalarınçok ufak olmaları nedeniyle batığı tarihlernekte bir yararı olmamıştır.Batık alanının yakınında yer alan, ancak batık ile bir ilişkisi bulunmadığınıdüşündüğümüz 45 cm. yüksekliğinde, 4<strong>1.</strong>6 cm. eninde, 13.5cm. kalınlığında <strong>ve</strong> 25.5 kilogram ağırlığında üç gözlü (delikli) bir taşçapa (Envanter No: 96/E/I; Resim: 7) çıkarılarak Bodrum Müzesi'ne.teslim edilmiştir.Çatal Adalar'daki çalışmaların tamamlanmasından sonra kayıtlarımızdayer alan diğer bazı eski batık raporlarının değerlendirilmesi içinKekova bölgesine geçilmiştir. Kekova' nın girişinde olduğu belirtilenyeni bir batığın tespiti <strong>ve</strong> önceki sezonlarda tüm aramalarımıza rağmenyerini saptayamadığımız diğer bazı batıkların bulunması için bölgedekidalışlar tekrarlanmıştır. Söz konusu dalışlar çerçe<strong>ve</strong>sinde, 1983 araştırmasısırasında tespit ettiğimiz <strong>ve</strong> Uluburun (M.Ö. 14. yüzyıl sonu) ileGelidonya (M.Ö. 13. yüzyıl sonu) batıklarından sonra bildiğimiz en eskibatıklardan birinin durumunda bir değişikliğin olup olmadığını kontroletmek amacıyla bazı dalışlar yapılmıştır. Batık, 15-25 derinlikleri arasındakikayalık bir yamaç üzerinde yaklaşık 30 x 40 metrelik bir alanıkaplamaktadır. Tamamı kırık olan, en az 60 kadar sepet kulplu amphoraarasında 10-15 adet kadar farklı tipteki amphora parçası dikkati çekmektedir.Batığı daha iyi tarihlernek amacıyla etütlük malzeme olarak toplananamphora parçaları arasında M.Ö. 7. yüzyıl sonu <strong>ve</strong>ya 6. yüzyıl başına313


ait Karinth A <strong>ve</strong> Erken Samos tipleri (Envanter No: 96/D/2-3, 83/24;Resim: 8) yer almaktadır'.Dördüncü Etap (25 Ağustos-I 3 Eylül)1996 araştırmasının son etabı Ege sahillerinde gerçekleştirilmiştir.Etabın amacı, Aydın'ın Sığacık kasabasının doğusunda yer alanİnceburun mevkiinde 1993 araştırmasında tespit edilen batıkları kesinolarak tarihleyebilmek, yine aynı bölgede yer alan <strong>ve</strong> gemiler için sonderece tehlikeli bir burun olduğu anlaşılan Teke Burnu çevresinde genişkapsamlı araştırma dalı şl arı yapmaktı.Batık No. 6 (M.Ö. 3. Yüzyıl Hellenistik Dönem)Araştırma ekibi, İnceburun mevkiinde 1993 kampanyasında tespit e­dilen batıklar üzerinde inceleme dalı şI arı yapmıştır. Bu dalışlar sonucunda,incelenmekte olan batıklar grubunun yaklaşık 75 metre doğusunda50 <strong>ve</strong>ya 60 kadar amphoradan oluşan yeni bir batığa rastlanmıştır.Kayalık bir yamacın üzerinde, 25 metreden başlayarak 32 metre derinliktekikum zemine kadar uzanan, 13 x 7 metrelik bir alana dağılmış olanamphoralar, genellikle birbirine kaynamış durumda, üst üste iki <strong>ve</strong>ya üçsıradan oluşmaktadır. Batık alanında amphoralar dışında her hangi başkabir seramik malzemeye rastlanmamıştır. Batıkta aynı döneme ait,ancak kökenleri henüz saptanamayan en az dört değişik amphora tipibulunmaktadır. Ampharaların hemen yanında yer alan iki adet demirBizans çapasının batık ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Çıkarılan ikiamphoranın (Envanter No: 1996/1/1; Resim: 9) morfolojik özelliklerinedayanarak batığı çok genelolarak M.Ö. 3. yüzyıla tarihlemekteyiz.5 Korint A tipi amphoralar için bakınız: C.G. Koehler, "A Brief Typology and Chroııology ofCorinthian Transport Aınphoras," Grecheskie Amfory, S. lu. Monakhov <strong>ve</strong> YI. Kats, eds,(Saratov: Saratov Uni<strong>ve</strong>rsity Press 1992) 265-279 (Rusça). Samos arnphorasının bir benzeriV. Grace, "Saınian Amphoras," Hesperia II (1971) 71, levha15.2. Grace (supra ll. 5) de <strong>ve</strong>rilmektedir.314


Batık No. 7 (M.S. 4.-5. Yüzyıl, Geç Roma-Erken Bizans Dönemi)Sığacık kasabasının batısında, İnceburun'un doğusunda yer alan TekeBurnu'nun doğu kıyısındayapıları dalışlarda, dağınık amphora parçalarındanoluşan bir batık tespit edilmiştir. Kayalık bir yamaç üzerindebulunan parçalanmış durumdaki malzeme 35, 39 <strong>ve</strong> 51 metre derinliklerdekikaya düzlükleri üzerinde üç ayrı yığın halinde yer almaktadır. Enderindeki iki yığın içinde sağlarnca olan birkaç amphoraya rastlanmıştır.Amphoralar genelolarak Yassıada 4. yüzyıl batığında bulunanamphoralara benzemeleri nedeniyle, Teke Burnu batığını genelolarakM.S. 4. <strong>ve</strong>ya 5. yüzyıla tarihlemekteyiz".Batlk No. 8 (M.Ö. 5. YüzyılOrtası Klasik Dönem)İnceburun'un batısında yer alan <strong>ve</strong> Tektaş Ada olarak bilinen bir kayalığınkuzeyinde, 38 ila 42 metre derinlikleri arasında, kısmen kayakısmen de kum üzerinde, 9 x 4 metre karelik bir alana yayılmış olan birbatık tespit edilmiştir. Batık alanında yaklaşık 65 kadar birkaç değişiktipeait amphora görülmektedir. Amphoraların büyük çoğunluğu 40 metrederinlikteki batık merkezinde yer almakla beraber, amphora parçalarının42 metredeki kum zemine kadar uzandığı görülmektedir. Bu zeminüzerinde yapılan incelemeler, kumun altında da bir miktar amphoranınbulunduğunu göstermektedir. Batıkta, amphora dışında başka bir malzemeyerastlanmamıştır.Örnek olarak çıkartılan amphoralardan, batığın M.Ö. 5. yüzyıl ortalarınaait olduğu anlaşılmaktadır. Amphoralardan bir kısmı Mende kökenlidir,ancak bu tipteki amphora sayısı oldukça sınırlıdır. Etütlük malzemeolarak çıkarılan bir Mende amphorasının (Envanter No: 1996003;Resim: 10) tamamen kızılçam katranı ile dolu olduğu görülmüştür. Batıktakidiğer amphora tiplerinin kökeni henüz saptanamamakla birlikte,bunlardan en az birinin büyük olasılıkla Anadolu kıyılarında, <strong>ve</strong> özellikleMilet, Efes, Urla, vs. gibi merkezlerde üretilmiş <strong>ve</strong> Doğu Avrupalı arke-6 G.F. Bass <strong>ve</strong> F.H. van Doorninck, Jr., "A Fourth-Century Shipwreek at Yassı Ada,"American Joumal ofArchaeology 75 (1971) 34, tip l, Levha 2.8.315


ologlar tarafından yapay-Sisam (Pseudo-Samos) olarak anılan tipte olduğusanılmaktadır (Envanter No: 1996/K/1; Resim: 11). Bu tiptekiamphoralar tipik Samos tipinden dudak profili, kısa silindirik boyun <strong>ve</strong>detaylı tutamakları sayesinde ayırt edilebilmektedir? Bu batık, kıyılarımızdaklasik döneme ait olduğu bilinen ikinci <strong>ve</strong> en iyi korunmuş örnekolması bakımından büyük önem taşımaktadır. Batığın kazısını gelecekkazı programımıza dahil etmeyi amaçlamaktayız.7 Bu bilgiler için Sayın Mark Lawall'a teşekkür ederim. Batığımızdaki amphoramn daha sivriomuzlu <strong>ve</strong> M.Ö. 5. yüzyılın ikinci çeyreğine tarihlenen bir benzeri için bakııuz Grace (supran. 5) 76, şekil 3.1316


Resim 1: Kıyrak Liman M.Ö. 2.-<strong>1.</strong> yüzyıl Hellerıistik batığından iki küliks(sağ: 96/B/1, orta: 96/B/2) ile bir kulplu kaba ait parça (96/B/3)Resim 2: Kıyrak Liman M.Ö. 2.-<strong>1.</strong> yüzyıl Hellenistik batığından çıkarılan birkandil (sol: 96/H/2) <strong>ve</strong> küliks (96/H/1)317


Resim 3: Yılan Ada Geç Roma-Erken Bizans Dönemi'ne ait batıktan alınan ikiamphora örneği (96/C/L <strong>ve</strong> 3)Resim 4: Yılan Ada Geç Roma-Erken Bizans hatığından çıkarılan bir amphoraparçası (96/C/2)318


Resim 5: Yılan Ada M.S. 1<strong>1.</strong>-12. yüzyıl Bizans batığına ait amphoraparçası (sol: 96/F/4) <strong>ve</strong> ufak kap parçaları (96/F/1-3)Resim 6: Sıçan Ada 1<strong>1.</strong>-13. yüzyıl Bizans batığında bulunan cam bilezik(96/l/1)319


Resim 7: Çatal Adalar çevresinde bulunan üçdelikli taş çapa (96/E1l).Resim 8: Arkaik Dönem'e ait iki Samos (üst: 83/24, sağKorint A tipi (96/D/2) amphoraalt: 96/D/3) <strong>ve</strong> bir320


Resim 9: İnceburun M.Ö. 3. yüzyılHellenistik Dönem batığındantipik bir amphoraörneği (96/1/1).Resim 10: Tektaş Ada, 5. yüzyıl KlasikDönem batığından katrandolu Mende amphorası(96/K/3).321


.......,....Resim 11: Tektaş Ada 5. yüzyıl Klasik Dönem batığındaki yapay­Samos (pseudo-Samian) tipinde bir amphora (96001)322


DOGU TRAKYA'DA EPİGRAFİVETARİHİ-COGRAFYA ARAŞTIRMALARI 1996Mustafa H. SAYAR*2-9 Eylül tarihleri arasında yapılan ı 996 yılı Doğu Trakya çalışmalarıİstanbul, Tekirdağ, Çanakkale<strong>ve</strong> Kırklareli illerindeki ören yerleri <strong>ve</strong> bu ö­ren yerlerinden söz konusu illerin muzelerine getirilmiş olan antik yazıtlar ü­zerinde sürdürülmüştür ı .ı 996 yılı Doğu Trakya araştırmaları kapsamında toplam 6 yazıt saptanmışolup bunlardan 2'si arazide, 4'ü müzelerde incelenmiştir.Araştırmalarımızın ilk bölümünü Tekirdağ ili, Marmara Ereğlisi ilçesindelokalize edilen Perinthos antik kentinde (Resim: ı Perinthos) yapılan incelemeleroluşturdu (Harita). Bu araştırmalar sırasında ilçe merkezi içindebulunan bir evin bahçe duvarı üzerindeki Roma İmparatorluk Devri'ne aitbir yazıt parçası ile ilçenin Geren Mahallesi'ndeki inşaat atıkları arasındagörülen <strong>ve</strong> üzerindeki kabartmaların niteliği tam anlaşılamayan bir mermerblok parçası (Resim: 2 Kabartmalı parça) <strong>ve</strong> aynı yerdeki şematik girlandlıbir lahit (Resim: 3 Lahit) incelendi. Lahdin kapağı kaybolmuş olup, tabulaansatası da yazıtsız olarak, kaba bırakılmıştır.* Doç.Dr.Mustafa H.SAYAR, Institut für Alte Geschichte, Altertumskunde und Epigraphik,Uni<strong>ve</strong>rsitat Wien, Dr.Karl Lueger Ring l.A-10IO Wieıı/AVUSTURYA.Bu araştırmalara izin <strong>ve</strong>ren T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne<strong>ve</strong> Bakanlık Temsilcisi Müberra Günel'e öz<strong>ve</strong>rili çalışmalanndan <strong>ve</strong> katkılanndan dolayı teşekkürederim.323


Ayrıca akropolün kuzeybatı ucunda yapılan yol genişletme çalışması sırasındatuğla duvar tekniği ile yapılmış bir tonoz <strong>ve</strong> bunun biraz batısındabir başka duvarın meydana çıktığı görülmektedir (Resim: 4). Bu duvar kalıntılarıbüyük bir olasılıkla akropolün batı ucunda bulunan bir yapıya ait 01­malıydılar. Bu yapının işlevinin ne olduğunu anlamak toprak üzerinde bulunankalıntılarla mümkün olmamaktadır. Ancak burada 19. yüzyılda bulunanbir kilisede yapı malzemesi olarak kullanılmış olan bir arşitrav bloğu üzerindekiyazıtta, Roma İmparatoru Hadrian <strong>ve</strong> karısı Sabina'ya zengin bir Trakyalıkadın tarafından sunulan bir tapınaktan bahsedilmektedir'. Eğer söz konusukilise bu arşitravın ait olduğu tapınağın üzerine yapılmış ise, burada birHadrian Tapınağı'nın inşa edildiğini <strong>ve</strong> 1996 yılında ortaya çıkan duvarlarında bu tapınağın alt yapısına ait kalıntılar olduklarını göstermektedir.Tekirdağ ilindeki çalışmalar sırasında Tekirdağ Müzesi'ne Malkara ilçesininKermeyan köyünde (Resim: 5 Kermeyan) lokalize edilen Apri antikkentinden getirilmiş olan yazıtlı bir mezar steli incelendi (Harita). Stelin sağkenarı <strong>ve</strong> sol üst köşesi kırılmış olduğundan mezar sahibi <strong>ve</strong> mezara gömülendiğer kişilerin adlarını öğrenemiyoruz. Apri'de bulunan başka birçokmezar steli gibi bu stel de Bizans Devri'ne aittir. Apri'de bulunan mezarstelleri devir <strong>ve</strong> içerik yönünden iki farklı grup oluştur-maktadırlar. Bunlardanbiri Apri'nin İmparator Claudius Dönemi'nde kurulduğu sırada burayayerleştirilmiş olan emekli Roma askerlerinin mezar taşlarıdır. Diğer grubuise Bizans Devri'nde burada oluşan <strong>ve</strong> oldukça geniş bir alana yayılan Erken<strong>ve</strong> Orta Bizans yerleşmesinde oturanların mezar stelleri oluşturmaktadır. Buyazıtla çeşitli nitelikteki Apri epigrafik buluntularının sayısı 14'e yükselmiştir'.Bunların beşi Latince mezar <strong>ve</strong> onur yazıtı, ikisi mil taşı <strong>ve</strong> yedisi Bi-4 .zans Devri mezar yazıtıdır .2 Bu yazıt hakkında bkz. E.Kalinka, Die Cathedrale von Herakleia, ÖsterreichischeJahreshefie I, 1898, Beib1att, 9 vdd.3 Apri'de önceki yıllarda yapılan çalışmalar hakkında bkz. M.I-LSayar, "Doğu Trakya'CiaEpigrafi <strong>ve</strong> Tarihi-Coğrafya Araştırmaları", IX. Araştımıa Sonuçlan Toplantısı, Çanakkale27-31 Mayıs 199<strong>1.</strong> Ankara 1992, 173 vd.; ay.yaz. "Doğu Trakya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi­Coğrafya Araştırmaları", X. Araştırma Sonuçlan Toplantısı, Ankara 25-29 Mayıs 1992. Ankara1993, 157.4 Apri epigrafik buluntulannın bazılan yayınlanmıştır. Bunlar hakkında bkz. Z.Taşlıklıoğlu,Trakya'da Epigrafya AraştımıalanIl, İstanbul 197<strong>1.</strong>324


Çalışmalarımızın daha sonraki bölümünü Kırklareli Müzesi'ne bu ilmerkezinin çevresinden getirilmiş olduğu sanılan üç adet yazıtlı adak steli ü­zerindeki incelemeler oluşturdu. Adak stelleri üzerindeki atlı tanrı kabartmalarıTrakya'nın diğer bölgelerinde görülen aynı tür adak stellerinde olduğugibi tanrıyı soldan sağa hareket halinde göstermektedir.199q yılı çalışmalarımızın son bölümünde Gelibolu Yarımadası üzerindekiörenyerleri <strong>ve</strong> çevrelerinde önceki yıllarda başladığımız tarihı-coğrafyaaraştırmalarını sürdürdük 5 (Harita). Bu çalışmalar kapsamında Gelibolu ilçesisınırları içinde kalan Çimpe Kalesi güneyindeki Namazgah mevkiinde, ü­zerindeki antik kabartma ya da yazıt kazınarak, Osmanlıca yazıt işlenerekyeniden kullanılmış olan mermerden silmeli bir stel gördük (Resim: 6).Ayrıca Bolayır beldesi, Bakla Burnuında lokalize edilen Kardia 6 antikkenti alanında yapılan incelemelerde yüzeyde çok sayıda keramik parçası olduğugörülmüş, ancak herhangi bir epigrafik buluntuya rastlanmamıştır(Resim:7 Kardia). Kardia bilindiği gibi bir Milet kolonisi olup Miltiades tarafındanM.Ö. 560 yılında yeniden iskan edilmiştir. Gelibolu Yarımadası'ndakişehirleri Trak kabilelerinin saldırılarından korumak amacıyla yaptırılan36stadia uzunluğundakiduvar, Kardia'nın kuzeyinden geçmekteydi". M.Ö. 309yılında Kardia, Kral Lysimachos tarafından Lysimacheia'nın kuruluşu sırasındatahrip edilerek halkı Lysmacheia'ya getirilmişti".5 Gelibolu Yanmadası'nda önceki yıllarda yapılan araştırmalar hakkında bkz. M.H.Sayar,"Doğu Trakya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi-Coğrafya Araştırmaları", 1992, XI. Araştırma SonuçlanToplantısı, Atıkara 24-28 Mayıs 1993. Arıkara 1994, 130 vd.6 Kardia'nın yeri hakkında bkz. U.Kahrstedt, Beitrage zur Geschichte der thrakischeııChersones, Baden-Baden 1954, 14.7 Herodot VI 36; bu duvann yeri hakkında bkz. M.Özdoğan, "Doğu Marmara <strong>ve</strong> TrakvaAraştırınaları 1982", i. Araştuma Sonuçlan Toplantısı, İstanbul 23-26 Mayıs 1983, 65;ay.yaz.Prelıistoric Sites in Gelibolu, Bahadır Al/anı Anı Kitabı, Anadolu Araştırmaları 10,1986, 67 Harita ı.8 Kardia tarihi hakkında bkz. E.Oberhumıner, RE x/2 (1919) 1932 vd. s. v. Kardia; Chr.Danov, KI. Pauly III (1969) 117 vd.325


-.: ..li"....:ị='"326


Resim 1: Perinthos'un <strong>ve</strong> limanın kuzeyinden görünümüResim 2: Perinthos Geren düzlüğündeolan kabartmalı mermer blok parçasıbulunmuş327


Resim 3: Perinthos Geren düzlüğünde şematik girlandlı lahitResim 4: Akrapolün kuzeybatı ucundaki tonoz <strong>ve</strong> duvar328


Resim 5: Kandia antik kentinin yer aldığı Balda Burnu <strong>ve</strong> limanıResim 6: Gelibolu Namazgahmevkiinde bulunan OsmanheayazıtIı yenidenkullanılmışstel329


woResim 7: Kermeyan köyünün <strong>ve</strong> civarındaki Apri antik yerleşim yerinin bulunduğu araziningörünümü


KİLİKYA'DA EPİGRAFİ VETARİHİ-COGRAFYA ARAŞTIRMALARI 1996Mustafa H. SAYAR *ı 996 yılı Kilikya epigrafik <strong>ve</strong> tarihi-coğrafik yüzeyaraştırmaları A­dana, Hatay, İçel <strong>ve</strong> Antalya illeri ören yerleri <strong>ve</strong> bu ören yerlerinden sözkonusu illerin müzelerine getirilmiş olan antik yazıtlar üzerinde sürdürülmüştür'.1996 yılı çalışmaları kapsamında bulunan yazıt sayısı 76'sı arazide,3'ü müzelerde olmak üzere toplam 79 1dur. Ovalık, orta dağlık <strong>ve</strong> batıdağlık olmak üzere Kilikyaının birbirinden farklı topoğrafik özelliklergösteren üç değişik bölgesinde yapılan ı 996 yılı araştırmasının epigrafik<strong>ve</strong> tarihi-coğrafik sonuçlarının bu bölgelere göre dağılımı aşağıda sunulınaktadır.Ovalık Kilikya Çalışmaları(Harita) ı 996 yılı Ovalık Kilikya çalışmalarımıza her yılolduğu gibiRoma İmparatorlukDevri'nde Çukurova ının başkenti <strong>ve</strong> en büyük şehrikonumunda olan Anazarbos'ta yaptığımız incelemelerle başladık (Resim:* Doç.Dr.Mustafa H. SAYAR, Institut ilir Alte Geschichte, A1tertumskunde und Epigraphik,Uni<strong>ve</strong>rsitat Wien, Dr.Karl Lueger Ring L.A-IOlO Wien/AVUSTURYA.i Bu araştırmaya izin<strong>ve</strong>ren T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne<strong>ve</strong> aynı Genel Müdürlük'te görevli Arkeolog Bakanlık Temsilcisi Vahap Kaya'ya öz<strong>ve</strong>riliçalışmalarından <strong>ve</strong> katkılarından dolayı teşekkür ederim.331


I). Bu çalışmalar kapsamında Anazarbos antik kenti <strong>ve</strong> çevresinde öncekiyıllarda incelenmiş olan tüm yazıtlar, Anazarbos yazıtlar kataloğu yayınıiçin yeniden gözden geçirilmiştir. Ayrıca Anazarbos'ta ISli mezar,biri adak yazıtı olmak üzere toplam 16 adet yeni epigrafık buluntu saptadık.(Harita) Anazarbos çevresinde yaptığımız araştırmalar sırasında dadaha önceki yıllarda, bazıepigrafık buluntular saptadığımız Yassıçalıköyünde/ incelediğimizbir sunağın yazıtından Yassıçalı'nın antik devirdeKudeivadeoilular 'ın köyü adını taşıdığını öğrenmekteyiz. YazıtAnazarbos takvimine göre M.S. 224 yılının Hyperberetaios ayına"tarihlenmektedir. Yazıtın adandığı tanrının adı, bu adı içeren satırlarıntahrip olması nedeniyle okunamamaktadır.Bu bölgedeki incelemelerimiz sırasında Yassıçalı köyüne komşu,Pekmezci köyünün güneyindeki höyüğün tümüyle tesviye edilmiş olduğunubelirledik (Harita). Herhangi bir belgelerne çalışması yapılmadantümüyle ortadan kalkan bu ören yerinde çok sayıda Roma Devri keramiği<strong>ve</strong> bazı mimari parçalar saptadık.(Harita) Anazarbos arazisinin kuzey yönünde yayılma alanını <strong>ve</strong> bubölgedeki antik kırsal yerleşmeleri saptamak üzere yaptığımız araştırmalarsırasında, 1994 yılında incelediğimiz Uzunoğlan Tepesi 4 civarındaiki yeni epigrafık buluntu belirledik (Resim: 2). Söz konusu buluntular,civarındaki köyleri n sakinleri tarafından Uzunoğlan Tepesi'nden aşağıyayuvarlanmış olan iki adet yazıtlıdeğirmen taşıdır.Bunlardan birinin üzerindeki yazıttan eserin Anazarbos takviminegöre M.S. 238 yılının Xandikos ayına tarihlendiği <strong>ve</strong> yazıtta adları belir-2 Yassıçalı köyünde önceki yıllarda yapılan araştırmalar hakkında bkz. M. H. Sayar, "Kilikya'daEpigrafi <strong>ve</strong> Tarihi-Coğrafya Araştırmaları 1994", XIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı1(1996) 59.3 Makedonya takviminde bir ay olan Hyperberetaios, ekim ayının karşılığıdır.4 Uzunoğlan tepesinde 1994 yılında yapılan incelemeler hakkında bkz. M. H. Sayar, "Kilikya'daEpigrati <strong>ve</strong> Tarihi-Coğrafya Araştırmaları 1994", XIIIAraştırma Sonuçları Toplantısı1(1996) 60 vd.5 Makedonya takviıninde bir ay olan Xandikos, nisan ayının karşılığıdır.332


tilen köyün önde gelenleri tarafından vakfedildiği anlaşılmaktadır. Buşahısların isimlerinin başında Roma vatandaşı olduklarını gösterenAurelius isimleri görülmekle birlikte, Tarkondimotos adı gibi Anadoluisimleri taşımaları bu kişilerin yerli halka mensup olduklarını göstermektedir.Yazıtın son satırlarında bu değirmen taşını yapan ustaların adlarıokunmaktadır.Diğer değirmen taşı ise büyük olasılıkla bir kilisede, aynı zamanda okilisenin sunağı olarak da kullanılmaktaydı. Üzerindeki haç kabartmasındayukarıdan aşağıya eski Yunanca'da ışık anlamına gelen fos, soldansağa eski Yunanca'da hayat anlamına gelen zoe okunmaktadır. Bu büyükbir olasılıkla hayat <strong>ve</strong>ren ışık anlamına gelmekteydi. Haçın sol <strong>ve</strong> sağüstü ile sol altında kutsal anlamına gelen hagios yazısı okunmaktadır.Sağ altta ise Yüce Sabaoth yazılıdır". Yani tanrı, İbranice yan ismi olanSabaoth ile anılmaktadır.Uzunoğlan Tepesi'nde bulunduktan sonra civarındaki köylerden birininçeşmesine inşa edilmiş olan yuvarlak bir sunak üzerindeki yazıtınilk satırından bu sunağın Hygieia'ya adanmış olduğu anlaşılmaktadır.Yazıtın eski Yunanca'da <strong>ve</strong> anlamına gelen kai sözcüğü ile başlaması busunağın Hygieiddan başka bir tanrıya daha adanmış olduğunu göstermektedir.Adı ya başka bir sunağın üzerinde ya da bu sunağa boya ileyazılmış olan bu tanrı, büyük bir olasılıkla Asklepios idi. Bu bölgede EskiMantaş'ın birkaç km. batısındaki Andıl Tepesi'nde 1994 yılındaAsklepios ile birlikte Hygieia kültünün bulunduğu bir kutsal alan saptamıştık'Anazarbos arazisinin kuzey yönünde yayılmasını incelemek üzereyaptığımız araştırmalar sırasında, Kozan ilçe merkezinin batısındaki Güneriköyü, Tekçam mevkiinde (Harita) Roma İmparatorluk Devri'ne6 Sabaoth hakkında bkz. Beer, RE I A 2 (1920) 1533-1535. Sabaoth, şahıs ismi olarak da Akrai'dabulunan bir yazıtta be1gelemnektedir, bu yazıt hakkında bkz. <strong>1.</strong> und L.Robert, BulletinEpigraphique 1950,242 <strong>ve</strong> Bulletin Epigraphique 1954, 19.7 Andı1 Tepesi üzerindeki kutsal alanın bu1untuhaberi hakkında, bkz. M.H.Sayar, "Kilikya'daEpigrafi. <strong>ve</strong> Tarihi Coğrafya Araştırmaları 1994", XIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı i Ankara1996, 59 vd.333


tarihlediğimiz <strong>ve</strong> anakayaya oyulan mezar odalarından oluşan birnekropol alanı saptadık (Resim: 3).(Harita) Anazarbos arasizi içinde kaldığı, burada bulunan yazıtlarsayesinde bilinen Akören i <strong>ve</strong> II yerleşmelerinde Dr.Gabriele Mietkebaşkanlığında yapılan çalışmalar" sırasında saptanan Akören i yerleşmesicivarındaki mezar odalarının yazıtları incelendi. Koni biçiminde inşaedilmiş olan kubbeli mezar odalarının giriş kapılarının önünde, genelliklekarşılıklı konmuş iki blok taşın üzerine bir diğer bloğun yatay konulmasıylaortaya çıkan bir bölüm bulunmaktadır. Bazı mezarların girişinde isesütunlar bulunmaktadır (Resim: 4). Yaptığımız incelemeler sırasındamezar odalarından beşinde oldukça aşınmış durumda yazıtlar olduğu <strong>ve</strong>bunların girişin hemen üstündeki yatay blokta bulundukları anlaşılmıştır.Bu yazıtlardan biri ait olduğu mezar odasının önüne devriImiş <strong>ve</strong> yazıtlıyüzü de toprağa bakar durumda olduğundan, yazıtı diğerlerine oranladaha iyi korunmuştur. Bu yazıt sayesinde mezar odasının Anazarbos takviminegöre M.S. 140 yılına tarihlendiği anlaşılmaktadır.1996 yılı Akören çalışmaları kapsamında bu yazıtlardan başkaAkören i Kilisesi içinde bulunan üç adet yazıtlı sütun incelendi. Bu yazıtlardanadları geçen Prooikos Johannes, Diakon Olunpis <strong>ve</strong> RahipJohannes'in kilisenin çeşitli bölümlerinin tamir ettirilmelerine katkıdabulundukları anlaşılmaktadır. Hiyerarşisine mensup iki kişinin adları <strong>ve</strong>ünvanıarı geçmekteydi. Bu kişiler büyük bir olasılıkla kilisenin bazı bölümlerininyaptırılmasını ya da onarılmalarını sağlamışlardı.Ayrıca Akören II yerleşmesinde iki parça halinde bulunan yuvarlakbir taş üzerindeki yazıtta da bu kilisenin yöneticilerinden biri olanAntonius'un adı okunmaktadır.8 Akören'de yapılan çalışmalar hakkında bkz. G.Mietke, "Sur<strong>ve</strong>y der röınischfrühbyzantinischenSied1ung bei Aköreıı in Kilikieıı 1994", XIII. Araştırma Sonuçlan Toplantısı.LCi1t. Alıkara 1996, 35-48; ay.yaz. "Sur<strong>ve</strong>y der römisch-frühbvzaııtinischenSiedlung bei Akören in Ki1ikien 1995", XIV. Araştııma Sonuçları Toplantısı L<strong>Cilt</strong>. Alıkara1997,423-434; ayrıca bkz. 1996 yılı Araştımza Sonuçlan yayınında G. Mietke'nin bildirisi.334


Akören'de ı 996 yılında incelenen ı ı yeni yazıt ile burada bulunantoplam yazıt sayısı 24 le yükselmişoldu.Akören'in kuzeyinde yaptığımız yüzeyaraştırmasında ise MazılıkDağı (Resim: 5) üzerinde bulunan Mahsiret Yaylası'nda (Harita) saptadığımıziki adet mezar odasından birinin (Resim: 6) girişindeki lento üzerindekiyazıt metninde, mezar odasının sahibinin <strong>ve</strong> buraya gömülmesiöngörülen akrabalarının adları belirtilmektedir.Mahsiret Yaylası'nınkuzeyinde bulunan Yeniköy mevkiinde iseMahsiret Yaylası ile Kayabaşı arasındaki geçiti kontrol ettiğini tahminettiğimiz bir Orta çağ kalesi saptadık (Resim: 7).(Harita) Anazarbos'un çevresindeki ı 996 yılı çalışmalarımızı böylecetamamladıktan sonra, Anazarbos komşu antik kentlerden Flaviopolis<strong>ve</strong> Kastabala çevresinde çalışmalarımıza devam ettik. Bu kentlerden Kadirliilçe merkezinde bulunan Flaviopolis'te daha önceki yıllarda saptananyazrtlara ila<strong>ve</strong>ten, iki adet yazıtlı yuvarlak mezar sunağını inceledik.Ayrıca ilçe merkezinde Ala Camii bahçesinde bulunan tüm yazıtlarFlaviopolis yazıtlar kataloğu yayın çalışmaları için bir kez daha gözdengeçirildi.(Harita) Anazarbos'un doğu komşusu olan Kastabala antik kentindeise geçen yıl bulunan damgalı kap kenarlarını inceledik. Üzerlerinde eskiYunanca'da uğurlu olsun anlamına gelen <strong>ve</strong> ayak tabanı biçimli bir damganıniçinde bulunan Eytychos yazıtlı bu tür buluntulara önceki yıllardada rastlamıştık.Kastabala antik kenti çevresinde yaptığımız araştırmalar sırasındaNergis mevkiinde bulunan su yolu köprüsünü ineeledik (Resim: 8). CeyhanNehri'nin doğusunda Düziçi ilçesi arazisinde bulunan kaynaktançıkan su, üstü açık kanallarla, Ceyhan Nehri üzerindeki su yolu köprüsünesevk edilmekte <strong>ve</strong> buradan da taştan yapılmış kapalı su boruları sayesindesağlanan basınçla Kastabala'ya iletilmekteydi (Resim: 9).(Harita) Ovalık Kilikya araştırmalarımızın daha sonraki aşamasındaÇukurova'nın güneyinde önceki yıllarda başladığımız çalışmalara devam335


ettik. Bu çalışmalar kapsamında önce Karataş ilçe merkezinin 4 km. kadargüneybatısında Dörtdirek mevkiinde lokalize edilen Magarsos <strong>ve</strong>Karataş'ın Kızıltahta köyü civarında, Ceyhan Nehri'nin batı kıyısındalokalize edilen Mallos antik kenti <strong>ve</strong> çevresinde çalışmalarımıza devamettik 9 .Ovalık Kilikya'nın en eski kentlerinden olan Mallos civarında yaptığımızaraştırmalar sırasında, Helvacı köyünün yaklaşık 2 km. güneyinde,yaklaşık bir yıl önce tümüyle düzlenmiş bir höyük görüldü. Burada yaptığımızincelemelerde haç kabartmalı bir blok ile (Resim: 10) HellenistikDevir'den Bizans Devri'ne kadar kesintisiz devam eden keramik buluntusaptandı. Böylece Çukurova'da sayısını dahi bilmediğimiz höyüklerdenbiri daha, her yıl bu bölgede birkaç kez karşılaştığımız gibi, hiçbir belgelemeçalışması yapılmadan tamamen yok olmuş bulunmaktadır.Ayrıca Helvacı köyünde Karataş'tan getirilmiş olduğunu belidediğimizHellenistik Devir'e tarihlenen yazıtlı bir heykel kaidesi ile Karataşilçe merkezindeki Kültür Evi bahçesinde bulunan yazıtlı bir heykel kaidesiniinceledik. Her iki yazıtta da Mallos antik kenti yerel yönetim kurumlarıtarafından, kente hizmetleri geçen hemşehriler onurlandırılmaktadırlar.Magarsos civarında yaptığımız çalışmalar kapsamında Karataş Burnu'ndakifenerin güneyinde bulunmuş olan iki tarafı yazıtlı bir blok parçasınıinceledik. Her iki yüzünde de Hellenistik Devir'e tarihlediğimizyazıt metinleri görülmektedir. Bir yüzdeki yazıt diğerine oranla dahaeskidir. Oldukça aşınmış olan bu metnin ilk satırında prytanie kurumundansöz edilmektedir. Bu metin büyük bir olasılıkla, kentin yerel yönetimorganları tarafından kente yararlı hizmetlerde bulunan bazı şahıslara vatandaşlıkhakkı <strong>ve</strong>rilmesi ile ilgiliydi. Diğer yüzdeki yazıt ise M.Ö.2.yüzyılda adı, Pyramos Kıyısı 'ndaki Antiocheia olarak değiştirilen Mallosşehriyerel yönetim organları tarafından alınan bir karar ile ilgili olmalıy-9 Mallos <strong>ve</strong> Magarsos civarında daha önceki yıllarda yapılan araştırınalar hakkında bkz.M.H.Sayar, "Kilikya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi-Coğrafya Araştırmaları", XII. Araştırma SonuçlarıToplantısı, Ankara 1995,44 vd.336


dı. Heriki metinden de çok az bir bölüm kaldığı için yazıtların içeriklerihakkında daha fazla bilgi edinmek maalesef mümkün olamamaktadır.(Harita) Ovalık Kilikya'da Ceyhan Nehri üzerindeki diğer bir önemliantik kent olan <strong>ve</strong> Yakapınar beldesinde lokalize edilen Mopsuhestiaantik kenti <strong>ve</strong> çevresinde yaptığımız araştırmalar sırasında Geç BizansDevri'ne tarihlediğimiz yazıtlı bir mezar stelini inceledik. Mopsuhestiaantik kentindeki araştırmalar sırasında kentin, üzerinde bulunduğu höyükteoluşan yerleşme yerinde saptanan yazıtlar, Mopsuhestia antik kentiyazıtlar kataloğu yayın çalışmaları için yeniden gözden geçirilmişlerdir.Ayrıca Mopsuhestia antik kentinin birkaç km. güneyindeki bir. çiftliğegetirilmiş olan tiyatro oturma sıraları <strong>ve</strong> mimari parçalar incelendi.(Harita) Ovalık Kilikya çalışmalarımızı daha sonra Doğu Akdeniz'inen önemli liman şehirlerinden biri olan <strong>ve</strong> Yumurtalık ilçe merkezindelokalize edilen Aigeai antik kenti <strong>ve</strong> çevresinde sürdürdük (Resim: ı ı).Liman girişindeki adacığın üzerinde yaptığımız incelemelerde, dalgalarınaşındırması nedeniyle ön yüzünde sadece birkaç harfkalıntısı görülebilenyazıtlı bir blok saptadık. İçeriği anlaşılamayacak kadar tahrip olmuş olanbu yazıt belki de bir adak ya da onurlandırma yazıtı idi.Aigeai çevresinde incelediğimiz diğer bir yazıt ise, Yumurtalık ilçesininbirkaç km. kuzeyindeki Demirtaş köyüne, Aigeai Nekropolü'ndengetirilmiş olduğunu öğrendiğimiz şematik girlandlı bir lahdin uzun yüzündekitabula ansata içindedir. Yazıt metnin lahit sahibi, karısı <strong>ve</strong> kızınınadları belirtilerek bunlar dışında hiç kimsenin bu lahde gömülmesininmümkün olmadığına <strong>ve</strong> buna kalkışacakların imparatorluk <strong>ve</strong>znesineceza ödemek zorunda kalacaklarına değinilmektedir.Aigeai civarında ı 996 yılında saptadığımız diğer bir epigrafik buluntuise, Zeytinbeli köyünde bir evde saptadığımız <strong>ve</strong> kesin buluntu yeribelli olmayan yazıtlı bir levhadır. Arka yüzeyi dışbükey <strong>ve</strong> kaba bırakılmışolan eserin ön yüzündeki yazıtın ilk iki satınndan bu yazıtınSeleukos Kralı III. Antiochos için yaptınldığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 223yılında ı 87 yılına kadar 36 yıl hüküm süren Büyük İskender'den esinle-337


nerek M.Ö. 204 yılında "büyük kral" ünvanını almıştır'". Yazıtın 2. <strong>ve</strong> 3.satırlarında kralın oğlu olarak adı geçen Antiochos ise M.Ö. 210 yılından,öldüğü 193 yılına kadar babasıyla birlikte hüküm süren "GençAntiochos"tur.Yazıtın daha sonraki satırlarında adı geçen Kraliçe Laodike iseIII.Antiochos'un M.Ö.222-192 yılları arasında evli kaldığı ilk karısıdır!'.4.satırda isim <strong>ve</strong>rilmeden sadece kralın çocukları olarak bahsedilenlerherhalde Antiochos <strong>ve</strong> Laodike'nin, diğer oğulları IV.Seleukos Philopator,daha sonra ağabeyinin ölümü üzerine Antiochos adını alan Mithridatesile 5 kızından adları bilinen Laodike, Antiochis <strong>ve</strong> Kleopatra ile adıbilinmeyen iki kızdır.Büyük Antiochos <strong>ve</strong> ailesine bu adağı yapan kişi yazıtta adı kralınyeğeni olarak geçen Themison'dur. Polybios'un 5. kitabının 79. paragrafındanöğrendiğimize göre, M.Ö. 217 yılında Mısırıda Ptolemaios Krallığı'nakarşı Raphia'da yapılan <strong>ve</strong> Antiochos'un yenilgisiyle sonuçlanansavaşta 2000 suvariye komuta eden Themison adındaki bir kişiden bahsedilmektedir.Polybios'un sözünü ettiği Themison ile bu yazıtta adağısunan Themison büyük bir olasılıkla aynı şahıs idi 12. Ancak Themison'unAntiochos ile bir akrabalık bağı olduğu bugüne kadar bilinmemekteydi.Ancak burada Themisonun yazıtta değinildiği gibi kralın yeğeni olduğunusöylemek olanaksız. Çünkü ne Antiochos'un erkek kardeşi III.Seleukos'un <strong>ve</strong> ne de kızkardeşinin bir oğlu vardı. Themison büyük birolasılıkla III. Antiochos'un kuzeni idi.Yazıtın son satırında ise adağın yapıldığı tanrının adı görülmektedir:Zeus Kasios. Kasios, Zeus ile özdeşleştirilmiş olan semitik bir tanndır':'.10 H.H.Schmitt, Untersuchungen zur Geschichte Antiochos des Grossen und seiner Zeit,Wiesbaden 1964, 92 vdd.; L.RobeIt, Foııilles d'Amyzon en Carie, Paris 1983, 164.11 Laodike'nin eşi Ye çocuklanyla birlikte onurlandırıldığı Iasos'ta bulunmuş bir yazıt hakkındabkz.OGI237.12 S.Polybios, V, 79 Ye 82; Themison hakkında ayrıca bkz. F.Schenueyer RE VA. 2 (1934)1632 Theinison maddesi.13 Bu tanrı hakkında bkz.A. Salac, ZEYL KADOL, BCH 46, 1922, 160 - 189; A. Adler, RE X2 (1919) 2265 ydd..; H. Schwabl,RE X A (1972) 320 f.; E. Weber, "Zeus Kasios und ZeusSarapis", Wiener Studien 8, 1974, 204 vdd.; Y. Hajjar, "Divinites oraculaires et ritesdivinatoires en Syrie et en Phenicieal' epoque greco-rornaine", ANRW II 18. 4 (1990) 2264338


(Harita) Zeus Kasios kültünün en eski <strong>ve</strong> en önemli merkezi Hatay ilimizdebulunan <strong>ve</strong> Ziyaret Dağı adıyla bilinen Kasian Dağı'dır. Romaimparatorları Traian, Hadrian <strong>ve</strong> Julian Apostata'nın bu kült yerini ziyaretetmeleri, burasının Roma İmparatorluk Devri'nde <strong>ve</strong> Geç Antik Devir'deönemini sürdürdüğünü göstermektedir.Zeus Kasios'un diğer bir önemli kü1t yeri de Mısır'da bulunanPelusion'dur I4 . Ayrıca Kasios kü1tü Yunanistan, Ege Adaları, Kuzey Afrika,İsrail'de bulunan çok sayıda epigrafik <strong>ve</strong> nümizmatik buluntu sayesindebilinmektedir'


Anemurion, Selinus <strong>ve</strong> Korakesion'a ismen değinmektedir'". Bu şehirlerdensadece Korakesiorı direniş göstermiş diğerleri kendiliklerinden teslimolmuşlardır'".Bu tarihi olay dikkate alındığında burada incelediğimiz adak yazıtıIII. Antiochos'un bir akrabası <strong>ve</strong> komutanı olan Themisorı tarafından buharekatın başarısı için donanmanın çıkış noktası olan Aigeai'da diktirilmişidi. Adağı yapan Themison da büyük bir olasılıkla bu harekata katılmıştı.Böylece ilk kez Polybios sayesinde M.Ö. 217 yılındaki RaphiaSavaşı'nda tanıdığımız Themison'un bu savaştan 20 yıl sonra M.Ö. 197yılında halen hayatta olduğu <strong>ve</strong> III. Antiochos'un en yakın akraba çevresindebulunduğu anlaşılmaktadır.(Harita) Ovalık Kilikya'daki son durağımız ise Hatay ili Erzin ilçesinin8 km. güneybatısında bulunan Epiphaneia antik kenti idi. Buradayaptığımız araştırmalar sırasında ören yerinde bulunup Erzin kasabasındakiçeşitli evlere getirilmiş olan lahit <strong>ve</strong> yazıtlar incelendi. Bunlar arasındaEpiphaneia ören yerinin güneyinde bulunarak civarındaki bir çiftlikevine getirilmiş olan üçgen alınlıklı <strong>ve</strong> köşe akroterli bir stel dikkatiçekmektedir. Alınlığın altındaki çukurlaştırılmış alan boş bırakılmıştır.Bu alanın hemen altındaki yazıtta" Amykasis Sunağı 'nın TanrısıKeraunios Helios Serapis'in bilicisi Protogenes (sundu)" yazılıdır. Yazıtınüzerindeki boş bırakılmış alanda belki de bu sunağın boya ile yapılmışbir betimlemesi yer almaktaydı. Adakta bulunulan Tanrı Zeus olupburada Suriye'de çok görülen Keraunios epithetonu ile anılmaktadır. Ancakbununla yetinilmeyip Zeus Kerunios bu yazıtta Helios Sarapis ile deözdeşleştirilmektedir. Bilindiği gibi Sarapis Mısır kökenli bir tanrıdır.Helios ta doğu kökenli bir tanrı olup birçok arkeolojik <strong>ve</strong> epigrafık buluntusayesinde bu tanrıya Zeus-Helios-Sarapis şeklinde tapınırnda bulunulduğubelgelenmektedir'". Bildiğim kadarıyla bu yazıt Zeus Keraunios17 Livius XXXIII 20, 4-6: Hieronynıus in Dan. XI 15; Porphyrios, FGH 260 F 46; <strong>1.</strong> Robert,Fouilles d'Amyzon en Carie, Paris 1983,156.18 Schmitt, gös. yer 286.19 Bu örneklerden bazılan için bkz. G.J.F. Kater-Sibbes, Prelinıinary Catalogue of SarapisMonuments, Leiden 1973, 151 No. 802 (Menner Zeus-Helios-Sarapis heykeli) <strong>ve</strong> 186 Ni.948 (Bronz Zeus-Helios-Sarapis heykelciği); Ayrıca bazı Zeus-Helios-Sarapis adak yazıtlarıiçin bkz. W.HonbosteI, Sarapis, Leiden 1973,23 f., 197 und 234.340


ile Helios Sarapis'in özdeşleştirildiği ilk epigrafık buluntudur. BöyleceAnadolu'nun bu kesiminde sıkça rastlanan doğu <strong>ve</strong> batı kültlerinin kaynaşması(=synkretism) bir kez daha belgelenmektedir. Yazıtın diğer ilginçbir yönü de Zeus Keraunios Helios Sarapis'in burada Amykasis Sunağı'nıntanrısı olarak tapınım görmesidir. Amykasis'in bugünkü AmikOvası'nın adından da anlaşıldığı gibi bu bölgede kullanılan bir toponymyani bir yer ismi ile ilişkili olduğunu tahmin etmekteyiz". Eğer bu varsayımdoğru ise Amykasis Sunağı'nın tanrısı olan Zeus Keraunios HeliosSarapis Amanos Dağları'nın güneyinden, kuzeyde Ovalık Kilikya içlerinekadar yayılan bir alanda tapınım görmekteydi.1996 yılı Ovalık Kilikya çalışmalarımızın daha sonraki aşamasındaAdana il merkezinin 16 km. kuzeyinde bulunan <strong>ve</strong> artık tamamen SeyhanBaraj Gölü altında kalmış Augusta antik kenti çevresinde sürdürdük.".Seyhan Baraj Gölü seviyesinin bir miktar alçalması sonucu Augustakentinin yerinde yaptığımız gözlemler sırasında antik kente ait duvarkalıntıları (Resim: 12) <strong>ve</strong> mermerden, silmeli bir heykel kaidesi parçasıgörülmüştürf (Resim: 13).(Harita) 1996 yılı Ovalık Kilikya çalışmalarımızın son bölümünü ise,Kilikya'nın en eski şehirlerinden biri <strong>ve</strong> Roma eyaleti Kilikya'nın başkentiolan Tarsus <strong>ve</strong> çevresinde sürdürdük. Tarsus'un güneyinde antik adıKydnos olan Tarsus çayı'nın doğu kıyısın boyunca yaptığımız incelemelersırasında, Tarsus çayı'nın denize döküldüğü yerin birkaç km. kuzeyinde<strong>ve</strong> Egemen köyü güneyinde, Mine şehri denilen.bölgede bazıantik yapı kalıntıları saptandı (Resim: 14). Bu kalıntılar arasında gördüğümüz<strong>ve</strong> büyük bir olasılıkla bir hamama ait olan kalıntılar (Resim: 15),Roma İmparatorluk Devri'nde gemilerin seyrine el<strong>ve</strong>rişli olan Kydnos'u20 Zeus PTIJ~lOü) kültü Suriye'de bulunmuş olan bir adak kültü sayesinde tanınmaktadır. Bu yazıthakkında bkz. IGLS II (1939) 310 f Ni. 569. Zeus pTIJJ..loco kültü hakkında bkz.H.Schwabl, RE X A (1972) 293 s. v.Zeus i Epiklesen.21 Augusta'ııın yeri <strong>ve</strong> tarihi hakkında bkz. M.H. Sayar, Neue Pauly, <strong>Cilt</strong> 2 (1997) 291"Augusta" maddesi; F. Hild-H. Hellenkemper, Kililden und Isaurien, Wien 1990, 290 vd."Augusta" maddesi.22 M.Akok tarafındem Augusta antik kentinde yaklaşık 40 yıl önce yapılan çalışmalar sırasındabazı yapı kalıntılan saptanmıştı. Bu çalışmalar hakkında bkz. M. Akok, "Augusta ŞehriHarabesi", Türk Arkeoloji Dergisi 7/2 (1957) 15-20.341


kullanarak eyalet başkentine ulaşmak isteyen gemilerin duraklama yaparakgerekli gümrük <strong>ve</strong> sağlık formalitelerini yerine getirdikleri tesislerinbir parçasıydı.(Resim: 16) Tarsus ilçesinin güneyinde yaptığımız araştırmalar sırasındaayrıca Çatalca köyü arazisinde bulunan Sal Höyüğü'rıün doğu yarısının(Harita) tesviye işlemi yapılarak imha edildiğini saptadık.Orta Dağlık Kilikya Çalışmaları(Harita) Dağlık Kilikya çalışmalarımıza Korykos antik kentinin arazisindeyaptığımız incelemelerle başladık". Korykos'un batısında Cennet<strong>ve</strong> Cehennem obruklarının kuzeyinde sürdürdüğümüz çalışmalar sırasındaGözcü Tepesi ya da Göztepe diye bilinen mevkide (Resim: 17) bazıyapı kalıntılarının bulunduğu yerde saptadığımız 4 yazıttan ikisi sunaklarüzerinde olup bunlardan biri Zeus Korykios'e adanmıştır. 1890 yılındaİngiliz araştırmacı Theodor Bent tarafından burada görülerek yayınlanmışolan bu yazıt <strong>ve</strong> civarındaki antik yapılardan birinin duvarına kazınmışolan Zeus Korykios grafıtto yazıtı nedeniyle bazı araştırmacılar buradabir Zeus tapınağı olduğunu tahmin etmektedirler".Cennet <strong>ve</strong> Cehennem obruklarının güneyindeki kilise yapısının duvarlarındakullanılmış olan bloklar üzerindeki şahıs isimlerinin ZeusKorykios kültünün rahipleri oldukları'" <strong>ve</strong> bu blokların Gözcü Tepesi'ndekiyapıdan kilise inşasında kullanmak üzere buraya getirilmiş olduklarıtahmin edilmektedir".23 Bu bölgedeki araştınnalarımız sırasında bizlere büyük yardımı olan Konya Selçuk Üni<strong>ve</strong>rsitesiArkeoloji Bölümü mensuplarından Bilal Söğüt'e de burada özellikle teşekkür etmekisterim.24 Th. Bent - E.L. Hicks, "Inscriptioııs from Westem Cilicia", JHS 12, 1891,242 Nr. 26; IGRRIII 860; G.Dagron-D.Feissel, Inscriptions de Cilicie. Paris 1987,44 Nr. 16; Zeus Korykioskültü hakkında bkz. H. Schwabl, REx4 (1972) 328 s.v. Zeus <strong>1.</strong> Epiklesen; <strong>ve</strong> aynı yaz. RESuppl, XV (1978) 1170 tl; Th. S. MacKay, Major Sanctuaries of Pamphylia ~ıııd'Cilicia,ANRW II 18.3 (1990), 2106 vd.25 Bu konu hakkında bkz. R. Heberdey - A. Wilhem, Reisen in Kilikien. Wien 1896, 72; lKeil- A.Wilhelm, "Denkmaler aus dem Rauhen Kilikien". (MA1vL4. 3), Manchester 1931,216.26 Bu varsayım isim bkz. bu ciltte S. Durugönül'ün bildirisi.342


Çok eski devirlerden beri zelzele, fırtına <strong>ve</strong> yanardağ patlaması gibidoğa olaylarına sebep olduğuna <strong>ve</strong> Zeus tarafından Cehennem Obruğu'nundibindeki mağaraya kapatıldığına inanılan Typhon isimli yaratığınefsanesinin antik dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Kilikya'nın bubölgesinde de yerel bir söylence olarak anlatılması bu bölgede Zeus'lailgili çok eski bir Anadolu kültünün varlığını kanıtlamaktadır".Gözcü Tepesi'nde bulunan diğer sunağın yazıtından ise bunun ZeusKolonaios'a adandığı anlaşılmaktadır. Kolonaios, Zeuslun bugüne değinbilinmeyen bir epithetonu olup, büyük bir olasılıkla eski Yunanca' dayukselti yada tepe anlamına gelen kolonos sözcüğünden türetilmiştir.Buluntu yerinin adından da anlaşılacağı üzere burasının denize hakim birtepe olması, yüksek yerlerin hakimi olarak tanımlanan Tanrı ZeusKolonaios'a adanmış bir sunağın burada bulunmasının nedenini açıklamaktadır.Adağın, adı yazıtta belirtilmeyen bir şehrin archontluğunu yapaniki memurun zamanında yaptırıldığı yazıtın son dört satırında belirtilmektedir.Burada söz konusu olan şehir büyük bir olasılıkla Korykosidi.Hem Zeus Korykios <strong>ve</strong> hem de Zeus Kolonaios adak yazıtlarındaPhiladelphia sözcüğünün kazınmış olması bunun, Septimius Se<strong>ve</strong>rus'unölümünden sonra Caracalla'nın kardeşi Geta'yı 212 yılında öldürtmesiyleilişkili olduğunu akla getirmektedir. Eğer bu varsayım doğruysa her ikiyazıt da M.S. 3. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenmekteydi <strong>ve</strong> M.S. 212 yılındansonra her iki metinde de Geta'nın adını çağrıştıran Philadelphiasözcüğü kazınmıştır.Gözcü Tepesi'nde Zeus'un biri obruklarla, diğeri dağ tanrısı olarakfarklı iki epithetonla tapınım görmesi, burada Zeus'a adanmış bir kültyerinin varlığını belgelemektedir". Bu kült yerinin niteliği hakkında ay-27 M.S. <strong>1.</strong> yüzyıl başlarmdaki antik dünyanın coğrafi tanınıını yapan Pomponius Mela, Cennet<strong>ve</strong> Cehennem obrukları ile Typhon efsanesine ayrıntılı olarak değinnıektedir, bkz.Pomponius Mela i 76; ayrıca bkz F. Hild - H. Hellenkemper, Ki/ilden und Isaurien. Wien1990, 314 vd. "Korykiorı Antron" maddesi. Typhon hakkında bkz. lSclnnidt, RoscherLexicon V. <strong>Cilt</strong> 1916 -1924,1426 -1454. Typhonmaddesi.28 Th. S. MacKay de burada Zeus Korykos'a adanmış bir tapınak olduğu görüşündedir. bkz.MacKay gös, yer 2107.343


ıntılı bilgi edinmek ancak Gözcü Tepesi'nde bulunan yapı kalıntılarıüzerinde yapılacak mimari <strong>ve</strong> arkeolojik incelemelerden sonra mümkünolabilecektir.(Harita) Korykos antik kentinin kuzeyinde sürdürdüğümüz araştırmalarsırasında Alören Vadisi'nde (Resim: 18) bir kısmı doğal mağara <strong>ve</strong>bir kısmı da kayalara oyulmuş çok sayıda niş saptadık (Resim: 19). Bunişlerden birinin içine kırmızı boya ile işlenmiş olan yazıttan, burasınınErken Hristiyanlık Dönemi'nde bir manastır yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.Bu vadide incelediğimiz çok sayıda nişin içinde de kayalaraoyulmuş Roma İmparatorluk Devri'ne ait kült yazıt1arı <strong>ve</strong> ErkenHristiyanlık Devri'ne tarihlediğimiz grafıtti yazıt1ar gördük. Tüm bu buluntularsayesinde Alören Vadisi'rıin Roma İmparatorluk Devri'nde mağarakültü ile ilişkili tanrıların tapınım yeri olduğu <strong>ve</strong> Erken HristiyanlıkDevri'nde de bir ibadet yeri olma özelliğini sürdüğü anlaşılmaktadır.Alören Vadisi'nde bir de kaya mezarı saptadık (Resim: 20). Bu kayamezarı girişinin yaklaşık 4-5 m. kadar üzerinde klineye uzanmış bir erkekkabartması görülmektedir.(Harita) Araştırmalarımızındaha sonraki bölümünde Hacıhamzalarköyü civarındaki Roma Devri nekropolünde kayalara oyulmuş lahitlerinyanı sıra akroterli <strong>ve</strong> üçgen alınlıklı bir mezar stelini inceledik. Stelinalınlığında hilal kabartması olup, alınlığın altında niş biçiminde derinleştirilmişolan alanda, ayakta durur vaziyette sağda başı örtülü durumda birkadın solda bir erkek kabartması görülmektedir.(Harita) Yine aynı bölgede bulunan Kızılisalı köyü civarında yaptığımızincelemeler sırasında Tülü Tepesi mevkiinde oldukça geniş biralana yayılan Roma Devri yerleşme yeri saptadık. Burada yaptığımızincelemeler sırasında bir tapınağın girişine ait olduğunu sandığımız birlento üzerinde Herakles lobutu, çelenk <strong>ve</strong> bir phallos kabartması gördük(Resim: 21). Aynı yerleşme yerinde bir mezara ait olan oturan kadınheykeli <strong>ve</strong> yazıtlı bir mezar sütununu ineeledik (Resim: 22). Büyük birolasılıkla kadın heykeli sütunun üzerinde bulunmaktaydı. Yine aynı yerleşmeyerinin ekonomik hayatı ile ilgili bilgi edinmemizi sağlayan şarapüretilen havuzlar da dikkati çekmektedir (Resim: 23).344


(Harita) Kızılisalı köyü civarında bulunan bir Roma nekropol alanındaise kayalara oyulmuş çifte lahit <strong>ve</strong> yanındaki özgün yerinden devrilmişolan yazıtlı <strong>ve</strong> kabartmalı bir mezar sunağını inceledik.(Harita) ı 987 yılında Prof.Dr.Le<strong>ve</strong>nt ,Zoroğlu tarafindan bulunanMancınıkkale ören yerinde" (Resim: 24) yaptığımız incelemeler sırasında,kalenin batı giriş kapısı üzerindeki lentoda gördüğümüz çok silik yazıttanbaşka, kalenin hemen altına düşmüş olan <strong>ve</strong> büyük bir olasılıklakale ile ilişkili olan Hellenistik Devir'e ait adak yazıtlı bir bloğu ineeledik(Resim: 25} Çok silik olan yazıttan bunun demiurgosluk memuriyetiyapan <strong>ve</strong> ismi okunamayan bir yerel yönetici zamanında, adı tahrip olmuşbir tanrıya adandığı anlaşılmaktadır. Mancınıkkale'den diğer bir e­pigrafik buluntu da Hellenistik Devir'e tarihlenen bir mezar odasınındoğusundaki yazıttır. Mezar sahibinin adından Anadolu yerli halkınamensup olduğu <strong>ve</strong> oikodomos sözcüğünden dolayı mesleğinin mimarlıkolduğu anlaşıl-maktadır.(Harita) Orta Kilikya araştırmalarımızın daha sonraki bölümünü iseElaiussa-Sebaste antik kentinde Roma Üni<strong>ve</strong>rsitesi'nden Prof. Equini­Schneider başkanlığında yapılan kazılar sırasında bulunan yazıtlar üzerindekiçalışmalar oluşturdu''", Bu yazıtlardan bir tanesi yarımadada birblok üzerinde olup, İmparator Septimius Se<strong>ve</strong>rus'un, oğlu Caracal1a ileortak hüküm sürdüğüdönemeait bir yapının yazıtı olmalıydı.Diğer iki yazıttan biri tiyatronun hemen arkasında kayaya oyulmuşdurumda görülen bir mezar yazıtıdır. Yazıtın sonundaki selamlama sözcüğüAlype'nin sadece Suriye'de geçmesi, bu mezar sahibinin Suriyeli birgöçmen olabileceği varsayımını akla getirmektedir. Diğer ilginç bir epigrafikbuluntu ise limanın batı kıyısında düzleştirilmiş bir kaya üzerine üçkez alt alta kazınmış olan Eis Theos yazıtıdır. Eis Theos önceleri bazıtanrı adlarının <strong>ve</strong> geç antik devir imparator isimlerinin önünde hitap olarakgörülmekteydi. Daha sonra Hristiyan dininin yayılmaya başladığı29 Mancınıkkale buluntu haberi hakkında bkz. L.Zoroğlu, "Doğu Dağlık Kilikya i 987 YılıAraştırması", VI.Araştıl11ıa Sonuçları Toplantısı. Ankara 1989,397,30 Elaiussa-Sebaste kazı çalışmaları hakkında bkz, E.Equini-SCııneider, 1996 yılı Kazı SonuçlanToplantısıbildirilerinin yayınlandığı i 997 sempozyııınu bildirileri.345


dönemlerde görülmeye başlayan bir akldamasyon olup özellikle Suriye<strong>ve</strong> Filistin yazıtlarında birçok kez kullarnlmıştır". Kilikya'nın başka bölgelerindebulduğumuz bazı Hristiyanlık öncesi yazıtlarda da Eis Theosakklamasyonuna rastlamaktayız.Batı DağlıkKilikya Çalışmaları(Harita) Batı Dağlık Kilikya'nın en önemli liman kentlerinden biriolan Anemurion civarında yaptığımız incelemeler sırasında Anamur Müzesi'ne,Titiopolis antik kentinin lokalize edildiği Kalınörenden getirilmişolan bir mezar yazıtı parçasını inceleme fırsatını bulduk. Yazıtın metnindegeçen Vet(e)ranus sözcüğü nedeniyle emekli bir Romalı askerin mezartaşı olduğu anlaşılan bu stel sayesinde, bölgede emekli askerleriniskan edildikleri anlaşılmaktadır.(Harita) Araştırmalarımızın son bölümünü Alanya ilçesi içinde yaptığımızçalışmalar oluşturdu. Bu çalışmalar kapsamında önce AlanyaMüzesi'nce kazı çalışmaları yürütülen Syedra antik kenti sütunlu caddesindebulunan onur yazıtlarını inceledik. Bu yazıtlar genellikle M.S. 2.yüzyıl sonu <strong>ve</strong> 3. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenmekte olup, bir kısmısütunlu caddenin iki tarafından daha sonraki yüzyıllarda devşirme malzemeolarak kullanılmış olan heykel kaideleri ya da podyumlar üzerindeydiler.Yazıtlarda kentin imarına katkıda bulunmuş ya da kente başkabir şekilde yarar sağlamış olan zengin Syedralılar onurlandırılmaktaydılar.(Harita) Araştırmalarımızın son durağı olan <strong>ve</strong> Cebel lres Dağı üzerindebulunan Laertes antik kentinde yaptığımız incelemeler sırasında daburasının defineciler tarafından büyük ölçüde tahrip edildiğini gördük'"Özellikle Zeus Megistos <strong>ve</strong> Apollon Tapınağı arasında kalan alan, büyükhasar görmüştür. Burada rastladığımızbir heykel kaidesi üzerindeki onur31 KPeterson, EILOEOL, Epigraphische, formgeschichtliche ıind religionsgeschiclıtlicheUnıersuchungen, Göttiııgen 1926, 304 ydd.32 Laertes kentinde daha önce yapılan epigrafik araştınna1ar hakkında bkz. G.E. Bean-T.B.Mitford, Sites Old and New in Rough Cilicia 12, 1962, 195 - 206; aynı yazarlar, Journeys inRough Cilicia 1964 - 1968. Wien 1970, 95 - 105 Nr. 71 - 9<strong>1.</strong>346


yazıtında kentin önemli memuriyetlerinde bulunmuş olan bir hemşehrisininhalk meclisi tarafından onurlandırıldığından bahsedilmektedir. Kenthamamının kuzey nişinde gördüğümüz diğer bir yazıtta da kentin diğerbir hemşehrisiyerel yönetim organlarınca onurlandırılmaktadır.347


!.J,).j::..00.. H.mJ\~• KOt:Ai.(,.$IOl'l_lk.nuISAURIA\it AdnHoı• .1"tıilnd«U,","'=OT.,."" / . ~ iiV l s ke n d e r u nRı.cıhı.mz.. • AIlSrm • KuıJiuh i- RossosSolcuk'" ~ \Sdinul'·ı..ımOJ.& Mı::)'danı;:ıkbLc.>Xut'M. ~".....~~ ,t'~he.i, . -. • ~~Q'$; .~ ~dcn4


Resim 1: Anazarbos'un batıdan görünümü; ön planda su yolu kalıntılarıResim 2: Uzunoğlan Tepesi'nin kuzeybatıdangörünümü349


Resim 3: Tekçam nekropol alanında anakayayaoyulmuş yeraltı mezar odalarından biriningirişiResim 4: Akören i yerleşmesinde bulunan girişi sütunlu <strong>ve</strong> yazıtlı mezarodalarındanbiri350


Resim 5: Mozaik Dağı'nın güneyden görünümüResim 6: Mahsiret Yaylası'ndakimezar odasmdan birinin girişi351


Resim 7: Yeniköy KalesiResim 8: Kastabala, su yolunun Ceyhan Nehri üzerinden geçmesini sağlayankemerli su yolu köprüsü352


Resim 9: Kastabala su yolunda kullanılan <strong>ve</strong> basınçla su sevk eden taş borulardanbiriResim 10: Helvacı Höyük'den tesfiye sonucu ortaya çıkan haç kabartmalıblok353


Resim 11: Aigeai Limanı <strong>ve</strong> önündeki adacığın kuzeyden görünümüi ı:Resim 12: Seyhan Baraj Gölü altında kalan Augusta antik kentinin ön plandagörünen bazı antik duvar parçaları354


Resim 13: Augusta şehrinden bir heykel kaidesi parçasıResim 14: Tarsus çayı kıyısında Mine şehri mevkiinde görülen kalıntılar355


Resim 15: Mine şehri mevkiinde Roma hamamı kalıntılarıResim 16: Sal Höyük'ün tesviyeden arta kalan kısmı356


Resim 17: Göztepe mevkiinde görülen antik yapı kalıntıları; Zeus Tapınağı.Resim 18: Alören Vadisi357


Resim 19: Alören Vadisi'nde kaya kiliseleriResim 20: Alören Vadisi kaya mezarı358


'~uı-oResim 21: Tülü Tepesi'nde oturan kadınheykeli <strong>ve</strong> yazıtlı mezar sütunResim 22: Tülü Tepesi'nde Herakles labutu,çelenk <strong>ve</strong> phallos kabartmalı yapıgirişi


Resim 23: Tülü Tepesi yerleşmesinde bulunan şarapüretme havuzlarıResim 24:MancınıkkaleResim 25: Manemıkkale girişinde çok silik yazıtlı kapılentosu360


pİsİDİA ANTİoKHEİA'DAN YENİ YAZITLARThomas DREW-BEAR*Konuşmama başlamadan önce, her zaman olduğu gibi, 1996 yılı e­pigrafık araştırmalarım için gereken izin <strong>ve</strong> kolaylığı sağlayan genel müdürlüğüntüm yetkililerine <strong>ve</strong> Yalvaç Müzesi Müdürü Sayın Dr. MehmetTaşlıalan'a teşekkür etmeyi borç bilirim.Önce, bildiri konusu oluşturan <strong>ve</strong> antik Pisidia bölgesi içinde yer a­lan Antiocheia'nınbir görünüşü görelim (Resim: 1). Bu caddeden bir kaçyazıt elimize geçti.Bu yıl, Yalvaç'ta düzenlenen Birinci Uluslararası Antiocheia Sempozyumu'nabir hazırlık olmak üzere, Sorbonne Üni<strong>ve</strong>rsitesiinde yürüttüğümEpigraphie grecque et latine et geographie historique de l'AsieMineure'deki seminer çalışmalarımı Antiocheia yazıtları üzerinde yoğunlaştırdım.Böylece, gerek yüzeyaraştırmalarımda bulduğum <strong>ve</strong> gerekseYalvaç Müzesi Müdürü Sayın Dr. Mehmet Taşlıalan'ın uzun sürediryürüttüğü başarılı çalışmalarda bulduğu yazıtları yayına hazırlamışbulunmaktayız. Bu konuşmamda size, bu yazıtları kısaca tanıtmağa ça1ışacağım.Antik Antiokheia'nın en önemli özelliklerinden biri, kent yakınındakiKarakuyu Dağı'nın zir<strong>ve</strong>sinde yer alan Men Tapınağı'dır. Üni<strong>ve</strong>rsiteLumiere - Lyon II profesörlerinden Marie-Therese Le Dinahet'in bu tapı-* Prof.Dr. Thomas DREW-BEAR, 31 me Royale 69001 Lyon FRANSA361


nağın arkeolojisi üzerindeki çalışmaları halen sürdüğü için, biz burada,Antiokheia kentinden tapınağa giden yol boyunca kayalar üzerine işlenmişolan anıtlar üzerinde duracağız. Bu anıtlar sayesinde, Kutsal yolunizlediği güzergahı saptamak da mümkün olabilmektedir.Uni<strong>ve</strong>rsite Lumiere - Lyon II'den Dr. Guy Labarre tarafından ince­Lenmiş olan bu kutsal yol boyunca 103 kadar saptanan adak steli (Resim:2) üzerlerinde bulunan hilal motiflerinin sayısından da anlaşılacağı gibi,tek bir kişi tarafından ya da aynı ailenin birkaç üyesi tarafından adanmıştır.Örneğin, Quintus Quinctius adının yazılı olduğu bir adak görebiliriz,ki bu nomen Antiokheia'da henüz saptanmamıştır.Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü üyesi Sayın VirginieBlondeau tarafından tanıtılacak olan diğer bir yazıtta okunan Nerutia adıgibi, Antiokheia'da çok nadir görülen Romalı adlarına rastlanmaktadır.Nerutius ismi, yalnızca <strong>1.</strong> R. S. Sterrett tarafından 1888 yılında Yalvaçyakınlarında kopya ettiği bir yazıttan bilinmektedir. Bu adı kaydedenbaşka herhangi bir kaynak yoktur. Şimdi bu yeni mezar taşında, NerutiaMatrona <strong>ve</strong> kocası Quintius Kallinikos'un adları okunmaktadır. İsimlerdenanlaşıldığına göre, bu kadının kocası Romalılaşmış bir Yunanlı idi.Ama bu Yunanca mezar taşını diktiren karısı Neroutia ise Hellenleşmişbir Romalı idi.Sözünü etmek istediğim diğer önemli bir buluntu da, ColoniaCaesarea' nın kuruluşundan hemen sonraya tarihlediğimiz, StatiusAnicius adındaki bir decurio' nun mezar taşıdır. Geçen yıl Yalvaç yakınındakiaraştırmam sırasında bulduğum bu taş üzerinde çalışan SorbonneÜni<strong>ve</strong>rsitesi'ndeki seminerim üyelerinden Christine Hoet-van Cauwenberghe'egöre, Anicius, vasiyetinde mezarının yapılması için 400 Dinarpara bırakmış <strong>ve</strong> onun adını taşıyan azatlısı bu paraya 400 Dinar dahaeklemişti. Bunun ne kadar önemli bir miktarda para olduğunu anlamakiçin, aynı yörede bulduğum, ama biraz daha sonraki bir dönemetarihlenen <strong>ve</strong> daha alt tabakaya ait olan birin mezar taşındaki para miktarınabakmamız yeterlidir: burada belirtildiğinegöre, tipik Phrygialı adlarıtaşıyan Papas ile Iman, babalarının mezarı için yalnızca 10 Dinar harcarnışlardı.362


Antiokheia'da bulunan diğer bir yazıt grubu da, şehir meclisi kararlarıgereğince diktirilen onur yazıtlarıdır. Paris'teki seminerime katılan,Pisa Üni<strong>ve</strong>rsitesi'nden Dr. Domitilla Campanile tarafından AntiokheiaSempozyumu'nda sunulacak olan bir yazıtta Titus Flavius Maximianus'unoğlu Titus Flavius Salgurius Maximianus Fronto diye biri onurlandırılmaktadır.Sergia trihus'una bağlı olduğuna göre, o bir Antiokheiavatandaşıydı. Öte yandan, Men Tapınağı'nda bulunan <strong>ve</strong> 1913 yılında J.G. S. Anderson tarafından yayınlanan diğer bir yazıtta da Maximianusadındaki bir aedilis <strong>ve</strong> duumvir 'in onurlandırıldığını görüyoruz. Hiçkuşku yok ki o, yazıtımızdaki kişi ile aynı aileye mensuptu. Bizim yazıtımızdakiSalgurius ile Fronto adları ona anne tarafından gelmiş olmalıydı.Her şeyden daha önemlisi, Salgurius şeklindeki isim ilk kez bizimyazıtımızla ortaya çıkmaktadır.Yalvaç Belediyesi Başkanı Sayın Tekin Bayram tarafından geçen yılAntiokheia Akropolisi'nin eteğinde başlatılan çalışma sırasında, sürprizbir şekilde, Antiokheia kent surunun bir kısmı ortaya çıktı. Bu duvardadolgu olarak kullanılmış olan değişik mimari elemanlar, sütunlar <strong>ve</strong> yazıtlarda bulunmaktadır. Uni<strong>ve</strong>rsite de Haute Alsace'dan Dr.Emmanuelle Collas-Heddeland tarafından Antiokheia Sempozyumu'ndatanıtılacak olan Latince bir mezar yazıtında, L. Malius Flaccus ile C.Malius Maximus adındaki iki kardeşin <strong>ve</strong> bu kardeşlerden birinin L.Malius Maximus IS adındaki çocuğunun adları okunmaktadır. Pekiöylese, i <strong>ve</strong> S harflerinden oluşan bu tuhaf kısaltmanın anlamı nedir?Çok mutlu bir rastlantıda, Yalvaç Müzesi' ndeki Grekçe bir mezar taşıüzerinde kesinlikle aynı kişilerin adları okunmaktadır. Bu ailenin hemLatince <strong>ve</strong> hem de Grekçe konuşup yazdığını söyleyebiliriz. Grekçe metinde,bu çoğunun bir nomikos, yani hukukçu olduğu yazılıdır. Onungenç yaşta öldüğü dikkate alınırsa, Latince yazıttaki IS şeklindeki kısaltmayıiuris studiosus, yani "hukuk öğrencisi" diye çözümlernek mümkünolmaktadır.Aynı duvarın değişik bir yerinde, yine dolgu malzemesi olarak kullanılmışbir başka yazıt daha ele geçti. Bu, Bibliotheque Nationale'danSayın Frederique Largy tarafından incelenmekte olan Grekçe bir mezarşiiridir. Şiirinin korunan kısmında, mezara zarar <strong>ve</strong>ren kişi şöyle korkutulmaktadır:"Adaletin gözü <strong>ve</strong> her şeyi gören <strong>ve</strong> işiten Tanrı 'mn gözü363


herkesin üzerindedir. Eğer biri bu taşa zarar <strong>ve</strong>rirse, toprak ona bereketlibir hayat <strong>ve</strong> kolay bir ölüm <strong>ve</strong>rmesinl" Bu formülde, geç antik devrinbirçok unsurunu bir arada bulmaktayız. Son satırda, tipik Phrygialanetlerinin bir variantıdır. Antiokheia şehri sınırları içinde bulduğumFrigçe bir yazıtın da gösterdiği <strong>ve</strong> Strabon'un da belirttiği gibi, bu kentinyerli halkı Pisidia değil, Phrygia kökenli idi. Ama lanetlemenin başındakibazı ifadeler, çok iyi tanınan klasik şiirlerden adapte edilmiştir. ÖrneğinHomeros, "her şeyi gören <strong>ve</strong> bilen" Güneş üzerine yemin ederken,Hesiodos "Zeus'un Gözü'nden" söz etmiştir. Ama bizim yazıtımızdaZeus'un yerini Theos, yani Tanrı, Güneşin yerini de Adalet almıştır. Ohalde, yazıtımızda paganizimden Hristiyanlığa geçişin izleri görülmektedir.O halde biraz da Antiokheia'da Hristiyanlık Dönemi'nden söz edelim.Kentin ana caddesinin temizlenmesi sırasında, daha sonraki dönemdedöşeme olarak kullanılmış olan bir yazıt parçası bulundu. Her ne kadaryazıtın çok az bir kısmı kalmışsa da, bu Sorbonne Üni<strong>ve</strong>rsitesi'ndenProf. Michel Christol ile bana, Antiokheia kenti ile Sergii Paulli ailesiarasındaki ilişki konusundaki tartışmayı yeniden gündeme getirme imkanı<strong>ve</strong>rmektedir. İncil'e göre, St. Paul yeni dini yaymak üzere Kıbrıs'ıziyaret ettiğinde, adanın valisi olan Sergius Paullus ile arkadaş oldu.Sergius Paullus ona, yeni dini yaymak üzere Pisidia'daki Antiokheia'yagitmesini söyledi. Yine İncil' de anlatıldığına göre, orada Yahudiler onudinlemeyi reddettiler. Bu nedenle St. Paul ilk kez Antiokheia'da artıkYahudi olmayan topluluklara hitap etmeğe karar <strong>ve</strong>rdi.Bu yüzyılın başında W. M. Ramsay, <strong>1.</strong> R. S. Sterrett tarafından yayınlanan<strong>ve</strong> Paulla adındaki bir Romalı kadını onurlandıran bir yazıtı elealarak tamamladı <strong>ve</strong> bu kadının adına Sergia şeklinde bir gentiliciumekledi. Bu kadın, Antiokheia'da tanınmış biri olan <strong>ve</strong> Vespasianus tarafındansenatörlüğe yükseltilen Gaius Caristanius Fronto ile evliymiş.Caristanii ailesi bu şekilde yükselmesini, bu evlilik sayesinde SergiiPaulli ailesiyle dost olmasına borçluydu. Nitekim bu varsayım bugünherkesçe kabul edilmektedir.Fakat Caunos kazılarında bulunan <strong>ve</strong> meslektaşımız Prof. Chr.Marek tarafından yayınlanacak olan bir yazıtta yine Gaius Caristanius364


Fronto'dan söz edilmektedir. Ancak bu adamın karısı olan Paulla'nınsülale adının - Ramsay'ın tamamladığı gibi - Sergia değil, Vipstania dadeğil, Calpurnia olduğunu tamamlamaktayız. Sterrett'in yazıtında daaynı ismi tamamlamak gerekir. Ramsay' ın yaptığı yanlış tamamlamatüm modern literatüre geçmişse de, Sergia Paulla diye biri hiçbir zamanmevcut olmamıştı. Yine bu gördüğümüz yeni yazıt parçası, SergiusPaullus ailesinin Antiokheia şehri ile bağlantılı olduğunu göstermektedir.İncil'de, Antiokheia'daki Yahudi cemaatinden söz edildiğini belirtmiştik.İlginçtir ki, W. M. Ramsay <strong>ve</strong> W. M. Robinson'un Antiokheia'dayaptıkları kazılar da dahilolmak üzere, Antiokheia'da günümüze kadarYahudiler'den söz eden hiçbir yazıt bulunamamıştır. Bu nedenle, şehirhudutları içinde bulduğum bir yazıt buradaki Yahudi nüfusunun varlığınıgöstermesi bakımından önem taşımaktadır. Bu taş üzerinde Yahudilerinsimgesi olan bir menorah, yani yedi kollu şamdan motifi bulunmakta <strong>ve</strong>şöyle bir yazıt okunmaktadır: "Alexandros burada yatıyor. Tanrı halkıtakdis etsin." Harf karakterinden hareketle, bu yazıtın St. Paul'ünAntiokheia'yı ziyaretinden çok sonralara ait olduğu kesindir. Öyleyse,İncil'de de belirtildiği gibi, St. Paul kentteki tüm Yahudileri Hristiyanolmaya ikna edememişti.365


Resim: 1Resim 2366


KIBYRA 1996Thomas CORSTEN*Die Arbeit an dem lnschriftencorpus von Kibyra hat sich im<strong>ve</strong>rgangenen Jahr hauptsachlich auf die engere Umgebung des modernenGölhisar erstreckt, bei dem die Ruinerıstatte von Kibyra gelegen ist. Inden Ruinen selbst <strong>ve</strong>rfolgten wir zwei Ziele, narnlich zunachst dieKontrolle schon bekannter Texte und die Suche nach noch unpubliziertenlnschriften. Vor allern im GroBen Theater wurden einige wichtige Texterevidiert, wobei sich herausstellte, daf die Publikationen eines von ihnenmit zahlreichen Fehlern behaftet sind; so ist sehr oft die Zeilenbrechungfalsch, und an einer Stelle hat ein Herausgeber eine Zeile eingeschoben,die überhaupt nicht auf dem Steinsteht, und dieses Addendum wirdseitdem in einigen nachfolgenden Publikationen mitgeschleppt'.Bei einer Begehung der Ruinen fanden wir einige weitere nochunbekannte lnschriften. Am ergiebigsten war aber das Gelande derForst<strong>ve</strong>rwaltung, auf welches wir vom Ruinerıwachter aufmerksam gemachtwurden. Dort war z. B. ein noch unpublizierter Grabaltaraufgestellt mit der lnschrift: N&:cx.PXE KA.EOVDııOU roiı M&:yııı:oç,~pô:>ç ayae~ na.ı:Ep, xcx.ıpE. Wie alle anderen Funde stammt auch dieserStein aus der Kaiserzeit. Überhaupt sind bisher in und um Kibyra fastkeine hellenistischen lnschriften gefunden worden.* Priv.-Doz. Dr. Thomas CORSTEN, Institut für Altertumskunde, Uni<strong>ve</strong>rsitat zu Köln,Albertus-Magnus-Platz, 50923 KÖLN, DEUTSCHLANDIGR IV 915.367


In der Umgebung von Kibyra habe ich die meisten der Dörferzwischen Gölhisar und Çavdır besucht. Eine Reihe interessanter undnoch unpublizierter Grabsteine steht in Çavdır var einer Moschee, darunterein Rundaltar mit einer langen Inschrift, die drei Manner ihrenEltern aufstellten; beteiligt ist aber auch ein 8p87tı:6ç, der nach dem Todder dort Bestatteten offenbar freigelassen worden war - doch der Text isthier schwer zu <strong>ve</strong>rstehen.Ein besonders glücklicher Fund gelang in der weiteren Umgebung.In einem kleinen Tal nahe dem Dorf Anbarcık, südöstlich von Kibyra,wurden wir auf einen Berg aufmerksam gemacht, in dem sich zahlreichenatürliche Höhlen befanden. Eine dieser Höhlen hat wohl kultischenZwecken gedient, und zwar schon in vorgriechischer Zeit, wie an einigenphrygischen Scherben zu erkennen ist, die vor dem Eingang lagen. Ineine etwa 4 m.hohe Felswand vor der Höhle war eine gro13e Tafel mitgiebelförmigem Abschluf eingemeisselt, auf der eine lange Inschriftsteht. Die auf den ersten Blick gut erhaltene Inschrift war dennochschwer zu lesen. Schliel3lich fiel auf dan die Zeilenanfange dem Alphabetfolgterı; es handelt sich um ein Buchstabenorakel, bei dem jeder Verseinen in sich geschlossenen Orakelspruch enthalt, Solche Buchstabenorakelwaren im südwestlichen Kleinasien <strong>ve</strong>rbreitet, und damit indemselben Gebiet, in dem auch zahlreiche Würfelorakel gefundenworden sind. Beide Orake1arten dienten den einfachen Menschen dazu,sich durch die Einholung eines Orakelspruches der wohltuenden Illusionhingeben zu können, einer Lebenshilfe teilhaftig geworden zu sein. Dadie bisher bekannten Buchstabenorakel auf wenige <strong>ve</strong>rschiedeneFassungen zurückgehen, la13t sich unser Text mit gro13er Sicherheit lesenund erganzen, Ein Vers scheint aber von den bekannten Formularen abzuweichen,indem er einen Text bietet, der bisher noch nicht belegt zusein scheint". Neben dem Text des Orakels ist ein Relief zu sehen, welcheseine mannliche Figur zeigt, die in der erhobenen Linken wohl eineKeule oder einen szepter-ahnlicherı Stab halt. Wegen des Orakels istwohl an Hermes zu denken, den Gott der Losorakel, die als .niedere"Orakel angesehen waren. So wurden auch die Blöcke, die den Text von2 Die Inschrift ist inzwischen in Epigr. anat. 28, 1997,41-49 <strong>ve</strong>röffentlicht.368


Würfelorakeln trugen, oft von einer Statue des Hermes gekrönt. Unterder Figur des Gottes sind zwei kleine, runde Löcher durch die an dieserStelle nur dünne Felswand gebohrt, über deren Sinn und Zweck ich miraber noch völlig im Unklaren bin.Durch die Reisen der Jahre 1995 und 1996 ist die Anzahl derInschriften von Kibyra betrachtlich <strong>ve</strong>rmehrt worden. Aber da ich immernoch weniger als die Halfte des <strong>ve</strong>rmutlichen antiken Stadtterritoriumsbereist habe, sind noch weitere Inschriften zu erwarten, denen zukünftigeReisen gelten sollen.369


TERMESSOS VE EGEMENLİK ALANIEPİGRAFİK-TARİHİ COGRAFİYÜZEY ARAŞTIRMALARI(1992-1996 ÇALIŞMALARI)BükntİPLİKÇİOCL[!Güler ÇELGİNVedat ÇELGİNAntalya şehir merkezinin 34 km. kuzeybatısında yer alan <strong>ve</strong> antikPisidia bölgesinin önemli kentlerinin başında gelen Termessos <strong>ve</strong>egemenlik alanında yapılan araştırmalar, 1899 yılından itibaren, ozamanki adıyla Viyana Bilimler Akademisi (şimdiki Avusturya BilimlerAkademisi) adına çalışmalar yapan Rudolph Heberdey'le yenibir dönüm noktasına ulaşmıştı. Heberdey, kent <strong>ve</strong> egemenlik alanındatoprak üstünde bulduğu yazrtları toplamış, bunlara daha öncekiaraştırmacılar tarafından keşfedilen yazrtları da ekleyerek, 944 yazıtlık,zengin bir repertorium oluşturmuştu. Söz konusu yazıtlar,kendisinin 1936 yılındaki ölümünden sonra, 1941 yılında, ViyanaBilimler Akademisi tarafından yayımlanmakta olan Tiıuli AsiaeMinaris = TAM (= "Küçükasya Yazıtlan") adlı COlpusun Pisidia böl-* Prof Dr. Bülent jpLİKÇİOGLU, Marmara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Fen-Edebiyat Fakültesi EskiçağTarihiAnabilim Dalı Başkanı, İSTANBULProf Dr. Güler ÇELGİN, İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi Yunan Dili <strong>ve</strong> EdebivatıAnabilim Dalı Öğretim Üyesi, İSTANBUL .Doç. Dr. A. Vedat ÇELGİN, İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi Yunan Dili <strong>ve</strong> EdebiyatıAnabilim Dalı Öğretim Üyesi, İSTANBUL371


gesi yazrtlarına ayrılan üçüncü cildinin (Tituli Pisidiae) birinci fasikülünü(Tituli Termessi et agri Termessensis) meydana getirmek suretiyletopluca bilim dünyasına sunulmuştur. Gerek A. Vedat Çelgin'in1975 yılından itibaren Termessos nekropolleri konusundakiaraştırmaları, gerekse 1987 yılında yapılan ekip çalışması sırasındakent alanında yayımlanmamış bazı yazrtlara rastlanması,Termessos'ta başlı başına bir epigrafya projesinin uygulanmasınıgündeme getirmiş <strong>ve</strong> Avusturya Bilimler Akademisi Küçükasya Komisyonu'nunfinans desteğiyle 1989 yılında kent <strong>ve</strong> egemenlik alanındabir epigrafik-tarihi coğrafi yüzeyaraştırmaları projesinin uygulanmasınabaşlanmıştır. Böylece, Termessos yazıtları üzerindekapsamlı bir biçimde son araştırmaları yapan R. Heberdey'den yaklaşıkdoksan yıl sonra, ilk kez bir Türk epigrafya ekibinin, aynı geleneğindevamı niteliğinde giriştiği bu çalışmalar, bu sempozyum çerçe<strong>ve</strong>sinde,son kez hakkında bilgi <strong>ve</strong>rdiğimiz 1991 yılı çalışmalarındansonra da sürdürülmüş <strong>ve</strong> sürdürülmeye devam etmektedir. Buçalışma yılları içinde kent alanının çeşitli yerlerinde gerçekleştirilençalışmaların yanı sıra, egemenlik alanı sınırları içinde <strong>ve</strong> yakın çevresindeşimdiye dek, Yukarıkaraman, Çığlık, Doyran, Güzle,Keklicek köyleri ile Ahırtaş, Üçtepe, Pamukalanı, Sakızlıklıalan,Bükdereleri (Teketaşı Tepesi <strong>ve</strong> Hörüyurdu), Der<strong>ve</strong>nt, Yumrutepe,Ağzıaçık/Ağzıyukarı (Başköy), Delikinler (Sımandır köyü) mevkileriöncelikli araştırma yerleri olarak belirlenmiş <strong>ve</strong> taranmıştır. Başlangıçtanbugüne, geride kalan sekiz sezonluk çalışma sonucu onur yazıtları,listeler, adak <strong>ve</strong> mezar yazıtları gibi, çeşitli tür <strong>ve</strong> nitelikte250 kadar yeni yazıt keşfedilerek, Termessos yazıtları repertoriıtnı'unakatılmıştır. Araştırma ekibimizin elde ettiği bilimsel sonuçlar,çalışmanın finans kaynağı Avusturya Bilimler Akademisi'nin"Sitzungsberichte" serisi <strong>ve</strong> adı geçen akademinin Küçükasya Komisyonu'nunyayın programı çerçe<strong>ve</strong>sinde, proje ekibi üyeleri tarafındanEpigraphische Forschungen in Termessos und seinem Territoriumbaşlıklı bir dizi halinde yayımlanmaktadır. Şimdiye dek, 75yazıt kapsayan üç cilt yayımlanmış olup, bunlardan, 1991'de basılanbirinci cilt, ilk çalışma yılı 1989'un sonuçlarını kapsamaktadır; 1992<strong>ve</strong> 1994'te basılan ikinci <strong>ve</strong> üçüncü ciltlerse, 1990 <strong>ve</strong> 1991 sezonlarındagerçekleştirilen çalışmalara ilişkindir. Heberdey'in TAM372


III, 1'de bir araya getirmiş olduğu yazıtlara ilişkin addendum <strong>ve</strong>corrigendum 'lar da dahilolmak üzere, toplam 186 yazıtın bulunduğu,ki bunlardan 145'i kent alanına, diğerleriyse polis 'interitoryumuna aittir. 1992-1996 yılları <strong>ve</strong> daha sonrasındaki araştırmasonuçlarını içerecek şekilde hazırlanmakta olan dördüncü <strong>ve</strong> beşinciciltlerle ilgili çalışmalarsa sürdürülmektedir. Yazıt buluntularıarasında çoğunluğu oluşturan mezar yazıtları, özellikle, ilk kez belgelenen<strong>ve</strong> burada ayrıntılarına giremeyecek kadar çok olan epikorikşahıs adları dolayısıyla dikkat çekicidir. 1996 yılı çalışmaları,Termessos egemenlik alanının da, kent alanı gibi, epigrafik açıdan<strong>ve</strong>rimli olduğunu ortaya koyduğu için; söz konusu projeyle ilgili a­raştırmaların, gelecek yıllarda, ağırlık noktasını egemenlik alanı o­luşturmak üzere sürdürülmesi planlanmakta; fakat kent alanında dabundan böyle "yeni" yazıtlar bulunabileceği olasılığı daima göz ö­nünde tutulmaktadır. İleride yapılacak daha geniş kapsamlı araştırmaların,özelikle Termessos egemenlik alanının sınırlarının dahasağlıklı bir biçimde belirlenmesine yardımcı olacak yeni ipuçlarısağlayacağı umudunu taşımaktayız.1993 yılında araştırma ekibimiz tarafından Termessos Tiyatrosu'nunbatı (üst) girişinin yakınlarında ele geçirilen, bir heykel kaidesineilişkin onur yazıtını, bazı yeni yerleşme <strong>ve</strong> mevki adları içermesidolayısıyla burada özellikle zikretmek istiyoruz. Halen yayınahazırlamakta olduğumuz, kentin tarihi coğrafyası açısından önemtaşıyan yirmi bir satırlık yazıtın metni <strong>ve</strong> çevirisi şöyledir:373


DEplKAta O~pıpo'tou'Ep~La(OUDa[oa)­~LOU pıoç, lAÔnai'pıv,uiov nOA€(lıç, LOL'J-...... i ,.«uovoç YWlVO.CHCXpXOV. np01lYO pov4 't'~ç nO/vEwç ad "IEVGpEvav, a.pç,~v't[a]~~v E7ÇOlVUp.OV 't(J)V apx l7tpO~OUA(ı)V ap­Xl1V, E1tO>Ij>E/vii':ıÇ KaL OLCX


Başka Termessos yazıtları' vasıtasıyla da tanıdığımız <strong>ve</strong> Heberdeytarafından Termessos'un A kodlu ailesinin mensubu olarak gösterilmişolan Perikles, kentin B kodlu ailesinden, Moponaaıç kızı Mauiaaıç ileevlenmiş <strong>ve</strong> onunla birlikte M.Ö. 212'den önce, tam olarak belirlenemeyenbir yılda ıipx,tEpEuç'luk, yani imparator kültü rahipliği görevini üstlenmiştir.Perikles'in M.Ö. ISO'den önce de Termessos'ta 13 numara iletanımlanmış olan agonu kurduğunu görüyoruz. Mamotasis, Perikles'inölümünden sonra yalnızca kocası <strong>ve</strong> kendisi için bir heroon' yaptırdığıiçin, çocuklarıolmamış görünmektedir. Perikles'in, yeni bulunan yazıttananlaşıldığı gibi, belki de varlığının tümünü Termessos kentine bağışlamışolması da bu durumu doğrular niteliktedir.Yeni yazıtın Termessos'un tarihi <strong>ve</strong> tarihi coğrafyası açısından doğrudandoğruya ilgili olup, önem taşıyan yanı, kentin egemenlik alanı i­çinde yer alan, fakat şimdiye kadar belgelenememiş yedi mevkinin adlarını<strong>ve</strong>rmesidir: Keryanda, Aşağı (deniz kıyısındaki?) Yeni köy, Naiba,Oatyessos, Kobauna, Klyama, Kolontai. Şimdilik lokalize edilemeyen buyer adlarından Keryanda, Oatyessos <strong>ve</strong> Kolontai'nin, içerdikleri -nd-, ­ss- <strong>ve</strong> -rıt- son ekleri dolayısıyla kökleri çok eskilere, Luvilere kadar u­zanan yerleşme yerlerine ya da mevkilerine ait olduklarında şüphe yoktur.Gene anılan adlar arasında özellikle biri, "Aşağı Yeni köy", bizi yakındanilgilendirmekte olup, EV Nt


mak üzere iki ana bölüme ayrılmıştr". Egemenlik alanında yer alan çeşitlibüyüklükteki yerleşmeler ya doğrudan doğruya n6Aıç' e ya dam:pıXcopoç'a bağlı bulunuyordu. I1spi.',(())POÇ denilen çevre de, bir yazıttan''anlaşıldığına göre, yönetim açısından bölgelere ayrılmıştı. Bu bölgelerde,aı ayco xroucı <strong>ve</strong> 8p'u!l6ç adı <strong>ve</strong>rilen daha küçük bölgelerden(mıntıkalardan) oluşuyordu.Antalya kent merkezinin kuzeybatısındaki dağlık alanda, bugünküSaklıkent yolu üzerinde, Ahırtaş (<strong>ve</strong>ya Ağırtaş) olarak adlandırılan mevkideG bulunan <strong>ve</strong> ilk kez, İtalyan araştırmacılar R. Parıbeni'yle P.Romanelli tarafından keşfedilen büyük yerleşme yerinin, sözünü ettiğimizyazıtta anılan ai CiYCO kôıum bölgesiyle ilgili olduğu sanılmaktadır.Termessos'a kıyasla deniz yüzeyinden daha yüksekte, bir tepe üzerindeyer alan, etrafı surlarla çevrili yerleşmenin, agora olarak kabul edilmesigereken bir meydanı <strong>ve</strong> iki nekropolü bulunmaktadır. Diğer bölgenin(mıntıkanın), yani ôpouôç'unsa yeri kesin olarak belirlenememiştir. R.Heberdey, bu sözcüğün özel bir isim olması olasılığı üzerinde durmakta<strong>ve</strong> söz konusu bölgenin en önemli yerleşmesinin adı olarak kabul etmektedir.Araştırmacı, bu ismin "meşe ormanı" ya da genelolarak "orman"anlamını taşımasını göz önünde tutarak, 8pup6ç bölgesi için ormanlıkbir alan aramaktadır. Ai D.vco xrounı bölgesi ormanlık bir alanolduğundan ôpuuoç'un da ona yakın bir yerde bulunması gerektiği görüşünüsavunan Heberdey, en uygun yer olarak, aı avOJ KO)!lo.ı'ın kuzeyine;Termessos'unsa kuzeybatısına rastlayan <strong>ve</strong> İncirlisu çayı'nın kaynağıdolaylarını kapsayan yöreyi önermektedir" Böylece aı ccvro K(J)!lUl bölgesininKaraman çayı'nın kaynağı çevresindeki yerleşme yerlerini kapsadığınıdüşünen, 8pu!l6ç bölgesininse kuzeybatıdaki ormanlık alana tekabületmesi olasılığı üzerinde duran <strong>ve</strong> Termessos egemenlik alanındakiyönetim bölgelerinin (mıntıkaların) sayısını belirlemenin imkansız olduğunuifade eden Heberdey, ancak, en azından bir üçüncüsünun ovada,4 R. Heberdey, Ternıessische Sıudien. Wien-Leipzig 1929. IL.5 TAMIII,I no. 104.6 Bu mevkii, aslında Karatepe köyünün yaylası olan, fakat idari' açıdan Devran köyü sımrlaniçinde bulunan Alımpınarı (<strong>ve</strong>ya Aliınpınan) mahallesinin günevdoğusuna düşmektedir.7 R. Heberdey, ibid.. II.376


yani Pamphylia düzlüğünde bulunduğununkabul edilmesi gerektiğine deişaret etmektedir. 8 .Bu itibarla, yeni bulduğumuz yazıtta geçen EV NEÇL KCÜlın' ı:n KCı'!O)ifadesindeki KCı'!O) sözcüğü, cü avO) Kwıım'ın (= "yukarı köyler", "yüksektekiköyler") karşılığı gibi düşünülürse, topoğrafik açıdan aşağı düzeydeki,ovalık bir yere işaret ettiği anlamı çıkartılabilir. Deniz düzeyinegöre oldukça yüksek, dağlık bir bölge olan aı QVO) KO)~ım' ın aksine,böyle nispeten alçak, düzlük bir alansa, esas itibariyle bugünküYukarıkaraman köyü çevresinde, yani Termessos egemenlik alanınındoğu kesimine tekabül eden <strong>ve</strong> Heberdey'in işaret ettiği muhtemel üçüncübölge olan düzlükte aranmalıdır.Yazıttaki krrrt» sözcüğünden. Termessos egemenI ik alanının denize,yani Akdenize kadar ulaştığı anlamının ise çıkartılamayacağı kanısındayız:Her ne kadar, Termessos'ta 1964 yılında ele geçen bir decretum'ailişkin fragmandan" kentin M.Ö. 281/280 yıllarında Ptolemaios'Iartn e­gemenliği altında bulunduğu <strong>ve</strong>-Ptolemaioslar Krallığı' nın esas itibariyledenizlerde güçlü bir devlet olma özelliği <strong>ve</strong> çoğunlukla, Anadolu'nunbatı <strong>ve</strong> güney bölgelerindeki kıyı kentleriyle ilişki kurmaları nedeniyle-Termessos egemenlik alanının da o çağlarda denize kadar u­zanmış olabileceği anlamı çıkmakla birlikte, Ptolemaioslar egemenliğindenyaklaşık yüzyıl sonra, M.Ö. 15O yılları civarında, PergamonKralı Attalos II Philadelphos tarafından Antalya Körfezi kıyısındaAttaleia kenti kurulmuş olup, bu kentin arazisinin, körfez çevresindekitoprakları kapsadığı <strong>ve</strong> Termessos egemenlik alanını doğu <strong>ve</strong> kısmengüneydoğudan sınırladığı kabul edilmektedir. Öte yandan, Attaleia'nınbatı-güneybatısında, varlığı M.Ö. Iv. yüzyıldan itibaren bilinen <strong>ve</strong>Strabon tarafından "Phaselisle Katarrhaktes (Düden) Nehri <strong>ve</strong> Attaleia(Antalya) arasında, Pamphylia'nın başlangıcı <strong>ve</strong> büyük bir kale" olarakanılan lO Olbia bulunuyordu. Ayrıca, gene Attaleia'nın batı-güneybatısında,Sivridağ'ın eteğinde, bugünkü Çağlarca köyü yakınlarında Tre-8 R. Heberdey, ibid.; RE VA,l (1934) 766.9 <strong>1.</strong> Robert, Docunıents de i '/lsie Mineure nıeridioııale, inscriptioııs, nıonnaies et geographie.Gene<strong>ve</strong>-Paris, Droz ı 966,53-58.10 Strab. xiv. 667.377


enna kenti bulunmaktadır. Trebenna'nın arazisi de Termessos egemenlikalanını güneyden sınırlıyordu. Bu hususları dikkate alırsak, Termessosarazisinin denize kadar uzandığını kabul etmek çok zordur. Gerçi lexAntonia de Termessibus olarak anılan <strong>ve</strong> kentin Roma'yla ilişkilerinidüzenlemesi açısından büyük önem taşıyan, M.Ö. 71/68 tarihlerine aityasada'! bir deniz <strong>ve</strong>rgisi (portoria maritumaş, ayrıca adalardan (insulae)söz edilmesi, Termessos'un denizle ilişkisini düşündürmektedir. Ancak,Antalya Körfezi çevresinde önemli bir ada bulunmamasından hareketle,söz konusu yasanın Termessos'a özgü olmayıp, genel bir niteliğe sahipbulunduğu <strong>ve</strong> denizle ilgili maddelerinin de yalnızca kıyı kentleri tarafındanuygulandığı; dolayısıyla kentin arazisinin denize dek uzanmadığıgörüşü yaygındır. Nitekim, Termessos egemenlik alanının Roma İmparatorlukçağı sınırlarıyla ilgili ilk denemeyi ortaya koyan R.Heberdey'inkentin topraklarını denize kadar uzandırmadığınıgörüyoruz.açısından bu­Ekibirnizin gene Termessos tarihi <strong>ve</strong> tarihi coğrafyasıgüne dek vardığı en somut sonuçlardan biri de, egemenlik alanının enbüyük yerleşme yeri olan, Antalya -Saklıkent yolu üzerinde, Ahırtaşmevkiindeki katoikia 'mn (kasabanın) özel adının saptanmasıdır. Yukarıdasözünü ettiğimiz ai aVLiJ KÔ)llal bölgesi içinde yer alan <strong>ve</strong> yazıtlarda'TO nc:pmOA-lOV die nitelendirilen, ancak özel adı İtalyan araştırmacılarR.Parıbeny <strong>ve</strong> P .Romanellı' den, hatta R.Heberdey'dan bu yana belirlenemeyensöz konusu yerleşmenin ismi, 1996 yılı çalışmaları sırasındabulunan, sekiz yazıt yardımıyla, kesin bir şekilde, "Kelbessos" olaraktespit edilmiştir. Ele geçen yazıtlardan özellikle biri, bu hususta hiçbirkuşkuya yer <strong>ve</strong>rmeyecek kadar açıktır. Sözünü ettiğimiz yazıtın metni <strong>ve</strong>çevirisi şöyledir:KEAPTjO'O'€WV 'to rrept7tOAıovt'tdPl1~EV Ap'tELWxV MOA€Ouç'Epuoiou AV'Y~aA,(Xou eixôvı4 XCl.AKfI mı' XPuO'ql O''tcqıav(p.Kelbessos' lularııı peripolion' ll,Aııgbalaosoğlu Hermaios' UII IOI'lIllU,Moles oğlu Arteinıas' i, bronz (bir) heykcl<strong>ve</strong> altın (bir) çelenkie oııurtaııdırdı.ı ı CIL i2 589.378


P. Rornanelli, ören yerindeki iki onur yazıtında geçen 10 KspmOAtoVsözcüğünü "sitadel" (= "kale") olarak yorumlamış <strong>ve</strong> aslında önemsizolan yerleşme yerinin övünmek için kendi adı yerine büyük komşu kentin,yani Termessos'un kalesi olduğunu belirtmesiyle açıklamıştt'


yani "kent"in karşıtı olarak "çevre" anlamında kullanılmakta <strong>ve</strong>"Kelbessos halkının meclisi" şeklinde algılanması gerekmektedir. Bilindiğigibi, kentler tarafından yapılan onurlandırmalarda bazen kentin adızikredilmeksizin, 6 Ö~IlOÇ E;1:8ilıııcr8(v) ... yahut ~ ~OUA~ xcd 6 ÖTıIlOÇEı:8ilıııcrav ... gibi, sadece, onurlandırma kararını alan meclis <strong>ve</strong>ya meclislerinanıldığı kalıp ifadeler kullanılmaktadır. Nitekim, ören yerinde elegeçen diğer dört onur yazıtmda'", yerleşmeninözel adı zikredilmemekte;yalnızca 1:0 TI:8pmOAlOv h8lll11cr8V... ifadesi geçmektedir. Söz konusuyazıtlardan çoğunda yerleşmenin özel ismi anılmadığına göre,1:0 TI:8pmOAlOv'un, tek başına da, buranın meclisi anlamını taşıdığı söylenebilir.Yerleşmenin kuzey nekropolünde tespit ettiğimiz bir mezar yazıtında,açıklanan 2.000 denarion'luk mezar cezasının tahsilinde peripolion'unyetkili kılınmış olması, bunun diğer bir kanıtıdır. Öte yandan,bule <strong>ve</strong> demos gibi meclislerin adlarının yerine 1:0 TI:8pmOAlOv sözcüğününkullanılması, Kelbessos'un TI:OAıç'ten daha küçük, fakat Heberdey'ında işaret ettiği gibi, kendi başına (bağımsız olarak) kararlar alabilecekkadar gelişmiş bir yerleşme yeri olduğunu göstermektedir. Yukarıda sözünüettiğimiz, peripolion'un tahsilinde yetkili kılındığı mezar cezasınındışında ayrıca, gene araştırma ekibimizce keşfedilen bazı mezar yazıtlarındacezaları toplama yetkisinin yerel tanrıça Artemis Kelbessis'intapınağına <strong>ve</strong>rilmesinden de, Kelbessos'un, yönetim açısından kentebağlı bulunmakla birlikte, iç işlerinde bağımsız (yarı-özerk) bir statüyesahip olduğu hükmüne varmaktayız.Bütün bunları göz önünde tutarsak, Kelbessos'u, 1:0 TI:8pmOAlOv'unsözcük anlamına da uygun bir şekilde, katoikia <strong>ve</strong>ya dernos, yani "kasaba"düzeyinde bir yerleşim birimi olarak kabul edebiliriz. Bu durumda,1:0 TI:8pmOAlOv'un da, söz konusu yerleşmeye bağlı bulunan daha alt düzeydekiyerleşmeleri (kome'leri) içine alan bir bölge <strong>ve</strong> aynı zamanda,onun yöresel nitelikteki meclisi olması gerekmektedir. Öte yandan,Heberdey'in 1:0 TI:SpmOAlOv'un ai 'avCü Kwııaı'ı karşıladığı şeklindekidüşüncesine de katılıyoruz. "Yukarı köyler" anlamına gelen aiövoı Kw~ıaı, taşıdığı bu anlama uygun olarak, Karaman çayı'nın kaynağı18 Bu yazıtlardan iki tanesi daha önce yayımlanmıştır (TAMIII,] no. 895 <strong>ve</strong> 897); diğer ikisiyse,ekibimiz tarafından keşfedilmiş olup, yayma hazırlanmaktadır.380


çevresindeki yüksek, dağlık yörede kurulmuş köyleri kapsayan bölgeyinitelendiriyor olmalıdır. Başka sözcüklerle, bir Termessos yazıtında geçen<strong>ve</strong> daha çok coğrafi bir anlam taşıyan ai a.vcü KcD!lal ile söz konusuören yerindeki yazıtlarda rastladığımız, siyası-idari anlamı ağır basanrô 7t:Epl1tO;"'wv, aslında aynı yönetim bölgesini kastetmek üzere kent(Termessos) <strong>ve</strong> çevrenin kullandığı alternatif ifadeler olarak görünmektedir.Saptayabildiğimiz kadarıyla Termessos egemenlik alanındaki enbüyük yerleşmedenbirini ıs oluşturan <strong>ve</strong> adı bugüne dek kesin bir şekildebelirlenmiş tek yerleşme yeri özelliğini haiz Kelbessos'un, anılan yönetimbölgesinin merkezi olduğunda şüphe yoktur. Ayrıca, to 7t:Epmo;..,wvsözcüğünün "askeri karakol" anlamını dikkate alarak, çevreye egemenbir konumda bulunan Kelbessos'un aynı zamanda, Terınessos kentinin,Kuzeydoğu Lykia arazisinin kontrolu için bir ileri karakol işlevine desahip olduğunu tahmin edebiliriz.19 Diğeriyse, Antik Çağ'da "Anydros"; Bizans Devri'nde de "Eudokias" adını taşıdığı sanılan,bugün çevresinde Yukarıkaraman köyünün bulunduğu yerleşme yeridir.381


-~~--~~~-


KARYA'NIN KUZEYDOGUSUNDAYÜZEY ARAŞTIRMALARIEnder VAR1NLİOGLU*1996 yılında Karya'daki yüzeyaraştırmalarım, Bodrum Yarımadası'ndaKarakuzu Tepesi'ndeki küçük buluntuyu saymazsak, 1) AkçayVadisi'nde Çanılıdere (Haydere) Asarı <strong>ve</strong> çevresinde, 2) Menderes'ingüneyinde Yenipazar'a yakın Orthosia kentinde <strong>ve</strong> 3) Dandalaz çayı'nındoğusundaKaracaören'de oldu.1) Geçen yıllardan bilindiği gibi, Akçay Vadisi'nin (Harpasos) batıyamacında yüksek bir tepe üzerinde kurulmuş olan Çamlıdere (Haydere)Asarı'nın antik adı araştırmalarımızın başlıca konularından biridir. BuradaAydın Müzesi'yle birlikte katılımlı olarak iki yıldır yapmakta olduğumuzkazılar, kentin adıyla ilgili kesin bir yargıya varabileceğimiz birsonuca ulaşmadı. Geçen yıl Piginda Zeusu'nun tapınağında yapmış olduğumuzkazılarda çıkan Hellenistik yazıt parçaları, 1996 yazında yüzeydekarşılaştığımız yeni yazıtlarla karşılaştırıldığında, kentin Roma Dönemilndede önemini koruduğunu göstermektedir. Topografik ölçümlerimizsırasındaki gözlemler, kentin Hellenistik Dönem'den başlayarak bir tiyatrosuolduğunu göstermiş; daha sonra parodosta <strong>ve</strong> ca<strong>ve</strong>anın içinde gerçekleştirdiğimizkazılarda ortaya çıkan in situ duvarlar <strong>ve</strong> oturma sıraları,bu gözlemin doğruluğunu ortaya koymuştur. Kutsal alanda <strong>ve</strong> tiyatroda,akropolde <strong>ve</strong> akropolün eteğinde yapmış olduğumuz kazılarla (açmalar)* Prof.Dr, Ender VARİNLİOGLU, Akdeniz Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Eski çağDilleri <strong>ve</strong> Kültürleri Bölümü Öğretiın Üyesi, ANTALYA.383


ilgili olarak kazılar oturumunda bilgi <strong>ve</strong>rilecektir. Kentin güney <strong>ve</strong> batısındaderin vadinin içinde yaptığımız yüzeyaraştırmalarında karşılaştığımıztonozlu mezarlar; kentin su kaynağıyla ilgili olarak gerçekleştirdiğimizyüzeyaraştırmaları; topografik ölçümler sırasında gözlemlenenkent yapılarının dağıldığı alan, bu kentin önemini artırmıştır. Önümüzdekiyıl da yüzey araştırmalarımızı <strong>ve</strong> kazıları sürdürmeyi istiyoruz.Yeri gelmişken, yüzeyaraştırmalarında neden kazı yapma (açma)gereksinimini duyduğumuza kısaca değinmek istiyorum. Yüzey araştırmalarımızsırasında önemli bulduğumuz kentlerin, giderek kimi yapıların,yerleşmelerin topografik ölçümlerini gerçekleştiriyoruz. Ülkemizdeyapılan yüzey arkeolojisiyle ilgili araştırmalarda bu, pek alışılmamış biruygulamadır. Hareket halindeki ekibin bir yerde durup günlerce, haftalarcasüren ölçümler yapması, yüzey araştırmasıyla çelişen, onu yavaşlatanbir yöntem gibi görülebilir. Ne yazık ki, durağan arkeolojik araştırmalardabile, bu uygulama çoğu kez yoktur. Ölçümler sırasında bir yapının,duvarların niteliği, yönü, tarihi konusunda kuşkuya düşüldüğünde yada kesin bir yargıya varılmadığında, belirli noktalarda açma açmak zorunluluğudoğmaktadır. Bunu ilk olarak Harpasa kentinde uyguladık, iyisonuçlar elde ettik. Örneğin, Harpasa'nın duvarlarının Arkaik Çağ'a değingittiğini, bu duvar çevresinde açtığımız açmalada kesin olarak (seramikle)saptadık.Bunlara geçen yılkazılar oturumunda değinmiştik.2) Bu yöntemi, topografik ölçüm yapmayı, Orthosia kentinde de uyguladık.Ekibimizden bir topografla bir mimar arkadaşımız, kentte ölçümleryaptılar. Bu arada ekibin öteki elemanlarının bu kent <strong>ve</strong> çevresindegerçekleştirdikleri yüzeyaraştırmalarında, Orthosia'nın görünendençok daha geniş alanlara yayıldığı gözlemlendi. Bu nedenle, kentin endüşük düzeyiyle, en yüksek noktası arasında büyük farka karşın, ölçümlerimizönümüzdeki yıl da kesintisiz sürecektir. Kimi ciddi araştırmacılarınbile bu kentin tarihi <strong>ve</strong> yayıldığı alan konusunda yanılmış olduklarınıgörmemiz, bizim bu kentte bir süre daha çalışmamız gerektiğini ortayakoymuştur. Menderes'in kuzeyinde, örneğin Nysa gibi mermer yapılarıylaayakta kalmış bir kentin karşısında Orthosia'nın bu nitelikte yapılarınınazlığını, tarihini Hellenistik çağ'ın başlarına koyduğumuz bu kentin384


sonradan önemini yitirdiğine yormama1ıyız. Kentin batısındaki tepe üzerindeyoğunlaşmış olan Bizans Dönemi Orthosia'sı, mermerin <strong>ve</strong> kentyapılarının kireç olarak nerede kullanıldığının kanıtıdır. Aynı durum,daha da acıklı olarak Karya Antiokheia'sında (Başaran) görülmektedir.3) Aphrodisias Müzesi Müdür Yardımcısı Sayın Mahir Atıcı'dan aldığımızbilgi üzerine, Karacaören köyünden çıkan Zeus Neapolites'e a­danmış bir yazıttan, çevrede Neapolis diye bir kent olabileceğini düşündük.Kısa araştırmalarımız süresinde kenti bulamadık, ancak Karacaörenyakında Körin denen mevki de kayaya oyulmuş su kanalı aquaeductusbulduk. Yüksekliği yaklaşık <strong>1.</strong>60 m, genişliği 0.73 m, olan kanalın, yakınlardabir kente su götürdüğü anlaşılıyordu. Bu yılki araştırmalarımızdabu kentin yerine bakacağız.Geçen yıl Yazır'da görüp sahibinin katı direnciyle karşılaştığımız ya­müzeye getirmeyi başarmış olan yetkililere burada teşekkür ederiz.zıtı,4) Bu yıl eylül ayında Roma'da yapılacak olan XI. Epigrafi Kongresi,Karya'da uzun süredir yapmakta olduğumuz epigrafik, arkeolojik <strong>ve</strong>tarihi coğrafyaya ilişkin çalışmaları gözden geçirmemize <strong>ve</strong>sile oldu.Rodos Perası'nın özellikle Hellenistik Çağ'da, Kerme Körfezi'nden KuzeyKarya'ya değin uzanan yol üzerinde önemli bir yer tuttuğunu bir dahagörmüş olduk. Biz Güney Karya'dan Hyllarima (Kapraklar), Kys(Çamyay-Ia) <strong>ve</strong> Kysytis (Körteke) üzerinden Akçay Vadisi'ne (Harpasos)indik. Yukarıda sözünü ettiğimiz Çamlıdere (Haydere) Asarı'ndaki adıbilinmedik kent de bu yolun sonundadır.Sekiz yıldır kalabalık bir ekiple sürdürmekte olduğumuz Türk­Fransız yüzeyaraştırmalarına, kazılara teknik eleman <strong>ve</strong> maddi desteksağlayan Fransız Ulusal Bilimsel AraştırmalarMerkezi ile İstanbul FransızAnadolu Araştırmaları Enstitüsü'ne burada teşekkür ederim. OrtadoğuÜni<strong>ve</strong>rsitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Suna Gü<strong>ve</strong>n'e,çalışmalarımıza büyük katkısı olan değerli mimarlık öğrencileri için teşekküretmek isterim. Bordeaux Üni<strong>ve</strong>rsitesi'nin araştırmalarımıza göstermişolduğu ilgi, katılım <strong>ve</strong> desteği burada özellikle anmak istiyorum.Ekim ayında jüri üyesi olarak katıldığım Bordeaux V. Arkeolojik FilimlerFestivali'nde, bu kentin dünya kültür mirasına olan sıcak ilgisine tanık385


oldum. Festivalin bu dönem konusu Küçük Asya idi. Bir hafta süren festivaleTürkiye'den gelen film sayısı ancak iki seanslık süreyi dolduracakkadardı (bir günde iki seans oluyordu). Bu nedenle festivalde gösterilenfilmlerin konusu büyük çoğunlukla başka ülkelerde yapılan arkeolojik .araştırmalar oldu. Gene de, jüri 10 ödülden birini, arkeolojik film olmamasınakarşın, "kültürel mirasa göstermiş olduğu ilgi <strong>ve</strong> duyarlılıktanötürü" bir genç yönetmenimizin yıkılmakta olan Midas Yazılıkayası ileilgili kısa metrajIı filmine <strong>ve</strong>rdi.Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne araştırma <strong>ve</strong> kazı izni <strong>ve</strong>r­için teşekkür ederim.diği386


EPIGRAPHISCHE FORSCHUNGENIM WESTEN KARIENS 1996WolfgangBLCJMEL*Auf der Forschungsreise 1996 1 habe ich ein weiteres Fragment desKultgesetzes aus Bargylia (cf"Epigraphica Anatatica 25, 1995, 35-39 Nr. 1)aufnehmen können, das über einen Sammler in das Museum van Milasgelangt war.Intakter Wandquader aus weiBem Marmor, an den Kanten bestaBen,auf Vorder- und Rückseite Spuren jüngster Zerstörung (Furchen vanBaggerzahnen). An den Seitenflachen Anathyrose, oben Zapfenlöcher.Fundart nicht bekannt, aber wahrscheinlich in der Nahe van Bargylia; jetztim Milas Müzesi (Inv. Nr. 2398). MaBe: R 0,532 m; B 0,755 m; T 0,282 m;BR (linke Kolumne) 0,009-0,011 m, (rechte Kolurnne) 0,012-0,015 m. ­Kopie, Abklatsch, Photo,Zeit: Ende 2. - <strong>1.</strong> Jh. v. Chr. Unediert.loo.['En\' o"1:ElpavrııpDpO'll'EpILMva"Kl1çc; 1(01) [MEMnno"\)o npma[vsu]-[DV"tOlV 1:0V 'A1tolAAOlv[ıo'll, Ns]nunviou"tlo}\) fı.pıXıcOV['tJoç. Kao"(ı"(XVapOıı 1:0il 'Ep-* Prof Dr. Woltgang BLüMEL, Institut tur Altertumskunde, Uni<strong>ve</strong>rsitat zu Köln, Albertus­Magnus-Platz, 50923 Köln, ALMANYA.Ich danke der Generaldirektion für Altertümer und Museen im Kultusministeriuın derRepublik Türkei für die Forschungsgenehmigung und dem Reprasentanten der387


[jı- 1 ı::ı oceıôeıvloc 't015MEVaVÖpOl.l' J.l'l'lVoç 8eGJ.loqıopLmvoe; Eıı.:aoL'4 [ypaJ.lJ.la"E'Ôovw e; t015] MEVa.VÖpO'U' rcpu­"av€rovyvwJ.l'l'l' E1tELOrı ouvıcoi<strong>ve</strong>-[taı pOl.le'Ut~aaı 'tfjL 'AptEJ.lıOı oouvaı tmo "wlv t~C; 6EaÇXP1Wa."rov opaX/.l


20 ['tfficrav un:A.eıç axoA.o{ı6roç 'tOtC; \if ]-rı


7 [und damit auch von diesen geopfert werde der Artemis Kindyas]am 2. Strateios, an welchem Tag der Demos voIlbringt [das Opfer ...]der vorbezeichneten Göttin,8 mögen Rat und Volk beschlieBen:8 [wenn das (jetzt beantragte) Dekret] angenommen wird [...],sollen die jetzt im Amt befindlichen Prytanen und die es spater seinwerden vorschlagen [... jeweils am 20. des Monats ...] fünf von denMetöken, die am besten qualifiziert sind ilir die [Rinderzucht ...];11 es soll aber auch jedem anderen, der dies wünscht, freistehen,Vorschlage zu machen;11 und aus den [Vorgeschlagenen ... sollen gewahlt werden] drei;12 und die Gewahlten sollen die Pflicht haben, wenn sie erhaltenhaben [die 100 Drachmen ... Rinder groBzuziehen] wie es der Demosvorher ilir die beschlossen hat, die Rinder groBziehen;13 und die Schatzmeister [sollen die 100 Drachmen auszahlen an dieMetöken] aus der Kasse der Göttin zu derselben Zeit, zu der sie es denanderen [den Bürgern ...] auszahlen;15 aber was die Prüfung und die Entscheidung über den Erfolg der[Rinderaufzucht . . . und die Verteilung] der Ehrengaben und dera.Va.1Cpa.~La'ta und aIle anderen angeht, so soll alles geschehen [wie beiden anderen, den Bürgern (oder: am 2. Strateios?) ...];17 aber das Fleisch von diesem Opfer soIlen sie <strong>ve</strong>rteilen am dritten[Strateios ...] an aIle Metöken, damit auch diese Anteil haben an derGöttin [Wohltaten ...];19 aber die Manrıer, die zu dem vorbezeichneten Dierıst gewahltsind, sollen haben [(bestimmte Befreiungen) entsprechend] denDekreten, die über die Rinderaufzucht geschrieben sind; sie soIlenbringen [die Opfertiere ...];390


21 es sollen aber in der Prozession mitgehen die von den Metöken,die Rinder aufziehen, mit [den anderen, den Bürgern, im Monat Strateios,wie früher beschlossen];22 wenn aber einer von den gewahlten Metöken stirbt [(vor demOpferfest), dann sollen. die] . Prytanen in der nachstenVolks<strong>ve</strong>rsammlung einen anderen wahlen, der das Amt <strong>ve</strong>rsieht [einesRinderzüchters ...];24 es sollen aufsehreiben aueh diesen BesehluJ3 an demselben [Platz. die Tempelbaumeister und der] Stadtbaumeister, wie es ihnen aueh[im Fall des vorigen] Besehlusses vorgesehrieben ist;26 [...] des Demos (oder Name: des - - - demos) am 20. Hermaion;26 aber die Sehatzmeister sollen [der jeweiligen Tempelbaubehörde .. .] den Aufwand ersetzen, der dureh das Aufzeiehnen dieses Dekretsentstanden ist. <strong>ve</strong>16 ANAI1PAMATQN sic der Stein. Das Wort fehlt in den Wörterbüehern.Zum Stamm npo.- (avcX.rcpacnç) zu stellen?Die Fundstelle der beiden Quader mit dem Kultgesetz ist noehimmer unbekannt. Bei einer Begehung des Gebiets zwisehen Bargyliaund Kemikler ergab sich ein weiterer Neufund (der zur Aufbewahrung indas Museum von Milas gebraeht wurde).Es handelt sieh um einen Quader mit einer Insehrift, die durehneuzeitliehe Zerstörung weitgehend unlesbar gemaeht ist. Es ist die Redevon drei Königen, Antioehos, Philippos und einem weiteren, dessenName mit I1[ beginnt, also höehstwahrseheinlieh Antioehos IIL,Philippos V. und einem Ptolemaios, wobei unsieher bleibt, ob PtolemaiosıV.' Philopator oder Ptolemaios V Epiphanes gemeint ist:rov] viıv ~acnAGuov'ta, wie es in der Insehrift heiJ3t. Es geht umEreignisse der Jahre 2041203, in denen Antioehos in Karien Angriffe aufptolemaisches Hoheitsgebiet unternahm. "Die von König Antioehosgesehiekten Truppen haben die Orte [---]a und Thödasa vor denen von391


seiten des Königs Philippos gesehiekten in Besitz genommen", heiJ3t esin der Insehrift. Der Ortsname Thodasa ist neu, folglieh entzieht er siehaueh einer Lokalisierung. SehlieJ31ieh sei noeh darauf aufmerksamgemaeht, daJ3 die Insehrift im dorischen Dialekt abgefaJ3t ist und daJ3sogar, dank eines Infinitivs auf -ein, eine weitere Eingrenzung möglichist: es ist eine rhodisehe Insehrift.Auf Grund eines Hinweises, der dem Museum in Milas vorlag,konnten in Kafaca, dem modernen Ort in der Nahe des antiken Olymos,zwei groJ3e Steine mit Insehriftfragmenten für das Museum erworbenwerden. Die Insehriften des einen der beiden Steine sind bereits vor 100lahren von den österreiehisehen Forsehern E. Hula und E. Szantogesehen und <strong>ve</strong>röffentlieht worden (Sber. Ak. Wiss. Wien 132 (1895) IIp. 7-8 Nr. 5 = ı. K. 35, 868), und L. Robert hat auf Grund weiterer ­un<strong>ve</strong>röffentlieht gebliebener - Funde die Erganzungerı in dem von Hula- Szanto publizierten Text <strong>ve</strong>rbessern können (Rev. Phil. 53 (1927) 125­126 = Opera Minora 1080-81 = SEG 4:238; vgl. aueh Rev. Areh. 6eserie, 6 (1935) II 158~159). Der zweite der neugefundenen Steine tragt inder linken Kolumne die Zeilenausgange der von Hula - Szantogefundenen Inschrift und in der reehten Kolumne den linken Teil einesneuen Ehrendekrets. Die Texte lassen sieh weehselseitig erganzen, undes zeigt sieh, daJ3 die Erganzungerı Roberts, von einer Ausnahmeabgesehen, wortwörtlieh zutreffen. Der neue Text lautet (die aus demanderen Text gewonnenen Erganzungen sind unterstriehen):'Ed o-reocvrppôpou 'Iaı:po~[A.EOUç ı:ouunvôç]Aonou 6yôOı']t" eooçev 'OA-'l)~IH(Ov 'tmt ofı~(Ot· bteıô~ ]'Apı:EıJ,ıÔ(Opou Ka't


npompouue]­vou; xapıv açiav KCd. 'twrıv cdno<strong>ve</strong>jlov'tf,Ç" ayaefiı 'tUA'nı· ôE]-ô6Xe(ü· bd. roôro«; bnıtvf1[cr6a.ıKat 'ÜmiprEıv aman]12 \', 'i J [" i' " 'u ]'tE. Kat E'Yyovoıı; nOl\,ıırıav Kaı Uf:'(01)crıavnaV'troy tm 10"uıKaı ôuoim 'tOtı; (XA,AOıç 'OAU[jle.'Ôoıv· Kaı. inelôiı Üçtae; Ecr'tty]JltiÇovoç 'ttl.lfjç, O"'te.qıav[roO"uı «mav Youcrroı cr'teqıaVcoı]ape'tııç Kaı E'ÔEpyEO"ıaç E[YEKa· ypa:ljfacr6at ÖE JCaıcruy]-16 Yf.ydaç ~ç av atl'toç ~OUA[ıı't!Xı· ıva o€ EKtAoOoseıv npoa,ıpou]­J!€vouç. 'touı; hEO"'tiil'ı:aL; ı:alı<strong>1.</strong>aç civarpawat ı:ooe "TO wiı{flıO"]·!-La Eni. 'tou vcof 'toB 'Ano'A,[NoVOı;]In der Stadt Mi/as selbst und ihrer naheren Umgebung sind 15Neufunde zu <strong>ve</strong>rzeichnen. Es handelt sich um Inschriften aus<strong>ve</strong>rschiedenen Epochen: Fragmente von Pachturkunden, Grabschriftenund Weihinschriften, von denen eine hier vorgestellt sei.Statuenbasis aus Marmor, gefunden beim Ausheben einer Baugrubein der Stadt, jetzt im Milas Müzesi (noch ohne Inv. Nr.). Unediert.Zeit: imp.ALi "Ocso-vco ı,- rrılv ' A6'llvô:.vieparrEurov >Apl.crrrEae; BA.-a.cr'l:o"U>AAPa.voe; Ka€)' ·U<strong>1.</strong>06Ecriav >AA.{3a.-4 vou rrou Euq>pocrUvou npoEv6­l1crEV anorrESiival.Von besonderem Interesse ist, daJ3 in der Kaiserzeit der Kult deskarisehen Gottes Ooovm wieder starker in den Vordergrund tritt. DerPriester APlCJ"tEa.Ç tragt einen - offenbar von dem Adoptivvaterübernommenen - römischen Beinamen, 'AA~a.VÔÇ. Das Verbumano"tiEhllJ.1 (Z. 5) wird hier in derselben Bedeutung wie a.va"ti8rı IJ.tgebraucht.393


Nach der Veröffentlichung des Corpus der Inschriften von Knidosbin ich weiter, dank des freundlichen Entgegenkommens von Prof. Dr.Ramazan Özgan (Konya), mit der Bearbeitung der bei den alljahrlichenAusgrabungen gefundenen Inschriften betraut. Wahrend der Kampagne1996 wurden neue Inschriften gefunden, darunter eine vollstandigeEhreninschrift.Statuenbasis aus Kalkstein, gefunden bei den Ausgrabungen 1996,jetzt im Depot. Kaiserzeit. Unediert,·AVOpOVE<strong>1.</strong>lcriaç'Kal. n:pecr13euO'avrex un:ep "taç n:OAEroç1tAEOVlXK<strong>1.</strong>Ç OeopEcXV Kat. EKÔ<strong>1.</strong>K{exÇ8 "tEMerav'ta ôeopEav Kat "taç A.0<strong>1.</strong>­n:aç A,E<strong>1.</strong>-rOupy-to:ç J..LEl'ClA.O'JIUXeoç~O:J.l.ovEhcrı KexAl.lCpa-rouç EK -rmviÖLeov


LayıımöoçDie nachstliegerıde Deutung ist: Genitiv zu einem - bisher nichtbezeugten - femininen Personennamen Layıımç, der sich zu denhaufigen Namen aus Abstrakta wie A:icr8ıımç, Enauçıımç, Nonoıç,TIpCKA:rıcrıç,


-~~--~~~-


THE MADRA ÇAY DELTAARCHAEOLOGICAL PROJECT 1996 SEASON:ARCHAEOLOGICAL ANDGEOMORPHOLOGICAL SURVEY ATALTINOVA IN NORTHWEST ANATOLlAKyriacos LAMBRJANJDES*Nigel SPENCERThe Madra çay Delta Archeological Project is a fı<strong>ve</strong>-year collaborati<strong>ve</strong><strong>ve</strong>nture with the Geography Department of Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi, İzmir,the Department of engineering of Dokuz Eylül Üni<strong>ve</strong>rsitesi, İzmir, andthe Anthropology Department of Binghamton Uni<strong>ve</strong>rsity, New York,carrying out inter-disciplinary research into the delta of the Madra çay(Harita 1)<strong>1.</strong> The project began in ı 995 with geomorphological studies,*Dr. Kyriacos LAMRIANIDES, Institute of Archaeology, 36 Beaumont Strett, Oxford OX12 PG, İNGİLTEREDr. Nigel SPENCER, Institute of Archaeology, 36 Beaumont Strett, Oxford OX 12 PG,İNGİLTEREWe would like to gi<strong>ve</strong> our thaııks to the General Directorate for permission to continue thesur<strong>ve</strong>y which we began in 1995, and also to acknowledge the great assistarıce gi<strong>ve</strong>n by ourrepresentati<strong>ve</strong> in 1996 Bayan Neside Gençer (İzmir Museum), Of the collaborati<strong>ve</strong> 'teamfrom the Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi in İzmir, sineere thanks are due to Prof Dr. İlhan Kayan who İsdirecting the geomorphological fieldwork and analysis, and the authors wish to express theirsineere thanks to Prof Kayan and his team (led by Dr. Hasan Gümüş and mr. SerdarVardar) for their assistance in the project. Thaııks are also due to Miss Lynda Carroll397


including boreholes down to 36 m., examining the delta's formation processeswhich ha<strong>ve</strong> created an alluvial coastal plain between Ayvalık andDikili (which measures some 40 x 7-8 km.) on the northwest coast ofTurkey opposite the Aegean island of Lesbos" The preliminary conclusionsreached suggested a major marine transgression had taken place inthe delta during early prehistory (although for the precise dating of thistransgression we are awaiting the results ofC14 analysis being conductedin Heidelberg by Prof. Bernd Kromer)".O<strong>ve</strong>rall ainıs ofthe seasonThe o<strong>ve</strong>rall aims of the second season of fieldwork (which tookplace from ?st September- ?th October 1996) were the continuation ofthegeomorphological research, but also the introduction of intensi<strong>ve</strong> archaeologicalsurface sur<strong>ve</strong>y for the first time in the delta which would(Binghamton Uni<strong>ve</strong>rsity, New York) for her indispensable assistance and vital contributionthroughout the season, supervising the team of Earthwatch/Centre for Field Research volunteers.Equally, we would also like to thank the Earthwach/Centre for Field Research volunteersthemsel<strong>ve</strong>s, for their enthusiasm and hard work in demanding conditions. We arealso indebted to the Directorates of Balıkesir Archaeological Museum and İzmir ArchaeologicalMuseuın for their cooperation, to the Vali and sub-Vali of Balıkesir, the Kaymakamat Ayvalık and Altınova, Küçükköy Belediyesi, the local police and Jandarma units in thearea, and the Muhtar of Bahçeliköy. For logistical support we areAyvalıkJAltınova/Dikiligrateful to the British Institute ofArchaeology in Ankara, especially to Dr. Roger Matthews,Bayan Gülgün Kazan, Dr. Yaprak Eran and miss Penny McPadin. The research was madepossible by Nigel Spencer' s Fellowship in Near Eastern Archaeology from the Gerald A<strong>ve</strong>rayWainwright Fund (Oxford) and generous grants from The Institute tür Aegean Prehistory(INSTAP) (New York), The British Institute of Archaeology in Ankara (London/Ankara),The Le<strong>ve</strong>rhulme Trust (London), The British Acadeıny (Applied Science inArchaeology Committee) (London), The Cra<strong>ve</strong>n Committee (Oxford), The Meyerstein Fund(Oxford) and Earthwatch (Watertown, USA).2 For the reports on the initial 1995 season of the Madra çay Delta Archaeological Project,see N. Spencer, 'Geomorphological sur<strong>ve</strong>y in the Madra çay Delta near Altınova in northwestTurkey', Anatolian Archaeology 1 (1995),21; N. Spencer, , 'Where East Meets West',Worcester College Gazette (1996), 5; K. Lambrianides, N. Spencer, H. Gümüş and S.Vardar, 'The Madra çay delta archaeological project, first preliminary report: geemorphologicalsur<strong>ve</strong>yand borehole saınpling of the Altınova coastal plain on the Aegean coastof Northwest Turkey', Anatolian Studies 46 (1996), 167-200; N. Spencer and K. Lambrianides,"Geomorpholoical sur<strong>ve</strong>y at Altınova İlı northwest Turkey', in XII. Arkeonıetri SonuçlarıToplantısı (Ankara, 1997), 177-99.3 Lambrianides et al. (supra n. 2), fig, 8; Spencer and Larnbrianides (supra n. 2 [1997]), fig. 4.398


examine the cultural context of the environmental change detected in1995 4 . The archeological sur<strong>ve</strong>y therefore intensified our examination atspecific locations in the delta, but we also wished to expand explorationinto the ihnterland behind the delta. This wider in<strong>ve</strong>stigation was begunin the form of a geological sur<strong>ve</strong>y in order to ascertain both the relationshipof the Neogene and Andesite fonnations which underlie the deltaicalluvium, and also fınd the contact zones of the rocks strata, a sur<strong>ve</strong>ycarried out by Dr. Hasan Gümüş and Mr. Sedat Vardar of the Geographydepartment ofEge Üni<strong>ve</strong>rsitesi, İzmir.Another major facet of the 1996 season was the use of a Total Station!electronicDistance Measurer (EDM) in order to carry out a detailedtopographical sur<strong>ve</strong>y oftwo tel1s in the delta (Yeni Yeldeğirmentepe andHüyücektepe, see Harita 1), a sur<strong>ve</strong>y which was carried out expertly byMr. Ahmet Çatalbasoğlu and his team form İzmir, to whom we are alsoextremely grateful. it was considered especial1y important to create detailedplans of these two tel1s (which were also to be the focus of the1996 archaeological sur<strong>ve</strong>y) because as yet there was no record of theseirnportant, and now threatened, archaeological sites. In fact, serious damagehad been caused to both mounds by illicit treasure-hunters beforethey were registered as offıcial archaeological sites by the presentauthors, and therefore in 1996 two 1: 500 scale maps with 0.5 m. contourswere created (Harita 2 shows the plan ofHüyücektepe).Archeological ResearchWe began the beason by focusing upon the mound of Hüyücektepe(Harita: 2), which was subjected to a fırst-e<strong>ve</strong>r systematic and intersi<strong>ve</strong>col1ection of surface cultural artefacts. This especial1y large artifıcialmound, built up o<strong>ve</strong>r thousands of years by human occupation debris,lies on the south side of the Madra çay near the village of Bahçeliköy,rising 9 m. abo<strong>ve</strong> the plain (22.9 m. abo<strong>ve</strong> sea-le<strong>ve</strong>l) and measuring intotal some 220x 150 m. (Harita: 1,2). A 10 m. grid was established o<strong>ve</strong>rthe dense seatter of cultural remains (visible largelyas an extensi<strong>ve</strong>4 For a much more suınmary account of the ı 996 seasoıı, see N. Spencer and K. Lambrianides,'Madra çay', Anatolian Archaeology 2 (1996), 25-6.399


seatter of predominant1y hand-made pottery) and within each grid squareall cultural materials including stone, flint and metal objects as well asthe pottery, were systematically picked up, examined and counted. Diagnosticpieces (Le. rims, handles, bases and decorated body sherds) wereremo<strong>ve</strong>d from the site and catalogued by grid-square and individualsherd number, whilst non-diagnostic items were left behind in theiroriginal grid-square. The detailed 1:500 plan of the mound (shown inHarita 2) was also related to the archaeo1ogica1 grid and to the nearesttriangulation points.The surface sur<strong>ve</strong>y found HelIenistic and Roman material (Resim:1,2 together with Byzantine/Ottoman sherds o<strong>ve</strong>r the lower parts of themound, but the predominant remains on its upper slopes were the resultof Early Bronze Age (henceforth EBA) occupation. Material reminiscentof the EBA repertoires found at Thermi on Lesbos, in the Bakır çayval1ey further south G and as far inland as the well-known EBA cemeterysite ofYortan near Sema was easily recognisable (Resim 3-13), with thepredominance of certain forms suggesting closer affinities with the ceramictradition ofthe Bakır çay valley. Also reco<strong>ve</strong>red were heavily corrodedbronze implements (Resim 13, bottom), large fragments of millstones(Resim 14), a number of stone flakes (Resim 15) (including someobsidian, Resim 16), worked bone tools (Resim 17) and two spindlewhorls (Resim 7 (bottom left), Resim 18), one with incised decoration.Another notable feature of the mound of Büyücektepe (now approximately4 kms from the sea) was the substantial deposits of shells (Cardiumsp.) found in discrete areas (which in some collection units nearlyoutnumbered the sherds), suggesting that the inhabitants had certainlyexploited marine food resources.From the project's research so far at Hüyücektepe, two importantconclusions ha<strong>ve</strong> been reached. First, the 1996 archaeological sur<strong>ve</strong>y5 W. Larnb, Excavations at Thermi in Lesbos (Cambridge, 1936), 73-135.6 .T. Drichaus, 'Prahistorische Siedlungsfundc in der unteren Kaikosebene und an dem Golfevon Çaııdarll',IslMilt7 (1957), n-ıOI.7 T'Kamil, Yertan cemetery in the Ealy Bronze Age ofwestem Anatolia (BAR InternationalSeries 145, Oxford, 1982). .400


indicated that the EBA component of the mound (measuring between2.5-3 hectares) is particularly large, but further details of the occupationand its relations in this period must await excavation, action which isbecoming pressing gi<strong>ve</strong>n the illegal digging of deep pits and e<strong>ve</strong>n a largetrench in the mound during the recent past. And second, after analysis ofthe palaegeographical data gained from 1995 by Prof. Kayan and MrSerdar Vardar at Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi, it is c1ear that this large settlement atHüyücektepe was not far from the sea in the EBA. it may ha<strong>ve</strong> been only1 km from the shore of that period", and <strong>ve</strong>ry close to the ri<strong>ve</strong>r whichwas then depositing substantial amounts of alIuvium rich in farming potentialaround the early settlers of the mound. The relationship of thesesettlers on Hüyücektepe to their fields, their ri<strong>ve</strong>r and the sea will be exploredin greater detail by systematic excavations in future seasons.The lower slopes ofthe mound and especially the neighboring fieldsto the west and south of the west and south ofthe main mound werefound to ha<strong>ve</strong> significant amounts of later pottery on the surface, particularlyHelIenistic and Roman material, with same evidence for a Byzantineand Ottoman presence alsa. it may well be that same farmsteadswere established here in the Greco-Roman period, and activity seems toha<strong>ve</strong> continued into Medieval times.The strong presence of Roman and post-antique settlement here isfurther borne out by the findings of our wider surface in<strong>ve</strong>stigation in thevicinity of Hüyücektepe in 1996 which re<strong>ve</strong>aled the existence of denseseatters of Roman, Byzantine/Ottoman ceramics and e<strong>ve</strong>n structural remains in the fields beside the Ayvalık-Dikili-Bergama road, approximately1 km. northeast from the mound. it may not be a coincidence thatimmediately across the road abo<strong>ve</strong> the village of Bahçeliköy is a Hellenisticacropolis site (Pandır Tepe)9, ofwhich these smaller sites may ha<strong>ve</strong>been outlying settlements.The second major focus of the 1996 archaeological work was therelated artificial mound of Yeni Yeldeğirmentepe on the north side ofthe8 See note 3 abo<strong>ve</strong>.9 Laınbrianides et aL, 180, figs 2-3.401


Madra çay in the fields near Altınova (Harita: 1,3) which is in e<strong>ve</strong>ngreater need of special study by exeavation in view ofthe serious damagesuffered by it during recent years. This mound hes c. 2.5 kms from thepresent-day sea-shore, rises 8 m. abo<strong>ve</strong> the surface of the delta (13.3 m.abo<strong>ve</strong> sea-le<strong>ve</strong>l), and in total has dimensions of c. 100x90 m. Continuousdisturbance of this mound by the municipality of a nearby village, whoha<strong>ve</strong> built a water-pumping station on the mound'", made archaeologicalanalysis of this tell a priority in 1996 since its surface was to be le<strong>ve</strong>lledand co<strong>ve</strong>red by gra<strong>ve</strong>l within the next few weeks. Alsa, before the topographicalcontext of the mound was altered an further, it was deemed importantto conduct a topographical (EDM) sur<strong>ve</strong>y ofthe mound similar tothat carried out at Hüyücektepe, and the resulting plan seems to Cıearlyindicate that up to halfthe mound has been lost to the west (see Harita 3,damage which probably accounts for the large numbers of ceramic, shelland bone fragments in the cotton field on this side).The potential of Yeni Yeldeğirmentepe for telling us about the historyof human occupation during the past 5000 years in this area cannotbe o<strong>ve</strong>restimated. Intensi<strong>ve</strong> surface collection using exactly the samemethod as that employed at Hüyücektepe (see abo<strong>ve</strong>), inCıuding the establishmentof a 10 m. grid, re<strong>ve</strong>aled a large amount of EBA materialsimilar to that at Hüyücektepe (Resim 19), although the quality of thepottery appears to be higher than that found at Hüyücektepe, and compareswell with that from Thermi and Yortan 1 <strong>1.</strong> A large quantity of Byzantineand Ottoman wares were found alsa on the slopes of the mound,and among the se was a nearly complete 13 th l14 tl1 century AC Zeuxipposware stemmed bowl (Resim 20-21), similar to pieces in the deposit publishedrecently from Troy by John Hayes 1 ıThese deposits of Medievalpottery were found to extend o<strong>ve</strong>r a wide area in the surrounding fieldsLO Laınbrianides et aL. (supra n. 2), pl. 22., Spencer and Laınbriaııides (supra n. 2 [1997]),Resim: 13-17.11 A number of exceptionally finely burnished red and greylb1ack sherds were found, againlargely from bowls typical in form with those found elsewhere in the area at Thermi, theBakır çay valley and at Yortan.12 J. Hayes, .A Late Byzantine and Early Ottoman assemblage from the Lower city at Troia',Studia Troica 5 (1995), 197-210. We are grateful to Dr. Pamela Annstrong for idcntifyingthis piece.402


(in total, more than 1 km"), especially to the northwest where the denseseatters of Medival pottery together with structural remains includingruined wells and cisterns seem to indicate the presence of a substantialvillage, probably dating to the Ottoman period ofc. 1400- i 800.This latter evidence is now beginning to suggest that in the Medievaland Early-Modern periods there was a gradual shifting of settlement inthis region north of the ri<strong>ve</strong>r which led from the EBA mound of YeniYeldeğirmentepe through the cotton fields of today, e<strong>ve</strong>ntually resultingin the present-day villages of Altonva and Selimiye. These two mahalle1erha<strong>ve</strong> merged during the course of the twentieth century to form themunicipality of Altınova which is now a substantial town lying besidethe main Ayvalık-Bergama road. In Altınova today there is clear evidenceof settlement in the Selçuk period, with one small mosque datingperhaps to the fifteenth century. Apart from this monument, howe<strong>ve</strong>r, therest of the old quarter of town dates mainly from the Iate eighteenth andnineteenth centuries, when a prosperous community manufacturing soap,oil and food is evidenced by some well-preser<strong>ve</strong>d rich house structures. itis hoped to in<strong>ve</strong>stingate aspects of the Medieval and Early-Modern periodhere in future seasons. We are particularly interested to ascertainwhen the processes of shifts in settlement away from the mound and thecotton fields began and when theearlier sites were finally abandoned infavour ofthe location ofthe present-day villages.Geomorphological ResearchIn 1996 geomorphological drilling was carried out beyond the archaeologicalarea of the Yeni Yeldeğirmentepe mound in order to ascertainthe mound's geomorphological relationship to the sea, the MadraÇayand the main plain ofthe delta (Harita 4). The most striking result ofthe 1995 drilling (Borehole 2 on Harita 4) had been the disco<strong>ve</strong>ry that themound seemed to ha<strong>ve</strong> been located on the shore in the EBA,13 and the1996 drilling (Borehole 3 on Harita 4) was intended to clarify this finding13 This eonclusion was made more clear by the data from the 1991 Borehole (number 1 onHarita 4), and drilling by the loeal village Belediye (Boreholes 4 and 5 on Harita 4). Cf.Lambrianides et al. (supra n. 2). 184-190.403


and add detail to the picture. The research this year found that, while themound was indeed surrounded on three sides by sea ( to west, north andsouth) in the EBA, there was a terrestrial formation forming a corridor orcauseway linking the settlement to dry land." This causeway included apalaeo-beach barrier (with decaying organic remains) and a palaeoterrestrialswamp in contrast to the marine deposits found around the restofthe site.Summary andProspectsAnalysis of samples from the geomorphological work has continuedunder the direction of Prof. İlhan Kayan at Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi throughoutthe winter of ı 996-97 and carbon dating of samples to establish absolutedates for the geomorphological processesdetected in the delta is beingconducted at the Heidelberg Laboratory by Prof. Kromer. More intensi<strong>ve</strong>archaeological sur<strong>ve</strong>yand geomorphological sereach is planned for theı 997 year together with a first season of remote sensing work (under thedirection of Dr. Mahmut Drahor, Dokuz Eylül Üni<strong>ve</strong>rsitesi) and carefully-planned,limited exeavation at Yeni Yeldeğirmentepe, We belie<strong>ve</strong>that knowledge ofthe region' s long-term history will benefit enormouslyby such remote sensing and excavation, both on the EBA mound and inthe dense seatters of Ottoman ceramics in the cotton fields near Altınova.In the latter case, the possibility of bringing to light a farmstead of therelati<strong>ve</strong>ly recent past offers exciting opportunities for historical archaeologyto augment the prehistoric and classical research, and thus achie<strong>ve</strong>a truly diachronic understanding of social and cultural change in this regıan.14 K. Lambrianides and N. Spencer, 'Archaeological sur<strong>ve</strong>y in an alluvial delta on the Aegeancoast of Turkey: methodological problems and solutions', in P. Betancourt (ed.), INSTAPFestschrift (in press), fig, 5; idd, 'Some reflections upon the origins and de<strong>ve</strong>lopment ofEarly Bronze Age settlement and some new evidence from Westem Anatolia', in C. Doumasand V. La Rosa (eds.), Poliochni and the Early Bronze Age in the North Aegean (inpress), fig. 9.404


f?iiiHarita 1: The Madra çay Delta-:-G120;>Harita 2: The mound of Hüyücektepe on thesouth side of the Madra çay (AhmetÇatalbaşoğlu)405


\\ , ,,-,\ +" -,i -, -, i/ ,//, )Harita 4: The mound of Yeni Yeldeğirmentepe with paleocoastline and boreholelocations, (Ahmet Çatalbaşoğlu) Borehole number 1=1991;Borehole number 2=1995 drilling; Borehole 3=1996 drilling;Boreholes 4 and 5=Belediye driHings)406


Resim 1: Hellenistie sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe (NigelSpencer)Resim 2: Hellenistic sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe (NigelSpencer)407


Resim 3: Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of HüyücektepeResim 4: Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe408


Resim 5: Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of HüyücektepeResim 6: Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe409


Resim 7: Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of HüyücektepeResim 8: Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe410


Resim 9: Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of HüyücektepeResim 10:Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe411


Resim l1:Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of HüyücektepeResim 12:Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe412


Resim 13:Early Bronze Age sherds from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of HüyücektepeResim 14:Millstone fragment from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe (NigelSpencer)413


Resim 15:Worked Iithic flake from 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe (NigelSpencer)Resim 16:Two obsidian flakes from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe (NigelSpencer)414


Resim 17:Worked bone tool from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of HüyücektepeResim 18:Incised spindle whorl from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Hüyücektepe (NigelSpencer)415


Resim 19:Early Bronze Age bowl rim from theYeldeğirmentepe)1996 sur<strong>ve</strong>y of YeniResim 20:Late Byzantine ZeuxipposWare stemmed bowl from the1996 sur<strong>ve</strong>y of YeniYeldeğirmentepe416


+:>-:::i Resim 21:Late Byzantine Zeuxippos Ware stemmed bowl from the 1996 sur<strong>ve</strong>y of Yeni Yeldeğirmentepe


-~~--~~~-


LİKYA LİMANLARlNIN KADERİ(TEKE YARIMADASI·KIYILARINDAJEOARKEOLOJİKARAŞTIRMALAR)ErtuğÖNER*Fethiye <strong>ve</strong> Antalya körfezleri arasında, güneye, Akdeniz'e doğru biryay şeklinde çıkıntı yapan Teke Yarımadası'na Eski Çağ'da Likya(Lyeia) adı <strong>ve</strong>rilmiştir (Şekil: 1). Bu dönemde doğal şartların güçlüğünedeniyle çok fazla nüfusa sahip olmamakla birlikte yarımada üzerindeçoğunluğu kıyı bölümü ile Eşen çayı (Ksanthos) Vadisi'nde olmak üzerebir çok kent kurulmuştur. Bunların bazıları modern kent olarak varlıklarınısürdürürken, büyük bir kısmı harabe halinde günümüze ulaşmıştır.Kıyı bölümündeki kentlerin bazıları liman işlevi görmüştür.Yörenin yer şekilleri, zir<strong>ve</strong>leri 2-3 bin metreler arasında değişenyükseltilere ulaşan dağlar nedeniyle arızalı bir özellik gösterir. Bu yüksekyer şekillerinin yapısını çoğunlukla 2. <strong>ve</strong> 3. jeolojik zamana ait karbonatlıtaşlar (kalkerler) oluşturur (Şekil: 2). Yapısal çizgiler yer şekilleriüzerinde etkilidir. Yarımadanın kıyıları önemli ölçüde tektonik hareketlerleşekillenmiştir. Akdeniz'e doğru çökme nedeniyle kıyıdan itibarenrölyef yükselir. Bu durum kıyının genç bir morfolojiye sahip olmasınınnedenidir. Kıyı boyunca gözlenen diklikler bundan dolayı çoğunluklafalez değildir. Yarımada kıyılarında yüksek kıyı tipi hakimdir. Fakat bü-* Doç.Dr. Ertuğ ÖNER, Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Türki<strong>ve</strong>Coğrafyası Anabilim Dalı, 35100 BomovalİZMİR .419


yük akarsuların taşıdığı alüvyonların oluşturduğu deltalar yöredeki istisnaialçak kıyılardır.Kalker litoloji nedeniyle yüksek kesimlerden taşınan sediman miktarıyok denecek kadar azdır. Çünkü karbonatlı kayaçlar, kimyasalolaraksuda eridikleri için alüvyon <strong>ve</strong>rmezler. Bu yüzden de Akdeniz'in sularıberrak <strong>ve</strong> mavidir. Ancak bazı büyük akarsular, daha iç bölgelerdeki yada yakın çevredeki farklı litolojilere sahip alanlardan getirdikleri alüvyonlarlaağız bölümlerindeki tektonik depresyonlara karşılık gelen körfezya da koyları doldurmuşlardır.iklim özellikleri açısından kışlar ılık <strong>ve</strong> yağışlı geçmekle birliktenispeten uzun geçen yaz süresince sıcaklık yüksek, yağış ise yok denecekölçüde azdır. Bu şartlar altında sıcak dönemde yörede suya olan ihtiyaçartmaktadır.Batıda Eşen Çayı, doğuda Alakır Çayı yarımadanın en önemli akarsularıolup genelolarak kuzey-güney yönünde akarlar. Ayrıca DemreÇayı <strong>ve</strong> Akçay bu alanın diğer önemli akarsularıdır. Bunlar sıcak dönemdebüyük ölçüde kurudurlar. Bunların yanında bol sulu karstik kaynaklarlabeslenen bazı küçük akarsular da yıl boyunca akış gösterirler(Düdensuyu=Limyros gibi). Söz konusu iklim <strong>ve</strong> jeolojik-jeomorfolojiközellikler etkisi altında yörede kırmızı Akdeniz toprakları geniş ölçüdeyayılış gösterir. Kalkerlerin erime artığı olarak kabul edilen bu kırmızıkillitopraklar, çoğunlukla tektonik - karstik depresyonların tabanıarındabirikmiştir. Bu yüzden bölge içinde önemli tarım alanlarını oluştururlar.Yine bu doğal özelliklere bağlı olarak yörenin bitki örtüsünde genel olarakmaki <strong>ve</strong> kızılçam hakimdir. Yüksek kesimlerde sedir, kuzeye doğruise ardıçlar yer alır.Teke Yarımadası'nın yukarıda kısaca özetlenen doğal şartları, insanlarınyaşamı açısından eski çağlardan günümüze çok fazla değişmemiştir.Yarımadanın kıyı bölümünde korunaklı küçük koy <strong>ve</strong> körfezierinya da delta ovalarının çevresinde; iç kesimlerdeki yüksek rölyefe doğruise tektonik kökenli vadi içlerinde ya da tabanı kırmızı killerle kaplıtektorıik-karstik depresyonların yamaçlarında yerleşilmiştir. Vadi taban­Iarı, delta ovaları <strong>ve</strong> karstik depresyonlarda tarımsal etkinlikler sürdü-420


ülmüştür. Çevredeki yüksek kesimlerde mevcut maki <strong>ve</strong> ormanıardan dayoğun bir şekilde yararlanılmıştır.Son birkaç bin yıllık sürede, yörenin fiziksel çevre özelliklerinde, içkesimlere oranla kıyı bölümünde birtakım değişmeler dikkati çekmektedir.Örneğin, birkaç bin yıl önce dünyanın önemli limanlarından olanPatara <strong>ve</strong> Andriake, günümüzde birer bataklık durumundadır. Eşen Ovası'ndakiLetoon, Demre Ovası'ndaki Myra <strong>ve</strong> Finike Ovası'ndaki Limyraantik kentleri de ya büyük ölçüde alüvyonlar altında kalmış ya da bataklığadönüşmüşlerdir. Yine söz konusu ovalardaki kıyı çizgisinin dahaiçeride bulunduğunu gösteren tarihi ifadeler vardır. Bütün bu antikkentler, bir kaç bin yıl öncesinde Likya'nın en önemli kentleri, limanlarıhatta başkentleriyken, jeomorfolojik çevresel değişmeler nedeniyle buhale gelmişlerdir.Yer şekillerinin hızlı değişmesi daha çok kıyı bölümlerinde dikkatiçeker ölçülerdedir. Karanın tektonik hareketlerle alçalıp yükselmesi, denizsuyu kütlesinde meydana gelen değişmeler <strong>ve</strong>ya taşınan sedimanmiktarının artmasına bağlı alüvyonlarla dolma bu hızlı değişmelerin enönemli nedenleridir. Teke Yarımadası kıyılarında bu türlü etkilerin zamaniçinde gerçekleştiği, meydana gelen çevresel değişmelerden anlaşılmaktadır..Teke Yarımadası batısında kalan Ege <strong>ve</strong> Batı Akdeniz kıyılarındayapılmış araştırmaların sonuçlarına göre, Holosen' de deniz seviyesininbugünkü düzeyi üzerine çıkmadığı, aksine son buzul çağında (Würm)100 m. kadar alçakta iken Erken Holosen'de hızla yükselip 6 bin yıl öncegünümüz düzeyine ulaştığı, ancak 5-3 bin yıl öncesinde 2 m. kadar alçahp,Milat yıllarında yeniden bugünkü düzeyine geldiği belirlenmiştir(Kayan: 1988 <strong>ve</strong> 1991). Yarımadanın doğusunda kalan Akdeniz kıyılarıboyunca yapılan araştırmalarda ise, yine aynı zaman diliminde, yükselmişkıyı izlerine rastlanmıştır (Kelletat vd.: 1983; Kayan vd.: 1985;Prazzoli vd.: 1991).Buna göre, Teke Yarımadası'nın doğusundaki kıyılarda karadakiyükselmelere bağlı olarak deniz düzeyinde göreceli bir alçalma varken,Batı Akdeniz <strong>ve</strong> Ege kıyılarında birkaç metrelik artış dikkati çeker. Bu421


farklı relatif deniz düzeyi değişmelerinin gözlendiği iki bölüm arasındakalan Teke Yarımadası kıyıları boyunca, daha çok Anadolu'nun batı kıyılarınabenzer gelişmelerdikkati çeker.Yöredeki antik kentlerin coğrafi çevrelerinde meydana gelen değişmelerinortaya konması amacına yönelik çalışmalarımız ı 992 yılındabaşlamıştır. İlk kez Finike Ovası'nda Limyra antik kenti çevresinde araştırmalarımızyürütülmüş, daha sonra Patara <strong>ve</strong> Kaş çevresinde de çalışmalarımızbaşlamıştır. Eşen <strong>ve</strong> Finike ovalarının jeomorfolojilerininaraştırılması çalışmalarında aynı zamanda alüvyon sondajları (l0- 12 m.kadar derine inen) yapılmış, elde edilen çamur1ar analiz edilmiştir. Buçamurlardan ortam şartları belirlenmiş, içlerinde bulunan kavkı <strong>ve</strong> bitkiselartıklardan Re 14 yöntemiyle tarihleme analizleri yaptmlmıştır. Buşekilde özellikle Holosen'de antik kentlerin doğal çevreleri belirlenmiş,bu şartların hangi tarihlerde olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır.Sondajlar sırasında büyük bir olasılıkla Santorin'in (Thera) son dönemlerindekiaktivitesine ait olan volkanik kül tabakasına rastlanılmıştır.Bu kül tabakası o günkü rölyefi kapladığı için, o tarihlere ait çevreyi yenımlamak<strong>ve</strong> az sayıdaki tarihleme sonuçlarını daha geniş bir alana taşımakmümkün olmuştur.Patara Limanı 'nın çevresel DeğişmeleriPatara, Eşerı Ovası'nın güneydoğusunda yer alır. Patara, Likya'nınbaşkentlerinden biri, aynı zamanda en büyük limanıdır (Şekil: 1,3). Buantik kent <strong>ve</strong> liman güneyi Akdeniz'e açık tektonik kökenli küçük biroluk içinde bulunur. Bu oluk Eşen Ovası'ndan kalker yapılı Gürlen Sırtıile ayrılmıştır. Ova ile bağlantısı kuzeydeki Kısık Boğazı'yladır. Eskiçağlarda, oluğa doğnı sokulan denizin oluşturduğu doğal koy, liman olarakkullanılmıştır. Yakın çevredeki rölyefin kalker yapılı olması nedeniyle,koy, uzun süre alüvyonlarla dolmadan varlığını konımuştur. Ancakbu alan günümüzde, bir bataklık halinde olup denizle bağlantısı kıyı kumuliarıile kesilmiştir.Patara'da yaklaşık 10 yıldan bu yana Akdeniz Üni<strong>ve</strong>rsitesi ArkeolojiBölümü'nden Prof.Dr. Fahri Işık başkanlığındaki ekip tarafından kazı422


çalışmaları yürütülmektedir. 1993 yılında kazı ekibinden gelen öneri ileTÜBİTAK tarafından desteklenen "Patara <strong>ve</strong> Çevresinin Jeomorfolojisi"başlıklı bir proje başlatılmış <strong>ve</strong> tamamlanmıştır (Öner: 1995). Bu projekapsamında Patara çevresinde <strong>ve</strong> Eşen Ovası'nda en derini 12 metre olan49 adet alüvyon sondajı yapılmıştır. Bu sondajların bir kısmı Eşen Ovası'nınkuzeybatısındaki Letoon <strong>ve</strong> Pydneai antik kentleri çevrelerindegerçekleştirilmiştir.Jeomorfolojik araştırma <strong>ve</strong> sondaj sonuçlarına göre, Patara oluğununönceleri tabanı kalkerlerin erime artığı olan kırmızı killi materyalle kaplıtektonik-karstik bir depresyon olduğu, denize bakan güney bölümününçökerek açıldığı <strong>ve</strong> Holosen transgresyonu ile deniz suları sokularak doğalbir koyoluştuğu belirlenmiştir.Günümüzden 3000 yıl kadar önce yörede yerleşmenin başlamasıylabu doğal koy liman olarak kullanılmış, fakat daha sonra !imanın <strong>ve</strong> kıyıbölümünün denizel-eolien kumlarla dolmasıyla liman bir bataklığa dönüşmüştür.Limanın güneyindeki ağız bölümü de yaklaşık 500 m. kadarkıyıkumullarıyla kaplanarak denizden uzaklaşmıştır.Patara Limanı'nı dolduran materyalin kaynağı aslında Eşen Çayı'nıntaşıdığı alüvyonlar olmakla birlikte, Eşen Çayı doğrudan Patara oluğunaakmamıştır. Eşen Çayı'nın taşıdığı alüvyonlar kıyıya ulaştığında denizeletkilerle işlenmiş, ince unsurlar açık denize doğru taşınırken, kıyıda kumboyu sediman kalmıştır. İşte bu kumlar rüzgar <strong>ve</strong> denizel etkilerle taşınarakgüneyden Patara oluğuna sokulmuş <strong>ve</strong> limanı doldurmuştur (Şekil:4).Patara çevresindeki bu değişmelerin Eşen Ovası'nın gelişmesiyle o­lan ilgisi açıktır. Bu nedenle çalışmalarımız ovaya da kayrnıştır (Öner:1996a). Eşen Ovası'nın alüvyal jeomorfolojisinin belirlenmesi için sondajçalışmaları yapılmıştır. Elde edilen ilk sonuçlara göre Eşen Çayı'naait delta-taşkın ovasının Holosen'deki gelişme evreleri ortaya konmuştur(Şekil: 5).Günümüzden 15000 yıl önce başlayan Holosen transgresyonu ile denizseviyesi -100 metrelerden bugünkü seviyesine doğru hızla yükselme-423


ye başlamıştır. Bunun sonucunda Patara oluğu içinde bir koy meydanagelirken, aynı zamanda Eşen Ovası'nın bulunduğu alanda da geniş birkörfez oluşmuştur. Bu dönemde (günümüzden önce 15000-6000 yıllarıarası) muhtemelen Eşen çayı sediman taşımış, ancak deniz seviyesininyükselme hızı fazla olduğu için denizin. karaya doğru ilerleyerek Eşendepresyonunu kaplaması mümkün olmuştur. Eşen çayı kuzeydeki vadisindenakıp bu körfeze dökü1ürken bugün olduğu gibi dar bir boğazdangeçmiştir. Bu sırada iri unsurlar (çakıl <strong>ve</strong> bloklar) boğaz gerisinde kalırken,daha çok ince sedimanlar (kil, silt, kum) bu boğazdan geçebilmiştir.Bu sedimanlar başlangıçta boğaz önünde birikerek küçük bir delta oluşmuştur(Şekil: 5a). Körfez içinde kalan bu alüvyonlar, güçlü dalga <strong>ve</strong>akıntılarla işlenemediği için kendi içinde elenmeden birikmişlerdir.6000 yıl önce deniz bugünkü seviyeye ulaşıp yükselmesi durmuştur(Şekil: 5a). Bu dönemde sediman birikimi ile körfezi n dolması hızlanmıştır.Eşen çayı'nın sedimanları ile körfez içinde güneye doğru ilerleyenbir delta oluşmuştur. Bu gelişme deltanın doğusunda kalan körfezbölümünün (Ova Gölü) giderek bir lagüne dönüşmesine neden olmuştur(Şekil: 5b).Günümüzden 3500-5000 yıl önce Batı Anadolu kıyılarında deniz seviyesinin2 metre kadar alçaldığı belirlenmiştir (Kayan: 1988, 1991).Aynı dönemde Eşen Ovası'nda da deniz seviyesinin alçaldığını gösterenkanıtlar vardır. Örneğin Patara oluğundan Eşen Ovası'na açılan KısıkBoğazı önlerinde yapılan sondajlarda bugünkü deniz seviyesinin 5-6metre kadar altında denizel (ya da lagüner) kavk ıl ı çamurların üzerinekolüvyal kırmızı killi karasal sedimanın geldiği, denizel birimin üst seviyelerindeise camsı kristallerden oluşan ince bir volkanik kül tabakasınınbulunduğu belirlenmiştir (Şekil: 6). Muhtemelen Santorin volkanına aitolan bu kül tabakasının sakin <strong>ve</strong> sığ su ortamında birikmesi gerekir. Karasalortamda ya da dalgalı derin bir denizde bu birikim gerçekleşemez.Böylece deniz seviyesi de buna uygun olarak 4 ila 5 metre kadar aşağıdaolmalıdır. Aynı şekilde biraz daha kuzeyde Ovagölü bataklığı <strong>ve</strong> çevresindeyapılan sondajlarda da bugünkü deniz seviyesinin 4-5 metre kadaraltında denizelllagüner kavkılı çamurlar sona ermektedir. Yine sondajlardabu seviyenin biraz altında volkanik kül tabakası bulunmaktadır. Birazdaha batıda Koca Tepe eteklerindeki Letoon kazı alanında yapılan derin424


sondajlarda da bugünkü deniz seviyesinin 5 metre kadar altında kalın birturba tabakası <strong>ve</strong> bunun üzerinde yine volkanik kül tabakası bulunmuştur(Şekil: 4-6)"Bu örnekler bugünkü deniz seviyesinin 4-5 metre kadar altında birkaralaşma seviyesinin bulunduğunu göstermektedir. Bu gelişmenin gerçekleştiğitarih için elimizde yalnızca Kısık Boğazı önündeki sondaja aitbir adet RC 14 sonucu bulunmaktadır (Şekil: 4-6). Bununla birlikte, volkanikkül tabakasını kılavuz seviye kabul ederek, bu tarihi diğer sondajlarada taşımak mümkündür. Bu durumda deniz seviyesi alçalması (rölatif)<strong>ve</strong> buna bağlı karalaşma günümüzden 4200 yıl önce gerçekleşmiştir(Şekil: 4,5b).KöyceğizGölü güneyindeki Kaunos antikkenti çevresinde yapılançalışmalarda da, söz konusu tarihlerde deniz seviyesinin alçak olduğunugösteren turba <strong>ve</strong> yalıtaşı oluşumlarının bulunduğu belirtilmektedir(Riedel: 1996). Bunun gibi Finike Ovası'nda yaptığımız sondajlarda dabugünkü deniz seviyesinin 4-5 metre altında ova alüvyonları ile örtülmüşturba tabakaları geçilmiştir. Bu turba tabakalarının RC 14 tarihlemesigünümüzden önce 3500-4100 yıllarını <strong>ve</strong>rmiştir.Bu şekilde deniz seviyesindeki alçalmanın da etkisiyle Eşen Ovası'nınalüvyonlarla dolması daha da hızlanmış, kıyı çizgisi daha hızlıilerlemiş olmalıdır. Yörede yerleşme yerlerinin 2500-3000 yıl kadar öncekurulmaya başladığı bilinmektedir (Işık <strong>ve</strong> ar: 1988, Akşit 1967). PataraKoyu'nun liman olarak kullanılması, özellikle Eşen Ovası'ndaki alüvyalbirikmenin hızlandığı bu döneme karşılık gelir. Böylece Kısık Boğazıönlerine kadar ovanın gelişmesi, Patara Limanı'nın ova üzerinden diğerkentlerle kara bağlantısını da kolayca sağladığını düşündürmektedir (Şekil:5c).Milat yıllarına doğru deniz yeniden yükselerek bugünkü seviyesineulaşmıştır. Ancak hem alüvyal dolmanın etkisi hem de yükselmenin az<strong>ve</strong> yavaş oluşu nedeniyle, kıyı çizgisi körfez içine fazla sokulamamıştır.Buna rağmen Milat yıllarını tasvir eden Strabo'nun "Eşen çayı ağzından1,8 km. (10 stad) sonra Letoon'na ulaşılır" sözünden kıyı çizgisinin bugüneoranla bir hayli içeride olduğu anlaşılır (Akşit: 1967, Pekman:425


1991) (Şekil: Sc). Çünkü günümüzde en kısa mesafede dahi Eşen Çayıağzı ile Letoon arası 4 km. dir.Sonraki aşamalarda alüvyal birikmenin hızlanması nedeniyle EşenOvası' nın kıyı çizgisi açık denize doğru ilerlemiştir (Şekil: 5d). Denizeletkilerle kum boyu sediman birikimi kıyı boyunca artmıştır. Batı yönlüşiddetli ıiizgarların etkisiyle doğuya doğru Eşen Ovası içlerine taşınankumlar geniş kumul alanları oluştururken, aynı zamanda akıntı <strong>ve</strong> diğeretkilerle kıyı boyunca da taşınarak Patara Limanı önlerinde birikmeyebaşlamıştır. Bu şekilde giderek Patara Limanı dolmuş <strong>ve</strong> bir bataklığadönüşmüş, son zamanlarda ise geniş bir kumsal üzerinde gelişen kıyıkumulları, bu alanın denizle ilişkisini tamamen kesmiştir (Şekil: Se).Patara Limanı'na 15. yüzyıla kadar az da olsa gemilerin girebildiğitarihi kaynaklarda belirtilmektedir. Bundan sonraki dönemde liman tümüylebataklık haline dönüşmüştür. Aynı şekilde Eşen Ovası 'nın doğubölümünde bulunan Ova Gölü lagünü de günümüzde bir bataklık halindedir.Bu gelişmelerin gelecekte de surdüğünü kabul edersek, doğudakiKalkan Koyu'nun da zamanla önce bir lagüne daha sonra da bataklığadönüşmesi mümkün olacaktır (Şekil: Sf)..Eşen Ovası'nın kuzeybatısında bulunan Pydneai kenti çevresindekibataklıkta yapılan alüvyon sondajlarında, eskiden bu alana denizin sokulduğuanlaşılmıştır. Bataklık çamurunun hemen altında bulunan kumların,bu alanı doldurduğu anlaşılmaktadır. Pydneai Kalesi'nin kuzeydoğusundakigirintiye denizin sokulmuş olması, döneminde bu kentin,Ksanthos, Patara <strong>ve</strong> Letoon'u koruyan bir liman karakolu olabileceğinidüşündürür.Eşen Ovası'nda meydana gelen bu gelişmeler, tarihi dönemler içindedahi hızlı bir kıyı çizgisi değişmesinin yaşandığını, bu arada deniz seviyesininde değiştiğini göstermiştir.Patara'da süren arkeolojik çalışmalar sırasında zaman zaman antikliman içindeki kumların temizlenip, limanın eski görünümüne kavuşturulmasıdüşünülmektedir. Böyle bir çalışma çok büyük maddi desteğigerektirir. Bunun yanında asıl önemlisi limanın açık tutulmasının çok zor426


olmasıdır. Kıyı dinamiği etkileri ile sediman taşınması süreceği için, limançok kısa zamanda tekrar kumlarla dolacaktır.Kekova <strong>ve</strong> Demre Ovası Kıyı/arı(Teimiussa, Simena, Myra, Sura <strong>ve</strong> Andriake)Kaş <strong>ve</strong> Demre Ovası arasında kalan Akdeniz kıyılarımız, yapısal u­zanımları nedeniyle "Dalmaç tipi kıyılar" şeklindedir (Şekil: 1). Kıyıdanitibaren yükselen kalker yapılı rölyef içeriye doğru plato halinde uzanır.Kıyı boyunca genç bir morfoloji izlenir <strong>ve</strong> falez gözlenmez. Bu kıyılaraulaşan akarsular. kalkerler üzerinde aktığı için alüvyon taşımazlar. Aynızamanda karstik bir alan olması nedeniyle yüzeydeki akış büyük ölçüdekarstik yeraltı sistemine karışır. Kaş-Demre Platosuüzerinde polye tabanlarındakibirçok düdende kaybolan sular, güneydeki Kekova kıyılarından<strong>ve</strong> büyük bir kısmı da deniz içinden karstik kaynaklar olarak çıkmaktadır.Kıyılara alüvyon ulaşmadığı için dalgaların abrazyon etkisizayıftır. Deniz suyu kalsiyum karbonata doygun olduğu için kimyasalaşınma da olmaz. Bu tip kıyılarda daha çok biyo-jenetik kıyı şekilleri(Kelletat vd: 1983, Pirazzoli vd: 1991) gelişebilir. Kekova kıyılarındaböyle şekillerin dahi iyi gelişmemiş olması bugünkü kıyı çizgisinin çokyeni bir boğulmayla ilgili olduğunun ifadesidir.Kekova kıyıları boyunca (Teimiussa <strong>ve</strong> Simena) su içinde antikkentlere ait yapıların kalıntılarına rastlanır. Özellikle Üçağız <strong>ve</strong> Kaleköyleri ile Kekova Adası'nın kuzey kıyıları boyunca deniz suları içindekalmış antik yapı kalıntıları dikkat çekicidir. Bu izler tarih çağları içindebile deniz seviyesinin rölatif olarak yükseldiğini gösterir. Yüzeyden anlaşıldığıkadarıyla arkeolojik yapılar ancak 1-2 metre kadar su içinde kalmıştır.Bu durum Geç Holosen'deki östatik seviye yükselmesiyle gerçekleşebileceğigibi bazı arkeolojik kaynaklarda da depremlere bağlanmaktadır.Şu an için tartışmalı görünen bu konu, su içinde yapılacakarkeolojik-jeomorfolojik araştırmalarla açığa kavuşabilir.Demre çayı' nın getirdiği alüvyonlarla oluşturduğu Demre taşkındeltaovasında da alüvyonlar altında kalmış arkeolojik buluntular (Myrakenti <strong>ve</strong> St. Nicholas kilisesi) vardır (Şekil: 1). Bu alanda henüz ayrıntılı427


ir çalışmamız bulunmamakla birlikte alüvyal boğulmaya bağlı bir jeomorfolojikdeğişim belirgindir. Burada da sondajlarla desteklenen birjeo-arkeolojik araştırma projesinin hazırlıklarını yapmaktayız.Demre Ovası'nın güneybatısında Andriake antik limanı <strong>ve</strong> Sura antikkenti yer alır (Şekil: 7). Vaktiyle iki küçük koy kıyısında bulunan buarkeolojik kalıntılar, günümüzde bataklıklar içinde kalmıştır. Denizedoğru olan kesimler kıyı kumulları ile kaplanmıştır. çayağzı mevkiindeAndriake Limanı'nın bulunduğu kesimde kalker yapılı yamaçların eteklerindençıkan karstik kaynakların suları buradan denize dökülür. Antiklimana ait yapıların bir kısmı bugünkü deniz seviyesinin altında gibidir.Bu durum ölçümlerle kesinleştiği taktirde bu kıyılarda da deniz seviyesininrölatif olarak yükseldiği anlaşılacaktır. Buradaki kıyı bölümü <strong>ve</strong> antikliman çevresindeki kumulların kaynağı da ilginçtir. Yakın çevredeki yüksekrölyef kalker yapılıdır. Bu nedenle Sura <strong>ve</strong> Andriake Limanı'nasediman taşıyacak bir akarsu bulunmamaktadır. Demre çayı'nın denizeulaşan sedimanları kıyı akıntıları ile buraya geldiği düşünülebilir. İkincibir olasılık da eski devirlerde bir zaman Demre çayı Andriake Limanı'nınbulunduğu koya doğrudan akmış olabilir. Ancak o zaman bu alanıntümüyle sedimanlarla dolmuş olması <strong>ve</strong> küçük de olsa bir deltanıngelişmesi gerekirdi. Bu yüzden ikinci olasılık daha zayıftır. Bu nedenlerleAndriake Limanı'nın kaderi de Patara'nınkine benzer. Bu noktalarıaydınlatmakamacıyla yörede gelecek dönemde alüvyal sondaj çalışmala­<strong>ve</strong> seviye ölçümleri yapılması planlanmıştır.rıEşen <strong>ve</strong> Finike ovaları arasında, yukarıda kısaca değinilen kıyılarboyunca deniz seviyesinin rölatif olarak yükseldiği görülür. Deniz seviyesindekiyükselmenin nedenleri <strong>ve</strong> miktarı hakkında bilgi edinmek içinyörede ayrıntılı çalışmalar yapılması gerekmektedir.Limyra'nın Doğal Çevre DeğişmeleriLikya'nın önemli kentlerinden biri de Limyra'dır. Limyra antik kenti<strong>ve</strong> çevresinde meydana gelen doğal çevre değişmelerinin belirlenmesiamacına yönelik çalışmalarımız ]992 yılında Finike Ovası kuzeyindeToçak Dağı eteklerinde başlamış, 1993. <strong>ve</strong> 1996 yıllarında da devametmiştir.428


Limyra kentine ait harabeler kalker yapılı Toçak Dağı'nın faylarlaoluşmuş dik güney yamaçları eteğinde çıkan, bol sulu karstik-tektorıikkaynakların üzerinde bulunur (Şekil: 1). Ova, kuzeybatıdan Akçay'ın,kuzeydoğudan Alakır çayı'nın biriktirdiği alüvyon yelpazeleri <strong>ve</strong> kıyıboyunca denizel etkilerin şekillendirdiği'alüvyon birikintilerinden oluşmuştur.Bu konumuyla kente ait kalıntılar yakın yıllara kadar bataklıklariçinde bulunmuş, ancak son yıllardaki düzenlemelerle çevredeki yüzeytarıma uygun hale getirilmiştir.Limyra kent alanı <strong>ve</strong> çevresinde toplam 29 adet alüvyon sondajı yapılmıştır(Öner: 1996b). Alüvyon katmanları içinde birkaç metreden 27metre kadar derine inilmiştir (Şekil: 8). Bu çalışmalar sonunda kent alanı<strong>ve</strong> yakın çevresinde, yıkıntı katkılarıyla karışık bataklık çamurlarınınaltında serbest açık su ortamında birikmiş killi çamur katmanlarına girilmiştir.Aynı zamanda bütün derin sondajlarda (lO metreye ulaşan) yüzeydenortalama 6 ila 9 metre kadar derinliklerde bulunan kalın bir turbakatmanı geçilmiştir. Yine yüzeyden 4-5 metre derinliklere kadar seramikparçaları <strong>ve</strong> yapı kalıntılarına rastlanmıştır (Şekil: 8).Bu çalışmalarda, önceleri, Limyra kent alanında kaynak suları ilebeslenen bir tatlı su gölünün bulunduğu,'ilk yerleşmelerin bu göl çevresindekurulduğu saptanabilmiştir. Bu yüzey bugünkü ova yüzeyinden 4-5metre kadar aşağıdadır. Derin sondajlarda geçilen turba katmanları, bualanda mevcut tatlı su gölünün kuruma dönemlerine ait bitkisel kökenlikalıntılardır. Ancak bunların bulunduğu yer bugünkü deniz seviyesinden5-6 metre kadar aşağıdadır. Bu durum gölortamının kuruduğu dönemdedeniz seviyesinin de bugünküne göre daha aşağıda olmasını gerektirir.Bu olayların tarihi, biri kuzeyde kent alanı içinde, diğeri güneyde olmaküzere iki adet turba örneğinin Re lA analizleri sonucunda belirlenmiştir.Kuzeydeki turba örneği günümüzden 4100, güneydeki ise 3500 yıl önceyeaittir (Şekil: 8). Buna göre günümüzden yaklaşık 3500-4000 yıl öncesinde(M.Ö. 1500-2000 yılları) bu alandaki gölortamı büyük ölçüde kurumuştur(Öner: 1996b).Antik kent alanı içinde 1996 yılında yapılan sondajlarda 27 m. kadarderine inilmiştir. Bu sondajlarda da yine. açık su ortamında birikmiş çamurlar<strong>ve</strong> daha derinlerde turba katmanları geçilmiştir. Bu sondajlarda429


ulaştığımız önemli sonuçlardan biri de mevcut su ortamının kurumasınıifade eden turba katmanlarına, önceki sondajlarda bulunanlardan farklıolarak günümüz deniz seviyesinin 8 ila 12 metre aşağısında da yoğunolarak rastlanılmış olmasıdır. Buna göre yöredeki gölortamının kurumasıdaha önce <strong>ve</strong> daha aşağı seviyelerde de olmuştur.Bu sonuçlara göre Limyra antik kentinin bulunduğu alanda öncelerivar olan gölortamının deniz seviyesi alçalmasına bağlı olarak kuruduğusöylenebilir.SonuçlarGüneybatı Anadolu'da Teke Yarımadası kıyılarında yürüttüğümüzçalışmalar sonucunda, Holosen'deki kıyı çizgisi-deniz düzeyi değişmeleri<strong>ve</strong> bunlara bağlı çevresel değişmeler hakkında bilgiler elde edilmiştir.Kaş-Kekova kıyılarıEşen <strong>ve</strong> Finike ovalarındaki alüvyal sondajlar ile Demre Ovası <strong>ve</strong>boyunca yapılan jeomorfolojik gözlemlere göre yarımadakıyılarında genel bir boğulmanın olduğu görülür. Eşen Ovası'ndayapılan alüvyal sondajlar <strong>ve</strong> C14 sonuçlarının da yardımıyla, bu ovanınvaktiyle bir körfez olduğu, Eşen çayı'nın getirdiği alüvyonlarla dolarakbir delta-taşkın ovasına dönüştüğü ortaya çıkmıştır. Körfezin dolma sürecininsonlarına doğru, kıyı dinamiği etkileri ile işlenen alüvyonlardan bolmiktarda kum oluştuğu, şiddetli batı rüzgarları etkisi ile bu kumların ovaiçlerine kadar taşındığı belirlenmiştir. Son dönemde, kıyının açık denizeyaklaşması etkisi ile bu oluşum hızlanmış, kumların akıntı <strong>ve</strong> dalgalarla,özellikle de batı yönlü rüzgarların etkisiyle güneydoğudaki antik PataraLimanı'na taşınması <strong>ve</strong> liman ağzını kapatması sonucu bugünkü bataklıkortaya çıkmıştır.Eşen Ovası ile Patara bataklığı <strong>ve</strong> çevresindeki sondaj sonuçlarınagöre, ovanın doğu bölümünde büyük bir lagünün varolduğu, bu lagününbugünkü deniz seviyesinden 4 metre kadar aşağıda sona erdiği, bu derinliğeyakın seviyelerde ince bir volkanik kül tabakasının bulunduğubelirlenmiştir. Ovanın kuzeybatısında Letoon antik kentindeki sondajlardayine aynı seviyelerde volkanik kül tabakası ile bir kuruma dönemini430


yansıtan turba zonunun bulunması <strong>ve</strong> bütün bu seviyedeki gelişmelerintarihinin B.Ö. 4000-3500 yılları arası dönem olması dikkat çekmiştir.Finike Ovası'ndaki sondajlarda da bugünkü deniz seviyesinden 4-5metre kadar aşağıda turba zonuna rastlanmıştır. Ova zemininde geniş biryayılışa sahip olan turbaların yine B.Ö. 4000-3500 tarihini <strong>ve</strong>rmesi dikkatçekicidir. Buna göre tarihi çağlar içinde Bronz çağı olarak bilinen budönemde deniz seviyesinin bugüne oranla alçalmış olduğu anlaşılır. Denizdüzeyindeki alçalmanın batı kıyılara oranla daha çok oluşu bu yöredekitektonik çökmenin fazlalığına bağlanabilir.Teke Yarımadası kıyılarında belirtilen nedenlerle olan boğulma sonucunda,örneğin Patara, Andriake gibi antik limanlara ait kalıntılar birmiktar alüvyon altında kalarak bataklığa dönüşmüş, Kekova kıyıları gibialüvyon almayan kesimlerdeki liman <strong>ve</strong>ya kıyı kentlerine ait yapılar isedoğrudan deniz suları altında kalmıştır.KAYNAKLARAKşİT, O. 1967. Li/om Tarihi. İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No. 1218,İstanbul.IŞIK, F. - YILMAZ, H. 1989. "Pallira 1988". XI. Kazı Sonuçlan Toplantısı II. 1'. C. Kültür BakanlığıAnıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü. 1- 20, Ankara.KAYAN. İ. - KELLETAT, D. - VENZKE, J-F. 1985. Küstenmorphologie der Region zwischenKaraburun und Fığlaburun, westlich Alanya, Türkei. Beifrage zıır Geomorphologie desVorderen Orients. Beihefte zum Tübinger Atlas des Vorderen Orients. Reihe A(Naturwissenschaften) Nr 9, 17-70.Wiesbaden.KA YAN, İ. 1988. "Late Holocene sea-Ie<strong>ve</strong>l changes on the Westem Anatolian coast",Palaeogeography, Palaeoclinıatology, Palaeoecology. VoL. 68, No 2-4, p. 205-218.Elsevier Scienee Publishers B. V. Aınsterdam. The Netherlands.KA YAN, İ. ı 99<strong>1.</strong> "Holocene geomorphic evolution of the Beşik plain and changing enviromnentof ancient man". Studia Troica i : 79-92.KELLETAT, D. - KAYAN İ. 1983. Alanya Batısındaki Kıyılarda İlk C14 Tarihlendirmelerininİşığında Geç Holosen Tektonik Hareketleri. (First C14 datings and Late Holoeenetectonic e<strong>ve</strong>nts on the Mediterranean coastline, West ofAlanya, Southem Turkey) TürkiyeJeoloji Kurumu Bülteni 26 - 1 : 83-87.ÖNER, E. i 995. Patara <strong>ve</strong> çevresinin Jeoınorfolojisi,TüBİTAKYBAG 106 No'lu Proje Raporu.ÖNER, E.1996 a. "Eşen çayı Taşkın - Delta Ovasının Jeomorfolojisi <strong>ve</strong> Antik Patara Kenti",Ege CoğrafyaDergisi, 9, İzmir, (Baskıda).431


ÖNER, E. 1996 b. "Finike Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi <strong>ve</strong> Antik Limyra Kenti", Ege CoğrafyaDergisi, 9, İzmir, (Baskıda).PEKMAN, A. 199<strong>1.</strong> Strabon - Coğrafya, Anadolu (Kitap: XII, XIII, XIV). Arkeoloji <strong>ve</strong> SanatYayınları Antik Kaynaklar Dizisi i a, İstanbul,PIRAZZOLI, P. A. - LABOREL, <strong>1.</strong> - SALIEGE, IF. - EROL, O. - KAYAN, İ. PERSON. A.199<strong>1.</strong> "Holocene raised shorelines on the Hatay coasts (Turkey): Palaeoecological andtectonic implications". Marine Geology. 96: 295-3 Il. Elsevier Science Publishers B. v.,Amsterdam,lUEDEL, H. i 996. Die holozane Entwicklung des Dalyan-Deltas (Südwest-Türkei) uııterbesanderer Berücksictigung der historischen Zeit. Marburger Geographische Schriften,Heft 130, 230 S, Marbmg / Lahn,432


c.' '/-.~oL\o 26~ 'KMAE.ÖNER. [991K D Eİ z D Alüvyalalanlar_Tra<strong>ve</strong>rtenIiArıza/ı yüksekL-J altınlarŞekil 1: Teke Yarımadası'nın coğrafi konumu <strong>ve</strong> ana morfografik birimleri.j::.(.;.)(.;.)


moo 000 ol,ddi1'eıt.iyc :n:ı!ı:ıji Jbrit""I_D\TriLlI. "Kro:ı1}":I- pJt..ıaıutd,," I!:)la\lt'llıtljıt~. E.ÔNER.l991+::-.v..:ı+::-.IŞARETLER:i ....... iAK: i Q.Kusterner, karasal, ayrılmalilişi: :": ::ı Q.\'- Holosen, yeni alüvyon_ pl - Pliosen, karasalDpE Nİmd-Minseli, denizci~ ef-Eosen, fiiş~eo!- Eosen • Oligosenz~Mc - Mesozoik • Tersler(Komprehansifsed)Mor· Mesowik (Ofialitli seri)(GeııellikleKretase)~ po - Peridatit, serpannn20!O i ı~ıŞekil 2: Teke Yarımadası'nın jeoloji haritası


PATARA VE ÇEVRESiNiN JEOMORFOLOJi HARiTASıLejand:E:J Kalker yapJII sırtlar <strong>ve</strong> omuzlar ~ Çok dik yamaçlar E------1 Kırmızı kille'le kaplı düz;.......----- oluktabanı~ DtkYamaçlar I_L-..=::ı Geçiciakarsular~ ÖIOlalezle,~ (kısmen kumullarla kaplı)rn Az eğimliyam.çl.' 0i~?~::;·:.:;:1 KtylkumuJlarıDovaalanıSondajyeri<strong>ve</strong> numarasıo!500!1000i METREŞekil 3: Patara <strong>ve</strong> çevresinin jeomorfoloji haritası <strong>ve</strong> sondaj yerleri435


Reı4sö 4220:60e:Şe:N OVASISOO 1000 1500 2000 2500 3000 3500 .4000 Mttr,Şekil 4: Patara Limanı'nın sondaj sonuçlarına göre hazırlanmış güney-kuzey yönlü kesitiK~~:~.iLOKMtırt12+:>.wolGÜRLENS i RTlKULAKSıZ T.D Kı't' kumuluW Ba.takbk~ Sığ deniz lwmlu sıdimon~ Kıyı (tn:ınsqrtss:if kı'il 'It kıyı 9'frlsiu4imanmyQIl ortcımllG U. K1rmm kHti sediman (Interitik)MtUf; a l


ae:Z:J ~041tll>o(


.... A•••••@)E.ÖNER- 1997Şekil 6: Kısık Boğazı, Ovagölü <strong>ve</strong> Letoon hattı boyunca güney-kuzey ana doğrultusunda sondaj dizi profili.j:::..w00iGiDeı::inlikmetre+04+03+02+01-00-01-02-03-04-OS-06~::jı-09-10E Ş E N O V LI. S1993 - 18 1993 - 16 1995 - 0&® @ @)Ovayüzeyi Ovııgölü bı;.~....•.... ~t~~~•.••••••+..•.•....!:~:~:!~~;i,.:..::~.:...:..:;ı,:....-.;ı;ii:-:;lJ~",:lt,g..•.•........... ....•.•.. '..,:::::::::......•'. •...•....•:.1\-:-.­l"";).....t';\.':~i:~:~:w//////////////""" 'w~:-:.:.:-:.::.:.:.:.:.:.::.~~::~~~:-:-:.:.~/,fi::';i::::::~ .~///~,~---~~~~~~igEY••• ~~~.-.-.'';~~~.:;~~.~", •• 1"\.'(",J;.""U•• t'\ •:~A~ci~ı~o {ill~~i~~~~lrr~~f~~~i~i!~i!i:giF""':"'.,İşaratler:e1995 - 05'lırı~i;p--------~ Kil----1::::::::'1 Silt.........~lncekl.ım~~Or~kı.ım~o ça.kıli~~~~~ i'''',!,i' Turba1995 - 25~1995 _ 10 K.Letoon @,~.:-. :P///' p.:~~::-.;-.~Ka\'kı~rrcı semnik parçaL:.....::CJ w;sırmlenı~~l~l!!iffi~jil Volkanikkiil


..j:::..u.ı-oŞekil 7: Demre Ovası güneybatısındakiSura <strong>ve</strong> Andriake Limanı'nın hava fotoğrafındangörünümü


'

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!