13.07.2015 Views

Bir Kürt Milliyeti Var

Bir Kürt Milliyeti Var

Bir Kürt Milliyeti Var

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Atatürk Üniversitelerinde birer halkedebiyatı kürsüsü vardı. Gözlerinidünyanın yarısına kapayan bu ilericive sanatsever (!) yazarları takip ettikçeinsan daha nelere şahit oluyor!İlericilik, gerçekçilik ve çağdaşlıkuğruna nice yobazlıklarla karşılaşıyor!Şimdi sayın okuyucularımabir süslü varakpâreden tipik bir yobazlıkörneği sunacağım. Yine elimizde Milliyet Sanat Dergisi var. 84. sayısı.Bu derginin sanatçılar çevresindenbir haber okuyoruz : «LeylâErbil, Türkiye Yazarlar Sendikası YönetimKurulu'ndan istifa etti. Gerekçesişu : Sendika Yönetim Kurulu,250 yazarın üyeMğs çağrılmasına kararvermişti; bunlar arasında RaufMutluay da vardı...» Mutluay da ilericive çağdaş bir yazar olduğunagöre Leylâ Erbil'e ne oluyordu? Doğrusuhaber buraya kadar pek şaşırtıcı.Fakat kendimizi tutarak devamedelim : «...Erbil, Mutluay'ın Cumhuriyetgazetesinde yazdığı yazıda, Sıkıyönetimyargıçlarsndan AkdemirÂkmut'un bir dergide yayımlanan şiiriniövmesinin affediiemiyeceğini ilerisürerek, Muîluay'ia ayni çatı âlândaçahşamıyacağmı balirtti.» İştesanatseverli.k diye buna derler - Sayınokuyucularımın dikkatini çekerim .Türkiye Yazarlar Sendikası'na alınanşair Akdemir Akmut değildir; onunşiirini yayınladığı Türk Edebiyatı dergisininherhangi bir yazarı, meselâAhmet Kabaklı, Mehmet Kaplan veyaArif Nihat Asya da değildir. Bunlar;böyle özgürlükçü (!) bir sendikanınyanına bile yaklaştırılmazlar. Üyeliğealınacak olan Rauf Mutluay'dır. «Neki» Mutluay, Âkmut'un bir şiirini övmüştür.«İlerici ve de çağdaş» BayanErbil, şimdi Mutluay'ia nasıl ayni çatıaltında çalışsın? İlâhi Bayan Erbil!Mutluay için başka gerekçe mi yoktu?Onun «100 Soruda Türk Edebiyat:»kitabından şu satırları okumadınızmı? «Türklerin Asya bozkırlarındadoğa ile sürekti bir çatışma içindebulunduklarını, seri iklim baskılarıaltında elverişli bir yerleşik hayat kurmaktanyoksun kaldıklarını, böyleceilke! bir göçebeliğin akın ve savaşlarıylayaşamalarına özgü bir döğüşkenîikiçinde bulunduklarını kabuledeceğiz. Çin'in 500 kilometre uzunluğundaeşsiz bir duvar örerek uygarlığın;korumak zorunda kalışı buçağdaki göçebe akınlarının yıkıcıgüçlerinin önemini gösterir. Bu olayı,Çin uygarlığının değerinden çok, korkutarı saldırgan akınlarla değerlendirerekters ölçen anlayış, duygusalbir övünme olarak bugün de yürürlüktedir.»Ne dersiniz Bayan Erbil, busatırları yazan bir Türk müdür? Belkide diyeceksiniz ki bu görüş meselesidir.Ya «50 Yılın Türk Edebiyatındakişu satırlara (551. s.) ne buyurulur?«Fatih - Harbiye. RomandaFerit, ana olaylara karışmayan amahep konuşarak tezini açıklamaya çalışan Peyami Safa'dır.» Matmazel Noralya'nınKoltuğu'ndaki Ferit'in Fatih- Harbiye romanına seyahat etmeside mi bir görüş meselesidir? Buapaçık bir yanlıştır ve Bayan Erbil,sizin Rauf Mutluay'a karşı ileri sürebileceğinizsağlam bir gerekçedir.Bayan Erbil ile Bay Mutiuay'ı kendihallerine bırakıp, biz bir başka ör-YOBAZLIKLAR 3


aşkına? Cağımıza ters düşenlerdenkimi kastediyorsunuz? Yoksa Balkanülkelerini kazanamadığımızdanyakınan (bize ne kazandırmıştır, sorusununaltında bu mânâ vardır.)kendinizi mi? «Fetih zihniyetinin bütündünyada doğal haklardan sayıldığıgeçmiş yüzyıllarda» diyorsunuzda, sadece Osmanlı padişahlarınami bu hakkı bağışlamıyorsunuz? Demekki Avrupa kıralları olursa «doğalhak», Osmanoğulları olursa «emperyalistsaldırı». Arkadan öyle bircümle ediyorsunuz ki şu vatanıntopraklarında yaşamayı nasıl kabulettiğinize şaşmamak elde değil. «Tarihsayfalarına birtakım şanlı destanlar geçirmiş olmanın bütün dünyadahakkımızda yerleştirdiği yanlışkanılar bile, barışçı Türkiye'nin kendinidaha iyi tanıtıp daha anlayışlakarşılanmasını önleyen büyük bir engelolarak çıkmıyor mu karşımıza?»Herhalde İkinci Sultan Mehmet (ismininbaşına Fatih unvanını koysakbelki hiddetinizi mucip olur.) birgünahfadından Yaşar Nabi'nin yaptığıişlerden utanacağını bilseydi, dahaihtiyatlı hareket ederdi. Hangi «yanlış kanılar» beyefendi? Yukarıda aynişanlı destanlar için «emperyalistsaldırılar» diyen siz değil miydiniz?Batılınınki «yanlış kanı» değil, «gavurkanıdır. Ya sizin kanınız? Demekki batılı hakkımızda yanlış kanaat edinecek korkusuyla haklarımızdan davaz geçeceğiz, millî siyasetimizdende. Kıbrıs'la beraber Bozcada ileGökçeada'yı da şu Yunan'a hîbe etsekve yanlış «kanı»lardan kurtulsaknasıl olur? Zaten Kıbrıs'takiharekâtımız «batılının bu yanlışgörüşünü yeniden hortlatmaya başladığına»göre vaz geçelim şu Kıbrıs'tan.O zaman herhalde bir kat dahabarışçı, bir kat daha insancıl oluruz.Niçin daima yabancıyı ıneşrûsaymaya meyyalsiniz? Şu cümlelerebakın : «Fetih müessesesi çağımızdahala geçerliyse, Türkiye Cumhuriyeti'nindevamım kendi çıkarlarıaçısından zararlı gören güçlü emperyalist devletlerce Türkiye'ye yöneltilecekbir saldırının da bu açıdanmeşru sayılması geçerli olmak gerekmezmi?» Şimdi biz size soralım,siz hangi çağda yaşıyorsunuz? <strong>Bir</strong>inciDünya Savaşının üzerinden henüz56 ikincisinin üzerinden 30 yılgeçmiş bulunuyor. İlk savaşı yaşayanlarbile hâlâ aramızda. Rus tankları1956'da Macaristan'a, 1964'teÇekoslovakya'ya girdi. Binlerce Macarve Çek. hep sosyalizm adına, insanlıkadına boğazlandı. MilyonlarcaTürk, Ukraynalı, Baltıklı ayni insancıltankların tehdidi altında kendikaderlerini tayin etme hakkına sahipdeğiller .Bu koca imparatorluk, Sovyetler<strong>Bir</strong>liği değil, Komünist Rus imparatorluğubir heyûlâ gibi tepemizde.Amerikan bayrağının yıldızları senedenseneye artmakta. Bayrağınabir yıldız daha ekleyen Amerikalı da"insanlığı kurtarmaktan bahsediyor.Ona kültürünü ve iktisadî hakimiyetiniyayacağı alanlar gerek. On milyonKazak daha gırtlağındayken Çin, kuzeyegözünü dikmiş. İsrailli Yahudi daha dün Sina'yı işgal etti. Vietnam savaşıhenüz sona erdi. Hindistan binlercePakistanlı'yı öldürerek ondanYOBAZLIKLAR 7


İsraf Ekonomisi ve Kayıplarımız«Bugün Türkiye'de kötü bir (Tüketim Toplumu) modeli uygulanmakta ve organizasycn bozuklukları sebebiyle bu modelin «İsraf Ekonomisi» dediğimiz şeklitatbik edilmektedir... Türk Milleti'nin devlet kurma tecrübeleri, millî değerlerive mevcut büyük ekonomik potansiyeli, Verim Ekonomisi'ni gerçekleştirecek cesurkadroları bekliyor.»Dr. AGÂH OKTAY GÜNERTürkiye hemen herkesin iktisadîdurumundan şikâyetçi olduğu bir ülkeolmuştur. Maziye on yıllık bir bakıştoplumun her tabakasında dahaiyi şartlara kavuşulmuş olduğunugöstermektedir. Halinden memnunolmayışta refah seviyesi yüksek Avrupa ülkeleriyle gelişen münasebetlerin, çeşitli propaganda ve reklâm vasıtalarınınrolü büyüktür. «TüketimToplumu Modeli» nin tüketimi tahrikeden modanın gayretleri pektabii Türkiye'yi de tesiri altına almaktadır.İnsanımız devamlı tüketi-İSRAF EKONOMİSİ 9


kî yapısının önemi ortaya çıkmaktadır.Yüksek Öğretim Kredi veYurtlar Kurumunda yapılan bir araştırma,açık bırakılan elektrik, musluksarfiyatının normal kullanmanın yansıolduğunu ortaya koymuştur.Bürokrasi kalkınmanın frenidir.Aslında hızlı, verimli iktisadî geiişrrieiçin iyi çalışan devlet teşkilâtışarttır. İzmir Fuarında Sovyet Pavyonunugezerken Rus temsilcilere,neden Türkiye île ticarî münasebetlerini geliştirmediklerini sorduk. Rusların cevabına gülmek mi, ağlamakmı lâzım? Takdir okuyucularımızın.Ama herhalde ciddiyetle düşünmeklâzım, Rus Ticaret Ataşesi; «Türkiyeo kadar çok devletçi ki, kırtasiyeciliko kadar çok ki, sizinle alışveriş yapmak bize zor geliyor.» Bizimkırtasiyeci ve ağır bürokrasişartlarımızın ne derece ürkütücü olduğununbeyanı...Bürokrasi kendisini yenilemek ihtiyacınıduymamakta ve Türkiye ekonomisiiçin büyük kayıplara sebepolmaktadır. Yıllarca önce Sağlık Bakanlığı«Meşrubat plâstik şişelerdesatılamaz, plâstik şişelerle su sevkedilemez.»diye bir kararname neşretmiştir.Bu yüzden dünyanın enzengin ve lezzetli maden sularınasahip Türkiye dış pazara maden suyuihraç edemez! Halbuki Fransızlar(Evian) maden suyunu bizimkomşumuz olan ülkelere bol miktardasatar ve kazanırlar.TİCARETİsveç Ticaret Hey'eti geçen yılAnkara'ya geldiği zaman ortaya ga-İSRAF EKONOMİSİrip bir hakikat çıkmıştır.Türkiye ile yapılan ticarî anlaşmalarındışında başka ülkelerden İsveçbol miktarda reeksport yoluylaTürk malı almaktadır. Bu ülkelerinhepsinde de bizim ticaret ateşelerimiz,görev yapmaktadır. Acabamasraf ve maliyetlerin karşılığını ö-düyorlar mı?1S69 yılında yalnız Paris'te ayda5000 FF dan fazla maaş alan 88Türk memurumuz vardı. HerhaldeKonsorsiyumdan alınan dış kredilerinçoğu Hariciye teşkilâtımızın maaşıharcırahı olmaktadır. Maliye Bakanlığınm yurt dışı kuruluşlarının kira,ücret tutarı nedir?Türkiye'de devlet bürokrasisi tekkelimeyle kalkınmanın freni olmuştur.Şu anda her teşkilâtı Bakanlıkseviyesinde ele alarak incelemek veacaba bu kuruluş olmasa hangi işaksar diye düşünmek lâzımdır. Buhesabın ilk sonuçlarından biri devletimizin bürokrasi kıskacı içine alındığıdır.Dış temsilcilikler bu yoldayük olma fonksiyonunu mükemmelenyerine getirmektedir.Türkiye'de bütün işletmeleri istihsalsafhası içinde iptidaî madde+ istihsal faaliyetleri + birim malınpazarianması dönemlerinde ele alacakbir inceleme, iktisadî devlet teşekkülve teşebbüslerinin millî ekonomiyinasıl perişan ettiğini göstermeyeyetecektir.DEVLETÇİLİKTürkiye'de Karma Ekonomi sistemicâridir. Bu sistemde enerji madenler,ulaşım ve yatırımların % 55 i11


devlet elindedir. İktisadî Devlet İşletmeleri için 1935 ten itibaren yabancılarave sonra yerli uzmanlara raporhazırlattırılmıştır. En ince teferruatakadar işletmecilik dertleri bilinmektedir. Ama raporları icraya koyacakbir hâkim devletli yoktur.Devlet işletmelerinin sermayesivatandaştan alınan vergi ile sağlanır.Buna bir yönüyle mecburî tasarrufdiyebiliriz. İşletme hataları düzeltilmediği için devamlı zarar vardır.Zararı karşılamak için tükenmekbilmeyen zam yapılır. Türk e-konomisi bu noktada bir fasit daireiçinde oturtulmuştur. Bakınız; temelmal ve hizmetler devlet elindedir.Bunlardan, elektrik, sanayileşmeninsürükleyici faktörüdür. Devlet kurumuolan T.E.K. elindedir. Bugün, yenimesken ve fabrikalar için elektrikaçığı vardır. Enerji müşterek pazarülkelerine göre beş misli pahalıdır.T.E.K. zarardadır. Özel sektör elindeolan Çukurova A.Ş. elektrik işletmeleriise kârdadır. Demir, bakır, kalay,krom, kurşun tekstil hep işletmecilikdertleriyle bozuk devlet işletmelerininelindedir.Devlet 20. asrın ikinci yarısındaTürkiye'de bez dokumaktadır. Devletin göreceği işlerin başında gelen«Temel Kimya Sanayi» ve «TemelMakina Sanayii» kurulamamıştır.Lanolin yapağıda vardır. Anadoiudatonlarca yapağı yıkanır ve lanolinakar gider. Biz ithâl ederiz. Ege veTrakyanın büyük şarapçılık merkezlerinde fıçıların etrafına biriken asittartariğin iptidaî maddesi baltalarla12kırılır denize atılır. Dışardan asit tartarikalırız.Türkiye'nin yıllık ekmeklik buğdayaçığı 400 bin tondur. Türkiye'deçöplüklere atılan ekmek 400 bin toncivarındadır. Yalnız fırın etiketi kondudiye koparılan parçalar birergramdan hangi yekûna varır.Buğday ziraatinde kullanılan tohumunkalitesi ve ekimin iptidaî u-sullerle yapılması da Türkiye'nin buğday açığı kadar zayiata sebep vermektedir.Yıllık deri israfımız 750 milyon TL.dır.Büyük şehirlerin ulaştırma probleminde «Dolmuş politikası» başlı başınabir kaynak israfıdır. Aynı şoförve yardımcısıyla 90 kişilik otobüsleyolcu naklinin yapılacağı düşünülürve benzin, yedek parça açığı hesabedilirsekaybın derecesi anlaşılır.Fransa'da okulların demirbaş derskitapları vardır. Öğrenciler okur, yılsonunda iade ederler. Eğer kaybolmahali varsa tazmin ederler. Türkiyefert başına geliri Fransa'nındörtte biri olan bir ülkedir. Türkiye'­de her dersin muhtelif kimselerceyazılmış değişik kitapları vardır. Kardeşler birbirinin kitabından faydalanamazlar.Örnekler daha çoğaltılabilir. Ammagözümüzün önünde her yıl erozyonlaKıbrıs kadar toprağımız denizlereakarken, yurt dışında yılda30 bin Türk çocuğu okulsuz, millîkültürünü verecek müesseselerdenmahrum olarak doğarken İsrail gemilerigüneyden doldurdukları narenGÜNER


ciyeyi naylon torbalarda İsrail malıdiye Avrupa'ya satarken biz dahane zaman dursun bu israf ekonomisidiyeceğiz?İNSANSermaye verimsizdir, iptidaî maddedeğerlendirilmezde insan unsurune haldedir. Türkiye'ye verilen teknikyardım personel masrafı, ücreti,olarak büyük kesintiye uğrar. İsrail,Yugoslavya her yabancı mütehassısınyanında üç asistan koymakta vebu adamlar gelen yabancının bilgisinidavranışlarını âdeta emerek takipetmektedir.Türkiye'ye pek çok yabancı uzmangelmiştir. Maalesef, geçtik üçtaneden bir tane dahi adam yetiştirmekiçin yanına yardımcı verilmemiştir.Eğitimimiz boşa dönen bir çarkgibi zaman ve imkân öğütmektedir.Sosyal ilimler dalında Avrupa ülkeleri içerisinde nüfusuna göre talebesive diplomalısı en çok olan ülke Türkiye'dir.Belki politikanın meslek olmasınınönemli faktörü bu maarif siyasetindeyatmaktadır.Yurt dışına doktora için gönderilenlerinhemen yüzde doksanı Türkiyeiçin hiçbir değer ifade etmeyençalışmalarla yurda dönmektedir.Kimin ne için ve nerede ne yapacağıbelli değildir.Yetişmiş beyin ihracına kalifiyeel emeği de eklenerek insanımızıgurbet yolcusu yapmaktadır.SONUÇEkonominin küçük birimi teşebbüstür.İnsan, iptidaî madde, ser-İSRAF EKONOMİSİmaye ve teşkilât teşebbüsü meydanegetirir. Mikro ve makro seviyedeTürkiye ekonomisini incelersekgördüğümüz dört istihsal faktöründede (teşkilât, insan, iptidaî madde,sermaye) israfçı olduğumuzdur.Devlet işletmeleri ve devlet üniteleribirbirinden habersizdir. Aynıköye aynı hükümetin memurları değişikaraçlarla giderler.Devlet bu bölgeyi sular fevkalâdemahsul alınır. Ticaret Bakanlığı Pazarlamasınıdüşünmez. Mahsul tarlada çürür. Tüketim merkezleri ihtiyacacevap verecek depolardan mahrumolduğundan stok yapılamaz,fiat düşmez. Koordinasyon, işbirliğihaberleşme yokluğu bugün için Türkiye'yiiktisadî sahada acı bir sonuçlakarşı karşıya getirmiştir. Türkiye'defert başına millî gelir 450$ dir. Yunanistan'da 1200 $. İşte israfçıtüketim modeli. İşte her şeyidevletleştirelim diyenlerin görmediği,göremediği kamu kesiminin iktisadîdevlet teşekküllerinin verimsizhaii.Kurulacak hükümetin ilk işi içindebulunduğumuz «İsraf Ekonomisi» nive «Millî Kayıpları» mızı tesbit etmekolmalıdır. İlk merhalede bugünuyguladığımız israfçı metotlara, terketmeliyiz.«Verim Ekonomisi» negeçiş ikinci ciddî iş olarak ele alınmalıdır.Türk milletinin devlet kurmatecrübeleri, millî değerleri, mevcutbüyük ekonomik potansiyeli «VERİM EKONOMİSİ» ni gerçekleştirencek cesur kadroları bekliyor. @13


Türk MillîKarakterininKaynaklanSosyal psikoloji doçentiyazarımız Dr. Erol Güngör,Türk Miliî Karakteri'ni incelediğiyazı dizisinin bubölümünde millî karakterimizinkaynaklarını ele alıyor.Doç. Dr. EROL GÜNGÖR<strong>Bir</strong> cemiyetin tutum ve davranışlarıonun kendisi ve temas ettiği yabancılarhakkındaki idraklerinin, bilgive inançlarının, heyecanlarının,kısacası «tutumlarının» mahsulüdür.demiştik .Böyle kabaca ifade edilenbir teze hem sosyal ilim mensuplarıhem bizzat psikolog meslektaşlarderhal itirazda bulunabilirler, fakatbiz pratik gayelerle bütün bu itirazlarıbir kenara itebiliriz. Sosyolog vesosyal antropolog tutum ve davranışlarınesas olarak kültürden-veyasosyal davranışın öğrenilmesinden -ileri geldiğini, böylece kültürü buradaasıl tayin edici faktör diye almamızgerektiğini söyleceklerdir. Psikologagöre de insan karekteri sadecekültürel örneklerle değil, aynı zamanda ferde has yaşantılara (experience)göre teşekkül eder; kaldıki kültür dediğimiz şey ihsan fertlerinindışında müstakil bir varlığasahip değildir, onu yaratan ve değiştirenyine insandır.Aslında bütün bu münakaşalar bizimşimdiki meselemizi doğrudandoğruya ilgilendirmiyor. Hangi şeyinönce, hangisinin sonra olduğunu,yani insanla kültür arasındaki sebep-netice zincirini sonuna kadar takip etmemize ne imkân ne de lüzum vardır.Bu zinciri bir yerde kesmek ve bazıfaktörleri veya faktör gruplarını hazırbirer veri olarak kabul etmemizgerekiyor. Kültürün nasıl teşekkül ettiğiniaraştırmaktan ziyade, onu teşekkületmiş sayacağız ve ferdî karakterinmeydana gelişindeki tesirleriniinceleyeceğiz. Bunun karşısındasosyologun sosyal psikologun bazıitirazlarını da elbette gözönüne alacağız.Şöyle ki, kültür bir cemiyetinbütün fertlerine veya çoğunluğunaayni şekilde tesir etmez; en ilkel kabuledilen bir kabilede bile basit birtabakalaşma ve iş bölümü vardır;cemiyetin daha küçük çaptaki ünitelerinde- aile, arkadaşlık grubu, cinsiyetgibi - kültür ya farklı şekillerdeakseder, yahut bizzat kültürün buçeşit alt gruplar için birbirinden farklıstandartları vardır. Bu yüzden cemiyetinher ferdi, bulunduğu hergrupta ve hayatının her safhasındaayni kültür standartları ile karşılaşmaz,yani cemiyet ondan her zamanve her yerde ayni şeyleri beklemez.Başka türlü olsaydı', ferdî şahsiyetlerarasında hiçbir farkın bulunmamasıgerekirdi. Kaldı ki şahsiyeti tayin e-GÜNGÖR


den faktörler arasında biyolojik olanlan - irsiyete bağlı vasıflar ve öğrenmepotansiyeli - bile vardır.Bizim burada kullandığımız metodadaha pekçok teknik itirazlar yapılabilir,fakat biz bu itirazların teferruatıylauğraşmayacağız. Şu kadarınıbilmekte fayda vardır ki, insankarakterinin insanın idrak, bilgi veinançlarının bir terkibi olarak görüyoruz.Bu yüzden Türk miil ? karakteriniaraştırırken de bir taraftanTürklerin kendi kültürlerine - kendivarlıkları dahil olmak üzere - bakıştarzını, bir taraftan da yabancılarabakış tarzını incelemeye çalışacağız.Unutulmaması gereken bir noktada karakterin bir kimseyi veya birhalkı başkalarından ayırdeden, onlardan farklı kılan hususiyetleri ihtivaetmesidir. Aşağıda ele aldığımız vasıflarsadece böyle ayırdedici özelliktaşıyanlardır; yoksa Türk milletininbaşka milletlerde de görülebilenvasıfları üzerinde durmayacağız.Türkler tarih sahnesine çıkış bakımındandünyanın en eski milletlerindenbiridir. Dünya yüzünde Türklerkadar yayılmış, çıktığı yerden binlercekilometre ötede vatan tutmuş birbaşka millete de rastlanmaz,Bu yayılmalar Türklerin güçlü olduğuzamanlarda lehlerine işlemiş, fakatgüçsüzlük devirlerinde, bilâkis,bölünme, parçalanma sebepleri olarakkarşımıza çıkmıştır. Bilhassa yirminciyüzyılda, doğu Türklüğü ile batıTürklüğü birbirinden tamamen koparılmış,bununla da kalınmayarak doğu Türklüğünün kendi içinde daha daküçük parçalara ayrılmasına çalışılmıştır.Koparılan bağlar, kısıtlananhaberleşme ve kültür alışverişi imkânlarıdoğu Türklüğü üzerinde yapılacakaraştırmaları güçleştirmektedir.Bütün bu sebepleri göz önüne alarakbiz, bu incelememizde Türk millîkarakteri derken 1000 yıl önce Anadolu'yuvatan edinmiş ve buradakalmış Batı Türkleri'nden bahsedeceğiz.Türk kültürünün üç ana kaynağıvardır: Türklerin müşterek tarih vedil sahibi bir kavim olarak çok eskidenberiedindikleri ve geliştirdiklerivasiıflar, yani Anado'uya yerleşenTürklerin kavmî hususiyetleri, ikincisiİslâm medeniyeti, üçüncüsü deAnadoiuda ve Rumelide geçen uzunbir tarih boyunca edindikleri bilgi vetecrübe.İslâmiyete geçiş Türk tarihi içindebüyük bir dönüm noktasıdır, fakatbu değişmenin büyüklüğü bizi dahaönceki Türk kültürüne karşı körleştirmemelidir.Herşeyden önce, millîvarlığımızın temel taşlarından biriolan dilimiz bize eski kültürümüzdenintikai etmiştir. Dilimiz bizi bir andaOrta Asyadaki Gök Türklere ve onlardan daha öncekilere bağlamaktadır.Türklerin İslâm aleminde henüz«mevalî» statüsünde iken gördükleriitibar da bize İslâmdan önceki Türklerin büyük bir medeniyet potansiyelitaşıdıklarını, daha sonra kuracaklarıbüyük imparatorluklar için pekçokbakımlardan hazır bulunduklarını a-çıkça isbat ediyor. İslâmiyet bu milletecihanşümul bir vazife yükledi veonu bu vazife için gerekli şeylerleteçhiz etti. İran bizden daha eski veMİLLİ KARAKTER 15


muhakkak daha kuvvetli bir medeniyetesahipti, fakat İslâmiyet bumedeniyeti sildiği halde Türklerimüslüman dünyasının en yüksekmevkiine çıkardı. Türkler İslâm medeniyetininbüyük hamlelerini temsil e-derken İran genellikle bu hamleleriengellemeye çalışan bir reaksiyonercemiyet halinde kaldı.Dilini kaybetmeyen milletler dindeğiştirse bile birliğini ve bütünlüğünükaybetmeyebilr, fakat tatbikatbu iddiayı pek haklı çıkarmıyor.Türklerde millî birliği kuran unsurlarorasında din dilden hiç de geri kalmamıştır.Türkler müslüman olmasaydıdeğişik isimlerde kavimler halinde dağılıp gidebilirlerdi, nitekim dahaönce çeşitli dinlere girerek birbirlerinedüşman olmuşlardı. İlk defamüslümanlık bütün Türkleri - bazıistisnalar hariç - topyekün içine alacakkuvveti gösterdi ve Türkler müslümanolduktan sonra kuvvetli birliklerteşkil ettiler. Bugün dahi din birliğidi! birliğinden daha kuvvetli birrol oynamaktadır;Türkiye içinde de millî birliğiparçalamak isteyenlerin en çokistismar ettikleri hususlardan birimezhep farklarıdır.Ayrıca Türk millî karakteri sadecesoy itibariyle değil, yetişme bakımındanTürk olanların da sahipbulundukları vasıfları ihtiva ediyor.Türk millî karakterinin vasıflarınıüzerinde taşıyan ve millî kültürümüzünüçüncü ana kaynağı şimdi üzerindeyaşadığımız ve bir kısmını kaybetmişbulunduğumuz topraklardaedindiğimiz tecrübedir. Bu tarihitecrübe karşılaştığımız yerli kültürlerden bize geçen unsurları ve bu topraklardayaşadığımız hayatın içindegelişmiş bulunan kültür kıymetleriniifade eder. Biz Anadoluya geldiğimizzaman burada rumlar ve ermenilerve birkaç küçük azınlık - yaşıyordu;dinleri de hrıstiyanlıktı. Anadoludakieski medeniyetlerden bizebazı şeyler geçmişse bunlar ancako zaman mevcut bulunan rum ve ermenikültürleri yoluyla ve onların birparçası olarak intikal etmiştir. Buyüzden, Sümer veya Hitit medeniyetlerininveya bu medeniyetleremensup insanların ne olduğunuTürklerden değil, bizden evvel onlarıortadan kaldıran ve mirasını paylaşankavimlerden sormak gerekir.Bizim için eski Anadolu medeniyetleridiye birşey bahis konusu değildir,fakat Anadolu'da ve Rumelidekarşılaştığımız yerli kültürlerdenaz da olsa bazı unsurlar aldığımızmuhakkaktır. Ancak bu tesir hakkındakiiddiaları daima büyük bir ihtiyatlakarşılamalıyız. Türkler buradakarşılarında rökmüş, can çekişmekteolan bir Bizans medeniyeti buldularve onu bir darbede yıkarak kendihakimiyetlerini kurdular. O çağdaTürklerin temsil ettikleri veya mensupoldukları İslâm medeniyeti hristiyandünyasını çok geride bırakmıştı.Böyle bir karşılaşmada kültüralış - verişinin daha çok mağlup tarafıetkileyeceği muhakkaktır. Buarada aydınların yaptıkları fahiş biryanlışa da buarada işaret edelim :Türkler yerleşik medeniyeti ilk defa16 GÜNGÖR


Anadoluda görmediler butoya gelmedenönce de kendileri şehir medeniyetininfevkalade örneklerinimeydana getirmişlerdi.Kısacası, Türkiye Türklerinin kültürüAsyadan ve İslâm dünyasındangelen tesirlerle Anadolu ve Rumeli'­de teşekkül etmiş bir kültürdür. Bunlarabir de hudutlarımız dışındakiBatı dünyasının önceleri çok yavaşve az, sonraları mühtiş bir süratleve muazzam miktarda giren kültürunsurlarını katmalıyız.En eski Türk Kaynakları Türklerin,yahudilerde halen devam ettiği gibi,kavmî bir dine sahip olduklarını vekendilerini. Tann'nın seçilmiş milletidiye gördüklerini belirten bilginlertaşıyor. Türkler Türk Tanrısına inanıyorlardı,bu Tanrı onları yeryüzününhakim milleti olarak yaratmıştı.Türk hükümdarları «Tanrı gibi gökteyaratılmışa ti. Gök Türk adı bile onlarınbu semavî menşesini gösterecekşekilde «gökten gelen Türk» manasınıtaşıyordu. Türk milleti dünyanınyaradılışı veya ilk insanın çıkışıile birlikte ortaya çıkmış, ve ancakkıyamet kopunca ortadan kalkacakolan bir milletti. Şamanizm devrininbu inanışları İslâmiyetle uzlaştı veondan sonra da devam etti. Osmanlıpadişah - halifelerinin «Zılluüah-ı f î' I -arz» (Allahın Yeryüzündeki Gölgesi)olmaları daha çok Türklere has birinançtır.Üniversal dinler dışında ve onlardanönce bütün milletler birerkavmî dine sahipti, bu bakımdanTürkler bir istisna teşkil etmezler.Hattâ İslâmiyetten önceki tek Tanrıinancı da Türk boylarının sadece birkısmında vardı, birçok Türkler vahdetfikrinden ziyade yaygın bir üluhiyetinancına sahip bulunuyorlardı.Fakat ilahî sıfatları birleştiren birGök Tanrı inancı Türklerin hem askerîhem medenî bakımdan hâkimbulunan kollarında mevcuttu. Biz buinancın asıl delillerine milattan sonrayedinci asırdan itibaren rastlıyoruz.O yüzyıldan çok daha gerilereuzanan Türk tarihi Çin kaynaklarınınçoğunlukla şüpheli bir şekilde naklettiğibilgilere dayandığı için onlardanhüküm çıkarmak herhaldedoğru olmasa gerektir. Milletler birbirlerininmaddî kültürlerine ait hususiyetleri— bilhassa anlama kolaylığıbakımından— bazan iyi naklettiklerihalde manevî kültür unsurlarınıçok defa yanlış anlamaktave anlatmaktadırlar. Nitekim kültürdeğişmesinde en son ve en güçiktibas edilenlerin manevî değerlerolması da bunu gösteriyor. Üstelikmanevî kültür sahası milletlerin sosyalpeşin - hükümlerinin en çok beslendiğibir saha olmak itibariyle,Türk dini hakkında yabancı kaynaklaragüvenmek çor zordur. Şu kadarını söyleyebiliriz ki, Gcktürklerinyazılı kaynaklarında gördüğümüz unsurlarkısa bir zamanda teşekkül e-demeyecek kadar büyük ve önemlişeyier olduğuna göre, Türklerin çokeskidenberi ayni inançlara sahip bulunduklarınıkabul etmek mümkündür.Gelecek sayıda bu kaynaklarıntahlilinden çıkacak bazı neticelerigözden geçireceğiz. 9(Devam edecek)MİLLİ KARAKTER17


<strong>Bir</strong> Kürt<strong>Milliyeti</strong>ndenBahsedilebilir mi?Doç, Dr. Mehmet Eröz,«Şerefname»yi incelediğiyazı dizisinin sonuncu makalesindekaynakta geçenKürt kabile ve aşiret isimleriniele alıyor. Sonuç yine,Kürt adı verilen toplulukların,cemaatlerin, eskiTürkler'den olduğu vebunların Anadolu'ya Oğuzlar'danönce gelmiş bulunduklar^Doç. Dr. Mehmet ERÖZTöre'nin 38. ve 42. sayılarında,sun'î bir Kürt milliyeti yaratmak isteyenlerindayandıkları hemen hemenbiricik kitaptan (Şerefname'-den) misaller verdik. Adı geçen e-serden çıkardığımız şahıs isimlerininnasıl çok eski Türkçe adlar olduğunugözler önüne serdik. Bu Türkisimlerinin sahiplerini Türklükten nasılçıkarabileceklerini merak ediyoruz.Yazı dizimizin sonuncusu olanbu makalemizde, aynı eserde geçenkabile ve aşiret isimlerini, yer adlarınıele alacak ve örf - âdetlerleilgili bilgi vereceğiz. Böylece, «Kürt»adı verilen toplulukların, cemaatlerineski Türkler'den olduğunu, Anadolu'ya Oğuzlardan çok önce gelmiş olduklarını,çok kısa bir şekilde ifadeetmeye çalışacağız.2 — KÜRT'LERDE KABİLE VEAŞİRET İSİMLERİ :Arabkirlu: «İran'da beylerin vesultanların hizmetinde bulunan Kürtaşiretleri» arasında, bu aşiretin a-dından da söz edilmekte ve «buaşiretlerin dördünden (Pazukî, Çemişkezek,Arabkirlu ve Hey) eskidenberi beyler ve beyoğulları çıkmışve bunlar veraset yoluyla hükümdarlıketmişlerdir» denilmektedir.(Şerefname, sf. 367). Gene aynı e-serde, Kızılbaş Türkmen Kumandanlarındanbirinin admın da «Arabkirlu»ve «Üveys Sultan Pazukî» olduğukayıtlıdır (sf. 495). Demek ki,Kürt aşireti olarak gösterilen Arabkirluve Pazukî, aynı zamanda Türkmenadı da oluyor Çemişkezek'tenbiraz aşağıda bahsedeceğiz. RahmetliMükrimin Halil Yinanç'ın Sel-18 EROZ


çuklular Tarihi'nde (sf. 173), «Arabkirluve Çemiskezeklü» ler, Türkmenolarak gösterilmiştir. Şerefname'de,Kilis Beyi «Arab Bey» den (sf. 248 -249) ve Bitlis'teki «Arap Köprüsü»nden (sf. 442) bahsedilmiştir ki, bunlar da «Arap» ve «Arapkirlu» oymaklarıile ilgili olduğu açıktır. Dahaönce de belirttiğimiz gibi, «Arap»adı, kara yağız kimselere verilen birlâkap olup, zamanla isim olmuş veoymak adı olmuştur. Ege'nin pekçok yerinde, «Araplı» Yörükleri köylerkurmuşlardır. Yıldırım zamanında,Balıkesir çevresinde Rumeliyegönderilen Türkmenler arasında,«Araplu» Yörükleri mühim bir sayıteşkil ediyordu. Antalya'nın SöbüceYaylası'nda gördüğümüz «Yeniosmanlı»yörüklerinin oymaklarındanbirinin adı da «Arapiı» idi. Özbek'lerinbir oymağının adı da«Araplu» dur ve Orta Asya'da yaşamaktadırlar.Hazar Denizi ötesindekiTürkmen ellerinde oturan Türkmenler'de bir oymağın adı da«Arabcı» dır (Togan, Türkistan Tarihi,sf. 73) ki, İzmir'in Selçuk kazasınabağlı bir Yörük köyü de aynıadı taşımaktadır ve adı şimdi değiştirilmiştir.Bütün bu açıklamalar, Şerefname'de,su katılmamış bir Kürtaşireti olarak gösterilen «Arabkirli»ve «Arab» oymağının Türklüğünügöstermeğe yeter sanırız .«Hasankeyf aşiret ve kabilelerininönemlileri 13 tür» deniyor ve şöylesıralanıyor (sf. 177) ;Aştî, Mıhalbs, Mihranî, Becnevî,Şakakî, Isturkî, Büyükkurdli, Küçük-KÜRT MİLLİYETİNDENkurdli, Reşan, Kişkî, Cilkî, Hendekî,Sohanî, Bidyan, Bunlardan, «isturkî»nin, «Türk» köküyle türetilmiş biraşiret adı olduğu anlaşılıyor. «Büyükkurdluve Küçükkurdiu» adı üstündeTürk aşiretidir. «Cılkfoye gelince,«cılkı ve yılkı» Orta Asya'daat sürülerine verilen isimdir. Ayrıca,Cengiz Han hakkındaki Başkurt rivayetinde,Cengiz Hanın, «YılkıYallı Gök Börü oğlu» olduğu anlatılır.(Abdülkadir İnan, Makaleler veincelemeler, sf. 72). «Hendekli» ninise, bir Türkmen aşiretinin adı olduğunuhatırlıyoruz. «Becnevî» ye gelince,Şerefname'nin verdiği bilgiyegöre, «Becnevî» ve «Bohtan» aşiretleri,«Becne» ve «Boht» isimli ikikardeşten türemişler (sf. 173, 182,183). Buradaki, «Becne», eski yazınınyapısı icabı olarak, «Becene»okunmalıdır. O takdirde, «Beceneli»lerin «Becenek - Peçenek» lerle ilgiliolduğu umulur.Balkan : «Balkan, Revanduz tarafındabir aşiret ve bölge adıdır»deniyor (sf. 304). Bu kelimenin Türkler arasındaki tesiri büyüktür. Abdülkadirİnan, «Bugünkü TürkistanTürkmenleri, 'Balkan' adını millî u-ran (parola) sayarlar» demekte vebütün Türk uruklarında, tarihin eskidevirlerinden beri bu kelimeyi pekçok yerde kullandıklarını, dağlıkyerlere isim olarak verdiklerini pekgüzel şekilde açıklamaktadır (İnan,aynı eser, sf. 619-621).Baykan Aşireti ve kasabası veModkan Aşireti üzerinde de durulabilirve bunların da Türk menşeli olduğugösterilebilir.19


Castulan : «Pırûz Aşireti üç kolaayrılır: Castulan, Bızm, Kırafan» (sf.137). Castulan ile Castaban arasındabir ilgi belki kurulabilir. Fakatbu bir tahmindir; kat'î hüküm değildir.Böyle olursa, Kazak - Kırgız'­larla bir bağ kurulabilir. Çünkü, Kazak- Kırgız'ların Orta - Yüz'ünebağlı olan Uvak Kerey'nin 12 oymağındanbirinin adı «Castaban» dır(İnan, sf. 3).Cihanbeklu (Cihanbeyli) : Palutaraflarında bir aşiret olarak gösterilir(sf. 416). Bunun aslı «Canbekli»dir ve Maraş'ın Pazarcık'ındakiCanbekli'lerden de öyle duyduk.Konya'dakiler ve Ankara'nın bîr ikiköyünde bulunanlar da bu aşiretebağlıdır. «Canbek», Orta Asya'dabir Türk boyunun veya uruğunun adıdır(Togan, aynı eser, sf. 324-325).<strong>Bir</strong> Türk hakanının adı da, «CanbekHan» dır. (İnan, sf. 78).Çabıklu Aşireti (sf. 322). Adı a-çıkça Türkmen olduğunu gösteriyor.Çemişkezek: Şerefname'ye göre,Çemişkezek demek, Kürtlük demektir. Kürtler arasında, «Çemişkezekdeyince, akla Kürt gelir» diyor.(sf. 190). Diğer taraftan, geneŞerefname'nin şu kaydı, Çemişkezek'lilerinTürklüğünü ispatlıyor: «Çemişkezek hükümdarlarının bu Melikşah'ınsoyundan gelmiş olmalanve 'Melik Şah' sözünün Kürt dilinde'Melikiş' biçiminde değişmiş olmasımuhtemeldir. Öteyandan Çemişkezekhükümdarlarının adları daonların Türklerin çocuklarından vetorunlarından olduklarını kanıtlar,20 .çünkü adlarının hiçbir vesileyle Arapve Kürt adlarıyla ilgisi yoktur; Arapve Kürt adlarına hiç de benzemez»(sf. 189). Yukarıda belirttiğimiz gibi,«Çemişkezekli» ler, Türkmen Aşiretidir(M.H. Yinanç, sf. 173) .Pazukî Aşiretinin «beyleri ise Hali»dir ve Maraş'ın Pazarcık'ındakiayrılmaktadırlar. Halk arasında yaygınolduğuna göre, bunlardan beyliğeilk geçen Hüseyin Ali Bey olmuştur.Onun da iki çocuğu vardı : «ŞehsüvarBey ve Şeker Bey» (sf. 375).«Şah Sultan Muhammed (Şah Tahmasp'ınoğlu), Pazukî beyliğini ikikısma ayırdı : Şeker Bey'in soyundanolanların (Şekerbegiyan) başkanlığınıNiyaz Bey'e verdi; diğer kısmı iseKriıç Beyin maiyetine geçti. NiyazBey daha sonra Sultan Emîr Han'ınnüfuzuna boyun eğdi. Ayrıca KılıçBey, 'Halidbegiyan' denilen Pazukîlerinhepsinin çevresinde toplanmasındajısonra Tokmak'ın emrinegirdiğini ilân etti. Böylece Eleşkirdbölgesi iki kısma ayrılmış oldu» (sf.379). Dört sayfa önce, «Halidbeylu»ve «Şekerbeylu» diye Türkçe olarakbahsedilen aşiretlerin adı, dört sayfasonra «Halidbegiyan» ve «Şekerbegiyan»biçiminde, Farsça kalıbınasokulmuş olarak geçiyor. Bu asiındamı böyledir, yoksa tercümede miböyle olmuştur, bilmiyoruz.Kah Aşireti : Bunun da bir Türkmenaşireti olduğu anlaşılıyor. Çünkü,Batı Türkistan'da yaşıyan Türkmenlerarasındaki bir oymağın adı«Kak» veya «Kakı» dır. (Togan,aynı eser, sf. 75).ERÖZ


24 boya ayrılan Rozkan Aşireti :«Rozkan aşireti, 24 Kürt aşiretininbir günde Huvît dolaylarındaki Tabdenilen yerde toplanıp ittifak kurmalarındandoğmuştur. Kabilelerdemeydana gelen bu topluluk, sonraünlü iki kola ayrılmıştır. 12 gruptankurulu olan birinci kola 'Bilbasî' adıverilmiş; ikinci kol da 'Kavalisî' adıylaadlandırılmıştır.» (sf. 411). Bu 24aşireti şöyle sıralar: Rozkan Aşireti«24 dala ayrılmaktadır. Bunlarınbeşi, yani Kayşan, Baykan, Modkan,Zokaysi ve Zeydî,. Bedlis vilâyetininbilinen eski aşiretlerindendir.Kalan 15_ (19 olacak) aşiret ise..iki büyük kısma ayrılır: Bilbasî veKavalisî. Bilbasîler, Keleciran, Hırbelan,Balkan, Hıyarîan, Goran, Bırişan,Sekran, Garısî, Bîdoran, Belakurdankollarına ayrılırlar. Kavalisîlerise, Zerduzan, Endakîyan, Pırîavan,Gırdıkan, Suhreverdiyan, Kaşagîyan,Haldan, Istukan ve Azizan kollarınaayrılır» (sf. 418). Buradaki 24 lüsınıflandırma, eski Türk töresidir.Hun'iar ve Göktürk Serden başlayıp,Oğuzlara kadar böyle gelmiştir. Önceiki kofa ayrılıp, sonra 12 serebölünen içtimaî teşkilât, Türk içtimaîteşkilâtıdır. Aynı içtimaî teşkilâtusulüne, Türk töresine tâbi diğer birKürt topluluğunu İran'da , görüyoruz.Şerefname'nin verdiği bilgiye göre, «İran'ın Karabağ Vilayetinde oturan24 Kürt topluluğu va aşireti dahavardır; bunların sayısının 24 oluşu,kendilerinin 'yirmi dört' (bazıeserlerde iğirmi dört, M.E.) adıylaün yapmalarına yolaçmıştır. ŞahTahmasp döneminde bu topluluğunbeyi, Ahmed Bey bin Pertal Oğaladında biriydi» (sf 368). Oğuzlar'dabilindiği gibi, içtimaî teşkilât 24 lüidi ve önce iki ana kola ayrılıyordu:Üçokiar ve Bozoklar. Bunlar da tekrar12 şer kola ayrılıyordu. Aynı şeyidemek ki, Kürt adı verilen aşiretlerdede görmekteyiz. Hakkâri ile Vanarasında bir «Üçok Nahiyesi» ninbulunmuş olması (Şerefname, sf.349), çok manâlıdır.Salgur: Lek toplulukları arasındagörülen Salgur'luların, (sf. 37, 46),Oğuzların Salur'ları ile akraba olduğusöylenebilir. Lek' lerin de Türklüklebirçok bağları vardır ki, uzunyazılara konu olabilir.Seraciyan (Seraçlılar, Sıraç'ıiar),Özbekan (Özbekler) : Şerefname,bu aşiretlerden Türk asıllı diye bahsetmektedir: «Halen Bedlis Vilâyetindebulunan Seracîyan topluluğu,bu Selçukluların kalıntılarındanbaşka bir şey değildir. 'Seraciyan'sözcüğü, 'Selçukiyan' sözcüğününyanlış ve değiştirilmiş şeklidir. TacAhmed, Kara Kuli Özbekan aileleriylediğerleri bu kalıntı topluluğundandır» (sf. 424). Buradaki, «diğerleri»nden hangi aile ve oymakların kastedildiğibelii değil, açıklanmamış.Seraciyan (Seraçlılar), Seiçuklu'nunbozulmuş şekli değildir. Sivas taraflarında,Alevî Türkmenlere «Sıraç»denir. Toroslar'da, Akseki'nin GöktepeYaylasında «Saraç» Yörüklerinigördük. Kendileri de bu kelimenin«Sıraç» olması gerektiğini söylemisti. Tarihî kayıtlarda da «Sıraçlılar»dan bahsedilir. Şerefname'ninTürk asıllı dediği Seraçlılar, diğerKÜRT MİLLİYKTİNDEN 21


yerlerde görülen «Sıraç» Türkmenleri,Yörüklerinden başkası değildir.Özbek'lerin de, Orta Asya'daki Özbek'lerlebağı vardır. Bunların birkolu Urfa'dadır ve geniş bir Özbekailesi teşkil ederler Urfa'da diğerbüyük ailelerden biri de «Bağışlardır.Onların da, Orta Asya'daki Karakırgız'larlaakraba olduğu anlaşılıyor.Çünkü, Karakırgız'ların, büyükkollarından birinin adı «Bağış»tır (İnan, aynı eser, sf. 7).Sol Aşireti : (sf. 39). Orta Asya'dakibir Türk uruğunun adı «Sol»dur (Togan, sf. 73j. Şol adını alanKürt boyunun, sol adı almış olanTürk uruğunun bir kolu olması düşünülebilir.3 — DOĞU ANADOLU YER AD­LAR! : (Şerefname'de geçen).Burada vereceğimiz yer adları, a-çıkiamağa lüzum olmayacak derecedeTürkçedir. Bazılarını açıklamakve başka hususlarda bağlar kurmakgerekiyorsa da, bir kısmını dahaönce bu konuda çıkmış olan yazılarımızdaaçıkladığımız ve bazılarınıda, bu küçük makale içine sığdırmanıngüç oluşu dolayısiyie, sadeceisimlerini vermekle yetineceğiz.Ahîacı (sf. 322), Âz Kalesi (sf. 239),Bay Kalesi (sf. 346), Rabîyet Bulak(sf. 317), Haramibıılağı (sf. 381), İskenderbulağı(sf. 478), Çebakçur(sf. 286), Çolamerg (sf. 121), Daîam(sf. 101), Çemlik (sf. 141), Daiam Nehri(sf. 444), Deiikiitaş, Bitlis'te bir Pınar'ınadı (sf. 389), Dizman Kalesi(sf. 354), Kana Irmağı (sf. 381), HatunCamii ve Köprüsü, Bitlis'te (sf. 389),Hizan (sf. 162, 236), İltemur (sf. 322),Karacık (sf. 325), Karkar Nahiyesive Kalesi (sf. 245). Karacatak (AynenOrta Asya şivesi ile yazılmış, Bugün Karacadag) (sf. 254), Karatak(sf. 103), Alan (sf. 103), Kazuh Köyü(sf. 439), Kura Nehri (sf. 380), Gökmeydan,Bitlis'te (sf. 397), Kızılmescid,Bitlis'te (sf. 398), Kigandur Geçidi(sf. 222), Koçan Kalesi (sf. 372 -373),Kuîah Dağı (sf. 70), Koh KülahDağı (sf. 51), Kuma Vilâyeti (sf. 33-34), Kürt Köyü (sf. 35), Daha öncesöylediğimiz gibi, Orhun Yazıtlarındaadından bahsedilen uruğun kurduğuköydür. Batı Anadolu'da, İç Anadolu'da vardır. Kürd Bey Şarkluvi Ustaçiuadında da bunu görürüz (sf. 469, 478,395). Hem Kürt, hem Usîaçlu adını almış.Mükrimin Halil Yinanç'm yukarıdaki kitabında (sf. 173), Ustaçlu'lar,Türkmen olarak gösterilmiştir. Mendeli(sf. 67), Menşkurd Ovası (sf. 291),Sakaman (Çemişkezek civarında birnahiye) (sf. 198). Bu köyün/ eskiSaka Türklerine bağlı oymaklar tarafındankurulduğu tahmin edilebilir.Saka'lar hakkında geniş bilgiyi Togan'ınadı geçen eserinde (sf. 86 -93) buluyoruz. Sarıkurgan Kalesi(sf. 174), Selduz (sf. 322), Sumaklıkveya Sumakiu (sf. 305), Sımak Dağı(sf. 35), Şekersyye Medresesi (sf.396), Şeftalu Dağı (sf. 284), Hançuk,bu dağda bir yer adı (sf. 284), Tasgu(sf. 101), Terke Kalesi (sf. 329), TerekSancağı (sf. 311), Tersak (sf.67),Tor Yöresi (sf. 138), UçkanmısNahiyesi (sf. 375), Zerde Köyü (sf.40).22 EROZ


4 — ORF ADETLER :Kısaca bu konuya da dokunup, yazımızıneticeye bağlayalım.Değnek Oynama ve Altın, GümüşPara Serpme: Şerefname, Kürtler arasındaDeğnek oyununun rağbet gördügünü söylüyor. Bu cirit olmalıdır ki,ünlü Türk oyunudur. Bu oyunlar esnasında«hizmetçiler dolaşıp topluluğunbaşına altın ve gümüş paralarserpiyorlar» diye kaydediyor (sf.500). Bu da çok eski bir Türk teresidir.«Darısı başımıza» sözü de buradangelir. Türk düğünlerinde mutlakapara serpilir. Osmanlı Sarayında ulufedağıtılırken ve diğer merasimlerdede bu geleneğe uyulurdu. Timur'unbir seferden dönüşünde,Semerkand dışında karşılanışı veüzerine kıymetli taşların hanımlarıve kız torunları tarafından serpilişi,Vamberi tarafından anlatılır. DoğuAnadolu'da da aynı düğün usulününbugün de yaşaması, oraların Türklüğünündiğer bir işaretidir .Şirvan beylerinden Mir Şah Muhammed'in,kılık kıyafet ve meşrebindenAlevî Türkmen olduğu anlaşılıyor(sf. 260).Şeref Han, «Tuşkan Yıl»a raslıyan949 (1543) yılında doğduğunu yazıyor(sf. 514). Buradaki «Tuşkan»,«Tavışkan» okunabilir ve tavşan demekolur. Türklerdeki 12 hayvanlıtakvim geleneğinin, Kürt Beyi denilenŞeref Han'da yaşadığı açıkça görülmektedir.Ülüş : Şam'dan Sımak Dağına göçeden 400 çadıriık Kürt aşiretine, Loristan'dakibeyliğin veziri büyük birziyafet vermiş. Aşiret reisinin önüne,tesadüfen «Sığır başı» düşmüş(sf. 35-36). Bu bir tesadüf değildir.Oğuzlar'daki «Ülüş» âdetinden başkabirşey değildir. Verilen ziyafet ise,bir şölendir. Karakeçilileri ve GaziantepBarak'ları halen, kıymetli misafirlerine,koyun başı ikram etmektedirler.Yukarıdaki açıklamalar, Kürt adıverilen aşiretlerin Türk asilli olduğunugösteren ipuçlarıdır. Doğu AnadoluHakkında, Ankara, 1973 isimlibroşürümüzde ve Erzurum Üniversitesiİşletme Fakültesinin 50. yıl kiîabındaki makalemizde daha genişşekilde inceledik. Daha derinliğineçalışarak, ileride bir kitap halinegetirmeyi düşünüyoruz. •Geçen sayıda unutulan dipnot :(1) Kadir Mısıroğlu, Musul Meselesi ve Irak Türkleri, İstanbul, 1972 (İbrahim Arvas,Tarihî Hakikatler, Ankara, 1969, Sf. 25 - 26 ya atıf).VEFATTürk Milliyetçisi ve kıymetli ilim adamıProf. Dr. ZİYAEDDİN FAHRİ FINDîKOĞLU18 Kasım 1974 günü vefat etmiştir. MerhumaTann'dan rahmet yakınlarına ve bütünTürk Milliyetçilerine başsağlığı dileriz. TÖREKÜRT MİLLİYETİNDEN 23


DAĞLARDAKanını yalasın diye bıraktım yaralı kentleri,Uygarlığın siciminde sallanırken insan etleri.Sürgündeki meleklere taş yağdırırken kızıi şeytan;Ağlayan kahkahalardır boşlukta patinajlar yapan.İffettir çarmıha gerilen, haktır, kurşuna dizilen;Halkçı bayrağının açıldığı yerde halktır ezilen.Denize tüküren tilki, omuzunda güvercin taşır;İnsanlar yolda tükenir, gözler vitrinlerde kamaşır.Az üretim, çok tüketim... Ruhlar boğulmuş tüm teknikte,Er'i zindanlarda çürür, evdeşi yayılır piknikte.Dostluk bir gelgeç köprüsü, özden, gerçek sevgiden ırakVe hep putlarla şartlıyorlar, inanç iklimleri kurak.Dedim : — Ey, insan kurtları, açgözlüler, kör kalebentler;Tümüyle sizlerin olsun şu mâbetsiz, yüreksiz kentler!Sodom ve Gamure uyuzuna yakalanan bu çağda;Ben sonsuzluğun türküsünü söyleyeceğim dağlarda !— II —Her tarafı dağlarla kuşatılmış bir köyde doğmuşum;Kulağıma ezan okudukları günden beri hoşum...Sevmekten özge bir eylem belletmemişler bana birgün,Yüreğimle emmişim kutsal füsununu yerin göğün.


Bahattin Karakoç«Dost! deyince yürek sökülürce atmalı» derdi babam;Güneşi, ay'r, yıldızları kovalardım sabah akşam.<strong>Bir</strong> kıymık sevinci kırk dostla bölüşürdüm, saklamazdım,Dost adını şiirin gök mermerine tutkuyla kazdım.Yalınayak karlara bastım, çıplak atlara bindim ben;Aç kurtlar uluşurken, çoban ateşleri küllenirken.Seslendiğim zaman sesim üveyikler gibi uçardı,Rüzgâr eser, bulutlar dağ dağ geyikler gibi kaçardı.Destanlarla, menkıbelerle örüldü ülkü kumaşım,Göklere bakarken bir doruktan sancaklaşırdı başım.Yurt, millet, devlet ve bayrak... imanımızla kenetliydi,Herkes tok, herkes dost, her kazanç helâl ve bereketliydi.Şimdi ara ki bulasın o ışığı, o yağmurları...O renkler yok artık, direnen kara sokak çamurları.Bu çağın gücü zulümden geliyor, kanla besleniyor;Gönlüm, şu kenef gözlü kentlere dağlardan sesleniyor:— III—Ey demir - beton harmanı kentler, sarhoş kent sakinleri,Çağdaş uygarlık korosunun süfiî delişmen cinleri!Söktüm televizyonların, radyoların boynuzlarını;Sevgiyle erittim sevgisizliğin kalın buzlarını.Dostluğum kurdu kuşu doyurur, ışığım şafakları;dağtafi sarmış, sesim emzirir uzakları.Rüzgârlarla konuşurum, yaprak yaprak açılır içim,Allaha ve dâvama daha yakınım ben bu dağlarda,<strong>Bir</strong>gün Ergenekondan çıkar gibi buradan çıkar daDönersem sizlere, bilin, başka türlü döneceğim;Kürşat, Alparslan, Fatih ve Yavuz gibi görüneceğim !Bazan Türk illerine doğr-u uçan bir ak güvercinim.Yıldızlara uzatırım ellerimi, teslim olurlar;Yüreğimi bir ulu aşk yakar, gözlerimi kar yakar.Okşarım geceyi, geceler bana meyva verir düş düş;Ben bir muştucu ozanım, bahtım dağ yollarına düşmüş.


87. Doğum YildönümündeProfesörAbdüikadirİnanProf. Dr. HİKMET TANYUGünümüzde yaşayan, en yaşlıTürk milliyetçi yazar ve bilginlerinbaşlarında Prof. Abdüikadir İnangelmektedir. Milliyetçi yazıları bir kitap,diğerlerini ayrı bir kitap halindeyayınlamak işi görüşüldüğünde :«Benim milliyetçi olmayan yazımyok ki» demiştir. Böyle ilme ve Türkkültürüne büyük hizmet eden Abdüikadirİnan, bütün yazılarının millîmaksat ve mahiyeti olduğunu ifadeetmekle, hayatının Türk'e fayda,Türklüğe hizmet olduğunu bir defadaha anlatmış oluyordu. O rahmetli,büyük tarihçi Ord. Prof. Dr. Zeki VelîdiTogan'ın hemşeri, ülkü ve mücadelearkadaşıdır. 1940 yıimdanberitanıdığımız Prof. Abdüikadir İnanhemen her milliyetçi dergiye yazıvermiştir. Ankara Kitap Sevenler Kurumu ve milliyetçi dergi yazarlarıtopluluğu içinde Abdüikadir İnan'dakendisine özge tevazuu ile yer almıştır.Henüz Türkiye'de değeri milletçeduyulup tanınmamıştır.Sayın Prof. Dr. Saadet Çağatay'ıngayretiyle onun kadirbiliriiğiyle makaleleriniderleyip toplamağa başlamıştık.Önce ikimizin işbirliğinde başlayan işe sayın asistanlar ve diğerilgililer yardımcı oldular. Üç büyükcilt halinde hazırlanan bu eserin yal-26 TANYU


nız ilk cildi 712 büyük sayfalı kitaphalinde Türk Tarih Kurumu tarafındanyayınlandı. Bu kitabın içerisindesayın Prof. Dr. Saadet Çağatay'ınönsözünü müteakip, tarafımızdanAbdülkadir İnan'ın Hayatı veAbdülkadir İnan'ın Eserleri 22 sayfaiçinde yazılarak 1968 de (Makalelerve İncelemeler) başlığı altında sunuldu.Hazırlanan iki kitabından başka Hoca'nın hiç yayınlanmamış yazılanyanında, henüz kitap halinegelmemiş milliyetçi ülkü doğrultusundakimakalelerini temin ederek,Töre - Devlet yayınları orasında yayınlamakayrı bir sevinç kaynağı olaçaktır. Ayrıca ilim âlemine sunuimamsş(Türk Dini Tarihi) adlı uzun birmakalesi ve ilgili, kitap haüînde eıkmamışdiğer makaleleri ikinci bir ciltolacaktır,Bütün bu yayınlardan sonra onungeniş şekilde bir hayatı ve bibliyografyasıtarafımızdan günümüze kadargetirilerek yakında yayınlanacaktır. Böylece onun ilmî ve millî değerinindaha iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz.Türk milliyetçisi ve komünizm düşmanı olduğu ve gerçeği yazdığı vemilliyetçilerle, Türkçülerle birlikte göründüğü için, (Turancılık - İrkçılık)dâvası adı takılan Türk milliyetçiliğidâvası münasebetiyle 3 Mayıs 1944de başlatılan saldırma ve ezme kampanyasınaonu da dahil etmişler ve9 yi! profesörlük ettiği, Di! ve Tarih- Coğrafya Fakültesindeki kürsüsünden,o dönemin maalesef, MillîEğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'infikir hürriyetine düşmanlığının açıkABDÜLKADİR İNANbelgesi olarak, o dönemin YüksekÖğretim Genel Müdürü Prof. NecmeddinHalil Onan'ın işbirliğiyle, o-nu uzakiaşîırmışlar ve Profesörlükunvanı ve kadrosunu ondan almışlardı...Abdülkadir İnan'ın babası İmamMusaffa (Mustafa), dedesi Süleymanve annesi Zekiye olup, 29 Kasım1888 yılında (bugünün yönetimbölümüne göre) Başkurdistan'da Çıgayköyünde doğdu. Göbek adı, Fethülkadir'dîr.<strong>Bir</strong>çok yazılarında buaaı kullanmıştır. İlk öğretimini Rus -Başkurt ve Çıgay'da açılmış olanUsul'ü Cedîde mekteplerinde yapmıştır.Daha sonra Troyitsk'de bulunanResûliye mektebine devam etti.Resûliye mektebi 8 yıl, âli kısmındada iki yıl okuyarak mezun oldu.Abdülkadir İnan'ın ilk yazıları 1908yılında Orenburg'da yayınlanan Vakitgazetesinde çıktı.1914 yılında Yüksek Muallim Mektebindenmezun oldu. 1915'de «BütünRusya Müslümanlarının Mahkeme-iŞer-i»ye kurulu huzurunda dinilimlerinden imtihan vererek müderris(Profesör) unvan ve şahadetnamesinialmıştır. <strong>Bir</strong>çok dergilerde yazı yazmıştır. 1910 yılından itibarenfolklor sahasında uğraşmağa başladı.Bu ve aynı zamanda etnolojikkonular «Şûra» dergisinde 1913 yılından1916 yılına kadar yayınlanmıştır.Başkurt Türklerinin her millîmücadelesinde bilfiil çalışmıştır.Başkurtlara ve çevredeki Türklereait geniş malzeme derlemiştir. 1914yılında Prof. Zeki Veiîdi (Togan) intavsiyesiyle, Aitay, Kazak - Kırgız,27


Özbek ve bütün Türk kavimlerininfolklor, etnografya ve bilhassa destanları,millî gelenek ve dinî üzerindeçalışmağa başlamıştır. BöyleceAbdülkadir İnan, Şamanizm ve Manasdestanı üzerinde çok derin araştırma ve incelemeler yaptı. <strong>Bir</strong>inciCihan Savaşı sırasında Başkurt ülkesindeöğretmenlik yaptı. Bolşeviksaldırısı karşısında, Türk millî kurtuluşhareketlerine katıldı. Başkurdistanİstiklâl Mücadelesinde önemlihizmetlerde bulundu. <strong>Bir</strong> taraftanöğretmenlik, müdürlük, bir taraftanyazarlık yapan Abdülkadir İnan 1919yılında Başkurt, Maarif Vekâletininilmî heyetine (Tâlim ve Terbiye Kurulu)üye tâyin edildi. 1919-1920 yıllarındaPetrograd (Leningrad) kütüphanelerindeçalıştı ve muhtelifilmî, kıymetli eserleri ve Türklüğüilgilendiren kitapları Başkurdistan'agetirdi.Abdülkadir Cılkıbay (Yılkıbay) adiyle müdürlük yaptı. Taşkent'te yayınlanan,«Akyol» gazetesinde Kazakistanve Başkurdistan ahvali hakkında tarih, etnografya ve folklorlailgili makaleler yazdı.Komünist Sovyet Rusya'nın emperyalistsaldırıları Türklerin yaşadığıbölgelere kan kusturuyordu. Şiddetli savaşlar Türklerle, emperyalistkomünistler arasında başlamış vebütün illerine yayılmıştı. Geniş ordu,boi malzeme ve silâh gücüne sahip emperyalist kızıl ordular karşısındayılmadan savaşlar yapıldı. Busavaşiarda Başkurdistan Cumhurbaşkanı Zeki Velîdi Togan, Abdülkadirİnan'la yanyanaydılar. Türklerin dağmıklığı, aradaki anlaşmazlıklar dolayısıyiebirlikte hareket edememeleri,Rusların subay, asker ve genişkadrosu ve silâh üstünlüğü karşısındayenildiler. Zulmün ve vahşetinyayıldığı Türk ülkelerinde adım adımgerileyerek 1923'te İran, Afganistan'asığındılar. 1924 de Avrupaya,(Marsilya şehrine) geçtiler, 1925 teParis ve Berlin'e gittiler. Buralardailmî çalışmalarda bulundular. Nihayet1925 yılı Temmuzunda İstanbul'ageldiler.Abdülkadir İnan, Prof. Fuat Köprülü'nünilgisiyle önce Türkiyat Enstitüsüne,Türkoloji Asistanı olaraktayin edildi. «Dede Korkut KitabıHakkında» incelemeleri, beğenilerekTürkiyat Mecmuasının birincicildine alındı. <strong>Bir</strong>çok millî dergidemuhteiif takma adlarla yazılar yazdı.1928 yılında birkaç arkadaşıylabirlikte «Halk Bilgisi Haberleri» dergisini yayımladı. Bu dergi, folklor,etnoloji ve din tarihi bakımındançok önem taşır.Abdülkadir İnan, birçok ilmî gezilerve araştırmalar yaptı. «<strong>Bir</strong>inciİlmî Seyyahat'e Ait Rapor» adlı eseriyayımlandı. Bu arada birçok ilmîdergiîerde yazıları, incelemeleri, makaieleri basıldı. 1933 yılının başlangıcındaTürk Dili Tetkik CemiyetiUmumî Kâtibi Ruşen Eşref (Onaydın)ve Maarif Vekili Reşit Galip'-in resmî davetleriyle Ankara'ya geldi.1933 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyetindeİhtisas Kâtibi sıfatı ile çalışmayabaşladı. Aynı yılın sonbaharındaDolmabahçe'de CumhurbaşkanıMustafa Kemal (Atatürk) ta-28 TANYU


ya devam ettirildi. 1947 «Öner veYücel Dâvası münasebetiyle yaptığımtanıklıkta komünistler himayeedilir ve milliyetçiler işkence görürken,ayrıca, mahkeme dışındaki şahıslarada ağır baskı yapıldığını anlatmıştım: «...milliyetçiler, herhangibir hareketlerinde şiddetle takbihedilmekte idiler. Meselâ sayın Atatürk'ün,profesörlük unvanını tevcihettiği Abdülkadir İnan, milliyetçi birdergiye makale yazdığı için HasanÂli'nin hışmına uğramış, profesörlükunvanı kaldırılarak (sonradan) okutmanunvanı verilmişti.» (1).Profesör Abdü:kadir İnan'ın Türkçüolduğu, milliyetçi dergilere, komünizmaleyhinde ve millî şuurugüçlendirici yazılar yazdığı, Prof.Zeki Velîdi Togan'ın arkadaşı olduğuiçin işinden çıkarılmıştı. Üniversitedeilim hürriyeti şöyle dursuno zamanlar baskıyle doçent ve profesörlerinbir çoğundan C.H.P. yebağlılık ve sadakat imzası alınmışve resmen bu belge yayınlanmıştır.Kendilerinin de aynı akibete uğratılmasındançekinen şahıslar baskı altındabu belgeyi imzalamak zorundabırakılmışlardı. En basit vicdan veinsafın dahi çiğnenerek, Atatürk'e dekarşı gelinerek ve ona vefasızlık örneğigösterilerek Abdülkadir İnan'ın9 yıl kadar resmî belgelerle Dil veTarih - Coğrafya Fakültesi'ndeki profesörlük yaptıktan sonra bakınız naşı!bir gerekçe ile bu işlem uygulanmıştır?Aynen Hasan Âli'nin benimyukardaki açıklamalarıma karşı yazılıolarak verdiği ve yayımladığıbelgeyi nakledeceğim. <strong>Bir</strong>gün Türkiye'dekimin ne olduğunu (duygusallıktan)sıyrılarak, iyice ve insaflıcaanlamak isteyenlere kaynak ve ibretolur ümidiyle sunacağım. İbretleve dehşetle okunacak cümlelerdekianlam, Hasan Âli Yücel'in gerçekzihniyetini ve - tutumunu gösterebilir.O dönemin Millî Eğitim Bakanı HasanÂli Yücel cevabını şöyle belirtmektedir:«Abdülkadir İnan hakkındakimüuameleye gelince Rusya'dakalmış olan tahsil vesikalarını göstermeyeimkân bulamadığı için okutmanlıkgibi bir ücretli kadroya tayininezaruret duyulmuştur.» (2) Hemenbir sayfa önce de aynı zat gerçekdışı olarak güya kendisini koruyor: «Abdülkadir İnan, 15 senedenfazla zamandanberi tanıdığımbir arkadaşımdır. Kendisini Dil Cemiyetineİstanbul'dan getirten benim!»Diplomaları Rusya'da kalmışolduğu halde Profesörlük tayininasıl yapılmış? Nasıl olmuşda 9 yılProfesörlük yapmış birçok doktorave doçentlik tezlerine girmiş, üstelikonun da verdiği raporlarla hirhayli insan doçent olmuş, doktor olmuş.Hasan Âli Yücel yıllarca önce(1) Prof. Avukat Kenar Öner, Öner ve Yücel Davacı, İkinci Kitap duruşma, İst.1947. sf. 51.(?,) Hasan Ali Yücel, Dâvam, Ankara 1947, Sf. 94.30 TANYU


Millî Eğitim Bakanlığı gibi bir mevkiiişgal ettiği halde ve üstelik 15 yıldanfazia arkadaşım, dediği haldeneden bu diploma işini yıllarca sonrabahane olarak kullanmış? NedenCfaha önce Komünist Rusya'dan savaşarakçıktıkları bilindiği halde,tahsil belgesi eksik görülmemiş, üstelikbu kadar dostu olduğu haldeneden bilememiş? Görülüyor ki baştanbaşa çelişki ve yanılgılarla dolubir anlatış içindedir. Ayrıca okutmanlıkda, yüksek okul veya üniversitediplomasını gerektirmez mi? Ozaman bu tayin usulüne uygun sayılabilirmi?Abdülkadir İnan'ın tailhsizliği devametti. 1948 yılında dersleri tekrarlâğvedildi. Bu işlemlerin TürkiyeBüyük Millet Meclisine aksetmesiüzerine, tekrar Fakülteye öğretimgörevlisi olarak alındı. (1955). Bilâhare65 yılı doldurduğundan 14 yıllıködeme ile, emekliliklerinden mahrum edilerek hizmet yerinden ayrıldı.Fakültede iken de gene TürkDil Kurumunda Başuzman olarak çalışıyordu.Oradan da ilmî görüşündefark olduğundan ve aşırı ilim dışı,kökü ve takısı Türkçeye uymadanyapılan bazı kelime uydurmalarınataraftar olmadığından, çeşitli ilmîdüşüncelerinin etkisiyle bu işten deçıkarıldı. 1961 yılında Diyanet İşleriBaşkanlığı, Müşavere Heyetinde, ilmîeserleri tetkik işinde çalıştı. 1964yılı Nisan ayından itibaren, Türk KültürünüAraştırma Enstitüsünde SaffetUmay'ın tavassutuyla çağrılarakgörev aldı. Aynı müessesenin yayınaracı olan Türk Kültürü dergisinde,ABDÜLKADİR İNANyıllıklarında ilmî makaleleri yayınlandı.Hemen bütün folklorla ilgili dergilerdeyazıları yayınlandı.Nihayet Türk Kültürünü AraştırmaEnstitüsünün tahsisatı kesildi.Dolayısıyle yıllarca millîkültüre gücü ve imkânı nisbetindehizmet eden bu müessese kapanmave tasfiye durumuna getirildi.Çalıştığı sıralarda ayda 1000 liraücret alan Abdülkadir İnan, oradanda 1972'de ayrılmak mecburiyetindekaldı. Halen Diyanet İşleri Başkanlığınca eski hizmetlerinden dolayı bağlanan1000 lira aylıkla geçimini sürdürmektedir.Oradan ayrılışı artık yaşı e-mekliiiği gerektirdiğinden olmuştur.Oğlunun, gelininin ve diğer yakınlarınınmüşfik ilgisiyle hayat mücadelesini,sessiz, mütevekkil sürdürenProf. Abdülkadir İnan, bir gözününperdeyle kapanmasına ve kulaklarınınbüyük ölçüde duyma hassasınıkaybetmesine rağmen, Atatürk'leilgili «Hatıralar»ını tamamlamağaçalışmaktadır. Atatürk'ün saygıve sevgi gösterdiği Abdülkadirİnan'ın yakın tarihimize, bilhassadilde özleşme hareketi hakkındaçok önemli bilgisi vardır. Bu konuyu«Hatıralar» in aydınlığa çıkaracağınısanıyoruz.Kendisini geçenlerde, Nejdet Sançar,Zeki Sofuoğlu ile birlikte ziyaretedişimizde, şaka yollu tarizdebulunarak: «Seyrek görüşüyoruz,ben henüz ölmedim, yoksa arkadaşlarbeni öldü diye mi biliyorlar»şeklinde konuşmuştu.31


Abdülkadir İnan'ın Kudatgu Biligve Divân-ü Lûgat'it Türk eserleri ü-zerindeki çalışmalarda da çok ö-nemli hizmeti, yardımları olmuştur.Muhtelif kitap ve broşürleri yanında,etnografya, folklor, TürkTarihi, Türklerin Dinleri, İnançları,Türk lehçeleri ve Türk filolojisine dairyazılmış 300 kadar makalelerindenburada örnekler vermek için uzunsayfalara ihtiyaç vardır. Halen onunyazdığı iki piyes'in Başkurtistan'daoynandığını ilâve etmek isteriz.Arapça, Farsça, Rusça, Almanca vebütün Türk lehçelerini bilen Abdülkadirİnan'ın ne kadar zengin birbibliyografyaya sahip olduğumin edilebilir.tah-87. Doğum yıldönümünü kutlarken,ona Türk Milletine hizmete devamedebilmesi için Allah'tan sıhhat,ve iyilikler dileriz.Töre ve Devlet dergileri onun 87nci doğum yıldönümünü kutlamakve milliyetçi yazılarını yayınlamaklabu yaşiı ülkü arkadaşlarına kadirbilirlikgöstermeğe çalışmışlardır. AyrıcaTöre - Devlet yayınlarından Abdülkadirİnan'ın iki ciltlik eserininyayınlanması, onun unutulmadıgınıtekrar gösterecektir. ©SELMA AKAYKompozisyon YarışmasıÜlkücü öğretmen Selmâ Akay'm aziz hatırasına hürmeten her sene açılanyarışma Cumhuriyet Lisesi'nde yapılmaktayken görülen lüzum üzerine Bozkurtdergisinde devam ettirilmesine karar verilmiştir.Yarışma ile ilgili bilgiler :1) Konu : OKULLARIMIZDA NASIL BİR EĞİTİM VERİLMELİDİR?2) Yarışmaya lise ve dengi okulların halen son sınıfında okuyan öğrencilerkatılabilir.3) Yazılar, daktilo île ve 600 kelimeyi geçmeyecek şekilde yazılacak veen geç 15 Mart 1975 tarihine kadar «Kompozisyon yarışması - P.K. 151 Bakanlıklar/ ANKARA adresine gönderilmiş olacaktır.4) Öğrenci okul ve ev adresini ayrı ayrı yazacaktır.5) Sonuçlar Haziran 1975 tarihinde açıklanacak 1. gelen yazı Ekim 1975tarihli Bozkurt dergisinde yayınlanacaktır.6) Mükâfatlar : 1) 500 TL., 2) 350 TL., 3) 250 TL. ayrıca birer kitap armağanedilecektir.TANYU


ORTA ASYA TARİHİNDESınıflar, Kavgaları ve NeticeleriProf. ABDÜLKADİR İNAN<strong>Bir</strong> milletin muhtelif sınıflardanmüteşekkil olduğunu ve bu sınıflardanbazılarının bizde de bulunduğunuitiraf etmek kendi başına zararlıbir şey değildir. Zararlı olan şey büyük ve muazzam propoganda teşkilâtınave kuvvetli ideologlara malikolan beynelmilel siyasî zümrelerin«sınıf mücadelesi» propogandalarıve vatandaşları «katliam» lara teşviketmeleridir. «Bizde sınıf yoktur»demekle kanaat ederek «sınıf kavgasıve vatandaşların birbirini imhaetmesi» lüzumunu telkin ile propogandayapanlara fikir meydanınıboş bırakmak sınıf mevcudiyetiniitiraf etmekten daha çok zararlıdır.«Sınıf kavgası» propogandasınıyabancı bir kaynaktan vazife olarakalanlar o kadar kurnaz ve ayni zamandaçok müteşekkil unsurlardırki şeytanî fikirlerini sözde milliyetçive hattâ devlet bütçesinden yardımgördüğü muhtemel olan mecmualarvasıtasiyle neşretmesini bilirler.Bana öyle geliyor ki «sınıf kavgaları»nın tarihdeki ve bugünkü neSINIF KAVGALARI 33


ticelerini, bu «kavga» gürültülerinin«kimin yorganı için» olduğunu, busözde «mazlum insanlara acıyanlar»in ne mal olduklarını gençliğe, esnafave bütün mesai erbabına anlatmak«sınıf yoktur» diye direnmekdendaha çok hayırlı millî ve vatanîvazife olsa gerektir. Bu vazifeyiyapabilecek iktisatçılarımız, tarihçilerimizvardır.Ben, ne iktisatçıyım ve ne tarihçiyim.Sınıf mücadelesinin en yamanınınve neticelerinin şahidi olduktansonra tarihdeki «esnaf kavgaları»nı ve sırf bir amatör olarak gözdengeçirdim ve tarihdeki mücadelelerinde aynı netice ile bittiğinekanaat hasıl ettim.* *Orta Asya tarihinde esnaflar mücadelesinintarihi ve doğurduğu neticeler,bugünkü ihtilâlci Marksistlerin«sınıf mücadeleleri» ni teşvik etmelerininiçyüzünü bütün çıplaklığıile anlıyabümek için ibretli sahifelerarzetmektedir.Orta Asya tarihinde malûm olanilk sınıf kavgası İran Hükümdarı Kubaddevrinde, yani 488 - 531 aralarındabaşlamışdır. Bu hareketin elebaşısıMezdek, hususî mülkiyetinkötü, bütün servetin ve kadınlarınmüşterek olduğunu ilân ederek halkımeşru hükümete karşı ayaklanmayadavet etti. Aristokrasi ve derebeylerininmezâlimi altında sıkıntıçeken müstahsil ve fakir halk tabakasınınhayvanî iştihâlarına tevcihedilen bu propoganda halkın derhalayaklanmasına sebep oldu. Bu hareketikendi maksadları için istifade etmekisteyen sipahiler zümresininyardımiyle aristokrasi ve derebeylerzümresi mağlûp edildi. Hükümdar dabu mezhebi kabul etti. Çünkü o daaristokrasi zümresinin devlet işlerinemüdahalesinden bıkmıştı. Mezdekhükümdarın baş müşaviri oldu.Sipahiler aristokrasi yerine geldi.On binlerce köylü ve esnafın binlercearistokrasi ve zenginlerin kanı,yüz binlerce ailenin perişanlık vesefaleti mukabilinde sipahilerden birkaç kişi, Kubad'ın dalkavuklarındaniki üç kişi; «esnaf ve fıkara» içinmücadele ettiğini iddia eden Mezdekve birkaç arkadaşı devletin vemilletin başına musallat oldular. Yirmisene memleket anarşi, katliâmlariçinde kaldı...K'ihayet, halkın şuurlu kısmı, insanlarıhayvanlaştıran bu idareyekarşı ayaklandı. Zengini, fakiri, esnafı,amelesi Nuşirvan'ın bayrağı altındabirleşerek Mezdekçileri ortadankaldırdı. Bu temizleme mücadelesindede İran'ı yine kan tufanıkapladı. İhtiraslar alevlendi. Her ikitaraftan on binlerce günahsız insanınkafası koparıldı..Devlet ve insanlık zihniyeti ile telifikabil olmıyan ve melek gibi halûkinsanları bile yırtıcı hayvan yapan buhayvanî rejimi ortadan kaldıran HusrevNuşirvan insanlık tarihinde «âdil»adiyle meşhur oldu.* *Bu mücadelede yalnız Mezdek vetaraftarlarının kabahatli bulunduğunuve muhaliflerinin mas'um oldukla34 İNAN


nnı söylemek hakikata karşı saygısızlıkolur. Mezdekçilerin sergüzeştlerine, köylü ve esnaf zümresinin âdemimemnuniyetine aristokrasi idaresininve mezâliminin sebebiyet verdiğineşüphe yoktur. Halkın ademimemnuniyetini Mezdek kendi ihtiraslarıiçin istismar etmesini bilmiştir.Eski ve yeni bütün dimagoglarmhattıhareketi budur.* *İrandaki ikinci sınıf hareketi meşhurBabek hareketidir. Bu hareketbir bakışta Arap - İslâm istilâsınakarşı İranlılar'ın bir aksülâmeü gibigörünüyorsa da Mezdekçilerin gizliceyaptıkları propogandanın neticesiolduğunda tarihçiler ittifak ederler.Kâh Hurmiler, kâh Muhammireler(Farsça bunlara «surh alem» - kızılbayraklılar da denir (1).) Kâh «mübeyyıza» (beyaz elbiseliler) adiyleAbbasîler ve Tahirîler devrinde meşruhükümete karşı ayaklanan bumezheb mensupları daima «fıkara sınıfı»nın menfaatini himaye perdesialtında hareket etmişlerdir.Bu isyanların en kanlısı ve uzunmüddet devam edeni Babek isyanıdır.Babek bir rivayete göre bir dilencinin gayrimeşru evlâdı idi; diğer birrivayete göre yağ tüccarının oğluidi.Adı Hasan olup çok kurnaz ve iradesiçok kuvvetli bir adamdı. «Gayrimeşru»çocuk olması meselesi deihtimal ki onun aileye nazarının«Mezdek» nazarı gibi olduğundandolayı muhalifleri tarafından uydurulmuşolabilir.Babek'in 816 (Hicrî 201) e kadarolan hayatına dair esaslı tarihîmalûmat yoktur. Ekserisi menkıbelerdenibarettir. 816 dan itibaren, harekâtıbütün teferruatiyle malûmdur.Onun ilk hareketi 201 de oldu.Müslümanlar üzerine (yani meşruhükümet ve nizam taraftarlarına)saldırdı, kadın, çoluk çocuk demedenhepsini kılıçtan geçirdi. Bu muvaffakiyetindensonra Babek taraftarlarıçoğaldı. Tam 22 sene Abbasidevletini uğraştırdı.Bunların hususî hayatlarına dairverilen tarihî malûmata göre, kadınerkek bir arada çalgılı, içkili eğlencelertertib ederler, izdivaçta iştirakesaslarına göre hareket eylerlerdi.Propogandasiyle hayvanlaştırdığı insanlaraiştirakten bahseden Babekpadişahlar gibi şatoda yaşıyordu.200 den fazla kadını vardı. Başkalarınınkadınlarının ortak «mal» olduğunusöyleyen Babekçiler, galiba,kendi kadınlarının «şahsî mülk» olduğunakani idiler.Babek'in yirmi iki senelik isyanızamanında 100 binden fazla müslümanöldürülmüştür. Babek taraftarlarıtenkil edilirken müslümanlardakatliam yaptıklarından şüphe yoktur.Yirmi senede her iki taraftanölenlerin ve sefil kalan ailelerin sayısımilyona baliğ olmuş olacaktırEsnafı ve fukarayı mesud etmekiddiasiyle yapılan bu yirmi iki yıllıkmücadelenin neticesinde yirmi iki yıl(1) «Siyasetname» (S. 199. frans tere. 29SINIF KAVGALARI 35


ahat ve mes'ud yaşıyan zümre, Babekve arkadaşları olmuştur. Zenginleröldürülmüş, fakirler ve esnafsefalet içinde kalmış ve nihayetmüthiş boğuşmalar ve katliamlar...* *Babek isyanından sonra da insanlıkdüşmanı olan ve kana susayanşahıslar tarafından bu fikirlergizlice propoganda edilmekte devametmiştir.1206-7 de Buhara'da Mecanfuruş(Kalkan Tüccarının Oğlu) Sencar esnafı«sadır» lara (yani Buhara hükümetine)karşı ayaklandırmıştı. Sadırlar'ıve zenginleri kovdu, mallarınıhalka dağıttı (2). Fakat sadırlar'ıkovduktan sonra ayak takımı veesnafın ayaklanması neticesinde hâkimiyetiele geçiren Sencar kendisini«Melik» ilân etti, muhteşem sarayyaptırdı. Şahane yaşamağa başladı.Halkın ne gibi «saadet» e kavuştuğunubilmiyoruz. Tarihten malûmolan bir şey varsa o da tarlalarınsusuz kaldığı ve arkların harapolduğudur. Her halde halk için faydalıbir netice alınmamış olduğu muhakkaktir.Buhara isyanından haberdar olanMehmet Harzemşah gelmiş ve asileritecziye etmişdir. Melik Senceri isekendi yanına alarak Harzeme götürmüşve eşraftan sayarak sarayındahürmet ve ikramla beslemiştir.Bu isyanın fazla kanlı olmamasınınsebebi din reisi olan sadır hükümetininhalk nazarında itibardan düşmesi olmuştur. Sadır BürhaneddinMehmet bin Ahmed'in babası Ahmed'inyıllık iradı altı yüz bin altındinar idi; hükümet azası olan hatibve reislerin de serveti çok büyüdü.Bunlar şahane hayat sürüyorlardı.Orta Asyanın halkçı sofuları da bunlarakarşı propoganda yapıyorlardı.Meşhur Yesevî'nin halifelerinden Hekim Ata bunların hayatının din ehlininhayatından uzak olduğunu şiirlerinde söylemektedir.Bu isyanda «sınıf mücadelesi» a-çıkça ileri sürülmediğinden pek kanlıolmamıştır. Eğer Sencar bu hareketi,sırf halk hareketi, bugünkü mânâsiyledemokrasi hareketi olarakidare etmiş olsaydı muvaffakiyetleneticelendirecekdi. Fakat, Mezdekzihniyeti taşıyan ayak takımı güruhubu hareketi sınıflar kavgasınaçevirmek istediklerinden tam birmuvaffakiyetsizlikle bitti.* *1210 - 1215 yıllarında «Rey» devukua gelen Şiî'ler, Şafî'ler ve Hanefî'lermücadeleleri de sınıf akideleritaşıyan gizli ocaklar tarafındanifsad edilerek esnaf ve köylü ahalininzenginler üzerine saldırmalarınıintaç etmiştir.Bu mücadele o kadar kanlı vetahribkâr olmuştur ki, 1200 de Reyşehrine gelen Yakut Hamevî harabolan mahalleleri gözüyle görmüş veintiba'ların «Muaccemülbüldan» datesbit etmiştir (3).(2) Cüveynî (XV, 2, S. 74).(3) Yakut «Mu'cem-ül-Büldan», II, 898,36İNAN


Onun verdiği malûmata göre «zengin mahalleler harab olmuş, fakirlerve esnaf ise şehir haricindeki mağaralardayaşıyorlardı.» Binlerceköylü imha edilmiş, bu isyandan kimsenin faydası olmamıştır... Ayni vaziyetİsfehanda da olmuştu.* *Serbedar'Iar isyanı (1338-81) Horasan'da gizlenen ve Mezdekçilerananesini devam ettiren serserilerinteşvikiyle esnaf ve köylüler hükümetekarşı ayaklanmıştı. Vergi tahsildarıolan Abdülrezzak adında biribu hareketin başına geçti. Bunlaryemin ederken kavuklarını darağacınaasarlardı. Bundan dolayıbunlara «Serbedar» iar denildi. BunlarSebzevar şehrini alıp merkez ittihazettiler. Esnaf namına yapılanbu isyanın neticesinde Vecîheddinhükümdar oldu. Fakat bir sene sonraarkadaşları tarafından katledildi.Bunlar 50 senelik hükümetleri esnasında(12) Serbedar Re'si hükümetegeçti. Bunlar hep birbirini öldürerekhükümeti ele almışlardır.Bunlar arasında bir kasap, dörtköle vardır. Bunlardan en uzun zamanresikârda kalanı sonuncularıolan Necmeddin'dir. Çünkü o zamanmemlekette istikrar peyda olmuşdu,halk da işi güciyle meşguldü, memleketteasayiş yerleşmişdi...* *1239 da Buhara'da Mahmut Tarabî isyanı.Bu isyan Buhara civarındaki Tarabkasabasında hazırlandı. Komi-SINIF KAVGALARItenin reisi Mahmud adında bir falcıve üfürükçü idi. Bunun isyanı tamamiyleMezdek ve Babek isyanlarınınkarakterini taşımaktadır. Buhara ülemasiylebozuşmuş olan bir serseriKoca Şemseddin Mahbubî bu Mahmudunyanına gelip cemiyetine dahiloldu. Bu serserinin maksadı Buharaulemasına reis olmak idi.Mahmud Tarabî etrafına bütünBuhara ülkesinin fakir ve köylülerinitopladı ve «elinizdeki alet veedavatı silâh olarak kullanınız. Baltanızı,desterenizi, sopalarınızı buişte kullanınız!» diye nutuk irad etti.Mülkün müşterek, zenginleri öldürmeninhelâl olduğunu ilân etti. Gecelerikadınlar oynatır, içki meclisleri kurardı. Buhara'yı aldı. Kendisini«Hailfe» ve arkadaşı ŞemseddinMahbubî'yi Şeyhülislâm ilân etti.Hali vakti yerinde olan ahaliyi katlettirdi.Hayvanlaşan müridleri, isyanailtihak etmiyenlerin kafalarınıbalta ile kesiyorlardı.Mâveraünnehir'de Moğol imparatorununmümessili olan MahmudYalvaç isyanı tenkil için Moğol ordusunugetirdi, Yıldız Noyon kumandasındakibu Moğol ordusuna karşıMahmud Tarabî gayri muntazam kalabalığiylekarşı durdu. Taraftarlarından20.000 kişi öldürüldü. Moğolordusu daha ziyade katliamlar icraedecekti. Fakat Mahmud Yalvaçimparatora şikâyet ile bu katliamıgüç durdurabildi. Mahmud Tarabîve Şemseddin Mahbubî katledildiler.Mahmud Yalvac'ın imparatora yazdığı rapordaki şu sözler çok mâni-37


dardır :«<strong>Bir</strong> kaç serseri ve canî için binlerceadamın kanını dökmek, şehirve kasabaları tahrib etmek doğrumudur?»Cüveynî Mahmud Tarabî'yi şöyletasvir ediyor :«O bir şarlatandı. Kara halkınhayvani hislerini istismar ederekzenginlere karşı ayaklandırıyor vekendisini Emirülmümin ilân ediyordu.O hâkim olmak, yağma edilenmaldan fazla pay almak için mücadeleyeatılmıştı.»Mahmud Tarabî isyanından öncemevcud idareden daima şikâyet e-den bir şair, bu isyanı ve onun elebasılarının yaptıklarını gördüktensonra şu mealde bir şiir söylemiştir:«Şöyle böyle bir kanunu olan ve asayişi temin eden zâlim hükümdarın50 yıllık istibdadı, ayak takımınınsözde adaletinin yüz yılından dahahayırlıdır.»Halkın kalbine, adalet, müsavatve hürriyet fikirlerini ve insanlarakarşı insanca muameleyi telkin etmedensırf midelerine ve hayvanî iştahalarına hitab ederek yapılan a-yakîanmalann neticeleri hep böyleimuştur. Bu gibi ihtilâllerle iş baştna gelenlerin ekserisi arkadaşları tarafından, yani hâkimiyet kavgası yüzünden,katledilmişlerdir. Bu zümreninen uzun ömürlü hâkimiyeti 20 -25 seneden fazla olmamıştır. İnsanruhuna ve onun yüksek ideallerinecevap vermekten aciz olan bu demogogların25 seneden fazla haki-38miyeti elde tutmalarına imkân olmadığınıtarih isbat etmiştir. Mezdekişbaşında 22 sene, Babek 22 sene,Serbedarların anormal idareleride 25 sene devam etmiştir. (Kalan25 seneleri ise o zamanın normaldevleti haline geldikten sonradevam etmiştir).Orta Asyada 1365 de Semerkant'-ta esnaf hareketi olmuş ve idareyibir kunduracı eline almıştı. Bu harekettenne esnaf ve ne fukara istifadeedemedi. Bunların reislerininyardımiyle Timur bu hareketi kendilehine çevirebildi. Semerkant vilâyetinitamamiyle ele geçirmek için buhareketten istifade etti ve Büyükİmparatorluğun temelini kurdu.Şüphesizdir ki, Semerkant esnafı Ive fukarası için hâkimiyetin kundu-


yanında bir çok masum insanlar davardır.Osmanlı Müverrihleri Şeyh Bedreddinve taraftarlarının isyanınadair verdikleri malûmatta tarafgirlikgöstermiş olabilir. Fakat «iştirak veibâha» mezhebini terviç ettiği hakkındakihaberler şüphesiz doğrudur.* *Yukarıda söylediklerimden benimhalk hareketine, zalimlere karşı yapılanayaklanmalara menfi bakışımolduğu anlaşılmasın. Adalet, hürriyetve müsavat için küçük bir zümreninistibdadına ve mezâlimine karşı yapılanhalk hareketleri insanlık tarihininen mukaddes ve parlak sahifeleriniteşkil ederler. Fakat, diğerbir küçük zümrenin bu hareketikendi ihtirasları için «sınıflar kavgası»şekline sokmağa muvaffak olduklarızaman bu hareket düpedüzeşkiyalık olmuştur; kardeşi kardeşeöldürtmüş, bütün bir milleti hayvanlaştırmağaçalışmıştır. «DiyalektikMateryalizm» mü'minleri her eşkiyalıkhareketini takdis ederler. Çünkü,onlar sokaklarda ve tarlalardakan seli ve yuvarlanan insan kafalarıgörmekten zevk duyan, celiâdruhlu mütereddi insanlardır. Bu zümrenin haleti ruhiyesi her zaman veher yerde böyledir. Bu tipdeki insanlartam bir diktatörlük tesis ettiktenve cemiyeti kendi menfaatlerive ihtirasları için hayvan gibi çalıştırmağamuvaffak olduktan sonrahâkimiyet için birbiriyle boğuşmağabaşlarlar. En azılısı otuz yıllık arkadaşınıcellâdlara teslim eder.Bugünkü beşerî cemiyetin büyükkusurları ve haksızlıkları vardır. Zengin zümrelerin de bu gibi kavgalara,isyanlara sebebiyet verdikleri demalûmdur. Fakat, bu içtimaî hastalığıntedavisi insan kasaplığı olamaz.Bugünkü cemiyeti mesud edecekyol vatandaşın vatandaş üzerinesaldırması, birinin kazancına diğeriningöz koyması değildir. Sakinodasında kibrit keşfeden bir kimyager(ki ekserimiz bunun adını bilebilmiyoruz!), Kinin'i medeniyet dünyasınatanıtan vahşî kız her haldeinsaniyete Marks ve Engels'lerdendaha faydalı iş yapmışlardır.* *Tarihdeki büyük inkilâb ve kanlımücadeleleri tetkik edersek varacağımıznetice şudur :1 — İnkilâb hareketlerinin başınageçenler bütün cemiyetin, zümrelerve sınıflar tefrik etmeden, mesudve hür olmasını istedikleri ve buideal için çarpıştıkları zaman muvaffakolmuşlar ve cemiyet de döktüğükanların mükâfatını görmüştür;büyük Türk millî inkilâbınm muvaffakiyetininsırrı da budur.2 — İsyan hareketlerinin başına,cemiyeti sınıflara, zümrelere ayırarakyekdiğeri üzerine saldırmayıkendi ihtiraslarına uygun gören ruhenmütereddi insanlar geçtiği zamanher iki taraf kudurmuş canavarlaradönmüş ve ayaklanma kardeşkardeşi, vatandaş vatandaşıkesmekten başka netice vermemiştir.«pSINIF KAVGALARI3C


<strong>Bir</strong>unî ve <strong>Milliyeti</strong>Dr. Günay Tümer, 10. ve 11. asırlarda Orta Asya'da yaşayan bilgin, mucit, filozof,hâkim, edip, şair, filolog, hekim ve mühendis, özetle dünya kültür tarihininsayılı dehalarından <strong>Bir</strong>unî'yi incelemektedir. <strong>Bir</strong>unî'nin milliyeti üzerinde süregelenmünakaşaları ele alan Dr. Tümer, onun Türklüğünün delillerini açıklıyor.Dr. GÜNAY TÜMERX - XI. Asırlarda Orta Asya'dayaşamış bilgin, mucit, filozof, hâkim,edip, şair, filoiog, doktor, mühendisBîrûnî, dünyada yetişmiş sayılıdehâlardan biri olup matematik,tarih, dinler tarihi, coğrafya, astronomi,astroloji, jeodezi, fizik, kimya,botanik, zooloji, tıp, eczacılık, jeoloji,arkeoloji, meteoroloji, mineraloji,edebiyat, filoloji, etnoloji, felsefe, mitoloji,pedogoji, iktisat, sosyoloji,ahlâk, din, kronoloji gibi alanlardabaşarılı çalışmalar, incelemeler, eleştiriler, buluşlar yapmış, yenilikler getirmiştir.(1).Tam künyesi «Ebu'-r Reyhan Muhammedİbrt Ahmed el - Bîrûnî» olanbilginimiz, 973 de Hârizm ülkesininbaşkenti Kâs yakınlarında doğmuştu(2). Hârizm, Ceyhun'un aşağı kısmındave bu nehrin her iki yakasındakibir yerleşme bölgesi olup sonralarıXIII. Asra kadar başkent ismiolarak hep Kâs şehri için kullanılmıştır.Bu Mâverânünnehir çevreleriFârâbî, Hârizmî ve İbni Sînâ gibi dahabirçok büyük bilgin yetiştirmişti.Bu bakımdan sözünü ettiğimizbölgeyi, kültür hayatındaki rolübenzetmek yerinde olacaktır. Hâfizm'(1) <strong>Bir</strong>unî'nin çeşitli dinler hakkındaki görüşlerini belirlemek amaciyle hazırladığımızdoktora çalışmasında burada sunmak istediğimiz hususları ilk bölümdedaha geniş olarak ele aldık. «<strong>Bir</strong>unî'nin İslâmiyet ve Diğer Dinler HakkındaDüşünceleri» adlı çalışmamızda ilkin Bîrûnî'yi hazırlayan çevre, hayatı, eseleri, ilmî kişiliği, metodu ve buluşları, dinî kişiliği üzerinde durup ikinci bölümdetarih ve dinler tarihi ile ilgili çalışmaları, metodunu ve dinlerle ilgilikarşılaştırmalarından örnekler sunduk; üçüncü bölümde ise Hinduizm, Buddizm,Zerdüşt Dini, Maniheizm, Sâbiîlik, Eski Yunan Dini, Arap Putperestliği, YahudiDini ve Sâmirîlik, Hıristiyanlık, İslâmiyet hakkındaki düşüncelerini verdik.(Çalışmamız Diyanet İşleri Başkanlığınca bastırılacaktır.)(2) El-Bîrûnî, Hikâyâtu Târihi Ehli'l - Hind fî İstihrâci'l - Umr (Neşr. Zeki VelidiTogan, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi Eki, 1/1 - 4, 166, İstanbul 1954.BİRUNİ 41


de doğup büyümesi itibariyle Bîrûnî,geniş ilmî ihatasını bu bölgeye yöneltmiş,bölgenin teşekkülünü, Ceyhun'unmecrasını değiştirmesiyle birçok yerleşme yerlerinin terkedilipkendisinin bunlardan üç yüz küsurkadarını tesbit ettiğini, bölgede incelemelerve kazılar yapıp bulduğu taşve fosillerle bazı sonuçlara ulaştığınıbir jeolog ve arkeolog ağziyleanlatmıştır (3). Bölgenin bir de tarihiniyazmışsa da «Ahbâru'I - Hârizm»adlı bu eser günümüze ulaşmamıştır(4).Ömrünün ilk yarısını Hârizm'degeçiren Bîrûnî; Afrigoğulları, Zîyârîlerve Me'munoğulları'nın saraylarındael üstünde tutulan bir bilgindi. İlkciddî ilmî çalışmalarına 17 yaşındabaşlayan bu bilgin, ilk büyük eseriolan «e! - Âsâru'S-Bâkîyesyi 27 yaşındayazmıştı. 1017 de Gazneli Manmud Hârizm'i alınca onu da beraberindeGazne'ye götürdü. Hint seferlerinede katılan Bîrûnî ,daha önceHint bilimleriyle ilgilenmişti. Büyükve şaheser eseri «Kitâb Mâ ü'S-Hind»Hindoloji alanında dünyada yazılmışilk ilmî eserdir. Gazne sarayındaçeşitli bilim alanlarıyla uğraşan,Bîrûnî, Sultan Mes'ud için, sayısı 150den az olmayan eserleri arasındamüstesna bir yer tutan «Kanunu"! -Mes'ûdî» yi yazdı.Arapça, Farsça ve diyalektleri, İbranice,Süryanice, Yunanca, Sanskrit,Hârizm ve Soğd dilleri, Türkdiyalektlerini iyi bilen Bîrûnî, bu dillerdeyazılmış edebî, felsefî, ilmî vedinî eserleri incelemişti. Son derecebasit bir formülle yerkürenin çevresiniaslına en yakın olarak ilkino ölçmüş, dünyanın güneşin etrafındadönme ihtimâlini tartışmış, güneşinve ayın dünyaya uzaklıklarınıhesap etmiş (güneş parametrelerininhesabında şimdikine çok yakın birbaşarı göstermiştir), jeolojik dönemlerhakkında bilgi vermiş, trigonometrialanında yenilikler getirmiş,18 maddenin özgül ağırlığını bulmuş,bir küre yaparak cihan coğrafyasınıöğrenmeye yönelmiş, tenkiditarihe getirdiği yeniliklerden ezberciliğinaraştırma ruhunu öldürdüğünüileri sürmesine kadar, çeşitlisatranç kombinezonları ve geometriproblemleri ortaya koymasından simyayıinkârına kadar, dnileri çeşitlimüeseseleriyle karşılaştırmasındanilâçların yan tesirlerinden bahsetmesinekadar ... çok başarılı ilmî çalışmalaryapmıştı.Tenkitçiliği, araştırıcılığı, karşılaştırmacılığı,ihîiyatlılığı, objektifliğiyleasrına göre eşsiz bir ilmî metodasahip bu büyük bilgin, aynı zamandayüksek imanlı, dindar bir şahsi-(3) Bkz. el-Bîrûnî, Tahdîdu Nihâyâti'l - Emâkin litashîhi Mesâfâti'l - Mesâkin (M.Tavit Tanci neşri), 21-24, Ankara 1964(4) Bkz. Yakut er - Rûmî, Mu'cemu'l - Udebâ, VI/309. (Bîrûnî'nin Hârizm hakkındakielimize geçmeyen bu kitabını görüp ondan aynen iktibas eden, Beyhakî,bu bilgilerin bir kısmının bize intikalini sağlamıştır. Bkz. Târîh-i Beyhakî,11/811, Tahran 1908).42 rÜMER


yetti. Onun eserlerinde İslâm? esasve prensiplere bir aykırılık bulamadığımızgibi, inançlı, açık fikirli, aydınbir dindar siması ile karşı karşıyageliriz. Onun dindarlığı ilmî kişiliğine,bilginliği dinî kişiliğine zararvermekten öte büyük bir ahenkgösterir.İlmî hayatı 70 sene dolaylarındadevam eden Bîrûnî, ölmeden önceson nefesleri arasında şiddetli hastalığınarağmen yine bir ilmî konuyuçözümleyip öyle gözlerini yummuştu.Ölüm tarihi olarak genellikle1048 tarihi kabul edilmişse de bireserindeki kendi ifadesini ve Yakut'unbu konuda verdiği bilgiyi değerlendirerekbiz onun 1061 de öldüğükanaatindeyiz.Bîrûnî'yi bu şekilde kısaca tanıttıktansonra şimdi milliyetine geçelim.Diğer bazı bilginlerde olduğu gibi(meselâ Türklüğünde tartışılmayahiç yer olmayan Fârâbî ya da yinebu bölgeye mensup İbni Sînâ gibi)Bîrûnî'nin de İran'lı ya da Türk olduğukonusunda tartışmalar vardır.Ona Soğd, Arap diyenler de vardır.Ancak bu ikincileri birinciler kadarkuvvetli bulmak mümkün olmamaklaberaber biz, aşağıdaki incelememizdebu ihtimâllerin üzerinde de durduk.Bu konuda sarih bir beyanıbulunmaması dolayısiyle, Bîrûnî'ninmilliyetini tesbit için Hârizm bölgesininözelliklerinden, Bîrûnî kelimesinden,Bîrûnî'nin eserlerindeki bazıdelâletlerden yararlandık.Arai Gölü deltasmdaki Hârizm,nehrin iki tarafına göre iki bölümdenmeydana gelmekteydi. Bunlardannehrin batısında bulunan bölümünmerkezi Gürgenç, diğer sağdakibölümünki ise uzun bir süre tekbaşına Hârizm diye isimlendirilenKâs idi. Bu her iki merkezin kültürtarihi Milâddan önceki asırlara kadaruzanmaktaydı. Hârizmlilerin ayrıbir dilleri olup bunu XIII. Asrakadar muhafaza ettiklerini biliyoruz.Hârizmlilerin bu bölgeye ne zamanyerleştiklerine dair kesin birbilgimiz yoksa da Bîrûnî, «İran ağacınındallarından biri» diye tarif ettiğibu kavmin Türklerle yakın münasebetlerindenbahseder (5). Bat/hbilginler Hârizm'i de içine alangeniş bir bölgeyi İranlılar ve İranlılarlaakraba kavimlere mâlediyorlarsada Türkler bu bölgelerde Arapistilâsından önce, hattâ Milâddanönceki zamanlardan beri bulunmaktaydılar(6). Zaten Bîrûnî de bu bölgedekiPeçenek, Başkırt, Guz Türklerinden ve Türkmenlerden sık sık bahsedipbunların oturdukları yerlereişaret etmekte, onlarla Hârizmlilerinve kendisinin münasebetlerini çeşitlikitaplarında zikretmektedir (7).(5) El-Bîrûnî, el - Âsâru'l Bakiye (E. Sachau neşri), 35, 47, Leipzig 1923(6) Bkz. Richard N. Frye - Aydın Sayılı, Selçuklulardan • Evvel Orta Şarkta Türkler,Belleten X/37, 97 -131, Ankara 1946(7) Bkz. el - Bîrûnî, Tahöîdu Nihâyâti'l - Emâkin, 22 - 24, 80; Kitâbu'l - Cemâhir,205 - 6, Haydarâbâd 1936.BİRUNİ 43


Meşhur seyyah İbni Fadlan, seyahatnamesindeHârizmliler ve onlarayakın oturmakta olan Türk boylarındanbahsetmekte, aynı konuya ışıktutan Muhammed Avfî, onların İslâmiyetikabul ettikten sonra şehirleregoçettikierini belirtmektedirler (8).Prof. V. Minorsky, Bîrûnî'den bahsederken«O, eski İran kültür âlemi veTürklerle dolu steplerin sınırındadoğdu» deyip Bîrûnî'nin ana dilinin«kuvvetlice Türkçe tesirinde kalmışbir İran diyalekti» olduğunu belirtmişoluyordu (9). Bu Türklerin ogünkü yerleşme durumlarını itiraf e-den satırları şimdilik bir tarafa bırakıpbu büyük bilgine «Bîrûnî» denmesininsebebi üzerinde duralım.«Bîrûnî» kelimesi üzerinde eski veyeni kaynaklarımızda bu kelimeningerek okunuşu, gerekse anlamı vegerekse de delâleti hususunda fikirbirliği yoktur. Tartışılmayan, sadece«bîrûn» kelimesinin Farsça'dadış anlamını ifade ettiğidir. Bunagöre Bîrûnî: dışarılı, taşralı, yabancıgibi anlamlar ifade eder. Sachau(Zahav), bu kelimeyi «Berûnî» şeklinde tesbit edip uzun açıklamalardabulunmuştur (10). Bazı eski yazmalardabu kelimenin «Beyrûnî» şeklindeyazıldığını da görüyoruz. Sem'ânî'nin«el - Ensâb» mm naşiri, İbniEsîr'in «el - Ensâb» ında ve kendineşrettiği metinde bu kelime «Bîrûneklinde gösterilmekteyse de birnüshada «Beyrûnî» şeklinde alınmışolduğunu da ilâve ediyoruz (11). Burhân-ıKatı haşiyesinde her iki şeklinde aynı anlama gelerek gösterildiğinigörüyoruz (12). Bazı Batılı bilginlerinbu kelimeyi «Aiiboron» şeklinegetirmiş olduğunu söyleyerek kelimeninanlam ve delâletine geçelim.Yakut, bazı bilginler, uzun zamangurbette kalması üzerine ona«Bîrûnî» dendiğini ileri sürmektelersede, kendisinin bunun taşralı anlamınageleceği kanaatinde olduğunubelirtiyor. Sem'ânî de bu düşünüşüpaylaşıyor (13). Kaynaklarda «Bîrûn»un Sind'de bir yer ismi olduğu yolunda mütalâlar bulunmaktaysa da Bîrûnî,bir eserinde doğum yeri olarakdiğer bir eserinde de «vatanım»şeklinde Hârizm'den söz ettiğindenbu taşralılık, dışanlığın Hârizm dışındaaranmaması gerekmekte-(8) İbni Fadlan Seyahatnamesi, Çev. Lütfi Doğan, İlahiyat Fak. Dergisi 1 - 11,60-67, Ankara 1954; A. Sayılı, Selçuklulardan Evvel Orta Şarkta Türkler,112 - 122(9) V. Minorsky, On Some of Al - Bırunı's Informants, El - Eırum's Commemoration Volume, 236, Calcutta 1951(10) Bkz. el - Âsâru'l-Bâkiye, XVII - XX, Lx xIII(11) Es - Sem'ânî, el - Ensâb, 392, Haydarâbâd 1963(12) Muhammed Huseyn Tebrîzî, Burhân-ı Katı' (Neşr. M. Muin), 1/336, Tahran1963(13) Bkz. Yakut, Mu'cemu'l - Edebâ, VI/308; es- Sem'ânî, el - Ensâb, 39244 TUMER


dir (14). Kanaatımızca, Hârizm'-den çıkmış bilginlerden hiçbirisi içindeğilde, yalnız bu bilgin için bu kelimeninkullanılmış olması, genellikleyapıldığı gibi, o devirlerde şehirleriki bölüm olup içtekine «enderun»,dıştakine de «bîrûn» denildiği içinBîrûnî'nin doğum yeri olan Kâs'ındış bölümüne nisbet edilmiş olduğuşeklindeki bir açıklamayla soruyucevaplandırmaktan çok, şehrindıştaki bölümünde o devirde kimleroturabilirdi sorusunu sormayı gerektirir.Yakut'un naklettiği bir şiirindeBîrûnî ceddini bilmediğinden söz ettiğinegöre, Bîrûnî'nin Hârizm bölgesidahilinden doğum yerine bir müddetönce göç etmiş bir aileye mensubiyetindendolayı böyle tavsif e-dilmiş olacağını düşünebiliriz ki MuhammedAvfî (Ö. 1228), HârizmTürklerinden söz ederken şu bilgiyivermektedir: «Bunların Hârizm'debulunan bir kısmı, İslâmiyet bu bölgeleresaadet getirdiği sıralardamüslüman oldular ve İslâmiyettebüyük başarılar gösterdiler... Türkmenadı ile anılan Türkler de kendiarazilerini bırakarak İslâm şehirlerinegeldiler» (15).Bîrûnî'nin milliyeti konusunda Batılıbilginlerin bilerek bilmeyerekArap (16) ya da İranlı (17) demeleri,hattâ onu aşırı ateşli bir İranmilliyetçisi diye tavsif etmeleri (18),bazı Doğulu bilginlerin de bunlarıntesirinde kalmaları (19) kanaatımızcagerçeği yansıtmamaktadır (20).Sachau, Bîrûnî'nin el - Âsâru'i -Bakiye'de İbn Kuteybe'nin Arab'ınAcem'e üstünlüğü ile ilgili olarakyazdığı kitapta onun cahillik ve kâfirlikisnatlarını yerinde bulmayıpArapların daha cahil ve İslâmiyet'eayak diremede daha şiddetli olduklarınıbir de âyet zikrederek bahsetmesinidevrinin kuvvetli İran milliyetçiliğitezahürlerinden birisi olarakgörmüştür (21). Acem kelimesinin(14) Bkz. el - Bîrûnî, Hikâyatû Târihi Ehlil-Hind, 168; Tahdîdu Nihâyâti'l Emâkin,81.(15) Bkz. Dipnot 8.(16) Bkz. Irâ M. Lapidus, Bîrûnî, Americana, IV/8, Newyork 1968; E.S. Ah.,Bîrûnî, Britannica, 111/711 - 2, Londra 1969(17) Edward G. Browne, A. Literary History of Persia, 11/105, Cambridge 1964;George Sarton. Introduction to the History of Science, 1/707, Baltimore 1953;Louis Massingnon, Al - Bîrûnî et la Valeur de la Science Arab, Al - Bîrûnî'sCom. Vol. 217.(18) El - Bîrûnî, el - Âsâru'i - Bakiye (E. Sachau, Chronologie Orientalischer Volkervon al Beruni Einleitung) XXVII; W. Barthold, İslâm Medeniyeti Tarihi(M. F. Köprülü neşri), 53, Ankara 1963(19) Nizami Arûdi, Çahâr Makale M. Muîn talîki), 250, Tahran 1955 - 7(20) Bîrûnî'nin milliyeti konusunda bkz. Zeki Velidi Togan, Bîrûnî, İsâim Ans.11/635-6; Umumi Türk Tarihine Giriş, 92-3, 438, İstanbul 1970; Aydın Sayılı<strong>Bir</strong>uni, Belleten XIII/49 - 52, 55 - 7, Ankara 1949(21) El - Âsâru'i - Bakiye, XXVII, 238-9BİRUNİ 45


geniş, anlamını, zikri geçen Arapkumandanının Hârizm katliamını (22)ve Bîrûnî'nin Aristo'yu, mantığısuçlayanlara söylediklerini, okuduğuâyeti (23); onun tenkitçi, hakperest,yanlışa düşman kişiliğini ve nihayethiçbir eserinde sarih beyaniyle tesbitedemediğimiz bir ırkî kibir veüstünlük ifadesinin bulunmaması yanında,biraz da İslâmî kişiliğindengelen buna tepkisini bir tarafa koyarak,Farsça'yı Arapça'ya tercihedenleri ve İranlılıkta taassup e-denleri kötülemesi (24), Arapça hicvediimesiniFarsça övülmesine tercihetmesi (25), İranlıları bilgisizlik,yalancılık ve mübalâğacılıkla tavsifetmesi (26), İranlılardan «biz ve İranlılar (27) » şeklinde bahsetmesi gibihususlar üzerinde düşünürsek Bîrûnî'yehemen Arap ya da İranlı demeninne kadar yanlış olacağını anlamış oluruz. Kaldı ki kendisi bir eserinde«Ben gerek Arapça'yı ve gereksede Farsça'yı anadilimden sonraöğrendim. Bunların ikisi de benimanadilim değildir (28) ». deyipanadilini şöyle anlatmaktadır: «İlimdili olan Arapça yerinde benim anadilimile ilim tesbit edilmiş olsaydı,oluk üzerine çıkmış olan deve yada tarla sürmek için çifte koşulmuşzürafaya şaşıldığı gibi şaşılır ve hayret edilirdi (29)».Prof. V. Minorsky, Bîrûnî'nin anadilininSoğdca olduğunu ileri sürmüşsede, Bîrûnî Soğdları ayrı birkavim olarak Hârizm dışında Buhara,Beykend dolaylarında gösterdiğinden (30) ve gerek Soğd, gerekse deHârizmli'ierin kuvvetli bir kültürleri,yazılı eserleri olduğu asrımızda ortayaçıktığına göre Bîrûnî'nin yukarıdatarifini yaptığı anadili olamazlar.Öte yandan Bîrûnî, HârizmlilerinTürklere benzerliklerinin kendilerirozarar vermesinden (31) dolayı beşiktekiçocuklarının kafasını iki taraftanbaskı altına alıp acayip bir(22) Bkz. H.A.R. Gıbb, Orta Asya'da Arap Fütuhatı (Çev. M. Hakkı), 36 - 8, istanbul1930; W. Barthold, Turkestan Down to the Mongol Invasion, I Londra 1958(23) Bkz. el - Bîrûnî, Tahdîdu Nihâyâti'l - Emâkin, 9 - 10.(24) Bkz. el - Bîrûnî, Tahdîdu II, el - Âsâru'l - bakiye, 52(25) El - Bîrûnî, Kitâbu's - Saydala Mukaddimesi (Çev. M. Ş. Yaltkaya), 31, istanbul1937.(26) El - Bîrûnî, Temhîdu'l - Müstakar litahkîki Ma'na'î - Memer, (Resâilu'l. - Bîrûnî),13 - 17, Haydarâbâd 1948; el - Kanunu'1 - Mes'ûdî, IH/1469, 1474, 1478,Haydarabad 1955; Kitâbu'l - Cemâhir, 23, 37 vb.(27) El - Bîrûnî, Kitâb Mâ li'l - Hind, 367, Haydarabad 1958(28) El - Bîrûnî, Kitâbu's - Saydala, Muk., 31(29) (a.g.e.), 30-1. —(30) El - Âsâru'l - Bakiye, 233 - 5.(31 Çünki Türk sanılıp esir edilerek satıldıklarından Türklerden farklı bir hâle ff»lmekistiyorlardı. Bkz., el - Mukaddesi, Ahsenu't - Tekasîm. 285, Baydan 1P °646 T^MER


şekle sokmalarını «Allahın yarattığınıdeğiştiriyorlar» diye tenkit e-dip (32) görünüş ve yüz güzelliğininönemini belirterek Peygamberimizinbir yere göndereceği kimsenin güzelyüzlü olmasına dikkat ettiğinden bahsetmesi İbni Fadlan'ın pek çirkinbulduğu Hârizmlilerden olmamasınadelil sayılabileceği gibi, eski kaynaklardaBîrûnî'nin nisbe'si «el - Hârizmî el - Bîrûnî» şeklinde gösterilmesihernekadar Hârizm bölgesininmensubu ise de, kendisinin de ifadeettiği gibi «aslî Hârizmliîer» dendeğil, onların dışındaki Hârizmlilerdenolduğuna delâlet eder ki, yukarıdatemas ettiğimiz Hârizmlilerinta eskiden beri Türk kavimleriyle yakınmünasebeti hatırlanacak olursaBîrûnî'nin milliyetini tesbit kolaylaşmışolur (33). İncelememiz bu doğrultuyagelince, Bîrûnî'nin eserlerindeTürk boyları, tarihi, etnografyasıhakkında kıymetli bilgiler bulunduğukadar, eserlerindeki yazılışlarındabir ittirat bulunan Türkçe kelimelerin(34), Peçenekçe'nin tesirialtında kalmış bir yerli Türkçesinihatırlattığını söyleyebiliriz (30). ZatenBîrûnî, bölgelerinden göç etmişPeçenekçe ile Hârizmceden ibaretdilleri bulunan bir kavimden bahsettiğinegöre o çevre için bu normalbir keyfiyet olarak düşünülebilir (36).Diğer taraftan Bîrûnî, Başkırt «karasöz» lerinde Alp mit'lerinden bahsederkenbunun Başkırtçasını da veriyor(37). Türk lehçelerine vukufubariz olduğu gibi, çocukluğunda vegençliğinde bir Türkmenle aralarındakibir olayı anlattığına göre dahaçocukluğunda Türkçe'yi bildiği anlaşılıyor(38). İlk gençlik rasatlarınıTürklerle meskun bir bölgede yapması,yağmur taşı ile ilgili olarakbir Türkle konuşması, Kıtay Han'ınelçilerine bazı sorular sorması dabunu doğrulamaktadır (39). Bîrûnî'­nin Türkçesinin Hârizm'in yerli Türklerinin konuştuğu Peçenekçe'ye yakınbir Türkçe olduğu kanaatineulaşmış bulunuyoruz. ®(32) El - Bîrûnî, İfrâdu'l - Mikâl fî Emri'z - Zılâl (Resâilu'l - Bîrûnî), 38, Haydarabad1948(33) İbni Fatilan Seyahatnamesi, 61; Kitâbu'l - Cemâhir, 18; el - Âsâru'l - Bakiye, 39(34) Tahdîdu Nihâyâti'l - Emâkin, 23; Zeki Velidi Togan, <strong>Bir</strong>uni, İs. Ans. 11/636(35) Bkz. (a.g.e.)(36) Tahdîdu Nihâyâti'l - Emâkin, 23(37) Tahdîdu Nihâyâti'l - Emâkin, 22(38) Bkz. Kitâbu'l - Cemâhir, 205-6; Zeki Velidi Togan, <strong>Bir</strong>uni's Picture of theWorld, 84, 114, New Delhi 1949(39) Tahdîdu Nihâyâti'l - Emâkin, 80; Kitâbu'l - Cemâhir, 207, 219BIR TT NT 47


MehmetAkif'inDüşündürdükleriSADIKKEM/y. TURALFikir tarihimiz ile edebiyat tarihimiziçiçedir. Bu manzaraya günlükpolitika ile ideoloji kavgalarınınkarıştığını düşünün... Peşin hükümsüzinceleme, tarafsız hüküm verme,kısaca doğrunun müdafaası nedengüçtür anlaşıldı sanıyorum.Ölümünün 38. yılında MehmetAkif'i düşünürken önce yukarıdakigüçlüğe, hattâ, imkânsızlığa işaretetmemizin lüzumunu haklı saymıyacakmısınız? Öyle ise bu konudabir tespit yapalım.Milletin parası ile doğrunun, iyinin,güzelin hakim olduğu bir kamuoyuyaratmakla görevli TRT ye bakalım.Hemen her konuda serbestbir kamuoyunun oluşması için kurulmuşolan Türk Devleti'nin ve TürkMilleti'nin emrinde olması gereken bukuruluş sanat ve edebiyat adına işlediğininhesabını nasıl verecektir?Sanat ve edebiyatın haysiyetsizleştiğibir cemiyette fertlerin haysiyetliolması beklenemez. Politikanın, modaideolojilerin kendi emrinde görmekve göstermek istediği sanat, hiç birdevirde bu derece hafife alınmamıştır.Ancak, vazifesi bu hafife almayıortadan kaldıracaklara yardım olanTRT'nin kime yardım ettiğini, dağdakiçobandan şehirdeki çöpçüye kadar,herkes anlamıştır. Fakat minareyiçalanın kılıfını hazırlayacağınıbildiğimiz halde bazı şeyleri anlayamamaktadireniyoruz ve soruyoruz:Şair denilince N. Cumalı, romancıdenilince O. Kemâl, Y. Kemâl veB. Yıldız'dan başkasını hatırlamayanlar,Faruk Nafiz'in ölümünübir kuru haberle geçiştirişlerininasıl izah ederler? Türkçenin billurlaşmasınınsebebi olan Hece'nin beşşairini unutmuş görünenler bu tavrınasıl izah ederler? Yahya Kemal'ibir kenara itişleri, anlayamadıkların'dan mıdır?<strong>Bir</strong> sistemci, bir tefekkür adamı vemanevi lider olan Ziya Gökalp'in«eylemci şiirlerin» şairi bir nihilist olduğusaçmasını nasıl izah ederler?Anladık Akif'in defterden silinmesidevrimbazlıkla ilgili; anladık Yahya48 TURAL


Kemal'e kırgınlık rahatsız edici «ilişkiler»den dolayı. Fakat teokratik devletyapısını millî devlet yapısına geçirenlerininkâr edemediği, Türk aydınınayeni bir heyecan ve ufuk kazandıranGökalp'e karşı tavrınızı anlayamadık.Atatürk'ün Ziya Gökalp'inölümü üzerine eşine çektiği telgrafıokusanız yeterdi :«Muhterem zevciniz Ziya GökalpBey'in bütün Türk âlemi için büyükbir ziya teşkil eden gaybûbet-i ebedîsindenmütevellit hissiyât-ı tâziyetkârânemive Türk milletinin samimiteessürat-ı kalbiyesini zat-» ismetanelerinearz eder Türk millet ve hükümetininbüyük mütefekkirin ailesi hakkındakihissiyât-ımüşfikânesini teminederim efendim.»Türklüğün varlık kavgasındaki yetini açıklamak yerine 17 yaşında ikenyazdığı şiirleri vurgulaya vurgulayaokutuşunuzu Türkçülüğün Esasları'nınyazarlarını, mümeyyiz vasfınındışında yorumlarrfa'nızı anlayamadık.Ve anladık ki siz Gökalp'ı ya anlamamışsınızveya anlatmak istemiyorsunuz.Geçelim.İstiklâl Marşı dışında, son elli yılda,hamâsî-estetik değerinden dolayfbeğenilmiş, millet'e malolmuş Bayrakgi şiirde hamâsî-estetik zirveye ulaşrak»tan başkasını şu anda hatırlamıyorum.Bayrak mefhumu Arif NihatAsya'nın «Bayrak»mın dışında hangişiirde hamâsî-estetik zirveye ulaşmıştır?Sayısı 25'e (yanlış duymadınız)ulaşan kitapları ile Arif NihatAsya'nın ekranınıza çıkarmamasın'izah buyurabilir misiniz?MEHMET AKİFTürk romancılığının - ki üçyüz'e yakıneseri ile muharrirlik rekoru ondadır-devadamı Peyami Safa'ya karşıtavrınız için izah mümkün ama,ders kitaplarını okuduğunuz edebiyattarihçisi Banarlı için «haber tekniği»bahanesini kabul ettirebilir misiniz?Haydi eskilere hayır, pekiyi yeniler?Mehmet Çınarlı, Yavuz BülentNiyazi Gencosmanoğlu, Beşir Ayvazoğlu,Yetik Ozan v.s v.s gibi şairleri;Tarık Buğra, Emine Işınsu Öksüz,Mustafa Necati Sepetçioğlu, SevinçÇokum gibi otuz yaşın üstünde; ReşatGürel, Tayyar Aksoy vs. gibi otuzun altında romancı ve hikayecileri ne zamanduyuracaksınız? (Soruyu ne zamanduyacaksınız diye mi sormalıydım?)Halk şairleri... Abdülvahap Kocamanve Zülfikar Divanî adlarını; Alyansoğlu,Mevlût İhsânî, Çobanoğlu,İlhamî ve Şeref Taşlıova, Kul Mustafaile devrimci İhsanî'nin şiirlerininarasındaki gerçek farkı millete ne zaman ilân edeceksiniz?Şiir kitaplarını 50.000'den fazla satmışolan - evet yanlış duymadınız -asrımızın en büyük hiciv şairi AbdurrahimKarakoç definesini ne zamanbulacaksınız? Geçelim. Ve daha binlerceyanlışınız için geçelim. Ancak,bunların sebebi duymamaktan doğanbir eksikükse, bilmemekten doğanbir sonuçsa bu yetkisizliğinizi gösterir;o zaman, bilenlere danışın. Devletinbu işle uğraşan Üniversitelerindenyardım isteyin, eksiğinizi tamamlayın,yanlışınızı düzeltin. Eğer49


ilerek yapıyorsanız, buyine boşa gidecektir.sözlerimizMehmet Akif hem fikir tarihimiz,hem edebiyat tarihimiz, hem de ideolojik- polemik tarihimiz açısındanüzerinde durulması gereken bir isimdir.Türkiye'de edebiyat, fikir, ideoloji- polemik üçlüsünü nefsinde toplamışkimselerin sayısı ne kadardır?Bunlardan hangisi Akif kadar lehteyazı ve eser yazılmasına sebebolmuştur?Mehmet Akif'e kimler düşman olmamış,kimler küfretmemiştir.Yıkılmasını istediği mahalle kahvesiningediklilerinden tutunuz, aytutulunca «dümbelek» çalmaya kalkan«hurafâta» batmışlara kadarsözde dindar gerçekte cahiller O'nuhoş karşılamamışlardır.«O ihtişamı elinden niçin bıraktın daBugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?«Kadermiş!» öyle*mi? Hâşâ, bu sözdeğil doğru;Belâm istedin, Allah da verdi... Doğrusu bu.Çalış dedikçe şeriat, çalışmadan, durdunOnun hesabına bir çok hurafe uydurdun!Sonunda bir de tevekkül sokup arayaZavallı dini çevirdin onunla maskaraya(Fatih Kürsüsü'nden Vaiz Kürsüde)veyaNe Hûda'dan sıkılırlar, ne depeygamberden50Bu ilimsiz hocalardan, bu beyinsizlerdenÇekecek memleketin hali ne olmaz?Düşünün!(Süleymaniye Kürsüsünde Türkistan'ahareket)Mısralarını yazan Âkiften bir takımyobazların da hoşnut olmadığı muhakkaktır.Abdullah Cevdet veya Nazım Hikmetgibileri ile onların dünkü ve bugünküçömezlerinin «mürteci»: medeniyetve hürriyet budalalarının cahil - softa olarak gördükleri Akif'inbir yönüne işaret etmeye çalışacağız.Akif'in bu yönü Geîişmeciliktir.Akif ne Batıcıdır, ne medeniyetsevdalısı, ne de bunların zıddı birzihniyetin müdafiî... Böyle gören vegörmek isteyenler yanılmışlardır.AKİF'İN MESELELERE BAKIŞIAitı kitapdan meydana gelen Safahatmiliî hamasi, dinî heyecanlarıntenkidî bir bakışla cemiyete yöneltilmesidir.Kuvvetli bir tahkiye üslûbuve gözlemlere dayanan içtimaî realiziminörneği levhalar, Akif'in şiirinin- hattâ nesrinin - karakteristiğidir.Mehmet Akif, aruzun kaideler nizamınıadetâ bir oyuncak gibi kullanmış,geniş konuşma cümleleri iletipler ve onların kullandığı dili başariylevermiştir. Gözlemin kuvvetindendoğan tasvir ve tahliller onun asıl başarısıdır.O, içtimaî meseleler adamı, büyükheyecanlardan sonra ulaştığı tefekkürünverdiği çözümler adamıdır.Fakat bakışı «aydıncık»lara benzemez.TURAL


Akif müsbet düşünce yerine, hemenher şeyini taklid etmemiz gerektiğitelkin edilen bir Avrupa hayranlığıile ilk çocukluğunda karşı karşıya gelir. Devletin yıkılmasını hazırlayacak olan bu şuursuz taklid hevesini,aşağılık duygusunun verdiği «kendioluş şartların, red» de karşı,Ecdadını zannetme asırlarca uyurduNerden bulacaktın o zaman eldekiyurduÜç kıt'ada, yer yer, kanayan izlerişahid(Gölgeler, Azimden sonra tevekkül)veyaKış uykusunda mı geçmişti ömrüecdadın?Kayır, o nesî-i necibin, o şanlı evladınDamarlarında şehâmet yüzerdi kanyerine(Safahat I, Mahalle Kahvesi)gibi hatırlatmaları yapıyordu. Amaşuursuz taklid hevesi, ölçüsüz hayranlıkhissi olup yürümüştü bir kere:mMütefekkir geçinenler ne diyor siz debakın :«Medeniyette taâlisi umûmen şarkınYerimiz bir yolu takip ederek kaabildir;Başka yollarda selâmet gözeten gafildir.Bakarak hangi zeminden yürümüşAvrupalı,Ayni izden sağa sola hiç sapmamalıGarbın efkârını mâl etmeli şarkınbeyni;Duygular çıkmalı hep aynı kalıptan;yâ'niİçtimaî, edebî hasılı her meseledeGarbı îakiid edemezsek, ne desenbeyhude»(Süleymaniye Kürsüsünden)Sonucu kendi istediği bir sebebebağlamaya şartlanmış cüce mantığınağzından,Sir de din kaydını kaldırmalı, zira, obelâBütün esbabı terakkimize engel hâlâ(Süleymaniye Kürsüsünde)dedirtiyordu.Bu sakat muhakeme, bu cücemantık her türlü propoganda araçlarınıdün de bugün de elinde tutmamışmıdır? Buna karşılık milletkendine benzemeyen bu sözdeaydınlara karşı haklı olarak tavıralmamış mıdır?Sizde erbâb-ı tefekkürle avamın arasıPek açık. İşte budur bence vücudunyarası(Süleymaniye Kürsüsünde)Dün de bu gün de «beyin» geçinenaydının gözü dönmüş radikalizminekarşı milletten,<strong>Bir</strong> yanardağ gibi fışkırdı «yürek»tennefret(Süleymaniye Kürsüsünde)Akif akıl, ileri görüş ve ilim sahibiolarak milletin içine düştüğü çıkmazıgörüyordu. Uykuda bir cemiyeti uyandırmadan yapılacak göstermelik taklidçiliğinlüzumsuzluğuna kim inanmaz?Türk'e uşaklık ederken onu geridebırakmış ve uyanık, ileri sabahlaraermiş miletleri farketmemekmümkün mü?Şu bizim halkı uyandırmadadır varsafelahHangi bir millete baksan uyanık çünkü sabah(Köse İmam)MEHMET AKİF51


Bu cehalet yürümez; asra bakın:asr-ı ulûm(Köse İmam)Büyük bir imparatorluktan Anadoluyaylasına sığınmaya mecbur kaldığımızgibi, çıkmazda olduğumuzuve fakat yepyeni bir ülkü ile bu darboğazdan kurtulmayı hepimiz düşünmüyormuyuz? Bu ülkü Türk milletininkendini değerinden kopmadan,ilimde ve teknikte çağa ulaşması,haysiyetli, kudretli bir hayat yaşamasıdeğil midir? Ancak bu ülkü gelişmecibir yorumla kendi meselelerimizikendimizin çözmesini sağlamaküzere ileri teknik, ilim ve metodlarıalmamızı gerektirmektedir.Hangi akıl sahibi buna karşıdır?Sâde Garbın, yalınız ilmine dönsünyüzünüzO çocuklarla beraber, gece gündüzdidinin;Giden üçyüz senelik ilmi sık elden0 edininFen diyarında sızan namütenahi pınarı,Hem için hem getirin yurda o nâfisuları.Aynı memba'ları ihya için artık buradaKafanız işlesin oğlum, kanal olsunarada.(Asım'dan)Alınız ilmîni garbın alınız san'atiniVeriniz, hem de mesâinize son Süratini(Süleymaniye Kürsüsünde)Onlardan aldıklarımıza kendi damgamızıvurmak, kendi meselelerimizeGelişmeci bir yorumla ilâç yapmak52yerine, maymun veya papağan maharetine eş bir taklid başarısına kimkarşı değil?Ne yapsa Avrupa, bizlerce asi olanhareket :«O halde biz dahi yaptık!» deyiphemen taklidBu türlü bir yenilikten ne hayr edersin ümid?(Fatih Kürsüsünde)Mehmet Akif Ersoy satıhta yenilikşekilperestBatıcılık karşısındaşahsiyetsiz, derinlik ve büyüklüktenmahrum bir ilerleme karşısında amansız bir tenkidçidir. Biz medeniyetive ilerlemeyi 40.000 köye mektepgötürmek manasına almışızdır. Memleketingeriliği, fukaralığı, kaynaklarınıkullanamayışı bir neticedir. Buneticenin çözümü mektep açmak oisaydıhergün yenileri açılan üniversitelerimizinideolojik polemik adamıdeğil, fabrikalar kuran, millî iktisadanlayışını savunan, yeni buluşları ileâleme parmak ısırtan bir nesil yetiştirmişolması gerekmez miydi? Sanayileşmiş,kalkınmış, haysiyetli,kudretli devleti kime kurdurmayı düşünüyoruz?İyi amma, a beyim, şöyle bakınsak,birçok,<strong>Bir</strong> aîay mekteb-i âli denilen yerlervar;Sorunuz bunlara millet ne verir? Milyonlar.Şu ne? Mülkiyye. Bu? Tıbbiyye. Bu?Bahriyye. o Ne?O mu? Baytar. Bu? Ziraat. Şu? MühendishaneTURAL


Çok güzel, hiçbiri hakkında sözümyok yalınız,Ne Yetisdirdi ki şunlar acaba? Anlatınız!İşimiz düştü mü tersaneye, yahutdenize,Mutlaka adetimizdir, koşarız İngiliz'e<strong>Bir</strong> yıkık köprü için Belçika'dan Kalfagelir;Hekimin Hazıkı bilmem nereden celbedilir.Meselâ bütçe hesâbâtını yoktur çıkaranHadi maliyyeye gelsin bakalım MösyöLoranHani tezgâhlarınız nerde, Sanayi nerde?Ya Brüksel'de, ya Berlin'de ya Mançester'de!(Âsım'dan)Şairlerimiz romancılarımız, tiyatroyazarlarımız milleti fikir ve zevk bakımındaneğitmeyi unutmamalıdırlar.Milletin kendi değerlerinden kopmadanyeni bir hamle yapmasında üzerlerinedüşen görevi yerine getirmelidirler.Fakat evvelkiler İran'ın, dünküler Fransa'nın, bugünküler Rusya'nınsesine hoparlör olmaya hevesli bayağılarolmamışlar mıdır?Üdebânız hele gayetle bayağ mahiûkatHalkı irşâd edecek öyle mi bunlar?Heyhat!Kimi garbın yalınız fuhşuna hasbîsimsar;Kimi, İran malı der köhne alır, hurdasatar!(Süleymaniye Kürsüsünde)MEHMET AKİFMehmet Akif Balkanlarda, Çanakkalede,Kafkasyada, Sînâ'da cephelerde;Cemiyet-i Akvâm'da, Sevr'de,Mondros'ta masallarda İslamı ve Türkmilletini yok etmeye kararlı bir haçlıruhu görmüştür. O haçlı ruhu ki sadece,Zebûküş Avrupa bir hak tanır kikuvvettir.Kaldı ki,Donanma, ordu yürürken muzafferenileri,Üzengi öpmeye hasretti garbın elçileriolarak değişmiştir.Donanmamızla verip sonra şarkı velveleye<strong>Bir</strong>inci hamlede bayrak diker Çanakkaleyeİkinci hamleye Dar-ül-hilâfe! der çekeriz(Hatıralar, Berlin Hatıraları)diyen bir haçlılık,Tepeden yol bularak geçmek içinMarmarayaKaç donanmayla sarılmış ufacık birkarayaNe hayasızca tahaşşüd ki ufuklarkapalıNerde - gösterdiği vahşetle «bu birAvrupalı»Dedirtir...Saçıyor zırha bürünmüş de o namerdellerYıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller53


Veriyor yangını, durmuş da açık sînelereSürü halinde geçerken sayısız tayyare(Âsım'dan)Bu manzara karşısında insan neder, nasıl der Allah aşkına? Hem buyapılanlar «medenilerin, barbarlara(!) açtığı bir savaş» sa bu vahşi harekete fikriniz, hissiniz isyan edipMaske yırtılmasa hâlâ bize âfetti oyüzMedeniyyet denilen kahbe, hakikat,yüzsüz(Âsım'dan)diye haykırmaz mısınız? Son bağımsızTürk devletini ayakta tutmak içinverdiğimiz istiklâl savaşı ve bununilham ettiği Mars'taki de aynı haykırışdeğil midir?Garb'ın âfâkım sarmışsa çelik zırhlıduvâ^;Benim İman dolu göğsüm gibi serhaddim var.Ulusun, korkma,- nasıl böyle bir imanıboğar«Medeniyyet» dediğin tek dişi kalmışcanavarErlikle yoğrulmuş faziletli bir soyunmensubu olan Mehmet Akif'i ilim,fen ve ileri metod iie gelişmenin karşısında göstermek isteyen fikir yobazlarıolacaktır ve vardır. Onlar birkıtadaki sözleri ilham eden şartlarıyaşasalar imansız yürekleri gibi vatanıda satarlar ve pazarlıkta bile birdireniş göstermezlerdi. Kaldı ki kocabir şairi mısra, beyit hatta kıt'a ilemahkûm etmeye kalkmak cehaletinolduğu kadar ard niyetin de ölçüsüdür.Yine baştaki hükmümüze döneceğiz;peşin hükümsüz inceleme, tarafsızhüküm verme güçtür. Çünkü objektiflikve metodik şüphe ilkelerinebağlılık yerine ideoloji uşağı, papağan,sıkıntısız âlimliğe yönelen birnesil ortaya çıkmıştır.Zavallı milletin idrâki târmâr olalı :Muhit-i ilme giren yok, diyar-ı fenkapalı;Sanayiin adı batmış, ticaret öylesine,Ziraat olsa da... Adem Nebi usûlü yineHülâsa, hepsi çalışmak, yorulmak isteyecekFakat çalışmak için önce şart olan;istekO yoksa, hangi vesileyle biz ilerleyelim?Sıkıntısız mütefennin, üzüntüsüz âlimNe tatlı şey! Buna bir çare yok mu?(Fatih Kürsüsünde, Vaiz Kürsüde)Türk milletini içinde bulunduğudar boğazdan çıkarmaya gayret edenier yeni bir aydın tipi ve yeni insantipi yaratmaya mecburdurlar ;Mehmet Akif «gerçek bir nesil» yaratmaküzere Âsım'ı timsâlleştirir.Türk milletinin beklenen nesli, kendideğerlerinden kopmadan ilimde veteknikte ilerlemeye kararlı, mensubolduğu cemiyete engin bir müsamaha,derin bir aşkla bakmaya ,hazır,tarihi vazifesini müdrik, millet yolunda her şeyini fedaya hazır olacaktır.Bu vasıfları haiz bir nesil ölümsüzlüğünsırrı olduğu gibi Âsım'ın şahsındaözlenen nesli yaratma uğrundaölenlerin ruhlarının şadolmasının dasebebi olacaktır. ®54TURAL


Sanatçı Dostlarım : 8•AhmetTufanŞentürk•MEHMET ÇINARLIAhmet Tufan Şentürk'le ben, birşürimde «ağaçlar ve sular ülkesi» o-larak tarif ettiğim Ermenek'in - ağaçlarından,sularından daha fazla gözeçarpan-yalçın kayaları arasında filizlenip yeşerdik.Bu sözümle, ikimizin aynı topraklardayetiştiğimizi anlatmış olmaklaberaber, o topraklardan aynı derecedehisse almadığımızı, kaderin ikimizede aynı şekilde gülmediğini itirafetmeliyim. Bana ağaçların, sularınsafasi; Ahmet'e kayaların, dikenlerincefası biraz fazlaca düşmüştür.Şair'in hangi yılda doğduğunu bilmiyoruz.Eskiden, bizim oralarda, çocuğundoğar doğmaz Nüfus'a kaydettirilmesiâdet değildi. Okumuşlardanbazıları, çocuklarının doğum tarihiniMushaf'larının arkasına yazarlardı.Böyle yapmayanlar veya yapamayanlariçin, çocukların doğumyılları «seferberlikten iki yıl sonra»,«koca kıştan üç yıl evvel» veya «kıtlıksenesinde» gibi herkesin hatırladığıönemli olaylara göre anlatılır;doğum günleri ise, «pekmez kaynatımında»,«bağ bozumunda», «zemheride»,«12 gün arasında», «soğanekiminde», «ceviz silkiminde» gibimevsimi anlatan sözlerle belirtilirdi.İkimiz, düşüne düşüne, hesaplayahesaplaya, Tufan'm doğum yılının1918 veya 1919 olması lâzımgeldiğinekarar verdik. Kendisinin sonradanaldığı nüfus cüzdanında, doğum tarihi12 Mayıs 1340 (yani 1924) olarakkayıtlıdır.Babası, Ermenek'in Lamos köyündenAli adında fakir bir çiftçiymis. Buçiftçinin ailesine «Battal Sülâlesi»denilmekte, dedesinin Battal Gazi'ninsoyundan olduğu ve Malatya ta raf-SENTÜRK 55


iarından gelerek Ernıenek'e yerleştiğisöylenmektedir. Köyün eşrafındansayılan Müftüzadeler'in kızı olan annesiFatma Hanım, Ahmet'ten başka,üçü kız, üçü erkek olmak üzere altıçocuk daha dünyaya getirmiş. Bunlardandördünün, bu yazının yazıldığısırada hayatta olduklarını Ahmet'­ten öğrendim.Tufan için acıklı günler doğduğundankısa bir süre sonra başlamıştır.Amansız bir çiçek salgını, kuşuçmaz, kervan geçmez, Lamos köyünükasıp kavurmaktadır. Dahaçok küçük (2 veya 3 yaşında) olanAhmet de bu tehlikeli hastalığa yakalanıyor.Hastalık çok ağır seyretmektedir.Vakit harman vaktidir. Annesi,hayatından çoktan ümidi kestiğibebeği bir ağaç gölgesine bırakıp,harmandakilere yiyecek götürmekzorunda kalıyor. Geriye döndüğünde,onun cenazesiyle karşılaşacağındanemindir. Fakat, Allah şairimizikorumuştur. Onu ağaç altındabulan komşular, henüz nefes almaktaolduğunu farkedip, himayelerinealıyor ve harman dönüşü annesinesağ olarak teslim ediyorlar. Ahmet,çok zor atlattığı çiçek hastalığınınyüzünde bıraktığı izleri o günden beritaşıyıp gelmektedir.Küçük Ahmet'in, bu izlerle birlikte,hayatını bağışlayan ecel, önceannesini, sonra da babasını alıp götürmeksuretiyle, onu hayatta büsbütünkoruyucusuz bırakıyor. Ahmet,dişiyle tırnağıyla çalışıp, taşlar kayalariçinden ekmeğini çıkarmak,hayatını kendisi kazanmak zorunda-56dır. Ama, toprak o kadar verimsiz,imkânlar o kadar az ki! O günleribir şiirinde şöyle anlatıyor :<strong>Bir</strong> harman yerinde açılmış gözümDüven sürüyormuş babamNe doktor varmış ne ebeToplanmış komşu kadınlarKesmişler göbeğimiUzatıvermişler toprak üstüneGelişim kimseyi sevindirmemişDüşündürmüş öylesineAnnemin beşinci evlâdıymışımFakir bir köylü imiş babamYazın çiftçi imiş kışın ameleAdana, Antalya, İzmirDolaşırmış diyar diyarBeş çocukla anam köyde kalırmışKış uzadıkça uzar, dert çoğalırmışNe yakacak kalırmış ne de yiyeceğeBu öykü değildir; gerçekBiz ağlarmışız, anam ağlarmış.Köyün yetişkinleri - bu arada Ahmet'inamcaları ve dayıları - bir kaçkuruş kazanabilmek için, daha verimlitopraklara, Antalya taraflarına a-kın ediyorlar. <strong>Bir</strong> kış günü 14-15yaşlarında bir çocukken, Ahmet deonların peşine takılıp, yayan yapıldakLamos'tan Antalya'ya kadar gitmiştir.(Kaç kilometrelik yol olduğunusiz hesap edin.) Üç aylık bir çalışmasonunda, amcaları 15 er lira,Ahmet de 150 kuruş kazanmış olarakköylerine dönüyorlar (sene 1934).Ahmet Tufan, artık, köyünde kalmaklahayatını kazanamayacağınıanlamıştır. 1935 yılında Ankara'daküçük bir memuriyet bulmuş olanağabeyisi Mustafa Şentürk'ün yanı-ÇINARLI


na geliyor. Solfasol köyünde bir aileninyanına yerleşip, Fikri Sonuvaradında bir öğretmenin yardımıyla,ilkokulun 1, 2, 3 üncü sınıflarını dışardan imtihana girmek suretiyle geçiyorve Ermenek ilkokulunun 4 üncüsınıfına devama başlıyor. Daha sonrada Ermenek'in bir nahiyesindeaçılan yatılı ilkokula geçerek HüsnüYaylalı isimli bir başka öğretmeninmaddi ve manevi yardımıyla bu okulubitiriyor.Ben, Ahmet Tufan'ı, ilk defa, Ermenekilkokulunun 4 üncü sınıfınadevam ettiği bir kaç aylık süre içindetanıdım. Aynı okulun 5 inci sınıfındaöğrenci idim. Ahmet, o zaman18- 19 yaşlarında bir delikanlı idi veyüzündekiçiçek bozuğu sebebiyle -çok daha yaşlı görünüyordu.<strong>Bir</strong> sürü öğrenci arasında, çok kısabir süre gördüğüm Ahmet'in ogünlerdeki halini, otuz beş seneyigeçen bir zamandan sonra, hâlâhatırlayışımın, o kadar büyük birininaramıza katılmasını çok yadırgamışolmamdan ileri geldiğini sanıyorum.Ahmet Tufan, ilkokuldan sonrayine öğretmen Hüsnü Yaylalı veeşinin yardımıyla askeri okula sokulmakisteniyor, gözündeki arıza sebebiylebunda muvaffak olunamayınca- bir daha köyüne dönmemesi,ne yapıp yapıp okuma çaresini bulmasıda tavsiye edilerek-Ankara'­ya gönderiliyor.Ahmet, 1938 yılında, Ankara'dakaldırım işçiliği yapmakta iken, DevletParasız yatılı imtihanlarına giripkazanıyor. Talih artık kendisine gülmeyebaşlamıştır. Ortaokulu Bilecik'­te, liseyi de Haydarpaşa'da Devlethesabına okuyarak, bitiriyor.Şair, liseden sonra, Ankara HukukFaküitesi'ne yazılmış ise de, maddîimkânsızlık sebebiyle, öğrenime devamedememiştir. Askerlik hizmetiniyedek subay olarak yaptıktan sonra1948 yılında Ankara Öze! İdare'sindeRüsum Memuru olarak göreve başlayanAhmet Tufan, o tarihten beriaynı dairede çalışmaktadır. ŞimdiÖzel İdare'nin Emlâk ve İstimlâk Müdürü'dür.Ahmet Tufan, daha hiç öğrenimgörmeden, köyünde hayvan otlatırkentürküler yakmaya başlamıştı.(Türkü yakmak bizim taraflarda türküuydurmak manasına gelir. Türkü $yazmak diyemiyeceğim. Çünkü, çokdefa bu türküler kâğıda kaleme dökülmez,ağızdan ağıza dolaşır). Ahmet'inyaktığı türküler de köylülertarafından bestelenip bir müddetağızdan ağıza dolaşmıştır. İlk manzumesini1938 yılında Atatürk'ünölümü üzerine yazmış ve (Çocuk)dergisinde yayınlamış.O günden bu güne şiir yazmayaaralıksız deyam eden Şair, bu şiirleriniÇınaraltı, Yeni Mecmua, YarımAy, İnkılâpçı Gençlik, Ülkü, Bayrak,Hisar, Çağrı, Çağdaş, KemalistÜlkü gibi çok çeşitli dergilerde yayınladı.Ahmet Tufan Şentürk, sanat hayatındahiç bir görüş ve anlayışa tamolarak bağlanmamıştır. Çeşitli gazeteve dergilerin kendisiyle yaptığıkonuşmalarda, sevdiği bir şair ismigöstermekten ısrarla kaçındığı gi-ŞENTÜRK 57


i, her hangi bir sanat akımının kötülenmesininaleyhinde olduğunu dabelirtmiştir. Hangi grupta olduğunuanlamak için sorulan soruları, «Yazdığınıgüzei bulursam her şairi seveseve okurum» veya «Her çalışmamahsulü iyidir» gibi, herkesi hoşgören cevaplarla geçiştirmiştir.Tufan'ın şiirleri incelendiği zaman,iıoşgörmede çok ileri gitmiş bu sanatanlayışının onlara da yeteri kadaraksetmiş olduğu farkedilir.Ahmet, okumamış halk şairlerininruhu ve havası içinde türküler, koşmalardüzdüğü gibi; şiiri mizah venüktede arayanların, sanatın millîheyecanları körüklemesi veya topiümdertlerini dile getirmesi yahutta sadece sanat için olması gerektiğiniileri sürenlerin her birine ayrıayrı hoş görünecek şiirler de yazmıştır.O da, çoğumuz gibi, memleket güzelliklerini,sıla hasretini dile getirenşiirlerle işe başladı. Bunlarınİçinde doğduğu kasabayı anlatanlarönemli bir yer tutar :Bahar gelir gül gülistan görülür;Yaz gelince ekinleri derilir;Güz gelince nar dalında yarılır.Ermenek, gözüme dol ışık ışık;Sen beni unuttun, ben sana âşık.Ahmet Tufan Şentürk :Sakarya, damarda akan kandır OBize şereftir O, bize şandır OBîr nehir değildir, bir Vatandır Ogibi mısralarla Kurtuluş Savaşımızıdile getirmeye, millî duygularımız;coşturmaya çalışan şiirler de yazdı.58Orhan Veli ve arkadaşlarının şiirimizegetirdiği hafiflik ve başıboşluğunadamakıllı kötüye kullanıldığı:Ey şişe, bey şişe,Ge! gel de kadehime işe.kabilinden şiirler yazıldığı bir devirde,Ahmet Tufan da o havaya kendiniaz çok kaptırmaktan geri kalmadı.<strong>Bir</strong> gün ev adresini bir dergideşiir diye yayınladığını gördük :Şükriye mahallesi,Yenicezaevi yanı sokak,Dörî bolü sekiz numara,Ankara.<strong>Bir</strong> fakirhane.Güze! gözlüm,Kumral saçlım,Beni oradan ara.Ahmet Tufan, sonraları, bu tarzındaha iyi örneklerini vermiştir :Ben fakir bir şairim güzelim,Sense parayı, şöhreti seversin.Sana vâdedecek hiç bir şeyim yokAllah versin.Bizim ayağımız yerde, elimiz nasır,Sense gök yüzünde uçup gidersin.Eskisinden daha güze! olmuşsunAl'ah versin.gibi, benim, şiir değil mizah olarakkabul ettiğim, mısraiarının, bir zamanlarsık sık yapılan şiir matinelerinde,gençliğin ilgisini fazlasıylaçektiğini, salonların alkıştan inlediğinigörürdük.Ahmet Tufan, benim çok sevdiğimürik şiirler de söylemiştir. Bence,Tufan'ın hayatının da, sanatınında en mutlu olayı, bir mide kanamasıÇINARLI


sonucu yatırıldığı hastanede, derinbir aşkia seveceği kadına rastlamasıdır.Sene 1950. Mevsim sonbahar. Demek,mide kanaması gibi bir felâketbile, bazan insanın saadetine sebepolabiliyor. Hastanade Baş HemşireMuavini Fahriye Gökcan'la tanışmasıve ona âşık olması bu kanamayüzünden olmuştur. Baş Hemşire'-nin iki defa Amerika'ya gitmesi vebaşka engeller yüzünden 9 yıl vuslataulaşamayan bu aşk, Ahmet'in hayatınayeni bir yön vermiş ve onaen güzel şiirlerini yazdırmıştır. Tufan,bu şiirlerden birinde bu tanışmayıanlatır ve bir çingene inanışınıbenimseyerek, sevgilisinin saçlarınıkesmesine karşı çıkar :Kesme saçlarını uzasın varsınNasıl o!so biliyorsun ömrümüz kısaHayat öyle güzelleşti ki gözümde sormaÖlüm olmasa...Çiçeklere bakıyorum rengarenk açmışGökyüzüne bakıyorum güzel mi güze!Uzaklara bakıyorum, orda s-en varsınGözlerinde yaşamanın sevinciSaçların uzamış olaraktan gel<strong>Bir</strong> sonbaharda tanıştık, hatırlar mısınHasta yatağımda görmüştün beniSonra hep soğuk geçti günümüzYiü9 bir kış mevsimini seçme ne olurBahar önümüz..Ben kendi halinde yaşayan kişiSense çiçek, çiçek açan baharımKesme saçlarını uzasın varsınÇingenece bütün inanışlarımKesme, kesme korkarım...«Karanfilim» şiirinde :Mevsim kış, vakit tam gece yarısıElimde sigaram, gözlerim dalgınGöğüs geriyorum tipiye, kara<strong>Bir</strong> sana hasretim karanfilim<strong>Bir</strong> de baharadediği kadın odur. «Toronto» şiirinde-.Sir emanetim var sende TorontoAman, o'nu hos tut, o'nu üzme 4Şen kahkahalarla dolaşsın, gezsinBeyaz zambak dedim, karanfil dedim.Kokîarsan solar manolyamToronto, o'nu bilmezsin.mısraiarıyia bir yabancı şehre emanetettiği sevgili odur. «Geceler veBen» şiirinde :Dokîorsuz, ilâçsız bir hastahaneBulunduğum oda, yatağım ve ben<strong>Bir</strong> melek misâli koş imdadımaÖlmeden.mısraiarıyia beklediği kurtarıcı odur.Ahmeî Tufan Şenîürk, senelerce,Ankara'nın Saimekadın semtindeyaptığı, bir gecekonduda yaşadı. Çocukluğundankalma bir yürüme alışkanlığıyla,Ulus'taki görevinden bugecekonduya yaya gidip geldiğini dehatırlıyorum. <strong>Bir</strong> şiirinde, mahallesinive komşularını anlatır :Burası Saimekadın, BahçelerüstüGüiveren mahallesi karşıki sırtlar<strong>Bir</strong>az ilerde Asri MezarlıkÖlüler diriler için yakarıyorîarAllah Allah çekiyor gecekondular...Ay:ardan mübarek ramazan ayıMahallenin okulu da, camisi de var.Bu ayda ölene yokmuş soru, sualSöyle demiş mahallenin imamıÖlmek istiyor komşular...ŞENTÜRK 59


Evler teneke çatılı, kerpiç duvarlıGiyinişi çeşit, çeşit komşularımınDüşünün nurtopu çocuklarınıKış gelir yüreğim yerinden kopar...Tufan, Hişarcı şairleri bir gün gecekondusunadavet etti. Fakir, fakattemiz bir dekor içinde, güzel saatlergeçirdik.Şair'in sevgilisi Fahriye GökcanHanım da, senelerce Amerika'larda,Kanada'larda kalıp, medeniyetin hertürlüsünü gördükten sonra, o zamançoğumuzda bulunmayan buzdolabıv.s. gibi modern vasıtaları da beraberindegetirerek, sözünü ettiğim gecekonduyagelin geldi. Ne Ahmet'debir aşağılık duygusu, ne Fahriye Hanım'dabir böbürlenme.Okumaya çok meraklı ve bu yüzdenbir hayli kültürlü olan, zamanzaman gazetelerde yazıları çıkan veiyi İngilizce bilen Fahriye Şentürk,Ahmet'in yanıp tutuşmasına ve dokuzyıl hasretle beklemesine lâyık bir hanımolduğunu her zaman ve her haliyleispat etmiştir.Şimdi gecekondu günleri çok gerilerde kaldı. Seyran Bağların'da satınaldıkları şirin ve modern bir dairede,başbaşa, çifte - kumrular gibi vakitgeçiriyorlar. Fahriye Hanım, Ahmet'insanatına hayran ve onun yürektendestekçisidir. Tufan için, bireser hakkında verilebilecek en önemlive en değerli hükmü Fahriye Hanımverir. Hisar çıktıktan sonra,çok defa Ahmet bana telefon eder :«Bizimki başyazını çok beğendi.» veya«Bu sayıdaki şiirin fevkâlede. AkşamFahriye ile tekrar tekrar okuduk.»Eğer telefon gelmezse, anlarımki, Fahriye Hanım o sayıdaki yazımıveya şiirimi fazla önemli bulmamışve Ahmet'e telefon etmesinisöylememiş.Bu mutlu çiftin en büyük üzüntüsüFahriye Hanım'ın müptelâ olduğu %astım hastalığının ara - sıra depreşmesidir.Bu yüzden, bütün tatilleriniAlanya'da geçirir, Damlataş mağarasındanşifa umarlar. Gocukları çoksevdikleri halde, çocuk sahibi olmalarınıda sözü geçen hastalık önlemiştir.Ama, kelimenin tam manasıyla,birbirlerine yetiyor, birkaç yakındosttan başka kimseyi aramıyor,kimseye ihtiyaç duymuyorlar.Ahmet'in son şiirleri - daha çok -dünyanın düzensizliği, insanların mutsuzluğu, toplumun huzursuzluğu ileilgilidir :Gökyüzünden bulutları kovdularBoşuna yağmur duasıAteş düştü canevine dünyanınYandı dostlar, yandıKeremin arpa tarlası...Körleşîi duygular, ağlamak niye?Tanrı bile düşünmüyor kullan.Kızgın bir çöldeyiz, ellerde asaŞeytanın elinde kaldı su tasıYandı dostlar, yandıKeremin arpa tarlası..Ama, şair, herşeyin bir gün gelipdüzeleceğinden ümidini büsbütün kesmemiştir.60 ÇINARLI


Hele durun.Daha son söz söylenmediEn son şiir yazılmadı dahaSon kurşun atılmadıSon saat gelmediSon kişi ölmedi daha...Mutlu olacak insanlarTürkü söyleyecekler erdem üstüneTüm kötülükler unutulacakKişinin, gönlünce doğacak her günÖyle güzel günler gelecek daha...Ahmet Tufan Şentürk'ün sosyalkonuları işleyen şiirlerinde, fakirlik,çaresizlik var; yanıp yakınma var, fakat,onlarda, bir art düşünce, birpropaganda kokusu bulamazsınız. Tufan,gecekondu mahallesini anlatmışsa,gecekondularda yaşayan biriolarak anlatmıştır : Lüks salonlarda,rahat koltuklara gömülüp, viski yudumlayarakdeğil. Severek, anlayarakanlatmıştır : Kinleri ve hınçlarıtahrik için değil.Ahmet Tufan Şentürk, büyük birkısmı sıkıntı ve yoksulluk içinde geçenhayatı dolayısıyle, kızıl propagandacılarınarayıp da bulamadıklarıbir şairdir. <strong>Bir</strong> tarihte, komünistyazariardan biri, herkesin bildiği bir kizil şair için şöyle yakınıyordu : «Çokiyi şair ama, ah keşke paşa soyundangelmiş olmasa, fakir halkın arasındançıkmış, bu toprağa yalın ayakbasmış bulunsaydı.» Ahmet Tufan,bujoprağa yıllar yılı yalın ayak bastı,ama, tertemiz bir memleket çocuğuolarak kaldı. İçinde çok derindenduyduğu vatan ve millet sevgisi onuŞENTÜRKkızıl propagandacılardan korumayayetti.Ahmet Tufan Şentürk, «SarhoşDünya» adındaki ilk şiir kitabını 1958yılında çıkarmıştı. Daha sonra, Atatürkiçin yazdığı şiirleri bir arayagetiren «Mustafa Kemal» kitabını yayınladı.Yukarıda sözünü ettiğim birşiirinin nakaratını başlık yapan «AllahVersin» den sonra 1971 yılındaçıkan dördüncü kitabı «Çakırdikeni»adını taşıyor. Şair'in Çakırdikeni'yieasıl kastettiği kendisidir :Bakmayın çamurlu pantolonumaAsfalt değil mahallemin yollanElbisem ütüsüz, kolasız yakamUzamış saçım, sakalımSizin gördüğünüz bunlarSöylemem bilmediğiniziBilseniz de neye yarar?Ben yol kenarında çakırdikeniTutmayın eliniz kanarKaranfil değilim, zambak değilimBiliyorum bana hazırlanmadıSezonlardaki saksılar.Ahmet Tuian'da, büyük sıkıntılar, çilelerve yokluklar içinde, başını dik,gururunu her şeyin üstünde tutan;kimseye el açıp eyvallah etmeyen,alçak gönüllülüğü, dalkavukluktan,çanak yalayıcılıktan ayırmasını çokiyi bilen - kendi deyimiyle - «erdemli»bir insan bulurum.Bahçem soldu gitti esen bir samdaBeş kitap bir saksı çiçek masamdaOdam öyle sessiz öyle güzel kiBeni kimse bilmez tok olmasam daŞair'in bazı mısralarmdan, bu kanaatkârlığın,bu yalansız, hilesiz yaşayı-61


şın kendisine babasından geçtiği anlaşılır:Tarlamız az, bağımız azBorcumuz çok, derdimiz çok.Babacığım, bari ben okuyayım derdim«Köy danasından öküz,Köy çocuğundan efendi olmaz.Askerlikte onbaşı oldumİzmir'de amele başıYedi çocuk babasıyımA'lah'a bin şükür oğlumHaram yemedim, hile yapmadım<strong>Bir</strong> kötü söz söyletmedim kendimeİşte geldim gidiyorumKemiğimi sızlatmayın mezarımda»derdinŞair dostum, ölürken bile geridekalanları kıskanmayacağını, onlara«hasret» ie bakmayacağını söylüyor:Hasret etmem siz kaldınız diye gerideGözbebeklerime bakın anlarsınızKaç defa öldürmek istediniz, işteöldümF\liys ağlarsınız?Evreni tümüyle size bıraktımAyrılmayın malınızdan, canınızdanBoş kalmasın yüksek makamlarınızNiye ağlarsınız?Kendisine Allah'tan uzun ömürler,mutlu günler dileyerek yazımı bitiriyorum.©TÖRE'ninII. cildini 38 TL, İSI. cildini 52 TL. karşılığında temin edebilirsiniz.Posta Çeki Nu : 10071978 P.K.211 Kızılay -ANKARA9BÜYÜK TÜRKELİTürkistan'daki esir miîletdaşlarımızınmeselelerini dile getiren ülkü dergisiÜÇ AYDA BİR YAYINLANIRFiatı : 3 TL. Batı Almanya için : 2 DMİsteme Adresi :P.K. 90 Beyazıt - İSTANBULBatı Almanya'da : 8 Mûnchen 19. Volpinistr 30/A


MİLLİ DEĞERLERİMİZİN SÖZCÜSÜORTA DOĞUGÜNLÜK MİLLİYETÇİ SİYASÎ GAZETEBaşyazarı : EROL GÜNGÖRProf. Dr. OrhanTürkdoğan'ın Eserleri• ZİYA GÖKALP SOSYOLOJİSİNDE BAZI KAVRAMLARINDEĞERLENDİRİLMESİ 2. baskı, Fiyatı: 12 TL.© BATI ALMANYA'NIN BİR KENTİNDE TÜRK İŞÇİLERİNİNSOSYO - EKONOMİK YAPISI. Fiyatı: 7. TL.• TÜRKİYE'NİN KALKINMA YOLU : SOSYO - EKONOMİKSİSTEM TARTIŞMALARI. 2. Baskı, Fiyatı: 6 TL.• YOKSULLUK KÜLTÜRÜ : GECEKONDULARINTOPLUMSAL YAPISI. Fiyatı: 16 TL.© DOĞU VE İNSAN SORUNU. Fiyatı 6 TL.İsteme adresi: P.K. 211, Kızılay - ANKARAkarşılığında temin edilebilir.Posta puluKitapçılara ve 10 adetten fazla siparişlere % 20 tenzilâtlıve ödemeli gönderilir.


lir. m»\f«r^—•N^*İ973'SUÇLAMALAR]|) Galip Erdemi. CiltSAĞCILIK - FAŞİZM20. TL.MİLLİYETÇİ İKTİDARA DOĞRUCezmi Kırımlıoğlu20. TL.KÜÇÜK DÜNYAEmine IşmsuTANRI 'NIN KILICIGeza GardonyiSANCISUÇLAMALAR11. CiltIRKÇILIK15 TL.20. TL.Pek Yakı ndaPek Yakındaİsteme Adresi :~%r AIIIIAAna Neşriyat ve Dağıtım A. ŞBabıâli Cad. Nu: 50/2BUTUNKİTAPÇILARDAN İSTEYİNİZ


EyTürkÜstte4HL'ÇökmedikçeAlttaYerDelinmedıkçeSeninİliniveTöremKimBozabilir ?ARALIK 1974S A ¥ I : 4 SFiyatı : 5 LiraYeni Işık MatbaasıA N K A R A

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!