13.07.2015 Views

11. Araştırma Sonuçları Toplantısı - Kültür ve Turizm Bakanlığı

11. Araştırma Sonuçları Toplantısı - Kültür ve Turizm Bakanlığı

11. Araştırma Sonuçları Toplantısı - Kültür ve Turizm Bakanlığı

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T.C. KÜLTÜR BAKANLIGIANITLAR VE MOZELER GENEL MOOORLOGOYayın No: 1676xı.ARASTIRMA SONUCLARı, . . . ,TOPLANTISIANKARA -24-28 MAYIS 1993


KÜLTÜR BAKANLlGI YAyıNLARı i 1676Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları: 94-06-Y-00139HazırlayanlarFahriye BAYRAMHandanERENNurhan ÜLGENFiliz KAYMAZAhmet Hamdi ERGÜRERISBN: 975 • 17·1432· XISSN: 1017 - 7663Not: Bildiriler, araştırmacılardan geldiği şekliyle <strong>ve</strong> sunuş sırasına göreyayınlanmıştır.ANKARA ÜNİVERSITEsİBASIMEVİANKARA - 1994


içiNDEKiLERSayfaErdemYÜCELAyasofya'da Türk Sanatı Çalışmaları (1992) ~ 1Werner JOBSTArchaologie und Denkmalpflege im Bereich Des 'GroBenPalastes' Von Konstantinopel 9Eugenia BOLOGNESIThe Great Palace Sur<strong>ve</strong>y: The First Season 19Rüçhan ARıKKubad-Abad/Malanda Yüzey Araştırması 35Roberto BIXIOSur<strong>ve</strong>ys in the Underground Cities of Cappadocia 43ODTÜ Sualtı Topluluğu, Batık Araştırmaları GrubuAntakya Kıyıları Sualtı Yüzey Araştırması, 1992 57Veronique FRANçols, Bernard GEYER, Jacques LEFORTProspection Dans la Region de Bursa 1992 65James G. CROWSur<strong>ve</strong>y At Buzluca, Trabzon Vilayet, Turkey 1992 73Christian MAREK1992 Çankırı <strong>ve</strong> Kastamonu'da Araştırmalar, Kaunos <strong>ve</strong> PataraKazılarında Epigrafik Araştırma 85Christian MAREKEpigraphische Forschungen in Kastamonu 1992 .(Epigraphic Sur<strong>ve</strong>y in Kastamonu 1992) 105ID


Thomas DREW-BEARDokimeion'dan Yeni Yazıtlar 111PeterFREIEpigraphisch-Topographische Forschungen in Eskişehir 1992 123Mustafa H. SAYARDoğu Trakya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi-Coğrafya Araştırmalan, 1992........ 129Mustafa H. SAYAR, Peter SIEWERT, Hans TAEUBERDoğu Kilikya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi-Coğrafya Araştırmalan, 1992....... 137James RUSSELLNew Roman Military Diplomas in the Alanya and AnamurMuseums 161Eugenio La ROCCAArchaeologiçal Sur<strong>ve</strong>y in the Gulf of Mandalya (Caria) Reporton the 1991 Campaign 169Wolfgang BLÜMELEpigraphische Forschungen im Westen Kariens 1992 191Ender VARİNLİOGLUUranion Kenti <strong>ve</strong> Çevresi, Stratonikeia'da Dionysos Sunağı 199F. Sancar OZANERVespasianus-Titus Tüneli <strong>ve</strong> Yol Açtığı Çevre Değişiklikleri 205Harun TAŞKıRANKarain Çevresinde Yeni Bir Mağara: Boynuzluin (BibişMağarası 227Wulf SCHIRMERGöllüdağ 1992 237A. TubaÖKSESivas İli 1992 Yüzey Araştırması 243Andreas MÜLLER-KARPEYeni Bir Hitit Merkezi: Kuşaklı (Başören/Sivas) 1992 YılıYüzey Araştırması 259N


Nurettin YARDıMCı1992 Şanlıurfa-Harran Ovası Yüzey Araştırrnaları 265Mehmet ÖZSAİT1992 YılıOrdu-Mesudiye Yüzey Araştırmaları 285Mehmet ÖZSAİT1992 Yılı Isparta-Gelendost Yüzey Araştırmaları 301Sachihiro OMURA1992 Yılında İç Anadolu'da Yürütülen Yüzey Araştırmaları 3İlOktayBELLİDoğu Anadolu Bölgesi'nde Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama SistemininAraştırılması, 1992 337Aynur ÖZFIRAT~.Ö. II. Binyıl DoğuAnadolu Boyalı Seramik KültürleriUzerine Araştırmalar 359Vecihi ÖZKAYAErzurum-Horasan-Aliçeyrek Köyü Yüzey Araştırması 379H. Yaşar ÖZBEKMyra, Tlos <strong>ve</strong> Phaselis Tiyatroları Araştırmaları , .397Tülay ESİNKelenderis Anıt MezarındakiFiziksel Bozulmalar .405Hande KÖKTENBalıkesir, Üçpınar Tümülüsü Araba Buluntuları KonservasyonProjesi , 4 i 3Peter R. PRACHER, Işık BİNGÖL, Britta PRACHERDie Konservierung der Knidischen Fresken im Museum FürUnterwasserarchaologie in Bodrum .421John James COULTONBalboura Research Project 1992 429Yasemin TUNA NÖRLINGAttika Siyah Figür SeramiğininBatı Anadolu'da Yayılımı 437v


Michael BALLANCEThe Roman Basi1ica At Aspendos, 1956 and 1992 .453Wolf KOENIGSPriene 1992 465Nuşin ASGARİProkonnesos - 1992 Çalışmalan .483AdnanDİLERAkdeniz Bölgesi Antik Çağ Zeytinyağı <strong>ve</strong> Şarap İşlikleri 505Mehmet i. TUNAYEnez AyasofyasıFresko Araştırmalan 521Serra DURUGÖNÜL, F. Sancar OZAl.'l'ERAdamkayalar (Kilikya) Kabartmalannın Arkeolojik <strong>ve</strong> .Morfolojik Yönden Değerlendirilmesi<strong>ve</strong> Korunmasına IlişkinOneriler 527Geoffrey D. SUMMERS1991 Yılı Adıyaman Yüzey Araştırması 547Mark WHITTOWAnadolu Orta Çağ Kaleleri Etüdü Birinci Sezonu (1992):Mastaura Kalesi 559Turan EFE1992 Yılında Kütahya, Bilecik <strong>ve</strong> Eskişehir İllerinde YapılanYüzey Araştırmalan 571VI


AYASOFYA'DA TÜRK SANATıÇALIŞMALARI(1992)Erdem YÜCEL*Yüzyıllar boyunca görkemini yitirmeyen Ayasofya'nın mimarisi <strong>ve</strong>mozayikleri incelenmiş, Türk çağı yapılarının araştırılmasına da çok yakıntarihlerde başlanmıştır'.Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya'ya yeni bir düzen getirdiğinde yapınınbütününe dokunmamış ona bazı ekler yapmakla yetinmiştir. Muslahattin,Sinan-ı Atik, Hayrettin <strong>ve</strong> Sinan gibi ünlü Türk mimarlarınınAyasofya'yab~yUk emeği geçmiştir.Ayasofya'da Sultan III. Murat, Sultan II. Selim, Sultan III. Mehmet,Sultan ıbrahim,.Sultan I. Mustafa <strong>ve</strong> şehzadelerin türbeleri bir arada bulunmaktadır.Böylece Ayasofya, beş Osmanlı padişahının bir arada gömülüoluşundan ötürü ayrı bir özellik taşımaktadır. Bunların yanı sıraSultan I. Mahmut'un (1730-1754) UHe devrinin tüm özelliklerini yansıtanh. 1153 (1740) tarihli şadırvanı- Sıbyan Mektebi', Rokokouslübundan son derece gösterişli bir kapısı olan imareti-, kütüphanesi',* Erdem YÜCEL, Ayasofya Müzesi Müdürü, İSTANBUL.(1) Kemal Altan, "Ayasofya Etrafında Türk Sanat Ekleri" Arkitekt, İstanbul, 1935, C.5,s.264­267; Sezer Tansuğ, "Ayasofya <strong>ve</strong> Osmanlı Ekleri" Ayas'ofya Müzesi Yıllığı, İstanbul 1969,S. 8, s.57-59; Erdem Yücel "1982-1983 yıllarında Ayasofya'da Türk Sanatı Çalışmaları",BirinciKıbrıs Türk Belediyecilik Kongresi, Girne 1984, s.97-104; Azade Akar, "Ayasofya'daBulunan Türk Eserleri <strong>ve</strong> Süslemelerine Dair Araştırma" Vakıflar Dergisi, İstanbul 1971,S.IX, s.227-290.(2) Sezer Tansuğ, "13. Yüzyılda İstanbul Çeşmeleri <strong>ve</strong> Ayasofya Şadırvanı" Vakıflar Dergisi,İstanbul 1965, c.vı, s.93-1 Iü; Sezer Tansuğ, "Ayasofya Şadırvanı" Ayasofya Müzesi Yıllığı,İstanbul 1961, S. 3, s.35-36; R.Ekrem Koçu," Ayasofya Şadırvarıı" mad. İstanbul Arısiklopedisi1960, C.3, s.I485.(3) Osmanlı Sıbyan Mekteplerinin tipik örneği olup h. 1155 (1743) de yaptırılmıştır.(4) Erdem Yücel, Ayasofya Müzesi, Istanbul 1986, s.32.(5) Erdem Yücel, "La Bibliotheque du Sultan Mahmut I, Sainte Sophie Travaux et Recherchesen Turque, Collection Turkey, Paris i 984, II, s.201-208; Erdem Yücel.i''Ayasofya Kitaplığı"Türkiyemiz 1984, S.42, s.I 1-17.1


Sultan Abdülmecit'in hünkar mahfilis, muvakkithanesi? Sultan İbrahim'insebili-, çeşmesi? ile. Türk sanat <strong>ve</strong> kültürünün damgası buraya açıkça vurulmuştur.Bu mimari ekler, Türk sanatının en güzel maden, stüko, çini'"ağaç işçiliği ile bezenmiş, aynca ünlü Türk hattatlanndan Teknecizadeıbrahim Efendi ile Kazasker Mustafa Efendi'nin yazılan bu güzelliği tamamlamıştır".Ayasofya'yı Türkleştiren bütün bu eserleri bir de çeşitli mitler tamamlamaktadır«.Ayasofya'da Türk sanatı çalışmalanna öncelikle 1982-1988 yıllanndakionanm çalışmalan ile başlanmıştır. Oncelik1e Fatih Sultan Mehmet'inAyasofya'nın kuzeyine yaptırdığı <strong>ve</strong> 1934 de yıktınlan medresenintemelleri kazılmış <strong>ve</strong> ortaya temel kaideleri, bölme duvarlan, su yollan<strong>ve</strong> şadırvan kaidesi çıkanlarak yayınlanmıştır". Bunu Sultan i. Mahmut'un(1730-1754)h. 1152 (1736) yılında yaptırdığı, çinileri, sedef kakmalıdolap kapaklan, edirnekari bezemeleri. yazı frizleri, tunç şebekeleriile ilginç bir Türk yapısı olan kütüphanenin düzenlenmesi izlemiştir.(6) Semavi Eyice, Ayasofya (3) Türk Devri, İstanbul 1966. S.27-28; Erdem Yücel, AyasofyaMüzesi,Istanbul1986.'(7) Semavi Eyice "Ayasofya Horologion'u <strong>ve</strong> Muvakkithanesi" Ayasofya Müzesi Yıllığı, İstanbul198 S.9, s.12-24.(8) Ayasofya meydanının Bab-ı Hümayun Caddesi ile kesiştiği yerdeki sebili Sultan İbrahim(1640-1648) de yaptırmıştır. Sebil üzerinde yapım tarihi <strong>ve</strong> mimarı belirleyecek bir yazıt olmamasınakarşırı Izzet Kumbaracılar sebilin Sultan ıbrahim tarafından yaptırıldığını belirtmiştir.Bkz. Izzet Kumbaracılar İstanbul Sebilleri, İstanbııl1938, s.65.(9) Ayasofya önündeki Alemdar caddesinde yer alan çeşmeyi 1911 de Neo-klasik üslupta SultanMehmedReşat yaptırmıştır.Uç ayrı kitabesi olan çeşme üzerindeki padişahin tuğrası kazınarakyok edilmiştir. Bkz. Erdem Yücel, Ayasofya Müzesi, İstanbul 1986, s.31; i. HilmiTanışık, İstanbul Çeşmeleri, İstanbul 1943, ı.; R.Ekrem Koçu, "Ayasofya Çeşmesi'nde, İstanbulAnsiklopedisi, Istanbul 1960, C.3, s.1476-1477.(10) Ayasofya'nın çinileri mihrap yönü ile sultan i. Mahmut Kütüphanesinde, türbeler bölümündekarşımıza çıkmaktadır. Bkz. Erdem Yücel, "Ayasofya'nın Çinileri" Kültür <strong>ve</strong> Sanat, Ankara,1989, S.4, s.10-14.(ll) Teknecizade İbrahim Efendi'nin h.1061 (1651) tarihli yazıları buraya asılmış, 1847 de G.T.Fossati'nin Ayasofya onarımı sırasında yerlerinden indirilmiştir. Ne yazık ki bu levhalar bilinmeyenbir tarihte yok olmuştur. Günümüzde bunların yerinde Kazasker Mustafa İzzetEfendi'nin yazıları bulunmaktadır. (Bkz. Müstekimzade Süleyman Sadeddin, Tuhfe-i Hattatin,İstanbul 19f8, I. s.48; Erdem Yücel "Ayasofya Levhalarının Hikayesi" Türk DünyasıTarih Dergisi, Istanbul 1990, S.45, s.45-48; Sedat Kumbaracılar "Ayasofya'nın Levhaları"Hayat Tarih Mecmuası, İstanbul 1970, S.l, s. 74-77; Kubbede ise yine Kazasker Mustafa İzzetEfendi'nin Kur'anın En-NUr suresinden alınmış bir ayet yer almaktadır.(12) Bkz. Süheyl Ün<strong>ve</strong>r "Ayasofya Türk Efsaneleri hakkında" Türk Folklor Araştırmaları, S.3-7;Evliya Çelebi Seyyahatnamesi, (Türkçeleştirerı Zuhuri Danışman), İsİ. 1971, I, s. 139-140;Erdem Yücel "Ayasofya'nın İslam İnanışları" Türk Dünyası Tarih Dergisi, İstanbul 1987, S.5,s.9-14.(13) Erdem Yücel, :'1982-1983 yıllarında Ayasofya'da Türk Sarı'atı Çalışmaları" Türk DünyasıAraştırmaları"Istanbul 1983, S. 26 1.s.200-211; E. Hakkı Ay<strong>ve</strong>rdi. Fatih Devri Mimarisi, İstanbul1953s. 277-278; A. Süheyl Un<strong>ve</strong>r, Ali Kuşçu, İstanbul 1942.2


Ayasofya'nın camiye dönüştürüldüğü yıllarda absidin biraz güneyinekabeye yönelik mihrap yapılmıştı. Ancak 5u mihrap xıX. yüzyıla ulaşabilmiş,G.T. Fossati tarafından yenilenmişti, Büyük olasılıkla eski mihrapda aynı yerde <strong>ve</strong> hemen onun arkasında bulunuyordu.Alpaslan Koyunlu'nun 1985-1987 onarım çalışmalannda mihrap çevresindekitaşlar yenilenmişse de eski mihrabın izlerine rastlanmamıştır.Bu arada yapılan çalışmalarda yenilenen taşlardan sonra mihrap hünkarmahfilinin Ayasofya'ya bakan cephesiyle birlikte altın yaldızlar1a bezenmiştir.Ayasofya'nın padişah türbeleri bölümündeki çalışmalara ilk kez 195.yılında Y. Mimar Cahide Tamer başlamıştır. Beş Osmanlı padişahınıntürbesi <strong>ve</strong> Bizans vaftizhanesinin onanmı 1982 yılında yeniden ele alınmış,çalışmalar J992 yılı sonuna dek değişik aralıklarla sürdürülerek tamamlanmıştır.Oneelikle Osmanlılarca caminin yağhanesi olan Bizansvaftizhanesine Sultan I. Mustafa ile Sultan İbrahim gömülmüştür. Böylecetürbeye dönüşen vaftizhanenin 1982 yılı onarımında sandukalann altındakiçürüyen ahşap <strong>ve</strong> tuğla döşemeler sökülerek kaldınlmıştır. Buradakitoprak dolgular boşaltılarak temizlenmiş, beton dayanaklarınyardımıyla döşeme yenilenmiş, sandukalar yenilenerek çuha ile kaplanmıştır.Türbe girişindeki ahşap saçaklık da XVIII. yüzyılOsmanlı bezemesidikkate alınarak, meşe kerestesinden orjinaline uygun biçimde yenilenmiştir.Ayasofya Müzesi, 1992 yılındaki Türk sanatı çalışmalarında özelliklepadişah türbeleri üzerinde durmuş, müze derneğinin de katkısıyla dahaönce onanlmış olan bu bölümü yeni baştan düzenleyerek müze işlevi <strong>ve</strong>rmiştir.Kültür Bakanı Fikri Sağlar'ın 8 Eylül 1992 günü hizmete açtığıOsmanlı padişah türbelerinden Ayasofya'nın içerisine, iç avluya <strong>ve</strong> TopkapıSarayı'na giden Bab-ı Hümayun caddesine açılan kapılar vardır.Ayasofya padişah türbeleri bölümünde Mimar Sinan, Mimar DavutAğa, Mimar Dalgıç Ahmet'in yaptırdığı görkemli türbeler bulunmaktadır.Bunlar Ayasofya ile kaynaşmış <strong>ve</strong> buraya tümüyle bir Türk külliyesi görünümü<strong>ve</strong>rmiştir.SULTAN II. SELİM TÜRBESİSultan II. Selim'in ölümünden üç yıl sonra h.985 (1577) de yapılanbu türbe Mimar Sinan'ın en güzel eserlerinden birisidir". Cephe görünü-(14) Bkz. Usulü Mimari Osmani, İstanbul 12990, s.59; E. Oktay- 1. Artuk "Ayasofya'daki II. SelimTürbesi <strong>ve</strong> Içindekiler" Ayasofya Müzesi Yıllığı, İstanbul 1965, S. 6, s. 47-53; HüseyinAyvansarayi, Hadikatü! Cevami, İstanbul 1281.3


mü menner kaplı, kare planlı, iç içe çifte kubbeli bir yapıdır. Kubbe kemerlerininyardımıyla sekiz sütun üzerine oturmuştur. Girişte geniş saçaklıklıüç kemerli revakın arkasındaki ıznik işi çini pano dikkati çekmektedir.FirOze mavi renkli çini pano XVI. yüzyılın en güzel örnekleriarasındadır. Ancak bu çini panolardan biri XIX. yüzyılın sonlarında İstanbul'dadişçilik yapan S. Doringy isimli bir Fransız tarafından LouvreMüzesi'ne götürülmüştür".Sultan II. Selim türbe giriş kapısının son derece görkemli bir görünümüvardır. Taş işçiliği, ağaç işçiliği, çini <strong>ve</strong> yazı sanatı yönünden ilgi çekiciolan bu kapının üzerine altın yaldızla "Bi'smillahi'r-Rahman-ı Rahim"yazılıdır. Ayrıca buraya sekiz kartuşlu, sülüs yazılı bir tarih yazıtıyerleştirilmiştir."Rıhlet etti Hazret'i Sultan SelımGöçtil evl ad-ı kıramile o ŞahYaptılar bir türbe-i Cennet misalHatif-i Kudsi didi tarihin"982"Ki rahmet ide Rabbül-AleminRahmetü'ilah aleyküm cernainDinse layik Kasr-ı Firdevsi berrinTürbe-i Sultan Selim pak din"985Yazıtın dışında kalan beyaz yüzeyler nefti renkte rümilerle doldurulmuştur.Ayrıca girişin üzerindeki orta kubbe de stalaktitli geçişlerdensonra Sultan II. Selim türbesinin içerisindeki kubbenin ortasına "Allahherşeyi yaratmıştır" sözcüğü..yazılmış <strong>ve</strong> bunu yuvarlaklara alınmış Allah,Muhammed, Ebubekir, Omer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin isimleriizlemiştir.XVI -xvııı. yüzyıl Türk çini sanatının doruk noktasına ulaştığı örnekler,Sultan II. Selim türbesinde de karşımıza çıkmaktadır. Bunlardakirenk <strong>ve</strong> motif uyumunun doyumsuz güzelliği beğeniyle izlenmektedir.Kur'anın Bakara suresinin 254-257 ayetlerinden oluşmuş bir yazı frizi de(15) S. Dorngy evkaf nezaretine başvurarak türbenin eksik çinilerini tamamlamak istediğini belirtmiş<strong>ve</strong> çini panolardan birini sökerek Yeni Cami hünkar kasrında yaptığı gibi yerine boyaile benzerini resmetmiştir. Bkz. Semavi Eyice "İstanbul" mad. Islam Ansiklopedisi, Is-·tanbul 1950, C. 5 II, s. 1214-1261; Erdem Yücel, Yeni Cami Hünkar Kasrı, İstanbul 1971,s. 18.4


çiniler arasından türbeyi çepeçevre dolaşmaktadır. İznik çini fınnlanndayapılmış olan bu çinilerden arta kalan yüzeyler de kalem işleriyle bezenmiş,böylece boş bir yer kalmamasına özen gösterilmiştir.Bazı kaynaklar türbedeki kırkdört sandukadan söz etmektedir". Oysabugün burada kırkbir sanduka vardır. Büyük bir olasılıkla bu eksiklik yeterinceinceleme yapılmamış, eski tarihlere ait onanm hatasındankaynaklanmaktadır.Türbede Sultan II. Selim, Sultan II. Selim'in Hasekisi Sultan III. Murad'ınannesi Nurbanu Valide Sultan; kızı, Kaptan Piyale Paşa'nın eşiGevher Mülk Sultan başta olmak üzere Sultan II. Selim'in kızı SiyavuşPaşa'nın eşi Esmahan Sultan, Sultan II. Selim'in kızı Fatma Sultan, SultanIII. Murad'ın tahta çıkışında boğdurulan Sultan II. Selim'in şehzadeleriSüleyman, Mustafa, Cihangir, Abdullah <strong>ve</strong> Osman'ın sandukalan vardır.Bunun yanı sıra Sultan III. Murad'ın yirmibir erkek, onüç kızkardeşide burada gömülmüştür.SULTAN III. MURAD TÜRBESİSultan III. Murad'ın ölümünden sonra h. 1003 (1594) Türkçe olanyazıtındanh. 1003(1594)'de tamamlandığı öğrenilen türbe Mimar DavudAğa'nın eseridir. XVI. yüzyıl klasik Türk türbe mimarİsi us1ı1bunda, altıgenplanlı türbenin üzeri iç içe iki kubbe ile örtülmüştür. Bu duvarlarınher yüzünde alt1ı üst1ü üçerden dokuz penceresi vardır.Türbe girişinin iki yanında XVI. yüzyıla tarihlenen iki çini pan,? vardır.Bu panolar aşın tuzlanma <strong>ve</strong> nemden ötürü kabarma göstermiş IstanbulRestorasyon <strong>ve</strong> Konservasyon Merkez Laboratuvan MüdürlüğükontrolündeAyasofya Müzesi'nin parasal katkısıyla sökülerek yenidendöşenmiştir. Bunlardan sağdaki panonun üzerindeki çini alınlığa "Allahımsenden ahiret affını istiyorum" sözcüğü yazılmıştır. Soldaki alınlığınçinileri ise günümüze ulaşamamıştır.Türk mimarisinde biblo gibi güzel bir eser sözcüğünü kullanacağımıztürbenin kapısı da kendine özgü bir eserdir. Kündekari tekniğindekikapının sağ kanadında "Herkes ölümü tadacaktır", sol kanadında da ""Onadönersiniz" sözcükleri <strong>ve</strong> küçük bir yazı ile "Kulun Dalgıç Ahmet" imzasıvardır.(16). Bkz. Tahsin Öz, İstanbul Carnileri, Ankara 1962, s. 30; Emin Oktay-İbrahim Artuk, "Ayasofya'daII. Selim'in Türbesi <strong>ve</strong> İçindekiler" Ayasofya Mi!Zesi Yıllığı, İstanbul 1965, s.51;Haluk Şehsuvaroğlu, Asırlar Boyuİstanbul s. 151; Hakkı Onkal da türbedeki kırkbir sandukadansöz etmektedir. Bkz. Hakkı Onkal, Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara 1992.5


Türbenin içerisi de XVı-XVıı. yüzyıl İznik çinileriyle kaplanmıştır.Kubbe içerisinde Fatiha suresi, bunun altında satrançlı küfi ile Allah,Muhammed isimleri birbirini izlemektedir. Bunun altında da madalyonlariçerisinde Esma-i Hüsna yazılmıştır. Türbeyi süsleyen çiniler arasındada Tebareke suresi baştan yirmiikinci ayete kadar celi-sülüs yazılı bir kuşaklaçepeçevre dolaşmaktadır.Türbede Sultan m. Murad, Sultan III. Mehmet'in annesi Safiye Sultan,kızlan Mihriban, Fatma Sultan; Sultan i. Ahmet'in şehzadesi Kasım;Sultan III. Mehmed'in üç oğlu ile iki kızı; Sultan ıbrahim'in şehzadesi olmaküzere ellidört sanduka bulunduğu öğrenilmektedir". Ne var ki, bugüntürbede elli sanduka vardır.Sultan III. Murad türbesinin yanında <strong>ve</strong> ona bitişik şehzadelertürbesiyer almaktadır. Mermer kaplı diğer türbelerin yanı sıra bu küçük türbeköfeki taşındandır. Sekizgen bir planı olan türbenin üzeri küçük bir kubbeile örtülmüş, bezerne elemanı kullanılmamıştır. Burada da Sultan III.Murad'ın dört oğlu ile bir kızı gömülüdür.SULTAN III. MEHMED'İN TÜRBESİSultan III. Mehmed'in Ayasofya iç avlu çıkışındaki türbesi MimarDalgıç Mehmed Ağa'nın eseridir. Giriş kapısı üzerindeki yazıtından padişahınh.1012 (1603) öldüğü, türbenin de h.1017 (1608) de tamamlanmışolduğunu öğreniyoruz."Rühü paki-Hz, Sultan Mehmed han içinFarz-i ayin oldu dua-i şan <strong>ve</strong> Seher her SalihaDaima ferdavsi olada meşami canına ey şeyh güzelKutsiden muvattağ-ı rayihaAzmi ferdüvs ettiğine tarihtir hakimaOkuyun Sultan Mehmed Han için fatiha"Türbelnin önünde dört sütunun taşıdığı üç kemerli, üzeri geniş bir saçaklakaplı bir girişi vardır. XIX. yüzyılın ikinci yansında yapıldığı sanılanbu ila<strong>ve</strong>den türbeye geçilmektedir. Mermer sö<strong>ve</strong>li giriş kapısının üzerindeoldukça büyük bir istiridye motifi, bunun dışında kalan yerler dekırmızı zemin kabartma yaldızlı rumi <strong>ve</strong> palmetlerle bezenmiştir. iki yanduvarlarda boya ile stilize yaldız <strong>ve</strong> rozetler, alınlıklara da iki ayn manzararesmi yapılmıştır.(17) Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Arıkara 1962, s. 30; Hüseyin Ayvansarayi, Hadikatül ­Cevami, İstanbul 1289, s. 6; Hakkı Onkal da elli sandukadan söz eder. Bkz. Hakkı Onkal,Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara 1992, s. 180.6


Sultan III. Mehmed türbesinin sekiz köşeli bir planı vardır. Dıştanmermer kaplı, her kenarda ikişerden sıra halinde pencere vardır. Bu türbeninde üst örtüsü diğerleri gibi iç içe iki kubbe ile örtülmüştür. İç kubbeyitaşıyan kemerlerle birbirine bağlı sekiz sütun yuvarlak bir düzenoluşturmuştur.Türbe xvı-xvıı. yüzyıllara tarihlenen çini panolarla bezenmiş, bazıyerlere de bezemesiz nefti çiniler uzunlamasına kuşaklar halinde yerleştirilmiştir.Bunlann arasında da celi-sülüs yazısıyla Cum'a suresi bir kuşakgibi çepeçevre dolaşmaktadır. Kubbenin ortasında Mülk suresi satrançlıküfi yazı ile Allah, Muhammed, Esma-ı hüsna birbirini izlemektedir. Yuvarlaklariçerisinde de Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali,Hasan, Hüseyin yazılıdır. Bunlann dışında kalan yüzeyler ise kalem işleriyleyakın tarihlerde bezenmiştir.Sultan III. Mehmed türbesinde,· padişahın yanı sıra annesi HandeSultan, Sultan i. Ahmed'in şehzadeleri, kızlan, Sultan III MUfa,d:in kızıAyşe Sultan başta olmak üzere yirmialtı kişinin gömülü olduğukaydedilmiştiv.Ancak bugün türbe içerisinde ondört sanduka vardır». Bunun dışındatürbe girişinin iki yanına ila<strong>ve</strong>ler yapılmış, buraya Sultan III, Murad'ınüç kızı gömülmüştür.OSMANLı PAYANDALARIAyasofya'nın padişah türbeleribölümünde Osmanlı payandalan dikkatiçekmektedir.Ayasofya'nın ana mekanını örten kubbesi Bizans döneminde olduğukadar Osmanlı döneminde de dışa açılma sorununu yaratmıştır. Kubbeninçeşitli yönlere itme gücü doğu <strong>ve</strong> batı eksedralanyla genişletilmiş,yanm kubbeler, yan neflerdeki sütunlar, kemerler <strong>ve</strong> tonozlarla karşılanmayaçalışılmıştır. Ancak bunlar da yeterli olmayınca önce Bizans sonrada Osmanlılar dıştan payanda görevini üstlenen kalın duvarlarla kubbeninitme gücünü karşılamışlardır. Osmanlı mimarlan payandalarınkütlevigörünümünü bazı elemanlarla, örneğin bunlann arasına yerleştirdikleriSultan i. Mahmud kütüphanesiyle hafifletmişlerdir.Ayasofya Müzesinin Türk Sanatı çalışmalannda payanda duvarlaraönem <strong>ve</strong>rilmiş, çürütme yoluyla bazı taşlar değiştirilmiş, su toplama kanallanyenilenmiş, taşlar üzerinde biten küçük ağaçlar, otlar sürekli ba-(18) Bkz. Tahsin Öz, İstanbul CamiIeri Ankara, 1962, s. 30.(19) Hüseyin Ayvansarayi, Hadikat-ül Cevami, İstanbul 1289, s. 6-7; Hakkı Önkal, Osmanlı HanedanTürbeleri, Ankara 1992, s. 188.7


kımlarla engellenmeye çalışılmaktadır. Bunların yanı sıra buradaki Osmanlısu samıcının içi <strong>ve</strong> dışı tümüyle elden geçirilerek derzlenmiş, korumaönlemleri alınmıştır.SONUÇAyasofya Müzesi'nin kısaca değinrneğe çalıştığımız Türk sanatı bölümleriyeni baştan düzenlenmektedir. Ozellikle padişah türbelerininbulunduğu avluya açılan üç kapı ile ziyaretçilerin türbeleri görmelerineolanak sağlanmış, Ayasofya'dan Topkapı Sarayı'na gidiş yolu da kısaltılmıştır.Böylece hem Ayasofya'nın içerisinden avluya geçilmekte hem deçok sayıdaki ziyaretçiden kaynaklanan müze çıkışındaki sıkışıklık ortadankalkmaktadır. Yalnızca vurgulamak istediğim bir konu; Ayasofya'datürbe açılmamış, mimarisi, taş işçiliği, çiniciliği, kalem işleri, yazı sanatı,vitraylarıyla Türk sanatını yansıtan bölüm gözler önüne serilmiştir. BöyleceBizans'ın ünlü yapısını görmeğe gelenler Türk sanatını da birlikte izlemeolanağı bulmuşlardır.Önümüzdeki dönem çalışmalannda Sultan r Mahmud kütüphanesiile Hünkar Mahfili üzerinde durmak istiyoruz. üzellikle Sultan 1. Mahmudkütüphanesi 1987,1989 yıllarında iki kez açılmışsa da teşhir projesi<strong>ve</strong> yeterli bir düzenleme yapılamadığındanhemen kapanmıştır.Ayasofya'nınTürk sanatını kapsayan bölümlerinin onarım çalışmalarısürmektedir. üzellikle Sultan i. Mahmud şadırvanının açılan kubbe altıtahtalarının çürüdüğü görülmüştür. Bunların değiştirilmesine başlanmış,pirinç döküm korkuluk levhalarının temizlenmesinde yöntemin belirlenmesiamacıyla konu İstanbul Restorasyon <strong>ve</strong> Konservasyon Merkez LaboratuvarıMüdürlüğü'ne iletiimiştir.Kuşkusuz, onarım çalışmaları <strong>ve</strong> yeni düzenleme tamamlandığındaAyasofya daha değişik bir görünüme bürünecektir.8


ARCHAOLOGIE UND DENKMALPFLEGE IMBEREICR DES 'GROBEN PALASTES' VONKONSTANTINOPELWerner JOBST*Eine Grundforderung der modemen Denkmalpflege ist die Beibehaltungoder die Wiederherstellung der geschichtlichen Aussage einesBauwerkesoder Kunstdenkmals. Der Schutz von historischen Menumentenin Ausgrabungsstatten, von Schöpfungen der antiken Kurıst istdank derInitiati<strong>ve</strong>n von UNES.CO und Europarat bereits in vielen Landem zu einerwesentlichen Aufgabe der Umweltpolitik geworden. Der weiterhinsteigerıde Kultur-und Bildungstourismus tragt wesentlich dazu bei; daB inder Offentlichkeit und bei den Entscheidungstragern in den Regierungenauch für die Erhaltung und Prasentation des archaologischen ErbesInteresseund Verstandnis zunehmen. Für ein Land wie die Türkei spielenArchaologie und Ausgrabungsstatten volkswirtschaftlich eine eminentwichtige Rolle. In den meisten Ausgrabungsstatten der Mittelmeerlander,aber auch an der Peripherie der antiken Welt in Nord-und Westeuropawerden daher mit groBem finanziellen Aufwand umfangreiche Erhaltungs-undRestaurierungsmaBnahmen durchgeführt, um sowohl demPublikum die Möglichkeit des Geschichtserlebens zu bieten, als auch den<strong>ve</strong>rbesserten Schutz von archaologischen Zonen und Denkınalem zugewahrleisten.Denkmalpflege im Bereich der Archaologie wirft in den meistenFallerı freilich ganz andere Probleme auf als bei intakten Objekten, diefür <strong>ve</strong>rschiedene Lebensbereiche der Gesellschaft revitalisiert werdenkönnen. Diese Möglichkeiten sind in der archaologischerı Denkmalpflegezumeist nicht gegeben, weil es hier um den Schutz von Ruinen und funktionslosgewordenen Kunstwerken geht, denen keine neue Zweckbestim-* Prof. Dr. Werner JOBST, Österreichische Akademie der Wissenschaften MosaikenkommissionDr. Ignaz-Seipel-PlZ 1010 Wien / AVUSTURYA.9


mung gegeben werden kann. Ausnahmen wie die antiken Theater, Stadienund Amphitheater sind selten.Archaologische Statten sind also, wenn sie nicht wieder zugeschüttetwerden, fast immer museale Statten, Freilichtmuseen, die ein mehr oderweniger groBes Fenster der Geschichte öffnen. Denkmalpflege undRestaurierung im Bereich der Archaologie darf nun nicht allein demEinzelmonument dienen, darf nicht eine EinzelmaBnahme sein, sondemmuB das gesamte Ensemble einer Ruinenstatte erfassen. Die Schwierigkeitdabei ist, daB fast immer <strong>ve</strong>rschiedene Horizonte von den geschichtlicheProzessen Kenntnis geben und niemals eine einzige Phase. Hiergilt es daher bei der denkmalpflegerischen Prasentation entsprechendauszuwahlen und das Wesentliche zu zeigen. Archaologische Schutzzonenund Grabungsstatterıbenötigen daher stets wohlüberlegte Konzeptionund langfristige Planung.Was dies nun konkret für den Bereich des 'GroBen Palastes' zu 00­deuten? -Welche Konsequenzen und SchluBfolgerungen ergeben sich,wenn wir das Areal des Kaiserpalastes betrachtenr-Ein Blick auf den Übersichtsplan des Stadtteiles Sultanahmet OOiMüller-Wiener zeigt, daB die Palastregion geradezu ein Musterfall vongeschichtlicher Vielfalt im Sinne des zuvor Gesagten ist. Die vom Laufder Geschichte völlig überlagerten, eigentlich nur noch im Bereich derIrenenkirche, der Hagia Sophia, des Hippodroms und entlang der UferstraBeam Marmarameer sichtbaren Baureste treten İn unseren Tagen kaumin das BewuBtsein des durchschnittlichen Istanbul-Touristen als Bestandteiledes Kaiserpalastes ein. Die meisten Ruinen liegen zumeist metertiefunter den Bauwerken der Hauptstadt des osmanisehen Reiches<strong>ve</strong>rborgen. Was vom Zahn der Zeit <strong>ve</strong>rschont blieb, sind vor allem dieweitlaufigerı Substruktionen der Palastgebaude, wahrend von denAufbauten selbst wenig erhalten geblieben ist. Die Situation desarchaologischen Befundes ist also in Istanbul eine ganz andere als etwain Rom oder İn Residenzstadten wie Ra<strong>ve</strong>nna oder Trier. Dementsprechendsorgfaltig muB auch das Quellenmaterial zusammengetragen undausgewertet werden.Von der Architektur und Ausstattung des Kaiserpalastes gewinnenwir allein im Peristylhof und in der Palastaula unterhalb der Sultan AhmetCamii eine konkrete Vorstellung.Nach den Ausgrabungen von 1935-1938 und 1952-1954 wurden dieNordosthalle und Teile der Nordwesthalle des Peristylhofes auf Grund10


des ephernaren Mosaikfundes offengehaIten, ane anderen Grabungsflachenwieder zugeschüttet. Zu einer denkrnalpflegerischen Gestaltungund Restaurierung des Grabungsareals als eines Freilichtmuseumskam es jedoch nicht. Das vor 40 lahren errichtete Schutzdach warnicht melır als ein notdürftiges Provisorium, das früher oder spater seineSchwachen zeigen muBte. Der östliche Bereich der Nordwesthalle bliebüberhaupt ohne Überdachung und <strong>ve</strong>rwandelte sich in eine Schutthalde,nachdem die Mosaikfragmente abgehoben worden waren. Dieses letztgenannteBeispiel zeigt deutlich, daB jede Abnahme von Wand- undBodendekorationen eines Gebaude sorgfaltig überlegt und geplant seinmuB. Zu viele Mosaikwerke der antiken Welt sind bereits aus ihremarchitektonischen Zusammenhang herausgerissen und muBten den Wegin eine fremde, zumeist völlig unpassende Umgebung nehmen.DaB mit dieser Vorgangsweise weder die wissenschaftlichen nochdie denkrnalpflegerischen und museologischen Aufgaben erfülIt wurden,hat das österreichisch-türkische Forschungs-und Restaurierungsprojektam Palastmosaik selır schön vor Augen geführt.Mit der Errichtung des neuen Museumsschutzbaues ist ein ersterSchritt in Richtung einer dauerhaften Konservierung von Denkınalemdes antiken Kaiserpalastes gesetzt worden. Anlaülich des 1985 vom OsterreichischenKulturinstitut <strong>ve</strong>ranstalteten Kolloquiums zum Palastmosaikwurde einhellig beschlossen, das auf Grund seines desolaten Zustandesabgenommene Mosaik wieder an seinem Fundort zu <strong>ve</strong>rlegerı. Derneue Museumsschutzbau erfüllt im wesentlichen alle technischen unddenkmalpflegerischen Bedingungen, wenn man von jenen Schwachstellenam Ubergang in der Arastagasse und an der Dachentwasserurıg absieht,die noch behoben werden müssen. Die Hauptfaktoren des Verfalls,namlich Feuchtigkeitseinbrüche, Luft<strong>ve</strong>rschmutzung und unsachgemaôeBehandlung sollten jetzt vom Mosaikboden femgehalten werden.Der neue Schutzbau ist architektonisch ansprechend ausgeführt, ohneinmitten hervorragender Bauten der Weltgeschichte störend zu wirken.Die Korıstruktion ordnet sich sowohl dieser Situation als auch derFunktion eines Schutzbaumuseums unter. Der Innerıraum berücksichtigtden Zusammenhang mit dem antiken Peristylhof und laBt die über 60 ınlange Nordosthalle deutlich erkennen. Die Innengestaltung ist ansprechend.Unter Ausnutzung der natürlichen Beleuchtungsmöglichkeitenvon oben kann man den Mosaikboden nach seiner Wieder<strong>ve</strong>rlegung aufStegen und Galerien ausreichend besichtigen. Das Museum <strong>ve</strong>rfügt übereinen eigenen Büroraum und einen Bücherstand. Für die Dokuınentationdes Forschungsproblems "Kaiserpalast" wurde genügend Raum ausgespart.11


Dieser technisch und asthetisch sehr zufriedenstellend gelösteSchutzbau bietet nun die Möglichkeit einer den entwickelten Konservierungsmethodenentsprechenden Neu<strong>ve</strong>rlegung des Mosaiks und einer derQualitat des Denkmals angemessenen Praserıtation. AuBerdem könnenhier auch die gehobenen Mosaikfragmente der Südwest-und Nordwesthallegezeigt werden.Der EntschluB der türkisehen Regierung zum raschen Neubau desMosaikenmuseums ist sicherlich als ein weiteres Zeichen zu werten, dasGebiet der antiken Kaiserpalaste von Konstantinopel als Denkmalschutzzoneim Sinne der Empfehlungen des Europaisehen Übereinkommenszum Schutz des archaologischen Erbes freizuhalten, für die Forschung zusichem und vor weiteren Eingriffen zu bewahren.Für die Realisierung gröBer angelegter Restaurierungs-und Denkmalpflegeprojektein der Palastregion müBten die staat1ichen türkisehenStellen so ahnlich wie im Zentrum von Athen oder in Rom (Akropolisund Agora bzw. Forum Romanum, Kaiserfora und Palatin) das Areal desStadtteiles Sultanahmet im Umkreis der Blauen Moschee ruhigstellen,das seit ı 934 bestehende Bau<strong>ve</strong>rbot einhalten und möglichst viele Grünanlagenerrichten. Die Generaldirektion der türkisehen Museen und AItertümerist um die Verwirklichung dieser Forderung immer starker bemüht.Die an <strong>ve</strong>rschiedenen Stel1en des Palasthügels gesetztenMaBnahmen zeigen jedenfalls, daB die Tendenz besteht, das Gebietzwischen der Hagia Sophia und der Marmaraküste zu einer Denkmalschutzzonezu erheben, ahnlich wie in anderen Ruinenstatten der türkischenKüste, z.B. Ephesos, Pergamon, Troja, Assos u.a.m.AUSGRABUNGEN IN DER NORDOSTHALLEIm Zuge der Errichtung des neuen Museumsschutzbaues war esmöglich, die nach der Hebung des Mosaiks geplanten archaologischerıUntersuchungen durchzuführen. Diese Ausgrabungen waren unerlaülich,weil von keiner der in der Nordwest-und Südwesthalle durchgeführtenSondierungen gesicherte stratigraphische Befunde vorlagen. Die seitherungeklarte Datierungslage des Palastmosaiks und die offenen baugeschichtlichenFragen des 'GroBen Palastes' sind letzten Endes auf die fehlendesystematische Schichtenevidenz zurückzuführen. Eine so1che konntejedoch nur unter einer ungestörten Flache des Mosaiks in der Nordosthal1eerreicht werden.Das Grabungsziel war daher nicht die Suche nach neuen Gebauderıdes Palastgebietes, sondem die Erarbeitung eines Schichtenbildes unter12


dem 1\1osaikboden, um Anhaltspunkte ftir eine sichere Datierung zu gewinrıerıund die bekannten Ergebnisse von G. Martiny und D.T. Rice zuerganzen.An der Innenseite des Peristylhofes wurden an drei Stellen imrechten Winkel zur Halle <strong>ve</strong>rlaufende, 2 m breite Tiefschnitte angelegt,und zwar im Bereich der Sauleri 3-5 und 22 m weiter südlich bei Saule12. In allen drei Sondagen liegt ein einheitlicher Schichtenbefund vor.Die oberste Schichte unmittelbar unter dem Mosaik bildete eine zirka 30cm starke Lage von schweren urıregelmaüigerı Bruchsteinen und Amphorenscherben.Diese Unterlage wurde zu Isolierungs-und Drainagierungszweckenangelegt. Die groBe Masse des Fundmaterials stammt aus dieserSchichte. Frau Tumovsky wird darüber noch ausführlich berichten. Darunterfolgte eine lehmige Anschüttung, deren oberes Ni<strong>ve</strong>au die Höhedes Bodens eines alteren, namlich der ersten Periode des Peristylhofesanzeigt. Auf dieser Höhe <strong>ve</strong>rlauft unter der Saulenstellung des Mosaikperistylseine altere Stützmauer. Diese springt über die Stereobatzone derSanlerı um 20-30 cm vor und zeigt den Unterbau eines alteren Peristylhofesan. Eine in allen drei Schnitten festgestellte Mörtelausgleichschichtezeigt den Bodenhorizont dieser ersten Periode an. Ein alterer fester Bodenkonnte unter dem Palastmosaik nicht gefunden werden, doch kamenim Bereich dieser Mörtelestrichschichte immer wieder einzelne Tesseraeund im Schnitt 1/87 ein gröBeres Fragınent eines SchwarzweiB-Mosaikszum Vorschein.Da die altere Peristylmauer und der beobachtete Bodenhorizont diegleiche Höhe haben wie der 'pa<strong>ve</strong>d way', liegt der Zusammnehang diesesWeges mit der alteren Peristylanlage auf der Hand. Ein weiteres Indiz fürdiese erste Peristylanlage ist schlieBlich die abweichende Flucht der neuentdeckten Stützmauer von der Saulenreihe des Mosaikperistyls.Aus dem Grabungsbefund und aus der nunmehr vorliegenden Fundauswertungergibt sich, daB das Palastmosaik in den ersten Jahrzehntendes 6. Jh.n.Chr. im Zusammenhang mit einer grundlegenden Neugestaltungund Restaurierung des Kaiserpalastes entstanden ist. Bester Beweisftir diesen Umbau ist die bisher nicht erkannte, altere Bauphase.D.T.Rice, der diesen Ansatz auf Grund seiner Überlegungen in den 50iger Jahren zur Diskussion gestellt hat, aber.nicht beweisen konnte,behalt also recht!DAS PALASTMOSAIKDas Palastmosaik von Konstantinopel war mit einer Gesamtflachevon ursprünglich 1872 m 2 das gröBte und schönste Landschaftsrnosaik13


der Antike. Wir können kein <strong>ve</strong>rgleichbares Gebaude mit einem MosaikfuBbodendieser Dimension und dieser künstlerischen Qualitat namhaftmachen. Kein Heiligtum, kein Palast, keine Villa war bis zu diesem Zeitpunktmit einem Schmuckboden dieser vollendeten Technik und diesesinhaltlichen Reichtums ausgestattet worden. Das Palastmosaik stellte aufdem Gebiet der antiken Mosaikkunst alles bis dahin an BodendekorationenProduzierte in den Schatten.Die Schmuckflache war mit einer sehr weitraumig wirkenden, farbenprachtigenBildergalerie überzogen, in we1cher Einzelszenen undSzenengruppen in vier Registem angeordnet waren. Die Bewegungsrichtungder Figuren lauft zur Palastaula hin. Etwa 150 Menschen- und Tiergestaltenkönnerı allein in den heute noch erhaltenen Mosaikpartiengezahlt werden. Zu den figürlichen Bildem kommen die vielen landschaftlichen,pflanzlichen und architektonischen Moti<strong>ve</strong> wie z.B. Felsen,Hügel, Straucher, Baume, Felder, Flüsse, Tore, Brücken, Hütten undBrunnenbauten.Diese Bilder beinhalten Begebenheiten des Landlebens und der freienNatur, der Zoologie und der Mythologie. Landschaft und Tierwelt,Jagd und Spiel, Bukolik und Sagenstoffe sind die bestimmenden Themender vielen kunstvoll gesetzten Einzelszenen.Eine sehr naturalistisch komponierte Akanthusranke mit überlebensgroBenKöpfen begleitet die reiche Bildfolge. Und auch in dieser 1.50 m.breiten Rahmenzone tritt der starke Bezug zur Natur und zum Jahreslaufals einem Grundmotiv des Gesamtkunstwerkes hervor. Die üppigen Rankenwindungensind mit reichen Früchten ausgefüllt und mit allerlei Artenvon Tieren bevölkert.Natur und Landschaft, Darstellungen aus der Tierwelt und Tieranekdoten,wie sie in diesem Mosaik auch vorkommen, sind Darstellungselementeder Paradeisoi, der Paradiesgarten, die in der antiken Kunst undArchitektur bekanntlich eine eminent wichtige Rolle spielen. in den Bauwerkenrömischer Architekten wurden monumentale Landschaftsbilderauf Wanden, Böden und Decken zu einem tragenden Element der Innenraumgestaltung.Das Haus der Kaiserin Livia, der Palast des Kaisers Augustusauf dem römischen Palatin, die Domus Aurea des Nero, die Peristylhöfezahlreicher Palüste und Hanser am Golf von Neapel waren z.B.mit den <strong>ve</strong>rschiedensten Arten von Landschaften ausgestattet und mit unterschiedlichenSymboltragern belebt.Das vordergründig irdische Thema dieser Mosaikkomposition ist daskaiserliche Jagdgehege, der kaiserliche Tierpark, griecho Paradeisos, sind14


die Landgüter des kaiserlichen Hofes. Die Jagd in solchen Reservatengalt seit Alexander und seinen Nachfolgem als königliches Privileg.Hinter den einzelnen Bildem und Szenengruppen steht aber zweifellosmehr als das bunte Treiben in der Natur. Die Darstellungen sind alsBedeutungstrager aufzufassen, welche die Tugenden, Charaktereigenschaften,die Macht des Auftraggebers zum Inhalt haben. In diesemSinne sind z.B. die exotischen Tiere wie Tiger, Löwen, Panther, die<strong>ve</strong>rschiedenen Arten von Greifen, das Bild der saugenden Mutter als IsisLactans oder die mythologischen Szenen zu <strong>ve</strong>rstehen. Der Geist dieserSymbolsprache wurzelt freilich nicht so sehr im Gedankengut der christlichenGlaubenslehre als vielmehr in der antiken Virtusideologie, mit derenBildersprache die Kardinaltugenden des Palastinhabers zum Ausdruckgebracht werden sollten, wie z.B. Victoria, Felicitas, Humanitas,Auctoritas, Clementia u.a.m,15


Abb, 1, 2- Restaurierungsrnaünahmen am Palastrnosaik in der Irenenkirche: Festigung derTcsscrae und mechanische Oberflachenreinigurıg


Abb. 3- RestaurierungsmaBnahmen am Palestmosaik in der Ireneskirche: Festigungder Tesserae und mechanische Oberflachenreinigurıg17


ı-'00Abb. 4, 5- Reslaurierung des Palastmosaiks in Istanbul: Fehlstellenbehandlung


*THE GREAT PALACE SURVEY:THE FIRST SEASON1Eugenia BOLOGNESI*In the fırst season of the Great Palace Sur<strong>ve</strong>y, last year, the locationof the Palace complex upon a hill was the starting point of all observations.From the highest point, near the Hippodrome, today the At-Meydan,and St. Sophia, in the area now dominated by the mosque of Sultan Ahmet,the land slopes down toward the seashore in a series of natural andman-made terraces, which are the most striking feature of the area.The ground le<strong>ve</strong>ls indicated in the Insurance Map of 1917 (Photo 1),which has been the basis of all subsequent archaeological maps of thearea, only partially re<strong>ve</strong>als the terracing. The main purpose of the fırstpart of this Sur<strong>ve</strong>y was therefore to draw a new contour map (Photo 2),emphasizing in particular the major drops and the extensi<strong>ve</strong> terracing, inorder to then compare the resulting map with the existing archaeologicalmaps of the area.Our work consisted of three phases: fırst, we checked the accuracyof the spot heights, approximately 50 metres apart, gi<strong>ve</strong>n by the excellentcity maps of the area prepared by Istanbul City Council, 1989, scale1:10.000.Eugenia BOLOGNESI, Piazza Monte di Pieta No 30 00186 Roma ITALY.(1) In December 1992 (7-20), the members of the team were Dr. Sally Crawford and Dr. Ed-'ward Irnpey, as well as Mr. Roger AinsIie, Chartered Sur<strong>ve</strong>yor of Oxford City Council, towhose expertise particular thanks are due. We are also grateful to Dr. Nergis Gunsenirı,from the Uni<strong>ve</strong>rsity of Istanbul, who worked with us and assisted us throughout the Sur<strong>ve</strong>y.Our warmest thanks go to the Director of the French Institute of AnatoIian Studies in Istanbul,M. Jacques Thobie, to the Scientific Secretary, M. Jacques Des Courtils and to M. AkselTibet, for their constant support. Our best thanks also to Ms. Fatma Tulunay, our Go<strong>ve</strong>rnmentRepresentati<strong>ve</strong>, who endured sur<strong>ve</strong>ying under <strong>ve</strong>ry indement weather conditions.Firıally, a special word of thanks to the staff of the Archi<strong>ve</strong>s of Istanbul City Council for theirkindness in allowing us to use and reproduce the maps of the City CounciL.Funding was provided jointly by the Meyerstein; the Cra<strong>ve</strong>rı; the Arnold, Bryce and ReadFunds,Oxford.19


On the basis of these maps, le<strong>ve</strong>lling was carried out to correct someminor errors and to provide further details in areas of interest.Second; retaining walls at the edge of the terraces were identifiedand the <strong>ve</strong>rtical heights recorded. This enabled us to draw a plan basedon the spot heights, checked and expanded, and the major drops (Photo3).Finally, a contour sur<strong>ve</strong>y map was drawn up by Mr. Roger Ainslieusing the information gained from the first two phases.One Problem particular to this part of the City is the difficulty in definingthe ground le<strong>ve</strong>ls, since the terraces are largely composed of vaults.Therefore, in drawing up the map, the top of the vaulting was takenas being ground le<strong>ve</strong>l, rather than the bottom of the vaulting.The terracing of the area, as it is drawn in the new contour map, coincideswith the two main terraces, Upper and Lower Terraces, identifiedin the First Report of the Walker Trust excavations in 1947 2 (Photo 4).The Upper Terrace includes the Esplanade of the Blue Mosque, ArastaSokağı and Torun Sokağı, as far as the Peristyle of the Mosaics. The LowerTerrace slopes gradually down to the sea after the Peristyle. The terracingalso coincides with their further division in six terraces-, which ihad deri<strong>ve</strong>d from an accurate analysis of the heights abo<strong>ve</strong> sea le<strong>ve</strong>l ofthe buildings in the different sites recorded in Mamboury and Wiegand'sSur<strong>ve</strong>y of 1934 4 (Photo 5). Analysis of the drawings of the single sites ofthis sur<strong>ve</strong>y enabled us to: identify the floor of the substructures and thefloor abo<strong>ve</strong> substructures, where, presumably, the Emperors walked; tolocate these floors at their respecti<strong>ve</strong> ground le<strong>ve</strong>ls, on the basis of theheight abo<strong>ve</strong> sea-le<strong>ve</strong>l of the single buildings as deduced from the generalplan of the site and accompanying sections; finally, to place the resultingfloors of the different sites, now identified by height abo<strong>ve</strong> sea-le<strong>ve</strong>l,İn realtionship to one another and locate them on the respecti<strong>ve</strong> terraces.This enabied us to conclude that each of these main terraces is further dividedinto three terraces at intervals of approximately fi<strong>ve</strong> metres.Site A of Mamboury and Wiegand's Sur<strong>ve</strong>y (near to St. Sophia) containsthe crucial evidence for the identification of these fi<strong>ve</strong>-meter inter-(2) G. Brett-G, Martiny-R.B.K. Ste<strong>ve</strong>nson, The Great Palaee of the Byzantine Emperors. FirstReport 1935-1938, Edinburgh 1947, p1.59.(3) E. Bo1ogncsi Recchi-Franceschini, The Great Palaee of Constantinople; Ground Le<strong>ve</strong>ls,Main Phases ofDe<strong>ve</strong>lopment and Areas ofActivity, JÖB, in press.(4) E. Mamboury-Th, Wicgand, Die Kaiserpalaesıe von Konstantinopel, Berlin und Leipzig1934.20


vals. Two doors, one abo<strong>ve</strong> the other, are Cıearly drawn in one of the seetions.They were in the long wal1, bordering site A, on the site of the Regia,the continuation of the Mese after the Milion, that ended at the Palace.The upper door was 31 metres abo<strong>ve</strong> sea le<strong>ve</strong>l, and the lower door 26metres abo<strong>ve</strong> sea le<strong>ve</strong>L. We can thus conclude that two floors existed oneabo<strong>ve</strong> the other with a difference of 5 metres between them, the higherfloor at the le<strong>ve</strong>l of the Mese and of the Hippodrome, the lower floor atthe le<strong>ve</strong>ls of the Walker Trust Peristyle (photos 7-8). At 21 metres abo<strong>ve</strong>sea le<strong>ve</strong>l there is also evidence of a substructure le<strong>ve</strong>l (Photo 9). Theseare the three terraces, subdivisions of the main Upper Terrace.At the other end of the Palace, down the hill, near the sea, site F supportsthe conclusions reached in site A. In Mamboury and Wiegand'sSur<strong>ve</strong>y, a seetion of the City wal1, in Fa, (Photo 10) confirms the fi<strong>ve</strong>metredifference between the two floors, in this case, a ground and an undergroundfloor: the ground floor at approximately 15 metres abo<strong>ve</strong> seale<strong>ve</strong>l (Photo 11), the lower floor at 10.30 metres abo<strong>ve</strong> sea le<strong>ve</strong>l (Photo12). In the first case the le<strong>ve</strong>l of the floor abo<strong>ve</strong> is indicated by the top ofthe vaults of the walkway. In the second case, the paving of the walkwayİndicates the le<strong>ve</strong>l of the substructures A further le<strong>ve</strong>l, at 6 metres abo<strong>ve</strong>sea le<strong>ve</strong>l, was also connected with substructures (Photo 13). Therefore,here too, three terraces existed, as subdivisİons of the Lower Terrace.The general height, of 5 metres for each floor, might be confirmed,as has been suggested by Dr. Albrecht Berger and Mr. Peter Berzobohatty,also by Roman measurements, wherea multiple of the Roman foot(32 cm. ca.) is <strong>ve</strong>ry near to 5 metres (32 cm.x15=4.80 ca).Further in<strong>ve</strong>stigations are essential to gain a ful1er understanding ofthe entire area of the Great Palace: the six terraces in which the two majorterraces ha<strong>ve</strong> been divided are anyway a first step in that direction.21


++061"1---+ +-: P:< i+ '. - r.ı+ +--+~-ı-l:-~---- '-------+------~:+--.,'(- + 1---+ii22


.": ..~ ."; \,)j. '"24


G€-':>IılMTPLRH ... KRISE:RP/u.AST€ZW'SCHEN liıI6ıl\.~SoPl1mJ1ıPpoDRoMOH'MMMMftMttR.LHllol-lStAı-rTIHoPELM R RE E RPhoto: 526


i')l.'"t,ı'"tırJLır~, ,tl'ıi 1>-:-n'1;.-~~ ..ı J ı~ '\ '" ~:' "., "iii i,. i ,.. , of\ ...>,o•...... . .• ıLr:I "ri27


i,,,,,/,\ii,i,,~tn- ııı J'ILI ı::ı, ı;,J 'ii ,'i',Iı.~ ".,"tı,f 1 --ittJ~'i.i",~:'":~ji....~~ N ". "ti.~it.] iiirı i~ıi:i/!1/;'r~,; v,'.J1~/~i/;,~,;'"r i, ..,:;~-iiiiiiiiiiIlı~i.....~ol ;1~-1 i,~- "i- .,..'.L, \, . \ \ .. ,..'i ',\' \' \ ' ,\ ;,,' \ ' , ,\' . \ \, , .\ \ ' \ \",',' \ '. '\ ,", \,' \' \ v ,' " \' \' " \ .., " , " , ,\' \ ','",'~ ,,\ " " """ \ \1:-. \', ' ,'..'. \",'.' '\'\ ',"\'\ '.'. .. \,,' ''','' ,.\ ' ", . "',\ \ \"'\ . ', '','\ ''.-; \,\o-31


32............


Ṉ33


34('


KUBAD-ABAD/MALANDA YÜZEYARAŞTIRMASIRüçhan ARIK*Kubad-Abad saray külliyesinin, Anadolu Selçuklu dönemi saray mimarisihakkında fikir <strong>ve</strong>rebilecek durumda bu güne ulaşabilmiş yeganeyapı topluluğu olduğunu, daha önceki muhtelif makale <strong>ve</strong> tebliğlerimizdeifade etmiştik.1980 yılından beri Kubad-Abad <strong>ve</strong> ona bağlı bir şato durumundakiKız Kalesi'nde yürüttüğümüz kazılar esnasında zaman zaman çevreyi detanımaya girişmiş <strong>ve</strong> bu çerçe<strong>ve</strong>de Beyşehir Gölü üzerindeki adalan <strong>ve</strong>kıyıdaki yerleşim birimlerini dolaşmıştık. Bu inceleme gezileri, Kubad­Abad'daki arkeolojik varlıkların sadece saray külliyesi <strong>ve</strong> Kız Kalesi'ylesınırlı kalmadığını, göl üzerindeki adaların çoğunda <strong>ve</strong> kıyıda Orta Çağ'aait yapı kalıntılannın bulunduğunu tespit etme imkanı sağlamıştır. Adalardaki,bir kısmının köşk olması muhtemel, içlerinde çini parçalan elegeçirilen yapılar ile özellikle Isparta/Yenişarbademli ilçesi civanndakibenzer harebeler; Kubad-Abad <strong>ve</strong> etrafında -bugün bilim adamlannca bilinenleriaşan- geniş bir hinterlandın mevcudiyetini gözler önüne sermekteydi.Gerçekten de burada, tıpkı Selçuklu devrinin Alanya Kalesi <strong>ve</strong> çevresindekinebenzer bir yerleşme <strong>ve</strong> yapılaşma teşekkül etmiş görünüyor.Bilindiği üzere Alanya Kalesi'nin fethinden sonra, Sultan i. AlaeddinKeykübad, kendi adını da <strong>ve</strong>rerek şehri yeniden ihya etmiş, surlar <strong>ve</strong> sarayyaptırmıştı. Alanya'nın, sultanın kışlık dinlenme yeri haline gelmesiylebirlikte, civardaki Alara, Obaköy, Selinus gibi yerlerde de köşklerkasırlarinşa edilmiştir. Herhalde bunlar hükümdara ya da Selçuklu ilerigelenlerine mahsus binalardı.* Prof. Dr. Rüçhan ARıK, Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Dil <strong>ve</strong> Tarih Coğrafya Fakültesi, Arkeoloji <strong>ve</strong>Sanat Tarihi Bölümü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Sıhhiye-ANKARA.35


Saha araştırmalarımız, Kubad-Abad <strong>ve</strong> çevresinde de benzer bir gelişmeninolduğu izlenimini kuv<strong>ve</strong>tle uyandırmaktadır. çünkü burada dasarayın inşasından sonra <strong>ve</strong>ya onunla birlikte, Anamas dağı ile göl arasındakidüzlükte, daha geç kayıtlara, "Yenişar" olarak geçen bir şehir teşekkületmiştir. Bugün Kütler köyündeki camide bulunan <strong>ve</strong> i. AlaeddinKeykübad devrine ait kitabede "el-vali bi-kubadabad" ifadesinin geçmesi,sarayla aynı adı taşıyan bir yerleşim merkezine işaret ediyor. Y enişar(Yenişehir)'ın dağılmasından sonra kurulan yerleşimlerden Hoyran köyününiçinde kalmış durumdaki hamam kalıntısı, ovanın ortasındaki eskimezarlık <strong>ve</strong> tarlaların arasındaki yapı kalıntılannı andıran tümsekler debunu anlatarı izlerdir. Bu arada ileri gelen Selçuklu emirleri <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>zirleride Kubad-Abad'ın etrafındaki adalarda <strong>ve</strong> kıyıdaki muhtelif mevkilerdeköşkler-kasırlar inşa ettirmiş olmalıdırlar. Kıyıda özellikle Anamas dağıqınKubad-Abad'a bakan eteğindeki Malanda yapı kalıntısı ile, Kubad­Abad'dan Alanya'ya giden Orta çağ kervan yolu üzerindeki aralıklarladizilen benzer kalıntılar, bu fikrimizi destekleyen somut <strong>ve</strong>rilerdir. Yapılarda,Selçuklu devri için karakteristik çini <strong>ve</strong> çini-rnozayik parçalannarastlanılmasıda aynı kanıyı güçlendirmektedir.Bu nedenle Kubad-Abild kazı çalışmalannın saray külliyesi <strong>ve</strong> KızKalesi'yle sınırlı kalmaması, civardaki aynı çağa ait yapı kalıntılannın daincelenmesi, kazılarının yapılarak gün ışığına çıkanlmalan gerektiğinidüşünerek, Malanda öreni için T.C. Kültür Bakanlığı nezdinde girişimdebulunduk. Kazı için başvurmamıza rağmen, sadece yüzeyaraştırmasınaizin <strong>ve</strong>rilmesi üzerine; 1992 yılı kazı mevsimi içerisinde araştırmamızıgerçekleştirdik-,Kubad-Abad saray külliyesine 6 km mesafede, Anamas dağının doğueteğinde yer alan Malanda öreni; Isparta iline bağlı Yenişarbademli ilçemerkezi ile Konya'nın Beyşehir ilçesine bağlı Kurucova kasabası arasında,iki yerleşimin tam sınırında kalmaktadır. Her iki merkeze de yaklaşık3-3.5 km uzaklıktadır. Malanda'daki kalıntıya halk arasında "medrese"denilmektedir.Yapı, topoğrafik konum itibariyle, önündeki tepelerden daha yüksekte,Kubad-Abad saray külliyesini rahatça görebilecek bir yerde inşa edilmiştir.Onündeki vadinin doğusundaki yamaçta, halkın "pazardurduğu"dediği bir mevkiinin bulunuşu, yapının çevresinde bir zamanlar geçici birpazarın kurulduğuna işaret etmektedir ki, bilhassa XVII. yüzyıldan itiba-(i) Malanda Yüzey Araştırması sırasında Yenişarbademli Kaymakamlığı <strong>ve</strong> Belediye BaşkanıGürel Gilik Bey'in çok yardımlarını gördük. Kendilerine teşekkürü bir borç bilirim.36


en Batı Anadolu'da böyle pazarlar teşkil edildiği gözönüne getirilirse,burada da benzer bir ticari hayatın varlığı düşünülebilir.Yapıda, öncelikle mevcut durumu belgeleyen fotoğraf <strong>ve</strong> rölö<strong>ve</strong> çalışmalarıyapılmış; üzerindeki zararlı bitki <strong>ve</strong> ağaç örtü (Resim: 1, 2) temizlendiktensonra, daha fikir <strong>ve</strong>rici bir rölö<strong>ve</strong> için, köşeleri <strong>ve</strong> duvarlantespit etmeye yönelik yüzeysel sondajlar gerçekleştirilmiştir. Bu arada,yapının içini dolduran göçük kütlesinin üzerinde görülen çini, çinimozayik,...vb. buluntular toplanmıştır. Hem yerindeki inceleme esnasında,hem de halkın şifahi bilgileriyle, yapının defineciler tarafından tahripedildiği, kaçak kazılar yapıldığı belirlenmiştir.Araştırmamızda elde edilen <strong>ve</strong>rilere <strong>ve</strong> mevcut kalıntılara göre yapı;kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır. Yapınındoğu cephesi, yol açma bahanesiyle Orman Işletmeleri'nin buldozerleriyleortadan kaldırılmıştır (Resim: 3). Geriye kalabilen kısımları, binanın,dikdörtgen planlı bir holü iki taraftan kuşatan mekanlardan (Şekil: 1)oluştuğunu göstermiştir (Resim: 4). Binaya, güney cephesinin batı tarafındabulunan bir kapıdan girilmektedir. Kapıdan sonra gelen <strong>ve</strong> doğubatıdoğrultusunda uzanan dikdörtgen <strong>ve</strong>stibül, orta hole geçişi sağlamaktadır.Holün batısındaki üç mekandan ortadaki, içten tuğla bir duvar ilebölünmüştür. Tuğla duvarın gerisinde, foseptiğiyle birlikte defineciler tarafındantahrip edilmiş tuvalet yer almaktadır (Resim: 5). Holün kuzeybatısındakioda, diğerlerinden daha büyüktür <strong>ve</strong> güney tarafındaki daruzunmekana içten bir kapıyla bağlanmaktadır. Mekanlardan sadece ortadakituvaletli oda ile bunun güneyindeki odanın sivri kemerli kapıları kısmenayakta kalabilmiştir (Resim: 6). Ho1ün doğusundaki mekanların holeaçılan kapılarının alt kısımları belirlenebilmiştir. Diğer kısımlar ise, tümdoğu tarafta birlikte Orman Işletmeleri marifetiyle yıkılmıştır. Eserde,duvarların çok kalın tutulması <strong>ve</strong> tuvalet kısmına yukarıdan inen bir künkünmevcudiyeti, ilk haliyle iki katlı bir bina olduğu kanaatini uyarıdırmaktadır.Fakat şimdiki haliyle, mekanların, kapıları seviyesine kadar yıkılmışdurumda bulunması, kesin teşhise gitmeyi güçleştirmektedir.Ancak daha kapsamlı <strong>ve</strong> derinlemesine bir kazıyla, binanın özellikleri aydınlığakavuşturulabilir.Yapının duvarları, molez <strong>ve</strong> kaba yonu taş kullanılarak yığma duvartekniğinde inşa edilmiştir. Ana girişin sö<strong>ve</strong>leri ile kapı kemerlerinde <strong>ve</strong>tuvalet rnekğrıının iç bölme duvarında tuğla kullanılmış; binanın zeminine,Kubad-Abad'daki Büyük Saray <strong>ve</strong> Küçük Saray'da olduğu gibi tuğladöşenmiştir(Resim: 7).37


Malanda'daki yapı kalıntısında ele geçen çini <strong>ve</strong> çini-mozayik buluntular,Kubad-Abad saray külliyesindekilerle aynı özellikleri yansıtmaktadırlar.Bunlar çoğunlukla sır altı tekniğinde imal edilmiş, üzerlerinde bitkisel,geometrik motifler ile çeşitli hayvan <strong>ve</strong> insan figürleri bulunanyıldız formlu çini parçalan; haçvari çini <strong>ve</strong> düz turkuaz sırlı çini mozayikparçalandır.Plan özellikleri <strong>ve</strong> buluntular, binanın bir köşk olması gerektiğini düşündürmektedir.Fakat kesin sonuçlara ulaşabilmek için, burada kapsamlıbir kazının yapılması şarttır.38


Resim: ıResim: 239


Resim: 3Resim: 440


Resim: 5Resim: 641


SURVEYS IN THE UNDERGROUNDCITIES OF CAPPADOCIARoberto BIXIO*INTRODUCTIONSince 1991 a Genoese research team from the ltalian National Commissionfor Artificial Cavities has been de<strong>ve</strong>loping a programme of scientificresearch in the Central AnatoIian tableIand region, with the cooperationof the Turkish Department of Culture.The purpose of this series of enquires is to acquire a wider knowledgeof the ancient and partially unexplored underground structures of theregion. These structures were excavated by man in natural relief and undergroundin extensi<strong>ve</strong> volcanic deposits which make up most of the areahistorically known as Cappadocia.THE "COMMISSIONE NAZIONALE CAVITA ARTIFICIALI"The C.N.C.A. is part of "Societa' Speleologica Italiana" (S.S.!.), aninstitution that is under the "Union International de Speleologie" (U.I.S.),which is recognized by UNESCO.The activity of the S.S.I. consists of research, studyand documentationof underground hollows, whether natural ca<strong>ve</strong>s or artificial hypogea.in particular, the Genoese team of the C.N.C.A. is interested in enquiresconceming underground structures built or excavated by man whichha<strong>ve</strong> considerable historical or architectonic significance. This sort of activityis interdiscipIinary because it utilizes techniques and equipmentfrom speleological exploration experience in association with preciseprofessional abiIities in the field of architecture, townplanning, archaelogy,sur<strong>ve</strong>ying, and so on.* Roberto BOOO, Commissione Nazionale Cavita Artificial of Societa Speleologica Italiane,Genoa-ffALY.43


REASONS FOR THE EXPEDITIONSWhen the Italian team became interested in Cappadocia, as a resultof some brief stays and collected bibliographic documentation we realizedtwo basic facts: first, the presence in the region of a great number oftypologically differentiated and widely distributed rupestrian and undergroundstructures representing one of the wonders in the world. Secondly,that the documentation (especially that about underground settlements)appeared full of gaps, incoherent and quite superficial or unfounded.Gi<strong>ve</strong>n this situation, the question arose of why studies about "yeraltışehirler" (underground cities) were so restricted whereas deepen inquiresabout rupestrian structures and especially about places of worship had alreadybeen undertaken for example in 1907 by Guglielmo de Jerphanion(Une nou<strong>ve</strong>lle province de l'art byzantin. Les eglises rupestres de Cappadoce",Paris 1925-42) and, more recently, by Nicole Thiery, Luciano Giovannini,Paolo Cuneo and others whose work is abridged in the publication"Arte della Cappadocia" (1971).Considering the documentation directly collected and the result ofsur<strong>ve</strong>ys carried out in this area up to now we came up with fi<strong>ve</strong> reasonswhy the underground structures of Cappadocia ha<strong>ve</strong> not been gi<strong>ve</strong>n muchattention by scholars:1- the historical records of the surface area of Cappadocia are so numerousand interesting that those structures hidden underground ha<strong>ve</strong> beenpushed into the background;2- the exploration of underground structures invol<strong>ve</strong>s technical difficultiesand e<strong>ve</strong>n risk. For this reason it is necessary to ha<strong>ve</strong> specific equipmentand experience in speleological activity;3- sur<strong>ve</strong>ys of underground excavated structures invol<strong>ve</strong> more problemsthan those of surface sur<strong>ve</strong>ys;4- the domestic architecture is less interesting for scholars than the findsof monumental structures;5- it is not easy for foreign researchers to consult the Turkish and Arabiansources.These reasons convinced the Italian Commission team to offer theirtechnical and scientific resources to the Turkish department of Culture inorder to accomplish a plan of specific operations directed towards theexploration, sur<strong>ve</strong>ying and cataloguing of the historical and architecturalheritage laying underground.44


PURPOSES OF PLURIENNAL PROJECT OF RESEARCHThe Italian National Commission for Artificial Cavities is carryingout an interdisciplinary research in order to collect and organize the documentationconceming the hypopogean systems of Cappadocia.Therefore a series of general inter<strong>ve</strong>ntions has been established in orderto de<strong>ve</strong>lop the research plan:1- Speleological exploration, with the possible deaning of occluded undergroundways.2- Topographic sur<strong>ve</strong>yand plotting of the hypogea. (First phase: quick/second phase: detailed).3- Mapping of the region: reconstruction of geographic maps and positionfinding of the underground structures and ofterritorial connections.4- Typological catalogue: sur<strong>ve</strong>y of the hypogea characteristics in orderto catalogue the different ways of uti1ization, urbanistic layouts, constructi<strong>ve</strong>techniques, ete...).5- Historical/archaeologic sur<strong>ve</strong>y: researches on the hypogea dating, onthe people who li<strong>ve</strong>d there and their socialorganization; identificationof shrecls and other ancient materials; analysis of the connections withplain air settlements.6- Geological sur<strong>ve</strong>y: identificationof lithic types; research on excavationand evacuation techniques; micro-climatic sur<strong>ve</strong>y.7- Video/photographic documentation.SUMMARY OF THE RESULTS OF THE 1991 AND1992 EXPEDlTIONSAfter the 1991 and 1992 expeditions it is possible to elaborate asynthesis of the achie<strong>ve</strong>d results:1- Location of many different underground systems in the area directly<strong>ve</strong>rified or deseribed by local people. This research permitted the settingup of a first computer arehi<strong>ve</strong> of the places and the mapping accordingto their location on the fi<strong>ve</strong> provinces of Nevşehir, Niğde,Yozgat, Kayseri and Kırşehir.2- Underground exploration with speleological methods: use of selfsufficientilIumination, of the special equipment for the descent ofwells, partial c1earings, dislocation of millstone-doors, o<strong>ve</strong>rcoming oflandslides and narrow passages.45


The explored structures are the following:a) underground citiesSivasa (Gökçetoprak), Tatlarin, Örentepe (Kurugöl), Topada(Ağıllı), House Durmuş (Derinkuyu), Tilköy, Zile, DulkadirliInlimurat.b) hydric installationsGörerne Deresi (brook of Görerne)Kılıçlar.Vadisi (Swords ValIey)c) natural ca<strong>ve</strong>sCi<strong>ve</strong>lek3- Inspection of the following places:Derinkuyu, Kaymakh, Mucur, Özkonak, Görerne, Zel<strong>ve</strong>, Ihlara Valley,Viranşehir, Nar Gölü, Çavuşin (Güllü dere).4- Topographic sur<strong>ve</strong>yand graphical restitution.Most of the searches ha<strong>ve</strong> been made in the underground settlement ofSivasa (Gökçetoprak). The area has been divided in LO sections, 5 ofwhich ha<strong>ve</strong> been topographically sur<strong>ve</strong>yed. Moreo<strong>ve</strong>r, the polygonalof the outside of the hill has been drawn in order to detenninate theposition of the entrances inside the subsoiL.Other topographic sur<strong>ve</strong>ys ha<strong>ve</strong> been made for the underground sitesof House Durmuş (Derinkuyu), Dulkadirli Inlimurat and Ci<strong>ve</strong>lek (naturalca<strong>ve</strong>).The geological researches ga<strong>ve</strong> significant results about the millstone-doors,the huge stone-wheels which were used to close sections of undergroundcities. The lithological characteristics of most of the analyzedmonoliths are completely different from the walls of the underground rooms.Therefore the millstones come from extemal stone quarries, whichsometimes ha<strong>ve</strong> been located, for instance at Sivasa.During the second expedition (1992) an exploration of anatural ca<strong>ve</strong>has been carried out by suggest of the Ministry Inspector. During theexploration some interesting prehistoric pottery shreds ha<strong>ve</strong> been found.The Italian team cooperated with the archaeologists of the Nevşehir Museumin the researches, carrying out the photographical documentationand the relati<strong>ve</strong> drawings.During the explorations, pictures and videos ha<strong>ve</strong> been produced,constituting useful archi<strong>ve</strong>s of images. Some of the documentation has46


een published on newspapers and magazines or has been presented inconferences.We are now working on the collected materials to get to a first publication,which will co<strong>ve</strong>r the following topics:- Origin, goals and first results of the explorations.- Historical and archaeological profile of the area.- Geographic and geological profile.- Rock culture in the Mediterranean basin and Cappadocia.- Typology of the hypogean structures.- Architectural and urbanistic aspects of the underground settlements.- Underground hydric installations.- Dating of the underground settlements.Enclosed:- Materials and techniques of exploration.- List and maps of the sites.- Illustrati<strong>ve</strong> schemes of the explorated settlemerıts.- Topographical reliefs of the underground installations.- Bibliography.CATEGORIES OF HYPOGEAN STRUCTURESOn the basis of the examination of the structural peculiarities and ofthe urbanistic organisation, and according to the Giovannini proposedclassification (Arte della Cappadocid-1971), two main categories ofhypogean stri.ıctures ha<strong>ve</strong> been recognized:1) Clif!settlements2) Underground structures1) CLIFF SEITLEMENTSThe first category is composed by all the stuctures digged in the rockhills abo<strong>ve</strong> the country le<strong>ve</strong>L.The types of cliff settlements are:47


A) CONE VlUAGESMany areas in the Cappadocian region are characterized by a landscapederi<strong>ve</strong>d fromfinal erosion morphologies which ha<strong>ve</strong> shaped thevo1canic deposit in <strong>ve</strong>ry large pinnac1es (isolated or in groups), called"peri pacalan" that is "fairy chimneys". Many of these pinnac1es ha<strong>ve</strong> 00­en digged inside artificially, to obtain dwellings, stores, and worship places.B) CLIFF WALL VILLAGESTheyare underground structures especially used for living in, diggedinside the leaning walls of the canyons. They constitute independentdwellings with superposed rooms. The c1iff dwellings are disposed on se<strong>ve</strong>ralfloors all placed abo<strong>ve</strong> the country le<strong>ve</strong>L. The road network is externalto the c1iff structures: its main lines follow the valley axes.C) ROCK CHURCHESTheyare Christian worship places, digged inside the single pinnac1esor the walls of natural amphitheatres. At Görerne there is a true monasticsettlement constituted by se<strong>ve</strong>ral rock churches, some of which finelyfrescoed.D) ROCK CASTLE VILLAGESThe rock castle villages are settlements digged into the high rock towerslike those of Ortahisar and Uçhisar. The underground rooms are de<strong>ve</strong>lopedon superposed le<strong>ve</strong>ls, reaching the top of the hill.E) ROCK TOMBSThere are many tombs, isolated or grouped, digged inside the rock.Some of them belong to the Hellenistic period.F) ROCK PIGEON-LOFTS. Suitable tower-shaped constructions are bui1t in many Middle Eastregıons.In Cappadocia, according to the characteristics of the landscape, thepigeon-Iofts ha<strong>ve</strong> been digged directly in the c1iffs. Theyare small-sized,but widely present in all the "erosion valleys, district". Theyare associatedwith underground and surfacesettlements but are mainly diffused inthe canyons, near the cultivated areas.48


2) UNDERGROUND STRUCTURESIn this second category are considered all the structures digged in therock deposits under the country le<strong>ve</strong>L. The types of underground structuresare:A) UNDERGROUND CIT/ESWhilst the eliff settlernents are located inside the leaning walls andthe pinnaeles of the erosion valleys' district, the underground cities ha<strong>ve</strong>been digged inside the wide open areas of the flat plateau, where the groundelevations are scarce or absent. This is the reason why these types ofstructures are not o<strong>ve</strong>r the country le<strong>ve</strong>l, but the floors ha<strong>ve</strong> been diggedin to the rock deposits, down to the ground water.Narrow descending tunnels and stepped <strong>ve</strong>rtical shafts allow the passagefrom the first le<strong>ve</strong>l to lower floors. E<strong>ve</strong>ry floor constitutes an horizontalnetwork, often <strong>ve</strong>ry complicated, of rooms, niches, stores, cistems,connected by corridors. The whole urban structure, ineluding its road network,is fully contained inside the subsoil and constituted a real selfgo<strong>ve</strong>mingunderground city, a sort of anticipation of the model of the"unite, d'abitation" designed in our century by Le Corbusier.B) HYDRIC INSTALLAT/ONSTheyare tunnels, sometimes of remarkable size, digged under theground le<strong>ve</strong>l of the canyons. Their purpose is, until today, to intercept thewater beds for irrigation and to control the torrential flows to protect thecultivated terraces of the valleys.These preliminary notes will be more detailed after the 1993 expedition,and will constitute the basis for a forthcoming publication.49


SIRIAVOLCANIC ROCKS AREAOF CAPPADOCIAU. R. S. S._",.".05 ,",0,,",,\"·1 -.( IRAQi'o.-.oıoBULGARIAMAR NEROANKARA ..TURCHIA'ır')~'~''-A r ~ r ~ ı ... J:~'H65 . '-.~ •..J ...........Tuz GÖIÜ~4V~n Götü ·1,\.\,i.~r: • ..ro __ .r._ .. _0: V .r0i.... i_....._.-' .~\..........-..- -,.' )'- ~,-.~' - / .&'MEDITERRANEOMap: ı


151


50SIVASA TEPE: UNDERGROUND ENTRANCESoıVJFig.3


o'i: ı-ı--1'O'mt: O54


oi~10mt~Fig.555


))ı~UINIUJY1J ))OR~I1JŞ·S HOlJ J~102040506070BO90110120130Fig.656


ANTAKYA KıYıLARı SUALTIYÜZEY ARAŞTIRMASI, 1992ODTÜ Sualtı Topluluğu, Batık AraştırmalarıGrubuÖZETBu araştırma, toplam 3 yılolarak planlanan Kilikya Kıyılan Araştırması'nınbirinci aşamasıdır. Grup üyeleri tarafından, 12-20 Eylül 1992 tarihleriarasında; Antakya ili Arsuz kasabasından Suriye sınınna kadarolan bölge arasında kalan alanlarda kara destekli olarak gerçekleştirilmiştir.0-15 m derinlikteki kıyı alanı sualtından, dalıcı kullanarak taranmıştır.Çalışma sonucunda bazı antik liman <strong>ve</strong> demirlerne yerleri konumlannınkesin tespiti yapıldığı gibi; bazı döküntü alanlanna rastlanılmıştır.Çalışmanın bitiş tarihinden birgün önce, Suriye sınınna yakın bir koyda,M.S. 400 <strong>ve</strong> Geç Roma dönemi olarak tanımlanabilecek bir antik gemienkazı bulunmuştur. Bu batığın gemi inşa teknolojisi <strong>ve</strong> de enkaz örtüsüüzerindeki parçalann gösterdiğine göre, yük açısından çok fazla önemlibir yönü olmamakla birlikte, gelecek yıllarda ilgili kurumlanmızın yapabileceğiolası bir kazı izlenceleri bakımından bazı kolaylıklan içermektedir.Bu çalışmada Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi iki görevlisi ile birlikteyer almış <strong>ve</strong> tüm çalışma Antakya Arkeoloji Müzesi'nin (MüdürHüseyin Dinçer <strong>ve</strong> Arkeolog Faruk Kılınç) bilgi <strong>ve</strong> denetiminde yapılmıştır.AMAÇTaş devrinden bu yana yoğun bir yerleşim gösteren Antakya kıyıları.tarih boyunca Mezopotamya'nın Anadolu bağlantısı üzerinde en önemliduraklardan biri <strong>ve</strong> Akdeniz'le bağlantısını kurduğu en önemli liman bölgesiolmuştur. Bu bölge Kilikya'nın doğal bir parçasıdır <strong>ve</strong> Suriye Deniziile Kilikya Denizi sınınnı oluşturur. Antik devirde büyük bir kültür <strong>ve</strong> ticaretmerkezi olmuştur. Fenikelilerin bu kıyılan yoğun olarak kullandık-* ODTü-SAT, Batık AraştırmalarıGrubu P.K. 420-06444, Yenişehir - ANKARA.57


lan bir giz değildir. Özellikle Hellenistik dönemde, devrin 3 büyük bölgesindenbiri olmuştur.Böylesine önemli bir bölgede bugüne kadar sistematik bir çalışmayapıldığı söylenemez. Eldeki bilgiler; dalıcıların <strong>ve</strong> süngercilerin rastlantısalkarşılaşmalan ile trolcülerin sistematik av sırasında çıkardıklan <strong>ve</strong>müzelere <strong>ve</strong>rdikleri ya da sahil gü<strong>ve</strong>nlik teknelerinin elkoyduğu bazı amforalardır.Bugüne kadar, gerek Türkiye'deki kurumlann, gerekse yabancıkurumların tercih ettikleri bölge, bazı avantajlar nedeniyle, Ege Deniziolmuştur. Kısacası bu bölge hakkında toplanabilmiş somut <strong>ve</strong>ri(ler) yokdenecek kadar azdır. Kilikya Denizi'nin arkeolojik gizlerini ortaya çıkarabilmekiçin üDTU-SAT Batık Araştırmalan Grubu, 1992 yılından başlayanbir çalışma planlamış <strong>ve</strong> bunun ilk basamağı olarak (hedeflenenbölgenin büyüklüğü de düşünülürse) Arsuz-Suriye sının arasındaki bölgenintaranmasıyla işe başlamayı uygun bulmuştur.Yüzeyaraştırması sırasında yapılacak sualtı taramalannda rastlanacakbuluntu <strong>ve</strong> enkazlardan etüd malzemesinin alınarak müze envanterinegeçirilmesi, bunun yanında objelerin <strong>ve</strong> olası enkazlann fotoğrafik <strong>ve</strong>videografik belgelernesinin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır.YÖNTEMTaranacak bölge hakkında bilgi toplamak için, yazılı kaynaklann taranmasıile işe başlanmış <strong>ve</strong> genelolarak taranacak bölgeler belirlenmiştir<strong>ve</strong> önemlerine göre sıralanmıştır. Kilikya Bölgesi'nde yapılacak bir çalışmaiçin öncelikle Arsuz yakın çevresi <strong>ve</strong> Suriye sının bölgesinintaranması uygun bulunmuştur. Bazı lojistik sorunlar nedeniyle, çalışmayaSuriye sının yerine Arsuz'dan başlanmak zorunda kalınmıştır. Aynca,yöreye vanldığında; yerel dalıcılar, balıkçılarla <strong>ve</strong> özellikle, trolcülerlekonuşularak bilgi toplanmaya çalışılmıştır. Antakya Arkeoloji Müzesi'nindepolan gezilerek, tro1cü <strong>ve</strong> balıkçılar tarafından getirilmiş bazı amforaörnekleri <strong>ve</strong> diğer eserler incelenmiş <strong>ve</strong> bilgi kartlanna bakılmıştır. Onçalışmalar sonucunda belirlenen alanlarda;-Kıyıdan başlanan nokta dalışlan-Şamandıraçekerek sualtı alan taraması-Sualtı mekiğiyöntemleri uygulanarak sualtı yüzeyaraştırmasınındalıŞ etkin bölümü tamamlanmıştır.Sualtı taramalan, özellikle, antik liman <strong>ve</strong> demirlerne yerlerininçevresinde yoğunlaştırılmıştır. Bir otobüs <strong>ve</strong> 50 H.P. gücündekibir motora sahip 5 m lik şişme bot çalışmaya taşıma desteği <strong>ve</strong>rmiştir.Trolcülerin rastladıklan batıkların genellikle 50 m <strong>ve</strong> daha derinde oldu-58


ğu tespit edilmiştir. Özellikle Samandağ çevresi askeri bölge statüsündeişlem gördüğü için, buralarda sportif amaçlı dalıŞ pek yapılamamaktadır.Bu nedenle, yerel scuba dalıcılarının bu konudaki bilgisi azdır.Taranan alanlar aşağıdaki gibidir;1) Arsuz koyu <strong>ve</strong> yakın çevresi açıkları (güneye doğru)2) Frenk limanı3) Sütunlu Iiman4) Akıncı burnu, fener önü5) Kale, jandarma karakolu önü topuğunun çevresi6) Samandağ, Çevlik limanı kenarları ~7) Asi ırmağının güneyindeki iki koy, Suriye sınırıKale <strong>ve</strong> Samandağ arasındaki bölge, bazı olanaksızlıklardan dolayışimdilik taranamamıştır.BULGULAR1) İskenderun'un 32 km güneyindeki, şu anda bir yazlık dinlence kasabasıolan Arsuz'un antik Rhosus limanının, batık gemi potansiyeli bakımındanşansının yüksek olacağı düşüncesinden hareket edilerek; bölgeninyakın çevresi iki gün boyunca tarandı. Ancak, gerek olağandışı dalga<strong>ve</strong> rüzgar koşulları <strong>ve</strong> bulanık Asi ırmağının sularının bölgeye kadar gelmesininsualtı duruluğunu azaltması, gerekse derinliğin sığ olması nedeniyleenkazların üzerinin zaten kapanmış olacağı gerçeğiyle, önemli sayılabilecekbir kalıntıya rastlanılmadı. Kırıklar, genellikle Bizans dönemineait bulunmaktadır. Derinliğin az oluşu <strong>ve</strong> kayalıktaki sürekli akıntılar ne-.derıiyle 'iyi' bir batığın bugüne ulaşması beklenemez. Ozellikle, askerikamp önünde (yerel adı: Ahtapot kayalıkları) <strong>ve</strong> top taburunun başladığıalanda bol sayıda amfora kınğı görüldü. 70 li yıllarda buralardan birçokseramik parçaların!, antik paraların <strong>ve</strong> bütün amforaların çıkarıldığı <strong>ve</strong>halen bazılarının askeri birlik içindeki bir yerde sergilendiği öne sürülmektedir.2) Frenk limanı çevresi, sualtı-mekiği yöntemiyle tarandı. Asi nehri-­nin <strong>ve</strong> dalganın neden olduğu genel bulanıklık koşulları altında, birkaçkınk amfora dışında, önemli bir kalıntıya rastlanılmadı. Kıyıda yapılankısa bir araştırma bile buralardaki antik ticaretin <strong>ve</strong> trafiğin izlerini hemen<strong>ve</strong>riyor. Trolcülerin <strong>ve</strong>rdiği bilgiye göre ise, bu bölgenin açıklarındanda pek birşey çıkmamış.3) Sütunlu liman yakın çevresi, dalıcılar tarafından 25 ın derinliğekadar tarandı. Birkaç kınktan başka birşeye rastlanılmadı. Burası balıkçılartarafından küçük tekneler için barınak olarak kullanılıyor. Kıyıda, an-59


tik limanın dolgu taşlarının bulunduğu yerde, yarısı toprağa gömülü, yarısısular içinde bazı sütunlara rastlanıldı. Ayrıca kıyıya paralelolarak kumunbitip toprağın başladığı şeritte, amfora kınğı çöplüğü tespit edildi.4) Akmcı burnu (Domuz burnu), fener önünde, denizin çok dalgalı,bulanık<strong>ve</strong> akıntılı olduğu koşullarda yapılan dalışıarda da önemli bir ipucunarast1anılmadı. Trolcülere göre, buranın açığında, 55 metre <strong>ve</strong> dahaderinde çok batık var. Her trol çekilişinde, birçok parça çıktığını belirtiyorlar.Hatta seramik tabak <strong>ve</strong> benzeri eşyaların da çıktığı iddia edildi.5) Kale açıkları, Arsuz <strong>ve</strong> İskenderun'a giden gemilerin transit rotasıüzerindedir. Doğalolarak, antik çağlarda da bu mantık kullanılmıştı. Bubölgede, karada herhangi bir yükleme-boşaltma. yapılabilecek bir antik limankalıntısı yok. Zaten trolcülerin <strong>ve</strong>rdikleri bilgilere göre, bu bölgeninaçığı tam bir batık cenneti. 80 mrotasında, çok sık amfora çıktığını belirtiyorlar.Jandarma karakolu önündeki, yüksek bir kayalık halindeki topuğunetrafında, 25 m derinliğe kadar yapılan dalışıarda da önemli bir şeyerast1anılmadı.6) Çevlik limanı zaten antik bir yerleşirni, bir limanı <strong>ve</strong> de Titus tünelinibarındırması bakımından özel bir öneme sahipti. Ancak, suyun aşırıbulamklığı <strong>ve</strong> dalga, çok zor sürdürülen dalışıarı daha da zorlaştırdı.Buradaki tarama çok kısa tutuldu <strong>ve</strong> birşeye rastlanılmadı.7) Suriye sınırına en yakın olan, Asi ırmağının güneyindeki bölgedeiki koyda iki farklı günde mantık dalışıarı yapılmış. Çevlik'ten kiralananbir trol teknesiyle 45 dakikalık bir yolculuktan sonra buraya ulaşılmıştır.Birinci gün sınıra daha yakın olan koyda; su altı <strong>ve</strong> deniz koşullarının mükemmelolmasına <strong>ve</strong> yer yer duvarlı <strong>ve</strong> yüksek eğimli bir tabanda 55 mderinliğe kadar her yer taranmasına rağmen, batık emaresi olabilecekönemli bir bulguyla karşılaşılmadı. Ikinci gün tekrar başlayan dalga <strong>ve</strong>bulanıklık çalışmaları güçleştirmiştir. Ancak, Kamışlık koyunda 30 metresınırında dağınık durumda farklı biçimlerde tam <strong>ve</strong> kınkamforalara rastlamlmış<strong>ve</strong> etrafında yapılan çalışmada Bodrum Arkeoloji Müzesi görevlileritarafından, bunun bir batık olduğuna karar <strong>ve</strong>rilmiştir. Bu, 1992 yılıçalışmasının en önemli bulgusudur.M.S. 3-4 yüzyıl Geç Roma batığı; Yayladağ ilçesi, Yayıkdamar köyü,Kamışlık koyu mevkiinde (Harita: 2), mantık dalışı sırasında bulunmuştur.15-30 m derinlik arasında 150 m 2 bir alana dağılım gösteren buenkaz/olası batık, kumluk, yer yer kayalık <strong>ve</strong> yaklaşık 30 derecelik bireğirnde yatmaktadır. Ayrıca tekneye ait, farklı konumlarda 5 adet çapatesbit edilmiştir. Çapaların tümü, deniz tabanına kaynamış durumdadır.Çapaların birbirlerine yakın mesafede bulunması, teknenin pruvasınınburası olabileceğini işaret etmektedir. Batıkta bulunan amforalar; darağızlı, ince uzun boyunlu, boyundan omuzlara bağlanan çift kulplu, geniş60


omuzlu <strong>ve</strong> omuzdan dibe doğru daralarak sivri bir diple son bulan havuçformudur (Resim: 1). Kırmızı kiremit rengi hamurludur.Aynca, batıkta; dar ağızlı dar bir boyundan gövdeye bağlanan çiftkulak kulplu, dibe doğru hafif genişleyen <strong>ve</strong> yine hafifçe daralan. düz kaidelibir sürahi ele geçirilmiştir (Resim: 2).Arnforalann benzerlerine Hayfa Müzesi'nde rastlanmakta olup, A.Zamer (1) tarafından M.S. 3-4 yüzyıl olarak tarihlenmekte <strong>ve</strong> üretimmerkezi olarak Suriye-Filistin bölgesi belirtilmektedir. Aynı tip amforalantaşıyan bir batık, AINA tarafından yapılan bir araştırma sırasında,Kalkan Ince Burun mevkiinde bulunmuştur (2). Bu amforalar, araştırmacılartarafından, 3-4 yüzyılolarak tarihlendirilmiştir. Bodrum Müzesi'ndebulunan benzer örnekler de, O. Alpözen (3) tarafından aynı döneme tarihlenmiştir.Bu <strong>ve</strong>riler ışığında, amforalan <strong>ve</strong> dolayısıyla batığı, M.S. 3-4 yüzyılGeç Roma dönemine tarihlernek mümkündür..Söz konusu buluntunun fotoğrafik<strong>ve</strong> videografik belgelernesi yapılmıştır.SONUÇ VE VARGlAntik deniz rotalannın geçtiği Antakya kıyılannda yapılan bu kısaçalışmada, umulan batık sayısına ulaşılamamıştır ama,en azından boş olduğutahmin edilen bölge kuşağının böyle olduğu kanıtlanmıştır. Dahaiyi bir deniz <strong>ve</strong> hava beklenmesine rağmen, olağandışı koşullar sualtı çalışmalannıgüçleştirmiştir. Rüzgar <strong>ve</strong> dalga cet<strong>ve</strong>lleri bir sonraki çalışmalardanönce daha iyi değerlendirilmelidir. Gelişmiş bir sonar ile alan taramasıilginç sonuçlar <strong>ve</strong>receği gibi çalışmanın <strong>ve</strong>rimini yükseltir <strong>ve</strong>hızlandınr. Ayrıca özellikle Asi ırmağının alüvyonlannın binlerce yıllıkbirikimi <strong>ve</strong> ıskenderun körfezi de dahilolmak üzere, söz konusu bölgedekiderinliklerin az olması, binlerce yıldır akıntılar yardımıyla kum <strong>ve</strong> tortutaşınmasının doğal sonucu olarak bölgede batan gemilerin üzerinin örtülmesisürecini daha da hızlandırmıştır. Trolcülerin de doğruladığı gibiiyi durumdaki batıklar 40-50 m eşderinlik eğrisi sınınndan başlamaktadır.Ama, böylesi derinlikler; bu çalışmanın kapsamı <strong>ve</strong> amacı dışında olduğugibi, şimdilik sualtı arkeolojisinin kullandığı teknolojiyi <strong>ve</strong> maliyetlerizorlayacak durumdadır.Bulunan parçalann <strong>ve</strong> olası gemi kalıntısının Suriye-Filistin kökenliamforalar taşıması, gemilerin Asi ırmağı ağzına kadar kıyıya iyice sokulduklansavına koşut bir <strong>ve</strong>ridir. Başta Fenikeliler olmak üzere birçok uygarlıkbu geleneksel rotayı yoğun olarak kullanmıştır demek pek abartılıbir iddia olmaz. M.S. 4-5 yüzyılolarak tarihlenen bu enkaz örtüsünü kazmadan,batık hakkında olumlu <strong>ve</strong>ya olumsuz bir görüş bildirmek erkenolur kanısındayız.61


Gerçekte, tahmin edildiği gibi, Suriye sınınna doğru, derinliklerinbirdenbire artması <strong>ve</strong> mevsimsel hakim rüzgarlar nedeniyle güneydekisulann daha berrak olması çalışmanın<strong>ve</strong>rimini yükseltecekti. Zaten 1992yılının biricik sonucu burada alındı. 1993 yılı çalışmalan ağırlıklı olarakbu bölgeyekaydınlacaktır. Hava <strong>ve</strong> deniz koşullanna da bağlı olarak,olanaklanmızın el<strong>ve</strong>rdiği ölçüde 1992 yılında taranamamış daha kuzeydekialanlar <strong>ve</strong> tekrar taranması gerekli alanlar yine taranacaktır. Mantıkdalışının yanında, belli bir alanın sistematik olarak yoğun biçimde taranmasınınbazı sürpriz sonuçlar çıkarabileceğini düşünmekteyiz. 1993 <strong>ve</strong>sonraki yıllarda çalışmalanmızı titizlikle sürdüreceğiz. Daha eski dönemlereait kalıntılara rast1ayacağımızı sanmaktayız.TEŞEKKÜRBu çalışmanın gerçekleşmesi için destek <strong>ve</strong> yardımlannı esirgemeyenSayın Hüseyin Dinçer (Antakya Müze Müdürü) <strong>ve</strong> Sayın Faruk Kılınç'ateşekkürederiz.Tanımlamada Yararlanılan Kaynaklar;1) A. ZAMER, Storage Jars in Ancient Sea Trade, 1978, Haifa; s. 49.2) Y. YILDIZ, Araştırma Sonuçları Toplantısı 11,1984, Ankara; s.23 Res. 5-7.3) O. ALPÖZEN, Bodrum Müzesi Ticari Amforaları, TAD. 22,1975 S.17, Lev.9A, Res.3.Yararlanılan Diğer Yazılı Kaynaklar;-Strabon, Coğrafya - Anadolu (Kitap: XII,XIII,XIV), Arkeoloji Sanat Yayınları, 1987, İstanbul-Lionel Casson, Ships and seamanship in The Ancient World, Princeton Uni<strong>ve</strong>rsity Press, 1971,Princeton, New Jersey-Underwater Archaeology; A Nascent Discipline, Ancient Harbours and Anchorages in The EasternMediterranean by Honor Frost, UNESCO, 1972, ParisRaporu Hazırlayanlar; ODTÜ-SAT, Batık Araştırmalan Grubu adınaHarun Ozdaş, Okan Taktak, K. Gökhan Türe.olarak görev yürüten elemanlar;Bu çalışmanın gerçekleşmesinde dalıcıKGökhan Türe, Harun Özdaş, Y. Doç. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner,Okan Taktak, Zafer Kızılkaya, Erkut Arcak, Murat Çavdar, Serpil Kozludere,Taylan Şen, Serhat Şahakalkan, Pınar Gediközer. Okan Yöney, HakanKüpesiz, Akın Hoca, 01ca Türker, Evrim Imer, Gökhan Tan.62


•r-:':...-;. _._.-'-'-'-'-,2 I":..,., ,\ ..-/j'~usf,"ii \._.~.'-'-\Çaık/ly\. ' .............DllrlyalManeınık10 ,.: Payas'lot Boiea. t n ı" .'i, i, ) -,: ">­ ,.emZNf-iladağİ.... i............... i"'-. .\jY i ğ i l YKljlak \,......~ .lHt II. ır A ".ARKEOLOJiKHAR;lNjlHarita: 163


5AMANDAGIAKDENizA N TA K YAKÖR F E Z iVAYIKDAMLAR4': 100.000Harita: 2


PROSPECTION DANS LA REGION DEBURSA 1992Vcronique rssnçoıs­Bernard GEYERJacques LEFORTLa recherche entreprise dans la region de Bursa vise a reconstituerl'evolution du paysage (peuplement et occupation du sol) aux epoques romaine,byzantine et ottomane dans une province anatolienne de l'Empire.La region concernee est comprise entre Cyzique a1'ouest, le fleu<strong>ve</strong> Sakaryaa1'est, la mer de Marmara au nord et les retombees meridiorıales de1'Uludağ au sud. Le programme est fonde d'une part sur un seminaire quise tient a rEcole Pratique des Hautes Etudes, d'autre part sur des travauxde terrain qui, tout en se deroulant sur 1'ensemble de la region defirıie cidessus,concernerıt plus particulierernent le secteur de Kararnürsel - İznik- Eskişehir.A la mission de terrain, qui s'est deroulee au mois d'aoüt 1992,ont participe: Jacqueline Argant (palynologue), Veronique François(ceramologue), Bernard Geyer (geographe), Christophe Giros (historien),Jean-Pierre Grelois (historien), Jacques Lefort (historien), Annie Pralong(archeologue); nous etions accornpagnes de M. Bekir Altan, representantdu Minisıere turc de la Culture. La mission a eu trois objectifs.-Le premier etait de caracteriser les paleo-environnemerıts. Les prospectionsprecederıtes nous avaient permis de mettre en eviderıce, parl'etude des formations al1uviales conser<strong>ve</strong>es dans les fonds de vallees, desphases historiques de morphogenese sur les <strong>ve</strong>rsants.* V. FRANÇOlS, Institut Français d'Eıudes Anatolicnnes, İSTANBUL.B. GEYER, URA 913-GREMO, Maison de l'Oricnt, Üni<strong>ve</strong>rsite Lurniere-Lyon 2-CNRS.J. LEFORT, Eco1e Pratique des Hantes Eıudes, IVe seetion el URA 186, College de France­CNRS.65


-Le second objectif consistait a etudier le resean des anciennes voiesde communication dans la region d'İznik et a completer le reperage et ladescription des fortifications byzantines de Bithynie./- L'approche Geographique: Caracterisation et evolution despaysages rurauxL'equipe geographique avait comme but principal de caracteriser despaleoenvironnements, d'essayer de reconstituer, au moins pour certainesepoques, quelques paysages caracteristiques de la Bithynie ancienne.Les prospections precedentes nous avaient permis de mettre enevidence, par I'etude des formations alluviales conser<strong>ve</strong>es dans les fondsde vallees, des phases historiques de morphogerıese sur les <strong>ve</strong>rsants. Lespremieres radio-datations effectuees sur des echantillons pro<strong>ve</strong>nant deces formations nous ont permis de distinguer au moins deux phasesd'alluvionnement a l'epoque consideree, La premiere, deja bien mise enevidence eri Mediterranee orientale, remonterait a l'epoque romaine ouproto-byzantine, la seconde serait medievale, L'analyse des formationsalluviales, par definition consequence d'e<strong>ve</strong>nements qui se sont produitsen amont dans les bassins <strong>ve</strong>rsants, nous a amenes a admettre que cesformations ont ete mises en place rapidement. En effet, leurs profils nepresentent aucune surface de discontinuite, pas de traces d'un e<strong>ve</strong>ntuel ravinementqui marquerait un changement de dynamique du cours d'eau,un arrôt de la sedimentation. Pour tenter de comprendre ce qu'ont ete cese<strong>ve</strong>rıements a l'origine de la mise en place des formations alluviales etquel a ete le facteur ayant declenche les phases d'erosion sur les <strong>ve</strong>rsants,phases qui ont eu pour consequerıce certaine un appauvrissement importantdu milieu naturel, notamment des domanies affectes d'une pente, ilnous a semble qu'il con<strong>ve</strong>nait:a) de caracteriser au mieux le milieu naturel preserit et passe dans leszones de depart des materiaux eredes.b) de dater plus precisernent et de caracteriser les formations alluviales,d'examiner leur correlation possible a<strong>ve</strong>c les phases d'expansion et derecession de l'occupation sur les <strong>ve</strong>rsants, occupation qui nous est partiellementconnue grace aux dorınees historiques '(analysees lors duseminaire a l'EPHE) et archeologiques (recherches sur le terrain);Pour ce faire, nous avons prele<strong>ve</strong> plusieurs d'echantillons desediments.Deux domanies d'in<strong>ve</strong>stigation ont ete retenus:


a) Les zones humides des regıons littorales (mer ou lac), lesdepressions semi-fermees et les depressions d'altitude, le but etantd'etablir des spectres <strong>ve</strong>getaux de reference, continus et si possibles biencales chronologiquement. Trois series de prele<strong>ve</strong>ments ont deja eterealises, representant au total 153 echantillons (polIen, phytolithes, matiereorganique pour datation).b) Les formations alluviales, qui ont erıregistre loealement, al'echelle du bassin <strong>ve</strong>rsant, l'etat de l'environnement durant la phase demorphogenese, Des prele<strong>ve</strong>ments ont ete effectues sur quatre sites (sixseries), au total 152 echantillons (polIen, phytolithes, macro-restes<strong>ve</strong>getaux). -Une de ees formations (terrasse inferieure du Karasu) sere<strong>ve</strong>le particulierement interessante. Elle a livre quatre horizons, surL'ensemble du profil degage, eontenant des macro-restes <strong>ve</strong>getaux engrande quantite: nous avons done la possibilite de dater precisement eetteformation et de savoir en combien de temps elle s'est mise en place.Les analyses de ees echantillons et leur interpretation etant longues arealiser, nous n'avons pour l'instant que peu de resultats. Nous avons toutefoispu eontrôler la presence de pollens dans quelques echantillons. Nousavons done la certitude d'obtenir des resultats, d'oü notre volonte depoursuivre eette forme d'in<strong>ve</strong>stigation en 1993, afın d'obtenir un maximumde donnees paleobotaniques.Mais pourqui attaeher autant d'importance a ces formations alluvialeset aleur genese? En fait, elles sont le temoin des e<strong>ve</strong>nements dynamiquesqui se dereules dans les bassins-<strong>ve</strong>rsants qui les dominent directement.Et nous estimons que ees e<strong>ve</strong>nements ont une origine anthropiqueplutôt que naturelle, qu'ils sont done le reflet de l'histoire de l'occupationdu sol, une histoire certes loeale, mais qui par mise en relation et comparaisonentre pluserius bassins peut avoir valeur regionale.Pourquoi penser a une dynamique provoquee par les actions del'homme plutôt que par des variations des determinants naturels de1ienvironnement?Les deux faeteurs naturels qui peu<strong>ve</strong>nt ôtre mis en cause sont d'unepart le elimat, d'autre part les seismes. Or le elimat bithynien est tempere,plutôt favorable au de<strong>ve</strong>loppement de la <strong>ve</strong>getation, et ses variations historiquessont sans doute de faible ampleur, certainement lentes. Elles nepeu<strong>ve</strong>nt, a elles-seules, engendrer les erises brutales qui sont a l'originedes formations alluviales reperees, il rı'est cependant pas exelu qu'ellesaient pu amplifier les effets d'une agression d'une autre nature. Quant a laseismicite, liee notamment a la faille nord-anatolienne, il est vrai qu'elle67


est importante. Mais les effets les plus remarquables se font sentir encontexte urbanise; les effets sur le milieu ne peu<strong>ve</strong>nt qu'ôtre localises,provoquant par exemple des glissements de terrain en secteur sensible.L'hypothese d'une influence de la seismicite sur la morphogenese ne peutdone ôtre rejetee apriori, mais le type et l'ampleur, spatialement limitee,des phenomenes incrimines sont sans commune mesure a<strong>ve</strong>c ceuxnecessaires al'edification des terrasses alluviales d'epoques historiques.Les inter<strong>ve</strong>ntions de l'homme ont sans doute eu un impact plus important.Les mises en culture, le de<strong>ve</strong>loppement du pacage, l'exploitationforestiere exercent des effets destructeurs sur le cou<strong>ve</strong>rt <strong>ve</strong>getal naturel,meme si les pratiques agricoles ont elles-aussi pu ôtre concues pourpreser<strong>ve</strong>r autant que faire se peut le milieu natural. Une circonstance peutcependant entrainer une acceleration des pherıomenes erosif, c'est lorsque,du fait d'un poids demographique excessif, l'homme met en valeur desterres situees aux marges des terroirs coutumiers, terres naturellement pauvres,car trop pentues ou mal exposees, naturellement instables. Cetteinstabilite intrinseque a pour consequence une erosion rapide des sols etdu substrat, difficile a maitriser, qui s'exacerbe en cas d'abandon de cesdomaines marginaux.il est probable que c'est un scenario de ce type qui aengendre au moinsune des formations alluviales, celle que nous pensons pouvoir daterdu Moyen Age. Pour expliquer la rapide mise en place des formations alluviales,il faut sans doute evoquer une extension maximale des terroirset le brusque abandon d'une partie au moins de ces terroirs, en tout cascelle correspondant aux zones naturellement les plus instables. Reste asavoir si l'histoire du peuplement de la region peut servir de based'explication aces phenomenes. Essors er declins demographiques commencentaôtre connus, meme dans les campagnes, a<strong>ve</strong>c parfois quelquessurprises quant a ce qui etait communement admis. L'etape suivante consisteamettre en relation les donnees historiques et archeologiques d'unepart, les donnees geographiques d'autre part. Plusieurs pistes devront ôtresuivies, dont une des plus interessantes pourrait bien ôtre le rôle desgrandes pestes sur le declenchement des phases de morphogenese enBithynie.I/- Les routes entre Constantinople et Nicee II l'epoque byzantineDepuis Constantinople, par voie de terre, on pouvait gagner Nicee,point de passage oblige <strong>ve</strong>rs l'ürient, en suivant la voie romaine qui passaitpar Nicomedie (Izmit), Par voie de mer, on debarquait a Pylai (presde Yalova);a Helerıopolis (Hersek) ou aPrainetos (Kararnürsel); les rou-68


tes partant de Pylai et de Helerıopolis se rejoignaient sans doute aValideköprü;de la la route se dirigeait <strong>ve</strong>rs le lac, puis suivait le rivage jusqu'aNicee, Le trace de la route joignant Prainetos a Nicee n'a pas encore etereconnu'. Nous avons retrou<strong>ve</strong> quelques traces archeologiques des toutesHelenopolis-Nicee et Nicomedie-Nicee.1. La route Helenopolis-NiceeLa voie qui remonte la vallee du Drakôn (Yalakdere) ne figure passur la Table de Peutinger; elle a probablement ete amenagee sous Constantin,qui avait fonde Helenopolis en 327 l'intention sans doute de faciliterles communications entre la capitale et l'Asie.A 4 km environ au nord de Valideköprü, nous avons obser<strong>ve</strong> les <strong>ve</strong>stigesd'un pont large de plus de 10 maa base, dont le parement etait faitd'enormes block tailles; ce pont, qui a ete detruit sans doute lors d'unecrue du Drakôn, pourrait temoigner des premiers amerıagements constantiniens-,On sait par Procope qu'avant Justinien la route suivait le talweget que, tra<strong>ve</strong>rsant plus de vingt fois la riviere, elle etait impraticable etdangereuse en temps de crue.C'est pour cette raison que Justinien fit construire une route directe atra<strong>ve</strong>rs la montagne et construire deux larges ponts sur le Drakon, si bienque chacun put des lors, Procope, voyager sans danger. Ces ponts (enaval et en amont du defile du Yalakdere) n'ont pas ete reconnus>, Mais lavoie justinienne qui passait par la montagne doit correspondre au tronçonde route pa<strong>ve</strong>e, large de presque 3 m, que nous avons repere sur 1,5 kmpres du village d'Ayazma. Elle presente en effet au centre une ligne de pierresenterrees <strong>ve</strong>rticalement qui sont caracteristiques des routes romainesen Anatolie.A sud de Valideköprü, l'itineraire medieval est moins dair. Deux routesanciennes sont archeologiquement attestees:a) par Kızderbent: au dela de ce village, pres de Kokarca, nous avons"retrou<strong>ve</strong> une route ancienne, large de 2 m, qui monte <strong>ve</strong>rs le col, et plus10in une voie pa<strong>ve</strong>e, large de presque 3 m, entrecoupee de marches et(1) Nous savons maintenant (apres la mission d'aoüt 1993) qu'elle passait par Karapınar et AkçaL.(2) D'autres <strong>ve</strong>stiges de cette route ont ete obser<strong>ve</strong>s en aoüt 1993.(3) Le pont de Valideköprü est ottoman; il est accole, lı. une de ses extremites, lı. un mur engrand appareil qui pourrait ôtre le <strong>ve</strong>stige d'un ouvrage romain ou protobyzantin, sur la routePylai-Nicee.69


nommee localement Kırkmerdi<strong>ve</strong>n; plus loin encore et plus pres du lac,la route, de meme largeur, conduit a ce qui a ete un gue amenage ou unpont sur le Kurudere.b) par Fuğlacık: une route ancienne <strong>ve</strong>nant de Valideköprü et deKürtköy (aujourd'hui Çamdibi) est visible pres de Fuğlacık-.Ces deux routes se rejoignaientau bord du lac et empruntaient al'epoque proto-byzantine un pont large de4 m sur le Karadere, qui est bienconser<strong>ve</strong>. On sait par Procope que ce pont, construit sous Justinien,sucecdait aun pont plus ancien, qui avait ete emporte par le flot du courant.Plus tard, le deplacement <strong>ve</strong>rs rest du cours du Karadere rendit cepont obsolete et il fut remplace (sous les Comnenes") par un pont atroisarches, large de 5 m, lui-aussi bien conser<strong>ve</strong>. Le Karadere, canalise. passeaujourd'hui une centaine de metres plus a1'ouest.2. La route Nicomedie-NiceeCette seetion de la route que Ramsay a nommee the Pilgrim's roadest decrite dans les Itineraires, precisemerıt dans celui de BordeauxaJerusalem. Cette voie romaine etait directe, mais peut-ôtre peu commodepuisqu'el1e passe a SOO m d'altitude, ce qui pourrait expliquer que safrequentation ait ete irreguliere au Moyen Age et qu'elle soit aujourd'huitotalement declassee voire abandonnee. Elle a ete partiellement repereepar von Diest, Sencer Şahin et David French. Nous en avons retrou<strong>ve</strong>d'autres <strong>ve</strong>stiges, grace aquoi le trace de cette route peut maintenant ôtreconsidere comme erıtierementconnu.. De Nicomedie en direction d'Eribolos (qui correspond au villaged'lhsaniye), on longeait la côte du golfe <strong>ve</strong>rs le sud, par une route quifranchissait des ruisseaux sur trois ponceaux dont un seul avait jusqu'iciet€ signale-, Voyageurs et prospecteurs ont remarque que depuis, ıhsaniyeune route pa<strong>ve</strong>e, tantôt romaine tantôt ottomane, nommee localementeski bey yolu, remonte la vallee du Kazıklıdere jusqu'a Senaiye. French apropose ajuste titre de localiser la mansio de Libum a1'emplacement dece village ou aproximite. Au dela, von Diest puis French ont suivi le kaldırımou la voie romaine jusqu'a 2,7 km audela de Sanağıl. Apres quoiFrench, qui cherchait cette route <strong>ve</strong>rs le sud, en direction d'Orhaniye, raperdue. Nous avons eu la chance de la retrou<strong>ve</strong>r <strong>ve</strong>rs 1'est-sud-est, oü nousavons retrou<strong>ve</strong> une borrıe milliaire tronquee, sans inscription, et, <strong>ve</strong>rs(4) Observation faite en aoı1t 1993.(5) L'existence d'un de ces ponceaux a ete notee par S. Şahin (cf. D. French, The Pilgrim's road,p.52).70


le sud-est, une route pa<strong>ve</strong>e qui apar endroits 6 m de large. D'apres lesdistances indiquees par Yitineraire de Bordeaux, la mutatio de Liada pourraitôtre situee pres d'une source, a l'endroit oü nous avons retrou<strong>ve</strong> unecolonne longue de 2,8 m. On peut penser que la route tra<strong>ve</strong>rsait le Karaderela oü se trou<strong>ve</strong> aujourd'hui un pont dont un etat ancien est apparemmentottoman. Au dela, nous avons retrou<strong>ve</strong> l'ancienne route, qui menaita Dikilitaş et de la a Nicee, par les abords du pont proto-byzantin dejamentionne,71


SURVEY AT BUZLUCA, TRABZON VILAYET,TURKEY 1992James G. CROW*The coast and mountains to the east of Trabzon is a region of Turkeylargely neglected by tra<strong>ve</strong>lIers and archaeologists of all periods, with thenotable exception of the Byzantine topographical sur<strong>ve</strong>ys carried out inthe 1960's and 70's by Bryer and Winfield (1985). The sur<strong>ve</strong>y of the siteat Buzluca represents the first serious attempt to in<strong>ve</strong>stigate the archaeologyof this region using modern sur<strong>ve</strong>y techniques. Initially we wereconcerned to record the surviving structural evidence for the Roman andearly Byzantine military presence on the coastlands of the Black Sea butin subsequent seasons we hope to be abIe to place this in a broader chronologicaland environmental setting.In order to establish the nature of the site at Buzluca it was decidedto carry out a detailed topographical sur<strong>ve</strong>y of the site and the standingremains at a scale of ı :500 using a Zeiss Elta 6 total station, with moredetailed plans and elevations of individual buildings at a scale of 1:50.The project was directed by Mr James Crow and Professor Anthony Bryer(Uni<strong>ve</strong>rsity of Birmingham), Mr Mark Bowden (RCHME) was responsiblefor sur<strong>ve</strong>ying and Mr Brian Williams for planning. Dr Elizab..eth James (Courtauld Institute) was art historian and we were assisted bysix undergraduate students from the Uni<strong>ve</strong>rsities of Birmingham andNewcastle upon Tyne. Our go<strong>ve</strong>rnment representati<strong>ve</strong> was Sayın AsumanGüngör of Bursa Museum, and we would also like to acknowledgethe heIp of Sayın Ayşe Sevim of Trabzon Museum, In particular all theteam wish to express their thanks to Cumhur Odabaşıoğlu and his familyfor the help and kindness they showed us.The site at Buzluca (formerly known as Canayer) lies on an isolatedspur to the east of the modern village and is 30 km east of Trabzon. The* James G. CROW, Department of Archaeology Uni<strong>ve</strong>rsity of Newcastle Upon Tyne NE!7R4, İNGİLTERE.73


site lies within 1.5 km of the Black Sea coast and a narrow, steep sidedvalley links it with the coastal headland of Araklı Burnu. Recent studiesof the classical and medieval topography ha<strong>ve</strong> suggested that Buzlucamay be the site of Hyssos Liman (harbour)/ Susurmaina an importantRoman and early Byzantine military centre, fırst recorded by Arrian inthe early second century AD and connected with the anehorage at modemAraklı and the mouth of the Kara Dere (Hyssos ri<strong>ve</strong>r) (Bryer andWinfield 1985: 326-7). The recent publication of a local history ofSürmene (Bilgin 1990, 31-5) records for the fırst time a rectangular enclosureat Araklı Kalesi of typical Roman form. This is situated in thevalley of the Kara Dere, the classical Hyssos, just south of the modemtown of Arakh and is a more likely candidate for the auxiliary fort ofHyssos Limen recorded by Arrian and attested in the Notitia Dignitatum(Or. XXXVIII 34).The principle access to the site at Buzluca is from the south, wherethe spur narrows to a width of only 100 m. O<strong>ve</strong>rall the enclosureis trapezoidalin shape broadening to the north, with a maximum length northsouthof 220 m and east-west of 200 m, and a total internal area of 4.2hect. the north side is <strong>ve</strong>ry irregular with a deep re-entrant midwayalong its length. The ground falls <strong>ve</strong>ry steeply to the east and north, butwith a distinct shoulder to the west. There is a gentle slope across the sitefrom south to north. The slopes and plateau are co<strong>ve</strong>red by hazelnut orchards,with small Cıearings on le<strong>ve</strong>l ground for the cultivation of maizeand beans.The main structural featute is the curtain wall and its associated towersand other buildings. Stretches of curtain survi<strong>ve</strong> on all four sides upto 40 m in length. To the west, north, and east the wall formed a terracecut in to the hillside rarely exeecding Im in width. To the south the outerface is mainly obscured by hill wash and wall core only survi<strong>ve</strong>s on theinner, north, face. Along the 100 m length of the south curtain are fourwell preser<strong>ve</strong>d structures aligned west to east. The best preser<strong>ve</strong>d is thesouth-east angle tower. On its north exterior face is a fine chamfered corniceat the same le<strong>ve</strong>l as the surviving floor inside the tower. Traces ofthis comice may be seen around all four sides of the exterior, at thesouth-west angle the comice was masked and preser<strong>ve</strong>d by the curtainwall with an unweathered profile. This indicates that the tower did notproject in front of the curtain wall and that it was structurally earlier thanthe curtain. At the east end of theinterior of the tower are the remains ofan inscribed apse, there was a door to the west. Below the le<strong>ve</strong>l of thecomice the mortared rubble walls are faced with uncoursed basalt rubble74


locks, but, by contrast, abo<strong>ve</strong> it the walls both inside and out, are facedwith thin limestone slabs presenting an ashlar or blockwork face. Similarconstruction is seen on the south curtain towers and at the west and northgates. Towards the west end of the south curtain and at the south-westangle are two small churches 8.5 m long and 5 m wide, constructedastride the curtain wall both with external semicircular apses. Remains ofthe chamfered comice are visible at the south-west angle, although thewall is cur<strong>ve</strong>d at the angle below the comice suggesting that at this pointthe curtain wall preceded the building of the churc. Apart from this evidencefor three single-cell churches along the south curtain, there also appearsto be a row of lean-to buildings towards the east end, one of whichmay preser<strong>ve</strong> an inscribed apse. The south gate cannot be identified withcertainty. Winfield recorded fragments of an opus sectile floor on theupper storey of a building he identified with the south gate but no traceof this flooring now survi<strong>ve</strong>s and the gateway can only be imprecisely 10­cated between south-east church and the central church on the south curtain.On the west side the curtain wall survi<strong>ve</strong>s in a number of places withthe traces of three internal towers, but the major feature is the west gate(Fig, 1). This takes the form of an internal tower gate with a barrel vault,aligned east-west, at right angles to the curtain. The remains of an apsidaleast-end survi<strong>ve</strong> on the first floor, abo<strong>ve</strong> the vault. The west wall of thetower-church stands to a height of 7.47 m abo<strong>ve</strong> the modem floor of thevault and is pierced by a window 1.38 m high and 0.36 m wide. At thenorth-west angle is a square tower, unusually for Buzluca without evidenceof a church abo<strong>ve</strong> it.The principle surviving defensi<strong>ve</strong> structure is the north gate, like thewest gate it has .upper storey with a second floor apse aligned to the east.Unlike the west gate this church is supported on a trans<strong>ve</strong>rse barrel vault,so that it is elear that the alignment of the church determined the plan ofthe gate. Gate arehes survi<strong>ve</strong> to the north and south, but the ends of thevault are also open to east and west so that the upper storey İs supportedon four piers like a tetrapylon, There is a chamfered comice cmd there arefacing-slabs and decorati<strong>ve</strong> pilasters similar to the south-easth tower andwest gate. This gate provides the elearest evidence for the sophisticatedstone architecture and decoration found at the churches at Buzluca..Only fragments survi<strong>ve</strong> of the curtain wall round to the east side.Against the inside of the east curtain is a large building 15.5 m long by75


8.3m wide, abutting it to the south are the remains of a ruined apse. Tothe west of it on the highest point within the enelosure is a large structureo<strong>ve</strong>rgrown with dense <strong>ve</strong>getation, locally known as the havuz or opencistern. The outline of a multi-apsidal plan could be seen with rectangularbuildings to the west, these buildings had been eleared and inadequatelyplanned in 1988. it is hoped to carry out a detailed sur<strong>ve</strong>y of this structurein 1993.Apart from these structures the interior was empty of visible archaeologicalremains; roof tiles of varying fabric and colour represented theo<strong>ve</strong>rwhelming majority of surface finds, with only three pottery sherds.Recent cutting of open field drains across much of the interior of the sitehad re<strong>ve</strong>aled neither pottery nor structural remains. It is elear howe<strong>ve</strong>rthat there are extensi<strong>ve</strong> hillwash deposits on e<strong>ve</strong>n shallow slopes, so thatfurther remains could well be obscured especially around the north perimeter.An alternati<strong>ve</strong> explanation for the absence of surviving internalstructures could be the extensi<strong>ve</strong> use of timber buildings in what remainsa richly wooded landscape.Structurally the remains appear to belong to one major period, withadditional buildings constructed against the south and west walls. Exeludingthe central buildings (havuz), there are fi<strong>ve</strong> churches along thecurtain wall, with two other possible apsidal structures. At the gates andthe majority of towers it appears that religious architecture takes priorityo<strong>ve</strong>r the requirements of defence. The site is elearly not a Roman or IateRoman fort and the fort of Hyssos Liman may be better identified atAraklı Kalesi noted abo<strong>ve</strong> and within 2 km south-east of the site at Buzluca.Buzluca is unlikely to date before the sixth or se<strong>ve</strong>nth centuries ADand it has been suggested that the medieval and modem name of Herakleia/Araklı deri<strong>ve</strong>s from the campaigns of the emperor Heraelius inthe Pontos between 622 and 626 (Bryer and Winfield 1985:327). Thesole dating evidence from the site which has been studied so far is thesole surviving fragment of architectural decoration found elose to thesouth-east corner chapel-tower (Fig. 2). This is the fragment of a limestonerelief cross, probably part of a pilaster capitaL. The form of thecross with divided ends and deep drilling is unlike early Byzantine architecturalsculpture, and eloser affinities lie beyond Anatolia with theChristian architecture of the Caucasus and the Sassanian empire (MundellI977).The recent sur<strong>ve</strong>y has shown Buzluca to be an impressi<strong>ve</strong> singleperiod site elose to the castle and cape at Araklı Burnu. It is hoped that76


further study of the architecture, stone fragments and the pottery will allowa clearer understanding of the chronology of the site and that thiswill allow a fuller interpretation of its function. This is clearly differentfrom most other medieval sites in the region whether secular or religious.The principal monuments surviving from the medieval period are churchesand casdes (see Bryer and Winfield 1985). Casdes invariably are 10­cated on isolated hilltops such as Hamurgan Kalesi behind Sünnene orrocky coastal promentaries like Kalecik Kalesi to the west of Araklı Burnu.The situation of Buzluca on a spur does not fit within these categoriesespecially as there is no additional defence at the more vulnerable southemend of the site. But are we perhaps misunderstanding the nature of thedefences? Along the short, hundred metre cordon on the south side arelocated at least three churches barely 25m apart, partly within and partlyprojecting in front of the walls. We might expect this line to form part ofa con<strong>ve</strong>ntional fortification e<strong>ve</strong>n if it does not match other medieval sitesin the region. Altemati<strong>ve</strong>ly this necklace of churches and their holy relicsand icons may constitute the principle supematural protection for the site.If the association of Buzluca with Herakleia, founded by the emperorHeraclius between 622-6, is correct this places it in a period of militaryand ideological erisis in the Byzantine empire. In the accounts of earlyse<strong>ve</strong>nth century sieges, contemporary texts and chronicles gi<strong>ve</strong> greaterprominence to the inter<strong>ve</strong>ntion of divine aid: this combination whether StDemetrius at Thessaloniki or the Holy Virgin at Constantinople in 626,than to the temporal defenders. The combination of supematural andphysical defence is not unique to the Byzantine world, but at Buzluca itwould appear that the divine is gi<strong>ve</strong>n precedence o<strong>ve</strong>r the practical needsof defence. The limited dating evidence suggests a somewhat later dateand the connection with Heraclius remains tenuous, but this combinationof defences presents a fascinating illustration of the transfonnation ofearly Byzantine society and culture.This need not be the only interpretation of the site, altemati<strong>ve</strong>ly itmay be a monastic or pilgrimage centre, although this is likely to ha<strong>ve</strong>been early or shortli<strong>ve</strong>d as no records ha<strong>ve</strong> survi<strong>ve</strong>d in the later medievaldocuments from the Pontus.Further in<strong>ve</strong>stigation of the multi-apsed building (havuz) at Buzlucain 1993, together with a geophysical sur<strong>ve</strong>y, may provide a clearer ideaof the function of the site as a whole. In addition it is hoped to be able toplan and sur<strong>ve</strong>y the probable Roman military sites at Eskipazar, AraklıKalesi and Hortokop to the east and' south of Trabzon.77


M. BİLGİN 1990 Sünnene Tarihi (Istanbul).BIBLIOGRAPHYT.S. BRüWN, A Bryer and D Winfield 1978 "Cities of Heraclius'', Byzantine and Modem GreekStudies 4, 15-38.A.A.M. BRYER and D.C. WINFIELD 1985 The Byzantine Monuments and Topography of thePontus (Washington).MUNDELL M 1977 "Monophysite Church Decoration", in A Bryer and J Herrin (eds) Iconoclasm(Binningham) 54-74.78


1992 YILI BUZLUCA ARAŞTIRMASI, TRABZONJ.G.CROWAntik Buzluca yerleşimi Karadenizsahilinden 1.5 km içerde, günümüzyerleşiminin doğusunda, ıssız, kayalık bir burun üzerinde yer almaktadır.Araklı burnunun denize ulaşan kıyı noktasına dar <strong>ve</strong> dik bir vadiylebağlanır. Kısa süre önce Klasik <strong>ve</strong> Orta çağ kalıntıları üzerinde gerçekleştirilmiştopografik çalışmalar sonucunda, yerleşirnin M.S. 2. yüzyıldan7. yüzyıla kadar faaliyet göstermiş önemli bir Roma <strong>ve</strong> Bizans askeri yerleşimiolan Hyssos Limme/Susurmaina olabileceği önerilmiştir. Aynı zamandabu yerleşim, Araklı <strong>ve</strong> Kara Derenin (Hyssos nehri) denize döküldüğünoktada bulunan liman ile de özdeşleştirilebilinir (Bryer andWinfield 1985: 326-7). Buzluca yerleşiminin çözümlerıebilmesi amacıyla,detaylı bir topografik araştırmanın yapılmasına karar <strong>ve</strong>rdik <strong>ve</strong> ZeissElta 6 elektronik ölçer (total station) kullanarak korunagelmiş yapıların1:500 ölçekte plarılarmı çıkardık. Aynı şekilde bağımsız yapıların dahadetaylı planları <strong>ve</strong>rekonstrüksiyonlan için de 1:50 ölçekte planlar çıkardık.Yerleşime asıl giriş güneyden, kayalık burnun 100 metreye kadar daraldığınoktadan sağlanmaktadır. Tümüyle değerlendirildiğinde yerleşirninkuzeye doğru genişleyen ikizkenar yamuk şeklinde olduğu görülmektedir.Kuzey-güney yönünde en fazla uzunluğu 220 m doğu-batıyönünde ise 200 metredir. Kuzey tarafı, uzunluğunun yansı boyunca devameden girinti <strong>ve</strong> çıkıntılar nedeniyle oldukça çarpık bir görünüme sahiptir.Arazi doğuya <strong>ve</strong> kuzeye doğru oldukça diktir; batıya doğru ise dikbir omuz yapmaktadır. Yerleşirnin tam ortasında ise arazi güneyden kuzeyedoğru eğimlidir. Yamaçlar <strong>ve</strong> plato üzerinde fındık bahçeleri vardır;düz arazi üzerindeki bazı çıplak noktalarda ise mısır <strong>ve</strong> fasulye yetiştirilınektedir.Gözlenen ana yapısal özellik bir dış duvar <strong>ve</strong> duvar ile ilişkili kuleler<strong>ve</strong> diğer yapılardır. Duvara ait parçalar bazı noktalarda 40 ın olmak üzereyer yer korunagelmiştir <strong>ve</strong> batı, kuzey <strong>ve</strong> doğu yamaçlan üzerinde geniş-79


liği 1 metreyi çok nadiren aşan bir teras oluşturmaktadır. Duvarın güneyedoğru olan dış cephesi dağdan yağmur sularıyla sürüklenmiş malzemelerleörtülü durumdadır. Duvarın özü yalnızca kuzey iç cephede gözlenebilmektedir.Güney duvarının 100 metre uzunluğundaki bir kısmında batıdandoğuya doğru aynı hizada sıralanmış <strong>ve</strong> oldukça iyi durumdakorunagelmiş dört adet yapı vardır. Bunlar içinde en iyi durumda olanıgüneydoğu köşe kulesidir. Bu kulenin kuzey dış cephesi üzerinde, kuleniniçinde korunagelmiş taban ile aynı seviyede yer alan oldukça inceyivli bir silme vardır. Bu silmeye ait kalıntılar dış duvann dört yüzü boyuncagözlenebilmektedir. Güneybatı köşe kulesinde ise, bu silme perdeduvarıyla gizlenmiş <strong>ve</strong> dolayısıyla korunmuştur. Bu durum kulenin, duvarınuzantısı olmadığını göstermektedir. Yapısalolarak, duvardan dahaerken bir döneme aittir. Kulenin iç doğu ucunda üzerinde yazıt bulunanbir apsis <strong>ve</strong> batı ucunda ise bir kapı bulunmaktadır. Silmenin altında kalankısımlarda harç ile karışık moloz taşlardan yapılmış olan duvar kabaşekilli bazalt moloz taş bloklarıyla kaplanmıştır. Fakat silmenin üzerindekalan duvarlar ise hem içte hem dışta silm-enin altında kalan duvar kısmınatam tezat teşkil edecek şekilde ince kireçtaşı bloklarıyla kaplanmıştır.Böylece duvar yontma taşlarla <strong>ve</strong>ya bloktaşlarla inşa edilmiş gibi bir görünümesahip olmuştur. Benzer bir inşa tarzı güney dış duvar kuleleri ilebatı <strong>ve</strong> kuzey kapılarında da görülmektedir. Güney perde duvarının batıucunda <strong>ve</strong> güneybatı köşesinde 8,5x5 metre boyutlarında iki adet kilisevardır. Bunlar aynı hizada olmak üzere dış duvarın iki yanına inşa edilmişlerdir<strong>ve</strong> her ikisinin de yarı daire şeklinde dış apsisleri vardır. Her nekadar duvar silme hizasının altında köşe yaparak kavislenmekteyse de,güneybatı köşede yivli silmeye ait kalıntılar gözlenebilmektedir. Güneydış duvarı boyunca yer alan tek odalı üç kiliseyle ilgili bu delillerden ayrıolarak, doğu uç tarafa doğru aynı duvara bitişik olarak yapılmış bir diziyapıdan söz etmek de mümkündür. Bunlardan bir tanesi, üzerinde yazıtolan bir apsisi koruyor olabilir. Güney kapısının yeri ise, kesin olaraksaptanamamıştır.Dış duvar yerleşirnin batı tarafında üç adet dahili kuleye ait kalıntılarlaberaber birkaç nokta da korunagelmiştir. Bununla beraber batı tarafınınen önemli özelliği burada yer alan batı kapısıdır. Doğu-batı doğrultusundaolan beşik tonozlu bu kapı, iç kule kapılarına benzemektedir <strong>ve</strong>perde duvarına 90° lik bir açıyla birleşir. Yarım daire şeklindeki doğuucuna ait kalıntılar, beşik tonozun üzerinde ı. kat seviyesinde korunagelmiştir.Kuleli kilisenin batı duvarına ait kalıntılar, beşik tonozun bugünkütabanından 7.47 metre yüksekliğe kadar korunagelmiştir. Duvar üzerinde1.38 metre yükseklikte, 0.36 m genişliğe sahip bir pencere vardır. Kuzeybatıköşede ise, kare planlı bir kule bulunmaktadır <strong>ve</strong> bu kulede eskiden80


kilise olduğuna dair herhangi bir kanıta rastlamlmamıştır ki, bu durumBuzluca için oldukça olağan dışıdır.Korunagelmiş ana savum~a yapısı kuzey kapısıdır <strong>ve</strong> batı kapısındada gözlendiği gibi iki katlıdır. Ikinci kat apsisi doğu yönündedir. Batı kapısındanfarklı olarak, üst kattaki kilise çapraz beşik tonozludur. Bu durumkilisenin yönünü, kapının planının belirlediğini ortaya koymaktadır.Kapı kemerleri kuzeye <strong>ve</strong> güneye doğru korunmuş durumdadır; fakat aynızamanda tonozun iki ucu açık durumdadır. Ikinci kat bir tetrapylon gibidört adet payanda üzerinde durmaktadır. Burada da yivli bir silme vardır.Yüzey kaplama malzemesi de güneydoğu kulesi <strong>ve</strong> batı kapısı ileaynıdır. Doğu tarafa doğru dış duvara ait bazı kısımlar korunagelmiştir.Doğu dış duvarının iç tarafında 15.5 metre uzunluğunda <strong>ve</strong> 8.3 metre genişliğindegeniş bir yapı vardır. Apsise ait harabeler bu yapıyı güneyebağlamaktadır. Batıya doğru bu duvarlar içindeki en yüksek noktada,üzerinde yapıyı örtecek kadar yoğun bitki örtüsü olan geniş bir yapı vardır.Bu yapı yörede havuz ya da üstü açık samıç olarak bilinmektedir.Birçok yönde yarı daire biçiminde çıkıntıları olan bir yapının planına aitana hatlar batıya doğru izlenebilmektedir; fakat bu yapılar henüz araştınlmamıştır.İç kısımda, bu yapılar dışında gözle görülebilen başka arkeolojik kalıntıyoktur. Farklı malzemeden, farklı renklerde yapılmış oldukça çoksayıdaki çatı kiremitleri yüzey buluntulannı temsil etmektedir. Yalnızcaüç adet çanak çömlek parçası bulunmuştur. Arazi üzerinde kısa süre önceaçılmış sulama kanalları çalışması sırasında da, ne çanak çömlek parçası,ne de herhangi bir yapısal kalıntı ortaya çıkmamıştır. Bununla beraberçok açık olarak görülmektedir ki, oldukça yumuşak eğimli dağ eteklerindebile, yağmur sularıyla sürüklenmiş oldukça yoğun birikinti vardır; buderin birikinti bulunanlardan farklı bazı kalıntıları saklıyor olabilir.Güney <strong>ve</strong> batı duvarları karşısına yapılmış ek yapılarla birlikte, tümkalıntılar yapısalolaraktek bir ana döneme aittir. Merkezde bulunan yapılar(havuz) hariç olmak üzere perde duvarı boyunca beş adet kilise <strong>ve</strong>olasılıklaiki adet apsisli yapı vardır. Kapılarda <strong>ve</strong> kulelerin büyük çoğunluğundadinsel mimariye savunma ihtiyaçlarındandaha çok önem <strong>ve</strong>rildiğigözlenmektedir. Açıkça söylenebilir ki, yerleşim Roma <strong>ve</strong>ya Geç Romadönemine ait bir kale değildir. Bu nedenle Hyssos Limen kalesiningünümüz Araklı yerleşirninden iki kilometre uzaklıkta (Bilgin 1990), bugünküBuzluca yerleşiminin güneyinde alçak arazi üzerinde <strong>ve</strong> Kara Dere'nin(antik Hyssos nehri) batısında yer alan Araklı kaleyle özdeşleştirilmesidaha doğru olacaktır. Buzluca yerleşiminin M.S. 6. <strong>ve</strong>ya 7.yüzyıllardan daha erken bir tarihe ait olması çok olası gözükmemektedir.81


Orta Çağ'da <strong>ve</strong> günümüzde kullanılan Heraklia/Araklı isminin 622 <strong>ve</strong>626 yıllan arasında Pontos'a seferler düzenleyen imparator Heraclius'dantürediği önerilmiştir (Bryer and Winfield 1985: 327). Sürdürmüş olduğumuzbu çalışma, Buzluca'nın Araklı burnunda yer alan kaleye yakın <strong>ve</strong>oldukça etkileyici bir tek dönem yerleşimi olduğunu ortaya koymuştur.Mimarinin taş parçalannın <strong>ve</strong> çanak çömleğin incelenmesi sonucu kronolojinindaha iyi saptanabileceğini ümit etmekteyiz.Bize bu çalışma imkanını sağlayan Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne<strong>ve</strong> bakanlık temsilcimiz Sayın Asuman Güngör'e değerli yardımlaniçin çok teşekkür ederiz. Trabzon Müzesi çalışanlan <strong>ve</strong> özellikle MüdürüSayın Ayşe Sevim bize çok dostça davrandılar. Kendilerine ayncateşekkürlerimizisunanz.BİBLİYOGRAFYAA.A.M. BRYER and D.C. WINFIELD 1985 The Byzantine Monuments and Topography of thePontus (Washington).M. BİLGİN 1990 Sürmene Tarihi (İstanbul).82


BUZLUCAPlan83


Fig: 284


1992 ÇANKIRI VE KASTAMONU'DAARAŞTIRMALARKAUNOS VE PATARA KAZıLARıNDAEPİGRAFİK ARAŞTIRMAChristian MAREK*Araştınnalanmiçin bana gerekli izni <strong>ve</strong>rmiş olan Anıtlar <strong>ve</strong> MüzelerGenel Müdürlüğü'ne teşekkürü borç bilir, Bakanlık temsilcisi, Bay YücelKiper'e yardımlan için çok teşekkür ederim, aynca Kaunos Kazısı Başkanlığına,Prof. Dr. Baki Öğün, Doç. Dr. Cengiz Işık <strong>ve</strong> Patara KazısıBaşkanlığına,Prof. Dr. Fahri Işık, Doç. Dr. Havva Yılmaz'a çok teşekkürederim.I. KASTAMONUBu sene de Kastamonu, Araç, Daday, İnebolu, Taşköprü <strong>ve</strong> Tosya ilçelerindearazi araştırmaları yaptım. Araştırmalar Temmuz ayında yalnızyedi gün süreyle sürdürülmüş, 20.7.1992 tarihinde başlanılmış olup,26.7.1992 tarihinde sona enniştir. Bölgede aşağı yukan 16 köye yaptığımziyaret sırasında, hiçbir yeni yazıt ortaya. çıkmamıştır. Bundan başka,bölgede bugüne dek bilinen yazıtlann birçoğu köylerde tekrar bulunmuştur.Yalnız Kastamonu Müzesi'nde yeni bir Bizans mezar steli bulunmuştur.ı. Kavak Köy (nördlich der StraBe nach Araç), in einem Bauemhaus,jetzt ins Museum Kastamonu gebracht: Flache, rechteckige Platte ausweiBem Marmor Höhe 0.58m, Breite 0,445m, Dicke 0,035m, Buchstabenhöhe0,02-0,03m Abschrift/Photo.* . Dr. Christian MAREK; Philipps-Uni<strong>ve</strong>rsitat Marburg Seminar für AIte Geschichte Wilhelm-Röpke-Str.6 C.85


+ 8Ecr LC; 'Iwavvou MO­YLcrTpLOVOU XOL Mop(­oc; TnC; TOUTOU OVE\jJLOC;XOL MOPXLOVOU YVEcr(W ov-5 oPOC; oıhnc; +ll. DIE ARBEITAUF DEN GRABUNGENA.KAUNOSDie diesjahrige Arbeit in Kaunos war vor allem auf die Entzifferungdes groBen Pfeilers konzentriert, deren Ergebnisse ich hier unter Nr.Idarlege. Neu aufgenommen wurde die interessante Ehreninschrift für denProcurator von Korsika, Tiberius Claudius Clemens (Nr.3) sowie einigefragmentarische bzw. stark <strong>ve</strong>rwaschene Inschriften (Nr.4ft), deren Textwiederherstellungnoch nicht befriedigend gelungen ist. Besondere Aufmerksamkeithabe ich auch der bereits im Vorjahr aufgenommenenEhreninschrift für den Demos der Römer gewidmet (Nr.2), zu der ichhier eine kurze Kommentierung nachtrage.ı. Agora, Ostseite. GroBer, sich nach oben <strong>ve</strong>rjüngender Pfeiler,1990 an der Südostecke der Stoa wiederaufgerichtet, zusammengesetztaus vier mehrfach gesplitterten und an den Kanten stark bestoBenenBlöcken aus dunkelgrauem Kalkstein. Der Pfeiler war an drei Seitenbeschriftet, die jetzt nacht Süden, Osten und Westen zeigen. Nur die Südseiteist einer vollstandigen Verwitterung so weit entgangen, daB gröBereTextpartien entziffert werden können.Die MaBangaben beziehen sich auf die Südseite: Basishöhe, 1,16m,Basisbreite und-dicke jeweils ca. 1,00m, Gesamthöhe 3,405m, maximaleBreite 0,78m, Dicke 0,78m, Buchstabenhöhe 0,015m, ZeilenabstandO,Olm Abklatsch/photos.[---------------] A [---------------------------------------------------][Mrıvo]qı(AOC; Mrıvoqı (AOU [----------------------------------------------][unEp] otnou xo L TWV 06EA[qıW~ ---------------------------------------][------]oYo occ •Eou (OU n OVOp~[E UC; ------------------------------------]5 [------]6wpoC; IOTUPOU m-----------------------------------------------][u]nEp OUTOU xc L TOU OOEA[qıOU ---------------------------------------][-------]pOC; KUAAOU nT[OAE~OLEUC; ------------------------------------][------- hOYEvrıc;, Mrıvoowpou [ .... lül----------------------------------][-------------]oc; Be o LAE Lôo u n Ep6 LX[ (08EV ---------------------------]10 ['Ap,E]~(6wpoC; Auo Lo u Floocvô suc; vac. [----][-------l t oc; xo l. •AnoAAI.JV (orıc; 8EWVOC; nTOAE~O[ LELC; ------------------][------------] 'APTEllLOWPOU AEIl .. o . EUC; [----------------------------]mp6~]EVOC; n poHvou TOU Il uovtovoc Ilcocvôle ôc ------------------------][-------hoYEvrıC;npoHvou Flcocvô euc vac. [----]86


15 [Znvoqı]ovnç Znvoqıovou FlcccvöeGc vac. [----][------------] 'Avr ı.rrô t o ou "IIJflPLOÇ vac. [----][--------- lôıoooc 'AYPE oqıwv["toç] 'OpcruflA- Ln"trıç [------------------------]tn o"to]IJWV n o"tOIJWVOç n"tOA-EIJO LEtıç vac, [----][----]WVl.6nç lIpuov"toç TlXc t c v cot ol ôc LOÇ -----------------------------]20 [-----------] lIpuov"toç nA-O"tOV'L


60 [xa i. 1:0m u LOU 'Av1: LAEOV1:0e;[-----------]e;


105 l t lo ii rtc t o ô c KOL ı:wv 06EA


sie die Reihe der bisher bekannten Demen der Stadt um 9 weitereNamen. Vgl. im allgemeinen L. Robert, Villes de Carie et d'Ionie dans laliste des thearodoques de Delphes, BCH 1936, 516-519, sowie ders.,Villes d'Asie Mineure. Die Liste aller bis jetzt überlieferten Demen (mit*die neuen Namen aus dieser Inschrift, die ich im folgenden-nach ihrervorlaufigen Numerierung im Corpus der Inschriften von Kaunos-mitNr.18 zitiere; Nr.19=Bean, JHS 1953 Nr.6; Nr. 20=ibid. Nr.5):'Av .. J-{tlıe; ; Nr. 19,33 (unbekannt, vielleicht 'Aolt oulôeuc)'Apı:ouflEUe;* Nr. 18,143: Blümel, Rhod. Peraia NT: 7R2,5: ein rhodischerKommandarıten t CE 'Apı:ouflwv J-{Olnapa13AE Lcc , wie jetzt deutlich wird, zwei benachbarte kaunischeDemen an der Küste'AnoAAWV LC.1ı:ne;Nr. 19,3 (unbekannt)"Iı-ıflp ı.oc Nr. 18 passim; Nr.20,12. Strabon: urtepxeTtc ı, 6E ı:ne;rıoAEWe; EV U4JEl qıPOupıov"lı-ıflpoe;.Quintus Smymaeus vın 80, vgl. L.Robert, Doc. d'Asie Mineure 487.509ff. mit der wahrscheinlichen Lokalisierung(nach Bean) Collignon und Maiuri <strong>ve</strong>rmuteten darin den Namender Akropolis von Kaunos, was wenig für sich hat. Nach der groBen Zahlder Angehörigen dieses Demos in der Liste zu urteilen muB es einer dergröBeren gewesen sein."o . 6EUe; Nr. 19,12 (unbekannt)KaAuv6Eu


I\Efl .. e . EGe; * Nr. 18,12 (unbekannt)Mu .. np Elıe;* Nr.18,125 (unbekannt)Neupev6Elıe;* Nr. 18,55 (unbekannt)'OpcruflALnrrle;* Nr.18,17 (unbekannt)nev6eEEUe; Nr. 18,72.73109. 115; Nr.19,4; vgl. I.u.L. Robert, BE1954 Nr. 229 (unbekannt), neVOPIJEUe; Nr.18,111 (an der Küste) Stadiasmos, vgl. L. Robert,Etudes Anatoliennes 505 Arım.I, ders., Doc. d'Asie Mineure 501Anm.8.nepaflA LOe; Nr.19,14.15.32; vgl. Blümel, Rhod. Peraia Nr.782,5 (s.o.. Ao t ouôe uc)Flcccvô eüc Nr. 18 passim; Nr.19,13; Nr.20,14. Bekannt aus denTributlisten, wahrscheinlich identisch mit Diodor XIV 79: ,Lecrav6e, qıPOUPLoV anExov ı:ııc; Kcuvou o t c ô Lo uc bwı:ov rt a vtnx o v c oStephanos v. Byz. s.v. necrav6e. I.u.M. Robert.i Bfi r954~r. 229,1969 Nr. 545; P. Roos, OAth 10, 1971.nEp6 Lı{ l.aSEV Nr.18,9.42.48.121; Nr.19,7; Nr.20,4.8.1O.20. Stadiasmos251-2; Stephanos v, Byz. s.v.: xwpa l{aL ALIJılV Aux Lcc,Dagegen Bean, IHS 73, 1953, 22; vgl. I.u.L. Robert, BE 1954 Nr. 229;W. Ruge, RE PerdikiainAa-cev ı.o r o ôc LOe; * Nr.18,19-21 (unbekannt)Flo Xuc c e ü c Nr.Ld.S'l : Nr.19,2.5.6.9 Stephanos v. Byz. s.v.Flo x uc oc , nÔALe; Kc o i.cc, cı rt oX Ltnc Flox ucpe uc, vgl. I.u.L.Robert, BE 1954 Nr. 229.n-COAEIJoıeue; Nr.18 passim; Nr.19,17; Nr.20,6. 1. Magnesia ~r.59:nı:oAEIJ[eLldle; n o ô cl Ka[uı,;]wL,ivg. L. Robert, Hellenica VII 189-192.LUIJ13PEue;Nr. 19,34 (unbekannt)Unter den Spendem der neuen Inschrift befinden sich usr o Lı{O Laus folgenden Stadten: Syrakusai und Sidon als den am weitesten entfemten,Herakleia (welches?), Xanthos, Phaselis und Selge, sowie einThraker. Bean hatte in seinem Kommentar zu der Inschrift Nr.19, IHS73, 1953, S.24-25, die Ansicht <strong>ve</strong>rtreten: "It is not surprising that a cityso notoriously unhealthy should ha<strong>ve</strong> been unpopular with migrating foreigners.Resident aliens from the large cities are in fact conspicuouslyabsent from Caunian epigraphy, in striking contrast to the case of Rho-91


des." Vgl. dazu die Kritik von J.u.L. Robert, BE 1956 Nr.274e: "c'est uneillusion" .Die Datierung der Urkunde wird nach genaueren prosopographischenUntersuchungen noch einzugrenzen sein. Wie das Beispiel der'Apı:Out3ELe;, napot3A. LO L zeigt, is in der Geschichte von Kaunos einTeil der hier benannten Demen vorübergehend oder dauemd in rhodischenBesitz gekommen. Die groBe Zahl der Demen in unserer InschriftHiBt <strong>ve</strong>rmuten, daB Kaunos noch über ein sehr ausgedehntes Staatsgebiet<strong>ve</strong>rfügte; deshalb kommt eine Zeit vor der Erweiterung der rhodischenPeraia in Frage, die auf den Antiochoskrieg 188 v. Chr. folgte, oder nach167 v.Chr., als Stadte südlich des Maiandros Territorium auf Unkostender Rhodier zurückgewannen. Die Buchstabenformen stehen einer solchenzeitlichen Einordnung nicht im Wege.2. Block aus weiBem Marmor, oben mit Zierkante und Profil, oberhalbdes Profils un<strong>ve</strong>rziert und auf die MaBe des Blockes unterhalb derZierkante zurücktretend. Höhe Q,45m, Breite 1,41m, Dicke 0,94m, Buchstabenhöhe0,03-0,035m, Zeilenabstand 0,002m.Abklatsch/photo'Pwı.ıa lWV ı:OV l1nı.ıovo 6nı.ı0e; o Kauv lWV&pEı:nc; ~VEMEV Mat E~EPYEatac;ı:ne; E Ce; m'n6v.Engste Parallelen bieten die Weihinschriften der kleinasiatischenStadte auf dem Kapitol in Rom: R.Mellor, Chiron 8, 1978,319-321; vgl.R.M. Errington, Chiron 17, 1987, 97-118, sowie jetzt: Chr. Habicht, Samosweiht eine Statue des Populus Romanus, AM 105, 1990, 259-268;vgL.M. Tiede, Hellenistische Pfeilermonumente im Heraion von Samosund in Magnesia am Maeander, ebenda 213-258 bes. 234ff.Die Inschrift in Samos war an einem über 7,30m hohen Pfeiler imgebracht,der eine Statue des Demos der Römer trug. Sie lautete:'o 6nı.ı0c; o Iaı.ıLwvI ı:OV l1nı.ıov ı:OV ·Pwı.ıaıwvl &pECnc; EVEMEVI MatE~EPYE


hodischen Peraia im 2.Jh. ein Priestertum ı:ou 'P06LWV Mllou: BCH58, 1935, 351f. Z.17. Habicht legt dar, daB für eine Datierung der Urkundeaus Samos das Jahr 188 v.Chr. die höchste Wahrscheinlichkeit besitzt.In diesem Jahr entschieden Cn. Manlius Vulso und eine Senatskommissionden Gebietsstreit mit Priene zu Gunsten der Samier. Er schlieBtfreilich nicht aus, daB auch diese Vrkunde, wie die Weihung der Lykierund anderer asiatischer Gemeinden auf dem Kapitol, in der Zeit nachdem Perseuskrieg ausgestellt wurde, als die stadte des südlichen Kleinasiendie Hegemonie der Rhodier in irhem Gebiet durch Rom zurückgedrangtsahen, Diese Möglichkeit erwagt Habicht auch mit dem Hinweisauf eine ca. 165 V. Chr. in Samos <strong>ve</strong>rfalste Vrkunde, die von denRömem als OL ){O LVO L EtlEpYEca L rtôvtcov spricht.Die Paralleltexte und die Buchstabenformen der kaunisehen Insehrift(der archaologische Befund ist noeh zu prüfen) geben einer Datierungebenfalls in die erste Halfte des 2.Jh.v.Chr. groBes Gewicht. Kaunos, dassich in rhodischem Besitz befand, nachdem die Rhodier es für 200 Talenteden Strategoi des Ptolemaios V. abgekauft hatten (Polyb. XXX 31,5),dürfte die Befreiung 168/7 V. Chr. höchst dankbar gefeiert haben. DieEhrung des römischen Demos mit diesem Ereignis zu <strong>ve</strong>rbinden, ist fürKaunos zwingender als für Samos. Vnd es stellt sodann die kaunischeEhrung, wie ich meine, die Datierung der samisehen in die frühen aehtzigerJahre insofem wieder in Frage, als jetzt deutlicher eine in weiten TeilenKleinasiens sich <strong>ve</strong>rbreitende Welle von Ehrungen gleicher bzw. sehrahnlicher Formen für Rom auszumachen ist, die von der neuen Gebietsordnungnach dem Perseuskrieg ihren Ausgang nimmt.3. GroBer, oben und unten profilierter Basisbloek aus grauem Marmor,vor der Westhalfte der Stoa. Profiloben beschadigt. Auf der Oberseitedrei Standlöcher (zwei gröBere und ein kleineres in der Mitte zwischenbeiden) und links ein rundes Loch. Höhe 1,16m, Breite Schaft0,86rn, unteres Profil 1,04m, Dicke Schaft 0,74m, unteres Profil 0,90m,Buehstabenhöhe 0,025m, Zeilenabstand O,013mAbklatsch/Photos'o 6ııP oe; o Koıw L.WVTL(3EPLOV KAou6ıov KOAAC'LVOKAllIJEVı:OEnapxov 't e x t ô vcoı>, Enapxov o n e L-S one ı:p Le;, xc LA LOPXov AcyEWVOe; 6 Le;Enapxov E'LA ııe;, En Lr c ortov -cwv IEflaerı:wvEnapXE Lae; Kooc Uıııe;, En L't oorıoı- EV ALyunı:4l -cou L6l.oU ACYOU93


n onvvClaudius Clemens Procurator Vespasians in Korsika zw. 77 und 79n.Chr.: cn... X 8083. Dieser Text lautet: Imp. Caesar Vespasianus AugustusMagistratibus et senatoribusl Yanacinorum salutem dicitl Otacilium Sagittamamicum et procu-I ratorem meum ita vobis praefuissel ut testimonium<strong>ve</strong>strum merereturl delectorl de contro<strong>ve</strong>rsia finium quam ha-i betiscum Marianis pendenti exl is agris quos a procuratore meol publiliomemoriale emistis ut)fineret Claudius Clemens procu-l rator meus scripsiei et mensoremi msil beneficia tributa vobis aDivol Augusto post septimumconsula-I tum quae in tempora Galbae retinuistis confirmol egeruntlegati/ Lasemo Leucani f sacerd. Aug.l Eunus Tomasi f sacerd.Aug.l C. Arruntio Catellio Ce/ere, M.lArruntio Aquila cos. IILI idus Octobr.Ders. in einem Militiirdiplom aus Theben in Agypten vom 17. Februar86 n.Chr. Z.5: classicis qui militant in Aegypto sub C. Septimio Vecetoet Claudio Clemente praefecto classis. Vgl. H. Devij<strong>ve</strong>r,Prosopographia Militiarum Equestrium i (1976) 248; H.-G. Pflaum, Lescarrieres procuratoriennes equestres i Nr: 48. Die Inschrift von Kaunoserganzt unser Wissen über die Karriere: praefectus fabrum, praefectuscohortis ter (s.Pfaum 793f.), tribunus militum legionis bis (vgI. bes. PflaumNr. 268), praefectus alae, zwischen 77 u. 79 dann procurator Aug.prov. Corsicae, hier unerwahnt die Prafektur der Flotte in Alexandreia,86n. Chr. und schlieBlich Idiologus: vgI. Pflaum Nr.7.177.262 und bes.268 (T. Aurelius Calpurnianus Apollonides): En Lı: o . 60U}{TWap LOV'A"EÇ;ClV6PEl.ClC; "LOU L6LOU "oyou als ein BeispieL.4. Im Depot des Grabungshauses. Rechteckiges Stelenfragment aushellgrauem Marrnor, oben, rechts und unten gebrochen. Fundort Kaunos,in der Nahe der Stoa. Höhe .0,26m, Breite 0,30m, Dicke O, Ilm, BuchstabenhöheO,Olm, Zeilenabstand O,Olm.Abklatsch/Photo.'Ert i, LEPE[I..ıC; ----'-------------- unvô c lnOGEL6'EWV[0C;' o'L6E EnrıYYEl"ClV"LO -------]eE 060"L oc; eClPIIO[------------------------]ME V E}{" Eouc; Kuonl PEuc; -----------------]5 nupp ı.cc Mrıv06r.:ıpou m------------------]'Ano",,060"L0C; Bo lG).{OU [---------------]n6y).{pl.~ 'Ert ı.v i x o u Ko p rtl o o uo v ô e u«; ----ıo c c L"OV o uu qıl c o o ı- --------------- JpWL SOD"nV cruvaxe[ElGaV---------------]10 eWGLV uno "LOU Mılpou ? -----------------]pEVO L npW"LO L }{opll[---------------------]. "LO}{" .. i .... ın--------------------::-]94


vgl. im al1gemeinen L. Migeotte, Les souscriptions publiques dansles cites grecques, Gene<strong>ve</strong>/Quebec 1992.S. Verbaut in die aus Spolien bestehende, spate Mauer nördlich derStoa. Block aus grauem Marmor, von einer Exhedra stammend: DieFrontseite besteht aus zwei Stufen mit konka<strong>ve</strong>r Krümmung, von denendie schmale obere (O,ISm) mit der Inschrift, starker gekrümmt ist als dieuntere. Klammerlöcher an beiden Seiten des ersten Stufenabsatzes, obenzwei Fuôstandlöcher. Gesamthöhe nicht zu ermitteln, Breite 0,67Sm,Dicke 0,81Sm.nacrL ı:a6' o80vaı:oL


v ı.vt'Ap41 L8aA-n PEV !i8ou ~av8o'Lc; EnUn[EP8E -------]}{ LO"O"OV cm' wpa lWV 6PElj'OIJEVOC; [---------1Auc l,c 'Ao t euecı, rt o u to6E O"E rıcl vo o o Pıl TlO"OC; A-OOC; aVmnL }(OPWVoec ----J9. Grabungshaus. Blockfragment aus grauem Marrnor, links gebrochen,oben Saumschlag, unten und hinten rauh, rechte Seite glatt. Gefundenim Theater. Inv. Nr. 70/44 Höhe O,26m, Breite O,22m, Dicke O,1Sm,Buchstabenhöhe O,OO8-0,012m, Zeilenabstand O,02S-0,028m.(Notizen Herrmann. Photo)'ApO" LVOrıc;[


[-------------------------- ]LEOI [---------][-------------------] EnL K?--'OUOl4J Ai[-----][---------------- açhwpoı:oc; LE xc L 6ôlçoc;J[----------- Ev ı:Ji;) 2:upwv E:8VE L 6 LO


TLt3. KAOu6LOV'AAHov6pov TOVx o L M. A'L:A LOV M. ALA LOU TOU XO L'En LYOVOU nOTOPEO, apx LVEW-Ix lo o ol vl 6 La t3 LOU [E]X t3o


nacapEWV "(ile; urrt o onô­AEWe; "(OU AuxLwv E8vouC;rı t30UA~ xc L 6 6ilIJoe; xc L rı YEpouaLaKAaG6Lav 'Av6poVELXOU5 8uya"(Epa, avaaaav na"(apı6a yuvaLxaTLt3EPLOU KAau6Lou Eu6n­[IJJou na"(apEWe;, IJEyaAoqıpoVaXO L qı LAona"(p LV, YEVOUe; EX "(OUnpw"(ou, nOAACı XOL IJEYCıAa rtc p c-:ı o a)(OIJEVllV"(ı;ı nor o L6 L, EV a Te; E­nOLnaa"(o EUEPYEaLaLe; xaL ava8lnJuccı.ı- XOL 6Le; XO"(EALnEV E[ . )o s c LV "(oLe; nOAE L"(O ı.Ic )YUIJVOaLOP)(LÇl d.e; ad. [ )15 "(av aywva OL[-----------------JAlI 6WPECıV [------------ J[ ... Icvô o ol--------------- )99


Kaunos Nr. ı101


Kastamonu Ne. 1PataraNe.2102


PataraNc.4PataraNc.5103


104


EPIGRAPHISCHE FORSCHUNGEN INKASTAMONU 1992(EPIGRAPHIC SURVEY IN KASTAMONU 1992)Christian MAREK*Meine Arbeit im <strong>ve</strong>rgangenen Sommer 1992 im Vilayet Kastamonuhat wenig ergeben. Der von vornherein gekürzte Zeitplan war mit demepigraphischen Forschungsprogamm auf zwei Grabungen an derSüdküste, Kaunos und Patara, zu teilen, zusatzlich <strong>ve</strong>rfolgte michdiesmal das Pech und zwang zu weiteren Abstrichen: Regen im Juli/August ist für die Schwarzmerregionen der Türkei nicht gerade eineUberraschung, doch ein dreitagiger DauerguB <strong>ve</strong>rwandelt manchensteilen Wald,oder Feldweg zu den Dörfem in eine Rutschbahn ausSchlamm. Unsere Erkundigungen schlieBlich führten weder in derUmgebung von Inebolu, noch in der von Taşköprü oder von Tosya zuneuen Funden, mit der Ausnahme dieses kleinen Steines, der in dasMuseum von Kastamonu <strong>ve</strong>rbracht wurde. Er stammt aus Kavak Köy,nördlich der StraBe von Kastamonu nach Araç gelegen, und tragt eineschlichte christliche Grabinschrift:Grab des loannes, eines Beamten im Stab desmagister officiorum, und der Maria, seiner Cousine,sowie des Markianos, ihres rechtmafsigen Ehemannes.Mangels Neuigkeiten dieser Saison möchte ich im folgenden aufeine noch un<strong>ve</strong>röffentlichte Inschrift naher eingehen, die ich vor lahrenim nordwestlichen Gebiet des Vilayets Kastamonu gefunden und hiernoch nicht vorgestellt habe. Sie befindet sich jetzt ebenfalls im Museumvon Kastamonu. Mit diesem im einzelnen sehr problematischen Textbleiben wir in der byzantinischen Epoche.* Dr. Christian MAREK, Philipps-Uni<strong>ve</strong>rsitat Marburg Seminar für Alte Geschichte Wilhelm-Röpke-Str.6. C. ALMANYA.105


Das Don Karafasil im ilçe Azdavay liegt am Rande eines breitenBeckens mit dem Marktort Pinarbaşi als Zentrum. Nachforschungen inmehreren Dönem dieses Beckens haben Inschriftenfunde erbracht, eineAnzah1 Grabsteine der römischen Epoche, mit einer Ausnahme: in demhochgelegenen und auf unbefestigtem Waldweg nur schwer zu erreichendenOrtsteil von Karafasil, Bagla, ergab damals unsere Suche diesenüberraschenden Fund: Ein groBer Block, etwa ein Meter hoch, 60 cmbreit und über 30 cm dick, als Eckpfeiler eines Holzschuppens<strong>ve</strong>rwendet, trug auf der nach auBen gekehrten, geglatteten Seite eine23-zeilige, griechische Inschrift. Wie sich bald herausstel1te, gehört dererhaltene Text zu einem byzantinischen Kaiserbrief. Da der Block rechtsund unten abgeschlagen ist, fehlen etwa die Halfte jeder Zeile und eineFortsetzung des Textes von unbestimmter Lange. Da ich hinter demEckpfeiler ein weiteres Steinbruchstück ertasten konnte, entstand dieHoffnung, wenigstens einen Teil des fehlenden Textes hinzuzugewinnen.Die Bedeutung des Fundes und die Erwartung eines unter demSchuppen noch <strong>ve</strong>rborgenen Inschriftenfragments lieBen mich im Jahrdarauf an 'den Ort zurückkehren, nachdem ich zusammen mit meinemdamaligen Kommissar und dem Assistenten des archaologischerıMuseums Kastamonu praktische Vorkehrungen zur Bergung der Steine<strong>ve</strong>ranlaBt hatte. Mit einem Lastwagenheber lieB der Schuppen sich sehrbequem ein wenig liften, den Stützstein und anschlieBend das kleinereFragment zogen wir mit dem Abschleppseil hervor. Tatsachlich war auchdas zweite Fragment beschriftet, der Text gehört offensichtlich zudemselben Kaiserbrief. Er erganzt sich jedoch leider nicht mit den 23Zeilenbruchstücken des groBen Blockes, sondem scheint ein Stück derForstsetzung zu geben. Ich gebe im folgenden den Text:Block A1234567AıJTOKpfJTC')P KEGap $[-----------------]l(oç EuaE8nç NlKnTnç TlpoTImouyoç Eı'JTuynç2E8aaToç "Avouo r or; lİllA.O[---------aEl]'EnEıon-]TIEp KQTayEA.aaTOV \lEV lclvoı OUOE OEOV \lEV-]< , 8' '[ ]ELV nYOU\lE a TO Tlvaç E -----------------wç ZlTIOpEa TO ywpıovKaTa TTıVT[----------------]A.EO(jJ0pOV OlOO[----------------]106


8 K[a]8[Q]nEp EK noi\i\ou ôiôo r lrn ----------]9 VOV TOUTO ndoıv rrou 0L[----------------]10 wç EVTEU8EV ~ÔA),OV ov[------- TOUÇ Or.pmp-]11 OU~EVOUÇ Tnç oirir«; KOT[ayw8m - - - -- 00.1-]12 rrıpic EK noi\A.fıç Si\aSnç [---------------]13 npôç TE K(ol) oonavEç EK T[WV OTPOTlWTl-]14 KWV npocpaaEwv Bopul r or o 8i\LSO~EVOUÇ E-]15 TEPOUÇ '{EOP'{OUÇ OLOOO[-------------- I-lE-]16 I-lEpıo8OL r oi c [--------------------- 0-]17 vvoir«; npntpunıv- E8EOnl[o8n yap TOCITOV TÔV Tl-]18 Ti\OV TE8nvOL KOTa TOV [ETILcpavEoTOTov Tonav]19 TOU )(G)PlOU, aar.pEOTEpav [------------- rnvl20 ıl~ETEpaV KEi\EUOLV, Ol' OU [)(pGVOU ------- 0-]21 no TOU n cpôvr oc Elaôai\i\[------------ T00]22 curoü )(wpıou, ÜTE E~EP[)(OIlEVOUÇ ----------]23 [ ... ]AnOnp[ ... ]rt\Z[ ... ]02EKTAO[-----]BIock B 1 N02 TA. 2[ - - - - - - -]N . . . THKH261 [ - - - - - - - ]2 [ - - - - - - - - - - - - - - ] AT110 Tl [ - - - - - -~ - - - - - - ]3 [E]vEKa napooduEL] TO~fıv ECP' QOOU [---- oç 6' ]4 ldlv TOUTO npô~OL Toi\l-lrıOOı Enou[----------]5 [----]Ov TOUÇ KOTa TOV VG~OV enrruıi louc --- 0-]6 nonsooüvteç ôi\i\ayoı KaTa Tnv [EK TWV. VG~WV ETIlCPE-]7 pOI-lEVnV noivrıv r oic ılllETEPOlÇ [---------------]8 I-llOLÇ KaT08rıooUOLV [n]apa[-------------- a-]9 UTWV cppOVTW[---------------------------]10 OVTOÇ xivôuvov ETIEp[)(OI-lEVüUÇ --------. Ô~EL-]11 4JaI-lEVOUç YI[-------------------------]12 OUOE TnV UTIEP ... nv[---------------------]13 [----)KOL nav[------------------------]107


Nach Angaben der Dorfbewohner wurden die Steine «in einemFeld» südlich des Mahalle gefunden. Der Inschriftentext (Z. 6, 18f.)spricht von einem Chroion, das Ziporea hief und an einer Hauptstralse,~~tcr -rilvko~6pov, lag. Er bestimmt (Zeilen 17-19), daf die In-schrift imBereich des Chorion aufgestellt wird. Die Ortslage dieser Fe-stung, denursprünglichen Aufstellungsort des Kaiserbriefes, konnten wir bald daraufermitteln. Etwa zweieinhalb km vom Mahalle Bagla entfemt erhebtsich ein felsiger Hügel, der von den Einheimischen Karim Tarla Kalesi(Feldburg) genannt wird. Gebaude-oder Mauerreste konnten wir nichtausmachen. An den Abhangerı stieGen wir auf zahlreiche Keramikbruchstücke,und bestarkı wurden wir in unserer Vermutung dann, als wireine antike PflasterstraBe fanden, die aus dem Tal von Westen heraufführte:Es muf die Stichstralse sein, welche die Festung mit derkotopor" der Hauptstralse <strong>ve</strong>rbindet.Sprachliche Eigentümlichkeiten, vor allem aber die erkennbaren Bestandteileder Kaisertitulatur sichem die Annahme, daB der Brief von einembyzantinischen Herrscher <strong>ve</strong>rfaBt wurde. Der Anfangsbuchstabe vonTpOnCX1~)(O~ na?h ,1:1l


Was dort <strong>ve</strong>rworfen wird, betrifft die Festung Ziporea und bestimmteLeute, die etwas ton oder haben wollen, wie es seit langer Zeit üblichgewesen ist (Zeilen 5-8). Es scheint dann eine Regelung eirıgeraurnt zuwerden, die besonders hart geschadigte Menschen, Bauem der Umgebungvon Ziporea, wie man aus Zeile 15 <strong>ve</strong>rmuten darf, bevorzugt. DerSchaden könnte durch das in Ziporea stationierte Militar <strong>ve</strong>rursachtworden sein; denkbar ware in diesem Zusammenhang eine Erganzungvon Zeile 13 f.: 8


DOKİMEİoN'DAN YENİ YAZITLARThomas DREW-BEAR*Bu araştırma imkanını tanıyan T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar <strong>ve</strong> MüzelerGenel Müdürlüğü'nün başta Sayın Genel Müdürü olmak üzere, tümçalışanlarına sonsuz teşekkürlerimi sunarım.Afyonkarahisar. Kütahya, Eskişehir, Uşak, Denizli illerini kapsayanantik çağdaki Frigya bölgesinin en önemli özelliklerinden bir tanesi de,fakir halk tabakasının <strong>ve</strong> çiftçilerin bile, köy tapınaklanna adak olarakmermerden yapılmış heykelcikler <strong>ve</strong> adak stellerini armağan etmesidir.Bu heykelciklerin <strong>ve</strong> stellerin en güzel örnekleri Afyonkarahisar ArkeolojiMüzesi'nde sergilenmektedir. Antik dünyanın diğer kısımlarında butip küçük adak heykelcikleri genellikle pişmiş topraktan yapılır, bizimbölgemizde ise heykel yapmaya uygun üstün kaliteli mermerin bol olmasınedeniyle, fakir halk da köy tapınaklarına bile mermer heykelcik ya dastel adakta bulunmuşlardır.Bu heykelciklerin beyaz mermeri, Afyonkarahisar şehrinin kuzeyinde,Ankara yolu üzerinde bulunan antik adı Dokimeion olan Iscehisar'ındoğusurıda yer alan mermer ocaklarındabol miktarda bulunmaktadır. RomaImparatorluğu zamanlarından günümüze kadar bazı aralarla işletilenbu muazzam ocaklarda, çok çeşitli <strong>ve</strong> dünyaca tanınmış mermer cinsleriçıkmaktadır. Bu mermer cinslerinin arasında, yörede "Afyon Şekeri"adıyla tanınan, çok ince kristalli, saf (içinde herhangi bir oksİt bulunmayan),beyaz mermer He Türklerin "menekşe", Italyanların "pavonazzetto"dedikleri kırmızı damarlı beyaz bir mermer diğerlerinden ayırt edilir. Safbeyaz mermere, dünyanın başka yerlerinde, örneğin Kuzey ıtalya'da Carraramermer ocaklan ile antik adı Prokonnesos olan Marmara adasındakimermer ocaklarında olduğu gibi, birçok mermer ocağında rastlanmaktadır,buna karşın "menekşe" adı <strong>ve</strong>rilen kırmızı damarlı mermer ise yalnızca,Dokimeion mermer ocaklannda çıkar. Sözünü ettiğimiz menekşe adı* Prof. Thomas DREW-BEAR, Directeur de Recherche au Centre National de la ReehercheSeientifique 31 me Royale 69001 Lyon-FRANCE.111


<strong>ve</strong>rilen kırmızı damarlı beyaz mennere dünyanın neresinde rastlarsak,buna derhal Dokimeion menneridir diyebiliriz. İscehisar menner ocaklarındaRomalılar tarafından baca biçiminde oyulduğu için "Bacakale"adıyla adlandırılan ocağın bir fotoğrafı görülmektedir (Resim: 1).Yunan mitolojisine göre, tanrıça Kybele'nin sevgilisi Attis bir yabandomuzu tarafından yaralanır. Attis'in yarasından akan kan, beyaz mermeredamlamış, böylece menekşe adı <strong>ve</strong>rilen kırmızı damarlı mermer oluşmuştur.Bu cins mermer, heykel <strong>ve</strong> lahit yapımından çok Roma'dakiPantheon, Istanbul'daki Aya Sofia gibi büyük resmi binaların sütunlan ileYunanca adı "skoutlosis" olan ince plakalar halinde duvar kaplamalanndabol miktarda kullanılmıştır.1992 yılı çalışma mevsiminde İscehisar mermer ocaklannda planladığımdandaha uzun bir süre çalıştım. Çalışma koşullan çok zor olanmermer ocaklannda; beyaz renkli mermerin her yönden yaydığı göz kamaştıranışık, ayak bileklerine kadar yükselen <strong>ve</strong> her yere yayılmış olançok ince mermer toz, büyük iş makinelerinin çıkarmış olduğu gürültüleraltında yüzyetmiş kadar yazıtın fotoğrafını çekip kopyasını aldım. Bu çalışmasırasında büyük bir öz<strong>ve</strong>riyle bana yardımcı olan bakanlık temsilcisiIstanbul Arkeoloji Müzeleri arkeoloğu Sayın Ferda Albak'a derin şükranlanmısunanm.Üzerinde çalıştığımız yüzyetmiş yazıtın çoğu M.S. 2.-3. yüzyıllardaRoma ustalannca ocaklardan kesilmiş <strong>ve</strong> üzerlerinde bulunan kısaltmalaryazılmışlardır. Bunlann en eskisi İmparator Domitianus'un 16. kez konsülolduğu M.S. 92 yılında, en yenisi ise Imparator Se<strong>ve</strong>rus Alexander'inöldürüldüğü M.S. 236 yılında imal edilmiştir.İscehisar mermer ocaklanndan çıkartılan bu mermer bloklar <strong>ve</strong> sütunlarKüçük Asya, Kuzey Afrika ile Roma gibi, Roma Imparatorluğusınırlan içindeki bir çok resmi şantiyelere gönderildiğini, Tiber ırmağıkıyılannda Roma devlet depolarında bulunan <strong>ve</strong> bugüne kadar kullanılmamışbloklar ile Güney ıtalya yakınlannda bulunan Roma dönemine aitbir batıktan balık adamlar tarafından çıkanlmış yazıtlı mermer bloklardananlamaktayız.Blokların üzerindeki kısaltma olarak <strong>ve</strong>rilen yazıtlar ne ifade etmektedir?Örnek olarak (Resim: 2) Tiberius Iulius Candidus Marius Celsus'unikinci kez konsulolduğu M.S. 105 yılında üretilmiş bir mermerbloğu <strong>ve</strong>rebiliriz. Bu blok üzerinde senatonun en yüksek görevlisi olankonsulun adının kısaltması <strong>ve</strong> sıra <strong>ve</strong>ya envanter numarası 259 okunur.Aynca, bazı bloklarda üretimin yapıldığı "officina'' yani atölyesi, hangi112


ustanın işi olduğu (Latincesi: "caesura") <strong>ve</strong> son olarak da o yılda kaçıncıüretilmiş blok olduğunu gösteren bir sayı yer almaktadır. Eğer (örnekolarak) 2250 sayısı okunursa, böylece o yıl içinde en az 2250 blok <strong>ve</strong>yasütun üretilmiş olduğunu saptayabiliyoruz. Her bürokraside olduğu gibizaman içinde nesiller <strong>ve</strong> yüzyıllar geçtikçe işletme genişliyor. ocaklarınmüdürlüğü, dairelerini adım adım çoğaltıp gittikçe daha fazla inceliklerkapsayan envanter sistemini meydana getirmiştir. Bloklar üzerindeki yazılarne kadar çok ise, <strong>ve</strong>rdiği bilgi o denli çok olacaktır.İkinci örnek olarak; Sextus Pompeius Collega'nın konsulolduğuM.S. 93 yılında üretilmiş, kepçe tarafından kırılmış bir sütun parçasınıgösterebiliriz (Resim: 3). Bakanlık Temsilcisi Sayın Albak bu sütunun nekadar büyük olduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz çalışma mevsiminde yedimetreden daha uzun iki sütun ölçme olanağı buldum, birbuçuk metre çapındasütun tamburları gördüm. Bu bloklardan garip biçimli bir başka örnek(Resim: 4). Böyle kesilmiş bloklara çok sık rastlıyoruz. Taşların böylegarip biçimde kesilmiş olmalarının en gerçekçi açıklaması: Bublokların nakledildikleri yerlerde tabakalar halinde kesileceği, bunun içinde onları en hafif biçimde taşınmak üzere, kötü <strong>ve</strong> defolu kısımlarınıntraş edilmiş olmalarıdır. Bu ağır mermer bloklarının Roma'ya kadar nakliyatı,şüphesiz ocaklardaki işçilikten çok daha uzun <strong>ve</strong> zordu. Bu sebeptendolayı Bacakale işletme müdürlüğü çok sayıda blok çıkarıp, siparişleringeldiği zamana kadar hazır bekletiyordu. Bugün elimize geçenbloklar, böyle hazır bekletilen stokların bir bölümüdür.Bacakale ocağının arka tarafından çekilmiş bir resimde (Resim: 5)Romalıların ne kadar derin kazdığı görülmektedir. Resimde görülen kepçeninbulunduğu zemin, ocağın Romalılar dönemindeki zemini olmayıp,Romalılar tarafından doldurulan kesimdir. Kepçe iki insan boyunda olduğunagöre, kepçenin boyu bize ocağın derinliği konusunda bir fikir <strong>ve</strong>rmektedir.Her madende <strong>ve</strong>ya ocakta işe yaramayan taş <strong>ve</strong> toprağın nereyekonulacağı, atılışı bir problem' olur. Bu sorunu Romalıların Iscehisarocaklarında iki biçimde çözümlemiş olduğunu görüyoruz; ya bu toprağıV~ . -' tasları --:.,s--_ ()('~uın ----o v~1r 'lo:> rı.,. nn10:>"""_y__.L&. _ .. llJ.l.y.l.J..J. .I..I. _ J'ı'ö 'ı''ı'';l'ı' 'ı', JU \,..1. ...,.1..1.1.4• .1.ocağın bir daha kullanmıyacaklannıdüşündükleri derin kısımlarına gömmüşlerdir,Geçen yılki çalışmam sırasında Romalılar tarafından doldurulmuşbir ocağın, modern mermercilerin "pasa" adını <strong>ve</strong>rdikleri atıklardan temizlendiğinetanık oldum. Bu atıkların temizlenmelerinin sebebi, ocağındibine varmak <strong>ve</strong> buradaki mermeri işlernek içindir. Bu atıkların temizlenmelerisırasında taşınmaya hazır sütunlar çıkar (Resim: 6). Bir kepçeninRoma döneminden kalma bir pasa tepeceğini temizlediğini (Re-113


sim: 7), sağ arka tarafta ise bir başka tepeciğin halen olduğu gibi durduğunu,temizliği yapılan tepecikten iri sütunların (Resim: 8) çıkarılışınıgörüyoruz.İscehisar ocaklarında Romalılar tarafından mermer kesilmiş birocakta, altta modem yol, üstte işçilerin yemekhanesi var (Resim: 9). Toprağıntabii seviyesi, bugün yemekhane olarak kullanılan binanın oturduğuseviyedir. Bu yüksek dikey yüzeyin tümünde, Romalı ustaların mermerkesme araçlarının izleri bulunmaktadır. Modem teknoloji, yeni ocak işletmearaçları geliştirmiştir. Bunlardan bir tanesi tel kesme makinesidir.Bu makineler, çok hızlı dönen çelik kablonun kum <strong>ve</strong> su yardımıyla, kayalarıCarrara'da olduğu gibi basamak basamak kesmektedir. Böyle yapılançalışma sonucunda bir Roma ocağının (Resim: 10) geldiği son durumgörülmektedir, Bu çalışmalar devam ettiği takdirde, belki de bir zamansonra Roma ımparatorluğu'nun en büyük mermer ocaklarından geriyehiçbir iz kalmayacaktır.Bacakale adı <strong>ve</strong>rilen büyük Roma devlet ocakları etrafında, birçokdaha küçük <strong>ve</strong> daha ileri tarihlerde ortaya çıkan özel işletmeler de bulunuyor.Ornek olarak, Bacakale ocaklarından yaklaşık 2 kilometre kadaruzaklıkta bulunan, Geç Roma zamanlarında yontulmuş kaya yüzlerinigörmek mümkündür. Bu cins küçük ocaklar, özel kişilere ait olup devlettarafından kontrol edilmediği için, yukarıda bahsini ettiğimiz yazıtlararastlanmaz. Bu ocakların kaya yüzeylerinde işçilerin isimleri, isimlerininbaş harfleri, kısa dualar ile haç gibi Hıristiyanlık simgeleri görülmektedir,Bu ocaklardan Yahudi cemaatine mensup kişilerin de yararlandığını,Iscehisar Kaymakarnı Sayın Recai Akyel'in bize gösterdiği, kasabanın birsokağında duran <strong>ve</strong> yazıtından bir Yahudi'ye ait olduğu anlaşılan mezartaşından öğreniyoruz (Resim: 11). Yazıt, hem eski Yunanca, hem de kısacaYiddiş dilinde barış anlamına gelen "şalon" sözcüğünden oluşuyor.Bu tip mezar stelinin maliyeti oldukça büyük olduğu için, bu mezarda yatanıarınsade işçiler olduğu düşünülemez, muhtemelen mermer işindenpara kazanan bir tüccara ait olmalıdır.Yazılı bloklar mermerciler tarafından ocağın girişine gelişigüzel konulduğuiçin, üzerlerinde bulunan yazıtları fotoğraflamak her zaman kolayolmuyor.Bloklar üst üste konulduğundan, fotoğraflamak için bazenblokların altına sokulmak gerekiyor. Zaman zaman bu yazılı bloklarınkaçak olarak mermer fabrikalarına götürüıerek, yeni çıkarılmış mermerlerlebirlikte plaka halinde kesildiği görülebiliyor (Resim: 12).Bilim için paha biçilmez sayısız yazılı taşların yok edilmesini önlemekiçin, Iscehisar Kaymakarnı Sayın Recai Akyel, Iscehisar Belediye114


Başkanı Sayın Kayahan İzmirlioğlu, İscehisar Güzellişterme DerneğiBaşkanı Sayın Bayram Bayram ile Afyonkarahisar Müze Müdürü SayınAhmet Topbaş <strong>ve</strong> Afyonkarahisar <strong>Turizm</strong> Müdürü Sayın MuzafferUyan'ın işbirliği ile Iscehisar jandarma karakolu karşısında bulunan boşbir araziye açık hava müzesi yaptırılması kararlaştırılmış <strong>ve</strong> taşlarınönemli bir bölümü de taşınmıştır.Modem. mermer işletmecileri, bahsini yaptığımız bu Roma ocaklannınatıklannı (pasalannı) temizleye temizleye ocakların sonlannı bulmuşlardır.Bunu Romalı ustaların işlettiği Bacakale ocağının oldukça alt tarafında,epey yüksek seviyede yüzeye kazınarak yazılmış, kırmızı aşıboyası ile boyanmış <strong>ve</strong> günümüze kadar gelen. bir grup yazıttan anlıyoruz.Yazıt; Türkçe "son" anlamına gelen üç kere "fines" sözcüğündenoluşmuştur. Bu ocağın bu kısmında <strong>ve</strong> sonrasında mermerin bitmiş olduğunu,bir daha mermer çıkartılmayacağınıbelirtmektedir.Ümit ediyorum ki, bundan sonra bu tarihi taşlar gelecek nesillere armağanolarak Iscehisar'da özenle korunacaktır.115


Resim: 1Resim: 2116


Resim: 3Resim: 4117


Resim: 5Resim: 6118


Resim: 7Resim: 8119


Resim: 9Resim: 10120


Resim: IIResim: ıı121


EPIGRAPHISCH-TOPOGRAPHISCHEFORSCHUNGEN IN ESKİşEHİR 1992PeterFREI*In den lahren 1976-1982, 1987 und 1988 hatten wir in jahrlichenKampagnen die Gegend von Eskişehir bereist, um das Stadtgebiet der antikenStadt Dorylaion in topographischer Hinsicht zu erfassen und die antikenUberreste, vor allem die Inschriften zu sammeln und für eine Publikationvorzubereiterı. Die Expedition des letzten lahres hattedemgegenüber das gleiche, bescheidenere Ziel wie diejenige von 1991:wir wollten vor allem die neu ins Museum gelangten Inschriften aufnehmenund dann, soweit die Zeit ausreichte, noch einmal das zugehörigeGebiet durchsuchen, um abzuklaren, wie weit seit 1988 neues Materialgefunden worden war.Die Kampagne dauerte vom 10. bis zu;m 15. August. Am 1 ı. und amVormittag des 12. August arbeiteten wir im Museum von Eskişehir. Esfanden sich zwei Steine, die wir noch nicht kannten. Beide trugen einereligiöse Weihung, die eine galt dem in der Gegend <strong>ve</strong>rbreiteten Gott Hosioskai Dikaios, die andere, die aus dem im Westen der Provinz Bilecikgelegenen Dorf Erkoca stammt, das nicht zu unserem Forschungsbereichgehört, war an Apollon gerichtet.In Eskişehir selber besuchten wir ausserdem eine Privatsammlung,die wir schon im Vorjahr hatten besichtigen können. Auch hier hatte sichder uns bekannte Bestand um zwei Steine <strong>ve</strong>rmehrt. Den einen hatten wirbereits bei den Feldforschungen des lahres 1988 in der Flur Karaağa beiKeskin gefunden, der andere, der ebenfalls aus Keskin stammt, stelltwohl den interessantesten Neufund dieses lahres dar. Er sei deshalb untenim Anschluss an die Übersicht kurz vorgestellt.* Prof. Dr. Peter FREI, Historisches Seminar der Uni<strong>ve</strong>rsitat Zürich Künstlergasse 16, 8006Zürich-İsvİçRE.123


Am Nachmittag des 1 ı. und vom 12. bis zum 15. August besuchtenwir gemass den eben erlauterten Grundsjltzen Dörfer in der Umgebungvon Eskişehir. im Jahr 1991 hatten wir uns vor allem der Gegend südlichund östlich der Stadt gewidmet, diesmal beschaftigten wir uns mit denDörfern im Norden und Westen. Es waren insgesamt 22 Dörfer, die wiraufsuchten (vgı' unten die Karte Abb. 1). Trotz unseren Bemühungenkonnten wir lediglich drei Steine mit lesbarer Schrift finden. Es sindausschliesslich Grabsteine, deren Inschriften keine Besonderheiten aufweisen.Sie müssen deshalb im einzelnen nicht erwahnt werden.Anzufügen ist, dass von den vier Steinen, die wir 1988 in der FlurKaraağa bei Keskin gefunden hatten, deren drei wieder festgestellt werdenkonnten, Einer von ihnen war, wie eben ausgeführt, in die erwahntePrivatsammlung in Eskişehir gelangt, ein anderer liegt vor dem Muhtarlıkin Keskin, wahrend ein weiterer sich noch an Ort und Stelle befindet.Das Schicksal des vierten Steines konnte nicht abgeklart werden undmuss im Augenblick offen bleiben.Femer ist zu bemerken, dass in İnönü aIle noch vorhandenen Steine,die uns von den früheren Forschungen her bekannt waren, in <strong>ve</strong>rdienstvollerWeise im Gelande des vom Türk Hava Kurumu betriebenen Paraşüt<strong>ve</strong> Planör Kampı gesammelt und damit vor weiteren Verlusten gesichertworden sind.Im ganzen sind es also keine besonderen Dinge, von denen hier zuberichten ist. Chronologisch dürften die neuen Inschriften wie immerdem 2. und dem 3. Jahrhundert n. Chr. angehören, und inhaltlichbestatıgen sie, wie gesagt, die Charakteristika unserer Gegend. Insbesonderegilt das für die auftretenden Gottheiten: Zeus Bronton ('der Donnerer')ist der wichtigste Gott des Landes, und auch Hosios kai Dikaios ('derFromme und Gerechte') und Apollon sind gut bekannt.Zur Topographie haben wir diesmal keine neuen Einsichten gewinnenkönnen.Eine der Inschriften allerdings <strong>ve</strong>rdient Beachtung. Ich möchte siedeshalb, wie angekündigt, zum Schluss kurz vorführen (vgı' die Ansichtder Vorderseite Abb. 2 und daneben den Text den Inschrift).Es handelt sich um einen Altar aus weissem Marmor, der oben undauf den Seiten mit Reliefs geschmückt ist. Links findet sich ein Krater,rechts ein sitzender Adler. Auf der Vorderseite steht oberhalb der Inschriftneben einer bekleideten Büste, deren Gesicht zerstört ist, eine kleinebis auf einen um den Hals geschlungenen Mantel nackte Figur, die in124


der rechten Hand eine Traube, in der linken einen kerykeionartigen Stabtragt, Wegen der Traube kann man sich fragen, ob es sich um eine Darstellungdes Dionysos handelt, voın Text der Inschrift her wird das allerdingsnicht nahegelegt.Was den Weihenden betrifft, so bezeichnet er sich als


sondere Beziehungen gehabt haben, doch können wir das angesichts dervielen offenen Probleme nicht genauer bewerten.Ich muss mich hier mit diesen Hinweisen begnügen. Solange wir inBezug auf den dritten Beinamen (Biaderianos) nicht klarer sehen, dürftees unmöglich sein, die Hintergründe und die Zusammenhange, in denendieses Dokument steht, im ganzen zu klareri. Wir freuen uns aber, auchin einem fundschwachen Jahr ein für die Militar-, die Sozial-und die Religionsgeschichtenicht unwichtiges Dokument mitbringen zu können.Wie immer ist das Gelingen unseres Untemehmens dem Mitwirkenund dem Wohlwollen einer ganzen Reihe von Institutionen und Personenzu <strong>ve</strong>rdanken. In erster Linie danken wir der Generaldirektion der Altertümerund der Museen in Ankara, vor allem Herm Generaldirektor HermProf. Engin Özgen, für die Erlaubnis, unsere Forschungen durchzuführen.In Eskişehir haben wir Herrn Metin Pehlivaner, dem Direktor desArchaologischen Museums, und seinen Mitarbeitern wiederum für dieausgesprochen grosszügigen Arbeitsbedingungen im Museum und für diemannigfache Hilfe und Beratung zu danken. Unser Dank gilt auch demVertreter des Ministeriums für Kultur, Herrn Uğur Terzioğlu aus Samsun,der uns in jeder Hinsicht mit grossem Einsatz und Geschick unterstützthat. Einen herzlichen Dank abzustatten haben wir wie immer auchden Behörden und den Einwohnem der von uns besuchten Dörfer, dieüberall unseren Anliegen viel Verstandnis entgegengebracht und damitunser Untemehmen erst eigent1ich möglich gemacht haben.126


k e n r D a.'i -''''''';''H\~'5) _r':;i.~ • ii


'Ayaen 'tu;cn.A-op(ıl~oç) Aptcr['t6vt]­KOÇ cr'UJa'ttcOn:lç4" 1t,.gat'troptavaç ~ttIla'tfltKep KJ Luvye­VtKep Btaorıına<strong>ve</strong>p'01tep 'Ortaç ıç,e cr-8 OYtJlpiaç I-leta 't&-v {oirov e-oxilç X-i'icpıv aV€crı;ncrev'tav 13rol-ıov.Abb. 2- Eskişehir, (Privatsammlung),aus Keskin. Altar aus weissemMarmor, Relief (Büste,daneben kleine nackte Figurmit Traube und Kerykeion). 3.Jh. n. Chr. H: 103, B: 32-43,D: 20-28. Buchstabengrösse:1.5-2.7128


*DOGD TRAKYA'DA EPİGRAFİ VE TARİHİ­COGRAFYA ARAŞTIRMALARI, 1992Mustafa H. SAYAR*1992 yılı Trakya epigrafi v.e tarihi-coğrafya araştırması 10-23 Ağustostarihleri arasında Tekirdağ, Istanbul, Kırklareli <strong>ve</strong> Çanakkale illerindegerçekleştirilmiştir'.1992 yılı çalışmalanna, Roma devrinde ordu yolu olarak bilinen antikyol güzergahında bulunan yol istasyonlanndan mansio Druzipara'tıuılokalize edildiği Misinli köyünde yaptığımız incelemelerle başladık- (Harita).Misinli köyünde yaptığımız incelemeler sırasında, bir Bizans kalesininkalıntılan ile karşılaştık (Resim: 1). Yalmzca kuzeydoğu köşesindekiyuvarlak kulesi ile kuzey <strong>ve</strong> doğu surlannın bir kısmı ayakta kalmış olanbu yapı, Doğu Trakya'daki Bizans devri savunma yapılanm inceleyen bilimadamlannca bugüne değin pek ilgi görmemiştir.Tekirdağ ilindeki araştırmalanmız sırasında, Hayrabolu ilçesi Susuzmüsellimköyünde, Tekirdağ il merkezinde 1966 yılında bir temel kazısındabulunduktan sonra ortadan kaybolmuş olan yazıtlı bir bloğu yeni-Doç. Dr. Mustafa H. SAYAR, Institut Für Alte Geschichte Uni<strong>ve</strong>rsitat Wien, Dr. Karl LuegerRing 1, A-ıoıo WIEN.(1) 1992 yılı çalışmalarıma izin <strong>ve</strong>ren Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne<strong>ve</strong> araştırma gezime bakanlık temsilcisi olarak katılan Ayasofya Müzesi Müdürlüğüaraştırma görevlilerinden Sabriye Parlak'a teşekkür ederim.(2) Druzipara, önceleri bazı araştırmacılar tarafından Büyük Karıştıran civarında lokalize edilmiştir,bkz. C. J. Jirecek, die Heerstrafie von Belgrad nach Constantinopel, Prag 1877,50;K. Miller, Itineraria Romana, Stuttgart 1916, 538. Ancak Oberhummer, Druzipara'nın dahasonraki ismi olan Mesene'nin bugünkü Misinli köyü ile olan isim benzerliğine dayanarak buyol istasyonunu bugünkü Misinli'de lokalize etmektedir. Bkz. E. Oberhummer, RE V/2(1905) 1742. Mesene'deki başpiskoposluk hakkında, bkz. C. Asdracha, La Thrace Orientaleet la Mer Noire, Geographie ecclesiastique et Prosopograp'hie (VIlI'-XIl' siecles) ~U yayında:Byzantina Sorbonensia 7, Paris 1988,238 vd. asdrachada Mesene'nin Karıştıran da lokalizeedilebileceğini tahmin etmektedir. 1990 yılında BüyükKarıştıran civarında yaptığımızaraştırmalar sırasında herhangi bir antik kalıntıya rastlamamıştık, bkz. M.H. Sayar, DoğuTrakya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi-Coğrafya Araştırmaları, IX. Araştırma Sonuçları Toplantısı,Ankara 27-31 Mayıs 1991 (Ankara 1992) 174. Karıştıran'daki, Osmanlı devri yapıları hakkındabkz. G. Küçükkaya, Mimar Sinan Dönemi Istanbul-Belgrad Arası Menzil YapılarıHakkında bir Deneme, Vakıflar Dergisi 21, 1990, 183-246.129


den bulduk'. Üzerindeki bir satırlık yazıttan anlaşıldığına göre, dikdörtgenbiçimli bu mermer blok Skytheos oğlu Simos'un mezartaşı olup', harfkarakterlerine göre, M.Ö. 500-450 yılları arasına tarihlenmektedir'.Araştırmalarımızın daha sonraki bölümünü Marmara denizinin kuzeykıyısındaki antik yerleşmeleri incelemeye ayırdık (Harita). Bu araştırmalarıriıızsırasında, Şarköy ilçesine bağlı Kızılcaterzi köyünde birevin bahçesinde, Şarköy ilçe merkezi civarında bulunduktan sonra buray'agetirilmiş olduğunu öğrendiğimiz Grekçe yazıtlı bir sütunu inceledik.Uzerindeki yazıtın ilk satırlarında M.S. 293-305 yılları arasında ı. dörtlüyönetirnde yani ı. Tetrarchiede yer alan imparatorların adları görülmektedir.Yazıtın son iki satınndan da bu sütunun tarla sınırlarını belirlemekamacıyla dikildiğini öğreniyoruz. Önceki yıllarda bu bölgede yaptığımızaraştırmalar sırasında, Yörgüç köyünde iki, Iğdebağları köyünde de birolmak üzere üç adet tarla sınır taşı bulmuştuk. Her üç sınır taşının üzerindede Kızılcaterzi köyünde incelediğimiz sütunun üzerindeki yazıt metnininaynısı bulunmaktaydıs. Bu yılki buluntu ile sayıları dörde yükselentarla sınır taşları, Imparator Diokletian tarafından uygulamaya konulanarazi <strong>ve</strong>rgisini (=iugatio) toplamak amacıyla yapılan tarla sınırlarını belirlemeçalışmaları çerçe<strong>ve</strong>sinde M.S. 4. yüzyıl başlarında diktirilmişlerdir.Her dört yazıt metninin başlangıcında M.S. 293-305 yılları arasında,ı. dörtlü yönetirnde hüküm süren imparatorlar Diokletian, Maximian,Konstantius <strong>ve</strong> Galerius'un adları <strong>ve</strong> ünvanıarı sıralanmakta, daha sonrada sınır taşının ayırdığı tarla sahiplerinin <strong>ve</strong> arazi kayıtlarını tutan memurunadları yeralmaktadır.ı992 yılı Trakya çalışmalanmızın diğer bir aşamasını da Geliboluyarımadası oluşturdu. Imparator Claudius tarafından M.S. 45 yılındaTrakya'nın bir Roma eyaleti yapılmasından sonra bu eyalete bağlanmayarakimparator arazisi olarak özel statüyle yönetilmiş olan Chersonessosbölgesindeki araştırmalarımız sırasında, Gelibolu ilçesine bağlı, antikPlagiari ile özdeş olan Bolayır kasabasında bir evde geçen yüzyılda buradagörülmüş olan Latince yazıtlı bir bloğu yeniden inceleme fırsatı bulduk?(Harita). Yazıtın ilk satınnda görülen VII. lejyonun taşıdığı Mace-(3) Bu yazıtlı bloğun buluntu haberi hakkında, bkz. Z. Taşlık1ıoğlu, Trakya'da Epigrafya Araştırmaları.II, İstanbul 1971, 88 vd. Res. 64.(4) Bkz. J. <strong>ve</strong> L. Robert, Bul/etin Epigraphique 1972, 283.(5) Bu yazıtın tarihlenmesi hakkında, bkz. L.H. Jeffery, The Loeal Seripts ofArehaic Greece, AStudy of the Origin of the Greek alphabet and its de<strong>ve</strong>lopment from the eighth to the fifthCenturies B.C., Oxford 1990 2,479,74 G.(6) Bu yazıtların buluntu haberi hakkında, bkz. M.H. Sayar, Doğu Trakya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi­Coğrafya Araştırmaları, X. Araştırma Sonuçları Toplantısı, (Ankara 1993) 155.(7) Bu yazıtın hakkında bkz. A. Dumont-Th. Homolle, Melanges d'Archeologique etd'epigraphie, Paris 1892,426 No:97 2=cIL III Suppi, 7386.130


donia adı ilginçtir. Çünkü Roma lejyonları arasında VII. lejyon olaraksadece Gemina <strong>ve</strong> Claudia adlı lejyonlar bilinmekteydi. Macedonia adınıtaşıyan VII. lejyonun imparator Augustus devrinde Makedonya'da üstlendiğiiçin sadece bu dönemde Macedonia adıyla anıldığı <strong>ve</strong> imparatorClaudius döneminde de aynı lejyona Claudia adının <strong>ve</strong>rildiği tahminedilmektedirs. VII. lejyonun Macedonia adını taşıdığı imparator Augustusdöneminde Chersonessos bölgesine gelişi belki de L. Calpurnius Piso'nunM.O. 13-11 yıllarında Traklara karşı yaptığı askeri operasyonlarlabağlantılıdır. Söz konusu yazıt, VII. lejyonun katıldığı bu çatışmalar sırasındaölmüş olan X. cohort komutanı yüzbaşı M. Caecilius un mezar anıtınaait olmalıydı.Araştırmalarımızın daha sonraki bölümünü, antik Salmydessos kentiile özdeş olan Karadeniz kıyısındaki Midye kasabasında sürdürdük? (Harita).Deniz kıyısında bulunmuş olan mermer bir sütun üzerindeki yazıtın,metinde adı geçmeyen biri tarafından çocuklarının sağlığı için yazıtta 00­Iirtilmeyen bir tanrıya adanmış olduğu anlaşılmaktadır. Yazıtın buluntuyerinin deniz kıyısı olması, adağın, Karadeniz'e açılan çocuklarının sağsalim geri dönmelerini arzulayan ebe<strong>ve</strong>ynlerden biri tarafından sunulmuşolabileceğini düşündürmektedir.1992 yılı Trakya çalışmalarımızın daha sonraki kısmını Istırancadağlarının güney eteklerirideki kaynaklardan, İstanbul'a geç antik devirdesu sağlayan, su yollarını bulmak amacıyla, Vize-Saray arasında yaptığımızincelemeler oluşturdu (Harita). 1991 yılında Ayvacık köyü civarındasaptadığımız su yolları ile. ilgili araştırmaları» bu yıl da Vize ilçesi yönündesürdürdüğümüzde, Istanbul'a geç antik devirde gelen suyun kaynaklarındanbirini (Resim: 2) <strong>ve</strong> buradan başlayan su yolu kalıntılarınısaptadık (Resim: 3). Güngörmez köyü güneyindeki Galata deresinin kuzeyyamacında gördüğümüz su kemeri kalıntıları <strong>ve</strong> bu derenin güneyindekikayalık kesimdeki kayalara oyulmuş su kanalları da aynı su yolunundevamı olup Sefaalanı-Gümüşpınar üzerinden Istanbul'a ulaşan geç antiksu yolunun devamıdır. Saray-Vize civarında 1991 <strong>ve</strong> 1992 yıllarında saptadığımızsu yolları birbirine paralel birkaç hat oluşturmaktadır. Bu dasuyun taşındığı kent olan Konstantinopolis'in artan su gereksinimini kar-(8) Bu lejyon hakkında bkz. E. Ritterling, s.v. Legio (VII Claudia), RE XII/2 (1925) 1616.(9) Midye'deki Bizans eserleri hakkında bkz. S. Eyice, Trakya'da Bizans Devrine ait Eserler.Belleten 33, 1969, 338-346; Midye surları hakkında bkz. A. Prolong, Remarques sur lesFortifications Byzantines de Thrace Orientale, şu yayında: H. Ahrweiler, Geographie Historiquedu Monde Mediterraneen, Paris 1988, 186-192. Midye'deki piskoposluk hakkında,bkz. Asdracha 1988 (yuk. dip not 2) 253 vd.(10) Bu araştırmalar hakkında, bkz. M.H. Sayar, Doğu Trakya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi-CoğrafyaAraştırmaları. X. Araştırma Sonuçları Toplantısı, (Ankara 1993) 156.131


şılamak üzere su yolunun çeşitli devirlerde yenilendiğini <strong>ve</strong> takviye edildiğinigöstermektedir.1992 yılı çalışmalarımızın son bölümünde ise İstanbul ilinin Trakya'dakiÇatalca, Silivri, Eyüp <strong>ve</strong> Gaziosmanpaşa ilçeleri sınırlarında kalanbölgede araştırmalarda bulunduk. Bu yılki çalışmalarımızın amacı,daha önceki epigrafik buluntularda adlan geçen antik yerleşmelerinlokalizasyonuamacıyla bu eserlerin buluntu yerlerini incelemek <strong>ve</strong> aradangeçen zaman içinde yeni epigrafik buluntular olup olmadığını kontrol etmekti.Toplam 16 köyün gezildiği araştırmalar sırasında, Terkos(=bugünkü adıyla Durusu) gölünün güneybati kıyısındaki Balaban köyündebir sınır taşı gördük (Harita). Bu sınır taşının ön <strong>ve</strong> arka yüzlerindekiiki sınır yazıtı sayesinde Terkos gölünün güney kıyısındaki iki Bi~zans yerleşmesinin varlığını öğrenmekteyiz.Aynı taşın alt üst yüzündeki yazıt, taşın daha sonraki bir dönemde,Ourbikios Tzountzoulakios adlı kişinin arazisinin sınırını belirleme amacıylakullanıldığını göstermektedir. Çatalca civarında bulunmuş olup 12.yüzyıla tarihlenen bir sınır yazıtı da aynı kişinin Terkos civarında otlaklarıolduğunu belgelernektedir», Taşın üst yüzündeki dördüncü metin isetaşın yerinin değiştirilmesini önlemek için buna cüret edecek kişiye yönelikbir lanetlerne yazıtıdır.Byzantion'un Trakya'daki arazisinde yaptığımız araştırmaların birdevamı olarak Istanbul Arkeoloji Müzeleri'ne Trakya'dan getirilmiş olanepigrafik buluntular üzerinde yaptığımız çalışmalar sırasında, Haraççıköyünde bulunmuş olan 6 adak stelini de ineeledik (Harita). Adak stellerindenbirinin yazıtından, sunuda bulunanların, bu adağı, Tanrı BrontaiosKinbelaios'e kendi keselerinden hediye ettiklerini öğrenmekteyiz. Bir diğeradak stelinin yazıtında da sununun dios Brontaios Kinbelaios'« yapıldığıbelirtilmektedir. Diğer dört adak stelinin yazıtlarında Zeus'un adınıngeçmemesine rağmen, stellerin üzerlerindeki kabartmalardan Zeus'aadanmış oldukları anlaşılmaktadır.Stellerin tümünün köyün hemen kuzeyindekiMaltepe mevkiinde bulunması, burada BronıaiosKinbelaios epithetonlarıylatapınım gören yerel bir Zeus kültünün kutsal alanı olabileceğinidüşündürmektedir. Phrygia Bölgesi'nde çok sık görülen ZeusBronton kültü ile ilişkili olan Zeus Brontaios kültü Kyzikos civarında bulunmuşolan iki adak yazıtı sayesinde bilinmekteydi. Ancak Trakya'da(11) Bu yazıt hakkında bkz. A. Avramea, Bornes de proprieıesfoncieres de Constantinople et deThrace, Travaux et Memoires 10, 1987,401 ydd.132


Zeus Brontaios kültünün varlığı ilk kez Haraççı köy civannda bulunmuşolan yazıtlarla belgelenmektedirv. Aynca bu yazıtlar sayesinde Zeus'unbugüne değin bilinmeyen bir epithetonunu olan Kinbelaios epithetonunuda öğreniyoruz. Bu epitheton, Anadolu'daki birçok yerel tann kültündeolduğu gibi, büyük bir olasılıkla, bir yer adından türetilmişti. Belki de buluntuyerindeki antik yerleşmenin ya da civanndaki bir dağın antik devirdekiadıydı.(L2) Byzantion'un Trakya'daki arazisinde bulunan adak yazıtlarında Zeus'un, Komatikos Aithrios,Apsasios, Enaulios, Hippios, Kapeıolios Machaneos, Serapis epithetonları ile tapınım gördüğüepigrafik buluntular sayesinde bilinmekteydi. Bu yazıtlar hakkında bkz. L. Robert, Reliefsvotivs de Derkoz, Hellenica X (1955) 38-46; söz konusu epithetonlarla ilgili olarak bkz.H. Schwabl, s.v. Zeus, RE SuppI. XV (1978) 1126.133


.....~TIll'l'ASUJ>eadıı1(/IMRIl:C)5«~"'1 : __/~~POLlS (EDİRNE).' KIRKLARELı" ."SIKAIA oıa.. ·ulBIZYE(Viıc)~A1_\1YDESSOS 'c')B.bKıkiGökçeuı '\,'~ "AY~K'k~ r- i Ol - ... ~-, ">'01 B...... DEU


Resim: 1- Misinli köyündeki Bizans kalesi kalıntısıResim: 2- Gökçesu mevkiindeki antik su kanallanndan birinin ağzı135


136


DOOU KİLİKYA'DA EPİGRAFİ VE TARİHİ­COORAFYA ARAŞTIRMALARI, 1992Mustafa H. SAYAR*Peter SIEWERTHans TAEUBER1992 yılı Doğu Kilikya epigrafi v~ tarihi-coğrafya araştırmalan 1EyIÜı-7 Ekim günleri arasında, Viyana Uni<strong>ve</strong>rsitesi Eski çağ Tarihi BölümündenProf. Dr. Peter Siewert <strong>ve</strong> Dr. Barbara Pitlik'in katı1ımlanylagerçekleştirilmiş olup, toplam 114 adet epigrafik <strong>ve</strong> üç adet arkeolojikeser saptanmıştır'.1992 yılı çalışmalanmızın ilk aşamasını, Roma İmparatorluk Devri'ndeovalık Kilikya'nın en önemli antik kenti olan Anazarbos'un içinde<strong>ve</strong> çevresinde yaptığımız araştırmalar oluşturdu (Harita). Geçtiğimiz yıllardaAnazarbos'un arazisinin, doğu, güneydoğu <strong>ve</strong> güney yönünde yayılmaalanını belirleme çalışmalanmızı tamamladığırmzdan, 1992 yılındakiçalışmalanmızı, Anazarbos'un kuzey, kuzeybatı, batı <strong>ve</strong> güneybatıdakiyayılma alanını belirleyecek epigrafik ya da tarihi-coğrafik ipuçlan bulmaamacıyla gerçekleştirdik. Bu yıl, Anazarbos'un içi <strong>ve</strong> çevresindekiköylerde 59 mezar, 4 adak, 21 yapı yazıtı <strong>ve</strong> 1 mil taşı bulduk.Söz konusu mil taşı, Anazarbos'un 1,5 km kadar güneybatısında birtarla içinde bulunmuş olup üzerindeki Grekçe yazıt metninin ilk dört satınbüyük ölçüde tahrip olduğundan, hangi imparator döneminde dikildiği-*Dr. Mustafa H. SAYAR, Institut für Alte Geschichte, Uni<strong>ve</strong>rsitat Wien, Dr. Karl Luegerring 1, A-lOlO Wien - AVUSTURYA.Prof. Dr. Peter SIEWERT, Institut für Alte Geschichte, Urıi<strong>ve</strong>rsitat Wien, Dr. Karl LuegerRing 1, A-lOlO Wien - AVUSTURYA.Dr. Hans TAEUBER, Institut für Alte Geschichte, Uni<strong>ve</strong>rsitat Wien, Dr. Karl Lueger Ring1, A-lOlO Wien - AVUSTURYA.(1) 1992 yılı çalışmalarımıza izin <strong>ve</strong>ren Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne,araştırma gezimize bakanlık temsilcisi olarak katılan Adana Müzesi araştırma görevlilerindenErman Bediz'e <strong>ve</strong> çalışmalarımızı finanse eden Avusturya Bilimsel AraştırmalarıDestekleme Fonu'na teşekkür ederim.137


ni kesin olarak belirlemek ilk bakışta zordur. Ancak, yazıtın daha alttakisağlam kalmış satırlan tarihlerne için bazı ipuçlan <strong>ve</strong>rmektedir. Omeğin;bu satırlarda şehrin ünvanlan arasında sadece Septimiane, Se<strong>ve</strong>riane <strong>ve</strong>Antoniniane'tıuı geçmesi, buna karşın, imparator Macrinus <strong>ve</strong> Se<strong>ve</strong>rusAlexander dönemi mil taşlannda görülen Makreiniane <strong>ve</strong> Alexandrianegibi bu imparatorlann adlanndan oluşturulan ünvanıann metinde bulunmamasınedeniyle söz konusu mil taşını Macrinus'un imparator olduğuM.S. 217 yılı öncesine tarihlernek gerekmektedir. Daha alt satırlarda sayılanünvanlar arasında da şehre imparator Augustus tarafından M.O. 19yılında <strong>ve</strong>rilerı Kmaapda 'eııç 1tPOç 10 'AvaÇapP0 ünvanını, M.S.204 yılında Imparator Septimius Se<strong>ve</strong>rus tarafından <strong>ve</strong>rilen, metropolisünvamnı- <strong>ve</strong> kentin iki imparator kültü tapınağı bulundurma hakkına sahipolduğunu belgeleyen Ötç Vf,U)KÔPOÇ ünvanını görüyoruz. Anazarbos,Anadolu kentleri arasında büyük önem <strong>ve</strong>rilen neokoros ünvanınıSeptimius Se<strong>ve</strong>rus'tan ilk kez 198, ikinci kez de 203 yılında almıştır>,Böylece bu mil taşının kentin ikinci kez neokoros ünvanını aldığı 203 yılıile Caracalla'nın Macrinus tarafından öldürüldüğü 217 yıllan arasında dikilmişolabileceği anlaşılmaktadır.Sondan üçüncü satırda mil taşının Anazarbos'a bir mil uzaklıkta dikildiğiyazılıdır. Bu uzaklık mil taşının bugün bulunduğu yerin kenteolan uzaklığına da hemen hemen eşit olduğundan, söz konusu eserin bugünbulunduğu yerin antik devirde dikili olduğu yerden fazla uzakta 01­madığınısöyleyebiliriz, Bu buluntu yerinde daha önce de Imparator Macrinus<strong>ve</strong> Imparator Se<strong>ve</strong>rus Alexander dönemlerinde dikilmiş iki mil taşıdaha bulunmuş olmasr', burasının Anazarbos'un güneybatısındaki ilk büyükantik kent olan Mopsuhestia'dan gelip, Anazarbos'tan geçtikten sonra,Melitene'deki (=Eski Malatya) lejyon karargahına giden antik yol güzergahıüzerinde bulunduğunu <strong>ve</strong> özellikle 3. yüzyılda artan doğuseferleri sırasında yolun sık sık yenilendiğini göstermektedir'.1992 yılında Anazarbos antik kenti çevresinde yaptığımız araştırmalarsırasında Roma Imparatorluk Devri'ndeki yerel kült belgeleri de tespit(2) Arıazarbos'a <strong>ve</strong>rilen metropolis ünvanının tarihlenmesi hakkında bkz. R. Ziegler, Kaiser,Heer und stddıisches Geld, Untersuchungen zur Münzprdgung von Anazarbos und andererostkilikischer Stiidte, Erganzungsbande zu den Tituli Asiae Minoris Nr. 16, Wien 1992, 113.(3) Anazarbos'a ikinci kez <strong>ve</strong>rilen neokoros ünvanının tarihlenmesi hakkında, bkz. R. Ziegler1992 (yuk. dip not 2) 113.(4) Bu mil taşlarından Macrinus devrinde dikilmiş olan için, bkz. M. Gough, Anazarbos, AnatolianStudies 2, 1952, 137, No:16. Se<strong>ve</strong>rus Alexander devrinde dikilmiş olan mil taşının buluntuhaberi için bkz. M.H. Sayar, Doğu Kilikya'da Epigrafi <strong>ve</strong> Tarihi-Coğrafya Araştırmaları199V,lX. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Çanakkale 27-31 Mayıs 1991, (Ankara 1992),204.(5) Bu yol hakkında, bkz. M.H. Sayar, 1992 (yuk. dip not 4) 205.138


ettik. Anazarbos'un kuzeyindeki köylerden Köseli'de, (Harita) bulduğumuzbir yuvarlak sunak üzerindeki adak yazıtından sunağın Zeus Keraunios'«"faydalı olması için" sunulmuş olduğunu görüyoruz. Anazarbos'unbatısındaki köylerden, Çavuşağa köyünde (Harita) gördüğümüz bir diğeryuvarlak sunak üzerindeki yazıttan da bunun Zeus Hypsistos'e adandığınıöğreniyoruz. Anazarbos'un kuzeybatısındakiYüksekören köyünde (Harita)bulunan bir başka adak yazıtında da, Zeus'un iyi tanrı = agathos Theosepithetonunu taşıdığını görüyoruz.Anazarbos'un kuzeyindeki köylerden Çukurköprü köyünde de (Harita)tannça Aphrodite'ye adanmış olan yuvarlak bir sunak tespit ettik. TannçaAphrodite kültünün Anazarbos'ta, Kassaleitis epithetonu ile tapınımgördüğü, Anazarbos'taki dağın güneybatı yamacından yukan çıkan merdi<strong>ve</strong>nlitören yolunun doğu kenannda, kayalara oyulmuş sunaklardan üçüüzerindeki yazıtlar vasıtasıyla bilinmekteydis,1990 yılı araştarmalanmız sırasında, Anazarbos'un 24 km kuzeyinde,Çukurova'nın kuzey sınınnı oluşturan Toros dağlannın güney uzantılarındanbiri üzerinde, Kozan ilçe merkezinin yaklaşık 5 km kadar kuzeydoğusundaki,Göreken Yayla'da antik adı henüz bilinmeyen bir ören yeriniincelemiştik? (Harita) 1992 yılında Göreken yaylayı tekrar ziyaret ettiğimizde,bu kez buradaki iki kiliseden birine kapı söğesi olarak inşa edilerekikinci kez kullanılmış olan bir blok üzerindeki ~ezar yazıtının ortayaçıkmış olduğunu gördük. Yazıtın başlangıcında M.O. 19 yılında başlayanAnazarbos takvimine göre <strong>ve</strong>rilen 147 yıl sayısı okunmaktadır. Bu yıl sayısıM.S. 128 yılına eşdeğer olup, Göreken yayladaki antik yerleşmeninen azından M.S. 2. yüzyılın ilk çeyreğinden beri varolduğunu belgelemektedir.Göreken yaylanın 3 km kadar güneyindeki, Peri kalesinde (Harita)bir Bizans kilisesinin kalıntılannı <strong>ve</strong> kapı lentosu üzerindeki inşa yazıtınıineeledik (Resim': 1).Kozan ilçe merkezinin yaklaşık 3 km kadar doğusundaki Eskikabasakalköyünde, köyün 200 m güneybatısındaki Naltepe mevkiinde bulunmuşolan üç mezar yazıtım inceledik. Yazıtlann buluntu yeri olan Naltepe'dekinekropol, Roma Imparatorluk Devri'nde küçük bir çiftlik ya daköy yerleşmesineaitti (Resim: 2).Anazarbos'un arazisinin kuzey <strong>ve</strong> batı yönlerindeki yayılma alanınıbelirlemek amacıyla 1992 yılında yaptığımız araştırmalan antik adı Saros(6) Aphrodite Kassaletis hakkında, bkz. L. Robert, Hellenica, XI - Xll(1960) 177-188.(7) Göreken yaylayı ilk ziyaretimiz <strong>ve</strong> buradaki buluntular hakkında, bkz. M.H. Sayar 1992(yuk. dip not 4),206.139


olan Seyhan nehri havzasına kadar genişlettik (Resim: 3). Bu araştırmalanmızsırasında Karaatlı mevkiinde, Saros nehrinin her iki kıyısında birköprünün ayaklannın kalıntılannı gördük (Resim: 4).Saros'un batı kıyısında yaptığımız incelemeler sırasında, Aladağ ilçesi,Akören bucağının kuzeydoğusunda<strong>ve</strong> Anazarbos'a 48 km uzaklıktaki(Harita) Roma <strong>ve</strong> Geç antik devir yerleşme yeri ile bu yerleşmeyle bağlantılıolan Gökören'de yaptığımız incelemelerde toplam 15 adet Roma<strong>ve</strong> Bizans devrine tarihlenen yazıt saptandı. Büyük bir kısmı ören yerindekiRoma devri mezar yapılan <strong>ve</strong> kiliselerde halen in-situ durumda görülebilen<strong>ve</strong> en yakındaki antik kent olan Anazarbos'un M.O. 19 yılındabaşlayan takvimine göre <strong>ve</strong>rilmiş yıl sayılan içeren yapı yazıt1an sayesindebu yerleşme yerinin MS. 2. yüzyılın ikinci yansı ile 6. yüzyıl arasındaiskan edilmiş olduğu anlaşılmaktadır (Resim: 5).Ören yerinde ayakta kalmış yapılardan en erkeni, doğuya bakan kapısınınüzerindeki yazıtın başında <strong>ve</strong>rilen 189 yıl sayısına göre M.S. 170yılına tarihlenen <strong>ve</strong> yazıtında da Heroon olarak tanımlanan mezar evidir(Resim: 6-7).Ören yerindeki iki kiliseden güneydekinin (Resim: 8) apsis penceresöğelerinden birinin doğuya bakan dış yüzündeki yazıtın başlangıcında,Anazarbos takvimine göre <strong>ve</strong>rilmiş olan 544 yılı sayısı sayesinde apsisinM.S. 525 yılı Panemos ayında yazıtta adı geçen oikonomos = yöneticiZosimos tarafından yaptınldığını öğrenmekteyiz (Resim: 9). Aynı kiliseninbatı kapısının kuzey kapı söğesinde ise yine Anazarbos takvimine göre<strong>ve</strong>rilmiş olan 559 yılı sayısı sayesinde de duvann bu kısmının yazıttaadlan geçen idareciler =oikonomoi Petros <strong>ve</strong> Sambatios tarafından M.S.540 yılında tamamlandığını anlıyoruz. Kilisenin güney duvannın batı köşesindekibir payandanın doğuya bakan yüzündeki yazıtta <strong>ve</strong>rilen 613 yılsayısından bu bölümün M.S. 594 yılının Panemos ayında Nikodemosadındaki görevli tarafından yaptınldığını öğreniyoruz (Resim: 10). Kiliseningüney duvannda, tabula ansata içindeki bir başka yazıtın üzerindeki565 yılı sayısı, bu bölümün Xandikos ayının 23. günü yani M.S. 546yılında rahip Gerontios, Diakon Paulus, <strong>ve</strong> oikonomlar Iason <strong>ve</strong> Loukiostarafından yaptınldığını belgelemektedir. Böylece kilisenin M.S. 525-594yıllan arasındaki yapım aşamalannın doğudan batıya kronolojik bir sırayıtakip ettiğini görüyoruz.Bu kilisenin yaklaşık 100 m kadar kuzeyindeki diğer bir kilisenin(Resim: 11) apsisinin dış duvanndaki yapı yazıtında <strong>ve</strong>rilen 523 yılı sayısıbu kilisenin M.S. 504 yılında yazıtta adlan geçen Periodont Kyriakos,archidiakon Gerontios <strong>ve</strong> oikonom Elianos tarafından yaptınldığını kanıt1amaktadır.140


Gökören mevkiindeki kilisedeki (Resim: 12-13) mimari parçalardanbiri üzerinde Anazarbos takvimine göre <strong>ve</strong>rilmiş 572 yıl sayısı okunmaktadırki, bu da söz konusu kilisenin M.S. 553 yılına tarihlenebileceğinibelgelemektedir.Akören'in birkaç km kuzeyindeki Mazılık köyünde (Harita) üç adetBizans yazıtı gördük. Yazıtlardan biri din uğruna şehit düşen martyrlereithaf edilen bir yapının yazıtıdır. Diğer iki yazıtta ise Johannes ismindekibir yöneticinin bu yazıtlann bulunduğu yapı için ne kadar maddi yardımdabulunduğundan bahsedilmektedir.Mazılık köyünün 1 km kadar güneybatısındaise 6. yüzyıla tarihlenenbir Bizans kilisesinin kalıntılan görülmektedir' (Resim: 14).Anazarbos'un 52 km kuzeybatısındaki Kayabaşı köyünde (Harita)şimdiye kadar bilinmeyen bir Roma <strong>ve</strong> geç antik devir yerleşme yeri tespitedildi (Resim: 15). Bu antik köyde bulunan 7 adet yazırtan üçü RomaImparatorluk Devri'ne beşi ise Bizans devrine aittir. Roma ImparatorlukDevri'ne tarihlenen yazıtlann her üçü de mezar yazıtı olup, başlanndakiAnazarbos erasıyla <strong>ve</strong>rilmiş yıl sayılanna göre biri M.S. 101, diğeri 102<strong>ve</strong> üçüncüsü de 126 yılına tarihlenmektedir. Bizans yazıdan ise çeşitliyapıların kimler tarafından ne amaçla inşa edildiklerini gösteren yapıvakfı yazıtlandır.Anazarbos'un 53 km kuzeyindeki Akkaya köyünün birkaç km güneyindeki(Harita) Uzliyen mevkiinde incelediğimiz nekropoldeki kaya mezarlanndanbirinin kapı söğesinde 140 yıl sayısı ile başlayan bir mezaryazıtı gördük (Resim: 16). Anazarbos ile bu buluntu yeri arasında başkabir antik kent olmaması, bu yıl sayısının Anazarbos takvimine göre <strong>ve</strong>rilmişolabileceğini düşündürmekte <strong>ve</strong> buna göre de söz konusu mezar yazıtıM.S. 121 yılına tarihlenmektedir. Eğer bu varsayım doğruysa bu yazıt,şimdiye kadar Anazarbos erası kullanılarak <strong>ve</strong>rilmiş olan yazıtlariçinde Anazarbos'tan en uzakta olanıdır <strong>ve</strong> Anazarbos'un etki alanının kuzeydeen azından bu bölgeye kadar uzandığını göstermektedir.Anazarbos çevresindeki araştırmalanmızın daha sonraki aşamasınıkentin güneybatısındaki köylerde sürdürdük. Bu çalışmalar sırasındaTumlu kalesinin/ (Harita) güneyinde gördüğümüz ambon parçalan <strong>ve</strong>mozaik döşeme kalıntılannedeniyle burasının bir kilise yeri olabileceğinitahmin ediyoruz (Resim: 17-18).(8) Bu kilise hakkında bkz. R.W. Edwards, Two New Byzantine Churches in Cilicia, AnatolianStudies 32, 1982, 25-29.(9) Tumlu kalesi hakkında, bkz. F. Hild - H. Hellenkemper, Kilikien und Isaurien, TIB 5, Wien1990,295.141


Göreken, Akören, Mazılık, Kayabaşı <strong>ve</strong> Üzliyen'de tespit edilen antikyerleşmeler, Toros dağlarının Çukurova'ya bakan güney uzantılarınınM.S. 2. yüzyılın ilk yarısından başlayarak, geç antik <strong>ve</strong> Bizans devirlerindede yoğun bir yerleşime sahne olduğunu göstermektedir.1992 yılı araştırmalarımızın en kuzey noktası, Feke ilçe merkezinin8 km kadar kuzeyinde bulunan Eski Feke kalesi civarındaki Karakilise'ydi.(Harita) (Resim: 19). Mimari yönden 6. yüzyıl özellikleri gösterenkilisenin güneyindeki sekizgen yapı kalıntısının doğu kenarında, tabulaansata içinde iki sütun halinde yazılmış bir yapı yazıtı bulunmaktadır(Resim: 20). Yazıtta yapının işlevi belirtilmernekte, sadece kilise hiyerarşisinemensup kişilerin adları sıralanmaktadır. Ancak sayılan kişiler arasındabir de archimandrit bulunması, burasının bir Erken Bizans manastırıolabileceğini düşündürmektedir.Anazarbos antik kentinin 22 km kadar kuzeydoğusundakiKadirli ilçemerkezi, Kilikyaıyı M.S. 72 yılında Roma eyaleti olarak yeniden düzenleyenimparator Vespasianus tarafından M.S. 74 yılında ovalık Kilikya'nınşehirleşmesi programı çerçe<strong>ve</strong>sinde kurulmuş olan, Flaviopolisantik kenti ile özdeştir. 1992 yılında Flaviopolis'in özellikle kuzey <strong>ve</strong> batısındasürdürdüğümüz araştırmalar sırasında Kadirli'nin 18 km kadarkuzeybatısındakiÇal dağının güney eteğinde burasının antik bir yerleşmeyeri olduğunu belgeleyen oturma birimleri <strong>ve</strong> kayalara oyulmuş lahit teknelerindenoluşan bir nekropol alanı tespit ettik. Bu yerleşme yerinde bulduğumuzbir mezar yazıtı üzerindeki 125 yıl sayısını bu buluntu yerineen yakın antik kent Flaviopolis olduğundan, Flaviopolis'in M.S. 73n4yıllarında başlayan erasına göre tarihlernek mümkün olacaktır. Bu durumdasöz konusu yazıt M.S. 198/199 yıllarına tarihlenmektedir (Resim:21). Böylece burasının en azından M.S. 2. yüzyıldan beri kullanılanbir yerleşim olduğunu anlıyoruz. Bu yerleşmenin birkaç km güneyindekiBeşiktaş mevkiinde gördüğümüz bir lahit teknesi parçası da büyük birolasılıkla, bu bölgede Çal dağı eteğindeki yerleşme yeri ile ilişkili olanantik bir çiftlik yerini belgelemektedir (Resim: 22).KadirIi'nin 38 km kadar kuzeybatısındakiÇiçeklidere köyü civarındamevkiinde bulunmuş olan bir mezar stelinin yazıtında 204 yıl sayısıokunmaktadır <strong>ve</strong> bu da yine buluntu yerine en yakın antik kent olan Flaviopolis'intakvimine göre <strong>ve</strong>rilmiş olabileceği varsayımından hareketedilirse, M.S. 277 yılına tarihlenmektedir.köyü civarındakiKadirli'nin 24 km kadar kuzeybatısında <strong>ve</strong> GafarlıKöristan mevkiinde gördüğümüz bir mezar evi (Resim: 23), belki de bir142


kaç km kuzeydeki Gebelli mahallesi civarındaki antik yerleşme yeri ileilişkiliydi'" (Resim: 24).Kadirli ilçesinin 10 km kadar batısındaki Erçinli Höyüğü'nün doğuyarısının tamamen tesviye edilmiş olduğunu gördük (Resim: 25). Butesviye işlemi sırasında bulunmuş olan bir lahit teknesini civardaki Kızılömerliköyündeineeledik (Resim: 26).Kadirli ilçe merkezinin kuzey <strong>ve</strong> kuzeydoğusundaki araştınnalarımızıKahramanmaraş ili sınırları içinde kalan Mazgaç beline kadar genişlettik(Harita). Buradaki incelemelerimiz sırasında, Çiğşar köyü Karagedikmevkii civarında U.B. Alkım tarafından 1948 yılında görüımüş iki kayayazıtını gözden geçirme fırsatını bulduk". Oldukça tahrip edilmiş olan buyazıtlardan biri bir piskoposun arazisinin sınırını belirlemektedir. Diğeryazıt ise bir su kaynağının üzerindeki kayaya yazılmış olup, suyun ortakkullanılacağınıbelirtmektedir.1992 yılı çalışmalarımızın daha sonraki bölümünü Karataş ilçesininbirkaç km güneybatısındaki Dörtdirek mevkiinde lokalize edilen Magarsosantik kenti <strong>ve</strong> çevresindeki araştırmalar oluşturdu (Harita). Bu çalışmalarımızsırasında, biri Karataş ilçe merkezine, diğeri de civardaki başkabir köye götürülmüş olan Hellenistik devre tarihlediğimiz iki onuryazıtını inceledikv.Karataş ilçesinin, Kızıltahta köyü ile üzerinde Terkeş Han çiftliğininbulunduğu Pyramos kıyısındaki doğal yükselti arasındaki alandalokalize edilen Mallos antik kentinden bugün Ceyhan nehri kıyısındakiantik köprü" kalıntısı dışında herhangi bir iz kalmamıştır(10) Gebeli mahallesindeki Yanpınar'da bulunan bir çeşme binası <strong>ve</strong> yazıtı hakkında bkz. G..Dagron - D. Feissel, Inscriptions de Cilicie, Paris 1987, 197 Nr. 117. Dagron - Feissel, yazıtınilk satırındaki 5 i O. yıl sayısının Anazarbos erasına göre <strong>ve</strong>rildiğini tahmin etmekte <strong>ve</strong> yazıtıM.S. 490/491 yılına tarihlemektedirler, Ancak Yanpınar'ınFlaviopolis arazisi içinde bulunduğuvarsayılırsa bu durumda yazıtın M.S. 583/584 yıllarına tarihlenmesi gerekecektir.Bu bölgenin hangi antik kentin arazisinde olduğunun kesin olarak saptanması, çevrede yapılacakaraştırmalardasaptanacak olan buluntulann <strong>ve</strong>receği ipuçlarına bağlıdır.(1i) Bu yazıtlar hakkında bkz. U.B. Alkım'ın Uçürıcü Mevsim Karatepe Çalışmaları: Kazı <strong>ve</strong> Gezilerisimli makalesinin sonundaki G.E. Bean'ın raporu, Belleten XIV 1950,536 No.2, Res.38 <strong>ve</strong> 537 No 3, Res. 39. Bean ilk yazıtta bir piskoposluğun sınırının belirtildiğini yazmaktadır.Buna karşın J. <strong>ve</strong> L. Robert, Bullctin Epigraphique 1952, 154'te bu yazıtı bir piskoposluğunsınırını değil, Maxim(us) ismindeki bir piskoposun arazisinin sınırını gösterdiği şeklindeyorumlamaktadırlar.(12) 1949 yılında Karataş <strong>ve</strong> çevresinde yüzeyaraştırmaları yapan H. Th. Bossert'te Magarsosantik kenti kalıntılarının tüm Adana ovasında yapı malzemesi olarak kullanıldığına değinmektedir,bkz. H. Th. Bossert, Karataş'takiArkeolojik AraştırmalarHakkında Kısa On - Rapor,Beııeten 14, 1950,661.(13) Bugün Akdeğirmen olarak tanımlanan yerdeki köprünün Roma İmparatorlukdevrine tarihlerıebilecekbirkaç kemeri henüz ayaktadır. Ancak köprünün Osmanlı devrinde birçok kereleryenilendiği <strong>ve</strong> 18. yüzyılda su değirmenleri eklendiği anlaşılmaktadır, bu köprü hakkındabkz. Hild - Hellenkemper i 990 (yuk. dip not 9), 185.143


(Harita)«. Mallos Kilikya'nın en eski kentlerinden biri olup, batıdan gelenantik yol bu köprü üzerinden geçip Aigeai'a ulaşmaktaydı", Mallos, RomaImparatorluk Devri'nin ilk iki yüz yılında diğer doğu Kilikya şehirlerinegöre gölgede kalmıştır. Ancak M.S. 3. yüzyılda doğu seferleri nedeniylestratejik öneminin artması üzerine Mallos Se<strong>ve</strong>rus Alexander'den230 yılında Roma kolonisi ünvanını <strong>ve</strong> bununla bağlantılı olan hakları almıştır".ı992 yılı çalışmalarımızın bir bölümünü de Amanos Dağları üzerindekiantik yerleşmeleri incelemeye ayırdık. Bu çalışmalarımız çerçe<strong>ve</strong>sinde,Osmaniye ilçesinin en güneyindeki Sırapınar köyü civarında, denizseviyesinden 1300 m yükseklikte bir tepe üzerinde, içine yalnızca bir kayakesiğinden girilebilen, diğer yanları uçurumlarla çevrili Samıç tepesiüzerinde antik bir yerleşme yeri tespit ettik" (Harita). Burada toprak üzerindeizlenebilen duvar kalıntıları <strong>ve</strong> 8 adet samıç gördük. Samıç'ın doğuyamacında yaklaşık 3 km uzaklıkta Gavuröreni mevkiinde ise Samıç'takiantik yerleşmenin nekropolüne ait olduğunu tahmin ettiğimiz kaya mezarlarıgördük.M.Ö. 51/50 yıllarında Kilikya valiliği yapan Cicero, mektuplarındaAmanos Dağları'nda yaşayan özgür Kilikyalılar adı <strong>ve</strong>rilen dağ kabilelerinedeğinmekte <strong>ve</strong> valiliği sırasında 20 kadar bu tür yerleşmeyi imhaettiğini, bunlardan Pindenissos adındaki yerleşmeyi, 57 gün süren birkuşatmadan sonra ancak ateşe <strong>ve</strong>rmek suretiyle ele geçirebildiğini yazmaktadır».Samıç mevkiindeki yerleşme belki de bu yerleşmelerden biriydi.Ancak eldeki buluntularla bunu tespit etmek şu an için mümküngörülmemektedir.Adana ilindeki çalışmalarımızın son bölümünde ise, Anadolu yarımadasınıkuzeybatıdan güneydoğuya boydan boya geçtikten sonra, Tarsus-Adana-Mopsuhestiaüzerinden geçip Suriye'ye giden ünlü Roma yolununCeyhan'ın Ağaçpınar <strong>ve</strong> Yeni köyleri civarındaki güzergahını(Harita), Yeniköy'ün birkaç km kuzeyindeki Kırıkköprü mevkiinde gördüğümüzbir antik köprü 'kalıntısı sayesinde belirleme olanağı bulduk. Bu(14) Bossert Kızıltahta köyü civarında bulunmuş olan <strong>ve</strong> Flaviuslar devrine tarihlenen bir Heroonyazıtının Ma/los kenti tarafından dikilmiş olmasına dayanarak Mal/os'un kalıntılannınbugün Ceyhan'ın sağ kıyısında toprak altında olduğunu tahmin etmektedir; bkz. Bossert1950 (yuk. dip not l l) 662.(15) Büyük İskender Issos savaşı öncesi Magarsos'taki Athena tapınağına kurban sunduktan sonraMallos'tan geçerek doğuya gitmiştir, bkz. Arrian, Anabasis II. 5.9.(16) Mallos'un Se<strong>ve</strong>rus Alexander devrine tarihlenen bir bronz sikkesinde bu imparator çift sürerşekilde yani kentin yeni kurucusu olarak resmedilmiştir. bkz. R. Ziegler, Stadtisches Prestigeund kaiserliche Politik, Düsseldorf 1985,94 vdd.(17) Bu yerleşme yeri hakkında bize ilkbilgileri <strong>ve</strong>ren <strong>ve</strong> burada yaptığımız incelemelere bizzatkatılan Adana Müzesi eski müdürü ısmet Ipek'e teşekkür ederiz.(l8) Bkz. Cicero, Epistularum ad familiares XV 4,9,10.144


uluntu sayesinde, yörede halen "Halep Yolu" adıyla anılan bu antik yolun,Mopsuhesteia'daki antik köprüden Pyrqmos'ıuı güney kıyısına geçtiktensonra, Harami Boğazından, Itinerarium Burdigalense'ôe Mopsuhesteia'dan15 Roma mili uzaklıkta bir yol istasyonu olarak <strong>ve</strong>rilen <strong>ve</strong>Kurtkulağı köyünde lokalize edilen Tardequieia'ya <strong>ve</strong> buradan da Karanlıkkapıüzerinden Muttalip Höyük'e ulaştığı anlaşılmaktadır.Aynı yolun Adana-Tarsus arasındaki güzergahı üzerinde dikili olduğuanlaşılan iki mil taşı parçasını da Tarsus'un 5 km kadar doğusundaki,Çakıt deresi civannda ineeledik (Harita). Mil taşlanndan birinin yazıtınınson satınnda uzaklık olarak 3 Roma mili <strong>ve</strong>rildiği görülmektedir ki,bu da buluntu yerinin Tarsus'a olan uzaklığına hemen hemen eş değerdedir.Tarsus çevresindeki araştırmalanmız sırasında, Tarsus'un 17 km kuzeyindeki,Sağlıklı köyü civannda (Harita), varlığı 19. yüzyıldan beri bubölgede dolaşan gezginler tarafından bilinen <strong>ve</strong> günümüze kadar çok iyibir durumda korunagelmiş olan yaklaşık 5 km lik bir antik yol kesiminiziyaret ettik». Kappadokya üzerinden gelip, antik devirde Kilikya kapılanolarak bilinen Gülek boğazından geçip Tarsus'a ulaşan ünlü Roma yolugüzergahının en sağlam kalan bölümünü oluşturan bu yolun güney ucundakikemerli kapı M.S. 5. ya da 6. yüzyıla tarihlenmektedir>. Bu yolu ziyaretirnizsırasında, kısa bir süre önce bulunmuş olan Latince yazıtlı birmil taşını da inceledik. Mil taşının son satırında Grek harfleriyle <strong>ve</strong>rilen12 Roma mili uzaklık sayısı da buluntu yerinin Tarsus'a olan 17 km likuzaklığına uygun düşmektedir.Yolun sağlam kalan kısmının en kuzey noktasında Bozağaç mahalleşicivannda, kayalara oyulmuş Latince bir yazıt gördük. Yazıtta bu yolunImparator Caracalla tarafından onartıldığı belirtilmektedir. Kilikya kapılarınınen dar yerinde de Caracalla'nın döneminde yazdırılmış olan biryol onanm yazıtı vardır. Her iki yazıt ta 19. yüzyıldan beri bu bölgedeçalışan bilim adamlan tarafından görülmüştü. Gerek bu yazıtlar, gerekseyukanda değindiğim mil taşı sayesinde, söz konusu yol kesiminin, enazından M.S. 3 <strong>ve</strong> 4. yüzyıllarda hemen hemen aralıksız süren doğu seferlerisırasında Roma ordusu tarafından sürekli olarak kullanılmış olduğuepigrafik olarak ta belgelenmektedir.(19) Bu yol hakkındaki gezi raporları için bkz. C. Ritter, VergleicJıende Erdkunde des HalbinsellandesKleinasien II, Berlin 1859,225; V. Langlois, Voyage dans la Ci/icie et dans les Montagnesde Taurus, Paris 1861,364 f. Hild - Hellenkemper, 1990 (yuk. dip not 9) 60vd.(20) B. Ritter bu anıtın Mark Aurel döneminde, Langlois'de Büyük Konstantin döneminde yapılmışolabileceğini yazmaktadır. Bu kemerli kapının tarihlenmesi hakkında, bkz. H. Hellenkemper- F. Hild, Neue Forschungen in Kilikien, Veröffentlichungen der Kommission fürdie Tabula imperii Byzantini: Band4, Wien 1986, 96f.145


İçel ilindeki çalışmalanmıza Silifke ilçesi <strong>ve</strong> çevresinde yaptığımızaraştırmalarla devam ettik (Harita). Silifke müzesindeki çalışmalanmızsırasında da, antik Seleukeia ile özdeş olan Silifke ilçe merkezinde Göksunehri kıyısında bulunmuş <strong>ve</strong> Göksu nehrinin antik devirdeki adı olanKalykadnos ile aynı adı taşıyan nehir tannsına adanmış olan yazıtlı birsunak inceledik". Böylece sikkelerde tasvirleri görülen nehir tanrısı Kalykadnosilk kez epigrafik bir buluntu ile de belgelenmektedir.Silifke ilçesinin kuzeyinde yaptığımız araştıonalar sırasında, Yenisuköyü civannda (Harita) Ağaderesi mevkiinde bulunmuş olan bir mil taşıparçasını inceledik>. Bu mil taşı parçasının üzerinde kalan yazıtın ilk satınndaLatince olarak <strong>ve</strong>rilen 17 millik uzaklık sayısı okunmaktadır. Buuzaklık buluntu yerinin Silifke'ye olan 25 km lik uzaklığına hemen hemeneşittir. Daha alt satırlardaki Grekçe metinden, bu mil taşının, M.S.79-81 yıllan arasında imparatorluk yapan Titus'un 9. kez halk tribunluğu,15. kez imparatorluk <strong>ve</strong> 8. kez konsüllük yaptığı yıla denk düşen M.S. 80yılında dikildiği anlaşılmaktadır. Yazıtın 10. satınnda adı geçen MarcusPetronius Umbrinus'un daha önce Attaleia'da kendisi için dikilmiş bironur yazıtı sayesinde 76-78 yıllan arasında Lycia-Pamphylia eyalet valiliğigörevinde bulunduğu bilinmekteydi. Bu yeni buluntu sayesinde MarcusPetronius Umbrinus'un Lycia-Pamphylia eyalet valiliği görevini takiben79-80 yıllannda Kilikya eyaleti valiliği yaptığı da anlaşılmaktadır.Bu mil taşı büyük bir olasılıkla Seleukeia'yı bugünkü Mut ilçe merkezindelokalize edilen Klaudiopolis üzerinden Lykaonia'ya bağlayan antik yolüzerinde dikilmişti. M.S. 72 yılında Kilikya'nın Vespasian tarafından birRoma eyaleti olarak düzenlenmesinden sonra her yeni Roma eyaletindeolduğu gibi Kilikya'da da yol yapımı en fazla önem <strong>ve</strong>rilen inşaat faaliyetlerindenbiriydi. Titus devrinde dikilen bu mil taşı Titus'un Vespasiantarafından Kilikya'da başlanılan yol yapım çalışmalannı sürdürdüğünübelgelemektedir.(21)(22)Bu sunağın yazıtı hakkında bkz., M.H. Sayar. Der FluBgott Kalykadnos, Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi,Arkeoloji Dergisi 2, 1993 (baskıda).Bu mil taşı hakkında bkz. M.H. Sayar, Straj3enhau in Kilikien unter den Flaviern nacheinem neugefundenen Meilensıein , Epigraphica Anatolica 20, 1992, 57-62.146


147


'


Resim: 3- Seyhan nehri (= Saros) <strong>ve</strong> arka planda Mazılık dağıResim: 4- Karaatlı mevkiindeki köprü kalıntısı149


Resim: 5- Akören yerleşmesinin doğudan görünümüResim: 6- Heroon yapısının doğu cephesinin görünümü150


Resim: 7- Heroon'un yukarıdan görünümüResim: 8- Akören, güney kilisenin, güney cephesinin görünümü151


Resim: 9- Akören, güney kilise apsisinindoğu cephesiResim: 10- Sarı kilisenin güneybatı kilisesinden görünüm152


Resim: 11- Akören, kuzey kilisesinin kuzeydoğudan görünümüResim: 12- Gökören'deki kilisenin doğudan görünümü153


Resim: 13- Gökören'deki kilisenin batıdan görünümüResim: 14- Mazılık köyünün güneyindeki kilise kalıntısı154


Resim: 15- Kayabaşı köyündeki kilise kalıntısıResim: 16- Özleyen mevkiindeki kaya mezarlarından biri155


Resim: 17- Tumlu kalesinin güneyindeki mezarlık, döşemeli taban kalıntısıResim: 18- Tumlu kalesinin güneyindeki amon parçası156


Resim: 19- Karakilise'nin güneydoğudan görünümüResim: 20- Karakilise'nin güneyindeki sekizgen yapı kalınlısı157


Resim: 21- Çal dağı civarındaki antik yerleşmenin nekropolünde kayalara oyulmuş bir liihitResim: 22- Beşiktaş mevkiindeki lahit teknesinin alt kısmı158


Resim: 23- Köristan'daki mezar yapılarından biriResim: 24- Yanpınar'daki antik çeşme binası159


Resim: 25- Doğu yarısı tesviye edilmiş olan Erçinli Höyük'ün kesitinden bir görünümResim: 26- Erçinli Höyük'te bulunmuş olan lahit160


NEW ROMAN MILITARY DIPLOMAS IN THEALANYAAND ANAMUR MUSEUMSJames RVSSELL*The subject of this report is a pair of Roman military auxiliary diplomasthat ha<strong>ve</strong> recently been acquired by the local museums of Alanyaand Anamur'. In their present condition both are fragments, but if completethey would ha<strong>ve</strong> consisted of two bronze tablets attached by meansof wire drawn through holes pierced in the bronze. Both faces were engra<strong>ve</strong>dwith a similar text. Such documents are fairly common, about 400being known, the vast majority from the military provinces of theWestem Empire, often found as a result of scientific exeavation. Lessthan 5% originate from the eastem provinces of the Empire, despite thepresence of numerous auxiliary units along the Euphrates and Arabianfrontiers and in Egypt. There has in recent years, howe<strong>ve</strong>r, been considerableincrease in examples belie<strong>ve</strong>d to be of eastem origin, but this isprobably a consequence of widespread use of metal detectors. Theseusually end up in the hands of dealers, and the secreti<strong>ve</strong> ways of theantiquities trade ensure that their pro<strong>ve</strong>nance remains obscure. It is virtuallycertain that a considerable number of those that ha<strong>ve</strong> appeared on themarket in recent years were found in Turkey, but without informationconceming their findspot their historical value is seriously diminished.The appearance of these two examples with certain pro<strong>ve</strong>nance in onecase and approximate in the other is amatter of considerable significance,therefore, since, to my knowledge, onlyone previous diplomadisco<strong>ve</strong>red on Turkish soil has found its way into a Turkish Museum,the specimen found in the village of Burdaklar near Kandiva in the dis-*James RUSSELL, Department of Classics, Uni<strong>ve</strong>rsity- of British Columbia, C265 MainMalı, Vancou<strong>ve</strong>r, B.C. V6T IZI, CANADA.(1) i am deeply grateful to the Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü of the T.C. Kültür Bakanlığıfor permission to studyand publish these two documents. i especially appreciate thekindness of Bay Erol Mertdoğan, the former Director of the Alanya Museum and Bay VehbiUysal, Acting Director, and Bay Ramazan Peker, the present Director of the Anamur Museum,for their assistance in my study of each diploma.161


trict of Kocaeli in Bithynia and now in the Istanbul Archaeological Museum-,One of the two new examples consists of three fragments constitutingabout three quarters of one leaf. They were brought to my attention in1988 by workmen engaged in bui1ding a forest road near the Roman settlementon the shoulder of Cebel Ires, a prominent mountain about 15 kilometerseast of Alanya, generally belie<strong>ve</strong>d to be aneient Laertes. Arrangementswere subsequent1y made for the fragments to be deliyered tothe Alanya Museum-. The workmen found the fragments lying in thedump from the illieit exeavation of a structure that was probably a houseabout 40 metres west of the agora. Of the other diploma onlyone quarterof one tabella .survi<strong>ve</strong>s. This was found by a villager in the small communityof Kalın Oren located on a Roman site of some size near the modemtown of Anamur and se<strong>ve</strong>n kilometres from Anemurium, its Roman predecessor.It is now in the museum of that town.Military diplomas such as these contain the text of a constitutio ocproclamation from the reigning emperor, in which he grants certain privilegessuch as eitizenship (civitas) and legal marriage (conubium) to <strong>ve</strong>teransretiring from specified auxiliary units at the end of 25 or more years-of service., The document issued to the individual was in fact a personalizedcopy of an original document registered and deposited in Rome. Itthus ser<strong>ve</strong>d much the same role as a citizenship certificate or passport inmodem times. The historical significance of diplomas, howe<strong>ve</strong>r, lies intheir remarkable specifieity. Besides listing the full titulature of the reigningemperor and the consuls in office at the time of issue, the text namesthe precise date on which the document was issued. Second, diplomaswere issued to all those serving in the units stationed in a particular provincewith the eligible number of years of service to their name. Thuswhat is generally belie<strong>ve</strong>d to be a complete list of all the units, cavalryand infantry alike, that composed the auxiliary establishment of that provinceis recorded. E<strong>ve</strong>n where the text is fragmentary, as in the case ofour examples, considerable portions of the original text can be reconstructed.This is possible partly because of the formulaic character of thetextof diplomas and partly because the text is repeated on the inside face.A missing portion on one side is frequently complemented by the survivingportion on the other. Moreo<strong>ve</strong>r the accumulation of a substantial(2) M.M. Roxan, Roman Military Diplomas 1954-1977 (London, 1978), no. 74, pp. 94-95. Theinfoımation concerning the findspot is supplied in a supplementary sheet of Addenda andCorrlgenda inserted separate1y.(3) For full details, see J. Russell, "A Roman Military Diploma from Eastem Pamphylia", ATA95 (1991),469-488.162


number of examples spread e<strong>ve</strong>nly o<strong>ve</strong>r the period when they were ingreatest use from the mid-first century to the early third provides a bodyof comparati<strong>ve</strong> material from which to seek the parallels and linkages necessaryto restore a defecti<strong>ve</strong> text. Thus it is possible to reconstruct a considerableportion of both texts.Both were issued in the last years of Hadrian's reign. The Anamurdiploma can be dated to the year 136 or 137, while the Alanya examplewas issued sometime between the beginning of March of 138 and Hadrian'sdeath on 10 July of the same year. The Alanya diploma specified Lycia-Pamphyliaas the province where the recipient was serving at the timeof his discharge. This information is missing on the Anamur fragınent,but the correspondence between the composition of the auxiliary armynamed in our fragment, together with the names of certain individualunits and the sequence of their listing, with a diploma of Syria-Palestineissued in 139 (CIL XVI, 87) confirms this as the province where the <strong>ve</strong>teranwas serving at the time of his discharge. With the names of six regimentsof the provincial garrison reco<strong>ve</strong>rable, we thus ha<strong>ve</strong> in this documentthe ear1iest record of the Roman auxiliary forces stationed in Syria­Palestine at a time no more than 24 months following the suppression ofBar-Kokhba's Jewish Revolt, a campaign in which they had almost certainlybeen engaged. In sharp contrast to the heavy military presence inSyria-Palestine is the sole cohort providing the entire auxiliary complementfor Lycia-Pamphylia, the province of service named in the Alanyadiploma. Being a provincia inermis, one single UI1it, the thousand strongFirst Cohort of the Musulami, sufficed to control this extensi<strong>ve</strong> territory.In addition to providing information about the provincial garrison inwhich the recipient was serving at the time of his discharge, both diplomassupply new prosopographica1 information. From the Alanya diplomawe leam the name of a previously unknown go<strong>ve</strong>rnor of Lycia­Pamphylia, Curio Navis, whose appearance represents a significant additionto the much disputed fasti of the legates of that province during thesecond half of Hadrian's reign. The Anamur fragment does not includethe name of the go<strong>ve</strong>mor of Syria-Palestine at the time of issue, but itdoes provide the name of previously unattested consul, Lucius AquiliusVeiento, presumably a suffect consul for either 136 or 137. Moreo<strong>ve</strong>rboth documents preser<strong>ve</strong> the names of the commanding officer of theunit in which the recipient was serving, Gresius Firmus, tribune of theFirst Cohortof Musulami, named on the Alanya diploma, and Gaius JuliusClemens prefect of the First Cohort of Damascenes of the Anamurexample.163


Besides information of broader relevance to Roman history and prosopographysuch as the details mentioned, both diplomas also shed interestinglight on the social demography of the anny, especially as it affectsAsia Minor, through what we know of the background and career of eachrecipient. It is worth stressing that much of this information is reco<strong>ve</strong>rableonly because the pro<strong>ve</strong>nance ofeach document is known.The recipient of the Alanya diploma, known only by his cognomenGalba, was a nati<strong>ve</strong> of Cyrrhus in northem Syria. if we assume that hehad ser<strong>ve</strong>d the minimum 25 years before discharge, he would ha<strong>ve</strong> enlistedin his regiment around 113. A context for his enlistment is not hard toseek. With plans for Trajan's great expedition against Annenia in the followingyear already under way, there would be a pressing need to bringall units stationed in the region up to strength for the impending campaign.These included the First Cohort of Musulami, raised near1y a centurybefore in North Africa, but long stationed in Syria. Cyrrhus, lying onthe supply line linking the main military base for the expedition at Seleuciain Pieria with the Euphrates and -with a well documented associationwith the Roman military, would ha<strong>ve</strong> pro<strong>ve</strong>d fertile territory for emergencyrecruitment. How long his unit continued to ser<strong>ve</strong> in Syria after hisenlistment is unknown, but probably well before the date of his dischargein 138 he had mo<strong>ve</strong>d with his regiment when it was transferred to Lycia­Pamphylia to become the garrison regiment of that province. A fair1ylong service in his new province is presumed from the fact that Galbahad not onlyacquired a Pamphylian wife, but had also fathered two sonsby the time of his discharge, which suggests a considerable period of domesticityin his new home.The pro<strong>ve</strong>nance of the diploma at the site of Cebel Ires close to theboundary between Pamphylia and Cilicia is also instructi<strong>ve</strong>, There is otherevidence that a frontier post or statio existed at the Sedra çay, theancient border between the two provinces, at the point where the coastroad lea<strong>ve</strong>s the fiat coastal plain of Pamphylia to tra<strong>ve</strong>rse the rockystretch of coast to the east', Such posts were policed by troops detachedfrom the auxiliary garrison. During the peaceful years of Hadrianthroughout most parts of the Empire units of the Roman anny appear toha<strong>ve</strong> remained for long periods of time in the district to which they hadbeen assigned. The stability accounts for the well documented tendeneyfor soldiers, perhaps the majority in the case of ordinary ranks suchas Galba, to remain at the time of their discharge close to the basewhere they had been assigned during the latest phase of their service. If,(4) Russell, 487-88.164


moreo<strong>ve</strong>r, they had contracted a match with a local woman and childrenhad ensued, the incenti<strong>ve</strong> to put down roots in the local communitywould be e<strong>ve</strong>n greater. With a local wife and the promise of two stalwartsons to care for him in his old age in his new Pamphylian home, the prospectof returning to his former haunts in the Cyrrhestica would ha<strong>ve</strong> heldlittle attraction for Galba.A somewhat different scenario can be reconstructed for Papas, theson of Cillis, the beneficiary named in the Anamur diploma. His place oforigin would ha<strong>ve</strong> appeared in the lost right hand portion of the line containinghis name. Unlike Galba, no wife is named in his diploma, thoughthe names of two sons, Gellius and Paulus, appear in the subsequent twolines, with room for a third son and almost certainly a fourth child of indeterminatesex in the missing part of the text. Unlike his two knownsons to whom he ga<strong>ve</strong> standard Italian names widely used throughout theRoman army, Papas's own name and that of his father are unmistakablyAnatolian. Papas is a <strong>ve</strong>ry common name well attested in many parts ofAsia Minor. His father's name Cillis, on the other hand, is restrictedlargely to the Isaurian central seetion of the Taurus mountain range andthe adjoining rugged coast to the south. In this region it crops up in variousplaces, appearing'e<strong>ve</strong>n in a rare Phoenician text from the site on Cebellresas early as the Iate se<strong>ve</strong>nth century BıC." From early times this intractibleterritory producing a tough breed of men had pro<strong>ve</strong>d a fertilerecruiting ground for mercenaries in the great empires of the eastemMediterranean and the Middle East. The Roman Empire was no exceptions,So Papas was following a well established tradition when, aroundthe year 111 or 112, he signed up for 25 years of service with a cohortoriginally raised in the neighborhood of Damascus probably 60 or 70years earlier, but now dependent on recruitment from other regions tomaintain its strength. It would be pleasing to think that the First Cohortof Damascenes was stationed somewhere in the vicinity at the time of hisenlistment, perhaps as the garrison regiment of Cilicia or another of theprovinces of Asia Minor, but the record is silent. On the other hand, thereis evidence to suggest that the First Damaseenes were stationed in Egyptduring the 120's. The transfer of the regiment to Syria-Palestine mustsurely ha<strong>ve</strong> occurred between 132 and 135, during the Bar-Kokhba Revoltin Judaea, when se<strong>ve</strong>ralother auxiliary·units were also mo<strong>ve</strong>d to Ju-(5) P.G. Mosca and J. Russell, "A Phoenician Inscription from Cebel Ires in Rough Cilicia",Epig Anat 9 (1987),1-28.(6) J. Russell, "CiIicia-NutrixVirorum: CiIicians Abroad in Peace and War during Helienisticand Roman Times" in De Anatolia Antiqua i (Bibliotheque de I'institut français d'etudesanatoIiennes d'lstanbul 32) (Paris, 1991),283-297.165


daea to cope with the most serious military erisis of Hadrian's reign. Thusfor Papas the last months of his service may well ha<strong>ve</strong> been the moste<strong>ve</strong>ntful of his career. Indeed the mopping up operations necessary afterthe war was ended may e<strong>ve</strong>n ha<strong>ve</strong> delayed his discharge, since he mustcertainly ha<strong>ve</strong> belonged to the fırst group of <strong>ve</strong>terans of Syria-Palestineto be released after the suppression of the Revolt.Once retired from his regiment and in possession of his diploma, Papasseems to ha<strong>ve</strong> decided to make the long journey back to his nati<strong>ve</strong>country on the south coast of Asia Minor, for how else could this documentha<strong>ve</strong> ended up in the village of Kalın Ören? The majority of auxiliary<strong>ve</strong>terans preferred to settle in retirement in the vicinity of their finalbillet, often in one of the civilian communities that sprang up around theforts. This was especially the case if a soldier had married a local woman,as probably had happened in the case of Galba from Cyrrhus who settledat Laertes with his Pamphylian wife? In a number of cases, howe<strong>ve</strong>r,<strong>ve</strong>terans preferred to lea<strong>ve</strong> the district of their service and journey, ofteno<strong>ve</strong>r long distances, to their former homeland. Papas belongs to this secondgroup and we may speculate why. The answer surely lies in theomission of a wife from the list of beneficiaries named in his diploma.This must mean that she was already dead by the time of his discharge.As a widower with four children, some possibly still quite young, he maywell ha<strong>ve</strong> found it preferable to seek the support of familyand friendsback in his Isaurianhome rather than risk the uncertainty of civilian lifein a foreıgn and troubled land.The fact that we are able to reconstruct so much conceming theli<strong>ve</strong>s of these two individuals, their military careers, their families, theirrole in the community, is due in considerable measure to the relati<strong>ve</strong>lyprecise information that exists about the findspots of their respecti<strong>ve</strong>diplomas. Gi<strong>ve</strong>n that the provinces of Asia Minor provided a major poolof manpower for recruitmerıt in the auxiliary army especially on theeastem frontier, and gi<strong>ve</strong>n that soldiers in this part of the Empirewere more inclined to return to their home communities than their colleaguesin the west, one can only conclude that the soil of Turkey mustcontain many more diplomas lost in similar circumstances to those de-(7) For statistical confirmation of this tendeney from auxiliary diplomas, M.T. Raepsaet­Charlier, "Le lieu d'installation des <strong>ve</strong>terans auxiliaires romains d'apres les diplômesmilitaires", Ant CL 47 (1978), 557-65; M.M. Roxan, 'The Distribution of Roman MilitaryDiplomas", Epigr St 12 (1981), 279-83, fig. 4, tables 3 and 3a. From these studies it appearsthat about two-thirds of auxiliaries settled in retirement in the provinee where they settled.166


scribeds. It is possible that other diplomas with a known pro<strong>ve</strong>nance Heas yet unrecognized in the magazines of other Turkish museums. The sadtruth remains, howe<strong>ve</strong>r, that the vast majority of these extremely valuabledocuments ha<strong>ve</strong> been and will continue to be spirited abroad, removingİn the process all trace of their pro<strong>ve</strong>nance and with it so much fascinat­İng social history.(8) The evidence for this tendeney in the case of !egionary <strong>ve</strong>terans is eon<strong>ve</strong>niently assembledby M.P. Speidel, "Legionaries from Asia Minor", ANRW II 7:2 (1980), 730-46, esp. tablesII-IV=Roman Military Studies (Amsterdam, 1984),45-63; also Russell, "Cilicia-Nutrix Virorum",287-89, Table ı.167


ARCHAEOLOGICAL SURVEY IN THEGULF OF MANDALYA (CARIA)REPORTANTHE 1991 CAMPAIGNEugenio La ROCCA*The fourth sur<strong>ve</strong>y campaign in the territory of the Gulf of Mandalyatook place from 14 July to 10 August 1991 under the direction of ProfessorEugenio La Rocca. The other members were: Bruno Marocchini andEnrichetta Emo Capodilista, restorers from the Istituto Centrale del Restauro;Dr. Füsun Fallavollita, Dr. Beatrice Pinna Caboni and NurhanÜlgen, representati<strong>ve</strong> of the General Directorate of Antiquities, Ankara,to the Mission.1) The principal focus of the Mission's activity was the restoration ofa marble sculpture group, consisting of a standing female statue, c1ad in apeplos belted at the waist, and of two animals. These presumably representArtemis flanked by two rams. The group was found in the small extra-urbansanctuary, probably dedicated to Artemis, loeated atop the hillknown as Çanacık Tepe, near Kazıktı Dağ, which closes the plain of thecity of lasos on the east. Artemis was, in fact, patron goddess of lasos.The most important element of the group, the statue of the goddessunfortunatelyacephalous as well as missing the arms and lower part-hadbeen tranferred in 1990 to the Archaeological Museum at Milas. Thisyear all the numerous fragments found during the 1989-1990 campaignsand pertinent to the statues both of the goddess and of the animals werebrought there as well. These include often quite tiny drapery fragments,or larger fragments of the neck, shoulders, arms, one of the hans andnumerous fingers, as well as four large pieces belonging to the lowerpart of the statue. Furthermore the fragments of the horns-which canbe put together to make two pairs of backward-curving corkscrew'"Prof. Eugenio La ROCCA, Pisa Uni<strong>ve</strong>rsity Dipartimento di Scicnze Archeologiche Via Galvoni,ı Pisa-ITALY.169


homs-feet, hoo<strong>ve</strong>s and finally fleece-represented with large rhomboidstamples-ha<strong>ve</strong> permitted us to identify the presence of a pair of rams inthe original disposition of the cult group. The at least partial restorationof one of the animals will also probably be possible: its body, missingthe feet, neck and head, was disco<strong>ve</strong>red during the 1990 campaign notfar from the female statue, along the declivity of the hill opposite thesanctuary.The restoration operation, carried out entirely in the Milas Museum,required different phases of inter<strong>ve</strong>ntion, often differentiated accordingto the type of decay to which the marble was subjected in consequence ofthe position of the various fragments. These were cleaned and consolidatedindividually according to the most up-to-date stone-conservation techniques.Following the inter<strong>ve</strong>ntions on the individual fragments or pieces,we proceeded, with patient collecti<strong>ve</strong> research, to restore the statue of thegoddess with the fragments reco<strong>ve</strong>red: thus we were able to restore thedrapery almost entirely, e<strong>ve</strong>n though it was badly damaged especially infront; the upper part of the figure -shoulder and neck- and the lower parthemof the peplos- were put back together, thus greatly improving thestability of the entire statue which, at the end of the work of this campaign,was transported and displayed in a room of the Milas Museum.This can be eonsidered as the first phase of the Mission's plan which, inconsideration of the importance and interest of the find, anticipates theexhibition of the entire cult group, suitably displayed at the Milas Museum.In parallel with the work completed on the statue of the goddess, wereco<strong>ve</strong>red from the Çanacık Tepe hill a large piece of marble representingthe body, unfortunately quite mutilated, of one of the rams. Its position,in the steep declivity opposite the sanctuary, rendered quite difficultthe work of reco<strong>ve</strong>ry and transport. Gi<strong>ve</strong>n the impossibility of using mechanicalmeans, the marble-suitably packed and tied down on a speciallybuilt sturdy wooden sledge, was slowly lowered down the slope by ateam of workmen under the constant supervision of members of the Mission:only further downhill was it possible to use tractor while for the tripto Milas, a trailer was used. This last can be considered preliminary tothe activity planned for 1992, for which is in fact foreseen the completionof the work on the statue of the goddess and the restoration, albeit partial,of the rams, as the abundance of fragments and pieces cleaned and consolidatedthis year encouraged us to hope.170


2) The sur<strong>ve</strong>y activity of the Mission in the lasos territory was necessarilylimitated hecause of the concentration of persons and means on therestoration of the Çanacık Tepe cult group.In<strong>ve</strong>stigations were continued in the area of the ancient lasos marblequarries located between Kışlacık Dağ and Karaoğlan Dağ in the vicinityof the San çay not far from the road connecting Kıyı Kışlacık to Milas;there were found and recorded numerous pieces of evidence of extraction,consisting ofboth marks left by wooden le<strong>ve</strong>rs used to detach themarble blocks and the marks that show were blocks were extracted(Fig. 1). Finally, the large building on the crest of the hill opposite the socalledSmall Sea, yet published by W. Radt and F. Tomasello, and F.Tomasello was recorded and drawn; it consists of an imposing terracedwall in large squared blocks (51,20x27,50 meters), within which it nowseems certain was cut arather broad terrace where the blocks, to judgefrom the presence of countless chips, must ha<strong>ve</strong> been roughed out heforeheing shipped to the final workshops (Fig. 2). This activity-which mustha<strong>ve</strong> lasted into the Byzantine period as is attested by the slabs of lasosmarble used in the decoration of such important buildings as Aya Sofya,in Istanbul, and San Vitale, in Ra<strong>ve</strong>nna-was directly linked to the navigabilityof the so-called Small Sea. This with time was submerged by thedetritus of the San çay, which rendered impracticable the ancient port ofPassala, thus blocking the activities connected with it.Interesting data ha<strong>ve</strong> also emerged from a sur<strong>ve</strong>y made in the hillalong the road from lasos to Zeytin Köyü and especially in the stretch oppositethe inslet known as Isle of Goats, not far from the imposing structuresof the lasos "terra ferma" walls. Along the slopes of this area weha<strong>ve</strong>, in fact, heen able to identify a series of terraces and the remains ofa building, presumably a temple, unfortunately quite damaged. Only thelower part of the structure, consisting of a <strong>ve</strong>ry large irregulary shapedblocks, is preser<strong>ve</strong>d and occupies a square area of a little less than 9 meterson each side (Fig. 3-4).The interest of such finds lies not so much in their individual importanceas in the fact that allow us to identify the existence of rural settlementswhich otherwise, since their poor structures were of perishable materials,would ha<strong>ve</strong> left no traces, to the detriment of interesting data onthe type of frequentation and agricultural exploitation of the territory ofthe city and therefore, in final analysis, of its economy and society.(1) W. RADT, "Ein Lelegischer Grossbau bei Iasos" Istanbuler Mitteilungen 27-8, 1977-78,pp.127-130; F. Tomasello, L'acquedotto romono e la necropoli presso l'istmo, Roma 1991,p.3, note 10.171


This find too can therefore take place with those obtained in thecourse of the sur<strong>ve</strong>ys completed to that end in the hinterland of Iasossince ı 988 and whose results ha<strong>ve</strong> allowed the preliminary drafting of anarchaeological map of the zone.The quantity of elements still emerging, e<strong>ve</strong>n if following only surfacessur<strong>ve</strong>ys, leads us to belie<strong>ve</strong> that the Iasos hinterland preser<strong>ve</strong>s numerousdata to be integrated with those already obtained in the course ofthe preceding sur<strong>ve</strong>ys, concentrated principally in the area to the north ofthe city-toward Kazıklı -and to the south- on the plain of the San çay-o172


Fig. 1- Ancient marble quarries near lasos: marks of the extraction activityFig. 2- Ancient marbre quarries near lasos: N.W. comer of the buit terrace173


Fig. 3- Area along the road between Iasos to Zeytin Köyü: remains of the s.c. naiskos, view ofthe west side174


@ .. ' 0'0 h" -~:,·A-··:'.:~.;"'.. ' ,"Y i1 fI=:JI ~ ~I ~ ~CAL CARE/ LlME5TONEGRANITELL0/ QVAR.TZY STONE:SU-j/0$TOf.s c.H15TARCHAEOı-oGııC.AL SURVEYiN THE GULF OF MANDALYARoAD FROM lASOS TO ZEYTIN Köyü:s.c, NA15KOSFig. 4- Areaalong theroadbetweenIasos to ZeytinKöyü; plan of the s.c. naiskos175


ARCHAEOLOGICAL SURVEY IN THETERRITORY OF IASOS AND THEGULF OF MANDALYA 1992The principal focus of the Missiorı's actıvıtes during the 1991 and1992 sur<strong>ve</strong>ys! was the continuation of the research for the archaeologicalmap of the territory and the restoration of the marble sculpture groupfound in the sanctuary on Çanacık Tepe-.TERRITORY OF lASOSObjecti<strong>ve</strong>s were the fortifications and the "lelegian compounds" (frequentlypresent in the hilly belt of the lasian chora), the marble quarriesand the site of Alagün.As far as fortifications are concemed, the ringwalls on the summit ofÇanacık Tepe (Fig. 1b) and Zindan Kale (Fig. la) were in<strong>ve</strong>stigated andstudied. The first site yielded few results because of its poor state of preservation,while in, Zindan Kale, many structures are preser<strong>ve</strong>d and a sur<strong>ve</strong>yof the area was made (Fig. 2).Zindan Kale is a fortress in which at least two phases are identifiable;it shows signs of having been inhabited continuously for some centuries.Its elongated shape is irregular and its dry-stone walls are skilfully(1) The fourth sur<strong>ve</strong>y campaign in the territory of the Gulf of Mandalya took place from 14 Julyto 10 August 1991 under the directian of Professor E. La Rocca. The other members were:Bruno Marocchini and Enrichetta Emo Capodilista, restorers from Istituto Centrale del Restauro,Dr. Füsun Fallvollita, and Dr. Beatrice Pinna Caboni. The fifth sur<strong>ve</strong>y campaign wascarried out under the supervision of Architect A. Viscogliosi from 4 July to 4 August 1992;members of this sur<strong>ve</strong>y were Dr. Marina Falla Castelfranchi, Dr. A. Braccili, Dr. BeatricePinna Caboni, Dr. Paolo Arata, Dr. Marcello Spanu and the restares from the Istituto Centraledel Restauro Stefania Giudice and Antonella Sechi. As always we thank the General Directorateof Monuments and Museums at Ankara for the permission to undertake the sur<strong>ve</strong>ysand the representati<strong>ve</strong>s of Ministry of Culture, Ms. Nurhan Ulgen (1991) and Ms.Şengül Gündoğan (1992) of the General Directorate of Antiquities, Ankara, for their friendlyand competent collaboration.(2) See E. La Rocca, in Araştırma Sonuçları Toplantısı IX (1992), pp. 63-64, figs. 5-6.176


uilt with rather smal1 stones. The original plan of the fortress, which didnot change o<strong>ve</strong>r time, had rows of wal1s in which not yet true bulwarksaltemate <strong>ve</strong>ry modest projections not yet real bulwarks. Later in time,three ponderous towers in ashlar masonry were added on the west side asforms of reinforcement (Fig, 3). At least four gates seem to be identifiable:one postem, halfway along the long side o<strong>ve</strong>rlooking the sea, a secondone on the opposite side, exactly north of the fırst, and two maingates, perhaps suitable for the passage of carts on the two extreme endsofthe ringwal1s.Inside the ringwal1s were found the remains of masonry works: acistem, a kiln and the remains of a building in fine ashlar masonry, probablya temple. The sporadic material found dates the use of the site to aperiod between the second half of the sixth century Re. and the Iate Hellenisticperiod.in the course of the sur<strong>ve</strong>y, evidence was found that the fortress wasnot an isolated outpost, but that, on the contrary, it stood in a denselypopulated area. On the same hill as the fortress, in addition to other seatteredfortification works, was found a "lelegian compound" in fairly goodcondition (Fig, 4). On the plateau, north of the mountain where the fortressis located (Fig, la), stand at least fi<strong>ve</strong> "lelegian compounds'' ofdifferent sizes and in various conditions, which could well ha<strong>ve</strong> been avillage (Fig. Ic), The reason for this settlement could ha<strong>ve</strong> been a spring(Fig, Id) that flows seasonal a short distance down in the val1ey below.The spring, which is still used by the shepherds, was canalized in structuresmade of concrete and opus signinum and was, perhaps, monumentalized(a fragment of one fine marble Iabrum was found).Further traces of another settlement (Fig. le), marked by orthogonalstructures in masonry, ha<strong>ve</strong> been noted on the shoulder that separates thesummits of the two mountains.A settlement in better condition is located on the north side of theval1ey that separates the spur of Zindan Kale from the rest of the chain ofBozukberçe Tepe (Fig If). Some houses stilI show a bipartite plan,which, in its simplicity, recalls that of the so-called "lelegian compound".As mentioned, the mere sur<strong>ve</strong>y of the fortified summit of ÇanacıkTepe did not provide useful indications for a better definition of the site.It can, howe<strong>ve</strong>r, be presiımed that a path from the sanctuary of Artemisled to the settlement on Çanacık Tepe and, following the crest of themountain spur, joined Zindan Kale to proceed to the Gulf of Kazıklı and177


then towards Miletus. in fact, it was found that one of the main gates ofthe fortress of Zindan Kale opened in exactly that direction.Immediately north of the walls on Çanacık Tepe, in fact, in the directionof Zindan Kale, the layout of some "lelegian compounds" weredrawn (Fig. ı, no.83). The best preser<strong>ve</strong>d one presents an elliptical plan(Fig. ·S). and was built in dry-stone masonry. it shows the typical divisionin two parts with the stairwell in one of the apsed ends, but in this specimena second rectangular building was added on the opposite side. Furtherto the west, a third rectangular room, built with a more modest technique,mut ha<strong>ve</strong> been an annex. The three buildings, along with thedifferent altitudes of the eliff, shaped a sort of courtyard.E<strong>ve</strong>n the stretch of the coast immediately north of lasos, consistingof rather steep hilIs which slope down to the sea, shows traces of bui1dings,built in various ways with the megalithic technique, but seem to beisolated buildings rather than part of rural settlements. Of these, a rectangularstructure (Fig. 19), perhaps a temple, built with irregular masonryin various materials has been found along the modern road from lasos toZeytin Köyü (Fig, 6).it is evident that the area of the chora of lasos, which is now occasionallyused for scanty sheepherding, was once densely populated, asthe buildings of different function (housing, religious and defensi<strong>ve</strong>)show. The chronology of these structures, howe<strong>ve</strong>r, remains to be <strong>ve</strong>rified:this wilI be possible only through exeavation.At Alagün, the underwater sur<strong>ve</strong>y confirmed the artificial nature ofthe isthmus that links the left side of the bay to the island and then continuesto the left with another branch. Evidence of works to straighten thecoastline both on the island and on the mainland was found.As part of the in<strong>ve</strong>stigation of the economy of the lasian chora, theanalysis of the quarries, in particular of the marble quarries, was intensified.Near the modern village of Karakuyu, an area which strictly speakingdoes not belong to lasos, a quarry of grey marble was found (Fig, 7).lt shows traces of ancient quarrying works and is, howe<strong>ve</strong>r, <strong>ve</strong>ry near,and perhaps associated with, an ancient settlement (possibly to be identifiedwith alketor), whose extent is not known, but which seems to ha<strong>ve</strong>been quite large, to judge from the finds which ha<strong>ve</strong> risen to the surfaceand from the marble remains stilI in siıu (the most important of whichha<strong>ve</strong> been transferred to the Milas Museum by the Italian Mission).178


Further sur<strong>ve</strong>ys were carried out in the quarry of red lasian marble,which so far seems to ha<strong>ve</strong> been the only quarry that for certain was exploitedintensi<strong>ve</strong>ly. The existence of a path going down to the sea had ledto the assumption of an outcrop of marble in an area nearer to the sea, exploitationof which must ha<strong>ve</strong> been more economic. But, after careful examination,traces of quarrying work ha<strong>ve</strong> not been found on a lower le<strong>ve</strong>lthan the terraced wal1 of the mainquarry. The upper limit of the ancientquarry cannot be determined because it has been eroded by the modemroad and recent works in the quarry.About 2 km east of this quarry, on a much lower le<strong>ve</strong>l, a "lelegiancompound" was sur<strong>ve</strong>yed: other similar buildings ha<strong>ve</strong> been found on theancient coastline, now the marsh of San çay.TERRITORY OF BARGYLIAThe sur<strong>ve</strong>y of the site of Bargylia, facilitated by the destruction ofthe woodland by the inhabitants of the surrounding areas, allowed somemore precise specifications. E<strong>ve</strong>n though visible only in a discontinousway, it seems that the plan of the byzantine fortress (Fig. 8), which probablypartially co<strong>ve</strong>red the area of the ancient agora consists of se<strong>ve</strong>ralseries of barrel-vaulted rooms meant for different purposes and built ondifferent le<strong>ve</strong>ls, sloping down to the sea. it seems that only a few of themsustained a second storey, otherwhile the other ones functioned as substructurefor a central courtyard (Fig. 9).In the area of the fortress a series of architectural elements (bases,shafts and capitals of columns and pieces of entablature), which seem tobelong to the same architectural complex, possibly the agora. The disco<strong>ve</strong>ryof the inscription KLAYDI on a fragment of a lintel block (Fig.10) permits dating of building to the Julio-Claudian Age, which wouldseem to be confirmed by its architectonic features, similar, for example,to those of the so-called "Porch of Tiberius" at Aphrodisias.The walls of the fortress appear to ha<strong>ve</strong> undergone three buildingphases, visible in the Iate Roman walls connecting the area of the agorawith the sections of the so-called HelIenistic walls, appearing in goodcondition behind the apse of the church of St. Peter and Paul', A directlink between the two structures might ha<strong>ve</strong> been remo<strong>ve</strong>d during a dig,probably during the sur<strong>ve</strong>y carried out by Biliotti in 1865.(3) See E. La Rocca, in Araştırma Sonuçları Toplantısı iX (1992), p.61, fig. 2; pp.73-74,fig.5.179


In short, the field work of these years permits identification of a richmonumental phase in the Byzantine era. The occupied area in this periodseems to ha<strong>ve</strong> been limited to the westem part of the ancient city(Fig. 11), where it is possible at present to identify two principal nuc1ei: amilitary one on the Acropolis, the fortress complex, and a religious onein the northem part (on the side o<strong>ve</strong>rlooking the ancient port), representedby the complex of the Basilicae.In the Milas Museum, in addition to transport and setting up of somefinds from Bargylia (such as the ambo from one church in the area of theharbour), restoration was carried on the marble sculpture group from theextra-urban shrine of Çanacık Tepe'. This consists of a standing femalestatue, c1ad in a peplos belted at the waist, and flanked by two anima1s:presumably Artemis and two rams.The restoration had to be done in stages differentiated according tothe type decay the marble has suffered in consequence of the position ofthe various fragments. These were c1eaned and consolidated individuallyaccording to the most up- to-date conservation techniques.In particular, the work on the statue of the goddess (in Museum sincethe 1990 campaign), found unfortunately acephalous as well as missingthe arms and the lower part, was extremely difficult owing to the smallsize of the numerous fragments found in the years 1989-1990 (Fig. 12a,b). Following the restoration inter<strong>ve</strong>ntions on the individual pieces, itwas possible, with patient collecti<strong>ve</strong> research, to restore the drapery (badlydamaged especially in front) with quite tiny fragments the upper partof the figure-shoulders (Fig, 13a, b) and neck-and lower part- hem of thepeplos- reassembled from four large pieces, which great1y impro<strong>ve</strong>d thestability of entire statue. Furthermore, other fragments of one hand and ofse<strong>ve</strong>ral fingers ha<strong>ve</strong> peen put back together, although it is not possible tojoin them to the rest of the statue.As for the rams, only the body of one animal (missing the feet, theneck and head) was found along the steep slope of the hill opposite thesanctuary. This position made the work of transport to the Museum(1991) quite difficult. Gi<strong>ve</strong>n the impossibility of using mechanicalmeans, the marble-suitably packed and tied down on a specially builtsturdy wooden sledge-was slowly lowered down the slope by a team ofworkmen under the constant supervision of the members of the Mission;only further downhill was it possible to use a tractor while for the movingto Milas, a trailer was used.(4) See E., La ROCCA, in Araştırma Sonuçları Toplantısı iX (1992), pp. 63-64, figs. 5-6.180


It was possible to identify, dean and consolidate the fragments oftwo pairs of backward-curving corkscrew homs, of the feet, the hoo<strong>ve</strong>sand finally of the fleece, represented with large rhomboid staples: thiswill allow the restoration of at least one ram.These activites can be considered preliminary to that planned forcoming years, with the final goal being to exhibit the entire cult groupsuitably in the Milas Museum where the goddess statue has been on displaysince the end of the 1991 campaign.181


Tq "­ılıHANDAL YAKÖRFEZiFig. 1- Detail of the archaeological map after the 1991-1992 sur<strong>ve</strong>ys182


~.-ı.-r----r------,-....L'"'Ti.••.'tl-,Jo 100b 'ZINDAN KALE - PLAN OF· THE FORTRESS200iFig. 2- Zindan kale: plan of the fortressFig. 3- Zindan kale: tower on the west side183


t o !Fig, 4- Plateau near Zindan kale: "lelegian compound"CANACiK TEPE - LELEGIAN COMPOUNDFig. 5- Çanacık tepe: plan of "lelegiancompound"184


Dr:-::ı~LIMESTONEQUARTZY STONEF7"I~SCHISTROAD FROM IASOS TO ZEYTIN KÖYUPLAN OF ABUILDING lTEMPLE?1Fig. 6- Road from Iasos to Zeytin köyü: rectangularbuilding (temple?)Fig. 7- Ova Kışlacık: grey-marble quarry185


DD~ _ _ _._._ .50iFig. 8- Bargylia: plan of the Byzantine fortressFig. 9- Bargylia: one of the barrel-vaulted rooms of the fortress186


Fig. 10- Bargylia: lintel with the inscription KlaydiN /~~(\\,00!, ••• -J BARGVLlAPLAN OF ACROPOLISFig. 11- Bargylia: plan of the city. The Byzantine buildings are marked187


.......0000Fig. 12a- Milas Museum: the goddess statue from theÇanaçık Tepe shrine before 1991-1992restoration workFig. 12b- Milas Mııseum: the goddess statue from theÇanacık Tepe shrine after 1991-1992restoration work


Fig. 13a- Milas Museum: detail oftherestoration of the left part of thegoddess statueFig. 13b- Milas Museum: detail of the restoration of the right shoulder of thegoddess statue189


EPIGRAPHISCHE FORSCHUNGEN IM WESTENKARIENS 1992.. *Wolfgang BLUMELDie Forschungsreise 1992** führte, wie in früheren Jahren, zunachstnach Milas. Im Museum der Stadt, in dem jetzt mehr als 60 Inschriftsteineaus Mylasa und den umliegenden Orten <strong>ve</strong>rwahrt werden, setzteich meine Arbeiten zur Vorbereitung eines Katalogs der Inschriften fort.In der Stadt waren, teils <strong>ve</strong>rbaut in Einfassungsmauem, teils in Privatbesitz,Inschriften gefunden worden. Eine (I. Mylasa 534) wurde bereitsvor hundert Jahren <strong>ve</strong>röffentlicht; die Kontrolle bestatigte die publizierteLesung. Die Überprüfung einer weiteren (I. Mylasa 522) ergab einigeneue Lesungen; unter anderem entfallt der einheimische PersonennameKOt~ıaAoç (L. Zgusta, Kleinasiat. Personennamen § 652-2). Bei denneuen Inschriften handelt es sich um Fragmente aus Inschriftengattungen,die in Mylasa durch zahlreiche Exemplare gut <strong>ve</strong>rtreten sind. DieNeufunde runden das bisher gewonnene Bild ab.Der Besuch der einzelnen antiken Orte in der Umgebung der Stadt ergabeinige Neufunde. So wurde ich in Aşağı Kalınağıl Köyü, dem Dorfin der Nahe der Ruinen des Heiligtums des Gottes Sinuri, auf einebeschriebene Rundbasis aus weiBem Marmor aufmerksam gemacht, diedort in dem Garten eines Privathauses lag. Der Text lautet:* Prof. Dr. Wolfgang Blümel, Institut für Alterturnskunde, Uni<strong>ve</strong>rsitat zu Köln,Albertııs-Magnus-Platz, 50923 Köln, ALMANYA.** Ich danke der Generaldirektion für Altertümer und Museen im Kultusministeriumder Republik Türkei für die Forschungsgenehmigung und der Reprasentantin derGeneraldirektion, Frau Müge Özsaygı (Museum İzmir), für die Zusammenarbeit,191


Mnıcvôptcç 'tfjç'Ia'tpOlCAdouç,yuvaucaç ör. I1ıv-4 Öapou, 'tfjç KaAouJlEvrıçApoxnôo; oi uioiKat ~euya'trıp 'tav~roJl6v' ~atJlovoç8 'Ayaeo\)"Den (Grab)Altar der Maiandria, der Tochter des Iatrokles, der Gattindes Pindaros, die den Beinamen Arosis hatte, (errichteten) die Söhneund die Tochter." Die Fonnel ~atJlovoç 'Ayaeou, haufiger im Plural~aıJl6vrov 'Ayaemv, ist besonders charakteristisch für Grabinschriftenaus Mylasa und Iasos-, aber ihre Bedeutung bleibt unklar. Bereits infrüher Zeit (4. - 3. Jh.) ist in Mylasa der Kult der ~atJlo<strong>ve</strong>ç 'Ayaeot bezeugt(1. Mylasa 350), in Olymos gab es im 2. Jh. einen Priester der~atJlo<strong>ve</strong>ç 'Ayaeot (1. K. 35:806, 810, 869, 870 etc.), eine Grabinschriftaus Iasos (L. Iasos 408) ist in das 2. Jh. zu datieren, so daB die Auffassung,die Fonnel Auuıôvrov 'Ayaemv sei eine Übersetzung von lat. DisManibus, an Wahrscheinlichkeit <strong>ve</strong>rliert. 2Die Grabschrift für Maiandria ist auf Grund der Buchstabenformen(viereckigesSigma) in die Kaiserzeİt zu datieren. Bemerkenswert ist derBeiname Apoıoıç, der - soweit ich feststellen konnte - bisher nicht belegtist und wohl auch nicht griechisch ist. Eine Beziehung zu griechoupoaıç .Ackerland: Pflügen" ist wenig wahrscheinlich. Wenn der Namealso dem einheimischen Namengut Kariens zuzurechnen ist, bildet ereinen wertvollen Zuwachs zu den wenigen bisher bekannten Frauennamenund einen wichtigen Hinweis darauf, daB noch in spater Zeiteinheimische Namen fortlebten.1 Für zwei Beispiele aus Rhodos s. P. M. Fraser, Rhodian Funerary Monuments,Oxford 1977,73.2 S. auch W. Blümel, i. K. 34 p. 164.192


Im weiteren Verlaufmeines Sur<strong>ve</strong>ys bereiste ich im Rahmen der Vorbereitungeines Inschriftencorpus die antiken Orte, die in dem Gebietwestlich des Marsyas zwischen Mylasa und der Maanderebene Iiegen,also in erster Linie Herakleia am Latmos, Alinda und Alabanda. Die İndiesen Stadten und ihrer unmittelbaren Umgebung noch vorhandenenInschriftsteine sind gröBtenteils publiziert; die Revision brachte keineneuen Erkenntnisse.Im zweiten Teil der Reise wandte ich mich nach Süden, in das Gebietder Rhodischen Peraia. Die Feldforschung auf der Loryma-Halbinselblieb ohne Ergebnisse. Im Museum von Marmaris nahm ich die einzigedort <strong>ve</strong>rwalırte Inschrift, eine schwer lesbare spatantike Grabschrift, auf.SchlieBlich bereiste ich erneut die knidische HalbinseL. In Cumalıköyund in Yazıköy sind mehrere, von G. E Bean gefundene und publizierteInschriften noch erhalten. In Knidos selbst waren bei den Ausgrabungenunter Leitung von Prof. Ramazan Özgan keine neuen Inschriften gefundenworden. In einer neuzeitlichen Einfassungsmauer auf dem Ausgrabungsgelandejedoch hatte man das Fragment einer Basis aus grauemMarmor mit der Signatur des Bildhauers Peithandros aus Athen entdeckt:ndSav8poç 'ASııvatOç EnOiııaf.Der Bildhauer Peithandros aus Athen ist bekannt durch Signaturen aufStatuenbasen von der Akropolis von Lindos und aus Rhodos- aus derZeit um 250 v. Chr. Er ist der am frühesten bezeugte unter den bisheracht 4 namentlich bekannten Bildhauern, die in Knidos tatig waren.3 i. Lindos90 (mn 254 v. Chr.) und 98b (mn 245); Rhodos: Are/ı. Delt.. 18, 1963,29Nr. 58; s. G. Lippold, RE XIX,1 (1937) 192; Chf. Blinkenberg, Lindos LU (1941) 52Nr.22.4 Timocharis aus Eleuthema (mn 220 v. Chr.) i. Knidos 111; Theudoros aus Parion111; Zenodotos und Menippos aus Chios (Ende 3. Jh.) 112; Zenodotos aus Knidos (1.Haıfte 2. Jh.) 113, 164, 171, 177, 187; Epikrates (2.-1. Jh.) 185; Theon aus Antiochia(180--170 v. Chf.) 165, 168; Bulis aus Paros (Mitte 2. Jh.) 202.193


Das wiehtigste Ergebnis meiner Forschungsreise ist ein Fund, auf denieh zum AbsehluB naher eingehen möehte. Es handelt sieh um mehrereInsehriftfragmente, die in einem Privathaus in Kuzyaka, einem kleinenOrt südwestlieh von Milas, <strong>ve</strong>rbaut sind. Bereits L. Robert hatte 1934naeh dem Fund einer Insehrift mitteilen können, daB die aus anderenQuellen bekannte antike Stadt Kildara in unİnittelbarer Nahe von Kuzyakagelegen haben muB. Von den Insehriftfragmenten greife ieh diejenigenheraus, die sich zu einem mehrzeiligen vollstandigerı Textzusammensetzen lassen.>TAll1tOAe~Oç KıUapErov i 'tan oTı~roı xaıpeıv' 1tapa'Yevo~evoı1tPOç ~~aÇ ol 1tept 'Ia'tp01ci"lv Kat OUAıaOııv Kat Ilivôopov Kat'Icrxupinv1tpecr~eU'tat 'to 'tl[e "'Tıq>ıcr~a'tou OTı~OU Kat 'ta] SEvıa a.1tEorodav]4 Kat au'tOt oıe~Ex911crl[av Ka9roç i:v 'tooı "'11q>i]q[~an 'YE'YP~~~aı]'~~eıç oe 1tapllKOAou911I[Ko't]~ç euvoroç 1tpocreAllAu90crı 1tPOç'ta 'tou ~acrıAEroç Il'toAI[d~aıou 1tpa'Y~a'ta Kat 't"ç a.oeAq>"c;au'tou ~acrıAıcrcrııç Bepl[e]vıKııç Kat ~CıcrıAEroç 'Avnoxou8 'tot> E'Y ~c.xcrıAEroÇ 'AV'tI[ıo]xou Kat ~acrıAıcrcrııç Bepevixnç 'toıç 'te1tpecr~eu'taıç E<strong>ve</strong>'t'O[xol~]ev q>ıAavŞpro1troÇ" Kat öcra1tep ı;çıou-~e ]"Tlepolemos grüBt das Volk von Killara. Zu uns sind gekommen dieGesandten Iatrokles und Uliades und Pindaros und Isehyrias und übergabenden [BeschluB des Volkes und die] Gastgesehenke und sprachenauch selbst mündlich [wie in dem BesehluB gesehrieben steht]. Wiraber, naehdem wir zur Kenntnis genommen haben, daB sie in guter Absichtzu der Partei des Königs Ptolemaios und seiner Schwester, derKönigin Berenike, und des Königs Antioehos, des Sohns des Königs5 Für den vollstandigen Text s. W. Blümel, ,,Brlefdes ptolemaischen Ministers Tlepolemosandie Stadt Kildarain Karien". Epigraphica Anatolica 20 (1993) 127-133,mit Kommentar undausführlichem Nachweis der herangezogenen Sekundarliteratıır.194


Antiochos und der Königin Berenike, übergetreten sind, haben die Gesandtenfreundlich empfangen. Und was immer ihr fordertet ..."Die in diesem Text genannten Personen sind uns aus anderen Quellengutbekannt.Tlepolemos entstammte einer groBen lykischen Familie in Xanthos,die - so hat man auf Grund des Namens des Vaters von Tlepolemos,'Ap'ta.7ta:tT)ç, <strong>ve</strong>rmutet - iranisehen Ursprungs war. Er hatte bei denolympischen Spielen des Jahres 256 einen Sieg davongetragcn" und warin zwei aufeinanderfolgenden Jahren, 247/46.und 246/45, eponymerPriester Alexanders des Grolsen und der <strong>ve</strong>rgöttlichten Ptolemaer zuAlexandria. In welcher Funktion und wo er die Gesandten aus Kildaraempfing, wird nicht deutlich. Möglicherweise <strong>ve</strong>rtrat er im Rang einesMinisters den König in Alexandria, der sich auf einer Reise nach Syrienbefand (s. u.); denkbar ware auch, daB er mit einem militarischen Kommandoim Süden Kleinasiens beauftragt war, well er die Gegend und dieVerhaltnisse dort genau kannte.König Ptolemaios ist Ptolemaios III., der spatere Euep'YE'tT)C;, der imJanuar 246 seinem Vater, Ptolemaios II., auf den Thron gefolgt war.Seine Schwester Berenike war sechs Jahre zuvor, im Frühjahr 252,mit einer auBergewöhnlich reichen Mitgift ausgestattet, mit dem SeleukidenkönigAntiochos II. Theos <strong>ve</strong>rmahlt worden, um dadurch den 253geschlossenen Frieden des zweiten Syrischen Kriegs zu sichem. Ineinem Abkommen zwischen den Königshausern war <strong>ve</strong>reinbart worden,daB der aus der Verbindung zu erwartende oder erhoffte Sohn Thronerbesein sollte. Tatsachlich gebar Berenike einen Sohn, der, wie wir aus derneuen Inschrift erstmals erfahren, den Namen Antiochos erhielt. KönigAntiochos hatte sich vor der Heirat mit der jungen agyptischen Prinzessinvon seiner ersten Frau, Laodike, getrennt und gleichzeitig seinenaltesten Sohn, Seleukos, von der Thronfolge ausgeschlossen. Laodikehat in <strong>ve</strong>rschiedenen Regionen des Reichs ausgedehnte Landerelen als6 Pausanias V 8,11; L. Moretti, Olympionikai (1959) p. 138 ad Nr. 558; Chr.Habicht, Pausanias undseine .Beschreibung Griechenlands" (München 1985) 86-87.195


Ersatz für den ihr genommenen Anteil an der Herrschaft erhalten. Auseiner umfangreichen, in Didyma gefundenen Inschrift (OGlS Nr. 225 =1. Didyma 492B) geht hervor, daB Antiochos II. ihr etwa im Mai 253umfangreichen Grundbesitz in der Gegend von Zeleia und Kyzikos <strong>ve</strong>rkaufte(nicht: schenkte, wie in anderen Fallen). In dieser Urkunde wirdsie schlicht Laodike genannt, führt also nicht mehr den Titel Königin.Trotz dieser Entschadigungen scheint Antiochos die Trennung vonseiner ersten Frau nicht <strong>ve</strong>rwunden zu haben. Antiken Quellen zufolgesoll er, "amore superatus", sie und seine erstgeborenen Söhne wieder indie Herrschaft eingesetzt haben7. Sicher ist, daB er Berenike und ihrenSohn in Antiochia zurücklieB und sich nach Ephesos begab, wo Laodikeund Seleukos ihren Aufentha1tsort hatten. Er starb dort im April oderSommer 246 im Alter von 40 Jahren. Umstritten ist, ob, wie antikeQuellen berichten, Laodike ihn getötet", genauer: durch Gift umgebracht?hat und mit Hilfe eines Doppelgangers seinen letzten Willen, dieWiedereinsetzung seines altesten Sohnes in die Thronfolge, vorgetauschthat, oder ob er eines natürlichen Todes gestorben ist10 Jedenfallserhob sie sofort für sich und ihren damals kaum zwanzigjahrigen SohnAnspruch auf den Thron. Ihre persönliche und politische Riva1in, dielegitime Königin Berenike, und deren Solın, König Antiochos, wie er indem neuen Text genannt wird, waren in höchster Gefahr. Ptolemaios III.ist im September dieses lahres mit seiner gesamten Streitmacht zu Wasserund zu Lande zur Unterstützung seiner Schwester nach Syrien aufgebrochen,kam aber zu spat. Noch vor seinem Eintreffen in Antiochiahatten Arıhanger der Laodike auf ihr GeheiB erst das Kind Antiochosund dann Königin Berenike, die in ihrem Palast in Daphne Zufluchtgesucht hatte, ermordet. Der Tod des kleinen Königs und seiner Mutterwurden zunachst <strong>ve</strong>rheimlicht; wann Ptolemaios, der in Syrien freund-7 Hieron.in Dan. III,1l,6; PoIyaen. VIIISO.8 Appian.Syr. 65.9 Va1. Max. IX 14 ext, 1; PIinius, Nal.Hist VII 53; Hieron. 1. c.10 S. zuletzt K. Brodersen, Appians AbrijJ der Seleukidengeschichte (München 1989)199-201.196


lich empfangen wurde und die Regierungsgeschafte namens und imAuftrag seiner angeblich von den Wunden des Attentats genesendenSchwester weiter führte, die Tauschung nicht mehr aufrechterhielt, istbei der Dürftigkeit unserer Quellen nicht zu ermitteln. Man kann alsanicht naher prazisieren, wann genau der Vertrag des Tlepolemos mit denKildareis abgeschlossen wurde, unmittelbar nach dem Tod des Antiochosim Frühjahr oder Sommer 246, als Königin Berenike und ihr Sohnnoch lebten, oder erst Ende des Jahres, als beide schon tot waren, diesaber aus politischen Erwagungen noch nicht bekanntgegeben war.Kildara, eine Stadt in Karien, über deren Bedeutung wir nichts wissen,wird aber nicht die einzige Stadt in Kleinasien gewesen sein, die diePartei der Ptolemaer ergriff.ll Möglicherweise werden weitere Inschriftfundedie Geschichte einer Zeit erhellen, über die wir noch sehr unzureichendunterrichtet sind. So haben Ender Varinlioğlu, Alain Bresson et.al. in einem jüngst erschienenen Aufsatz 12 die Vermutung geaııfert, daB,wie es durch eine neugefundene Inschrift nahegelegt wird, die nicht weitvon Kildara gelegene Stadt Uranion für einige Jahrzehnte im 3. Jahrhundertunter dem EinfluB der Ptolemaer stand. Vorlaufig bleibt festzuhalten,daB der neue Text aus Kildara das jüngste epigraphische Dokumentisı, aus dem hervorgeht, daB die Ptolemaer im 3. Jahrhundert dieVorherrschaft zumindest in einem Teil Kariens innehatten.11 S. Iustin. XXVII,I,S: Ubi eum obsideri eam [se. Beronicen] cum parvulo filionuntiatum Asiae civitatibus esset, recordatione patemae maiorumque eius dignitatiseasum tam indignae fortunae miserantes auxilia ei omnes misere.12 E. Varinlioğlu - A. Bresson - P. Brun - P. Debord - E. Descat, .Duranion enCarie". Rev. Et. Ane. 94 (1992) 155-174.197


URANİoN KENTİ VE ÇEVRESİ/STRATONİKEİA'DA DİONYSOS SUNAGIEnder VARİNLİOGLU*Bilindiği gibi, 15 yıldır Karya'da sınırlı bir alanda yüzeyaraştırmasıyapmaktayım. Bunun yanı sıra, son 5 yıldır, sorumlusu olduğum Türk­Fransız araştırma grubuyla daha geniş bir alanda araştırmalar yapıyoruz.Eylül ayında 15 gün süreyle yaptığımız ortak çalışmayı size BordeauxUni<strong>ve</strong>rsitesi'nden Prof. Dr. P. Debord sunacaktır. Ben de geçen yıl gerçekleştirmişolduğum bir yüzey araştırmasıyla, bir kazı buluntusunun sonucunusunacağım.i. 1992 yılı araştırma raporumu dinlemiş olanlar anımsayacaktır: arkeoloji,kazı yapmakla eşanlamlı değildir'. Yüzeyaraştırmalarında arkeoloji,epigrafi, numizmatik, tarihi coğrafyanın, tarihin oluşmasında başvurulanbaşlıca kaynaklardır. Toplantımızın amacına uygun olarak,tartışarak kanıtlamak yerine, yüzey araştırmalanndan birini, ileri sürmüşolduğum sava, örnek olarak sunacağım.1991 yılında bulmuş olduğum bir yazıt, Atina <strong>ve</strong>rgi listelerinde adıgeçen; Plinius'un Ha/icarnassus çevresinde olduğunu söylediği kimikentlerden Uranion'un, sanıldığı gibi Bodrum yarımadasında değil, çokuzakta Keramos yakınında olduğunu kesinlikle ortaya koymuştu". Bu sonuçtanyola çıkarak, Uranion'la birlikte anılan öteki kentlerin de, Uranionçevresinde olabileceği varsayımını kanıtlamak için yaptığım yüzey araştırmasısonucunda, Karamandağ denilen tepede antik bir kentle karşılaştım',Gerçi Hula-Szanto da, geçen yüzyılın sonundaki gezileriyle ilgiliyazılarında, Bozalan dağında bir kale olduğundan iki satırla söz etmişler-* Doç. Dr. Ender VARİNLİOÖLU, Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Dil <strong>ve</strong> Tarih-Coğrafya Fakültesi,Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı, Sıhhiye - ANKARA.(1) X. Araştırma Sonuçları Toplantısı, 25-29 Mayıs 1992, Ankara (T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar<strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü), s. 213.(2)(3)Asia Minor Studien 8, 1992, 17-22; REA 94, 1992-Nos 1-2, 155-174.Bk. Harita.(4) HUıa-Szanto, Berichf iiber eine Reise in Karien (SB Wiener Akad. CXXXII), s. 27.199


dr'. Ancak bu bir gezi notuydu. Karamandağ'ın altında daha önce bulmuşolduğum bir yazıt, bu yerin "polis" anlamında bir yerleşme olduğunugösteriyordu. Yazıt meclis kararıydı. Taşın baş kısmının kırık olması, neyazık ki, kararı <strong>ve</strong>ren meclisin hangi kentin meclisi olduğu konusundabilgi edinmemizi engelliyordu'.Tepenin güneyinden başlayıp, batısındaki dere yatağından tırmanarakyukarı çıktığımda, kentin batı duvarlarıyla karşılaştım. Kente giriş,kuzeydeki iki aşamalı (iki odalı) kapıdan olmaktadır'. Kente girip çıkanlarınkapıdan sonra toplandığı küçük bir alan vardır. Buradan kentin ötekiucuna giden, kuzey-güney doğrultusunda bir cadde başlamaktadır? Caddeakropolün bulunduğu Karamandağ'ın en yüksek yerinden geçmektedir.Daha önce yol üstünde, kentin toplumsal <strong>ve</strong> siyasal işlerinin görüşüldügünüsandığım bir meydan vardır: Boyutları 26x20 m dir. Meydanınbatısından geçen sura dayalı basamak izleri, yurttaşların olayları izlerkenoturdukları sıralar olmalıdır. Caddeye açılan sokaklar, ona koşut yollargörülmektedir. AkropolÜn doğusunda kırık değirmen taşı, zeytinyağı içinolmalıdır. Akropolden, doğuda Uranion, güneybatıda Sivrikümes (Gümüşsivrisi)tepesindeki adı bilinmeyen başka bir kerıts, aşağıda kutsal limanolduğu gene bir yazıtla belgelenmiş olan Çökertme koyu görülmektedir'.Kent duvarlarını, özellikle kuzeydeki kapının duvarlarını, Bodrumyarımadasındaki Kar-Leleg kentlerinin duvarlarıyla karşılaştırabiliriz.Kalkerden -yerli kayadan- uzun <strong>ve</strong> dar dikdörtgen prizma biçimindekiyapı taşları buna örnektir»,II. Geçen kazı dönemindeII Stratonikeia'da tiyatrodan çıkart bir yazıttanyola çıkarak, Dionysos sunağının yerinin saptanmasında ileriye dönükdüşüncelerimi sunacağım.Yazıt, orkestrada yapılan temizlik-kazı sırasında bulundu. Harf biçiminderiyazıtın HelIenistik dönemden olduğu konusunda bir kuşku yok-(5)(6)(7)(8)(9)(10)(11)Yazıt ileride yayımlanacaktır.Bk. Fotoğraf.Bk. Kroki, kentin topografık ölçümü, planı önümüzdeki araştırma döneminde, parasal kaynakbulunursa, yapılacaktır.Kula-Szanto, ay. es (not 4), s. 26; G.E. Bean-J.M. Cook, BSA 50, 1955, 135; Asia MinorStudien 8, 1992,21.G.E. Bean-J.M. Cook, ay. es. (not 8), s. 142.Krş. JHS 8, 1887,64, Fig. 1 (Asarlık); 81 (Gökçeler); Annuario jv.v, 1921-1922,346, Fig.1 (Iasos); BSA 50,1955, Levha 16 e-f (Halikarnassos'un doğusu); BSA 52, 1957,89, Levha20e (Kızılağaç-Leleg kalesi); Levha 21a <strong>ve</strong> f (Theangela: "with long narrow blocks, a styleteminiscent of the Lelegeian town-sites"); Levha 2De (Alazeytin); Levha 22a <strong>ve</strong> c (Bargylia<strong>ve</strong> Kindya).Ep. Anat. 12, 1988,79, not*.200


tur«. Daha önce de orkestrada bulunmuş benzer bir yazıtı, L. Robert İ.Ö.2. yüzyıla tarihlernişti. O yazıtla ilgili mimari yapı, Dionysos'a adanmıştıB.Stratonikeia'da bugüne kadar Dionysos tapınağının ya da sunağınınyeri bulunamamıştır. Tiyatronun güneyinde tepedeki tapınağın, Dionysos'lailgisi olduğu saptanamamış; oradan çıkan yazıtlardan, tapınağın dahaçok resmi nitelikli, imparatorluk tapınmasıyla ilgili olduğu kanısınavarılmıştırv. Bu durumda Dionysos sunağını başka yerde aramak gerekmekteydi.Bilindiği gibi, Stratonikeia tiyatrosu yer sarsıntısıyla çarpılmıştır.Gene de tiyatronun batı parodosunun yeri bellidir. Ancak tiyatronun doğugirişi belirsizdir. Tiyatroya bitişik komşu tarlada geçen yıllarda yapmışolduğumuz kısa süreli kazıda ortaya çıkardığımız merdi<strong>ve</strong>nlerle, bunabağlı podiumun, iki soruna birden açıklık getirdiği kanısındayım". 1)Merdi<strong>ve</strong>nler, parodosun başladığı yere doğru tırmanmaktadır. üyle anlaşılıyorki, Kaunos tiyatrosunda olduğu gibi, parodoslardan biri yukarıdangelmektedir. 2) Merdi<strong>ve</strong>nlerin bağlı olduğu podium, Dionysos sunağınındurduğu yüksek düzlem olmalıdır. Şimdi podiumun üstü, tiyatronun üstbasamaklarına kadar toprakla örtülüdür. Bu yamaçta görülen oturma sıralarınıDr. Paavo Roos, stadionun oturma sıralan olarak yorumlamıştır".Oysa, sıralar tiyatronun üst bölümünden düşmüştür. Podiumdaki sunaktayapılan törenlerden sonra merdi<strong>ve</strong>nlerden çıkılıp, oyunlar için parodostantiyatroya iniliyor olmalıdır. Podiumun işlevi yapılacak kazılar sonucundakesinlik kazanacaktır. Şimdilik podiumun kısa boyu (30-40 m) stadioniçin yeterli değildir. Ayrıca Roos'un tahmini, merdi<strong>ve</strong>nlerle podiumunkazılıp ortaya çıkarılmasındanöncedir.Saydamlar için Sayın Tuğrul Çakar'a teşekkür borcum vardır. Kentkrokisi için Sayın Gönül Evse<strong>ve</strong>r'e teşekkür ederim. Podium <strong>ve</strong> merdi<strong>ve</strong>nlerinressamı Sayın Ben Claasz Coockson'a burada bir kez daha teşekkürederim. Yazıt çizimi için Günder Varinlioğlu'ya teşekkürederim.(12) Bk. yazıtın çizimi.(13) L. Robert, Et. Anat. s. 525.(14) Ep. Anat. 12, 1988,83-84, No. 5-5a.(15) Bk. Podium çizimi.(16) On the Connection Between Theatre and Stqdium in Anatolian Cities, Erol Atalay, Memorial,yayımlayan Hasan Malayet alii, Ege Uni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir1991, s. 165-168.201


,-i


Resim: 1- Kentin girişi, kuzeydeki kapı (not: 6)117EGiRrı7fl7 1FI~1OÇizim: 1- Kentin krokisi (not: 7)203


Çizim: 2- Yazıtın çizimi (not: 12)Çizim: 3- Podyum çizimi (not: 15)204


VESPASİANUS-TİTUS TÜNELİ VE YOL AÇTIGIÇEVRE DEGİşİKLİKLERİF. Sancar OZANER*Vespasianus-Titus tüneli, antik çağda, güneydoğu Akdeniz kıyısında.yapılmış, günümüz teknolojisiyle gerçekleştirilen büyük projelerle yarışabilecekgörkemde, yapay bir hidrojeomorfoloji projesidir. Bu yapıt, Samandağ(Antakya) ilçe merkezinin yaklaşık 7 km kuzeybatısındabulunanbugünkü Çevlik yerleşim alanı civarında, antik dönemde kurulmuş olanSeleukia Pieria şehrinin, bir lagün içerisinde yer alan limanının, Kapısuyuderesiningetirdiği alüvyonlarla dolmasını önlemek amacıyla, kireçtaşlarıiçerisinde tünel şeklinde kazılmış, yaklaşık 850 m uzunluğunda, yapaybir vadidir (Şekil: 1, 2, 3). Tünelin yapımı, Roma imparatorlarındanVespasianus tarafından M.S. 69 yılında başlatılıp, oğlu Titus tarafındanM.S. 81 yılında bitirildiği için, her ikisinin adıyla anılmaktadır (Pauly­Wissova 1921).Antik liman <strong>ve</strong> tünel, güneydoğu-kuzeybatı yönünde yaklaşık 14km uzanan Asi delta ovasının kuzeybatı ucunda yer almaktadır (Şekil: 2,3, 4, 5). Antik Seleukia Pieria kenti, tünelin başlangıç yerinin yaklaşık 1km kuzeydoğusunda, Kapısuyu köyü çevresindeki kireçtaşı yamaçlarıüzerinde, kuzey-güney istikametinde 2 km 2 lik bir alanda kurulmuştur(Şekil: 3).Samandağ kıyılarında 1992 <strong>ve</strong> 1993 yıllarında yürüttüğümüz kıyıerozyonuna ilişkin araştırmalar sırasında, antik tünel <strong>ve</strong> limanın, tarafımızdanayrıntılı olarak çalışılması mümkün olmuştur (Ozaner 1993). Buçalışmalar sonucunda daha önceki araştırıcılar tarafından yeterince değinilmeyen,Kapısuyu dere <strong>ve</strong> tünelin ayrıntılı morfolojisi ortaya konulmuş,ayrıca kıyı erozyonu projesinden elde edilen <strong>ve</strong>rilerin ışığı altında,antik limanın dolmasının nedenleri hakkında yeni bir yorum getirilmiştir.* Dr. F. Sancar OZANER, Jeomorfolog (Ph. D) M.TA Genel Müdürlüğü 06520, ANKARA.205


Tünelin morfolojik aynntılanna geçmeden önce, kent <strong>ve</strong> limanın tarihigelişimine kısaca değinelim: Antik Seleukia Pieria kenti, ıskender'in generallerindenSeleucos i. Nikator tarafından M.Ö. 4. yüzyılın sonlanndakurulmuş <strong>ve</strong> aynı tarihlerde kurulan eski Antakya'nın (Antioch) limanşehri olarak gelişmiştir (Pauly - Wissova 1921). Şehrin en eski tarihinin,M.O. 700 yıllannda Asur hakimiyetinde gelişmiş eski Yunan yerleşmeleridönemine dek gittiği aynı yazarlar tarafından belirtilmektedir. Bir sürePtolome <strong>ve</strong> Seleukidler arasında el değiştiren <strong>ve</strong> nüfusu M.O. 219 yılında30.000'e ulaşan kent, M.O. 64 yılında Romalıların eline geçmiştir. Limanın,Roma ımparatorluğu'nunSuriye eyaletine ait donanmasını banndırmasınedeniyle çok stratejik bir konuma ulaştığı, tarihi kayıtlardan öğrenilmektedir(Van Berehem 1985).Adı geçen lagün <strong>ve</strong> çevresinin muhtemelen Prehistorik dönemlerdenbuyana kullanıldığı, Şenyürek <strong>ve</strong> Bostancı'nın (1956-1958) çalışmalanile ortaya çıkarılmıştır. Araştırıcılar, delta ovasının bu kesimini sınırlayanana yamacın üzerinde, farklı seviyelerde yer alan mağaralarda, Prehistocikkalıntılara rastlamışlar <strong>ve</strong> yamacın en alt kesimindeki mağaralardabulduklan keramik <strong>ve</strong> diğer kalıntılara dayanarak eski Yunan dönemindedenizcilerin, deniz yoluyla buraya kadar gelerek, mağaralan sığınak olarakkullandıklannı öne sürmüşlerdir. Bu tespitten hareket ederek, lagününbahsedilen dönemde epeyi geniş bir yer işgal ettiği <strong>ve</strong> bugünkü deltaovasını sınırlayan ana yamaca kadar uzandığı söylenebilir. Daha sonrakiolarak bir bölümü karalaşarak kü­dönemlerde, deltanın gelişimine bağlıçülen lagün, Roma döneminde deniz tarafına yapılan bir dalgakıranlamuntazam bir liman haline dönüştürülmüştür. Lagünle açık deniz arasındakikıyı kordonunun, Asi nehrinin taşıdığı kum boyutundaki çökellerlegenişlemesiyle. limanın deniz tarafından beslenmesi azalınca, limanı kurtarmakiçin,lagüne kuzeyden kanşan Kapısuyu deresine ait sel yatağı birtünelle değiştirilerek limanın alüvyonla dolması önlenmeye çalışılmıştır.Tüm bu çabalara karşın limanın sığlaşrnaya devam etmesi üzerine, M.O.4. yüzyılın ilk yansında limanın sahası daraltılarak, doğudaki derin bölümkullanılmaya başlanmış <strong>ve</strong> bu kesim, kuzeydeki girişden itibaren açılanyaklaşık 500 m'lik bir kanalla beslenmeye çalışılmıştır (Chesney1839). Bu operasyona rağmen limanın dolması üzerine son dönemde,Çevlik Karakolu'nun bulunduğu kayalığın önündeki kıyı kesiminde, mendireklerleyapılan küçük bir liman vasıtasıyla denizcilik faaliyetleri sürdürülmüştür(Şekil: 3). M.S. 596 yılından sonra antik kent <strong>ve</strong> limanı hakkındahiçbir kaydın olmaması, limanın tamamen dolduğunu <strong>ve</strong> şehrinterkedildiğini ortaya koymaktadır (Pauly-Wissowa 1921, Jacout 1931).Haçlı Seferleri sırasında, Asi nehrinin ağzından yaklaşık 2 km içeride yeralan Mina'nın, liman olarak kullanıldığı Jacouout (1931) dan öğrenilmektedir.206


KAP/SUYU DERESİ VE TİTUS TÜNELİ'NİN MORFOLOJİKÖZELLİKLERİVespasianus - Titus tüneli, kuzey-güney istikametinde akan Kapısuyu(Musapınan) dere vadisinin, denize kuşuçumu 825 m kala, 90 derecelikbir açıyla dirsek yaparak güneydoğuya döndüğü noktadan başlamakta<strong>ve</strong> akarsuyun güneybatı yönünde akışını sürdürmesini zorunlu kılacak şekilde,yaklaşık 850 m uzunluğunda yapay bir kanyon vadi olarak devametmektedir. Tünel, Çevlik mevkiinde kayalık yamacın bittiği yerde sonaermektedir (Şekil: 4). Yaklaşık 11 km- lik bir drenaj alanına sahip olanKapısuyu deresi, kuzeyde 1200 m seviyelerindeki Koççağıztepe <strong>ve</strong> Çamlıtepedoruklanndan kaynaklanan Derindere ile başlamakta, daha sonrakuzey-güney istikametinde akan Şeftalidere, Çataldere kollan ile birleşerekHarlıdere adını almaktadır. Bu noktadan sonra güneybatıya dönenakarsu, yaklaşık 600 m sonra, kuzeybatı yönünden gelen Elinalidere ilebirleşerek Kapısuyu (Musapınan) Dere adını almaktadır (Şekil: 5). Elinaliderekavşağına kadar Miyosen yaşlı, gri renkli kireçtaşlan içerisindeakan çay, bu noktadan sonra yine Miyosen yaşlı, boz renkli kumtaşı, kiltaşı,mam, kireçtaşı ardalanmalı bir formasyonu yararak, antik limanınbulunduğu delta düzlüğüne ulaşmaktadır. Yazın kurumaya yüz tutan dere,özellikle kış <strong>ve</strong> ilkbahar aylanndaki yağışlarla birlikte akışa geçerek,bol miktarda alüvyon taşımaktadır. Akarsuyun, toplam 8 km uzunluktakimecrası içerisinde, 1200 metrelerden deniz seviyesine inmesi, % 15'likbir eğimin varlığını ortaya koymaktadır. Bu durum, akarsuyun henüz kaideseviyesine ulaşmadığı <strong>ve</strong> dolayısıyla aşındırma <strong>ve</strong> taşıma işlevlerinihalen etkili bir şekilde sürdürdüğüne işaret etmektedir. Tünelin güneydoğuyadoğru yaklaşık 90 derece dirsek yaptığı bölüm, kuzey batıgüneydoğuyönünde uzanan aktif bir fay hattına tekabül etmektedir (Şekil:3). Tünel dirseğin olduğu kesimden başlamaktadır'. Burada kuzeydoğu-güneybatı yönünde örülen bir duvar (bent) sayesinde akarsuyun güneydoğuyadönüşü engellenerek, tünele girişi sağlanmıştır- (Şekil: 3, 4,6).Tünel, bu duvann bitiminden itibaren başlamakta <strong>ve</strong> ilk 57 metresiaçık olarak gitmekte, daha sonra 185 m kapalı olarak devam etmektedir.(Ilk 95 m lik bölüm tamamen kapalı yapılmış, daha sonraki 59 m lik kesimintavanında, ışık gelmesi için bir yank açılmıştır. Daha sonra gelen31 m lik kısım yeniden tamamen kapalı olarak devam etmektedir). Kapalıbölümün başladığı noktada; taban seviyesinin denizden yüksekliği 50-(1) Tünel, başlangıçta bugünkü giriş yerinden biraz daha güneyde açılmaya çalışılmış, dahasonra buradan vazgeçilerek dirseğe yakın olan kesimde karar kılınmıştır.(2) Tünelin faaliyete geçmesinden sonra vadinin kör kalan bölümü teraslama yapılmak suretiyle<strong>ve</strong>rimli tarlalara dönüştürülmüştür. Günümüzde turfanda sebze yetiştirilen bu tarlalardan,dört mevsim hasat alınabilmektedir.207


60 m, tünelin içerisinden geçtiği kalker tepenin profili ise 90-70 metrelerarasında uzandığı için, bu bölüm oldukça derin kazılmıştır. (Duvarlarınyüksekliği güneybatıya gidildikçe azalmaktadır). Kapalı kesimde tünelingenişliği yer yer 4,5-7 m arasında değişmektedir. Tabanın ortasında incebir alüvyon örtü, iki yanda ise ana kaya görülmektedir (Şekil: 7). Tünelingirişinden alınan kayaç örneğinin MTA Genel Müdürlüğü petrograflarındanŞükrü Acar'ın yaptığı petrografik tahlil sonucunda, Miyosen yaşlı bolalgli <strong>ve</strong> bryozoalı kireçtaşı olduğu anlaşılmıştır.Kapalı kesimin bitiminden 57 m sonra, karşıdan karşıya geçmek içinyapılmış tek kemerli bir Roma köprüsüne gelinmektedir (Şekil: 8). Üzerindekiyazıtı sayesinde, ilk kez Chapot (1907) tarafından M.S. 149 yılınatarihlenen bu köprüden, güneye gidildiğinde, antik kentin kapalı nekropolü'ne,kuzeye gidildiğinde kireçtaşları içerisinde kazılmış su sarıuçlarınaulaşılmaktadır. Köprüden sonra 29 m alüvyonlu bir taban içerisindegidildikten sonra, tabanda sadece ana kayanın görüldüğü, 132 m uzunluğundabir kesim başlamaktadır. Bu kesimde, güncel yatak, ana kaya içerisineyaklaşık 2 m gömülmüş durumda olup, tabanda çok ince bir alüvyonörtü bulunmaktadır (Şekil: 9, 10). Tünelin, kireçtaşlarının dayanıklı birkesiminde açılmış, eğimi nispeten daha fazla olan bu kesiminde, akarsuyunaşındırma <strong>ve</strong> taşıma faaliyetleri, biriktirme faaliyetinden daha etkindir.Bu bölümden sonra, tabanda, ana kayanın fazla görülmediği, tamamenalüvyon dolgulu 93 m lik bir kesim geçilir (Şekil: 11). Eğiminisbeten daha az olan bu kesimde, aşındırmadan ziyade, biriktirme faaliyetiegemendir (Şekil: 12). Bu kesimin bitiminde, Kapısuyu derenin tüneldensaparak dışarıya aktığı noktaya gelinmektedir. Olasılıkla SeleukiaPieria kentinin terkedilmesinden sonraki tarihlerde akarsu, yandan gelenbir derenin aşındırarak zayıflattığı bu kesimi yıkarak, tünelden çıkmıştır(Şekil: 12). Bu nedenle, tünelin bu noktası ile Çevlik'teki eski çıkışağzı arasında kalan yaklaşık 400 metrelik kesimi, kör kalmış <strong>ve</strong> zamaniçerisinde yamaçlardan gelen aşınma mahsülü kil-silt boyutundaki malzemeninoluşturduğu bir toprak tabakasının tabandaki alüvyonları örtmesiyleakarsuya ait izler büyük ölçüde maskelenmiştir (Şekil: 13, 14). Bu kesimdetaban genişliği 6-6,5 m, duvarların yüksekliği 7-8 m arasındadeğişmektedir. Bu bölümün bazı kesimlerinde, tünelin ilk kazıldığı dönemeait eski taban, ortadaki topraklı bölümün iki tarafında kaya sekisi olarakyer yer izlenebilmektedir. Akarsuyun tünelden sapışının eski tarihlerdegerçekleştiği, sel yatağının sapan bölümünün, Cahapot tarafından1906 yılında yayınlanan haritada yer almasından anlaşılmaktadır (Şekil:15). Başlangıçtan itibaren 735 m doğu-kuzeydoğu-batı-kuzeybatı yönündegiden tünel, son 115 m lik kesimde kuzey-kuzeybatı yönündeuzanmakta <strong>ve</strong> kıyı ovasını sınırlayan kireçtaşı yamacın bittiği yerde sona208


ermektedir (Şekil: 16). O dönemde kıyı ovası üzerinde aynca bir kanalyapılarak tünelin denizle bağlantısı gerçekleştirilmediği için Kapısuyu(Musapınan) deresinin getirdiği alüvyonlar, kayalık yamacın önündekiÇevlik bataklığına dökülmüş <strong>ve</strong> burada bir alüvyon yelpazesi oluşturmuştur.Kanımızca alüvyonlann doğrudan denize <strong>ve</strong>rilmemesinde; denizetaşınacak çökellerin liman girişini sığlaştıracağı endişesi yatmaktadır.O dönemde kıyının günümüze göre en az 50 m daha içeride olduğu, muhtemelenBizans döneminde yapılan limanın kuzeyindeki mendireğinin,50 m lik kısmının, plaj kumlan içerisinde kalmasından anlaşılmaktadır(Şekil: 19).Tünel açılırken, kireçtaşlan içerisinde bulunan çok sayıda mağara dagün ışığına çıkmıştır. Bunlar, tünelin duvarlannda boşluklar halinde yeryer izlenmektedir (Şekil: 17). Tünelin açık kesiminde yer alan gedikler,kireçtaşından yapılmış bloklarla orıanlmıştır (Şekil: 10).Antik limanı kuzey <strong>ve</strong> doğudan çevreleyen eğimli kalker yamaçlarüzerinde, Türkiye'nin diğer bölgelerinde görülmeyen bir sıklıkta yapayteraslar yer almaktadır (Şekil: 18). Yamaçdan akan suyun hızını azaltarakerozyonu önleyen <strong>ve</strong> aynı zamanda yamaç üzerinde ekim yapılabilecekyeni alanlar sağlayan bu düzenlemelerin, büyük bir olasılıkla Vespasia­1?;us tüneli ile birlikte hayata geçirilen ek projeler olduğunu düşünüyoruz.Ozetle belirtmek gerekirse; tünel vasıtasıyla Kapısuyu derenin taşıdığıa1üvyonlann limanı doldurması önlenirken, yapılan taraçalarla da, dahaönce yamaçdan taşınarak, limanda siltasyona yol açan aşınma mahsülükil <strong>ve</strong> silt boyutundaki malzemenin gelişi önlenmeye çalışılmıştır. Yöredekonuştuğumuz yaşlı kişilerin tümünün, taraçalann yapıldığı tarihikimsenin bilmediği şeklindeki ifadeleri, bu kanımızı güçlendirmektedir.Bu görüşümüzü destekleyen bir başka kanıt da, ŞekilIS'deki haritadır.Seleukia Pieria kentinin daha önce Toselli tarafından yapılan <strong>ve</strong> 1907 yılındaChapot tarafından yayınlanan haritasında, sözünü ettiğimiz taraçalarabartılı bir şekilde görülmektedir'.Bazı araştırıcılar, Seleukia Pieria Iimanımn dolmasına, deniz çekilmesininyol açtığını öne sürmektedir (Şenyürek <strong>ve</strong> Bostancı 1956, 1958).Bazı araştıncılar ise, Holosen'de meydana gelen tektonik hareketlerin limanındolmasında en büyük etken olduğunu savunmaktadır. (pirazolli etal 1991, Erol - Pirazolli 1992). Bu araştırıcılar, Asi deltasının gerisinde,farklı yüksekliklerde, fosil olarak yer alan birçok denizel seviyenin bubölgenin sürekli bir yükselim alanı olduğunu gösterdiğini öne sürmüş-..(3) Bu haritada tünelin uzunluğu 1300 m olarak görüldüğü için, daha sonra çıkan yayınların çoğundatünelin uzunluğunun 1300 m olduğu belirtilmiştir. Tarafımızdan adımlanarak yapılanölçümde, tünelin uzunluğunun yaklaşık 850 m olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu mesafe, HaritaGenel Komutanlığı tarafından 1975 yılında çekilen 1:20.000 ölçekli hava fotoğrafı üzerindeyaptığımız ölçümle de doğrulanmıştır.209


lerdir. Araştıncılar antik limanın gerisinde Çevlik kayalıklannda bulunanfosil denizel seviyelerden topladıklan kavkılar üzerinde yaptıklan radyometrikyaşlandırma sonucunda, bu kesimde Geç Holosen'de önemli ikitektonik hareketin oluştuğunu ortaya çıkarmışlardır. Günümüzden 2500 ±100 yıl önce meydana gelen ilk hareket 1,7 m lik bir yükselmeye, günümüzden1400 yıl önce, M.S. 526 yı1ında meydana gelen ikinci hareket ise0.7 - 0.8 m lik bir yükselmeye yol açmıştır. Ikinci harekete bağlı olarakmeydana gelen tsunami dalgalannın, Seleukia Pieria kentinin limanınındevre dışı kalmasına neden olduğu, araştıncılar tarafından öne sürülmektedir(Erol -Pirazolli 1992).Sözü edilen düşey yöndeki tektonik hareketlerin, limanın dolmasındapayı bulunmakla birlikte, kanımızca limanın dolmasının asıl nedeni, Asinehrinin getirdiği kum boyutundaki malzemenin kıyı akıntılanyla süreklikuzeybatıya (limanın bulunduğu kesime) taşınarak limanla deniz arasındakikıyı kordonunu genişletmesi olayıdır.Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün Samandağ kıyısında bulunanmeteoroloji istasyonuna ait, 1974 - 1990 yıllan arasındaki rüzgar rasatlanndanhazırladığımız rüzgar gülünde, bu kıyıdaki hakim rüzganngüneybatıdan kuzeydoğuya olduğu Şekil 2'de görülmektedir. Bu yönlürüzgar kuzey-kuzeybatı istikametinde bir kıyı akıntısı oluşturmakta <strong>ve</strong>Asi nehrinin denize getirdiği kum boyutundaki çökeller, bu akıntılarla kıyıboyunca kuzeybatıya taşınmaktadır. Bu kıyı akıntısının varlığı, kıyıerozyonuna ilişkin yaptığımız TUBITAK Projesi çalışmalan sırasında tarafımızdangözlendiği gibi (Ozaner 1993) yöredeki balıkçılar tarafındanda doğrulanmıştır. Bu olayın varlığı aynca Erol (l961)..v~ halen Çevlikaçıklanndaki bir batıkda araştırmalannı sürdüren ODru Inşaat Mühendisliğiöğretim üyelerinden Doç. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner tarafından(sözlü görüşme) da doğrulanmıştır. Kıyı boyunca taşınan çökeller, Çevlikyerleşiminin batısındaki Beylikkaya burnu çıkıntısı tarafından engellenerekAsi ağzı ile bu nokta arasındaki yaklaşık 10 kın lik sahada çökelmektedir.Bu kesimde meydana gelen çökelmenin boyutlan hakkında bir fikir<strong>ve</strong>rebilmek için, Asi nehrinin akım <strong>ve</strong> sediment rasatlannı inceledik.Elektrik Işleri Etüd Idaresi Genel Müdürlüğü'nün Asi üzerindeki DemirköprüAkım Gözlem Istasyonu'nda-, 1975-1990 yıllan arasındaki 15 yıllıksediment gözlem süresi içerisinde elde edilen rasatlara dayanılarak yapılanhesaplamalarda, Asi nehrinin bir yıllık sediment <strong>ve</strong>riminin 15 ton!km 2 olduğu bulunmaktadır'. Havzadan bir yıl içerisinde denize taşınan(4) Demirköprü Akım Gözlem İstasyonu, Antalya Reyhanlı yolunun 22. kilometresinde Asinehri üzerinde, bulunmaktadır.(5) Sediment değerlerine ait hesaplamalar EİE Genel Müdürlüğü Hidrolik Etüdler Dairesi elemanlarındansayın İhsan SEÇKtN tarafından yapılmıştır.210


toplam sediment değerini bulmak için, bulunan değerle Asi nehrinin drenajalanı olan 16170 km- değerinin çarpılması gerekmektedir.15X16170=242550 ton/yıl(Bulunan bu değerde, çakıl <strong>ve</strong> bloklardan oluşan % 15 miktardakiyatak yükü payı yoktur).Bir yıl içerisinde denize kanşan toplam 242550 ton ince malzemeninortalama %20 sinin kum boyutundaki tanelerden oluştuğu, ElI;: nin Demirköprüistasyonuna ait rasat değerlerinden çıkanımıştır (ElE 1987).Buna göre, bir yıl içerisinde Asi'nin denize taşıdığı kum miktan:242550XO.20=48510 ton/yıldır.Vespasianus - Titus tünelinin bitirildiği tarih olan M.S. 81 yılı ile limanındolmasına neden olduğu öne sürülen M.S. 526 yılı depremi arasında445 yıl geçtiğine göre, bu süre içerisinde Asi nehrinin denize taşıdığıkum miktannın .445X4851O=21586950ton olacağı ortaya çıkar.Bu miktann sadece %20 sinin Asi ağzı ile limanın bulunduğu Beylikkayaburnu arasındaki 10 km lik plaj zonunda biriktirildiği düşünülürse,445 yıllık süre içerisinde;21586950XO.20=4317390 ton kum biriktirildiğiortaya çıkar.Bu değeri hacim olarak ifade edersek (kurnun özgül ağırlığının2.65gr/cm 3 olduğu kabul edilerek):Hacim= 4317390 : 2.65 =1629204 m' değeri bulunur.Bu miktardaki bir çökel, 10 km uzunluk, 30 m genişlik <strong>ve</strong> 5.5 m kalınlığındakibir kum sütununa denk gelmektedir.Asi nehrinin 1975-1990 yıllan arasındaki rasatlanndan elde edilenyıllık ortalama sediment değeri, kanımızca tarihi çağlarda daha yüksekdeğerlere ulaşmaktaydı. çünkü o dönemlerde serbestçe akan nehrin, Suriyesınırlan içerisindeki kesimi üzerinde, 1935 yılında 200x10 6 m' hacimliKatine barajı, 1960 yılında 250x1Q6 m' hacimli Restan barajı 1975yılında 50x1OrnJ hacimli Maherde barajı ile, Türkiye sınırlan içerisindekikesimine, 1975 yılında 200x1Q6 m' hacimli Tahtaköprü barajı yapılarak211


devreye sokulmuştur", Bu barajların Asi nehrinin akım <strong>ve</strong> taşıdığı sedimentdeğerlerini azaltmış olduğu kesindir. Rasatların yapıldığı 1975­1990 dönemi Asi'nin barajlar tarafından etkilendiği dönemi kapsadığıiçin, bulunan değerlerin Asi nehrinin tüm mecrası içerisinde serbestçeaktığı 1935 yılından önceki değerlerden daha küçük olması gerekmektedir.Antik limanla açık deniz arasında yer alan kıyı kordonunun genişliği,HGK tarafından 1956 yılında çekilmiş hava fotoğraflarında, 255 metreölçülürken, barajların olumsuz etkisi <strong>ve</strong> aşın kum alanı nedeniyle, 1975yılında çekilmiş hava fotoğraflarında, 220 metreye düştüğü görülmektedir(Ozaner 1993). Bu durum, kıyı kordonunun genişliğinin Asi'nin getirdiğiçökerlerle çok yakın bir ilişki içerisinde olduğunu kanıtlamaktadır.Özetle belirtmek gerekirse, limanın işlevini yitirmesine, içerisindeyer aldığı lagünün, yeryüzündeki büyük akarsuların deltalarında yer alantüm lagünleri bekleyen akibete uğraması, yani doğal ömrünü tamamlayarakdolması olayı neden olmuştur. Tektonik hareketler dolma olayını birazdaha hızlandırmıştır.REFERANSLARCHAPOT, V., 1907, Seleucie de Pierie, Memories de la Societe Nationale des Antiquaries deFrance 66: 1-78.CHESNEY, M., 1839, La baie d'Antioehe et les ruines de Seleucie de Pierie. In: Eyries, M.M.et aL. (Eds), Nou<strong>ve</strong>lles Annales des Voyages et des Sciences Geographiques, 82:42-57 Paris).EROL, 0.,1961., Asi Nehri Deltasının Jeomorfolojisi <strong>ve</strong> Dördüncü Zaman Deniz-Akarsu Sekileri(Die Geomorphologie des Orantes - Deltas und der. anschliessenden Pleistozanen Strandund Flussterrassen (Provinz Hatay, Türkei). Ankara Uni<strong>ve</strong>rsitesi, Dil <strong>ve</strong> Tarih Coğrafya FakültesiYayınları sayı 148, 110 pp.EROL, O, PIRAZOLLI, P.A., 1992, Seleucia Pierie: An Ancient Harbour submitted to two successi<strong>ve</strong>uplifts. The International Journal of Nautical Arehacology 21.4: 317-327.JACOUOT, P, 1931, Antioehe, Centre de Tourisme, L II, II. Comite de Tourisme d'AntioeheOZANER, F.S. 1993, Anamur-Kazanlı (Mersin) <strong>ve</strong> Samandağ (Antakya) Kıyılarında (Plaj) ErozyonununAraştırılması. TüBİTAK Raporu No: DEBAG-62, 50 pp. AnkaraPAULY-WISSOWA 1921, Seleukeia (Pieria), In: Real Encyclopadie der Klassischen Altertumswissenschaft,1184-200, Stuttgart.(6) Bu bilgiler DSİ Genel Müdürlüğü Etüd <strong>ve</strong> Plan Dairesi Planlama Şube Müdürü Sayın TuncaySOYSAL ile yapılan sözlü görüşme <strong>ve</strong> DSİ'nin 1991 yılında yayınladığı "Türkiye'dekiBarajlar <strong>ve</strong> Hidroelektrik Santralleri" adlı yayınından alınmıştır.:212


PıRAZOLLl P.A., LABOREL, I., SALIEGE I. E, EROL O, KAYAN I., PERSON A, HoloceneRaised Shorelines on the Hatay coasts (Turkey): Palaeocological and Tectonik implications?Marine Geleogy 96:295-3<strong>11.</strong>ŞENYüREK, M., BOSTANCI, E., 1956, The Exeavation of a ca<strong>ve</strong> near the village of Mağaracıkin the Vilayet of Hatay. Preliminery netice Anatolia. Revue Annuelle de' Archeologie (Ankara)1:81-83.ŞENYüREK, M, BOSTANCI, E., 1958, Hatay Vilayetinde Prehistorya Araştırmaları (Prehistorikresearches in the Hatay Province). Belleten, Ankara, 22:86.VAN BERCHMM, D., 1985, Le port de Seleucie de Pierie et I'nfrastructure logistique des guerresparthiques. Bonner Jahrbücher 47-87.Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Samandağ Klima İstasyonu Rasat Değerleri.Türkiye Akarsularında Sediment Gözlemleri <strong>ve</strong> Sediment Taşınım Miktarları. Sediment data andSediment transport amount for surface waters in Turkey. Elektrik İşleri Genel MüdürlüğüYayın No. 87-44, 1987, Ankara.1989 Su Yılı Akım Değerleri (1989 Water Year Discharges) Elektrik İşleri Etüd İdaresi GenelMüdürlüğü.Yayın No:92-57, 1992,Ankara.Türkiye'deki Barajlar <strong>ve</strong> Hidroelektrik Santralleri, DSİ Yayınları 1991, Ankara.213


K1iiı}(\\/ ~-o50J100km 'Şekil:i - Çalışma alanının yerini gösteren harita-


\'-sorı ~~\)


tvı--ı0\Şekil: 4- Kapısuyu dere vadisi (solda okla işaretli), antik tünel (T), antik liman (L). Bizans dönemi limanı, (B) <strong>ve</strong> Samandağ deltaovasını (fotoğrafın sağ alt kadranı) gösteren 1975 yılına ait hava fotoğrafı (ölçek yaklaşık 1:20.000)


Nergizli TKU'CQijız T12BI".t.(/ii\\----/ci.~....... ,1200m.lJ-cCemli T-,'lı 1151m.\\\\\/' iiiii\\\\\\\\J//i(i641mAA~~K\ e i . 56Bm.."4\ O~.i\


N~00Şekil: 6- Vespasianus-Titus tünelinin başlangıçyerini gösteren fotoğraf. Akarsuyun eskiyatağına dönmemesi için yapılan duvar,fotoğrafın sağ alt kadranında görülüyor.Vadinin kör kalan kısmının taraçalamayapılarak tarla haline dönüştürüldüğünedikkat ediniz. Girişin üzerindeki yüksekalan, tünelin kapalı kesimidir. Açık kesimok işaretiyle belirtilmiştirŞekil: 7- Tünelin kapalı kesiminin çıkışını gösterenfotoğraf. Tünel içerisinde ana kayanıntabanda görüldüğüne, çıkışla ise akarsuyatağının, tabandaki ana kayayı yaklaşık1.5 m yardığına dikkat ediniz


N~


Şekil: 10- Tünelin tabanındaki kayaçların sertlik farkından dolayı oluşmuş, suyun düşerekaktığı kesimlerden birisinin yakın plandan görünümü. (Şekil 9'da görülen kesiminbitiminde yer almaktadır)220


Şekil: 11- Kapalı bölümün bitiminden 218 m sonra başlayarak 93 m süren,tabanda ana kayanın görülmediği alüvyon dolgulu kesim. Tünelinyapımı sırasında onarılan mağara gediklerinden birisi, fotoğrafınorta bölümünde görülüyorŞekil:12- Kapısuyu deresinin tünelden saptığı yeri gösteren fotoğraf. Tünelinçalışmayan kesiminde (ön planda görülüyor) zamanla biriken incemalzemenin alüvyonları maskelediğine dikkat ediniz221


Şekil: 13- Kapısuyu derenin tünelden saptığı noktadan itibaren tünelin körkalan kesimi üzerinde toprak birikerek tabandaki alüvyonlarmaskelenmiştirŞekil: 14- Tünelin son dönemde çalışmayan kesiminden başka bir görünüş222


NsA,BJRZ Pod"D'y'"d Tou"HKL. A"op'",C.E,G,R S,T, v. r.fI Kul,,,, d'vcm'o.,b Chemlııs Inenaııttı lAvillt hnuteJ Fortcıv(Uu.(. ele kattıt!'./.O Biflt'I"C(~II(fl\ ""."?" d·/.IICkıı./c'MM' An.CJMl.lit Cllt tvTT'C1ıtN Ra.tcanl dt l'ıınrc(n[c ct rlu port!:ı Groltcs fUIIH~,,:uirrsn ChftpC'lli.. rupe.slre.Nccropole des cl'o-.JJın.tii (?)LL' At1cı~llIuı. r,nt""fc. i/,t port, . E(hdlc"",-'0·2""----2'"----"'"~t Li-rııitc's ıl"1ı11 j'i'Cıım1' poı·t sııppostX BCl5{IOII formc de dlblaü vi Ch(l.,tYlps eu calheren Ava'1I1 -rOJ't ~ Man:c(ı~c.se·f postes (lıırr'ö dt ı 'a\'Cııil.~Ol·~ 6~ Grclle OIL P((\~C nne (clnn/ıscı.lımı .... 'sablcsdeLı. PıCI,1-~t.L flrollc ClClc/ıırclıır de.Crn'f',t' ~ MUl'lrl'S,Mift'S flllilicrs ;~f~@~~~J,,f, BnrrmN ci ros/lo< a..\1O'isi~ICl Ht ~ RuIIıC.s, CIlC/Ula.du ıııardıe -::~:.:: ..tn Rtlphııı: ~cır's LLL pClroi d"ı3(1/cO"iC S GaLc.ric li (iel ou~rtn Aboutisscın('1ıL cic. İ«. j


N~Şekil: 16- Tünelinçevlik tarafındaki bitim ucunu gösterenfotoğrafŞekil: 17- Tünelin kazılışı sırasında açığa çıkanmağaralardan birisinigösteren fotoğraf


Şekil: 18- Seleukia Pieria kentinin dolan limanı (solda) <strong>ve</strong> kalker yamaçlar üzerindekitaraçaları (sağda) gösteren fotoğrafŞekil: 19- Limanın dolmasından sonra muhtemelen Bizans döneminde Çevlik kayalığınınönündeki kıyı kesiminde mendireklerle yapılan küçük liman. Bu Iimarıın da, zamaniçerisinde kıyı akıntılarının taşıdığı kumla dolduğuna dikkat ediniz225


Şekil: 20aŞekil: 20b- Antik tünelin yazıtı, tünelin giriş bölümünde, batı duvarı üzerinde tabandan60 cm yukarıda yer almaktadır. çerçe<strong>ve</strong>nin boyutları 170xlOOcm dir.Başlangıçta yazıt daha kuzey kesimde yapılmak istenmiş (üstte), daha sonraburadan vazgeçilerek şimdiki yerine yapılmıştır (Altta). Yazıtta Vespasianus<strong>ve</strong> Titus'un adları okunabilmektedir226


KARAİN ÇEVRESİNDE YENİ BİR MAGARA:BOYNUZLUİN (BİBİş MAGARASI)Harun TAŞKlRAN*GİRİş1985 yılından beri devam eden Karain mağarası kazıları çerçe<strong>ve</strong>sinde,fırsat buldukça çevrede küçük çaplı araştırmalar yapılmaktadır. Buçalışmalar genellikle Karain <strong>ve</strong> Oküzini mağaralannda, Paleolitik insanlarınalet yapımında kullandıkları hammadde kaynaklarının araştırılmasınaya da bu çevrede günümüze değin bilinmeyen yeni mağaraların saptanmasınayönelik olmaktadır. Her yılolduğu gibi 1992 kazı sezonusırasında da bu araştırmalarımıza devam edilmiş <strong>ve</strong> burada söz konusuedilen yeni bir mağarada, Boynuzluin'de araştırmalar yapılmıştır.KONUMUBoynuzluin, Antalya'nın yaklaşık 30 km kuzey-kuzeybatısında yeraları Karain mağarasının (Harita: 1) kuşuçumu 1 km kuzeydoğusunda;Oküzini mağarasının ise 250 m kuzeybatısında yer alır. Karain çevresindeyer alan mağaralarda 'olduğu gibi Boynuzluin de 1500 m yüksekliğiolan Katran dağının tra<strong>ve</strong>rten ovasına bakan doğu yamaçları üzerinde bulunur<strong>ve</strong> Kratese dönemi kalkerleri içine oyulmuştur. Çevrede Kırkgözolarak bilinen su kaynaklarının hemen yakınında <strong>ve</strong> önündeki ovaya hakimbir yerdedir. Deniz seviyesinden 350 m, önündeki ovadan ise 45 myükseklikte yer alan (Harita: 2) mağararrın kapalı olan <strong>ve</strong> bugün görünmeyenağzının güneye açıldığı da düşünülürse, iskarı edilmesi açısındanoldukça el<strong>ve</strong>rişli bir konuma sahip olduğu söylenebilir.TARİHÇEKarain çevresinde yer alan mağaralar genellikle deniz seviyesinden300-500 m yükseklikte yer alan bir kuşak üzerinde bulunurlar. Bu çevre-* .Harun TAŞKıRAN, A.Ü. Dil <strong>ve</strong> Tarih-Coğrafya Fakültesi, Arkeoloji <strong>ve</strong> Sanat TarihiBölümü, Prehistorya Anabilim Dalı, 06100 Sıhhıye-ANKARA.227


de bulunarı mağaraların büyük bir kısmı 1946-1962 yıllan arasında Prof.Dr. i. Kılıç Kökten (Oküzini, Suluin, Macarini, Sırtlanini, Mustanini,Çarkini <strong>ve</strong> Kızılin) tarafından', yine bir kısmı da Prof. Dr. Işın Yalçınkayatarafından (Gü<strong>ve</strong>rcinini, Koyunini, Arifini, Harunini, Pınarbaşıini) BatıToroslar'da 1984 yılında yapılan bir yüzeyaraştırması sırasında saptanmıştır'.Boynuzluin ise, ilk defa 1990 yılında Karain kazı ekibi üyelerindenspeleolog <strong>ve</strong> aynı zamanda bir topograf olan Philippe Lacroix tarafındankeşfedilmiştir. Mağaranın bulunmasından da burada kısaca söz edelim.Aslında Boynuzluin'in önüne gelindiğinde burada bir mağara olduğunugösterecek herhangi bir giriş ya da mağara ağzı bulunmamaktadır. Ancakçevredeki diğer mağaralann çoğunun önünde olduğu gibi, devamlı yeşil<strong>ve</strong> canlı kalan ağaçların bulunması burada bir boşluk olacağının ilk işaretiydi.Çünkü bu tür mağaralann çoğunun içinde su birikintileri ya da kuv<strong>ve</strong>tlibir nem bulunmaktadır<strong>ve</strong> bu durumda ağaç köklerinin bu ortamdanfaydalanarak her mevsim canlı kalmalanna neden olmaktadır. Bunun yanısıra, dışanda hava sıcaklığı +40 o'nin üzerinde iken bile, serin bir havaakımının yer yer bazı noktalardan insanın yüzüne doğru estiği hissedilir.Aynca mağaranınönünde bir çökme olduğu <strong>ve</strong> bazı büyük kalker bloklannınmağaranın önüne kapadığı da rahatlıkla görülebilmektedir. Bütünbu kanıtlar, burada ağzı sonradan kapanmış bir mağara olabileceği görüşünükuv<strong>ve</strong>tlendirmiş <strong>ve</strong> bizi bir giriş aramaya yöneltmiştir.Mağaranın bulunmasına ilişkin ilk bilgiler de XIII. Kazı SonuçlanToplantısındaProf. Dr. Işın Yalçınkaya tarafından sunulmuştur'. 1990 yılındansonra ikinci kez Eylü11992'de mağaraya tekrar girilmiştir.ADLANDIRILMASıMağaranın olduğu yer yörede Boynuzluin olarak anılmaktadır. Buisim mağara önünde bulunan 2 adet keçiboynuzu ağacından ileri gelmektedir(Resim: 1). Ancak mağarayı ilk bulan arkadaşımız Philippe Lacroix,tüm yerli <strong>ve</strong> yabancı ekip üyeleri tarafından "bibiş" takma adıyla anıldığıiçin, biz de mağaranın Boynuzluin isminin yanı sıra "Bibiş mağarası"olarak isimlendirilmesini uygun gördük.(1) Kökten, 1947:232.(2) Yalçınkaya, 1986:430-43 ı.(3) Yalçınkaya,1992:39228


MAGARA PLANIHenüz son şeklini almamış olan mağara planı da yine speleologtopografPhilippe Lacroix- tarafından çizilmiştir. Temelde aynı kalacakolan bu topografık plan ayrıntıda bazı küçük değişikliklere uğrayabilir<strong>ve</strong>bazı ila<strong>ve</strong>ler yapılabilir. Plandan da anlaşılacağı üzere mağara 3 ana boşluktanoluşur (Plan: 1). Yaklaşık 1 günlük bir çalışmayla açılabilen <strong>ve</strong>ancak bir insanın sürünerek geçebileceği giriş, mağaranın orijinal girişideğildir. Mağaranın doğusunda yer alan bu tali girişle, mağaranın "antre"ya da "ön oda" olarak isimlendirdiğimiz I. boşluğuna gelinir. Mağaranınorijinal ağzının da bu ön odaya açıldığı, bu kısımda görülen <strong>ve</strong> dışarıdanatılan taşlarla oluşan eğimli bir birikinti konisinden anlaşılmaktadır. Gerekbu atılan taş <strong>ve</strong> molozlar, gerekse mağaranın önüne düşen büyük kalkerbloklarla söz konusu mağara ağzının sonradan kapandığı içeriden dahanet bir şekilde görülmektedir.Fazla geniş olmayan bu alan içinden mağaranın ikinci <strong>ve</strong> en büyükboşluğuna (Salon), oldukça dar üçgen biçimli küçük bir geçitten geçilerekgirilir.Mağaranın en geniş <strong>ve</strong> büyük alanı olan II. Boşluğu" (Salon) "a" <strong>ve</strong>"b" adını <strong>ve</strong>rdiğimiz iki kısma ayırmak olanaklıdır. Insan yerleşiminesahne olan bu salonun "b" ile adlandırdığımız kısmı, diğer kısmından birazdaha yüksekte kalmaktadır <strong>ve</strong> bu iki kısım birbirlerinden duvarlarlaayrılmaktadır. Duvarlar kuru duvar tekniğinde örülmüş olup, çeşitli büyüklüktekitaş <strong>ve</strong> kalker blokların üst üste konmasıyla oluşturulmuşlardır.Zamanla mağara tavanından damlayan sularla iyice çimentolaşmış olanduvarlar bugün artık büyük bir set halini almış bulunmaktadır. Pek düzenliolmayan bu duvarlar, özellikle yaşanılan alanı diğer kısımlardanayırmaktadırlar.II. boşluğun "a" adını <strong>ve</strong>rdiğimiz kısmı, esas olarak sürekli oturulan<strong>ve</strong> yaşanılan alandır. Mağaranın en fazla toprak dolgusunun olduğu bukısım aynı zamanda düz bir alandır. Yaklaşık 25-30 cm kalınlığı bulan butoprak dolgu sadece tek bir dönemle ilgili gibi görünmektedir <strong>ve</strong> bir tabakalaşmasöz konusu değildir. Devamlı bir ateşin yandığı ocak yerleri debu kısımda bulunmaktadır <strong>ve</strong> ocakların önü de bir kaç sıra taşla çevrilmiştir.Mağaranın III. <strong>ve</strong> son boşluğu (balkon) daha yüksektedir <strong>ve</strong> bu kısımdaiskarı izleri gözükmez. Çok güzel kristalleşme <strong>ve</strong> tra<strong>ve</strong>rtenleşme-(4) Gerek mağarayı bulan <strong>ve</strong> gerekse mağaranın topoğrafik planını yapan Philippe Lacroix'ya,yardımlarındandolayı teşekkürü bir borç biliyoruz.229


nin görüldüğü bu boşlukta, insanı büyüleyecek derecede görüntüler gösterençeşitli büyüklüklerde sarkıtlar, dikitler <strong>ve</strong> mağara incileri gibi mağaraoluşumlarını görmek olanaklıdır.BULUNTULARMağaranın bölümlerini bu şekilde açıkladıktan sonra, biraz da mağaraiçinde rastladığımız buluntulardan söz edelim. II. boşluğun gerek "a"kısmında <strong>ve</strong> gerekse "b" kısmında çok miktarda pişmiş toprak çanakçömlek<strong>ve</strong> seramik parçaları bulunmaktadır. üzellikle bunlardan iki tanesisağlam <strong>ve</strong> in-situ durumdadır. Birincisi kaba hamurlu olup, geniş <strong>ve</strong>düz ağızlı dibe doğru hafifçe daralan düz dipli oldukça, büyük <strong>ve</strong> sığ birkasedir. Bu tip kaselerin ağız <strong>ve</strong> gövde profillerini <strong>ve</strong>ren kap parçaları,Karain "B" gözündeki Geç Kalkolitik çağ dolguları içinden bilinmektedirs,Ikinci tüm <strong>ve</strong> sağlam olan parça, basit yuvarlak ağızlı, sığ gövdelibir fincan olup, yuvarlak kesitli kulbu ağız kenarından çıkıp gövdeyebağlanmaktadır. Bu tip fincanlar Karain"B" den bilinmemektedirler.Bunların yanı sıra profil <strong>ve</strong>ren çok miktarda ağız <strong>ve</strong> gövde parçalarıile toplandığında tümlenebilecek durumda olan çanak çömlek parçalarıda bulunmaktadır. Tüm bu seramik buluntuların Kalkolitik Çağ'a özelliklede Geç Kalkolitik Çağ'a ait olabileceklerini düşünüyoruz. Yaklaşık 3-4saat süreyle yaptığımız bu araştırma sırasında II. boşluğa bağlantılı olabilecekdaha birçok ufak boşlukların <strong>ve</strong> kuytak yerlerin varlığını gördük.Sizlere burada sunduğumuztam <strong>ve</strong> sağlam bu iki parça dışında başkalarınında olabileceği kuv<strong>ve</strong>tle olanaklıdır. Bunların saptanmasını, ayrıntılıenvanter çalışmalarını <strong>ve</strong> topografik plan üzerinde işaretlenmelerini önümüzdekiyıllarda tamamlamayı düşünüyoruz».Burada bir buluntudan daha kısaca bahsetmeden geçemeyeceğiz.Mağaraya girmek için açtığımız delikte ternizlik yaparken bulunan <strong>ve</strong> birinsana ait olan alt çene parçası da ilginçtir. Prof. Dr. Berna Alpagut? tarafındanincelenmiş olan bu mandibulae parçası, hazırlanan bilimsel raporagöre genç-yetişkin bir bireye ait olup, tüm modem morfolojik özellikleritaşıdığı için Homo Sapiens olarak değerlendirilmiştir.Ancak yeterli kafatası<strong>ve</strong> vücut kalıntıları bulunmadığı için bireyin cinsiyeti hakkında birşey söylemek mümkün olamamıştır.(5) Seeher, 1988:223; Resim 4/5(6) Günümüze kadar kendini her türlü tahribata karşı doğal olarak korumuş bulunan Boynuzluin'dehiçbir buluntuya el sürülmemiş <strong>ve</strong> tüm arkeolojik malzeme yerlerinde bırakılmışlardır.(7) İlgi <strong>ve</strong> yardımlarından dolayı Sayın Prof. Dr. Berna Alpagut'a teşekkürlerimizisunuyoruz.230


SONUÇBibiş mağarası, insanlar tarafından terkedildikten sonra ya da insanlannburayı terketmelerini zorunlu kılan bir olaydan sonra (ki bu GeçKalkolitik çağ olabilir) kapanmış <strong>ve</strong> günümüze kadar da tekrar içine girilememişoldukça ilginç <strong>ve</strong> önemli bir mağaradır.Karain <strong>ve</strong> çevresinde bulunan mağaralann çoğu, ekolojik koşullarında çok olumlu olması nedeniyle, gerek pleistosen <strong>ve</strong> gerekse postglasiyaldönemlerde insanlar tarafından sürekli iskarı edilmişlerdir. Biryerde yöreye özgü gibi görünen bu durumu Anadolu'da başka bir bölgedegörmek olanaklı değildir, Bölge bu özelliklerinden, yani yoğun mağarayerleşirninden dolayı, ısrail'deki Ml. Carmel mağaralanm çağnşım yaptınr.Bibiş mağarası da göstermektedir ki, Paleolitik dönem sonrasında buyöredeki insanlann, Anadolu'nun diğer bölgelerinde olduğu gibi açıkalanlarda yerleşmek yerine, mağaralarda iskarn tercih ettikleri anlaşılmaktadır.Nitekim açık havadaki düz yerleşmeler <strong>ve</strong> höyük yerleşmeleribu çevrede pek görülmez. Karain'e en-yakın höyük, 4 km güneydekiGökhöyüktür, Höyüğe daha önceki yıllarda yaptığımız ziyaretler sırasındahöyük alanında gördüğümüz seramik parçalan <strong>ve</strong> bazı küçük buluntular,burasının Ilk Tunç Çağı'nda yerleşime sahne olduğunu göstermektedir.Ozellikle küp mezar (pithos) gömüleri <strong>ve</strong> bunların içindeki mezarbuluntulan, Elmalı bölgesindeki Karataş-Semayük Ilk Tunç Çağı malzemesiylebüyük bir benzerlik gösterir. Şu halde höyük yerleşiminin bubölgede en erken Ilk Tunç Çağı'nda başladığını söylemek fazla iddialı olmazgörüşündeyiz. Kaldı ki bu çevrede Ilk Tunç Çağı'ndan önce yaniNeoilitik <strong>ve</strong> Kalkolitik Çağ'larda yerleşilmiş böyle bir höyük yerleşiminişimdilik bilmemekteyiz.Höyük yerleşmelerinin daha çok kuzeyde, Toroslar'ın (Çubuk Boğazı)aşılmasından sonra arttığı, bu bölgede yapılan yüzeyaraştırmalan <strong>ve</strong>kazılardan bilinmektedir-. Bunlann Karain'e en yakın (yaklaşık 50 km)olanlanndan biri Bucak ilçesindeki Höyücek höyüktür'. Aynca Burdurbölgesindeki Hacılar <strong>ve</strong> Kuruçay höyükleri de bölgenin önemli höyüklerindenbirkaçıdır. Bu höyüklerin Erken Neolitik'ten Geç Kalkolitik'e kadarolan dönemde iskarı edildiklerini biliyoruz". Bu höyüklerin Karainçevresindeki mağaralarda görülen bu dönem yerleşmeleriyle, kültürel(8)(9)Özsait, 1986:393-395.Duru,1991:87-91(ıo) Duru, 1990:86; 1993:147-150.. 231


ilişkilerinin olabileceği kuv<strong>ve</strong>tle olasıdır. Daha çok mevsimlik göçlerüzerinde durmak gerektiği inancındayız.Ancak burada çok önemli bir noktaya da hemen değinmek istiyoruz.Burada sunduğumuz bu bildirinin amacı sadece Bibiş mağarasının tanıtılmasına<strong>ve</strong> öneminin vurgulanmasına yöneliktir. Bu nedenle Burdur bölgesindekihöyük yerleşmelerinin Kalkolitik Çağ'da Karain çevresiyledoğrudan ya da dolaylı olarak bağlantısı olabileceği gibi birtakım bilimseltartışmalara girmenin henüz erken olduğunu belirtmek istiyoruz. BölgedeProtohistorik Çağlar'la ilgili çok daha aynntılı araştırmalann yapılmasıgerekmektedir. Ancak bu çalışmalardan sonra iki bölge arasındaolabilecek kültürel ilişkilerin benzerliklerin ya da farklılıklann anlaşılabileceğineinancımız tamdır.KAYNAKÇADURU, R, 1990 'Kuruçay Höyüğü Kazıları, 1988 Çalışma Raporu'". XI. Kazı Sonuçları ToplantısıI. Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü, Antalya, 18-23 Mayıs 1989, Ankara Uni<strong>ve</strong>rsitesiBasımevi, Ankara, s. 81-90.DURU, R, 1991. "Höyücek Kazıları-1989". XII. Kazı Sonuçları Toplantısı i. Anıtlar <strong>ve</strong> MüzelerGenel Müdürlüğü, Ankara, 28 Mayıs-1 Haziran 1990, Ankara Uni<strong>ve</strong>rsitesi Basımevi, Ankara,s.87-93.DURU, R, 1993. "Höyücek Kazıları-1991".XIV Kazı Sonuçları Toplantısı I. Anıtlar <strong>ve</strong> MüzelerGenel Müdürlüğü, Ankara, 25-29 Mayıs 1992, Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Basımevi, Ankara,s.147-153.KÖKTEN, ı.x., 1947. "Bazı Prehistorik İstasyonlar Hakkında Yeni Gözlemler". Dil <strong>ve</strong> Tarih­Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt V. Sayı:2, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s.223­236.ÖZSAİT, M., 1986. "1984 Yılı Burdur-Isparta Çevresi Tarih Öncesi Araştırmaları". III. AraştırmaSonuçları Toplantısı, Eski Eserler <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, 20-24 Mayıs1985. Başbakanlık Basımevi, Ankara, s.389-408.SEEHER, I., 1988. "Antalya YakınlarındaKarain Mağarasındaki Kalkolitik Çağ Buluntuları". V.Araştırma Sonuçları Toplantısı II. Eski Eserler <strong>ve</strong> Muzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, 6-10Nisan 1987, Başbakanlık Basımevi, Ankara, s.221-238.YALÇINKAYA, 1.,1986. "Batı Toroslarda Paleolitik çağ Araştırmaları". III. Araştırma SonuçlarıToplantısı. Eski Eserler <strong>ve</strong> Müze1er Genel Müdürlüğü, Ankara, 20-24 Mayıs 1985, BaşbakanlıkBasımevi, Ankara, s.429-447.YALÇINKAYA, 1.,1992. "1990 Yılı Karain Kazıları". XIII. Kazı SonuçlanToplantısı I. Anıtlar<strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü,Çanakkale, 27-31 Mayıs 1991, Ankara Uni<strong>ve</strong>rsitesi Basımevi,Ankara, s. 33-54.232


•wl"_ı---~oNzwOi•


H.TA$KIRAHHarita: 2234


Resim: 1236


GÖLLÜDAG 1992Wu/fSCHIRMER*Dank der groBzügig gewahrten Genehmigung durch die Generaldirektionder Denkmaler und Museen der Türkisehen Republik, konntenauf dem im Vilayet Niğde gelegenen Göllüdağ, einem vulkanischenBergmassiv, in dessen Krater sich Wasser gesammelt hat, imSpatsommer des Jahres 1992 in einer kurzen Arbeitskampagne Forschungendurchgeführt werden. Die Arbeiten begannen am 5. und endeten am26. September als Schnee und Eis 'den weiteren Aufenthalt in 2000 MetemHöhe nicht mehr angeraten scheinen lieBen ı.Wohlwollende Aufmerksamkeit erfuhren unsere Arbeiten von mancherSeite, wobei wir besonders für die vielfaltige Unterstützung durchden Vali von Niğde, Herm Muammer Güler, und den Museumsdirektorvon Niğde, Herm Erol Faydalı, dankbar sind. Als Vertreter der Antikenbehördehat Mehmet Erdem in freundschaftlicher Weise mit uns zusammengearbeitet.Die groBe mauerbewehrte Bauanlage auf dem Göllüdağ aus der 2.Halfte des 8. Jahrhunderts v. Chr. wurde 1933 von Civan Ali und AliCandar entdeckt. Schon 1934 fanden die ersten Ausgrabungen unter Leitungvon Remzi Oğuz Arık statt, deren Ergebnisse in mehreren Berichtenniedergelegt worden sind-, Ein sichtbares Zeichen dieserersten Untersuchungenbilden die beiden in das Museum von Kayseri <strong>ve</strong>rbrachten monumentalenLöwen einer Torlaibung, die seitdem in der Literatur immerwieder abgebildet worden sind. In deri Jahren 1968 und 1969 hat dann­Burhan Tezcan die Untersuchungen auf dem Göllüdağ fortgesetzt unduns in zwei Berichten nicht nur mit den Erfolgen seiner Arbeit <strong>ve</strong>rtraut*Prof. Dr. Wulf SCHlRMER, Urıi<strong>ve</strong>rsitat Karlsruhe, D-76128 Karlsruhe.(I) An den Arbeiten beteiligt waren Werner Schnuchel, (Archaologische Bauforsehung) WolfgangZiek (Gedodasie), Matthias GuBmann, Klaus Sehilling und Robert Sittinger (Studerıten).Das Deutsehe Archaologische Institut, Berlin hat sieh an den Kosten der Arbeiten miteiner namhaften Summe beteiligt.(2) Remzi Oğuz Arık, Göllüdağ Hafriyatı, in: TIAED 3,1936,3 ff.237


gemacht sondem zugleich auch die zahlreichen Fragen deutlich herausgestellt,die die eindrucksvolle stadtartige Anlage aufwirft, und die sichzusammenfassen lassen in der Frage, zu welcher politischen Einheit innerhalbdes "Landes" Tabal der Ort gehörte und welche Bedeutung er indiesem Zusammenhang hatte-.Auf diese Tabal-Frage haben früher bereits Kurt Bittel und dannTahsin Ozgüç hingewiesen, und ihr wendeten sich in jüngerer Zeit auchDavid Hawkins und Markus Waf1er mit unterschiedlichen Arısatzen zu-,Wahrend sich die Ausgrabungen vom Remzi Oğuz Ank und BurhanTezcan im wesentlichen auf den südlichen Abschnitt des zentralengroBen Gebaudekomplexes auf dem Göllüdağ- erstreckten, sollten unsereArbeiten des Jahres 1992 zunachst in einer topographischen Gesamtaufnahmeeinen Uberblick über alle im Gelande sich abzeichnendetiGebaude und Gebaudereste erbringen und zugleich die Bedingungen fürumfangreichere Arbeiten an diesem hochgelegenen und schwerzuganglichen Ort klaren helfen; hatten doch sowohl R.O. Ank als auchB. Tezcan in ihrerı Berichten auf die schwierigen Wege-, VersorgungsundWetterbedingungen hingewiesen.Das Arbeitsprogramm hat im Einzelnen eine topographischeGelandeaufnahme vorgesehen sowie die genaue Kartierung des gesamtenMauerringes und der <strong>ve</strong>rschiedenen Gebaudekomplexe einschlieBlich .ihrerbaulichen Binnenstruktur. Als Vermessungsgerat wurden zwei Thedolitemit elektrorıischerEntfemungsmessung vom Typ Geodimeter 400<strong>ve</strong>rwendet. Da für "die elektronische Registrierung und Kartierung derDaten die Energie<strong>ve</strong>rsorgung nicht gewahrleistet war, muBten alle Datenhandschriftlich notiert werden. Sie wurden nach AbschluB der Feldarbei-­ten in den Rechner eingegeben und zusammen mit den digitalisiertenHandaufnahmen und Auswertungen der von einem Flugdrachen bzw.von einem Ballon aus gemachten <strong>ve</strong>rtikalen Photographien mit demZeichenprogramm AutoCad weiter<strong>ve</strong>rarbeitet.Als Ergebnis dieser Arbeiten liegt die in Abb. 1 wiedergegebene topographischeKarte des Göllüdağ vor, die nicht nur eine meBtechnischgenaue und <strong>ve</strong>rlaüliche Grundlage für alle weiteren Forschungen an diesemOrt bilden kann, sondem in der sich auch klar einige in dieser Deut-(3) Burhan TEZCAN, 1968 Göllüdağ Kazısı, in: TAD 17, 1969,211 ff-ders., 1969 GöllüdağKazısı, in: TAD 30,1992,1 ff.- Bei Tezcan ist auch aıle altere Literatur angeführt.(4) 1. David Hawkins, 1. Nicholas Postgate, Tribute from Tabal, in: State Archi<strong>ve</strong>s of Assyria.Bulletin 2, 1, 1968,31 ff.-Hawkins, The Neo-Hittite States in Syria and Anatolia, in: CAH2, III, 1, 1982,372 ff.-Markus Wafler, Zu Status und Lage von Tabal, in: Orientalia, NS 52,1983, 181 ff.238


liclıkeit und Überschaubarkeit am Boden nicht zu beobachtenden baulichenStrukturen abzeichnen.Bei dem in seiner gröBten Ausdehnung in westöst1icher Richtung etwa1650 Meter und in nordöst1icher etwa 850 Meter messende Arealfolgt der Mauerring in den westlichen Abschnitten dem Kamm des ehemaligenKraterrandes, in den öst1ichen Abschnitten im wesentlichen derKante zum steiler abfallenden GeUinde. Deutlich zeichnen sich die beidenHaupttoranlagen mit.ihren Aufwegen in den Abschnitten B-C/1l-12bzw. 1/6-7 ab. Kastellahnliche Anlagen besetzen-auffallend z.B. in denAbschnitten C/6 und F-G/13-die Innenseite der Umfassungsmauer.Wahrend der westliche Teil der Gesamtanlage durch den Kraterseecharakterisiert wird, ist die Mitte bestimmt durch jenen, auf einem flachenGelanderücken liegenden, groBen, etwa 110 auf 260 Meter messendenund von einer Mauer eingefaBten rechtwinkligen Gebaudekomplex(K-L/9-11), auf dessen südliche Halfte sich die früheren Ausgrabungenkonzentrierten (s.o.), Seine nördliche Halfte aber zeigt eine eigenartige,durch sich kreuzende Gassen gebildete Innenbebauung, in der in der Regeljeweils acht gleichartige Raume eine bauliche Einheit bilden (vgI.Abb.2).Nach Osten und Süden schlieBen sich auf den weniger geneigtenGelandepartien weitere besonders auffallige Gebaudekomplexe an: eineReihe gleichartiger "Gehöfte" in den Abschnitten L/9-12; ein mit groBerPrazision angelegter Gebauderiegel aus zehn gleichen Raumgruppen inden Abschnitten L-N/12-13; sowie eine an einer Haupt-und mehrerenQuergassen angelegte Bebauung in den Abschnitten L-M/6-8, die abermalsgleichförmige Bausttukturen und wiederkehrende Raumeinheitenzeigt (Abb. 3).Weitere derartige bauliche Anlagen-in unserem Plan erst in Umrissenangedeutet-sind z.B. auch in den Abschnitten B-C/9-11 und Q-R/11­12 noch zu beobachten. Ob alle diese Bauten gleichzeitig oder in kurzerFrist errichtet worden sind, IaBt sich selbst<strong>ve</strong>rstandlich ohne genauereUntersuchungen nicht sagen, jedoch spricht natürlich die Tatsache, daBin dem gesamten Ruinengelande an der Oberflache-darauf hat bereits B.Tezcan hingewieserr -so gut wie keine Keramik oder sonstige Artefaktezu beobachten sind, dafür, daB die ganze Anlage nicht allzulange bestandenhat bzw. nicht sehr intensiv genutzt worden ist. Ebenso IaBt sich ohneeingehendere Forschungen am Ort nicht entscheiden, ob in der Anlage(5) Tezcan 1969,213.239


derart gleichfönnig gebildeter Raumgruppen-die Raume haben jeweilsKantenlarıgen von etwa 4,0 bis 5,0 Metem-eine reine stadtische Wohnbebauungzu sehen ist. Die wahrscheinliche Entstehungszeit der Bauten inden letzten Jahrzehnten des 8. Jahrhunderts v.Chr. spricht eher gegen einesolche Annahme. Gerade die Klarung dieser Frage, d.h. der Funktionder in unterschiedlichen Konstellationen aus Einheiten gleichartiger Raumgruppenzusammengesetzten Bebauungsabschnitte, aber wird wesentlichzur Klarung der Bedeutung der Gesamtanlage auf dem Göllüdağbeitragen. So ist es denn auch eines der Ziele der künftigen Arbeit, nachder Vervollstandigung der Kartierung aller Gebaudereste und andererBeobachtungen im Gelande in mehreren begrenzten Grabungsabschnittenim Bereich der oben angesprochenen unterschiedlichen Komplexe, derenFunktion zu klaren und damit ihrer Bedeutung einen Schritt naher zukommen.240


i • . '- '"..,- ~i"ilo.icJ~ -- ~,o. j-,-ci..,.;-zl-- ,",I-'L-- 1::.:: ;·1i'"."-- "• ......:.0.- ~. -- ' o _ '._~-, :,....q.-.._~ .~ . _ ;.... -'0--0\ ..,..;--,,---:;;---;:;---"" -->. .:::: ' . !_ - _ t'__'-=-_.L-==-'--.:_ -'-_ _ -'-_ _ -'-__~_ __'~____' _Abb. ı ·Qj UücUıl. ıopognph ischc GeumUoufnahmc Swıd 1991~ a&ub: 1


Abb. 2- Göllüdağ, Gebaude in K-L/9-1 1, Ausschnitt, Vertikalaufnahme (Norden ist rechts)Abb. 3- Göllüdağ, Bebauung in L-M/6-8, Ausschnitt, Vertikalaufnahme (Norden ist oben)242


SİVAS İLİ 1992 YÜZEY ARAŞTIRMASIA. Tuha ÖKSE*Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü <strong>ve</strong> Sivas Valiliği'ninizinleriyle 19.6.1992-24.6.1992 tarihleri arasında Sivas ili Merkez,Yıldızeli, Kangal, Rafik, Zara <strong>ve</strong> Şarkışla ilçelerinde yapılan yüzeyaraştırması sırasında 30 yerleşim yeri gezilerek yüzeyden seramik <strong>ve</strong> küçükbuluntu toplanmış, toplanan malzeme Sivas Müzesi'ne teslim edilmiştir.Gezilen eski yerleşim yerleri dört yönden fotoğraflanarak <strong>ve</strong> tahribatauğrayan bölümleri (Okse 1993a) detaylı incelenerek belgelenmiş, yerleşimin4 yöne bakan yamaç <strong>ve</strong> eteklerinden, tepe üzerinden <strong>ve</strong> tahribatbölgelerinden ayrı ayrı seramik toplanmıştır.1927-28 yıllarında Von Der Osten tarafından gezilen bölge (Osten1929), daha sonra İ. Kılıç Kökten tarafından çeşitli yıllarda incelenerekbir dizi ..sondaj yapılmış (Kökten 1944, 1944-45, 1947; 1948), ayrıca,Tahsin Ozgüç tarafından 1946 da Maltepe höyüğünde bir sondaj yapılmıştır(Ozgüç 1947). 1955 de Charles Burney (Burney 1958, Durbin1971, Russell 1980), 1963 de P. Meriggi (Meriggi 1965) <strong>ve</strong> 1977 de JakYakar (Yakar 1979) tarafından yapılan çeşitli yüzey..araştırmalarında, Sivasyöresindeki bazı eski yerleşimler incelenmiştir (Okse 1993b).Yıldızeli İlçesiArgaz Ağılları, Dolma Tepe (Kökten 1948, s. 223): Yıldızeli ilçesi-* Yard. Doç. Dr. A. Tuba ÖKSE, Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji-SanatTarihi Bölümü, ANKARA.Bu araştırma Bakanlık Temsilcisi Musa Törnük, Sivas Müzesi arkeologları Naci Toy <strong>ve</strong> En<strong>ve</strong>rAkgün'den oluşan bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmanin yapılabilmesiiçin gereken araç temininde yardımlarını esirgemeyen Sivas Valiliği, Sivas Kültür Müdürlüğü<strong>ve</strong> Müze Müdürlüğü ile MTA Bölge Müdürlüğü'ne teşekkürü bir borç biliriz. Araştırmasırasında büyük destek <strong>ve</strong> yardımlarını gördüğümüz Sivas Vali Yardımcısı Mesut Şenol,Müze Müdürü Hikmet Denizli, arkeologlar Naime Toy <strong>ve</strong> Mehmet Alkarı'a, gösterdikleriyakın ilgi <strong>ve</strong> yardımlarından dolayı özellikle teşekkürlerimi sunarım.Yüzeyaraştırmasının detaylı raporu Hacettepe Uni<strong>ve</strong>rsitesi, Edebiyat Fakültesi Dergisi'ndeyayınlanacaktır.243


nin 4-5 km kuzeybatısında, Argaz çayının doğu kıyısında yer alır. Höyüküzerinden toplanan seramik Eski Tunç çağı, Orta Tunç çağı <strong>ve</strong> Demirçağlaratarihlendirilebilmektedir.Menteşe Köyü, Tek Höyük Tepesi (Meriggi 1965, s. 276; Yakar1979, s. 29): Kalınırmak doğusunda, ova üzerinde, demiryolu kenanndayer alır. Höyük üzerinde toplanan seramik Eski Tunç çağı, Orta Tunççağı, Geç Tunç çağı, Hellenistik-Roma çağı <strong>ve</strong> Orta Çağ'a tarihlerıdirirlebilmektedir.Kayalıpınar Köyü, Harabe Mevkii (Yakar 1979, s. 39): Kızılırmakkuzeyinde, karayolu kenannda yer alır. Merkezi tepe, dairesel biçimdekuzeye uzanan geniş bir teras yerleşimi ile, bu terası sınırlayan yükseksur yığıntısına sahiptir. Höyük üzerinden toplanan seramik Orta Tunç Çağı,Genç Tunç Çağı <strong>ve</strong> Hellenistik-Roma Çağı'na tarihlerıdirilebilmektedir.Şarkışla İlçesiKaragöl Köyü, Külüyığın / Yavşanlık Tepesi (Yakar 1979, s.39): Karagölyol aynmı güneyinde, demiryolu kavşağında yer alır. Höyük üzerindentoplanan seramik Kalkolitik Çağ, Orta Tunç Çağı, Demir Çağ <strong>ve</strong>Orta Çağ'a tarihlendirilebilmektedir.Lisanlı (İhsanlı) Köyü, Külhöyük (Yakar 1979, s.35: Köyün güneyindekiova üzerinde, yol üzerinde yer alır. Höyük üzerinden toplanan EskiTunç Çağı, Orta Tunç Çağı, Geç Tunç Çağı'na tarihlendirilebilmektedir.Kayapınar Köyü, Mezarlık Tepesi: Köyün batısında, tarlaların kenanndayer alır. Höyük üzerinden toplanan seramik Eski Tunç Çağı, OrtaTunç Çağı, Hellenistik Roma Çağı <strong>ve</strong> Orta Çağ'a tarihlerıdirilebilmektedir.Kuşaklı Köyü: Başören köyüne bağlı Akkuzulu mahallesinin Yaylamezrası yakınlannda yer alır. Uzerinde yığma moloz taşlardan yapılmışbir tümülüs bulunan merkezi tepe çevresinde dairesel teras alanı <strong>ve</strong> bualanı çevreleyen sur yığıntısının bulunduğu şehrin doğu teras üzerindegörkemli binalara ait mimari taşlan yüzeyde görülmektedir. Höyük üzerindentoplanan seramik Geç Tunç Çağına tarihlendirilebilmektedir.Yeniçubuk Höyüğü (Yakar 1979, s.39 vd.): Yeniçubuk çayı batı kıyısında,Kayseri yolu üzerinde yer alır. Höyük üzerinden toplanan seramikEski Tunç çağı, Orta Tunç Çağı, Geç Tunç Çağı <strong>ve</strong> Demir Çağı'na tarihlendirilebilmektedir.244


Merkez İlçeAylı Köyü, Esüğün Höyüğü: Ladik gölü yakınında, karayolu kenanndayer alan höyük <strong>ve</strong> etek yerleşirninden Orta çağ seramiği toplanmıştır.Hanlı Köyü, Hanlı Höyüğü (Meriggi 1965, s.272, 281; Yakar 1979,s.34): Hanlı deresi <strong>ve</strong> karayolu köprüsünün batısında yer alan höyük üzerindenEski Tunç çağı, Orta Tunç çağı, Geç Tunç çağı <strong>ve</strong> Demir çağıseramiği toplanmıştır.Kabasakal Köyü, Kavlak Mevkii: Kabasakal yolu doğusunda, doğalkayalık tepe üzerinde yer alan yerleşimden Eski Tunç çağı <strong>ve</strong> HellenistikRoma Çağlanna ait seramik toplanmıştır.Karapınar Köyü, Büyük Eğrek Tepesi: Doğal yükseltiler üzerindeyer alan yamaç yerleşmesinden Demir Çağ seramiği toplanmıştır. Bu tepeninbatısındaki ova üzerinde yer alan Küçük Eğrek Tepesi üzerindenEski Tunç Çağı <strong>ve</strong> Demir Çağ seramiği toplanmıştır.Tatlıcak Köyü, Hôyiik Tepesi (Yakar ~.979, s.39): Tatlıcak çayı batısında,eski Kayseri yolu üzerinde yer alır. Uzerinden Eski Tunç Çağı, OrtaTunç Çağı, Geç Tunç Çağı serarniğitoplanmıştır.Çağı,Kolluca Köyü, İlkokulunun bahçesinde yer alan höyükten Eski TunçDemir Çağ <strong>ve</strong> Hellenistik Roma Çağı seramiği toplanmıştır.Karagömlek Köyü Karağanlık Höyüğü: Şarkışla yolu kuzeyinde, köyünbatısında yer alan höyükten Eski Tunç Çağı <strong>ve</strong> Geç Tunç Çağı seramiğitoplanmıştır.Sinekli Köyü, Sinekli Höyüğü: Şarkışla yolu kuzeyinde, köyün doğusundayer alan höyükten Eski Tunç Çağı <strong>ve</strong> Orta Çağ seramiği toplanmıştır.Uzuntepe Köyü, Maltepe Hôyüğü (Osten 1929, s.65; Özgüç 1947,s.641-655; Meriggi 1965, s.272,278; Durbin 1971, s.ll5; Yakar 1979,s.35l.: Sivas'ın 5-6 km doğusunda, Kızılırmak kuzeyinde yer alan <strong>ve</strong> TahsinOzgüç tarafından 1947 yılında bir sondaj açılan höyükterı Eski TunçÇağı'na tarihlenebilen seramik toplanmıştır.İşhan Köyü, Tatlısu Mevkii: Köyün doğusundaki taş ocaklannın bulunduğukayalık tepenin yamacında yer alan eski yerleşimden Hellenistik-Romaçağlanna tarihlenebilen seramik toplanmıştır.245


İlkindi Köyü, Kayaönü/Mağra Tepesi: Karasu'yun güneyindeki yaylada,köyün güneyinde yer alan doğal kayalık tepe üzerinde yerleşimdenEski Tunç çağı <strong>ve</strong> Geç Tunç çağı'na tarihlenebilen seramik toplanmıştır.Karayün Höyüğü:Karasu kuzeyindeki ovada, Karayün'ün 2-3 kmgüneyinde yer alan büyük boyutlu höyükten toplanan seramik Eski Tunççağı, Orta Tunç çağı, Geç Tunç çağı <strong>ve</strong> Demir çağı'na tarihlendirilebilmektedir.Ağılkaya Höyüğü: Karasu güneyindeki geniş ovada, köyün güneybatısındayer alan höyük üzerinden toplanan seramik Kalkolitik çağ <strong>ve</strong> GeçTunç çağı'na tarihlendirilebilmektedir.Hafik İlçesiPı/ır Höyüğü (Kökten 1944, s.663,1944-45, sA76, 1947, s.454; Mellaart1958, s.10; Orthmann 1963, s.44; Meriggi 1965, s.278; Durbin1971, s.llô; Yakar 1979, s.41): Rafik gölü adası üzerinde yer alan höyüktei. Kılıç Kökten tarafından birkaç sondaj açılmıştır. Buradan toplananseramik Kalkolitik çağ ile Hellenistik-Roma çağı'na tarihlendirilebilmektedir.Zara İlçesiBulakbaşı Köyü, Bitligöl Mevkii, Tepecik Höyüğü (Kökten 1944,s.663, 1944-45, s.476, 1947, no. 32; Meriggi 1965, s.279: Zara'nın 20km batısında, yolun kuzeyinde yer alan höyükten toplanan seramik Kalkolitikçağla tarihlendirilebilmektedir.Demiryurt Köyü, Ci-Hasan Mevkii, Kültepe Hôyüğü (Kökten 1944,s.663, 1944-45, s.476, 1947, no.33; Mellaart 1958, s.10; Meriggi 1965,s.275-279; Durbin 1971, s.ll7; Yakar 1979, s.35): Tödürge gölü kuzeykıyısında dağ sıralannın yamacında bir doğal tepe üzerinde yer alan yerleşimdenKalkolitik çağ <strong>ve</strong> GeçTunç çağı'na tarihlenen seramik toplanmıştır.Laafçilar Ağı/ı Höyüğü; Eski Erzincan yolu güneyinde, Zara'nın 4km doğusunda yeralan höyükten Eski Tunç çağı ile Geç Tunç çağı'na tarihlendirilebilenseramik toplanmıştır.Kangal İlçesiHavuz Köyü (Osten 1929, s.69; Meriggi 1965, s.272-279; Boehmer1967, s.132"-141; Yakar 1979, s.39; Russell 1980, s.121;154): Karaseki246


düzü kuzey yamacı <strong>ve</strong> bazalt tepe üzerinde yer alan şehir yerleşirnindenEski Tunç çağı, Hellenistik-Roma çağı <strong>ve</strong> Orta Çağ'a tarihlendirilebilenseramik toplanmıştır.Kuşkayası Bucağı, Kırkpınar Mezrası: Karaseki düzünün güney kenanndayer alan tepe <strong>ve</strong> iki yanındaki teraslanmış güney yamaç yerleşimlerindentoplananseramik Eski Tunç Çağı, Geç Tunç Çağı <strong>ve</strong> Orta Çağ'atarihlendirilebilmektedirYukarı Höyük Köyü, Siçan Hôyük (Kökten 1947, s.450,453; Meriggi1965, s.272,280; Yakar 1979, s.67): Kamışlı deresi kuzeyinde, köyünmerkezinde yer alan höyükten Eski Tunç Çağı, Orta Tunç çağı, GeçTunç Çağı <strong>ve</strong> Demir Çağla tarihlendirilen seramik toplanmıştır.Höyük Değirmeni (Kökten 1944, s.667; 1953, s.189; Burney 1958,s.204:153; Meriggi 1965, s.277,279; Yakar 1979, s.39; Russell 1980,s.l21:153): Kavak bucağının batısında, Hamam deresi demiryolu köprüsüyakınında yer alan höyükten Eski Tunç Çağı, Orta Tunç çağı, GeçTunç Çağı <strong>ve</strong> Demir Çağ'a tarihlendirilen seramik toplanmıştır.İncelenen kısıtlı sayıda yerleşim yeri, çeşitli devirlerde Sivas yöresindefarklı kültürel gelişimlerin varlığını ortaya koymaktadır. Eski TunçÇağı'nın başlarında bölgede saptanan seramiğin Eski Tunç Çağı'nın orta<strong>ve</strong> geç evrelerinde yerini Doğu Anadolu'da yoğun olarak saptanan yenikültüre (Karaz Kültürü) bırakmasına karşın, yerel kültürün devam ettiğianlaşılmaktadır. "Karaz" seramiğinin yayılımı, Doğu Anadolu kökenliKaraz kültürünün Sivas ilinin doğusunda etkin olduğunu göstermektedir(Okse 1993c).Bölgede Assur Ticaret Kolonileri Çağı yoğun olarak bulunması, Sivasyöresinin Koloni Çağı'nda önemli bir yeri olduğuna işaret etmektedir.Sivas yöresinde varlığı bilinen Hitit yerleşimlerine (Unal 1981/83, s.28;Boehmer 1967) yenileri eklenmiştir. MO. ı. bin Orta Anadolu merkezlerindentanınan boyalı seramiğin Sivas bölgesindeki dağılımı, Kızılırmakhavzasında yoğunlaşan bu kültürün doğudaki yayılım alanını ortaya koy-omaktadır.KAYNAKÇABOEHMER, R.M., "Havuzköy in Ostkappadokien", Archaologischer Anzeiger 82, 1967, s.132­141.BURNEY, c., "Eastem Anatolia in the Chalcolithic and early Bronze Age", Anatolian Studies 8,1958, s.157-209.247


DURBIN, G.E.S., "lron Age Pottery from the Provinces of Tokat and Sivas", Anatelian Studies21,1971, s.99-124.KÖKTEN, ıx., "Orta, Doğu <strong>ve</strong> Kuzey Anadolu'da Yapılan Tarih Öncesi Araştırmalar", BelletenVI1I/32, 1944, s.659-680.KÖKTEN, t.K.,"Kuzey-Doğu Anadolu Prehistoryasında Bayburt çevresinin Yeri", DTCF Dergisilll, 1944-45, s.465-486.KÖKTEN, tx., "1945 Yılında TfK Adına Yapılan Tarih Öncesi Araştırmalar", Belleten xr,1947, s.431-472.KÖKTEN, ıx., "1947 Yılı Tarihöncesi Araştırmaları",Belleten XLI, 1948, s.233-227.KÖKTEN, t.x., "1952 Yılında Yaptığım Tarih Öncesi Araştırmalar Hakkında", DTCF DergisiXl, 1953, s.I77-209.MERIGGI, P., "Quatro Viaggio Anatolieo", Oriens Antiquus 4, 1965, s.263-315.OSTEN, H.H. v.d. OSTEN, Explorations in Hittite Asia Minor, 1927-1928, OIC 6, Chicago 1929.OSTEN, H.H.v.d., The Alişar Hüyük 1930-32, Part II, Chicago 1937 (OIP XXIX).ÖKSE, A.T., "Sivas İlinde Höyük Tahribatı Üzerine Gözlemler", Arkeoloji <strong>ve</strong> Sanat 59, 1993,s.28-32.ÖKSE, A.T., "Sivas'da Arkeolojik Araştırmaların Tarihçesi", Revak 1993: Sivas Vakıflar BölgeMüdür,lüğü'nünXI. Vakıf Haftasına Armağanıdır, s.21-35.ÖKSE, A.T., "Verbreitung der Frühtranskaukasischen Kültür in der Sivas-Region", IstanbulerMitteilungen 43, 1993, s. 133-146.ÖZGÜç, N., "Dövlek Köyünden (Şarkışla İlçesi) Getirilen Eti Heykelciği", TTAED V, 1949,s.46-51.ÖZGÜç, T., "Anadolu'da Arkeoloji Araştırmaları I", Belleten X/40, 1946, s.557,624.ÖZGÜç, T., "Sivas <strong>ve</strong> Maltepe Kazıları", Belleten XI/41 , 1947, s.164-166.ÖZGÜç, T., "TTK Adına Yapılan Maltepe (Sivas Yakınında) Kazısı", Belleten XI/44, 1947,s.641-655.ÖNAL, A., "Orta <strong>ve</strong> Kuzey Anadolu'nun M.Ö. 2. Binyıl İskan Tarihiyle İlgili Sorunlar", AnadoluXXII, 1981/83, s.17-37.YAKAR, J., A. GÜRSAN-SALZMANN, "Archaeological Sur<strong>ve</strong>y in the Malatya and Sivas Provinces-1977",Teli Aviv 6,1979, s.34-53.248


Resim: 1- Höyük değirmeniningüneyden görünümüResim: 2- Yeniçubuk Höyüğü'nün batıdan görünümü249


Resim: 3- Kabasakal Höyüğü'nün doğudan görünümüResim: 4- Esüğün Höyüğü, güney yamaç yerleşimi250


Resim: 5- Argaz Höyüğü'nün güneyden görünümüResim: 6- Yukarı Höyük'ün güneyden görünümü251


Resim: 7- Argaz Höyüğü, Demir çağ buluntuları..Resim: 8- Kabasakal Höyüğü, Roma çağı buluntuları252


Resim: 9- Argaz Höyüğü, Orta Tunç çağ bulunıulanResim: 10- Tepecik Höyüğü buluntulan253


Resim: 11- Sinekli Höyüğü bulunıularıResim: 12- Karagöl I-1öyüğübulunuılan254


Resim: 13- Yukarı Höyük bulunıularıResim: 14- Kayalıpınar, Orta Tunç çağı bulunıuları255


Resim: 15- Karayün Höyüğü buluntularıResim: 16- İşhan yamaç yerleşimi buluntuları256


Resim: 17- PıIır Höyüğü, yılan kabarımalı küp parçalarıResim: 18- Menteşe, Tek Höyük, Eski Tunç çağı buluntulan257


Resim: 19- Tatlıcak Höyüğü, Eski Tunç çağı buluntularıResim: 20- Tatlıcak Höyüğü, Orta Tunç çağı bulunıuları258


YENİ BİR HİTİT MERKEZİ: KUŞAKLı(BAŞÖREN/sİvAS) 1992 YILI YÜZEYARAŞTIRMASIAndreas MÜLLER-KARPE*Kuşaklı Sivas'ın yaklaşık 60 km güneyinde, 2000 metre yüksekliğevaran dağların eteğindeki bir yaylanın kenarında yer almaktadır'. Buluntuyeri yaklaşık deniz seviyesinden 1600-1650 m yükseklikte olup Başörenköyünün 4 km doğusundadır. Yörenin adını; kısmen hınft yüksek bir bendinkalıntılan olarak günümüze kadar korunagelmiş, eski yerleşme alanınıkuşak gibi çevreleyen sete bağlayabiliriz.Kiel Üni<strong>ve</strong>rsitesi'nden bir ekiple 1992 ekiminde orada yaptığımızaraştırmalarda- amaçlanmızı şu şekilde sıralayabiliriz:1. Tüm yerleşme alanının topografik planını çıkartmak2. "Kuzey yamaçta" yer alan büyük bir yapının yüzeydeki duvar kalıntılannıölçmek3. Savunma sistemi içinde kalan arazide yüzeyden gözle görülebilendiğer yapı kalıntılannı saptamak*Doçent Dr. Andreas MüLLER-KARPE, Institut für Ur-und Frühgeschichte der Christian­Albrechts-Uni<strong>ve</strong>rsitat zu Kiel, Olshausenstr. 40, D-24098 Kiel, ALMANYA.(1) Kuşaklı'daki yerleşmenin varlığını Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Yardımcı Doçentlerinden Dr. TubaOkse'den öğrendim. Kendisine burada tekrar candan teşekkür etmek isterim. Aynı şekildeçalışmalarıma izin <strong>ve</strong>ren Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne <strong>ve</strong> özellikle Genel MüdürSayın Prof. Dr. Engin Ozgen'e içten teşekkürümü sunarım. Yüzey araştırmam sırasında baştaSayın Müze Müdürü Hikmet Denizli olmak üzere, Bakanlık Temsilcimiz Musa Tömük <strong>ve</strong>Sivas Müzesi'nin diğer arkeologları En<strong>ve</strong>r Akgün, Mehmet Alkan <strong>ve</strong> şimdi Marmaris MüzeMüdürü Naci Toy bize gösterdikleri yakın ilgi <strong>ve</strong> arazideki yardımlarından dolayı teşekküretmek isterim.(2) Doktora öğrencisi Martin Gollwitzer'in ölçüm çalışmalarına büyük emeği geçti. Eşim VuslatMüller-Karpe Hitit çivi yazılı bir tablet parçasını bulmayı başardı. Çalışmalar SchleswingholsteinEyaleti Kültür Bakanlığı'nın parasal destekleri sayesinde yürütülebilmiş <strong>ve</strong>Archaologisches Landesmuseum Schleswing" bu araştırma için bir araba tahsis etmiştir.Müze Müdürü Prof. Dr. Kurt Schietzel'e çok minnettarım.259


4. Arazide yüzey toplaması yapmakBir teodolit yardımıyla arazinin topoğrafyası çıkarıldı. Ölçüm işlerisonuçlandıktan sonra tüm eski yerleşim alanının bir plan yapılarak <strong>ve</strong> bununüzerine yüzeyden gözle görülebilen duvar kalıntıları taşınabildi (Harita:1).Dıştaki bendin güzergahı yani eski çember biçimli duvarı arazide hemenhemen tüm olarak takip etmek mümkün. Sadece kuzeyde bir kısmısürülüp yok olmuş. Olçümler sonucunda bu çevre duvarlarının uzunluğunun1.5 km olduğu saptanmıştır. Bu duvarlar 180000 metre karelik yani196 dönümlük bir alanı çevrelemekteler. Böylelikle burada sadece birköy ya da kalenin yer almadığı <strong>ve</strong> bir şehir harabesinin bulunduğu meydandadır.Taş işçiliğine <strong>ve</strong> keramik buluntu1arına dayanarak: şehir kalıntılarınınçoğunluğu Hitit Büyük Imparatorluk devrine, yani M.O. 14/13.yüzyıla tarihlenebilirler.Duvar çemberi, bundan böyle bir Hitit şehir suru olarak nite1endireeeğimizbu kalıntılar, düz bir şekilde ilerleyen <strong>ve</strong> birbiriyle geniş açı yaparakkesişen duvar dilimlerinden oluşmakta. Bunlar beraberce bir düzgünolmayan oval oluşturmaktalar. 2 <strong>ve</strong> 3 yerde şehir kapılarınınbulunduğunu sanmaktayım.Duvarlar görüldüğü kadarıyla yapay dolgu bir setin üzerine inşa edilmiş,arazinin morfolojisi kullanılarak tabii bir yamaeın üst köşesine tesisedilmiştir. Bu nedenle setin doruğunda yer alan duvar kalıntılarının birkısmı hala tesisleri dıştan çevreleyen yüzeyden 15-20 m yükseklikte. Setinyüksekliğini içinde kalan alanla karşılaştıracak olursak; en fazla 5m olduğu görülmekte. Birçok yerde setin üstünde hala belirgin bir şekildetaş sıralar halinde duvar kaideleri görülmekte. Bir iç <strong>ve</strong> bir dış olmaküzere iki taş dizisi ayırdedilmekte. Bu nedenle bir sandık duvar sistemiakla gelmekte. Yüzeyden görüıdüğü kadarıyla duvarların genişliği 5 metredir.Dış yüzde belirli aralıklarla kuleler yer almaktaydı.Bazı duvar taşlarının üst yüzeyinde Hitit şehir mimarisinde karakteristikolan burgu delikleri görülmekte. Bu zıvana deliklerin içine kerpiçtenörülme duvarların dayanıklılığını arttırmak amacıyla tahta hatıllar çakılırdı.Bazı yerlerde böyle kerpiç kalıntılarını yüzeyden bile görmekolası.Şehir duvarlarının içinde kalan arazi; merkezde akropolis gibi biryükselti, aşağı teras <strong>ve</strong> arada yamaçtan oluşmakta. Merkezdeki tepeninortasında antik devre ait bir tümülüs yer almakta. Bu tümülüs topraktan260


değil de, moloz taşlardan yapılmış. Ortasındaki huni biçimli çukur tümülüsünsoyulduğunu işaret ediyor. Bu mezar yapısı şu andaki bilgilerimizegöre zamanın şehir alanı içinde kalan Hitit devrinden sonra inşa edilmiştek yapı. Arazide görülen diğer tüm yapı kalıntılarını Hitit devrine tarihlendirebiliriz.Daha çok 'akropolis'in kenar kısımlarında Hitit yapı kalıntıları korunagelmiş.Kısmen kerpiç duvarları yüzeyden görmek mümkün. Belirginyangın izleri bu bölgedeki yapıların şehir duvarlarında olduğu gibi büyükbir yangınla yıkıldıklarına işaret etmekte. Yamaçtaki tarlalarda açık renkteçizgiler halinde çift sürülmesi nedeniyle yerle bir olmuş duvarların izlerinigörmek olası. Bunlara ait Hitit usulü ile işlenmiş taşlar araziye dağılmışdurumdalar.Kuzey terasta temellerinin büyük bir kısmı günümüze kadar kalmışolan yapı bulunuyor. Yapının dış duvarlarının kaideleri kısmen arazidegörülmekte. Belirli aralıklarla bu taşların üst düzeyde 4 cm çapında zıvanadelikleri yer almakta (Resim: 1). Hatta burada in-situ durumda bir kapısö<strong>ve</strong> taşına da rastlanmıştır. Bu binanın in-situ durumdaki tüm taşlarıpantograf yardımıyla ölçülerek bir planı hazırlandı. Yüzeyden görünenduvarların planı; bu yapının düzenli dik açı yaparak birleşen bir bina olduğunugöstermekte. Kapı sö<strong>ve</strong> taşının güney köşeye yakın bir yerde bulunmasıbu kısımda bir girişin yer aldığına işaret etmekte. Yapının iç kısmındayer alan yangın döküntüsü bu binanın da bir yangınla yıkıldığınıgöstermekte.Yaklaşık 32x43.5 m kenarlarının uzunluğu nedeniyle yapının boyutlarınormal bir ev için şüphesiz çok büyük. Bu yapının plarunı aynı devretarihlenen Boğazköy'deki tapınaklarla karşılaştıracak olursak; büyüklük<strong>ve</strong> dikdörtgen ana planı açısından benzerlik gösterdiklerini görmekteyiz.Ancak Kuşaklı'da arkeolojik kazılara başlamadan ev<strong>ve</strong>l bu yapının kesinfonksiyonunu belirlemede ihtiyatlı olunması gerekli.Bu yapının çevresini incelediğimizde; yapının kuzeydoğu cephesininşehir sur duvarlarının kuzeydoğu kesimi ile birbirine paraleloldukları gözümüzeçarpıyor. Her iki tesisin mutlaka birbiriyle tesadüfi olmayan birilişkisi bulunmaktaydı. Yapının yönü şehir duvarlarının gidişine uydurulmuştur.Belki de her ikisi için de bir ortak planlama söz konusu. Tepede<strong>ve</strong> kuzeybatı yamaçta yüzeyden izleyebildiğimiz bazı binalara ait duvarparçaları; aynı şekilde yönlendirilmiş diğer yapılara işaret etmekteler.Bütün şehir alanının <strong>ve</strong> kuzey terastaki yapının ölçümü dışında; sör<strong>ve</strong>yçalışması çerçe<strong>ve</strong>sinde, şehir surları içinde kalan kesimde yüzey top-261


laması yapıldı. Keramiklerin geniş bir alana yayılmış olmalan arazininbüyük bir kısmının Hitit devrinde iskan edilmiş olduğunu da göstermekte.Hitit Imparatorluk çağı için tipik olan: Genellikle astarsız çarktan çıktığıgibi bırakılmış mallar çoğunlukta. Kırmızı astarlı keramikler ise azoranda. Sık sık keramik parçalannın dış yüzeyinde ip baskılan görülmekte.Bu seneki Başören yüzeyaraştırmasınınen önemli buluntusu: bir hititçivi yazılı tablet parçası (Resim: 2). Bu tablet merkezdeki tepenin batıyamacında yer alan tarlada bulundu. Parçanın arka yüzeyinde bir derinyank halinde sürme izi görülmekte. On yüzde 8 satınnın bir kısmı korunmuş.Bu parça en az iki sütunlu bir tabletin sağ kenanna ait. Metin şu şekilde:"Kupit.. ..dağının iki bayramı var: İlkbahar <strong>ve</strong> Sonbahar'da.İki okka un, altı okka.... Şehrin adamlan gelenekselolarak <strong>ve</strong>riyorlar."Bir bayram töreni anlatılmakta. Belirli bir dağ tanrısının kültil. Sayılanbesin maddeleri, senede iki kere yapılan tören için yöresel halk tarafından(saray tarafından değil de) temin edilmekteydi. Bu metin bir"Bildbeschreibung", yani tasvir tarifi. Bu tipte yazıtlar Boğazköy arşivlerindende tanınmakta. Çivi yazı işaretlerin şekli Geç Imparatorluk devrindekiler(M.O. 13. yüzyılın ikinci yansı) gibi.Bu çivi yazılı tablet parçasının bulunmasıyla az sayıdaki yazılı buluntu<strong>ve</strong>ren Hitit yerleşmelerinebir yenisi daha eklendi: Kuşaklı.262


Harita: 1- Kuşaklı topografık plan 1992263


Resim: 1- Kuşaklı, kuzey teras, ziyana deliğiResim: 2- Kuşaklı, Hitit tablet parçası264


1992 ŞANLIURFA-HARRAN OVASIYÜZEY ARAŞTIRMALARINurettin YARDIMCI*Bu yıl yüzeyaraştırma çalışmalanmız, Arkeolog Ayşe Özkan, ArkeologNeemi Kurel, Arkeolog Ahmet Demirtaş <strong>ve</strong> Arkeolog Mustafa Aslan'danbir ekiple başkanlığım altında devam etmiştir. Heyet üyelerimizeyüzey araştırmalanmız sırasında yapmış olduklan öz<strong>ve</strong>rili çalışmalarla,değerli katkılanndan dolayı teşekkür ederim.Bu yıl yaptığımız yüzeyaraştırmalan, geçtiğimiz yıllarda yapılanaraştırmalann devamı olarak gerçekleştirilmiştir.Çalışmalanmıza Akçakale'yi Urfa'ya bağlayan asfalt karayolununUrfa'ya 13 km kadar yakın olan tarafında <strong>ve</strong> asfalt yolun sağında yer alanKülünçe Omurtepeden başlayarak, Taşbasan, Köprülü, Çamurlutepe <strong>ve</strong>Tel Kazene höyüklerinde gerçekleştirdik.OMURTEPEUrfa-Akçakale karayolununun 12. kilometresindeki petrolofisi benzinistasyonundan sola saptıktan sonra, 1 km doğudaki Külünçe köyününyaklaşık 1 km kuzeydoğusunda yer almaktadır (Harita: 1). Omurtepe höyüğüne1 km mesafedeki Külüçe köyünden geçtiğimizde, köyde düzdamlı, kerpiç sıvalı evlerin yanı sıra, yer yer biriket, tuğla <strong>ve</strong> betondanyapılmış yeni yapılara rastladık. Aynea köy içinde bir yapının tuğla duvannındibinde eski bazalttan yapılmış bir değirmen kaidesine rastladık(Resim: 1,2).Külünçe köyünden Omurtepe'ye giderkenköyün çıkışından itibarenOmurtepe'ye <strong>ve</strong> Sultantepe'ye doğru kanaletler döşendiğini gördük.* Dr. Nurettin YARDıMCı, 57. Sokak:,7n, İsrail Evleri, 06510 Emek-ANKARA.265


Omurtepe Höyük'ün boyutlan kuzey-güney yönünde 200 m uzunluğunda,150 m eninde kuzey ucu 6.5 m kadar yükseklikte olup güneyedoğru yayvanlaşmaktadır (Resim: 3, 4).Omurtepe Höyük'ün güneyi sürülmüş, fıstık ağaçlan dikilmiş, batısındayer yer kazılmış alanlar görülmektedir.Hôyükteki DevirlerBuradaki yüzey araştırmalarımızda bol miktarda çakmaktaşı <strong>ve</strong> çanakçömlek topladık. Burada Halaf, Ilk Tunç çağı, Uruk çağı kültürlerivardır. Bol miktarda Uruk çakmaktaşlan vardır (Resim: 5, 6, Çizim:1).TAŞRASANUrfa'dan 18 km uzaklıkta, Köprülü köyünebağlı bir mezra. Höyükyaklaşık 150 m eninde, 200 m boyundadır. Yüksekliği 4.5 m dir (Harita:1, Resim: 7).Höyükten toprak çekilmiş, köyde dağınık durumda antik yapı taşlanvar (Resim: 8). Aynca değirmen taşına rastlanmıştır.Höyüğün üzerinde modern yerleşme mevcut. Köydeki evler düzÇanak çömlek çok azdır. Güneyinde mil taşına rastlanmıştır.damlıdır.KÖPRÜLÜHÖYÜKUrfa-Akçakale yönünde, Urfa'ya 19,5 km uzaklıktadır.Höyük yaklaşık 200 m çapında, 12 m yüksekliğindedir. İki tepeli birhöyüktür. Küçük tepe üzerinde modern yerleşme vardır. Höyüğün çevresinidolaşan stabilize bir yol vardır. Höyüğün güney yamacında büyüktaşlardan yapılmış bir mezar odası vardır, Mezar odası açılmış <strong>ve</strong> tahripolmuştur. Çevresinde bol miktarda Ilk Tunç Çağı dönemine ait çanakçömlekgörülmektedir (Harita: 1, Resim: 9, 10).Doğal bir erozyona uğrayan höyükte teraslama mevcuttur. Höyüğüneteklerinde düzensiz, kare, dikdörtgen şekilli büyük yapı taşlanna rastlanmıştır.Etrafta. dağınık şekilde işlenmiş bazalt taşlar görülmektedir. Ayncabazalttan yapılmış bir değirmen taşı vardır.266


Höyükteki Devirler- Ortapaleolitik (çakmak taşlan), çakmak taşlan arasında Neolitikolabilecek 1-2 parça mevcut.- Son Kalkolitik (Uruk) çanak çömlek parçalannın yanısıra Kenanidilgiler mevcut.İlk, Orta ye Son Tunç çağı'na ait yaygın parçalar var. İlk Tunç çağıKaraz taklidi parça az sayıda bulunmuştur.Tunç Çağlan kuv<strong>ve</strong>tli, Demir Çağı'na kadar yerleşim görülmekte(Resim: 11, 12, Çizim: 2).ÇAMURLU HÖYÜKUrfa-Akçakale yolunun kuzeyinde, Tel Gazene Höyüğü'nün yaklaşık1-2 km kadar güneyindedir. (Harita: 1, Resim: 13-14).Höyük yaklaşık 150 m 'çapında <strong>ve</strong> 10 m yüksekliğindedir.Höyüğürı güneyinde terkedilmiş modem bir yerleşme mevcuttur. Höyüğünkuzeydoğusunda, 10 m yüksekliğinde, yaklaşık 20 m uzunluğundabüyük bir yarma şeklinde geniş bir alan, kerpiç toprağı çekmek amacıylatahrip edilmiştir (Resim: 15).Güney eteğinde eski bir cami kalıntısı vardır.Höyükteki Devirler- Halaf-Obeid-Uruk geçişi, Uruk Çağı- İlk Tunç Çağı,- Orta Tunç boyalılan,- Habur boyalılan (Resim: 15, 16, Çizim: 3)TELGAZENEUrfa-Akçakale yolunun 4 km den sonra sola sapıp 2 km kadar gidiyoruz.Bugünkü havaalanının arkasında (Harita: 1, Resim: 17).Güney-kuzey doğrultusunda uzanan yaklaşık 20 m kadar yükseklikte<strong>ve</strong> 700 m çapındadır. Büyük <strong>ve</strong> oval bir höyüktür. Güney yansı yayvandır.Güney ucundan kanalet geçmektedir. Kanalet höyükten uzakta olduğuiçin bir tahribata neden olmadığı kanısındayız. Ancak, höyüğün üzerindekisu deposu <strong>ve</strong> höyüğün üzerine çıkan bir araba yolu, höyüğün üst267


tabakasında tahribata neden olmuş olabilir. Höyüğün etekleri sürülmüştür(Resim: 17, 18).- Çakmak taşlan- Üst Paleolitik, Geç Neolitik, 4. bin sonu, 3. bin başı.Höyükteki Devirler- Halaf-Obeid geçiş dönemi- Saman yüzlü, Son Kalkolitik.- 3. bin/Suriye mallan, metalik mallar.- 3. bin başı şaklı astar bezemeli mallar.- İlk Tunç Çağı. II-III tipik Karaz (kabartnialı depo mallan, Antakya,Amik hariç Toroslar'ın güneyinden, ilk kabartmalı gerçek Karaz büyük.olasılıkla ithal mal). .- II. bin mallan.- Demir Çağı mallan.- İslam Devri mallan (Resim: 19,20, Çizim: 4).268


$AN.IURFA••T1Eı..~ IIAZA,,€•camurlu te-pE'.köprÜlÜ ooyül(külü •onu-fe>peol'lÇe· • tO$basan\:>o",ııorıı.PAAAPA.llA .[~E.!ioI-_............. ..-..............--- s U Ri YEVüZEY ARASTIRMASı 1992• AKÇNlAl.E---......----- ........... .........Harita: 1- 1992 yılında yüzey araştırması yapılan höyükler•269


Resim: 1- Külünçe köyünün uzaktan görünümüResim: 2- Külünçe köyünde sokakta bazalttan yapılmış bir değirmen kaidesi270


Resim: 3- Omurtepe'nin uzaktan görünümüResim: 4- Omurtepe'nin üzerinden bir görünüm271


Resim: 5- Omurtepe, yüzey bulun tu larıResim: 6- Omurtepe, yüzey buluntuları272


--. ..;~:~.~ ;~."l··:1' .•j.~r~ı1~t rçR.10em.~.-----~;i -:::?pn'~.tc.-;I:. l ~ iU,-~ic_R.18;;/cm.R. 22 cm.R.24cm.v- ....k,.~/Vi,I.\-K\\\L!,vı"-.~J~ .r-~':"""""" - ,',...-~...... _ " ...... _, L \\iR.? ..) ,.,


Resim: 7- Taşbasan'dan genel bir görünüm, sol ön cephede yapıgörünüyor.taşlarıResim: 8- Taşbasan'da köyün içinde, işlenmiş antiktaşlar274


Resim: 9- KöpriUü Hôyük'ten bir görünümRetim: tO- KöprülU Höyük:'iin güney yamacındaki mezar odasından<strong>ve</strong> önündekita§lardan bir gönlnüm275


Resim: 11- Köprü1ü Höyük yüzey buluntularıResim: 12- Köprülü Höyük yüzey buluntuları276


R.30cm.---R ' 1 ! =:n :...,f:ı:~r(·l \CJ~\ı~~~_~~~~~·:'·ı)rvt.~R.13.5 cm.R.12 cm.-, \~J~j~~~~'-;,> Si, ' B(7 .r.:": \\" ,iJNI.. / 1- ~""., \ \i / \ \Ci\~ ...:""R . ::ı ~ R.20cm. =ıtv'J'J: ....\L.~ .~l~~;~ _~.l.~~~~'{-~~~v.\y"\':'-;'/ fI'".--


Resim: 13- Çamurlu Höyük <strong>ve</strong> yamacındaki terkedilmiş yerleşmeye ait evlerden birgörünümResim: 14- Çamur1u Höyük'ün kuzeydoğusunda kerpiç toprağı çekmek için tahrip edilmişyarmadan bir görünüm278


Resim: 15- Çamurlu Höyük yüzey buluntulanResim: 16- Çamurlu Höyük yüzey buluntuları279


i/R.12em.[ıç/ ///)5OR.13em.?~ıh~ 111"'''-------:;-'-----"' , , ,: " H"',,", .' \ \ii~; iOb~;~(- V~·v\,1


Resim: 17· Tel Kazene'den genel görünümResim: 18- Tel Kazene Höyük'ten <strong>ve</strong> civarından geçen kanaletten bir görünüm281


Resim: ı 9- Tel Kazane yüzey buluntularıResim: 20- Tel Kazane yüzey buluntuları282


i,i~·\\\Hr'.ı..ıR. 32 cm.w i'i-iı...~·~l_Sc. '~"''-'''''-''ı/R.7cm.GR.20cm.'Ca~)\....~J,-c-, ,,'" i'--"--- i /i /R.11cm.~ '"fi"-{'i!CS, \i ,' ,, \\ \ \'\ \ i)\ \. I'\. '\ i i\. \, i ("'\~\, ;"... -, ıf-, \. i i... -, i i"\'~..,ı,...ı;.~),


1992 YILI ORDU-MESUDİYE YÜZEYARAŞTIRMALARIMehmet ÖZSAİT*. .. Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izni ile,LU. Edebiyat Fakültesi adına, yine önemli ölçüde kendi irrıkanlarımızlasürdürdüğümüz yüzey araştırmalanmıza maddikatkıda bulunan EdebiyatFakültesi Yönetim Kurulu'na, Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu'na <strong>ve</strong>Türkiye Turing <strong>ve</strong> Otomobil Kurumu Yönetim Kurulu'na candan teşekkürederiz. Aynca, arazi çalışmalanmız sırasında bize değerli yardımlardabulunan Ordu Valisi Sayın Sami Seçkin'e, Kültür Müdürü Sayın..Ser<strong>ve</strong>tYerli'ye, Müze Müdürü Sayın Aslan Torun'a, Daimi Encümen UyesiSayın Necmettin Şahin'e, Mesudiye Ziraat Bankası şeflerinden Sayın AzmiKaraduman'a teşekkürü zevkli bir görev sayanm. Araştırmalanmızabakanlık temsilcisi olarak katılan Amasra Müzesi uzmanlanndan SayınSoner Ateşoğullan'na da öz<strong>ve</strong>rili yardımlanndan dolayı candan teşekkürederim.Yedi yıldır devam ettiğimiz Orta Karadeniz Bölgesi çalışmalanrmzbu yıl, başkanlığım..altında Arkeolog Nesrin Ozsait,..Araş. Gör. OzdemirKoçak, Araş. Gör. Umit Oztürk, öğrencilerimizden Ulkü Gürsoy'dan oluşanekibimizle Ordu ili Mesudiye ilçesi ile Tokat ilinin Reşadiye ilçesindegerçekleştirilmiştir.Ordu Müzesi'nde yaptİğımız kısa süreli bir çalışmadan sonra, Mesudiyeilçesine gidilmiştir. Burada, önceki yıllarda yeterince inceleyemediğimizGeldişer Mahallesi ile Yardere, Çaltepe. Erik', Dayılı, Sanca, Karabayır,Kaleköy, Ankmusa'da çalışılmıştır. Sonra, geçtiğimiz yıllarda* Prof. Dr. Mehmet ÖZSAtr, İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Edebiyat Fakültesi, Eski çağ Tarihi AnabilimDalı, 34459 Vezneeiler - İSTANBUL.(1) Erik Köyünde Roma çağı'na tarihleyebileeeğimiz altı kaya mezarı bularak ineeledik. Geçtiğimizyıllarda da bölgede gördüğümüz pek çok kaya mezarı gibi, bunların da ölçüleri alınmış,planları çıkarılmıştır. Bu konu ile ilgili çalışmalarımız! önümüzdeki yıllarda yayınlamayıdüşünüyoruz.285


gidemediğimiz Ilışar, Göçbey, Alanı, Bayırköy, Abdili, Birebir, Derebaşıköyleri ile Topçam bucağında imkan ölçüsünde ön araştırmalar yapılmıştır.Sonuçta, Kalkolitik Çağ'dan Roma çağı'na kadar buluntular <strong>ve</strong>ren 16Kalkolitik <strong>ve</strong> Ilk Tunç çağı, 1Ilk Tunç çağı nekropolü, 3 Frig çağı yerleşmesiile 1 M.O. i. binyılı nekropolü bulunmuştur. Biz burada bu yılbunlardan, araştırması tamamlanan 9 yerleşme yerini ana özellikleri iletanıtacağız.Mesudiye'nin 13 km kadar güneybatısında Göçbey, Dayılı <strong>ve</strong> Sancaköylerinin arazilerinin sınır kesimine yakın yerlerde yapılan araştırmalarda,Ilışar orman yolunun güneybatısında, birbirine yakın üç yerleşme yerigörülmüştür. Bunlar Ilışar I, Ilışar II <strong>ve</strong> Ilışar III'dür.ILIŞAR I (Harita No: 106, Resim: 1,2)Göçbey'in 2.5 km kadar kuzeydoğusunda yer alan bir sırtta, Ilışar ormanyolunun 150 m güneybatısında, bugün taşlık olan bir alanda, çok azsayıda Ilk Tunç çağı keramiği bulduk. Ilışar I adını <strong>ve</strong>rdiğimiz bu yerleşmedekikeramiklerin hamurlan kah<strong>ve</strong>rengi, ince taşçıklı, orta pişkinlikte,dış yüzeyleri siyah-kırmızı, iç yüzeylerinin hepsi kah<strong>ve</strong>rengi boya astarlı<strong>ve</strong> açkılıdır.ILIŞAR II (Harita No: 107, Resim: 3, 2)Ilışar lin 60 m kadar kuzeybatısında, yine fazla geniş bir yayılımgöstermeyen Ilışar II'yi bulduk. Bu yerleşmenin de tahrip edilen yüzeyindenaz sayıda Ilk Tunç çağı keramiği bulduk. Bunlar da Ilışar fdekilerleortak özellikler taşımaktadır.ILIŞAR III (Harita No: 108, Resim: 4, 5)Ilışar I <strong>ve</strong> Ifnin 100 m kadar güneyinde, bugün oldukça dik bir yamaçta,bir akarsu vadisinin kuzeyindedir. Ilışar III adını <strong>ve</strong>rdiğimiz yerleşmede oldukça tahrip olmuştur. Boyutlannın kuzey yönünde 100 mgüney yönünde ise 75 m kadar yayıldığı izlenebilmektedir'. Yerleşme yüzeyindegörülen keramiklerin çoğunluğu Ilk Tunç çağı'na aittir. Keramiklerinhemen hepsi kah<strong>ve</strong>rengi hamurlu, ince taşçık, kireç <strong>ve</strong> bitki kat-(2) Alan köyünün hemen içindeki bir kayalıkta iki <strong>ve</strong> köyün batısından geçen Karabayir­Değirmendere'nin kuzeyinde de iki ayrı kaya mezarı görülmüştür. Biz bunlardan yalnızcaköyün içindekileri inceledik. Yine köy içindeki mezarlar olan kaya kitlesinin üst kesimindegeç devirde açılmış iki mezar yeri daha vardır.(3) Ilışar III'ün akarsu vadisine yakın olarıkesiminde tahrip edilmiş mezarlar gördük. Bunlarınetrafındaki keramiklerden mezarların I'l'Ç'na ait olduğu anlaşılmaktadır. Bkz. Harita No:109. Onümüzdeki yıllarda bu konu üzerinde ayrıca duracağız.286


kılı olup orta pişkinliktedir. Dış yüzeyleri kah<strong>ve</strong>rengi-kırmızı<strong>ve</strong> kurşuniolan keramiklerin tümünün iç yüzeyleri kah<strong>ve</strong>rengidir <strong>ve</strong> hepsi açkılıdır.Orta <strong>ve</strong> büyük boy çömleklere ait olduğu anlaşılan parçalar üzerinde şeritkulp, tutamak, geniş oluk bezerne görülmektedir. Keramikler arasında dışadönük ağızlı <strong>ve</strong> dik ağızlı profili <strong>ve</strong>renler vardır. Bu bakımdan bunlardanbazılarınınKalkolitikÇağ'a ait olduğunu düşünebiliriz.AITOLU (Harita No: 112, Resim: 6, 7)Mesudiye'nin 23 km kuzeybatısındaki Bayır köyü arazisini <strong>ve</strong> köyünElmabükü' mahallesini sistematik olarak araştırdık. Ordu-Mesudiye <strong>ve</strong>Topçam Bucağı yol aynmının güneydoğusunda, Bayır köyün 1 km güneybatısında,Melet çayının hemen doğusundakitepenin eteğinde, Atyolumevkiinde bir yerleşme yeri tespit ettik. Atyo/u adını <strong>ve</strong>rdiğimiz yerleşme,Melet çayının aşındırması <strong>ve</strong> aynı zamanda toprak kaymalan nedeniyleçok tahrip olmuştur. Atyo/u'nun meyilli yüzeyinde ince taşçık, kireç<strong>ve</strong> bitki katkılı,.orta pişkinlikte, iç <strong>ve</strong> dış yüzeyleri kurşuni ya da de<strong>ve</strong>tüyüboya astarlı Ilk Tunç çağ yerleşmesineait keramikler bulduk.Mesudiye'nin 30 km kadar kuzeybatısında yer alan Abdili Köyü <strong>ve</strong>onunla sınır olan Birebir <strong>ve</strong> Dedebaşı köylerinin arazileri sistematik olarakaraştınlmıştır. Sonuçta Abdili sınırları içinde üç yerleşme yeri bulunmuştur.Bunlar Dığı/kaya, Fırışlık<strong>ve</strong> Abdi/i Yay/a Hôyiik 'leridir.DIGILKAYA (Harita: No: 112, Resim: 8, 9)Abdili'nin 600 m kuzeydoğusunda yer alan sarp Bakacakkaya ya daDığılkaya'nın tepesinde, bölgenin ortak özelliklerini yansıtan az sayıdaIlk Tunç çağ keramiği bulduk. Ancak ormanla kaplı olan bu yerde çoksınırlı bir araştırma yapabildik.FIRIŞLIK (Harita No: 113, Resim: 10, ll)Abdili'nin Fınşlık Mahallesi'nin 1.5 km kadar güneydoğusunda,Derebaşı-Abdiliyayla yolunun batısındaki doğal sırt üzerinde Fırışlık Hôyüğübulduk. Yaklaşık l00mx70 m boyutlarında olan höyüğün kısa bir süreönce dozerle yarıları. batı eteğinde görülen keramikler burada kuv<strong>ve</strong>tli birIlk Tunç çağı yerleşmesinin varlığına işaret etmektedir. Buluntular arasındakah<strong>ve</strong>rengi hamurlu, iç <strong>ve</strong> dış yüzeyleri kah<strong>ve</strong>rengi boya astarlıolan kaplara ait parçalar çoğunluktadır. Yalnız iç yüzeyi kah<strong>ve</strong>rengi, dışyüzeyi kurşuni <strong>ve</strong> oluk bezekli ip delikli tutamak bölge için ilgi çekicidir.(4) Bayirköy'ün 2 km kuzeyinde, Topçam bucağına giden yolun 200 m kadar güneydoğusundayer alan Elmabükü Mahallesi'ndeki araştırmalanmızda, biri klineli iki kaya mezarı bulduk.Planlarını çıkardığımız bu mezarlar da Roma çağı'na ait olabilirler.287


ABDİLİ YAYLA HÖYÜK(HaritaNo: 114, Resim: 12, 13, 14)Fırışlık Höyük'ün eteklerinden geçtiğini söylediğimiz Abdili­Derebaşı yayla yolunun 2 km kadar batısında yaptığımız araştırmalarda,Birebir köyü yayla evleri ile Abdili yayla evleri arasındaki yayla yazısındabir yerleşme yeri tespit ettik. Abdili'nin batısında, Fınşlık Mahallesi'ninise 2 km kadar güneybatısında, suyu bol bir vadi içindeki yerleşmeyebulunduğu yerden dolayı Abdili Yayla Höyük adını <strong>ve</strong>rdik. Ne yazıkkibu yerleşme de ortasından ikiye yanlarak tahrip edilmiştir. Yerleşme yüzeyindekah<strong>ve</strong>rengi hamurlu, orta pişkinlikte, çoğunluğu iç <strong>ve</strong> dış yüzeyikah<strong>ve</strong>rengi boya astarlı olan keramikler bulduk. Orta büyüklükteki <strong>ve</strong>düz dipli kaplara ait olduğu anlaşılan bu parçalarda iç içe daire şekilli,oluk bezekli bir keramik ile çeşitli tipte olan tutamaklar ilgi çekicidir, Resimdede görüleceği gibi, yerleşmedeki keramiklerin çoğunluğu Ilk Tunççağı'na aittir. Ancak burada Kalkolitik çağ yerleşmesine tanıklık eden azsayıda keramik de vardır. Bu durumu ile Abdili Yayla Höyük tekrar etraflışekilde araştırılması gereken önemli bir yerleşmedir.AZMİKALE (Harita No: 110, Resim: 15, 9)Mesudiye'nin 10 km kadar batısında yer alan çaltepe köyünün dahaönceki yıllarda kuzey <strong>ve</strong> batısında sistematik araştırmalar yapmıştık'. Bukez çaltepe'nin Melet çayının doğusunda kalan topraklan üzerinde yenibir yerleşmenin varlığından haberdar olduk. Haritalarda adı olmayan doğaltepenin yamacında yer alan yerleşmeye, onu bulan kıymetli arkadaşımızınadını <strong>ve</strong>rdik",Tepenin Melet çayına bakan yamaçlannda Frig çağı yerleşmesineait keramikler yanı sıra, çok az sayıda da Ilk Tunç çağı yerleşmesine tanıklıkeden keramikler bulduk? Azmikale'ce gördüğümüz Ilk Tunç çağıkeramikleri de, bölgenin diğer çağdaş yerleşmelerinde bulduklanmızlaaynı ortak özellikleri yansıtmaktadır.(5) Çaltepe ile ilgili olarak bkz. "I 990 Yılında Ordu-Mesudiye Çevresinde Yapılan Yüzey Araştınnaları",ASTIX,1991, s.358 vd.(6) Önce de ifade ettiğimiz gibi, Mesudiye Ziraat Bankası şeflerinden Sayın Azmi Karadumanbu yerleşrneyi daha önce bulmuştur<strong>ve</strong> çok iyi tanıdığı Mesudiye'de yaptığımız araştırmalardada bize hemen her konuda yardımcı olmuştur, kendisine, burada bir kez daha candan teşekkürederiz.(7) Bölgenin M.O. ı. binyılı tarihi, özellikle ilk yarısı, karanlıklarla doludur. Biz yedi yıldan beriSamsun, Amasya, Tokat <strong>ve</strong> Ordu illerinde sürdürdüğümüz yüzey araştırmalanmız sırasındatespit ettiğimiz 160 kadar yerleşme yerinin çok azında M.O. n. binyılı <strong>ve</strong> M.O. ı. binyılıyerleşmelerine ait buluntu elde edebildik, Bu yerleşmeleri daha kapsamlı olarak ayrı bir yazımızdabilim dünyasına sunacağız.288


YARDERE-BAHÇELER (UZUNKAVAK) (Harita No: 115. Resim:16,17)Mesudiye'nin Geldişer Mahallesi'nin doğusunda, Yardere köyü arazisiiçinde, Melet çayının kuzey kıyısında, Bahçe/er ya da Uzunkavakmevkiinde bir tarihöncesi yerleşmesi tespit ettik. Melet çayına kar sulannı<strong>ve</strong> tepelerden gelen yağmur sulannı boşaltan <strong>ve</strong> yaz aylannda kuruolan bir derenin özellikle doğu yamaçlannda .yaptığı aşındınna sonucuortaya çıkan keramiklerden burada yoğun bir Ilk Tunç çağı yerleşmesininvarlığı anlaşrlmaktadır-, Keramikler bölgedeki diğer çağdaş merkezlerleaynı ortak özellikleri göstermektedir,Bu bölgedeki çalışmalanmız üçüncü yılını doldurdu <strong>ve</strong> bu süre içindeburada yaklaşık elli yerleşme yeri bulunarak incelendi. Orta KaradenizBölgesi'nin bu kesimindeki araştınnalanmızın bütünlüğünü sağlamakamacıyla, Ordu'nun Mesudiye, Tokat'ın Reşadiye <strong>ve</strong> Sivas'ın Koyulhisarilçelerinde ı993 yılında da yüzey araştınnalanmızı sürdürmek düşüncesindeyiz.(8) Bu yerleşmenin 75 m kadar ızünevinde. vine Bahceler olarak bilinen mevkide bir de M.Ö.1.binyılı mezarlığına ait olabilecek kerarriikıer gördük, yeri için bkz. Harita No: 116.289


YERLEŞMELER: HARITA: 1.1- Koşapınar 40- Asarcık-Ça1 79- Ziyaret tepesi2- Elipınar 41- Yeniköy 80- Naltepe3- Sanrneşe 42- Hamamözü 81- Evliya tepesi4- Perçemlikaya 43- Niyazbaba 82- Tepedibi5- Dökmetepe 44- Kartalkaya 83- Kıyan6- Bozhöyük 45- Ayvalıpınar i 84- Kömüşarmudu7- Gökhöyük-Somtepe 46- Ayvalıpınar II 85- Köyiçi8- Doğantepe 47- Cinlitepe 86- Buzluk9- Eğrektepe 48- Yalnıztepe 87- Çiftliksarıca10- Sarıkaya 49- Kavançayır 88- Ziraat tepesi'11- Göllübağ1ar 50- Çaylak değirmeni 89- Maltepesi12- Bekçitepesi 51- Toklutepe 90- Tepetarla13- Türkmenlik 52- Kocamantepe 91- Kargatepesi14- Aşıtepesi 53- Tuğla fabrika H. 92- Sögütözü15- Dereağıl 54- Karayaka 93- KarapınarI16- Kanatpınar (Devret) 55- Kale 94- Karapınar II17- Yoğurtçubaba 56- Kızılçubuk 95- Yazıtarla18- Kilisetepe 57- Untepe 96- Kuzuluk boğazı19- Kurnaztepe 58- Köyönü 97- Çukurçayır20- Alevitepe (Kümbettepe) 59- Kömüşlük 98- Hohurdan21- Ahuri 60- Te<strong>ve</strong>ri 99- Pilav tepesi22- Oğulbağı 61- Çemik 100- Dayılı yaylası23- Sangazel 62- Nekropol 101- Harmanyeri tepesi24- Kümbettepe 63- Sonusa 102- Çamuşluoğlu tepesi25- Devşerkaya 64- Göllüyazı 103- Sayaca tepesi26- Tombultepe 65- Harmancık 104- Nal tepesi (Ancılar)27- Kilisetepe 66- Çamarası I 105- A. Güngörmez m28- Kurban 67- Çamarası II 106- Ilışar I29- Köyiçitepesi 68-, A. Güngörmez I 107- Ilışar II30- Ağcıtepe (J).. A. Güngörmez II 108- Ilışarm31- Dedealtıtepe 70- Y. Güngörmez I 109- Ilışar nekropol32- İnkaya 71- Y. Güngörmez II 110- Azmikale33- Salur(Yüktepe) 72- Güleyanı tepesi 111- Atyolu (Bayır)34- Dolmatepe 73- Körüktepesi 112- Dığılkaya35- Kaletepe 74- Çağlankaya 113- Fırışlık36- Hacıpınan 75- Bektaş tepesi 114- Abdili Yayla Höyük37- Karacaören 76- Esmahan pınan 115- Yardere-Bahçeler38- Kıdımpınarı 77- Kinklar 116- Bahçeler-Nekropol39- Selçuk 78- Meydandüzü290


~~,~~2.~:ıl"~ .S\~·7:7~ .....,;z'-.1.'74O'i: =~ ~.,,~ı~'od;"~ 6F,'3 - tlfiRe'iad1ye $1. ~ J 1 't:-+He.K .. j .' sb"if 1;~~ Koyu\lf/J-----J~\"\D)E~~~~E"/rı,'rJ4i~ ..T, m>OOk "3. ..c;~ÜŞh"Gıköy.• ~ 39 rs..1. 3736n. _31 _)0 .35L~~Jk. ı!Ts ~27.i~/L.(~M.. . .••42(itÇORUM.60NıksarJr-HASA.T-KAVAPıNAR'BOLOSArtovaN\o ,...in 20 30 LOkmHarita: ı- Orta Karadeniz Bölgesi tarihöncesi yerleşmeleri/'\.~ll~•..JEiiVAS~i~!


Resim: 1- Ilışar I, güneybatıdanResim: 2- Ilışar I <strong>ve</strong> Ilışar II buluntularından örnekler292


Resim: 3- Ilışar II, güneydenResim: 4- Ilışar m, güneydoğudan293


Resim: 5- Ilışar III buluntularından örneklerResim: 6- Atyolu, güneybatıdan294


Resim: 7- Atyolu buluntulanndan örneklerResim: 8- Dığılkaya, güneybatıdan295


..-Resim: 9- Diğılkaya <strong>ve</strong> Azmikale buluntulanndan örneklerResim: 10- Fınşlık, güneyden296


Resim: 11- Fırışlık bu1untu1arından örneklerResim: 12- Abdili Yayla Höyük, güneydoğudan297


Resim: 13- Abdili Yayla Hôyük, güneydenResim: 14- Abdili Yayla Höyük buluntularından örnekler298


Resim: 15- Azmikale, güneybatıdanResim: 16- Yardere-Bahçeler. güneyden299


300


1992 YILI ISPARTA-GELENDOSTYÜZEY ARAŞTIRMALARIMehmet ÖZSAİT*Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izni ile,t.u Edebiyat Fakültesi adına sürdürdüğümüz arkeolojik yüzey araştırmalarımızI.U. Araştırma Fonu'nun maddi desteği ile gerçekleştirilmiştir'.Eylül ayı boyunca Burdur <strong>ve</strong> Isparta'da-çalışılmıştır. Burdur'daki çalışmalarımızdabizden değerli yardımlarını esirgemeyen Vali Yardımcısı SayınAlev Akcura'ya, DSı Burdur 182. Şube Müdürü Sayın Yusuf Yalvaç'a;Isparta'nın Yalvaç <strong>ve</strong> özellikle Gelendost ilçesindeki çalışmalarımızda ilgi<strong>ve</strong> yardımlarını gördüğümüz Yalvaç Müzesi Müdürü Sayın MehmetTaşlıalan'a<strong>ve</strong> Yalvaç Belediye Başkanı Sayın Tekin Bayram'a candan teşekkürübir borç sayarız. Ayrıca, Burdur'un Tefenni ilçesinin Sazak köyündekiçalışmalanmızda-bize büyük bir öz<strong>ve</strong>ri ile yardımcı olan ~nkaraAnadolu Medeniyetleri Müzesi uzmanlarından Sayın Arkeolog OzcanŞimşek'e yürekten teşekkür ederiz.1992 yılında Isparta'nın Merkez ilçe, Yalvaç, Gelendost <strong>ve</strong> kısmende Şarkıkaraağaç ilçeleri ile Burdur'un Merkez ilçe, Yeşilova, Karamanlı,Tefenni <strong>ve</strong> Bucak ilçelerinde çalışılmıştır. Başkanlığım .~Itında sürdürülenaraştırmalar Arkeolog Nesrin Ozsait, Mimar H. Işi! Ozsait ile bakanlıktemsilcisi olarak Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ndenArkeologBakiye Yükmen katılmıştır. Uyum içinde, yaklaşık otuz gün süre ile, çalışmalarakatkıda bulunan bu ekip üyelerine de sonsuz teşekkürlerimizisunarız.* Prof. Dr. Mehmet ÖZSAtr, İstanbul üni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi, Eskiçağ Tarihi AnabilimDalı, 34459 Vezneciler-tSTANBUL.(1) Proje sayısı 247/281186. Çalışmalanmıza parasal destek sağlayan İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesiAraştırma Fonu Başkanı Sayın Prof. Dr. A. Sevim Büyükdevrim'e, çalışmaların aksamadanyürütülmesini sağlayan fon görevlilerine en içten teşekkürlerimi sunanm.(2) M. Ozsait, "Prospections archeologiques en Pisidie", Anatolica XiX, 1993, s.195 vd., s.206,Lev. i nr.14-18, 22,23 ayr. bkz. hrt.301


Çalışmalanmızın ağırlık noktasını Gelendost ilçesi oluşturmuştur.Bu ilçenin Madenli, Yaka, Bağıllı, Afşar, Köke, Çaltı, kısmen de Hacılar,Yenice ile Kemer kasaba <strong>ve</strong> köyleri sistematik olarak araştınlmıştır.Sonuçta, Yaka kasabasında Mal/ık, Mandal Kırı <strong>ve</strong> Kôşk mevkilerinde üçHellenistik <strong>ve</strong> Roma Çağı yerleşmesi ile Taşlı Hôyiik, Madenli KasabasındaMadenli Höyük ile Çukuryer'de bir Roma Çağı yerleşmesi, Bağıllıköyünde Akçıpa Höyük tespit edilmiştir. Aynca, Dren, Gelendost <strong>ve</strong>Iskele höyükleri yeniden incelenmiştir (yerleşme yerleri için bak. Harita:1). Şimdi bu yerleşmeleri ana özellikleri ile görelim.MANDALKIRIYaka'nın 1 km doğusundaki Anamas sırtlannda yaptığımız araştırmada,bugün bağlarla kaplı <strong>ve</strong> Mandal Kırı olarak bilinen yerde bir GeçHellenistik <strong>ve</strong> Roma Çağı yerleşmesi tespit ettik. Geniş bir alana yayıldığınıizleyebildiğimiz yerleşmenin yüzeyinde bulduğumuz az sayıdaki keramikiyi bir teknik göstermektedir.MALLIK TEP EsİYaka'nın 1.5 km kadar kuzeydoğusunda, Devrent-Kadın oluğu (çeşmesi)yolunun solunda, Çomça pınannın hemen kuzeyinde yer alan <strong>ve</strong>yoldan 25 m kadar yükseklikte bulunan Mallık tepesini inceledik. Kuzey<strong>ve</strong> güneye doğru akıntısı olan tepenin yüzeyinde Geç Hellenistik <strong>ve</strong> RomaÇağı yerleşmesine işaret eden keramikler bulduk.KÖŞKYaka kasabasının 1 km kadar kuzeyinde uzanan sırtlardaki araştırmalanmızdaKöşk Yeri olarak bilinenmevkide de yine Geç Hellenistik <strong>ve</strong>Roma Çağı yerleşmelerine ait keramikler gördük.ÇUKURYERMadenli kasabasının 5 km kadar güneybatısında, Yalvaç-Gelendost­Eğirdir yolunun 100 m batısında <strong>ve</strong> Yalvaç çayının 250 m güneydoğusundakiÇukuryer'de bir Roma Çağı yerleşmesi bulduk.ÖRENMadenli kasabasının 4.~ km kadar güneybatısında, J. Mellaart tarafındantespit edilen Oren'de Ilk Tunç, yerleşmesininvarlığına işaret edil-302


mektedir-, Biz de, son derece tahrip olan bu yamaç yerleşmesindeHellenistik<strong>ve</strong> Roma çağı'na tarihlenebilen keramikler bulduk.İSKELE HÖYÜK (Resim: 1,2). Gelendost'un 10 km kadar güneybatısında, Eğirdir Gölü'nün hemendoğu kıyısında <strong>ve</strong> Hacılar köyünün sınırlan içinde yer alan Iskele Höyük,J. Mellaart tarafından bulunarak buradaki Orta Tunç çağı yerleşmesininvarlığına işaret edilmişti-,Akmezlik mevkiinde yer alan İskele Höyük'te çeşitli tarihlerde incelemeleryaptık.1992'de Eğirdir Gölü sulannın iyice çekilmesiyle höyüğünyapı katlarına ait temel taşlan ortaya çıkmıştı. Bu kesimde biz, IlkTunç çağı yerleşmesine ait (Resim: 2, üst sıra) çok az sayıda keramikbulduk.MADENLİHÖYÜKMadenli kasabasının doğusundaki bahçeler arasındaMadenli Höyük'te ilk Tunç çağı yerleşmesine ait, genellikle kırmızı boyaastarlı, ince taş <strong>ve</strong> bitki katkılı az sayıda keramik bulduk.TAŞLI HÖYÜK (Resim: 3, 4)tespit ettiğimizYalvaç-Gelendost-Isparta yolunun doğu <strong>ve</strong> batısını sistematİk olarakaraştırdık. Elma bahçeleri ile kaplı olan bu kesimdeki araştırmalanmızgüç şartlar altında sürdürülmüştür. Sonuçta, Yaka'nın 4 km kadar güneybatısında,işaret edilen ana yolun 200 m kadar doğusunda Taşlı Höyüğütespit ettik. Amanos Dağlan'nın 350 m batısında yer alan höyük, bir yılönce sahibi tarafından tesviye edilmiştir. Düz tarla haline getirilen bu kesimde,dağıtılan höyük dolgusu içinden hemen hepsi ilk Tunç çağ (İT"az olarak da IT ) 2yerleşinelerine ait keramik <strong>ve</strong> dilgiler topladık. Keramiklerinçoğunluğukah<strong>ve</strong>rengihamurlu, ince taşçık. bitki <strong>ve</strong> mika katkı"lı, orta <strong>ve</strong> bazılan iyi pişkinliktedir, Yine çoğunluğunun iç <strong>ve</strong> dış yüzeylerikah<strong>ve</strong>rengi boya astarlı, bir kısmı da gri-kurşuni, hemen hepsiaçkılıdır. Bulunan parçalann büyük bölümünün orta boy çömleklere aitolduğu görülmektedir.(3) J. Mellaart, AS LV, 1954, s.192, hrt. 3, nr.48; S. Lloyd-J. MelIaart, Beycesultan t. London,1962, s.196, hrt, VI, nr. 216 (IT 2) .(4) S. Lloyd-J. MelIaart, Beycesultan II. London 1965, s. 76, Hrt. ı.303


AKÇIPA (Resim: 5, 6)Bağıllıkadar kuzeybatısında,köyünün çevresinde yaptığımız araştırmalarda, köyün 3.5 km1000 m kadar yükseklikte süt kuyusu olarak bilinensu kaynağının hemen önünde Akçıpa mevkiinde bir yerleşme yeritespit ettik. Geniş <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rimli bir arazinin ortasındaki doğal bir tepe üzerinde,çoğunluğu İT ı <strong>ve</strong> az olarak da tr, yerleşmelerine tanıklık eden keramiklerbulduk. Keramiklerin büyük bir kısmı kah<strong>ve</strong>rengi hamurlu, incetaşçık <strong>ve</strong> bitki katkılı, iyi <strong>ve</strong> orta pişkinliktedir, iç <strong>ve</strong> dış yüzeyi kırmızıkah<strong>ve</strong>rengiboya astarlı olanları çoğunluktadır.GELENDOST HÖYÜK (Resim: 7-9)Gelendost'un 1 km güneyinde, Yaka'nın 2 km batısında, Yalvaç­Isparta asfaltının hemen batısından itibaren uzanan Gelendost Höyük 1.Mellaart tarafından görülerek buradaki ilk Tunç <strong>ve</strong> Orta Tunç çağ yerleşmelerineişaret edilmiştir',1985 yılından beri tanıdığımız <strong>ve</strong> birkaç kez incelediğimiz höyüğünyaklaşık olarak boyutlan 250x350 m dir. Höyük üzerinde bugün farklı kişilereait birkaç elma bahçesi, fidanlık <strong>ve</strong> tarlalar bulunmaktadır. Höyükyüzeyi acımasızca tahrip edilmiş <strong>ve</strong> bazı kesimlerinde kültür katlan tümüylekaldınlmıştır. Resimlerde görüleceği gibi, biz bu tahrip olan kesimlerde,Son Kalkolitik'ten ITı'ye kadar tarihlenebilen, değişik form <strong>ve</strong>üstün bir teknik özellik gösteren keramikler bulduk.Daha önce de ifade ettiğimiz gibi"; Hoyran ya da Sultandağ kültürgrubunu oluşturan <strong>ve</strong> batıda Gençali ile U/ağıtepe'den, Eğirdir Gölü'nünkuzeyinde uzanan Sultan Dağlan'nın güneyeteklerini izleyerek BeyşehirGölü'ne kadar olan kesimdeki 30 kadar yerleşme yerinde IT ı keramiklerigörülmektedir. Bölgede bu devri yoğun bir şekilde buluntulanyla temsileden Yağcılar, Kuyucak, Göksöğüt gibi önemli yerleşmeler yanında GelendostHöyük, gerek buluntulannın çeşitliliği, zenginliği <strong>ve</strong> gerekse çokgeniş bir alana yayılması ile farklı bir konuma sahiptir. Bu nedenle Gelendost'unbu devirde önemli bir yönetim merkezi olduğu düşünülebilir.Kalkolitik çağ'dan Orta Tunç çağa kadar buluntular <strong>ve</strong>ren bu yerleşmedeyapılacak sistemli kazıların bölgenin kültür tarihine önemli katkılanolacağı inancındayız.(5) J. Mellaart, AS LV, 1954, s. 192, hrt, 3, nr. 47 (İTÇ); S. Lloyd-J. Mel1aart, Beycesultan I, s.196,..hrt. VI, nr. 217 (İT ı ) ; Beycesultan II. s. 76, hrt, I, m. 217 (OTÇ).(6) M. Ozsait, "1985 <strong>ve</strong> 1986 Yılı Yalvaç Çevresi Tarihöncesi Araştırmaları", AST V/2, 1987,s.260 vdd; "1987 Yılı Şarkikaraağaç-Yalvaç Çevresi Tarihöncesi Araştırmaları", AST VI,1988, s.301 vdd.304


• Kıyo.kdede... ,..Gcırip..~~ğ"\.AYVALIO. . SUKSEGE>J. K"' ... . . . . Kırk b::~··t" .~kc,,",,,,, •• ·t.\)' .:' .: ~şağ:~ DEGIRMEN Kumdu nhDnk;Y."'?' . '. "ş~.ğ; a;',,:'aBorlụ.ANAMASEteği..YERZILERDAG"ARI• Sücüıtü~ÜCUllÜrKURUSARI MKurusarı _... YA GClLARAkçasar.AKÇ':..~AR YQgcllQ~-ALTıNOLUK "... A ..Tc kmucrke HUYUKLUfOKMACIK~..J.~


Resim: 1- İskele Höyük, güneybatıdanResim: 2- İskele Höyük buluntulanndan örnekler306


Resim: 3- Taşlı Höyük:, doğudanResim: 4- Taşlı Höyük: buluntulanndan örnekler307


Resim: 5- Akçıpa Höyük, güneydenResim: 6- Akçıpa Höyük buluntularından örnekler308


309


Resim: 8- Gelendost Höyük buluntulanndan örneklerResim: 9- Gelendost Höyük buluntulanndan örnekler310


1992 YıLıNDA iç ANADOLU'DA YÜRÜTüLENYÜZEY ARAŞTIRMALARISachihiro OMURA*1992 yılında İç Anadolu'da yapılan yüzey araştırmaları, Kültür BakanlığıAnıdar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nünizni ile Japonya OrtadoğuKültür Merkezi adına, 6-22 Ekim 1992 tarihleri arasında gerçekleştirildi.Yüzeyaraştırmalarına Kaman-Kalehöyük ekibinden SachihiroOmura, Masako Omura, Mamoru Yamashita, Kimiyoshi Matsumura,Ryoichi Kontani <strong>ve</strong> Mehmet Ali Çelik katılmıştır. Bakanlık temsilcisiolarak çorum Müzesi asistanlarındanOnder Ipek görevalmıştır. 1992 yılıyüzeyaraştırmalarındaderlenen çanak-çömlek parçalarının tanımındaher zaman olduğu gibi, bilimsel yardım <strong>ve</strong> ilgisini sürdüren hocamızProf. Dr. Tahsin Ozgüç'e teşekkürlerimizi sunarız.1.1992 Yılı Yüzey Araştırmalarının Alanı <strong>ve</strong> Amacı1992 yılı yüzeyaraştırma alanı olarak Ankara <strong>ve</strong> Konya illeri seçilmiştir.Bu sezon, özellikle, 5 alanda çalışmalaradevam edildi:·1) Şereflikoçhisar,2) Düden-Tuz gölü,3) Karacaören-Kozanlı,4) Kuruçöl,5) Tuz gölü-Bala.1992 yılı yüzey araştırmalannın amacını üç noktada toplayabiliriz:1) İç Anadolu sınırları içindeki höyükleri tespit etmek <strong>ve</strong> harita üzerindeyerlerine oturtmak.2) 1986 yılında başlayan Kaman-Kalehöyük kazısında açığa çıkarılankültür kadarının <strong>ve</strong>rilerine göre, yeni tespit ettiğimiz höyüklerden* Sachihio OMURA, Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi Reşit Galip Cad. 63/5 Gaziosmanpaşa/ANKARA.311


toplanan malzemeyi incelemek <strong>ve</strong> höyüklerin temsil ettikleri kültürlerisaptamak,3) Kaman-Kalehöyük kazısında açığa çıkanlan kültürlerin yayılış sahasımbelirlemek.Özellikle 1992 yılı yüzey araştırmalannda Kaman-Kalehöyük kazısındaaçığa çıkanlan II. kültür katının yayılış sahasım öğrenmeye önem<strong>ve</strong>rilmiştir.II. 1992 Yılında Tespit Edilen Höyükler <strong>ve</strong> Düz Yerleşim Yerleri1) ŞereflikoçhisarTuz Gölü'ne akan Peçenek Özü ile Tuz Gölü arasındaki bölgede 12höyük tespit edildi. Bunlann çoğu Tuz Gölü'nün yatağında yer almaktadır.1. Bayramoğlu Kuyu (Resim: 1-1)Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesi, Hındıklı yaylasında, Şereflikoçhisar'ın6.5 km batısındadır. Doğu-batı doğrultusunda çapı yaklaşık 97 myüksekliği 4 m dir. Burada derlenen çarıak-çömlek parçalan Roma, Bizans<strong>ve</strong> Türk devirlerine aittir (Resim: 2-1-3). M.O. 3-1 bine ait malzemebulunmamıştır.2. Zincirli Kuyu (Resim: 1-2)Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesi, Zincirlikuyu mevkiindedir. Şereflikoçhisar'ın7 km batısındadır. Kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık195 m yüksekliği 8 m dir. Derlenen çanak-çömlek parçalan, Roma, Bizans<strong>ve</strong> Türk dönemine aittir (Resim: 2-4-5).3. Elemenli (Resim: 1-3)Ankara ili, Şereflikoçhisarilçesinde, Şereflikoçhisar'ın 9 km güneybatısındadır.Doğu-hatı istikametinde çapı yaklaşık 98 m yüksekliği 14 mdir. Doğu yamacında kaçak kazı izleri görüımektedir. Derlenen çanakçömlekparçalan, Eski Tunç, Geç Tunç <strong>ve</strong> Demir çağı'na aittir (Resim:2-6-11)4. Köseli (Sesim: 1-4)Ankara ili, Şereflikoçhisarilçesinde, Şereflikoçhisar'ın 9 km güneybatısında,Hamzalı köyünün 2.5 km kuzeydoğusundadır. Doğu-batı istikametindeçapı yaklaşık 147 m yüksekliği 9 m dir. Höyüğün hemen batı-312


sında Türk mezarlığı vardır. Kaçak kazı izleri görülmektedir. Derlenençanak-çömlek parçalannın çoğu Eski Tunç <strong>ve</strong> Orta Tunç Çağlan'na aittir(Resim: 2-12~13).5. Acemi (Resim: 1-5)Ankara ili, Şereflikoçhisarilçesinde Şereflikoçhisar'ın yaklaşık 4 kmdoğusunda, Hamzalı köyünün 7 km kuzeydoğusundadır. Kuzey-güneydoğrultusunda çapı 64 m <strong>ve</strong> yüksekliği 10.5 m dir. Derlenen çanakçömlekparçalan, Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağlan'na aittir (Resim: 3­1~4).6. Yalnızağıl (Resim: 1-6)Ankara ili, Şereflikoçhisarilçesinde Şereflikoçhisar'ın yaklaşık 7 kmgüneybatısında, Tuz Gölü yatağındadır. Doğu-batı doğrultusunda çapıyaklaşık 172 m yüksekliği 8 m dir. Derlenen çanak-çömlek parçalannınçoğu Bizans <strong>ve</strong> Türk dönemine aittir (Resim: 3-5~6).7. Celayir i (Resim: 1-7)Ankara ili, Şereflikoçhisarilçesinde Şereflikoçhisar'ın yaklaşık 8 kmgüneyindedir. Kuzey-güney doğrultusunda çapı yaklaşık 155 m yüksekliği14 m dir. Höyüğün doğu eteğindeki kuyunun doğusunda Türk mezarlığıvardır. Derlenen çanak-çömlek parçalan Türk dönemine aittir. Az miktardaEski Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağı'na ait çanak-çömlek parçalan da elegeçmiştir (Resim: 3-7~1O).8. Celayir II (Resim: 1-8)Ankara ili, Şereflikoçhisarilçesinde Şereflikoçhisar'ın yaklaşık 8 kmgüneyinde <strong>ve</strong> Celayir I'in hemen güneyindedir. Doğu-batı doğrultusundaçapı yaklaşık 95 m yüksekliği 5 m dir. Derlenen çanak-çömlek parçalanarasındaEski Tunç Çağı'na ait olanlar çoğunluktadır (Resim: 3-11~13).9. Kid-Mustafacık (Resim: 1-9)Ankara ili, Şereflikoçhisarilçesinde Şereflikoçhisar'ın yaklaşık 5 kmgüneyindedir. Kuzey-güney istikametinde çapı 158 m yüksekliği 12 mdir. Derlenen çanak-çömlek parçalan Eski Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağı'na aittir(Resim: 4-1 ~4,6).10. Karahöyük (Resim: 1-10)Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesinde, Şereflikoçhisar kasabasınınyaklaşık 6 km güneyindedir. Kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık313


133 m yüksekliği 9 m dir. Höyüğün doğu yamacında kaçak kaçı izleri görülmektedir.Doğu yamaçta Türk mezarlığı vardır. Derlenen çanakçömlekparçaları, Eski, Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağları'na aittir. Özelliklearalarında Kaman-Kalehöyük Ila katına ait gri, boyalı çanak-çömlekparçaları da vardır.<strong>11.</strong> Han (Resim: 1-11)Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesinde, Şereflikoçhisar'ın yaklaşık25 km güneydoğusunda, Tuz Gölü'nün hemen kenarındadır. Kuzeygüneyistikametinde çapı yaklaşık 156 m yüksekliği 15 m dir. Höyüğüntepesinde kaçak kazı yerleri görülmektedir. Toplanan çanak-çömlek parçaları,Eski, Orta <strong>ve</strong> Geç Tunç Çağlan'na aittir. Buradan Kaman­Kalehöyük Ilc katında kullanılan boyalı seramik parçaları da toplanmıştır(Resim: 4-5,7-8).12. Kötü (Resim: 1-12)Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesinde, Şereflikoçhisar'ın yaklaşık27 km güneyinde, Çalören köyünün yaklaşık 6 km güneybatısındadır.Derlenen çanak-çömlek parçaları, Eski Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağı'na aittir (Resim:4-9-12).Böylece Tuz Gölü kenarındaki höyüklerle öteki höyüklerden toplananmalzeme arasında çağları bakımından önemli ayrılık yoktur. Yani,Tuz Gölü kenarındaki höyüklerden derlenen çanak-çömlek parçalarınınçoğu Türk dönemine ait olmasına karşın, öteki höyüklerden toplanan çanak-çömlekparçaları, M.O. 3., 2. bin <strong>ve</strong> Demir Çağları'na tarihlenmekteir.Bu Tuz Gölü yayılış alanının daha geniş olduğunu, bu sebeple TuzGölü kenarındaki höyüklerin daha sonra, yani milattan sonraki dönemlerdekurulduğunu kanıtlamaktadır.2) Kuluİkinci araştırma alanı Kulu ile Düden Gölü <strong>ve</strong> Tuz Gölü arasındakibölgedir.13. Kül-Karapınar (Resim: 1-13)Konya ili, Kulu ilçesindedir. Kulu'nun yaklaşık 5 km kuzeydoğusundadır.Karapınar köyünün sınırları içinde <strong>ve</strong> Düden Gölü'nün yaklaşık1.5 km kuzeybatısındadır. Kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık142 m yüksekliği 19 m dir. Derlerten çanak-çömlek parçaları, Orta <strong>ve</strong>Geç Tunç, Demir Çağı'na aittir. Ozellikle M.O. 1 binin ikinci yarısına tarihlenenseramik çoğunluktadır(Resim: 4-13-16).314


14. Hôyük-Kınkkuyu (Resim: 1-14)Konya ili, Kulu ilçesi, Kırıkkuyu köyü sınırları içinde, Kulu'nun yaklaşık15 km doğusundadır. Kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık109 m yüksekliği 11 m dir. Doğal bir tepenin üzerine kurulmuştur. Höyüğünbatı yamacında kaçak kazı izleri vardır. Derlenen çanak-çömlek parçaları,M.O. ı. binin ikinci yarısına aittir. Eski <strong>ve</strong> Orta Tunç Çağları'natarihlenenler azınlıktadır (Resim: 5-1-3).15. Höyük-Bozan (Resim: 1-15)Konya ili, Kulu ilçesi, Bozan köyünün sınırları içinde, Kulu'nun23 km doğusundadır. Doğal bir tepenin üzerine kurulmuş olan bu höyük,kuzey-güney istikametinde yaklaşık 151 m çapında, yaklaşık 35 m yüksekliktedir.Höyüğün etrafında yapı kalıntılarının izleri görülmektedir.Yaklaşık 800 m, kuzeybatısında Türk mezarlığı vardır. Derlenen çanakçömlekparçaları M.O. 1 binin ikinci yarısına aittir. "Galat Keramik"i denilenboyalı nakışlı çanak-çömlek. parçaları <strong>ve</strong> Kaman-Kalehöyük Ila katınaait gri seramik türlerinin sayısı da az değildir (Resim: 5-4-8).16. Kuruhöyük(Resim: 1-16)Konya ili, Kulu ilçesi, Tuzuyaka köyü sınırları içinde, Kulu'nun yaklaşık15 km güneybatısındadır. Höyüğün doğu-batı .istikametinde çapıyaklaşık 134 m <strong>ve</strong> yüksekliği 16 m dir. Höyüğün hemen doğusunda Türkmezarlığı vardır. Derlenen çanak-çömlek parçaları, Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong>Demir Çağları'na aittir. Kaman-Kalehöyük Ila <strong>ve</strong> III. kata ait seramikparçaları vardır (Resim: 5-9-15).17. Höyük-Fevziye (Resim: 1-17)Konya ili, Kulu ilçesi, Fevziye köyü içinde, Kulu'nun yaklaşık11 km güneydoğusunda, Kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık 83 m<strong>ve</strong> yüksekliği 12 ın dir. Höyüğün doğu eteğinde bir pınar vardır. Derlenençanak-çömlek parçaları Eski, Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağları'naaittir. M.O. 1 bine ait seramik parçaları boldur (Resim: 6-1-3).18. Gürücük (Resim: 1-18)Konya ili, Kulu ilçesi, Karapınar köyü sınırları içinde, Kulu'nun yaklaşık4.6 km kuzeydoğusunda, Düden Gölü'nün 2 km kuzeydoğusundadır.Kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık 140 m <strong>ve</strong> yüksekliği 7 mdir. Derlenen çanak-çömlek parçaları Eski, Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong> DemirÇağları'naaittir. Eski Tunç Çağı'na ait çanak-çömlek parçaları çok sayıdaele geçmektedir (Resim: 6-4-7)315.


19. Höyük-Bahadırlı (Resim: 1-19)Konya ili, Kulu ilçesi, Bahadırlı köyünün sınırları içinde, Kulu kasabasının7 km güneydoğusundadır. Höyük, kuzey-güney istikametindeyaklaşık 260 m çapında <strong>ve</strong> 22 m yüksekliktedir. Höyüğün güney eteğindençayakmaktadır. Derlenen çanak-çömlek parçaları M.O.1 binin ikinciyarısına aittir. Az miktarda Eski Tunç çağı'na ait çanak-çömlek parçalarıda ele geçmiştir. Höyüğün güneyindeki doğal tepenin üzerinde deyerleşim izleri görülmektedir. Burada toplanan çanak-çömlek parçalarıda M.O. 1 binin ikinci yarısına aittir (Resim: 6-9-10, 12,15).20. Höyük-Bahçehisar (Resim: 1-20)Konya ili, Kulu ilçesi, Bahçehisar köyünün sınırları içinde, Kulu'nun7.7 km güneyindedir. Höyük, kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık155 m doğu-batı istikametindeki çapı 137 m yüksekliği 18 m dir. Höyüğüngüney ucunda yaklaşık 10 m yüksekliğinde bir teras <strong>ve</strong> bunun hemengüneyinde batıdan doğuya akan çay vardır. Kaçak kazı izleri görülmektedir.Derlenen çanak-çömlek parçaları, Eski, Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong> DemirÇağları'na aittir. M.O. 1 binin ikinci yarısına ait çanak-çömlek parçalarıçok sayıda ele geçmektedir (Resim: 6-8, 11, 13-14).21. Kamışlı (Resim: 1-21)Konya ili, Kulu ilçesi, Celep köyünün sınırları içinde, Kulu'nun yaklaşık20 km güneybatısında, Celep köyünün 4.5 km doğusundadır. Höyüğünkuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık 100 m doğu-batı istikametinde105 m yüksekliği 8 m dir. Doğal tepenin üzerine kurulmuştur.Üzerinde kaçak kazı izleri görülmektedir. Güney yamacında birkaç tanemermer sütun parçası bulunmaktadır. Derlenen çanak-çömlek parçalarınınçoğu M.O. 1 binin ikinci yarısına aittir. Ozellikle Klasik Çağ'a ait seramikçok sayıda ele geçmektedir (Resim: 7-1-4)..22. Kel Hasanın Kül (Resim: 1-22)Konya ili, Kulu ilçesi, Değirmenözü köyünün sınırları içinde, Kulu'nunyaklaşık 6 km kuzeybatısındadır. Alçak doğal bir tepenin üzerinekurulmuştur. Doğu-batı istikametinde çapı yaklaşık 270 m yüksekliği9 m dir. .Höyük, iki tepeden oluşmaktadır. Derlenen çanak-çömlek parçaları,M.O. 1 binin ikinci yarısına aittir. Roma <strong>ve</strong> Bizans dönemine aitmalzeme çok sayıda derlenmiştir (Resim: 7-5-7).23. Çöpler (Resim: 1-23)Konya ili, Kulu ilçesi, Çöpler köyünün sınırları içinde, Kulu'nunyaklaşık 7 km kuzeydoğusundadır. Doğal tepenin üzerine kurulmuş olan316


u höyüğün, doğu-batı istikametinde çapı yaklaşık 150 m <strong>ve</strong> yüksekliği9 m dir. Yer yer kaçak kazı izleri görülmektedir. Derlenen çanakçömlekparçaları Eski, Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağlan'na aittir (Resim:7-8-9).24. Höyük-Altılar (Resim: 1-24)Konya ili, Kulu ilçesi, Altılar köyünün sınırlan içinde, Kulu'nun14 km kuzeybatısındadır. Doğal bir yükseklik üzerinden yükselen iki yada üç höyükten oluşmuştur. Höyüğün, kuzey-güney istikametinde çapıyaklaşık 465 m doğu-batı istikametinde 191 m yüksekliği 10 m dir. Tepeninkuzey kısmında mimari kalıntılara rastlanılmıştır. Derlenen çanakçömlekparçalan, Eski, Orta, Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağlan'na aittir. Eski TunçÇağı'na ait seramiğin sayısı çoktur (Resim: 7-10-13)25. Mezarlık-Altılar (Resim: 1-25)Konya ili, Kulu ilçesi, Altılar köyünün hemen kenannda olup halenmezarlık olarak kullanılmaktadır. Kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık135 m <strong>ve</strong> yüksekliği 7.5 m dir. Az miktarda Eski Tunç Çağı'na ait çanak-çömlekparçası toplandı (Resim: 8-1-2).26. Kôstengi (Resim: 1-26)Konya ili, Kulu ilçesi, Boğazören köyü sınırlan içinde, iki tepedenoluşan Köstengi'nin, çapı yaklaşık 203 m <strong>ve</strong> yüksekliği 16 m dir. Güneydoğuyamacında kaçak kazı izleri <strong>ve</strong> yapı temel taşlan görülmektedir.Höyüğün güneydoğu eteğinde Klasik Çağ'lara ait sütun parçalan bulunmaktadır.Derlenen çanak-çömlek parçalannın çoğu Eski Tunç Çağı'naaittir. Az miktarda Orta Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağ'lara ait seramik de ele geçmektedir(Resim: 8-3-6).27. Söğütlü (Resim: 1-27)Konya ili, Kulu ilçesi, Söğüt1ü Yaylası köyünün sınırlan içindedir.Höyüğün, kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık 178 m doğu-batı istikametindeise 237 m yüksekliği 13.5 m dir. Tepenin üzerinde Türk mezarlığıgörülmektedir. Derlenen çanak-çömlek parçalan Eski, Orta Tunç,Demir Çağı <strong>ve</strong> Türk dönemine aittir (Resim: 8-7-10).28. Gôkmere (Resim: 1-28)Konya ili, Kulu ilçesi, İsmailefendi Yaylası köyünün kuzeybatısında,Kulu kasabasının 7 km güneybatısındadır. Kuzey-güney istikametinde317


çapı yaklaşık 178 m doğu-batı istikametinde ise, 146 m yüksekliği 13 mdir. Kaçak kazı izleri görülmektedir. Elde edilen çanak-çömlek parçalanEski Tunç <strong>ve</strong> Demir çağı'na aittir. Demir çağı seramiği içinde Kaman­Kalehöyük na <strong>ve</strong> ITh katlannda kullanılan gri renkli seramik parçalan,Ilc katında bulunan boyalı parçalar ile Klasik Çağla'ra ait çanak-çömlekparçalan toplandı (Resim: 8-11-15).Bu bölgede birinci gruba giren höyükler: Küı-Karapınar, Höyük­Kınkkuyu, Höyük-Bozan, Höyük-Fevziye, Höyük-Bahadırlı, Höyük­Bahçehisar, Kamışlı, Kel Hasanın Külü; toplanan seramiğe göre ikincigruba girenler -Gürücük, Çöpler, Altılar, Mezarlık-Altılar, Köstengi,Söğütlü, Gökmere- arasında da önemli farklar görülmektedir. Birincigruba giren höyüklerde, özellikle her höyükte az miktarda Eski Tunç,Orta Tunç <strong>ve</strong> Geç Tunç Çağ'a ait çanak-çömlek parçalan ele geçmişise .. de, genelde M.O. 1 binin ikinci yansına ait olanlar daha çoktur.M.O. 1 bine ait çanak-çömlek parçalannın çoğu, Kaman-Kalehöyük Ilaevresi ile çağdaştır. Ikinci gruba giren höyüklerde de az sayıda DemirÇağ seramiği görülmüştür. B~ bölgedeki höyüklerden toplanan çanakçömlekparçalannın çoğu M.O.3 <strong>ve</strong> 2. bin yıllara aittir. Ozellikle Kulukasabasının hemen kuzeyindeki Gürücük <strong>ve</strong> Çöpler höyüklerinden toplanançanak-çömlek parçalannın çoğu Eski Tunç Çağı'na tarihlenmektedir.3) Karacaôren-KozanlıBu alanda 9 höyük inceledik. Bunlann çoğu, Samsam Göl'e akan Özdereyatağında kurulmuştur.29. Yağlıören (Resim: 1-29)Ankara ili, Haymana ilçesi, Gölbek köyünün sınırlan içinde, Gölbekköyünden Güzelcekkaleye giden yolun üzerindedir. Kuzey-güney istikametindeçapı yaklaşık 163 m doğu-batı istikametinde 11 m yüksekliği11 m dir. Derlenen çanak-çömlek parçalan, Eski, Geç Tunç <strong>ve</strong> DemirÇağlan'na aittir. Eski Tunç Çağı'na ait monokrom çanak-çömlek parçalançok sayıda ele geçmektedir. Demir Çağı seramiği arasında Kaman­Kalehöyük Ila katma ait gri seramik parçalan da görüldü.30. Keltepe (Resim: 1-30)Ankara ili, Haymana ilçesi, Karacaören köyünün güneyindedir. Güney-kuzeyistikametinde çapı yaklaşık 122 m doğu-batı istikametinde130 m yüksekliği 23 m dir. Doğal tepenin üzerine kurulmuş höyükte te-318


mel taşlan <strong>ve</strong> kaçak kazı izleri görülmektedir. Derlenen çanak-çömlekparçaları Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong> Demir Çağları'na aittir (Resim: 9,1-4).31. Hôyük-Durupinar (Resim: 1-31)Ankara ili, Haymana ilçesi, Durupınar köyü sınırları içinde, Haymanaınınyaklaşık 9 km güneydoğusunda, Yenice köyünün 9 km kuzeydoğusunda,Durupınar köyünün 300 m doğusundadır. Kuzey-güney istikametindeçapı yaklaşık 225 m doğu-batı istikametinde 175 m yüksekliği12.6 m dir. Derlenen çanak-çömlek parçalarının çoğu Eski Tunç <strong>ve</strong> OrtaTunç Çağları'na aittir. Orta Tunç Çağı'na ait iyi perdahlı, kırmızı astarlı<strong>ve</strong> çok iyi pişirilmiş çanak-çömlek parçalarının sayısı çoktur (Resim: 9­5-7).32. Balçıkhisar /' (Resim: 1-32)Ankara ili, Haymana ilçesi, Balçıkhisar köyünün içinde, kuzeygüneyistikametinde çapı yaklaşık 100 m <strong>ve</strong> yüksekliği 10-12 m dir. Höyüğünüzeri cami <strong>ve</strong> diğer yapılar ile tamamen kapatılmış durumdadır.Batı eteğinden toprak alınmıştır. Derlenen Eski Tunç Çağı çanak-çömlekparçaları arasında tırnak baskılı örnekler de vardır. Bunların yanında OrtaTunç Çağıının ilk yarısına ait kırmızı astarlı, çok iyi perdahlı Assur KoloniÇağı'nın tipik çanak-çömlek parçaları da ele geçmektedir (Resim: 9­8-12).33. Balçıkhisar ıP (Resim: 1-33)Ankara ili, Haymana ilçesi, Balçıkhisar köyünün güneyindedir. Haymana'nınyaklaşık 30 km güneydoğusundadır. Höyüğün kuzey-güney istikametindeçapı 228 m doğu-batı istikametinde 277 m dir. Höyüğün doğueteğinde yaklaşık 5 m yüksekliğinde bir teras vardır. Derlenen çanakçömlekparçaları, Eski Tunç <strong>ve</strong> Orta Tunç Çağları'na aittir. Bunların yanındaDemir çağı'na ait parçalar da ele geçmektedir (Resim: 9-13~17).34. Bostanhôyük' (Resim: 1-34)Ankara ili, Haymana ilçesi, Bostanhöyük köyü sınırları içindedir.Höyüğün doğu-batı istikametinde çapı yaklaşık 170 m yüksekliği 9.1 mdir. Höyüğün kuzey <strong>ve</strong> doğu yamaçları kerpiç yapmak üzere toprak <strong>ve</strong>(1) Hayri Ertem, "1990 Yılı Yaz Aylarında Ankara, Gölbaşı <strong>ve</strong> Haymana İlçe Sınırları İçindeGerçekleştirilen Satıh Araştırmaları", iX, Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara 1992,s.589-59O.(2) Aynı eser, s.590.(3) Aynı eser, s.590.319


yapı malzemesi elde etmek amacıyla kazılmış <strong>ve</strong> büyük çukurlar açılmıştır.Açığa çıkanlan kesitlerde, taş <strong>ve</strong> kerpiç duvarlar; tabanlar, ocaklargörülmektedir. Derlenen çanak-çömlek parçalan, M.O.3., 2 <strong>ve</strong> 1. bineaittir (Resim: 10-1-5).35. Kutluhan (Resim: 1-35)Ankara ili, Haymana ilçesi, Kutluhan köyünün sınırlan içinde, Kutluhanköyünün 1.5 km doğusundadır. Kuzey-güney istikametinde çapıyaklaşık 154 m doğu-batı istikametinde 115 m dir. Yüksekliği 8.3 m dir.Derlenen çanak-çömlek parçalan, Eski, Orta, Geç <strong>ve</strong> Demir Çağlan'naaittir. M.Ö. 2. binin ilk yansına ait kırmızı astarlı, çok iyi perdahlı çanakçömlekparçalan az değildir. Bunlar arasında Assur Ticaret KolonileriÇağı'na ait tipik bir çaydanlık parçası da derlenmiştir.36. Çorak (Resim: 1-36)Konya ili, Kulu ilçesi, Doğutepe köyünün kuzeyindedir. Kozanlı'yayaklaşık 5.5 'km uzaklıktadır. Höyüğün kuzey-güney istikametinde çapıyaklaşık 200 m doğu-batı istikametinde 120 m dir. Güney eteğinde..mimarikalıntılar görülmektedir. Derlenen çanak-çömlek parçalan M.O. 3bine aittir (Resim: 10-6-7).37. Şahanın (Resim: 1-37)Konya ili, Kulu ilçesi, Kozanlı kasabasının sınırlan içinde, kuzeygüneyistikametinde çapı yaklaşık 188 m doğu-batı istikametinde 126 myüksekliği 12 m dir. Höyüğün doğu eteğirıden toprak alındığı görülmektedir.Derlenen çanak-çömlek parçalan Eski, Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong> DemirÇağlan'naaittir (Resim: 10-8-10).Bu bölgede incelenen höyüklerde iskanın Eski Tunç Çağı'ndan başlayarakDemir Çağı'na kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Ancak bu bölgedekiEski Tunç Çağ kültürünün çok kuv<strong>ve</strong>tli olduğu söylenebilir.4. KuruçölKurumuş Sulakiye Gölü yatağındaki höyüklerden başka bu yatağınkenannda da 4 höyük incelendi.38. Zindantepe (Resim: 1-38)Ankara ili, Bala ilçesi, Akören köyü sınırlan içinde, Akören köyününyaklaşık 3 km güneybatısındadır. Kuzey-güney istikametinde 63 mdoğu-batı istikametinde 90 m dir. Yüksekliği 5 m dir. Güney eteğinde bir320


terası vardır. Derlenen çanak-çömlek parçaları, Eski Tunç <strong>ve</strong> Demir çağları'naaittir. Kaman-Kalehöyük Ila katında kullanılan boyalı çanakçömlekörnekleri ile çağdaş olan boyalı seramik parçaları da ele geçmektedir.39. Taşlıhôyük (Resim: 1-39)Ankara ili, Haymana ilçesi, Gölbek köyünün sınırları içinde, Gölbekköyünün 5 km doğusundadır. Doğal bir tepenin üzerine kurulmuş olan buhöyüğün kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık 179 m doğu-batı istikametinde176 m yüksekliği 10 m dir. Sulakiye Gölü'nün tam ortasındakibu höyükten Eski Tunç <strong>ve</strong> Demir çağı'na ait çanak-çömlek parçaları toplandı(Resim: 10-14-16).40. Demirhavan (Resim: 1-40)Ankara ili, Haymana ilçesi, Karacaören köyünün sınırları içinde, Karacaörenköyünün yaklaşık 3 km doğusunda, Sulakiye Gölü'nün kenarındadır.Kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık 114 m doğu-batı istikametinde90 m yüksekliği 9 m dir. Her tarafta kaçak kazı izleri <strong>ve</strong> açığaçıkarılan yapı kalıntıları görülmektedir. Derlenen çanak-çömlek parçalarıEski, Orta, Geç Tunç <strong>ve</strong> Demir çağı'na aittir (Resim: 11-1-3).41. Hacınınağıl (Resim: 1-41)Ankara ili, Haymana ilçesi, Karacaören köyünün sınırları içindedir.Yenice köyünün yaklaşık 18 km kuzeydoğusundadır. Höyüğün kuzeygüneyistikametinde çapı yaklaşık 86 m doğu-batı istikametinde 131 myüksekliği 1 m dir. Derlenen çanak-çömlek parçaları M.O. ı. binin ikinciyarısına aittir (Resim: 11-4).Bu bölgede yapılan araştırmaların sonuçlarına göre, satıhtan derlenenseramik parçaları arasında Eski Tunç; Orta Tunç <strong>ve</strong> Geç Tunç, Çağı'naait olanlar çok azdır. Büyük çoğunluğu Demir çağı'na aittir. OzellikleZindantepe'de Demir çağı'na ait çok sayıda boyalı çanak-çömlekparçasına rastlanmıştır.5) Tuz Gölü-BalaTuz Gölünün kuzeyinden Bala ilçesine doğru uzanan alanda 7 höyükinceledik.42. Şeker i (Resim: 1-42)Ankara ili, Şereflikoçhisarilçesi, Şeker köyünün sınırları içinde, Ankara-Adanakarayolunun hemen kenarında, doğal yaınaçta oluşmuş buhöyüğün doğu-batı istikametinde çapı yaklaşık 109 ın yüksekliği 13 m321


dir. Höyüğün batı eteği, toprak alındığı için büyük tahribata uğramıştır.Derlenen çanak-çömlek parçaları M.O. 3 <strong>ve</strong> 2. bine aittir. Seramik arasındatırnak baskılı bir örnek de vardır (Resim: 11-5-10).43. Şeker il (Resim: 1-43)Ankara ili, Şereflihoçhisarilçesi, Şeker köyünün sınırları içinde, ŞekerI'nin hemen kuzeyindedir. Höyük, doğal tepenin üzerine kurulmuştur.Doğu-batı istikametinde çapı yaklaşık 180 m yüksekliği Ilm dir. Çanakçömlekparçaları, Klasik Çağ'a aittir (Resim: 11-11-13).44. Büyükkışla (Resim: 1-44)Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesi, Büyükkışla köyünün içindedir. Kuzey-güneyistikametinde çapı yaklaşık 110 m doğu-batı istikametinde de90 m yüksekliği 8 m dir. Höyüğün doğu yamacında bir mezarlık vardır.Derlenen çanak-çömlek parçaları M.O. ı. binin ikinci yarısına aittir. Kaman-KalehöyükIla katına ait boyalı .seramik parçaları da ele geçti (Resim:11-14-15).45. Veliyurdu (Resim: 1-45)Ankara ili, Şereflikoçhisarilçesi, Büyükkışla köyünün sınırları içindedir.Büyükkışla köyünün yaklaşık 3.5 km kuzeybatısındadır. Doğal tepeüzerine kurulmuştur. Tepenin kuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık442 m doğu-batı istikametinde 145 m yüksekliği 35 m dir. Toplanançanak-çömlek parçalarının çoğu Demir çağı'na aittir. Kaman-KalehöyükIlc katına ait boyalı çanak-çömlek parçaları da az sayıda ele geçti (Resim:12,1-3).46. Şedikhôyük (Resim: 1-46)Ankara ili, Bala ilçesi Şedikhöyük köyünün içindedir. Kuzey-güneyistikametinde çapı yaklaşık 180 m doğu-batı istikametinde 150 m yüksekliği19 m dir. Kuzey <strong>ve</strong> batı eteğinde büyük kaçak kazı izleri görülmektedir.Bazı yerlerde höyüğü çeviren sur izleri de görülmektedir. Çanak-çömlekparçaları M.O. ı. binin ikinci yarısına aittir. Kaman­Kalehöyük Ila katında kullanılan gri renkli <strong>ve</strong> boyalı seramik parçalarıderlendi (Resim: 12-4-6).47. Külhöyük-SarıhöyükAnkara ili, Bala ilçesi, Şedikhöyük köyünün sınırları içindedir. Şedikhöyükköyünün yaklaşık 2.5 km kuzeydoğusundadır. Höyüğün kuzeygüneyistikametinde çapı yaklaşık 197 m, doğu-batı istikametinde 92 myüksekliği 9"m dir. Derlenen çanak-çömlek parçaları, Eski Tunç Çağı'naaittir (Resim: 12-7-10).322


48. Külhöyük-SuyugüzelAnkara ili, Bala ilçesi, Suyugüzel köyünün sınırlan içindedir. Höyüğünkuzey-güney istikametinde çapı yaklaşık 274 m doğu-batı istikametinde214 m yüksekliği 13 m..dir. Yer yer kaçak kazı izleri görülmektedir.Çanak-çömlek parçalan, M.O. 1 binin ikinci yansına aittir. Ozellikle budöneme ait boyalı seramik parçalan çok sayıda ele geçmektedir (Resim:12-11-14)..Bu bölgedeki höyüklerden toplanan seramik parçalan arasında, M.Ö.3. <strong>ve</strong> 2. bin seramiğine az da olsa rastlanmıştır. Son olarak incelediğimizKülhöyük-Suyugüzel'den toplanan M.Ö. 1 binin ikinci yansına tarihlenenseramik türü bu bölgede çok yaygın olarak kullanılmıştır.III. 1992 Yüzey Araştırmalarının Sonucu1992 yılında toplam 48 höyük araştınldı. Bu höyüklerden toplananseramiğe göre, bu bölgede M.O. 3. binden Osmanlı Çağı'na kadar devameden yerleşim birimlerinin varlığı anlaşıldı.1989-1990 yıllannda Tuz Gölü'nün doğusunda, yani Kayseri, Aksaray,Niğde <strong>ve</strong> Konya illerinde Neolitik Çağ yerleşim yerleri bulundu­Ancak 1992 yılında yürütülen yüzey araştırmalannda Neolitik yerleşimyerlerine rastlanmadı.Kızılırmak kavsi içinde gördüğümüz Kalkolitik Çağ yerleşim yerlerinede, 1992 yılında yürüttüğümüz bölgedeki yüzey araştırmalarında hiçrastlanmadı.Eski Tunç Çağ seramiği, Karacaören-Kozanlı bölgesinde gördüğümüzhöyüklerde çok boldur. 1988 yılından 1990 yılına kadar Kızılırmakkavisi içinde yaptığımız yüzey araştırmalarında derlenen Eski Tunç Çağseramiği ile, 1992 yılında adı geçen bölgeden derlenen Eski Tunç Çağıseramiği arasında ayrılıklar vardır. Kızılırmak kavisi içinde, özellikleYerköy'den Kayseri'ye doğru uzanan bölgedeki höyüklerden derlenen EskiTunç Çağı'nın Çıradere, Delice, Intennediate <strong>ve</strong> III. Alişar tipi olarakadlanan boyalı seramik türleri, 1992 yılında incelenen höyüklerde bulunmamıştır.Ancak Karacaören-Kozanlı bölgesindeki Kutluhan <strong>ve</strong> Söğütlü'deEski Tunç Çağı'na ait boyalı çanak-çömlek parçalan, birkaç tane deolsa ele geçmiştir. Bunlara benzeyen boyalı seramik parçalan Polatlı <strong>ve</strong>(4) Sachihiro OMURA, "1989 Yılı Kırşehir, Yozgat, Nevşehir, Aksaray İlleri Sınırları İçindeYürütülen Yüzey Araştırmaları", VIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara 1991., "1990Yılı Orta Anadolu'da Yürütülen Yüzey Araştırmaları", IX. Araştırma Sonuçları Toplantısı.Ankara 1992.323


Gordion'da bulunmuştu. Bunlar, Kültepe kazılannda açığa çıkanlan Geçm. Alişar seramiğine uzaktan bir benzerlik gösterir. PolatlıS,- Gordionskazı yayınlannda, bu boyalı seramik parçalan türü m. Alişar olarak adlandınlmıştı.Eğer bu boyalı seramik parçalan gerçekten TIl. Alişar ise,m. Alişar kültürünün yayılış sahası Kızılırmak'tan batıya doğru genişlemişolacaktır? Bundan sonraki yüzey araştırmalannda bu konu üzerindede duracağız.M.Ö. 2 binin seramiğine gelince, 1986 yılından 1991'e kadar yapılanyüzey araştırmalannın sonuçlan arasında bazı farklılıklar gözlenmektedir.Yani, Kızılırmak kavisi içindeki <strong>ve</strong> Kayseri, Aksaray, Niğde illerindekihöyüklerden çok sayıda derlenen Asur Ticaret Kolonileri <strong>ve</strong> EskiHitit çağı'na ait seramik, 1992 yılındaki araştırmalanmızda çok fazla elegeçmemiştir.1992'de derlenen Demir çağı seramiği Kaman-Kalehöyük, TI. katseramiği ile karşılaştırıldığında üç nokta üstünde durmak gerekir. Kaman-KalehöyükIla-evresinde çok sayıda görülen M.O. ı. binin ikinci yansınaait iki ya da üç renkle boyalılar <strong>ve</strong> gri renkliler, Tuz Gölü kenanndakihöyüklerin dışında hemen hemen her höyükte, az da olsa elegeçmektedir. Stilize -geyik motifli çanak-çömleklerle temsil edilen Kaman-KalehöyükTIc evresine ait seramik Han, Kötü, Gökmere, Veliyurduhöyüklerinde, yani Kızılırmak yatağına yakın höyüklerde az sayıda bulunmuştur.Kaman-Kalehöyük TId evresinde ele geçen boya nakışlı çanak-çömleklerden,yalnız Elemenli Höyük'te bir parça ele geçmiş, fakatKaman-Kalehöyük TId evresine ait el yapımı çanak-çömleğe hiç bir höyükterastlanmamıştıre. Böylece Kaman-Kalehöyük TIc <strong>ve</strong> TId evreleri seramiğinin,Kızılırmak'tan batıya doğru gittikçe azaldığı anlaşılmıştır. Ya-'ni, şimdiye kadar yapılan yüzey araştırmalannda Kaman-Kalehöyük TIc,TId seramiğinin yayılış alanının, Kızılırmak kavisi içi <strong>ve</strong> onun güneydoğubölgesi olduğu tahmin edilmektedir. Ancak Kaman-Kalehöyük TIa <strong>ve</strong> TIbevresinde çok sayıda kullanılan iki ya da üç renkle boyalı çanak-çömlek<strong>ve</strong> gri renklilerin yayılışı TIc <strong>ve</strong> TId seramiğinin yayılışından daha genişbir alanı kaplamaktadır. Yani, Kaman-Kalehöyük TIb evresinde, bu seramiktürünün, birden bire Kızılırmak'tan batıya, güneye doğru yayıldığıgözlenmiştir. Bu, Demir çağı seramik türlerinin yayılışı <strong>ve</strong> aralanndakiilişkilerin anlaşılması bakımındançok önemli bir sonuçtur.(5) Seton Lloyd and Nuri Gökçe, "Excavations at Polatlı", Anatolian Studies I, P.4S, Fig. 13.(6) Ann Gunter, Gordion Excavations Final Report III. The Bronze Age. Philadelphia 1991.(7) Sachihiro Omura, "1991 Yılı İç Anadolu'da Yürütülen Yüzey Araştırmaları", X. AraştırmaSonuçları Toplantısı, Ankara 1993, s.375.(S) Sachihiro OMURA, "1990 Yılı Kaman-Kalehöyük Kazıları", XIII. Kazı Sonuçları ToplantısıI, Ankara 1992. Resim: S- ı.324


-.§~325


\ z=j ı n )-/1(cr i ...D .' 2C ~ (:=::J }J ı"\ CJI R 545ıDlU161,.... 6\~L~D iıoi''''1-4,11,125-10,1310cmiResim: 2326


, lOemi===, ' . 2.5.8.9.<strong>11.</strong>12.14O 10cm ii ! !.1.3.4.R7.1O.13,15.16iResim: 4328


o !oi10...i 1.2.4.9-15Resim: 5329


CC5IJOf o r,'4o10cm: , 5.7.9,10,13,14Oi ! i10cm1-4.6.8.<strong>11.</strong>12.15Resim: 6330


\Q i ~\~-'---I-~( ZJ i\ (L/) i\tJ i\U i1! 9.Tl /CJ i.' '10Zb, 13~.11Resim: 7ı 'r Cll ı _ 5, 7,11,12OlOcmi ! i6,8,9,10,13331


: ZCJ i ii~\ t U iC\ ,,~) i v;' '~i 7(( ıU i 6~~?/ Y--J, '8'\ i /


Resim: 9"" OL ~ >Ci' ii OI-~3 roı~].2~~\DI i/oL '\vi i'9 .',.( ~ ır----~ ~}J 10Dç:J1] 13(~b~~J\;:'CJ i


(::cc3i\0 i U15~"o 10",! ! 2-5 .9. 10.12. 13O10cmi , i1.6-8.<strong>11.</strong>1~-16Resim: 10334


o i ~1 \01/U iı~ "3~lrcm1,2,5,7,9,10,12-1410cm! i3.4,6,8,11,15Resim: II335


\0Ji 13~f w2l 9 . 1"'-".:'-'H'o !'i ,1,5,7,10,1110cmResim: 12336


DOGU ANADOLU BÖLGESİ'NDEURARTUBARAJ VE SULAMA SİSTEMİNİNARAŞTIRILMASI, 1992OktayBEUİ**Anadolu Bölgesi'nde "Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama SistemininDoğuAraştınlması" konusunda yaptığımız geniş kapsamlı çalışmanın beşincisini1992 yılının 20 Temmuz-5 Ağustos' tarihleri arasında devam ettirdik'.1992 yılı çalışmamızı hem Urartu Krallığı'nın merkezini oluşturanVan bölgesinde, hem de Van Gölü'nün kuzeyinde yer alan Ağrı bölgesindegerçekleştirdik- (Harita: 1). Çok geniş bir coğrafi bölgede gerçekleştirdiğimizbu yılki araştırma programımızın en büyük amacı, Van bölgesindeçokfazla olarak görülen sulama yapılarının, kuzeydeki yayılımalanının nereye kadar uzandığını ortaya çıkarmaya yönelik olmuştur'.Reşan BarajıReşan barajı, Ağrı iline bağlı Diyadin ilçesinin 12 km güneydoğusundayer almaktadır (Harita: 2). Van'ın kuzeyinde yer alan Reşan barajınınVan'a uzaklığı ise 221·km dir. Van Gölü'nün kuzeyindeki volkanikAladağ (3255 m) <strong>ve</strong> Tendürek (3315 m) dağlarının kuzey eteğinde yeralan Reşan barajı, günümüzdeki modem anayolların dışında bulunmakta-Doç. Dr. Oktay BELP, İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Edebiyat Fakültesi Eski çağ Tarihi AnabilimDalı, 34459 Beyazıt-ISTANBUL.(1) 1992 yılında yapmı.ş olduğumuz geniş kapsamlı bu araştırma, daha önceki yıllarda olduğugibi yineİstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi.Edebiyat Fakültesi ile Türkiye Turing <strong>ve</strong> Otomobil Kurumu'nunçok küçük, ancak bizim için büyük bir değere sahip olan maddi katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.Araştırmarmza gösterilen yakın ilgi <strong>ve</strong> yapılan maddi destek dolayısıyla, heriki kurumun da değerli yöneticilerine burada içtenlikle teşekkür etmeyi zevkli bir görev sayarım.(2) Daha önceki yıllarda yapmış olduğumuz çalışmalarda olduğu gibi, 1992 yılı baraj araştırmalarınada ilgi gösteren <strong>ve</strong> elinden gelen her türlü yardımı esirgemeyen Van Devlet Su IşleriBölge Müdür Muavini Sayın Celal Özbahçeci'ye teşekkür ederim.(3) Araştırma ekibimiz, İstanbul Uni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi Eski çağ Tarihi ile Arkeoloji<strong>ve</strong> Sanat Tarihi Bölümü lisans öğrencilerinden Bahar Memiş, Pınar Erel, Dilek Se<strong>ve</strong>r, OlcayZengin, Rasim Koç <strong>ve</strong> Can Gültekin'den oluşmuştur. Bakanlık temsilcisi görevini ise, VanMüzesi asistanlarındanNejat Atar yapmıştır.337


dır. Baraja en yakın köy, Hacı Halit köyüdür. baraj köyün 1.5 km doğusundabulunmaktadır.Deniz seviyesinden 2245 m yükseklikte yer alan Reşan Gölü, diğerUrartu barajları gibi dağların zir<strong>ve</strong>sindeki bir çöküntü alanı içinde bulunmaktadır(Çizim: 1). Fazla büyük olmayan gölün çok büyük bir kısmı günümüzdesazlarla kaplıdır. Gölde biriken su, çevredeki yüksek dağlardaninen kar <strong>ve</strong> yağmur sularıyla çok sayıdaki kaynak suyunun birleşmesindenoluşmaktadır. Ağız kısmı erozyondan dolayı kalın bir toprak tabakasıylakapanan barajın kuzey yönündeki duvarının üstünden açılan yenibir kanalla, gölün doğu <strong>ve</strong> kuzeydoğusunda uzanan araziler sulanmaktadır.Suyun bu kanalla akıtılması yüzünden, gölde kaç milyon metreküpsuyun birikmiş olduğunu kesin olarak bilemiyoruz.Reşan barajının tasarımı <strong>ve</strong> inşa tekniği, diğer Urartu barajlarının tasarımı<strong>ve</strong> inşa yöntemiyle çok büyük bir benzerlik göstermektedir. Barajınduvarı, gölün kuzeydoğu ucundaki dar bir boğaza inşa edilmiştir'. Kabacayarım ay biçimindeki duvarın uzunluğu, 102 metreden fazladır(Çizim: 2). Yarım ay biçimindeki duvar, Van Gölü'nün güneyindeki Arpayatağıgöletinin duvarıyla çok büyük bir benzerlik göstermektedir. OLdukçagelişmiş bir plan gösteren bu tür yarım ay biçimli baraj duvarları,Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki yarım ay biçimli modern baraj duvarlarınınilk örneğini oluşturmaktadır.Baraj duvarının hem su tarafı, hem de dış yüzü, suların getirdiği kalınbir toprak tabakasıyla kapanmıştır (Resim: 1). Su akıntısının çok güçlüolduğu <strong>ve</strong> bu yüzden taşımış olduğu toprak ile duvarın üzerini kapattığıanlaşılmaktadır. Duvarın üzerindeki toprağın üstü çim ile kaplıolduğundan, toprağın akıp gitmesi önlenmiştir. Tıpkı Van bölgesindekiKırcagöl', Arpayatağı-, Kırmızı Düzlük? <strong>ve</strong> Gö<strong>ve</strong>lek barajlarında olduğugibi, Reşan barajının duvarı da erozyondan çok büyük oranda etkilenmiştir.Bu yüzden hem duvarırı inşa tekniğini, hem de duvarın kaç metreyüksekliğinde olduğunu kesin olarak bilemiyoruz. Köylülerin Reşan Gölü'ndebiriken suyu akıtmak için yapmış oldukları kazıda, duvar kalınlığının4.5-5 m arasında değiştiği anlaşılmaktadır (Resim: 2). Ancak toprak<strong>ve</strong> çimle kaplı olan duvarın kalınlığı ise, 6-6.5 m arasında değişmektedir.Köylülerin suyu akıtmak için açmış olduğu yarmada, duvarın iri bazalttaşlardan inşa edildiği görülmektedir.(4) Planları büyük bir özenle çizen yüksek lisans öğrencisi Bahar Memiş'e titiz çalışmalarındandolayı teşekkür ederim.(5) B. Oğün, Van 'da Urartu Sulama Tesisleri <strong>ve</strong> Şamram (Semiramis) Kanalı. 1970,42.(6) O. Belli, "Van Bölgesinde Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama Sisteminin Araştırılması, 1989", Ylll.Araştırma Sonuçları Toplantısı. 1990, 1lS, res. 9-10.(7) O. Belli, Aynı Eser. 119, res. 23-24.338


Günümüzde Reşan barajı, birçok Urartu barajı gibi sulama amacındançok, ot yetiştirmek amacıyla kullanılmaktadır (Resim: 3-4). Gölde birikensu, haziran-temmuz aylarında halk tarafından baraj duvannın kuzeyucu açılarak akıtılmaktadır. Böylece suya doyan arazide gür otlaklar <strong>ve</strong>sazlar yetişmektedir. Biçilen otlar, yakın çevrede bulunan köylerdeki halkınbeslemiş olduklan hayvanların kışlık ot ihtiyacını karşılamaktadır.Barajdan akıtılan sular, önce doğu yönüne doğru, daha sonra da kuzeyedoğru eğimli bir şekilde uzanan arazide yapılan tanrnın su ihtiyacını karşılamaktadır.Reşan barajının erozyondan ne zaman etkilenerek kullanılamaz halegeldiğini şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Gölün çevresindeki basıkdağlarda en küçük bir bitki topluluğu kalmamıştır. Erozyunun bu denlietkili olmasında, gölün çevresindeki dağlarda eskiden var olduğu sanılanbitki örtüsünün ortadan kalkmasının çok büyük etkisi olmuştur.Reşan barajının ne zaman inşa edildiğine yardımcı olabilecek herhangibir mimari kalıntıya yakın çevrede rastlanılmamıştır. Gölün çevresindeçok sayıda su kaynağının bulunması yüzünden, günümüzde bile gölünçevresi yöre halkı tarafından yaylak olarak kullanılmaktadır. Ancakbarajıninşa tasanmı <strong>ve</strong> 7. yüzyıl Urartu barajlanyla benzerliğinden dolayı,M.O.7. yüzyılda inşa edilmiş olduğu sanılmaktadır.Sünnet Nebi BarajıAğn ili Diyadin ilçesinin 14 km güneyinde yer alan Sünnet Nebi barajı,Reşan barajının da 4.5 km güneybatısında bulunmaktadır. Baraja enyakın köy yine Hacı Halit köyüdür. baraj köyün 3.5 km güneybatısındayer almaktadır. Volkanik Aladağ (3255 m) <strong>ve</strong> Tendürek (3315 m) dağlannınkuzey eteğinde bulunan Sünnet Nebi barajı, ulaşılması oldukça zorolan bugünkü anayolların dışındadır.Deniz seviyesinden 2295 m yüksekliğinde bulunan Sünnet Nebi Gölü,dağlann zir<strong>ve</strong>sinde, çanak gibi bir çöküntü alanı içinde bulunmahadır(Çizim 3). Van Ovası'nın doğusundaki Rusa barajı (günümüzdeki KeşişGö1)8, Süphan Gölü 9 <strong>ve</strong> Gelincik barajındarıw sonra, Doğu Anadolu Bölgesi'ndedeniz seviyesinden oldukça yüksekte bulunan bir başka Urartubarajını oluşturmaktadır. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan göl, fazla(8) B. Öğün, Van 'da Urartu Sulama Tesisleri <strong>ve</strong> Şamram (Semiramis) Kanalı 1970,26 vdd.; O.Belli, "Van Bölgesinde Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama Sisteminin Araştırılması", VI. Araştırma Sonuç/arıToplantısı 1988,314 vdd.(9) O. Belli, "Van Bölgesinde Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama Sisteminin Araştırılması, 1989", VlJl.Araştırma Sonuçları Toplantısı 1989, 112 vd.(10) O. Belli, "Van Bölgesinde Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama Sisteminin Araştırılması", 1988,316 vd.339


üyük değildir (Resim: 5). Ancak oldukça derin olduğu anlaşılan göldekaç milyon metreküp suyun olduğunu bilemiyoruz. Gölde biriken su,çevredeki yüksek dağlardan inen kar <strong>ve</strong> yağmur sularıyla, özellikle çoksayıdaki kaynak suyunun birleşmesinden oluşmaktadır.Sünnet Nebi barajının da tasarımı <strong>ve</strong> inşa tekniği, diğer Urartu barajlarınıntasarımı <strong>ve</strong> inşa tekniğiyle büyük bir benzerlik göstermektedir.Barajın gövde duvarı, gölün kuzeybatısındaki dar bir boğaza inşa edilmiştir(Resim: 6). Günümüzde göl ile duvar arasında 40-45 metrelik biruzaklık bulunmaktadır. Ancak o dönemde gölün daha geniş bir alana yayıldığı<strong>ve</strong> duvarın da bu yüzden gölün kuzeybatısındaki boğaza yapıldığıanlaşılmaktadır. Duvarın göl alanının en uç kısmına inşa edilmesi, AşağıSüphan barajının11 inşa tasarımıyla benzerlik göstermektedir. Duvarınuzunluğu 65 m genişliği ise 2.5 m dir. Duvarın mevcut yüksekliği de1-1.5 m arasında değişmektedir (Çizim: 4).Duvarın iç <strong>ve</strong> "ış yüzü, kabaca işlenmiş iri bazalt taşlardan inşa edilmiştir(Resim: 7). Iki duvar arası ise, toprak <strong>ve</strong> taştan oluşan bir blokajtabakasıyla doldurulmuştur (Resim: 8). Bu tür duvar inşa tekniği, genellikleM.O. 7. yüzyılda inşa edilen Keşiş Göl (Rusa Barajı)", Kırcagöl" <strong>ve</strong>Sıhke Göleti> duvarlarıyla benzerlik göstermektedir. Duvarın ortası, tıpkıAşağı Süphan" <strong>ve</strong> Gelincik barajlarmın" duvarı gibi baraj suyu tarafındanparçalanmıştır. Sular toprak dolguyu erittiğinden, yalnızca bazalt taşlarkalmıştır. Fazla büyük olmayan taşların işlenmemiş olduğu görülmektedir.Günümüzde bile baraj suyu, parçalanan bu kesimden akmaktadır.Duvarın ne zaman yıkıldığını şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Barajduvarının yıkılmasında gölde biriken suyun çok büyük boyutlara ulaşmasının<strong>ve</strong>ya duvar kalınlığının çok az olmasının önemli bir roloynayıp oynamadığınıtam olarak bilemiyoruz. Sünnet Nebi barajının duvar kalınlığıyla,Türk-Iran sınırında bulunan Gelincik barajının duvar kalınlığıaynıdır. Ilginçtir ki Aşağı Süphan <strong>ve</strong> Gelincik barajlarının duvarları datıpkı Sünnet Nebi barajı gibi biriktirilen su tarafından parçalanmıştır. Ancakgerek Gelincik, gerekse Süphan Gölü'nde biriken sular, Sünnet Nebi(11)(12)(13)(14)(15)(16)O. Belli, "Van Bölgesinde Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama Sisteminin Araştırılması, 1990", IX. AratırmaSonuçları Toplantısı 1991,480 vd.B. Öğün, Van'da Urartu Sulama Tesisleri <strong>ve</strong> Şamram (Semiramis) Kanalı, 1970,27 vd,res. ı.B. Öğün, Aynı Eser, 42, res. 3.O. Belli, "Van Bölgesinde Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama Sisteminin Araştırılması, 1991", 1992,299 vd, çizim 3.O. Belli, "Van Bölgesinde Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama Sisteminin Araştırılması, 1990", 1991,480, res. 3-4.O. Belli, "Van Bölgesinde Urartu Baraj <strong>ve</strong> Sulama Sisteminin araştınlması", VI. AraştırmaSonuçları Toplantısı, 1988,316 vd, res. 18.340


Gölü'yle kıyaslanmayacak kadar fazladır. Bu yüzden bu iki baraj duvannınyıkılmasında,gölde biriken sulann fazla olmasının <strong>ve</strong> eğimli arazidesuyun büyük bir hızla akarak baraj duvanna basınç yapmasının çok büyüketkisi olmuştur.Baraj duvan parçalandıktansonra, göl tarafına bakan doğu kısmınayeni bir duvar inşa edilmişse de, o da yıkılmaktan kurtulamamıştır. Yeniyapılan bu duvann eski duvar kadar büyük bir özenle yapılmadığı görülmektedir.Yıkılan baraj duvarlannın sık sık onanm geçirdiği anlaşılmaktadır.Ancak sık sık onanlan duvarların malzemesi, daha önce inşa edilenduvann malzemesiyle aynıdır. Taşlar arasında birleştirici malzemeolarak Horasan harcıkullanılmamıştır. Aynca çevrede yapmış olduğumuztitiz araştırmada en küçük bir Orta çağ keramiğine de rastlanılmamıştır.Günümüzde Sünnet Nebi barajı sulama amacının yanı sıra, balık yetiştinnekamacıyla kullanılmaktadır. Sünnet Nebi Gölü'nden kuzey yönünedoğru akan su, günümüzde Kınktaş deresi adını almaktadır. Gölde yetiştirilensazan balıklan, büyük bir gelir kaynağı oluşturmaktadır.Ne yazıkki Sünnet Nebi barajının da ne zaman inşa edildiğini gösterenherhangi bir mimari kalıntıya v~ keramik parçasına rastlanılmamıştır.Bu barajın da Reşan barajı gibi M.O. 7. yüzyılda inşa edilmiş olduğu sanılmaktadır.Gö<strong>ve</strong>lek BarajıUrartu Krallığı'nın 2. başkenti Toprakkale'nin (eski Rusahinili) 24km kuzeydoğusunda yer alan Gö<strong>ve</strong>lek (eski Ennanis) köyünün 1 km kuzeydoğusunda,küçük bir göl bulunmaktadır (Resim: 9). Kabaca kuzeygüneydoğrultusundauzanan <strong>ve</strong> fazla derin olmayan göl, 790.000 m! likbir alanı kaplamaktadır(Resim: 10). Çukur bir alanda bulunan <strong>ve</strong> Gö<strong>ve</strong>lekGölü olarak adlandınlan gölün deniz seviyesinden yüksekliği, 2150metredir (Çizim: 5). Gölün sulan, çevresinde yükselen dağlardan gelenkar <strong>ve</strong> yağmur sulanyla çok sayıdaki kaynak suyunun birleşmesindenoluşmaktadır. Çevresi sığ olan gölde, geniş sazlıklar bulunmaktadır. Gölünçevresinde yükselen dağlarda, günümüzde en küçük bir ağaç dahikalmamıştır.Gölün tam kuzeyindeki dar bir boğaza baraj duvan İnşa edilmiştir.Ancak bu kesimden akıtılan sulann taşımış olduğu toprak tabakası, tıpkıKırcagöl, Arpayatağı, Kırmızı Düzlük <strong>ve</strong> Reşan barajlannda olduğu gibiduvann önünü <strong>ve</strong> üstünü tümüyle kapatmıştır (Resim: 11-12). Duvann341


uzunluğunun 70 m, genişliğinin de 5 m olduğu sanılmaktadır (Çizim: 6).Toprakla kapanan duvann kalınlığı ise, 6-7m arasında değişmektedir.Duvar yüksekliğinin ise ne kadar olduğunu bilemiyoruz. Duvann üstünükapatan toprak tabakasının 60-70 cm kalınlığında olduğu görülmektedir.Kuzey yönüne doğru hızlı bir şekilde aktığı anlaşılan sulann getirmiş olduğutoprak tabakasının duvann önünü <strong>ve</strong> üstünü kapatması sonucunda,sular artık bu kesimden akamamış <strong>ve</strong> baraj duvan fonksiyonunu yitirmeyebaşlamıştır. Toprakla kapanan duvann ortası köylüler tarafından kazılaraksu akıtılmak istenmişse de, sulann getirmiş olduğu toprak tabakasıtekrar duvann önünü <strong>ve</strong> üstünü kapattığından başanlı olunamamıştır (Resim:13). Toprağın kazıldığı yerde, Urartu duvannın taşlan belirgin olarakgörülmektedir (Resim: 14). Duvann çevrede bulunan kalker taş ocaklanndanelde edilen iri kalker bloklardan inşa edildiği görülmektedir.Göl alanının <strong>ve</strong> suyun akıtıldığı kuzey boğazın bu kadar çok topraktabakasıyla kaplı olmasında, gölü çevreleyen dağlarda bir zamanlar bulunanbitki topluluğunun ortadan kalkmasının çok büyük etkisi olsa gerekir.Eskiden kuzey yönüne doğru akıtılan sular, <strong>ve</strong>rimli topraklarda yapılantanrnın su gereksinmesini karşılamaktaydı.Gölün kuzey kesimindeki baraj duvannın kalın bir toprak tabakasıylakapanmasından sonra, baraj artık eski fonksiyonunu kaybetmeye başlamıştır.Göl sulannın tanm alanında yeniden kullanılabilmesini sağlamakiçin, bu sefer gölden yeni bir akıtına ayağı açılmıştır. Van Toprak SuBölge Müdürlüğü tarafından günümüzden 20 sene önce yapılan beton duvar,gölün kuzey boğazına değil, kuzeydoğu kesimine yapılmıştır. Yapılanbeton duvann yüksekliği 2.5-3 m, uzunluğu da 80 metreden fazladır.Yeni duvann gölün kuzeydoğu kesimine yapılmış olmasıyla, kuzeydekiUrartu duvar kalıntısı tahrip olmaktan kurtulmuştur. Urartu baraj duvannıntahrip olmaktan kurtulması, bizim için, çok büyük bir kazançtır. Ancakkuzeydoğu kesime inşa edilen yeni barajın yerinde Urartu duvar kahntısınınolup olmadığını bilemiyoruz. Buradan doğu yönüne akıtılansular, günümüzde Köyaltı deresi adını almaktadır.Gö<strong>ve</strong>lek Gölü'nün 1.5 km güneyinde, köyün ise 600 m güneydoğusundayüksek bir kayalık tepe üzerinde geniş bir alana yayılan Urartukent kalıntısı bulunmaktadır. Köy halkı bu yerleşim merkezini "HarabeMevkii" olarak adlandırmaktadır. Deniz seviyesinden 2240 m yüksekliğindekiHarabe mevkiinin, kuzeyi <strong>ve</strong> batısı sarp kayalıklarla sınırlanmıştır.Güneydoğudaki yüksek tepelerden gelen <strong>ve</strong> Harabe mevkiinin güneyeteğinden geçen Harabe deresi, yerleşim merkezinin sa ihtiyacını karşılamaktadır.Yerleşim merkezindeki konutların temel taşlan, geniş bir alana342


yayılan kalker taş yataklanndan elde edilmiştir. Konutların temellerindekullanılan taşların oldukça iri olduğu görülmektedir. Urartu yerleşmesindensonra, aynı yerde Orta çağ yerleşmesinin güçlü bir şekilde devarn ettiğini,çevrede çok bololarak bulunan sırh <strong>ve</strong> sırsız keramik parçalandoğrulamaktadır.Urartu konutlannın çok büyük bir kısmı, Orta çağ yerleşmeleritarafından tahrip edilmiştir. Bunun yanı sıra define bulmakamacıyla halkın yaptığı kaçak kazılar sonucunda, ne yazıkki mimari kalıntılannhemen hepsi vahşice tahrip edilmiştir (Resim: 15). 1976 yılındameslektaşlanmdan Sayın M.T. Tarhan ile V. Sevin'in yaptığı bir araştırmasonucunda saptayarak planını yayınladığı Urartu konut kalıntısı, tarihlemeiçin en somut kanıtı oluşturmaktadır'",Yayınlananbu plandan daanlaşılacağı gibi, M.O. 7. yüzyıla tarihlenen iki odalı ön avlulu Urartukonutunun da açık bir şekilde gösterdiği gibi (Çizim: 7), Gö<strong>ve</strong>lek barajıM.O. 7. yüzyılda inşa edilmiş olmalıdır.(17) M.T. Tarhan-V.Sevin, "Van Bölgesinde Urartu Araştırmaları (ll)", Anadolu Araştırmaları4-5,1976-1977,349 vd, Res. 3, Lev. I/2.343


VJt.J''''''.... ,KARADEt'lIZ,.",..Jm :!ııF7(i)-=.;;..2'mmz.~~N. A~ '\.~_y... -"----'yeHarita: 1- Doğu Anadolu Bölgesi'nde yapmış olduğumuz yüzey araştırmasının yayılımalanı


i RA No Modern i sin,• Eski yerles",e• Baraj korurrıa kalesiGl Gölet=Sulama kanalıB.BarajD Ortaça§barajıo 20 40 60, • _i:t:(JJHarita: 2- Doğu Anadolu Bölgesi'nde Urartu Krallığı'na ait baraj, gölet <strong>ve</strong> sulama kanallarının dağılımı,i


Çizim: 1- Reşan barajı <strong>ve</strong> yakın çevresinin topografık planı346


--....... ',....... ------.~----/'/'ınNınoJ--------- ..............----t::=:~:::::.:::::~======:::::~-.:::,..-~-~347- "..",----------- - -----------


Çizim: 3- Sünnet Nebi barajı <strong>ve</strong> yakın çevresinin topografık planı348


----_..-----..---"fEIIINoNIIIaa...L


Göresor T.2339Çizim: 5- Gö<strong>ve</strong>lek Gölü <strong>ve</strong> yakın çevresinin topografik planı350


\\\\\iii \ \\ \\ \\ \\ i\ iı iı i iı i ii i iiii/i -,­i ii ii­ ii i ii i iii // ii ii ii i/ ii//i ~~~}~~::\W:;;~;;~'­~.r,-:...~'t:iii +ii iıi i ii iiii,i ii iiıiiii ii ii ii ii ii 1i /i /i i'4 i/1 ii i ii ii ii ii i, /i ii ,iii'i /i iA_AK••itiO 10/ / / // ///1/ / i / ii! i / ii / i i /i / i i i/ i i / / ii/ i i i ii i i i ii i i i ii i \ \ ii \ \ \ ii \ \ \ \\ \ \\ \ \ \\ \ \ \ \\ \ \ \\ \ \ \\ \ \ \\ \ \ \\' \\" \", , " ,-,,15 20 25miÇizim: 6- Gö<strong>ve</strong>lek barajının planı2 3 4 5; ; , ,Çizim: 7- M,Ö, 7, yüzyıla ait iki odalı-önavlulu Gö<strong>ve</strong>lek evi(M,T, Tarhan-V, Sevin'den)351


Resim: 1- Sulann getirdiği toprak tabakasıyla her iki tarafı da kapanan baraj duvanResim: 2- Halk tarafından kazılarak göl sularının akıtıldığı baraj duvarının kuzeydengörünümü352


Resim: 3- Göl çevresindeki sazlıklarResim: 4- Göl alanından biçilen otlar353


Resim: 5- Sünnet Nebi GölüResim: 6- Gölün batısına inşa edilen baraj duvarı354


Resim: 7- İri bazalt taşılırdan inşa edilen baraj duvarıResim: 8- İki taş duvar arasının dolgu malzemesiyle doldurolduğu kısım355


Resim: 9- Gö<strong>ve</strong>lek köyü <strong>ve</strong> gölü, güneydenResim: 10- Çevresi sazlarla kaplı olan Gö<strong>ve</strong>lek Gölü, kuzeyden356


Resim: 11- Toprak <strong>ve</strong> sazlarla kapanan baraj duvarının ön (güney) kısmıResim: 12- Toprak tabakasıyle kapanan baraj duvarının üstü357


Resim: 13- Duvarın üstünde halk tarafından kazılarakaçılan toprak kısımResim: 14- Ortaya çıkarılan Urartu duvar kalıntısıResim: 15- Tahrip edilen Urartu yapılarının genel görünüşü358


M.Ö. II. BİNYIL DOÖU ANADOLU BOYALISERAMİK KÜLTÜRLERİ ÜZERİNEARAŞTIRMALARAynur ÖZFlRAT*Bilindiği üzere son on yılda gerek Türkiye müzeleri, gerekse özelkoleksiyonlara, satın alma yoluyla, pişmiş topraktan pek çok boya bezemelikap girmiştir. çoğu z~!TIan yanlışlıkla "Urartu boyalıları" olarak adlandınlanfakat aslında M.O. n. binyılın ilk yarısı içine ait oldukları bilinenbu kaplar, genelolarak iki büyük gruba ayrılabilirler. Ilk grupkırmızı zemin üzerine siyah boyalı olanlardır. Bu türe giren örneklerdemotiflerı kırmızı açkılı zemin üzerine siyah boya ile yapılmıştır. Ikincigruba giren örneklerde ise zemin yine aynı renktir; ancak bezemenin bulunduğuüst bölüm ayrıca bir krem astarla kaplanmıştır. Motifler, bu boyaastarın üzerine, çok renkli olarak uygulanmışlardır. Bu türde malzemeson yıllarda o kadar çoktur ki, Mersin, Adana, Gaziantep, Diyarbakır,Samsun, Bursa, ızmit, Istanbul, Ankara, Sadberk Hanım gibi birçok müze<strong>ve</strong> başta Erzurum, Kars, Van <strong>ve</strong> Ahlat olmak üzere, tüm Doğu Anadolumüzeleri bunlarla doludur. Ayrıca İstanbul <strong>ve</strong> Ankara'daki özel koleksiyonerlerinbirçoğunda, bu türde kaplar bulunmaktadır.Söz konusu kaplar genelolarak 1895 yılından beri Nahçıvan'ın güneyindekiKızılvank'tan tanımyordu-. Daha sonra Burton-Brown- tarafındankazılan Geoytepe <strong>ve</strong> nihayet C. Burney'in- Haftavan tepe kazılarında da* Aynur ÖZHRAT, İstanbulÜni<strong>ve</strong>rsitesiEdebiyat Fakültesi, Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı,34459/İSTANBUL.(1) F. Hancar, "Die Bemalte Keramik Transkaukasiens im lichte neuer Funde", Archiv flirOrientforschung 14 (1941-44)290 vdd., Abb. 7-10.; C.F.A.Schaeffer, Stratigraphie Compareeet Chronoloqie de l'Asie Occidentale (Oxford 1848) 500 vd., fig. 270; C. Burney ­D.M. Lang, The Peoples ofthe Hills (London 1971) 90 vd., Pl. 43/e.(2) Excavations in Ezerbaijan 1048, London 1951.(3) "Excavations at Haftavan Tepe 1969", Iran X (1972) 133 vd., Pl. Ilc-d; ay. yaz., "Excavationsat Haftavan Tepe 1971",Iran XI (1973) 161 vd., Pl. IlId; ay.yaz., "Excavations at HaftavanTepe 1973",lran XIII (1975) 153 vd., Pl. IV e-ı; M. Edwards, "The Pottery of HaftavanTepe VI-B (Urmia Ware)", Iran XIX (1981) 101 vdd.; ay. yaz., Excavations inAzerbaijan (North-Western Iran) i. Haftavan Period VI (Oxford 1983).359


ulunmuştu. Türkiye'de özellikle Doğu Anadolu'da, gerek Karakaya <strong>ve</strong>gerekse Van bölgesinde yapılan kazılarda, birkaç küçük istisna dışında',bu türde boya bezemeli keramiğe rastlanılmamıştır (Harita: 1). Bunlarabakarak, genel inamş, söz konusu kapların İran kökenli olduğu <strong>ve</strong> Türkiye'yekaçak yollarla sokulduğu yolundaydı. Ancak, ilk kez Altan Çilingiroğlu-bu türde keramiklerin Vanbölgesinden çıkmış olabileceğinisavunmuştur.Bu sorunun çözümü ile ilgili olarak, 1991 yılından beri Kültür Bakanlığı,Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izniyle Elazığ, Malatya,Erzurum, Kars, Ahlat, Van <strong>ve</strong> Diyarbakır müzelerinde araştırmalardabulunmaktayıms.1992 yılı temmuz ayında, Ahlat Müzesi'nde yaptığım çalışmalar sırasında,envanter kayıtlannda, bu tür eserlerin satınalma yeri olarak VanGölü kıyısındaki, Ahlat'a bağlı, eski adı Ersonk olan Yuvadamlı köyününadımn kayıtlı olduğunu görerek, bu yöreye kısa bir inceleme gezisindebulunduk? Söz konusu alan Süphan dağının doğu eteklerinde, Ahlat ilçemerkezinin 10 km kuzeyinde <strong>ve</strong> deniz seviyesinden 2000 m, göl seviyesindenise 350 m yüksekliktedir (Harita: 1). Sütay yaylası adındaki bu(4) Doğu Anadolu'da bulunmuş bazı boyalı seramik örnekleri için bkz. K. Balkan -O. Sümer,"1965 Yılı Ani Kazıları Hakkında Kısa Rapor", Türk Arkeoloji Dergisi XIV, 1-2 (1965) 103vd., kroki 1-2, res. 3-5; M. Korfmann, Tilkitepe (Tübingen 1982) Abb. 12/1, 13/1-3; H. Karpuz,"Hınıs'ta Bulunan-Transkafkas Tipi-Boyalı Bir Çömlek", Türk Arkeoloji DergisiXXV1/2 (1983) 79 vdd.; V. Sevin-Z. Derin, "İmikuşağı Kazıları 1985", VLIL. Kazı SonuçlarıToplantısı i (1986) 183 vd., res. 6; S. Güneri. "Erzurum Çevresindeki Höyüklerin YüzeyAraştırması", V. Araştırma Sonuçları Toplantısı .II (1987) 54 vdd., res 2/1-2; M.T. Tarhan­V. Sevin, "Van Kalesi <strong>ve</strong> Eski Van Şehri Kazıları 1989", XII. Kazı Sonuçları Toplantısı II(1990) 434, res. 23n; ay.yaz., "Van Kalesi <strong>ve</strong> Eski Van Şehri Kazıları 1990 Yılı Çalışmalan",Belleten 217 (1992) 1097;Kaı. no. 42-43. S. Güneri "Doğu Anadolu'da Yeni Gözlemler"Türk Arkeoloji Dergisi XJOÇ. (1992) 153 vdd., Res. 10, 12.(5) "Van Gölü Havzasında M.O. II. Bin Kültürüne Ait Bazi Veriler", I. Araştırma SonuçlarıToplantısı (1984) 25 vdd.; ay.yaz., "The Second Millenium Painted Pottery Tradition of theVan Lake Basin", Anatolian Studies XXXIV (1984) 129 vdd.; ay. yaz., "Van Gölü Havzasından. bin Boyalı Çanak Çömlek Geleneği", IX. Türk Tarih Kongresi (1986) 109 vdd.; ay.yaz., "Gaziantep Müzesindeki Van-Urmiye Boyalıları", Ege Uni<strong>ve</strong>rsitesi Arkeoloji-SanatTarihiDergisiV, 25 vdd.(6) Bu çalışma, İstanbul Uni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi'nde Prof. Dr. Veli Sevin'in gözetimindeyapmakta olduğum "M.O. ll. Binyıl Doğu Anadolu Boyalı Seramik Kültürleri" konulu Doktoratezimin bir parçasını oluşturmaktadır. Çalışmalarımı gerçekleştirebilmem için gösterdilderianlayış <strong>ve</strong> yardım nedeniyle hocalarım Prof. Dr. M. Taner Tarhan <strong>ve</strong> Prof. Dr. VeliSevin'e; müze araştırmalarımız için sağladığı izin nedeniyle Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler GenelMüdürlüğü'ne; bu çalışmaların gerçekleştirilebilmesi için sağladığı maddi destek nedeniyleTürk Amerikan İlmi Araştırmalar Demeği'ne; aynca çalışmalarımız sırasında gösterdilderiyakın ilgi nedeniyle Van, Kars, Erzurum, Diyarbakır, Ahlat, Sadberk Hanım müzemüdürlüklerine; son olarak da özel koleksiyonlanndan yararlanmama olanak tanıyan SayınRahmi Koç <strong>ve</strong> Omer Koç'a en içten teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. ..(7) Yuvadamlı (Ersonk) köyüne gidebilmemizde, Ahlat'dan Sayın Osman Bayer ile Osman Ozyurt'unbüyük yardımları olmuştur. Kendilerine müteşekkirim.360


alanda mezarların bulunduğu kesimin, ortasından küçük bir dere akmaktadır.Kaynaklannı Süphan dağından alan. dere <strong>ve</strong> daha cılız kollanncaadeta dörde aynlmış olan <strong>ve</strong> genişliği 1000 m kadar olan bir alanda, sayılan,yüzleri çok aşan mezartalan edilmişti (Resim: 1-4, Çizim: 1). Ilkgözlemlerimizi yaptıktan sonra, aynı yılın ağustos ayında, hocam VeliSevin'in yönetimindeki Van-Karagündüz kazı ekibiyle, incelemelerde bulunmaküzere bu alana bir kez daha gittik.Mezarlık alanı büyük ölçüde tahrip edildiği için mezar tipleri konusundaçok açık bir bilgi edinebilmiş değiliz. Ancak, dikdörtgen planlı taşsandıktüründe olanların yanında, çok yumuşak bir kayaya oyulmuş odatüründe olabileceği izlenimini <strong>ve</strong>renler de görülmektedir. Uzerlerinde alçakkurgan türünde özel bir yığın olduğu belirlenmiştir. Bu yığınlarıniçinde ponza taşlanndan bir tabakanın varlığı da dikkat çekicidir.Sütay yaylasındaki gözlemlerirniz sırasında, kaçak kazıcıların iltifatetmediği çok sayıda keramik tarafımızdan toplanmıştır. Bunlann arasındaboya bezemeli II. binyıl parçalannın varlığı da görülmektedir', Bunlannyanı sıra, toplanan keramikler arasında, daha çok sayıda, keskin profilleriyledikkati çeken boyasız mallar dikkat çekicidir. Bunlar çok renklilerin,profil olarak bir devamından ibarettirler <strong>ve</strong> pek fazla tanınmamaktadırlar.Ancak Yuvadamlı malzemesi çok zengindir <strong>ve</strong> tüm repertuvanöğrenmemizeolanak tanımaktadır.Sonuç olarak Sütay'daki M.Ö. II. binyıl mezarlannın kurgan türündeolduğu söylenebilir. Nitekim bu çağda kurgan türü nekropollerin varlığıGürcistan'da Trialeti", Azarbeycan'da ise Kazak bölgesindeki Berkinağzı;Hanlar bölgesindeki Zumabad <strong>ve</strong> Nahçıvan yakınındaki Ezneburd'dan bi­Iirımektedir'v (Harita: 1).. Sütay yaylası Yuvadamlı nekropolü yalnızca II. binyıla ait değildir.Ilk Tunç Çağı'na gidebilecek taş-sandık mezarlar (Resim: 5) <strong>ve</strong> bunlarla(8) 1992 ağustos ayındaProf. Dr. Altan Çilingiroğlu başkanlığı altındaki Ayanis kazı ekibi de.<strong>ve</strong>rdiğimizhaberler üzerine, aynı alanı ziyaret ederek gözlemlerde bulunmuşlardır. Bize sözlüolarak bildirmek lütfunda olduklarına göre, boya bezemeli 2. binyıl parçaları onlar tarafındanda belirlenmiştir. Sütay yaylasından elde ettiğimiz çok sayıda II. binyıl seramiği,doktora tezimizin konusunu teşkil ettiğinden buraya özellikle alınmamıştır.(9) B.A. Kuftin, Archeologicheskie Raskopki v Trialeti. I, Thlisi: ANGms SSR (1941) PI.LXXVI-LXXXIII; E.H. Minss, "Review of Archaeological Excavations in Trialeti by B.A.Kuftin", Antiquity XVII/65 (1943) 129 vdd.; C.F.A. Schaeffer, ayn. esr., 499 vdd., fig. 287,289-290; E.M. Gogadze, Periodizatsiia i genesis kurgannoi kul'tury Trialeti (Thlisi: Metsniereva1972) 96 vdd.; K. Rubinson, "The Chronology of the Middle Bronze Age Kurgansat Trialeti", Bihliotheca Mesopotamica VII (1977) 235 ydd.(10) V. Eliyef, Azerbaycan'da Tunç Devrinin Boyalı Kaplar Medeniyeıi, Azerbaycan CCP İlimlerAkademisi (1977).361


ilgili keramik malzeme (Resim: 6, Çizim: 2) bize ilk kullanırnın III. binyıladeğin uzanmış olabileceğini düşündürmektedir. Keramik malzemearasında, Karaz ya da Erken Transkafkasya denen türde, kırmızı-siyahalacalı, açkılı <strong>ve</strong> yüksek boyunlu çömlek parçalan (Çizim: 2/1-2, 4) ilebir Nahçıvan kulbu (Çizim: 2/3) dikkat çekicidir. Aynı şekilde Demir Çağı'naait olabilecek bazı mezarların varlığı, yine yüzey malzemelerindenanlaşılmaktadır (Resim: 7, Çizim: 3-4) Nitekim, Doğu Anadolu'dan çokiyi tanınan!' ağız kenan oluk bezemeli bazı örnekler, Sütay yaylasındakimalzemeler arasında en tipik olanlardır (Resim: 7 Çizim: 3/1-3). Bunlannyanında, yaş hamur üzerine kazı bezemeli olanların da, özellikle Elazığ­Bingöl yöresi, Orta Demir Çağ merkezlerindekilere paralellik gösterdiğinisöyleyebiliriz (Resim: 7 Çizim: 3/2-6, 4/1)12.Talan edilmiş yüzlerce mezarın yanında, özellikle kuzey-güney doğrultusundauzanıp, Van Gölü'ne akan derenin doğu yakasında,tam olarakplan <strong>ve</strong>rmemekle birlikte, bazı mimari kalıntılannın varlığını da saptamışbulunmaktayız. Bunun yanında, alanın güney ucunda, dereyi atlayıp kuzeyedoğru tırmanan, kayaya oyulmuş bir yolun varlığı, son derecede ilgiçekicidir (Resim: 1). Uzerindeki derin tekerlek izlerinden uzun süre kullanıldığıaçık olan bu yolun, hangi döneme ait olduğu açık olarak kestirilemezsede, özellikle kaya işçiliği <strong>ve</strong> daha önceden tanıdığımız benzeryollar nedeniyle, Urartularla ilişkisi düşünülebilir"(Resim: 8-9).Uzun süre kullanılmış görünen bu nekropol alanıyla ilgili geniş çaplıbir yerleşmenin izini belirleyebilmiş değiliz. Bu sorunun çözümüne ilişkinçalışmalanmıza, önümüzdeki yıllarda da devam edeceğiz.Anlaşılacağı üzere, Sütay yaylasında Yuvadamlı köyü yakınındakinekropol daha çok M.O. II. binyılın erken dönemlerine ait alçak kurgan(I I)(12)(13)V. Sevin, "Malatya-Elazığ-Bingöl ılleri Yüzey Araştırması, 1985", lV. Araştırma SonuçlarıToplantısı (1986) 285 vd., res. 14/1-5. ; ay. yaz., "Elazığ-Bingöl ılleri Yüzey Araştırması,1986", V. Araştırma Sonuçları Toplantısı II (1987) II vd., res. 36/1,45/1-4.; ay. yaz., "Elazığ-BingölIlleri Yüzey Araştırması, 1987", VI. Araştırma Sonuçları Toplantısı (1988) 453vd., res. 3-5.; ay.yaz., "Elazığ Bölgesi Erken Demir çağı <strong>ve</strong> Muşkiler Sorunu", Hôyilk i(1988) 51 vdd.; ay.yaz., "Early Iron Age in the Elazığ Region and the Problem of the Muşkians'',Anaıolian Studies XLI (1991) 87 vdd.; M.T. Tarhan-V. Sevin, Belleıen 217 (1992)1095 vd., Kat. No: 27-41.V. Sevin, lV. Araştırma Sonuçları Toplantısı (1986) 285 vd., res. 14/21-25; ay.yaz., V.AraştırmaSonuçları Toplantısı (1987) 11 vd., res 10; 12/1-2; 13/1; 19/3; 22/3-4,6-7; ay.yaz., VI.Araştırma Sonuçları Toplantısı (1988) 455 vd., res. 10/1-2; 25/1-8, 10.Elazığ-Bingöl-Muş arasındaki Urartu yolu için bkz. V. Sevin, lV. Araştırma Sonuçları Toplantısı(1986) 282 vdd., res. 7-10, 15; ay.yaz., V. Araştırma Sonuçları Toplantısı II(1987) 4vdd., res. 14-17,20-21; ay.yaz., VI. Araştırma Sonuçları Toplantısı (1988) 459 vdd., res. 28­32; ay.yaz., "The Oldest Highway: between the regions of Van and Elazığ in eastem Anato­Ha",Antiquity 62/236 (1988) 547 vdd.; "Urartular'a Ait Dünyanın En Eski Karayolu". AnadoluAraştırmaları XI (1989) 47 vdd.362


türündeki mezarlanyla dikkat çekicidir. Nitekim bu kurganlann çok dahagörkemli temsilcilerini, Malazgirt ilçe merkezinin 19 km kuzeyindekiNurettin köyünde de belirlemiş <strong>ve</strong> 1991-1992 yıllannda burada da bazıçalışmalaryapmış bulunmaktayızwflfarita:1). Söz konusu köy genel olarakDoğu Anadolu için büyük sayılabilecek bir höyük üzerinde kurulmuştur(Çizim: 5, Resim: 10). Fazla olmayan yüzey malzemesi daha çokUrartu<strong>ve</strong> Ilk Tunç çağlanna aittir.II. binyıl kurganlan Nurettin Höyüğü'nün doğu eteklerinde yer alır(Resim: 11-12). Ancak buradakiler, Sütay'dakilerin aksine yüksek kurgantüründedirler. Sayılan üçü bulan kurganlardan en kuzeydekinde köylülercekaçak kazı yapılmış (Resim: 12-13) <strong>ve</strong> bu kazı sırasında bulunan malzemeyejandarma tarafındanel konularak, eserler Muş adliyesine kaldırılmıştır.Van Müze'si araştırmacılan tarafından incelenmiş olan bu kaplarda klasik II. binyıl boyalılan türündedir. Nitekim biz de 1992 yılı çalışmalansırasında aynı kurgandan, çok küçük olmakla birlikte, birkaç taneboya bezemeli keramik parçası topladık. Bu parçalar hem kırmızı üzerinesiyah, hem de polikrom gelenektedirler.7-8 m yüksekliğindeki bu kurganlarda, tam anlamıyla açık olmamaklabirlikte, birkaç gömü yapıldığı izlenimi doğmaktadır. Köylülerin bizzatifade ettikleri üzere, 1991 yılındaki kaçak kazıda ele geçen malzeme grubu,kurganın kuzeydoğusunda açılmış toprak bir çukur içinde ele geçirilmişti(Resim: 13). 1992 yılındaki ziyaretimiz sırasında aynı kurganın bukez güney tarafında yeni bir alanın kazıldığını <strong>ve</strong> burada oda türünde birmimarinin ortaya çıktığını belirledik. Toprak yığınının altındaki, oldukçasert, adeta kayalaşmış bir toprağa açılmış olan mezar, kapıdan girilincedüzensiz <strong>ve</strong> alçak, ince, uzun bir koridor ile yine oldukça düzensiz birodadan oluşmaktadır. Ancak ışık yetersizliği nedeniyle bu kesimde herhangi bir plan alabilmiş değiliz.Geniş bir alana yayılmış görünen söz konusu II. binyıl boyalı keramikkültürleri hakkında en aynntılı çalışma M. Edwards" tarafından yapılmıştır.Edwards, özellikle A. Çilingiroğlu <strong>ve</strong> V. Sevin'le yaptığı görüşmeleredayanarak, bu tür boyalıların Van bölgesini de kapsamı içinealmış olabileceğini düşünmüş olmakla birlikte16, daha sonra yaptığı en(14) 1991 yılındaki ilk gezi, Malazgirt kaymakamlığının sağladığı imklinla gerçekleştirilebilmiştir.1992 yılı ziyaretine Prof. Dr. Veli Sevin de katılmıştır. Her iki gezide de bizlere elindengelen kolaylığı sağlayıp, köydeki araştırmarmza bizzat katılan Malazgirt kültür merkezimüdürüne en içten teşekkürlerimi sunarım.(15) Excavations in Azerbaijan (Nort-western Iran) 1. Ha/tavan Period VI (Oxford 1983).(16) M. Edwards, "The Pottery of Haftavan VIB (Urmia Ware)", Iran XiX (1981) 101 vdd.363


son çalışmasında, bu boyalıların yayılım sınırını oldukça daraltarak, DoğuAnadolu'yu tümüyle saf dışı bırakmayı uygun bulmuştıır ". Oysa sonyıllarda elde edilmiş olan bulgular <strong>ve</strong> keşiflerimizin ışığında II. binyıldasınırlan güneydoğuda Urmiye Gölü, kuzeydoğuda ise Gürcistan'a değinyayıldığı anlaşılan bu kültürün, Van havzasının batı kesimini de kapsadığıaçıklık kazanmıştır.Son olarak şunu belirtmeliyim ki, Türkiye müzelerindeki bu türdekeramiklerin Doğu Anadolu kökenli olduklanndan hiç bir kuşku duyulmamalıdır.(17) M. Edwards, 'Urmia Ware' and its Contribution in North-Westem Iran in the Second MilleniumB.C" ,Iran XXIV (1986) 57 ydd.364


KATALOGResim: 91. çap: 20 cm, kiremit (ıoR 4/8) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, kaba kum katkılı,orta pişirilmiş, dışı çoğunlukla siyah, açkılı, el yapımı.2 çap: 8 cm, kiremit (ıoR 4/8) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, kaba kum katkılı,orta pişirilmiş, dışı çoğunlukla siyah, el yapımı.3. Kiremit (2.5YR 5/8) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, kaba kum katkılı, orta pişirilmiş,dışı siyah alacalı, ei yapımı.4. Kiremit (2.5YR 4/8) hamurlu, hamurunun renginde astarlı, kaba kum katkılı, orta pişirilmiş,dışı çoğunlukla gri, el yapımı.Resim: II1. çap: 30 cm, kiremit (2.5YR 4/8) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, kaba kum kat­• kılı, kötü pişirilmiş, açkılı, el yapımı.2 çap: 24 cm, kiremit (IDR 5/6) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, kaba kum katkılı,orta pışirilmiş, dışı siyah-gri alacalı, açkılı, çark yapımı, nemliyken sıvazlanrnış.3. çap: 14 cm, de<strong>ve</strong> tüyü (7.5YR 6/6) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, orta kum katkılı,orta pişirilmiş, dışı çoğunluklagri <strong>ve</strong> isli, çark yapımı.4. Açık kah<strong>ve</strong> (5YR 5/6) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, kaba kum katkılı, orta pişirilmiş,çark yapımı.5. Pembe (2.5YR 5/6) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, orta kum katkılı, taşcıklı, kötüpişirilrniş, açkılı, çark yapımı.6. Pembe (2.5YR 5/6) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, kaba kum katkılı, orta pişirilmiş,el yapımı.Resim: 121. çap: 22 cm, pembe (2.5YR 5/6) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, kaba kum katkılı,orta pişirilmiş, çark yapımı.2 çap: 22 cm, pembe (2.5YR 5/6) renkte hamurlu, hamurunun renginde astarlı, orta kum katkılı,taşcıklı,kötü pişirilmiş, açkılı, çark yapımı.3. çap: 12 cm, kiremit (2.5YR 5/8) hamurlu, hamurunun renginde astarlı, ince kum katkılı, ortapişirilmiş, açkılı, hızlı dönen çark yapımı.365


Dinkha O O Hasanlu~\~'~-,\~o:::~~VJ0\0\KARA DENİzOTrialeti~iS......I'\J......


Resim: 1- Sütay nekropolünden genel görünümResim: 2- Sütay nekropolü batı kanat367


Resim: 3- Kazılmış mezarlarResim: 4- Kaçak kazı alanından görünüş368


Resim: 5- Taş-sandık mezarResim: 6- İlk Tunç çağ türünde seramikler370


Jı l"''ı ....._-- //'---'---,,(2.-34o10cm._-=::::::JI_c==-ı-'ıÇizim: 2- İlk Tunç Çağ seramik parçalarının desen <strong>ve</strong> kesitleri371


372


i· i 'i?~,ç~~" \Iİ i \J ı ('/'// \ \2) ri ," '" -,1/ \ı ı \'ı \u 10cm.- ---Çizim: 4- Demir Çağ çömlekleri5'~,-_J____ ..l ,fili........_-]- "12( i..·... ~\ \ /" , 1 /',:' , 1 l ;//"3~i ulVJ...:JVJ__ 2 cm.Çizim: 3- Demir Çağ çanaklarının desen<strong>ve</strong> kesitleri


Resim: 8- Kayaya oyulmuş yoldan görünümResim: 9- Kayaya oyulmuş yolda tekerlek izleri374


:~:0..i


Resim: 10- Nurettin Höyüğü <strong>ve</strong> köyünün genel görünümüResim: 11- Nurettin köyü 'kurganlarının genel görünümü (höyükten)376


Resim: 12- Nurettin köyü kurganlanndan bir örnekResim: 13- Tahrip edilmiş kurgandan detay377


ERZURUM-HORASAN-ALİçEYREK KÖYÜYÜZEY ARAŞTIRMASIVecihi ÖZKAYA*Erzurum'a bağlı Horasan ilçesi civarında 1992 yazında gerçekleştirdiğimizyüzey araştırmalarında", Erzurum'u Kafkaslar'a bağlayan "Karasu-Arastabii yolu' <strong>ve</strong> Erzurum-Iran transit yolu- üzerindeki, henüz bilinmeyen,Urartu kalıntılarını belirlemek amaçlanmıştır. Bu doğrultuda,daha önce keşfedilen Umudum tepe (Kalor tepesi)", Hasankale (Pasinler)',Avnik (Güzelhisar)' <strong>ve</strong> Yazılıtaş- araştırma kapsamına alınmış, çevreleriile birlikte incelenmiştir. Bu araştırma <strong>ve</strong> incelemeler sonucundaHorasan'a bağlı Aliçeyrek köyünde önemli kalıntılar belirlenmiştir.Doğu Anadolu'da antik dönemin ticari <strong>ve</strong> askeri öneme sahip yollarınınkesiştiği Horasan civarındaki Aliçeyrek köyü, Aras vadisinde bulun-*Yrd. Doç. Dr. Vecihi ÖZKAYA, Atatürk Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji <strong>ve</strong>Sanat Tarihi Bölümü Protohistorya <strong>ve</strong> Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı, 25240­ERZURUM.**Sağladıklan izinle bu araştırma olanağını tanıyan Kültür Bakanlığı Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler GenelMüdürlüğü yetkililerine sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca bakanlık temsilcisi olarakaraştırmalanmıza katılan M. Erkmen <strong>ve</strong> Arkeolog A.Y. Tavukçu'ya olumlu yaklaşım <strong>ve</strong>yardımlanndan dolayı teşekkür ederim.(1) Doğu Anadolu'nun önemli ana ulaşım yollanndan biri durumundaki bu yol, Erzurum­Pasinler-Horasan <strong>ve</strong> Karakurt'u takip ederek kuzeye; oradan Sarıkamış-Kars-Gümrü-Tiflisdoğrultusunda Orta Asya-Uzak Doğu bağlantılı ticaret yollarıyla birleşir; bkz. H.Z. Koşay­K. Turfan, "Erzurum Karaz Kazısı Raporu", Belleten 91 (1959),351-352; I.M. Birmingham,"O<strong>ve</strong>rland Route Across Anatolia in the Eighth and Se<strong>ve</strong>nth Centuries B.C." Anat. St. Xi'(1961), 193; Çilingiroğlu, "Umudum tepe", 193.(2) Kafkaslardan gelen yolla Horasan civannda kesişen bu yol, Eleşkirt-Ağrı-Gürbulak üzerindenİran'a açılmaktadır; bkz. C.A. Burney-D.M. Lang, The People of the Hills: Ancient Araratof Caucasus (1971), 7; H.Z. Koşay, Erzurum <strong>ve</strong> Çevresinin Dip Tarihi (Prehistor <strong>ve</strong> Protohistuan),1984, 10.(3) Çilingiroğlu, "Umudum tepe", 191-198.(4) EW. König, Handbuch der Chaldische Inschriften i (1955-57), 44; 72; C.E Lehmann­(5)Haupt, Armenien einst und jetzt (1988), II, 733 vd.t.a Konyalı, Erzurum Tarihi (1960), 488-492; Işık, "Şirinlikale'', 525 vd.; M.A.N. Aydın,"Güzelhisar Urartu Kitabesi", Belleten 213 (1991), 323-329.(6) Lehmann-Haupt, age. 738vd.; König, age.23; 61 vd.379


maktadır? (Harita: 1). Köyün yakın <strong>ve</strong> uzak geçmişi ile ilgili kalıntılar, insan<strong>ve</strong> doğa tahribatına rağmen iyi korunagelmişlerdir. Burada dikkatiçeken ilk kalıntılar, köyün ortasındaki bir tepe" <strong>ve</strong> üzerinde bulunan dağınıkmezar taşlarıdır. Çoğunluğuüstte oval sonlandırılmış bu mezar taşlannınyüzeylerinde figürlü bezemeler, malta haçlan <strong>ve</strong> yazıtlar işlenmiştir.Olasılıkla köyün Orta Çağ yerleşimini ilgilendiren bu taşların çoğunluğuya tahrip edilmiş, ya da kınlarak yeni yapılarda kullanılmıştır.Köydeki en önemli kalıntılar, güneyindeki "Darboğaz" denilen alandatoplanmıştır. Güneydeki yüksek alanlardan doğan Iğdelidere, Kurutdere<strong>ve</strong> Karacavirandere'nin katılımıyla oluşan, kuzeyde Aras nehrine bağlananVelibaba (Delibaba) çayının ikiye böldüğü Darboğaz'ın doğuyakasındaki kumtaşı kayalıklarda özenli kaya işçilikleri yansıtan kalıntılar,kaya mezarlan <strong>ve</strong> anıtsal kaya nişlerinden oluşmaktadır (Harita: 1;Resim: 1). Bunlardan en görkemlisi, sonradan kiliseye dönüştürülmüşolan bir kaya mezandır(Çizim: 1; Resim: 2-5).Kaya mezarına..batısındaki yaklaşık dikdörtgen tasarlı <strong>ve</strong> iki silmeligirişi (L.lOxL.95 m) ile ana kayalıktan kabaca kesilmiş iki basamakla ulaşılmaktadır(Resim: 3). Ana alan (-naos; 3.40x5.1O m) apsise doğru daralanbir yapıda <strong>ve</strong> basık tonoz tavanlıdır (Çizim: 1; Resim: 5). Doğu kısaduvarında' tek apsis (Resim: 5), uzun yan duvarlar <strong>ve</strong> apsis girişinde ise,eşit olmayan boyutlarda <strong>ve</strong> tavanı da kuşatan üç yalancı kemer bulunmaktadır.Bunlardan ana alandaki ikisi, uzun duvarlar boyunca devameden <strong>ve</strong> yaklaşık 0.40 m yüksekliğinde olan sekilerin hemen üzerindebaşlamaktadırlar (Resim: 4). 2.25 m derinliğindeki apsis, naos tabanından0.60 m yüksektedir. Yan duvarlannda, sonradan eklendiği anlaşılan,olasılıkla meşale yuvası iki oyuk <strong>ve</strong> tabanında konik "vaftiz havuzu" bulunmaktadır(Resim: 5). Uzun yan duvarların doğu bitiminde, içlerindeanakayadan kesilmiş sunak benzeri yükseltiler? bulunan kaba dikdörtgentasarlı <strong>ve</strong> birbirlerine yaklaşık simetrik düzenlenmiş hücrelere açılan, ikigiriş. yer almaktadır (Çizim: 1; Resim: 4). Girişler üstte oval sonlandınlmıştır.Naosun kuzeybatı köşesinde, üstteki ikinci kata açılan <strong>ve</strong> merdi<strong>ve</strong>nbasamaklan yerine geçen oyuklara basılarak çıkılan bir "tavan girişi"bulunmaktadır. Büyük bir kaya kütlesi tarafından kapatılmış olan bu gi-(7) Yakın tarihimizde yedi ayrı mezradan, günümüzde ise yüzelli hanelik <strong>ve</strong> modem hizmetlerdenyararlandırılmış olan Aliçeyrek köyüne, Erzurum-Ağrı karayolunun yaklaşık 96. km deyer alan Yukarı Tahirhoca köyünden sola ayrılan eski "Rus yolu" izlendiğinde 8-10 km sonraulaşılmaktadır. Köy linyit rezervleri ile tanınmaktadır; V. Yüksel, Aliçeyrek(Horasan­Erzurum) Civarındaki Kömürlü Neojen Sahasına Ait Jeolojik Rapor. MTA Enst. Rap. No.5535 (1970).(8) Tepe, köylüler tarafından "Maşatlık-Meşetlik"olarak adlandırılmaktadır.(9) Bugünkü haliyle çok aşınmış durumda olan bu yükseltilerin üzerinde yazıtlar olduğu köyünyaşlıları tarafından dile getirilmekle beraber, biz bu yönde herhangi bir ize rastlamadık.380


işten ikinci kata çıkmak olası değildir. Geç dönem eklentisi durumundakiikinci kat, ana girişin sol tarafında bulunan aydınlatma amaçlı penceresinden(Resim: 2) izlenebildiği kadarıyla, kabaca işlenmiş küçük <strong>ve</strong> ovalbir odadan oluşmaktadır..Söz konusu kaya kilisesinın bu işlevini sonradan yapılan eklerle kazandığıanlaşılmaktadır. Kilisenın naosunu oluşturan ana alan ile apsis,hücreler <strong>ve</strong> ikinci katın işçilikleri, nitelikleri bakımından, belirgin derecedefarklılıklar içermektedirler. Ana alanda özenli, pürüzsüz işlenmiş duvarlar,aynı titizliği apsis, hücreler <strong>ve</strong> ikinci kat odasında göstermemektedirler.Bu birimler arasındaki işçilik farkları, hücreler <strong>ve</strong> ikinci katınsonradan eklendiklerinin; apsisin ise, yeniden kullanım amacına uygunolarak genişletildiğinin açık kanıtları durumundadırlar. Bundan hareketle,anılan kaya kilisesinin başlangıçta bir kaya odası olarak tasarlandığını <strong>ve</strong>daha sonraki dönemlerde eklerle kiliseye dönüştürüldüğünü söyleyebiliriz",Kaya odasının bazı mimari döşemleri, bunun bir mezar olabileceğikonusunda yol göstericidirler. Uzun duvarlar boyunca devam eden sekiler"<strong>ve</strong> bunların üzerinde yükselen yalancı kemerleri ile Patnos yöresindebulunan Dedeli'deki Urartu kaya mezarına benzemektedir'>. Dedeli'ninarka kısa duvarında bulunan yarım daire kemerli apsis şeklindekiila<strong>ve</strong>si <strong>ve</strong> bunun iki yanında, bizim örneğe göre daha yukarda tutulmuş,hücre benzeri girintileriyle benzerlikler pekişmektedir. Farklılık, Dedeli'debirkaç basamaktan oluşan <strong>ve</strong> yan tarafa çekilmiş girişin varlığıdır.Tasar <strong>ve</strong> ayrıntılardaki bu benzerlikler, söz konusu kaya odasının kiliseolarak kullanımı öncesi, Urartular döneminde kaya mezarı amacıylaoluşturulduğunu göstermektedir. Bu belirleme aşağıda değinileceği gibi,(10) Bölgede yaşayan küçük dini toplulukların <strong>ve</strong>ya inzivaya çekilen kişilerin ibadetleri için uygunmimari çözüm olarak görülen bu türden kaya kiliselerinin Kapadokya (Y. Demiriz Göreme(1986),26 vd.; S.Y. Otüken, Ihlara Vadisi (1990), 25, 33) <strong>ve</strong> Frigya bölgesinde olduğugibi (C.H.E. Haspels, The Highlands of Phrygia, Sites and Monuments (1971), 205-255),Anadolu'da sayısız örnekleri bilinmektedir. Ozellikle Frigya'daki örneklerin büyük çoğunluğununİ.Ö. 8. <strong>ve</strong> izleyen yüzyıllarda mezar amaçlı oyulduğu; bunların daha sonraki dönemlerde,özellikle Bizans Çağı'nda. konut <strong>ve</strong> kiliselere dönüştürüldüğü bilinmektedir (Haspels,age. 112-138). Ayrıca Ağrı ili Tutak ilçesinin 17 km güneybatısındaki Atabindi köyünde bulunanUrartu dönemi kaya mezarının "kilise" olarak adlandırılması (Belli, "Kaya Işaretleri",68) doğrultusunda bizim örneğimizin de aynı süreç <strong>ve</strong> aşamalardan geçtiğini söylemek olasıdır.(11) B. Öğün, Die Urartaischen Bestattungsbraeuche". Studien zur Religion und Kultur Kleinasiens,Fetschrift für F.K. Dörner II (1978), 639 vdd.; IŞık, "Şirinlikale", 510, Urartu kaya mezarlarınınöğeleri arasında sekileri de sayarlar. ..(12) V. Sevin, "Urartu Oda-Mezar Mimarisinin Kökeni Uzerine Bazı Gözlemler". Anadolu DemirÇağları, Ed. A. Çilingiroğlu (1987), 46; Res.18.381


Urartu karakteri gösteren diğer kalıntılar yardımıyla da açıklık kazanmaktadır."Aynı kayalığın batıya yönelik cephesinde yer alan değişik biçimlerdekiyapay kaya oluşumlarından diğer birisi ise, üzerinde düzenlenmiş ikisilmeli <strong>ve</strong> üstte oval tasarlı derin nişiyle tekne biçimli bir çocuk mezandır(Resim: 6). Mezann üst kenarı çevresinde, üstünü kapatmada kullanılmışdüz bir kütlenin yerleştirilmesi amacına yönelik, girintiler bulunmaktadır'>,Sağ bitişiğindeki yapay oval kaya girintisinin (niş?) sonradaneklenti olduğunda özensiz işçiliği yol göstericidir.Söz konusu mezann sol tarafında, doğalolmayan oluşumlar arasında,üstündeki niş benzeri girinti <strong>ve</strong> tavanına kadar kumla dolu bir kayaodası (Resim: 7) ile yukan doğru daralarak ovalleşen girişiyle, yaklaşıkyuvarlak tasarlı, bir kaya mezan daha bulunmaktadır (Resim: 8). Yakınbenzerleri Urartu örnekleri arasında bilinmeyen bu küçük oda, mezar <strong>ve</strong>niş benzeri oluşumların kültürel kimliklerini belirleyecek izler bulunamamıştır»,Ancak, bunlann da anılan kilise mezar örneğinde olduğu gibi,sözü edilecek diğer kanıtların yanı sıra Urartu izleri içeren bir kayalığıncephesinde oyulmalan nedeniyle, bu döneme ait olduklannı savlamakyanlış olmayacaktır.Tek başlanna, ya da cephelerinde düzenlenmiş nişleriyle kutsallıklanvurgulanan mezarlarla" donanmış Darboğaz kayalıklannın bu özelliği,anıtsal nitelikli kaya nişleriyle de pekiştirilmiştir. Bunlardan daha görkemliolanlan, kayalığın güney bitiminde yer alırlar (Resim: 10-11). Batıyayönelik,ulaşılması güç bir yere, yan yana <strong>ve</strong> yatay dikdörtgen düzenlenmişsöz konusu iki nişten daha büyük olanı, oldukça pürüzsüzişlenmiş bir yüzeye sahiptir (Resim: 11). Tasar <strong>ve</strong> işçiliğiyle bağdaşmayacakdenli özensiz malta haçlannın yüzeye kazınmasından <strong>ve</strong> yer yersilmelerin aşınmasından dolayı, nişin daha sonra da kullanıldığı anlaşılmaktadır.Diğeri ise, daha küçük boyutlu <strong>ve</strong> derine oyulmuştur (Resim:10, sol).Söz konusu ni şler, yatay dikdörtgen düzenlemeleriyle farklılıklariçerseler de, Urartu açık hava tapınımının ana öğelerinden olan <strong>ve</strong> Meher(13) Köylülerin anlattıklarına göre, kaçak kazılar sırasında mezarın üstünü kapatan taş, kaldırılırkentahrip edilmiş; içinde bir çocuğa ait iskelet parçaları ortaya çıkarılmıştır.(14) Mezarlarla birlikte, ya da tek başlarına düzenlenmiş olarak benzeri oluşumları Şirinlikale(Işık, "Şirinlikale", Res.ôa-b), Atabindi (age. Res.12) gibi, nişlerin konumları değişik de olsa,Urartu merkezlerinde bulmak olasıdır. Mezar bağlantısız nişlerin en çarpıcı benzerleriHarput'ta (age. 525, Res.42); mezar cephesindeki tasarıyla da Alyar'da vardır (Işık, "Felsdenkmaler",170, PI. XXVIIIc).(15) Mezar <strong>ve</strong> nişlerin beraber işlenmeleri konusunda bkz. Işık, "Şirinlikale", 497 vd.; ay, "Demirçağ", 17 vdd.382


Kapı", Pagan-Taşkapıv örnekleriyle dini içerikleri; Alyar kaya mezarındaki"konumuyla "ölü kültü" ilişkileri'? belirlenebilenlerle yapısal <strong>ve</strong> işlevselbenzerlikler göstermektedirler. Yazıtlı, betimli, ya da bizim örneklerdeolduğu gibi boş olsun>, Urartu yayılımında bir çok örnekleri bilinenbenzeri nişler ışığında bölgenin Urartu kimliği bir kez daha açıklık kazanmaktadır.Anılan kayalığın niş <strong>ve</strong> mezarlanyla vurgulanan Urartu dönemindekikutsal niteliği, varlığını kiliseye dönüştürülmüş kaya mezarında<strong>ve</strong> nişlerinekazılmış Malta haçlannda olduğu gibi Orta Çağ'da, "ziyaret" adı yakıştıolarakyöre bilincinde erenlerin zikre daldığı kayalıklar şeklinde algılanmalanylada günümüze dek sürdürdüğü anlaşılmaktadır.Darboğaz'ın batı yakasındaki alanda yaptığımız araştırmalarda kaçakkazılar sonucu açılmış çok sayıda taş örgü mezar <strong>ve</strong> bazı duvar izleri belirlerıdi".Aynca, bu alanın kuzeyindeki "Ekmeli" düzünde bulunan <strong>ve</strong>yol yapım çalışmalan sırasında açılmış bir yığma tepe enkazında (olasılıklamezar) küçük boyutlu işlenmiş taşlar <strong>ve</strong> çeşitli iskelet parçalan belirlendi.Yüzeyde toplanan seramikler arasında Urartu karakteri yansıtanparlak kırmızı renkte olanlar çoğunluktaydı.Anılan alanın güneybatı tarafında, daha önce küçük bir tepe üzerindeykendereye yuvarlanmış durumda, büyük bir kaya kütlesi belirlendi.Köylüler tarafından "balıklı taş" olarak adlandınlan bu kütlenin düzeltilmişbir yüzeyi üzerine balığı ansıtan işaretler işlenmiştir (Resim: 12). Gerekişleniş tekniği bakımından, gerekse biçim bakımından yakın benzerlerikuzeybatı Iran> <strong>ve</strong> Anadolu'daki bir çok merkezde" belirlenen butürden kaya işaretlerinin içerik <strong>ve</strong> tarihlerne sorunlanna belirli bir açıklık(16)(17)(18)(19)(20)(21)(22)(23)T. Tarhan- V.Sevin, "Urartu Tapınak Kapıları ile Anıtsal Kaya Nişleri Arasındaki Bağıntı",Belleten 155 (1975),407 vd., Res.ll; V.Sevin-OBelIi, Anadolu Araştırmalan 4/5 (1976n),381, Lev.5.2, 4;6; Işık, "Felsdenkmaler", 173vd., Lev.33b.Tarhan-Sevin, ageb 407 vd. Res.8,12; Sevin-Belli, age. 380 vd., Lev.4.2,3;5.1,3; Işık, Felsdenkmaler",173vd., Lev. 34b.IŞık, "Felsderıkmaler", 170 vd., Res.l; Lev.28c. Ayrıca Doğu Beyazıt'taki Urartu kaya mezarınıncephesinde düzenlenmiş kabartmalar da aynı anlayışın değişiği olarak yorumlanabilir;bkz. D. Huff, "Das Felsgrab von Eski Doğu Beyazıt",Ist. Min. 18 (1968),58 vd., Res.2,Lev. 17-19; IŞık, age. 170; Lev. 27c; IŞık, "Demir çağ", 17, Res. 16.Işık "Felsdenkrnaler" 170 vd.; IŞık, "Şirinlikale", 507 vd.; IŞık, "Demir çağ", 17 vd.Benzeri şekilde boş <strong>ve</strong> "T biçimli kör pencere" olarak tanımlanan olgulara Van Kalesi kayalığınınkuzey kesimi boyunca da rastlanılmaktadır (Belli, "Kaya Işaretleri" 68, Lev. I, 1.2).Daha çok bir tarla içinde yoğunlaşan bu türden kalıntıların bulunduğu alan dcfine avcıları tarafındansık sık kazılıp kapatılmaktadır.W.Kleiss, "Urartaische Platze in Irarıisch-Azerbaidjan'', ıst. Mitt. 18 (1968), 27, Res.14; ay.,"Felzeichen im Bereich Urartaischer Anlagerı", AMI 14 (1981), 24 vd., Res.2.Işık, "Şirinlikale" 523, Res.37-38; V.Sevin, "Elazığ-Bingöl Yüzey Araştırması 1987", VI.Araştırma Sonuçları Toplantısı (1988), 459-460, Res. 35-37; Belli, "Kaya Işaretleri", 65-88,Lev. ı-xvı. Anadolu'daki kaya işaretleri hakkında <strong>ve</strong>rdikleri bilgi <strong>ve</strong> yayınlar için Sn. Belli'yeayrıca teşekkürederim.383


getirilmemişolmakla beraber, Urartu kimlikleri doğrulanmıştır-'. Dolayı­söz konusu kaya işareti bölgenin Urartu karakterini bir kez daha or­sıyla,taya çıkarmaktadır.Kaya mezarlanyla nekropol, nişleri <strong>ve</strong> kaya işaretleriyle kutsallıköğelerini bir arada banndıran -özellikle "kaya işaretlerinin Urartu kalelerininyakın çevresinde bulurımaları'w gözlerninden hareketle- bu kayalıklarınberaberinde sivil ya da askeri nitelikli bir yerleşimi gündeme getirmeleribeklenmelidir. Bu doğrultuda, eteklerinde anılan kayalıklarınbulunduğu "Çakşır tepesi"nin üzerinde yaptığımız araştırmalar sonucunda,geniş aralıklarla da olsa, bazı büyük taş bloklannın aynı yönde devamettikleri belirlendi>. Tepenin yerleşime açık olup olmadığı konusundakisomut <strong>ve</strong>rilerin eksikliğine rağmen, iki yanında Karacavirandere <strong>ve</strong> Velibabaçayının geçmesi, bunlarla sulanan araziye egemen olması <strong>ve</strong> savunmayael<strong>ve</strong>rişli doğal yapısıyla bilinen Urartu kalelerinin konumu ile ilişkiligörünmektedir. Bu nedenle alanda bir Urartu kalesinin varlığı,kalıntılarında gösterdiği gibi, beklenebilir olgudur.Darboğazıdan köyün batı tarafına yönelindiğinde, kolayaşınabilirkumtaşı kayalıklara oyulmuş oval girişli bir kaya odası ile karşılaşılır(Resim: 9). Insan <strong>ve</strong> doğa tahribatına uğramış yaklaşık yuvarlak tasarlıoda, arka duvarına bitişik şekilde anakayalıktan kesilmiş tek klinesiyle(1.30 m..yüksekliğinde, 1.50 m derinliğinde) kaya mezarı özelliklerine sahiptir.Ozgünlüğünü kaybetmiş olmakla birlikte, bu tasanmıyla Elazığbölgesindeki Urartu kaya mezarlanyla koşutluklargöstermektedir".Kuzeyde Aras nehrine yakın bir yerde bulunan <strong>ve</strong> eteklerinde köyünsu ihtiyacını karşılayan su kaynağını banndıranHüseyinbaba tepesi araştırmalarındada, Anadolu insanının geçmişle bağlantısını ortaya koyan,gelenekselcilik karakterini yansıtan olgularla karşı1aşıldı. Arazinin kuytu(24) Daha çok Van Gölü çevresinde yoğunlaşan <strong>ve</strong> erken Demir Çağ'da salt Urartular'a özgü birgelenek olarak beliren (Belli, "Kaya Işaretleri", 84) bu türden kaya işaretlerinin içerikleri konusundakesin saptamalar yapılamamıştır. Ancak, her ne kadar Çavuştepe, Edremit <strong>ve</strong> KuheZambil'dekiler sulama kanallarına yakın olsalar da, Atabindi (Işık, "Şirinlikale", Res.37­38; Belli, age., 84, Lev. n,2) <strong>ve</strong> Edremit Kadembastı örneklerinin (Belli age. 84, Lev. VIII,lDn. 16) kaya mezarlarıyla; Metsamor'daki stilize işaretlerin ise, yağmur <strong>ve</strong> kaynak kültüile ilişkili oldukları ortaya konmuştur (E.V. Khanzadian-K.A. Mkrtchian-E.S. Parsamian,Metsamor 1973, 196, Res. 149-150, 152-155; Belli, age. 84, Dn.19) Bizim örneğin de kayamezarı <strong>ve</strong> nişlerle donanmış kayalık araziyle bağlantısı ortaya çıkması, bu türden işaretlerinkült amaçlı işlendiklerini düşündürmektedir.(C.Işık, JoaI 101 (1986), 15). Söz konusu kayaişaretlerinin 1.0. 9-7. yüzyıllar arasına tarihlenmeleri konusundaki çarpıcı belirlemeler içinbkz. Belli "Kayaİşaretleri'', 84-85.(25)(26)Belli, "Kaya İşaretleri'', 65-66.Bu alanda düzgün sıralı bazı büyük taşların kırılarak yeni yapılarda kullanıldığı, yerinde İZlerıimler<strong>ve</strong> köy yaşlılarının anlattıkları ışığında belirlendi.(27) V.Sevin, "Elazığ-Bingöl Yüzey Araştırması, 1987". VI. Araştırma Sonuçları Toplantısı(1989),456-457, Res. 14,19.384


ir köşesinde doğal yetişmiş bir ağacın kutsal kabul edilerek dallannaadak iplikleri bağlanması, yağmur dualannda bu alanda kurbanlar kesilerek"ziyaret" kabul edilmesi; Urartular'ın da dahil yakın doğu dünyasındaegemen "hayat ağacı" inancının günümüzdeki uzantılannı anımsatmaktadır",Alanın kutsallığını doğrular nitelikte, diğer bir deyimle, burasınınUrartular dönemindeki önemini ortaya koyan izler, Hüseyinbaba tepesininzir<strong>ve</strong>sine yakın yerde bulundu. Batıya yönelik, kayadan kesilmiş <strong>ve</strong>oval tekne biçiminde şekillendirilmiş bir "kaya çanağı" bu konuda önemlibir belge durumundadır (Resim: 13). Bu türden kaya çanaklannın "Hititler"denErken Demir çağ Anadolu'suna iz süren belirli bir sürekliliğin,gelenekçiliğin"> ürünü olarak Anadolu insanının dinsel yaşamına girdiği;Urartu'daki ömekleriyle> bu işlevlerinin kanıtlandığı bilinmektedir".Araştırma kapsamına alınan yöredeki somut <strong>ve</strong>riler değerlendirildiğinde,aşınmış, tahrip edilmiş <strong>ve</strong> sonraki dönemlerde değiştirilmiş olmalannarağmen, kalıntılann Urartu varlığını kanıtladıklan görülmektedir.Bu belirleme, köyün coğrafi konumu <strong>ve</strong> civannda bilinen Urartu kalıntılanylada belgelenebilmektedir.Daha önce de belirtildiğigibi, Aliçeyrek köyü kalıntılan Urartu krallannın,özellikle Menua (1.0. 810-786) döneminde başlamak kaydıylaSevan bölgesine ulaşmak için kullandıklan Patnos-Ağrı-Eleşkirt-Zivin­Horasan-Sarıkamış-Kars-Gümrü güzergahıv üzerinde bulunmaktadır. Bununyanı sıra, güneyinde 4-5 km mesafede Delibaba <strong>ve</strong> Yazılıtaş'ta; kuzeyindeZivin'de bulunan Urartu yazıtlarının" konumundan da anlaşılacağı(28) Hayat ağacı ile ilgili inancın <strong>ve</strong> bunun sanat yapıtlannda betimlenmesinin ilk örneklerine1.0. 3. binde Aşağı Mezopotamya'da rastlanıldığı; yaygınlaştırılmış <strong>ve</strong> zenginleştirilmiş durumdagörüldüğüAsur'dan Urartular'a aktanldığı bilinmektedir (O.Belli, "Urartular'da HayatAğacı Inancı", Anad. ~ş. 8, 1980,238; B.B. Piotrovski, Urartu, The Kingdom of Van andIts Art (1967), 15; T. Ozgüç, Altıntepe I, 1966,20 vd., 31,y. Ozkaya, Frig Mimari Kap~.amaLevhalan. Betilerin Biçemi <strong>ve</strong> Köken Sorunu, Atatürk Unv. Yayınlanmamış Doktora Onçalışması, 1987,41-43. Ayrıca, Elazığ'ın 5 km kuzeydoğusundaki Harput'un Kayabaşı mevkiininUrartu kült merkezi olması <strong>ve</strong> işlevini günümüze dek sürdürmesi (Belli, "Kaya işaretleri",74), benzeri alarıların Urartu yayılımındaki yoğunluğunu göstermesi açısından çarpıcıbir örnektir.(29) F.Işık, "Doğu Anadolu Halk Kültüründe İlk Çağ'ın Paydaşlığı", II. Battal Gazi <strong>ve</strong> MalatyaÇevresi Halk Kültürü Sempozyumu 1988, 150-151.(30) Işık, "Felsdenkmaler", 178; ay. "DemirÇağ", 20-21.(31) P. Ne<strong>ve</strong>, "Schalensteine und Schalenfelsen in Boğazköy-Hattusha", ıst. Mitt. 27{28 (1977/78) 64vd.; H.Hellenkemper-I. Wagner, "The God on the Stag. A Late Hittite Rock Relief onthe Ri<strong>ve</strong>r Karasu", Anat. St. 27 (1977), 173; Işık, "Demir Çağ", 20-21; Belli, "Kaya işaretleri",87.(32) Çilingiroğlu, "Umudum tepe", 193.(33) Delibaba: F.W. König, Handbuch der Chaldische Insehriften I (1955-1957), 43; 9,72; Yazılıtaş:age. 23; 61-62; Zivin:age. 24;63.385


üzere, dört bir yanı Urartu kalıntılan ile kuşatılmıştır. Bu konumuyla, Delibaba-Zivinyönünde -Horasan'a uğramaksızın- devam eden <strong>ve</strong> Zivin'deana yola bağlanabilir tali yolun olduğu <strong>ve</strong> köy kalıntılannın da bu yolüzerinde yer aldığı savlanabilir.Erken Demir çağ kültürel kimliği belirlenebilen köyün Urartu yayılımınadahil edildiği dönem, Delibaba <strong>ve</strong> Yazılıtaş kitabelerinden de anlaşılacağıüzere, kuzey <strong>ve</strong> kuzeydoğuya doğru genişleme politikası güden<strong>ve</strong> bu doğrultuda, ~Lk aşamada, Diauehi ülkesinin doğu kesimlerini işgaleden Menua'nın (1.0. 810-786) egemenlik yıllan olmalıdır>.KISALTMALARBIiLLL, "Kaya İşaretleri": O.BELLl, "Urartu Kalelerindeki Anıtsal Kaya İşaretleri", AnadoluAraştırmaları XI (1989), 67-88.ÇİLİNGİROGLU, "Umudum tepe": A. ÇİLİNGİROGLU, "Diauehi'de Bir Urartu Kalesi:Umudumtepe (Kalor tepe)", Anadolu Araştırmaları VIII (1980), 191-194.IŞIK, "Felsdenkmaler": F. IŞIK, "Zur Entstehung phrygischer Felsdenkmaler", Anat. St. XXXVII(1987) 163-178.IŞIK, "Şirinlikale": F.IŞIK, "Şirinlikale. Eine unbekannte urartaische Burg und Beobachtungen zuden Felsdenkmalern eines schöpferischen Bergvolks Ostanatoliens", Belleten 200 (1987),497vdd.IŞIK, "Demir çağ": F. IŞIK, "Batı Uygarlığının Kökeni. Erken Demir çağ Doğu-Batı Kültür Sanatllişkilerinde Anadolu", TAD XXVIII (1989), 1-24.(34) Çilingiroğlu, "Umudum tepe", 193 vd.386


,>', :r\- ) ,"';' ~,, , "';\


, Çizim: 1388


Resim: 1Resim: 2389


Resim: 3Resim: 4390


Resim: 5Resim: 6391


Resim: 7Resim: 8392


Resim: 9Resim: 10393


Resim: IIResim: 12394


395


MYRA, TLOS VE PHASELİs TYATRüLARIARAŞTIRMALARIH. Yaşar ÖZBEK*Myra TiyatrosuTiyatro araştırmalarına, Likya Bölgesi'nin bu en büyük tiyatrosu iledevam edilmiştir'. Antalya'nınDemre (Kale) ilçesinde bulunan <strong>ve</strong> geç antikdevirde dünya harikalarından birisi sayılan bu yapının, bugün gerekka<strong>ve</strong>ası, gerekse sahne binasının bir bölümü oldukça iyi korunmuştur.Şehirdeki yapıların bir çoğunda da olduğu gibi tiyatronun özelliklesahne binasına ait zemin katı da bugün kısmen 2-3 metreye varan aluvyontabakası altındadır<strong>ve</strong> bu sebeple iyi korunmuştur.Tiyatronun ka<strong>ve</strong>ası Limyra <strong>ve</strong> Tlos tiyatrolarımn ka<strong>ve</strong>aları ile büyüklük<strong>ve</strong> mimari açıdan benzerlik içindedir. Bilindiği gibi yapı M.S.141-150 <strong>ve</strong> 200-225 yıllarında onarımlar görmüştür. M.S. 141 yılındakideprem sonrası özellikle Rhodiapolisli meşhur Opramoas <strong>ve</strong> Nikostratos'unoğlu Jason yapının tekrar inşası için para yardımında bulunmuşlardır.Araştınnalarımız sırasında öncelikle sahne binasıincelenmesine ağırlık <strong>ve</strong>rilmiştir.<strong>ve</strong> skene fronsunÜç katlı olarak inşa edilmiş olan sahne binası, diğer birçok tiyatrodada görüldüğü gibi birinci katta beş büyük kapı ile orkestraya açılmaktadır.Bunlardan sadece en batıdaki <strong>ve</strong> en doğudaki iki tanesi tam olarakkorunmuştur<strong>ve</strong> zengin olarak işlenmişlerdir.*H.Yaşar ÖZBEK, Institut für Klassische Archaologie, Uni<strong>ve</strong>rsitat Wien Franz-Klein-Gasse1, A-II90 WIEN-AVUSTURYA.(1) T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne araştırma fırsatını <strong>ve</strong>rdiğindendolayı, Antalya <strong>ve</strong> Fethiye Müzeleri yetkililerine yardımlarından dolayı çok teşekkürederim.397


Zemin katta yedi kapı açıklığı bulunmaktadır.En doğuda <strong>ve</strong> en batıdaolan iki tanesinin üst kısımları iyi işçilikli kesme taşlar ile tonoz şeklindeörtülmüşlerdir. Bu kapıların bulunduğu cephe duvarı düzenli sıralardanoluşmaktadır <strong>ve</strong> işçilik kalitesi açısından şehirdeki nadir örneklerarasındadır.At nalı şeklindeki ka<strong>ve</strong>a yapısına uygun olarak analemma duvarlarınaparalel inşa edilen proskenion yapısı, köşelerinde eğik olarak inşaedilmiştir. Proskenion ön duvarı üzerinde, doğu <strong>ve</strong> batı paradosa açılanüçer, orkestraya açılan ön cephe duvarı üzerinde yedi adet olmak üzeretoplam 13 adet kapı bulunmaktadır. Bunlardan bazıları ihtiyaç durumunagöre kapatılmışlardır. Proskenion yapısı muhtemelen geç devirdeki bironarım sırasında tuğla <strong>ve</strong> harç kullanılmak suretiyle oluşturulan tonozlarile örtülmüştür. Bu kısım bugün büyük oranda tahrip olmuş durumdadır:Oldukça yüksek yapısından dolayı, pulpitum tabirindan ziyade, proskenionukullanmak daha yerinde olacaktır. Ön kısımda, diğer tiyatrolarda sıkolarak görülen sütunlar yer almamaktadır <strong>ve</strong> bu kısım Termessos tiyatrosundaolduğu gibi kapıların yer aldığı bir duvardan oluşmaktadır.Açık "larak inşa edilmiş paradoslar, daha sonraki bir dönemde tonozlarile 2/3 oranında örtülecek şekilde kaplanmışlardır (Resim: 1). Bugünüst üste inşa edilmiş doğu girişteki tonozlar korunmuştur, fakat batıgirişi örten tonozların sadece analemma duvarı <strong>ve</strong> sahne binasındaki bağlantıyerleri görülür durumdadır.Skene fronsa ait çok sayıda mimari parça bugün gerek orkestra yayıiçinde, gerekse tiyatro dışında çevreye yayılmış durumdadır. Bu parçalararasında özellikle çok sayıda maskeli firiz bulunmaktadır. Yolutlar arasındabulunan maskeler, araları konsollar vasıtasıyla ayrılmış maskeler,zengin süslemeleri olan meduza maskeli parça <strong>ve</strong> kalın, mey<strong>ve</strong>li girlandlarınüzerinde bulunan maskeler, bunlara örnek olarak gösterilebilir. Girlandlarüzerindeki maskelere örnek olacak iki blok bugün sahne binasınınarka duvarının doğu tarafında in situ olarak durmaktadır.Orkestra yayı <strong>ve</strong> sahne binası önünde yığılı bulunan mimari parçalararasında ayrıca skene fronsa ait tek parça olarak granitten yapılmış <strong>ve</strong>tam olarak korunmuş 5.85 m yükseklikleri' bulunan sütunlar bulunmaktadır.Bu sütunların çapları tabanıarında 0.76 metredir <strong>ve</strong> üzerlerinde0.90 m lik kompozit başlıkların bulunması gerekmektedir (Resim: 2). Bubaşlıklar, Aphrodisias'da M.S. 2. yüzyıla ait bir bazilikada bulunan aynıtip başlıklar ile büyük benzerlik göstermektedirler. Aphrodisias'daki okulile bağlantılı olmalıdır.398


Sahnebinası detaylı incelendiğinde geçirmiş olduğu onarımları görmekzor değildir. Bu onarımlar özellikle skene fronsun değişikliğe uğratılmasınasebebiyet <strong>ve</strong>rmişlerdir. Birinci katın orkestraya açılan beş kapısıarasındaki boşluklara yerleştirilmiş olan toplam 20 sütununkaidelerinin üzerlerine oturdukları tonlarca ağırlığa sahip taş bloklar sankidepreme meydan okumak amacı ile oralara yerleştirilmiş gibidirler.Bugün sadece üst yapısı yıkılmış durumda olan sahne binası, bu bloklarınkullanılış amaçlarına ulaştıklarını ispatlamaktadır. Muhtemelen hasargörmüş olan önceki skene fronsun yeniden inşası sırasında eklenmişlerdir.Uzerlerinde sütunların oturdukları yerlerin izleri görülmektedir. Ensononarımsafhasına ait olması gereken buağır blokların yerlerinde dahaönce aynı şekilde kaideler üzerine oturmuş sütunların bulunması gerekmektedir.Bu bloklar aynı zamanda kapı açıklıklarını da daraltmışlardır.Buna göre kapılardan proskenion üzerine doğru çıkan sanatçıların, bloklarüzerindeki sütun kaidelerini görebilmeleri için başlarını havaya kaldırarakbakmaları gerekmekteydi.Bu sütunların hemen arkalarında, sahne binası cephesi üzerinde sütunsayısı kadar duvar çıkınıısı <strong>ve</strong> üst kısımlarında, yarım olarak işlenmişbaşlıklar bulunmaktadır. Uzerlerinde başlıklar bulunan bu duvar çıkıntılarınaiki örnek, skene fronsun doğu <strong>ve</strong> batı köşelerinde görülmektedir.Sahne binası Hierapolis tiyatrosu ile benzerlik göstermekte <strong>ve</strong> M.S.1. yüzyılın üçüncü çeyreğine tarihlenmektedir. M.S. 2. yüzyılın ortalarında<strong>ve</strong> M.S. 3. yüzyılın başlarında büyük onarımlar gören yapının, mutlakaHellenistik döneme uzanan bir öncüsünün bulunması gerekir.Tlos Tiyatrosu1989 yılında başladığımız çalışmaların devamı olarak özellikle skenefronsun yapısı üzerinde durulmuştur. Bina cephesinde, birinci katta orkestrayaaçılan kapılardan en güneyde olanı kısmen iyi korunmuştur.0.97 m genişliğe, 0.84 m derinliğe <strong>ve</strong> 2.38 m yüksekliğe sahiptir. Diğerdört kapıdan, ortada olanı 2.05 m <strong>ve</strong> yanlarda olanlar ise 1.46 m <strong>ve</strong>155 il1 genişliklere sahiptirler. En kuzeyde bulunan dar kapı tamamenyok olmuş durumdadır. Yükseklikleri 0.87 m ile 1.04 m arasında değişen<strong>ve</strong> beş kapı arasında yanyana sıralanmış olan girlandlı firiz blokları üzerinde,zengin meyvalı girlandlar bulunmaktadır. Bu gir1andlı bloklar üzerindeeroslar, hermesler, çeşitli başlar, kartai kabartmaları, tiyatro maskeleri,çeşitli rozetler görülmektedir. M.S. 2. yüzyıl sonlarının özelliklerinitaşıyan bu firiz blokları aynı zamanda skene fronsun tamirat dönemine deişaret etmektedirler.399


Birinci katta, skene fronsu süsleyen sütunların 0.83 m çapları bulunmaktadır.Yaklaşık 0.60 m çaplı, 3.85 m yüksekliğindeki granit <strong>ve</strong> tekparça halindeki sütunlar sahne binası önündeki yığın arasında görüıür durumdadırlar.Binanın dört bir tarafının sütunlarla çevrili olduğu düşünülürse,oldukça çok sayıda olması gerekli olan, sütun, kaide <strong>ve</strong> başlıklarınçoğunun başka yapılarda kullanılmış olmaları gerekir.Proskenion hakkında teferruatlı inceleme yapılmıştır <strong>ve</strong> ölçüleri tesbitedilmiştir. Binanın dar olan kuzey <strong>ve</strong> güney yan duvarları, analemmaduvarlarına doğru uzanmaktadırlar. Sahne binası ön cephesinden itibarenyaklaşık 4 m lik bir derinliği bulunan proskenion yapısı, üst yapıya ait çeşitlimimari parçalar ile dolu durumdadır. Kuzey paradosda, bugünkü zeminseviyesi altında, Limyra'dakine benzer yapıda, 3.20 m genişliğinde,üzeri tonozlu bir kısım bulunmaktadır.Gerek bugünkü genel yapısı, gerekse mimari süslemeleri ile Geç Romadönemi özellikleri gösteren bu tiyatronun özellikle sahne binasınınplanı hazırlanarak, taş tesbit çalışmaları yapılmıştır.Phaselis Tiyatrosu1968-70 yılları arasında Almanlar tarafından yapılan araştırmaların<strong>ve</strong> Türk kazı ekiplerinin elde ettikleri sonuçların incelenmesi ile başlayanaraştırmalarımız sırasında, sahne binasının son durumu tespit edilmiş <strong>ve</strong>yapı mimari açıdan detaylı olarak incelenmiştir.Antalya'nın yaklaşık 55 km güneyinde yer alan şehirdeki tiyatro, askeriliman ile güney limanı arasında kuzey-güney istikametinde uzananana caddenin doğusunda, yamaca yaslanacak şekilde inşa edilmiştir (Resim:3). Ana caddeden başlayan basamaklar iki ayrı koldan güney parodosauzanmaktadırlar. Ancak, müze tarafından yapılan kazı <strong>ve</strong> temizlikçalışmaları, doğu paradosa direk uzanan basamakların, tiyatro ile olanbağlantı yerlerinde inşa edilmediklerini ortaya çıkarmıştır.Kuzeybatıya doğru açılan ka<strong>ve</strong>anın her iki paradosu da açık olarakinşa edilmiştir. Kuzey paradosun şekli geç devirde bir duvarın örülmesiile değiştirilmiştir.Ka<strong>ve</strong>a, Likya Bölgesi'nde nadir rastlanır şekilde yarım daireden oluşmaktadır(Resim: 3). Oturma sıralarının yükseklikleri 0.35 m ile 0.40 marasında değişmektedir. Gerek ka<strong>ve</strong>ada, gerekse sahne binasında yapımazlemesi olarak, şehrin diğer birçok yapısında da görüldüğü gibi konglomera<strong>ve</strong> mermer kullanılmıştır.400


Yirmi oturma sırası bulunan ka<strong>ve</strong>a, 0.75 m ile 0.82 metre arasındagenişlikleri bulunan <strong>ve</strong> her biri 44 basamaktan oluşan altı merdi<strong>ve</strong>n sırasıile beş dilime ayrılmıştır. Yükseklikleri 0.22 m ile 0.25 m arasında olanilk dört basamak, bir metre derinlikte bulunan orkestra zemini ile ilkoturma sırası arasında bulunmaktadır.Oturma sıralarınınen üst kısmında,genişliği 2.000 m ile 2.60 m arasında değişen bir geçiş yeri bulunmaktadır.Bu kısım harç ile örülmüş bir duvar ile çevrelenmiştir. Muhtemelenka<strong>ve</strong>a üst kısmı ile Akropolis arasında bağlantı yerleri bulunmalıydı, fakatbunlar bugün tespit edilecek durumda değildir. Sıralar üzerinde, üsttekiçadın taşıyan ahşap direklerin içlerine oturtulduğu, çapları 0.18 m ile0.24 m arasında değişen bol miktarda delik bulunmaktadır.Tiyatroya girişler önce paradoslar <strong>ve</strong> daha sonra orkestra zeminindenbaşlayan basamaklar vasıtasıyla gerçekleşmekteydi.Yarım daireden biraz daha büyük yapıdaki orkestra yayının çapı 17metre olarak tesbit edilmiştir.Yaklaşık 30x9 metre ölçülerindeki sahne binasının zemin katı iyi korunmuştur.Binanın ön cephe duvarı <strong>ve</strong> güneydeki dar cephe duvarınınköşe yeri, çatı seviyesine yakın yükseklikte korunmuştur. Sahne binasıiki katlıdır <strong>ve</strong> yüksekliği, ka<strong>ve</strong>adaki en üst oturma sırasının yüksekliğindeolmalıdır.Bina, zemin katta 6, birinci katta 5 kapı açıklığı ile orkestraya açılmaktadır.Zemin katın orkestra zemininden itibaren yaklaşık 3 metrelikbir yüksekliğe sahip olması gerekmektedir.Geç devirde aynı zamanda sur duvarının bir bölümü olarak da hizmet<strong>ve</strong>ren arka duvar bazı yerlerinde 1.70 metre kalınlığındadır. Yapınınoldukça meyilli bir yamaç üzerinde inşa edilmiş olması nedeni ile, bu arkaduvar batıdaki hamam yapısının zemininden itibaren oldukça yüksek<strong>ve</strong> sağlam olarak inşa edilmiştir. Yıkılan taşlar bugün bu iki yapı arasındayayılmışlardır.Ön cephesi diğer taraflara nazaran daha iyi korunmuştur. Birinci ka-- tın kapılanndan-ortada-olanı-158 ın genişIiğınde<strong>ve</strong>-3.25 nı yükseKITğin:::dedir. Mermer malzeme ile yapılmış eşik <strong>ve</strong> yan kısımlar kısmen korunmuştur.Diğer kapıların yükseklikleri ölçülecek durumda değildir.Güneyden itibaren ikinci kapı da aynı şekilde 1.58 m lik bir genişliğe sahiptir.Birinci kattaki bu beş kapı arasında 6 adet niş bulunmaktadır.muhtemelen heykeltraşlık eserlerin yerleştirildikleri bu nişlerden güneydenitibaren birincisi görülür durumdadır. Sahne binası ön cephe duvarı401


0.90 m lik bir kalınlığa sahiptir. Dış taraf büyük <strong>ve</strong> köşeli taşlar ile, iç kısımdaise irili ufaklı taşların harç yardımıyla birleştirilmeleri ile inşa edilmiştir.Bu tür duvarlara şehrin her yerinde rastlamak mümkündür.Son kazı <strong>ve</strong> temizlik çalışmaları zemin katın <strong>ve</strong> proskenion yapısınınbüyük oranda ortaya çıkmasını sağlamıştır. Genişlikleri 0.94 m ile1.02 m arasında değişen 6 kapı ile direk orkestraya açılmaktadır. Bu kapılarınyükseklikleri yaklaşık 1.80 m'dir.Kazı sonucu büyük bir kısmı açığa çıkarılan proskenion yapısı dahaönceki tahminleri doğrular niteliktedir. Yüksekliği 3 m nin üzerinde olan<strong>ve</strong> sahne binası cephesine yaklaşık 2.65 m uzaklıkta bulunan proskenionunön tarafında bulunan eşik kısmı üzerinde eşit aralıklarla (yaklaşık1.60 m) yerleştirilmiş 10 adet yarım sütun bulunmaktadır. Ele geçen azsayıdaki mimari parça arasında özellikle önemli olanlar kırık vaziyettekiarchitrav bloklarıdır. Bunlardan üzerinde triglifleri bulunan bir tanesi0.49 m yüksekliğindedir. Temizlik çalışmaları sonrası açığa çıkarılan <strong>ve</strong>proskenion batı köşesinden itibaren doğuya doğru alçalarak sıralanan yarımsütunlar, tahribat sonrası tiyatronun bir daha kullanılmadığını ortayakoymaktalar. Bu sütunların her birinin yan tarafında, eşik üzerinde görülenbağlantı delikleri, sütun aralarının muhtemelen plakalar ile zaman zamankapatılmış olduklannı göstermekteler. Batı kısmında bulunan yaklaşık0.40 ın kalınlığındaki duvarın bir kısmı açığa çıkarılmıştır. Buproskenion duvarı ile batı analemma duvarı arasında yaklaşık 4.35 m likbir giriş yeri (parados) bulunmaktadır. Bu yapısı ile Arykanda <strong>ve</strong> Pınaratiyatroları ile büyük benzerlik içindedir. Onlardan ayrılan tek yönü proskenionköşelerinin eğik değil, sahne ön cephesine <strong>ve</strong> analemma duvarınaparalel yapıda oluşur. Bu da ka<strong>ve</strong>anın diğer tiyatrolardan farklı yapıdaoluşu ile açıklanabilir.Sahne binasında, her iki dar duvarın (kuzey <strong>ve</strong> güney) iç kısımlarındazemin kat ile birinci kat arasındaki tavanı taşıyan hatılların içlerinegeçtikleri lO'ar adet hatıl deliği mevcuttur. Bu deliklerin bazıları 0.25 mile 0.30 m genişliğinde <strong>ve</strong> 0.32 metre yüksekliğindedirler (Resim: 4).M.S. 2. yüzyıl şehrin en parlak dönemlerinden birisidir. Bu yüzyıldaşehirde büyük bir yapı faaliyeti söz konusudur. Şehrin tiyatrosu da bu dönemdeinşa edilmiştir. Gerek eldeki yazılı belgelerden, gerekse mimariaçıdan, daha önceki dönemlerde şehirde bir tiyatro yapısının bulunup bulunmadığınısôylernek zordur.402


R~,im ; J. Myra uyatrosunun tonozla kapalı doku paradoso~sim: 2· Ske rıc (ronu ail kompoıjl ~l ıl:J;mIa n biri.~ j403


Resim: 3- Tiyatronun şehirdeki yeri. (Paul Knoblauch, ıst. Mitl. Beiheft 24, 1981 Tübingen)Resim: 4- Sahne binasının içindeki harıldelikleri404


KELENDERİs ANIT MEZARINDAKİFİZİKSEL BOZULMALARTülayESİN*1. Yapı Hakkında Genel BilgilerKelenderis'de tek örnek olan baldahinli <strong>ve</strong> piramidal çatılı anıt mezar,antik kentin kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Mersin, Antalya karayolunayaklaşık 50 m kadar uzaklıkta, az eğimli bir yamaç üzerindekianıt, halk arasında "Dört Ayak" olarak anılır.Kare bir plana sahip olan kriptanın üstünde Korint başlıklı 4 taneayak yükselir. Kelenderis mezar anıtına benzer bir anıt da Anemuriumnekropolünde bulunmaktadır. Roma İmparatorluk Çağı'nda bu tür baldahinlikule mezar tipinin Kuzey Afrika'yı da içine alan <strong>ve</strong> Ispanya'dan Suriye,Filistin'e kadar tüm Akdeniz dünyasında yaygın olduğu göz önünealınırsa Kelenderis mezar anıtın da bu geleneğin bir parçası olduğu anlaşılır.Yapının tarihlenmesi için gereken kesin kıstaslar henüz bulunmamaktadır.Ancak Korint tipi başlıklar <strong>ve</strong> yapının diğer benzerleri, onun enazından M.S. geç 2. <strong>ve</strong>ya 3. yüzyıl başına ait olduğuna işaret etmektedir.Bu mezar anıtın kime ait olabileceği ile ilgili bir şöy söylemek mümkündeğildir'.2. Yapım SistemiMezar anıt şimdi toprağa gömülü olan bir mezar odası, üstte prami­_ .dal bir örtü, .bu.örtüyü taşıyan kemer-<strong>ve</strong> bu .kemerlerin oturduğu 4 -taneayaktan meydana gelmiştir.Ayaklar: L kesitindeki büyük kesme taşlarınoluşturulmuştur.üstüste konmasıyla* Yrd. Doç.Dr. Tü1ay ESİN, Selçuk Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Mimarlık Mühendislik Fakültesi, KONYA.(1) Le<strong>ve</strong>nt Zoroğlu, Kelenderis 1991 Kazısı.405


Yaklaşık lOOxlOOcm genişliğinde <strong>ve</strong> 50 cm yüksekliğinde olan butaşlar birbirleri üzerine harçsız <strong>ve</strong> kenetsiz olarak sadece kendi ağırlıklarıylaoturmaktadır. Ayakların en alt sırasındaki taş pahlanarak döşemeyeoturduğu alan biraz daha genişletilmiştir.Döşeme: Büyük bir kısmı eksik olan döşeme taşları da yine büyükkesme taşlardan düzgün şekilde sıralanarak yapılmıştır.Kemer: Ayaklar tarafından taşınan kemer taşlarının ön <strong>ve</strong> arka yüzeyleriprofillendirilmiştir. Kemerin üstünde yer alan arşitrav <strong>ve</strong> korniştensonra üst örtüye geçilmektedir. Bu sıralardaki taşların derz aralıklarındaharç bulunmuştur. Harç taşların kenarlarında yaklaşık lOcmgenişliğinde, düzgün şekilde oyulmuş oval boşluklara doldurulmuştur.Yapının diğer hiçbir yerinde böyle bir harç izine rastlanmamıştır (Buradakitaşların daha küçük boyutta olması nedeniyle belki böyle bir uygulamayagidilmiştir).Pramidal örtü: Burada da yine düzgün kesme taşlar kullanılmıştır.Yapının içinden bakıldığı zaman da yine pramidal bir görünüm <strong>ve</strong>rmektedir.3. Mezar Anıtta Görülen SorunlarBir yapıda doğru <strong>ve</strong> bilinçli bir onarım yapılacaksa, herşeyden önceburalarda ortaya çıkan bozunmaların nedenleri bilinmelidir. Bozunmayaneden olan etkenler önceden tesbit edilerek onarım sırasında bunlara karşıkoyacak önlemler alınırsa, yapılan onarım daha uzun ömürlü <strong>ve</strong> doğruolacaktır.Mezar anıtta görülen sorunların başında yapının taşınabilme; yaniayakta durabilme gibi statik sorunlar gelmektedir. Bunun dışında malzemedekibozulmalarla ilgili sorunlar vardır ki, bu da yapının taşınabilirliğiniolumsuz yönde etkilemektedir.3.1. Yapının Taşınabilme SorunuMezar anıt dış görünüm olarak sanki yıkılacakmış izlenimini <strong>ve</strong>rmektedir.çünkü sıfıra yakın derzlerde açılmalar (bazı yerlerde bu açıklıkLO cm ye varmaktadır), kemerin üstüne oturan taş bloklardan öne <strong>ve</strong> altadoğru düşmeler vardır. Pramidal örtüyü, komiş <strong>ve</strong> arşitravı taşıyan kemertaşları da akstan kaymış, aşağı doğru düşmüştür. Buna bağlı olarak kemertaşlarının üstüne oturan taşlarda da kaymalar <strong>ve</strong> düşmeler olmuş, yapınınbu kısımlarındaki derzlerde büyük açıklıklar ortaya çıkmıştır.406


Bu sorunlar çeşitli yükler karşısında yapının hareket etmesinden kaynaklanmaktadır.Yapının bütün yükünü taşıyan ayaklardaki taşların parçalanarakkaybolması nedeniyle taşıyıcı kesitin zemine yakın yerlerdeküçülmesi, yapının ayakta durmasını olumsuz yönde etkilemektedir.3.2. Yapıda Kullanılan Malzeme ile İlgili SorunlarYapıda kullanılmış olan kireç taşında önemli bozunmalar vardır.Bunlar çatlama, parça kopma gibi fiziksel, kimyasal çözünme, kirlenmegibi kimyasal bozunmalardır.3.2.1 Çatlak <strong>ve</strong> Parça KopmalarDaha çok ayakları oluşturan taşlarda görülmektedir. Özellikle bu bozunma,ayakların zemine yakın yerlerde dikkat çekicidir. Buralarda, parçakopma nedeniyle ortaya çıkan boşluklar ayakların taşıyıcı gücünüazaltmakta, yapı hareket etmekte, böylece üstteki taş bloklarda çökmelereksenden kaymalar <strong>ve</strong> derzlerde ayrılmalar ortaya çıkmaktadır. Ayaklardanbirindeki boşluk, bir taş parçasıyla doldurularak onarılmaya çalışılmıştır.Çatlaklar, yapının yükünü taşıyan ayakların, yükün daha fazla geldiğialt kısımlarında daha fazladır. Çatlakların derinleşmesiyle buralardandaha sonra parça kopmaktadır.Yapının bazı yerlerinde taş bloklar eksiktir. Döşeme taşlarının <strong>ve</strong> üstörtünün taşları eksiktir. Komişi oluşturan taş bloklardan da eksikliklergöze çarpmaktadır.Ust örtüdeki taşların derzlere yakın yerlerinde aşınma<strong>ve</strong> parça kopma vardır.3.2.2. Bitki SorunuMezar anıtın güney batıya bakan cephesinde, döşemede ayaktaki taşlarınçatlak <strong>ve</strong> derz aralıklarında, kökü derin <strong>ve</strong> kuv<strong>ve</strong>tli bir bitki yetişmiştir.Böyle bitkiler kökleriyle taş malzemenin çatlak <strong>ve</strong> boşluklarından- girip-çatlamalara-<strong>ve</strong> -parçalanmaya-nedeırolarakonu fizikselolarakbo- ­zarlar.Bu yapıda da bir sarmaşık gibi taşın bütün boşluklarını dolduran,hatta taşın iç kısımlarına kadar ulaşan bitki, taş blokların çatlamasına nedenolmuştur. Taşın içindeki boşluğa yerleşen bu bitkiler büyüdükçe çatlakyerlerden taşı koparacaktır.407


3.2.3. Kimsayal ÇôzünmeDaha çok kireç taşlannda yani içinde kalsiyum karbonat bulunan taştürlerinde .görülen bu bozulma şekli bu yapıda da dikkat çekicidir. Kimyasalçözümneden dolayı taş yüzeyi aşınmış, pürüzlü <strong>ve</strong> delikli bir görünümalmıştır. Böyle aşınmalar sonucunda taş kesitinde kayıplar olmakta<strong>ve</strong> taşıma gücü azalmaktadır.3.2.4. Kirlenme, KabuklanmaYine kireç taşlannda daha çok görülen bu bozulma şekli, bu yapıdada etkilidir. Ozellikle pramidal örtüdeki taşlarda kirlenme dikat çekicidir.Buradaki taşlar, renklerinin değişmesinden dolayı, yapının diğer yerlerindekitaşlardan farklı bir taş olduğu izlenimini <strong>ve</strong>rmektedir.Taş yüzeyindeki kabuk ile asıl taş arasında meydana gelen kumlaşmanedeniyle kabuklar zamanladökülmekte, yerleri aşınmaktadır.4. Mezar Anma Yapılması Gereken Onarım ÇalışmalarıRöle<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> restorasyon projeleri çizilen mezar anıtta onanm çalışmalannınhemen başlaması gerekmektedir. Roma devrinden günümüze kadarayakta kalarak gelmiş olan bu anıtın, bizden sonraki nesillere de ulaşabilmesiiçin sorunlannınçözülmesi gerekmektedir.4.1. Yapının Taşınabilirfiği ile İlgili ÇalışmalarYapının hareket etmesiyle taş bloklar yerinden oynamakta <strong>ve</strong> zamanlayapıdan düşmektedir. Onarım yapılmadığı takdirde yapıdaki bütün taş-·ların sırasıyla düşmesi <strong>ve</strong> anıtın yok olma tehlikesi vardır.Yapının hareket etmesinde, temeldeki bir bozunmanınetkisinin olupolmadığınınbilinmesi önemlidir. Bunun için, büyük bir kısmı şimdi toprakaltında kalan kripta <strong>ve</strong> temellerin ortaya çıkanlarak mevcut durumlantesbit edilmelidir. Eğer temellerde taşıma için sorun çıkaracak bir durumvarsa, öncelikle buralarda onanm yapıldıktan, yapının zemini sağlamlaştınldıktansonra toprak üstünde kalan kısımlarda onanm çalışmalan başlatılmalıdır.Ayaklardaki taşların dışındaki hemen bütün taşlar yerlerinden oynayarakhareket etmişlerdir. Ozellikle üstüne yük binen kemer taşlanndakihareket önemlidir. Buradaki taşlardan bir tanesinin düşmesiyle bile bütünyapının yıkılma tehlikesi vardır. Bundan dolayı yapıdaki bütün taşlarınyere indirilerek yeniden dizilmesi gerekmektedir. Bu işlem sırasında ara-408


lardaki eksik <strong>ve</strong> bozunan taşlar da yenisiyle tamamlanmalı <strong>ve</strong> değiştirilmelidir.4.2. Taş Yenileme <strong>ve</strong> Tamamlamakla İlgili ÇalışmalarYapıda görülen parça kopma, kimyasal çözünme gibi bozunmalarnedeniyle ortaya önemli derecede taş eksilmeleri, kesitlerde küçülmelermeydana gelmiştir. Ozellikle yapıyı taşıyan ayaklardaki boşluklar taşıyıcıkesiti küçülttüğü için taşıma gücünü de azaltmaktadır. Onanm sırasındaözellikle ayaktaki taşların tamamlanmasına önem <strong>ve</strong>rilmelidir. çünküeğer temellerde bir bozukluk yoksa, yapının hareket etmesinin tek nedeniayakların taşıyıcılığının azalması olmaktadır.Şimdi 4 sıra kalan pramidal öttüdeki taş sırasının, orjinalinde 3 sıradaha olduğu düşünülmektedir. Yapının bir bütünlüğe ulaşabilmesi için bueksik taşlar tamamlanmalıdır. Buradan düşen taşların bazılan halen yapınınyakınında durmaktadır.Koparak eksik kalan taşların yanında, fazlaca bozunan taşlar tesbitedilerek taşların yere indirilmesi sırasında yapıdan çıkarılmalı, yerinesağlam olanlan konulmalıdır.Bu taş tamamlama işlemi, yapının bütünlüğünü bozmayan, orijinaltaşlarla uyumlu (renk doku <strong>ve</strong> diğer özellikleriyle) aynı cins taşlarla yapılmalıdır.Bunun için çevrede bulunan taş ocaklan araştınlmalıdır.Onanm için yere indirilen taşlar yerde temizlendikten sonra tekraryerine konmalıdır. Taşlardaki kirlenmenin <strong>ve</strong> kabukların temizlenmesiçok özen isteyen bir işlemdir. Taşların cinsine <strong>ve</strong> bozunma derecesineuygun bir temizleme işlemi seçilmelidir. Aksi takdirde seçilen temizlemeişlemi, taşın daha da bozunmasına neden olabilir.Güneybatı cephede görülen, taşların derz aralıklanna <strong>ve</strong> çatlaklannagirerek parçalanmalara neden olan, derin <strong>ve</strong> kuv<strong>ve</strong>tli köklü bitkiler temizlenmelidir.Ve bundan sonra da tekrar yetişmemesi için önlem alınmalıdır.409


~aıic'l> WN .§::J:ll:-~1~~ NW @~~:~ ,~.p ~,5§ ~.::J~ ~(Jlo.::J ~z.::Jll::00 c)w:ı::o-wu~ali.§> wz


Resim: 4- Anıt mezar, genel görünüşResim: 5- Anıt mezarda bozunmalar411


BALIKESİR, ÜÇPINAR TÜMÜLÜSÜ ARABABULUNTULARI KONSERVASYON PROJESİlHande KÖKTEN**GirişB~ proje ile, Achaemenid dönemine tarihlenen, Bursa Müzesi, Balıkesir-UçpınarTümülüsü araba buluntulannın koruma altına alınarak,konservasyonlanrnn bilimsel yöntemlerle gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır'.Balıkesir-Uçpınar Tümülüsü araba buluntulan, Bursa <strong>ve</strong> Balıkesirmüzeleri tarafından yapılan kurtarma kazısı sırasında ortaya çıkanlmış <strong>ve</strong>1992 Nisan ayında gerçekleştirilen ön incelemeye kadar, kazıdan geldiğişekli ile depolanmıştır. Söz konusu inceleme sırasında bakır alaşımı <strong>ve</strong>demir objeler, yeni <strong>ve</strong> temiz malzeme ile, pasif koruma sağlanacak şekildepaketlenmiş <strong>ve</strong> geçici koruması tamamlanan buluntulann aktif konservasyonakadar stabilizasyonu sağlanmıştır.Konservasyon projesinin ilk evresini, Londra Üni<strong>ve</strong>rsitesi, ArkeolojiEnstitüsü, Arkeolojik Konservasyon <strong>ve</strong> Maddeler Bilimi Bölümün'degerçekleştirilen yayın taraması <strong>ve</strong> özellikle arkeolojik demir objeler üzerindeyapılan son laboratuvar araştırmalarının irdelenmesi oluşturmuştur',Teorik açıdan ön araştırması Ingiltere'de tamamlanan konservasyonUzman Hande KÖKTEN, A.Ü. Başkent Meslek Yüksek Okulu Restorasyon <strong>ve</strong> KonservasyonProgramı, Sıhhiye - ANKARA.(1) Balıkesir, Uçpınar Tümülüsü araba buhıntularının arkeoloji<strong>ve</strong> konservasyon açılarından değerlendirilmesi,doktora tez malzememin bir bölümünü oluşturmaktaolup, söz konusu çalışmaE.U.Sosyal.BilimlerEnstitüsü'nde-<strong>ve</strong> Prof--Dr-Tomris-Bakır'mdanışmanlığraltında-de--- - - ­vam etmektedir.(2) Bu amaç doğrultusunda,demir <strong>ve</strong> bronz objelerin kazı sonrası <strong>ve</strong> konservasyon öncesi durumlarınıözetleyen bir rapor, T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nesunulmuş, arkeolojik değerleri vurgulanarak, hızla bozulmakta olan objelerin aktifkonservasyonlarınınzaman geçirilmeden yapılması gerekliliği belirtilmiştir, Genel Müdürlüğümüzünizni ile, evreleri saptanan koruma projesinin, Ankara Uni<strong>ve</strong>rsitesi, Başkent MeslekYüksek Okulu, Restorasyon <strong>ve</strong> Konservasyon Programı, proje laboratuvarında gerçekleştirilmesinekarar <strong>ve</strong>rilmiştir.(3) Söz konusu araştırma, the British Council desteği ile gerçekleştirilmiştir.413


projesinin ikinci evresinde ise, Bursa Müzesi'nde korunmakta olan Balıkesir-ÜçpınarTümülüsüaraba buluntulan, A.Ü. Başkent Meslek YüksekOkulu proje laboratuvanna getirilerek aktif konservasyon işlemlerinebaşlanmıştır',Belgelerne çalışmasıAktif konservasyon işlemlerine geçilmeden önce, tüm metal buluntularınkorunma durumlan, saptanan bozulmalar, temizlik işlemi öncesi boyut<strong>ve</strong> ağırlıkları, her obje için ayn ayn tutulan kayıt formlanna işlenmiş,objelerin konservasyon öncesi fotoğraflan çekilerek, tüm objelere konservasyonişlem numaralan <strong>ve</strong>rilmiştir. Konservasyona alınan buluntularşöyle sınıflandınlır:Demir Objeler1. Araba tekerleklerine ait şına halkalan: her bir tekerlek, mezar girişineüç parça halinde bırakılmıştır. Ahşap konstrüksiyon ise tamamenyok olmuştur. Ancak, şına demirini ahşap ispit üzerinde sabitleştiren mekikbaşlı çiviler in-situ olarak korunmuştur.2. Araba tekerleklerine ait ahşap ispit parçalannı birarada tutmakamacıyla kullanılmış U <strong>ve</strong> T formlu demir kenetler.3. Araba tekerleğinindingil çevresinde dönmesini sağlayan ahşap topaait halkalar (baş <strong>ve</strong> arka taslan) ile, tekerlek parmaklannın topa girdiğiyuvaların iki yanında yer alan ince halkalar.4. Gemler5. Uçlan profilli, kısa çivilerle birleştirilmiş, dar <strong>ve</strong> geniş bantlar.6. Halkalı çiviler.7. Çivi parçalan8. Niteliği henüz saptanamamış olan buluntular.Demir Objelerin Konservasyon Öncesi DurumlarıDemir buluntularınyüzeylerinde, toprak <strong>ve</strong> kalker kütleleri ile birleşmişbozulma maddelerinin varlığı saptanmıştır. Bozulma tabakasının kabukşeklinde kalınlaştığı alanlar yanı sıra, orijinal demir yüzeyinin korunduğu<strong>ve</strong> bozulmaya uğramamış kısımlar da bulunmaktadır. Fizikseltahribat <strong>ve</strong> elektrokimyasal bozulma, demir objelerin kazı öncesi toprakaltında bulundukları süreç kadar, kazı sonrası pasif konservasyonun uygulanamamasındanda kaynaklanmaktadır.(4) Konservasyon projesi, Yüksek Okul son sınıf öğrencileri arasından seçilen Havva Avcı,Oğuz Demir, Hüsnü Kayişbudak <strong>ve</strong> Mihrican Kılıç'dan oluşan ekip tarafından, proje başkanlığımdayürütülmüştür.414


Elektrokimyasal bozulma: Özellikle nemli <strong>ve</strong> oksijenli ortamlardagömülü kalmış demir objelerde saptanan <strong>ve</strong> oksitlerle karbonatlardanmeydana gelen bozulma saptanmıştır. İri, kızıl kah<strong>ve</strong>rengi kütleler, toprak<strong>ve</strong> küçük taş parçacıklan ile birleşerek, demir yüzeyini perdelernekte<strong>ve</strong> kimi zaman tüm objenin biçimini tanınmaz hale getirmektedir. Bu kütleler;kırmızı, kah<strong>ve</strong>rengi, san renklerde olup, demir objelerin yüzeyindesert <strong>ve</strong> metalle kaynaşan bir oluşum göstermektedir.Elektrokimyasal bozulmaların zayıflattığı demir buluntularda, fizikseltahribat da saptanmıştır. Daha çok kenetlerde, tekerlek toplanna aithalkalarda <strong>ve</strong> çivilerde görülen bu tahribat, ince çatlaklardan yanklara <strong>ve</strong>kınlmalara dek ilerleyen derecelerdedir.Öte yandan, demir buluntulann incelenmesi sırasında, metal korozyonuile korunmuş kalıntıların azlı ğı dikkati çekmiştir. Tekerlek şınalannaait mekik başlı çivilerin <strong>ve</strong> U kenetlerden birinin in-situ olarak korunduğugözönüne alındığında, ahşap konstrüksiyonun demir aksam ilebirlikte gömüldüğü kesinlik kazanmaktadır. Ancak buluntuların geldiğiortam şartlarının, organik malzemenin korunmasına uygun olmadığı anlaşılmaktadır.Bakır-Alaşımı Objeler1. Kare plakalar2. Simetrik kavisli plakalar3. Haç şeklinde koşum elemanlarıBakır-Alaşımı Objelerin Konservasyon Öncesi DurumuObjelerin büyük bölümünün, toprak altında iken demir buluntularlatemas halinde olduğu <strong>ve</strong> bu nedenle, yüzeylerinde demiroksit birikintilerİoluştuğu görülmektedir. Bunun yanı sıra, değişen kalınlıklardatoprak <strong>ve</strong> bozulma maddelerinden oluşarıyüzey tabakasının altında, yeryer kırmızı bakıroksİt <strong>ve</strong> genelde iyi korunmuş bir patina bulunmakta--dır. - - - - - - - - - - - - --- - -Kare <strong>ve</strong> simetrik kavisli plakalar, çok ince çeperli olduklarından <strong>ve</strong>demir buluntular arasında gömülü kaldıklanndan, ileri derecede fizikseltahribata uğramışlardır. Metalin düzeltilemeyecek şekilde katlanması, kenarlarboyunca kınlmalar <strong>ve</strong> deliklerin bulunduğu kısımlarda yırtılma <strong>ve</strong>kopmalar bu tahribatın göstergeleridir.415


Konservasyon ProjesiDemir BuluntularınKonservasyonuArkeolojik demir objelerin stabilize edilmesi, konservasyonda oldukçazor bir sorun oluşturur. Demirin toprak altındaki elektrokimyasal bozulmasınaneden olan faktörlere, uygulama açısından bakıldığında, müzeobjelerini, oksijen <strong>ve</strong> nemden arındmlmış bir ortamda saklamanın olanaksızlığıaçıktır; bu nedenle aktif konservasyonun, arkeolojik demir objelerinkurtarılma şansını yükselttiği <strong>ve</strong> bu amaçla yapılacak uygulamaların,objeyi düşük bağıl nemde, kontrollü şekilde depolamaktan daha etkiliolduğu ortaya çıkar. O halde, klorür iyonlarının giderilmesi tek çözümdür.Ancak, bu amaçla yapılan uygulama sonuçları, konservasyon işlemitamamlanan objenin korozyon tabakalarından çıkarılan <strong>ve</strong> obje içinde kalanklorür miktarı açısından ümit <strong>ve</strong>rici olmamıştır. 7ü'li yıllara dek demiriçin, kaynatma, elektroliz ile indirgeme, yoğun yıkama gibi, yetersiz<strong>ve</strong> sınırlı yöntem seçenekleri vardır. Klorür iyonlarının giderilmesi amacıylakullanılan bu işlemlerin çeşidiliğine karşın, objelerin, konservasyonişlemleri tamamlandıktan birkaç yıl içinde yeniden korozyona uğramaları,uygulamada hiçbir yöntemin başanya ulaşmadığını gösterir; yönteminyetersizliği yanı sıra, ugulamanın, metalin metalografik yapısında değişikliğeyol açması gibi bir olumsuzluk da söz konusu olabilmektedir.North <strong>ve</strong> Pearson tarafından önerilen <strong>ve</strong> ilk olarak "deniz altında bulunmuşdemir objeler" için kullanılan yöntem ise, daha önce denenen diğerlerinegöre avantajlara sahiptir. Bu yöntemde:a. Suda çözülmeyenler de dahilolmak üzere, tüm demir klorürler çözünürler,b. Obje üzerindeki korozyon tabakaları kuv<strong>ve</strong>dendirilir <strong>ve</strong> stabil halegetirilir,c. Metalin metalografik özellikleri uygulamadan etkilenmez,d. Uygulanması kolay <strong>ve</strong> maliyeti düşüktür,e. Arkeolojik demir için uzun vadede tehlike oluşturmaz.Söz konusu yöntemde, demir klorürlerin "alkali sülfit içinde çözülmesi<strong>ve</strong> böylece, demir objenin "kuv<strong>ve</strong>tli baz çözeltisi içinde" kalıcı <strong>ve</strong>stabil hale gelmesi amaçlanmaktadır. Söz konusu yöntemin etkinlik deneylerisırasında, arkeolojik demir objelere, bilinen "klorür arındırmayöntemleri" yanı sıra, alkali sülfit metodu uygulanmış; sonuçlar karşılaştınlarakgiderilebilen klorür miktarı saptanmıştır.416


Alkali sülfıt yönteminin temel prensibi şöyle açıklanabilir; demir objedebulunan klorürlerin yarısını "demiroksiklorürler" oluşturmaktadır kibunlar zaman <strong>ve</strong> nem faktörlerinin etkisiyle metal çekirdeğine saldırarak,etkilemektedirler, Demiroksiklorürler suda çözülmezken, alkali sıvılardaçözülmektedirler. Bu netilekleriyle, alkali sülfıt yönteminden alınan sonuçlar,diğer yöntemlerin kullanılması sonucunda saptanan klorür çıkışıdeğerlerininiki katını sağladığını göstermektedir.Aynca, bu yöntemle korozyon tabakalan da sağlamlaştırıldığmdan,demir objeler, aktif konservasyona geçilmeden önce, aylar <strong>ve</strong> hatta yıllarcaalkali sülfit çözeltisi içinde kalabilmektedirler. Alkali sülfıt, korozyontabakalanna nüfuz ederek, metal çekirdeğe dek ulaşmakta, saf suya göredaha iyi "ıslatma özelliği" bulunduğundan, klorürleri en yoğun <strong>ve</strong> zarar<strong>ve</strong>rici olduklan metal çekirdiğinin yüzeyinden temizlemektedir-,Alkali sülfit işleminin ardından, demir objeleri alkali çözeltiden anndırmakamacıyla, klorür miktannın "demir buluntular" için gü<strong>ve</strong>nli sayılandeğere <strong>ve</strong> pH'ın Tye ulaşması için, objeler saf su içinde bekletilmekte<strong>ve</strong> değiştirilen banyolarla yıkanmaktadırlar.Söz konusu yöntem, Balıkesir-Üçpınar Tümülüsü demir buluntulanüzerinde, mekanik temizleme ardından kullanılmaktadır. Mekanik temizlemeöncesinde, büyüteç <strong>ve</strong>ya mikroskop altında organik kalıntılar içinincelenen demir objeler, daha sonra spiral motor <strong>ve</strong> ince keski yardımıylatemizlenmiştir. Mekanik temizlik sırasında, korozyonla kaplı alanlar üzerindekontrollü çalışılabilmekte <strong>ve</strong> kalınlığı değişen korozyon kabuklantemizlenirken, orijinal yüzeye zarar <strong>ve</strong>rilmemektedir.Mekanik temizliğin tamamlanması ardından, alkali sülfit çözeltisine(0.5 M Na2S03/NaOH) da1dınlan demir buluntulann çözelti banyolan,bir haftalık periyodlar halinde uygulanmıştır <strong>ve</strong> toplam dört hafta sürmektedir.Alkali sülfıt uygulamasının ardından, saf su içinde anndırmaevresi başlatılmaktadır; yaklaşık 20 hafta süren <strong>ve</strong> saf suyun bir haftalıkperiyodlar halinde değiştirildiği bu anndırma sırasında, değiştirme öncesibanyo suyundan alınan örnekler_"iy~n konğük1iv!1eIlletre"jkQlçmm~k-__-te~böylece"ariridirma Işıemin.in hızı, uzunluğu <strong>ve</strong> demirden anndınlanklorür miktan saptanabilmektedir.(5) Toprak altından çıkan arkeolojik demir objeler için deneysel uygulaması ilk kez, CenevreSanat Tarihi Müzesi Konservasyon Araştırma Laboratuvarı'nda yapılan <strong>ve</strong> daha sonra LondraMüzesi'nde sekiz sene boyunca denenen bu yöntem ile arındırılmış buluntular, 4 ay süresince"yüksek nem"e tabi tutulduğunda, durumlarında hiçbir bozulma <strong>ve</strong>ya gerileme görülmemiştir.417


Alkali sülfit işlemi tamamlanmış <strong>ve</strong> saf suda anndınlan ilk grup demirobjelerden edinilen sonuçlara göre; ilk banyo su örneği 1950 MSolan obje grubunun.T l. hafta sonundaki klorür testi sonucu 150 MS <strong>ve</strong>20. hafta ölçüm değeri ise 15 MS olarak saptanmıştır. Genelde, tüm anndırmabanyolanna uygulanan ara ölçümlerirı; düzenli <strong>ve</strong> sürekli bir azalmayaişaret ettiği; böylece seçilen yöntemin Uçpınar Tümülüsü demir objeleriüzerinde etkili olduğu söylenebilir.Klorürlerden anndırılmış demir objeler tamamen kurutulduktan sonra,birleştirme <strong>ve</strong> yapışıırma öncesinde, toluene ile hazırlanmış Paraloid­B 72 (% 1O) çözeltisi ile sağlamlaştırılacaktır.Bakır Alaşımı Objelerin KonservasyonuBalıkesir-Üçpınar Tümülüsü bakır alaşımı buluntulan, mikroskop altındaincelenerek, bistüri <strong>ve</strong> cam elyaf fırça ile mekanik olarak temizlenmişlerdir.Bunun ardından, klorürlerden anndınlmak üzere saf su içinde,değiştirilen banyolarla yıkanmışlardır; bu işlem süresince periyodik olarakyapılan ölçümlerle yıkama suyuna çıkan klorür miktan saptanmış;arındırma işlemi tamamlandığındaise objeler, bronzlarda potansiyel korozyonriskini ortadan kaldırmak için kullanılan, korozyon önleyici Benzotriazole(BTA) (alkol içinde %3) çözeltisine daldınlmışlardır. Daldırmaişlemi 4-12 saat arası sürmüş <strong>ve</strong> BT A'nın etkinliği nem odasındadenenerek, objelerin içinde aktif klorür olup olmadığı kontrol edilmiştir.Nem testinin sonucuna göre, objeler Paraloid B-72 (aseton içinde %5)çözeltisine daldınlarak sağlamlaştmlmış <strong>ve</strong> yüzeylerinde koruyucu tabakaoluşturulmuştur .SonuçBu proje ile, Balıkesir-Üçpınar Tümülüsü metal buluntulannın bilimselyaklaşımla konservasyonu amaçlanmış <strong>ve</strong> ayrıntılı bir belgelemeninardından, tüm demir objelerin temizlik <strong>ve</strong> alkali sülfit işlemleri ile, bakıralaşımı objelerin aktif konservasyonları tamamlanmıştır. Uygulamalarsonucunda, özellikle demir buluntuların konservasyonunda kullanılan."alkali sülfit" yöntemi <strong>ve</strong> onu izleyen klorür arındırma işleminin etkinliğidoğrulanmış; demir objeler klorür içeriği açısından stabil hale getirilmişlerdir.Balıkesir, Üçpınar Tümülüsü araba buluntuları konservasyon projesininson evresini, birleştirme <strong>ve</strong> rekonstrüksiyon işlemleri oluşturmaktadır.Bu evrede, buluntular müze teşhirine hazırlanarak,konservasyonu tamamlananbuluntularla, arkeolojik delillere bağlı kalınarak yapılacak birreplikanın yanyana sergilenmesi için çalışmalar gerçekleştirilecektir.418


KAYNAKÇABLACK, I.W.B., Choosing a conservation method for iron objects. Conservation of Iron, Maritimemonographs and reports, London: National Maritime Museum, 1982, 15.BLACKSHAW: S.M., An appraisal of eleaning methods for use on corroded iron antiquities.Conservation of Iran, Maritime monographs and reports, London: NationalMaritime Museum,1982, 16-20.GILBERG, N.G., SEELEY, N.I., The alkaline su1phite reduction process for archaeological iron:A eloser look. Studies in Conservation 27, 1982, 180-184.KEENE, S., The perfonnance of coatings and consolidants used for archaeological iron, Adhesi<strong>ve</strong>sand Consolidants: Preprints of the Contributions to the nc Paris Congress, 2-8 September1984,104-106.KEENE, S., ORTON, c., Stability of treated archaeological iron: an assessment. Studies in Conservation30, 1985, 136-142.,KEENE, S., Real-time survival rates for treatments for archaeological iron, Report on the conservationof iron at the Museum of London, London, 1992.NORTH, NEIL, PEARSON, C., Alkaline sulphite reduction treatment of marine iron. ICOMCommittee for Conservation, 4th. Triennial Meeting, Venice, 1975, 1-14.RINUY, A., SCHWEIZER, R, Application of the alkaline sulphite treatment to archaeologicalironwork: A comparati<strong>ve</strong> study of different desalination methods. Conservation of Iron,Maritime monographs and reports, London: National Maritime Museum, 1982,44-49.SCOTT,. A.D., SEELEY, N.J., The washing of fragile iron artifacts. Studies in Conservation 32,1987,73-76.SKERRY, S.B., How corrosion inhibitors work. Corrosion inhibitors in conservation, OccasionalPapers No. 4,1985.STAMBOLOV, T., The Corrosion and Conservation of Metallic Antiquities and Works of Art: APreliminary Sur<strong>ve</strong>y, Amsterdam, 116-135.TURGOOSE, S., The Nature of surviving iron objects. Conservation of Iron. Maritime monoğraphsand reports. London: National Maritime Museum. 1982, 1-7.TURGOOSE, S., Post exeavation changes in iron antiquties. Studies in Corservation 27, 1982,97-101.- TURGOOSE, S., The cerrosion-of archaeological-iron-during-burial and 'treatmentvStııdies -in­Conservation 30, 1985, 13-18.TURGOOSE, S., Corrosion inhibitors for corservation. Corrosion inhibitors in conservation, OccasionalPapers No. 4., London: UKIC, 1985.WALKER, R., The role of corrosion inhibitors in the conservation of iron. Conservation ofIran: Maritime monographs and reports, London: National Maritime Museum, 1982,58-65.419


DIE KONSERVIERUNG DER KNIDISCHENFRESKEN IM MUSEUM FÜRUNTERWASSERARCHAOLOGIE IN BODRUMPeter R. PRACHER*IşıkBİNGÖLBritta PRACHERDie Konservierung der 4 hellenistischen Stuckfriese ist durch die engeZusammenarbeit der (Başkent Meslek Yüksek Okulu) an der Uni<strong>ve</strong>rsitatAnkara mit freiberuflichen Restauratoren aus Deutschland entstanden.GroBer Dank ist hier Herrn Prof. Dr. Engin Özgen demGeneraldirektor im Kultusministerium in Ankara, Herrn Oğuz Alpözendem Direktor des Museums für Urıterwasserarchaologie in Bodrum undauch Herrn Prof. Dr. Orhan Bingöl, Direktor der Fachhochschule zu sagen.Bei den bearbeiteten wandmalereierı handelt es sich um farbigeWandgestaltungen des hellenistischen Hauses in Knidos, die Ende 69 erlahren gefunden worden sind und sich im Museum von Bodrum befinden.An der Südseite grenzt das Haus an die ZufahrtsstraBe zum Hafenvon Knidos. An der westlichen Seite wird es durch eine TreppenstraBebegrenzt.Aus welchem der Raume die bearbeiteten Wandmalereien stammen,ist zur Zeit nicht geklart, Die Raume waren <strong>ve</strong>rschüttet und dienten in römiseherZeit <strong>ve</strong>rmutlich als Garten. Die Malereien, die teilweise auf are---_----.l.itektonischen-W-andgliederungen-aufgemalt-waren~ gehörten-zu-de'''''rn..--­Dekorationskonzept einer Raumgestaltung, welches mit Pilastem, Sauleriund Kapitellen aus farbig gestaltetem Stuck erganzt wurde. Die Höhe derso dekorierten Wande dürfte mit über 3 Metern anzusetzen sein.* Peter R. P~ACH~~, WeingartenstraBe 39a 8700 Würzburg DEUTSCHLAND.Işık BİNGOL, A.U. Başkent Meslek Yüksek Okulu, D.T.C.P. Ek Bina Sıhhiye-ANKARA.Britta PRACHER, WeingartenstraBe 39a 8700 Würzburg DEUTSCHLAND.421


Die Freskozonen bestehen aus einem gemalten Marmor, derzusatzlich noch Höhungen İn Kalkfarbe apfweist. Die Seccozonen sindvon figürlicher Malerei mit mythologischen Szenen ausgefüllt. Die Deutungist noch nicht vollstandig abgeschlossen.im August 1991 und im Februar 1992 wurden von den zusamneungestelltenFriesen, der H+A-Fries wegen einer gemeinsamen Eck<strong>ve</strong>rbindungund der C-Fries wegen seiner bedeutenden Darstellung, ausgewahltund zusammen mit der Fachhochschule für Restaurierung der Uni<strong>ve</strong>rsitatAnkara angefangen zu bearbeiten. Vor Ort wurde die genaue RahmengröBefestgelegt. Zusatzlich muBten alle Details der einzurichtendenWerkstatt besprochen werden. Um eine Vorstellung über den genauenPutzaufbau zu haben, der aus drei Lagen besteht, wurde von jeder Putzsorteein Teil für die chemische Analyse entnommen. Die zu untersuchendenPigmente wurden mittels eines Skalpells vorsichtig von bereitsgeschadigten, losen Farbschollen entnommen und die Stenen in einemEntnahmeprotokoll festgehalten. Die Untersuchungen führte Prof. Dr.Hermann Kühn, München aus, In den Farbproben wurden die Pigmente~uB, Pflanzenschwarz, roter, gelber und braurılicher Ocker,Agyptischblau und Indigo (im Grün der Probe 5) nachgewiesen. AlsWeiBpigment wurde Calciumcarbonat gefunden, wobei nichtauszuschlieBen ist, daB die mehrfach festgestellten weiBen Silicate (unteranderem Ton) zum Teil einen Zusatz darstellen und nicht nur naturlicheBeimengungen der nachgewiesenen Ocker sind.Ein Stück barocken Deckenputzes mit Stuckleiste wurde in Deutschlandals Modell ausgesucht und vorrab alle Arbeitsgange daran geprüftsowie die zu <strong>ve</strong>rwendenden Materialien Nachdem ane Materialienund MaBnahmen anhand des "Dummy's" getestet und festgelegt waren,wurde das Restaurierungskonzept endgü1tig beschlossen.Bei Beginn der ArbeitsmaBnahmen zeigte sich, daB aufgrund derKlimasituation in Bodrum-durchschnittlich 35 Celeius und über 90%Luftfeuchtigkeit-die in mittlerem deutschem Klima getestete Zusammensetzungdes Kunstputzes für die Rückseite, in dem vorgegebenenMischungs<strong>ve</strong>rhaltnis nicht anzuwenden war.Deshalb muBte eine neue, auf das feucht-heiBe Klima abgestimmteVersuchsreihe vorgenommen werden, um die für diese Verhaltnissegünstigste Kunstputzzusammensetzung zu finden.Das Einputzen der Fresken in die Aluminiumrahmen muB als reineKonservierungsmaBnahme gesehen werden.422


Damit werden die Friese vor weiteren Lagerungsschaden bewahrt,die durch Kantenabrieb, Verschmutzung und standiges Umlagem entstandensind.Die restauratorischen MaBnahmen wie Lösen der Versinterung, Abnahmeder Paraloid-Filme auf der Oberflache, Erganzung der Fehlstellenund evtI. Retusche müssen erst geklart und sollten gegebenenfal1s einerExpertenkommission vorgestellt werden.Über die zusammengesetzten Friese wurde ein Pergamentpapier gelegtund jedes Putzteil vorder- und rückseitig gezeichnet und numeriert.Es hatte sich gezeigt, daB der dreilagige Putz sehr gut miteinander <strong>ve</strong>rhaftetist. Der Putz selber ist fest. Lediglich an den vielstrapazierten Putzkantenhatten sich lockere Zonen gebildet, die mit Kalkmilch und Kalksinterwasservorgefestigt werden muBten, damit die Klebungen guthalten.Die gefundenen Putzteile waren schon 1969 bei der Auffindung zurKonservierung betreits mit Paraloid oder ahnlichem Acyrlharz behandeltworden. Das hat zu einer Verdichtung der Maloberflache geführt undeine Dampfdiffusionssperre ausgelöst.Die Kalkmalerei hatte sich in diesen Zonen vom Putzuntergrund gelöstund stand blasig auf. In den schwarzen Hintergrundzonen z.B. amStuckfries war sie hochgerissen, aufgerollt und in zahlreichen kleinenPartikeln abgeplatzt. GröBere jüngere Abplatzungen waren am weiBenKalkuntergrund erkennbar.Der florale Stuckfries des H-Prieses, der komplette C-Pries und derA l-Fries haben die Paraloid-Trarıkurıg erfahren. Die Seccozonen immittleren Dekorationsfeld mit der figürlichen Malerei haben dadurchstark an asthetischer Qualitat <strong>ve</strong>rloren, sie wirken speckig und branstig.Teilweise sind die starken Lehm<strong>ve</strong>rkrustungen auf der Oberflache mitgetranktworden. Auch auf nicht getrankten Oberflachen sitzen die starkenLehm<strong>ve</strong>rkrutzungen. Besonders beim H-Pries sind groBe Teile derSecco-Malereien <strong>ve</strong>rlorengegangen. --Bei der Zusammensetzung der einzelnen Putzteile stellte sich heraus,daB der Putz beim Auftragen auf die Wand nicht gleichmaüig gezogenworden war, so daB sich in der Mitte ein leichter Bogen gebildet hatte.Dies kann auch von dem Zustand des Lehmziegel-Mauerwerks herrühren.423


Es wurde festgestellt, daB der frei angetragenen florale Stuckfries inseinem Neigungswinkel von der linken Seite über die Mitte bis hin zurrechten Seite bis zu 1 cm differiert.Auffallig ist ebenfalls, daB beim H-Freis das mitdere Dekorationsfeldan der Oberkante erheblich starker ist als zum unteren Teil hin,woraus sich ein starker Neigungswinkel ergab. Diese Tatsache muBte beider Einputzung in den Rahmen berücksichtigt werden. Bevor dieeigentlichen KonservierungsmaBnahmen begannen, erfolgte dieMalschichtfestigung; nach einer Testserie mit <strong>ve</strong>rschiedenen Festigungsmitteln.Man entschied sich für die Festigung mit Polyvinylalkohol.Die Malschichtfestigung muBte hauptsachlich in den paraloidgetranktenZonen vorgenommen werden.Die nicht vorbehandelten Teile, bei denen die Malschicht durch Bindemittelabbauleicht pudert, wurden mit <strong>ve</strong>rdünntem Zelluloseleim eingelassen.In gröBeren Bereichen befanden sich auf den Bruchkanten gröBereLehm<strong>ve</strong>rkrutzungen und Erdreich. Diese muBten mit harten Pinseln undSkalpellen entfernt werden, weil es beim Zusammenkleben in derPaBgenauigkeit gestört hatte, Die bearbeiteten Kanten bekamen zur Putzfestigungeine prophylaktische Kalksinterwassertrankung. Beim erstenprovisorischen Zusammensetzen im Sandbett stellte sich heraus, daB dienach der Ausgrabung gemachten Verklebungen nur sehr ungenau ausgeführtwaren. Die Bruchkanten saBen nicht bündig aneinander und am floralenStuckfries stimmt oft der Neigungswinkel nicht. Deshalb entschiedman sich dazu, die alten Verklebungen zu lösen, Für die Verklebungender Putzbruchstücke wurde Araldit AW 106 mit Harter HV 953 Ugewahlt,Kleinere Bruchstücke konnten in einem Sandbett aufeinandergefügtwerden. Für die groBen Bruchstücke <strong>ve</strong>rwendete man Sandeimer, in diedie mit Hostaphan geschützten Bruchstücke übereinandergesetzt wurden.Durch den Druck des Eigengewichtes erfolgte die Verklebung.Die groBen Teile wurden dann im Sandbett zueinander ausgerichtet.Hierzu wurde als erste MaBnahme der Sand genau in die Waagerechtegebracht.A n die seitlichen AuBenkanten der Sandkisten wurden ausPreBspanplatten gefertigte Profilschnitte angebracht, die dem genauenNeigungswinkel des jeweiligen Frieses entsprachen.424


An den markantesten Punkten wurden Nagel eingeschlagen undSchnüre zwischen den Profilschnitten gespannt als Richtpunkte für dieGesamt<strong>ve</strong>rklebung. So konnte, dem Neigungswinkel entsprechend,jeweils mit Sandunterfütterung das richtige Gefalle hergestellt werden.Besonders an der oberen floralen Stuckkante waren Teile des Unterputzes<strong>ve</strong>rlorengegangen. Hier muBten vor der Verklebung erst Prothesenaus Kalkputz hergestellt werden, um der Klebefuge den nötigen Halt zugeben.Um die in richtiger Lage fixierten Friesstücke rückseitig bearbeitenzu können, muBte eine aufwendige Vorderseitenabsicherung vorgenommenwerden.Zuerst wurden alle Löcher und Fehlstellen mit Zellstoff ausgestopft.Dann sicherte man die Malschicht der Vorderseite mit saurefreiem Japanpapier,das mit Zelluloseleim aufgeklebt wurde.Als Trennschicht zum Polyuretan-Schaum diente ein ebenfalls mitZelluloseleim aufgeklebtes Fliespapier.AnschlieBend baute man einen rechteckigen, mit Hostaphan ausgelegtenKasten, der über den abgeklebten Fries gesetzt wurde.Alle Freistellen muBten mit Zellstoff ausgestopft werden, damit dasOriginal weder mit PU-Schaum noch mit Gips in Berührung kam. In denKasten wurde nun gleichrnaüig der PU-Schaum eingesprüht. Der PU­Schaum hat den Vorzug, daB er sich wahrend des Auftragens in alle Unebenheitenhineinschmiegt. Die bei der Aushartung entstehenden Luftblasensind ein guter Klimaausgleich und Druckpuffer zum Original hin.AuBerdem schützt er vor der Feuchtigkeit des nachfolgenden Gipses.Das Gipsbett muBte über dem PU-Schaum aufgebracht werden, damiteine absolute Waagerechte für die richtige Rückseitenbearbeitungentstehen konnte. Nachdem der Gips, der flüssig in die Kastenforın eingegossenund ausgerichtet wurde, abgebunden hatte, konnte die Verscha-----lung a5genommen werden.-.---.- - -- -Im feuchten Klima trocknet der Gips allerdings nie richtig aus. Nachdem Drehvorgang war die gesamte Rückseite erstmalig sichtbar.Die Rückseite wurde 1:1 gezeichnet, fotografiert und numeriert. Dabeifanden sich auch amerikanische und türkische Numerierungen, die in425


den Plan mit eingetragen wurden, ebenso die beiden roten Markierungspunkteauf Fries H, Tei116.Alle Fugen wurden mit Kalksandputz ausgefüllt, damit der spateraufgetragene Kunstputz nicht bis zur Vorderseite vordringen kann. Umbei den durch die Vorgaben Kap. V. gegebenen MaBnahmen eine mehrfacheSieherheit der Haftung zu bekommen, muBten die einze1nen Putzstückemiteinander <strong>ve</strong>rklammert werden. Dazu wurde der Putz an dervorgegebenen Stelle geschlitzt und eine durchbrochene Aluminiumschienemit Araldit eingeklebt.Die durchbrochene Schiene der Aluminiumleiste begünstigt eine guteHaftfahigkeit zwischen Originalputz und Araldit.Die bis zu 5 mm über dem Originalputz herausstehende Aluminiumknickkanteschaffte eine gute Verbindung bei der Verklammerung desKunstputzes.An besonders dünnen Stenen, wo ein Schlitzen des Putzes nichtmöglich war, z.B. am Maanderband, wurden die Aluschienen aufgeklebt.In den Bereichen der Putzeinschnürung, wie z.B. zwischen dem mittlerenDekorationsfeld und dem Eierstab, muBte die Aluschiene amschwachsten Punkt ausgeschnitten werden, damit sie wie eine Brücke dasdünne Putzteil überspannt, das nicht geschlitzt werden durfte. Die Lageder Aluschienen wurde in den Rückseitenplan eingezeichnet.Der Aluminiumrahmen wurde aufgelegt, mit der Wasserwaage ausgerichtetund mit Kanthölzern fixiert.Durch die Löcher der eingebetteten Aluschienen wurde ein kunststoffummantelterDraht gezogen und mit den Staberı des Aluminiumrahmens<strong>ve</strong>rzurrt.Auf diese Weise entstand eine dichte Draht<strong>ve</strong>metzung als zweiteSicherheit für die Einputzung.Da das Maanderband am H-Fries völlig fehlte und am C-Fries nurunvollstanding vorhanden war, muBte eine Möglichkeit geschaffen werden,eine Freiflache in der Unterzone zu belassen, die die spatereErganzung von Putzteilen ermöglicht.Durch die groBe Starke und das Gewicht der oberen Friesstücke bestanddie Gefahr, daB der Putzblock bei der Hangung im Rahmen herun-426


terrutscht. Deshalb wurden als Abstandshalter starkere durchbrocheneAluschienen gewahlt, die an den Rahmen mit Araldit geklebt, festgezurrtund in den Kunstputz eingebettet wurden. AnschlieBend erfolgte der dreifacheKunstputzauftrag.Zwischen dem Auftrag der 3 Kunstputzschichten lag jeweils eine 24­stündige Trocknungszeit. Der Kunstputz wurde rautenförmig angeritzt,um eine gute Verklammerung mit der nachfolgenden Putzschicht zu bieten.Auf den freiliegenden Abstandshaltem für die Putzerganzurıgen wurdeein Kunststoffnetz gelegt und in den Kunstputz mit eingebunden.Arbeitsgang folgte vorderseitig die Abnahme des Gipsblockes.Als naclısterDa der Gips noch feucht war, lieB er sich leicht und erschütterungsfreiin Stücke sagen, die sich ohne Schwierigkeiten vom PU-Schaumtrennen lieBen. Die Entfemung des PU-Schaumes konnte mit Skalpellenvorgenommen werden.Danach folgte das Lösen des starken 2. JapanpapierfiieBes, das sich,flach abgezogen, von der 1. Japanpapiersicherung trennen lieB.Bei der vorsichtigen Abnahme der 1. Japanpapiersicherung stelltesich heraus, daB sich einige Malschichtpartien vom Untergrund gelöstund mit der Japanpapiersicherung <strong>ve</strong>rbunden hatten.Deshalb wurde bei der Abnahme gleich eine weİtere Malschichtfestigungvorgenommen. Die problematischen Stellen wurden mit Polyvinylalkoholgefestigt und das Japanpapier erst anschlieBend abgenommen.Die Gesamtabnahme wurde folgendermaBen vorgenommen:Zuerst netzte man cms-weise die zu lösende Stelle mit destilliertemWasser an. Mit kleinen Wattetampons konnte die Papierabsicherung abgeschoben,angehoben und entfemt werden.__D~ie Zelluloseleimr-este-w-urden-rnit-Wattetam)30ns, die-mit-dest-Was-:---­ser getrankte waren, erıtfernt. Dabei erfolgte gleichzeitig dieOberflachenreinigung (Schmutz).Nach AbschluB der Festigungs- und ReinigungsmaBnahmen konntemit der Vorderseiteneinputzung begonnen werden. Hierbei hatte oberstePrioritat, den Kunstputz nicht an die Originalputzkanten zu bringen, dieAnschlüsse sichtbar und die obere Putzkante in ihrem vollen Aufbau er-427


kennbar zu lassen. Zwei Kunstputzlagen wurden in der oben beschriebenenWeise auf den Aluralımen aufgebracht.Als 3. Putzschicht, für die Anputzung an das Original, wurde Kalkputzgewahlt, Der Kalkputz wurde bis 0,3 cm unterhalb der originalenPutzstarke angebracht. Desgleichen wurden so die Fehlstellen in derFlache ausgeputzt sowie an der Oberkante des floralen Stuckfrieses dieHohlstellen, damit die dünnen lıervorragenden Putzstücke vor einem erneutenAbbruch gesclıütztwerden.Die weiteren MaBnalımen werden in der Sommerkampagne 1993fortgesetzt.428


BALBOURA RESEARCH PROJECT 1992John James COULTON*One of the aims of the Balboura research project has been to in<strong>ve</strong>stigatethe economic basis which allowed e<strong>ve</strong>n a small city like Balboura toflourish at an altitude of some 1500 m abo<strong>ve</strong> sea le<strong>ve</strong>L. Our work has alreadyre<strong>ve</strong>aled something of the pattem of estates and villages whichgrew up in the area, and also the widespread existence of wine presses,which tell us of one major crop grown. But it was always clear that a betterunderstanding of these aspects would require the co-operation of geographersand palaeobotanists. In 1992 this co-operation became possible,and our fieldwork consisted of three elements: the collection ofsediment samples from lakes in the area to provide evidence of the ancientelimate and <strong>ve</strong>getation; the in<strong>ve</strong>stigation of traditional farmingpractices to gain some idea of possible crop yields and the populationwhich this highland territory might support; and of course a continuationof our search for ancient sites of all kinds and periods within the westempart of Balboura's territory.The season lasted for about fi<strong>ve</strong> weeks, and would not ha<strong>ve</strong> beenpossible without the permission kindly granted by the General Directorateof Monuments and Museums in Ankara and the generous financialsupport of the British Academy, the British Intitute of Archaeology atAnkara, and the Uni<strong>ve</strong>rsity of Oxford Crayen Committe. Bay MenderesAlan of Samsun Museum represented the Turkish Ministry of Culture,and gaye us his energetic help and friendship throughout the season. Weare also grateful to the kaymakams of AltınyJ!Yla and Fethiy_~,_bLthe_dL-i-__-­rectors ana staff of Burdur and Fethiye museums, and to the local jandarmacommanders for their support and assistance.The palaeobotanical study of lake sediments, organised by Dr NeilRoberts of the Uni<strong>ve</strong>rsity of Loughborough, began at Yazır Göl in the vi-* Dr John James COULTON, Ashmolean Museum, Oxford OXI 2PH, İNGİLTERE.429


layet of Burdur. Yazır Göl lies within the aneient territory of Balboura,and its high altitude, about 1480 m abo<strong>ve</strong> see le<strong>ve</strong>L, promised to providedirect evidence of the <strong>ve</strong>getation typical of much of Balboura's agriculturalland.A series of coring sites was planned across the widest and deepestpart of the lake, with the hand dri<strong>ve</strong>n cylindrical drill based on an inflatableboat. In the e<strong>ve</strong>nt, howe<strong>ve</strong>r, the sediment cores extended for lessthan a metre in depth, and below that was hard red day, indicating thatthere was not a permanent lake here at all periods. These short cores mayshed some light on the problematic deforestation phase of recent centuries,but any earlier pollen will ha<strong>ve</strong> decayed during the dry phase indicatedby the red day.Howe<strong>ve</strong>r, by a happy aceident, the launch site for the drilling rig providedvaluable information about management of the lake in antiquity.Towards the northem end ofthe rocky eastem side of the lake is anaturalsink hole (çukur), which in recent years has been surrounded by an earthdam to pre<strong>ve</strong>nt the lake water from draining away. Within this dam wefound the remains of a massiye wall of dry laid rubble masonry enclosingan area of c. 20x12 m and rising about 4 m abo<strong>ve</strong> the sink hole. A precisedate for the wall is impossible, but its build suggests that it is Hellerıisticor early Roman, and its purpose was obviously to enclose the sink holeso as to maintain the le<strong>ve</strong>l of the lake.A higher lake le<strong>ve</strong>l would obviously benefit crops grown in the surroundingbasin, as well as providing reeds for winter fodder, and archaeologicalexploration re<strong>ve</strong>aled a Roman settlement at each end of the lakebasin. That at the south end had slight remains of a Hellenistic erıclosureof the type found elsewhere in Balboura's territory, and both settlementspreser<strong>ve</strong>d lion-lidded sarcophagi, which indicate a measure of prosperityduring the Roman period. At both sites we also found stone press weightsof the now familiar kind, showing that occupation e<strong>ve</strong>n at this altitudewas based on agriculture, including vinyards.At both these sites, and also at a third close to the sink hole, voti<strong>ve</strong>rock reliefs were found; eight out of nine of them were of the Triad type,and none of the generally commoner Dioskouroi. On the other hand twoDioskouroi reliefs were found in the valley in front of the nearby villageof Gölçük (Yazır), one of them (Fig. 1) last noted by Schönbom in 1842.This homogeneous local cluster, not just single sites devoted to one cultor another, is of some interest, and may suggest that certain groups of thepopulation specially favoured a particular cult.430


Just abo<strong>ve</strong> the north end of lake the remains of a robbed EarlyBronze Age site, perhaps a tumulus gra<strong>ve</strong>, provides rare evidence formuch earlier exploitation of the area.Since YazırGöl had pro<strong>ve</strong>d unsatisfactory for sediment coring, theteam mo<strong>ve</strong>d down to Gölhisar Gölü. Large scale pumping of water for irrigationhad lowered the water le<strong>ve</strong>l of the lake, so that it was surroundedby a broad margin of soft mud, which pre<strong>ve</strong>nted our launching the drillingboat. Howe<strong>ve</strong>r, the rig was set up close to water, where the mud wasfirm enough to bear our weight and from here we were able to reco<strong>ve</strong>rcores extending down to a depth of o<strong>ve</strong>r 8 m. Two 14C dates ha<strong>ve</strong> beenobtained so far. One sample, from a depth of about 2.70 m, correspondsto a 10 cm layer of vo1canic ash, and the date, 3330±70 14C years RP. orabout 1650 Re., suggests that this relates to the explosi<strong>ve</strong> eruption of theSantorini vo1cano. It will be interesting to in<strong>ve</strong>stigate what the impact ofthis major e<strong>ve</strong>nt was on <strong>ve</strong>getation. if the build up of sediment wassteady, then the full core depth of 8.13 m should co<strong>ve</strong>r about the last10.000 years, so providing evidence for climatic and <strong>ve</strong>getational changessince the Neolithic period and indicating the times and extent of humanimpact on the environment. Although Gölhisar Gölü is at a lower altitudethan Balboura, any climatic changes affecting the <strong>ve</strong>getationaround it will ha<strong>ve</strong> affected.Balboura also. Further analysis is being carried out for diatoms, geochemistry,sediment texture, and pollen, but this detailed study will requirese<strong>ve</strong>ral years' work.The inquiries into traditional agriculture were carried out by Dr MalcolmWagstaff of the Uni<strong>ve</strong>rsity of Southampton and Doç. Dr Aygen Erdentuğof Bilkent Uni<strong>ve</strong>rsity. The work focused on the villages of Çobanisa,Çaltılar, and Karaculha Yaylası in the vilayet of Muğla. The firsttwo no longer ha<strong>ve</strong> lowland counterparts, and show how permanent settlementscan make an adequate living from the resources of the uplandarea alone. The third has alarger lowland twin near Fethiye, and so illustratesthe seasonal exploitation of the uplands from a lowland base. Thequestioning related to the period before 1960, that is, before tractors, insecticidesand artificial fertilise[Lw_eLe_available-in-the-district,-fof-uutil---­that time farming methods will ha<strong>ve</strong> been subject to the same limitationsas in antiquity, and may well ha<strong>ve</strong> changed little.In both the permanent and seasonal villages dry farming, particularlyof wheat and barley, was the dominant form. The figures which were obtainedfor crop yields at various altitudesand for household requirements,should provide the basis for rough ca1culations of possible popula-431


tion and output in the Roman period. Grain export has at times been important,as it may ha<strong>ve</strong> been in the Roman period. It has been suggestedthat the granaries at Andriake and Patara on the Lycian coast were tostore the grain brought down from the uplands. Howe<strong>ve</strong>r, it was madeplain that good har<strong>ve</strong>sts were not wholly reliable, and another factor affectingheavy settlement of the Balboura area may be the possibility ofbuying in food in bad years with the proceeds of surplus sold in the goodyears.lt was also found that grape vines had been much more extensi<strong>ve</strong>lygrown in the recent past and were successful at altitudes up to 1600m.This fits well with our view that the stone press weights and rock cuttanks found at many sites in the area should be interpreted as wine presses.In these more recent times, of course, the grapes were eaten fresh,rather than being used for wine, as in antiquity. Oli<strong>ve</strong> trees had also beentried in the area, but with no success at all, which bears out the generalrule that oli<strong>ve</strong>s will not flourish abo<strong>ve</strong> 1000 mlt is c1ear that in the recent past animal husbandry played a muchgreater role than it does today. The expansion of agriculture o<strong>ve</strong>r the lastfew decades at the expense of animal rearing may parallel the changeswhich resulted from the foundation of Balboura, when an area which hadpreviously been quite sparsely settled de<strong>ve</strong>loped a much denser pattem ofrural occupation. As with the sediment studies, howe<strong>ve</strong>r, more detailedanalysis of the results is needed.Archaeological research in this southwestem part of Balboura's territoryconcentrated particularly at Gökben Yaylası, Atlıdere Yaylası andKayabaşı Çiftliği. Just west of Atlıdere Yaylası was a stone tumulus similarto those found abo<strong>ve</strong> Çaltılar in 1991, but although it had beenrobbed, the tomb chamber, built of large ashlar blocks with a pitchedceiling, was largely undamaged (Fig. 2). It measures 2.49 x1.70 m withentrance from the north, and the tumulus had a diameter of about 25 m.Abo<strong>ve</strong> and to the northeast of Gökben Village a small tomb with a simplepanelled facade (Fig. 3) illustrates Lycian connections in the Balbouradistrict, although in a more dilute form than the one in the northeastcomer of the Seki Ovası, recorded in 1991. Its chamber, measuring1.20x1.85 m has a single bench, and was cut into a small rock outcrop,with a seperate slab forming the roof. A third tomb, just southwest of thevillage of Esenköy (Dont), is different again, corisisting of a small chamberwith three benches cut in a mass of rock which has been rouglytrimmed to a house shape (Fig. 4). It appears unfinished, and is <strong>ve</strong>ryplain, but the o<strong>ve</strong>rall form is rather reminiscent of Phrygian monumentssuch as the Yazılıkaya by Eskişehir, and of course Phrygian influence is432


clearly attested in the nearby Elmalı plain. It is unclear whether these varioustypes of tomb are contemporary or successi<strong>ve</strong>.Two rural settlements were seen near Gökben Yaylası. One of these,at Batlıca mevkii, had a smaIl village on two adjacent hills, and yielded10 rock-cut sarcophagi. Four lids or chests, including one which hadbeen remo<strong>ve</strong>d to a fountain near the main Fethiye-Antalya road, wereinscribed, and of these one lid, reused as a door jamb, has an inscriptionshowing that the Batlıca settlement belonged to Oinoanda, whereas theKaraculha-Boğalar basin to the east almost certainly belonged to Balboura.This perhaps provides an explanation for a smaIl structure set on aspur high abo<strong>ve</strong> Gökben Yaylası. It is built of polygonal masonry of Hellenistictype, but measures only 14x20 m smaIler than most of the enclosuresfound, and less obviously associated with arable land. Howe<strong>ve</strong>r, itslocation provides a clear view o<strong>ve</strong>r the area below which must ha<strong>ve</strong>formed the border between Oinoanda and Balboura so that it would makean excellent border look-out post, belonging presumably to Oinoanda.Other Roman remains include a press weight in the village of Atlıdere(another is reported) and three rock-cut sarcophagi and a pressingtank in the area to the west of it. In Kayabaşı village, in addition to twoDioskouroi reliefs seen in 1991, a Dioskouroi relief, a badly damagedTriad relief, three rock-cut stelai, and a pair of simple inscribed stelaiwere found.In a brief study season in September Mrs Pamela Cading and Ms AIlisonMacDonald concentrated on the HelIenistic and later pottery at Fethiyemuseum, while avisit by Dr D.H.French in February 1993 made astart on the prehistoric materiaL. The sherds were numbered and registeredin such a way that the pottery from each site could be viewed as acomplete assemblage, while at the same time retaining a record of thetopographical subdivisions used in collecting it. Much of the time wasspent in building up a series of shape and fabric types, which will be thebasis of detailed analysis of the finds from each site. But an initial assessmentwas made of the sherds from each site, so as to establish the broadperiods represented.The most important de<strong>ve</strong>lopment in our understanding of the pottery,and hence of the settlement of Balboura's territory, results from the disco<strong>ve</strong>rythat previously noticed but unknown red stick-bumished pottery,which was taken to be a local Late Roman ware, is in fact Iate Byzantine,presumably produced in Lycia, in view of the quantity found. Parallelscome from a thirteenth century destruction context at Xanthos, and433


although we do not yet know the length of time o<strong>ve</strong>r which this type ofpottery was made, its appearance at eighteen sites shows that occupationof Balboura's territory did not end in the se<strong>ve</strong>nth century, as previouslysupposed. it is not yet clear whether this later settlement was continousfrom the Early Byzantine period or areoccupation, but a single sherd ofConstantinopolitam white ware suggests that there must be locally mademiddle Byzantine pottery which we do not yet recognise These problemshighlight our general ignorance of Byzantine pottery in Lycia and thedependence of sur<strong>ve</strong>y chronology on well studied material from carefulexcavations.The general assessment of the pottery from the westem Balbouratikesuggests that at most of the rural settlements (lO out of 15) sherds occupationranged from Hellenistic to Byzantine, with the others settlementsoccupied for more limited parts the same time span. The much scantierpottery from the enclosure sites was in two cases Hellenistic to early/midRoman in date, but in two others Iate Roman and Byzantine. This lattermaterial probably belonged to a period of re-use, since the masonry is almostcertainly Hellenistic rather than Late Roman.The Hellenistic and Roman pottery from most of the 27 sites sherdedin 1989 and 1991 (apart from the prehistoric material) was fully or partlystudied. The remaining pottery, together with that from the nine sitessherded in 1992, remains to be studied, and in addition a significantamount of drawing must be done. It is planned to complete this work afterthe final field season in 1993.Meanwhile the pottery from the city of Balboura is being preparedfor publication, and will be included in a forthcoming monograph on thecity. Studies of the East Tomb and Upper Theatre at Balboura will appearin Anatolian Studies 1993 and 1994.434


Fig. 1- Gölçük, voti<strong>ve</strong> relief showing Dioskouroi, with the donor to the leftFig. 2- Atlıdere yaylası, burial ehamber beneath a tumulus435


Fig, 3- Gökben yaylası, rock cut tomb of Lycian typeSile 913m.b::.:.:=:d:==::E:=========:;;;!1PlanEle<strong>ve</strong>ttenFig. 4- Esenköy (Dont), plan, elevation and seetion of rock cut tomb436


ATTİKA SİYAH FiGÜR SERAMİGİNİNBATIANADOLU'DA YAYILIMIYasemin TUNA NÖRLING*Batı Anadolu'nun Attika seramiği üzerine bilgilerimiz, Eski-İzmir',Xanthos- <strong>ve</strong> Labraunda> yayınlan ile bazı kazı raporlannda gösterilen buluntulardanibarettir. Bu nedenle Attika seramiğinin Batı Anadolu'da pekönemli bir roloynamadığı <strong>ve</strong> çok az miktarda bulunduğu kanısı uyanmıştır.Attika seramiğinin bölgedeki buluntu yerlerine .1940 senesinde ilk defaB.L. Bailey- <strong>ve</strong> daha sonra 1959'da C. Roebuck- değinmiş, ancak buluntumiktarlanndan, ikisi de bahsetmemişti. "Attic Black-Figure Vase­Painters" kitabında j.D. Beazley- bölgede ele geçen birçok vazoya yer<strong>ve</strong>rmiştir. Ancak ressamı <strong>ve</strong> atölyesi belirlenemeyen vazolan dahil etmediğinden,bu eser, kap çeşitlerinin dağılım <strong>ve</strong> buluntu miktarlannın incelenmesiaçısından yetersizdir.Tezimde Eski İzmir (Bayraklı) <strong>ve</strong> Pitane (Çandarlı) nekropolü malzemesininkataloğ çalışması yanı sıra, bütün Batı Anadolu'da <strong>ve</strong> burayabağlı adalarda bulunan Attika siyah figür vazolann bir sayımını yapmaya<strong>ve</strong> bir yayılım istatistiği çıkarmaya çalıştım. Amaç, hangi kap çeşitlerinin* Dr. Yasemin TUNA NÖRLING, Archaologisches Institut der Uni<strong>ve</strong>rsitat Heidelberg, Marstallhof4, 69117 Heidelberg-Almanya ..Sunulan bu bildiri, 1991 yılında Heidelberg Uni<strong>ve</strong>rsitesi'nde kabul edilen "Die Ausgrabungenvon Alt-Smyma und Pitane: die attisch schwarzfigurige Keramik und ein Beitrag zumattischen Keramikexport nach Westkleinasien" adlı, yakında Istanbuler Forschungen cildiolarak yayınlanacak olan doktora tezimin üçüncü bölümünün kısa bir özetidir. Aynntılı bilgi<strong>ve</strong> sayılar için buraya bakınız. Kaynakça Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün kurallarına göregösterilmiştir. Dipnotlarda Archaologische Bibliograhie 1990 <strong>ve</strong> Archaologischer Anzeiger1989, 72lff. de gösterilen kısaltmalar dışında aşağıdakiler kullanılmıştır: ABV: J.D. Be=;az=--- _- - --le-y~AlticBlack-=Fıgure-Vase-Painters (l956)t'ara:Parlilipomena. Aôditions to Attıc Black-Figure and to Attic Red-Figure Vase-Painters (1971).(1)(2)I. Boardman, BSA 53-54, 1958/59, 152fLH. Metzger, Fouilles de Xanthos IV (1972) 89ff.(3) 1.1. Iully, Labraunda, The Archaic Pottery, Swedisch Excavations and Researehes II. 3(4)(1981) 20ff.BL Bailey, ms 59-60, 1939-40, 60ff.(5) C. Roebuck, lonian Trade and Colonization (1959) 79ff.(6) ABV.437


ne zaman ne miktarda bölgeye geldiğini, bu konuda yöreler arasındafarklar olup olmadığını, hangi ressamiann <strong>ve</strong> grupların görüldüğünü <strong>ve</strong>özellikle Batı Anadolu piyasası için üretmiş, atölyeler olup olmadığınısaptamaktı.Böylece Batı Anadolu kazılannda ele geçen <strong>ve</strong> müzelerinde bulunanyayınlanmış <strong>ve</strong> izin alabildiğim kadanyla yayınlanmamış Attika siyah figürmalzemeyi kaydettim. B. Kreuzer, N.H. Ramage, A. Gasser <strong>ve</strong> i. Maderyayınlanmamış çalışmalannı <strong>ve</strong> Oxford'da Beazley, arşivi bilgisayarlisteleri göndermekle araştırmama büyük katkıda bulundular. Sayın EkremAkurgal, Bayraklı <strong>ve</strong> Çandarlı malzemelerinin yanı sıra, Foça Attikasiyah figür seramiğini de incelerneme izin <strong>ve</strong>rdi. Hepsine teşekkür borçluyum.Rodos, Kos, Sakız (Chios) <strong>ve</strong> Midilli (Lesbos) adalarında ele geçenbuluntulan, yalnız yayınlardan inceleyebildim.Elde ettiğim sonuçlan, yeni buluntular <strong>ve</strong> yayınlar doğalolarak düzeltecek<strong>ve</strong> pekiştirecektir. Ama şimdilik elde edilen görüntü representatifsayılabilecek niteliktedir.Troas Bölgesi <strong>ve</strong> Çanakkale Boğazı (Harita)..Troas'ta en erken Attika seramigi buluntulan Troja'da? ele geçenM.O. 580 civanna tarihleyebileceğimizSophilos tarzına yakın bir kapakparçası ile büyük boy kapalı kaplara <strong>ve</strong> lekanislere ait parçalardır.Trakya'da Çanakkale Boğazı'na yakın Elaiuss nekropolünde, yineTroas'ta Thymbra? nekropolünde <strong>ve</strong> Assos'v'ta bulunan en erken parçalar(7) C.W. Blegen-C.G. Boulter- J.L. Caskey, Troy LV, Settlements Vlla, Vllb and VIII (1958)267f. 278. - M. Korfmann, AA 1988 39lff. - A.v. Kossatz, AA 1988, 398 ff. Schliemannkazılarında ele geçen Attika siyah figür seramik hakkında bilgimiz yok denecek kadar azdır.H. Schmidt, "H. Schliemanns Sammlungen Trojanischer Altertümer (1902)" adlı kitabındaKat. No. 3818-60'da birçok parçadan bahsetmektedir; ancak 2. Dünya Savaşı esnasında BerlinMüzesi'nde saklanan bu fragmanların envanter numaralarının yanması, bulunmalarınıimkansız kılmıştır.(8) Corps d'occupation Français de Constantinople'ın i 920-23 yıllarında Elainus nekropolündeyaptığı kazılarda ele geçen buluntular, Paris'te Louvre Müzesi'nde <strong>ve</strong> Istanbul ArkeolojiMüzesi'nde saklanmaktadır. bkz. A. Waiblinger, CRAI 1978, 843ff.(9) Thymbra'da yapılan araştırmalar için bkz. J.M. Cook, The Troad (1973) 120ff. Cal<strong>ve</strong>rt Koleksiyonu'ndanbazı eserlerin resimleri Heidelberg Arkeoloji Enstitüsü foto arşivinde bulunmaktadır(bkz. Liste AA 1891, 86). British Museum'daki eserler vazolar için bkz.: H.B.Walters, Catalogue of the Greek, Etruscan Vases in the British Museum ii (1893) B 91-93(?), B373 (?), B 683 (?) (Attika olup olmadıkları kesin değildir). i 902 yılında H. ThierschCal<strong>ve</strong>rt Koleksiyonu'nun bugün Çanakkale Müzesi'nde bulunan bir kataloğunu hazırlamıştır:H. Thiersch, Katalog der Sammlung Cal<strong>ve</strong>rt in den Dardanellen und in Thymbra in Auftragdes kaiserlich Deutschen Archaologischen Institutes (Sommer 1902). Thiersch'in kataloğundayer alan lekythoslardan bazıları Çanakkale Müzesi'nde saklanmaktadır, ancak diğereserlerin nerede kaldığı bilinmemektedir.(10) Assos'ta 1881-3 yıllarında yürütülen kazılarda ele geçen eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndesaklanmaktadır. bkz. J.T. Clarke-F.H. Bacon-R. Koldewey, In<strong>ve</strong>stigations at Assos438


6. yüzyılın 2. çeyreğine aittir. Bu bölgede M.Ö. 600 ile 450 yıllan arasınatarihleyebileceğimiz 112 Attika siyah figür vazo kaydedilmiştir. Buluntumiktarlannda 6. yüzyılın sonunda <strong>ve</strong> 5. yüzyılın ilk çeyreğinde yoğunlaşmagözlenmektedir.Aiolis <strong>ve</strong> LesbosAiolis'te Pitane nekropolü, Attika siyah figür seramiği açısından enzengin buluntu yeridir (toplam 146 vazo)". En erken buluntular M.O. 6.yüzyılın başlanna tarihlenen Gorgo Ressamı <strong>ve</strong> Istanbul 7314 Ressamıuslı1bunda olpelerdir (Resim: 1). 6. yüzyılın 2. çeyreğinden itibaren enyoğun bulunan kylikslerin (Resim: 2-3) yanı sıra minyatür kaplar <strong>ve</strong> 5.yüzyılın ilk çeyreğinde çok sayıda lekythoslar göze çarpmaktadır.Phokia'da da l 2 en erkeni M.Ö. 6. yüzyılın başlanna tarihlenen 119parça bulunmuştur. Burada özellikle erken dönem siyah figürün kaliteliğigöze çarpmaktadır (Resim: 4). 6. yüzyılın 3. çeyreğinde Phokaia'dakylikslerin çoğunlukta olduğu bir yoğunlaşma gözlenir. Kap formlanPhokaia <strong>ve</strong> Pitane'de alışılagelmiş formların yanı sıra luterion, pyxis, tabak<strong>ve</strong> phormiskoslardan oluşmaktadır.Aiolis'te diğer buluntu yerleri Gryneiorı", Myrina'", Kyme " <strong>ve</strong> LarisaI 6'dır. Buralarda Pitane <strong>ve</strong> Foça'ya nazaran çok daha az seramik bulunmuştur.Lesbos (Midilli) adasında ilk buluntular M.O. 580 yıllan civanndaMethyrrına'da'? karşımıza çıkar, Antissa" <strong>ve</strong> Mytilene'de'? ise ilk(1902-1921) 290 No. 103 Şek. 10. 1981'qen beri Ü. Serdaroğlu başkanlığında yüriitülen kazılardanekropolde bazı lekythoslar bulunmuştur (31. 5. 1990 tarihinde XII. Kazı SonuçlarıToplantısı'ndaki bildiride).(11) 1959-65 yıllarında Pitane (Çandarlı) nekropolünde E. Akurgal başkanlığındayürütülen kazılardaele geçen <strong>ve</strong> İstanbul, İzmir <strong>ve</strong> Bergama müzelerinde saklanmakta olan Attikasiyahfigür vazolar tezimin 2. bölümünde (bkz. dipnotlardan önce) katalog olarak sunulmuştur.(12) 1952-56 yıllarında Phokaia (Foça)'da E. Akurgal başkanlığında yürütülen kazılarla ele geçenAttika seramik buluntular, tarafımdan yayına hazırlanmaktadır. Bazı seçme parçalar içinbkz. Y. Tuna-Nörling, Arkeoloji <strong>ve</strong> Sanat 59, Bahar 1993, 16ff.(13) Gryneion nekropolünde ele geçen buluntular L. Keerıe, TAD IX-2, 1959, 55ff.-T. Bakır,Gryneion'dan Gelme Aiolis Bölgesi 7. <strong>ve</strong> 6. Yüzyıl Seramikleri (1989).(14) 1880-83 yıllarında Myrina nekropolünde ele geçen buluntular: E. Pottier-S. Reinach, LaNecropole de Myrina (1888) 333ff.(15) Kyme'den gelme bazı buluntular İstanbul <strong>ve</strong> İzmir Arkeoloji müzelerinde <strong>ve</strong> Tübingen'de- ~s~akli)nmaktad~19_8Ly~lından--heri-yiirütülen-yeni-kazllarda-ele geçen-az-miktarda-Attika-··--(16)(17)(18)(19)siyah figür malzeme henüz yayınlarımamıştır. bkz. S. Mitchel, AREPLondon 1984/85, 80(H.T. Uçankuş).1902-33 yıllarında yürütülen kazılarda ele geçen buluntular: J. Boehlau-K. Schefold (ed.),Larisa am Hermos III (1942) 174ff. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde ayrıca yayınlanmamışbuluntular saklanmaktadır.H.-G. Buchholz, Methymna (1975) 103f. Lev. 17-19.W. Lamb, BSA 32,1931/32,59.D. Chatzi, ADelt 28,11, 1973, 515ff. Lev.4484-486. Ayrıca Parma Müzesi'nde Mytilene'dengelme bir koleksiyon saklanmaktadır. bkz. CVA Parma (1) III H Lev. 9-17.439


Attika seramiği ithali 6. yüzyılın 2. çeyreğine rastgelir. Bu üç buluntu yeritoplam 20 vazo <strong>ve</strong>rmiştir.Bu bölge için beklenmedik bir buluntu Panna'da saklanan Mytilene'deele geçen 6 adet kyathostur. Etrüsk piyasası için imal edilmiş 1:?ufonnun Lesbos'ta karşımıza çıkması ilginçtir. Aiolis <strong>ve</strong> Lesbos'ta M.O.600-450 tarihleri arasında 367 siyah figür vazo kaydedilmiştir, bunlarınçoğu 6. yüzyılın 2.-3. çeyreğindendir. Yüzyılın sonuna doğru miktarlardaazalma görülmektedir.İonia, Khios (Sakız) <strong>ve</strong> Samos (Sisam)İonia'nın en zengin buluntu yeri Eski-İzmir (Bayraklı) dir 2o • Toplam335 vazo kaydedilen Bayraklı'da en erken buluntu M.O. 610/600 e tarihlenenNettos Ressamı tarzına yakın amphora parçalandır (Resim: 5). Buluntumiktan 6. yüzyıl boyunca giderek artar <strong>ve</strong> yüzyılın son çeyreğindeyoğunlaşır. 6. yüzyılın 2. çeyreğinden 5. yüzyılın ilk çeyreğine kadar ençok benimsenen kap biçimi kylikstir (Resim: 6).Attika seramiği ithalinin M.Ö. 590/80 yıl1annda başladığı Klazomenai'da>1979/84 yıl1an arasında yapılan kazılarda toplam 43 vazo kaydedilmiştir<strong>ve</strong> ağırlık kylikslerdedir.İonia'nın diğer buluntu yerleri Ephesos", Miletos> <strong>ve</strong> Didyma'dır>.Ephesos'ta Artemision sunağı civannda <strong>ve</strong> yukan agorada Geç Arkaiknekropolde çoğunluğuM.O. 6. yüzyılın sonuna tarihleneri toplam 31 parçaele geçmiştir. Miletos'ta Attika seramiği ithali M.O. 580 vivannda atbaşlı bir amphora ile başlar. Yayınlardan kaydedilen 27 parçanın büyükçoğunluğu 6. yüzyılın 3. çeyreğine tarihlenen kylikslere aittir. Didyrrıa'daise buluntular yok denecek kadar azdır.(20) 1948-51 yıllarında yapılan kazılarda ele geçen malzeme: Boardman bkz. dipnot' 1. 1967­i 988 yıllarında E. Akurgal başkanlığında yürütülen kazılarda ele geçen buluntular tezimin(bkz. dipnotlardan önce) 1. bölümünde katalog olarak sunulmuştur,(21) B. Kreuzer, Allische Importkeramik in Klazomenai (yayırılanrnamış master tezi, Freiburg1988).(22) Yukarı agora nekropolü bulunıuları: G. Langmann, Festschrift F. Eichler, ÖJh. 1 (1967)103ff.-1969-82 yıllarında Artemision sunağı civarında yapılan kazılarda ele geçen buluntular:A. Gasser, Forschungen in Ephesos XII, 1, Die korinthische und allische Importkeramikvom Artemision in Ephesos (1989) 87ff.(23) G. Kleiner, IstMiıı 9/10, 1959/60, 95ff-P. Hommel, IstMiıı 9/10, 1959/60, 41f. 60f.-G.Kleiner-W.Müller-Wiener, IstMiıı 22, 1972,78.- V.v Grae<strong>ve</strong>, IstMin 23/24, 1973n4, 122.­W. Schiering, IstMiıı 29, 1979,106.- W. Voigtlander, IstMin 32, 1982, 151.- V.v. Grae<strong>ve</strong>,IstMiıı 36, 1986,48.- V.v. Grae<strong>ve</strong>, IstMiıı 37, 1987, 27. Miletos'ta ele geçen Attika seramiğinintümünü kaydetmek mümkün olamamıştır. 1980 yılına kadar bulunmuş olan malzemeW. Voigtlander tarafından çalışılrnaktadır.(24) R. Naumann-K. Tuchelt, IstMiıı 1963/64, 56.- K. Tuchelt, IstMiıı 21, 1971, 67f.- K. Tuchelt,IstMiıı 23/24, 1973n4, 151.440


Chios (Sakız) adasının 6. yüzyılın 2. çeyreğinden itibaren az da olsabuluntu <strong>ve</strong>ren yerleri Emporio", Chios Şehir> <strong>ve</strong> Phana'dır".Samos (Sisam) adası, özellikle Heraion'u, bölgenin en önemli buluntuyerlerinden biridir», Zengin Attika siyah figür malzeme (toplam 433vazo) M.O. 600 civannda Nettos Ressamı uslubunda bir amphorayla başlar.6. yüzyılın başlarından itibaren bu intemasyonal kü1t merkezindemalzemenin bolluğu <strong>ve</strong> kalitesi diğer Ionia buluntu yerlerini geçer. Buluntumiktarı 6. yüzyılın 3. çeyreğinde yoğunlaşır; burada da kylikslerçoğunluktadır,ancak amphoralar, hydrialar, lekanisler <strong>ve</strong> nikosthenes tipipyksisler de göze çarpmaktadır.İonia <strong>ve</strong> adalarda M.Ö. 600-450 yıllan arasında tarihlenen toplam884 vazo kaydedilmiştir;-ithalat 6. yüzyılın başlanndan itibaren devamlıartış göstermiş <strong>ve</strong> yüzyılın ~. çeyreğinde doruğa ulaşmış, daha sonralantekrar azalma göstermiştir. Ionia <strong>ve</strong> adalarda kap formlan çok çeşitlidir:Daha çok kullanılanbiçimlerin yanı sıra kantharos, mastos, tabak, nikosthenestipi pyksis, üç ayaklı kothon, exaleiptron <strong>ve</strong> epinetronlara da rastlanır.Karia, Kos <strong>ve</strong> RodosKaria'nın en önemli Attika siyah figür buluntu yeri Labraunda'nınZeus mabedidire. M.O. 6. yüzyılın 2. çeyreğinde başlayan <strong>ve</strong> yalnızkyliks <strong>ve</strong> skyphoslardan oluşan buluntular, yüzyılın 3. çeyreğinde yoğunlaşır.Karia'nın bir başka Zeus mabedi olan Iasos'un Zeus Megistos mabedindede Attika siyah figür malzeme ele geçmiş, ancak pek azı yayınlandığındanhepsini kaydetmek mümkün olamamıştır". Mylasa <strong>ve</strong> Milas'a(25) J. Boardman, Excavations at Chios 1952-55, Greek Emporio, BSA Suppl. 6 (1967) 155.(26) 1952-53 yıllarında Eski-Khios (Kofino) da yapılan kazılarda ele geçen buluntular: J.K. Anderson,BSA 49,1954. 140f.(27) W. Lamb, BSA 35, 1934,38.- K. Kourouniotis, ADeIt 1, 1915,71 Şek. ı.(28) Batı nekropolü buluntuları: J. Boehlau, Aus lonischen und Unteritalischen Nekropolen(1898) 49ff. Buluntuların bazıları daha sonra Kassel'e gelmiş (CVA Kassel (2) Lev. 52-53),bazıları kaybolmuştur. 1910-14 <strong>ve</strong> 1925-28 yıllarında Heraion'da yapılan kazılarda ele- -~·--ge~en-buluntular:-W-;-Teehnau,AM--;:'i4,ln9,38ff~-E-Diehl,AA-1964,60~ff.-l'üm-bulun----­tular: B. Kreuzer, Die attisch schwarzfigurige Keramik aus dem Heraion von Samos (yakındayayınlanacak olan doktora tezi, Freiburg (1991). Samos'ta ele geçen diğer buluntular:H.P. Isler, Samos ıv. Das archaische Nordtor (1978) 102f.- A.E. Furtwangler- H.I. Kienast,SamosIII. Der Nordbau im Heraion von Samos (1989) 135.140.- R. Tölle-Kastenbein, SamosXiV, Das Kastro Tigani (1974) 147.- K. Tsakos, ADelt 25-2, 2,1970,4166 Lev. 350.­K. Tsakos, AAA 13, 1980, 305ff.(29) 1949-53 yıllarında yapılan kazılarda ele geçen buluntular: Jully bkz. dipnot 3.(30) M. Landolfi, Studi si lasos di Karia, BdA Suppl. 31-32, 1985 (1987) 59ff.-D. Levi, ASatene39-40, 1961-62,526 Şek. 33.441


yakın Sinuri mabedi 6. yüzyılın 3. çeyreğinden itibaren az da olsa buluntu<strong>ve</strong>ren yerler arasındadır".Kos adasındaki Attikasiyah figür malzeme hakkında İstanbul'dasaklananküçük bir hydria dışında birşey bilinmemektedir.Rodos adası, özellikle Kamiros" <strong>ve</strong> İalysos> nekropolleri, Attika siyahfigür malzeme açısından çok zengindir. Toplam 281 vazo kaydedilenKamiros'ta <strong>ve</strong> 142 vazo kaydedilen İalysos'ta buluntular, M.Ö. 6. yüzyılınilk çeyreğinde pek az iken, yüzyılın 3. çeyreğinde <strong>ve</strong> özellikle 5. yüzyılınilk çeyreğinde yoğunlaşır 6. yüzyılda kyliks <strong>ve</strong> amphoralar en çoktutulan formlar iken, 5. yüzyılın başlarında lekythoslar, olpeler, oinochoeler<strong>ve</strong> hydrialar göze çarpar.Lirıdos> akropolünde ele geçen Attika siyah figür seramiğin büyükçoğunluğunu5. yüzylın ilk çeyreğine tarihlenen lekythoslar <strong>ve</strong> 250 ye yakınHaimon Grubu'nun bir yan grubu olan Lindos Grubu'nun imal ettiğiminyatür skyphoslar oluşturmaktadır.Karia, Rodos <strong>ve</strong> Kos'ta M.Ö. 600-450 tarihleri arasında toplam 964vazo kaydedilmiştir, bunların çoğunluğu (468) 5. yüzyılın ilk çeyreğindendir.LikyaLikya'mn en önemli Attika siyah figür buluntu yeri Xanthos'tur>. Enerkeni M.O. 570 civanna tarihlenen toplam 149 vazonun büyük çoğunluğu,6. yüzyılın son çeyreğinden <strong>ve</strong> sonundan gelmektedir. Kylikslerin yamsıra Xanthos'ta amphora, hydria, olpe, lekanis <strong>ve</strong> lekythoslann bolluğugöze çarpar. Likya'da diğer buluntu yerleri Patara>, Limyrav <strong>ve</strong> Gölpınargölünün güney kıyısındaki Uylupınar'dırv.(31)(32)(33)(34)(35)(36)(37)(38)P. Devamhez-E. Haspels, Le Sanctuaire de Sinuri pres de Mylasa, II (1959) 20f. Lev. 26.Milas Müzesi'nde Milas Ortaokulu civarında bulunmuş bir lekythos <strong>ve</strong> Bodrum Müzesi'ndeMilas'tan gelen iki kyliks saklanmaktadır.G. Jacopi, Clara Rhodos LV, Scavi nelle Necropoli di Camiro 1929-1930 (1931). Kamiros<strong>ve</strong> İa1ysos nekropollerirıde ele geçen buluntular bugün Rodos, Londra, Paris, Berlin, Kopenhag,San Simeon, Mora, Ramsgate, Amsterdam, Basel, Atina <strong>ve</strong> Saraybosna müzelerindesaklanmaktadır.G. Jacopi, Clara Rhodos III, Scavi nella Necropoli di lalisso 1924-1928 (1929).- L. Laurenzi,Necropi lalisie (Scavi dell'Arıno 1934), Clara Rhodos VIII (1936) 7ff.Chr. Blinkenherg, Lirıdos-Fouilles de l'Acropole 1902-1914, i (1931) 629ff. Lev. 125ff. İstanbulArkeoloji Müzesi'nde bu kazılarda bulunmuş <strong>ve</strong> yayınlanmamış parçalar da saklanmaktadır.Aynca Lindos'tan gelen bir olpe <strong>ve</strong> bir başka parça da Kopenhag'da bulunmaktadır,bkz. ABV 14.9.-CVA Kopenhagen (8) III He Taf. 330,6.Metzger bkz. dipnot 2. ..Şimdiye dek bilinen tek buluntu Birmingham Uni<strong>ve</strong>rsitesi'nde saklanan bir skyphostur (Para307).1989 kazılannda henüz yayınlanrnamış3 krater parçası bulunmuştur.K. Dörtlük, TAD 24-2,1977, 9ff.442.


LidyaLidya'nın merkezi Sardeis'in" toplam 79 vazodan oluşan Attika siyahfigür seramiği M.O. 590/80 civannda başlar. Buluntu miktarlan 6. yüzyılboyunca fazla değilken, 5. yüzyılın başlannda yoğunlaşır. En çok görülenkap biçimli kylikstir, buna 5. yüzyılın ilk çeyreğinde lekythos katılır.MysiaMysia yöresinde Bergama Müzesi'nde saklanan bir kyliks <strong>ve</strong> lekythosdışında satraplık merkezi Daskyleion'da zengin malzeme ele geçmiştir.Eski kazılarda bulunan siyah figür seramik henüz yayınlanmamıştır".1988'den beri yapılan yeni kazılarda ele geçen malzeme tarafımdan kaydedilmiş<strong>ve</strong> yayına hazırlanmaktadır.PhrygiaPhrygia yöresinin buluntu yerleri Gordiorı" <strong>ve</strong> Midas Şehir'dir".Gordion'da bilinen en erken Attika siyah figür vazo M.Ö. 565 civanna tarihlenenKleitias'ın "Gordion" kyliksidir. 1949'dan beri sürdürülen kazılardabol miktarda seramik ele geçmiş, ancak çok azı yayınlandığındanbu konuda yeterli bilgi edinmek mümkün olamamıştır. Midas Şehir'de iseyalnız iki kyliks kaydedilmiştir. Bursa <strong>ve</strong> Afyon müzelerinde buluntuyerleri bilinmeyen lekythoslar <strong>ve</strong> Lindos Grubu'nun minyatür skyphoslansaklanmaktadır.Batı Anadolu GenelAynca İstanbul <strong>ve</strong> İzmir Arkeoloji müzelerine satın alma, müsadere<strong>ve</strong>ya hediye yoluyla gelmiş birçok Attika siyah figür vazo bulunmaktadır.(39) 1910-14 yıllarında yapılan kazılarda ele geçen buluntular: H.C. Butler, Sardis i (1910-14)(1969) 118ff. 1958 den beri yapılan kazılarda bulunan malzeme: G.M.A. Hanfmann, BA­SaR 170, 1963,29.- G.M.A. Hanfmann, BAsaR 177, 1965,9.- A.H. Detweiler- G.M.A.Hanfmarın- D.G. Mitten, TAD 14, 1-2, 1965, 152. 159.- N.H. Ramage, AJA 87, 1983,452ff.- N.H. Ramage, AlA 90, 1986, 419ff.- H.C. Greenewalt, Jr.-M.L. Rautmarın- R. Meriç,Preliminary Reports of ASaR-Sponsered Excavations 1980-84, BASaR Suppl. 24(1986) 16.- H.C. Greenewalt- N.D. Cahill- M.L. Rautmann, Preliminary Reports of ASaR­Sponsered Excavations 1982-85, BASaR Suppl. 25 (1988) 78f. N.H. Ramage, Sardeis'te ele__geçen bütün Attika seramiği yakında.yayınlarıacaktııc- - ._-- - ----------­- -ı'LO) E. Akurgal başkanlığında yürütülen kazılarda ele geçen malzeme K. Görkay tarafından mastertezi olarak çalışılmış, ancak henüz yayınlarımadığı için bu araştırma için kullanılamamıştır.(41) 1900 yılında höyükte <strong>ve</strong> tümülüs V te ele geçen buluntular: G. Körte-A. Körte, Gordiorı, ldlErgh.5 (1904) 14lf. 187 Şek. 177-178 Lev. 7-8. 1949'dan beri yürütülen kazılarda bulunanmalzeme: R.G. Edvards, AJA 63, 1959,265 Lev, 65, 8.- G.K. Sams, Expedition 21-4, 1979,8 Şek. 3. K. deVries, Gordion'un bütünAttika seramiğini yayma hazırlamaktadır.(42) 1937-39 yıllarında yapılan kazılarda ele geçen buluntular: C.H.E. Haspels, Phrygie III(1951) 38 Lev. 9.443


SonuçlarYapılan gözlemler sonucunda Attika siyah figür seramiğin Batı Anadolu'dayayılımı üzerine kısaca şunlan söyleyebiliriz:Attika siyah figür seramiğinin Batı Anadolu'ya ithali, M.Ö. 610/600lerde, yani çok erken bir tarihte, Nettos Ressamı uslübunda amphoralarlabaşlar <strong>ve</strong> 5. yüzyılın ortalanna kadar devam eder. Ithal edilen seramiğinmiktan yüzyıl boyunca artar <strong>ve</strong> 6. yüzyılın 3. çeyreğinde (621), yüzyılınsonunda <strong>ve</strong> 5. yüzyılın başlannda yoğunlaşır (644). Buluntulann yöreleregöre dağılımınagelince, Ionia 6. yüzyıl boyunca Samos Heraionu'nun bolmalzemesi sayesinde en zengin bulııntu bölgesidir; 5. yüzyılın başındaise bu Rodos için sözkonusudur. Kap çeşidi olarak 6. yüzyılın ilk çeyreğindegenelde amphora, hydria, krater, dinos <strong>ve</strong> lekanislerin daha fazlagörüldüğü göze çarpar. Yüzyılın 2. çeyreğinden itibaren ise kyliksler kesinlikleen tutulan kap çeşididir (6. yüzyılın 3. çeyreğinde kyliks oranı%72,5 a ulaşır). 5. yüzyılın ilk çeyreğinde ise lekythoslar, minyatürskyphoslann yanında önem kazanır. Atina'da kullanılan, ancak bölgemizdehiç rastlanmayanbir kap biçimi lutrophorostur. Bu eksikliğin nedenifarklı örf <strong>ve</strong> adetler olsa gerektir.Nekropollerde bulunan vazolar ile yerleşim alanlarında bulunanlararasında kap biçimleri açısından farklılıklar gözlenmemiştir. Olü hediyesiolarak öncelik tanınan kap biçimi olarak yalnız Pitane nekropolünde bolmiktarda bulunan minyatür kaplar gösterilebilir.Özellikle Batı Anadolu piyasası için üretmiş atölyeler var mıdır?Tireniyen Grubu <strong>ve</strong> Nikosthenes atölyesinin Etrüsk piyasasına görebiçilmiş vazolar ürettikleri <strong>ve</strong> pazarladıklan bilinmektedir. Böyle bir durumunBatı Anadolu için sözkonusu olup olmadığını tespit etmek içinbölgede 10 dan fazla vazosu ele geçen ressamlann vazo sayısı, Akdenizçevresindeki diğer bölgelerde bulunan miktarlarla karşılaştırılmış <strong>ve</strong> şusonuçlar elde edilmiştir:M.Ö. 6. yüzyılın başlannda çalışan ressamlar için Batı Anadoluönemli bir pazar oluşturuyordu. Gorgo Ressamı <strong>ve</strong> atölyesi (Resim: 7),üretiminin büyük bir kısmını (%24,44) Atina'dan sonra Batı Anadolu'ya<strong>ve</strong> Doğu Akdeniz kıyılanna pazarlamıştır".(43) Yüzde miktarlan ABV 8-13; Para 6-9; I. Scheibler, ldl 76, 1961, 18ff <strong>ve</strong> yeni buluntularınsayımı sonucu hesaplanmıştır. Yeni buluntular için tezimde (bkz. dipnotlardan önce) tabela8'de "Gorgo-Maler, Nahe d. Gorgo-Maler, Maler v. Istanbul 7314. Art d. Malers v. Istanbul7314" e bakınız.444


KX Ressamı <strong>ve</strong> çevresinin ürettiği üstün kaliteli vazolar Batı Anadolu'da,özellikle Samos'ta çok tutulmuştur (Resim: 4): Uretimin %47,5 u,nerdeyse yansı, burada satılmıştır", Bu kalitede vazolar nedense dahasonralan pek gelmemiş <strong>ve</strong> piyasayı 2. <strong>ve</strong> 3. kalitede ressamIann ürünüele geçirmiştir.Piyasaya yönelik bir üretim M.Ö. 5. yüzyılın başlarında kyliks üreten<strong>ve</strong> mallarının %47,10 unu Batı Anadolu'ya pazarlayan Leafless Grubuiçin sözkonusu olabilir". Leafless Grubu, genelde Dionysos kültü ile ilgilikonulan tekrarlayan oldukça kalitesiz <strong>ve</strong> seri bir şekilde yapılmış hissiuyandıran kyliksler üretmiştir (Resim: 8). Kyliksler, M.O. 6. yüzyılın 2.çeyreğinden itibaren Batı Anadolu'da en çok kullanılan kap biçimi olduğundan,kyliks üretimine ağırlık <strong>ve</strong>rmiş bir atölyenin burada iyi iş yapmasıhiç de şaşırtıcı değildir.M.Ö. 490nO ler arasında çalışan Haimon Grubu için de Batı Anadoluönemli bir pazar oluşturmuştur(%37,51)46 (Resim: 9). Atölyenin lekythos<strong>ve</strong> skyphoslarının yanı sıra Lindos Grubu'nun seri bir şekilde ürettiğiminyatür skyphoslar özellikle Rodos'un Lindos mabedinde sunu hediyesiolarak büyük sükse yapmıştır.(44) Yüzde miktarlan, ABV 23-28; Para 14-15 Yeyeni buluntuların sayımı sonucu hesaplanmıştır.Yeni buluntular için tezimde (bkz. dipnotlardan önce) tabela 8'de "KX-Maler"e bakınız.(45) Yüzde miktarlan, C. Scheffer'in Proceedings of the 3 d Symposium on Ancient Greek and__ ---Related-P-Ottery,-Gepenhagen-198'7-(-1988J-5~W-Şek. -1~de J'>BV-632=648~Para TIO=Tf3;;:'--=go:;;C"r"-e----­gösterdiği sayılar ile yeni buluntulann eklenmesi sonucunda hesaplanmıştır. Yeni buluntulariçin tezimde (bkz. dipnotlardan önce) tabela 8'de "Nahe d. frühen Malem d . Leafless-Gruppe, Leafless- Gruppe, Maler Y. Brüssel R 245, Maler Y. Oxford 236, Maler Y. Oxford237, Caylus-Maler, Nahe d. Leafless-Gruppe" ye bakınız.(46) Yüzde miktarlan Scheffer, ibid'in 539.542 Lev, 1 Şek. 4 te ABV 538-583, Para 269-287egöre gösterdiği sayılar ile yeni buluntulann eklenmesi sonucunda hesaplanmıştır. Yeni buluntulariçin tezimde (bkz. dipnotlardan önce) tabela 8'de "Haimon-Maler, Art d. Haimon­Malers, Bmo-Maler, Haimon-Gruppe, Nahe d. Haimon-Gruppe, Lancut-Gruppe, Maler d.Halben-Palmetten, Lindos-Gruppe"ye bakınız.445'


Harita: 1- Attika siyah figür seramiğinin Batı Anadolu'da <strong>ve</strong> buraya bağlı adalardaki buluntuyerleri446


Resim: 1- Küçük olpe, İst. Ark.Müz. 5811, Pitane'den,İstanbul 7314 Ressamıuslübunda, M.Ö. 50/80,aslanResim: 2- Siana kyliksi, İst. Ark. Müz. 8575, Pilane'den, Heidelberg Ressamı'nayakın, M.O. 550 civarında, A yüzü: boksörler, güreşçiler <strong>ve</strong> hakemler447


Resim: 3- Siana kyliksi, İst. Ark. Müz. 8575, Pitane'den, Heidelberg Ressarnı'nayakın, M.Ö. 550 civarında, B yüzü: koşucular <strong>ve</strong> hakemlerResim: 4- Lekanis kapağı parçası, Bayraklı kazı evi,Phokaia'dan KX Ressamı, M.O. 585n5, hayvanfrizleri: koç <strong>ve</strong> panter448


Resim: 5- Amphora parçalan, Bayraklı kazı evi, Eski İzmir'den,Nettos Ressamı uslübunda, M.Ö. 610/600, lotos <strong>ve</strong>palmetli haç, sola dönük sirenResim: 6- Lades kemiği kulplu kyliks parçalan, İzm. Ark. ~üz. 9920, Eski İzmir'den,Smyma lades kemiği kulplu Kyliks Ressamı, M.O. 560/50, kentauromachi,ortada kaineus449


Resim: 7- Olpe/amphora parçası, Bayraklı kazı evi, Env.8 i .Phokaia'dan, Gorgo Ressamı uslübunda,M.O. 590/80, at başı, lotos çiçeği <strong>ve</strong> rozetler••••Resim: 8- A tipi kylllcs parçaları,Bayraklı kazı evi, Env. 51, Eski İzmir'den. Leaf1ess Grubu,M.O. 5. yüzyılın başlan, satyrler <strong>ve</strong> menadlar450


Resim: 9- Lekythos, İst. Ark. Müz. 9023,Pitane'den, Haimon grubu, M.Ö.480nO, tabure üzerinde uzungiysiler içinde oturan <strong>ve</strong> içkikornusu tutan kadın451


*THE ROMAN BASILICA AT ASPENDOS,1956 AND 1992Michael BALLANCE*The Basilica on the Acropolis at Aspendos occupies the whole eastside of the Agora and is o<strong>ve</strong>r 140 m long. It was fırst published in 1890by Lanckoronski, who gi<strong>ve</strong>s a schematic plan of the whole building andan elevation of the Vestibule that forms the north end of it'. In 1955 itwas visited by the Iate John Ward Perkins, who suggested that I shoulddo sur<strong>ve</strong>ys of it and of the Basilica at Kremna for publication in connectionwith his own work on a rather similar building in Libya, the Caesareumat Kyrene. The two sur<strong>ve</strong>ys were done in September 1956, at a costof six days work and Tf 300. The Basilica at Kremna was later published-;but the one at Aspendos raised more problems than it sol<strong>ve</strong>d andremained unpublished.In 1958 it was visited by Heinz Cüppers, who drew attention to the<strong>ve</strong>ntilators in the west wall and suggested, <strong>ve</strong>ry reasonably, that part ofthe basement was used for storing cereals-,In 1970 Hans Lauter published a long artiele in which he elaimedthat this area of the basement had originally belonged to a Iate Hellenisticmarket-building, corresponding to and contemporary with the two-storeystoa on the opposite side of-the Agora-. Neither Cüppers nor Lauter, howe<strong>ve</strong>r,attempted either a general sur<strong>ve</strong>y or a reconstruction of the buildingas a whole.The site chosen by the builders of the Basilica was a difficult one. It-__~·~cluded-lw--O_Incky---Spur-S--at-abQut-the-sam~-Ie-vtH-as-th~-Ager-a,but-alse-a-Michael BALLANCE, PhD Long Burgage Northleach Cheitenham Gloucs, GL54 3EZ Tel:(0451) 60269.(1) K. Lanckoronski Stddte Pamphyliens und Pisidiens 1(1890) 96-8.(2) Popers of the British School at Rome XXVI (1958) 137-194. See also S. Mitchell in JaleInan Armağanı (1989) I, 229-245.(3) Bonner Jahrbücher 161 (1961) 25-35.(4) BonnerJahrbücher 170(1970)77-101.453


avine about 15 m deep that lay between them. So alınost half of the na<strong>ve</strong>and aisles of the" Basilica had to be supported on a substructure of wallsand vaults; and the central part of this substructure was carried on ane<strong>ve</strong>n lower storey of vaulted rooms, which may ha<strong>ve</strong> been cistems filledby rainwater draining off the Agora. Though most of the upper storey ofthe substructure has collapsed (Fig, 4) the lower one is almost perfectlypreser<strong>ve</strong>d (Figs. 3, 10, 11).Abo<strong>ve</strong> floor-le<strong>ve</strong>l, the great arched hall or Vestibule at the north endof the Basilica still stands about 19 m high and is presumably completeexcept for the timber roof. Otherwise only a part of the apse and most ofthe west wall stand to heights of up to 5 m. Nor is there any sign of theoriginal floor apart from holes in the west wall that once housed thewooden beams carrying the floor of the (perhaps colonnaded) porch facingonto the agora.The main problem in the 1956 sur<strong>ve</strong>y- was that all the columns hadfallen and the only clue to their positions was that some of the columnfoundationsjust below floor-le<strong>ve</strong>l survi<strong>ve</strong>d in situ (Fig. 7). But, as thefoundations were much larger than the column-plinths that they supportedand were therefore not necessarily e<strong>ve</strong>nly spaced, it was impossible tobe certain of the spacing of the columns and thus of whether the colonnadeswere in fact connected to the wall at the north end (i.e. to the southwall of the Vestibule, which has slots to recei<strong>ve</strong> the entablatures of atwo-storey colonnade) (Fig. 5).The main purposes of the work in '1992 were to re-check the positionsof the column-foundations, to obtain accurate heights for the entablature-slotsand other features on the north wall, and to search for architecturalelements such as architra<strong>ve</strong>s, bases and capitals in the o<strong>ve</strong>rgrownruins of the upper substructure.i was joined in this by my daughter Alexia Ballance, and we spentthe first <strong>ve</strong>ry hot week of September at the site in a <strong>ve</strong>ry happy collaborationwith the Turkish Go<strong>ve</strong>mment Representati<strong>ve</strong> Nurhan Turan. We aregrateful to the Director-general Prof. Dr. Engin Ozgen, and to his predecessorin 1956, for permission to work at Aspendos; to the Director of theArıtalya Museum Dr. Kayhan Dörtlük and to his staff, especially Dr. M.Edip Ozgür, for their help; also to the Iate John Ward Perkins and the IateProf. Dr. Arif Müfit Mansel for their encouragement and practical help in1956; to the Oxford Uni<strong>ve</strong>rsity Cra<strong>ve</strong>n Committee, the British Academyand the British Institute of Archaeology at Ankara for funds in 1992; andto Dr. David French, Director of the B.I.A.A. for his heIp throughout andfor the loan of sur<strong>ve</strong>ying equipment and a <strong>ve</strong>hicle.454


The 1992 measurements of the column-foundations, ineluding se<strong>ve</strong>ralnear the south end that i failed to see in 1956, make it quite certain thatthe spacing of the columns was about 4.82 m between centres. Thoughthe foundations nearest to the north end are now buried, it is elear that thecentres of the northemmost columns were in fact about 7.20 m from thenorth wall (Fig. 1). The only explanation seems to be that here, as at thesouth end, the colonnade retumed across the end instead of being connectedto the wall. in fact the north-west angle column, or rather squarepier with engaged half-columns on two adjacent sides, still lies where itfell. Of pink crystalline limestone, it was made in two sections, with acombined height of just o<strong>ve</strong>r 6 m. This jmplies that the colonnade, andalso most if not all of the elaborate substructure on which much of itstood, was not the one for which the north wall, with its slots of upperand lower entablatures, was originally designed. Moreo<strong>ve</strong>r if, as seemslikely from the remains of smaller "double columns" lying on the site, thelater colonnade, like the original one, was two-storeyed, it would ha<strong>ve</strong>completely obscured the great arch in the centre of the wall. At some periodall threearehes were blocked with walls of mortared rubble; thisblocking may ha<strong>ve</strong> been contemporary with the building of the colonnades,but a final decision on this question must await the completion ofreconstructed drawings.The apse and, so far as they survi<strong>ve</strong>, the side walls of the Basilica,are built 'almost entirely of mortared rubble, much of it reused (Fig. 6, 7).So indeed arelarge areas of the Vestibule wal1s; it has sometimes beenassumed that this is due to alater repair'; if so, it is strange that the rubbleis distributed in asimilar pattem on all four sides of the Vestibule, beingconfined to the backs of the internal niches and the non-loadbearing partsof the upper walls.The stylobates that carried the Basilica colonnades are, where visible,entirely of large conglomerate blocks, forming a solid wal1 on thewest (Fig, 7) and south and a series of piers joined by arehes on the east(Fig, 8). The southem part of the west wal1 of the Basilica, with its peculiar<strong>ve</strong>ntilation-slots, rests on a line of smal1 rectangular piers joined byarehes that are partly cut out of the solid wal1-blocks, though almost all--of-tliem ila<strong>ve</strong> a separate Keystone at iIle centre (Fig:- 2). The two eridopenings are much wider, with flat arehes built on the same principle andpartly supported on corbels. Lauter's theory that these arches, togetherwith the southem part of the west stylobate and the foundations of theouter porch, original1y belonged to a HelIenistic market-building, is inge-(5) M. Edip Özgür Aspendos (1990) 26.455


nious; but his distinction between the fine, large, unmortared blocks hereand the "relati<strong>ve</strong>ly small" blocks and abundant mortar in the Vestibule iso<strong>ve</strong>rdrawn. Many of the blocks in the Vestibule ha<strong>ve</strong> a volume of aboutone cubic metre and some are e<strong>ve</strong>n larger (Fig. 9). But it is possible thatthese arehes and the foundations of the porch are part of the same originalRoman scheme as the Vestibule; the west stylobate of the Basilica iscertainly part of the later colonnade scheme, being partly bonded to thecross-walls of the lower substructure, which are positioned to fit the latercolumn-spacing.The Vestibule also poses some other problems. Its size, 25.95 by19.90 m internally, and lack of internal supports must ha<strong>ve</strong> made it a difficultbuilding to roof, though it is well within metropolitan Roman limitssand not <strong>ve</strong>ry much larger in span than, say, the Christian basilica atMeryemlik' Its purpose is also uncertain; did it act merely as a monumentalentrance-hall to the Basilica, while the niches around the walls nodoubt provided space for the display of decorati<strong>ve</strong> or imperial statuaryj"Or did it in its final form act as the tribunal, the strictly judicial part ofthe basilica, a role that might otherwise ha<strong>ve</strong> been filled by the apse atthe other end?The dating of both Vestibule and Basilica is uncertain. There is noinscription and, apart from various pieces of columns, a single virtuallyundatable marble column-base and se<strong>ve</strong>ral of the simply moulded marbleplinths on which the bases stood, no architectural elements on which tobase a stylistic dating. In terms of constructional technique, one mightpropose a sequence at Aspendos of a) Theatre, where the structure is ofconglomerate blocks with white limestone lintels and dressings; b) Gymnasium(or larger baths), with conglomerate blocks, some limestone, norubble, but some brick vaults; c) Nymphaeum, where there is no limestoneand small panels of mortared rubble are used in the upper walls; d)Vestibule, with large areas of mortared rubble inCıuding re-used stoneand e) Basilica apse and west wall, where large blocks are confined tostrictly loadbearing areas. In a different tradition, though not necessarilylater in date, are the Aqueduct towers, the smaller bath-building and theapsidal Exedra immediately south of the Basilica apse, in all of whichbrick is used for wall-facing as well as for arehes and vaults". In the Ba-(6) The 2nd-century Basilica Ulpia and the 4th-century churches of S. Pietro in Vaticano and S.Paolo fuori le Mura all had spans of about 24m. The two largest rooms in the Flavian Palacewere rather wider.(7) ~: Herzfeld and M. Guyer MA.MA. II (1930), figs. 6-8.(8) Ozgürp.26. ..(9) All these buildings are deseribed and illustrated by Lanckoronski and by Ozgür. For theAqueduct, see also ı.s. Ward Perkirıs in P.B.S.R. XXIII (1955) 115-23.456


silica, the use of brick seems to ha<strong>ve</strong> been confined to the vaults in thelower substructure (Fig. 10).If one accepts the con<strong>ve</strong>ntional but by no means certain dating of theTeatre to the 160's, one might suggest that the Gymnasium belongs in the170's, the Nymphaeum in the 180's, the Vestibule about 200 and the restof the Basilica perhaps as Iate as the 240's; but this is pure guesswork andwe shall ha<strong>ve</strong> to wait for major excavation, or at least for a really detailedstudy of the local mouldings, before real progress can be made.Leaving aside the possibility that the apse of the Basilica is a Christianaddition, various additional walls were inserted into the Vestibule ata comparati<strong>ve</strong>ly Iate date. The great arch in the north wall was blocked;two irregular north-south walls were built inside (Fig. 9) and four more,of considerable height, outside on the north; all these are of mortared rubble,with fragments of tile or brick, and could be of any date from the 4thcenturyon.457


iipart of*"(Jl00,. .. _ .t'L:~::it=!.-Vt:li ı:~ PORCH =r_~=:~::~::~- ~ / :':r...,1 i i :,1 II :;1 i-ı II 11 -I i- '·1 tl·· ';.1ı .'.... :\ i l i : ,I i,.: ıt.:' :: :;: ıL 1 ~::: ii ~: i ~I i: L~ ·1 O:: ıl ~: '. -'ı:':AP S E I'; i i :':1 i i ;.1 J i ı J i i ·1 i: :, i i -ol.~~:: ,.. __ 'arl'~/ .... ~'~.;i ... [1;:1: ' , ," II ,:, " , , ":, '.: ':J" .,.:, ------yN::-]1] : ~: ıı :~! ii:: :! ~·ı !~~ .~: 1: :~:CL __ L _i ":ki ~ ~~ .kı ~ /dı.J, ~'h :.~ "k . 1':1 • • • i"III....Il'l~'""""1 ~_~ L:J LT. :-_J LJ :"_J L_. LJ L_J L._J L_l L~~,i i, 'L_~_-_-=--_-:'-:::-_-=--=--=: .:-_-=--=.=--== ==::::::::::=:=:=: === :::::===-=-==-==::.=- -=- -=- -=- -=- ~-=-::=~==:_ :~:_- $ ...,-: ~ -:.~":,";fJı,rtbo 'floor le<strong>ve</strong>l or abo<strong>ve</strong>le<strong>ve</strong>l (blocks)~~'Dooz ,...-, r-' ,c_~c-,, ' L._-'c-,,L_J,-..,, ,L_~r-, , ,VESTIBULEL_"c-oL_J---~~:~::~t tj ti I' i 'iarch arch arch30 20 ıo m.i.ower SubstructureMIIB 1993Fig. 1- Aspendos Basilica; plan showing column-foundations (part of Vestibule omitted)


t>-c-~~ ~~~~--,


ii1 i1r - -- - - - - - - - - - -4ii-1-------------1ii iunexplored:--------------1i i "-1------------- 1 i... -,iiiL.. .... .. .... _ •• " ...." tiii unexplored ı- - .Ji i1 ------- :...-~~~"""""'~~"'""'~}.. ...... ...... .... - . , ........_iiii·1brick barrel-vault.. .. .. .. .. .. .. ..:_'~.'.'... .. .. 0° ; ..:,' ,: ": .... :.' ::'.:.'..,'stone barrel-vault.". '~~:""":,,,,~h""'l(.drain from Agora.......... : .." ,. ::°:°. e ·.0." eo" : ", e.o .. " " .. _ :.... .. .." ..... : o·e-e:· o-0;:. °.° o.e •••• : : :-o.'i-­ii------.iilarge blocksmortared rubbleir----­ii MHB 199311--'--'---'---i...-+-----~-----'-----oFig. 3- Aspendos Basilica; plan of lower substnıcture5lA15 m.460


Fig. 4- Aspendos Basilica; general view from south-east, with<strong>ve</strong>stibule (right) and arehes of lower substructure (Iowerright)Fig. 5- Aspendos Basilica; south wall of <strong>ve</strong>stibuleshowing slots for entablatures461


Fig. 6- Aspendos Basilica; general view from apseFig. 7- Aspendos Basilica; stylobate of west colonnade with west wall beyond462


Fig. 8- Aspendos Basilica; only surviving arch between piers supporting east colonnadeFig. 9- Aspendos Başilica; west end of north wall cf'Vestibule from south showing part ofniche original door below it and (right) remains of Iate internal wall463


Fig. 10- Aspendos Basilica; lower, substructure;chamber under na<strong>ve</strong>, with pitched brickvaultingFig. 11- Aspendos Basilica; lower substructure; outer stone-vaulted chamberwith doors to two of the brick-vaulted ones464


PRİENE 1992WolfKOENIGS*24 Ağustos-ll Ekim 1992 tarihleri arasında W. Koenigs başkanlığındayürütülen Priene araştırmalanna Mimar-Arkeolog H. Bankel <strong>ve</strong> E.Rüsch, Mimar J. Misiakiewicz <strong>ve</strong> öğrenciler Satu Schachterle <strong>ve</strong> HenningWinter katılmıştır. Bayan Tamay Tekçam, T.C. Kültür Bakanlığıtemsilcisi olarak araştırmalara katılmıştır.Athena tapınağı yayını için, yapının tanımı bahsinden sonra gelecektaş eserler kataloğuna esas olacak taş envanterinin yapılmasına başlanmıştır.Bir köşe volutunun alçı mulajının, mevcut 4 adet çok tahrip olmuşköşe başlıklanndan birine ekleme denemesi maalesef sonuçsuz kalmıştır.Agora bölgesinde yapının 1990 yılında başlanan ölçüm <strong>ve</strong> çizim çalışmalannadevam edilmiştir. Bu bağlamda yapının 1:25 ölçeğinde taşplan rölö<strong>ve</strong>sinin yapımına doğu taraftan başlanmıştır (Resim: 1). Kritiknoktalarda yapılan araştırmalar, bu alanın etrafındaki yapılann, mimariaraştırma yöntemleri ile kronolojik sıralamasını saptamayı amaçlıyordu.Bunun mümkün olduğu, ancak ilerde bazı sondajlarla desteklenmesi gerektiğisaptandı. Agoranın 4. yüzyılda hangi şekilde planlandığı en ilginçsoruyu oluşturur. Agoranın alanı, önceleri iki tam <strong>ve</strong> iki yanm insula ile,onlan sınırlayan sokaklardan mı oluşuyordu, yoksa Hellenistik devirdeyapılmış stoalann batı <strong>ve</strong> güneydeki odalan ile sokaklan aşarak, alanı sınırlayaninsula kenarlanna taşması, başından beri mi planlanmıştı? Eğerböyle olsaydı insulayı güneyden sıralayan iki sıra e,:,. dizisi, ilk Priene evtipine (bk, Hoepfner-Schwandner) uymayacaktı. M.O. 3. yüzyılda üç kenarlıagora stoalan yapılırken, meydanı rlQğudan,_b~tıdan_"-e_güne~den---=-e=-=vC:-Cr:C:-eleyencaddelerin üzerine stoalann inşa edildiği; cadde uzantılannındışında kalan stoa odalannın ise bitişik insulalann kenarlanndan taştıklananlaşılmaktadır. Aynca hemen yandaki evlere ulaşabilmek amacıylameydanın kenanndaki binaların çevresinden yollar geçirilmiştir (Resim:1).* Prof. Dr. Ing. Wolf KOENIGS, Alman A:rkeolojiEnstitüsü TR-80090 İSTANBUL.465


Bu "çevre yollanndan" batıdaki ile güneydekinin batı bölümü temizlenerekaraştınlmıştır. Agora, stoanın batısında balık <strong>ve</strong> et pazarı denilenpazarı, kaynak kapısına giden caddenin batı bölümü ile birleştiren sokakdaha önce orjinal genişliği ile mevcuttu. Sokak, agoradaki odacıkların buinsulanın güneydoğudaki birinci konut bölgesinden geriye bıraktığı şeridioluşturur. Ancak sokak 1895-1898 yılları arasında, buradan geçmekteolan örme kanalın belirlediği yol seviyesinin altına kadar kazılmıştır. Kanal,kaynak kapısına giden caddede, caddenin uzantısı yönünde batıyakıvrılır (Resim: 2). Kanalın yaptığı bu kıvrım kısmen kaya oyularak oluşturulmuştur.Bu durumda ancak üç kenarlı stoaların inşa edilmesindensonra yapılan kanaldan önce <strong>ve</strong> kaynak kapısına giden caddenin doğuuzantısında <strong>ve</strong> de meydanın bu tarafındaki eski kuzey-güney doğrultulucaddede daha eski bir kanal bulunmadığı sonucu çıkarılabilir (Resim: 3).Ancak Priene'nin antik kanalizasyon sisteminin ne zaman yapıldığını bilmiyoruz.Agora'nın bu tarafındaki buluntular yalnızca, kanalizasyonun <strong>ve</strong>üç tarafı açık pazar stoalarının arasında bir ilişki olduğu sonucunu <strong>ve</strong>riyor.Bu ilişki de M.O. 4. yüzyılda bu formdaki aynı dönemde yapılanplanlamaya ya da kanalın bu kolunun ancak M.O. 3. yüzyılda, üç tarafıaçık stoaların inşaasından sonra yapılmış olmasına dayanabilir. Hangi durumgeçerli olursa olsun, bu insuladaki tüm arazinin agora inşaatında kullanılmasıylakentin geri kalan bölümündeki ev tipinin değiştirilmesinegerek kalmamıştır.Güneybatı köşesinde <strong>ve</strong> güney tarafında agoraya bitişik insulalardadurum değişiktir. Burada "çevre yolu" evlerin yaklaşık sınırlarını dikkatealmaksızın insulaları keser. Bu nedenle, güneyde agoraya bitişik insulalardaarsaların uzunlukları azalır. Burada arsalar normal ölçüleri olan23,55 m değil de 13,20 m uzunluğundadır. Burada Priene ev tipi gerçekleştirilememiştir.Priene şehirciliğinin <strong>ve</strong> bununla birlikte klasik şehireiliğin kronolojisineilişkin olarak yukarıda değinilen temel soruya kent dokusunun bubölümünde kesin bir yanıt getirilebilir. Bunun için de önce, güneyde agorayabitişik insulalarda ilk önce ne zaman <strong>ve</strong> hangi formda yapılaşmayagidildiği saptanmalıdır. 1992 yılındaki çalışmalar sonucunda daha geç birdöneme ait agoranın "çevre yolları"da dahilolmak üzere önceden bir yapılaşmageçirmediği anlaşılmıştır. Çevre yolunun güneyindeki, dik olarakgüneye inen kayalık tepeye evalanları olarak kullanılmak üzere yatay teraslaryapılmışken, çevre yolu alanında böyle teraslara rastlanmaz. Buradayalnızca içme suyu künkleri için yataklar vardır (Resim: 4). Su künklerikuzeyden gelerek agoranın batı stoasından geçerler <strong>ve</strong> güney çevreyolunda doğu <strong>ve</strong> batı yönünde dağılırlar. Agora stoasının güney kısmının466


iç tarafında gelecek yıllarda yapılacak olan sondajlar kesin bilgiler <strong>ve</strong>recektir.Aynca Zeus kutsal alanı yapılanyla agora nın krolonojik ilişkileriaraştırılmıştır. Bunun sonucunda aşağıdaki sıralama ortaya çıkmıştı (Resim:5).ı. Kutsal alanın güney kenannda, alt katı odalı, kutsal alanın güneybatıköşesinde önemli bir kısmı günümüze kalan bir destek duvarının yapımınabaşlanması. Bu duvar büyük yontulmamış bağlayıcı bloklanyla,işçilik açısından agoranın diğer bütün duvarlanndan aynlmaktadır. Ancakbu projeden sonra vazgeçilmiştir.2. Bunun yerine Zeus kutsal alanını çeviren duvar, üç kenarlı agorastoasını içeren yapı kompleksine dahil edilmiştir. Böylece, sonra yapımınabaşlanmış olan destek duvannın yapımına, ancak başka bir teknikledevam edilmiştir. -agoranın doğu stoasımn arka duvan orada zeus kutsalalanının sınırını oluşturuyordu.3. Zeus kutsal alanının kuzey kenannda, stylobatından,agora stoasınınarka duvanna dayandığı açıkca anlaşılan, Dor düzeninde bir stoa yapılmıştır.Bu dönemde bu kutsal alanda henüz Zeus'a adanmış bir tapınakyoktur (Resim: 6).4. Zeus tapınağı daha sonra, bezemesine dayanarak M.Ö. II. yüzyılınikinci yansında (P. Rumscheid'a göre) yapılmış <strong>ve</strong> buna ila<strong>ve</strong>ten bu bölgedeagora stoanın odalan ortadan kaldırılmıştır.1992 yılında üç alanda restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Tiyatro,piskoposluk kilisesi <strong>ve</strong> yol sistemi. Tiyatroda 1898 kazısından itibarenoluşan tahribatın giderilmesine başlanmıştır. Prohedrie (şeref) koltuklan<strong>ve</strong> arkalıklan birleştirilerek yapıştmlmiş <strong>ve</strong> zıvanalarla sağlamlaştırılmıştır(Resim: 7-9). 1979'da parçalanan beş proskenion payesi zıvanalar konularakyapıştınlmıştır. Doğu taraftaki proskenion arşitravı geçici olarakdesteklenmiştir. Batı parodosun boşaltılmasına başlanmıştır. Tiyatronunrestorasyonunun devamı gözönünde tutularak, taş envanterine başlanmış<strong>ve</strong> proskenionun kuzey duvannın şekillenmesi (kavislenmesi) ölçülmüştür.Böylece bu biçimlenmenin kısmen daha yapılış sırasında kısmen deRom-a-


Roma çağı onanınına ait ön durum çizim <strong>ve</strong> fotoğrafla saptanmıştır (Resim:10-12). Sonra agoradan Athena tapınağının propylonuna uzananmerdi<strong>ve</strong>nlerin tekrar yapımına başlanmıştır.Son olarak Güllübahçe belediyesi <strong>ve</strong> onun Başkını Sayın Yusuf Toptay'ın1992 yılında da çalışmalanmıza yaptığı yardımlan özellikle <strong>ve</strong> şükranlavurgulamak gerekir.KAYNAKÇATIl. WIEGAND-H. SCHRADER, Priene. Berlin 1904.A.v. GERKAN, Das Theater von Priene. München 1921, Priene'deki tiyatro. Münih 1921.W. KOENIGS, Der Athenatempel von Priene, IstMitt. 33 (1983), 134 ff Priene'deki Athena tapınağı,IstMitt. 33 (1983), 134 vd.Die Agora von Priene (Vorbericht/lstMitt. 43 (1993, im Druck) Priene'deki Agora (Ön raporu)IstMitt.43 (1993, baskıda)W. HOEPFNER- E.-L. SCHWANDNER, Haus und Stadt im klassischen Griechenland. München1986, 141 ff. 254 ff.Klasik çağ'ın Yunanistan'daki konut <strong>ve</strong> şehir. Münih 1986, 141 vd. 254 vd.H.v. STEUBEN, Zur Agora von Priene, Priene'deki agora hakkında (baskıda bulunan Th. Beran'ınarmağan kitabında).468


PRIENE 1992WolfKOENIGSAn den Forschungen in Priene, die vom 24. August bis <strong>11.</strong> Oktober1992 stattfanden, nahmen unter der Leitung von W. Koenigs tei1: die BauforscherH. Bankel und E. Rüsch, der Architekt J. Misiakiewicz und dieStudenten Satu Schachterle und Henning Winter. Das Türkische Kulturministeriumwar durch Frau Tamay Tekçam aus Ankara <strong>ve</strong>rtreten.Für die Publikation des Athenatempels wurde nach AbschluB der Baubeschreibungmit der Umwandlung des Steinin<strong>ve</strong>ntars in einen publizierbarenSteinkatalog begonnen (Abb. 1). Es wurde <strong>ve</strong>rsucht, den AbguBeiner Eckvolute aus Berlin an eines der 4 vorhandenen stark beschadigtenEckkapitelle anzupassen-Ieider <strong>ve</strong>rgeblich.Im Bereich der Agora wurden die 1990 begonnenen Arbeiten der Bauaufnahmefortgesetzt: Die Steinplanaufnahme im MaBstab 1:25 wurdevon Osten her begonnen. Femer wurden kritische Stellen daraufhin untersucht,ob man mit Methoden der Bauforschung eine zeitliche Reihenfolgeder diesen Platz umgebenden Bauten festlegen kann. Dies warmöglich, muB aber in Zukunft noch durch einige gezielte Sondagenerganzt werden. Von besonderem Interesse ist die Frage, in welcherForm-die Agora im 4. Jh. geplant war. Sollte sie zunachst lediglich dieFlache zweier ganzer und zweier halber insulae und die der angrenzendenStraBen einnehmen? Oder waren die im Hellenismus ausgeführtenHallen, deren Kammem im Westen und Süden über die RandstraBen hinaus.die Rander der angrenzenden insulae überlagel1!L von vomhereinmitgeplant? Das hatte jedenfalls bei den südlich angrenzenden insulaezur Folge, daB zwei Reihen von Hausern nicht dem ersten PrienischenHaustyp (s. Hoepfner-Schwandner) entsprochen hatten. Bei der Anlageder dreiseitigen Agorahalle waren im 3. Jh. v. Chr. bekanntlich dieStraBen, welche die Platzflache im Westen, Süden und Osten tangierten,von den Hallen überbaut worden, wahrend deren Kammem auBerhalb derStraBenfluchten die Rander der angrenzenden insulae überlagerten.469


AuBerdem waren aber Wege au8en um diese Randbebauung des Platzesherumgeführt worden, wohl um in die unmittelbar anschlie8endenHauser zu gelangen (Abb. 2).Von diesen "Umgehungsstra8en" wurde die westliche und der Westabschnittder südlichen gereinigt und untersucht. -Die Gasse, welchewestlich der Agorahalle den sog. Fisch- und Fleischmarkt mit dem Westabschnittder Quellentorstra8e <strong>ve</strong>rbindet, war in der Breite vorgegeben:Sie bildet den Flachenstreifen, den die Agorakammem vom ersten südöstlichenWohnungsgrundstück dieser Insula übriglassen. Leider wurdesie 1895-98 unter das Laufni<strong>ve</strong>au abgegraben, welches durch den hier<strong>ve</strong>rlaufenden gemauerten Kastenkanal angegeben wird. dieser Kanal biegtauf der Quellentorstra8e nach Westen in deren Richtung um (Abb. 2).Diese Krümmung des Kanals ist teilweise aus den gewachsenen Fels gehauen,so da8 man mit Sicherheit folgem kann, daf diesem, erst nachAnlage der dreiseitigen Hallen gebauten Kanal kein alterer vorausging,weder im weiteren östlichen Verlauf der Quellentorstra8e noch in derfrüheren Nordsüdstra8e an dieser Platzseite (Abb. 3). Leider ist nicht 00­kannt, wann die antike Kanalisation Prienes angelegt wurde, der Befundan dieser Seite der Agora ergibt lediglich, daB die Kanalisation und dieAnlage der dreiseitigen Markthallen im Zusammenhang stehen. DieserZusammenhang könnte auf gleichzeitiger Planung in dieser Form im 4.Jh. beruhen oder aber darauf, daB dieser Strang des Kanals erst im 3. Jh,nach Anlage der dreiseitigen Hallen gebaut worden ware. Immerhin brauchtebei Wegfall eines ganzen Hausgrundstückes von dieser insula zugunstender Agoraumbauung der Haustyp der restlichen Bebauung nichtgeandert zu werden.Anders sieht es bei den insulae aus, die an der Südwestecke und ander Südseite an die Agora stoBen. Hier nimmt der Umgehungsweg keineRücksicht auf etwaige Hausgrenzen, sondem schneidet willkürlich in dieinsulae ein. Dadurch reduziert sich die Larıge der Hausgrundstücke beiden südlich an die Agora grenzenden insulae: Statt der üblichen 23.55 msind sie nur noch 13.20 m lang. Hier lieB sich der prienische Haustyp keinesfalls<strong>ve</strong>rwirklichen.An dieser Stelle des Stadtgefüges kann also die oben genannte Kemfragezur Chronologie der Stadtplanung von Priene, und damit der klassischenStadtplanung überhaupt, am ehesten entschieden werden. DazumuB zunachst festgestellt werden, wann und in welcher Form die südlichan die Agora grenzenden insulae zuerst bebaut wurden. Nach den Beobachtungendieses lahres scheint der ganze Bereich der spateren AgorabebauungeinschlieBlich der Umgehungswege vorher nicht überbaut ge-470


wesen zu sein. Wahrend in den steil nach Süden fallenden, felsigen Stadthügelsüdlich des Umgehungsweges deutliche horizontale Terrassen zurNutzung als Hausraume eingearbeitet sind, fehlen derartige Einarbeitungenim Bereich der UmgehungsstraBe vollkommen. Lediglich Bettungenfür Frischwasser-Rohrleitungen sind vorhanden (Abb. 4). Diese Rohrleitungenkommen vom Norden durch die Westhalle der Agora und <strong>ve</strong>rteilensich auf der südlichen UmgehungsstraBe nach West und üst. ZukünftigeSondagen im Inneren des südlichen Teils der Agorahalle könnenweitere entscheidende Erkenntnisse liefem. Femer wurde das zeitlicheVerhalmis der Bauten des Zeusheiligtums und der Agora untersucht unddabei folgende Reihenfolge ermittelt (Abb. 5).ı. Baubeginn einer Stützmauer mit Kammem ün Urıtergeschof amSüdrand des Heiligtums, von der ein beachtlicher Abschnitt in der Südwesteckedes Heiligtums erhalten ist. er unterscheidet sich durch seineBauweise mit groBen rohen Binderquadem deutlich von alIen anderenMauem im Agorabereich. Dieses Projekt wurde jedoch zunachst aufgegeben.2. Stattdessen wurde die Umfassungsınauer des Zeusheiligtuıns inden Komplex der dreiseitigen Agorahallenbebauung einbezogen. Dabeiwurde dann die angefangene südliche Stützmauer -aber in anderer Mauertechnik-weitergebaut. -Die Rückwand der östlichen Agorahalle bildetedort die Grenze des Zeusheiligtums.3. An der Nordseite des Zeusheiligtums wurde eine dorische Halleerrichtet, An deren Stylobat ist deutlich zu erkennen, daB sie an dieRückwand der Agorahalle angeschoben wurde. Zu dieser Zeit existiertenoch kein Tempe1 für Zeus in diesem Heiligtum (Abb. 6).4. Der Zeustempel wurde erst spater, nach der Ornamerıtik zu urteilenin der 2.H.2.Jhs.v.Chr. (F. Rumscheid) errichtet, und dazu wurden dieKamınem der Agorahallen in diesem Bereich beseitigt.1992 wurde in drei Bereichen restauriert: Im Theater, in der Bischofskircheundam StraBensystem. -Im Theater wurde begonnen, die seitder Ausgrabung 1898 eingetretenen Zerstörungen wieder zu beseitigen:Prohedriesessel und -rücklehnen wurden zusammen- geklebt und mit Dü----beln-befestigt;-5-ProsKerfionpfeilet~ieI979zerorochen woraen waren,wurden <strong>ve</strong>rdübelt und zusammengeklebt (Abb. 7-9). Der herabhangendeProskenionarchitravder Westseite wurde provisorisch abgestützt. Derrückwartige Prohedrieumgang wurde gereinigt. Im Hinblick auf eineFortsetzung der Theaterrestaurierung wurde ein Steinin<strong>ve</strong>ntar begonnenund die Verformungen der Proskenionnordwand <strong>ve</strong>rmessen. Dabei warzu bemerken, daB, diese Verformungen teils schon in der Bauzeit, teils471


vor dem römischen Umbau eingetreten sind. -In der Bischofskirche wurdenzwei Schrankenplatten zusammengesetzt und aufgestellt.Aufgrund von Beobachtungen der Besucherströme wurde ein praktikables,lehrreiches und schonendes wegesystem konzipiert und mit seinerRealisierung begonnen: Zunachst wurde das üstende der AthenastraBe,das den Hauptzugang für Besucher der Ruinenstatte darstellt, restauriertund gangbar gemacht. Der Vorzustand, wahrscheinlich das Ergebnis einerrömischen Reparatur, wurde zeichnerisch und photographisch aufgenommen(Abb, 10-12). -Sodann wurde mit der Wiederherstellung derTreppe begonnen, die von der Agora zum Propylon des Athenatempelsführt.Besonders hervorzuheben ist die groBe Hilfe, die unsere Arbeit auch1992 der Belediye von Güllübahçe und ihrem Bürgermeister (Belediyebaşkanı) YusufToptay <strong>ve</strong>rdankt.LİTERATVRTIl. WIEGAND-H. SCHRADER, Priene. Berlin 1904.A.V. GERKAN, Das Theater von Priene. Münehen 1921.w. KOENIGS, Der Athenatempel von Priene, ıst Miıı. 33 (198~), 134 ff.------, Die Agora von Priene (Vorberiehtf IstMitl. 43 (1993, im Druek).W. HOEPFNER- E.-L. SCHWANDNER, Haus und Stadt im klassisehen Grieehenland Münehen1986, 141 ff. 254 ff.H.V. STEVBEN, Zur Agora von Priene, in: Festsehr. Th. Beran (AOAT, im Druck),472


~~~. ;! :.-:~~.~ ei- __....;j,.~>,l';::1?',c­.-~@ID"'" ;" --=ı... .----- .-.:ı JIj;fi i i i IIo S~iiAbb. 1- Priene, Agoqa, Nordhalle, Westende des SteinplansResim: 1- Priene, Agora. Kuzey stoa, taş planının batı ucu~;:j


~~ATHENA-~Q1"1 i Ilk. ! ıL.&',2'6;;·LJ:Cl r--QUELLEN- - - - =_=_Kanal - - - i • •L-TOR~STR~S SE- - - . i 1,'" '=' " \ ,ı\. '\ SÜOUMGEHUNG-"'. i. -i ıAbb./Resim: 2- Priene, Agora (nach Wiegand 1904)-- ------- - -- ---- =fii i i i t i i i i5 lOOm


Abb. 3- Priene. Kanal in der QuellerıtorstraôeResim: 3-.Priene. "kaynak kapı caddesi"nde kanalAbb. 4- Priene. Südumgehung der AgoraResim: 4- Priene. Agora güney "çevre yolu"475


...........~..·"·~-..°ı", ~ft·ii!(rjw)$!,;:~~··········.J : ·1= .",c)=1j'ri,iẈ.J..J«:ı:i- III~Ocl-cSTYLOBATi'f~l.c~~IJ-_1 7t ı i;::\ ,i-;,;:-:.JjNOROHALLED~ALTARZEUS - HEILIGTUM~gITOTZMAUER iiKAMMIIlNQ UELLTORSTRA SSE,..THEOAIT. OIlUNDsTOCKlTEILUNG(NACH HOII'f'NERIAbb.5- Priene, Zeusheiligtum. Steinplan (nach Wiegand 1898, Hoepfner 1986)Resim: 5- Priene, Zeus kutsal alanı. Taş planı (Wiegand 1898, Hoepfner 1986'ya istinaden)476


---Abb;-6· -Priene,Zeusheiligtum~AnschIuB-des-Stylobats-derNordhatle-(S) an-dieKammerrückwand (K), Krepis des Zeustempels (Z) von NordenResim: 6- Priene, Zeus kutsal alanı. Kuzey stoanın stylobatı (S), Agora anadolu stoanın arkaduvarına olan devamı (K), Zeus tapınağının (Z) krepisi477


o IOmi i i i i i i i iAbb. 7- Priene, Theater (nach Gerkan 1921). RestaurierungsmaBnahmen 1992Resim: 7- Priene, Tiyatro (Gerkan 1921). Restorasyon çalışmaları 1992AN~~... ~~.liiilfTIr::I!m~"'····1···.;I-·~~~:T~~P P P P P P P_ GEKlEBTYAPıŞTıRıLDı_ GEKlEBT U. YERDÜBELTP DÜBEl ilE YAPISTlRllDI


~~Abb. 8- Priene. Thea~er. Prohedriesessel vor derRestaurierung .Resim: 8- Priene, Tiyatro. Prohedrie koltuğu, restorasyondanönce iAbb. 9- Priene. Theater. Prohedriesessel nach derRestaurierungResim: 9- Priene, Tiyatro. Prohedrie koltuğu, restorasyondansonra


uh6


Abb. 11- Priene. AthenastraBe, Westliche Treppen vorder Restaurierurıg 1992Resim: 11- Priene, Athena caddesi. Batı merdi<strong>ve</strong>n1eri,1992 restorasyonundan önceAbb. 12- Priene. AthenastraBe, Westliche Treppen nach der Restaurierung1992Resim: 12- Priene, Athena caddesi. Batı merdi<strong>ve</strong>n1eri, 1992 restorasyonundansonra481


PROKONNESOS- 1992 ÇALIŞMALARINuşin ASGARİ*Marmara Adası, Saraylar beldesi <strong>ve</strong> çevresi 1992 dönemi yüzeyaraştırmasında 16 gün gibi kısa bir sürede 125 adet antik ocak belgesisaptanmışi <strong>ve</strong> bunlann büyük bir çoğunluğu mermer ocaklanna bağlıaçık hava sergilemelerinde düzenlenerek belgelenmiştir (Resim: 1). Bugünde işletilmekte olan bu ocakların sorumlulannın giderek bilinçlenmesisayesinde, antik çağda işlenmesi yanm kalmış mermer ocak mallan artıkatılmayıp bizzat ocakçılar tarafından toplanmakta-, böyleceSaraylar'da incelediğimiz belgeler yıldan yıla azalacağına, giderek çoğalmaktadır!(Şekil: 1). 1992'de saptanan ögelerin konulanna göre buluntuyoğunluğu incelendiğinde, sütun başlığı-sütun kaidesi-sütun gövdesigruplanmn, buluntulann dörtte üçünü oluşturduğu anlaşılır (Şekil: 2).Buna dayanarak, Prokonnesos ocak atölyelerirıin ihraç etmek üzere biçimlendirdiklerimalların başında bu üçlü grubun geldiği sonucuna varabiliriz.Buluntulann %76'sını oluşturan bu üçlü grup kendi içinde incelendiğindeise sütun başlıklannın sütun gövde <strong>ve</strong> kaidelerine göre çok dahafazla sayıda yapıldığı görülür (Şekil: 2, Resim: 1-10). Bu buluntu oranınadayanarak, adadan ihraç edilen başlıkların, bazı hallerde Prokonnesosmermerinden olmayan sütun gövdeleri için ısmarlandığı düşünülebilir.Nitekim birçok antik kentte Prokonnesos başlıklannın Çanakkale (Akçakeçili)granitinden sütun gövdeleri üzerine oturtulduğu görülür. Sütun kaidelerininise başlıklara göre çok daha az sayıda bulunmasını açıklamakhenüz mümkün olmamıştır (Şekil: 2)_._---'---------* Dr. Nuşin ASGARİ, İbriktar sokak 18/8, Küçükbebek 8ü8lü-İSTANBUL.(1) Bu yoğun çalışmayı büyük bir öz<strong>ve</strong>ri ile sürdüren ekipte, Arkeolog Mine Sosyal (Bakanlıktemsilcisi), Yük. Mim. Müren Beykan, arkeoloji öğrencisi Şafak Aydoğan <strong>ve</strong> ören yeri bekçisiYusuf Diken bulunuyordu.(2) 1992 döneminde bu toplama işlemini büyük bir titizlikle yürüten aşağıdaki kuruluş <strong>ve</strong> kişilereteşekkür ederim; Altıntaş ocaklarında Ercan Zeyrek, Aksoyocaklarında Eyüp <strong>ve</strong> AydınAksoy, Oğuz ocaklarında Hasan Dündar, Ilik ocaklarında Ali Aksoy.483


Bu üçlü gruptan sonra en yüksek buluntu sayısını üst yapı ögelerioluşturur (Şekil: 2); bu ögeler Prokonnesos'da-son yıllarda belirrneğe başlamış<strong>ve</strong> 1992'de yoğunluk kazanmıştır. Yan işli arşitrav, saçaklık, alınlık<strong>ve</strong> çatı parçalarından oluşan bu gruptan bazı örnekler aşağıda tanıtılacaktır.Göze çarpan diğer önemli bir husus ise ocaklarda bulunan lahit sayısınındüşüklüğüdür (Şekil: 2). Antik dünyanın çeşitli yörelerindeki nekropolIerdebol sayıda karşımıza çıkan Prokonnesos lahitlerinin adanın ocakatölyelerinde yarı işli bir duruma kadar biçimlendirildikleri <strong>ve</strong> bu hamdurumda sevkedildikleri bilinmekle beraber, bu yoğun faaliyetin belgelerineocakların içinde çok az rastlanması hayret <strong>ve</strong>ricidir'. Mezar stellerinınise ocaklarda biçimlendirilmeğebaşlandığınadair Prokonnesos'da tekbir belge bile bulunmamıştır. Bu sonucun nedenleri henüz açıklanamamaklaberaber, burada belirtilmesinde yarar vardır.İşlenmesi Ocaklarda Tamamlanmış Sütun Başlıkları (Resim: 3-6j1992 buluntuları Geç Antik Çağ'da ocaklarda hazırlanan sütun başlıklarıhakkında önemli bilgiler sunar. Bu çağda Korint <strong>ve</strong> lon düzenindebazı başlıkların ocakların içinde tüm detayları ile işlendiğini <strong>ve</strong> işçiliğitamamlandıktan sonra ocaktan. sevkedildiklerini anlıyoruz (Resim: 3-6),Buna karşılık ocaklarda Roma Imparatorluk Çağı'na ait işlenmesi tamamlanmıştek bir başlık bile bulunmamıştır. Bu buluntu durumuna dayanarak,Prokonnesos merrnerinin ihracat biçiminde Roma Imparatorluk Çağı'ndanGeç Antik Çağ'a geçerken bir değişikliğin oluştuğunu, yarı-işlisevkiyatın yanı sıra, özellikle sütun başlıklarında, tam işli sevkiyatın dauygulanmağa başlandığını söylemek mümkün oluyor.Ocaklarda bulunan tam işli Korint başlıkların tümü aynı üsluptadır(Resim: 3); hepsinin yaprak bezemesi 'yumuşak akantus'lu tiptedir'. GeçAntik Korint başlıkları incelemiş olan Kautzsch <strong>ve</strong> Betsch'in tasnifine dayanarak,Prokonnesos ocaklarında tamamlanmış olan bu başlıklarımızıLS. 5. yüzyılın ilk yarısına tarihlernek mümkündür. Theodosius sülalesininhüküm sürdüğü bu sürede Constantinopolis'in Doğu Roma ımparatorluğu'nunbaşkenti olarak yoğun imar faaliyeti içinde olduğu bilinir. Demekki Theodosiuslar çağındaki yapı programları için ıstanbul'da çalışanmerrner atölyelerinin yanı sıra bazı atölyeler de doğrudan doğruya adadakiocakların içinde çalışmakta <strong>ve</strong> bu başlıkları belirli yapılar için tamam-(3) Prokonnesos'dan Roma imparatorluk Çağı'nda ihraç edilen yarı işli lahit tipleri için bkz. N.Asgari, "Objets de marbre finis, semi-finis et inache<strong>ve</strong>s du Proconnese," M. Waelkens(yay.) Pierre Eternelle du Nil au Rhin, Brüksel 1990, s. 110 Ydd. fig. 3.(4) Bu tipin tanımı için bkz. R. Kautzsch, Kapitellstudien, 1936, s.51-53 <strong>ve</strong> W. Betsch, The history,production and distribution ofthe Late Antique capital in Constantinople, 1977, s. 194ydd.484


lamaktaydılar.tam işliOcaklarda sadece Geç Antik Çağ'da görülen bu faaliyeteprefabrikasyon adını <strong>ve</strong>rebiliriz.Doğu Çamlık mevkiindeki Aksoyocak alanındayüksek bir atık tepesininaltından, işlenmesinin çeşitli safhalarında yarım kalmış yapı ögelerininyanı sıra tamamen bitirilmiş ögeleri de içeren büyük bir toplu buluntuortaya çıkmıştır. Tam işli eserlerin arasında bulunan iki adet yivliçifte başlığın (Resim: 4-5) boyutlan, yine işlenmesi tamamlanmış olanbüyük bir çifte sütuna uymaktadır. Bu da bize bu buluntu grubunun bellibir yapı için Doğu Çamlık mevkiindeki mermer ocağına sipariş edilmişolduğunu <strong>ve</strong> bu ögelerin, işlenmeleri tamamlandıktan sonra sevkedileceklerinikanıtlar; yani yine tam işli prefabrikasyon ile karşı karşıyayız!Acaba işlenmesi tamamlanmış olan bu ögeler niçin sevkedilmeyipocakta kalmışlardı? Bunun başlıca nedenini, ocağı yapılmış olan siparişintümünün henüz tamamlanmamış olmasında, özellikle birçok başlık, sütun<strong>ve</strong> kaidenin işlenmesinin yanm kalmış olmasında aramak gerekir (Resim:2). Sevkiyat herhalde bunlann tümü tamamlandıktan sonra yapılacaktı.Yivli başlıklardaki 'yumuşak akantus' tipine dayanarak (Resim: 5),bu buluntu grubunu da LS. 5. yüzyılın ilk yansına tarihlernek mümkündür.Tam. işli dört adet İon başlık da Aksoyocağındaki aynı buluntu grubunaaittir (Resim: 6) <strong>ve</strong> dolayısiyle I.S. 5. yüzyılın ilk yansına tarihlenebilir.Bu başlıkların bezemesi, aynı şablondan çıkmışcasına stereotiptir:Ehinus süslemesi bir tek ovolo'dan <strong>ve</strong> köşelerde yürek biçimli birer yapraktançıkan çift spriral1i palmetlerden oluşun Pulvinus'u karşılıklı büyük,sivri yapraklar süsler. Bu tip başlıkların tıpatıp eşlerine LS. 5. yüzyıldaConstantinopolis'de rastlamak mümkündür',Demekki Geç Antik çağ'ın belli bir süresi boyunca, Prokonnesosocaklarında çalışan bazı atölyeler, özellikle başkent Constantinopolisiçin, lon <strong>ve</strong> Korint düzeninde başlıklan tamamen işledikten .sonra sevkediyorlardı.Bu tam işli prefabrikasyonun yanı sıra, Roma Imparatorlukdöneminden tanıdığımız yan işli ihracatın da tüm Geç Antik çağ boyuncadevam ettiğini bazı yeni buluntular sayesinde artık kesin olarak söyleyebiliyoruz.Bunu anlayabilmek için, Geç Antik Korint başlığının işleniş---e'\'relerİnİ-incelemek-gerekir-:- ---.--_.---- ---------Geç Antik Korint Başlığının İş/eniş Evreleri (Şekil: 4, Resim: 7-10)Daha önceki yıllarda normal Korint başlıklanrı Prokonnesos ocakatölyelerinde nasıl biçimlendirildiklerini, tüm işleniş safhalannı saptaya-(5) J.J. Hernnann, Jr. The lonic capital in Late Antique Rome, 1988, s.21, 95, 131, fig. 174.485


ak tanıtmış (Şekil: 3) <strong>ve</strong> Roma İmparatorlukdöneminde bu biçimlendirmeevrelerine sıkı sıkıya uyulduğunu belirtmiştik". Son zamanlarda ocaklardakarşımıza çıkmağa başlıyan bazı yarı-işli Korint başlıklarınise (Resim:7) biçim itibariyle bu klasik işleniş evrelerinden hiçbirine tam olarakuymadığı gözlemlenmiştir. Çünkü bu başlığın (Resim: 7) alt yarısısilindirikkesimi <strong>ve</strong> torosu ile- henüz erken bir işlerıiş evresinde iken (Şekil:3'de evre 4), başlığın tepesi, yani abakus'u, tam olarak biçimlendirilmiş,hatta taranarak düzgünleştirilmiş<strong>ve</strong>ihraca hazır duroma getirilmiştir(Şekil: 3'de evre 9). Oyle anlaşılıyor ki, klasik işleniş evrelerine aykındüşen bu 'kural dışı' başlıklarda toros kuşağı başka türlü işlenecekti; yaniklasik yöntemdeki gibi kesilerek 8 boğum haline getirilmeyecekti (Şekil:3'de evre 7).Şekil: 4'de Geç Antik Korint başlığının işleniş evrelerini sunmaktayız:Once, tıpkı Roma Imparatorluk Çağı'nda olduğu gibi, dipteki silindirikkesim <strong>ve</strong> bunun üzerindeki şişkin kuşak (toros) biçimlendiriliyordu;bu evrede başlığın tepesi henüz kare biçiminde idi (Şekil 4: evre A). Bundansonra mermer blokun tepesine, yani abakus'a nihai biçimi <strong>ve</strong>rilerekyukarıda incelediğimiz başlık tipi ortaya çıkmış oluyordu (Şekil 4: evreB; Resim: 7). Uçüncü safhada toros kesimi derin dikey çizgilerle eşitboyda birimlere ayrılıyordu (Şekil: 4 evre C); eğer başlığın alt sırasına 8akant yaprağı yapılacaksa, toros 16 eşit birime bölünüyordu (Resim: 8).Fakat bu geç başlıklardabazan sadece 7 hatta 5 yapraktan oluşan alt dizilerinbulunduğu bilinir; bu hallerde toros sadece 14 ya da 10 birime bölünecekti.Demek ki Geç Antik Korint başlığında aranan çeşitli kural dışıbezerne eğilimlerine cevap <strong>ve</strong>rebilecek yeni bir şablon yaratmak gerekiyordu;toros'un kuşak karakterini kaybettirmeyen B-tipi şematik başlık iştebunun için yaratılmıştı. Kautzsch tarafından tanıtılmış olan, sıra malıGeç Antik Korint başlıklarının tüm varyasyonlarını" bu B-tipi başlıktan(Resim: 7) kesrnek mümkündür!C-evresinde dikey çizgilerle eşit birimlere bölünen toros, bir sonrakievrede aşağıda tanımlandığı şekilde kesilerek biçimlendirilirdi (Şekil: 4evre D): Toros bölümleri, birer tane atlamak suretiyle, kıvrık bir kuş gagasınıandıran şekilde kesilir <strong>ve</strong> bu sivri uçlar arasında kalan bölümleryarı sferik bir şekilde traş edilirdi (Resim: 9-10). Korint başlığının detaylarınınişlendiği son evresinde ise alt yaprak dizisinde sivri uçlardanakant yapraklarının aşağı sarkık tepe yaprakcığı oluşturulur, sferik bölümlerdenise yan yana iki akant yaprağının birbirine değen üst yarı kesimleribiçimlendirilirdi (Şekil: 4 evre E).(6) N. Asgari, Araştırma Sonuçları Toplantısı. VI (1988) s. 236 <strong>ve</strong> dn.7.(7) Kautzsch, a.g.e. s.51-65.486


Böylece Geç Antik Çağ'da çeşitli kentlerde bol sayıda karşımıza çıkanProkonnesos mermerinden yapılmış, sıra malı Korint başlıkların işlenişevrelerini Saraylar'da bulduğumuz örneklerin yardımiyle açıklamakmümkün oluyor (Şekil: 4). Prokonnesos'da B-tipi bir şematik formdan biçimlendirilenbu başlıkların ocaklarda tam işli safhaya kadar getirilmediğineinanıyoruz, çünkü adada E-evresinde örneklere rastlanmamıştır. C<strong>ve</strong> D evrelerinden de bugüne dek ancak birer örnek bulunmuştur. Bunakarşılık ocaklarda B-evresine ait bol başlık vardır. Işte buna dayanarak,5. <strong>ve</strong> 6. yüzyıllarda, Erken Bizans mimarisinde çok kullanılan <strong>ve</strong> zenginbir bezerne varyasyonu gösteren sıra malı Korint başlıklann, adanın ocakatölyelerinde seri imalatı halinde bol sayıda hazırlandıklanm <strong>ve</strong> bunlannyan-işli durumda, yani B-evresinde adadan ihraç edildiklerini düşünmekistiyoruz. Bu B-tipi, yani abakus'u tamamlanmış fakat torus'u henüz devamlıbir kuşak halinde olan şematik Korint başlıklar, Prokonnesos ocaklannınGeç Antik Çağ'daki yan-işli seri imalatına en belirgin örneği teşkilederler.Adanın dışında yan-işli durumda bulunmuş olan bu tip örnekler savımızıgüçlendirmektedir. Yunanistan'da Korinth kentine ihraç edilmiş <strong>ve</strong>bu kent yakınındaki5. yüzyıl Lechaion bazilikasında bulunmuş B-tipi yanişli bir Prokonnesos başlığı bunun en açık kanıtıdır". Şu başlık Yunanistan'daherhalde yerli bir atölye tarafından bitirilecekti. Istanbulda, GÜıhaneParkı'ndaki bir 5. yüzyıl samıcına ait Prokonnesos mermerindenKorint başlıklar ise sarnıç içinde kullanıldıklanndan, tamamlanmayıp D­evresinde bırakılmışlardır".Geç Antik Sepet Başlığının İş/eniş Evre/eri (Şekil: 5 Resim: 2)Silindirik bir alt kesim, kare biçiminde bir tepe <strong>ve</strong> konik bir gövdedenoluşan sepet başlığın biçimleniş evreleri Şekil 5'de izlenebilir. AslındaKorint başlık ile sepet başlığın biçimlendirilmesindeki başlangıç evresibirbirinin aynıdır; yani her ikisinde de küp biçimli mermer bloktan,ilk önce silindirik alt kesim yontulur (Şekil: 3 -5). Eğer başlık Korİnt düzenindeolacaksa, bundan sonra silindirin üzerindeki torus yapılır (Resim:2, sağ örnek). Ama başlık_sep_eUipindeJcalacaksa,-toms'a-g(m~k-Y0k---­-tur, tüm gövdeye külünkle konik bir biçim <strong>ve</strong>rilir (Resim: 2, sol örnek).Prokonnesos ocaklan t.s. 6. yüzyılda yan-işli sepet başlıklar da ihraçediyordu. Impost olarak kullanılan, yani kemer taşıyan bu sepet başlıklar,(8) D.I. Pallas, Praktika AE1959 (1965) s. 131 levha 114. c.(9) K. Wulzinger, Byzanünische Denkmdler zu Konstantinopel, 1925, s.31 ydd. resim 12-16.487


özellikle Konstantinopolis atölyelerinde zengin bir şekilde bezeniyorlardı>,Istanbul'un Erken Bizans dönemi sarnıçlannda ise sepet başlıklarınProkonnesos'dan satın alındıklan biçimde, yani yan-işli olarak kullanıldıklangörülebilir",Roma İmparatorluk çağı Ocak Yazıtları (Resim: 11-12)Köyün batısındaki Yalancı Palatya mevkiinde işletilen Altıntaş ocaklannda1992'de bulunan yazıt, Prokonnesos'da Roma Imparatorluk çağınaait bugüne dek bulunmuş ilk ocak yazıtıdır (Resim: 11). Kayadan kopmuşbüyük bir blok üzerine kırmızı boya ile yazılmış bu Latincekısaltma: "D(ominus) N(oster) B(racchium) TERT..." olarak okunabilir<strong>ve</strong> Dokimeion ocaklanndaki benzerlerine dayanarak, t.s. 2. yüzyılın ikinciyartsına, Aurelius'lar dönemine tarihlenirv, Böylece Altıntaş ocaklarındabu yazıt ile birlikte bulunmuş olan yan-işli ocak mallannı da Imparatorlukdönemine tarihlernek mümkün oluyor. Bu mallardan biri, ihraçsafhasındaki yan-işli büyük bir Korint başlıktır; başlığın dibine kazınarakyazılmış Latince kontrol işareti de (Resim: 12) böylece Roma dönemindeyapılmış oluyor.Üst Yapı Ögeleri (Şekil: 6, Resim 13-17)Altıntaş ocaklannda, yukarıdaki yazıtlı parçalarla birlikte bulunmuşçeşitli yapı ögelerini de Roma Imparatorluk Çağı'nırı, hatta belki de Aurelius'lardöneminin ürünleri olarak görmek mümkündür. Hepsi yan işlenmişolan bu parçalar arasında çeşitli üst yapı ögeleri de bulunmaktadır.Uçgen bir alınlığın sol yansına ait, eni 2 m ye yaklaşan büyük bir alınlıkbloku, bu türün Prokonnesos ocaklannda rastlanan ilk örneğidir (Resim:13); eğimli üst kenannı süsleyecek olan kymation için gerekli basit silmebile hazırlanmıştır. Boyu 3 m yi aşan konsollu saçaklık bloku da ocaklarınbu konuda bize sunduğu ilk örnektir (Resim: 14). Alınlık bloku, altkenanyla böyle bir yatay saçaklığın üzerine oturacaktı.Altıntaş ocaklannda bulunan üstyapı ögelerininen ilginci, 'çatı mahyakiremiti' diye adlandırdığım 3 örnektir (Şekil: 6). Işlenmelerinin çeşitlievrelerinde yanm kalmış bu örneklerden en fazla biçimlenmiş olanı1992'de bulunmuştur (Şekil: 6'da Oc. 411 <strong>ve</strong> Resim: 15); buna dayanarakdaha kaba olan diğer iki örneğin de aynı şekilde tamamlanacağı anlaşıl-(Iü) İstanbul, Saraçhanebaşı St. Polyeuktos kilisesinde (424-427) kullanılan Prokonnesos mermetindensepet başlıklar, bu tipin en güzel, erken örneklerini oluşturur; R.M. Harrison, Excavationsat Saraçhane in Istanbul, cilt 1, 1986, s. 126 vdd. resim 128-132.(11) Sultanahmet, Binbirdirek sarnıcında (Jüstinyen-dönemi) olduğu gibi; bkz. C. Mango, ByzantineArchitecture, 1976, s. 123 vd. resim 133.(12) Bu yazıtın çözümlenmesine yardımcı olan epigraf Th. Drew-Bear'e teşekkür ederim.488


mıştır (Şekil: 6 Oc. 313 <strong>ve</strong> No.255). iki yana meyilli bir çatının tepesine,yani mahya kesimine ait olması gereken bu ögenin üst yüzeyi tegula <strong>ve</strong>imbrix'lerle örtülü bir çatıyı andırınaktadır. Cephenin tepesinde akroterinişlenmesi için kaba bir kesim bırakılmıştır",Altıntaş ocaklanndaki bu Roma imparatorluk çağı faaliyeti, mimarialanda yan-işli prefabrikasyon olarak tanımlanabilir. Ismarlanan boyutlardakesilerek biçimlendirilen bu yapı ögeleri, adadan yarı-işli durumdasevkediliyor <strong>ve</strong> bunlann ince işçiliği satın alındıklan merkezin atölyesindetamamlanıyordu. Anadolu'nun bir çok Roma çağı yapısında, Prokonnesosocaklannın bu emeğini izlernek mümkündür; bunun en güzel örneklerindenbiri, yapımına LS. 2. yüzyılda başlanmış olan Pergetiyatrosudur».Üst yapı ögelerinde Altıntaş ocaklannın dışındaki alanlarda da rastlanmıştır;örneğin, köyün güneyindeki Doğu Çamlık mevkiinde, Aksoy<strong>ve</strong> Oğuz ocaklan alanında da bu konuda önemli parçalar bulunmuştur.çatı alınlığında tympanon'un tepesine oturtulmak üzere hazırlanan yanişlialınlık mahya bloku (Resim: 16) 1992'de ilk defa karşılaştığımız birörnektir. Uçgen alınlığın tepesini oluşturduğundan, iki yana meyilli olanbu mahya blokunun alın kısmında yer alacak olan profiller de kaba birsilme olarak belirtilmiştir; Bu alınlık blokunun üst kısmı, yani tepesi, yapınınçatı meyilini oluşturacaktı. Bu çatı meylinin üzerine örtrnek üzerehazırlanan büyük boyda merıner kiremetlere (tegula <strong>ve</strong> imbrex'lere) de(Resim: 17) Bu kiremitlerin bazan 1 m yi aşanocaklarda rastlanmıştırboylan vardı!Ufak Boyda Lôhit Teknelerinin İşleniş Evreleri (Resim: 18)Köyün güneydoğusunda Silinte mevkii, ilik ocaklan alanında1992'de bulunan üç ufak lahit teknesi, işlenişlerinin çeşitli evrelerinde yanmkalmışlardır.Her üç tekne de alt kenan silmeli, sade tipte olmak üzerehazırlanmaktaydı. En erken işleniş evresinde olan örnekte (Resim: 18soldaki örnek) teknenin içi henüz hiç oyulmamıştır, buna rağmen dışı üçyanda külünkle düzgünleştirilmiş <strong>ve</strong> alt kenar silmesi de kesilerek biçim-__ lendirilmi§tir.ıkinciörnekte· (Resim~B_s_ağdaki _ömek)-.&ıŞ-kısmLtama----­men biçimlenmiş<strong>ve</strong> alt silmesi yapılmış olan teknenin iç kısmı oyulmağabaşlanmıştır; demek ki birinci örneğe göre daha ileri bir işçilik evresinde-(13) çatı mahya kiremiti diye adlandırdığım bu ögelerin yapılarda kullanılmış olduğuna dair birörneği henüz tanımadığımdan, bana bu konuda yardımcı olacak her öneriye müteşekkir kalının.(14) N. Asgari, Proceedings o/the X. Int. Congress ofClassical Archaeology 1973, 1978, s.479,levha 141/14.489


dir. İkinci tekneye çok benzeyen üçüncü örnekte ise (Resim: 18 ortadakiörnek) teknenin içinin oyulması hemen hemen tamamlanmıştır. Bu üç örnekbize ufak teknelerde önce dış kısmın biçimlendirildiğini <strong>ve</strong> ancakbundan sonra iç kısmın oyulduğunu kanıtlar.Prokonnesos Mermerinin İzotopik Analizi Sonuçları (Şekil: 7)1991 çalışma döneminde Prokonnesos ocaklarından toplanan örneklerin»British Museum laboratuvarında yapılan izotopik analizlerinin sonuçlarıgelmiştir». Tüm örneklerin dağılımını gösteren Şekil 7'nin arkeolojikdeğerlendirilmesi ayn bir bildiride sunulacaktır'?(15) N. Asgari, Araştırma Sonuçları Toplantısı, X (1992) s.494.(16) Bu çalışmanın ilk sonuçları,izotop analizini gerçekleştiren British Museum laboratuvarı uzmanıKeith Matthews ile birlikte Atina'daki mermer sempozyumuna sunulmuştur; N. Asgari<strong>ve</strong> K.I. Matthews, "The stable isotope analysis of marble from Proconnesus," ASMOSlAAthens, 17-23 May 1993, Abstracts, s.2.(17) METU, 29th International Symposium on Archaeometry, 9-14 May 1994.490


SARAYLAR· YILLIK 8ULUNTULARIN ARTIŞI1992 ~~~AP~~~1251991-_ 851990_ 571989 ~~~~..I'~681988 ~~51----.-----r--~-~-_o 20 40 60 80 100SAPTANAN BELGE ADEDIŞekil: ı- Son beş yılda saptanan belgelerdeki artış hızını gösterir grafık120 140SARAYLAR 1992: BULUNTU TIPLERININ YOGUNLUGUVariaÜst yapı ögesiSütun başlığıSütun gövdesiSütun kaidesiŞekil: 2- 1992 buluritulannın konusal dağılımını gösterir grafik491


.~"~"


~~+ ~~~~E..",--fL


CD2L:......-'::..ı3Şekil: 5- Prokonnesos'da sepet başlığınevreleriSRY'93/M.aişlenişolı­30l-l- ""-_-'-J.--l-'-"~ı.,,.Plan2tl r~.'~ , ~ ..ı... . ~. ~ı-~...,-;:;~ .• ~:40 '." '''.'~ ~~;.L '-, ~.: - ..ıNo.255d, ~ , - - · -r•. ~~ '30; ı.·.~ ,,' ,?'Ön iFrontr-- , , ~ _. . -~' Vb"i45-: Side"i~, -.,,: .", ~" .. : c,L",,;"'--ısoOc.411IDOŞekil: 6- Yarı-işli çatı mahya kiremitleri (Y. Palatya, Altıntaş ocağı)494


RED LO (JUAmy 5AMJ1.EBLUE = ARTEFACT~ e Snlnte Harmanta~+ + CamI/k, Cor.cap.(Juarry areas wlth dump artefacts:+... Slllnte (other)!! E CamI/kSarcaphayl:Y- W NecrapollsY E NecropansLLE S NecrapollsOther artefacts:X Camnk. Theo. co/.Z Necrapolls, pod)o( Koyustu, c%~~• Koyustu, co/.eap.• Koyustu, euttlnysiteFigure 2:All Proconnesus marble analysis results.76(Juarrles and dump artefacts:e o Y. Palatya6. KayustuX X Mandlra(Juarrles wlth In sltu artefacts:54cıc..:ı!;'23...,-a; '"cı2~++ 6.• 6.6. X+ •o~oı-1L-10 1-9 -8 -7-6 -5 -4De/ta 180%0Şekil: 7- Saraylar memer örneklerinin izotopik analiz sonucunu gösterir grafik (K. Matthews)iii


Resim: 1- Silinte menner ocaklarında 1992'de bulunan sütun başlıkları (İlik ocağısergisi)Resim: 2- İşlerımelerinin erken evresinde bulunan sepet başlık Oc. 394 (solda) <strong>ve</strong>Korint başlık Oc. 395 (sağda) (Aksoyocağı sergisi)496


· Resim: 3- Tam işli, Korint çifte başlık Oc. 486 (Aksoyocağı sergisi)Resim: 4- Tam işli, yivli çifte başlık Oc. 484 (Aksoyocağı sergisi)497


\D *'"00Resim: 5- Tam işli, yivli çifte başlık Oc. 485 (Aksoyocağısergisi)Resim: 6- Tam işli İon başlıklar Oc. 399, Oc. 477-479 (Aksoyocağı sergisi)


Resim: 7- Yarı-işli (evre B) Geç Antik Korint başlık No. 7 (Saraylar köyüsergisi)Resim: 8- Yarı-işli (evre c) Geç Antik Korint başlık Oc.398 (Aksoyocağı sergisi)499


Resim: 9- Yarı-işli (evre D) Geç Antik Korint başlık Oc. 483 (Aksoyocağı sergisi)Resim: 10- Aynı başlıktan torus kesiminin yakından görünüşü500


Resim: 11- Roma İmparatorluk çağı'na ait ocak yazılı Oc. 419 (Altıntaş ocağı sergisi)Resim: 12- Roma İmparotorluk çağı'na ait ocak malı kontrol işareti Oc. 415(Altıntaş ocağı sergisi)501


Resim: 13- Alınlık bloku Oc. 410 (Altıntaş ocağı sergisi)Resim: 14- Yatay saçaklık bloku Oc. 420 (Altıntaş ocağı sergisi)502


Resim: 15- çatı mahya kiremiti Oc. 411 (Altıntaş ocağı sergisi)Resim: 16- Alınlık tepesi bloku Oc. 402 (Aksoyocağı sergisi)503


Resim: 17- Büyük menner kiremitler, tegula <strong>ve</strong> imbrex Oc. 504-505 (Oğuz ocağısergisi)Resim: 18- İşlerıişlerinin çeşitli evrelerinde bulunan ufak boyda lahitler Oc. 428-430(Ilik ocağı sergisi)504


AKDENİZ BÖLGESİ ANTİK ÇAG ZEYTİNYAGIVE ŞARAP İŞLİKLERİAdnan DİLER*Antik kaynaklar ışığında zeytinyağı <strong>ve</strong> şarabın üretildiği Bronz çağdanbaşlayarak kentlerin gelişiminde önemli pay aldığı, Ege <strong>ve</strong> Akdeniz'debazı merkezlerin önemli oranda yağ ticareti yaptığı bilinmektedir.Bununla birlikte antik çağ yağ <strong>ve</strong> şarap üretimlerinin ekonomik yaşarndakigerçek boyutlanm saptayabilmek şimdilik olanaklı değildir. Işliklerinkapasite <strong>ve</strong> sayısal dökümlerini de ortaya çıkaracak olan araştırma alanlanmngenişletilmesi yanında, özellikle son yıllarda E. Değer' <strong>ve</strong> N. Tunaetarafından'Datça Körfezi'nde gerçekleştirilen ticari amphora üretim atölye<strong>ve</strong> bothros kazılan, ekonomi <strong>ve</strong> teknoloji tarihinin aydınlatılmasındayönlendirici olacaktır.Amtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izni <strong>ve</strong> Türk-Amerikan İImiAraştırmalar Derneği'nin ekonomik desteğiyle gerçekleştirilen 1992yılı yüzeyaraştırmalan, Doğu Kilikia ile batıda Datça Körfezi, Bozburunkıyı şeridinde gerçekleştirilmiştir'. Yüzeyaraştırması sonucu belirlenenkalıntılann sayısal çokluğu nedeniyle, burada yağ elde etmenin farklıaşamalannayönelik zeytinyağı işlik döşemleri ile, günümüze sağlam ola-* Doç. Dr. Adnan DİLER, Atatürk Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Edebiyat Fakültesi, Klasik Arkeoloji Bölümü,ERZURUM.(1) Araştırmacının antik çağ ticari amphoralarına yönelik çalışmaları için bak. Klazomenai KazısındakiArkaik Dönem Ticari Amphoraları ızmir 1988 (Basılmamış Doktora Tezi); "PremieresRemarques Sur Les Amphores De Clazomenes'', BCH Supp. XIII, 1986,461 vdd.;---Antik-Çağda-Amphoralar-,-İzmir-(-l-990).-··----------- - ----(2) Datça Yarımadası'nda gerçekleştirilen yüzey araştırmaları <strong>ve</strong> kazı çalışmalarının sonuçlarıiçin N. Tuna, V. Araştırma Sonuçları Toplantısı I, Ankara 1987,303 vdd.; VI. Araştırma SonuçlarıToplantısı, Ankara 1988, 141 vdd.; XIV. Kazı Sonuçları Toplantısı II Ankara 1992,143 vdd.(3) Araştırma için izin <strong>ve</strong>ren Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne. Anadolu genelinde kapsamlıbir şekilde araştirmayı amaçladığımız projeye ekonomik destek sağlayan Türk­Amerikan Ilmi Araştırmalar Derneği'ne <strong>ve</strong> kitaplık çalışmalan sırasında yakın ilgi gösterenİstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü görevlilerine teşekkür borçluyum. Ayrıca, bakanlık temsilcisiMümtaz Şahin'e yardımlarından ötürü teşekkür ederim.505


ak gelebilmiş şarap işliklerinin değişik tiplerinden bazı örneklerin tanıtımıyapılmıştır.A. Zeytinyağı İşlikleriZeytinyağı, özde, tanelerin parçalanması <strong>ve</strong> ardından elde edilenhamurun preslenmesi olmak üzere, iki aşamanın sonucunda elde edilir.Tanelerin parçalanmasına yönelik en basit bir döşem, yerlikayaya oyulmuşçukurlardır. Bunlar, Lykia Andriake'sinden (Demrekale) günümüzegelebilmiş kalıntılarla örneklenebilir (Resim: 1). Genellikle 1 m den dahaküçük çaplı <strong>ve</strong> yaklaşık 0.25-0.30 m derinliğindeki bu kaya çukurlarınınınölçü <strong>ve</strong> benzer özellikleri, Kilikia <strong>ve</strong> Karia bölgelerindeki bazı yerleşimlerdede saptanmıştır. Bu türden basit kaya çukurlannın aynı amaçiçin işlevlendirilen <strong>ve</strong> tabanlannda çanak şeklinde sıvı toplama oyuklanbulunan daha değişikleri de belirlenmiştir. Korykos (Kızkalesi) (Resim:2), Sebaste (Ayaş) yakınındaki Merdi<strong>ve</strong>nlikuyu <strong>ve</strong> çatıören'de (Resim:3) bulunanlar, bu türdendir. Araştırmada belirlenen kaya çukurlannın,zeytin tanelerinin parçalanmasında bir tür "havan" işlevinde kullanıldıklansöylenebilir. Zeytin tanelerinin sert olması nedeniyle bu iş için, tokmakya da taştan yapılmış ağır ezicilere gereksinim vardır. Bu basit kayaçukurlannın, tabanlannda sıvı toplama yeri içerenleri, tanelerin parçalanmasındanbaşka, ezilen mey<strong>ve</strong>nin preslenmesi işlevi için de uygun özelliktedir.Böylece, bunlann aşamalı olarak tanelerin parçalanmasına <strong>ve</strong> ardındanhamur haline getirilmiş ezmeden yağın çıkanlmasına yönelikolduğu düşünülebilir. Yerlikayaya oyulmuş bu basit kaya çukurlan yanındaaynı amaca; tanelerin parçalanmasına yönelik taşınabilir özellikteçok sayıda işlik tekneleri (mortarium)de belirlenmiştir. Kadyanda(Uzümlüjdarıbir örnekte izlendiği gibi (Resim: 5) genellikle mermer gibisağlam kayaçlardan monolit olarak oyulan bu tekneler, yaklaşık 1-1.40 mçapında <strong>ve</strong> 0.30-0.50 m derinliğindedirler. Taban merkezlerinde kolon(miliarium) varlığına ilişkin hiçbir iz görülmediğinden, bunlarda da ezmeişlemi yerlikayaya oyulmuş çukurlardaki gibi, ağır tokmaklarla gerçekleştiriliyorolmalıdır.Taban merkezine yerleşik bir kolon (miliarium) ile desteklenen silindirtaşların döndüröldüğü basit yağ değirmenlerine (mola olearia) ilişkintekneler ise, çok sayıda yerleşim merkezinde belirlenebilmiştir. KilikiaKanytella'sında Cennet Obruğu'nun batı ağzında yerleşik bir zeytinyağıişliğinden 1.30 m çapındaki örnek bu türdendir (Resim: 6).(4) Filistin Bölgesi Gezer'de de benzer presler açığa çıkarılmıştır. R:A.S. Macalister, The ExcavationofGezerII (1912) 49.506


Trapetumlar <strong>ve</strong> bunlara ilişkin yanm küre şeklindeki döner taşlar,(orbis) antik kaynaklarda adından en çok sözü edilen gelişmiş yağ değirmenleridir-.Trapetum tekneleriyle, bunlann içlerinde döndürülen yanmküre şeklindeki taşlar Karia (Resim: 7-8) <strong>ve</strong> Lykia (Resim: 9-10) bölgelerindebazı merkezlerde saptanmıştır", Araştırma sırasında belirlenen trapetumçapları, dıştan 1.08-1.60 m arasında değişim gösterirler. Orbislerdeise çaplar, 0.90-0.41 m, kalınlıklar ise 0.13-0.34 m arasında değişimgösterir.Antik çağdan günümüze ulaşabilmiş yağ işlik döşemlerinin çoğu,pres yataklanna ilişkindir. Yerlikayaya oyulmuş <strong>ve</strong> tabanında sıvı toplamaoyuklan bulunan kaya çukurlanndan başka, daha donanımlı işliklerdekullanılan pres yataklan, genellikle taşınabilir özellikte yapılmışlardır(Resim: 11). Belirlenen örnekler ışığında, bunlar pres yataklannın sayısınagöre birli <strong>ve</strong> ikili olmak üzere iki değişik tip gösterirler. Her ikisindede pres yeri yuvarlak bir kanal şeklindedir; çoğunda kanallann ortası, yağınoluğa kolayca akmasını sağlamak için, haç, ışın <strong>ve</strong> yaprak damarlanşeklinde oyulmuştur.Kayaya oyulmuş bazı örnekler dışında, yağ işliklerindeki sıvı toplamayerlerinin durumu konusunda fazla bir şey bilmiyoruz. Bunlara ilişkinbuluntulann yetersizliği, süzülen yağın olasılıkla doğrudan kaplaraalınması nedeninden kaynaklanmaktadır.Uzüm presinde olduğu gibi, şıradakiposanın çökertilmesi <strong>ve</strong> fermantasyon için toplama havuzunda belirlibir süre bekletilmesi gibi bir zorunluluk olmadığından, zeytinyağı işliklerinde,şarap işliklerindeki gibi büyük toplama havuzlarına yer<strong>ve</strong>rilmemiştir.Baskı kolunu aşağı çekmede kullanılan büyük pres ağırlıklanndanikisi Lykia, diğeri ise Karia bölgesindedir. Monolit olarak yapılan dikdörtgenşekilli bu ağırlıkların üzerinde, makara <strong>ve</strong> çevirme kolunu taşabağlayan ahşapgeçmeyuvalan bulunur (Resim: 12).(5) Trapetumlar, yağ elde etmenin ilk aşaması olan mey<strong>ve</strong>lerin parçalanmasını sağlayan en gelişmişaygıtlardır. Bunlar esas olarak yuvarlak biçimli sağlam bir tekne ile bunun içinde döndürülendeğirmen taşlarından oluşur. Trapetumlarda yarım küre şeklindeki değirmen taşlarının(orbis) eğrisel yüzeyi, tekne (mortarium) yüzeyi ile aynı profilde yapılır. Orbislerin~ortal__;=arın=,o,"d'"'an~g~irilen<strong>ve</strong> uçlarında çevirme kolları bulunan--yatay_mil,~kn~ merk~iD~Jti _kolona (miliarium) orta noktasından oturtulur. Bu mekanizma gerçekte tekne içine dikeyolarak yerleştirilen orbislerin eğrisel yüzeyi ile tekne yüzeyi arasında bir boşluk yaratmayayöneliktir. Antik yazarlardan Cato'ya göre 1 Roma digitus'u (yaklaşık 1.5 cm) olması gerekenbu boşlukla, çekirdekleri kırmadan salt mey<strong>ve</strong>nin parçalanması gerçekleşiyordu. Trapetumlarzeytinyağı preslerinin en önemli aygıtları olarak tüm Roma çağı boyunca yaygın biçimdekullanılmışlardır.(6) Trapetum <strong>ve</strong> orbislerin günümüze gelebilmiş en iyi örnekleri Lykia Patara'sındadır. Konuyailişkin araştırmalarırnında başlangıcını oluşturan Patara işlikierini aynntılıca çalışmarnı sağlayanhocam Prof. Dr. F. Işık'a teşekkür borçluyum.507


Presin ileri aşamalannda parçalanmış tanelerden yağı tümüyle alabilmekiçin, torbaların sıcak su ile ıslatılması sonucu, toplama yerinde birikensuyun yok edilmesi için, bazı ayıncılann işliklerde kullanıldığını biliyoruz.Ancak bu amaca yönelik herhangi bir kap ya da döşembelirlenememiştir?.B. Şarap İşlikleriAşağı doğru kademeli olarak daralan <strong>ve</strong> tabanında yuvarlak bir oyukiçeren çanak şeklindeki kaya çukurlan, üzüm preslerinin de en basitidirler.Süzülen sıvının aynı pres yatağı tabanında toplandığı, genellikle yuvarlakşekilli <strong>ve</strong> çaplan 1 m den daha küçük bu örneklerin yanı sıra yaygıngörülen tip, kayaya oyulmuş bir pres yatağı ile önündeki sıvı toplamahavuzundan oluşur. Presi oluşturan ögelerin farklı boyut <strong>ve</strong> şekillerdeolabilmesine karşın, tüm örneklerde sistemin işleyişi aynıdır. Bunun yanındayüksek kapasiteyle üretim yapan büyük preslerde, baskı kolu kullanmakgibi bazı mekanik düzeneklerden de yararlanılmıştır. Bu bağlamdakalıntılan işlev yönünden; basit presler <strong>ve</strong> donanımlı presler olmaküzere iki ana tip içerisinde değerlendirmek olanaklıdır. Ancak preslerinmekanizma <strong>ve</strong> kapasiteleri bir yerde kalıntılann formlanna da yansıdığından,araştırma sırasında bulunan preslerin tiplemesi, bu özellikleri gözönüne alınarak, basitinden gelişmişi yönünde yapılmıştır-.1) Yuvarlak ya da oval küçük pres yataklan (havan-presler).2) Yuvarlak pres yatağı <strong>ve</strong> yuvarlak toplama çukurlu presler.3) Birden çok yuvarlak pres yataklan <strong>ve</strong> yuvarlak toplama çukurlupresler.4) Yuvarlak pres yataklan <strong>ve</strong> dikdörtgen toplama havuzlu presler5) Dikdörtgen pres teknesi <strong>ve</strong> yuvarlak toplama havuzlu presler.6) Ortada yuvarlak toplama havuzu <strong>ve</strong> buna, karşılıklı olarak bağlanançift pres tekneli presler.Doğu Kilikia'da Çettepe (Resim: 4), Sebaste (Ayaş) yakınında Merdi<strong>ve</strong>nlikuyu,çatıören <strong>ve</strong> Korykos (Kızkalesi) gibi antik yerleşimlerdeçok sayıda örneği belirlenen kaya çukurlan.T. tip üzüm preslerindendir.(7) Bu iş için Praessos'da (R.c. Bosanquet Excavations at Praessos I, BSA 8, 1901-1902, 268Resim: 35). Açığa çıkarılan bir örnekteki gibi alt kısmında bir akıtma yeri olan pişmiş toprakkaplar kullanılıyorolabilir.(8) Şurada tanıtılan örnekler dışında hiç şüphesiz üzüm preslerinin daha farklı tipleri de vardır.Önümüzdeki yıllarda çalışma alanlarının genişletilmesiyle yeni örnekler bulunabilecektir.508


Yuvarlak pres yatağı <strong>ve</strong> önde bir toplama çukurlu 2. tip preslerin ilkindenaynlan tek yanı, pres yatağının önünde sıvı toplama çukurununbulunmasıdır, Doğu Kilikia'da çatıören'de bulunanı, bu tipe örnek olarakgösterilebilir (Resim: 13). Burada 0.95 m çapında <strong>ve</strong> 0.50 m derinliğindekipres yatağı, bır kanalla, önündeki 0.13 m çapında <strong>ve</strong> aynı derinliktekisıvı toplama çukuruna bağlanır.Birden çok pres yatağı <strong>ve</strong> bir toplama çukurlu 3. tip preslere DoğuKilikia'nın kıyı yerleşimlerinden Korykos'dan bir örnek gösterilebilir(Resim: 14). Kent nekropolünün batısındaki kayalık düzlükte yerleşik kalıntı,ortadaki 1.10 m çapında bir toplama havuzu ile bunun çevresine sıralananfarklı büyüklükteki üç pres yatağından oluşur.Yukanda tanıtılan örneklerin tümü pres yataklanndaki bazı şekilselfarklılıklara karşın, en çok, kaya çanağı şeklindeki toplama çukurlannküçük olmasıyla ilgi çekerler. Bu örneklerden başka toplama yerlerinin-tıpkı bir havuz şeklinde- daha büyük olanlan da vardır. 4. tipin bir örneğiolan Myndos presi? bu türdendir. Sıvının toplama havuzuna kolaycaakmasını sağlamak için, eğimin fazla olduğu yere oyulmuş yuvarlak presyataklan birer kanalla toplama havuzunun kenanna bağlanmışlardır. C.Bayburtluoğluw tarafından tanıtılan Arykanda Naltepesi şarap presi, kayatabanına oyulmuş, dikdörtgen şeklindeki toplama havuzu <strong>ve</strong> ona uzun kanallarlabağlanan "yaprak" şeklindeki pres yataklanyla, Myndos örneğiyleaynı tip içerisinde değerlendirilebilir.Dikdörtgen pres teknesi <strong>ve</strong> önde yuvarlak toplama havuzundan oluşan5. tip üzüm presleri, yaygın olarak Doğu Kilikia'daki antik yerleşimmerkezlerinde görülürler (Resim: 15-16). Tümü yerlikayadan oyulmuş <strong>ve</strong>ölçüleriyle biribirlerine çok yakın bu örneklerde, tekne şeklindeki presyerlerinin boylan genellikle 2.30-2.70 m genişlikleri 1.60-1.80 m arasındadeğişir; şıra toplama havuzlan üstte kare, altta ise yaklaşık 1 m çapında<strong>ve</strong> yuvarlak kesimlidirler. Pres yerlerinin yükseklikleri, kayanın durumunagöre 0.30-0.40 m arasında değişir; bazılannın tabanıanna farklışekillerde pos_a_tutma_çukur1afi-o}'J.llmuştur--Y-lL~arlak-biçimli-şıra-topla~--­ma havuzlannın üstte kare şeklinde yontulması, bunların üzerlerinin olasılıklaahşap bir kapakla kapatıldığının bir göstergesidir. Şıra toplama ha-(9) Myndos (Gümüşlük)presi için <strong>ve</strong>rdiği bilgilerden dolayı İzmir 2 rıo'lu K.T.V.K.K. Müdürlüğü'ndenOsmanArslan'a teşekkür ederim.(ıo) C. Bayburtluoğlu, IX. Kazı Sonuçları Toplantısı-2, 1987, 141, 145 Resim: 5; Çalışmalarımsırasında zaman zaman görüşlerinden yararlandığım hocam Prof. Dr. C. Bayburtluoğlu'nateşekkürlerimi sunarım.509


vuzlannın molozla dolu olmalan nedeniyle, bunların derinlikleri <strong>ve</strong> içdüzenlemeleri konusunda tam bir bilgi edinilememiştir; güçlükle ölçülebilenbazılannın en az 1.30-1.50 m derinliğinde oldukları belirlenmiştir.Ayaş Merdi<strong>ve</strong>nlikuyu (Resim: 17) <strong>ve</strong> Hasanaliler işliklerinde pres kalasıucunun desteklendiği yuvaların korunmuş olması, bu tip şarap preslerinde"baskı-kollu pres" tekniğinin uygulandığını göstermektedir. Baskı kolunuaşağı çekmede kullanılan taş ağırlıklar, bazı örneklerde günümüzeulaşabilmiştir.olarak bağlananOrtada yuvarlak toplama havuzu <strong>ve</strong> buna karşılıklıçift pres tekneli 6. tip üzüm presi Kilikia Bölgesi'nde Çatıören'dendir(Resim: 18). Bu örnekte ortada aynı bir toplama havuzuna, karşılıklı olarakbağlanan pres teknelerinin çift olmaları dışında, başka bir ayırım görülmez;pres tekneleri aynı boyutlardadır <strong>ve</strong> bunların uzun kenarlanndakorunmuş olan baskı-kolunun desteklendiği yuvalardan, aynı anda ikiteknede birden presleme yapıldığı anlaşılmıştır.Yağ <strong>ve</strong> Şarap İşliklerinde Tarihlerne SorunuYüzeyaraştırmasında işliklerin çevresinde belirlenebilen keramik kırıklarıGeç-Roma <strong>ve</strong> Bizans Çağı'ndandır. Ancak bu şüphesiz kalıntılarında aynı tarihten oldukları anlamına gelmez; tersine bu tarihten sonra birdaha kullanılmadıklarını gösterir. Tarihlerneyle ilgili buluntuların yetersizliği,gerçekte işliklerin her kullanımdan önce sürekli temizlenmesi nedeni<strong>ve</strong> böylece eski malzemenin de ortadan kaldırılmasından kaynaklanmaktadır.Mey<strong>ve</strong>leri parçalamaya yönelik işlevlendirilen yerlikayayaoyulmuş değişik şekillerdeki basit kaya presleri, her çağda kullanılmış olmalıdır.Bunların aynı amaç için yapılmış taşınabilir özellikteki kaya tekneleriiçin de aynı şey geçerlidir. Buna karşın, gelişmiş yağ değirmenleriolan trapetumlar <strong>ve</strong> bunlara ilişkin döner taşlar (orbis) hakkında daha fazlabilgiye sahibiz. Patara <strong>ve</strong> Iassos orbisleri, boyut <strong>ve</strong> ölçümleriyle antikyazarlardan Cato tarafından <strong>ve</strong>rilen standartlara uygundurlar <strong>ve</strong> bunlarıRoma Çağı örneklerinden ayn düşünmek güçtür. Araştırmada ayrıca trapetumlarınsüreç içinde deforme olunmuş özelliklerini yansıtan bazı örneklerde saptanmıştır. Kanytella (Kanlıdivane) örneğindeki gibi, düz tabanlı<strong>ve</strong> ortasında kolon (miliarium) yuvası bulunan ezme tekneleri dahaçok Bizans Çağı'na özgüdürler. Bunlara benzer zeytin presleri günümüzdehala kullanılmaktadırlar. Zeytin işliklerinde kullanılan pres yatakları,hangi şekillerde olursa olsun tek başına hiçbir zaman tarihlenebilir özellikgöstermezler. Ağırlıklan 500 kg dan fazla olan dikdörtgen kesimliüst <strong>ve</strong> yan taraflannda taşı sisteme bağlayan ahşap geçme yuvalan bulu-510


nan taş ağırlıklar yaygın biçimde Roma çağı işliklerinde kullanılmışlardrr.~Anadolu'da, . kazıyla araştırılmış ender örneklerden olan Arykandaşarap işliğinde, LSA. yüzyıla ait sikke <strong>ve</strong> çok sayıda cam eşya bulunmuştur»,Asma çubuğu <strong>ve</strong> değişik şarap türlerinin önemli bir ihraç ürünüolduğu antik kaynaklarla belgelenenv Kilikia Bölgesi şarap işliklerininmükemmel donanımı, bunların çoğunun Roma Çağı'ndan olduğunudestekler. Şüphesiz aynı işlikler Bizans Çağı boyunca da kullanılmışlardır.----------(11) Bayburtluoğlu, a.g.y. 141.(12) F. Hild-H. Hellenkemper. Kilikien und Isaurien. Tabula Imperii Byzantirıi 5, 109.511


Resim: 1- Andriake ezme çukuruResim: 2- Korykos ezme çukuru512


Resim: 3- Çatıören. ezme çukuruResim: 4- Çettepe, ezme çukurlan513


Resim: 5- Kadyanda, yağ işliği ezme teknesiResim: 6- Kanytella;yağ işliği ezme teknesi514


Resim: -t; Kaunos, yağ i~liği, trapetum teknesiResim: 8· Kaonos, yağ i~liği. crbis515


Resim: 9- Patara, yağ işliğiResim: 10- Patara, yağ işliği orbis516


Resim: 11- Mylome yağ işliğl pres yatağıResim: 12- Elle Koyu, yağ işliği, pres ağırlığı517


Resim: 13- Çatıören, üzüm presiResim: 14- Korykos, üzüm presi518


Resim: 15- Hasanaliler, şarap işliğiResim: 16- Ayaş, Merdi<strong>ve</strong>nlikuyu, şarap işliği519


Resim: 17- Ayaş, Merdi<strong>ve</strong>nlikuyu, şarap işliğiResim: 18- Çatıören. şarap işliği520


ENEZ AYASOFYASI FRESKO ARAŞTIRMALARııMehmet İ.TUNAY*Enez Ayasofyası, kalenin içinde camiye çevrilmişSon yıllara kadarcami olarak kullanılmaktaydı.büyük kilisedir.Ayasofya, Yunan haçı planlı olarak yapılmıştır. Ortada enine bir beşiktonoz, yanlarda çapraz tonozlar ile örtülü üç bölümlü bir narteks kısmıvardır. Son dönemde bu narteksin önüne payeli, sütun <strong>ve</strong> kemerlerlegaleri halinde dışarı açılan bir dış narteks eklenmiştir. Bu bölümün sondöneme ait olduğu esas binanın bünyesinden, duvar tekniği açısından ayrıoluşundan kolaylıkla farkedilmektedir. Güzel işlenmiş sö<strong>ve</strong>li bir kapıdannaos'a geçilmektedir. Orta kısım, batı kolu diğerlerine nazaran dahauzun olan bir haç biçimindedir.Ayasofya, Bizans mimarisinde köşe duvarlı denilen haç planlı kiliselergrubuna girer. Burada haçın batı kolu uzun olduğundan, buna bitişikiki yandaki köşe odalarında uzun birer mekan halini almış <strong>ve</strong> araya birersütun koyma gereğini duymuşlardır. Bu odalar çifte çapraz tonozlar ileörtülmüş <strong>ve</strong> haçın batı kolundan, bir sütuna oturan çifte kemerler ile ayrılmıştır.., Genellikle bu tip binaların hepsinde olduğu gibi haçın dört kolunubüyük beşik tonozlar örtmektedir. Fetihten önce, dış narteksin yapılmasıile beraber, kubbeyi takviye etmek gereği doğmuştur. Bunun için hücrelerinköşe duvarlarına, ikişerden sekiz sütun yerleştirilerek, bunların__jizederine_atılanJ


olan yapı,I 122 (1710) tarihli Başbakanlık Arşivi Maliye Defteri 3882, S.255 kayıttan öğrenildiğine göre büyük bir tamir görmüştür.Bu kayıtta; "Inoz (Enez) kalesi dahilinde vaki, merhum <strong>ve</strong> mağfurEbulfeth Sultan Mehmed Han'ın bina eylediği cami-i şerif mürur-u eyyamile harabe müşerrif <strong>ve</strong> eşed-i ihtiyaç ile tamire muhtaç olmakda" denilmektedir.Buradaki nottan yapının 18. yüzyıl başlarında büyük ölçüde bir onarımagereksinmesi olduğu anlaşılmaktadır.Kubbe kasnağının 18. yüzyıl başlarındaki tamir sırasında mı, yoksa19. yüzyıldaki kısmi büyük tamirde mi kaldınldığı hakkında bir şey söylemekolanaksızdır. Geçen yüzyılın kalem işi nakışları ile süslü olan butavanın 1962'de var olduğu bilinmektedir. Yapı, cami haline dönüştürüldüktensonra, kuzeydeki kolun içinde bir kapı açılmış <strong>ve</strong> güney kolun içinede mihrap <strong>ve</strong> minber yerleştirilmiştir. Lambakes'in Hagios Konstantinosolarak bahsettiği haç planlı bu yapının, 19ü8'lerde cami olarakkullanıldığını, minberinin ise eski yapıdan kalma mermerler içerdiğiniyazmaktadır.FRESKO ARAŞTIRMALARIilk günlerde bulunan freskolar sonradan temizlenmiş <strong>ve</strong> harçla sabitleştirilmiştir.Yapıda iç narteksden ana mekana girişte, orta kapı <strong>ve</strong> sağyan kapı üzerinde, ayrıca bu iki girişin arasında <strong>ve</strong> bugün yıkık olan tonozunbaşlangıç yerlerinde freskolara rastlanmıştır (Resim: 1).Yapının ana mekanında. özellikle yan hücrelere giriş kemerlerininiçlerinde, küçük çapta sondajlar yapılmış fakat, yeni fresko izine rastlarımamıştır.ı. Orta kapı üzerinde, yuvarlak bir kemer içinde, kırmızı renkte birşeritle çerçe<strong>ve</strong>lenmiş <strong>ve</strong> oldukça tahrip olmuş bir sahne bulunmuştur (Resim:2). Bizans resim sanatının orta devir özelliklerini gösteren bu sahnede,yeşil <strong>ve</strong> laci<strong>ve</strong>rt renkli fon kullanılmıştır. Ortada ters perspektifli birseki üzerinde görülen laci<strong>ve</strong>rt renkli elbiseli kadın figürünün kucağındaküçük bir ayağın varlığı bize bunların, Meryem <strong>ve</strong> Çocuk Isa olduklarınıdüşündürmektedir. Kah<strong>ve</strong>renkli-sarılı bir pelerinin altında, laci<strong>ve</strong>rt elbisegiymiş bu gövdenin, sadece göğüs hizasından dizlere kadar olan bölümününyarısı görülmektedir. Sahnenin sağında saygılı bir biçimde eğilmişerkek figürünün üzerinde, din görevlilerine ait bir kıyafet bulunmaktadır.Figürün omuz kısmında sarı-kah<strong>ve</strong>rengi,gövdede yeşil, eteklerde laci<strong>ve</strong>rt522


eyaz renkler görülür. Gövdeden etek kısımlanna kadar uzanan kalın birşerit halindeki bantta, siyah iki tane haç motifi vardır. Göğüs hizasındanyukansı bozulmuş olan figür, uzun hareketli vücudu <strong>ve</strong> kıvnmh bol elbisesiyleantik devir özelliklerini göstermektedir. Eller Meryem'e saygı ifadesiyleyeşil renkli bir pelerinin etekleriyle örtülüdür. Sol bacak dizdenhafifçe kınk olup, zengin elbise kıvnmlanyla belirginleştirilmiştir. Solayak ise, vücudun ağırlığım taşımaktadır. Bu figürün simetrisinde, freskotamamen bozulmuş <strong>ve</strong> sıva ile kaplanmıştır.2. Sağ yan kapı üzerinde, yine yuvarlak bir kemer içine kırmızı şeritile çerçe<strong>ve</strong>lenmiş birbirine geçmeli dairelerden bir süsleme bulunmuştur(Resim: 3). Laci<strong>ve</strong>rt zeminli bu süslemede, kırmızı <strong>ve</strong> sanmn tonlanndanrenklere rastlamlmıştır.3.. Narteks duvanmn üst bölümlerindeki çalışmalarda ise, üç kat sıvaaltından kırmızı renkli bir şeridin ayırdığı yeşil <strong>ve</strong> mavi renkli zeminlerde,oldukça büyük boyutlu olması gereken figürlerin izlerine rastlanmıştır(Resim:4). Yeşil zeminde görülen sanmn tonundaki büyük ayaklarınduruşlan birbirinden farklıdır. Bunlann, .özellikle bilek kısmında ortayaçıkan laci<strong>ve</strong>rt şeritlerden, sandalet giydikleri anlaşılmaktadır. Sonradansol baştaki ayak çiftinin laci<strong>ve</strong>rt renkli etekleri, birkaç santim olarak görülmüştür.Alt bölümdeki mavi zeminde, san renkli bir hale ile bu haleyerenkli bir omuz parçası bulunmuştur.ait yeşilYapıda önümüzdeki yıllarda da fresko araştırmalanna devam edilecektir.523


Resim: ı- Ana mekana girişte, orta kapı <strong>ve</strong> sağ yan kapı üzerinde <strong>ve</strong> aynca narteksi örtentonozun başlangıç yerlerindeki freskolarResim: 2- orta kapı üzerinde bir kemer içinde, şeride çerçe<strong>ve</strong>lerımiş sahne524


Resim: 3- Sağ yan kapı üzerinde, yuvarlak bir kemer içinde şeritle çerçe<strong>ve</strong>lerımiş geçmelidairelerle oluşan süslemeResim: 4- Narteksin duvarının üst bölümlerindeki çalışmalarda rastlanılan sahne525


ADAMKAYALAR (KİLİKYA)KABARTMALARININ ARKEOLOJİKVEMORFOLOJİKYÖNDEN DEGERLENDİRİLMESİVE KORUNMASıNA İLİşKİN ÖNERİLERSerra DURUGÖNÜL*F. Sancar OZANERGİRİşAdamkayalar, Dağlık Kilikya bölgesinde, Kızkalesi (Korykos)'ninkuzeybatısındaki Karyağdı (Miytan) dere vadisinin doğu yamacı üzerinde,yan yana işlenmiş kaya kabartmaları topluluğuna <strong>ve</strong>rilen mahalliisimdir (Şekil: 1).olarak altmı­Dağlık Kilikya Bölgesi'nde doğanın yapısı ile bağlantılışı aşkın kaya kabartması bulunmaktadır.Kireç taşlarından oluşan bu bölgeçok sayıda kanyon vadi tarafından derince yarılmıştır. Kaya kabartmalarıbu vadilerin yamaçlarında yer almaktadır. Miytan dere vadisi, kayakabartmalarınıntoplu halde yan yana bulunduğu bir vadidir.Adamkayalar kabartmaları, 1981 yılında Bonn Üni<strong>ve</strong>rsitesi'ndenW.G. Klein tarafından ziyaret edilerek fotoğraflanmıştır.Adamkayalar kabartmalarının da dahilolduğu, doğuda Lamas çayı,batıda Göksu çayı ile sınırlanan bölgedeki kaya kabartmaları, ArkeologSerra Durugönü1 tarafından incelenerek 1986 yılında fotoğraflanmış <strong>ve</strong>-_-----'1=9~8~9--.1ılında doktora ç~alışması olarak sunulmuşnı_r.__ ~ ~ _Miytan dere vadisi <strong>ve</strong> Adamkayalar kabartmalarının morfolojiközellikleri, kabartmaların bulunduğu yamaç üzerinde işleyen doğal pro-* Yrd. Doç. Dr. Serra DURUGÖNÜL, Arkeolog, Mersin Üni<strong>ve</strong>rsitesi Arkeoloji <strong>ve</strong> SanatTarihi Bölümü, MERSİN.Dr. F. Sancar üZANER, leomorfolog, M.T.A. Bilimsel Dökümantasyon Dairesi,ANKARA.527


sesler <strong>ve</strong> bunlann kabartınalar üzerindeki etkileri, JeomorfologDr. F. Sancar Ozaner tarafından 1991 yılında çalışılmış <strong>ve</strong> kabartmalarlabirlikte fotoğraflanmıştır.Kabartmaların farklı araştıncılar tarafından farklı dönemlerde fotoğraftanmışolması, bunlann üzerinde etkili olan dış kuv<strong>ve</strong>tlerin niteliği <strong>ve</strong>periyodu hakkında bazı tesbitler yapma olanağı sağladığı gibi, insan eliylemeydana getirilen tahribatın boyutlannı <strong>ve</strong> tarihlendirilmesini de olanaklıkılmıştır.Kabartınalann morfolojik özelliklerinin yamaçdaki doğal proseslerlebağıntılı olarak değerlendirilmesi sonucunda yazıtı olmadığı için dahaönce kesin tarihlernesi yapılamayan bazı örneklerin göreceli olarak yaşlandınlmasıda mümkün olmuştur. .MİYTAN DERE VADİsİ VE ADAMKAYALAR KABARTMALARININMORFOLOJİKÖZELLİKLERİAdamkayalar kabartmalarınınyer aldığı Miytan dere, Mersin, Silifkekarayolunda. Erdemli ilçesinin yaklaşık 20 km güneybatısında yer alır.Kuzeybatı <strong>ve</strong> kuzeyden gelen iki vadi kolu, denize kuşuçumu 5 km kalabirleşir <strong>ve</strong> bu noktadan sonra "Miytan dere" adını alarak yer yer ı 30- ı40m derinlikte bir kanyon vadi halinde devam eder (Şekil: ı). Kaya kabartmaları,birleşme noktasının yaklaşık 2.5 km güneyinde, vadinin doğu yamacında,yukandaki plato seviyesinin yaklaşık 50 m altında bulunmaktadır(Şekil: 2, 3). Adamkayalar lokasyonundan sonra yaklaşık 2.5 kmdaha SSW yönünde devam eden vadi, son 1350 m lik kısımda kanyon vadiözelliğini yitirerek geniş tabanlı bir vadi halinde denize kavuşur (Şekil:2).Kabartmalar, Kızkalesi'nin kuşuçumu 3.5 km kuzeybatısında, Cen­3.5 km kuzey-kuzeydoğusundanet-Cehennem mağaralarının kuşuçumuyer alırlar.Adamkayalar'a, Kızkalesi mahallesinden ayrılan bir yolla gidilir.Miytan dere vadisinin yaklaşık ı km doğusunu izleyen bu yoldan yaklaşık4.5 km gidildikten sonra Küçükkale öreni civarında batıya dönülerekbatı-güneybatı yönünde ı km daha yayan gidilmek suretiyle vadinin kabartmalarınbulunduğu kesimine ulaşır (Şekil: 2). Yukarıdaki plato yüzeyindenAdamkayalar'ın bulunduğu seviyeye, yamaçtaki kaya içerisineoyulmuş, aşağı bölümü oldukça erozyona uğramış, antik merdi<strong>ve</strong>nlerkullanılarak inilir (Şekil: 4).528


Adamkayalar'ın bulunduğu bölge, şeIf alanında çökelmiş resifal karakterde gösteren yatay katmanlı, beyaz <strong>ve</strong> sarımsı renklerde, orta sertliktekikireçtaşlarından oluşmaktadır. Kireçtaşlarının arasında yer yer killikireçtaşı <strong>ve</strong> mam bantları da yer alır. Foraminifer, ekinid <strong>ve</strong> gastrapodgibi mikro <strong>ve</strong> makro fosiller içeren- kireçtaşları, Orta Miyosen'in-Langiyen-Serravaiyendönemlerinde (16-13 milyon yılları öncesindeki zamandilimi) oluşmuştur (Gedik <strong>ve</strong> diğ. 1982).Kabartmalar, yamacın, kütle hareketlerinin olmadığı duraylı bir kesimineyapılmıştır. Yamacın bu bölümünde tabakalar arasındaki sertlik farkındandolayı oluşmuş bir omuz (platform), insanların faaliyetlerini kolaylaştıracakbir mekan sağlayarak kabartmaların, platformun bulunduğuzeminin hemen üst seviyelerine yapılmasını sağlamıştır (Şekil: 5). Kireçtaşlarınınkilli zonlarından kaçınılmıştır. Kabartmalar yamaçtaki belirginbir kırık hattının yukarısına yapılarak yağışlı mevsimlerde bu zayıf zondangelebilecek suyun aşındırıcı etkisinden de büyük ölçüde korunmuştur.Bu nedenle kabartmaların yapıldığı dönemden günümüze kadar geçenzaman içerisinde yamaç üzerinde etkili olan işlevler, daha ziyadeyukarıdaki eğimli platoüzerine düşen şiddetli yağışlarla meydana gelenyüzey sellenmelerinin dik yamaçtan akarken yaptığı erozyon <strong>ve</strong> farklırenklerdeki sıvamalardır (Şekil: 5).Kabartmalar ustalar tarafından kaya içerisine yeterli derinlikte oyulmaksuretiyle yamaçtan akan suyun tahrip edici etkisinden büyük ölçüdekorunmuştur.Bu durum kabartmalarıyapan ustaların, yamaç üzerinde etkiliolan dinamik proseslerin farkında olduklarını göstermektedir. Ancak,yine de kireçtaşlarındaki kaçınılması mümkün olmayan daha küçük çaplıkınk <strong>ve</strong> çatlaklardan çıkan suların, bazı kabartmaların üzerinde eritici <strong>ve</strong>renk değiştirici (boyayıcı) etkileri olmuştur.ADAMKAYALAR KABARTMALARININ ARKEOLOJİKÖZELLİKLERİOnbir ayrı çerçe<strong>ve</strong> içerisinde yer alan Adamkayalar kabartmalarınınyamaçtaki pozisyonları Şekil 6'daki şemada toplu halde görülmektedir.Bunların içerisinde en sık yinelenen figürler, dört ölü ziyafeti sahnesine-aiıolarrlardrr-(Ş-ekil:-6--;-A:-17\3=-A:7~K1-ı-)-;-Bu--s-ahlfeıerde-ölü1ecy,.-y~ı~n~ız~--­(Şekil: 7, 8) ya da eşleri <strong>ve</strong> oğulları ile beraber gösterilerek (Şekil: 9, 10)yaşadıklan zamandan bir sahne yaratılmaya çalışılmıştır. Olüyü temsileden kabartmalarınikonografik özellikleri, yani rahiplerin yatış şekli, şarapkaselerini tutuşları <strong>ve</strong> sahnelerin kompozisyonları, kabartmaları yapansanatçıların Yunan ikonografisini tanıdığını göstermektedir. Ancaksanatçılar adı'geçen ikonografiye tamamıyla sadık kalmamıştır. Adamka-529


yalar'daki sahnelerde, Yunan ikonografisinden, Thönges-Stingaris (1965)<strong>ve</strong> Effenberger (1972)'in yayınlarıyla daha önceden tanıdığımız sahnelerinbütünlüğünü sağlayan, yemeklerle dolu masalar <strong>ve</strong> içki sunan sakilereyer <strong>ve</strong>rilmemiştir. Burada, eyalet sanatında sık sık görülen, bölgenin kendinehas özelliklerini de yansıtan bir çalışmaya şahit olunmaktadır. Olüziyafeti sahnelerinde, bölgede hakimiyetini sürdürmüş olan Persler'in etkisinindevam ettiği anlaşılmaktadır.Buna örnek olarak, A3 kabartmasındaklinenin püsküllü ayağı (Şekil: 7) <strong>ve</strong> A7'de, oturan kadının giysisi <strong>ve</strong>rilebilir(Şekil: 10). Adamkayalar kabartmalarında ölülerin oğulları <strong>ve</strong>ayrıca iki erkek kabartması, asker olarak işlenmiştir (Şekil: 10, 11).Bu askerler, ölülerin yakınları olmaları <strong>ve</strong> ayrıca Hellenistik ikonografisindentanıdığımız bir tipi izlemeleri nedeniyle gerçek figürler olupheroize edilmemişlerdir. Böyle bir gerçeklilik bölgenin tarihi ile de bağdaşmaktadır:Kilikya Roma döneminde askeri harekatlar için güçlerintoplanarak gerekli yerlere sevk edildiği bir bölgeydi. Adamkayalar'dakiaskerlerin zırhlı olmadıkları dikkati çekmektedir. Bunun nedeni, onlarınailevi yönlerinin askeri <strong>ve</strong> savaşçı rollerinden daha fazla vurgulanmış olmasıdır.Adamkayalar kabartmalarırıda, ölü ziyafetlerinin yer aldığı yamacınorta kesimine yakın bir yerde, alttaki platform seviyesinin hemenüstünde bir sunak taşı ile solunda bir adam, sağında bir kadın figürü <strong>ve</strong>bu figürün sağında, oturarak ayin yapmak amacıyla kaya içerisine oyulmuşbeş basamaktan oluşan bir kompozisyon yer almaktadır (Şekil: 12).Bu sahnenin ortasında yer alan sunak taşının içerisinde bulunanyanık izleri, buranın kült amaçlı kullanıldığına işaret etmektedir (Şekil:13)'degörülen Keçili Adam figürü (A2) bu görüşü desteklemektedir.Bu kabartmada, bir adamın sol eliyle bir keçiyi boynuzlarından tutarakgetirdiği diğer elinde bir üzüm salkımı taşıdığı görülmektedir. Keçi <strong>ve</strong>üzümün ölüye sunu olarak <strong>ve</strong>rildiği bilinmektedir. Ozetle belirtmek gerekirse,her ne kadar sunak taşı ile kurban edilecek keçiyi getiren figür <strong>ve</strong>diğer ölü ziyafeti sahneleri (Al, A3, A7, All) ayrı ayrı kompozisyonlarhalinde işlenmiş olsalar da, ikonografik olarak bir bütünlük içerisindedirler.Kült amaçlı yapılmış olan kabartmalar, Adamkayalar'ırı, ölenlerin yakınlarınındini törenlerini yaptıkları bir yer olmasını sağlamıştır. Ziyaretçilerinsu ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kabartmaların altındakiplatform seviyesinde yapılmış 1.5x1.5 m çaplı bir su samıcı <strong>ve</strong> kabartmalarınüst kesiminde, tabaka sınırındaki zayıf zon içerisinde gece konaklamaamacıyla açılmış mağaralar (Şekil: 5) ayin için gelen grupların buradagecelediğine işaret etmektedir.Adamkayalar'da bir de <strong>ve</strong>da sahnesi bulunmaktadır (Şekil: 14). Klasikdevre ait Attika bölgesi kabartmalarından tanıdığımız bu sahnede,530


ayakta duran <strong>ve</strong> ölmüş olan kişiyi temsil eden erkek, oturur vaziyettegösterilmiş karısıyla el sıkışarak <strong>ve</strong>dalaşmaktadır (Şekil: 14). Anneninyanındaki çocukla köpeğin hareketliliği <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>dalaşan kadın <strong>ve</strong> erkeğinsakinlikleri de Attika kabartmalarında sık sık tekrarlanan unsurlardır.Adamkayalar'da yukarıda sayılan kabartmaların yanı sıra, fonksiyonlarınıhenüz tam olarak bilemediğimiz paltolu bir adamla (Şekil: 11) elindeçanta taşıya bir adama ait bir figürün oluşturduğu iki kabartma dahabulunmaktadır (Şekil: 15).15'deki figürün muhtemelen bir askeri temsil etmekte olduğu­Şekil:nu düşünüyoruz.ADAMKAYALAR KABARTMALARıNINTARİHLENMESİAdamkayalar'daki iki kabartmanın (Şekil: 7, 10) altında bulunan yazıtlardan,bunların bölgede uzun süre hakimiyetlerini sürdürmüş olan rahipailelerine ait oldukları anlaşılmaktadır.Yazıtlar, ölen rahipleri temsil eden adamların üzerinde uzandıklarıdivanın ayağının altındaki taş kaideye işlenmiştir. Buradaki rahip isimlerine,yaklaşık 3.5 km güneybatıda, bugünkü Cennet-Cehennem mevkiindebulunan Zeus Tapınağı'nın duvarlarına yazılmış olan <strong>ve</strong> Hicks 1891<strong>ve</strong> Heberdey-Wilhelm 1896 tarafından yayınlanan Zeus Korykios rahiplerlistesinde rastlamaktayız. Bu listeler bazı ipuçları sayesinde tarihlenebildiğinden,Adamkayalarıdaki isimlerin <strong>ve</strong> dolayısıyla bazı kabartmalarınkesin tarihlenmesine katkıda bulunmaktadırlar. A listesinin son ismi"Archelaos Acrhelaou"dur. Kapadokya kralı olan i. Arehelaos'a, M.Ö. 25yılında Augustos tarafından, Dağlık Kilikya'nın bazı bölgeleri <strong>ve</strong> rahiplikyönetimi <strong>ve</strong>rildiği bilinmektedir. Listede adı geçen Archelaos ile anılantarihte Kilikya'da rahip olarak yönetime geçen Archelaos'un aynı kişi olduğunuvarsayarsak <strong>ve</strong> her rahibin bir yıl süre ile görev başında kaldığınıgöz önünde bulundurursak, Arehelaos Arehelaou isminden geriye doğruhesapladığımızdalistenin en erken isimlerinin M.Ö. 2. yüzyıla isabet ettiğinigörmekteyiz. A3'deki isimler ile rahipler listesindeki isimlerin aynışahıslara ait olduklarını baba-oğul ilişkisinin her iki seferde de tekrarlanmasındananlıyoruz. A3 kabartmasındaki yazıtta ölen şahsın ismininMrnvPmcrY11'rtç olôüğuoeıirti1erek~Kabaitm~ının öleninkarısı eva.mç <strong>ve</strong>oğlu PCOO"(Ilnç tarafından yaptınldığı bildirilmektedir. Archelaos isminedayanarak tarihlediğimizde, babaya ait olan Mrov POO


Şekil: lO'daki yazıtta bulunan TEP13E~a01ç ismi de M.Ö. 202 yıllarınatesadüf edecek şekilde rahipler listesinde karşımıza çıkmaktadır. Ancakkabartmanın altındaki bu ismin, listede adı geçen rahip olup olmadığıhakkında kesin bir yargıya varmak, A3'deki gibi bir baba-oğul bağlantısınınbulunmaması nedeniyle mümkün olmamıştır. Bununla birlikte, iki figürünuzanış pozisyonları, sol elde tuttukları içki kabı, sağ elin duruşuv.s. gibi tüm ayrıntılarda benzerlik göstermesinin yanı sıra, kabartmalarındışına yapılan çerçe<strong>ve</strong>lerin de aynı mimari biçimi göstermesi gibi özelliklerindengidilerek, bunların M.O. 3. yüzyılın sonu ile M.O. 2. yüzyılın ilkyarısı arasında yapıldıklarını <strong>ve</strong> muhtemelen aynı ustanın elinden çıktığınıbelirtebiliriz.Adamkayalar'daki diğer kabartmalar, üzerlerinde yazıt bulunmadığıiçin moıfolojik durumlarından gidilerek, göreceli olarak yaşlandırılmışlardır.Yazıtlı A3 <strong>ve</strong> A7 kabartmalarının arasında yer alan yazıtsız A5 <strong>ve</strong>A6 kabartmalarının da morfolojik görünümlerinden gidilerek fazla kesinolmamakla birlikte aynı döneme tarihlenebileceğini düşünüyoruz. BunlardanA6'nın A5'e göre daha fazla aşınmış olmasının nedeni bu kabartmanınüstündeki yamaç kesiminde görülen derin çatlak sistemlerinden sızansularla oluşan erimedir. ŞekillI'de görülen asker figürü, yamacınçatlaksız kesimine yapıldığı için fazla aşınmamıştır.Adamkayalar'da yukarıda tarihlenen kabartmaların dışında kalan tümkabartmaların büyük bir olasılıkla, daha eski olduğunu düşünüyoruz.Şekil: 9'daki Al ölü ziyafeti sahnesi, Şekil: }2'deki sunak kompleksi<strong>ve</strong> Şekil: 12'deki A2 keçili adam kabartmalarının gerek mimari açıdangerekse morfolojik görünümleri itibariyle aynı yaşta olduklarını <strong>ve</strong> yazıtlıkabartmaların yapıldığı dönemden bir önceki dönemde yapılmış olduklarınıdüşünüyoruz.Şekil: 9'un (Al), Şekil: 13 (A2)'e göre daha fazla aşınmış olması, AIkabartmasınıngerek platonun üzerinden gerekse çatlaklardan gelen sularladaha fazla yıpratılmış olmasıyla ilgilidir. Bu durumda ayin yapılan sunakkompleksinin, A3 <strong>ve</strong> ATdeki ölü ziyafeti kabartmalarının yapıldığıdönemden önce, AI'deki ölü ziyafeti kabartmasıyla birlikte yapıldığı <strong>ve</strong>sunağın yapıldığı dönemde sadece All'de görülen ölü ziyafeti kabartmasınınmevcut olduğunu vurgulayabiliyoruz. Bu nedenle yapım sırasında,sunak kompleksinin Al <strong>ve</strong> AlI'e eşit mesafede yer almasına çaba gösterilmiştir(Şekil: 3).Şekil: 8 (AII)'de görülen ölü ziyafeti sahnesinin en eski kabartma olduğunumorfolojik durumuna ilişkin olarak vurgulayabiliyoruz. Kabart-532


malann bulunduğuyamaç zonunun en alt seviyesinde yer alan bu sahne,yamacın yukarı bölümlerinden gelen sularla büyük ölçüde eritildiği için,günümüzde sadece bir silüet halinde görülmektedir. All Le göre yamacınnisbeten biraz daha yukarı seviyesine yapılmış olan A8 <strong>ve</strong> A9 kabartmalan,All derecesinde aşınmış olmamakla birlikte diğer kabartmalardanbariz olarak daha çok yıpranmış olmaları nedeniyle, yapım dönemininfazla kesin olmamakla birlikte All'e yani en eski devreye yakın olduğunudüşünüyoruz.Adamkayalar kabartmalarının bulunduğu yamaç üzerinde etkili olanaktif süreçler üç ayrı başlıkta toplanabilir:- Yamaçtaki kireçtaşlarının dış yüzeyindeki minerallerin, havadakinem <strong>ve</strong> ısının etkisiyle okside olması sonucunda meydana gelen, açık grirenkli oksidasyon tabakası (Bu olay yamaç gelişimi sırasında, uzun birdönem içerisinde meydana gelmektedir). Bölgede, yıllık ortalama sıcaklığınL8°C, yıllık ortalama nemin %68 olması oksidasyon tabakasının oluşumuiçin uygun bir ortam sağlar. (Şu değerler Meteoroloji Işleri GenelMüdürlüğü'ne bağlı Silifke Klima Istasyonu'nun rasatlarından alınmıştır).- Şiddetli yağışlar sonucunda yukarıdaki plato üzerinde akışa geçensuların, sarp plato yamacının uygun yerlerinden akması ile yamaç üzerindeoluşan sıvamalar. Kısa dönemli <strong>ve</strong> tekrarlı olan bu süreçler sonucunda,yamaç üzerinde genellikle akış izleri belirgin koyu gri renkli sıvalarmeydana gelmektedir.- Kireç taşlarının içerisinden kınk <strong>ve</strong> çatlaklardan çıkarak, akan sularınoluşturduğu eritmeler <strong>ve</strong> sıvamalar. Kısa dönemli <strong>ve</strong> tekrarlı olan busüreçler sonucunda, yamaç üzerinde kırmızı, sarımtırak <strong>ve</strong> beyaz renklerdekireç kabukları gelişmiştir.Kabartmalar, kireçtaşlarındaki büyük kınk <strong>ve</strong> çatlak zonlarından kaçınılarak,yamaç üzerinde belirli bir derinliğe yapıldıklan için yamaçtanakan suların tahrip edici etkisinden büyük ölçüde korunmuşlardır. Ancakbuna rağmen yukarıdan <strong>ve</strong> kaçınılamayan çatlaklardan gelen sulann etkisiylekabartmalar üzerinde, su eritmesine bağlı aşındırmalar <strong>ve</strong> suyun ta-___,şıdığLkirecin-çökelmesiyle,-k-in~~lçabukla~ <strong>ve</strong>-beyamalar-eluşmuştuf~.--Bilindiği gibi kireçtaşı saf suda güç <strong>ve</strong> az, buna karşın karbonik asitiçeren sularda çok kolayerir (Bögli 1960). Erimenin şartları şu şekildesağlanır:Yağmur suları atmosferden geçerken havadaki CO ı ile birleşerek zayıfbir asit olan karbonik asidi oluşturur:533


Bu şekilde, yere düşerken hafif asitli hale gelen yağmur suyu, yüzeyakışına geçtiğinde çürüyen bitkilerden hasıl olan COı'yi de eriterek asiditesiartar. Karbonik asit içeren bu sular, kireçtaşı ile temas ettiğinde, kalkerinen yaygın minerali olan kalsit aşağıda gösterildiği şekilde kalsiyumbikarbonat iyonlarına ayrılır:bu suretle meydana gelen kalsiyum bikarbonat kalsiyum karbonattan 30kez daha kolayerir (Erinç 1982). Böylece aslında çok dirençli olan kireçtaşıhızla eriyerek bozulmaya uğrar: .Örneğin Şekil: 8'de görülen kabartma hem yamaçtan akan, hem deŞekil: lO'daki kabartmanın hemen altında yer alan derin bir çatlak zonundangelen sularla eritilerek tanınmaz hale getirilmiş, Şekil: 15'deki kabartmaise yapımı sırasında yeterince derinlik <strong>ve</strong>rilmediği için yüzeydenakan sularla büyük ölçüde yıpratılmıştır.Şekil: 9'daki kabartmada, sağ üst köşeden başlayarak figürlerin başlarıhizasından <strong>ve</strong>rev olarak aşağı inen bir çatlaktan çıkan sular, divanauzanmış rahip figürünün sol kesimini büyük ölçüde eriterek bozmuşturŞekil: Tdeki kabartmada, çerçe<strong>ve</strong>nin sol üst köşesindeki bir çatlaktan gelensular, duvar üzerinde beyaz renkli bir kireç kabuk oluşturmuştur. Şekil:l O'daki kabartmada, yamaçtan akan suların yaptığı sıvalar asker figürününsağında, kadın figürünün iki yanında <strong>ve</strong> rahip figürünün başıhizasında, koyu gri <strong>ve</strong> kırmızı renkli boyamalar halinde görülmektedir.Aynı kabartmada, çerçe<strong>ve</strong>nin sol üst köşesinde yer alan bir çatlaktan sızansular, duvar üzerinde beyaz renkli kireç kabukların oluşmasına yolaçmıştır.All <strong>ve</strong> A8 kabartmalarını, gelecekte meydana gelebilecek doğalaşınma <strong>ve</strong> bozulmalardan koruyabilmek için yapılabilecek fazla birşeymaalesef yoktur. Ancak, sayılan diğer kabartmalardaki çatlaklar uygunbir çimento ile kapatıldığı takdirde, ileride meydana gelebilecek bozulmalarbüyük ölçüde önlenebilecektir. Alınması gereken diğer bir önlem,yukarıdaki platoda yapay drenaj kanalları açılarak yüzey sularının kabartmalarınbulunduğu yamaçtan akışının önlenmesidir. Kabartmalar üzerindeetkisi olan doğal süreçlerin periyodunun saptanması amacıyla Klein'in1981 Durugönül'ün 1986 <strong>ve</strong> Ozaner'in 1991 yılında çektiği Adamkayalarkabartmalarına ait fotoğraflar karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Adı ge-534


çen süre zarfında yamaçta <strong>ve</strong> kabartınalarda bitki örtüsünde meydana gelenmevsime bağlı değişimin dışında, daha önce mevcut sıvamalarda herhangibir değişiklik saptanamamıştır. 10 yıllık bir dönemin bu tür değişiklikleriçin yeterli bir zaman olmayacağını düşünerek, Adamlcayalarvadisinin yaklaşık 20 km batısındaki Silifke ilçesindebulurian DevletMeteoroloji Işleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı Klima Istasyonu'nun maksimumşiddetli yağışlara ait rasatlan incelenmiş <strong>ve</strong> aynca maksimum yağışlanntekerrür analiz hesaplan yaptırılmıştır'. Buna ilişkin değerler aşağıda<strong>ve</strong>rilmiştir:YILLAR 24 SAAT YILLAR 24 SAAT(Kg/m 2 ) (Kg/m 2 )1964 64.1 1979 76.11965 68.2 1980 68.51966 56.4 1981 25.41967 70.8 1982 36.81968 106.5 1983 56.41969 68.2 1984 114.81970 63.9 1985 55.31971 44.4 1986 39.91972 64.1 1987 72.71973 38.6 1988 95.81974 51.6 1989 146.01975 66.2 1990 46.51976 43.0 1991 50.51977 30.4 1992 62.11978 70.2Ploviograftan ölçülen maksimum şiddetli yağış <strong>ve</strong> yılı: 146.0 kg/d. (1989)2 YILDA 60.65 YILDA 86.110 YILD.(\ 103.125 YILDA 124.550 YILDA 140.4100 YILDA 156.1200 YILDA 171.8----SOO4IbDA- -19:2"6-Tablo 1: 1964-1992 yılları arasında Silifke Meteoroloji İstasyonu'nda yıllara göre maksimumşiddet yağışları (üstte) <strong>ve</strong> 1989 yılına ait maksimum şiddetli yağışın tekerrür analizini (altta)gösteren tablo. Rasat değerleri Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nden alınmıştır.(1) Maksimum yağış tekerrür analiz hesaplarını bilgisayarda yapan Meteoroloji İşleri GenelMüdürlüğü Hidrometeoroloji Şubesi'nden Meteoroloji Müh. Sayın Hakan Kırmızıgüre teşekkürederiz.535


Görüldüğü gibi, bölgede 1964-1992 yıllan arasındaki rasat dönemiiçerisinde meydana gelen maksimum şiddetli yağış 1989 yılında gerçekleşmiş<strong>ve</strong> 24 saatte mekrekareye 146 kg (mm) yağış düşmüştür. Yağış tekerrüranalizinde bu şiddette bir yağışın ortalama 100 yılda bir tekerrüredeceği belirtilmektedir. Adamkayalar kabartmalanmn bulunduğu yamaçzonunda, 1989 yılında gerçekleşen bu yağıştan önceki dönemle, sonrakidönem arasında doğal süreçlerde göze batan hiçbir farklılığın görülmemişolması, yamaçtaki erozyon <strong>ve</strong> sıvamalann, 1989'da gerçekleşen maksimumyağıştan daha şiddetli yağışlarla oluşturulabileceğiniortaya koymaktadır.Maksimum yağış tekerrür değerleri ile zaman periyodlarınabaktığımızda, 1989'da 146 kg olarak gerçekleşen yağıştan daha şiddetliyağışlann 171.8 kg olarak 200 yılda bir, 192.6 kg olarak da 500 yılda birgerçekleşeceği öngörülmektedir. 200 yılda bir meydana gelebilecek şiddettekiyağışın yamaç üzerinde akışa neden olabileceğini varsayarsak, kabartmalannyapıldığı zamandan günümüze kadar, yamaç üzerinde en azon kez alış meydana geldiğini belirtebiliriz.Yamaçta yeni bir akış oluşturabilecek şiddetli bir yağışın, önümüzdekidönemde hangi yılda meydana gelebileceğinitahmin etmemiz mümkündeğildir. Ancak istatistik hesaplanyla bulunan tekerrür değerlerininortalama değerler olduğu <strong>ve</strong> bu nedenle belirli bir dönem periyodundaoluşabileceği belirtilen bir yağışın, o dönemin hemen başında da meydanagelebileceği gerçeği göz önünde bulundurularak, kabartmaların korunmasınailişkin önlemlerin, yeni akışların meydana getirebileceği bozulmalarortaya çıkmadanhayata geçirilmesi yerinde olacaktır.Adamkayalar kabartmalannda doğanın iki bin yıldan uzun bir zamandayapamadığı tahribatı, insanoğlu kısa bir zamanda yapmış <strong>ve</strong> bununsonucunda özellikle Şekil: 7, 10, 14, 15'de görülen kabartmalar, büyükölçüde zarar görmüştür. Elimizde. bulunan farklı dönemde çekilmişfotoğrafların incelenmesi sonucunda, Şekil: 15'de görülen büyük ölçekdeki.tahribatın dışındaki tüm tahribatların 1981 yılından önce meydanageldiği anlaşılmaktadır. Şekil 15'de görülen kabartmanın sağ kesimindegörülen büyük tahribat, 1986 yılından sonra dinamitle oluşturulmuştur.Bu kesimden, büyük bir blok halinde kopan parça, yamacın altındakiplatform seviyesinde durmaktadır. I<strong>ve</strong>di hareket edildiği takdirde kınlankireçtaşı parçası fazla erozyona uğramadan yerine konulabilecektir.Adamkayalar'ın içinde yer aldığı Miytan dere vadisi çok sayıda yabanigü<strong>ve</strong>rcinin banndığı doğal bir mekan olduğu için, avcılar tarafındansık sık ziyaret edilmektedir. Gü<strong>ve</strong>rcinler yamaçtaki irili ufaklı mağaralariçerisinde bannmaktadırlar. Kabartmaların altında yer alan platform, yamaçüzerinde rahatça hareket edilebilecek bir alan sağladığıiçin, avcılar536


özellikle bu kesimde avlanmaktadır. Aynı sahaya zaman zaman bölgedekeçi otlatan çobanlar da uğramaktadır. Bu nedenle kabartmalar üzerindekitahribatın, cahil avcılar <strong>ve</strong> çobanlar tarafından yapıldığını düşünüyoruz.1986 yılındanAdamkayalar kabartmalarında en büyük tahribatınsonra oluşturulduğu göz önüne alındığı takdirde bölgenin Anıtlar <strong>ve</strong> MüzelerGenel Müdürlüğü tarafından korunmaya alınmaması durumunda,insan tahribatının önümüzdeki yıllarda daha da artacağını belirtmek birkehanet olmayacaktır.REFERANSLARBÖGLİ A. Kalk:lösungund Karrenbildung Intern. Beitröge zur Karstmorphologie. Zeitschr. f. Geomorphologie.Supplement Band 2, 421 (1960).DURUGÖNÜL, S. Die Felsreliefs im Rauhen Kilikien. BAR International Series 511, 260 pp(1989).EFFENBERGER A. Das Symposion der Seligen. Zur Entstehung und Deutung der Totenmahlreliefs.14. Fuss, 130 mit Anm. 13-15 (1972).ERİNç S. Jeomorfoloji I. (Genişletilmiş ikinci baskı) İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Ed. Fak. Yay. No:2931,312 (1982).GEDİK A., BİRGİLİ Ş., YILMAZ H., Mut-Silifke-Ermenek Havzasının Jeolojisi <strong>ve</strong> Petrol OlanaklarıMTA Raporu No: 7253 (1992). Yayınlanmamış.HEBERDEY R., WILHELM A., Reisen in Kilikien. Anzwien PhiI. Hist KI.44 Nr. 155 (1896).HICKS E., L. Iriscriptions from western Cilicia, JHS 12, Nr.27 (1891).THÖNGES-STINGARIS R.N., Das griechische TotenmahI. AM 80. 50-65 (1965).Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Silifke Klima İstasyonu'nun rasat değerleri.537


,~i,'. '~'!.'.C? ,,'",AOAMKA'ılILAR MEVKii VE~EVRESiNi GÖSTEREN HARITAF. Sancar Ozaner - 1993~DlelBr.;-;ıL.:D::Jr.-;-;ı~Kanyon vadi ılnırıMevsimik o1canuDolinKarayoıuÖren yeriŞekil:1- Miytan dere vadisi <strong>ve</strong> çevresini gösteren harita538


K41/2ıADAMKAYALAR(MiYTAN DERE) VADisiNiNTOPOGRAFYAHARiTAsı~W- -'>--L~


Şekil: 3- Adamkayalar kabartmalarınınbulunduğu platfonndan,Miytan dere kanyon vadisiningörünümü (S. Ozaner 1991)Şekil:5- Adamkayalar kabartmalarınınbulunduğu yamaç kesimini <strong>ve</strong>alttaki platfonn seviyesini gösterenfotoğraf (S. Ozaner 1991).Kabartmalar, fotoğrafın sol altköşesinde yer almaktadır. Yukarıkesimde görülen büyük oyuklar,ayin için gelenlerin konaklamasıiçin yapılan yapay mağaralardır.Plato yüzeyinden gelen akışlara aitsıvalar koyu renkli, mağara <strong>ve</strong>çatlaklardan gelen akışlara ait kireçkabuklar ise daha açık renktegörülüyor.Şekil:4- Yukarıda yer alan platoyüzeyinden, Adamkayalarkabartmalarınainmek amacıylayapılmış, antik taş merdi<strong>ve</strong>nler.Alt kesimlerin, yamaçtan akansuyun eritmesi sonucundaerozyona uğradığına dikkatediniz. (S. Ozaner 1991)540


CJL*""""'"


Şekil: 7- Ölü ziyafeti sahnesi (A3) W.G. Klein-1981. Alttaki taş kaidede yer alan yazıtsayesinde M.O. 2. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen 2.10 m yüksekliğindekikabartmanın sol üst köşesinde görülen çatlaktan sızan suların, figürün sol kesiminieritliğine <strong>ve</strong> duvarda kireç kabuk oluşturduğuna dikkat ediniz. Hazine bulmakamacıyla sol eldeki içki kabı <strong>ve</strong> sağ el tahrip edilmiştir.Şekil: 8- Ölü ziyafeti sahnesi (All) S. Ozaner-1991. Alttaki küçük tabureden itibarenkabartmanın üstüne kadar 1.10 m yüksekliğinde olan bu sahne, Adamkayalar'ın ilkyapılan kabartmasıdır. Kabartmanın, yamaçtan akan sularla büyük ölçüdebozulduğuna dikkat ediniz.542


Şekil: 9- Ölü ziyafeti sahnesi (Al) S. Ozaner 1991. Yüksekliği 2 m olan bu kabartmanınçerçe<strong>ve</strong>sinin üst bölümünde yer alan süslemeler <strong>ve</strong> divan üzerinde uzanmış rahibinellerinin duruşu, Şekil 7'deki yazıtlı ölü ziyafeti sahnesinden oldukça farklıdır. Bukabartmanın Şekil Tye göre daha fazla aşınmış olması ondan daha eski birdönemde yapıldığına işaret etmektedir.Şekil:10- Ölü ziyafeti sahnesi (A7) W.G. Klein-19S1. Altında bulunan yazıtı sayesinde M.Ö.2. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen bu kabartmada rahip figürü <strong>ve</strong> divanın toplamyüksekliği 2 m, sağdaki askerin yüksekliği 1.90 m dir. Kabartmaların. alttaki çatlakzonunun üzerinde yer alan sağlam bölüme yapıldığına dikkat ediniz. Hazinearamak amacıyla özellikle rahip kabartması büyük ölçüde tahrip edilmiştir.Yamaçtan akan suların, rahibin başını sıvadığına ayrıca figürün sol kesiminiaşındırdığına dikkat ediniz. Fotoğrafırı sol üst köşesinde asker figürü (A6)görülüyor.543


Şekil: 11- Paltolu adam (solda, A4) <strong>ve</strong> asker figürürıü (sağda AS) gösteren kabartmalarS. Ozaner 1991. Soldaki figürün boyun hizasında bulunan bir çatlaktan sızansuların, kabartmayı büyük ölçüde aşındırdığına dikkat ediniz.Şekil: 12- Sunak taşı, iki tarafındaki figürler <strong>ve</strong> oturarak ayin yapmak amacıyla yapılan taşbasamakları gösteren kabartma (A 10) S. Ozaner 1991. Adam figürünün yüksekliği1.90 m basamakların yüksekliği 30 cm dir. Kadın figürünün merdi<strong>ve</strong>n boşluğunedeniyle çerçe<strong>ve</strong>ye alınamadığından büyük ölçüde aşındığına dikkat ediniz. Sunaktaşının üzerindeki süslemelerin Al <strong>ve</strong> A2'ye benzerliğinden gidilerek aynı dönemetarihlenmiştir.544


Şekil: 13- Sunu getiren figür (A2) S. Durugönül-1986. Adamın sol elindeki keçi başı, sağelindeki üzüm salkımı ölüye sunulan sunakları temsil etmektedir. Yüksekliği1.40 m olan bu kabartmanın mimari yapı olarak Şekil: 9'daki kabartma ilebenzerliğinden gidilerek aynı dönemde yapıldıkları kabul edilmiştir.Şekil:14- Veda sahnesi (A9) S. Durugörıül­1986.2.10 m yüksekliğindeki bukabartmadaki figürlerin önkısımlarının büyük ölçüde tahripedildiklerine <strong>ve</strong> adam figürününkarın bölgesinde bir delikaçıldığına dikkat ediniz.545


Şekil: 15Şekil: 15- Çantali adam figürünün (A8), 1986 yılında SerraDurugönül tarafından çekilen fotoğrafı (üstte) <strong>ve</strong>1991 yılında Sancar Ozaner tarafından çekilenfotoğrafı (altta)546


1991 YILI ADIYAMAN YÜZEY ARAŞTIRMASIGeoffrey D. SUMMERS*1991 yılında Adıyaman yüzeyaraştırması çalışmasının iki bölüm halindesürdürülmesi planlanmıştır. 28 Eylül-LS Ekim tarihleri arasında-gerçekleştirilmişolan ilk bölüm, Roma dönemi sonrasına ait <strong>ve</strong> büyük kısmındaçatı seviyesine kadar korunagelmiş önemli bir yapı kompleksiüzerinde yoğunlaştınlmış olup, mimarisi araştınlmış <strong>ve</strong> fotoğrafları çekilmiştir.Yapı kompleksi Kahta çayı <strong>ve</strong> Cendere suyunun kesişme noktasındayer alan <strong>ve</strong> birkaç evden oluşan Kalan köyünün yakınlarında yer almaktadır(Resim: 1). Kahta çayı üzerinde inşa edilmesi planlanan barajbu yapının (Cendere'de bulunan Roma köprüsü ile birlikte) sular altındakalmasına neden olacaktır (Resim: 2 <strong>ve</strong> 3). Ayakta kalmış olan yapılar üçkısımdan oluşmaktadır. 1) Ilk yapı, geniş <strong>ve</strong> hemen hemen kare planlı biravlunun dört tarafına sıralanmış odalardan oluşmuştur. Bu yapının oldukçasimetrik bir planı vardır. Uç geniş oda, avlunun kuzeyinde yer almakta<strong>ve</strong> dış görünüş olarak eyvan yapılarıyla benzerlik göstermektedir (Resim:4 <strong>ve</strong> 5). Avlunun doğu <strong>ve</strong> batı kenarında sıralanmış odaların ortasındaise, sekizgen plana sahip karşılıklı iki oda vardır. Bu yapıya giriş olasılıklaoldukça tahrip olmuş olan güney kısırndandı. çatı kiremitlerle kaplıolup, sekiz köşeli odaların üzerinde kubbeler vardır. çatının diğer kısımlerıise beşik tonozludur. Avlunun dört tarafındaki odaların duvarları üzerindeçepeçevre uzanan düzenli tuğla sıraları bulunmaktadır. Tüm yapınınbir kerede inşa edildiği saptanmıştır. 2) Ikinci yapı bağımsız fakatavlulu yapıyla ilişkili bir hamam binasıdır <strong>ve</strong> bir kubbeli (Resim: 6) <strong>ve</strong>birkaç beşik tonozlu odadan oluşmaktadır. Duvarları üzerindeki tuğla sı-___raları arasında ~eLalaILtaşlara-oldukça-özenle-ka ..e-şekil-<strong>ve</strong>rilmiştir.-Jj_._-­Masif tonozlu <strong>ve</strong> oldukça tahrip olmuş .olan üçüncü yapı ise, avlulu yapıyaoldukça benzemektedir. Arazi çalışmasının tamamlanmasından sonra,ekim ayının ikinci yarısında Ankara'da yayınlanmaya hazır durumdaplanları çıkarılmıştır.* Geoffrey D. SUMMERS, İngiliz Arkeoloji Enstitüsü Tahran Caddesi 24 KavaklidereANKARA.547


Yerleşimin kuzeye <strong>ve</strong> doğuya doğru çevresindeki tarlalarda bulunanduvarlar ise bir başka yapıyı temsil etmektedir. Aynca bir de küçük apsislibir kilise (bir başka döneme tarihlendirilmiş?) kayıtlara geçirilmiştir.Çevrede bulunmuş olan çanak çömlek Demir Çağı'ndan Orta Çağlakadar olan dönemlere aittir. Erken Bizans dönemine ait birkaç parça davardır.Ekip Geoffrey Summers (arkeolog), Brian Williams (topograf) <strong>ve</strong>bakanlık temsilcimiz Urfa Müzesi'nden Bayan Songül Ceylan'dan oluşmuştur.Çalışmanın ikinci bölümünün aralık ayında Bozlar'da gerçekleştirilmesi'plflnlanmıştı: fakat hava şartlan nedeniyle gelecek seneye ertelenmiştir.548


~ :. .~~#.H\~;\\~\\,\\~\\· \.~ ',:~ ~'-­,


tEast RangeDOCU KıSıMSouth Rangeccxır,!;JS!~1LO 20 30 'OResim: 2550


Resim: 3Resim: 4551


Resim: 5Resim: 6552


YARAŞLI 1991G. D. SUMMERSBalonla Hava FotoğrafAraştırması Yaraşlı, Kulu, KonyaBu araştırmanın amacı Yaraşlı'da yer alan Cevrez Kale'nin hava fotoğraflannınçekilmesiydi. Bu fotoğraflardan yerleşim planının çizilmesiolası olduğu gibi, yerden farkedilemeyen bazı özelliklerin yorumlanmasıda mümkün olmaktadır.22 Temmuz'da başlayan <strong>ve</strong> 39 Temmuz'da sona eren araştırmadanGeoffrey Summers (arkeolog), Françoise Summers (mimar) <strong>ve</strong> TuğrulÇatar (fotoğrafçı) görevalmışlardır. Koral Ahmet (arkeolog) ekipte yeralmasına rağmen, hastalığı nedeniyle araştırmaya katılamamıştır. Bakanlıktemsilcimiz Yalvaç Müzesi'nden Sayın Bay Kubilay Yeğen'di. Kendisineen içten teşekkürlerimizisunanz.MalzemeBu araştırma sırasında kullanılan balon, enstitümüze İngiltere Dış İşleriBakanlığı tarafından İngiliz yapımı malzernelerin kullanım teşvikiprogramı kapsamında hediye edilmiştir. Ingiltere, Bristol'de, CameronBaloons Ltd.. tarafından üretilmiş olan bu AB700 model keşif balonu9.5 kg ağırlık kaldıracak güçte olup, 20 metre küp kapasitelidir (Resim:1) <strong>ve</strong> helium gazı ile kullanılmaktadır. Motorlu bir film sancı ile donatılmış.~lan kamera, radyo kontrol birimi ile kontrol edilmekte <strong>ve</strong> ManchesterUni<strong>ve</strong>rsitesi mensuplanndan John Allen tarafından dizayn edilmiş <strong>ve</strong>___üreJilmiş.özeLhif-askı~a-ası1maktadır-(-Resim:-2}~Bu-çalışma-sıl"asında-sİ-- -­yah beyaz fotoğraffilmi <strong>ve</strong> renkli slayt filmi kullanılmıştır.YöntemBalonun kuv<strong>ve</strong>tli rüzgar altında uçurulması olası değildir. Nonnalşartlar altında örneğin hafif rüzgarda, ipinin ağırlığı ile frenlenerek 200­300 metre yükseklikte uçurulması mümkün olmuştur. Havanın çok dur-553


gun olduğu zamanlarda. ise, özelolarak yapılmış uçurtma ipi kullanılarak800-900 metre yükseklikte uçurolmuştur. Çekilmesi planlanan hedeflerkireç ile işaretlenmiş <strong>ve</strong> geniş açılı objektifın getireceği bozulmalarındüzeltilebilmesi amacıyla ölçümleri yapılmıştır. Ana yerleşim biriminin(500x400 m) tek karede fotoğraflanması 800 metreyi geçen yüksekliktenmümkün' olmuştur. 200-300 metre yükseklikten çekilmiş fotoğraflarınmozaik gibi birleştirilmesiyle, duvarların <strong>ve</strong> iç yapılannplanlannın çizilmesimümkün olacaktır.ÇalışmanınSonuçlarıÇalışma sonucunda yerleşirnin mükemmel fotoğraflan elde edilmiştir(Resim: 3); (1) tepe üstündeki kale, (2) kare planlı kuleleri olan geniştaş bir duvar ile çevrili masif bir sur tarafından çevrelenmiş geniş dikdörtgenalan (Resim: 4-5), (3) Aşağı şehir (Resim: 6). En geç döneme aityerleşim her ne kadar Frig dönemine aitmiş gibi gözükrnekteyse de, tümyerleşim üzerinde Hitit Imparatorluk dönemine ait çanak-çömlek görülmektedir.Surların da Hitit Imparatorluk dönemine ait olması olasıdır. Fotoğraflarabakıldığında, asıl alana <strong>ve</strong> aşağı şehre ait son dönem duvarlan<strong>ve</strong> yapılannın planlan rahatlıkla izlenebilmektedir. Surlara <strong>ve</strong> asıl alanaait duvar, kule <strong>ve</strong> kapı çok kolaylıkla seçilmektedir. Kale duvarlan, kaleyebitişik yapı <strong>ve</strong> asıl alan da görülebilmektedir.SonuçlarBu malzeminin kullanılmasıyla mükemmel.sonuçlar alınacak araştırmalannyapılması olasıdır. Alçaktan <strong>ve</strong> yüksekten çekilmiş siyah-beyazfotoğrafların birarada kullanılmasıyla, yerleşimIerin hem genel, hem dedetaylı planlannın çıkanlması olasıdır; çünkü bu fotoğraflarda topraküzerinde mevcut olmayan kalıntılar rahatlıkla görülebilmektedir. YerleşimIerinbu yöntemle incelenmesi, hem geleneksel yöntemlerin kullanıldığıaraştırmalardan daha kısa sürede tamamlanmakta hem de yerleşimhakkında genel <strong>ve</strong> detay daha çok bilgi elde edilmektedir.Daha fazla deneyim <strong>ve</strong> özellikle kamera askısının balona asılması<strong>ve</strong>balonun uçurolması sırasında kullanılacak ipin cinsinde yapılacak bazıdeğişiklikler, hem <strong>ve</strong>rimliliği artıracak, hem de sonuçlann daha iyi olmasınısağlayacaktır.1992 yılında bu malzeme kullanılarak, birkaç araştırmanın daha yapılmasıplanlanmaktadır.554


Resim: 1- Kamera, askısı <strong>ve</strong>-kontrol paneliResim: 2- Balonun şişirilmesi555


Resim: 3- Çevrili alanlar. Kale sol üst tarafta <strong>ve</strong> balonun ipinden dolayı kısmen belirsiz.Çevrili alanda 50 şer metre aralıklarla çapraz işaretler yerleştirilmiştir (sağ taraftakisınır da 35 metredir). Modem yol, kapıdan geçmektedir (detayı Resim 5'de). Aşağışehrin bir kısmı sol alt tarafta görülmektedir.Resim: 4- Aşağı şehir <strong>ve</strong> çevrili alanın bir kısmı. Çevrili alanda 50 şer metre aralıklarla çaprazişaretler yerleştirilmiştir.556


Resim: 5- Kapı, sur <strong>ve</strong> duvar. Duvarın iki yüzü de net bir şekilde görülmektedir. Sayısızyolların, yakın zamanlarda içinde biriken taşları da açığa çıkartmıştır.Resim: 6- Güneydoğu köşesinin detayı. Sur duvarlannın meyildeki taş dış kaplamaları, anaduvarın <strong>ve</strong> köşe kuledeki büyükçe bir taşın iki yüzünü de göstermektedir.557'


ANADOLU ORTA ÇAO KALELERİ ETÜDÜBİRİNCİ SEZONU (1992): MASTAURA KALESİMark WHIITOW*Mastaura kalesindeki Orta çağ sitesinin ölçülmesi <strong>ve</strong> incelenmesi,24 Nisan ile 28 Mayıs arasında gerçekleştirilmiştir. Ekip, Dr. Mark Whittow,Hugh Bames, Antonia Blewett <strong>ve</strong> Niels Hooper adlı personeldenibaret olmaktaydı. Hem Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'ne. projeyigerçekleştirınemizeizin <strong>ve</strong>rdiği için, hem de Bursa'nın Türk Islam EserleriMüzesi'nde görevli, ekibirnize başkanlığın temsilcisi olarak katılanBay Ahmet Bayram Uner'e teşekkürü borç bilmekteyiz. Bay Uner yardımcıolmasaydı, projemiz bu kadar başanlı olamayacaktı, Bozyurt ileEyeelli'nin köylülerine. özellikle bize çok misafirper<strong>ve</strong>rlik gösteren ŞerifErdoğan, Hüseyin Ince <strong>ve</strong> Mustafa Uzun'a teşekküretmek isteriz.Mastaura kalesi, Aydın ili Nazilli ilçesinin kuzeydoğusunda, beş kilometrelikmesafede, Büyük Menderes nehrine kavuşan bir vadiye yüksektenbakan, çok dik yamaçlı bir kumtaşı tepesinin üzerindedir. Kale sitesindeniki kilometrelik mesafedeki vadinin içinde, Roma <strong>ve</strong> ErkenBizans Çağlanından kalma, Mastaura ismindeki şehrin kalıntılan <strong>ve</strong> OsmanlıÇağı'ndaki yerel yerleşim merkezi olan Bozyurt köyü bulunmaktadır.Mastaura kalesi, vadinin yaklaşık 240 metre üstünde olup, tepeninburun şeklindeki üç çıkıntısı üzerinden uzanmaktadır (Plan <strong>ve</strong> Resim: I,2). Kale, platonun üzerinde kurulu bir yukan kale <strong>ve</strong> üç çıkıntı üzerinde-------kurulu-olan-sur1a-çe-v-rili-bir-aşağı--şehirden··ibarettir.--·-------.-.. - -Ulaşılması zor olan site, dikenli çalıyla kaplı olup erozyon nedeniyleçok hasar görmüş <strong>ve</strong> toprak kaybına uğramıştır. Belli ki geçmişte, üstündekialan şimdikinden çok daha genişti. Erozyon nedeniyle önemli birmiktan kaybedilmiştir.* Mark WHITfOW, İngiliz Arkeoloji Enstitüsü, Tahran Cad. No 24, Kavaklıdere-ANKARA.559


Sitenin Başlıca Kalıntıları Şunlardır:a. Bir kapı ile dört kule dahil, iç kalenin surları (Resim: 3). Güneykulesi iyi muhafaza edilmiştir(Resim: 4, 5).b. Aşağı şehrin çevrili olduğu sur. Bunun az bir parçası kalmış olmasınarağmen, surun hattı çıkıntı I'in kuzey tarafında <strong>ve</strong> çıkıntı II ile III'ünarasındaki boğazın içinde (burada da bir kapı vardır) belirgin olup çıkıntıIII'ün üst yüzeyinde arada sırada kendini göstermektedir. Sur, erozyonnedeniyle gayet kötü bir şekilde aşınmış olmasına rağmen, tepenin ilk önce,yüksek kayaların bulunması nedeniyle korunması gerekmeyen yerlerhariç, bu surla tamamen çevrili bulunmuş olması ihtimali kuv<strong>ve</strong>tlidir.c. "Kızıl Kuşak" (Resim: 6). Yörede bu isimle tanınan 17.2 m uzunluğunda,II m yüksekliğinde <strong>ve</strong> 3 m kalınlığındaki bu duvar, çıkıntı II ileIII arasındaki boğazın girişini kapamaktadır. Duvarın bir kısmı, çökmüşbulunan güney yamacının toprağı altında kalmıştır (Plan). Iyi inşa edilmişbulunan duvarın yapımında Roma şehrinden kalma "spolia" (başkabir yapı için önceden kesilmiş) blokları kullanılmış olup, içinde Romaçağı'na ait bir binadan kalma, bu duvarda bir daha kullanılmış tuğladaniki adet paralel şerit vardır. Duvarın burada yapılmasının amacı ise, şehrin,yaklaşanlar tarafından ilk görülen kısmı olduğu için hem müttefikleri,hem de düşmanları üzerinde ilk bakışta kuv<strong>ve</strong>tli bir izlenim bırakmasıolmuş olsa gerektir.d. 15 adet büyük dikdörtgen su samıcı (Resim: 7). Bunların en küçüğününboyutları 8.58 mı, en büyüğününkiler ise 86 m 2 dir.e. II adet şişe şeklindeki küçük samıç (Resim: 8). Bunların çaplarıortalama 1.0 m, derinlikleri ise 1.5 m dir.f., Çıkıntı III'ün batı ucunda büyük bir ihtimalle kule, daha az bir ihtimalleev olduğu tahmin edilen büyük bir yapının temelleri vardır.g. Kalenin üst platosunda, çıkıntı I'in aşağı kısımlarında <strong>ve</strong> çıkıntıIII'te başka yapıların da izleri vardır. Ayakta kalan kalıntılar olmamasınarağmen, bu bölgedeki moloz <strong>ve</strong> çatı kiremitlerievlerin varlığına işaret etmektedir.Mastaura her ne kadar bir piskoposluk merkezi idiyse de, hiçbir kilisekalıntısı bulamadık.Bu kalıntıların hepsi, tek bir döneme aittir denilebilir. Yalnız ufak tefeküç dört istisna vardır. Şöyle ki: iç kalede, batı kulelerinin birinin ikincibir inşa safhasında eklenmiş olduğunu gösteren izler vardır. Iç kaleningüney kulesinin, küçük bir yan kapıyı tıkamak için sonradan eklenmiş olduğukesindir. Kulenin kalıntıları, hem kulenin kuzey tarafını, hem de tıkadığıkapıyı gösteren Resim: 5'te görülebilmektedirler. Iç kalenin samıçlarınınbirindeki sıva, diğerlerindendeğişik gibi görünmektedir.560


Buna rağmen, sonradan eklenen iki yeni kulenin inşa tarzlan sitedekitüm diğer duvarlarda kulanılan tarzlarla tamamen aynı olduğundan, bukulelerin yapılıŞ tarihlerinin ev<strong>ve</strong>lkilerinden en fazla 100, büyük bir ihtimalledaha az sene sonra olduğu tahmin edilmektedir.Biri hariç, tüm samıçlar birbirine çok benzemekte olup, yapılışlannda,çoğunda en az bir;en fazla dört defa yenilenmiş, aynı pembe sıva kullanılmıştır.Türk <strong>ve</strong> Urdünlü çiftçilerin söylediğine göre, samıçlann her25, 30 senede bir yeniden sıvalanması gerekmektedir. Bu da bu sarnıçlan50 ila 120 senelik bir müddet için kullanılmış olduğuna işarettir.Surların tümü, tahta hatıllardan oluşan bir çerçe<strong>ve</strong>yle (bu tekniğe,genelolarak, "cribwork" -yani beşik şeklindeki yapı tekniği- derıilmektedir)bağlanan, harçlanmış molozdan bir iç kısmıyla yapılmışlardır. Iç kısmı,tuğla <strong>ve</strong> taştan, en güzel <strong>ve</strong> karışık örnekleri Kızıl Kuşakta, en basitgörülmesi muhtemelolmayan yerlerde bulunan, muntazam bir yüzle kaplanmıştır.En son, duvarın yüzü harçla, örneğin güney kulenin batı yanınınaşağı kısmında görülebildiği gibi (Resim: 4), düzgün bir hale getirilmiştir.Bir yandan Kızıl Kuşak'la, öte yandan da İstanbul surlarının 1160 ile1180 arasında yapılan kısımları <strong>ve</strong> batı Anadolu'da, 12. ile 13. yüzyıllaratarihlenen diğer bazı duvar <strong>ve</strong> arkeolojik sitelerin arasındaki benzerlikleredayanaraktan, Mastaura kalesinin yapım tarihi olarak aynı tarih öne sürülebilmektedir.Bu tarihlerneye, Pergamon'da bulunan <strong>ve</strong> 13. yüzyıla tarihlenen sırlı<strong>ve</strong> kaba çömlekleri da kapsayan çanak çömleğin bulunuşu destek <strong>ve</strong>rmektedir.Vadideki Roma şehrinden getirilmiş <strong>ve</strong> yapı malzemesi olarakkullanılmış Roma tuğlaları <strong>ve</strong> seramiklerinin dışında sitedeki değişik birdöneme ait çanak çömlek bulunmaktadır.Roma çağı'na ait Mastaura şehrinin vadideki sitesi 1 ı. yüzyılın başlarındanhalen yerleşim merkezi olarak kullanılmakta olduğundan, Bizansçağı halkının tepeye 12. yüzyılda taşındıktan sonra, 14. yüzyılınbaşlarındaki Türk fethine kadar kalmış olması ihtimali oldukça kuv<strong>ve</strong>tli .görülmektedir._____İç_kaJ~nin-.Y.arlığından,ölçülmemiş-<strong>ve</strong>-başka-bir-şek~lde -kaJdedilme----­miş olmasına rağmen, başka bilim adamlarınca bahsedilmiştir. Ama 12.<strong>ve</strong> 13. yüzyıla ait olan tepedeki şehir yeni bir keşiftir. Bu şehrin önemlibir yerleşim merkezi olduğu belli olup, keşfimiz Orta çağ tarihi tablosunaoldukça büyük katkıda bulunmaktadır.Büyük sayıda plan <strong>ve</strong> çizgiyi kapsayan geniş bir rapor hazırlanmak­Bu rapor Anatolian Studies dergisinde yayınlanacaktır.tadır.561


THE OXFORD UNIVERSITY/BRITISH INSTITUTEOF ARCHAEOLOGY AT ANKARA SURVEY OFMEDIEVAL CASTLES OF ANATOLlAFlRST SEASON (1992): MASTAURA KALESİThe sur<strong>ve</strong>y of the medieval site at Mastaura kalesi was completedbetween 24th April and 28th May 1992. The team members were Dr.Mark Whittow, Hugh Bames, Antonia Blewett, and Niels Hooper. Weare extremely grateful to the Department of Arıtiquities for granting us apermit to carry out the work, and to Ahmet Bayram Uner from the TürkIslam Eserleri Müzesi in Bursa who represented the Department. Withouthis help and kindness we would ha<strong>ve</strong> achie<strong>ve</strong>d much less. Our warmthanks also to the villagers of Bozyurt and Eycelli, in paticular to ŞerifErdoğan, Hüseyin Ince and Mustafa Uzun who made us <strong>ve</strong>ry welcome.The site of Mastaura kalesi Hes 5 kilometres north-east of Nazilli inAydın ili, on a <strong>ve</strong>ry .steep sandstone hill o<strong>ve</strong>rlooking a valley runningsouth into the Büyük Menderes. In the valley 2 kilometres from the siteare the remains of the Roman and early Byzantine city of Mastaura, andits Ottoman successor, now the village of Bozyurt.Mastaura kalesi Hes about 240 metres abo<strong>ve</strong> the valley and extendso<strong>ve</strong>r three promentaries (see the plan and figs. 1 and 2). it consists of acastle on the plateau at the top, and a walled lower city which extendso<strong>ve</strong>r the three promentaries.The site is difficult to reach, co<strong>ve</strong>red with thick thom-bush and badlyeroded. The area at the top was clearly much larger in the past. In manyareas too the original ground le<strong>ve</strong>l has been washed away.The principle remains are the following:a. The castle walls (Fig. 3), including a gate and four towers. One ofthese, the south tower (Figs. 4 and 5), is well preser<strong>ve</strong>d.562


. A circuit wall around the lower city of which little has survi<strong>ve</strong>d,but its line is clear on the north side of the promentary I, in the saddIe 00­tween promentary II and promentary m (where there is also a gate), andin short stretches along the length of promentary m. It has been <strong>ve</strong>rybadly damaged by erosion, but it seems lik:ely that originally the hill wascompletely surrounded by this wall except at those points where highcliffs made protection unnecessary.c. The 'Kızıl Kuşak' (Fig. 6). This is the local name for a large wall17.2 metres long, 11 metres high and 3 metres thick, which blocked theentrance to the gully between promentary II and m. Part of it is now hiddenbeneath the collapsed hillside to the south (see plan). It is a well-builtstructure, using large spolia blocks from the Roman city, and has twoparallel bands of re-used Roman brick. It was obviously intended to impressfriends and enemies as their first sight of city.d. 15 large rectangular cistems (e.g, fig. 7). The smallest is 8.58 m-,the largest 86 m-.e. 11 small flask-shaped cistems (e.g. fig. 8). These are on a<strong>ve</strong>rageabout 1.0 m in diameter and about 1.5 m deep.f. A large mortared rubble base at the westem end of promentary IIImay be the remains of a tower, or possibly a large house.g. There are also the signs of other structures on the castle top, thelower part of promentary i and on promentary III. The presence of seatter~drubble and roof tiles suggests houses, but there are no standing remaıns.Mastaura was a bishopric but we found no sign of a church.All these remains seem tobe essentially of one period. The only minorexceptions are that on the castle itself there are signs that one of thewestem towers was added ina second phase, and the south tower was definitelybuilt as alater addition to block a small side gate. Its remains arevisible in fig. 5 which shows the north side of the tower, and the blockeddoor. One of the cistems on the castle also seems to use a different plasterthan the others.- u__ -HDwev~rtlre-twonew towers use iôenticalmetfioô-sof constructionto all the other walls on the site, and theyare no more than 100 years laterthan the other structures at the most, and probably much less.With one exception all the cistems are <strong>ve</strong>ry similar, and all use thesame pink plaster (see Fig. 9) which in most cases has been renewed atleast once, and at the most.four times. Discussion with farmers in Turkey563


and Jordan suggests that cistems need to be re-plastered once e<strong>ve</strong>ry 25­30 years, which therefore suggests they remained in use for between 50and 120 years.The defensi<strong>ve</strong> walls are all built with a mortared rubble core tied togetherusing a framework of wooden beams (a technique usually knownas 'cribwork'). This core was then co<strong>ve</strong>red with a neat face of bricks andstones-most elaborate in the Kızıl Kuşak; <strong>ve</strong>ry simple at places where itwas unlikely to be seen. Finally the wall face was smoothed o<strong>ve</strong>r withmortar, as survi<strong>ve</strong>s for example on the lower westem face of the southtower (Fig. 4).Parallels between the Kızıl Kışak and sections of the walls of İstanbulbuilt between 1160 and 1180, and with other walls and sites in westemTurkey dated to the 12th and 13th centuries suggests the same periodfor Mastaura kalesi.This dating is supported by pottery on the site which includes glazedand coarse wares and roof tiles dated at Pergamon to the 13th century.Apart from Roman bricks and tiles which were brought up from the Romancity in the valleybelow to be used as building materials, there is noother pottery on the site from a different period.The site of Roman Mastaura in the valley was still occupied in theearly 11th century, and it seems likely that the Byzantine populationmo<strong>ve</strong>d to this hill in the 12 th century and stayed there until the finalTurkish conquest in the early 14th century.The existence of the castle has been mentioned before -although ne<strong>ve</strong>rrecorded or sur<strong>ve</strong>yed- but the 12th-13th city on the hill is a new disco<strong>ve</strong>ry.It was evidently an important site, and this is a useful contributionto the history of the period.A full report with further plans and drawings is being prepared andwill appear in Anatolian Studies.564


565


ÇII(,N-r, i/i-iLC,N 1"':ırç.llCI NT' i!iResim: 1Resim: 2566


Resim: 3Resim: 4567


Resim: 5Resim: 6568


Resim: 7Resim: 8569


570


1992 yıLıNDA KÜTAHYA, BİLECİK VEESKİşEHİR İLLERİNDE YAPILANYÜZEY ARAŞTIRMALARITuranEFE*Bu seneki yüzey araştırması 23 Eylül-c Ekim 1992 tarihleri arasındagerçekleştirilmiştir. Araştırma ekibinde bakanlık temsilcisi olarak AntropologHüseyin Yenigül (Sakarya Arkeoloji Müzesi) <strong>ve</strong> öğrencilerden deAli Cevat Oztürk, Deniz MeralAy <strong>ve</strong> Devrim Çalış görevalmışlardır.Söz konusu araştırma Istanbul Uni<strong>ve</strong>rsitesi .A-.raştırma Fonu'nca desteklenmiştir.Proje sayısı 529/080592. Aynca LU. Edebiyat Fakültesi de ­her sene olduğu gibi- sembolik bir yardımda bulunmuştur.Çalışmalanmız sırasında Kütahya Arkeoloji Müzesi Müdürü SayınMetin Türktüzün <strong>ve</strong> müze personeli, her zaman olduğu gibi, her türlü ilgi<strong>ve</strong> yardımı esirgememişlerdir. Aynca Gediz Kaymakamlığı <strong>ve</strong> OrmanBölge Müdürlüğü yetkilileri ile Simav Belediye Başkanı Sayın Metin Karakuyuda araştırmalanmıza konaklama <strong>ve</strong> ulaşım hususunda küçümsenmeyecekyardımlarda bulunmuşlardır. Yukanda adı geçen tüm kurumyetkilileri <strong>ve</strong> şahıslara; büyük bir öz<strong>ve</strong>ri ile çalışan ekip üyelerine <strong>ve</strong> herzaman olduğu gibi, çizimleri yapan sevgili eşim Jean Carpenter Efe'ye eniçten teşekkürlerimi sunmayı zevkli bir görev sayanm.Bu sene Kütahya'nın güneydoğu kesimi ile Gediz, Simav, Emet <strong>ve</strong>Çavdarhisar yöreleri taranmış <strong>ve</strong> bu arada Altıntaş yakınlarında yer alanikihöyük yerleşmes] d~ ilk .defa ı-iYilrej: edilmiştir, Bunlara.ila<strong>ve</strong>ten.ıaraş ..- . - tıITiıabôlgesİ içinde çeşitli <strong>ve</strong>silelerle daha önce saptanan, ancak henüztanıtılmamış olan üç buluntu yeri ile Kes Kaya-Çöp Çukuru'ndan son ikisene topladığımız çanak çömlek parçalarından seçilmiş bazı örnekler deburada ele alınmaktadır.* Yrd. Doç. Dr. Turan EFE, İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi, Protohistorya <strong>ve</strong> ÖnasyaArkeolojisi Anabilim Dalı, 34459-İSTANBUL.571


Araştırma bölgesinde bugüne kadar saptanmış olan yerleşme yerlerinumaraları ile birlikte hazırlanan bir haritada gösterilmiştir (Harita: 1);numaralara tekabül eden yerleşme yerlerinin bir listesi de metnin sonunaeklenmiştir. Aşağıda, bu sene ziyaret edilen yerleşme yerleri, bölgeleregöre kısaca tanıtılmaktadır.A. Örencik Ovası <strong>ve</strong> Çevresinde Yapılan ÇalışmalarAltıntaş <strong>ve</strong> Emet bölgeleri arasında yer alan Öreneik ovası, kuzeydenKütahya platosu ile sınırlıdır. Ovanın güneyindeki Aezani antik şehri(bugünkü Çavdarhisar ilçesi) yer almaktadır. Ova <strong>ve</strong> çevresinde ziyaretedilen yerleşme yerleri şunlardır: Hacıkebir, Avaratepe, Işıklar <strong>ve</strong> Akpınar'.Hacıkebir(97)Çavdarhisar'ın 5 km kadar kuzeydoğusunda, ismini aldığı Hacıkebirköyünün hemen batısındayer alan höyük, Batı Anadolu'nun en büyük höyükyerleşmelerinden biri durumundadır; 430 m çapında <strong>ve</strong> 9.5 m yüksekliğindedir.Yerleşme, birbirlerine bitişik üç höyük konisi içermektedir(Resim: 1). Burada IT 2/3 <strong>ve</strong> 2. binyıl malzeme gruplan yoğun bir şekildetemsil edilmektedir.Akpınar (98)Bu höyük, Gediz-Çavdarhisar karayolunun hemen batısında, Çavdarhisar'aLO km mesafede <strong>ve</strong> ismini aldığı Akpınar Köyü'nün batı tarafındayer almaktadır; 110 m çapında <strong>ve</strong> 8 m yüksekliğindedir. Yüzeyde yoğunbir 2. binyıl malzemesi söz konusudur; bu sebeple, daha önceki devirlereait malzeme grupları ele geçirilememiştir.Avaratepe (99)" Örencik kasabasının 7 km kadar kuzeydoğusundaki dağlık bölgede,Orencik-Tavşarılı karayolunun hemen doğusunda yer alan bu yerleşmeyeri, doğal bir kayalığın terasları üzerindedir (Resim: 2). Batıdan, Kocasuile birleşen küçük bir dere akmaktadır. Çapı 100 m civarında oları yerleşmeninkültür dolgusu kalınlığı saptanamamıştır. Burada sadece IT 2 malzemesiele geçirilmiştir.Işıklar (100)Örencik kasabasının batısında, yeni adı Aydıncık olan Işıklar köyünün1 km kadar güneybatısında yer alan bu höyük, 105 m çapında <strong>ve</strong>(1) Avaratepe haricindeki diğer üç yerleşme yeri, daha önceden bilinmektedir. Seton Lloyd <strong>ve</strong>J. Mel1aart, Beycesultan J. London ı 962, 5.197 (Harita VI).572


10.5 m yüksekliğindedir. Höyüğün yüzeyinden 2. binyıl <strong>ve</strong> Klasik devirmalzeme gruplan toplanabilmiştir.B. Gediz Ovası <strong>ve</strong> Çevresinde Yapılan ÇalışmalarBu bölgede esas olarak Gediz Ovası'nın güney kesimindeki Fırdan,Erdoğmuş, Sandıklı, Vakıf, Gümeleköy <strong>ve</strong> Anca gibi köylerin bulunduğukesimlerde, yamaç <strong>ve</strong> sırtlan taradık; aynca daha batıda yer alan Şaphaneilçesinde de araştırmalar yapılmıştır. Sözkonusu bölgede saptayabildiğimiztek yerleşme yeri Akmakça olup bu senenin en önemli bulgusu olaraknitelendirilebilir.Akmakça (101)Yeni Gediz'in 2-3 km kadar güneydoğusunda<strong>ve</strong> bugün tamamen terkedilmişolan eski Dayınlar köyünün hemen aşağısındaki yamaçta yeralan bu düz yerleşme yerinin bulunduğu kesim, yöre halkı tarafından Ak:­makça olarak bilinmektedir (Resim: 3). Hemen doğuda Akmakça çeşmesiadı ile anılan doğal bir kaynak bulunmaktadır. Takriben 100 m çapındakibir alanı kapsayan bu düz yerleşme yeri, Erken Neolotik'etarihlenmektedir. Burada, içinde az miktarda boyalıların da yer aldığı kırmızıastarlı bir grup ile birlikte koyu yüzlü açkılı <strong>ve</strong> kum katkılı bir çanakçömlek grubu da sözkonusudur (Resim: 4). Gri açkılı bir kutu parçasıüzerindeki bezeme, yapım tekniği <strong>ve</strong> motif olarak Fikirtepe örnekleri ilebüyük benzerlik göstermektedir (Resim: 5'te ortadaki parça). Göller B91­gesi <strong>ve</strong> Anadolu'nun batı sahillerinden iyi bilinen bu malzeme grubu, lçbatıAnadolu'nun bu kadar kuzeyinde ilk defa ortaya çıkanlmaktadır.C. Simav <strong>ve</strong> Emet Dolaylarında Yapılan ÇalışmalarSimav Ovası <strong>ve</strong> çevresinde Kalkan, Mamak, Boğazköy, Kelemyenice<strong>ve</strong> Hüsüm köyleri ile Eyrial kaplıcalan civarında araştırmalar yapılmışolup herhangi bir prehistorik kalıntıya rastlanmamıştır. Simav yönündenBoğazköy'e girişte, sağ taraftaki doğal tepenin üzerinde<strong>ve</strong> doğu yamacında,ovaya kadar inen büyük bir Roma yerleşmesi~özkonusudur. Si- __--- -mav.::EffierarasınôaI


Subak (l03)Bu höyük, aynı adla anılan köyün 2 km kadar batısında, iki dere arasındayer almaktadır; aşağı yukan 100 m çapında <strong>ve</strong> 8.5 m yüksekliğindedir;ova,.seviyesi altında çok daha geniş bir alana yayılmış olabilir. Höyükçevresinde, sınırlan iki derenin dışına taşan <strong>ve</strong> bu şekilde geniş biralanı kapsayan büyük bir Klasik devir yerleşmesi sözkonusudur (Resim:5). Höyüğün eteğinde <strong>ve</strong> tepesinde, iki sur halkasına ait kalıntılarbulunmaktadır. Bunlardan tepedeki, kiklobik taşlardan inşa edilmiştir(Resim: 6). Bu surun içindeki alanın kuzeyinde, yakın bir geçmişte definecilertarafından açılmış oldukça derin bir çukur bulunmaktadır.Höyüğünkuzey <strong>ve</strong> batı yamaçlan. yoğun bir şekilde IT 2 malzemesi <strong>ve</strong>rmektedir;Geç Kalkolitik'e tarihlenen bir de siyah 'üzerine beyaz boyalı birparça ele geçirilmiştir (Resim: 7). IT 3'e tarihlendirilebilecek herhangi bir.buluntu ele geçirilemezken, bulunan bir meyvalık kaidesine ait bir parçaSon Tunç çağı'na tarihlendirilebilir.Höyüğün kuzey yamacında tanm yapan bir köylü, höyükten topladığıçeşitli mermer idol parçalan (Resim: 8), iki bezemeli ağırşak parçası,bir cilalı taş balta, yiv bezemeli küçük bir kap ile birkaç sikkeyi ekibimize<strong>ve</strong>rmiştir, Bu eserler, araştırmalarımızın sonunda yüzey malzemesi ilebirlikte Kütahya Arkeoloji Müzesi'ne teslim edilmiştir. Ozellikle güneybatıAnadolu'dan tanıdığımız bu tür mermer idollerin, IT 2'de Kütahyabölgesinin de karakteristik buluntu gruplan arasında yer aldığı anlaşılmaktadır.Örentepe (102)Konuş köyünün 2 km güneybatısında, Ören deresinin hemen güneykenarında yer alan bu höyük, 100 m çapında <strong>ve</strong> 10.5 m yüksekliğindedir;IT 2, 2. binyıl <strong>ve</strong> Klasik devir malzeme gruplan içermektedir.D. Kütahya'nın Doğusundaki BölgeBu kesimde ekibimiz tarafından dört höyük ziyaret edilmiştir. BunlarParmakören, Yenibosna, Ikizhöyük <strong>ve</strong> daha doğudaki Malatça'dır. Parmakörenekibimiz tarafından daha önceki yıllarda da ziyaret edilmiştir'.Yenibosna (96)Kütahya'nın kuzeydoğusunda <strong>ve</strong> aynı adla anılan köyün yakınındayer alan bu höyük 150 m çapında <strong>ve</strong> 3.5 m yüksekliğindedir. Burada sa-(2) T. Efe, "1989 Yılında Kütahya, Bilecik <strong>ve</strong> Eskişehir ıllerinde Yapılan Yüzey Araştırmaları",VILI. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara 1990, s.168, Resim: 21.574


dece Klasik devir malzemesi ele geçirilebilmiştir; altta Prehistorik deviryerleşmeleride bulunabilir.İkizhöyük (95)Bu höyük Kütahya'nın doğusunda, Porsuk nehrinin hemen güney kenarındayer almaktadır; çapı 55 m <strong>ve</strong> yüksekliği de 4 m kadardır. Buradaesas olarak IT 2 <strong>ve</strong> az miktarda da geç IT 3 malzeme grupları saptanmıştır.İkizhöyük coğrafi olarak güneyde Altıntaş <strong>ve</strong> kuzeyde EskişehirOvaları arasındaki geçiş bölgesi üzerinde yer almaktadır. Bu durum höyüğünmalzemesine yansımış durumdadır; yüzeyden toplanan IT 2 çanakçömleği, esas olarak Altıntaş-Çavdarhisar grubunun özellikleriniyansıtmaktadır; diğer taraftan, kuzeydeki Demircihöyük grubunun karakteristikbazı öğeleri sözkonusudur. Bunların başında siyah ağız kenarh(black topped) kaseler gelmektedir <strong>ve</strong> bunlardan bazıları S-profillidir(Resim: 9).Malatça (94)Kütahya'nın 40 km kadar güneydoğusunda, ismini bu yerleşmedenalmış olan köyün hemen batısında yer alan bu höyük, 250 m çapında <strong>ve</strong><strong>11.</strong>5 m yüksekliğindedir (Resim: 10)3. Yüzeyde yoğun bir Klasik devirmalzemesi sözkonusudur; batı yapıaç ise IT 2 <strong>ve</strong> özellikle IT 3 malzemesi<strong>ve</strong>rmektedir (Resim: 11). Geç IT 3 dönemini karakterize eden buluntulararasında kahnlaştınlmış dudakh kaseler, bıyık motifli bir parça ile birvolut ayak parçası zikredilebilir. Çanak çömlek yanında, bol miktardaçakmaktaşı dilgi-bıçaklarele geçirilmiştir (Resim: 12).E. Altıntaş BölgesiAraştırmalarımızın son gününde, Kütahya Arkeoloji Müzesi yetkilililerindenaldığımız bilgiler doğrultusunda, önce Altıntaş'ın Genişler köyücivarında bulunduğunu öğrendiğimiz Kızılkilise Höyüğü'nü; sonra da,Kütahya'ya geri dönerken, geçen sene inceleme olanağını bulamadığımız_RacıhamzaJlöyiiğü~nü_ziyaretettik.. -- - - -------..- .. - .~Kızılkilise (92)Genişler köyünün 4 km güneyinde yer alan bu höyük, 80 m çapında<strong>ve</strong> 7.5 m yüksekliğindedir. Tepe kısmında defineciler tarafından açılmış(3) Bu hüyük daha önce ziyaret edilmiştir. C.H.E. Haspels, The Highlands ofPhrygia, Princetonı97 ı, s.288.575


iki derin çukur bulunmaktadır. Höyük çevresinde, büyük taşlardan inşaedilmiş iç içe sur (?) halkalan yüzeyde kısmen görülmektedir. Burada IT2,2. binyıl <strong>ve</strong> Klasik devir malzeme gruplan saptanmıştır.Bir tabak parçasıise, malolarak Tavşanlı'nıngüneyindeki Köy Tepesi(5) Geç Katolitikçanak çömlek grubu ile büyük benzerlik göstermektedir.Hacıhamza(93)Bu höyük, Altıntaş'ın 4 km kuzeyinde, Alibey köyünün batısında yeralmakta olup 82 m çapında <strong>ve</strong> 4.5 m yüksekliğindedir; IT 1 <strong>ve</strong> 2 malzemegruplan içermektedir; aynca, Neolitik döneme ait krem üzerine kırmızıboyalı bir derin kase parçası da ele geçirilmiştir. Bazı IT 1 <strong>ve</strong> 2 çanak.çömlekörnekleri Resim: 13'te görülmektedir.F. Araştırma Bölgesindeki Diğer Bazı Yerleşme YerleriKes Kaya - Çöp Çukuru (15)Bu yerleşme yeri daha önce tanıtılmıştı-, Ancak iki sene önce, EskişehirArkeoloji Müzesi yetkilileri ile birlikte yerleşme yerine yaptığımızziyaret sırasında, Çöp Çukuru'ndan aşağıya akmış olan malzeme toplanarakilgili müzeye götürülmüştür. Burada, toplanan bu malzemedenbazı seçme çanak çömlek parçalan tanıtılmaktadır. (Şekil: 1, 2, 3; Resim:14).Çöp Çukuru'nda beyaz boyama sadece kapalı bir forma ait bir parçaüzerinde saptanabilmiştir (Şekil: 3; 22). Bu durum, daha önce tanıttığımızbeyaz boyalı kaselerin', Çöp Çukuru'ndan hemen sonraki bir evreyeait olabilecekleri izlenimini <strong>ve</strong>rmektedir. Ağız kenanndan omuza inentesti kulplan da, aynı şekilde Çöp Çukuru'nda ele geçirilememiştir. ÇöpÇukuru'nda bulunan bazı boyalı parçalar da (Şekil: 3; 23-25), Orman Fidanlığıboyalılannın giderek dejenere olmuş örnekleri olarak tanımlanabilirler.Diğer bir boyalı parça ise gerek mal <strong>ve</strong> gerekse bezerne olarak,bölgede daha önceki dönemlerden bilinmemektedir (Şekil: 3; 26)7.(4) T. Efe, "Three Early Sites in the Vicinity of Eskişehir: Asmainler, Kanlıtaş, and Kes Kaya",Anatatica XVI, 1989-1990, s.36-40, fig. ı-w, Pl. 1-2.(5) ay.es. fig. 8: 83-85. Bunlardan 83 nolu parçanın buluntu yeri baskı hatası sonucu kataloğayanlışlıkla "çöp çukuru" olarak geçmiştir.(6) Çöp Çukuru'nda bulunan kulplu bir ağız parçasının bir testiye ait olabileceği düşünülmüştü:ay. es. fig. 9, 102. Ancak bu parça, burada Resim: 15, 5'deki gibi, bir kase formuna ait olabilir.(7) Bu tür boyalı- iki parça, daha önce de Çöp Çukuru'nda ele geçirilmişti. T. Efe, supra no. 4,fig. 10, 114; Pl. ı.576


Esnemez (38)Daha önce tanıtılmayan bu yerleşme yeri, İnönü kasabasının kuşuçumu 10 km kadar güneybatısında; aynı adla anılan köyün 2 km güneybatısında<strong>ve</strong> köye götüren yolun hemen batı kenarında yer almaktadır.Ozellikle Klasik devir <strong>ve</strong> 2. binyıl malzeme gruplanmn ele geçirildiği buhöyük, 110 m çapında <strong>ve</strong> 2.5 m yüksekliğindedir. Yüzeyde önemli birtahribatın varlığına işaret eden teraslar sözkonusudur.Subaşı (104)Tavşanlı'ya 1991 yılında yaptığım özel bir ziyaret sırasında, kasabanınkuzey kesimindeki Subaşı Mahallesi'nde, belediye tarafından kanalizasyonçukurunun açılması sırasında, tüm bir pişmiş toprak kabm bulunduğunuöğrendim. Halen Tavşanlı Belediyesi'nde muhafaza edilen bukap, basık bir depas'a aittir (Resim: 15, Şekil: 4). Buluntu mahallindeyaptığım incelemede, herhangi bir kültür dolgusu saptayamadım; ancaketraftaki toprak yığınlan üzerinden, bir miktar erken IT 3 dönemine aitçanak çömlek parçalan toplayabildim. Burada Ilk Tunç çağı'na ait birmezarlığın bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu şekilde, basık depas formu kuzeybatıAnadolu'da ilk defa ortaya çıkanlmaktadır.Gôkçekısık (105)Bu düz yerleşme yeri, Eskişehir'in kuş uçumu 16 km güneybatısında,Eskişehir yönünden gelindiğinde, Gökçekısık köyüne girişte, yol ile Porsukçayı arasındaki yamaçta yer almaktadır. Burada 2. binyıl çanak çömlekparçalan ele geçirilmiştir. Kuzeydoğuya doğru, 100 m kadar ilerdekitepe, üzerinde herhangi bir arkeolojik malzeme bulunmadığından, doğalolabilir.GENEL DEGERLENDİRMEYüzey araştırmalarımızın ilk beş senesinde, Bilecik <strong>ve</strong> Kütahya illerinintamamı: Eskişehir ilinin de batı kesimi taranmış <strong>ve</strong> Paleolitikdevirden M.O. ı. binyıl başlanna kadar olan_za.!!1a.l1_dil!mi içlııQ~!-S~şi!-_-fi-dönemlere· aıt 100'Unuzennde yerleşme yeri ziyaret edilmiştir (Resim:1). Bunlann önemli bir kısmı tarafımızdan ilk defa bilim dünyasınatanıtılmıştır. İncelenmek üzere toplanan malzemenin üzeri yazılmış <strong>ve</strong>torbalanarak ilgili bölge müzelerine teslim edilmiştir. Daha sonra, Anıtlar<strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nden alınan izinle, 1992 yılı sonu~a kadartoplanan malzeme -envanterlik değere haiz olanlar haricinde- IstanbulUni<strong>ve</strong>rsitesi'ne götürülmüştür. Araştırmacıların <strong>ve</strong> öğrencilerin yararlana-577


ilmeleri amacıyla, anabilim dalımızda bu malzemeden bir kolleksiyonoluşturulacaktır.Bölgede bugüne kadar yaptığımız çalışmalar sonucunda, Neolitik <strong>ve</strong>Kalkolitik devirlere ait çok önemli yerleşme yerleri saptanmıştır. Bunlarınbaşında, Erken Neolitik döneme ait Gediz yakınlarındaki Akmakçagelmektedir. Burada ele geçirilen çanak çömlek özellikle Göller Bölgesi<strong>ve</strong> Anadolu'nun batı sahillerindeki bazı yerleşmelerden iyi bilinmekteolup lçbatı Anadolu'nun bu kadar kuzeyinde ilk defa ortaya çıkarılmaktadır.Aynı şekilde.Yukarı Porsuk vadisinde Erken/Orta Kalkolitik dönemlereait Asmainler, Asarkaya, Kanlıtaş <strong>ve</strong> Orman Fidanlığı gibi yerleşmeyerlerinde ele geçirilen malzeme grupları da bölgede bugüne kadar henüzbilinmemekteydi. Bunlardan Orman Fidanlığı'nda, Eskişehir ArkeolojiMüzesi ile birlikte 1992 yılında kurtarma kazılarına başlanmış <strong>ve</strong> dahailk senede önemli bilimsel sonuçlar elde edilmiştir. Tüm bu yerleşmeler,Eskişehir <strong>ve</strong> çevresinin prehistorik devirlere ait kültürel sıradüzenindemevcut olan,önemli bir boşluğun doldurulmasını sağladıkları gibi, Anadolu-Balkanilişkileri ile ilgili sorunların çözümüne de önemli katkılardabulunmuşlardır.Araştırma bölgesinde, özellikle ilk Tunç çağı'nın başlarından itibarenyerleşme yerlerinin sayısında önemli bir artış gözlenirken, bunlar dahaçok ovalık kesimlerde, höyük yerleşmeleri şeklindedirler. Bu şekilde,yerleşme yerlerinin yoğunluk kazandığı <strong>ve</strong> birbirlerinden dağlık kesimlerleayrılan dört ovalık bölge sözkonusudur. Bunlar, güneyden kuzeyedoğru Altıntaş-Orencik, Tavşanlı-Kütahya, Eskişehir-Iznik/Inegöl <strong>ve</strong>Gölpazarı ovalarıdır (Resim: 1). Ozellikle IT 2'de, bu ovalarda, sınırlarınıbüyük oranda aralardaki dağlık kesimlerin çizdiği birtakım çanak çömlekgrupları ortaya çıkmıştır. Ileride yapılacak yayınlarda, bu konu ayrıntılıbir şekilde ele alınacaktır.tr 3'de, bölgede ilk defa normalden büyük höyük yerleşmeleri gözeçarpmaktadır. Bunların en bellibaşlıları güneyden kuzeye doğru, Gecek,Gökçeler, Malatça, Tavşanlı, Kocahöyük, Bahçehisar <strong>ve</strong> Şarhüyük'tür.Orta Anadolu Geçiş Evresi (Ubergangsperiode) çanak çömleği de, hemenhemen tüm özelikleri ile araştırma bölgesinde temsil edilmektedir". Hattabu evrede, bazı büyük höyüklerin eteğinde, Arat Anadolu'daki gibi, aşağışehirler oluşmaya başlamıştır ki, bu tür yerleşmelerin başında Tavşanlı(8) Bu grup malzeme bölgede en iyi, Eskişehir'in batısında yer alan Bahçehisar'dan bilinmektedir.Sözkonusu yüzey malzemesi yayına hazırlanmış durumdadır. T. Efe, "Late EB 3 Potteryfrom Bahçehisar: the Significance of the Pre-Hititte Sequence in the Eskişehir Plain, NorthwesternAnatolia", American Journal ofArchaeology (baskıda).578


Höyük (8) gelmektedir. Yerleşme yerlerinin sayısında, 2. binyılın sonlannadoğru birdenbire azalma gözlenmektedir; ancak mevcut yerleşmelergenelde normalden büyüktür.Araştırmalanmızı 1993 yılından itibaren Eskişehir ilinin. doğu kesimindesürdüreceğiz. Iki <strong>ve</strong>ya üç sene kadar devam edecek bu çalışmalardansonra, çeşitli prehistorik dönemlere ait bölge kültürlerinin özellikleri,birbirleriyle olan ilişkileri, yayılım alanlan <strong>ve</strong> yerleşme yerlerinin dağılımıile ilgili daha sağlıklı bilgiler elde edilebilecektir. Bugüne kadar yaptığımızgibi, bundan sonra da araştırma sonuçlan, kapsamlı yayınlarla bilimdünyasına sunulacaktır.KATALOGKes Kaya - Çöp Çukuru(1) Yayvan kase parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzeyastarsız <strong>ve</strong> açkılıdır. Hamur ince <strong>ve</strong> azmika katkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengi <strong>ve</strong> gri özlüdür.(2) Büyük yayvan kase parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzey iyi düzeltilmiş <strong>ve</strong> açkılıdır. Hamurincedir; küçük taşçık, az mika <strong>ve</strong> seyrek saman katkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengi <strong>ve</strong> gri özlüdür.(3) Büyük kase parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzey iyi düzeltilmemiş <strong>ve</strong> az açkılıdır. dış yüzeydedeğişik yönlerde açkı izleri vardır. Hamur taşcık katkılı <strong>ve</strong> kah<strong>ve</strong>rengidir.(4) İçbükey profilli kase parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzey iyi düzeltilmemiştir <strong>ve</strong> az açkılıdır;değişik yönlerde oluşmuş açkı izleri içermektedir; kısmen siyah renklidir. Hamur ince<strong>ve</strong> az taşıcık katkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengidir.(5) Dikey profilli <strong>ve</strong> düz dipli kase parçası. Ağız kenan altında dikey kulp-tutamak vardır. Kah<strong>ve</strong>rengiaçkılı maL. Yüzeyastarsız <strong>ve</strong> açkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengi <strong>ve</strong> siyah renklidir. Hamur ince<strong>ve</strong> az mika katkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengidir. Heriki yüzeyde açkı izleri vardır.(6) Dikey profilli kase parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzeyastarsız, açkılı <strong>ve</strong> kah<strong>ve</strong>rengimsigri renklidir. Bir miktar taşcık katkı içeren hamur, kırmızımsı kah<strong>ve</strong>rengidir.(7) Boyun parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzeyastarsız, açkılı <strong>ve</strong> kah<strong>ve</strong>rengimsi gri renklidir.Hamur az taşcık <strong>ve</strong> mika katkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengidir.(8) Boyun parçası. Mal özellikleri 7. no.lu parçanınki gibidir._ (2L Boyun p~.ash-Malözellikleri 2...no.lıı parçanırıki.ile tamamen.aynıdır.c..(10) Omurgalı gövde parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Dış yüzey açkılıdır. Hamur az miktardakum, taşcık <strong>ve</strong> mika katkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengidir.(ll) Omurgalı gövde parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzeyastarsız <strong>ve</strong> kısmen açkılıdır; kısmenislidir. Hamur ince <strong>ve</strong> bir miktar taşcık katkılıdır; kırmızımsı kah<strong>ve</strong>rengidir.(12) Omurgalı gövde parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzeyastarsız <strong>ve</strong> az açkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengi<strong>ve</strong> siyah renklidir. Bir miktar taşcık <strong>ve</strong> kum katkılı hamur, açık kah<strong>ve</strong>rengi <strong>ve</strong> siyahtır.579


(13) Bezemeli omuz parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı mal. Açık kah<strong>ve</strong>rengi yüzeyi bezemenin bulunmadığıkısımlarda açkılıdır. Hamıır ince <strong>ve</strong> açık kah<strong>ve</strong>rengidir. Dış yüzeyde, yivler arasındakialanlar sokma bezerne içermektedir. Resim: IS.(14) Omıırgalı gövde parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı mal. Yüzey koyu gri <strong>ve</strong> grimsi kah<strong>ve</strong>rengidir.Dış yüzey iyi açkılıdır; iç yüzey yatayolarak sıyırılmıştır. Hamıır ince, koyu gri <strong>ve</strong> grimsikah<strong>ve</strong>rengidir. Dış yüzeyde kabartma bezerne vardır. Resim: IS.(15) Dışa dönük ağızlı çömlek parçası. May özellikleri 1-2 <strong>ve</strong> 5. no. lu örneklerinki gibidir.(16) Dışa dönük ağızlı çömlek parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı mal. Yüzeyastarsız <strong>ve</strong> açık kah<strong>ve</strong>rengidir;iyi düzeltilmiş <strong>ve</strong> açkılıdır. Hamıır ince, az mika katkılı <strong>ve</strong> açık kah<strong>ve</strong>rengidir.(17) Omuz üzerine yerleştirilmiş kulp-tutamak. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı mal. Yüzeyastarsız <strong>ve</strong> açıkkah<strong>ve</strong>rengidir. Dış yüzey çok az açkılıdır; iç yüzey yatayolarak sıyırılmıştır. Hamıır ince,seyrek taşcık katkılı <strong>ve</strong> kah<strong>ve</strong>rengidir.(18) Dışa dönük dudaklı küpcük parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi mal. Yüzeyaçık kah<strong>ve</strong>rengidir. Dış yüzeymat, iç yüzey iyi düzeltilmemiştir <strong>ve</strong> yatayolarak sıyırılmıştır. Hamıır ince kum <strong>ve</strong> mikakatkılıdır.(19) Dışa dönük dudaklı küp parçası. Kırmızı astarh <strong>ve</strong> açkılı maL. Yüzey kırmızımsı kah<strong>ve</strong>rengiastarlı <strong>ve</strong> az açkılıdır. Hamıır kısmen taşcık katkılı <strong>ve</strong> kırmızımsı kah<strong>ve</strong>rengidir.(20) Bezemeli gövde parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı mal. Yüzey grimsi kah<strong>ve</strong>rengidir <strong>ve</strong> dış yüzeyaçkılıdır. Hamıır ince, az mika katkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengi <strong>ve</strong> koyu gridir. Dış yüzeyde, yivlerlesırıırlandınlmış alanın içi noktalama sııretiyle doldurulmuştur. Resim: IS.(21) Bezemeli omuz parçası. Mal özellikleri 13 no.lu örnekte olduğu gibidir. Bu parça çift boyunlubir kaba ait olabilir. iki boyunı") arasında bir memecik <strong>ve</strong> omuz üzerinde de yiv <strong>ve</strong>sokma bezerne vardır. Bezemeli alanlar açkısızdır. Resim:1S.(22) Yatay kulp-tutamaklı gövde parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzey kırmızımsı kah<strong>ve</strong>rengi,açık kah<strong>ve</strong>rengi <strong>ve</strong> grimsi kah<strong>ve</strong>rengidir. Dış yüzeyaz açkılıdır. Hamur ince kıyılmış samankatkı içermektedir <strong>ve</strong> açık kah<strong>ve</strong>rengidir. Dış yüzeyde, kulpun kenarında, beyaz boya bezemeninvarlığını kanıtlayan izler vardır. Resim: IS.(23) Boya bezemeli kase parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzey açkılıdır; dış yüzeyaçık kah<strong>ve</strong>rengi,iç yüzey grimsi kah<strong>ve</strong>rengidir. Hamur ince <strong>ve</strong> açık kah<strong>ve</strong>rengidir. Iç yüzeyde kırmızıboya bezerne vardır. Resim: IS.(24) Boya bezemeli gövde parçası. Kah<strong>ve</strong>rengi açkılı maL. Yüzeyaçık kah<strong>ve</strong>rengidir. Dış yüzeyaz açkılıdır; iç yüzey iyi düzeltilmerniştir. Hamur ince, mika katkılı <strong>ve</strong> açık kah<strong>ve</strong>rengidir.Dış yüzeyde koyu kah<strong>ve</strong>rengi boya bezerne vardır.(25) Boya bezemeli gövde parçası. Mal özellikleri aynen 24 no. lu örnekte olduğu gibidir. Farklıolarak, bu parça kırmızı boyalıdır. Resim: IS.(26) Krem üzerine siyah boyalı parça. Krem astarlı dış yüzey mattır; iç yüzey astarsızdır <strong>ve</strong> yatayolarak sıyırılmıştır. Hamur mika <strong>ve</strong> yoğun kum katkılıdır; açık kah<strong>ve</strong>rengidir. Boya bezeme,geniş bantlarla sınırlandırılnuş çapraz taramalı alanlar şeklindedir. Resim: IS.Subaşı - TavşanlıDepas. Kırmazı astarlı mal (Red-Coated Ware). Dış yüzey kırmızı astarlıdır; iç yüzeydebant-astar (rim-slip) vardır. Heriki yüzey iyi düzeltilrniştir; dış yüzey iyi açkılıdır. Hamur ince,az mika katkılıdır <strong>ve</strong> açık kah<strong>ve</strong>rengidir. Iç kısımda, dibe yakın, fazla belirgin olmayançark izleri bulunmaktadır. Ağız kenarında <strong>ve</strong> dipte kırıklar vardır. Resim:20.580


YERLEŞME YERLERİNİN liSTESİ(Resim I'deki Haritada Numara/andık/arı Sıraya Göre)1- Kocahüyük-Domaniç 36- Hüyüktepe 71- Çukuraltea2- Karaköy 37- Parmakören 72- Hüyüktepe3- Beyköy 38- Esnemez 73- Çöğürtepe4- Tepecik Hüyük 39- Oklubalı 74- ören5- KöyTepesi 40- Çukurlıisar 75- Kıranhannenyeri6- Göynük Mevkii 41- Demircihüyük <strong>ve</strong> Mezarlığı 76- Turgutlar/Keçiller7- Çardaklı 42- Bahçehisar 77- Abya8- Tavşanlı Hüyük 43- Yapraklı Mevkii 78- Karaağaç i9- Kayıköy Hüyük 44- Hüyücek 79- Karaağaç II10- Köprüören Hüyük 45- Bozüyük 80- Gecek11- Asmainler 46- Demirköy 81- Üçhüyük12- Kayabaşı/İnli 47- Pazaryeri II 82- Yalnızsaray13- Asarkaya 48- Pazaryeri i 83- Hüyüközü14- Fındık Kayabaşı 49- Kınık 84- Alibey15- KesKaya 50- YılıkHüyük 85- Hıdırlık16- Çiftlik Hüyük 51- Çakılarası Tepesi 86- Tatannuhat17- Orman Fidanlığı 52- Taşlıtarla (mezarlık) 87- Beşkarış18- Aşağıkartal Hüyük 53- Zincirlikuyu 88- Hebilin Hüyük19- Nemli Hüyük 54- YassıHüyük 89- Dellenpınarı20- Yeniköy Hüyük 55- Arıçıklar/Aracaklar 90- Allıören21- ErenköyII 56- Kurşunlu 91- Gökçeler22- ErenköyI 57- Kalehüyük 92- Kızılkilise23- Çokçapınar Hüyük 58- Kızılcabayır 93- Hacıhamza24- Killi Hüyük 59- Keskin 94- Malatça25- Gavur Tepesi 60- Emirce 95- İkizhüyük26- Oluklu Hüyük 61- Kumbağ Hüyük 96- Yenibosna27- Aharköy Hüyük 62-" Aşağı Söğütözü 97- Hacıkebir28- Uludere 63- Turgutlar 98- Akpınar29----------- . 'yukarı SQğ!it.ö.njiII. _._64:: ..B.Q)'J!!:.IQğluÇiftliğL .-99~ .Avaratepe--------30- Yukarı Söğütönü i 65- Ortaca 100- Işıklar31- Kuştepe 66- Aslanapa 101- Akmakça32- Yeniceköy Mevkii 67- Haydarlar 102- Örentepe33- Kanlıtaş 68- Siyalar Hüyük 103- Subak34- Kocahüyük/Gazelyakup (1)- Sağlar Hüyük 104- Subaşı-Tavşanlı35- Seyitömer Hüyük 70- Çakmaklı Tepesi 105- Gökçekısık581


','ç4.9 48 • Sö· "tO• 47 46 9U 8,il " tl .• 27 28' i k e" D e'lll e riBozüyük 2~.. '31 :454P•• 58. 4159.. 60 61:4443 • .40 .,29·.: ORSUK39~...~•• ~25. 23(.42 •• • _~62~\\\\\\~• 22 32 63. • &\\\\\\\124. 2~38 t • 64 1 1 8 :ESKiŞEHiRY.,ıı~ • 18 10 15 :Delt 3~20 .:i'"'' n. •• 34 /" .'36 .35~ KÜTAHYA\~~KU1ahya 95P/aıosu:.....86 ...~...94YazilıkayaPlatos U.................AFYONHarita: Araştırma bölgesi <strong>ve</strong> bugüne kadar ziyaret edilen yerleşme yerleri582


Resim: 1- Hacıkebir, kuzeybatıdanResim: 2- Avaratepe, kuzeybatıdan583


Resim: 3- Akmakça, güneydenResim: 4- Akrnakça, çanak çömlek parçalan584


Resim: 5- Subak, doğudanResim: 6- Subak, sur kalıntısı, güneybatıdan585


Resim: 7- Subak, çanak çömlek parçalarıResim: 8- Subak, menner idoller586


Resim: 9- İkizhüyük, çanak çömlek parçalarıResim: 10- Malatça, güneybatıdan587


Resim: 11- Malatça, çanak çömlek parçalarıResim: 12- Malatça, çakmaktaşı dilgi-bıçaklar588


Resim: 13- Hacıhamza- canak çömlek parçalarıŞekil:1- Kes Kaya-çöp çukuru, çanakçömlek profilleri589


,"\ \,9,\""d1012,"..~.... D14 ,>i-C)1/17O 5 IOem.LS1SL--JŞekil:2- Kes Kaya-çöp çukuru, çanak çömlek profilleri590


-L°'\.". \"~\~\....,"\,tliiIIi-i1\/1!i24 ! i-\1:J: iŞekil: 3- Kes Kaya çöp çukuru, çanak çömlek profilleriResim: 14- Kes Kaya-çöp çukuru, çanak çömlek parçaları591


Resim: 15- Subaşı-Tavşarılı (ŞekiI4'deki depas ön planda, yolun kenarındaki hendek içindebulunmuştur)510 cmŞekil: 4- Depas (bk. Resim: 14)592

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!